Φ democrossian Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2013 nasıl olmuş bu değişim? Bunda şaşılacak bir şey yok. Primat maymunlar ellerinin dış kısmına basarak yürürler. Atalarımız da öyle yürürlerken elleri gelişemezdi. İlk iki ayak üzerinde yürümeye başlayan atalarımızın elleri serbest kaldı. Genlerde düzenli mutasyonlar olur. Bu mutasyonlar her yönde yapısal değişikliklere yol açarlar. Bu değişikliklerden yarar sağlayanlar hayatta kalma süresini uzattığı için nesillere aktarılırlar. Yararlı olmayanlar etkisiz kalır, zararlı olanlar rekabet şansını yok ederek kendisi de yok olur. Böylece birikimli doğal seçilim, bir süre sonra daha işlevsel elleri sonuç verir. İnsanda bilinçli seçilim de vardır ve süreci hızlandırır. Bu da eş seçim kriterleri ile olur. Becerikli ellere sahip bireyler üremede tercih edilir. Bu da evrimi hızlandırır. Doğal seçilimin düşük hızına kalmaz, daha hızlı seçilim olur. Yatan fosil, bulunduğu şekliyle resmedilmiş. Ayakları olan bir balina ve günümüz balinalarında da körelmiş arka ayak kemikleri halen bulunuyor, hatta bazen atavizm denen olay gerçekleşerek bu arka ayak kemikleri fazla büyümüş ve işlevsel olmayan güdük ayakları olan balinalara raslanıyor. Yılanlarda bile körelmiş vücutta gömülü güdük ayak kemikleri halen var. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2013 sadece şu cümlenizi kopyalasam yeterli olacak sanırım "İlk modern insanların ellerinin anatomisi tutmayı daha hassaslaştıracak şekilde değişti." :)) nasıl olmuş bu değişim? tutmaya çalışırken çalışırken onlardan doğan çocuklar daha iyi tutmuş,sonra torunlar daha iyi turmuş yeğenler kuzanler filan derken derken bu işe bir son verelim artık daha fazla tutmayın demişler ve evrimi durdurmuşlar mı? biz modern insansak ultra modern insanlar tahmini ne kadar sürede ortaya çıkacak dersiniz? bunları bir deyiverin bilimsel olarak... Tabii ki açıklarım. Yalnız, siz de bana mesela Kurt nasıl Köpek olmuş, Yabani Meyvalar nasıl bildiğimiz Meyva olmuş onu bir açıklayın. Bence bilimsel konuları böyle karikatürize etmeye çalışmak yerine önce bir anlamaya çalışmak daha doğru bir yaklaşım olur. Mesela, daha önce uyarmış olmama rağmen hala Lamarck'ın Varsayımını, Darwin'in ki ile karıştırıyorsunuz . Kullanılmayan organlar körelir, kullanılan organlar gelişir ve bir sonraki nesle bu özellikler veya eksiklikler taşınır varsayımı geçersiz ve yanlış bir varsayım olan ve Evrim Teorisinin doğrulanmış varsayımı ile ilgisi olmayan bir varsayımdır. Kullanılarak gelişen organlar, yaşam mücadelesinde avantaj sağlar, kimi durumda hayati önem taşır. Dolayısıyla, alet yapımı ve kullanımı ile geliştirilebilen hem el anatomisi, hem de el becerisini sağlayan beyin ve onun ürettiği alet yapma kültürü sayesinde buna genetiği müsait olanlar bir popülasyonda avantaj sağlamış, daha fazla yaşama olanağı ile birlikte daha fazla üreme şansı da elde etmişlerdir. Dolayısıyla, Doğal Seçilim ile birlikte, Kültürel Evrim de paraleldir. Doğal seçilim, sonraki neslin hem genetiği bu el anatomisini geliştirmeye daha müsait bireylerin çoğunlukta olmasını sağlar, hem de kültürel aktarımla el becerisi daha da geliştirilerek dolaylı yoldan beyin ve el anatomisinin daha da gelişmesine sebep olur. Ondan sonraki nesil ise böylece daha rafine bir kültür ve anatomiye sahip olurlar. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2013 bir de şu aşağıda kopyaladığınız yatan varlık ara geçiş formu mu oluyor? bu yan gelip yatan atamızın adı soyadı nedir ne kadar ara geçiş formu olarak görevini sürdürmüş ve benden bu kadar diye pes edip gitmiş, hangi hayvan geçerken buna uğramış da evrimleşmiş bunu da anlatırsanız böyle hikayelere bayılırım. bir de bulunmuş,çizilmiş,yapılmış diye bahsettiğiniz konuları kim bulmuş,kim çizmiş bunları da bilmeniz lazım efendim her efsaneye inanmayın.... Ah işte, sizin bu soruyu soracağınızı bilseydi hayvancağız, yatar vaziyette ölmez ayakta ölüp fosilleşirdi. Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 23 Ağustos , 2013 Bu yılan fosil de değil, ilüstrasyon çizim de değil. Gerçek, yaşayan bir yılan... Alıntı
Φ Archi Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2013 ilk proteinin nasıl oluştuğuna henüz kimse cevap vermedi? Dawkins'e katılıyor musunuz, ciddi bir evrimcidir, bunu açıklayamıyoruz ama uzaylıların dünyaya saçtığını düşünüyoruz demiş.. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2013 ilk proteinin nasıl oluştuğuna henüz kimse cevap vermedi? Başka bir başlıkta vermiştik ya efendim bunun cevabını. Gözünüzden kaçmış olmalı. Canlılığın Evrimi - 9: Proteinler Kendi Kendilerine Nasıl Oluştular? Proteinin Oluşma Hesapları Üzerine... ( evrimagaci.org ) Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2013 Archi Bey, " siz de bana mesela Kurt nasıl Köpek olmuş, Yabani Meyvalar nasıl bildiğimiz Meyva olmuş onu bir açıklayın. " demiştim. Açıklayacak mısınız ? Alıntı
Φ Archi Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2013 Bu konuya tek cümle ile değinmiştim bu soruyu da açıklar ama yine detaya girersek: Bu konu National Geographic dergisinde çıkmıştı,"Köpeklerin Evrimi: Kurttan Kuçuya" başlıklı bir makaleydi. Bu derginin yüzeysel evrim propogandasından başka birşey değil.Makale içinde "köpeklerin evrimi" iddiasını destekleyecek somut bir bilimsel bulgu yer almıyordu. Aslında haberin içeriği, daha ziyade; Eski Mısır'da mumyalanan köpekler, Sovyetler Birliği'nin 1950 ve 60'lı yıllarda uzaya gönderdiği "kozmonot" köpekler, hatta Sony firması tarafından üretilen "Aibo" isimli robot köpek gibi magazinsel konulardan oluşuyordu. Ama National Geographic, bu magazinsel bilgileri bazı hayali illüstrasyonlar ve "köpeklerin kökeni"ne dair yine hayali bir evrim şemasıyla süsleyerek sanki ortada "köpeklerin evrimi" tezi varmış gibi bir tablo çiziyordu. Gerçekte evrim teorisinin diğer iddiaları gibi "köpeklerin evrimi" iddiası da bir senaryodur. Dergi iki çarpıtma yöntemi izlemiş: 1. Varyasyonların sözde "Makroevrim"e delil gibi gösterilmesi 2. Soyu tükenmiş bazı dört ayaklı memelilerin, bu yönde bir kanıt olmamasına rağmen, köpeklerin atası olarak tasvir edilmesi Çeşitlenme ve "Makroevrim" Farkı Buradaki yanılgı herhangi bir canlı türü içindeki çeşitlenmenin, tüm canlıların tek bir ortak atadan geldiklerini öne süren Darwin'in evrim teorisine delil olduğunu sanmalarıdır. Oysa söz konusu iki kavram birbirinden çok farklıdır. Nitekim bu nedenle evrimci biyologlar da her iki kavramı "mikroevrim" ve "makroevrim" olarak birbirlerinden ayırırlar. Buu anlamak için genetik bilgisi gerekir: Her canlı türünün kendine has bir "gen havuzu" vardır. Gen havuzu, o türe ait tüm bireylerin genetik özelliklerinin toplamından oluşur. Örneğin insanların gen havuzunda, bizim yeryüzünde gördüğümüz farklı insan ırklarının, farklı fiziksel yapıların hepsinin birden toplamı vardır. Zenciler, sarı derili insanlar, çekik gözlüler veya eskimolar... Bütün bunlar insanlara ait gen havuzunun içindeki özelliklerdir. Bu nedenledir ki doğan her insan bu özelliklerin herhangi birine sahip olarak doğabilir, tabi ki anne, babasına ve sülalesine göre. Ama insanın gen havuzu içinde solungaç, gaga ya da kanat genleri yoktur. Dolayısıyla hiçbir insan solungaçlı, gagalı ya da kanatlı olarak doğmaz. Derisi yeşil renkte veya sırtı kabuklu olarak da doğmaz. Çünkü insanoğlunun gen havuzu içinde böyle bir yapıyı oluşturacak bir gen yoktur. Tüm fiziksel özelliklerimiz, insan gen havuzu ile sınırlıdır. İşte bu sınırlı havuz içinde, özellikle kendi içine kapalı popülasyonlarda, uzun zaman içinde bazı özellikler baskın çıkar ve böylece "çeşitlenme" meydana gelir. Örneğin Uzakdoğulu ırklarda çekik gözlülük geni baskın çıkmıştır. Pigmelerde kısa boy, Kafkasya kökenli ırklarda beyaz ten veya Afrika'daki ırklarda koyu tenin baskın çıkması da buna benzer örneklerdir. Ancak burada çok önemli bir püf noktası vardır: Söz konusu çeşitlenme, "evrim teorisi" dendiğinde kast edilen iddiayla ilgili değildir. Genetik çeşitlenme, mevcut bir türün gen havuzu ile sınırlıdır. 20. yüzyıl boyunca yürütülen genetik araştırmalar Darwin'in yanıldığını ortaya çıkardı.Bugün bu gerçek, konuyu ön yargısız olarak inceleyen evrimci biyologlar tarafından da kabul edilmektedir. Bu biyologlar, tür içi çeşitlenme için "mikroevrim", Darwin'in teorisi için de "makroevrim" terimlerini kullanmakta ve birincinin ikinciye delil sağlamadığını belirtmektedirler. Bilinen tüm mutasyonlar ya etkisiz ya da zararlıdır. Canlılara genetik bilgi ekleyen tek bir mutasyon bile gözlemlenememiştir. Bu bilgilerin sonucunda varacağımız özet ise şudur: Bir canlı türünün genetik havuzu içinde kalan çeşitlenmeler (her ne kadar fiziksel görünüm olarak büyük çaplı olsalar bile) "evrim" anlamına gelmezler ve dolayısıyla evrim teorisine kanıt sağlamazlar. National Geographic'in tek yaptığı şey, tür içi çeşitlenmeyi "evrim" gibi göstermektir. Makalede, hepsi Canis cinsine (genusuna) ait olan köpeklerin ve kurtların çeşitlenmelerinden uzun uzadıya söz edilmiş ve bu çeşitlenme bir evrim hikayesi gibi anlatılmıştır. Oysa tüm bu çeşitlenme, gen havuzu sınırları içinde kalmaktadır. Nitekim bu gerçek National Geographic tarafından şöyle kabul edilmektedir: "Moleküler düzeydeyse değişen bir şey yok: Kurtlarla köpeklerin DNA yapısı neredeyse aynı DNA yapısında bir değişiklik olmadığına göre, ortada bir evrim de yok demektir! Dolayısıyla National Geographic'in "Köpeklerin Evrimi" haberi, yanıltıcı bir propagandadan başka bir şey değildir. Bilinmelidir ki, bu ve benzeri propaganda girişimleri, evrim teorisinin bilimsel çöküşüne bir çare getiremeyecek, aksine bu çöküşün daha açık bir şekilde ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Alıntı
Φ Archi Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2013 @@Canraşit, linki inceledim baştan sona proteinlerin nasıl tesadüferle oluşamayacağını ve bu konudaki evrimcileri eleştiren alıntıları işlemiş, Dawkins'te eleştirilmiş, özellikle çok uzun ve matematiksel hesaplar eklenmiş ki insanlar sıkılıp okumasın ve anlamasın, ama zaten sonuçta yazdığım detayları desteklemişler sağolsunlar. Bakın şöyle bir cümle var gönderdiğiniz linkte mesela: "Ortama belli bir enerjinin verilmesiyle amino asitlerin proteine dönüşme olasılığı, dinamitle patlatılan tuğlaların üst üste düşerek bir ev oluşturması kadar düşüktür." hep aynı kaynaktan okumayınız, farklı kaynaklardan yaradılışa inananların kaynaklarını da okuyup karşılaştırmanız önerilir. bence bu konuyu gereksiz uzattık. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 @@Archi bey, makaleyi gerçekten okudunuz mu ? Hayır, mesela Dawkins nerede eleştirilmiş ben bulamadım da ? Bu alıntınız da, yani; "Ortama belli bir enerjinin verilmesiyle amino asitlerin proteine dönüşme olasılığı, dinamitle patlatılan tuğlaların üst üste düşerek bir ev oluşturması kadar düşüktür." cümlesi de zaten Evangelist iddialarından yapılan alıntı. Neyi desteklemişler sonuçta ? Yazıda eleştirilen zaten bu alıntı. Bilim bilimsel kaynaklardan öğrenilir, Evangelist çarpıtmalarından değil. Konu sayenizde uzuyor. Anlaşılan her Evangelist iddiasını alıntılarla buraya taşıyıp benden ayrıntılı cevap bekleyeceksiniz. Oysa, ne siz ne de ben konunun uzmanı değiliz. Mesela, Üniversite düzeyinde Matematikteki, Fizikteki ince detayları, matematik hesapları anlayabileceğinizi mi sanıyorsunuz da, protein hesaplarının yanlış olduğunu anladığınızı ima ediyorsunuz. İnternette sunulan her bilgi kamuya açık olduğundan, bu konuda sorumluluğu olan, bir titr ile, adı soyadı ile yazı yazan kimselerin böyle bir numara yapabileceklerini mi düşünüyorsunuz gerçekten ? Açıkçası, bilim insanları hakkında çok Septik düşündüğünüzü ve hiç bir bilim insanı tanımadığınızı, akademik ortamın havasını solumadığınızı söyleyebilirim, nacizane eleştirim bu size yönelik. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Oysa tüm bu çeşitlenme, gen havuzu sınırları içinde kalmaktadır. Nitekim bu gerçek National Geographic tarafından şöyle kabul edilmektedir: "Moleküler düzeydeyse değişen bir şey yok: Kurtlarla köpeklerin DNA yapısı neredeyse aynı DNA yapısında bir değişiklik olmadığına göre, ortada bir evrim de yok demektir! " Neredeyse aynı " denmiş eşit denmemiş. Nitekim, Kurt ve Köpeğin DNA'sı %99 aynıdır, aynı İnsan ve Şempanzenin ki gibi. İnsan ile Şempanze aynı tür mü ? Sınıflamada Köpek, Bozkurtun bir alt türüdür. İnsanlar, avcılık yaptıkları günlerden beri, istediği özellikteki Kurtları sürekli Yapay Seçimle, gen çeşitlenmesini kendi arzularına uygun kullanarak Köpek Türünü oluşturmuşlardır. Gen çeşitlenmesine yol açan genlerin oluşturduğu gen havuzudur. Bu havuz atanın yani Kurtun daha önce Mutasyon ve Doğal seçilimle kazandığı genlerin toplamıdır. Yapay Seçim ile bu Genlerin görülme sıklığı değiştirilerek, yani arttırılarak yeni bir tür elde edilir. Nitekim, Tilki'den de Yapay Seçim ile Köpek elde edilmiştir. Köpek ve Kurt arasındaki farkı, İnsan ırklarının farkları ile benzer göstermek tamamen kavramları saptırmaya yönelik bir çabadır. İnsan ırkları arasındaki farklar, Köpekler ve Kurtlar arasındaki farklar gibi, görme, işitme, koku alma, davranış ve kafatası, kemikler gibi belirgin anatomik farklar değildir. Köpek ırkları da vardır. Kurt ırkları da vardır. Ama Kurt ile Köpek aynı tür değildir. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Bilinen tüm mutasyonlar ya etkisiz ya da zararlıdır. Canlılara genetik bilgi ekleyen tek bir mutasyon bile gözlemlenememiştir. 1911'de Thomas Morgan mutasyona uğramış bir beyaz gözlü Drosophila (meyve sineği) sayesinde mutasyonların varlığını ortaya koydu. “Genetik bağlantı”ların%5B26%5D ve "genetik rekombinasyon"un%5B27%5D keşfi sayesinde genlerin taşıyıcılarının kromozomlar olduğunu ortaya koydu. Alfred Sturtevant, Hermann Muller ve Calvin Bridges%5B28%5D ile birlikte çalıştı. 1933’deNobel tıp ödülü aldı. Deneyleri kalıtım hakkındaki kromozom kuramını iyice sağlamlaştırdı. Drosophila’da (meyve sineği) beyaz gözlere neden olan bir mutasyonun“cinsel bağlantı”sını gözlemlemesi, Morgan’ın genlerin kromozomlarda konumlandığı kuramını ortaya atmasını sağladı. Fonksiyon kazandırıcı mutasyonlar (Gain-of-Function-mutation) Herhangi bir genin transkripsiyonunu artıran bir mutasyon türüdür. Burada gen etkinlik ve hareketlilik kazanır ve bu gen hipermorf olarak adlandırılır. Eğer mutasyon tamamen yeni bir fenotip oluşturursa bu durumda bu alel de hipermorf denir. 2) Dış etkiler mutasyona sebep olabilir: Mutasyonlar ayrıca belirli kimyasallara ya da radyasyona maruz kalındığında gerçekleşebilir. Bunlar DNA'da bozulmaya sebep olur. Doğal olmayan yollarla gerçekleşmesi zorunlu değildir - en izole ve bozulmamış çevrelerde bile, DNA bozulur. Bu durumda, hücre DNA'yı onarırken, her zaman mükemmel şekilde gerçekleştiremez. Böylece, hücre orjinalinden farklı bir DNA ile son bulur; sonuç olarak, bir mutasyondur.[14] Mutasyonlar; genellikle DNA'nın kopyalanması ya da onarımı sırasındaki hatalarla ortaya çıkar. Genetik çeşitliliğin ana kaynağıdır.[15] Mutasyonlar; yararlı, etkisiz ya da zararlı olabilir. DNA'daki bir değişiklik organizmanın herhangi bir özelliğinde değişime sebep olabilir.[16] ( tr.wikipedia.org ) Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Dünyaya uzaydan gen katkısı olması ciddi bir olasılıktır. Araştırılmaya değer bir olasılık. Bu Dawkins'e hiç bir eksiklik yüklemez. Dawkins deha düzeyinde büyük, üstelik yaşayan bir insanlık değeridir. Tüm kitapları başucu başvuru kaynağımdır. Yaşayan böyle bir değere sahip olmak bizim için çok büyük bir şans ve mutluluk kaynağı. Dawkins'in yaydığı aydınlıktan yararlanmak gerekir. Bu parlak dehayı saygı ile selamlıyorum. Onun gibi değerler bulmak güçtür. Alıntı
Φ Archi Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Kurt-köpek konusunu net olarak aktarmıştım ben değil birim adamları derginin magazin haberini çürütmüşler zaten. Meyve sineği konusunu daha önce açıklamıştım. Bahsettiğiniz evrim makalesindeki matematiksel permutasyon hesapları ile ilk protein oluşmaz, rakamlar tesadüfen yanyana gelmez, nasılki size bu cevabı yazan biri var, yani kelimeler matematiksel hesap ve olasılıklarla yanyana gelip buraya yapışamıyorsa canlılığı da başlatan bir yaratıcı var. Tekrar edeyim; "Genetik benzerlik, ortak soy kanıtı değildir" Canlıların DNA’larındaki genetik bilginin kompleksliği akıllara durgunluk verecek derecededir. Bunlarla ilgili detayları bilimsel çalışmaları tarafsızca okumak faydalıdır, yine de siz bilirsiniz benden söylemesi... Allah değil de dünyaya uzaydan gen katkısı olmasına inanmak da enteresan değil mi? tekrar bir düşünün isterseniz. Dawkins artık evrime inanmadığını ve bu konuyu çözemediğini söylemeye başladı, yeni açıklamalarını okumanızı tavsiye ederim. Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 İlk proteinin oluşumu gerçekten çetin konudur. Çünkü proteini yapan organik makine olan ribozom da proteinden yapılı. Canlı türlerinin birbirinden türeyiş mekanizmalarının açıklamaları var. Ama ilk proteinin oluşması konusunu açıklamak çetrefil. Bu sorun, tavuk-yumurta sorunundan çok çok daha zor bir konu. Ama açıklama yok değil. Bir kere protein yapıtaşları olan aminoasitler doğal etkenlerle sentezleniyor. Ama tuğlaların meydana gelişini açıklamak, binanın yapımını açıklamaya yetmiyor. Canlı öncesi, canlı olmayan ama canlı gibi davranabilen virüs benzeri ilksel mikroskopik yapılar gerekli. Bunlar da kil kristalleri olarak düşünülüyor. Kil kristalleri bir yapıyı bellekleyebilir ve üretebilir. İlk üreme ve bir yapıyı kalıtlama mekanizmasının kil kristalleri ile gerçekleştiği düşünülüyor. Bu anlatım, virüsler ilk canlılardır demek olmuyor. Çünkü virüste DNA yoksa da RNA var. Bu da DNA gibi genetik bellek. Protein değilse de protein sentezi yapacak mekanizma (ribozom) olmadan çalışacağı zemin yoktur. Virüsten de basit kil kristallerinin canlılık öncesi canlılığın temeli olması gerek. Bunu kabul etmek zor gelebiliyor. Ama bu iş böyle olmuş olmalı. Canlı olmayan bir şeyin kendi yapısını belleklemesi ve kendi kopyalarını üretmesi biraz muhayyileyi zorlayan bir düşünce. Zor tasavvur edildiğini kabul ediyorum. Fakat bu kil kristali yapılarının, ilk protein öncüllerinin inşası için bir iskele veya kalıp görevi yaptığını düşünmek kaçınılmaz. Protein tabii ki aminoasit çorbasında rasgele asla sentezlenemez. Bu olasılık dışı. Ama böyle kil kristali yapıların iskele veya kalıp görevi görmesiyle olabilir. Bu, en gelişmiş süper bilgisayarların bitmiş bir satranç maçını geriye doğru analiz edebilmelerini, ama ilk açılış hamlesini tahmin etmelerinin olanaksız olmasına benziyor. Bu kadar geriye gitmek şu anki bilim düzeyimizle zor... Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Protein tabii ki aminoasit çorbasında rasgele asla sentezlenemez. Bu olasılık dışı. " 2008'de, bir grup bilim adamı Miller'in 1950'lerin başında yaptığı deneyinden arta kalan deney kaplarını inceledi. Klasik deneyin yanı sıra Miller, Charles Darwin'in "ılık küçük gölet"ini çağrıştıran, aralanda volkanik patlamaların bir benzeri olan, daha birçok deney yapmıştı. Bu deneyde boşalan elektrik akımının üzerine basınçlı buhar püskürten bir hortum ucu vardı. Yüksek performanslı sıvı kromatografi [3] vekütle spektrometrisi kullanarak Miller'in bulduğundan daha fazla organik molekül buldular. En ilginci, volkan benzeri deneyin en fazla organik molekülü, 22 amino asit, 5 amin ve elektriklenmiş buharın ürettiği hidroksil radikallerce üretilmiş oloduğu sanılan birçokhidroksilatlı molekülü ürettiğini görürler. Bilim adamları bu nedenle volkanik adaların organik moleküllerce zengin olduğunü öne sürerek,karbonil sülfitin varlığının bu moleküllerin peptidleri oluşturmasına yardımcı olduğunu belirttiler.[6][26] " ( tr.wikipedia.org ) Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Tekrar edeyim; "Genetik benzerlik, ortak soy kanıtı değildir" O zaman neden alıntınızda Kurt ve Köpeğin DNA'larının neredeyse aynı olduğu söylenerek, bu durum, farklı türler olmadıklarının kanıtı sayılmış ? Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Meyve sineği konusunu daha önce açıklamıştım. Biz de o " açıklama "yı " açık "lamıştık. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Kurt-köpek konusunu net olarak aktarmıştım ben değil birim adamları derginin magazin haberini çürütmüşler zaten. Evangelistler neden Magazin Haberlerini çürütmekle uğraşıyorlar acaba ? Bilimsel kaynakları nden dikkate alıp dürüstçe değerlendirmiyorlar ? Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Bahsettiğiniz evrim makalesindeki matematiksel permutasyon hesapları ile ilk protein oluşmaz, rakamlar tesadüfen yanyana gelmez, nasılki size bu cevabı yazan biri var, yani kelimeler matematiksel hesap ve olasılıklarla yanyana gelip buraya yapışamıyorsa canlılığı da başlatan bir yaratıcı var. Bu bir kanıt değil. Çünkü, biz burada milyonlarca sene yazmıyoruz. Teoriye göre proteinler de bir anda oluşmadıklarına göre, o alıntıdaki hesap yanlış. Doğru hesap kademe kademe yapılan hesaptır. Eğer verdiğim açıklamayı çekinmeden ön yargısız okumuş olsaydınız bunu anlardınız. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2013 Allah değil de dünyaya uzaydan gen katkısı olmasına inanmak da enteresan değil mi? tekrar bir düşünün isterseniz. Dawkins artık evrime inanmadığını ve bu konuyu çözemediğini söylemeye başladı, yeni açıklamalarını okumanızı tavsiye ederim. Evrim olmayınca Allah var mı olacak ? Ya da Evrim olunca Allah yok mu olacak ? Bu konudaki bakış açınızı değiştirmeniz gerekir öncelikle ki, tarafsız, objektif değerlendirme yapabilesiniz. Mesela, evrenin, galaksilerin evrimi olgusu Allahı yok olduğunun kanıtı mı ki biyolojik evrim de kanıtı olsun ? Alıntı
Φ dennise Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2013 Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.Öyleyse ölümden korkmak niye?Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,Ya da alçaldığım görüldü mü?Bir gün insan olarak ölüp,ışıktan bir yaratık,rüyaların meleği olacağım.Fakat yolum devam edecek,Allah’tan başka her şey kaybolacak.Hiç kimsenin görüp duymadığı birşey olacağım.Yıldızların üstünde bir yıldız olup,Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım.Mevlana Celaleddin Rumi kimileri reenkarnasyonu kimileri de Evrimi benimseyebilir ama mevlananin hitablari iyi degerlendirilmelidir .. mevlana burada acikca ruhsal gelisimden bahsetmektedir ... Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum. mevlanaya gore olum cogu zaman tefekkur etmek ve bir cesit transa gecmektir cogu zaman .. tas olarak olmek, yani maddenin hakikatine iyice odaklanmak ve onu iyice sindirmek demektir .. bitki olrak dogmak ve hayvan olmak ta kainattaki canlilarin hakikatlerini ve mucizatlarini iyice kavramak adeta onlar gibi bakabilmektir .. ve iste insan olmanin temel sarti ortaya cikar - bilmek : ) objektif olmada ozel bir yetenek sahibi olmak gerektigine isaret ediyor mevlana .. burada klasik manada bir evrim teorisi yoktur .. Alıntı
Φ dennise Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2013 Evrim olmayınca Allah var mı olacak ? Ya da Evrim olunca Allah yok mu olacak ? cok net bir sekilde ewt : )) Harvard Üniversitesi'nden ünlü bir genetikçi ve evrimci Richard Lewontin Bizim materyalizme olan bir inancımız var, 'a priori' (önceden kabul edilmiş, doğru varsayılmış) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kuralları değil. Aksine, materyalizme olan a priori bağlılığımız nedeniyle, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemlerini ve kavramları kurguluyoruz. Materyalizm mutlak doğru olduğuna göre de, İlahi bir açıklamanın sahneye girmesine izin veremeyiz." Alıntı
Φ dennise Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2013 tarih boyunca inanclar surekli catismistir - hak ile batilin surekli mucadelesi anlatilir Kuranda.. materyalizm de bir inanctir - ateizm de - kanahati olusturan her ogreti ve felsefe bir inanctan ote degildir isin ozunde... ustteki evrimci materyalizme inanmaktadir ... inanci geregi de bilime yon vermeye calismaktadir Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 26 Ağustos , 2013 Bilimin tanrı ile hiç bir işi, alışveriş, derdi, kaygısı, varsayımı, tasası, kederi, alıp veremediği yoktur. Dogmatikler tanrıyı önemli bir şey sandıkları için kimse bu kavrama ilgisiz kalamaz sanıyorlar. Tanrı fikrini gece uyurken horlaması kadar bile kaale almayan kişilerin nasıl olabildiğine akılları ermediğinden, bilimcilere tanrı ile ilgili sözler söyletmeye bayılıyorlar! Böyle sözleri ya kendileri uyduruyor, kendilerini tatmin ediyorlar, ya da bir bilimci fonlardan araştırmalarına kaynak aktarılması için gönüllerine göre konuşuveriyor! Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.