Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE


bekir

Önerilen İletiler

Selamlar...

 

Buraya bir tartışma alanından cümleleri naklediyorum... Türban meselesine bir de böyle bakalım dedim...

 

Hatta bazı arkadaşlar köylerde kimsenin türban takmadığını falan da söylediler...Müslümanların türbanı kamusal alana sokmaya çalıştığını da...Bu sebeple buraya bu konulardaki cevapları yazıyorum...

 

Türban kelimesi bir uydurmaca, bir göz boyama, bir kıstırma hareketinin ilk adımıdır. Nasıl ki biz islama değil, şeriate karşıyız deniliyorsa biz başörtüsüne değil türbana karşıyız adlandırması da aynı minvaldedir. Başörtüsünün tek bir modeli mi vardır? Veya başörtüsü sadece şudur ve bütün müslümanlar bu şekilde başlarını örtmek zorundadır gibi bir sınırlama mı vardır bizim bilmediğimiz, sizin bildiğiniz? Tesettürde, yüz ve ayaklar haricindeki yerlerin örtülmesi ve vücut hatlarının belli edilmemesi esastır. Bunu sağlayabilecek her tür giysi serbesttir. Köylüler öyle şehirliler böyle giyinebilir. Köylüler şalvar giyiyor diye şehirliler de şalvar giymeli midir? vs.vs.

Ben size daha ileri giderek başkaca birşey sormuştum. Üniversite öğrencilerinin siyasi faaliyet gütmeleri yasak mıdır? Siyasi simge taşımaları yasak mıdır? Madem türban siyasi bir simgedir en azından üniversite de serbest olamaz mı? Türbanın tanımlanmış bir hali var mıdır? Türbanla giril/e/meyen yerlere "Köylü işi başörtüsü " ile girilmesi serbest midir?

 

-Meclis Başkanımız türbanın ne olduğunu, şeklini belirleyin. TSE standartlarını belirlesin dedi. Yasak koyan kurumlar standartlarını belirlesin dedi. Kim çıkıp da işte şudur, şöyle şöyle bağlarsanız bu türbandır dedi. Bunun haricinde başınızı örtüp gireceğiniz yere girebilirsiniz dedi. Hiç kimse... Hiç kimse... 71 yaşındaki bir kadın, yeşilkartlı bir kadın türbandan ne anlardı da, hastaneye kartındaki resim "başörtülü" olduğu gerekçesiyle alınmayıp da ölüme terkedildi. Bu mudur türban...16 yaşındaki kardeşim, siyasetten ne anlardı da başını açmak zorunda bırakıldı. Evet türban siyasi bir simgeyse siyasi simge olmayan başörtüsünü tanımlayın, ve hadi başörtüsüyle üniversiteseye giriş serbesttir deyin, diyebiliryorsanız...

 

Bazı kesimler ısrarla türbanı kamusal alana sokmaya çalışmıyor. Aksine kamusal alandan çıkarmaya çalışıyor. Zira türban daha önce kamusal alanda serbestti. Cumhuriyetin ilk yıllarında dahi durum böyleydi. Sanılıyor ki, bu ülke laik olarak dünyaya geldi. Müslümanlar sonradan bu ülkeye geldi, bunlar mülteci (mürteci değil ha-siz onu da söylüyorsunuz ya neyse) ve şimdi bizim ülkemizde ****** inançlarını yaşamak istiyorlar. İslam bu ülkeye sonradan dahil olmamıştır. Laiklik bu halkın inançlarına dirençle bu ülkeye getirilmiştir. Halkın inançlarını hiçe sayarak bir laiklik uygulaması bu halka dayatılmıştır, dayatılmaktadır. Ve dahası durum hukuk ve demokrasi adı altında yapılmaktadır. Halk iradesini hiçe sayan demokratik bir anlayışla. Derdimiz laiklik değil, inançlarımızın gereğini yerine getirebilmek? Laiklikle bu yüzden bir çatışma yaşıyoruz.

 

Nasıl ki laikliği demokrasinin teminatı olarak görüyorsak, nasıl ki hür, eşitlikçi, katılımcı bir sistem hayal ediyorsak, nasıl ki ,,, nasıl ki? Nevi şahsına münhasır demokrasimiz, halkın bir kısmını hiçe sayıp, halkın bir kısmına karşı tutunamaz. Tutunmaya çalışırsa sürekli gördüğümüz ve ülkeyi kangrenli bir uzva çeviren darbelere daha çok seyirci kalırız. Zira bu halk her seçimde dini inançlarını garanti edeceğini belirten partilere oy vermektedir. İslami hassasiyeti olduğunu varsaydığı partileri iktidara getirmektedir. Seçim sonuçlarından da görüldüğü üzere halkın dininden vazgeçme heveslisi olmadığı belli. Dine karşı, devlet zihniyetinde bir karşı duruş mevcut. Bu da sürekli olarak bir çarpışmanın olacağını gösteriyor. Dindarlar ve laikler arasında sürekli darbeler yaşanacak gibi görünüyor. Bugüne kadar darbeyi hep laikler yaptı. (12 Eylülden uzun bir hikaye.) İslamcı serseriler (Hakan ALBAYRAK?ın kulakları çınlasın) bu kadar sindirildikten sonra, Allah göstermesin bir ihtilal yaparlarsa akıbet hiç kimse için hayırlı olmayabilir.

 

Bu topraklara sonradan sokulan laikliktir, türban değildir. Kamusal alana kimse türban sokmaya çalışmıyor, zaten kamusal alanda olan türbanı kamusal alandan çıkarmaya çabalamak mevcut. Laikliğin yaptığı dağdan gelip bağdakini kovmaya çalışmak. (amma da uydu ha)

 

Ve dahası, Zira bu konuda yargı uygulamalarının haricinde yasal bir dayanak yoktu. Başörtüsünün kamusal alanda yasak olduğuna dair bir kanun metni mevcut mudur? Hayır böyle bir metin mevcut değildir. Hiç bir siyasi iktidar (halkın tercihlerini yansıtan güç) böyle bir şeye bu ülkede cesaret edemez. Ama bürokrasi cesaret edebilir zira yeri halk tarafından belirlenmemiştir. Halktan korkmasını gerektirecek birşey yoktur ve demokrasiyle işi yoktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 219
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Emin olun bugün türbanı çıkarsak yarın başka şeyleri çıkarmamızı isterler kaba bir tabir oldu ama doğrusu budur, türbanı siyasi bir amaçla kullananlar gene türban düşmanı zihniyetlerdir,onlar nasıl kendi ideoljilerini insanlara dikta etmeye çalışırken Atatürk'ü kullanıyorlarsa türbanıda aynı şekilde kullanıyorlar.

Dün ölen danıştay kurulu üyesinin cenazesini izliyorum tv de başı örtülü cenazeye katılmak isteyen bir bayanı diğer bayanlar ordan uzaklaştırmaya kalkıyor oda dünden razımış ki başındaki örtüyü çekip indirdi bu sefer onu kovmaya kalkanlar ona sarılmaya başladı ne trajikomik bir durum ne acı bir sahne.....

Aynı şekilde Bakan Abdullah Gül'e çantasıyla vurmaya kalkan kadınlar gördüm.Bunlar benim halkım olamaz dedim kim bunlar kimin provakatorleri diye düşündüm;

İnsanları insan yapan değerleri vardır bizim toplumumuzda tüm değerler kayboluyor dolayısyla insanlığımızıda kaybediyoruz kimse farkında değil.

Aslında çok basit görünen kimilerine göre bir bez parçası gözüyle bakılan türban bence bir kadının en güçlü ve en sağlam silahıdır ama birçoğu bunun farkında bile değildir.

Birde merak ettiğim bazı şeyler var neden kadınlar oturup erkeklerin kılık kıyafetinden konuşmazlarda sürekli erkekler kadınların kılığıyla kıyafetiyle uğraşır,ben daha önceki bir yazımdada söylemiştim eğer karşımdaki insan benim türbanımdan rahatsızlık duyuyorsa bu onun ben seni şu şekilde görmek istiyorum düşüncesinden kaynaklanan bir durumdur kimse bunun arkasında başka nedenler aramasın.

Şimdi kim olduğunu hatırlayamadım bir şair şöyle demişti

Bir türban yüzünden dökmüşken Fransızı

Şimdi tepsi içinde sunduk kızlarımızı

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Selamlar...

 

Buraya bir tartışma alanından cümleleri naklediyorum... Türban meselesine bir de böyle bakalım dedim...

 

Hatta bazı arkadaşlar köylerde kimsenin türban takmadığını falan da söylediler...

 

Müslümanların türbanı kamusal alana sokmaya çalıştığını da...

 

Bu sebeple buraya bu konulardaki cevapları yazıyorum...

***

 

Sayın Bekir... Konuya dünkü anlatımınızdan Çok yönlü bakacağınızı sanıyordum...

 

Ancak bu başlığınızda görüyorum ki, Tespitlerin doğruluğuna karşın bir tarafın görüşleri olarak duruyor...

 

Tartışma alanının neresi ve tartışanların kim olduğunu aktarırsanız,

 

biraz daha konu ve başlık anlışılacaktır diye düşünüyorum...

 

Ve Kaynaklarınızı yazının sonunda yada alıntılarda belirtmeniz gerekiyor...

 

 

Karşı tarafın görüş ve yaklaşımlarını sonradan mı ilave edeceksiniz?..

 

Böylece ikisi arasındaki çelişkileri tespit edip değerlendirmeler yapabilecek miyiz?...

 

yoksa böyle mi devam edeceğiz?...Yani tek tarfın görüş ve tespitlerinden alıntılar olarak...

 

Çünkü tek taraflı ifadeler sonuca ulaşmayacak, iki tarafında kabul etmeyebileceği monolog tespitler olacaktır...

 

Biliyorsun hassasiyetler tek taraflı değil...

 

 

Örneğin süheda'nın kendi açısından doğru kabul ederek ifade ettiği görüşü aynı cümlelerle şöylede ifade edilebilir

Emin olun bugün türbanı çıkarsak yarın başka şeyleri çıkarmamızı isterler kaba bir tabir oldu ama doğrusu budur,

 

türbanı siyasi bir amaçla kullananlar gene türban düşmanı zihniyetlerdir,

 

onlar nasıl kendi ideoljilerini insanlara dikta etmeye çalışırken Atatürk'ü kullanıyorlarsa

 

türbanıda aynı şekilde kullanıyorlar.

Emin olun bugün türbana izin verilse yarın başka şeyleri dayatacaklardır.kaba bir tabir oldu ama doğrusu budur,

 

türbanı siyasi bir amaçla kullananlar gene Rejim düşmanı zihniyetlerdir,

 

onlar nasıl kendi ideoljilerini insanlara dayatmak için Dini İnançları kullanıyorlarsa

 

Demokrasiyi de aynı şekilde kullanıyorlar.

 

İşte böyle Sayın bekir... Dün tespitlerde bulunduğumuz gibi birileride böyle yaklaşıyorlar olaya..

 

Ve her ikiside kendilerince haklı...Belirtmem gerekiyor bende bu hassasiyetle bakıyorum olaya..

 

Her ne kadar Kimsenin başındaki örtüyle sorunum olmasada rejim konusunda kaygılarım hayli çok...

 

Örneğin şöylede düşünüyorum,

 

sonuçların gittikce muhafazakar vatandaşları başka cepheye itecek bu yaklaşımları yapanlar akılsızlar mı sizce?..

 

yoksa başka bir şeyler mi var arkasında?..

 

 

!980 yılına kadar böyle bir sorun yokken, ihtilalden sonra neden sorun olarak karşımızda duruyor?

 

Bunları Atatürkçü görünüp te onun içini boşaltan ihtilalci yasakcı zihniyet

 

Cumhuriyetin temel ilkelerini koruma kaygısıyla mı bütün bu ortamın yaratılmasında baş rolü oynadı...

 

Yoksa İçi boşaltılıp kuru kabuk haline getirilen her şeyde olduğu gibi

 

Bütün bu yasakların arkasında yatan esas amaç ne olabilir?...

 

Ve de elinde her türlü yasayı çıkaracak gücü bulunduran iktidar neden bu konuda diğer dayatmalarında olduğu gibi

 

Gerekli hassaiyet ve çabayı göstermiyor...? Yasaklar kalkarsa kimler kazanacak kuşkular mı.?..

 

Yada bu gerginliği devamından nemalanan çevreler mi var...?

 

Bence Kimse kemalitler, yargı, ordu gibi çıkarımlarla, işte bunlar engeliyor gibi hatalı tespitler yapmamalı...

 

Çünkü ne devlet kademelerinde bu tanımda bürokrat yada müdür gösterebilir...

 

Ne de ordunun kıpırdayacağı yeri olduğunu ifade edebilir...

 

Ordu açısından müdahil olmaması esas olarak olaması gereken durumdur zaten...

 

Hukuki bilginiz olduğunu ifade ettiğinize göre,

 

Danıştay ve anayasa mahkemesinin işlevini yanlış yorumlayanlara da siz gereken açıklamaları yaparsınız artık...

 

Benimkin den daha teknik ifadelerin daha anlaşılır olacağını düşünüyorum...

 

 

Evet dediğim gibi rejim kaygılarım var...

 

Beni düşündüren, dinsel esaslara dayanan gerici zihniyetten daha çok işin bu tarafı daha da kaygılandırıyor...

 

Galiba paldur küldür yürüdüğümüz bu yolda, bu yönde, karşımıza oldukca derin içi su dolu hendekler çıkacak karşımıza

 

atlayamayanlarımız boğularak telef olacak gibi geliyor bana ...Siz ne dersiniz?..

 

Bana kalırsa birilerimizde örtümüze, birilerinin bu özgürlük mücadelesine önderlik yaptıklarını düşünüp

 

heyecanla bu karanlık yolda dolu dizgin koşturuyorlar gibi geliyor bana... Siz ne dersini?...

 

 

Sizin de dün belirttiğiniz gibi... Oyuna gelmemeliyiz...Öyle değil mi?...

 

 

Bu konuda Can Dündar'ın yazısını kaynak belirterek forma taşımıştım...

 

Gözden geçireceğinizi umuyorum ... http://www.turkish-media.com/forum/

 

Selamlar...

 

 

*tna

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ya Gece Kuşum

bukonu amma çizgisinden saptı

bak bir arkadaşımız ne diyormuş

eğer saçı örterken yarısını örtersek normal ve siyasi dışı

tamamını örtersek gericilik ve siyasi amaçlı

ya bu nedir başını örten gariban Allah rızası için ötütüyor kardeşim ne alaksı var siyasetle miyasetle

 

bunu kötü anlamda kullanan lar olabilir ancak şu kesin bizim müslümanlarımız Allah rızası için örtünürler ve değerleri için ve bu konuda genelleme yapanda onları hiçe saymış insan dışında tutmuştur onun için diyorumki nerde insan sevgisi

 

ya bunda şaşılacak ne var ya insanlar saçını açmak istemez niye çünkü onlar müslüman bize sözde müslüman bir ülkeyiz ne kadar garipki birisi boynuna hac takıp girse hiçte dikkat çekmez.Hoş görülür

 

bakın bu bir çelişkidir ne misyonuymuş böyle insanları mutsuz edior ne misyonuymuş böyle insanların yanaklarını kaynağı göz olan pınarlarla ıslatıyor ve bizde misyondur deyip hoş görüyoruz ha

ne kadar da garip

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Bekir... Konuya dünkü anlatımınızdan Çok yönlü bakacağınızı sanıyordum...

 

Ancak bu başlığınızda görüyorum ki, Tespitlerin doğruluğuna karşın bir tarafın görüşleri olarak duruyor...

 

Tartışma alanının neresi ve tartışanların kim olduğunu aktarırsanız,

 

Selamlar...

 

Evvela sayın Gece Kuşu sanıyorum ki bu cevapları daha önce okudunuz. Sayın yam yam'la bir dogma olduğu söylenen.... konu başlığı altındaki cevaplarım... Evet bunlar bir tarafın görüşleri...

 

Çok yönlü bakmaya azami çabayı sarf edeceğim emin olabilirsiniz. Ama nihayetinde kangren haline gelmiş bu meselede müslümanların yaşadığı sorunu bir müslüman olarak da dillendirmek zorundayım bu da biline...

 

Konun devamında değerli tespitlerde bulunmuşsunuz. Türban gibi bir kelime neye niçin kullanılıyor, bu kısıtlamanın asıl nedeni nedir bunlara atıflarda bulunmuşsunuz. Buraya ufacık da olsa ben bir ekleme yapayım ki akıllar bir soruya çözüm arasınlar... Erbakan hükümeti irtica yaygaraları arasında düştükten sonra müslümanlara inanılmaz baskılar yapılırken Türkiye tarihinin en büyük hortumlama vakıası yaşanmıştır. Bu puslu ortamda Halk inanılmaz fakirleşmiş ve bir hükümet yolsuzluk nedeniyle düşmüştür...

 

Evet can alıcı soru şudur? İrtica yaygarasından ve bu yaygaranın oluşturduğu baskı ortamından en fazla kim nemalanmaktadır?

 

Bu basit bir akıl yürütmedir ama konunun sadece artistik tarafıdır... Konunun felsefi, psikolojik, sosyal yönlerine değineceğiz.. Umarım burada bir çözüm yolu da bulabiliriz.

 

Çözüm yolu dediğimde hemen türban veya başörtüsü serbest bırakılsın manasında bunu anlamayın... Ama aklımızda tutacağımız şey başörtüsünü yasaklayan bir metin (kanun veya khk) yok.. Yani ki yasadan doğmayan bir yasak mevcut...Lakin Türkiye deki laiklik anlayışı veyahut da yorumu (yorumu yapanlara dikkat) hukuka ve laikliğin felsefesine uygun değil. Ancak bu laiklik anlayışıyla gerek haç, gerek başörtüsü, gerekse diğer dini herşey yasak olmak zorundadır... Bu laiklik anlayışıyla türban serbest bırakılsın diyecek herhangi bir kurum olamaz...

 

Sayın gece kuşu, yazmak istediğim asıl metin bu değildi...Ancak sizin cevabınız üzerine şimdilik bu cevabı veriyorum...

 

Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri cevap veremememin nedeni izinde olmamdı buraya cevap yazıp da bu süre içerisinde kendilerine cevap verilmeyen arkadaşlardan özür diliyorum...

 

Devam ediyoruz...

 

Bahsettiğimiz yasağa terör mantığıyla bakarsak acaba istediğimiz çözümleyici sonuca ulaşabilir miyiz? Yani bir eylemden en fazla kim nemalanıyorsa eylemi o yapmıştır mantığı... Yani bu yasaktan en fazla kim kar sağlıyorsa yasağın müsebbibi odur. Olabilir ama bu durumda bu yasağın bir çok faili vardır? Şerikleri vardır? Tespiti imkansız bir hal alır... Siyasi partiler olsun, çeşitli lobiler olsun, ABD olsun, AB olsun, ülkenin içerisinde bazı yerleri işgal etmiş ateistler olsun bunlar bir nebze olsun yasak istemeleri anlaşılabilir ama ya bürokratik oligarşi ve bazı yüksek mahkemelerin tutumu...

 

Bazı kişilerin yurt dışı bağlantıları olduğunu veya yurtdışından aldıkları destekle siyasi ve dini faaliyet güttüklerini biliyoruz onların dine (islamdan bahsediyorum) karşı bir tavır takınmalarında bir gariplik görmek mümkün değil. Ama yüksek yargı organlarının bu halkın dini kimliğini dikkate almayan kararlar vermesi garipsenebilir. Onlar kendilerince haklıdırlar zira bu ülkede sürekli bir kemalizm ideolojisi bürokrasiye ve yargıya hakim kılınmaya çabalanmıştır. Onlar yine haklıdır Türkiye de laiklik anlayışı ilk kez bu topraklarda uygulanmaya başladığından beridir yanlış bir yoruma tabi tutulmuştur. Onlar bu yorumun devamını idame ettirmektedirler...

 

Şimdi konunun başındaki kısma geri dönelim....

 

Bir sorumuz vardı: Türban takan kızlar bu türbanı çıkartıp, başörtüsü taksalar bugün giremedikleri yer/ler/e girebilecekler midir? El cevap: HAYIR. Koskoca bir HAYIR... O halde mesele nedir? Mesele siyasi simge meselesi değildir. Eğer öyle olsa siyasi simge türbanın şekli tanımlanır ve bu tanımla giyinenler okula alınmazdı ve haddi zatında türban üniversitete serbest olurdu. Bu durumda "köylü işi başörtüsü" (bu tabiri ben bir ateistin bazı cümleleri üzerine sanırım ben uydurdum) ile kızlar tesettüre riayet ederek girecekleri yere girerlerdi. O halde ve tekrarla mesele simge meselesi değildir...Öyleyse, bağcıya karşı girişilen bu müdahale ne anlama geliyor?

 

Laikliğin öz vatanında haç (takılması bu dine göre zorunlu değildir o halde en önemli hristiyan simgesidir) takılması yasak mıdır? Türkiye de yasak mıdır? Soru aklımızda kalsın ve biz dönelim laiklik meselesine... (Dikkat ediyorsunuz değil mi mesele diyorum)

 

Yasağın kalmasını kim istiyor, kim nemalanıyor bu yasaktan, kim muzdarip neler yapılabilir çözüm için...

 

Terör mantığıyla tespit ettiğimiz kişilere karşı yapılabilecek herhangi bir şey... Ancak gerek bürokratik oligarşi ve gerekse dikastokrasi (yani yangıçlar hükümeti) anlayışı ne olaki?

 

Türkiye de gerçekten bir yargıçlar hükümeti var mıdır? Türkiye de kaç tane hükümet vardır? Bunlar aslında alalade gibi durupda önemli olan sorular...

 

Türkiye de bir kısım elit ve dışardan bazı mahfiller dinin (tekrar islamdan bahsediyorum diyeyim) bu devletin her kademesinden uzaklaştırılmasını ve dahası üniversitelerden uzaklaştırılmasını şiddetle arzı ediyorlar. Türkiye de laiklik; dinin halka açık her alandan el çektirilmesi anlamında kullanılıyor.. (Çok fazla üzerinde durmadan bayağı iddialı bir cümle sarf ettim galiba)...

 

Gelelim dediğimiz meseleye geldik... "Evrime inanmayan ateist var mıdır" konulu başlık altında Avrupa Yaşantısı üzerindeki skolastik din anlayışının hegemonyasından bahsettim. Bu etki ancak dinin devletten uzaklaştırılmasıyla mümkündü. Bu sebeple laiklik Avrupa da peydah olmuştur. Oradaki laiklik anlayışı bizzat dine karşı ortaya konulmuş değildi Hristiyan ruhban sınıfına karşı girişilmiş bir vakıaydı. Ama orada demokrasinin teminatlarından biri olarak lanse edildi. Zira siyaset hiçbir vesayet kabul etmiyordu. Yürütme vesayetten uzak bir yönetim istiyordu ve bu yüzden kilisenin olası etkilerini laiklikle bertaraf etti. Pekiyi soralım Türkiye de bir ruhban sınıfı var mıydı? Yani Hıristiyanlık ta olduğu gibi bir örgütlenmeden bahsediyorum.Türkiyede ruhbanlardan oluşan yüksek bir vesayet zümresi asla olmadı. Evet padişahlarımız fetva almanın derdinde oldular bazı dönemler ama bu bir vesayet değildi sadece yaptıklarına kılıf uydurma derdiydi. İşte bu sebeple laiklik bu ülkeye getirilirken bunlar dikkate alınmadığı için büyük bir yanlışlık yapıldı. İkincisi bu ülke halkının islama tabiyetleri ve islamın hıristiyanlık gibi sadece öteki dünyayı düzenleyen bir din olmadığı unutuldu. Daha da felaket olan laikliğin bu ülkeye demokrasi temelinde getirilmesi oldu...Nasıl bir felaketten bahsediyoruz...

 

Demokrasi değil midir ki yönetilenlerin yönetimde söz sahibi olmalırı, yönetimin yönetilenlerin isteklerine göre eylemlerde bulunmasının teminine aracı, azınlığın haklarının da güvenceye alınması da var bunların içerisinde... O halde Türkiye de yönetilen kesimden %kaçı müslüman, %kaçı laikliği istiyor (tabiki yukarda bahsettiğim laiklik tanımlamasından hareketle böyle bir soru soruyorum), %kaçı türbanın yasak edilmesinden yana... Bu halkın %34 dahi bunu istese demokrasinin gereği olarak bunun dikkate alınması kaçınılmaz olmalıdır...O halde ya demokrasi anlayışında veya laiklik anlayışında bir sorun var...

 

Daha önce bir alıntıda bulunmuştuk."Demokrasi amiyane tabirle kitabına uydurma rejimidir" Bugün başka bir alıntıda daha bulunalım...Bu da İsmet ÖZEL'den olsun...

 

"Mürteci, hali hazırda olan biteni belli esaslara göre, belli ilkeler doğrultusunda sorgulayan, yapılan faaliyetlerin nereye vardırılmak istendiğini öğrenmek isteyen insandır. "Türk basınının bugünkü hali bizi nereye götürür" diye sorarsanız, irticayı hortlatmış olursunuz. Türkiye de alkolizmi, fuhşu, havadan para kazanma yolunu artırmanınbizi nereye götüreceğini sorarsanız, ilk halledilmesi gereken mürteci olursunuz...

 

"Türkiyede bazı insanların yalnızca hakları vardır, diğer bazı insanların yalnızca vazifeleri. Eğer haklarını kullanan insanlara vazifeleri olduğunu hatırlatırsanız "irtica hortlar". Yine vazifeleri yerine getiren insanların da belli hakları olması gerektiğini öne sürerseniz, olay "mürtecilerin baş göstermesi" olarak yorumlanır. Kısacası, bazılarının hakları olmaksızın vazifeler yerine getirmesini temin etmek, bazılarının da vazife sorumluluğu taşımadan haklarını kullanmasını sağlamak Türkiyeyi dikensiz gül bahçeşine çevirecektir. "İrtica" soru soranları karalamak için kullanılan "malzeme"dir.çİşte ben çok masumane bir soru soruyorum: Türkiye de hiç müslüman kalmasaydı irtica kalmayacaktı değil mi? "

 

Bu alıntıyı niye yaptığımı soracaklar olacaktır elbette? (yani inşallah) Evet, bilindiği üzre 90 lara kadar (1930 lar ve 1950'ye kadar olan sürede baskıları es geçerek söylüyorum ) müslümanların bir başörtüsü sorunu yoktu. Ben hatırlıyorum lise öğretmenimizin başında örtüsü vardı? 10 yıl evvelinden bahsediyorum. 97 de birşeyler değişti. Bir ip koptu veya nerede olmadığını bilmediğimiz meşhur kırmızı düğmeye basıldı...

 

İrtica birden hortladı, başlarını örten ninjalar (pardon şeriat manyağı müslümanlar-sadece espri...Bizim peçeli müslümanlar ve türbanlılara böyle diyorlar) bu devleti ortadan kaldırmanın derdine düştüğü için kendilerine karşı topyekün bir savaş başlatıldı ve bu savaş esnasında 10'dan fazla banka hortumlandı, bazı akım projeleriyle bazıları gönül bağı kurdu ve Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükümet yolsuzluktan düştü... Tarihimizde irtica söyleminin gündeme getirilmesi sessizliğin ve tepkisizliğin sağlanması için gündeme getirilmiştir...(Dehşetengiz bir tespit oldu değil mi!?)

 

İşte meşhur türban meselemiz de bir mesele haline böyle geldi... Bütün bunlar tamam ancak hala birleştirilemeyen bir renk var o da Yargı'nın islama karşı tavrı... Bu cümleme ihtimal ki bir takım şerhler gelecek. Ben bu noktada bir cumhuriyet tarihinde yargının islam ve islamcılara kestiği cezalar hakkında teferruatlı bilgiler vermek istemiyorum... Ancak özellikle belirteyim ki Ben yargı derken sadece Danıştay ve Anayasa Mahkemesinden bahsetmiyorum.... İstiklal Mahkemeleri ve diğer ceza mahkelerinin verdiği akıl almaz kararlar da mevcut... Evet Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın elinde bulduğu tek parti yönetiminden kalma bir laiklik anlayışı mevcut. Adalet Mahkelerinin elinde de acaba istiklal mahkemelerin yorumu mu var...

 

 

Biri beni acilen konu dağılıyor diye uyarmalı...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Bekir;

Bir soru sormak istiyorum size müsadenizle ülkemizde ilk türban yasağı hangi hükümet döneminde başlatıldı ve neden böyle bir karar alındı ve bu uygulama ilk kime veya kimlere uygulandı??

Bunu tamamen samimi duygularımla soruyorum beni bu konuda aydınlatırsanız çok memnun olurum.

Sevgilerimle

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

HEY SEN BAŞÖRTÜLÜ KIZ/Yenişafak

Ontolojik kaynağını Kur'an'dan alan ve asırlardır bu topraklarda var olan başörtüsü, yasaklandığı ve 'türban' adını aldığı 1980'lerden bu yana Türkiye'nin değişmeyen gündem maddelerinden biri. Çatışma kültüründen beslenen ülkede başörtüsü, iç bölünmenin neredeyse tek simgesi haline getirilirken başörtülü kadınlar 'modernliğin mabedi' kamusal alanın tamamen dışında tutuluyor. Konunun bir 'sorun' halini alışı da buradan kaynaklanıyor zaten. Başörtülü kadınlar 'ya aç ya terk et' baskısına maruz bırakılırken tartışmalar klişelerle, ezbere konuşmalarla yürütüldü bugüne kadar; mesele dar bir alana sıkıştırıldı ve konuşanlar da çoklukla ve nedense erkekler oldu hep. O yüzden Elest Yayınları'ndan çıkan 'Yemenimde Hare Var / Dünden Yarına Başörtüsü' adlı kitap konuyu / sorunu 43 kadının katılımıyla tanımlıyor ve çözüm önerileri üretiyor. Yaşanan tarihi süreci de kapsayan kitapta siyasetçiler, akademisyenler, yazarlar, gazeteciler ve sanatçılar başörtüsünü konuşuyor. Üç gün sürecek olan yazı dizisi de toplumsal bir sorun haline gelen konuyu ele alıyor, ortaya çıkacak çözüme katkı da bulunmayı amaçlıyor. Türkiye'de başörtüsü yasağı son 20-25 yıla damgasını vurmuş ve süreklilik arz etmesi nedeniyle bir 'sorun' haline gelmiş olmakla birlikte, giyim kuşam üzerindeki tasarrufların tarihi 19. yüzyılın ikinci yarısına, 1876'da kabul edilen ve toplumdaki herkese kıyafet eşitliği getiren Kanun-i Esasi'ye dayanır. Müslüman tebaya da fes giymeyi zorunlu kılan uygulama, kadınlar için işletilmez. Kadın kıyafetlerindeki farklılık, Müslüman kadınların gayri müslim kadınlardan ayrılması gerektiği düşünülerek korunur. II. Mahmut döneminde başlayan batılılaşma hareketi Avrupai hayat tarzının benimsenmesine ve yaygınlaşmasına yol açar. Bu dönemdeki genel alafrangalaşmadan kadın kıyafetleri de etkilenir. 20. yüzyılın başlarında yani, II. Abdülhamit döneminin sonlarında İstanbul kadınları Avrupa kadın kıyafetleri modasının etkisindedir.

 

Çağdaşlığın lokomotifi: Kadın

 

Cumhuriyetin ilanından ve kılık-kıyafet inkılabından sonra kadın, Türk modernleşmesinin lokomotifi haline gelir. Çağdaşlığın görünürlülüğü kadın bedeninde gerçekleşir ve sonradan "kostüm modernliği" olarak tanımlanan bir değişiklik yaşanır. Batı karşısındaki ezikliğin sebebi ve göstergesi olarak gösterilen başörtüsü ise geriliğin, çağ dışılığın simgesi olarak kodlanır.

 

Milli Şef döneminde de aynı algı ve kıyafetler üzerindeki baskı devam eder. 1950 seçimleriyle iktidar olan Demokrat Parti'nin dini yaşam alanları üzerindeki baskıyı kaldırmasıyla başlayan süreçte başını örtmek, okumak ve çalışmak isteyen kadınlar -sayıları az olmakla birlikte- kamusal alanda görünmeye başlar. 1950'li yıllarda Türkiye ilk kez başörtülü bir doktorla; Hümeyra Ökten ile tanışır. Başını Tıp Fakültesi'nde iken örten ilk öğrenci ise Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ni birincilikle bitirmesine rağmen kürsüye çıkarılmayan Dr. Gülsen Ataseven'dir.

 

İlk başörtülü öğrenci: Babacan

 

Türkiye başörtüsü tartışmalarının bugünkü halini aldığı ilk olayla gençlik hareketlerinin dünyayı sardığı yıllarda karşılaşır. A.Ü. İlahiyat Fakültesi öğrencisi Hatice Babacan 1967 yılında başı örtülü olarak İslam tarihi dersine girer. Kürsüdeki hoca Prof. Neşet Çağatay, Babacan'ı farkeder ve yıllarca aynı kalıp içinde tekrar edilecek olan cümleyi ilk kez sarfeder: "Hey sen! Sen başörtülü kız! Sınıfta bu kıyafetle oturamazsın. Ya başını aç ya da dışarı çık!" Gerilimin sürmesi ve genç kızın bir gün tartışma esnasında bayılması üzerine konu basına yansır. İlahiyat Fakültesi'nde öğrenci eylemleri yapılır. Bu eylem öğrenci eylemlerinin ilki olarak Türkiye tarihe geçer.

 

Başörtüsü ile bir sembol haline gelen, başını örtme biçimi 'Şulebaş' olarak adlandırılan ve hapis yatan ilk başörtülü yazar ise Şule Yüksel Şenler olur. Erken bir yaşta hikaye yazmaya ve gazeteciliğe başlayan Şenler, önce Mehmet Şevket Eygi'nin Bugün gazetesinde "İslam Kadını" başlığıyla yazılar yazar, daha sonra Babıali'de Sabah gazetesinde "Kadın ve Giyim" başlıklı bölümde modern tasarımlı tesettür kıyafetlerini yayınlar. Toplumsal bir figür halini alan Şenler, tüm yurdu dolaşarak "İslam'da kadının mükellefiyetleri ve vazifeleri" konusunda konferanslar verir.

 

Sorun ortak bir sorun

 

Nimet Çubukçu/ AK Parti İstanbul Milletvekili - MKYK üyesi - Hukukçu

"Başörtüler bir güruh veya bir partinin tabanı değiller. Bu Türkiye'nin ortak sorunu. Bir tek bizim sorunumuzmuş gibi tarafımızdan sahiplenilmesi meseleyi şahsileştiriyor, toplumun cepheleşmesine yol açıyor. Burada yaygın bir insan hakları ihlali söz konusu. Toplumdaki her kesimin çözüme katkı sağlayacak şekilde çalışması gerek. Diğer hak ihlallerine karşı sesimizi nasıl yükseltiyor ve çözüm arıyorsak bu soruna da öyle yaklaşıyoruz. Bir hukukçu olarak olanlara üzülüyorum. Biz onlardan farklı düşünen insanlar değiliz. Bunu ben malumun ilanı gibi düşünürüm. Sorunu anlayan insanların iktidarda olduğunu unutmamalarını ve güvenlerinin devam etmesini bekliyorum onlardan."

 

Yasak yasal değil!

 

Kezban Hatemi/ Hukukçu

"Başörtüsü yasağı için mevcut anayasal düzen içinde savunulabilecek hiçbir hüküm yok. Üstelik halkın bir sivil toplum hareketi olarak bu yasağa karşı gelmesi yani sivil itaatsizliği gibi bir durum da yok. Yasak söz konusu olduğunda yanlış Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla başlıyor. Anayasa Mahkemesi'nin önüne mevcut kanuni sisteme aykırılık nedeniyle iptal edilmesi gereken kanuna aykırı bir yasa geldiğinde mahkeme ya o kanunu mevcut yasaya, Anayasa'ya aykırı bulup iptal eder veya aykırı bulmaz ilga eder, yani geri gönderir. Oysa Anayasa Mahkemesi iptal etmemiş, sadece "başörtüsü çağdaş değildir" diye bir yorum yapmış. Oysa yorum yapamaz. Burada bir hukuk karmaşası var."

 

Derinde bir korku var

 

Ece Temelkuran/ Milliyet gazetesi yazarı

"Derinde bir korku var. Bilhassa kadınlar için. Hatta bu korku çoğu kez resmi ideolojiyle açıklanamayacak kadar içkin ve kadın olmakla ilgili. 'Bizi tuzağa düşürecekler, eve kapatacaklar' korkusu. Bu, kabul etmemekle birlikte anlayabileceğim bir şey. Evet, 'açık' bir kadın olarak Türkiye'deki muhafazakarlaşmadan ben de ürküyorum. 'Türbanlı' kadınlardan ürkmüyorum, bir ideolojinin, istediğim gibi yaşama hakkını elimden alacağından korkuyorum bireysel olarak. Ki bu bence son derece doğal bir durum. Şöyle de bir mesele var aslında: 'Açık' kadınların fazla örtünmüşler tarafından tacizi! Ya da başörtülülerin 'namus timsali' olarak bir göstergeye dönüşerek geriye kalan kadınları 'daha az namuslu kadın' göstergelerine dönüştürmeleri."

 

Bu, yüzyıllık bir algı

 

Nazife Şişman/ Yazar-Çevirmen

"Sorunun başlangıç noktasına gitmek, bizi geçen yüzyılın başlarına götürür. Modern Batı karşısında hissedilen gerilik, en fazla kadınların tesettürü alanında kendisini göstermişti. Modernleşme tecrübemizde yüzü açık bir kadın fotoğrafı, bir traktör veya bir fabrika kadar, hatta ondan da önemli bir çağdaşlık sembolü olagelmiştir. Bu nedenle de konjonktürel olarak peçe, çarşaf, sıkma baş, başörtüsü, türban gibi farklı isimler alan tesettür, hem batı karşısındaki gerilik ve ezikliğimizin sebebi, hem de göstergesi olarak kodlanmıştır. Başörtüsü karşıtlığı, kökleri modernleşme tecrübemize uzanan ve cumhuriyetin kuruluş dönemi reflekslerinden beslenen bir tutumdur. Ve daima sembolik bir önem taşımıştır."

 

 

Ben yenişafak gazetesinden bu yazıyı alıntıladım... Bazı yerlerini kesecektim ama gönlüm elvermedi.Suheda hiçbir hükümet böyle bir şeye yani başörtüsünü doğrudan yasaklamaya cesaret edemez...En azından bu ülkede bunu yapamaz... Zaten başörtüsüne değil türbana karşıyız denmesinin altındaki art niyet de göz boyamaktır. Dolayısıyla hükümetlerin burada bu eylemin doğmasında icrai bir sorumlulukları yoktur ama ihmali bir sorumlulukları vardır. Başörtüsünü keyfi olarak yasaklayan (kanun olmadığı yerde keyfiyet vardır) kişilere karşı hükümetler yaptırımda bulunmamışlardır...Sorun böyle doğmuştur.

 

Yazar Abdullah YILDIZ'ın "Meşrutiyetten Cumhuriyete iktidar kavgaları ve sanal irtica" adlı kitabında da başörtüsü sorunun cereyan edişini böyle anlatılıyor...

 

-http://www.yenisafak.com.tr/diziler/basortusu/index.html-

 

yukarda adresini verdiğim yerden türbanın doğuşu ve gelişimini de bulabilirsin... Bu üç konudan oluşan bir yazı dizisi...Samimiyetinizden eminim... Allah'a emanet olun...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

Selamlar...

Evvela sayın Gece Kuşu sanıyorum ki bu cevapları daha önce okudunuz.

Biri beni acilen konu dağılıyor diye uyarmalı...

Yazılarında dikkatimi çeken, akıcı bir yazım dili, düşüncelerini rahatlıkla kaleme aktaran bir tarzın var.Ve çok doğal olarak, bir Müslüman olarak düşünen, sonuçlara ulaşan ve dillendiren Bir o kadar da okuyup, dinleyip, kafanda yorumlayıp tespitler dönüşmüş fikirler var…

 

Buraya kadar her şey olumlu denebilir, salt senin pencerenden bakarsak eğer.Ama yazının bütününü ele alıp değerlendirdiğimde, görüyorum ki,Bütün bu sentez ve yorumlardan sonra karşımıza çıkan iddialı tespit ve sonuçlar tek taraflı kalıyor…

 

Yanlıştır demiyorum, taraflı, eksik yönleri olan cevaplanmamış, atlanmış yönleri olan sonuçlara ulaşıyor…

 

Böyle olunca da bir ülkenin siyasal ve toplumsal yapısında ki zaaflarının tespitlerini yapma iddiamız,

Çözüme yönelik olmaktan uzak kalıyor. Aslında buda önemli olmayan bir durum,

Bizler ne kadar doğru tespitlerde bulunursak bulunalım, sonuçta ulaştığımız son noktada bütün iş

ellerine yönetim erkini verdiklerimizin, yada zorla talip olanların ne yapıp yapmadıklarına kalıyor.

 

Bana kalırsa işin düğümlendiği nokta tam burası…

 

Bizlerin demokrasi anlayışında ve onu isteyip koruma arzumuzun ne kadar doğru ve güçlü olduğu noktasında düğümlenip kalıyor.

 

"Demokrasi amiyane tabirle kitabına uydurma rejimidir" gibi, satır arası bir tanım üretmek, bizleri okuyup anlayan, anlamaya çalışan kişilerin,kafalarının bir kenarında böyle bir tanım kalıveriyor.böyle olunca da ne kadar doğru tespitler yaparsak yapalım, sonuçta birileri hep böyle bazı kavramların içini boşaltarak onların doğru anlaşılmamasına ve işlevinin gecikmesine katkıda bulunulabiliyor.Denilebilir ki herkesin bir araştırma kendini geliştirme gibi görevi var. Oysa eğitimin ve kültürel değerlerin aşağılarda dolaştığı toplumlarda bu tür yaklaşımlar her zaman amaçlanan başka mecraların işine yaramıştır.Üstelik, geleneklerinde ve inançlarında sizin gibi sorgulamayı ve değerlendirmeleri yaparak doğru sonuçlara ulaşma alışkanlığını kazanmamış bireylerde,sizin bu tesbit ve değerlendirmelerinizi kolayca tüketip kabullenme alışkanlığına da sahip oldukları için sonuçta bu sorunlar biz istemiyor olsakta, bu tespitleri bir şeylerin düzeltilmesi iyi niyetiyle yapıyor da olsak,elbetteki bir yere varamıyor.

 

Gerçekte ortada kalan şey, genel inanç ve değerler üzerinde onları kullanarak toplumları harekete geçirip, istenilen yönde hareket ettirmeye kalıyor.Buda her dönem hep yapıldı ve bugünde bu son saldırıyla karşımızda duruyor.

 

(Biri beni acilen konu dağılıyor diye uyarmalı... dediğin gibi) konular hep birilerinin istediği yönde değiştirilebiliyor, Yada kelimeler kendi anlamlarının dışında kullanılıp istediğimiz tespitlere ulaşma yolunda kullanılabiliyor. (Yeni düzene karşı direnen kimse, gerici.)anlamında kullanılan ‘Mürteci’ nin bu anlamda da kullanılabileceğini gördüğümde olan biten bu şeylere hak vermedim de değil.Öyle ya toplumları yada kişileri kendi istedikleri yöne yönlendirme amacındaki lider özellikte ki birileri bunu da çok rahatlıkla becerebiliyor…

 

Neyse aslında konuyu daha fazla dediğin gibi başka yönlere çekmemek gerekiyor…

 

Siz devam edin ben sizi izlemeye devam ediyorum, gerçi yazılanlara zaman zaman cevaplar geciktiğinde ne oluyor dediğimiz oluyor ama birçok kişinin konuları gerçek yaşamdan buraya döndükçe takip ettikleri bir gerçek.Gerçek yaşam dedikte, günlük yaşamımda sizin gibi bir arkadaşım olup onunla farklı görüşlerimizi karşılaştırıp, farklı yorumaların bakış açılarının ne olduğunu birinci ağızlardan dinleyip anlamak isterdim.Elbette çevremizde böyle kişilerden var onlarla da gayet düzeyli ilişkileri içinde görüşüyoruz.Ama sizin gibi liderlik özellikleri olan ve lafları dolandırmadan ifade edenler öyle pek kolay bulunmuyor.

 

Son olarak ifade etmek istediğimde şu; bizi yönetenler yada güçü elinde bulunduranlar, siyasetçiler ve biz vatandaşlar, birbirlerine ayrımcı gözlerle değil sevgi ve saygıyla bakmayı becerebilsek, Son Danıştay olayında olduğu gibi o suçları işlemeye kalkanlar, amaçlarına ulaşamazlar.

 

Ama gelişmeler tam da bu povakasyon sahiplerinin istediği gibi yönlendirilmeye devam ediliyor.Bunda en büyük payın da bence neyin içinde olduğunun farkında olup olmadığı belli olmayan şu anki iktidarın yaptıkları. Umarım ne yaptıklarını biliyorlardır ve bizlerde doğabilecek kaos ortamında hep birlikte telef olup gitmeyiz.Ama görünen o ki güçler dengesi hala yerli yerinde değil ve güç ve yarar halkın ve ülkenin genel çıkarlarına pek cevap verecek görünmüyor...

 

Bence Demokrasi ve diğer kavramlar kendi işimize geldiği anlamlar içinde değil de hepimizin yararına yorumlanıp yerine getirilseler, ve bunu güvence altına alacak bir siyasal ve toplumsal yapının oluşmasına herkes katkıda bulunabilse içinde bulunduğumuz ne sizin şikayet ettiğiniz laiklik anlayışı ve uygulamaları, nede bizim şikayet ettiğimiz laikliğe müdahele olarak düşünüp yorumladığımız, dinsel görüş ve onun yorumlarının dayatmalarının ortaya çıkardığı bu suni ve bir okadarda çok ciddi ve toplumun yapısını bozan bu çatışmalar yerini uzlaşamadığımız başka sorunlara, belki de birinci dereceden geleceğimizi etkilemekte olan ekonomik ve bütünlüğümüze yönelik çözümler üzerine tartışmalara bırakacaktır.

 

Yinede sonuç olarak şunu düşünüyorum, şimdi Akp iktidarda olması nedeniyle hemen gözü kapalı (Aaaaaa ) sesleri yükselecektir ama bunun birinci derecedeki sorumlusun, her ülkede olduğu gibi, bizim ülkemizde de, bu güne kadar ülkeyi yöneten ve şu anda 'işbaşında'ki siyasal iktidarlardır.

Birde gerçek olan şu ki onlar bizlerdir… Bekirdir, gece kuşudur vs dir vs dir…yani çözüm kendimizde kendi içimizdedir…

 

Direk kendimize, yönelip dürüst,ilkeli,duyarlı, samimi özeleştiri ve yargılamalarımızı yapabilirsek,

bireysel çıkarlarımızın keşmekeş...Toplumsal çıkar ve haklarımızın çözüm olacağını görebilecek kafalar yaratabiliriz…

 

Konunun daha fazla dağılmaması adına burada son veriyorum siz devam edin.Ben takip ediyorum…

 

Selamlar

 

*tna

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Buraya kadar her şey olumlu denebilir, salt senin pencerenden bakarsak eğer.Ama yazının bütününü ele alıp değerlendirdiğimde, görüyorum ki,Bütün bu sentez ve yorumlardan sonra karşımıza çıkan iddialı tespit ve sonuçlar tek taraflı kalıyor…

 

Yanlıştır demiyorum, taraflı, eksik yönleri olan cevaplanmamış, atlanmış yönleri olan sonuçlara ulaşıyor…

 

Gece Kuşu, haklısın...

 

Ben yazdıklarımı bir bütünlük içerisinde yazmanın derdindeyim.

 

Ancak, daha önce forumlarda tartışmaya katılmadığım için bir sorun yaşıyorum. Dikkat ettiyseniz genelde cümleleri kendimden alıntılıyorum. Ancak, başka bir tartışma konusunda söylediğim bir cümleyi başka bir yere taşıdığımda kayma yaşanıyor. Ben ise ne de olsa öteki konuda oradan kesip aldığım cümlemin devamı var diye anlam kayması yaşanmadığını sanıyorum. Tabiki herkesin benim bütün cümlelerimden haberdar olmaları beklenemez. Demokrasiyle ilgili cümlelerim de böyle bir vakıanın kurbanı oldu galiba...

 

Tekrarla formda yazdığım bütün cümleler belirli bir konuya hasredilmiş değil, hemen tamamı birbirinin tamamlayıcısı...

 

Dünyamı şekillendirmesi gereken islamdır. İslami kaynaklardan beslendiğim kadar başkaca kaynaklara da itibar etmek zorundayım. Bunlar hepimizin yapması gereken şeyler (müslümanlar adına konuşuyorum)... Acaba böyle bir hakkım var mı?

 

Yukarda belirttiğim gibi ne kadar objektif sonuçlara ulaşmaya çabalarsam da sonuçta ben bir müslümanım ve müslümanların dertlerini de anlatmak zorundayım. Müslümanların dertlerinin anlatılması objektifliği etkiler mi diye sorulursa sanmıyorum sadece değerlendirmede dikkat edilecek hususlar objektifliği etkiler bana kalırsa...

 

Yukarda ucu açık bazı sorular bıraktığımın farkındayım... Ben çokça cevap vermekten yana çokça soru sormanın derdindeyim. Keşke sorulan sorulara dikkate değer cevaplar aransa ve haddi zatında burada insanlar da sorular üretip bu soruların cevaplarını tartışsak.

 

Mesela ben yukarda sordum: Hepsini anlayabiliriz ama yargının verdiği türban kararlarının sebebi nedir? Sadece laiklik anlayışı mı? Türbanın veya islama ait numunelerin yasaklanması (o kadar da değil demeyin ortada bir de imam-hatip sorunsalı var) kime hizmet ediyor? Ya da bundan çıkar sağlayanlar var mıdır?

İnsanların düşünmeleri okumalarından daha elzemdir. Tabi belirli bir birikimden sonra...Allah nasip ederse devam edeceğiz...

 

Herhangi bir yerden kopyala yapıştırdan nefret ederim ama buraya türban meselesiyle ilgili aynı yerden bir aktarım daha yapıyorum...

 

Ara çözüm 'türban'

1980 darbesinden sonra başörtüsüne getirilen yasak üzerine YÖK Başkanı Doğramacı 'türban'ı teklif eder. Başörtüsünü topluma yabancılaştıran türban adlandırması hem anlam kaymasına yol açar, hem de türbanı 'korku' öğesi olarak yeniden kodlar.

12 Eylül 1980 askeri darbesini takip eden yıllar boyunca başörtüsü ve başörtülü öğrenci tartışmaları ülke gündeminin değişmez maddelerinden biri olur. İhtilal yönetiminin tasarrufuyla kurulan Yüksek Öğretim Kuru-mu(YÖK)'nun başkanlığını yapan Prof. İhsan Doğramacı, yasağın devam ettiği 1984 yılında, gerilimi düşürmek, başörtülü kız öğrencilerin okullarına devamını sağlamak amacıyla ara bir çözüm olarak "türban"ı teklif eder ve üniversitelere talimat verir.

Saçı kapatan ama boynu açıkta bırakan, Fransızca kökenli türban kelimesi bundan sonra başörtüsü yasakları çerçevesinde sorunlaşan konuya adını verir. Bir anlam kayması yaşanır ve başörtüsünü modern şekilde bağlayan genç kızların örtüsü de yanlış bir adlandırmayla türban olarak telâffuz edilir.

12 Eylül darbesinin ardından İmam Hatip Liselerinde de ilk kez başörtüsü yasağı uygulanır. Daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan alınan resmi bir yazı ile öğrencilerin sadece Kur'an derslerinde başlarını örtmelerine izni verilir.

Başörtülü öğrencilerin yükseköğretim kurumlarında görülmeye başlandığı bu yıllarda YÖK, 20 Aralık 1980 tarihli genelge ile üniversitelerde başörtüsünü tamamen yasaklar.

Başörtülü genç kızlar bu yıllarda çoklukla koyu renkli robadan geniş pardösüler giymekte omuzları tamamen kapatan büyük ve koyu renkli başörtüler bağlamaktadırlar. Bu yıllar üniversite önlerinde başörtüsüyle eğitim özgürlüğünü talep eden öğrencilerin protesto eylemleriyle geçer. Solcu öğrencilerin de katıldığı bu eylemlerle sorun, tavır alınan ve tüm Türkiye tarafından bilinen bir konu haline gelir.

Evren: Türbanlılar tamam ama ya çarşaflılar ve mayolular da gelirse

Başörtüsüne "türban" adının verildiği bu yıllar, Turgut Özal'ın başbakanlığının ilk yıllarıdır. Özal yasağa karşı çeşitli girişimlerde bulunur ve 1984 yılında YÖK'ten türbana izin çıkar. Aynı yıl türban yüzünden okuldan uzaklaştırılan bir kız öğrencinin itirazını reddeden Danıştay'ın kararı, tartışmaları alevlendirir. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in "Türkiye'de irtica tehlikesi var" demesi üzerine YÖK, Danıştay kararına da uyarak 1987 yılında türbanı tekrar yasaklar. Turgut Özal 1987 genel seçiminden hemen sonra Meclis'te, türbanı serbest bırakmak için yasa tasarısı hazırlığı başlatır. ANAP Malatya Milletvekili Bülent Çaparoğlu'nun öncülük ettiği çalışma sonucunda yasa çıkar ama Cumhurbaşkanı Kenan Evren "türbanlılar tamam ama çarşaflı ve mayolular da gelirse ne olacak" diyerek yasayı veto eder.

Bunun üzerine Turgut Özal ve Avni Akyol, YÖK Başkanı İhsan Doğramacı ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren'le konuşup mutabık kaldıktan sonra YÖK Disiplin Yönetmeliği'nde değişiklik yapılır ve türbana özgürlük sağlayan yeni yasa Aralık 1988'de Meclis'ten geçirilir. Evren yasayı bu defa veto etmez, önce imzalar, sonra da Anayasa Mahkemesi'ne götürür. Mahkeme 26 Mart 1989 yerel seçimlerinden hemen önce türban yasasını iptal eder. Bunun üzerine İstanbul başta olmak üzere ülkenin pekçok şehrinde geniş katılımlı protesto mitingleri düzenlenir.

ANAP mahkemenin iptal gerekçesini dikkate alarak 25 Ekim 1990'da yükseköğretim kurumlarında başörtüye serbesti getiren üçüncü kanunu çıkarır. Bu defa SHP iptal talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurur, talep reddedilir. 2547'nin ek 17. maddesi uyarınca üniversitelerde her türlü kılık ve kıyafet serbest olur ve 1997'de Kemal Gürüz'ün YÖK Başkanı seçilmesine kadar 7 yıl boyunca 81 üniversitede 150'ye yakın rektör ve 2 YÖK başkanı tarafından uygulanır.

Başörtülü kız öğrencilerin çoklukla, herhangi bir yasakla karşılaşmadan üniversiteye devam edebildiği 1990'lar, başörtülü kadınların aktif siyasetin ve değişik iş alanlarında yer almaya başladığı yıllardır. Refah Partisi iktidarının ilk yıllarından 28 Şubat'a kadar gelinen dönem, hem başörtülülerin kamusal alanda sıkça görüldüğü hem de toplumsal cepheleşmenin ve zıtlaşmanın simgeler üzerinden yürütüldüğü bir dönemdir. Gerilimin arttığı bu yıllarda jakoben laik-Kemalist kesim tarafından erkeklerde sakal, kadınlarda başörtüsü 'şeriat özlemindeki' İslamcı kesimin görünür 'siyasi/ideolojik' işaretleri olarak algılanır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Doğru 80 li yıllarda başörtüsü eylemlerinde solcu öğrencilerinde desteği vardı peki o günden bugüne ne değiştide şimdi ısrarla solcu kesim başörtüsü yada türbanın irticai bir eylem olduğunu düşünmeye başladı?bu geçen yıllar içerisinde onları kimler nasıl empoze ettide bu şekilde bir düşünce ve eylem değişimi göstermeye başladılar?

Sözde kadın haklarının en büyük savunucusu olan bir kesim aslında başörtüsü yada türbanı engelleyerek resmen kadın haklarını engellediğini nasıl anlayamaz?ya başını açacaksın yada senin bu toplumda yerin yok dayatması aslında kadınlara vurulan en büyük darbe değilmidir?Başın kapalımı otur evinde eğitim,iş,siyaset vs.vs. hepsinden tecrit edilmek aslında kadınları tüm sosyal yaşamdan dışlamak değilmidir?

 

Asıl benim merak ettiğim başörtüsü yada türbanla ilgili kesin bir kanun yok değilmi?peki bu nasıl kanun gibi uygulanıyor hukukun üstünde olan şey nedir?neye dayanılarak böyle bir uygulama yapılıyor gerekçe olarak neyi gösteriyorlar?yürütme hukuktan dahamı üstün?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Asıl benim merak ettiğim başörtüsü yada türbanla ilgili kesin bir kanun yok değilmi?peki bu nasıl kanun gibi uygulanıyor hukukun üstünde olan şey nedir?neye dayanılarak böyle bir uygulama yapılıyor gerekçe olarak neyi gösteriyorlar?yürütme hukuktan dahamı üstün?

 

Suheda,

 

İşte mesele de bu... Yani mesele ne... Dikkat edilecek şey: 1. si ne oldu... İkincisi son soru yanlış... -_-

Yürütme bilindiği üzre hükümeti temsil eder... Hükümetlerin yaptığı türbanı sınırlandıran bir tasarruf yok..

Orta da yürütmenin aciz kaldığı 82 anayasasıyla kurulmuş bazı kurumların bireysel faaliyetleri ve bu faaliyetlere yargıdan verilen destek var..

 

Solcularla ilgili konuya teferruatıyla girmeden birkaç şey söyleyim.. Samimi (artık ********* bir kelime halini aldı) solcular müstesna zira onlar hala özgürlük derdindeler, bazı 80 öncesi solcuları ya iktidarlardan veya başkaca yerlerden nemalanarak bir zihniyet dönüşümü yaşamasalarda bir amaç dönüşümü yaşadılar. Bu birçok düşünce açısından böyle olmuştur. 28 Şubat sürecinde islamcı olduğunu sandığımız birçok kişinin hangi saflara katıldıkları biliniyor. Haddi zatında bu süreç toplumu neredeyse bölme noktasına getirdi...Bizim sol anlayışımızda zaten bir garipti ya neyse... Sola devam etmeyelim.. Yargı da ne oldu (değişen birşe oldu mu ki? İstiklal Mahkemeleri kararları, Adnan Menderes'e sizi buraya tıkan güç böyle istiyor" diyen yargı aynı yargı değil mi) Özerk statülü kurumların dinle derdi neydi? Laiklik bu ülkede böyle mi uygulanmalıydı?

 

Başörtüsü yağağıyla ilgili bir kanun yok... Hatta Bir anayasa Hukuku Profesörü başörtülü kızların okullara alınmamasıyla ilgili bariz bir açıklama yapmıştı. Bu yasağın bir suç olduğunu söylemişti. Yasak yoksa serbestlik olmalı değil midir? Hukuk mantığı böyle işler.. Ama kanuni bir yasak olmadığı halde yasak konulması hukuka aykırıdır. Daha garipsenecek durum bu yasaklamanın yönetmelik ve genelgeyle yapılıyor olmasıdır ki yönetmelik kanunların uygulanmasını göstermek için çıkartılabilir. Eeee, çıkartılan yönetmelikler hiçbir kanuna dayanmıyor...Hasılı ortadaki durum hukuka uygun değil... Anayasamıza uygun değil.. Ancak çok genişletici bir yorumla ve mahkemelerin içtihatları doğrultusunda konu bu hale gelmiştir. Peki Anayasa Mahkemesinin yeni uygulama doğuracak içtihatlarda bulunma hakkı var mıdır?

 

Aslına bakarsanız bunlar önemli değil... Ortada bir yasak var ve ısrarla bu yasak sürdürülmek isteniyor. Bu yasağı Anayasa Mahkemesince normal bir kanun metniyle dahi çözmek ihtimali yok. Zira Anayasa Mahkemesinin bu konudaki tutumu sarahate kavuşmuş vaziyette. Yani yasağın devam etmesinden yana bir tavrı var Anayasa Mahkemesinin. .. Biraz işim var, kısmetse devam ettirmeye çalışacağım... selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nur suresi31

 

Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.

 

 

Ahzap suresi 59

 

Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

 

 

 

 

Sevgili Dipnot´un yazdiklariyla ayetleri karsilastirin arkadaslar

 

DIPNOT:

yüz yıllardır Anadolu kadınının, annelerimizin, başlarına koyup fazla sıkmadan çene altında bağlayıp uçlarını sarkıttığı bir alışkanlıktır. Başı güneşten, rüzgârdan korur. Saçları tümü ile kapatmaz, saçların bir kısmı açıkta kalır.

 

Başörtüsünün sıradan ve sevimli bir örtü olmaktan öteye, siyasal hiçbir amacı, hiçbir yanı yoktur. Bugüne değin bu konuda hiçbir sorun olmamış, başörtüsünden ötürü hiçbir sıkıntı yaşanmamıştır. Başörtüsünün dinsel bir yanı da yoktur.

 

 

 

Herkes bilsinki basörtüsü farzdir ve hic kimse aksini iddia edemez.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Herkes bilsinki basörtüsü farzdir ve hic kimse aksini iddia edemez.

 

Aksini iddia edenler var kardeşim.. Dipnot bunun bir örneği...Tabii yanlışlanabilir bir iddia o ayrı...Benimkisi de söz mü oldu şimdi nihayetinde iddialar yanlışlanabilen kanıtlanmamış şeyler değil midir?

 

Rasim ÖZDENÖREN yumurtanın hangi ucundan kırılacağını tartışan bir halkın sonunda bunun cevabı için birbirlerine etmediklerini bırakmadıklarını anlatır bir kitabında... Bizimkisi acaba böyle bir mevzu mu yoksa...

 

Espriyi bırakıp ciddiyetle bazı şeylerin ayırdına varalım...

 

ARKADAŞLAR KONUNUN GİRİŞ KISMINDA BAZI SORULAR VARDI? BAŞÖRTÜSÜNÜN YASAK OLMASINI SAVUNANLARDAN BU SORULARA CEVAP BEKLİYORUM... BU SORULARI SORDUĞUMDAN BERİDİR YANIT ALAMADIM. BİR TACİZ, BİR KIŞKIRMA, BİR SIKIŞTIRMA DERDİNDE DEĞİLİM. ANCAK, YASAĞIN KALMASINDAN-DEVAMINDAN YANA OLANLAR BU SORULARA CEVAP VERMELİDİRLER? YOKSA BİZİ SAMİMİYET TESTİNE TUTANLARIN SAMİMİYETSİZLİKLERİ BARİZ ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKMIŞ OLUR. EĞER BU SORULARA CEVAPLARI YOKSA VE HALA BU YASAĞIN DEVAM ETMESİNİ İSTİYORLARSA: BU ONLARIN MUTAASSIPLIKLARINDAN, DEMOKRASİYİ ÖZÜMSEMEMİŞ OLMALARINDAN, LAİKLİĞİ DARALTICI YORUMA TABİ TUTTUKLARINDAN VE DAHA İLERİ GİDEREK ŞUNU DA SÖYLEYEYİM: İSLAMA KARŞI GÜTTÜKLERİ HASIMANE TUTUMDANDIR.

 

 

Böyle bir ileti göndermek istemezdim ancak, bu soruları kaç kez sorduğumu bilmiyorum ama hala cevap verilmedi... Bu da gösteriyor ki yasağın kalmasından yana olanlar bunu gerekçelendirmek derdinde değiller. Gerekçesi olmayan bir yasağın bulunması tamamen ideolojik bir yaklaşımdan başka bir şey değildir... Cevabı olanlarla tabiki tartışacağız zira bu konuyu bunun için açtık...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Herkes bilsinki basörtüsü farzdir ve hic kimse aksini iddia edemez.

 

Ediyorlar ama sevgili Feneriumx;

Bazıları siyasi görüşlerine ters düştüğü için ediyor bazıları Atatürk'ü kullanarak ediyor bazıları açıkça din karşıtı olduğu için ediyor gene bunları bir nebze olsun anlayabiliyorumda şu hem müslümanım deyip hemde İslam dininde böyle bişey yoktur diyenleri anlayamıyorum en çokta ilgimi çekenler "bakın benim annemde başörtüsü kullanıyor" diye söze başlayıp gerisinde aslında bu cumhurriyet için ciddi bir tehlikedir diye devam edenler varya onları anlayamıyorum...

 

 

ARKADAŞLAR KONUNUN GİRİŞ KISMINDA BAZI SORULAR VARDI? BAŞÖRTÜSÜNÜN YASAK OLMASINI SAVUNANLARDAN BU SORULARA CEVAP BEKLİYORUM... BU SORULARI SORDUĞUMDAN BERİDİR YANIT ALAMADIM. BİR TACİZ, BİR KIŞKIRMA, BİR SIKIŞTIRMA DERDİNDE DEĞİLİM. ANCAK, YASAĞIN KALMASINDAN-DEVAMINDAN YANA OLANLAR BU SORULARA CEVAP VERMELİDİRLER? YOKSA BİZİ SAMİMİYET TESTİNE TUTANLARIN SAMİMİYETSİZLİKLERİ BARİZ ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKMIŞ OLUR. EĞER BU SORULARA CEVAPLARI YOKSA VE HALA BU YASAĞIN DEVAM ETMESİNİ İSTİYORLARSA: BU ONLARIN MUTAASSIPLIKLARINDAN, DEMOKRASİYİ ÖZÜMSEMEMİŞ OLMALARINDAN, LAİKLİĞİ DARALTICI YORUMA TABİ TUTTUKLARINDAN VE DAHA İLERİ GİDEREK ŞUNU DA SÖYLEYEYİM: İSLAMA KARŞI GÜTTÜKLERİ HASIMANE TUTUMDANDIR.

 

 

Bekliyoruz??????

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Okuma Parçası...(ben yazdım...Komiklik olsun diye değil ha...)

 

Kimse yoktu etrafında. Aslında etrafında önünde akan sudan başka birşey yoktu. Arkadaki ağaçla bir kaç kayayı saymazsak. Su da herzamanki gibi başıboş akıyordu. Bir ses duymuştu tekrar etrafına bakında. Kimseler yoktu. Sesin illaki başka bir yerden gelmesini istiyordu.

 

Kimse yoktu ve işte en çok bundan korkuyordu. Ses kendinden gelmişti. Ne olduğunu ne dediğini şimdilik bilmesenizde bu sesin, o bu sesten korkuyordu. Susan bir beyin isteği olmayandır, isteği olmayanlar ise kolay yönetilir. Tüm bunlar içinden geçerken "beyin" tekrar konuştu. Bu kez yüksek sesle sanki kızmışa benziyordu.

 

Daha önce Cin Ali oku diye tutturmuş ve Mehmet mecburen okumuştu. İp atlamasını istemiş, damdan atlamasını istemiş Mehmet hep yapmıştı. Onun dediklerini yapmamak Mehmet için imkansızdı. Ancak bu kez pek de makul birşey istemiyora benziyordu. Yani Mehmet'in surat ifadesinden ve içinden geçenleri de rahatlıkla okuyabilen ben böyle sanıyordum. Neyse, Mehmet yerden büyükçe bir taş alıp eline, havaya kaldırdı ve "al sana özgürlük" dedi. Kafası parçalanıp beyni yere döküldü. Özgürlük isteyen Mehmet miydi beyni miydi belli değildi ama her halükarda doğru olan özgürlük isteyenlerin başının ezildiğiydi. BİTTİ....

 

Buraya İsmet ÖZEL'in yukardaki sözlerini bir kez daha alıntılayalım...

 

"Mürteci, hali hazırda olan biteni belli esaslara göre, belli ilkeler doğrultusunda sorgulayan, yapılan faaliyetlerin nereye vardırılmak istendiğini öğrenmek isteyen insandır. "Türk basınının bugünkü hali bizi nereye götürür" diye sorarsanız, irticayı hortlatmış olursunuz. Türkiye de alkolizmi, fuhşu, havadan para kazanma yolunu artırmanınbizi nereye götüreceğini sorarsanız, ilk halledilmesi gereken mürteci olursunuz...

 

"Türkiyede bazı insanların yalnızca hakları vardır, diğer bazı insanların yalnızca vazifeleri. Eğer haklarını kullanan insanlara vazifeleri olduğunu hatırlatırsanız "irtica hortlar". Yine vazifeleri yerine getiren insanların da belli hakları olması gerektiğini öne sürerseniz, olay "mürtecilerin baş göstermesi" olarak yorumlanır. Kısacası, bazılarının hakları olmaksızın vazifeler yerine getirmesini temin etmek, bazılarının da vazife sorumluluğu taşımadan haklarını kullanmasını sağlamak Türkiyeyi dikensiz gül bahçeşine çevirecektir. "İrtica" soru soranları karalamak için kullanılan "malzeme"dir.çİşte ben çok masumane bir soru soruyorum: Türkiye de hiç müslüman kalmasaydı irtica kalmayacaktı değil mi? "

 

Konu başta kalsın istiyorum... Herkes rahatlıkla görebilsin diye...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nur suresi31

 

Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.

Ahzap suresi 59

 

Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Sevgili Dipnot´un yazdiklariyla ayetleri karsilastirin arkadaslar

 

DIPNOT:

yüz yıllardır Anadolu kadınının, annelerimizin, başlarına koyup fazla sıkmadan çene altında bağlayıp uçlarını sarkıttığı bir alışkanlıktır. Başı güneşten, rüzgârdan korur. Saçları tümü ile kapatmaz, saçların bir kısmı açıkta kalır.

 

Başörtüsünün sıradan ve sevimli bir örtü olmaktan öteye, siyasal hiçbir amacı, hiçbir yanı yoktur. Bugüne değin bu konuda hiçbir sorun olmamış, başörtüsünden ötürü hiçbir sıkıntı yaşanmamıştır. Başörtüsünün dinsel bir yanı da yoktur.

Herkes bilsinki basörtüsü farzdir ve hic kimse aksini iddia edemez.

Haklısınız arkadaşlar...

Hatta başörtüsü / sıkmabaş / Türban her neyse takın tabiki...

Ama kuranda bunların hiçbiri yok yok fakat kadının örtünmesi diye birşey var evet.

Arapların ve Asya müslümanlarının ortak bir örtünme biçimi var ve yakında inançlarınız gereği sizlere bu elbiseler önerilebilir...

Benim için mahsuru yok...

Annem içinde,

kız kardeşlerim içinde...

Ama sorun şurada bir inanç bir insanın örtünmesi ile alakalıysa ve umudunu buna bağlamışsa durum vahim bana göre...

Özde olması gereken birşeyin şekilci olması ne kadar hacı...

(Türban, çarşaf, burka, sakal, cupbe vb..)

Ve ülkemizin bunlarla dolup taşıyor olması...

Herşeye gücü yeten allahım...

Bunlarımı çözemedik...

Bakın galiba aşağıdakiler örtünme anlamındaysa herşey bizlerden daha inançlı ve daha müslüman oldukları söylenebilir...

Hepinize sevgi ve saygılarımla...

.

c0107005if.jpg

.

imperiaflex0108et.jpg

.

wwwkadinlaricinorg0037bs.jpg

.

kadin812t16ds.jpg

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın dıpnot şekilci olmayınız bence,iman hernekadar gösterişte yaşayanlar olsa da,içte yaşanan bir olaydır..

 

insanlardaki imanı ben açık gıymesı ıle ölçemıyorsam sız de çarşaflı giyenlerle ölçemezsınız.

 

o onların seçimi ise kimsenın yargılamaya hakkı yok.

 

bir insan;başka insanların hayatına müdahale etmeyıp zarar vermediği sürece,yaşamın da özgur olmalı...

 

yoksa feodalıteden bi fark kalmaz.. :excl:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haklısın sedelina kardeşim onların seçimi kimse yargılayamaz HZ.Muhammed (sas) ellerin ve yüzün örtülmesini söylememiştir.

Ayrıca ille kara çarşaf olacak diye de bir durum yok ancak onların tercihi buysa bişey söyliyemeyiz.

 

dipnotçum bazı şeyler söyliyeceğim bilmiyorum nekdar anlamlı gelir

cübbe bir hatıradır onu giyen resulü hatırlamak için giyer ona olan hasretinden şimdi ben normal bir elbiseyle namaz kılsam olmazmı olur cübbe giymeden dolaşsam olmazmı olur örtünmeyi doğru yapsa bacılarımız çarşaf giymese olmazmı olur.

 

Ancak sen o cübbedeki amcaı bilmen lazım adamın hasreti dermanı o cübbede gizli

 

sakal farz değil ancak üstünde nur var adam resule hasretten bırakıyo

ayrıca eğer bu mevzuları siyasete alet edenler varsa o onların ayıbı seçiminde özgür olan müslümanın değil

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Özde olması gereken birşeyin şekilci olması ne kadar hacı...

 

Sanırım acı demek istemişiniz... Dipnot, bu cümleleriniz sonnot gibi geldi bana...

 

Ama hiçbir şeyi açıklığa kavuşturmuyor bu cümleler...

 

Ben burada kendi adıma hemen tarzanca bir savunma yapmak istiyorum müsadenizle...

 

Sonuçta namaz bir ibadettir. Ancak belli bir takım ritüelleri vardır. Mesela tekbir almaz zorundasınızdır ve secde etmek... Bunlar basit şekillerdir bunlar olmazsa olmaz mı? Evet olmazsa namaz olmaz...

 

Bazen öz şekille kucaklaşmak zorundadır. İslama inananlar evet inanmışlardır. Bizim şekil diye geçiştirdiğimiz bir çok şeyin inancın bir gereği olduğuna da inanmışlardır. İşte özümüzde olan; Allah'a iman ettiğimiz gibi Peygamberin sünnetinde buyrulanlara da uymaktır. Yani ki bizim ibadetlerimizdeki şablonlar bir inancın mahsulüdür...

 

Ama bunu bez parçasına indirgemek ezberlenmiş bazı yönelimlerin ürünüdür. Müslüman gibi düşünememenin neticesidir. Eğer başörtü meselesine bir müslümanın hatta mümin kadınların gözünden baksaydınız şeklin bir imanın (iman etmek inanmak anlamındadır) neticesi olduğunu görebilirdiniz..

 

Zaten diğer tarafta "TÜRBAN VE BAŞÖRTÜSÜ/SIKMABAŞ ARASINDAKİ FARK..." bakış açınız sarahate kavuşmuş vaziyette. Siz türbana bir gericilik alameti olarak bakıyorsunuz. Başörtüsü takanlar bu bezle beyinlerine girecek bilgiyi engellemek istiyorlar zaten...Neyse artık sizinle bunu tartışmak istemiyorum... Ne kadar demokratik, ne kadar ilmi, ne kadar .... belli oldu...Sanırım bu kadar yeter...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bazı şeyleri anlatmak istersiniz ama karşınızdakinin hiç bir tepkisi olmayınca bir duvar sessizliğine bürününce sizi dinlemediğini düşünüp anlatmaktan vazgeçersiniz....

Admin yukarda üniversite kapılarından sürüklenerek atılan türbanlı kızların resimlerinin olduğu ve benim tarafımdan gönderilen iletiyi kaldırmış neden bilmiyorum mutlaka bir nedeni vardır vardır mutlaka geçerli bir açıklaması kalkıpta açık açık taraflı olduğunu söyleyecek değilya geçenlerde bize örümcek beyinliler diyen arkadaşa atasözüyle cevap veren arkadaşı banlayıp hala o örümcek beyinliler yazısını silmemesininde bir nedeni vardır elbet kalkıpta"elimden geldiğince sizi susturmaya çalışıyorum hala konuşuyorsunuz"diycek hali yokya.....

 

Bir arkadaşımız şöyle demişti burası"ateistlerin forumu"o zamanda onaylamıştım onu genede aynı fikirdeyim ne tuhaf o arkadaş ortalıkta hiç gözükmüyor ama ona küfreden hala yazabiliyor ne ilginç değilmi?

 

Şimdi bana bu yazdıklarının konuyla ilgisi ne diye sorabilirsiniz kesinlikle konu saptırma gibi bir niyetim yok emin olun sadece gönderdiğim link neden silinmiş ona kendimce cevap arıyorum.Yani yüksek sesle düşünüyorum acaba buda yanlışmı?yoksa bundanda bir uyarı alırmıyım onuda bilmiyorum..

 

Ama bişeyi iyi gözlemlediğimi düşünüyorum sürekli bizi seviyeli ve hoşgörülü tartışmaya çağıran arkadaşların bu başlıkta yorum yapmaması ve sürekli kavga şeklindeki başlıklara rağbet etmesi aslında niyetlerinde ne kadar samimiler bunu anladım.

 

Üzgünüm gerçekten çok üzgünüm ayladır yazıp aslında hiç birimizin diğerini dinlemediğini fark ettiğim için çok üzgünüm.

Üzgünüm empati yapıp karşımızda ki insanı anlayamadığımız için üzgünüm.

Üzgünüm burda hiç tanımadığım insanlarla tarşımalara girip hayatımın anlamı olan kutsal değerlerime hakaret ortamı yarattığım için üzgünüm.

Üzgünüm Rabbim eğer karşımda ki benim bir sözüme cevap olsun diye sana hakaret etmişse ve buna ben bilmeyerek ve istemeyerek zemin hazırlamışsam üzgünüm beni affet.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

selamun aleyküm arkadaşlar

ben size karşı cevap olsun diye yazmamayı düşündüm.bu yüzden kendi düşüncelerimi ortaya atmak istedim.çünkü bu konu müslümanların üzerinde durması gereken deri bir konu.düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

öncelikle bir müslüman bayan mutlaka dininin gereği örtünmek mecburiyetindedir. bu bir gerçek.fakat bir müslüman bayanın okumaya ve okuduktan sonra da çalışmaya hakkı vardır..ama nedense bu hak bayanların ellerinden alınmakta.işin garip tarafı ise bu hakkıellerinden alan insanlar da müslüman olmaktadırlar.ne garip değilmi bir müslümanın diğer bir müslüman kardeşine eziyet etmesi ve onu günaha sürüklemesi.

ben böyle insanlarada acıyorum ve diğer bir taraftanda kınıyorum.bunun hesabını ebedi hayatta nasıl verecekler diye.neyse bu konu böyle bitmnez.ben arkadaşlara sormak istiyorum.lütfen birlikte cevaplayalım ve üzerinde tartışalım da belki bir çözüm yolu buluruz.sorum şu :bu haksızlığın bu adaletsizliğin önüne nasıl geçilmeli lütfen birlikte dikkate alarak tartışsalım.

selamlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

selef_61

 

Kardeşim aramıza hoşgeldin... Ben defaatle mevzu bir örtüyü takıp/takmamak, yasak veya serbest olması değil dedim. Bu islama karşı başlatılan kıstırma, bastırma hareketinin ilk adımıdır dedim. Mesele derin bir mesele ancak, burada biz müslümanlar harici meseleyi ayrıntılarıyla tartışma yandaşı olan yok.

 

Ve daha kötüsü başörtüsü-türban meselesini-yasaklamasını demokrasi temelinde (zira laikliği demokrasinin vazgeçilmezi olarak konumlandıran onlar, demokrasiyi buraya getirmeye çabalayan onlar-ama dünyada böyle bir demokrasi anlayışı yok.Nasil bir demokrasi anlayışı: Halka rağmen halka karşı) bu ülkeye sokan onlar... Ama biz de, bugün demokrasiye uygun olmayan bir uygulama mevcut.

 

Gelelim senin tartışmayla ilgili çözüm yolları arayışına... Bugüne kadar bu soruya kollektif cevaplar verildi. Ben buraya alıntılamayacağım. Ancak, bu ülkenin nevi şahsına münhasır bir bürokratik yönetimi mevcut. Atanmışların seçilmişlerden üstün olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Halkın sesini 5 yılda bir duyurduğu bir seçim sistemimiz var. Daha fenası bu halk kendisini 5 yılda bir hatırlayan kişiler gibi kendisini 5 yılda bir hatırlıyor. Neyse, konuyu buraya da yönlendirmeyelim. Konunun başında belirttiğim üzere bu yasak kanundan doğmuyor. Bu yasağı AKP bir Anayasa değişikliğiyle halledebilir. Kanunla halletmeye kalkarsa Anayasa Mahkemesince, çıkarılacak kanunun iptal edileceğine kesin gözüyle bakabiliriz. Toplumsal mutabakat arayışında olan AKP'nin şu anki Çoğunluğu Anayasa değişikliğini ancak referanduma götürmeye yeter. (Şu anki vekil sayısı kaç bilmiyorum ama) Bir Anayasa değişikliği yaptığını varsayalım. Cumhurbaşkanı ne yapacaktır. Anayasa açık, bu değişikliği halk oyuna sunacak. Eğer Türk halkının ve müslümanların gerçekten bir başörtüsü sorunu, davası varsa referandum da halk bu değişikliği onaylayacaktır. İşte yasa değişikliğinin arkasında toplumsal bir mutabakat böyle oluşacaktır. Bu konunun Müslümanlar lehine çözüm şekli. Felsefesine inmeden, olabilir mi, olmalı mı, bu laiklik anlayışıyla bu mümkün mü tartışmalarına girmeden?

 

Bu arada bazı arkadaşlar şunu sorabilirler: Anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi denetleyerek iptal edemez mi? Anayasa Mahkemesinin Anayasa değişikliklerini inceleme yetkisi sadece şekille alakalıdır. İçeriğini inceleyemez. Yani anayasanın ruhuna demokratik toplum yapısına uyuyor mu uymuyor mu inceleyemez, çıkarmada sayılar tamam mı gibi şeyleri inceleyebilir...

 

Konu uzun devam etmek istersen ben burdayım....(Bunu özellikle belirtiyorum zira bu formu bırakma kararı almıştım, bir kaç önce geri döndüm.)

 

es-selamü aleyküm ve rahmetullahi...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türbandan sonra neremizi açacaklar diye endişe etme. Kimsenin bir tarafının açıldığı yok. Ama özgürlüğün de bir sınırı var. Kamu alanlarını, protokol alanlarını siyasi simgelerle türban ve çarşafla çiğnetmezler..

 

Başı açık olmaz-----Başörtüsü

Başörtüsü yetmez.....Türban

Türban yetmez.........Pardesü+türban

Pardesü+türban yetmez........Çarşaf

Çarşaf yetmez.........Karaçarşaf

Karaçarşaf yetmez.......Peçeli kara çarşaf

Peçeli karaçarşaf yetmez........ Burka (Çuval)

Bir zırh giydirmediğiniz kaldı. Yakında onu da çıkartırlar.

 

 

 

Hürriyet, 07.05.02 - Suudi Arabistan'da kara çarşaf operasyonu

 

Suudi Arabistan'da kadınların giymek zorunda olduğu, başlarından ayak parmaklarına kadar örten kara çarşaflardan 82 bini, yetkililer tarafından ‘‘çok süslü ya da vücut hatlarını fark ettirebilecek’’ şekilde bulunduğu için toplatıldı. Ticaret Bakanlığı, başkent Riyad ve Cidde'de yapılan denetimler sonucu, şeriat yasalarına tam uymadığı belirlenen, fabrika ve dükkanlardaki 82 bin kara çarşafa el koydu. El konulan kara çarşaflar istenildiği kadar sade, ışık geçirmez ve bol değildi. (Bu haberi, başlarına türban takmakla islamiyete uygun giyindiklerini sanan türbancı hanımlara ithaf ediyorum. İslamiyet en doğru şekilde Arabistan'da yaşandığına göre, Arap kadınları ve erkekleri en gerçek müslümanlardır. Çünkü, peygamberleri Arap, Kuran'ın orijinal dili Arapça olup, Kuran ayetleri ve hadisleri Arapların yanlış ve eksik yorumlaması gibi birşey söz konusu olamaz.)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türbandan sonra neremizi açacaklar diye endişe etme. Kimsenin bir tarafının açıldığı yok. Ama özgürlüğün de bir sınırı var. Kamu alanlarını, protokol alanlarını siyasi simgelerle türban ve çarşafla çiğnetmezler..

 

Özgürlüğün sınırı neresidir. Dört duvar arasındaki evlerimiz mi? Hem söyleyin kuzum (eski Tür filmlerinden bir replik) sınırı olan şey nasıl bir özgürlüktür. Hem özgürlük nedir? Hangi yetkiyle siz, protokol alanlarını siyasi simgelerle çiğnetmezler diyebiliyorsunuz. Bu yetkiyi halktan almayan hangi güç vardır? Halk kime böyle bir yetki vermiştir?

 

Biz kimseye bir kıyafeti dayatmıyoruz kardeşim. İsteyen örtünür, istemeyen açılır veya sade giyimine devam eder. Bunlar bizim sorunumuz değil. Kim ne kadar örtünür o da mesele değil. Siz bu yasağın kalmasını hangi saikle istiyorsunuz bana onu söyleyin. Başörtülüler görüntü kirliliği mi yapıyor sizin gözünüzde. Laik demokratik Cumhuriyete karşı müslümanlardan topyekün bir saldırı var da onu mu engellemeye çalışıyorsunuz? Yoksa bu ülkede istibdat yanlısı mahfiller mi var? Veya bu ülkeyi çağdaşlığın dışına taşımak isteyen mürteciler mi? Siz neye karşısınız? Siz başörtüsüne niye karşısınız?

 

Panteider; iki de bir de doğruluğu şüphe götürür haberler yapan bir gazeteden alıntılar yapmanı açıkçası hoş bulmuyorum. Bu gazetenin yaptığı haberlerin neye hizmet ettiğini biz 28 Şubat sürecinde sarahatle tespit ettik. Formun birkaç yerinde bu tipten alıntılarda bulunmuşsunuz. Neymiş din polisleri suudi arabistan da kızları başörtülü olmadıkları için dışarı çıkartmamış. Bir de din polisi kavramı peydah oldu. Neyse, bu gazete acaba neden sürekli böyle haberler yapıyor. Bir derdi mi var? Neredeydi mini etek giydiği için yakılan kız haberi. Fos çıkıncı gazete haberim fos çıktı dahi demedi? İkinci bir husus beni suudi arabistan birinci mesele olarak ilgilendirmiyor. Burası Türkiye ve burada yaşayan herkesin birinci meselesi Türkiye dir? Bu sebeple abuk subuk bir tartışmaya, konuyla uzaktan yakından alakası olmayan alıntılara devam etmeyin. Burkaymış da falanmış da filanmış. Müslümanlar başlarını üniversitelerde dahi kapatamazken bizim işimiz yok da burkayla uzay mekiğine binmeye çalışıyoruz.

 

Selamlar ile...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ne o gerçekler işine gelmedi mi Bekir efendi?

Evet burası Türkiye. Türkiye cumhuriyeti de laik ve demokratik bir ülke. Bu ülkenin kanunları-kuralları var ve herkes buna uymak mecburiyetinde. Nasıl ki Arabistan'a, İran'a gidildiğinde başını kapamak zorundaysan, oradaki kıyafet kanununa uymak zorundaysan bu ülkenin de kanunlarına uymak zorundasın.

Ya da kanunlar değiştirilir, yeni çıkan kanunlara uyarsın. Kadınları, kadının saçını, başını siyasete alet etmez, mazlum rolü oynayıp oy toplama hesabıyla ülkenin huzurunu bozmaz, karışıklığa, bölünmeye sebep olmazsın.

Mecliste ezici bir çoğunluğu olan dinci bir parti var. Neden düzenlemiyor kanunları.

Bu parti iktidara gelmezden önce, sürekli türban eylemi vardı. Her cuma namazı çıkışında cami avlularında protesto gösterileri vardı. Ne oldu bunlar?

Sorun çözüldü de mi, eylemler kesildi. Yoksa amaç gerçekleşti, iktidar kazanıldı. artık eyleme gerek mi kalmadı? Kimi kandırıyorlar?

Irak'ın işgaline vize verenler bir kez doğru dürüst protesto edilmedi. Başka hükümet olsa yer yerinden oynardı.

 

Bu haberlerin hepsi gerçek. Hatta birçok acı haber, ibretlik haber elde edilemiyor. Çünkü kapalı rejimler. Fotoğraf yasak, kamera yasak. Haber alınanlar, alınamayanların %1'i bile değil.

Daha bitmedi. Daha çok örneğimiz var. İnsanları aldatamıyacak, Arap kültürünü din adı altında Türkiye'ye yerleştiremiyeceksiniz..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.