Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2011 Yani durdun durdun da bunu mu yazdın gloria? Hiç de sandığım kadar iddiacı değilmişsin! Sen bu kadar iddiasız olunca ne diyeyim? Tabii ki kâfidir. Söz meclisten dışarı olunca içeri nasıl alabiliriz ki? Öyle dedin mi öyledir... Yalnız herkese böyle söz meclisten dışarı dersen, mecliste kim kalacak? Birilerinin mutlaka bu demiri leblebi sananlar taifesinden olması gerekiyor, ya herkes aslında meclis üyesi olduğunu, kibarlığından yüzlerine vurmadığını sanırsa? Söylemiştim, uğraşırıııım! Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2011 Buna da yanıt vermek zorunda hissettim. Her şeye maydanoz olduğum için lütfen affedin ama: Pervane dediğimiz gece uçucu böcekleri gece uçarken etrafı göremezler. Uçuş yönlerini sabit tutmak, boşuna uçmamak için parlak bir ışık kaynağını baz alarak uçarlar. Böcekler bileşik petek gözlere sahiptir. Işık kaynağı hangi doğrultuda ise, o doğrultuya bakan göze tarafından en parlak şekilde algılanır. Böcek de sürekli o gözede ışığı en parlak olarak algılayarak uçmaya devam ettiği zaman, doğrultusunu korumuş olur. Ancak bunun şartı, parlak ışık kaynağının yeterince uzak olmasıdır. Örneğin Ay, idealdir. Ne kadar yol alırsanız alın, konumu değişmez. Ama yakın bir kaynaksa, onu aynı konumda tutarak ilerlediğinizde, onun etrafında dönersiniz. Çizdiğiniz daire de giderek daralır ve sonuçta ışık kaynağı ile buluşursunuz... Aşk? Aşk böyle bir şey değil... Aşkın divan edebiyatındaki temsillerinden biri, pervanenin ateşle hemdem oluş hali.Beşerden örnek vereyim o halde, Ferhat'ın dağları delmesi, Züleyhan'ın kendinden geçmesi, İbrahim'in ateşe yürümesi, Ayşe'nin ailesine sırtını dönmesi, Mehmet'in babasının şirketler zincirinden vazgeçip, kapıyı çarpıp gitmesi, ..mesi, ..mesi yani... Bütün bunları yaptıran hormonun adı ne Sn. demirefe? Muhabbetle... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2011 Bütün bunları yaptıran hormonun adı ne Bilmiyorum ama bir adı mutlaka vardır! Hormonsuz bir şey hissedemeyiz. İlla hormon lâzım! Bir ara çoğunun adlarını ve işlevlerini biliyordum ama şu an hatırlayamayacağım. Çok kimyasal ve maddeci görünüyor ordan bakınca, biliyorum ama gerçek bu! Çok hormon var, bunların kokteyli söz konusu oluyor ve kokteyle katılım oranları duygulanım biçimini şekillendiriyor. Öyle olaylardan sorumlu hormonlar var ki, insan şaşırıyor. Kaçanı kovalamak için enerji veren hormon ve korkunca hızlı kaçmak için enerji veren hormon bile var. Hangisinin hormonu etkiliyse kaçanın yakalanıp yakalanmayacağı ona göre belirleniyor! Genellikle korku, çok fazla enerji verir. Kovalayanın işi daima zordur. O, fayda zarar dengesini iyi gözetmek ve başarısızlık durumunda telafi edemeyeceği enerji kaybını çok iyi hesaplamak zorundadır. Neyse, çok doğabilimci pozlarına girmeden kesiyorum... Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2011 Bilmiyorum ama bir adı mutlaka vardır! Hormonsuz bir şey hissedemeyiz. İlla hormon lâzım! Bir ara çoğunun adlarını ve işlevlerini biliyordum ama şu an hatırlayamayacağım. Çok kimyasal ve maddeci görünüyor ordan bakınca, biliyorum ama gerçek bu! Çok hormon var, bunların kokteyli söz konusu oluyor ve kokteyle katılım oranları duygulanım biçimini şekillendiriyor. Öyle olaylardan sorumlu hormonlar var ki, insan şaşırıyor. Kaçanı kovalamak için enerji veren hormon ve korkunca hızlı kaçmak için enerji veren hormon bile var. Hangisinin hormonu etkiliyse kaçanın yakalanıp yakalanmayacağı ona göre belirleniyor! Genellikle korku, çok fazla enerji verir. Kovalayanın işi daima zordur. O, fayda zarar dengesini iyi gözetmek ve başarısızlık durumunda telafi edemeyeceği enerji kaybını çok iyi hesaplamak zorundadır. Neyse, çok doğabilimci pozlarına girmeden kesiyorum... Aşk dediğimiz duygu durumuna vücudumuz tepki veriyor yani, bu tepki haline de aşk deniyor değil mi?Bu aşk hali nerden gelmiş olabilir ki?Vücudumuz bu hali kendi mi üretti, acaba ;diye felsefi bir soru sormadan şaşkınlığımı ifade edemiyeceğim? Muhabbetle... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2011 Bu aşk hali nerden gelmiş olabilir ki? Gökten mi inmiş olabilir? Kesinlikle elektrokimyasal bir süreçtir. Alıntı
Φ gloria Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Yani durdun durdun da bunu mu yazdın gloria? Hiç de sandığım kadar iddiacı değilmişsin! Sen bu kadar iddiasız olunca ne diyeyim? Tabii ki kâfidir. Söz meclisten dışarı olunca içeri nasıl alabiliriz ki? Öyle dedin mi öyledir... Yalnız herkese böyle söz meclisten dışarı dersen, mecliste kim kalacak? Birilerinin mutlaka bu demiri leblebi sananlar taifesinden olması gerekiyor, ya herkes aslında meclis üyesi olduğunu, kibarlığından yüzlerine vurmadığını sanırsa? Söylemiştim, uğraşırıııım! Çok uykum vardı, ugrasmak istemedim Demirefe Valla aslında üstüne alınan alınsın, üstüne alınıyorsa vardır bi yarası Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gökten mi inmiş olabilir? Kesinlikle elektrokimyasal bir süreçtir. Ben size aşkın bünyemizdeki biyolojik süreci nedir, diye sormadım?Bir şiir de kağıda yazılmışsa, kağıttan boyadan ve mahiyetindeki bilimum maddelerden oluşur.Peki şiirdeki duygu, anlamın madde göstergesi nedir, şiirdeki, duygu anlam, şu şu maddelerden oluşuyor diye gösterebilir misiniz?Zahirle manayı birbirine karıştırıyor, zahiri manaya katıyor, zahirin de mana olduğunu ifade ediyor bakışınız.Bir şarkı dinlediğinizde şarkı zahirde ritmik ses dalgalarından oluşur, ama her dinlediğiniz şarkıdaki hisse, duyguya göre biyokimyasal tepkimeler oluşur.Artık hangi hormonlar salgılanıyorsa. Hormonların tepkimesi, bu süreç hissedilen duygunun kaynağı değil, sonucudur. Bilgisayarın açma tuşuna bastığımızda bilgisayar açılma tepkisi verir örneğin.O tuşa açılma tepkisi vermesi için bu nevi türden bir bilgi yüklenmiştir değil mi?O tuşa basmak, o tuşa basıldığında bilgisayarın açılma süreci, bilgisayarı açmak için o tuşa yüklenen anlamın kaynağı değildir.Tuş yüklenen bilgiye tepki vermektedir.Aşkta da bünyemiz bu duyguya tepki verecek şekilde biyokimyasal bir düzenle donatılmış demek ki?Bilgisayar tuşu örneğine dönersek bilgisayar tuşuna o açma tepkisini vermeyi yükleyen bir bilinç var, bu bilginin geldiği bir kaynak var, sizce aşkın anlamının kaynağı nedir, sorum buydu? Süreç anlamın kendisi olabilir mi?Bilim labaratuarda deney yaparken deney sürecine bilimin anlamı diyebilir miyiz?Zahirde görünen deney,deney bu faaliyetin süreci, deneyle elde edilmeye çalışılan, niyetlenen manadır, amaçtır değil mi? Muhabbetle... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Kağıt üzerindeki mürekkep izleri, bir insan o şekillere anlam verip onları okumadığı sürece, kağıt üzerindeki mürekkep izlerinden öte bir şey değildir. O sembolleri okuduğunuz zaman beyninizdeki sinapslarda dolaşan elektrik akımları ve reseptörlerden boşalan kimyasallar şiirdir, anlamdır, duygudur. Kağıt üzerindeki sembol dizilimlerinde onlar yoktur. Şair, duygularını sizin de anlayabileceğiniz sembollerle kağıda dökmüştür. Bu yolla duygularını size aktarmıştır. Aşk da böyledir, aşk beyninizdedir, karşıdaki ile aranızda manyetik alan benzeri bir etkileşim, bir elektrik alanı filan yoktur. Mıknatıs kutupları filan gibi birbirinizi çekmezsiniz. Her şey beyinde başlar, beyinde biter. Elektrokimyasal deşarjlarla, milyarlarca sinaps arasındaki trilyonlarca iletken bağlantı arasında... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 sizce aşkın anlamının kaynağı nedir, İnsanın önce biyolojik, sonra da kültürel evrimi... Aşkı biyolojik evrim yarattı, biz kültürel evrimimizle form verdik... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 üstüne alınıyorsa vardır bi yarası Kestirme ve net bir yanıt! Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 İnsanın önce biyolojik, sonra da kültürel evrimi... Aşkı biyolojik evrim yarattı, biz kültürel evrimimizle form verdik... Keşke uzun yazsaydınız Sn. demirefe, bu kadar kısa hikaye olmaz.Siz inançların söylemleri için masal diyorsunuz da sizin şu yazdığınızın da hikayeden kalır yanı yok.''Aşk''ın biyolojik evrim sonucunda oluştuğuna dair bir tezi ilk defa duyuyorum.Sizin teziniz mi bu?Evrim teorisinin hiç olmazsa elle tutulur yanları var. Peki aşk biyolojik evrim sonucu oluştu diyelim,buna dair teorinizi açıklayan bir kitap, destekleyebileceğiniz bir makale önerebilir misiniz? Sizin söylediğiniz tam da şu mu oluyor?: Milyonlarca yıl önce canlılar evrilirken başlangıçta aşk yoktu, canlılar aşk diye bir duyguyu tanımıyor, vücutta bilinmeyen bu duyguya karşı da bir tepkime oluşmuyordu.Sonra vücuttaki bazı kimyasallar ortaya bir tepkime durumu çıkardılar, bu tepkimeye de biz aşk diyoruz öyle mi? Belki de vücudumuzdaki kimyasallar aşkı bulabilmek için milyonlarca kez tesadüfi denemeler yapmışlardır, bu teoriye göre bunu söylemek akıl dışı değil, normal şartlarda akıl dışı. Aşk tesadüfleri sever de aşkın kendisinin bilinçsiz bir süreç sonucunda ortaya çıkma olasılığı, bir bilincin aşk duygusuna karşı vücudumuzdaki biyokimyasalların tepki vermesini sağlayacak şekilde düzenlemiş olma olasılığına oranı nedir, hesaplayabilir misiniz, hesaplandı mı ya da? ''Aşkı biyolojik evrim yarattı.'' düşünceniz sizin inancınız düzeyinde mi bilimsel olarak nesnel,deneyimlenmiş, ispatlanmış bir olğu düzeyinde mi? Muhabbetle... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Evet, aşağı yukarı öyle. Nasıl yani evrim teorisinin; "canlıları naturel seleksiyon ve mutasyon yarattı, ama onlara aşkı tanrı hediye etti" diyecek hali yoktur herhalde! Başlangıçta cinsiyet yoktu. Arkaebakteriler bölünerek çoğalıyordu. Bu, belki bir milyar yıl böyle devam etti. Bir milyar yıldan sonra ancak mantar ve yosun benzeri canlılar gelişebildi ve eşeyli hücreler ortaya çıkmaya başladı. Bugünkü bakteriler ilkel eşey benzeri davranış biçimi göstererek birbirlerinden gen alışverişi yapabiliyorlar. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Evrimin insana attığı en büyük kazıklardan biri, erkek testosteron hormonunu iki amaç için kullanmış olmasıdır. Öyle ya, şampuana ayrı, saç kremine ayrı mı uğraşacak? Yıkıyorum, çıkıyorum! İkisi bir arada! Bu mantıkla hem erkek cinsel davranışını, hem saldırganlık dürtüsünü testosteronla denetleme yoluna gitmiş, iki davranışı denetlemek için iki ayrı hormon geliştirmemiştir. Bu tasarruf tedbiri yüzünden cinsel suçlar, bıçkın ergen davranışları, tecavüzler, cinayetler yaşanıyor. Sırf şampuana ayrı, saç kremine ayrı uğraşmayıp tasarrufa gidildiği için... Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 AŞK dedim..karşılığı olmayan çek gibi azap veren aşk.. Siz konuyu nerelere getirdiniz..hiçmi üşenmediniz.. Torunlarım ve ben..yani DEDE..benim gibi yüzbinlerce var bu dedelerden..her dede torununa aşıktır..bu doğanın kanunudur..canlılar kendi genetiğini taşıyana AŞIK,tırlar..bilmeselerde,farkında olmasalarda..dayı böyle bir dede..çok seviyorum yumurcakları..o kadar saf ve temizlerki.. Fakat bir kaç günde unuturlar DEDEYİ..böyle olmasına rağmen çok seviyorum TORUNLARIMI..işte AŞK bu..yerseniz kardeşim.. :D Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Durun şimdi, benim aklıma başka bir aşk tarifi geldi... Aşkı sanırım nefretin ters kutbu olarak tanımlayabiliriz. O zaman bir kediye de, bir çiçeğe de, gloria gibi bir şiire de aşık olabiliriz... Böylece karşılıksız çek gibi sıkıntı da yaratmaz! Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 AŞK dedim..karşılığı olmayan çek gibi azap veren aşk.. Siz konuyu nerelere getirdiniz..hiçmi üşenmediniz.. Torunlarım ve ben..yani DEDE..benim gibi yüzbinlerce var bu dedelerden..her dede torununa aşıktır..bu doğanın kanunudur..canlılar kendi genetiğini taşıyana AŞIK,tırlar..bilmeselerde,farkında olmasalarda..dayı böyle bir dede..çok seviyorum yumurcakları..o kadar saf ve temizlerki.. Fakat bir kaç günde unuturlar DEDEYİ..böyle olmasına rağmen çok seviyorum TORUNLARIMI..işte AŞK bu..yerseniz kardeşim.. :D Merak etme unutmazlar.. Şahsen ben dedemi ve babaannemi hiç unutmadım.Her zaman sevgiyle anıyorum, kalbimin en güzel yerinde yaşatıyorum onları... Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Böylece karşılıksız çek gibi sıkıntı da yaratmaz! :D Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2011 Evet, aşağı yukarı öyle. Nasıl yani evrim teorisinin; "canlıları naturel seleksiyon ve mutasyon yarattı, ama onlara aşkı tanrı hediye etti" diyecek hali yoktur herhalde! Başlangıçta cinsiyet yoktu. Arkaebakteriler bölünerek çoğalıyordu. Bu, belki bir milyar yıl böyle devam etti. Bir milyar yıldan sonra ancak mantar ve yosun benzeri canlılar gelişebildi ve eşeyli hücreler ortaya çıkmaya başladı. Bugünkü bakteriler ilkel eşey benzeri davranış biçimi göstererek birbirlerinden gen alışverişi yapabiliyorlar. Ben iki kere iki nasıl dört eder diyorum, siz ikiden bir çıkınca ''aşağı yukarı'' iki kalır diyorsunuz.Evrimin ne demediğinden ne diyeceğini demiş gibi söylemişsiniz ya bravo denir ancak buna.Sorduğum sorulara yanıt mı yazdığınız şimdi?Cevabınız evrimin mutasyona uğramış hali, mutasyona uğrayan hücreler misali.Evrimin yaydığı mutasyon dalgalarına uzun süreli maruz kalınca bir düşünce ne hale gelebiliyor çok güzel bir kanıt yazınız.Evrimin aşk teorisi nerde sadece sizin zihninizde, değilse söyleyin bir kitap da okuyayım bende. Muhabbetle... Alıntı
Φ MonDieu Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Ask tarifi olmayan bir kokteyl gibidir, Ictiginde agzinda hos bir izi kalir ama bardak bittiginde tadini tam olarak anliyamazsin Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 nasıl dört eder diyorum, siz ikiden bir çıkınca ''aşağı yukarı'' iki kalır diyorsunuz. Alaka kuramadım. Söylediğimde anlaşılmayacak en küçük bir nokta göremiyorum. Evrim, tüm canlıları, tüm yaşamsal mekanizmaları ile birlikte ortaya çıkarmıştır, bunda tezat oluşturan en küçük bir pürüz yok! Yani evrimden neyi hariç tutabiliriz ki aşkı tutalım? Tüm canlıları tüm yaşamsal mekanizmaları ile dedikten sonra "evrimin ortaya çıkardıkları" listesi yapmaya gerek yok ki "haa bak aşk bu listede yok" denilebilsin. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Dayı'm, işte sohbet dediğin böyle bir şeydir, niye şikayet ediyorsun, niye üşenelim ki? Sözüm meclisten kesinlikle dışarı: Bir deli bir kuyuya bir taş atar, kırk akıllı seferber olur. O taş ya çıkar, ya çıkmaz, ama o taşı çıkaracağız diye beşyüz tane taş çıkarırlar kuyudan... Ben kuyuya taş atan olmaktansa, çıkarmak için kan ter içinde kalanlardan olmayı yeğlerim. Böyle işlerle uğraşmaya bayılırım! Birinin elinde taş, kuyuya yaklaştığını görünce "hah" derim, "işte yeni bir iş geliyor!" Yok yani, başka işimiz ne de hayatta? İnsanlar konuşa konuşa... Sanal sörf yapıp yok adamın suratına nasıl krema fışkırmış, yok köpek nerden atlamış videoları ile vakit mi öldürecektik, Fatmagül nasıl kurtulur, Ali kaptan ne zaman hakkının rahmetine kavuşacak diye dizileri iple mi çekecektik? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Elim değmişken bir psikolojik analiz de yapıvereyim. Dayı'm izin verirse... Şeker dayım, kızmaz bana, bilirim... Dayı bir kaç günde unuturlar dedelerini diyor ama, canını yine de veriyor onlara. Şimdi burada dayının net bir dayanak noktası var: Ölümün kaçınılmaz, engellenemez oluşu. Bunu çok iyi biliyor. Er ya da geç ölecek. Hepimiz gibi... Bakmayın yok Lokman hekim ölümün reçetesini köprüden geçerken düşürmüş cart curt uydurma efsanelerine... Bir de bunun aslı astarı olmadığını anlatmayayım şimdi. Yok yani, aslı astarı olmadığı bir yana da, akla hakaret söylemleri nasıl dile alıp zaman ve nefes harcıyorlar akıl erdiremiyorum. Baksan aklı başında adama benziyor, başlıyor ballandırmaya... Yok yani, akla ağzına geleni söylese, aynı şey bu efsaneleri anlatmakla. "Hay ben bu aklın gelmişini geçmişini" diye saysa, bu anlattığı efsane ile aynı kapıya çıkar. Yani ben nerede yaşıyorum, burası neresi, delilerin arasında mı sıkışıp kaldım acaba diye düşünüyorum. Televizyon ekranlarına kadar tırmandı bu dogmatik efsaneciler! Neyse, Dayı bu gerçeği apaçık idrak edince, ona genleri içinden şöyle fısıldıyor: Bizim devamımız, aha şu yumurcaklar! Sen ölsen de onlar, onlar ölse de onların torunları yaşayacak! Sen nasıl olsa öleceksin, seni zaten biz öldüreceğiz, eğer kendin ölmezsen! Sen bize artık çok da lazım değilsin! Bu yumurcaklar görevini yaptığının canlı delilleri. Sizler hep öleceksiniz, önemli olan bizi devam ettirmeniz! Çünkü biz, siziz! Siz bizden başka bir şey değilsiniz! Dayı da direktifi aynen yerine getiriyor. Sıkıysa dinlemesin! Eli mahkum! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Ask tarifi olmayan bir kokteyl gibidir, Gibi değil, aynen öyledir. Ama içmezsin, direk kana karışır. Hormon bezleri tarafından hazırlanan bir kokteyldir. Direk beyne gider... Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Alaka kuramadım. Söylediğimde anlaşılmayacak en küçük bir nokta göremiyorum. Evrim, tüm canlıları, tüm yaşamsal mekanizmaları ile birlikte ortaya çıkarmıştır, bunda tezat oluşturan en küçük bir pürüz yok! Yani evrimden neyi hariç tutabiliriz ki aşkı tutalım? Tüm canlıları tüm yaşamsal mekanizmaları ile dedikten sonra "evrimin ortaya çıkardıkları" listesi yapmaya gerek yok ki "haa bak aşk bu listede yok" denilebilsin. Bence evrimle ilgili düşüncelerinizin evrime ihtiyacı var.''Aşkı evrim yarattı'' düşüncesinin bilimsel kanıtı cevap vermesi gereken yüzlerce sorusu bulunan bir teoriyle, teorinin kendisinin bile bu konuyla alakalı bir açıklaması yokken ''Evrim yarattı'' demek ne buna cevap olabilir ne de bu cevaba bilimsellik atfedilebilir, olsa olsa buna da dini olmayan inanç denir. Evrende bilimin hala adını koyamadığı, ne olduğunu ya da olmadığını anlamadığı bir bilinç var bence.Kuantum Fiziği'yle ilgili bilginiz vardır.Maddenin özüne inildiğinde evrenin tek bir enerjiden oluştuğuna, bu enerjinin farklı şekillerde dalgalanmalarından somut gördüğümüz evreni oluşturduğuna dair önermeler var.Bu enerjinin bilinçli olduğuna dair bir fikir yürütmek için evrene bakmamız yeterli.Bilimin ortaya koyduğu fizik, kimya, biyoloji kanunlarına baktığımızda bunun tesadüfi olma, amaçsız olma olasılığına karşılık bu düzenin düşünen, amacı olan bir bilinç tarafından oluşturulmuş olma ihtimali akla daha yatkın.Evreni, canlılığı tesadüflerle açıklamaya çalışan, evrim varsa dahi bu sürecin yöneticisi konusunda hiçbir fikri olmayıp, bu sürece bilinç dışı tesadüfi kendiliğinden olma anlamını yükleyen evrim teorisinin cevapsız kaldığı evrimi koşulsuz şartsız kabul edenlerin de üzerinde hiç düşünmediği, bu sürece etki eden bir bilinç var diyenlere karşılık hayır kendiliğinden, tesadüfi oluyor cevabını vererek güya bilimsel bir gerçekmiş gibi felsefi nitelik taşıyan bilimsel hiçbir geçerliliği olmayan açmazı, görülmeyen yanı tam da bu nokta. En azından evrim teorisi kendisini sunarken maddeden canlı, canlılık, canlı türleri oluşurken evrimin özünde, bu süreçte canlı ortaya çıkarma anlamı, bilinci var maddede denilerek bu süreçteki biliç gözardı edilmeyebilirdi,görülebilirdi.Eğer evrim sürecinde maddenin, şartların canlı oluşturması, canlı türlerini ortaya çıkarması bu durum madde canlılılığı oluşturmak için şartlar da bu sürece etki ederek binlerce, milyonlarca kez süreçte maddenin kendini denemesi, yanılması düşüncesini de bu sürece katarak ifade etsek bile evrim sürecinin canlı oluşturma bilincinin olmadığını, burada bir bilincin, maddenin bilincinin olmadığını söylemek, bu süreci tesadüfe indirgemek sürecin kendisine bakıldığında kendi mantığıyla örtüşmeyen, mantık dışı bir düşünce olarak nitelendirilebilir. Maddede bir bilinç varsa bu bilincin ne olduğu, maddenin kendi anlamının ne olduğu da sorgulanmalıdır.Din kitapları, evrenin, canlıların, canlıların içinde bizim de kendi mantığı içinde bir sistem dahilinde, bir amaç dolayısıyla yaratıldığını söyler,yaratanın da tek bir üst bilinç, güç Tanrı olduğunu iddia eder. Evrenin var olma sebebini, bizim var edilme sebebimizi tesadüfe bağlamak, evrendeki fizik, kimya, biyoloji kanunlarını da tesadüfe indirgemek, maddedeki bilinci görmemek bir nevi kendimizi inkar etmek anlamına gelir.Ben özünde bir maddeyim ve kendimin farkındayım, yani bende bir bilinç var.Bende bilinç varsa maddede bilinç var.Maddede bilinç varsa evrende de var ve bütün evreni kapsayacak bir bilinç bu, demek mantığa, gerçekliğe aykırı olmasa gerek. Bu bağlamda kilit soru şu?Bu bilinç, evreni, bizi niçin var etti, dolayısyla biz niçin buna cevap arıyoruz, aradığımız cevap ne?Kitabi dinlerin verdiği cevap ortada, bilimin söylediği ne?Evrimin anlamı ne, her şey bilinçsiz bir sürecin ürünüyse var olan her şeyin anlamsız olduğunu söylemek mantık gereğidir. Muhabbetle... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2011 Bence evrimle ilgili düşüncelerinizin evrime ihtiyacı var. Şimdi önce beni evrimin içermediği bir görüşü evrim içinde var gibi göstermekle suçladın, böyle bir şey olmadığını kanıtladığımda çevirip evrimi tesadüfe dayalı olmakla eleştirmeye başladın. Peki, birinci konu hallolmuş, yanıtını vermişim madem, gelelim evrim tesadüfe mi dayandırılıyor? Kesinlikle hayır. Evrim tesadüfe dayanmaz. Evrimin iki ayağı vardır: 1 Mutasyon 2. Naturel seleksiyon. Her ikisi de nedenseldir, determinist açıdan ele alınır, tesadüf yoktur. Zaten tesadüf diye adlandırdığımız bir şey varsa, onun bile nedenleri vardır, determinist ilkeler dışında hareket edebilen herhangi bir parçacık bile olmadığı için, tesadüf yoktur. Mutasyonun nedenleri vardır. Radyasyon, kimyasallar, gen harmanlanması gibi... Bunlar çok yavaş değişimlere neden olur ve uzun süre geçtiğinde ender olan faydalı mutasyonlar kuşaklara aktarılır, çünkü faydalı olmuşlar, canlıyı rekabette güçlü konuma getirmişlerdir. Faydasız ve zararlı bir çok mutasyon ise hemen elimine olup kaybolur, çünkü canlıyı rekabette başarısız kılar ve yok olmasını sağlar. Biz yapay seçilimi hızlandırabiliriz. En küçük, kediden bile küçük bir fino ile 100 kiloyu geçen azman bir mastiff, aynı soydan gelen köpeklerdir. Bunları yüzyıllardır seçilimle elde etmişizdir. Beyaz güvercin de öyledir. Sürekli açık renkli güvercinlerin yumurtalarını kuluçkaya koyduğunuzda, kısa sürede süt gibi güvercinler elde edersiniz. Güvercini ise şahine dönüştüremeyiz. O tren artık kaçmıştır. Güvercin ile şahinin bir ortak atası vardı, ama zaman içinde güvercin giderek daha çok güvercin, şahin daha çok şahin özellikleri geliştirdi. Bu, dağ sıralarına benzer. Dağ sıraları oluştuğunda bir çok zirveler meydana getirir. Bu zirvelerden birini diğerinin üzerine ekleme şansı artık kalmamıştır, süreç geri sarılıp tekrar ileri sarılamaz. Ya da en azından o teknolojiye, genlere inecek ve milyarlarca yıllık süreci hızlandırarak tekrarlayacak nano teknolojiye henüz sahip değiliz. Demek evrim tesadüf ile açıklanmıyormuş... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.