Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Hayalin Diger Adi : Madde


dennise

Önerilen İletiler

Giriş

Odanızın penceresinden dışarıdaki manzarayı seyrettiğinizde, hayatınız boyunca aldığınız telkinden dolayı, bu manzarayı gözlerinizle gördüğünüzü zannedersiniz. Oysa gerçek böyle değildir. Çünkü siz gözlerinizle dışarıdaki bir manzarayı görmezsiniz. Siz, beyninizin içinde oluşan manzaraya ait görüntüyü görürsünüz. Bu bir tahmin ya da bir felsefe değil, bilimsel bir gerçektir.

Görme olayının nasıl gerçekleştiği hatırlandığında bu konu daha açık olarak anlaşılacaktır. Göz, sadece, kendisine ulaşan ışığı, retinasındaki hücreler sayesinde elektrik sinyaline çevirmekle görevlidir. Bu elektrik sinyali ise, beyninizdeki görme merkezinize ulaşır. Daha sonra bu elektrik sinyalleri, pencerenizden gördüğünüz manzaranın görüntüsünü oluştururlar. Sonuç olarak, görüntünün oluştuğu yer beyninizdir. Ve siz beyninizin içindeki manzarayı görürsünüz, evinizin dışındaki manzarayı değil.

Örneğin yandaki resimde, pencereden bakan insanın gözüne dışarıdan "ışık" ulaşmaktadır. Bu ışık, gözdeki hücreler tarafından elektrik sinyaline dönüştürülerek, bu insanın beyninin arka kısmında yer alan küçücük görme merkezine gelir. Ve bu elektrik sinyalleri, beyinde bir manzara görüntüsü oluşturur. Gerçekte, beynimizin içi açılsa, burada bu manzaraya ait bir görüntü bulamayız. Ancak, beynimizin içindeki bir şuur, beyne gelen elektrik sinyallerini manzara olarak algılar. Peki beynin içinde, gözü, göz hücreleri, retinası olmadan, elektrik sinyallerini bir manzara olarak algılayan şuur nedir, kime aittir?

 

 

 

brain_vision_2.jpgbrain_vision_3.jpg

Pencereden dışarıdaki manzaraya bakan bir insan, gerçekte, dışarıdaki değil, beynindeki manzaraya ait görüntüyü seyreder.

İnsanın gözüne ulaşan ışık, gözdeki hücreler tarafından elektrik sinyaline dönüştürülerek, beynin arkasındaki görme merkezine gelir. Ve beynimizin içindeki "bir şuur", beyne gelen elektrik sinyallerini manzara olarak algılar.

1. Işık 2. Elektrik Sinyali 3. Elektrik Sinyalinden oluşan Mazara görntüsü
brain_vision_4.jpg

Bir Kitabın Aslına Hiç Bir Zaman Dokunamazsınız

Pencereden dışarıdaki manzaraya bakan bir insan, gerçekte, dışarıdaki değil, beynindeki manzaraya ait görüntüyü seyreder.

1. Yazar 2. Sayfa düzeni 3. Matbaa 4. Kitabevi 5. Ciltleme  
 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu noktada şaşırtıcı bir gerçekle daha karşılaşırız: Beynimizde, gerçekte ne renkler, ne sesler, ne de görüntüler vardır. Beynimizde bulabileceğiniz tek şey elektrik sinyalleridir. Bu, felsefi bir görüş değildir; algılarımızın işleyişi ile ilgili bilimsel bir açıklamadır. Örneğin Mapping The Mind (Zihnin Haritasını Çıkarmak) isimli kitabında bilim yazarı Rita Carter, dünyayı nasıl algıladığımızı şöyle açıklar:

 

 

 

Her bir duyu organı kendine uygun uyarıya cevap verecek şekilde yaratılmıştır. Bu uyarılar ise, moleküller, dalgalar veya titreşimler şeklindedir. Tüm bu çeşitliliklerine rağmen duyu organları temelde aynı görevi görürler: kendilerine özgü uyarıları elektrik sinyallerine dönüştürürler. Bir uyarı ise sadece bir uyarıdır. Kırmızı renk değildir, veya Beethoven'ın Beşinci Senfonisinin ilk notası değildir – sadece bir elektrik enerjisidir. Aslında, bir duyuyu diğerlerinden farklı hale getirmek yerine, duyu organları hepsini benzer hale, yani elektrik sinyallerine dönüştürürler.

Öyle ise, tüm duyulara ilişkin uyarılar, birbirinden tamamen farksız bir formda beyne elektrik akımları şeklinde girerler ve buradaki sinir hücrelerini uyarırlar. Tüm olan budur. Bu elektrik sinyallerini tekrar ışık dalgalarına veya moleküllere dönüştüren bir geri dönüşüm sistemi yoktur. Bir elektrik akımının görüntüye ve bir diğerinin kokuya dönüşmesi ise, bu elektrik akımının hangi sinir hücrelerini etkilediğine bağlıdır

 

 

 

 

 

 

brain_vision_5.jpgbrain_vision_6.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Aslında hayatınız boyunca aldığınız telkinleri görüyorsunuz." metafizik bir izah olmuş. Böyle bir argüman, bilimsellikten uzak, doğruluk payı yok.

 

İsbatı basit. Bir fotoğraf makinasının, daha önce bizim görmediğimiz, sözünün bile edilmediği bir cismi veya yöreyi algılamasıyla, bizim sonradan gidip o yöreyi veya cismi, gözümüzle aynı görüntüyü algılamamıza ne dersin?

 

Demekki maddesel optik te, canlı optik te o yereyi veya cismi aynı şekilde algılıyor. Algıladıkları da örtüşüyor. Heralde maddesel optik icat edilirken, "gözümüzün algıladığı şekilde algıla" diye telkin edilmedi veya biçimlendirilmedi.

 

Aynı şekilde maddesel optik te elektrik sinyallerini görüntüye çeviriyor. Hatta şimdilerde üç boyutlu yazıcılarla aynı cisimler oluşturuluyor.

 

Her okuduğumuza veya duyduğumuza inanmayalım. İşte inanç budur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

senin gordugun gul ile Fotograf makinasinin gordugu gul ayni olabilir ;

 

 

ama sen bitkisel hayatta degilsin ; gulden bir mana cikarabiliyorsun ; ama makina onu sadece piksellerine ayirip isliyor ;

 

 

dolayisi ile makinanin gordugu gulun ; o gulden haberi olmaz : )) ne gordugunden haberi olmaz fotograf makinesinin ..

 

makina kordur : )) sen onu biseyler goruyor sanirsin ama suursuz oldugu icin o makina sadece renklenleri piksellere sabitler o kadar ;

 

 

sen kendi suurun ile o makinaya can verirsin de o makineyi manalandirirsin olay bu

 

İnsanlar Maddenin Aslını Gördüklerini Zannetseler Bile, Beynimizin Dışında Işık, Ses, Renk Yoktur, Sadece Enerji Vardır.

Yaşadığımız herşeyin beynimizde oluşan algılar bütünü olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek olmasına rağmen, bazı insanlar, beynimizin dışında bu görüntülerin asıllarını gördüklerini zan ve iddia ederler. Bu, hiçbir zaman ispatlayamayacakları bir iddiadır. Daha önce de belirtildiği gibi beynimizin dışında ne ses, ne ışık, ne de renkler bulunmaktadır. Işık, dışarıda enerji dalgaları veya enerji paketçikleri şeklinde bulunur ve ancak retinaya çarptığında bildiğimiz ışık kavramı ile karşılaşırız. Benzer şekilde dışarıda ses de yoktur. Sadece enerji dalgaları vardır. Bu dalgaların bazıları da kulağımıza ve oradan beynimize geldiğinde ses oluşur. Dışarıda renk de yoktur. Renk yoktur derken insanların aklına siyah, beyaz veya gri bir görüntü gelebilir. Oysa bunlar da birer renktirler. Beynimizin dışındaki dünyada ise siyah, beyaz, gri dahi yoktur. Sadece farklı şiddet ve frekanslara sahip enerji dalgaları bulunur ve bu enerji dalgaları sadece göz hücrelerimiz ve beynimiz aracılığı ile renklere dönüştürülürler.

"Maddenin aslını görüyorum" diye ısrar edenlerin iddialarını geçersiz kılan bilim dallarından bir diğeri ise kuantum fiziğidir. Kuantum fiziğinin bize gösterdiği en önemli gerçeklerden biri, materyalistlerin, dokunduklarında sertliğini hissettikleri için mutlak bir varlık sandıkları maddenin, aslında % 99.9999999'unun boşluk olduğudur. Fizik ve psikoloji alanında yaptığı çalışmalarla tanınan ve özellikle insan bilinci hakkındaki açıklamaları ile birçok kitaba sahip olan Peter Russel, From Science To God (Bilimden Allah'a) isimli kitabından derlenerek hazırlanan bir makalesinde bu gerçeği şöyle açıklamaktadır:

Örneğin madde ile ilgili düşüncelerimizi ele alın. 2000 yıldır, atomların katı maddeyi oluşturan küçük toplar olduklarına inanıldı. Daha sonra, fizikçiler atomların daha küçük atomaltı parçacıklardan (elektronlar, protonlar ve nötronlar gibi) oluştuğunu buldular. Model, ortada bir çekirdek ve çevresinde dönen elektronlara dönüştü.

Bir atom çok küçüktür. Çapı 25.4 milimetrenin milyarda biri kadardır. Ancak atomaltı parçacıklar, atomdan yüz binlerce kez daha küçüktür. 20. yüzyılın başlarında İngiliz fizikçi Sir Arthur Eddington “madde bir hayalet gibi boş bir mekan” diyerek bu durumu açıklamıştır. Daha açık konuşmak gerekirse, maddenin % 99.9999999'u boştur. Kuantum teorisinin ilerlemesi ile, bu küçük atomaltı parçaçıkların dahi katı maddeler olamayacakları bulundu. Hatta maddeye benzer hiçbir yönleri yok. Daha çok bulut kümeleri gibiler. Çoğunlukla parçacık şeklinde değil de dalga şeklinde görünüyorlar. (Peter Russell, The Mystery of Consciousness and the Meaning of Light (Bilincin Gizemi ve Işığın Anlamı), 12 Ekim 2000)

Görüldüğü gibi bilimsel bulgular, beynimizin dışında sadece enerji dalgalarının, enerji paketçiklerinin bulunduğunu bizlere göstermektedir. Beynimizin dışında ne ışık ne ses ne de renkler vardır. Dahası, maddeyi oluşturan atomlar ve atomaltı parçacıklar da gerçekte boşluktan meydana gelen enerji kümeleri gibidirler. Sonuçta madde boşluktan oluşmaktadır.
Gerçekte Allah maddeyi bir görüntü olarak, bu özellikler ile yaratmaktadır.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

senin gordugun gul ile Fotograf makinasinin gordugu gul ayni olabilir ;

 

 

ama sen bitkisel hayatta degilsin ; gulden bir mana cikarabiliyorsun ; ama makina onu sadece piksellerine ayirip isliyor ;

 

 

dolayisi ile makinanin gordugu gulun ; o gulden haberi olmaz : ))

 

Bilgi olmazsa tabi böyle inançla yorumlamaya çalışırsın. İnsanlar beş duyu ile neyi ve nasıl algılıyorsa bilim de buna benzer sensörler yapmıştır. Katıyı, sıvıyı, sesi, ışığı, elektriği vs. algılayan sensörler vardır. Algılanan sadece piksel değil. Katıyı, sıvıyı cinslerine göre analiz ettiği gibi, ışığın sesin, elektriğin analizini de yapıp frekanslarını bile ölçmektedir. Sonuçta insanların yaptıkları kaba analizlerle bile örtüşmektedir.

 

Her neyse, sen bir inançlı olarak fizik ve kimya bilgilerin olmadığından okuduğun, duyduğun her metafizik söylentiye yapın gereği inanacaksın.

 

Madde boşluk diyorsun mesela.. Vur kafanı kayaya da boşluk olup olmadığını o sana söylesin. Senin bilim adamının(!) tezinden daha somut ve gerçekçi olur.  smile.png

 

Fizik ve psikoloji alanında yaptığı çalışmalarla tanınan ve özellikle insan bilinci hakkındaki açıklamaları ile birçok kitaba sahip olan Peter Russel, From Science To God (Bilimden Allah'a) isimli kitabından derlenerek hazırlanan bir makalesinde bu gerçeği şöyle açıklamaktadır

 

Mesele anlaşıldı. Tanrıcı birisi asla fizikçiyim diyemez. Derse takiyye yapmış olur. Metafizikçi(ruhçu) birisinin de asla fizikçi olamayacağı gibi.. Böyle cins bilim adamayım diye çıkan çok şaklabanları biliyorum.

 

Hastalığı için kendisine muska yazdıran tıp doktoruna bile şahit oldum smile.png

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Butun bunlar eger beyinde ise, peki beyin nedir? Ya da bu beyni tasiyan insanoglu nedir?

 

beyin organik anlamda vucudun Kumanda Merkezinden baska bisey degildir 

 

vucudun yani bedenin ..

 

suur merkezi icin de ;

 

ruh mu beyin mi tartislamari gecmiste de cok yapildi hala da yapilicak . ben yorumlamiyorum ..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Madde boşluk diyorsun mesela.. Vur kafanı kayaya da boşluk olup olmadığını o sana söylesin. Senin bilim adamının(!) tezinden daha somut ve gerçekçi olur.  smile.png

 

 

madde bosluk diye ben degil bilim soluyor ;

 

 

ben sana baska bisey soliyim : Eskiden dunya gunesin etrafinda donuyor yanilgisi vardi , ama sonradan bunun sadece bir yanli gorus oldugu ortaya cikti ,

 

sokratesin dedigi gibi ; peki sen ateste kuzu pisirirken atesi mi kuzunun ertafinda ceviriyorsun ? yoksa kuzuyu mu atesin etrafinda ceviriyorsun ?

 

 

madem madde bosluk kafani kayaya vur diyorsun bana !

 

benim de sana

 

demem o ki ; insan yanilgiya acik bir varliktir ; maddenin bosluktan ibaret olmasi ; o boslugun belli bir sifre ile yogunlasarak kati bir etki yaratmasina engel degildir ki ;

 

kaldi ki

katilik hissi bize gore katidir ; bizden daha sert bir cisim icin bize kati gelen sey ona gore yumusaktir ;

 

biz kendimize gore yorumlarsak ; gunesin dunyanin etrafinda donmesine kandigimiz gibi hatali bir bakis acisina dusebiliriz .. maddenin aslini kavramak icin de tarafsiz bakmak lazim ..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Rüyalarda Yaşadığımız “Algılar Dünyası”

Bir insan rüyası sırasında gözleri kapalı olarak yatağında yatar. Ancak buna rağmen, gerçek hayatında karşılaştığı olayların, yaşadığı hislerin, uyarıların tamamını rüyalarında, gerçeklerinden ayırt edilemeyecek kadar gerçekçi olarak algılar. Bu gerçeğe, bu kitabı okuyan insanların tamamı bizzat kendi uykularında sık sık şahit olurlar. Örneğin, gece yatağında sessiz ve sakin bir ortamda, çevresinde ikinci bir kişi dahi yokken yatan bir insan, rüyasında kendisini çok kalabalık bir mekanda, bir tehlike içinde görebilir. Can havliyle bu tehlikeden kaçtığını, bir duvarın arkasına sığındığını gerçekmiş gibi yaşayabilir. Hatta rüyasında gördükleri o kadar gerçekçidir ki, korku ve panik duygusunu gerçekten tehlikeli bir ortam varmış gibi aynısı ile hisseder. Her gürültüde yüreği ağzına gelir, korkudan titrer, kalbi hızla atar, terler, insan bedeni tehlike anlarında neler hissederse, fiziksel olarak ne tepkiler verirse hepsini aynen yaşar. Oysa, zihninin dışında, gördüklerinin hiçbirinin bir karşılığı yoktur.

       

brain_vision_dream.jpg

Rüyasında soğuk bir kış sabahı bahçede oturduğunu gören bir insan, esen rüzgar nedeniyle üşüdüğünü, hatta titrediğini hissedebilir. Oysa bulunduğu yerde ne rüzgar ne de soğuk bir hava vardır. Hatta çok sıcak bir odada uyumaktadır. Buna rağmen üşüme hissini bütün gerçekliği ile yaşar. Gerçek dünyada yaşadığı üşüme hissi ile rüyasında yaşadığı arasında bir fark yoktur.

man_sleep_soldier.jpg

Bir insan gerçekte evindeki kanapesinde huzur içinde uyuyorken, rüyasında kendisini bir savaşın içinde görebilir. Hatta savaşın tüm gerilimini, korku ve paniğini son derece gerçekçi olarak yaşayabilir. O esnada ise tek başına, sessiz ve sakin bir yerde yatmaktadır. Rüyasında gördüğü son derece inandırıcı görüntü ve sesler ise beyninde meydana gelmektedir.

       

Rüyasında yüksek bir yerden aşağı düşen bir insan da bunu bütün vücudu ile hisseder. Oysa o anda yatağında hiç kıpırdamadan yatmaktadır. Ya da, rüyasında ayağı kayıp su birikintisinin içine düştüğünü gören bir insan, tüm kıyafetlerinin ıslandığını, çıkan rüzgar nedeniyle üşüdüğünü hissedebilir. Ancak bulunduğu yerde ne bir su birikintisi, ne de rüzgar yoktur. Hatta çok sıcak bir odada uyuyor olmasına rağmen ıslaklığı ve üşümeyi, aynı uyanıkken olduğu gibi yaşar.

Veya rüyasında maddenin aslı ile muhatap olduğunu iddia eden bir kişi kendinden son derece emin olabilir. Kendisine “maddenin kopya görüntüsüyle muhatap olduğunu”, “dış dünyanın aslıyla muhatap olmanın mümkün olmadığını” anlatan arkadaşının omzuna elini koyarak “Şimdi ben bir hayal miyim? Sen elimi omzunda hissetmiyor musun? O zaman nasıl kopya görüntü olabiliyorsun? Nereden çıkarıyorsun bu iddiaları? Gel seninle bir Boğaz turu yapalım, hem bu konuyu konuşuruz, bir de böyle bir konuya neden inanıyorsun bana anlatırsın” diyebilir.

       

man_sleep.jpg

İnsan aslında güven içinde evinde uyurken, rüyasında lunaparkta hızla dönen vagonlara bindiğini görebilir. Vagonların hızını, zaman zaman ters döndüğünü, esen rüzgarı gerçeğinin aynısı gibi hissedebilir.

       

Derinleşen uykusunda gördüğü bu rüya o kadar nettir ki, keyifle arabanın kontağını açıp motora yavaş yavaş gaz verir ve sonra aniden pedala basıp arabayı adeta sıçratır. Yolda hızla giderken ağaçlar ve yol çizgileri süratten adeta blok bir görüntü oluşturur. Bir yandan da temiz Boğaz havasını alır. Tam arkadaşına itiraz etmeye, o anda yaşadıklarının hayal olmadığını anlatmaya hazırlanırken saatinin ziliyle uyanır. Ancak ne ilginçtir ki, rüyasında gördüklerinin hayal olduğuna itiraz eden bu insan, uyanıkken de gördüklerinin zihninde oluşan kopya görüntüler olduğunu anlatan bir arkadaşı yanında olsa, ona da aynı şekilde itiraz edecektir.

İnsanlar rüyalarından uyandıklarında o ana kadar görmüş olduklarının hayal olduğunu anlarlar, ama “uyanma” görüntüsüyle başlayan ve adına “gerçek hayat” dedikleri hayatın bir hayal olabileceğinden nedense hiç kuşkulanmazlar. Oysa, “gerçek hayatımız” dediğimiz görüntüleri algılayış şeklimiz, rüyalarımızı algılayış şeklimizle tamamen aynıdır. Her ikisini de zihnimizde görürüz. Ve rüyalarımızdan uyandırılmadığımız sürece, onların bir hayal olduğunu anlamayız. Ancak uyandığımız zaman “demek ki gördüklerim bir rüyaymış” deriz. Öyle ise şu anda gördüklerimizin bir rüya olmadığını nasıl ispatlayabiliriz? Sadece henüz uyandırılmamış olduğumuz için, içinde bulunduğumuz anı gerçek zannediyor olabiliriz.

Her gece gördüğümüz rüyalardan daha uzun süren bu rüyadan bir gün uyandırıldığımızda, bu gerçekle karşılaşacak olabiliriz. Ve bunun aksini söyleyerek ispatlayabileceğimiz hiçbir delilimiz yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

beyin organik anlamda vucudun Kumanda Merkezinden baska bisey degildir 

 

vucudun yani bedenin ..

 

suur merkezi icin de ;

 

ruh mu beyin mi tartislamari gecmiste de cok yapildi hala da yapilicak . ben yorumlamiyorum ..

Ben sana onu sormadim. "Beyin ve insanoglu nedir?" diye sordum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Algılayan Kim?

newscientist_beyond_reality.jpg
30 Ocak 1999 tarihli sayısında bu gerçeği ele alan Amerikan bilim dergisi New Scientist’in kapağında şu soru yer alıyor: “Gerçeğin Ötesinde: Evren, Bilginin Bir Dansı mı ve Madde Sadece Bir Seraptan mı İbaret?”

Buraya kadar anlaşılacağı gibi, içinde yaşadığımızı sandığımız ve “dış dünya” adını verdiğimiz maddesel dünyanın aslıyla hiçbir zaman muhatap olamayız. Ama asıl önemli soru burada ortaya çıkar: Bildiğimiz hiçbir maddesel varlığın gerçeğine ulaşamıyorsak, o halde beynimiz nedir? Beynimiz de kolumuz, bacağımız ya da başka herhangi bir nesne gibi maddesel dünyanın bir parçası olduğuna göre, onun da dış dünyada var olan aslına hiçbir zaman ulaşamayız.

Beyni analiz ettiğimizde karşımıza, diğer canlı organlarda da bulunan protein ve yağ moleküllerinden daha farklı bir malzeme çıkmaz. Yani beyin dediğimiz et parçasında, görüntüleri seyrederek yorumlayacak, bilinci oluşturacak, kısacası “ben” dediğimiz şeyi var edebilecek bir şey yoktur.

R. L. Gregory beynin içinde görüntünün algılanması ile ilgili insanların düştükleri bir yanılgıyı şöyle dile getirmektedir:

Gözlerin beyinde resimler oluşturduğunu söylemeye yönelik bir eğilim söz konusudur, fakat bundan kaçınmak gerekir. Beyinde bir resim oluştuğu söylenirse bunu görmesi için içte bir göz daha olması gerekir -fakat bu gözün resmini görebilmek için bir göze daha ihtiyaç olacaktır… ve bu da sonsuz bir göz ve resim olması anlamına gelir. Bu mümkün olamaz.48

Maddeden başka bir varlığı kabul etmeyen materyalistlerin içinden çıkamadıkları asıl nokta burasıdır: Gören, gördüğünü algılayan ve tepki veren “içteki göz” kime aittir? Karl Pribram da bilim ve felsefe dünyasında, algıyı hissedenin kim olduğu ile ilgili bu önemli arayışa dikkat çekmiştir:

Yunanlılardan beri, filozoflar “makinenin içindeki hayalet”, “küçük insanın içindeki küçük insan”, vb. üzerine düşünüp durmuşlardı. Ben -beyni kullanan varlık- nerededir? Asıl bilmeyi gerçekleştiren kim? Assisi’li Aziz Francis’in de söylemiş olduğu gibi: “Aradığımız şey bakanın ne olduğudur.”49

Şimdi şunu düşünün: Elinizdeki kitap, içinde oturduğunuz oda, kısaca önünüzdeki bütün görüntüler beyninizin içinde görülmektedir. Peki bu görüntüleri atomlar mı görüyor? Hem de kör, sağır, bilinçsiz atomlar… Neden atomların bir kısmı bu özellikleri kazanmış da, diğerleri kazanamamış?… Düşünmemiz, kavramamız, hatırlamamız, sevinmemiz, üzülmemiz, bütün bunlar bu atomların arasındaki kimyasal reaksiyonlardan mı ibaret?

brain_neuron.jpg
Beyin, protein ve yağ moleküllerinden oluşan bir hücreler yığınıdır. Nöron (yukarıda sağda) adı verilen sinir hücrelerinden oluşmuştur. Bilinci oluşturan elbette ki nöronlar değildir. Nöronların yapısını incelediğimizde karşımıza çıkan ise atomlardır (yukarıda solda). Kuşkusuz şuursuz atomların da şuur meydana getirmesi mümkün değildir. Beyin dediğimiz et parçasında, görüntüleri izleyecek, bilinci oluşturacak, kısacası “ben” dediğimiz şeyi yaratabilecek bir güç yoktur.

Bu soruları dikkatle düşündüğümüzde, atomlarda irade aramanın bir anlamı olmadığını görürüz. Açıktır ki, gören, işiten ve hisseden varlık, madde ötesinde bir varlıktır. Peki bu görüntüleri beyninizin içinde gören kimdir? Beyninizin içinde, bir göze ihtiyaç duymadan bu kitabın görüntüsünü gören, gördüklerini anlayan, okuduklarından etkilenen, bunlar üzerinde düşünen kimdir? Beyine ulaşan elektrik sinyallerini bir kulağa ihtiyaç duymadan, bir dostunun sesi veya en sevdiği şarkı olarak dinleyen, dinlediklerinden zevk alan kimdir?

İşte bu varlık “ruh”tur.

Dışarıda var olan maddenin beyindeki kopyalarını gören, duyan, hisseden, algılayan, yorumlayan ruhtur. Bu satırları yazan ve okuyan akıllı varlıklar, birer atom ve molekül yığını -ve bunların arasındaki kimyasal reaksiyonlar- değil, birer “ruh”tur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tekrar soruyorum, hucre/atom/molekul ve kimyasal reaksiyonlar nedir? ve vucut ve beyin nedir, bunlarin mustakil var olan varlik olarak butunu nedir?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tekrar soruyorum, hucre/atom/molekul ve kimyasal reaksiyonlar nedir? ve vucut ve beyin nedir, bunlarin mustakil var olan varlik olarak butunu nedir?

 

Yaradanin isciligini gozler onune seren zeka belirtileridir ; tabi bu benim kendi yorumum ..

 

Hayalin Diger Adi : Madde

konusunda zaten bunlar isleniyor - ben bunlarin ustune kendi yorumumu on plana cikarmam

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Islenmiyor. Sen ve yazdiklarin sadece beyin bunyesinde olanlari metafizigin idealizmi ile yorumluyor. Yalniz bu goruntuyu saglayan beyine onun biyokimyasal conectomic yapi ve isleyisine bu beynin tasiyicisi insanogluna v.s. deginmiyor.

 

Cunku senin bu aciklamalari yapan metafizigin idealist temeli de zaten insanoglu beyninin bir urunu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eğer varlık beyinlerimizdeki elektrik sinyallerinden ibaret olsaydı, bir Matrix sistemi çinde yaşıyor olmamız gerekirdi. Yani fotoğraf makinesini icat ettiğimiz ve makinenin çektiği görüntülerin beynimizde oluşan imajla aynı olduğunu zannetmemiz de bu Matrix sistemi tarafından sağlanan bir imajinasyon olması gerekirdi. 

 

Matrix içinde yaşadığımızın ise bir kanıtı yok. Dejavu olaylarının bunu kanıtladığı iddiası vardır ki, temelsizdir. Matrix filmindeki gibi bir karakedinin aynı yerden iki kez geçtiği gibi kesin yansımalar görmemiz lazım ki Matrix içinde sanal yaşadığımızdan şüphelenelim. Ya da Neo gibi bir zıplayışta gükdelenlerin tepesine fırlayabilelim ki bu indeterminist olgudan yola çıkarak determinist bir evrende değil, Matrix evreninde aslında indeterminist bir yaşam sürdüğümüzü düşünelim. 

 

Matrix'in kendisine karşı çıkan birini cezalandırarak, onun sabah kalktığında ceza olarak kendini bir domuz olarak bulması filan gerekiyor. Biz de bakalım, "aaa bu akşam yattığında insandı, şimdi domuz olmuş, demek ki Matrix çarpmış bunu" dememiz lazım ki, iddia kanıtlanabilsin.  

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

disarida madde var ama onun asli ile asla muhattap olamayiz : ))

 

bu bilimsel bir kesinlikte ..

 

 

 

dediginiz ortaya kadar dogru ; dis alemde bir madde var

 

madde dedigimiz seye karsilik gelen bir tecrube var ..

 

 

 

ama biz sadece beynimizde olusan kopyasi ile muhattap olabiliriz ;

 

 

 

 

herkezden sunu uygulamasini rica ediyorum ;

monitore bakarken ;

tek elinizle tek gozunuzu kapatin ; obur elinizin parmagi ile de diger gozunuzu hafif hafif yandan darbelerle bastirin : ))

 

goruceksiniz ki beyninizde olusan goruntu bir televizyon sinyali gibi titremeye baslicaktir ; yani dis alemdeki madde sadece beynimizde olusan kopyasi kadardir !

 

 

 

 

bu konu bilimsel bir konu ve karsi cikilmasi mumkun degil ..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dedigim gibi ; once kafanizi iki yana sallayin ; dis alemdeki goruntu sallanmaz ;

 

ama tek elinizle tek gozunuzu kapatip ; oteki elinizle de diger gozunuze yandan darbeler uyguladiginizda ; ekran goruntusu oynama yapmaya baslar ..

 

tamam 3 boyutlu bir algilama merkezimiz var ; ama maddenin aslini degil ; kopyasini algilayabiliyoruz sadece ..

 

 

 

yani eski filozoflarin dedigi gibi idealar dunyasi ve gercek dunya bagimsizdir ! biz gercek dunya ile asla muhatta olamayiz .. dokunma hissi gercekte sadece bir yanilgidir ; insan hipnoz altinda iken de buza dokunsa onu telkin ile ates zanneder hatta beyninde ayni aciyi bile duyar !

 

gercek olan sadece gorecedir ; bir termometre bile gorecelige standart getirmek icin icat edilmistir ..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayatı boyunca ruhuna gösterilen görüntüleri izlediğini fark eden insanlar, hem ruhlarını hem de kesintisizce devam eden bu görüntüleri yaratanın Allah olduğuna kesin olarak inanacaklardır.

Bazı insanların, maddenin sırrını kabul etmemekteki ısrarlarının bir nedeni de, Allah'ın büyüklüğünü ve azametini kavrayıp kendi hiçliklerini kabul etmek istemeyişleridir. Ama bu insanlar kabullenmek istemeseler de ortada tartışmasız bir gerçek vardır: Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır ve O'nun tecellisidir. Tek mutlak varlık Allah'tır ve Allah'ın yarattığı diğer varlıklar mutlak değildir, birer görüntüdür. Allah'ın yarattığı görüntüleri seyreden “ben"ler, yani insanlar, Allah'tan birer ruhturlar.

Bu ilim ve bu büyük sır kavrandığı takdirde insanların bilinçleri keskin bir netliğe kavuşacak, üzerlerindeki manevi pus ortadan kalkacaktır. Anlayan herkes       Allah'a gönülden teslim olacak, Allah'ı çok sevecek ve O'ndan çok korkacaktır. Bununla birlikte insanların üzerindeki kibir, kendini beğenmişlik hislerinin yerini tevazu ve mahcubiyet alacaktır. Allah'ın insanlardan istediği de budur. Bu çarpıcı gerçeği anlayanlar yeni bir bakış açısı kazanacak, yepyeni bir hayata başlayacaklardır. Böylece Allah'ın kudretini gereği gibi takdir edecekler ve “Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucundadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir." (Zümer Suresi, 67) ayetinde söz edilen kişilerden olmaktan uzaklaşacaklardır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Maddenin Gerçeğinin Bilinmesi Materyalizmin Sonudur

 

 

 

Hayatımız boyunca maddenin aslıyla muhatap olmadığımız gerçeğinden en çok korku ve endişe duyanlar, elbette ki materyalist felsefenin bağlılarıdır. Bunun nedenini daha iyi görmek için materyalizmin genel bir tanımına bakmak yeterli olacaktır. Örneğin materyalistlerin kendi kaynaklarında materyalizmin sapkın felsefesi şöyle tarif edilir:

 

Materyalizm, dünyanın ezeli ve ebediliğini (öncesiz ve sonrasızlığını), Tanrı tarafından yaratılmış olmadığını ve de zaman ve mekanda sonsuzluğunu kabul  eder.36

Meydan Larousse Ansiklopedisinin 8. cildinde ise maddeci felsefe şöyle tarif edilir:

 

 

Maddecilik, 'madde'den başka bir cevherin varlığını kabul etmeyen öğretidir. Bütün gerçekliklerin cevherini ve özünü ruhun meydana getirdiğini söyleyen 'ruhçuluk'un karşıtıdır...

 

Bu kısa tanımlarda da görüldüğü gibi, materyalist felsefe maddeyi tek mutlak varlık olarak kabul eder ve madde dışında hiçbir varlığı veya kavramı kabul etmez. Örneğin, maddeci felsefe ruhun varlığını kabul etmez, insan bilincini beynin faaliyetlerinin bir ürünü olarak görür. (Materyalistlerin bu iddialarının geçersizliğine "Materyalizmin En Büyük Çıkmazlarından Biri: İnsan Bilinci" başlıklı bölümde yer verilmiştir). Bu kitap boyunca anlatılanların en önemli ve tarihi yönü ise, materyalist felsefeyi tamamen geçersiz kılmasıdır. Çünkü, bugün artık açıkça bilinmektedir ki, madde dediğimiz şeylerin sadece zihnimizdeki hallerini bilebiliriz. Ve zihnimizin dışındaki maddenin nasıl olduğunu göstermemiz imkansızdır. Çünkü zihnimizin dışına çıkıp madde dediğimiz şeyin aslı ile muhatap olmamız mümkün değildir. İki cümle ile özetlenen bu gerçeği kabul ettikten sonra, artık ortada ne madde ne maddecilik yani materyalizm kalmaktadır. Dış dünyadaki maddesel varlıklara hiçbir zaman ulaşamayacağımıza göre, hiçbir zaman görmeyeceğimiz maddeler üzerine felsefe yapmanın, bunlar üzerine bir hayat görüşü bina etmenin mantıksızlığı ve gereksizliği de açıkça ortadadır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuranı yırtan kız fareye dönüştüğünde maddenin hayal olduğu kanıtlanır ancak... Niye illa kız, oğlan yırtsa niye olmuyor, onu da anlamış değilim. Bir Kuranı yırtan kız muhabbetidir gidiyor. Bir de allah diyen aslan, allah diyen fıstık, allah diyen kertenkele, allah diyen tirbişon... Alem bu müslümanlar...

 

Kız koymuş videosunu, cart cart yırtıyor Kuranı, ne fare oluyor ne bişey... Bir de yere attığı yırtık sayfalara basıyor ayağını. Eee, hani?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuranı yırtan kız fareye dönüştüğünde maddenin hayal olduğu kanıtlanır ancak... Niye illa kız, oğlan yırtsa niye olmuyor, onu da anlamış değilim. Bir Kuranı yırtan kız muhabbetidir gidiyor. Bir de allah diyen aslan, allah diyen fıstık, allah diyen kertenkele, allah diyen tirbişon... Alem bu müslümanlar...

 

Kız koymuş videosunu, cart cart yırtıyor Kuranı, ne fare oluyor ne bişey... Bir de yere attığı yırtık sayfalara basıyor ayağını. Eee, hani?

 

 

Onların hepsinin uydurma olduğunu bizde biliyoruz nitekim halkın büyük bir kısmı cahilliğinden dolayı o tür şeylere inanıyor..Bu demek değildirki müslüman olan herkes farekızada inanacak.. Bazı cahillerin abartmasıyla bizde onlara inanıyormuş gibi gözüküyoruz 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuranı yırtan kız konusu sadece bir muhabbet konusu. Kanıtlanması veya çürütülmesine zaten gerek yok. Ama işin gerçeği şu ki müslümanlar büyük çoğunlukla en olmayacak şeylere inanıyorlar. Bir de çoğunluğa çok önem veren onlar yani, başka da kimse değil. Yüzde ellibir oldular mi, tüm doğruları kendileri biliyor. Yüzde kırkdokuz bir şey bilmiyor oluyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Müslümanlar yüzde ellibirse nato askerleri kuran filan yırtmamıştır. Müslümanlar yüzde ellibirse camide içki içilmiştir. Yüzde ellibir süt kara, kömür beyazdır derse öyledir. Eeee, şakası yok, koskoca yüzde ellibir bu!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.