Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kuran-ı Kerim'de Evrim Teoirisi Var Mı? Mevlana'nın Bakış Açısı


Canraşit

Önerilen İletiler

Neandarthaller soyu tükenmiş bir insan türüdür. Biz ve Neandarthaller aslan ile kaplan gibi, goril ile orangutan gibi, balina ile yunus gibi ayrı türleriz. Belirgin farklı yapıları vardır.

 

Sokakta yürüyen bir iri insandan farksızdılar diye bir şey yok. Yanlış anlaşılmış. 

Kanıtlandı: Neandertal geni taşıyoruz!

 

Afrikalılar dışında tüm insanların yüzde 1-4 arasında Neandertal geni taşıdığı, iki insan soyunun Ortadoğu’da karıştığı ortaya çıktı.

 

Günümüz insan genomunun (kalıtım şifresi) çözülmesinden yalnızca 10 yıl sonra bilimciler, şifremizde soyu tükenmiş bir akrabamızın, Neandertal insanının izlerini saptadılar.

 

Science dergisinin 7 Nisan tarihli sayısında yayımlanan Neandertal genomu ön taslağının Dünyanın farklı bölgelerinden insanların genomlarıyla karşılaştırılması, Afrikalılar dışında tüm insanların yüzde 1 ile 4 arasında değişen oranlarda Neandertal geni taşıdığını ortaya koydu.

 

Kısa süre öncesine kadar bu iki insan türü arasında döl (dolayısıyla gen) alışverişi olmadığına inanılıyordu.

 

-http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/389499.asp

 

Neandertal genomunun dizilenmesi başarıldı 

Neandertaller ile modern insanlar arasında gen akışı olmuş 

Uluslararası araştırma gruplarının beraber yürüttükleri çalışmanın 7 Mayıs tarihli Science dergisinde yayımlanan kısmında verilen kanıtlar, ilk modern insanların Afrika’yı terk etmelerinden kısa bir süre sonra Neandertaller ile çiftleştiklerini ve bu sayede Neandertal DNA parçalarının Afrikalı olmayan modern insan genomunda yer yer bulunduğunu gösteriyor. 

 

-http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=942-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Belirtilen linklere baktığımda fosil örneklerinden en meşhur olarak belirtilen resimleri eklenmiş  "Archaeopteryx" ve bununla ilgili itiraflar:

 

bilim dünyası tarafından onaylanmış tek bir ara geçiş formu göstermeniz yeterli ama yok bulunamıyor.

 

Alan Feduccia’nın Hayali Ara Form Archaeopteryx Hakkındaki İtirafları

 

Archaeopteryx‘in sağlam lades kemiği (furculası), iyi gelişmiş bir göğüs kası (pectoralis) için uygun bir çıkış noktası oluşturacaktı… Dolayısıyla Archaeopteryx‘in bir kara hayvanı olduğu tezi geçersizleşmiştir. Archaeopteryx’in göğüs kemerinde onun kuvvetli bir uçucu olmasını engelleyecek bir şey yoktur. (Storris L. Olson and Alan Feduccia, "Flight Capability and the Pectoral Girdle of Archaeopteryx", Nature, 15 Mart 1979, Sayı 278, s. 248)

 

Archaeopteryx‘in kanatlarının ve kanat tüylerinin şekli ve genel orantısı aslında modern kuşlar ile aynıdır. Archaeopteryx‘in modern uçucu kanat yapısına ve oranlarına sahip olması ve 150 milyon yıldır (Jurassic döneminden beri) bir değişikliğe uğramamış olması ve uçucu kanatlarındaki tüylerin asimetrik özellik taşıması aslında Archaeopteryx‘in kanatlarının aerodinamik olarak tasarlandığını ve en azından süzülme imkanı verdiğini göstermektedir. Archaeopteryx‘in uçamadığını söyleyen herhangi bir iddia kanat tüylerindeki asimetrik yapıyı, uçuş özelliği olması dışında nasıl açıklayabilir? (Feduccia, Alan-Harrison B. Tordoff, "Feathers of Archaeopteryx: Asymmetric Vanes Indicate Aerodynamic Function," Science, vol.203, (9 Mart, 1979), s.1021)

 

25 sene boyunca kuşların kafataslarını inceledim ve dinozorlarla aralarında hiçbir benzerlik görmüyorum. Kuşların dört ayaklılardan evrimleştiği teorisi paleontoloji alanında 20. yüzyılın en büyük utancı olacaktır. (Pat Shipman, "Birds Do It… Did Dinosaurs?", New Scientist 1 Şubat 1997, s. 28)

 

Sanırım linklerin adına bakmışsınız yalnızca. İçeriğini merak edip okuma zahmetine girmemiş, yine Evangelistlerin tercüme metinlerini alıntılamışsınız.

 

Bakın burada bu konuda yapılan sahtekarlıklar açıklanmış :

 

Birçok bilim-dışı kaynakta görebileceğiniz gibi, Archaeopteryx sürüngenlerle kuşlar arası bir geçiş teşkil etmiyordu, çünkü;

 

1) Uçan canlılarda bulunan göğüs kemiği (sternum) bulunmuyordu,

2) Tüylerin yapısı canlının bir geçiş formu gibi değil de bir kuş gibi “mükemmel” uçabildiğini gösteriyordu,

3) Kanatlardaki pençeler ve ağzındaki dişler ara form olmadığını gösteriyordu,

4) Kulak yapısı günümüz modern kuşları ile aynıydı,

5) Kanatları ara form olmasına engeldi,

6) Fosilin yaşadığı dönemle ilgili “zamanlama hatası” vardı.

 

Bu gibi şahıslar, bu tip iddialarla, bu fosilin sahte olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmiş, en "kötü" ihtimalle de Evrim Kuramı'nı çürütebileceklerini düşünmüşlerdir. Üstelik kanıtlarında, kilise ile bağlantıları sıkı sıkıya olduğu bilinen bilim adamlarının hiçbir zaman yayınlanmamış ve yayınlanmaya değer görmemiş makalelerini kanıt olarak sunmuş, hatta bundan utanmayarak tam kaynak vermek yerine “bilmem ne dergisinin bir sayısı” gibi bilimsellikten uzak kalıplarla referans sunmuştur. Bu gibi bilim-dışı kaynak ve şahısları alaya alan ve zaten dayanaksız olan iddialarını ortaya koyan bol bol kitap ve bol bol değerli bilim adamı vardır. Gelin şahsi bilgilerimiz ve bu bilim insanlarının yazıları dahilinde bu iddialara sırasıyla bir göz atalım:

 

1) Wellnhofer’ın incelediği ve yazdığı gibi (1993), Archaeopteryx‘in bir sternum kemiği bulunuyordu ancak diğer kemikler gibi kemikleştiği gibi, Archaeopteryx ilk bulunduğunda ayırt edilememişti. Bilimden anlamayan şahıslar, güncel olmayan ve yanlı kaynaklardan yola çıkarak, kendi istediği yönde delilleri saptırmaktadır.

 

2) İngilizce olarak aşağıdaki kaynakta da bulabileceğiniz gibi;

http://talkorigins.org/faqs/archaeopteryx/info.html#feathers

Speakman & Thomas (1994) modern kuşların asimetrik tüy yapısıyla güya Archaeopteryx‘in tüy yapısını karşılaştırmışlardır. “Asimetri Oranı” denen ve ortalığı karıştıran bir ölçüm metodu vardır. Bu metodu kullanan Speakman & Thomas Archaeoptery‘in bu ölçüme göre 1.25 değerinde bir asimetri oranına sahip olduğunu iddia etmiştir. Bu değeri ise, günümüzde tamamen terk edilmiş bir metot olarak, kuşların “uçabilme kapasitesi” ile doğru orantılamış ve hataya düşmüşlerdir. Sonuçlarında “bu değerin modern ve uçan bir kuşunkine göre (en kötüsü bile 2.2′dir) çok düşük, modern ve uçamayan bir kuşunkiyle ise hemen hemen aynı” olduğunu belirtmişlerdir. İşte bilim düşmanlarının yalanlarını kurdukları araştırma, budur. Bu sözde bilim insanlarının iddiasına göre Archaeopteryx sadece uçamayan, modern bir kuştur ve bir geçiş türü değildir. Ancak sonradan yapılan araştırmalarda, Speakman & Thomas’ın bir Archaeopteryx tüyü ile bile kıyaslama yapmadıklarıbulunmuş ve bilim sahnesinden silinmişlerdir. Tabii ki günümüz bilim düşmanları ve onların müritleri, bunu görmek istemezler. Fakat araştırmalar bunu açıkça ortaya koymaktadır. İlk olarak Norberg (1995), Speakman & Thomas’ın kanat kıvrımını hesaba katmadan sonuçlar bulduklarını ispatlamıştır ki bir kuşun uçabilmesindeki en önemli etmenlerden biri kanadın kıvrımıdır (curvature). Paul Davis 1996 yılında, Speakman & Thomas’ın kanattaki tüyleri bile yanlış numaralayarak hesaplar yaptıklarını ispat etmiştir. Daha sonradan yapılan araştırmalarda, Speakman & Thomas’ın araştırmasına en ağır darbe inmiştir: Asimetri Oranı’nın bir kuşun “uçuş kapasitesi” ile ilgili olmadığı ispatlanmıştır. Asimetri Oranı, yalnızca uçan kuşlarda manevra kabiliyetini ölçmek ve tırmanış uçuşlarındaki yetkinliği belirlemek için kullanılmaktadır (J.M.V. Rayner). Dolayısıyla varacağımız sonuç,Archaeopteryx modern kuşlardakinden farklı olarak düşük asimetriye sahip olduğu ancak modern kuşlarınkinden farklı olarak bu düşük asimetrinin (ki uçmak için normalde yüksek asimetri gerekir, modern kuş tüyleri hayli asimetriktir) Archaeopteryx‘in uçmasına engel olmadığıdır. Bu da onun bir geçiş türü olduğunu kanıtlar.

 

 

3) Bu iddiasında bilim düşmanları hedef şaşırtma taktiğini kullanmaktadır. Archaeopteryx‘in pençelerinin olması, bilim adamlarına göre evrimsel bir ara tür olduğunun ispatıdır. Bilim düşmanları ise, Archaeopteryx‘in pençeleri olmasının sürüngenlerle bir ilgisi olmadığını söylemekte ve kafa karıştırmaktadır. Tezini desteklemek için de bilimsel bir gerçek olan ve halen var olan Touraco corythaix ve Opisthocomus hoazin türlerini göstererek, bu uçamayan kuşların da pençeleri bulunduğunu ancak bu iki türün sürüngenlerle hiçbir ilgisi olmaduğını söylemektedir. Zaten bilim adamları da, bu türlerin sürüngenlerle bir ilgisi olduğunu iddia etmemektedir. Bahsedilen türler tamamen farklı türlerdir ve bir türün sürüngenlerle ilgisi olmaması, benzer özelliklere sahip ama alakası bulunmayan bir başka türün de sürüngenlerle ilgisi olmadığını göstermez. Yani bilim düşmanları, mantık hatasını kullanarak kafa karıştırmaktadır.

 

 

4) Ostrom’un da 1976 yılında yayınlanan ve halen çürütülememiş olan araştırmasının 132. sayfasına baktığımızda görebileceğimiz gibi, Archaeopteryx‘in kulak yapısında bulunan ve tıp biliminde “stout quadrate” olarak tanımlanan ve bunun titreşmesi sonucu “duyma” olayını gerçekleştiren kemik, sürüngenlerdekine göre oldukça büyüktü ancak sürüngenlerinkinde olduğu gibi üst çene bölgesine kaynamıştı. Bu da, bilim düşmanlarının bu iddiasının temelini oluşturan Dr. Duane Gish’in kulak yapısı iddiasının yalan olduğunu ispatlamıştır. Zaten bilim düşmanları da denileni anlamamış olacaktır ki, iddiasını kısa kesmiştir.

 

5) Bilim düşmanlarının sahtekarlıkları, kullandığı kaynaklarını güncellemeyişinden anlaşılabilir. Zira SpringerLink, Web of Science, Google Academics gibi bilimsel kaynak arama motorlarında yaptığımız ufak bir araştırma sonucu, Bilim düşmanlarının, bilim adamının adını bile doğru yazamadığı ortaya çıkmıştır. Dr. J. Richard Hinchcliffe, tüylü dinozorlar üzerine araştırma yapan ve Evrim Teorisi’ni kabul eden, ayrıca Archaeopteryx‘inbir geçiş türü olduğunu da kabul eden bir bilim adamıdır. Bunu, şu bağlantıda görebileceğiniz makalesinden;

 

http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1002/jmor.10382/abstract

 

alıntılanan şu cümleden anlıyoruz: “(…) Çin’de yapılan son buluşlar da gözler önüne sermiştir ki, tüylü dinozor evriminin basamaklarından biri olan Archaeopteryx (…)”. Bunun yanısıra aynı profesör, Evrim Teorisi’ni destekleyen “Bacak Evriminin Gelişimsel Tabanı” (Developmental Basis of Limb Evolution) başlıklı makalenin de yazarıdır (http://www.ijdb.ehu.es/web/). Bilim düşmanları, bir kere daha sahtekar bir şekilde Evrim Teorisi’ne saldırmakta ve onlarca yılını, hatta ömürlerini bu işe adayan bilim insanlarının çalışmalarını bir çırpıda görmezden gelerek, onları Evrim Karşıtı olarak atfetmekte ve bilim-dışı yazılarında kaynak olarak, utanmadan kullanmaktadır. Ne yazık ki insanlarımız, bu işin uzmanlarına güvenmektense, akıl hastası bir eğitimsizin, son derece teknik ve bilimsel bir konudaki yalanlarına güvenmektedir. Bu, biraz da, Türkiye'de bilimin üniversitelerden kahvehanelere kadar düşmesinden kaynaklanmaktadır.

 

 

6) Bilim düşmanları, “zamanlama hatası” olarak Eoalulavis (120 milyon yıl önce yaşamıştır) isimli bir türü göstermekte ve Archaeopteryx‘ten (150 milyon yıl önce yaşamıştır) daha genç olmasına rağmen günümzüdeki modern kuşlara ait kanat yapısına sahip olduğunu iddia etmektedir. Bilim düşmanları, burada da, kendi şahsi cahilliğinin ağına düşerek bir kelime oyununa başvurmakta ve insanların aklını karıştırmayı hedeflemektedir. Evrim Teorisi’ni çürütmek için ileri sürdüğü Eoalulavis, zaten Archaeopteryx‘ten evrimleşmiş olan bir türdür ve onun devamıdır. Tıpkı Homo neanderthalensis ile Homo erectus‘un aynı zamanlarda yaşaması gibi, bu türler de aynı zamanlarda yaşamış ancak biri diğerinden evrimleşmiş olan bir türdür. Bilim düşmanları, Evrim Kuramı dahilinde hiçbir bilimsel bilgiye sahip olmadığı gibi kendi hayal dünyasında yalanlarla yaşamakta olduğu için, evrimi bir zincir olarak düşünmesinden ve "ara tür" olarak bir zinciri tamamlayan her türlü canlının var olması gerektiğine inanmasından kaynaklanmaktadır. Halbuki Evrimsel süreç bir "zincir" olarak değil, bir "ağaç" olarak düşünülmelidir. Bu ağaç dahilinde, tek bir popülasyondan iki ya da daha fazla yöne doğru evrimleşen yeni türler bir arada, aynı zamanda yaşayabilirler. Yani Archaeopteryx''ten evrimleşen Eoalulavis, atası ile bir arada bir süre yaşamıştır ve bu son derece bilimsel, doğal ve gerçektir. Fakat bilim düşmanları, bu türü sanki farklı bir türmüş gibi göstererek, kelime oyunu yapmakta ve yalancılığını bir kere daha ortaya koymaktadır.

 

 

Sonuç olarak; bir önceki yazımızda da aktardığımız gibi sürüngenlerden kuşlara geçiş, onlarca farklı fosille ispatlanmıştır ve eksiksiz bir geçiş ortaya konulmuştur. Tek başına Archaeopteryx bile bu geçişi ispatlayabilecek bir türdür ki tek bulunmuş olan tüylü dinozor değildir. Bilim düşmanları, her seferinde kendi kazdıkları yalan kuyusuna düşmektedir. Neyse ki Dünya'da halen yüzbinlerce bilim insanı, ömürlerini gerçeklere adayarak bu tip önemsiz şahsılara takılmamakta ve gerçek her nerdeyse bulup çıkarmaktadır. "

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kuşların kafataslarını inceledim ve dinozorlarla aralarında hiçbir benzerlik görmüyorum.  (Pat Shipman)

 

Shipman her kimse sözleri akıl alır gibi değil! Bir insanın evrim konusunda bu kadar bilgisiz ve inatçı olabilmesi nasıl olabiliyor, hayretler içindeyim. Bunun tek açıklaması beynin dogma ile kaplanması ve dumur olması. Nasıl ki bir çamaşır makinasını kireç kaplarsa normal çalışamaz, acayip sesler çıkarmaktan başka bir işlev görmezse, bu acayip ve akıl dışı sözler de aynısı. Beyin dogma ile kaplanmış. Anlamsız gürültüden başka hiç bir şey üretemiyor. Dogmanın beyinlerde yaptığı tahribatın büyüklüğünün en açık göstergesi. Dogma bir beyni istila ettiğinde o beynin işi bitmiştir. Kanıtı Shipman her kimse, onun sözleri...

 

Ne kuşların dinozorlardan evrimleşmemesi, dünyada tek bir canlı yoktur ki diğer canlılarla akraba olmasın. Bu son derece kesin bir bilimsel gerçektir. Biz insan türü, Antarktika'da Vostok gölünün derinliklerinde yaşayan bir bakteri ile akrabayız. Bakteri ile aramda hiç bir benzerlik göremiyorum mu diyecek dogmatikler? 

 

Yeryüzünde akraba olmayan iki canlı gösteremezsiniz, yoktur! Ne kuşların dinozorlardan gelmemesi yahu? Yeryüzünde yaşamış ve yaşayan her canlı, istisnasız hepsi birbiri ile akrabadır. Dünyada bundan kesin bir gerçek olmadığı gibi, bundan güzel bir gerçek de yoktur. Bu son derece enfes bir gerçektir. Bana bu kadar büyük haz veren, bu kadar bilmekten onur ve kıvanç duyduğum bir gerçek daha yok. Tanrı safsataları bu enfes ve büyük gerçeğin yanında bir hiç kalıyor. 

 

Yerde adımlar atan küçük böcek benim akrabam... Ne kadar enfes ve büyük, ne kadar yüksek bir gerçek! Bu düşünce kadar büyük haz aldığım ve beni duygulandıran bir gerçek daha yok. Tanrı uydurması ise bana hiç ama hiç bir şey ifade etmiyor... 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Neyse şimdi konu evrime kaydı da, biraz da sadede gelsek...

 

Bu Mevlana diye anılan kişinin bir felsefesi de mi varmış? Gerçekten mi? Felsefeden anlar mıymış? Hiç bilmiyordum. Celaleddin Rumi ve felsefe... Bana hiç alakalı gelmedi. Bu adamın felsefeden anlayacak kapasitede biri olduğuna hiç ihtimal veremiyorum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Neandertal insanı yok olmuş veya diğer ırklarla karışarak asimile olmuş insanlardır, dolayısıyla Neandertal insan geni taşımamızda bir sürpriz olmadığından bu asla evrimin kanıtı olamaz, zenci insan geni de taşıyor olabiliriz ama bu genimiz baskın olmadığından beyaz olmuşuz.

 

Evrimcilerin yanılgısı şudur:

 

Fosil bulguları Neandertal insanının bize göre hiçbir "ilkel" yönü bulunmayan bir insan ırkı olduğunu göstermesine rağmen, Neandertal insanları hala evrimciler tarafından maymun adam olarak resmediliyorlar. Bu Darwinizm’in bilimsel bulgulara değil, önyargı ve propagandaya dayandığının göstergelerinden yalnızca bir tanesidir.

 

 neandertal-bir-insan-irki3.jpg

 NEANDERTAL: BİR İNSAN IRKI
Üstte, İsrail’de bulunan Homo sapiens neanderthalensis, Amud 1 kafatası yer alıyor. Fosilin sahibinin 1.80 m. boyunda olduğu tahmin edilmektedir. Beyin hacmi ise bugüne kadar rastlanılanların en büyüğüdür: 1.740 cc

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sahte fosillere inanmayalım iyice araştıralım ltf:

 

Tiktaalik Roseae, Darwinistlerin en çaresiz kaldıkları ve yenilmeye başladıkları bir dönemde acil ihtiyaçtan ön plana çıkarılmış bir sahte ara fosildir. Tıpkı, son dönemlerde Darwinistler açısından büyük bir utanç vesilesi olan İda, Ardive Austrolapithecus Sedibasahtekarlıklarında olduğu gibi.-

Gerçekte,Tiktaalik Roseae, günümüzde de örnekleri bulunan mükemmel bir timsah türüdür. 375 milyon yıl önce yaşamıştır ve günümüzdeki timsah türleriyle tamamen aynıdır.

 

Ambulocetus'a gelelim: Bu konuda bilimle hayalgücü arasındaki sınırı görmek için, National Geographic'in Ambulocetus rekonstrüksiyonuna bir göz atalım. Dergide yayınlanan Ambulocetus çizimi şöyle: ne şeker şey değil mi :)

image006.jpg
National Geographic'in küçük hileleri: Pençelere
eklenen hayali perdeler ve yüzgece benzetilen arka ayaklar

 

Çizime dikkat ederseniz, bir kara canlısı olan Ambulocetus'u "balinalaştırmak" için yapılmış iki küçük hileyi kolaylıkla fark edebilirsiniz:

-Hayvanın arka bacakları, yürümeye yarayan ayaklar olarak değil de, yüzmeye yarayan yüzgeçler gibi tasvir edilmiş. Oysa gerçekte canlının bacak kemiklerini inceleyen Carroll, bu canlının "kara üzerinde güçlü bir hareket yeteneğine sahip olduğunu" belirtir.

Hayvanın ön ayaklarına "palet" görüntüsü verebilmek için perdeler çizilmiştir. Oysa eldeki Ambulocetus fosillerinden böyle bir sonuca varmak mümkün değildir. Gerçekte fosil kayıtlarında, bu gibi yumuşak dokular hemen hiçbir zaman görünmezler. Dolayısıyla canlının iskeleti dışında kalan özellikleri üzerinde yapılan rekonstrüksiyonlar hep spekülatiftir. Bu da evrimcilere geniş bir propaganda malzemesi sunar.

 

Bu böyle uzar gider......

 

EVRİMCİLER tek bir proteinin tesadüfen nasıl oluştuğunu açıklasalar da böyle çocuklar için hayal çizgi film kahramanlarıyla uğraşmasalar :) Evrimci Richard Dawkins bu proteinlerin uzaylılar tarafından dünyaya saçıldığını söylüyor bu konuya da inanıyorsunuzdur şimdi hayal gücünün sınırı yok tutabilene aşkolsun...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Neandarthal kesinlikle bir insan türüdür. Üstelik daha bir çok insan türü vardır. Aynen günümüz primatlarının goril, şempanze, orangutan türleri olduğu gibi... Anatomik yapıları Homo Sapiens olan türümüzden karakteristik özelliklerle ayrılır. İki iskelet olsun, biri Homo Sapiens, biri Neandarthal, hemen bakar bakmaz bu Homo Sapiens, bu Neandarthal dersiniz. Karıştırılmaları olanaksız derecede ayrı anatomik yapıdadırlar. Bu konunun tartışmaya, tereddüte açık bir yanı yoktur, kesindir. 

 

Neandarthal maymun insan filan eğildir, basbayağı insandır. Ama farklı bir insan türüdür. Çok daha eskiden nesli tükenmiş Cro Magnon türü de basbayağı insandır. O da maymun insan filan değildir. Ama Homo Habilis derseniz maymuna epeyce benzeyen bir insan türüdür. Bu gerçekleri evangelistler ve onların dümen suyundan milim ayrılmayan, onlarla emperyalist çıkar işbirliği yapan müslüman cemaatlerden başka kimse inkar etmez. Bu cemaatler çıkar için şeytanı bulsalar işbirliği yaparlardı.

 

Ara geçiş fosilleri tamamen gerçektir. Tabii ki kemiklerden başka organlar fosilleşmez. Tabii ki iskeletten yola çıkarak diğer yapılar tahmin edilecek. Bunun sahtekarlıkla filan hiç alakası yok. Kafatasına yüz giydirme diye bir teknik var. Bulunan bir kafatasına tahminlere dayalı plastik yüz giydirilerek kim olduğu ortaya çıkarılıyor. Kim olduğu anlaşıldıktan sonra eğer sağken çekilmiş fotoğrafı varsa, karşılaştırıldığında aynı yüzün plastikten gerçeği ile tam uyumlu yapılabilmiş olduğu ortaya çıkıyor. Yakınları plastik yüze baktıklarında hemen tanıyıp teşhis ediyorlar.

 

Bilimle savaşmak gerilik, sömürülmek, kullanılmak, emperyalist oyuncağı olmaktan başka bir getiri sağlamaz. Hayatta tek yol gösterici bilimdir. Başka yollara sapanlar sömürülür, kullanılır, posası atılır çiğnenir geçilir. Bilimden uzak kalmak, hele bilimi inkar etmek, insan için yaşanabilecek en büyük felakettir. Dogma bataklığında boğulup yok olup silinip gitmekle sonuçlanır.

 

Ben evangelist önderlerin yaptıkları propagandalara kendilerinin inandıklarını hiç sanmıyorum. Bu dogmatik saçmalıkları müslümanları uyutmak ve sömürmek için kasıtlı üretiyorlar. İçlerinden saf müslümanları amma işletip sömürüyoruz diye güldüklerinden adım gibi eminim. Bulmuşlar dümen suyundan ayrılmayan sadık köleleri, madeni işlettikçe işletiyorlar.

 

Sadece dini gündemde tutmak ve yaşatmak, müslümanların bölünüp parçalanıp birbirlerini öldürmeleri için yeterlidir. Başka bir şey yapmaya gerek yok. Laikliği rafa kaldırttır, dini gündemde tut, yeter. Birbirlerini öldürmelerini önce seyret, sonra gel rahatça sömür. Bunun için yapacakları tek şey dini gündemde tutmak... Başka tezgaha gerek yok.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bilim inkar edilmez, tam tersi bilim evrimin olmadığını söylüyor herşey kanıtlı,, ara geçiş fosili yokken hangi ara geçiş fosili gerçektir diyebiliriz? yukarıdaki şeker varlığa kan ısınınca tabii benim de büyük dedelerim şekermi şeker bir maymundu diyorsunuz eh siz onlarla avunun ama benimkiler akıllı ve üretken insanlardı :)

proteinlerin nasıl tesadüfen oluştuğu ispatlanamazken?

 

Homo Habilis basbayağı bir maymundur nesli tükenmiş bunu da diğer örnekler gibi bilim açıklıyor din değil. Çok fazla sahte bilgi var her duyduğunuza inanmayın.

 

Homo habilis sınıflandırması 1960'lı yıllarda ailece "fosil avcısı" olan Leakey'ler tarafından ortaya atıldı. Leakey'lere göre, Homo habilis olarak sınıflandırılan bu yeni tür canlı, dik yürüme yeteneğine, göreceli olarak büyük bir beyin hacmine, taştan ve tahtadan alet kullanma yeteneğine sahipti. Bu sebeple insanın atası olabilirdi.

 
80'li yılların ortalarından sonra bulunan aynı türe ait yeni fosiller, bu görüşü tamamen değiştirdi. Bernard Wood ve Loring Brace gibi araştırmacılar, bunların "alet kullanabilen insan" anlamına gelen Homo habilis yerine, "alet kullanabilen Güney Afrika maymunu" anlamına gelen Australopithecus habilis olarak sınıflandırılması gerektiğini söylediler. Çünkü Homo habilis, Australopithecus ismi verilen maymunlarla birçok ortak özelliğe sahipti. Aynı Australopithecus gibi uzun kollu, kısa bacaklı ve maymunsu bir iskelet yapısına sahipti. El ve ayak parmakları tırmanmaya uyumluydu. Çene yapıları tamamen günümüz maymunlarınınkine benziyordu. 550 cc.'lik beyin hacimleri de bunların birer maymun olduklarının en iyi göstergesiydi. Kısacası bazı evrimciler tarafından ayrı bir tür olarak gösterilen Homo habilis, gerçekte tüm diğer Australopithecuslar gibi bir maymun türüydü.
 
Amerikalı antropolog Holly Smith'in 1994 yılında yaptığı detaylı analizler de yine Homo habilis'in aslında "homo" yani insan değil, maymun olduğunu gösterdi. Smith, Australopithecus, Homo habilis, Homo erectus ve Homo neandertalensis türlerinin dişleri üzerinde yaptığı analizler hakkında şöyle diyordu:
 
Dişlerin gelişimi ve yapısı kriterine dayanarak yaptığımız analizler, Australopithecus ve Homo habilis türlerinin Afrika maymunlarıyla aynı kategoride olduklarını, ancak Homo erectus ve Neandertal türlerinin günümüz insanlarıyla aynı yapıya sahip olduğunu göstermektedir. (Holly Smith, American Journal of Physical Antropology, vol 94, 1994, ss.307-325)
Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

benim de büyük dedelerim şekermi şeker bir maymundu diyorsunuz eh siz onlarla avunun ama benimkiler akıllı ve üretken insanlardı 

 

Bunlar kaale alınacak sözler değil. İnsan türü şeker mi bal mı glikoz mu bilmem ama elbette günümüz maymunları ile insanlarının ortak atası olan bir türden çoğaldı. Dünyada birbirinin akrabası olmayan herhangi iki canlı hiç yoktur. İlk insan, ilk tavşan, ilk güvercin ilk ...... diye bir şey yoktur. Her canlının geçmişi, başka bir canlı ile  milyarlarca yıl önce de olsa mutlaka kesişir. Herhangi iki canlıyı ele alın, bu ikisi x milyon yıl önce aynı atada birleşirler.  

 

Evangelist kaynakların neden evrim karşıtı açıklamalar yaptıklarını belirttiğim için tekrar etmeyeceğim. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi efendim evrimin asıl hası Kuran'dadır. Darwin eğer Kuran'ı okusaydı, evrimin asıl gerçeğini bulurdu. Okumadığı için evrimi tersinden yakalamış. Doğrusu Kuran'dadır. Şöyle ki:

 

Yahudi kafirleri illa allahı görmek istiyoruz, yoksa inanmayacağız diye diretirler. Haşa sümme haşa... Hafizanallah... Bunun üzerine allah çok öfkelenir. "Hepiniz aşağılık maymunlar olun!" diye yahudileri lanetler. Yani anlaşılacağı üzere insan maymundan değil, maymun insandan gelmiştir. Tabii Darwin Kuran'ı okumayınca bunun tersini ortaya atmış!

 

Tabii allahın kendi yarattığı maymuna niye hakaret ettiğini sormayın. Kendi yarattı, hayvancağız "beni maymun olarak yarat da aşağılık bir şey olayım" diye dilekçe vermedi ama, çok öfkelenmiş, öfkede akıl mı olur, sürçü lisan işte... O kadar kusur  her tanrıda olabilir. Günahı yahudilerin boynuna. Çok kızdırmışlar allahı.

 

Gerçi bu ifade Kuran'da üç kere geçer. Yani allahın bir kez dili sürçmüş, ama sonra yine kim kızdırdıysa yine öfkede akıl olmamış. Üçüncü kere kendi yarattığı canlıcağıza hakaret edince öfke kontrolü için psikiyatra gitmiş. Fakat psikiyatra da çok öfkelenip onu da kurbağa yapmış. 

 

Velhasıl tanrının öfkesinin önünü kimse alamıyormuş. Sadece bir insan yaratmakla başlayan yaratma macerası, onu bunu şuna buna dönüştüre dönüştüre yeryüzünün bir sürü hayvanatla dolması ile sonuçlanmış. 

 

İşte evrimin asıl gerçeği budur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Üstte, İsrail’de bulunan Homo sapiens neanderthalensis, Amud 1 kafatası yer alıyor. Fosilin sahibinin 1.80 m. boyunda olduğu tahmin edilmektedir. Beyin hacmi ise bugüne kadar rastlanılanların en büyüğüdür: 1.740 cc

 

Neandertal bir insan ( Homo Sapiens Sapiens ) ırkı değildir. Zaten ismi Homo Sapiens Neanderthalensis tir. Evrim içindeki konumu insana paraleldir.

 

lejo.jpg

 

Dolayısıyla, beyin büyüklüğü zeka için bir ölçüt olmamakla beraber ( Zira, mesela Fil beyni 5000 gr.dır. Beynin büyüklüğü kaslarla alakalıdır ), insanla aynı zekada hatta daha zeki de olabilir. Bu evrimi yanlışlayan bir durum değildir.

 

Burada karşılaştırması yapılmış :

 

swyc.jpg

 

Fiziksel farklar

Neandertaller ile ilk modern insanlar arasındaki en önemli fark güçlülük ve dayanıklılıktır. Neandertaller de tıpkı diğer tarih öncesi insan türleri gibi modern insandan daha güçlü ve dayanıklı canlılardı. İlk modern insanların üst kolları ve baldırları -günümüz insanına nazaran kalın olmakla birlikte- Neandertallere göre daha inceydi. İlk modern insanların ellerinin anatomisi tutmayı daha hassaslaştıracak şekilde değişti. Bacaklar gücünden fazla bir şey kaybetmedi zira tüm Pleistocene dönemi avcı-toplayıcı topluluklarında hızlı hareket etme önemliydi. Ön dişler küçüldü, yüz kısaldı, çene sivrildi, kaş çıkıntıları küçüldü. Beyin boşluğu daha yukarıya çıktı, yuvarlaklaştı ancak büyümedi. Bunun yanı sıra Neandertallerin geniş kafatasının farklı bir beyin şekli dolayısıyla da farklı bir düşünme yapısına işaret ettiği, bu yüzden de modern insandan daha zeki olabilecekleri yorumları yapılmaktadır.[4]

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sahte fosillere inanmayalım iyice araştıralım ltf:

 

Tiktaalik Roseae, Darwinistlerin en çaresiz kaldıkları ve yenilmeye başladıkları bir dönemde acil ihtiyaçtan ön plana çıkarılmış bir sahte ara fosildir. Tıpkı, son dönemlerde Darwinistler açısından büyük bir utanç vesilesi olan İda, Ardive Austrolapithecus Sedibasahtekarlıklarında olduğu gibi.-

Gerçekte,Tiktaalik Roseae, günümüzde de örnekleri bulunan mükemmel bir timsah türüdür. 375 milyon yıl önce yaşamıştır ve günümüzdeki timsah türleriyle tamamen aynıdır.

İdaArdi ve Austrolapithecus Sediba da sahtekarlık söz konusu değildir. Tiktaalik Roseae'ye gelince, sizce müzede bulunan bu fosil ve canlandırması hiç timsaha benziyor mu ? 

 

95o8.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ambulocetus'a gelelim: Bu konuda bilimle hayalgücü arasındaki sınırı görmek için, National Geographic'in Ambulocetus ç

.

.

.

Dolayısıyla canlının iskeleti dışında kalan özellikleri üzerinde yapılan rekonstrüksiyonlar hep spekülatiftir. Bu da evrimcilere geniş bir propaganda malzemesi sunar.

 

 

1vka.jpgszmx.jpg

 

Şimdi, bu Evangelistlerin mantığına göre, Carroll'un, bu canlının "kara üzerinde güçlü bir hareket yeteneğine sahip olduğunu"  belirtmesi onun balina olmadığını gösteriyormuş. original.gif

 

Fakat, bu canlıya balina diyen yok ki zaten. Yalnızca, balinanın evriminde bir ara tür. Zaten, bu canlı hem karada hem de denizde yaşıyor. Elbette ki, karada da güçlü olacak.

 

Karada yaşıyor zaten ama fosilin bulunduğu katman denizde de yaşadığını gösteriyor. Timsahlar denizde yaşamaz. Ayrıca, bu yorumu yapan Evangelist hiç Timsah pençesi görmemiş herhalde.

 

65re.jpg

 

Timsahların dış kulakları vardır bunun kulakları içte.

 

Timsahların kafatasında solungaç yarıkları yoktur, bunun var.

 

Timsahlar tuzlu suda yaşamaz, bunun dişlerinde yapılan analizde tuz bulunmuştur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Smith, Australopithecus, Homo habilis, Homo erectus ve Homo neandertalensis türlerinin dişleri üzerinde yaptığı analizler hakkında şöyle diyordu:

 

Dişlerin gelişimi ve yapısı kriterine dayanarak yaptığımız analizler, Australopithecus ve Homo habilis türlerinin Afrika maymunlarıyla aynı kategoride olduklarını, ancak Homo erectus ve Neandertal türlerinin günümüz insanlarıyla aynı yapıya sahip olduğunu göstermektedir. (Holly Smith, American Journal of Physical Antropology, vol 94, 1994, ss.307-325)

 

original.gif  Dişlerin yapısının karşılaştırıldığının farkındasınız değil mi ?

 

Bu çalışmadan bu sonucu çıkartanların da Evangelistler olduğunun :

 

Amerikalı antropolog Holly Smith'in 1994 yılında yaptığı detaylı analizler de yine Homo habilis'in aslında "homo" yani insan değil, maymun olduğunu gösterdi. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Homo habilis sınıflandırması 1960'lı yıllarda ailece "fosil avcısı" olan Leakey'ler tarafından ortaya atıldı. Leakey'lere göre, Homo habilis olarak sınıflandırılan bu yeni tür canlı, dik yürüme yeteneğine, göreceli olarak büyük bir beyin hacmine, taştan ve tahtadan alet kullanma yeteneğine sahipti. Bu sebeple insanın atası olabilirdi.

 
80'li yılların ortalarından sonra bulunan aynı türe ait yeni fosiller, bu görüşü tamamen değiştirdi. Bernard Wood ve Loring Brace gibi araştırmacılar, bunların "alet kullanabilen insan" anlamına gelen Homo habilis yerine, "alet kullanabilen Güney Afrika maymunu" anlamına gelen Australopithecus habilis olarak sınıflandırılması gerektiğini söylediler. Çünkü Homo habilis, Australopithecus ismi verilen maymunlarla birçok ortak özelliğe sahipti. Aynı Australopithecus gibi uzun kollu, kısa bacaklı ve maymunsu bir iskelet yapısına sahipti. El ve ayak parmakları tırmanmaya uyumluydu. Çene yapıları tamamen günümüz maymunlarınınkine benziyordu. 550 cc.'lik beyin hacimleri de bunların birer maymun olduklarının en iyi göstergesiydi. Kısacası bazı evrimciler tarafından ayrı bir tür olarak gösterilen Homo habilis, gerçekte tüm diğer Australopithecuslar gibi bir maymun türüydü.

 

Homo habilis (Latince yetenekli insan), soyu tükenmiş hominid türlerinden biridir. Günümüzden yaklaşık 2.5 ila 1.8 milyon yıl önce Pleistosen'nin başlangıcında yaşamıştır.

 

H. habilis genellikle homo cinsinin ilk örneği kabul edilir. Homo türüne dahil canlılar arasında muhtemelen insana en az benzeyenidir. Kısa boylu, uzun kolludur. Ancak yüzü fazla çıkıntı yapmaz, yani modern insana benzer şekilde basıklaşmaya başlamıştır. Australopithecinenin soyundan geldiğine inanılır. İnsansı maymunlarabenzeyen ve h. habilisden daha iri olan homo rudolfensisin ise yakın atalarından olduğu düşünülmektedir.

 

H. habilisin beyni modern insanın beyninin yarısından biraz küçüktür. Buna rağmen fosil kalıntılarının yanında çoğunlukla taş aletlere rastlanır. Daha uzun boylu ve daha beyni daha gelişmiş olan homo ergasterin de atası olduğu düşünülmektedir. Homo ergaster modern insana oldukça benzeyen homo erectusun atasıdır. Homo habilisin modern insanın doğrudan atası olduğu mevzuu hala tartışmalıdır.

 

Homo habilisten 100 - 200 bin yıl önce australopithecus garhi de taştan aletler yapmıştır (yaklaşık günümüzden 2.6 milyon yıl önce). Homo habilis taştan aletler ve silahlar yapmış olduğu halde avcılıkta torunları kadar usta olduğu söylenemez. Daha çok leş yiyici olduğu, silahları savunmada ve et sıyırmada kullandığı düşünülmektedir. Kendini savunabiliyor olması, daha tehlikeli ortamlarda diğer primatlara oranla hayatta kalmasına daha fazla imkân vermiştir.

 

Homo habilis buluntuları

 

H. habilis, Tanzanya’da Olduvai Boğazında bulunan fosilleriyle tanınır. Bu fosillerin bulunduğu yerler I. Yatak ve II. Yatak olarak adlandırılır. Türe bu ad, 1964 yılında verilmiştir. Bu fosillerin bulunduğu I. Yatak’ta ayrıca Australopithecus boisei kalıntıları, yontulmuş taş aletler ve dericilikte kullanılan bir alet bulunmuştur. II. Yatak olarak adlandırılan kazı alanında Homo erectus kalıntıları da ortaya çıkarılmıştır.

 

Burada bulunan ve Homo habilis olarak adlandırılan birey sayısı yedidir. Homo habilis’in insan evrimindeki yeri kesinlik kazanmamıştır. Bir görüşe göre Homo habilis,Australopithecus africanus türünden çok az farklılık gösterir. Bu arada homo habilis ileHomo erectus’un ayrı evrim çizgisi izlediğini savlayan bilimadamları da vardır.

 

( tr.wikipedia.org )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bence evrimin evrenin en büyük gerçeği olduğu açıklığa yeterince kavuştu. Bu konuda dogmatik direnç ve evangelist zehirlemeleri dışında bir şüphe yoktur. Evrim kesin bir gerçekliktir. Tüm canlılar akrabadır. Bir virüsle bile akrabayız. Dünyada bundan kesin ve güzel bir gerçek de yoktur. Bu aynı zamanda çok çarpıcı, enfes bir gerçektir. Milyon tane uydurulmuş tanrı ve din efsanesi, bu enfes gerçeğin karşısında güneşteki bir çiğ tanesi kadar önemsizdir.

 

Asıl gelelim, Kuran'da bu kadar büyük bir gerçekle ilgili niye hiç bilgi yok? Süleyman Ateş'in başlıktaki iddiası niye bu kadar havada ve dayanaksız, tümüyle uydurma? Madem Kuran iddia edildiği gibi çok şey bilen, geleceği bile gören devrimci adamlar!!! laughing.gif tarafından yazıldıysa, bu kadar büyük bir gerçeği niye görememiş bu adamlar?

 

Artı, evrimden bahseden düşünürler, örneğin İbn Miskeveyh, niye bu düşüncelerini Kuran temelli yazmamış? Bu düşünceyi Kuran'dan aldığına dair bir veri sunmamış?

 

Bir de yan ürün olarak, Celaleddin Rumi felsefeden anlayabilecek kapasitede bir adam mı? Bu mistik adam felsefeden ne anlar?

 

Ben asıl bu soruların tartışılmasını beklerdim. 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

@@democrossian

 

Mevlana felsefeden anlayacak kapasitenin de ötesinde bir insandı fakat felsefe yapmayı çok sevdiği söylenemez daha çok hakikati dile getirmeyi uygun bulurdu. Felsefe çok dolambaçlı yollara girer bazen de girdiği yoldan çıkamaz tıpkı Nietzsche'nin "Tanrı öldü." deyip devamını getirememesi gibi ya da Sokrates'in hakikati ifade ederken karşılaştığı zorluklar nedeni ile idam edilmesi gibi herşey her devirde apaçık dile getirelememiştir. Ya çok çılgın biri olduğu düşünülmüş kaale alınmamışlar ya da öldürülmüşlerdir.

 

Dünyanın insanlık tarihinde bazı kayıtlara ulaşılamıyor olması arada kopukluklara ve yanlış anlaşılmalara neden oluyor. İnsanlığın ilk gününden itibaren adı o zamanlar din olmasa bile yaratıcı güce inanç şekilleri hep vardı. Arkeolojik kazılar ve çeşitli müzelerde sergilenen bir çok tarihi veri, insanların her dönemde bir yaratıcıyı kabul ettiğini doğrulamaktadır.

 

Mevlana'nın dile getirdiği evrim ile bugün bilimin kabul ettiği evrim arasında tabi ki farklılıklar var. İnsan bedeni ve tüm canlılık hatta cansızlık aynı atomlardan fakat farklı dizilimlerden meydana gelmektedir. İnsan bedeni özel bir oluşumdur. Evrim teorisinde bahsi geçen tesadüfler sonucu bu beden oluşmamıştır. Mevlana'nın işaret ettiği nokta canlı ya da cansız tüm varlıklari, maddeleri var eden yaratıcı gücün kontrolündeki Ruh kavramıdır. Ruhun farklı bedenleri kullanıyor olmasına anlatmak istemiştir o dizelerde ve çok doğru bir bilgi aktarmıştır. Şayet Darwin daha yaşamış olsaydı bu noktalara kadar varabilirdi diye tahmin ediyorum fakat bana göre ömrü yetmedi. @@Archi insan bedenin özel bir oluşum olduğu konusunda evrim teorisine itiraz etmekte haklı fakat bilim bunu bir gün doğrulayana kadar evrimi tamamen red etmek yerine önünü açmak gerekiyor. Dünya üzerinde sadece bilimi dikkate alan insanların gerçeklere ikna olması ancak bilimsel verilerle bazı kişilerin bildiklerinin örtüşmesi ile mümkün olacaktır bu da çok yakın zamanda olacaktır diye tahmin ediyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

felsefe yapmayı çok sevdiği söylenemez 

 

Yani... Celaleddin ile felsefe arasında ben de hiç bağ kuramıyorum. Mistik bir adam... Tasavvuf uydurmalarından başka bir şeyden anlamıyor. Bir de ordan burdan aldığı, kendi özgün yaratımı olmayan masalları anlatıyor. Üstüne üstlük, kafasından da bazı masalları uyduruyor. Uydurduğu masallar öyle tutarsız ki, kendi kafasından uydurduğu hemen anlaşılıyor. Alıntı masallar ise hemen ayırt ediliyor. Bu adamın nasıl felsefe yapacağına benim hiç aklım ermez. Yapacak kapasitede değildir. Yok yani, olmayınca nasıl olsun?

 

Bu mistik adamın evrimden bahsedeceğine hiç ihtimal vermiyorum ama, çeviri çarpıtılmış değilse söz etmiş gibi görünüyor. Etmiş de olabilir, belki bir yerden okumuş, bir ilham gelmiştir, bir şey diyemem...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yani... Celaleddin ile felsefe arasında ben de hiç bağ kuramıyorum. Mistik bir adam... Tasavvuf uydurmalarından başka bir şeyden anlamıyor. Bir de ordan burdan aldığı, kendi özgün yaratımı olmayan masalları anlatıyor. Üstüne üstlük, kafasından da bazı masalları uyduruyor. Uydurduğu masallar öyle tutarsız ki, kendi kafasından uydurduğu hemen anlaşılıyor. Alıntı masallar ise hemen ayırt ediliyor. Bu adamın nasıl felsefe yapacağına benim hiç aklım ermez. Yapacak kapasitede değildir. Yok yani, olmayınca nasıl olsun?

 

Bu mistik adamın evrimden bahsedeceğine hiç ihtimal vermiyorum ama, çeviri çarpıtılmış değilse söz etmiş gibi görünüyor. Etmiş de olabilir, belki bir yerden okumuş, bir ilham gelmiştir, bir şey diyemem...

Mevlana'nın sözü diye aktarılan herşey kendisine ait olmayabilir. Eklemeler mutlaka olmuştur. Felsefeyi aşmış bir adamdı yani bildiği çok şey vardı fakat edep gereği ifade edemiyordu. Etmemesi gerekiyordu. Felseye düşman değildi sadece cevaplarını bildiği sorulara dolambaçlı yollardan cevap vermek yerine kapalı bir dille ifade ederdi. Felsefecilerden de Mevlana kadar bilgili olanları vardı. Eflatun ve Sokrates mesela aşağı yukarı aynı bilgi düzeyine sahiptiler. Zamanla onların da bazı sözleri çarpıtıldı. Yaşamları hakkında tam bilgi verilmedi. Çıkarcı gruplar doğru söyleyeni gizlemeye, akıllardan silmeye çalışmıştır hep fakat çok da başarılı olamamışlardır.

 

Evrime gönderme yapmıştır sadece direkt ifade etmemiştir. Şundan emin olabilirsiniz ki evrim hakkında bazı filozoflar ve mistikler Darwin'den çok daha fazlasını biliyorlardı fakat zamanı gelmeyen bilgi açık edilemez kuralı ile üstü kapalı ifade etmişlerdi.

 

Tüm bilimsel veriler ve eskilerin, filozofların üstü kapalı ifade ettikleri zamanla aynı noktada buluşacaktır bundan emin olabilirsiniz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Felsefeyi aşmış bir adamdı 

 

Celaleddin gibi mistik bir mutasavvıfın felsefenin yanına yaklaşması söz konusu değil ki aşsın. Yok böyle bir şey. Ben bu adamda bir iyilik görmüyorum. Tam tersine zararlı, uyuşturucu, mistik zehirlerle atmosferi zehirleyen biri. Onun yüzünden Moğollar ellerini kollarını sallayarak rahatça Anadolu'yu işgal ettiler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Celaleddin gibi mistik bir mutasavvıfın felsefenin yanına yaklaşması söz konusu değil ki aşsın. Yok böyle bir şey. Ben bu adamda bir iyilik görmüyorum. Tam tersine zararlı, uyuşturucu, mistik zehirlerle atmosferi zehirleyen biri. Onun yüzünden Moğollar ellerini kollarını sallayarak rahatça Anadolu'yu işgal ettiler.

Bu tür anlaşılması zor insanlara sizin gibi tepki duyanlar çoktur. Her doğru söyeleyeni herkes anlayamaz bu sebeple bu tepkileriniz çok normaldir. Bu tür mistik kişiler, tasavvufçular ve felsefeciler üzerinde çok derin düşünülmeden, tüm eserleri baştan sona okunmadan anlaşılamazlar. Bu tepkileriniz çok doğal.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

okunmadan anlaşılamazlar. 

 

Şimdi doğruyu söylemek gerek, baştan sona tabii okumadım. Mistik bir kitap külliyatına harcayacak en fazla bir kaç dakikam olabilir. Fazlasını harcayamam. Zaten Mesnevi ahlak dışı öykülerle dolu ahlaksız bir kitaptır. Poşete konulup sexshoplarda satılması gerekir, vitrine konması yasaklanmalıdır. Okunacak bir tarafı da yoktur. 

 

Her kitabı tümüyle okuyacak vakti hiç kimsenin yoktur. Okumadan da içeriği öğrenilir. Bu adam ahlaksızlık, miskinlik, şaşkınlıktan ve uyuşukluktan başka bir şey vermemiştir  topluma. Bir değeri olmadığı gibi zararlı bir adamdır.

 

Ben dogmanın beyinleri nasıl çarpıttığına, karayı ak gösterdiğine şaşıyorum. Başka hiç bir etken, bu derece gerçekleri çarpıtamaz. Ahlaksız bir adam kutsal bir adam olur mu, evet dogma bunu yapar. İnanılmaz ama gerçek. En ahlaklı, en dürüst insanı dogma yerin dibinde gösterir mi, gösterir. 

 

Bu yüzden iktidarlar eğer halk uyuyorsa dini alabildiğine sömürürler. Bunun tek çaresi halkın uyanmasıdır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Mesnevi hakkında bunları yazabilmiş olmanıza hayret ettim, okuduğunuz kitabın Mesnevi olduğundan emin misiniz?

 

Bu kadar önyargı ve olumsuz bakış açısı içinde çok da söyelenecek birşey yok galiba çünkü Mevlana çok saygı duyduğum bir şahıstır. Bu yazdıklarınıza sebep olmak istemem.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sadece şu cümlenizi kopyalasam yeterli olacak sanırım :)

 

"İlk modern insanların ellerinin anatomisi tutmayı daha hassaslaştıracak şekilde değişti."  :))))

nasıl olmuş bu değişim? tutmaya çalışırken çalışırken onlardan doğan çocuklar daha iyi tutmuş,sonra torunlar daha iyi turmuş yeğenler kuzanler filan derken derken bu işe bir son verelim artık daha fazla tutmayın demişler ve evrimi durdurmuşlar mı? biz modern insansak ultra modern insanlar tahmini ne kadar sürede ortaya çıkacak dersiniz?

bunları bir deyiverin bilimsel olarak...

 

bir de şu aşağıda kopyaladığınız yatan varlık ara geçiş formu mu oluyor? bu yan gelip yatan atamızın adı soyadı nedir ne kadar ara geçiş formu olarak görevini sürdürmüş ve benden bu kadar diye pes edip gitmiş, hangi hayvan geçerken buna uğramış da evrimleşmiş bunu da anlatırsanız böyle hikayelere bayılırım.

bir de bulunmuş,çizilmiş,yapılmış diye bahsettiğiniz konuları kim bulmuş,kim çizmiş bunları da bilmeniz lazım efendim her efsaneye inanmayın....

 

szmx.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

okuduğunuz kitabın Mesnevi olduğundan emin misiniz?

 

Elbette, aman mesneviyi çocuklara filan okutmayın, ahlakları bozulur. Orada anlatılan müstehcen hikayeleri buraya kopyalarsam forumdan atılırım... Yok eşekle ilişki, yok eşcinsel ilişki, yok kadın kılığına giren vaiz, yok kadın suretinde tanrı... Hepsi var... Bunlar çok meşhurdur, nasıl bilmediğinize şaştım. Asıl siz mesneviyi okuduğunuzdan emin misiniz? Sansürlüsünü okumuşsunuz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.