Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Efendim, bir insan, devletin laik olmasını kabul ediyorsa, '' laik olur ''.

 

Devlet için geçerli olan bu ilkenin bireye indirgenmiş felsefi yorumu ise '' Sekülerlik '' olarak adlandırılan kavramla özdeşleştirilebilir ancak.

 

Bir insanın Seküler olabilmesi ise, kendi vicdanını, din anlayışını ilgilendiren bir konudur. Laik bir devletle yönetilen bir ülkede buna hiç kimse veya kurum karışamaz.

Ben de bireye 'seküler' denebileceğini düşünüyorum. Ama devletin laikliğin bireyce kabul edilmesinin "laik olmak" yerine "laiklik yanlısı olmak" şeklinde kullanımının daha doğru olduğu kanaatindeyim. Zira Laiklik uygulama ya da yaptırım gücü ve yetkisini de içine alan bir kavram gibi geliyor. Devletlerin en sığ tanımıyla alırsak; 'yürüttüğü devlete dair işleri, dini dikkate almaksızın düzenlemesi' bir devletsel erki gerektirir. Oysa bir bireyin devlet ilkelerini düzenlemek gibi bir yetkisi yoktur. Ama devletin bu ilkeye göre yönetilmesinin destekçisi yani yanlısı olabilir. Ayrıca kendi yaşamında da seküler davranabilir.

 

''Siyasal İslami bir hükümet '' nasıl tam demokrat olabilir. Tam demokrat olursa Siyasal İslamilik sıfatı da kalkar efendim, öyle şey olur mu ?

Ben çok zor olmakla birlikte bunun belirli koşullar altında mümkün olabileceğine inanıyorum. Bu da; Siyasal İslami hükümetin, görüşüne, demokratik yolları ihlal etmeden ve devlet imkanlarını kullanmadan salt fikirsel ikna metoduyla inanan bir kamuoyu çoğunluğunu oluşturabildiğinde gerçekleşebilir. Siyasi İslami ilkeler kamuoyunun istediği benimsediği ilkeler haline geldiğinde, tam demokratik Siyasi İslami bir hükümetten söz edilebilir. Çünkü artık halk çoğunluğuna yansımış olan irade, ülkenin kaderini demokratik yolla belirler.

 

Emre Kongar bu soruları Siyasal İslamcılara, dolayısıyla Şeriatla yönetim isteyen insanlara sormuş. Bir özgürlüğün Şeriat yönetiminde kullanılabilirliğini sorgulamış. Ama sizin verdiğiniz örnekler halen Laik olan bir devletin olduğu bir ülkeden.

Sorunun başında yazar, Siyasal İslam'a değil kendimize sorduğumuzu belirtmiş

Pek doğal olarak dünyadaki Siyasal İslam’ın çeşitli görünümlerini ve uygulamalarını temsil edenlere soru soracak halimiz yok, o nedenle üç basit soruyu en azından kendimize sormak istiyorum:

Bu yüzden cevapladım. Ayrıca diyanet gibi bir kurumun olduğu, dini bayramların resmi tatil edildiği, nüfus cüzdanında din hanesinin bulunduğu ve okullarda din dersinin okutulduğu, tarikat şeyhlerinin resmi ağırlandığı devletin laik olduğuna inanmak da oldukça zor benim için.

 

Ayrıca dikkatli ve güzel yorumlarınız sebebiyle size saygılarımı sunarım Sayın Canraşit.

Gönderi tarihi:

 

Ayrıca diyanet gibi bir kurumun olduğu, dini bayramların resmi tatil edildiği, nüfus cüzdanında din hanesinin bulunduğu ve okullarda din dersinin okutulduğu, tarikat şeyhlerinin resmi ağırlandığı devletin laik olduğuna inanmak da oldukça zor benim için.

 

 

Çok önemli bir tespit, o halde bizdeki laiklik göstermelik mi oluyor, adı konmamış İslami bir devlet miyiz? Yok bu da değil çünkü yıllardır bir başörtüsü sorunu var, açık söylemek gerekirse bu konuda benim kafam çok karışık.

Gönderi tarihi:

Peki madem konu siyaset – din ilişkisi, sorulara Kuran’dan cevaplar bulalım bakalım. Dış siyasette Kuran’a göre din baz alınır mı, bir ülkeyi işgal edince Müslümanlar Kuran’ı baz alsalar ne yapardı?

 

Süleyman bir Yahudi kralıdır. Kuran onu mektubuna besmele ile başlayan bir İslam peygamberi olarak tanıtır. Çünkü İslam anlayışında geçmiş bütün peygamberler İslam peygamberidir. Peki bu İslam peygamberi Kuran’a göre Sebe ülkesine niçin savaş açmıştır?

 

Başka bir dine inandıkları, başka bir tanrıya taptıkları için. Bu Kuran’da açıkça yazar. Yani Kuran’a göre dünyada hiç kimsenin fikir ve inanç özgürlüğü yoktur. Hiç kimse başka bir inanca sahip olamaz.

 

Haberi getiren (kuş) ne ülkede sömürü olduğundan, ne zulüm olduğundan (ne de kimyasal silah bulunduğundan ve terörizme destek verdiğinden :) ) bahseder. Tek gerekçe başka tanrıya tapıyor olduklarıdır ve bu gerekçeyle hemen savaş açılır. Süleyman gönderdiği mektupta kayıtsız şartsız teslim olmalarını istemektedir.

 

Sebe hükümdarı Belkıs’ın elçi ve hediye ile cevabını reddeder ve şöyle yanıt verir:

 

"Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak çıkarırız." (Kuran 27/37)

 

Belkıs da zaten ne olacağını iyi bilmektedir:

 

"Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelil hale getirirler. İşte onlar böyle yaparlar." (Kuran 27/34)

 

Sonuçta Belkıs boyun eğmek zorunda kalır.

 

Kuran’da yazan uygulanmak istendiğinde durum budur…

 

Konstantinopolis alındığında üç gün üç gece yağma serbest bırakılmıştır. O gün için kural böyleydi. Her devlet böyle yapardı yani, bu Osmanlı’ya has bir durum değildi. Yeniçerilerin evlenmeleri yasak ve maaşları düşük olduğu için sefer savaş olmasını iple çekerlerdi. Her türlü yağmanın ve ganimetin üç gün boyunca serbest olduğu bu savaşlar Yeniçeri için bir bayramdı.

 

Osmanlı’da halk arasında birinin beklenmedik biçimde parasının bol olduğu görülünce: “İstanbul yağmasında mı zengin oldun?” diye sormak bir halk deyişi haline gelmişti.

 

Osmanlı ehli kitap denilen dinlere hoşgörülü idi. Üç günlük yağma bitince ortalık durulur ve kanunlar işlerdi. Artık kimseye dokunulmazdı. Ehli kitap Kuran hükmü gereğince cizye vergisine bağlanırdı. Halkın İslam dinine geçmesi istenmezdi zaten. Çünkü cizye alabilmek için Müslüman olmamaları gerekiyordu. İslamlaştırma çalışmaları tarikatlar eliyle öncü olarak yapılırdı. Yani misyonerlik. Misyonerlere dokunuldu mu zaten savaş açılırdı. İşgal tamamlanınca herkes dininde özgür bırakılırdı. Din derken ehli kitap dinler tabii. Başka din zaten yok sayılır İslam nazarında. Hindistan bu yüzden Pakistan’a bölünmüştür. Heykel kültürü olan Budizm İslam ile bir arada olamamıştır.

 

Görüldüğü kadarıyla ABD Irak işgalinde “farklı dine inanıyor olma” kriterini kullanarak Kuran’a uygun hareket etmiş. Cizye olarak da petrole el koydu artık! Bize ılımlı İslam tavsiye ederler, kendileri kaynak İslam kullanırlar! :)

Gönderi tarihi:

bireyin devlet ilkelerini düzenlemek gibi bir yetkisi yoktur.

Tabii ki ama kendi özel yaşamını da laik olarak düzenleyebilir. İşi ile, katıldığı sosyal etkinlikler ile dini ayrı tutar, sosyal hayatta karşısına çıkan insanları inançlarının farklılığından dolayı dışlamaz, horlamaz ve sırf inançları farklı diye onlarla sosyal paylaşımdan kaçınmaz. Bu da bireysel laiklik olur.

 

demokratik Siyasi İslami bir hükümetten söz edilebilir.

Yanılıyorsunuz, edilemez. Siyasete din girdiği anda laiklik yok olur. Laiklik ise demokrasinin ana sigortasıdır. Laiklik olmadan demokrasiyi düşlemek bile olanaksızdır.

 

devletin laik olduğuna inanmak da oldukça zor benim için.

Haklısınız, bahsettiğiniz konularda düzenlemeler gerekiyor. Tam bir çorbaya dönmüş uygulamalar...

Gönderi tarihi:

bir başörtüsü sorunu var

Böyle bir sorun yok. Herkes özgürce giyiniyor. Laik devlette kamuda dini simge kullanılmaması çağdaş bir gerekliliktir ve çok yerinde bir uygulamadır. Bunun motosiklete binerken kask takılması zorunluluğundan hiç bir farkı yok.

 

"Başörtüsü sorunu var" demek laikliği havaya uçurmak için bahane aramak ve yerine ılımlı İslam hapını yutturmanın bahanesidir.

Gönderi tarihi:

Böyle bir sorun yok. Herkes özgürce giyiniyor. Laik devlette kamuda dini simge kullanılmaması çağdaş bir gerekliliktir ve çok yerinde bir uygulamadır. Bunun motosiklete binerken kask takılması zorunluluğundan hiç bir farkı yok.

 

"Başörtüsü sorunu var" demek laikliği havaya uçurmak için bahane aramak ve yerine ılımlı İslam hapını yutturmanın bahanesidir.

 

Kanuna uygun veya değil, bu ülkede yıllardır başörtüsü sorunu var, bunu görmezden gelmek her zaman doğruları söylediğini iddia eden biri için tutarlı bir davranış olmaz.

Gönderi tarihi:

Ben de bireye 'seküler' denebileceğini düşünüyorum. Ama devletin laikliğin bireyce kabul edilmesinin "laik olmak" yerine "laiklik yanlısı olmak" şeklinde kullanımının daha doğru olduğu kanaatindeyim. Zira Laiklik uygulama ya da yaptırım gücü ve yetkisini de içine alan bir kavram gibi geliyor. Devletlerin en sığ tanımıyla alırsak; 'yürüttüğü devlete dair işleri, dini dikkate almaksızın düzenlemesi' bir devletsel erki gerektirir. Oysa bir bireyin devlet ilkelerini düzenlemek gibi bir yetkisi yoktur. Ama devletin bu ilkeye göre yönetilmesinin destekçisi yani yanlısı olabilir. Ayrıca kendi yaşamında da seküler davranabilir.

 

Efendim gerçekten önemli noktalara temas etmişsiniz, teşekkür ederim.

 

Aslında, '' Laik '' kelimesi, '' Türk '' kelimesine benziyor. 2 anlamı var. Biri Hukuki ve Siyasi diğeri Etik ile ilgili. Birey için Seküler olmak ile Laik olmak aynı anlama gelir. Devlet için ise bir ayrım var; Laiklikte din devletin denetiminde ama kötü amaçlı kullanılmıyor. Sekülerlikte ise din ve devlet tamamen ayrı kurumlar. "laik olmak" yerine "laiklik yanlısı olmak" şeklinde kullanım öneriniz yanlış anlamaların önlenmesi açısından yararlı olabilecek bir öneri bunu desteklerim. Yada TDK yerine daha çağrışım yaptırtıcı bir kelime sentezi yapabilir diye düşünüyorum.

 

 

Ben çok zor olmakla birlikte bunun belirli koşullar altında mümkün olabileceğine inanıyorum. Bu da; Siyasal İslami hükümetin, görüşüne, demokratik yolları ihlal etmeden ve devlet imkanlarını kullanmadan salt fikirsel ikna metoduyla inanan bir kamuoyu çoğunluğunu oluşturabildiğinde gerçekleşebilir. Siyasi İslami ilkeler kamuoyunun istediği benimsediği ilkeler haline geldiğinde, tam demokratik Siyasi İslami bir hükümetten söz edilebilir. Çünkü artık halk çoğunluğuna yansımış olan irade, ülkenin kaderini demokratik yolla belirler.

 

Yalnız, bu fikrinize hala katılamayacağım. Çünkü, demokrasi '' çoğunlukçuluk '' değil '' çoğulculuk ''tur ve '' sandık mekanizması ''ndan çok '' temel hak ve hürriyetleri '' esas alan, azınlık haklarının çoğunluğa karşı korunduğu bir anlayıştır. Bu anlamda Siyasi İslami bir hükümetten İnsan Hakları temelli ilkelerin esas alındığı bir yönetim beklemek imkan dışı gibi görünüyor efendim.

 

 

Sorunun başında yazar, Siyasal İslam'a değil kendimize sorduğumuzu belirtmiş

 

Bu yüzden cevapladım. Ayrıca diyanet gibi bir kurumun olduğu, dini bayramların resmi tatil edildiği, nüfus cüzdanında din hanesinin bulunduğu ve okullarda din dersinin okutulduğu, tarikat şeyhlerinin resmi ağırlandığı devletin laik olduğuna inanmak da oldukça zor benim için.

 

Ayrıca dikkatli ve güzel yorumlarınız sebebiyle size saygılarımı sunarım Sayın Canraşit.

 

Efendim tabi ki, soru kendimize ama cevabın şeriat rejimi çerçevesinde düşünülmesi gerekli.

 

Türkiye'de Diyanet kurumu, dinin devletin kontrolünde olduğunu gösteriyor ve bu da laiklik'e ters değil.

 

Dini bayramların tatil olarak resmiyeti konusu da, yeterli çoğunluğu oluşturan vatandaşların siyaset dışı dini taleplerinin devlet tarafından dikkate alınması prensibine uygun. Nitekim batıdaki Noel, Paskalya tatillerinden çok farklı bir uygulama değil. Laik devlet bu tür talepleri dikkate almamazlık edemez.

 

Nüfus cüzdanında din hanesinin hala bulunması bana göre de yanlıştır. Lozan'da azınlıkların din ayrımı gözetilerek belirlenmiş olmasından kaynaklanan, daha sonra asimilatif sağ hükümetlerin kaldırmaktan imtina ettiği bir husus.

 

Din dersleri aslında '' Din Kültürü ve Ahlak '' adı ile geçiyor müfredatlarda fakat içerikler bu çerçevede kalmamış asimilatif sağ hükümetlerin tutumu nedeniyle bir '' Hile-i Şeriye '' durumu var. Yani, şeklen Anayasa'ya uygun fakat içerik olarak uygulamada değil.

 

Tarikat şeyhlerinin resmi ağırlandığı zaman Laik devleti koruma refleksi devreye girmişti zamanında ama şimdi farklı olmasına rağmen bu sıfatla ağırlanan henüz yok.

 

 

Yorumlarınızı bekliyorum.

 

 

Saygılar sunuyorum.

Gönderi tarihi:

Çok önemli bir tespit, o halde bizdeki laiklik göstermelik mi oluyor, adı konmamış İslami bir devlet miyiz? Yok bu da değil çünkü yıllardır bir başörtüsü sorunu var, açık söylemek gerekirse bu konuda benim kafam çok karışık.

 

Evet efendim üniversiteler için olanı kastediyorsanız Başörtüsü/Türban sorunu vardır ve devletin laikliki koruma refleksi yüzünden gereksiz yere tırmandırılmış bir sorundur.

 

Kamusal alan tanımı hizmet alan-hizmet veren çerçevesinde düşünülmesi gerekirken, 90'larda başörtülü/türbanlı öğrencileri potansiyel suçlu gören bir bakış açısı ile bu ayrım yapılmamış, bu konunun siyasi istismar konusuna dönüşmesiyle birlikte iş inada binmiştir.

 

Üniversiteler devletten hizmet alındığı için Kamusal alan değildir. Tamamıyle özgür olmalıdır.

 

Ama devlet daireleri devletin hizmet verdiği için Kamusal alandır. Dini simgelere veya kisvelere yer verilemez.

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:
Peki madem konu siyaset – din ilişkisi, sorulara Kuran’dan cevaplar bulalım bakalım. Dış siyasette Kuran’a göre din baz alınır mı, bir ülkeyi işgal edince Müslümanlar Kuran’ı baz alsalar ne yapardı?

 

Efendim, devletlerin dış siyasette dini baz alıp almadıkları tarihe ve bugüne bakarak değerlendirilir, belirlenir. Fakat, anlaşılan siz kurana bakarak değerlendiriyorsunuz.

 

 

E peki madem öyle bir bakalım doğru mu değerlendirmeler.

 

 

Sonuçta Belkıs boyun eğmek zorunda kalır.

 

Kuran'a göre, Belkıs'ın inancını değiştirmesi, tehdit karşısında boyun eğmesi ile değil ( zaten komutanları güçlüyüz savaşırız demişler ) Süleymanın '' bilgili adamlarından biri ''nin ona, Belkıs'ın tahtını göz açıp kapamadan getirmesi ve sonradan diplomatik yoldan mektup meselesini halletmek için gelen Belkıs'ın kendi tahtını tanıması ve Süleyman'ın onu şaşırtmak için sarayının, altından balıklar yüzen camdan yapılmış zeminini ona gösterdiği zaman olmuştur.

 

 

Kuran’da yazan uygulanmak istendiğinde durum budur…

 

Kuran'da Neml suresinde yazan ordusu kuşlar ve cinlerle takviyeli eski bir peygamber( Süleyman )'in olayı anlatılmış.

 

Fakat bu surenin sonunda, Muhammed'e hitaben ;

 

91. (De ki:) Ben ancak, bu şehrin (Mekke'nin) Rabbine -ki O burayı dokunulmaz kılmıştır- kulluk etmekle emrolundum. Her şey de zaten O'na aittir. Bana müslümanlardan olmam " emredildi.

 

92. "Ve Kur'an'ı okumam (emredildi). Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.

 

ifadeleri var.

 

Dolayısıyla, Kuran'da bu ayette yazan, uygulanmak istendiğinde, bir müslümanın yalnızca uyarma görevi olduğu görülüyor.

 

Evet sıradaki ayeti bekliyoruz...

 

 

Konstantinopolis alındığında üç gün üç gece yağma serbest bırakılmıştır. O gün için kural böyleydi. Her devlet böyle yapardı yani, bu Osmanlı’ya has bir durum değildi. Yeniçerilerin evlenmeleri yasak ve maaşları düşük olduğu için sefer savaş olmasını iple çekerlerdi. Her türlü yağmanın ve ganimetin üç gün boyunca serbest olduğu bu savaşlar Yeniçeri için bir bayramdı.

 

Osmanlı’da halk arasında birinin beklenmedik biçimde parasının bol olduğu görülünce: “İstanbul yağmasında mı zengin oldun?” diye sormak bir halk deyişi haline gelmişti.

 

Osmanlı ehli kitap denilen dinlere hoşgörülü idi. Üç günlük yağma bitince ortalık durulur ve kanunlar işlerdi. Artık kimseye dokunulmazdı. Ehli kitap Kuran hükmü gereğince cizye vergisine bağlanırdı. Halkın İslam dinine geçmesi istenmezdi zaten. Çünkü cizye alabilmek için Müslüman olmamaları gerekiyordu. İslamlaştırma çalışmaları tarikatlar eliyle öncü olarak yapılırdı. Yani misyonerlik. Misyonerlere dokunuldu mu zaten savaş açılırdı. İşgal tamamlanınca herkes dininde özgür bırakılırdı. Din derken ehli kitap dinler tabii. Başka din zaten yok sayılır İslam nazarında. Hindistan bu yüzden Pakistan’a bölünmüştür. Heykel kültürü olan Budizm İslam ile bir arada olamamıştır.

 

 

Efendim, yine hiç tutarlı değil yazdıklarınız. Yine bir '' dalgalandım da duruldum '' durumu var maalesef.

 

Mesela, '' Yağma ''ya gelince '' her devlet yapar '' ama cizyeye gelince '' Kuran böyle emretmiş''. Ehli kitaba gösterilen hoşgörünün sebebi de '' ekonomik '' olmuş.

 

Madem sebep ekonomik, neden herşey yağmalanmamış ? Yağmalanamamış ise, yani 3 gün yetersiz kalmış ise, neden devlet bütün hristiyanların taşınır-taşınmaz mülklerine el koyup, sürgüne göndermemişler ? İspanyolların en son kalan 300 bin müslümanı Endülüsten kovması gibi.

 

Madem sebep ekonomik, Cizye-Öşür oranı neden çağdaşı Hristiyan ülkelerdeki azınlıklardan alınandan çok daha düşük ? Ki onun adı da Cizye değildir '' Haraç'' tır. ( Cizye askerlik yapmamak karşılığı alınırdı. Bir tür bedelli askerlik gibi. )

 

Yok sebep Kuran ayetleri ise, cizye vermek istemeyen olmamış mıdır ? Olduysa neden öldürülmemişlerdir ?

 

Balkanlarda Müslümanlığı yayma görevi bildiğimiz tarikatların değil, Alevi-Bektaşi tarikatlarına mensup derviş babaların işi idi. Mesela, Gül Baba türbesi halen Macarlar tarafından korunuyor ve kendisinden asla kötü anlamda bahsedilmiyor.

 

Misyonerlerin sınır boylarında dini tebliğ ettiğini, kabul edilmediği takdirde savaş ilan edildiğini öne süren birisi aynı zamanda kendi topraklarında neden bunu uygulamadığını ekonomik sebeplerle izah etmeye kalkışamaz, tutarsızlıkolur.

 

Çünkü, sebep ekonomik ise, neden tebliğle mebliğle uğraşılsın ? Değil mi?

 

Hindistan'da Müslümanlar, Budistlerle değil, Hindularla kapışmışlardır. Yakın zamana kadar Sihlerle Hindular neden kapışmışlarsa yine sebep odur, Kuran ayetleri değil.

 

Ve yine aksine, Çinde, Çinli Müslümanlarla, Çinli Budistler gül gibi geçinip gitmişlerdir ve gitmektedirler.

 

Tarihi biraz bilen birisi savaş sebeplerinin arasında dinin çok tali hatta hiç denecek kadar az etkisi olduğunu, dinsel kılıflar geçirilerek sunulan nedenlerin altında hep çıkar çatışmalarının yattığını bilir.

 

Ehli kitap dışındaki başka dinlerin zaten yok sayıldığı bilgisi de yanlıştır.

 

Yüzyıllardır İslam coğrafyasında Müşrik sayılan dinlere mensup Yezidisinden tutun, Dürzisine, Mecusisine, Hindusuna varana kadar milyonlarca insan yaşamıştır. Hala da varlar.

 

 

 

 

Görüldüğü kadarıyla ABD Irak işgalinde “farklı dine inanıyor olma” kriterini kullanarak Kuran’a uygun hareket etmiş. Cizye olarak da petrole el koydu artık! Bize ılımlı İslam tavsiye ederler, kendileri kaynak İslam kullanırlar!

 

ABD'nin Irak işgalinde öne sürdüğü gerekçeler bellidir. Cunhuriyetçi partideki Evangelistler ve Neoconların, '' İslam Şiddet, terör dinidir '' propogandası ile bir tehdit algılaması yaratarak, işgali meşru göstermeye yönelik gösterdiği gerekçeler; Saddamın elinde Nükleer silah olduğu ve El-Kaide'yi himaye ettiği yalanlarıdır.

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

türkiyenin şeriatlaşmasını hedefleyen abd değildir derin dünya devletidir.

 

sayın raif bey iş öyle derin dünya devleti demekle bitmiyor efendim bize bir ölçü verin mesela ne kadar derin marianna çukuru kadar var mı mesela hayır bilelimde ona göre fazla açılmıyalım dimi efendim saygılar sunarım

Gönderi tarihi:

Burada size katılmıyorum, AB serüvenimizde dinin de etken olduğunu sanıyorum ve dediğim gibi 12 yıldızlı bayrak da bunun en önemli kanıtı. AB/D İslamı niye ılıtmaya çalışıyor?

 

Efendim ne AB ne de ABD İslamı ılıtıyor. Ilımlı İslam bir din yorumu değil çünkü. Öyle bir niyetleri olsa, Türkiye'deki Kuran'ın çağdaş yorumlarını yapan bazı ilahiyatçılara destek verilirdi. Ama tam tersine hepsi bir şekilde susturuldu, silinip gittiler.

 

Dinin mevzu bahis edilmesi işin bahanesi sayın y.yılmaz. Çıkarları uysa öyle bir alırlar ki AB'ye bizi, havayi fişek bile patlatmaya zamanımız olmaz. Gümrük birliğini de imzalatmışlar zaten. Ne gerek var daha üyeliğe, niye alsınlar efendim ?

 

Bir de şu var : 12 yıldız masonik simge diyorsanız, masonların Papa ile aralarının tarih boyunca kötü olduğunu, Papa ile AB'nin arasındaki buzların ABD sayesinde çözüldüğünü de düşünürsek.

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

sayın raif bey iş öyle derin dünya devleti demekle bitmiyor efendim bize bir ölçü verin mesela ne kadar derin marianna çukuru kadar var mı mesela hayır bilelimde ona göre fazla açılmıyalım dimi efendim saygılar sunarım

 

Evet sayın Canraşit...

Derinlik tamamıyle bahsettiğiniz noktalarda...

Ve oyun (pardon çukur) çok büyük...

Örneğin şu WikiLeaks belgeleri dünyayı sarstı değilmi.

Yaniz siz bu işlerin öyle rastlantısal falan flan olabileceğine hiç inanıyormusunuz...

Açıkçası ben inanmıyorum...

Çünkü bunların altında ABD, CIA ve ABD dışişleri ver ki böyle olunca durum çok daha kuşku götürücü aslında...

Bende birçok kişi gibi dosyaların bilinçli olarak bizzat ABD yönetimince sızdırıldığına inanıyorum...

Bu konu ile ilgili olarak sayın Mehmet Faraç'ın güzel tespitleri var...

Ne diyor üstüd...

"İstihbarat kaosunda yaratılan puslu havadan kurtlar yararlanır!.."

Yani diyor...

Su bulanık da olsa birileri balık avlayabilir!..

Ve devam ediyor...

Dosyaların henüz çok büyük bölümü deşifre olmamasına karşın aklıma bir sürü WikiLeaks gerekçesi geliyor...

 

İşte kategorize edilmiş gerekçelerden bazıları:

ABDnin handikapları:

-Amerikan istihbaratı yediklerini kusuyor!..

-Sam Amca ishal olmuş, çevreyi kirletiyor!..

-ABD’deki iç çekişme, derin devletin kaynaklarını deşifre ediyor...

-Dünya devinin merkezinde istihbarat savaşları yaşanıyor...

-Uluslararası güçler CIA’nın karizmasını çiziyor...

-ABD istihbaratının hiç de ketum olmadığı anlaşılıyor...

-Beyaz Saray’da kocaman fareler dolaşıyor!..

-Birileri ABD dışişlerinin façasını fena bozuyor...

-Beyazlar, siyahi bir liderin altını oyuyor!..

-ABD derin devleti, iktidarların ipliğini pazara çıkarıyor...

 

Türkiyeye yönelik gerekçeler:

-Washington Türkiye’deki iktidarı tokatlıyor...

-Amerika, AKP’nin ipini çekmeye çalışıyor...

-CIA, AKP içinde çatlak çıkarmayı amaçlıyor...

-Yahudi lobisi Türkiye’de huzursuzluk yaratıyor...

-Büyük birader, Türkiye’deki korku imparatorluğuna dur demek istiyor...

 

Uluslararası gerekçeler:

-ABD, dünya ülkelerine hepiniz mercek altındasınız diyor…

-CIA, tüm ülkelerin yöneticilerine ensenizdeyiz mesajı veriyor...

-Amerika Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek için kirli çamaşırları ortaya saçıyor...

-ABD, İran’a saldırmak için altyapı hazırlıyor!..

-Sanal âlemde rüzgâr eken fırtına biçiyor!..

-WikiLeaks’in kurucusu belki de ABD’nin gelecekteki başkanı olmayı hedefliyor!...

 

Saygılar...

Gönderi tarihi:

 

Çünkü bunların altında ABD, CIA ve ABD dışişleri ver ki böyle olunca durum çok daha kuşku götürücü aslında...

Bende birçok kişi gibi dosyaların bilinçli olarak bizzat ABD yönetimince sızdırıldığına inanıyorum...

 

 

Malesef ben dünyada ABD nin istemediği bir olayın gerçekleşeceğine inanmıyorum. Bu belgeler yayınlandı ve durduruldu, peki değişen ney? Kuzey Afrika yeniden dizayn ediliyor.

Gönderi tarihi:

 

Bir de şu var : 12 yıldız masonik simge diyorsanız

 

Yanılmıyorsam AB ülke sayısı 27 oldu, yıldız hala 12, bunun bir sebebi olmalı. Bir tartışma programında bunun 12 Havariyi temsil ettiği söylendi.

Gönderi tarihi:
Çünkü bunların altında ABD, CIA ve ABD dışişleri ver ki böyle olunca durum çok daha kuşku götürücü aslında...

Bende birçok kişi gibi dosyaların bilinçli olarak bizzat ABD yönetimince sızdırıldığına inanıyorum...

 

Malesef ben dünyada ABD nin istemediği bir olayın gerçekleşeceğine inanmıyorum. Bu belgeler yayınlandı ve durduruldu, peki değişen ney? Kuzey Afrika yeniden dizayn ediliyor.

 

Demekki bu konuda farklı düşünmüyoruz...

Kuzey Afrika Konusunda da size katılıyorum...

Saygılar sayın y.yılmaz...

Gönderi tarihi:

Üniversiteler bilim yuvalarıdır. Bilim dogma ile bir arada bulunamaz. Birinin girdiği yerden öbürü çıkar. Taban tabana zıttırlar. O yüzden üniversitelerde dini simge kullanımına kesinlikle izin verilemez. Ne zaman türban bir dini simge olarak algılanmaktan çıkar, o zaman serbest olur. Ki gidişat o yönde. Başına türban takıp altına streç bluz ve blucin giyen kızlar bu devrimi başarmak üzereler. Kendilerini kutluyor ve başarılar diliyorum. Bu devrimi başaracak olan o kızlardır. Onları eleştirenler, fotoğraflarını çekip yayınlayıp "üstü kaval altı şişhane" gibilerden iğneleyenlere şaşıyorum. Türbanı dini simge olmaktan çıkaracak kahraman devrimciler onlar, yoksa "velev siyasi simge olsun" deyip tuzun üstüne bir de biber ekenler değil! Onlar dünyada görülmemiş bir devrim icat eden mucit macitler! Herkes devrimi geleceğe atlamak için yapar, bunlar geçmişe, hem de uzun atlama yapıp ortaçağa kadar sıçrama devrimi planlıyorlar.

 

Boşuna eller gider mersine, biz gideriz tersine denmemiş.

 

Niye Kuran'a baktığımı belki elli oldu söyledim. Bakacak başka yer kalmadı. Müslümanlara bakıyoruz, olmaz, bakma! Ey peki hadislere bakıyoruz, yok ona da bakma. başka bakacak yer kalmayınca mecburen nerden kaynaklanıyor bu iş, aslı astarı neresiyse oraya bakıyoruz. Mecburen yani, mecburiyetten. Bir de bu kaynağın kesin doğru, tüm insanlar için kıyamete kadar geçerli olduğu gibi çok yüksekten, neredeyse uzaydan geçen iddialar olunca, gel de bakma!

 

Yok bu dinciler diyor, yok padişahtan mektup gelse okumaz mısın, yok biraz modernleştirip cumhurbaşkanından mektup gelse okumaz mısın, merak etmez misin filan diyorlar. Şimdi cumhurbaşkanından gelse ne merak ederim, ne okurum. Herhalde peyzaj güllerinin nasıl düzenleneceği filandır. Hiç de göndermesin ama, kainatın sultanından gelen mektup filan deyince mecburen dur bakalım diyoruz! Yani elli kere söyledim, bu dinciler kışkırtıyor bu Kuran okuma işini! Bizde kabahat yok!!!

 

Belkıs taht filan gelmeden zaten ülkesinin tarumar olacağını anlayınca yelkenleri suya indiriyor. Taht, billur saray filan işin hikayesi. Göz açıp kapayıncaya kadar taht mı gelir, he, Zeus da yıldırımlar yağdırır, Herkül de dağları oynatır... Bunları geçelim... Komutanlar biz zorlu adamlarız demişler ama belli ki Süleyman daha zorlu. Zorlu da olsan çok kan akacak. Kazansan da iş orda bitmeyecek. Bu işleri herkes bilir, yemeyelim şurda kimseyi. Pers - Yunan savaşları altıyüz yıl sürmüştür. Kime kaldı dünya? Hiç birine!

 

Verginin adı cizye olur, haraç olur, başka dinde başka bir şey olur, bu neyin muhabbeti ki? Ben bu çelişki filan sözlerinden bir şey anlamıyorum. Bakıyorum neyin çelişkisi anlamıyorum. Budist, Hindu... Heykel kültürü olan dinler işte. Katledilecek veya sürülecek çok fazla müşrik olunca bu işin olamayacağı anlaşılmış...

 

Yani şimdi anlaşılmıyor mu, benim Kuran ebedi, evrensel iddiasına karşı çıktığım? Zamanı için geçerli olduğunu ben de tabii ki biliyorum ama gel de dincilere anlat! Tabii ki bir tarihsel vesika olarak ele alıyorum ve zamanı için bilgi veriyor. Ama önümüze böyle mi konuyor? Yani biz fildişi kulede mi, uzay üssünde mi yoksa Ay üssü Alfa'da mı tartışıyoruz, nedir ben anlamadım. CHP dinci transfer eder, hazret irtica yoktur diye açıklama yapar. Bu irtica nasıl yok ben anlamış değilim. Yani bu irtica daha nasıl olacak ki acaba?

 

Bir inancının, bir fikrinin, bir düşüncenin açıklanmasının yasaklandığı bir ülkede daha neyin irtica tehlikesi yok, nasıl bunu söyleyebiliyorlar, akıl almaz...

Gönderi tarihi:

sayın raif bey iş öyle derin dünya devleti demekle bitmiyor efendim bize bir ölçü verin mesela ne kadar derin marianna çukuru kadar var mı mesela hayır bilelimde ona göre fazla açılmıyalım dimi efendim saygılar sunarım

derin dünya devleti derindir ama hiç korkmayın derim korkarsanız demokrasiye,özgürlüğe darbe vurmuş olursunuz demokrasi ve özgürlüğün dünyada egemen olması için konuşun görüşlerinizi söyleyin çekinmeyin yoksa dünyada demokrasi ve özgürlük diye bişiy kalmaz.

Gönderi tarihi:

Yanılmıyorsam AB ülke sayısı 27 oldu, yıldız hala 12, bunun bir sebebi olmalı. Bir tartışma programında bunun 12 Havariyi temsil ettiği söylendi.

 

Efendim, çok şey söyleniyor, spekülatif iddialar gırla gidiyor tabi.

 

Kimi Masonların 13 yıldızlı mühründen yola çıkıyor, Masonlar ile Tapınak Şovalyelerini ilişkilendirip, AB'yi Masonlar kurdu diyor. Diğeri Hristiyan birliği diyor. Tabi bu iki iddia birbiri ile çelişiyor. Tapınak Şovalyeleri tarihte hep Papalığa karşı olmuş, Papa tarafından yakılmışlar. Öte yandan, laiklik fikrini geliştirenler aydınların bir çoğu da Mason.

 

Başka birisine sorsanız Sümer tabletlerinde geçen 12.gezegen Marduk'a ve uzaylılara bağlar olayı. Hatta '' 12 dev adam''a bağlayan bile çıkar. :original:

 

Yani, 12 sayısı 7 veya 40 sayısı gibi çeşitli kültürlerde anlam yüklenen bir sayı olmuştur.

 

Eski Türklerde kullanılan 12 hayvanlı takvim, Şia ve Alevilerdeki 12 imam olayı, Tevratta geçen Tanrı'ın milleti İbranilerin 12 kabileden oluşması, eski Mısır'da, Yunanistan'da 12 tanrı olması gibi...

 

AB yetkilileri resmi açıklama olarak çok kulanılan 12 sayısını ( 12 ay, 12 saat vs. ) örnek gösterip bu yıldızların evrenseliği veya sonsuzluğu simgelediğini söylüyor.

 

Şimdi, bir düşünelim, araştıralım bakalım, bu bayrak ilk ne zaman kabul edilmiş ?

 

AB'den bağımsız ve daha eski bir kuruluş olan 10 kurucu üyeden oluşan Avrupa Konseyi'ne Türkiye ve Yunanistan'ın katılımından sonra yani 1955'de kabul edilmiş.

 

Açılan tasarım yarışmasında kazanan bayraklar arasında Haçlı bayraklar da var fakat Sosyalist gruplar ve Türkiye itiraz edince bugünkü bayrak kabul ediliyor. Bununla birlikte bayrağın tasarımcısı Arsene Heitz koyu bir katolik ve bu bayrağı tasarlarken başında yıldızlı tacı olan Meryem Ana imgesinden etkilendiğini açıklamış. Yani bu gizli bir bilgi değil.

 

Fakat daha sonra bu Avrupa Konseyi'nin kurucu üyelerinden Norveç ayrılıyor ama yeni katılan İzlanda, Almanya, Avusturya ve bugünkü Almanya'nın bir eyaleti olan o zaman Fransa ile Almanya arasında kime bağlı olacağı tartışmalı olan yarı bağımsız Saarland ile üye sayısı 15'e çıkıyor. Bu durumda bayraktaki yıldız sayısının 15'e çıkarılması teklif ediliyor fakat buna Almanya kendi eyaletinin tanınması anlamına geleceğinden karşı çıkıyor, bu durumda yıldız sayısının 14'e çıkarılması teklifine ise Fransa Saarland'ın Almanya'ın eyaleti olduğunun resmi kabulü sayılacağı gerekçesi ile itiraz edince bayrak yine eskisi gibi 12 yıldızda kalıyor. Yani bayrağın kabul edildiği sırada AB'nin prototipi Avrupa Kömür birliği henüz ortada yok ve bu Avrupa Konseyinin bayrağı kabul edildiğinde Türkiye'de bu konseye üye bir ülke konumundaymış.

 

AB ise Avrupa Konseyinin izniyle bu bayrağı 1986'da kullanmaya başlıyor. Bu bayrak 2001'de yine değiştirilmek isteniyor ve Tasarımcı Rem Koolhaas'ın tasarladığı batıdan doğuya üye ülke bayrak renklerini sıralayan barkod şekilindeki şu bayrak :

 

tumblr_ldh6w53PhO1qzp25bo1_1280.png?AWSAccessKeyId=0RYTHV9YYQ4W5Q3HQMG2&Expires=1299803664&Signature=REvGSnkhH3iOGnJ4kQ520a0aevg%3D

 

'' homoseksülelliği çağrıştırıyor '' gerekçesiyle kabul edilmiyor. :original:

 

Yani, iki kez değiştirilmesi teklif edilmiş ancak farklı sebeplerden reddedilmiş.

 

Buradan anlaşılıyor ki, bu bayrak Hristiyanlığı gerçekten çağrıştırması için tasarlanmış olsa bile, Türk bayrağındaki Hilal'den bir farkı yok. Yani, olay dini değil kültürel ama bizimki gibi vazgeçilmez olarak da düşünülmemiş anlaşılan.

 

Hani, '' Kişi karşısındakini kendisi gibi bilir derler ya '', işte bu söylentileri çıkaranlar da, bana göre, kendi dogmatik bakış açılarını karşı oldukları fikir ve kavramlara da yükleme hastalığına tutulmuş dogmatik komplo teorisyenleridir.

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Evet sayın Canraşit...

Derinlik tamamıyle bahsettiğiniz noktalarda...

Ve oyun (pardon çukur) çok büyük...

Örneğin şu WikiLeaks belgeleri dünyayı sarstı değilmi.

Yaniz siz bu işlerin öyle rastlantısal falan flan olabileceğine hiç inanıyormusunuz...

Açıkçası ben inanmıyorum...

 

:D

 

İlahi sayın Dipnot, Wikileaks'ten önce de bunlar bilinen şeyler değil miydi ?

 

SSCB'nin çöküşünden sonra, ABD'nin STAYBEHİND denilen derin devletinin İtalya'da kurdurduğu GLADYO örgütü yapısına benzer diğer NATO ülkelerinde kurdurduğu oluşumların, italya dahil, mahkemelerde birer birer deşifre edildiğini fakat görünüşte tasfiye sürecinin ardından hala devam ettiklerini hiç duymadınız mı yoksa ?

 

Ama yok, güzel güzel, yine de araştırmaya sorgulamaya başlamak güzel tabi. Böyle aynen bu şekilde devam, soldan soldan '' emeğe saygı '' göstererek, '' kaynak belirterek '', '' intihal yapmadan '' böyle kırmızılı, mavili olaraktan. Yılmak yok, yola devam efendim !

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:
Üniversiteler bilim yuvalarıdır. Bilim dogma ile bir arada bulunamaz. Birinin girdiği yerden öbürü çıkar. Taban tabana zıttırlar. O yüzden üniversitelerde dini simge kullanımına kesinlikle izin verilemez. Ne zaman türban bir dini simge olarak algılanmaktan çıkar, o zaman serbest olur.

 

Efendim, üniversite öğrencileri '' Hizmet alan '' statüsündedir. Bir kamu görevlisi gibi '' Hizmet veren '' statüsünde değil.

 

Elbette, kamu görevlisi sıfatı taşıyan bilim insanlarının dini veya siyasi simge taşıması laikliğe aykırıdır.

 

Fakat, Üniversite öğrencileri tüm dünyada her türlü dini veya siyasi simge taşıyabilirler. Haç takan öğrenciler de vardır, zülfikar kolyesi de, ying-yang simgesi veya peace amblemi taşıyan hipiler de.

 

Kaldı ki, 90'lı yıllarda Türban, bir dini simge olarak değil potansiyel bir tehlikeyi gösteren bir siyasi simge olarak nitelenmiştir. Yalnızca dini simge olarak algılanmış olsa, çember sakallı erkek öğrencilere de yasak konulması gerekirdi. Ama bu olmadı.

 

 

Ki gidişat o yönde. Başına türban takıp altına streç bluz ve blucin giyen kızlar bu devrimi başarmak üzereler. Kendilerini kutluyor ve başarılar diliyorum. Bu devrimi başaracak olan o kızlardır. Onları eleştirenler, fotoğraflarını çekip yayınlayıp "üstü kaval altı şişhane" gibilerden iğneleyenlere şaşıyorum. Türbanı dini simge olmaktan çıkaracak kahraman devrimciler onlar, yoksa "velev siyasi simge olsun" deyip tuzun üstüne bir de biber ekenler değil! Onlar dünyada görülmemiş bir devrim icat eden mucit macitler! Herkes devrimi geleceğe atlamak için yapar, bunlar geçmişe, hem de uzun atlama yapıp ortaçağa kadar sıçrama devrimi planlıyorlar.

 

Boşuna eller gider mersine, biz gideriz tersine denmemiş.

 

Doğrusu böyle bir devrimi ilk defa sizden duyuyorum. Benim bildiğim mutaassıp ailelerde dışarıda bu şekilde giyinen kızlar hep vardı, hatta dışarıda türbanını çıkaranlar mahallesine girince takanlar da vardı. Bu bir devrim değil, hem aile hem de mahalle baskısının göstergesidir. Ve sandığınız gibi düşünsel temeli olmayan, uyum sağlama adına iki yüzlü yaklaşımlarla yapılanlara bir devrim denmeyeceği gibi sonuçları da asla bir devrimi getiremez.

 

 

Niye Kuran'a baktığımı belki elli oldu söyledim. Bakacak başka yer kalmadı. Müslümanlara bakıyoruz, olmaz, bakma! Ey peki hadislere bakıyoruz, yok ona da bakma. başka bakacak yer kalmayınca mecburen nerden kaynaklanıyor bu iş, aslı astarı neresiyse oraya bakıyoruz. Mecburen yani, mecburiyetten. Bir de bu kaynağın kesin doğru, tüm insanlar için kıyamete kadar geçerli olduğu gibi çok yüksekten, neredeyse uzaydan geçen iddialar olunca, gel de bakma!

 

Yok bu dinciler diyor, yok padişahtan mektup gelse okumaz mısın, yok biraz modernleştirip cumhurbaşkanından mektup gelse okumaz mısın, merak etmez misin filan diyorlar. Şimdi cumhurbaşkanından gelse ne merak ederim, ne okurum. Herhalde peyzaj güllerinin nasıl düzenleneceği filandır. Hiç de göndermesin ama, kainatın sultanından gelen mektup filan deyince mecburen dur bakalım diyoruz! Yani elli kere söyledim, bu dinciler kışkırtıyor bu Kuran okuma işini! Bizde kabahat yok!!!

 

O zaman bu başlıkta hangi dinci sizden böyle bir talepte bulunmuş onu da gösterebilmeniz gerekir.

 

Bu başlıkta, '' Devletler dış siyasette dini bazalmaz, çıkarları baz alır'' önermesine dayanak olarak size Kuran mı gösterildi ki böyle bir yaklaşım içerisinde oldunuz beyefendi ?

 

 

Belkıs taht filan gelmeden zaten ülkesinin tarumar olacağını anlayınca yelkenleri suya indiriyor. Taht, billur saray filan işin hikayesi. Göz açıp kapayıncaya kadar taht mı gelir, he, Zeus da yıldırımlar yağdırır, Herkül de dağları oynatır... Bunları geçelim... Komutanlar biz zorlu adamlarız demişler ama belli ki Süleyman daha zorlu. Zorlu da olsan çok kan akacak. Kazansan da iş orda bitmeyecek. Bu işleri herkes bilir, yemeyelim şurda kimseyi. Pers - Yunan savaşları altıyüz yıl sürmüştür. Kime kaldı dünya? Hiç birine!

 

Efendim orada anlatılan hikaye fantastik bunu kimse inkar etmiyor ki. O ayetlerin ana teması Tanrının gücü ve mucizeleri. Nitekim 44.ayetten sonra meşhur Lut kavmi anlatılmış.

 

Şimdi, Müslümanların o ayete bakıp eşcinselleri toplu katliama mı uğratmaları gerekir ? Biraz mantık lütfen.

 

Surenin sonunda asıl amaçlanan mesaj da peygamber vasıtasıyla gayet net verilmiş; '' uyarma ve tebliğ görevi '' başka bir şey değil.

 

Verginin adı cizye olur, haraç olur, başka dinde başka bir şey olur, bu neyin muhabbeti ki? Ben bu çelişki filan sözlerinden bir şey anlamıyorum.

 

Anlatalım efendim. Haraç, Osmanlı'da gayri müslimden alınan vergi. Buna Tevbe suresinde cizye denmiş. Fakat, Osmanlı'da cizye Gayri Müslimlerin askere alınmama vergisi( bedelli askerlik ) olarak adlandırılmış.

 

Eğer, Tevbe suresi tüm zamanlar için birebir geçerli olsaydı ve Osmanlı da doğal olarak uygulamak zorunda olduğuna göre, Haracın ismi Cizye olurdu. Gayri Müslimlere din tebliğ edilir de kabul edilmeyince hayatta bırakılmazlardı. Savaşlarda, cihad mantığı gereği '' hamle et ya kafir '' denilmezdi. Umarım anlatabilmişimdir.

 

 

Bakıyorum neyin çelişkisi anlamıyorum. Budist, Hindu... Heykel kültürü olan dinler işte. Katledilecek veya sürülecek çok fazla müşrik olunca bu işin olamayacağı anlaşılmış...

 

Bu da çok mantıksız bir çıkarım olmuş !

 

Yezidiler, Dürziler, Mecusiler, Sabiiler vs. katledilemeyecek veya sürülemeyecek çok fazla olan müşrikler miydi de, yüzyıllardır İslam coğrafyasında Müşrik sayılan dinlere mensup Yezidisinden tutun, Dürzisine, Mecusisine, Hindusuna varana kadar milyonlarca insan yaşamıştır ? Ve hala da varlar.

 

İngiliz sömürgeciliği altındaki bir bölgede her türlü etnik ve din grup arasında yaşanan karışıklıkları, İngilizlerin Türkiye'deki Kürt isyanlarının baş sorumlusu olduğunu iddia eden birisi olarak, Kuran ayetleri ile açıklamaya çalışmak, nasıl bir sabit ve önyargılı bakışın göstergesidir anlamak mümkün değil.

 

 

Yani şimdi anlaşılmıyor mu, benim Kuran ebedi, evrensel iddiasına karşı çıktığım? Zamanı için geçerli olduğunu ben de tabii ki biliyorum ama gel de dincilere anlat! Tabii ki bir tarihsel vesika olarak ele alıyorum ve zamanı için bilgi veriyor. Ama önümüze böyle mi konuyor? Yani biz fildişi kulede mi, uzay üssünde mi yoksa Ay üssü Alfa'da mı tartışıyoruz, nedir ben anlamadım.

 

Efendim, tartışma konumuzun, '' sizin Kuran'ın ebedi, evrensel iddiasına karşı çıkışınızın yanlış olup olmadığı '' olmadığını siz de ben de biliyoruz. Bu tür demogojilerden vazgeçmeniz gerekir artık.

 

Burada, ''İslam terör, şiddet dinidir '' martavalına dayanak olarak gösterilen Tevbe suresi veya Neml suresi gibi bağlamı çarpıtılan sure ve ayetleri, eskiden beri emperyalistlerin yeniden yeşertip kullandığı Selefi, Vahabi vs. mezheplerine mensup olanlar dışında hangi dincinin sizin anladığınız gibi anlamış olduğunu göstermeniz gerekir ki, bu ayetlerin önümüze bu şekilde konulduğunu söyleyebilelim.

 

 

CHP dinci transfer eder, hazret irtica yoktur diye açıklama yapar. Bu irtica nasıl yok ben anlamış değilim. Yani bu irtica daha nasıl olacak ki acaba?

 

Bir inancının, bir fikrinin, bir düşüncenin açıklanmasının yasaklandığı bir ülkede daha neyin irtica tehlikesi yok, nasıl bunu söyleyebiliyorlar, akıl almaz...

 

Bu cümleyi, anca siyasetten zerre kadar anlamayan birisi yazabilir, yada bir AKP'li. Yıllarca '' İrtica var '' denilmesinin, İslamı emperyalistlerden öğrenenlerin dışında, kimsenin üzerinde herhangi bir manipülatif etkisinin olmadığı artık anlaşılması gereken bir konudur. Kimsenin artık bu sloganlarla gaza gelmediğini Baykal bile anladı artık. 28 Şubat çok geride kaldı sayın demirefe, bugüne gelin gari.

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

derin dünya devleti derindir ama hiç korkmayın derim korkarsanız demokrasiye,özgürlüğe darbe vurmuş olursunuz demokrasi ve özgürlüğün dünyada egemen olması için konuşun görüşlerinizi söyleyin çekinmeyin yoksa dünyada demokrasi ve özgürlük diye bişiy kalmaz.

 

Yok efendim, korktuğumdan değil, bilakis ben uzayı severim. En fazla uzaylılara verirler beni ne olacak. Siz hiç uzaya gittiniz mi acaba ?

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Üniversite öğrencileri bilimin içindedirler, hizmet alan değillerdir. Bilimsel araştırma yapar, araştırma ekibi içinde aktif olarak yer alırlar. Bilimsel bir ankette görevlendirilen bir üniversite öğrencisi dini simgelerle deneklerin karşısına çıkamaz. Çıkarsa anket objektifliğini kaybeder. Bu çok açık ve net bir konu iken nasıl olup tartışıldığına ben bir anlam veremiyorum. Evrim araştırılırken biri çıkar dini simge taşımayanların maymun soyu olduğunu iddia eder. Din bu, dogma! Ayrıştırmaması, objektifliği yitirtmemesi söz konusu değil. Asitin kalsiyum ve magnezyumu eritmesi kadar doğal, kaçınılmaz. Asidi uzak tutacaksın yani, kesin, bu budur! "Free from acid!" Laiklik budur!

 

Hoşgörünün artışı nispetinde bazı küçük simgelere hoşgörü olabilir, bir küçük haç veya Allah lafzı kolyeye filan pek tepki de verilmez yani. Ona kalsa nazar boncuğu da dini simgedir. İnanç değil mi nazar? Dogma değil mi? Ama algının şiddet eşiği hoşgörüyü belirler. İnsanlar doğal biçimde bu eşiği algılarlar, yeter ki dogmatizm şiddet kazanmasın. Şu içinde olduğumuz ortamda ise dogma tepemize çıkmış durumda! Bir tepemizden aşağı dökülmediği kalmış durumda! Hatta ona da olmadı diyemem!

 

Türbanlı blucin devrimi ise sadece bir espri konusu iken ciddiye alınmasına çok şaşırdım! Ama her esprinin bir gerçeği vardır, türban yakın bir gelecekte gerçekten dini simge olarak algılanmayacak diye inanıyorum. Bunda türbanlı blucinli kızların kuşkusuz katkısı olacaktır. Devrimi espri konusu olarak söylediğim gibi onlar yapmasa bile!

 

Her şeyi üzerine alınmamak gerekiyor. Kapalı bir mekanda bir çok kişi bulunduğumuzda oksijen azalır, karbondioksit artar. "Pencereleri açalım, içeriyi havalandıralım" dediğimizde "ne yani ben mi havayı bozdum?" dememelisiniz.

 

Evet, imparatorluk kültürü bağnazlığı zorunlu olarak yumuşatmış, savsatmıştır, çok mu garip? Bunun nesi garip geldi anlamadım?

 

Hâla mı anlatamadım, evet Kuran zamanına aittir, günümüz için geçerliliği sıfıra yakındır, evet, aynen öyledir! Ben de aynen bunu anlatıyorum ya zaten! İşte bakın diyorum günümüzde geçerli olamaz. Üzerine alınan niye çıkıyor, ben onu anlamıyorum. Üzerine alınmayı geçtim, ılımlı İslam projesinin değirmenine su taşıyıp ılımlı göstermeye çalışan, Selefileri günah keçisi ilan eden niye çıkıyor? Ama gel de bunu ebedi, kıyamete kadar, her insan için diye tutturan dincilere anlat diye kaç kere söylemem gerekiyor? İçerinin havalandırılması gerek deyince niye bir kişi, bir grup suçlanıyor olsun ki? Hepimiz oksijen soluyoruz...

Gönderi tarihi:

spekülatif iddialar

Çok yerinde analizler. Tamamen katılıyorum. Bu tür anlam arayışlarının "Kuran'da ondokuz" culuktan hiç bir farkı yok. Yok sabetayistler, yok masonlar, yok dönmeler, yok şucular, yok bucular... İnsan yaptığıyla yargılanır. Ne yapmış? Türkiye'de Yahudicilik Ermenicilik Rumculuk yapmışsa ırkçıdır. Türkiye'de Türk olunur. Türkiye'de Türk olmak ırkçılık değildir. Yunanistan'da illa Türküm diye tutturmak ırkçılıktır. Gerçi Yunanistan'da durum biraz farklı. Türkiye'deki azınlıklar gibi azınlıklarla ilgili Lozan hükümleri çalışıyor da, illa ayrı ırkım diye tutturmaktan bahsediyorum. Ayrı ırksan ırksın, ne yapalım yani?

 

Ay yıldızı da kaldıralım, İstiklal marşını da değiştirelim, Türkiye de demeyelim, hiç bir şeye atama yapmayalım, renkleri de kaldıralım. Bayrak siyah beyaz olsun. "Kırmızı mı? Hmmm... Hangi kırmızı bu? Komünizm kızılı mı yoksa? Kızıl kızılı olmasın?"

 

Bir şeylere atama yapacaksın, mecbursun. Atamayı dogmalaştırıp tepene çıkarmayacaksın yoksa...

Gönderi tarihi:

siyasetten zerre kadar anlamayan birisi

:lol:Hayırdır, yine birden üslup ölçüsü kaçmış? Nasıl böyle ifadelerde bulunmaktan kaçınmadığınızı doğrusu anlamıyorum. Bunu insanlığa, uygarlığa, nezakete, fikir özgürlüğüne nasıl sığdırabildiğiniz bir muamma! Nasıl suçlamacılık bu kadar ileri gidebiliyor? Fincancı katırları şaha kalktı, sadece fincanlar değil, tabakları da gitti galiba! Dökülen incilerinizi mi geri toplayamadınız yoksa?

 

Ben tersine ancak bir AKP linin irtica yoktur martavalını yutturmaya çalışabileceğine inanıyorum, ne olacak şimdi? Ben tersine ılımlı islam değirmenine ancak bir art niyetlinin su taşıyacağını ve dogmayı aklamaya çalışacağını, aklamak için günah keçisi arayabileceğini söylüyorum, ne olacak? Ancak bir ılımlı islamcı martavalcısının islamın şiddet dini olmadığı konusunda canhıraşane çırpınacağını söylüyorum, ne olacak? Düello mu edeceğiz?

 

Hayır konu o kadar açık, o kadar net ve o kadar su götürmez ki! Bir ülkeye gidecek olsanız, gitme deseler. Niye diye sorsan. Orada insanlara beden bütünlüğünü bozan insanlık dışı ceza uygulanıyor, inançlara baskı ve ayrım yapılıyor deseler. Ya öyle mi diye açsan o ülkenin anayasasını, yasalarını baksan. Dedikleri aynen bir bir yazıyor, eksiği yok fazlası varsa... Haklılarmış demez de ne dersin? Biri çıksa "bakma sen öyle yazdığına, yazıyor ama boşver sen, bir şeycik yok, yazsa da önemli değil" dese inanır mısın?

 

Sakın Kuran anayasa değil filan diye itiraz etmeyin, örnek olarak söylüyorum. Tabii ki kimsenin anayasa olarak yutturamayacağı kadar dogmatik bir şey, mümkün değil tabii ki. Sadece örnek veriyorum. Ülke derken de bir ülkeyi kastetmiyor, örnek veriyorum.

 

Neyi yumuşatmaya, tevil etmeye, şekerle kaplamaya, aman uyuyun, bir şeycik yok, uyuyun demeye çalışılıyor ki? Var işte, ortada uyumamayı gerektiren çok ciddi şeyler var. "Yoktur canım yoktur, nerden olacak yoktur o kesin yoktur" deyince yok mu oluyor?

 

Yok yani, "müşrikleri öldürün" demenin "müşrik inancını öldürün, ortadan kaldırın" anlamına geldiğini savunan filan gördüm de, "olsun canım, yazsın, sen okuma olur biter" dendiğini ilk defa görüyorum! :D

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.