Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 6 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 6 Mart , 2011 Bakın kardeşim, açık söylüyorum: Bu inanca dayalı düşmanlık da bize emperyalistler ve taşeronları tarafından dayatılan bir durum. Kimse kimseye inancını eleştirdi, paylaşmadı diye düşman olmaz! Bu 27 Mayıs öncesi oldu bir, 12 Eylül öncesi oldu iki, bu da üçüncüsü... [/font] Bir eleştirirsin geçersin ama tekrar tekrar eleştirilirse onda art niyet vardır, ben de öyle görüyorum. Hem bunun emperyalistler tarafından dayatıldığını bileceksiniz hem de onlara destek olacak eylemde bulunacaksınız. Benim inancımı paylaşmayabilirsin, ama eleştirmek adına da saldıramazsın. Sizin, bizim inancımızı paylaşmadığınızı bildiğim halde siyasi konularda olsun, hukuki konularda olsun bir fikir ayrılığımız pek olmadı. Siz doğru söylüyorsunuz ya, en az sizin kadar ben de doğruları söylemekten kaçınmam. Takiyye yapmayacağım, benim dinimin Kitabına saldıran, onun kul yazması bir kitap olduğunu söyleyenle dost olamam! Bunun tüm müslümanlar için de geçerli olacağını sanıyorum. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Ben Kuran'ın tanrıdan geldiğine inananla dost olurum. Bu inancını dayatmaya kalkışmadığı, kendine sakladığı sürece. Dayatırsa dostluk biter. Fikir ayrılığı da fikir birliği de biz insanlar içindir ve her ikisi de son derece doğaldır, yadırganacak bir yanı yoktur. Aynı insanla bazı konularda fikir birliği yapıp bazı konularda fikir ayrılığı göstermek insan olmanın en doğal sonucudur. Kesinlikle bizler böyle olduğumuz için insanız. Aksi halde başka bir şey olurduk. "Koyun kurt ile gezerdi, fikr başka başka olmasa." Aşık Veysel. Kuran'ın tanrı yazması olduğu da, kul yazması olduğu da birer inançtır. Her ikisine de inanan olması doğaldır. Bu iki inanç ayrışmaya, düşmanlığa neden olacaksa bu inançların sahipleri bilir. Fakat inancın ayrışma nedeni olamayacağını, herkesin inancının kendine olduğunu bıkmadan usanmadan anlatmak bir insanlık görevidir. Çünkü inanca dayalı ayrım bir çıkmaz sokaktır. İyi tamam Kuran tanrı yazması, yeter ki gönlün olsun dersin, sorun hallolur mu, hayır. Mezhep çatışmaları çıkar. İnsanlık inanç farkının bir ayrım nedeni olmadığını anlayıncaya kadar bu çıkmaz sokakta bocalayacaktır. Kesinlikle kimsenin gönlü olsun diye inancımdan dönmeyeceğim. Sayın yılmaz, tüm müslümanların da sizin gibi düşüneceğinden emin olmakta haklı olabilirsiniz, çünkü bugün dünyada dogma çıkmazında tıkanıp kalmış tek toplum olarak müslüman toplumu kalmış gibi bir görüntü var gerçekten de. Dünyada bu kadar inancı ayrıştırıcı ve düşmanlaştırıcı gören başka bir toplum pek kalmadı. Eleştirilerin tekrarlanmasının nedeni ise dayatmaların sürmesidir. Kimse sabah uyanıp her yer güllük gülistanlıkken "hadi bugün de biraz inançlara saldıralım" diye yatağından kalkmıyor. Önemle tekrar edeyim: Eleştiri saldırı değildir. Sana yakanda bir akrep var diyen seni eleştirmiş değil, uyarmış olur... Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Kaynar suyu ılıtmanın tek yöntemi de yoktur, yeni bulunan bir yöntem var diye eskiden kullanılan yöntemi yok olamaz! Pastörize yöntemi yeni bulunduysa eskiden de çok teknik olmasa bile daha farklı yöntemler vardı. Amerika değil ki bir kez keşfedildi mi yeniden keşfetmeye gerek kalmasın! Beyefendi siz benim yazdıklarımı okumuyorsunuz herhalde ! Bana bunlarla gelmeyin demiştim efendim. Ilımlı İslam yeni bir din yorumu falan değildir diyorum, ayetlerin ılıtılması falan değildir diyorum, siz kullandığım '' yeni '' kelimesine takılarak, ne anlatıyorsunuz ? Yani yeni bir din yorumu değildir demem onun bir din yorumu olduğunu göstermiyor. Ilımlı İslam bir din yorumu falan değildir efendim. Madem her şeyi metaforik anlatmamız gerekiyor, tamam. ELMA YENİ BİR ARMUT TÜRÜ DEĞİLDİR DİYORUM, SİZ BANA KALKMIŞ ESKİ ARMUT TÜRLERİNİN BAZILARI DA ELMAYDI DİYORSUNUZ. Umarım artık sorun yaşamayız bunu anlama konusunda. Sömürü de aynı. Kabile reisinin en iyi ve büyük parçayı alması tabii ki ilkel bir tür sömürüdür. İnsanı bırak, şempanze sürüsünde de durum aynıdır. İlkel Komünal kabilelerde herkes gücü oranında avlanır, emek verir ve herkes de istediğini ihtiyacı oranında alarak paylaşırdı. Bir aile içerisinde de durum farklı değilidr. Baba yada anne yada çocuk çalışarak kazandığınının karşılığıyla satın aldıklarını eve getirir ve herkes ihtiyacı kadarını alarak paylaşır. Buna sömürü denmez. Sömürü bir insanın, bir başka insanın emeği ile elde ettiğine kendi ihtiyacı olmasa bile bunu bir meta olarak değerlendirmek üzere o insanın ihtiyaçlarını yok saymak suretiyle el koyması ile başlar. Onu da bırak, hayat daha başladığında arkaebakteriler bile hazır ve konsantre besin kaynağı olarak fotosentez yapan bakterilere yöneldiler. Onlar da güneşten besin sentezleyen bakterilerin bu artı değerini sömürdüler. Efendim doğada bir canlı türünün başka bir canlı türünden ihtiyacı için yararlanması sömürü değildir, güçlü olanın gücü ile orantılı, emeği karşılığı, ihtiyacı kadar pay alması sömürü değildir. Doğada sömürünün ilkel örneği yoktur. Hiç bir kavramı yeni çıktı diye sunamazsınız. İlkel bir biçimde de olsa kesin bilinmeyen bir tarihte vardır. Her şeyin versiyonları, fraksiyonları, yorumları ve ılımlısı vardır. "Bir devlet ya şeriat devleti, ya laik devlettir, arasatı yoktur" diye bir şey olamaz. Evet, bir devlet ya şeriat devleti, ya laik devlettir. Ara formların hepsi şeriat devleti olarak adlandırılır. Laikliğin ise Ilımlısı Serti olmaz. En küçük bir dini referans alan kural bile şeriat devleti statüsüne geçilmesi için yeterlidir. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Tabikide memnunuyetle sayın Canraşit... Bakın... Yakın zaman içerisinde Arap ülkelerinin ayaklanmaları'nın dışsal boyutunda bölgeye hakim ve önemli aktörü ABD'dir ve ABD bölgede belirli bir strateji değiştirdiğini net bir şekilde algılayabiliyoruz. Nedeni ise; İster Kuzey Afrika'da olsun, ister başkanlık ya da krallık koltuğunda hala oturan, halktan kopuk yaşayan tüm siyasal liderler aslında tümü (iran, Libya dışında) ABD ile işbirliği içerisindedir. Bu nedenle Arap halkları nezdinde ABD'nin imajının bu kadar bozuk olmasının en önemli nedeni de yine ABD'nin bu yaklaşımıdır. Açıkça görülmektedir ki bölgede ABD, radikal İslamcıların iktidara gelmelerini engellerken, İran'ı da karşısına alan ve İsrail ile bir arada yaşamasını öğrenmiş olan Arap liderlerin iktidarda kalmasını özellikle istediği ve harzuladığı için, halktan kopuk olan ve adeta birer nefret ikonu haline gelmiş olan Hüsnü Mübarek, Zeynel Abidin, vb. liderleri desteklemiştir. Tüm bunlardan ve elindeki mevcut liderlerden ötürü ise bu stratejide bir değişikliğe gidilmekte ve sanıyorum 2000'lerin başında ortaya atılan “Büyük Ortadoğu Projesi'ne” gerçeklik kazandırılmaya çalışılmaktadır. Buna göre Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Arap devletlerinde halk desteğine sahip yönetimler oluşturulacak, muhalefet / ara muhalefet vb. temsilcilerinin daha fazla/çok daha yüksek oranlarda meclise girmelerine izin verilecek ve bunun sonucunda basın, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ile belli bir noktaya kadar işletilebilecek hale getirilecek ancak yine de Batı ile işbirliği içerisinde olacak hükümetler oluşturulacaktır. Burada en önemli nokta ise; Bana göre bölgede ne yazıkki bu politikadan/politikalardan olumlu ya da olumsuz etkilenecek en önemli güçler ise maalesef Türkiye, İsrail ve İran olacak olmasıdır... Türkiye ise bu değişimin olumlu oluşması durumunda daha fazla karmaşaya mahal vermeden galiba hem ABD'nin hem de Arap halklarının yanında yer alacaktırdiye düşünüyorum... Evet, ''Baktık'' ve bu yazının aslını, AKP'ye YAKIN görüşlü yazarların bulunduğu sitede bulduk : -http://www.stratejikboyut.com/haber/ortadoguda-aslinda-ne-oluyor--50209.html- Efendim bu mu şimdi yaptığınız analiz ? Yani açayım bakayım bir yerden bir yazı alıp biraz kırpayım. Başına da '' Tabikide '', '' Bakın '' yazar, yuttururum. Siz böyle yaparak mı ''Uzman '' oldunuz '' sayın Dipnot '', YÖK'ün intihal profesörleri gibi ? Hayır, '' ben analiz manaliz yapamam yalnızca alıntı yaparım '' demek varken neden bu kurnazlıklar onu anlamıyorum. Ya, ben, neyse, bir şey demiyorum artık. ....... Üstelik, bu yazının AKP'nin hedefleri ddoğrultusunda hazırlanmış bir yazı olduğunu görememek de cabası. BOP'a göre Türkiye ve ABD, elbette İsrail'e karşı gösterilecek. İsrail'in olumsuz etkileneceğini söylemek Arap halklarına yönelik, Türkiye'nin ve Erdoğan'ın prestijini arttırıcı bir söylemdir. Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Önce : İktidarın tutumu yüzünden dine cephe aldığım algısından rahatsız olmuyorum, böyle düşünülmesinin benim açımdan sakıncası yok. Öyle bir şey yok, Siyasi amaçlarla dini eleştirdiğim tamamen sizin görüşünüz. Ben suçladığım kişilerin suçlama nedenim olan davranışlarını taklit edemem. Şimdi ise tam tersi : Eleştirilerin tekrarlanmasının nedeni ise dayatmaların sürmesidir. Kimse sabah uyanıp her yer güllük gülistanlıkken "hadi bugün de biraz inançlara saldıralım" diye yatağından kalkmıyor. Sayın demirefe düşüncelerinzde sürekli bir dalgalanım tutarsızlığı var, takip etmek zor oluyor. Neden biraz daha tutarlı olmayı denemiyorsunuz efendim ? Ki inanın çok zor değil tutarlı olmak. Kendine karşı dürüst olmak yeterlidir tutarlı olmak için. Saygılar sunarım. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Evet, ''Baktık'' ve bu yazının aslını, AKP'ye YAKIN görüşlü yazarların bulunduğu sitede bulduk : -http://www.stratejikboyut.com/haber/ortadoguda-aslinda-ne-oluyor--50209.html- Efendim bu mu şimdi yaptığınız analiz ? Yani açayım bakayım bir yerden bir yazı alıp biraz kırpayım. Başına da '' Tabikide '', '' Bakın '' yazar, yuttururum. Siz böyle yaparak mı ''Uzman '' oldunuz '' sayın Dipnot '', YÖK'ün intihal profesörleri gibi ? Hayır, '' ben analiz manaliz yapamam yalnızca alıntı yaparım '' demek varken neden bu kurnazlıklar onu anlamıyorum. Ya, ben, neyse, bir şey demiyorum artık. ....... Üstelik, bu yazının AKP'nin hedefleri ddoğrultusunda hazırlanmış bir yazı olduğunu görememek de cabası. BOP'a göre Türkiye ve ABD, elbette İsrail'e karşı gösterilecek. İsrail'in olumsuz etkileneceğini söylemek Arap halklarına yönelik, Türkiye'nin ve Erdoğan'ın prestijini arttırıcı bir söylemdir. Saygılar sunarım. Sayın Canratiş bey... Ne diyeyim size şimdi... Her zaman olduğu gibi siz hep aklısınız ve her zaman doğru söylüyorsunuz... Hayrıca bir insan bir düşünce oluşturmuşsa, bir konuda birşeyle söylüyorsa veya yazıyorsa hemen aaaa bak baaak şunu şurda yazmışlar sen yazamazsın, bu düşünce ve yazıyı bunun yazısı ve düşüncesi dekekte doğru bir yöntem ve değil... Bende şimdi senin cümlelerinden bir arama yapsam inan bana binlerce yerde aynı, benzer düşünce ve yazılar bulabilirim... Her ne olursa olsun ben bildiğim yolda da devam edeceğim... Böylece okuyucu daha net anladığını ve yazıdan keyif aldığını düşünüyorum. Bu da beni mutlu kılıyor ve bu da benim yazı anlayışım... Saygılar... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Zaten işbirliği içerisinde değiller miydi, bu değişikliğin sebebi ney? Sayın y.yılmaz.. Evet işbirliği içindeydiler doğru... Değişikliğin sebebini ise Alper Taşdelen[¹] çok net bir biçimde dile getirdiği kanatindeyim... 1. İslam coğrafyasında kendisi yolsuzluklarla zenginleşen ama halkını yoksulluğa iten mevcut totaliter rejimler ve adaletsiz çarpık ekonomik düzen, İslami terör örgütlerine doğal taban sağlamaktadır. 2. Bu baskıcı rejimlerin halkın değişim, demokrasi ve özgürlük taleplerini bastırmaları artık ayaklanmalara ve sosyal patlamalara yol açacak düzeye gelmiştir; muhtemel ayaklanmaların öncülüğünü İslami örgütler ve partiler yapacaktır. 3. ABD Irak müdahalesi ile büyük bir itibar kaybına uğramıştır. Halkı tarafından devrilmesi öngörülen rejimlerin sahiplenilmesi, İslam coğrafyasında ABD düşmanlığını daha da arttırmaktadır. 4. Bu rejimlere verilen maddi desteğin geri dönüşü yoktur. Halkları tarafından diktatör rejimlere duyulan tepki yine terörü ve ABD karşıtlığını beslemektedir. 5. Radikal İslami güçlerin kontrolünde olacak bir Ortadoğu’da, ABD için İsrail’in güvenliğinin sağlanması, başta petrol olmak üzere enerji kaynaklarına erişim ve enerji kaynaklarının uluslararası piyasalara çıkışı zorlaşacaktır. Saygılar... ___________ [¹] -Ortadoğu Uzmanı / Columbia Üniversitesi MIA 1998 Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Bu ülkelerde de Türkiye Modelinin uygulanmak istenmesinin sebebini can Ataklı söylemişti ve bu bana çok daha mantıklı geliyor. Zenginliğin tabana yayılarak halka mal satılması, halkın borçlanması yani tam Uyumlu Türkiye gibi olması. Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Eleştirilerin tekrarlanmasının nedeni ise dayatmaların sürmesidir. Hani kişilerin eylemlerine göre eleştiri yapılmıyordu? Sayın demirefe, Karikatür krizinden tutunda Salman Rüşdi ye kadar tüm yapılanlar İslam a saldırı olarak algılandığı bilindiği halde bunun tekrar tekrar yapılması bir amaç için olmalı. Bunun için determinist düşünürsek neden, bundan kim ne kazanıyor dersek bundan AKP nin kazançlı çıktığını fark etmemek için alim olmaya gerek yok. Osman Pamukoğlu nun da barajı geçemeyeceğini bildiği halde tek başına seçime gireceğini söylemesi de MHP nin oylarını bölmek için yapılıyor. Herkesekon denen ucube tüm generallere dokunduğu halde Osman Pamukoğlu na niye dokunmuyor? Siz de bu hareketin içerisinde biri olarak AKP nin değirmenine su taşıyorsunuz. Böylece tüm vatan, millet, Sakarya edebiyatı havada kalmış oluyor. Bunlar da benim özgür düşüncem. 1 Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Hani kişilerin eylemlerine göre eleştiri yapılmıyordu? Sayın demirefe, Karikatür krizinden tutunda Salman Rüşdi ye kadar tüm yapılanlar İslam a saldırı olarak algılandığı bilindiği halde bunun tekrar tekrar yapılması bir amaç için olmalı. Bunun için determinist düşünürsek neden, bundan kim ne kazanıyor dersek bundan AKP nin kazançlı çıktığını fark etmemek için alim olmaya gerek yok. Osman Pamukoğlu nun da barajı geçemeyeceğini bildiği halde tek başına seçime gireceğini söylemesi de MHP nin oylarını bölmek için yapılıyor. Herkesekon denen ucube tüm generallere dokunduğu halde Osman Pamukoğlu na niye dokunmuyor? Siz de bu hareketin içerisinde biri olarak AKP nin değirmenine su taşıyorsunuz. Böylece tüm vatan, millet, Sakarya edebiyatı havada kalmış oluyor. Bunlar da benim özgür düşüncem. İşte neden ve sonuç ilişkilerini belirleyerek analitik çözümleme yapan gerçek bir deterministik yaklaşım ! Tebrik ederim efendim. Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Sayın Canratiş bey...Ne diyeyim size şimdi... Her zaman olduğu gibi siz hep aklısınız ve her zaman doğru söylüyorsunuz... Hayrıca bir insan bir düşünce oluşturmuşsa, bir konuda birşeyle söylüyorsa veya yazıyorsa hemen aaaa bak baaak şunu şurda yazmışlar sen yazamazsın, bu düşünce ve yazıyı bunun yazısı ve düşüncesi dekekte doğru bir yöntem ve değil... Bende şimdi senin cümlelerinden bir arama yapsam inan bana binlerce yerde aynı, benzer düşünce ve yazılar bulabilirim... Her ne olursa olsun ben bildiğim yolda da devam edeceğim... Böylece okuyucu daha net anladığını ve yazıdan keyif aldığını düşünüyorum. Bu da beni mutlu kılıyor ve bu da benim yazı anlayışım... Demek alıntıladığınız yazıyı yazan AKP kalemşörü ile düşünceleriniz ortüşüyor. İlginç, çok ilginç... Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Peki siz size yardım eden bana "dindar değilsen senin yardımın gerekmez, dinlen de öyle bize yardıma gel" der misiniz? Ben siyaset için inançlarımı, görüşlerimi değiştiremem. Bu insanlık onurumun ölümü olur. Peki köşeye çekilip siyasete karışmayayım mı? Bu nasıl insan hakları, nasıl demokrasi? Bu soruyu bana sorduğunuza inanamıyorum, yukarıda açıkça sizden yardım istemişim adeta yalvarmışım; daha önceden de aynı isteği defalarca tekrarlamışım. Bu gün Ulusal Kanalda Sonar Araştırma Şirketi Müdürü Hakan Bayrakçı bir tespit yaptı, Türkiye muhafazakarlar ve Atatürk ilkelerine bağlı kesimler diye ikiye ayrılmış durumda gibi bir şey söyledi. Bence bu yanlış bir tespit, muhafazakar olup ülkede olup bitenin farkında olan insanlar da var, bu insanlardan biri de Arslan Bulut yanında oturuyordu. Ülkede şu an ulusalcılar ve emperyalizme alet olanlar var. Biz ulusalcıların asgari müşterekte bir araya gelmesini talep ediyoruz. Saygılar sunarım. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Bu tartışmanın çok fazla garipleştiğini söylemek zorundayım. Ben hiç kimseye bir şeylerle filan gelmiyorum, bu da nerden çıktı? Kendimi birilerini ikna etmek zorunda hissettiğim de yok. Ben burada görüşlerimi söylerim ve söylediklerim sonuna kadar evrensel doğrulardır. Kendi doğrularımı hiç savunmam. İşin elmayle armutla hiç ama hiç ilgisi olmadığı için söylediklerimi tekrarlamayı gerektirecek en küçük bir durum göremedim. Söylediklerimden en küçük şüphe duymuyorum ve duyulmasına da şaşarım. O kadar açık seçik ve kesin ki nesine itiraz edildiğini de hiç anlamıyorum. Herkesin fikrini söylemesinde ve diğer kişiler her fikrini söyledikçe benim de söylememde, bu şekilde doğal olarak diğer tarafın fikrini söylemesi ile benim fikrimi söyleme sıklığımın da arttığını söylememde çelişki aranması tek kelimeyle komik. Bu doğal bir durumdur. Bunun bu doğallıktan çıkması için bir tarafın ağzına ya bant yapıştırılacak, ya höt denecek. Bunda hiçbir tutarsızlık ve dalgalanma göremediğim için bunu da son derece önemsiz görüp yanıta gerek duymadan geçiyorum. Dogma eleştirisinin tabii ki bir amacı var, dogmayı kırmak ve zihinleri dogma esaretinden özgürleştirmek. Bunun siyasi sonuçlarını göze almadan bu mücadaleye girilemez, siyasi sonuçlarını hesaplarsanız sonsuza kadar dogma esareti sürer. Osman Pamukoğlu’nun inançları ile ilgilenmiyorum. İnancı ne olursa olsun, inanç sömürüsü yapmayacağına, inancı her ne olursa olsun siyasete karıştırmayacağına güveniyorum. MHP oylarının bölünmesine gelirsek, öyle bir mevzu hiç yok. Bölünürse de iyi olur. MHP bence olmaması gereken bir parti zaten. Yok şimdi, hep olması gereken partiler diye bir mevzu mu var? Partiler bugün olur, yarın olmaz. Dejenere olsa bile antikadır diye saklayacak mıyız? Partiler basit araçlardır. Sarımsaklanıp saklanacak nesneler değildir. Önceden beri gelen tüm partilerin oylarının bölünmesi çok iyi olur. Türkiye’ye yeni bir siyaset gerek, onu getirecek tek kişi de Osman Pamukoğlu’dur diye inancım tamdır. Ömrümde hiç bir lidere böyle tam bir güven duymamıştım. Kimseye ona oy verin diye çağrı da yapmıyorum. Ben oy hesabı yapmam. Doğruların ve eğrilerin hesabını yaparım. Oyunuzu kime vereceğinizi siz kendiniz bileceksiniz. Bilmiyorsanız bilin. Hiç bir oylama benim fikir ve inançlarımı değiştiremez. Siyasetin dinle hiçbir alakası yoktur. Ben dine tam olarak bağlı, ama dini bana dayatmayan bir insanla en küçük rahatsızlık duymadan aynı siyasi faaliyetin içinde olabilirim. Diğer yanda dini reddeden bir insanla da aynı şekilde. Bu ikisinin de benimle aynı siyasi görüşü paylaşması, dinin aralarında hiçbir ayrıştırıcı rol oynamayışı bana gurur verir. Bu benim rüyamdır. Dogmaların şiddetle egemen olduğu ortamda da rüya olmaya devam edecek gibi görünüyor. Ama rüyasız yaşayamayız. Rüya görmeye ve gerçek olmasını ummaya devam edeceğiz… 1 Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Ayrı inançlar birbirinin inancına saygı olursa bir arada yaşar, tekrar, tekrar eleştirilen ve açık yakaladım diye böbürlenilen bir ortamda birliktelik hiç bir zaman mümkün değildir. Oyların bölünmesi konusunda yukarıda yorumumu yaptım, sizin gibi tekrar etmeme gerek yok, takdir okuyanların. Alıntı
Φ Zuhurat Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 "Koyun kurt ile gezerdi, fikri başka başka olmasa." Aşık Veysel. Bu sözü duyunca son zamanlarda İslam İsyanı diye nitelenen olaylar ve ardından da Aziz Nesin'in yaklaşık 25 yıl önce okuduğum hikayesi aklıma geldi ve sizlerle paylaşmak istedim. BÜYÜK KOYUN İMPARATORLUĞU Tarihin bir döneminde, kurtlara av alanı kalmamıştı. Çünkü, hayvanların kralı sayılan aslan, kaplan, pars yb. gibi güçlü ve yırtıcı hayvanlar, dünyanın av alanlarını kendi aralarında bölüşmüşlerdi. Kurtlara, avlanacakları alan bırakmamışlardı. Her ne denli kurtlar da yırtıcı hayvanlarsa da, aslan, kaplan, pars denli güçlü değildiler. Buyüzden kurtlar, aslanların, kaplanların egemen oldukları alanlara giremiyor, oralarda avlanamıyorlardı. Böyle olunca da geçim sıkıntısı çekiyor, aç bile kalıyorlardı. Kurtların, bu sıkıntılı durumlarına bir umar bulmaları gerekiyordu. Bunun için de kurtlar büyük bir kurultay düzenlediler. Bu kurultayda, nasıl bir umar bulacakları konusunda, aralarında konuşup görüştüler, tartıştılar. Sonunda, kendi bilginlerine danışmaya karar verdiler. Yaşlı bir kurt bilgin, kurtların kurultayına gelerek şöyle konuştu: — Çok sevgili kurt kardeşlerim, eştürlerim! Aslan, kaplan ve benzeri hayvanlar sömürgecidirler. Bu büyük sömürgeciler,dünyanının en verimli yaşam alanlarını kendilerine ayırmışlardır. Dünyaya egemen olmuşlardır. Biz kurtlara yer bırakmamışlardır. Bizler deyaşamalanı istiyoruz.Ama boşyaşamalanı kalmamıştır. Oysa biz kurtlar da yırtıcı güçlü, üstelik de akıllıyız. Yaşlı kurt bilgin, sözünün burasında birazcık durdu. Oksürerek sesini ayarladıktan sonra şu öneride bulundu: — Değerli kurt kardeşlerim, sevgili türdeşlerim! Hepbirden«Kurtlar,hepsinden üstündür!»diye bağırmamızı öneriyorum. Bu öneriyi, kurultaydaki kurtlar benimsediler. Yalnız o gün değil, o günden sonra da her zaman, her yerde üç kez üstüste ve hep bir ağızdan şöyle bağırmaya başladılar: «Kurtlar, kurtlar, hepsinden üstün! Kurtlar, kurtlar, hepsinden üstün! Kurtlar, kurtlar, hepsinden üstün!» Bu söz, kurt toplumunda bir savsöz oldu.Yaşlı kurt bilgin, sonra konuşmasını şöyle sürdürdü: — Bizim de sömürgelerimiz olmalıdır. Bunun için önerim şudur: Koyunları «Büyük Koyun İmparatorluğu» kurmaya kandıralım. Koyunlar, Büyük Koyun İmparatorluğu kurmak için bir alanda toplanınca, o alanı çevirir, koyunları kuşatırız. Karnımız acıktıkça, doyuncaya dek koyunları yeriz. Bu öneri, kurtlar kurultayında benimsendi. Bunun üzerine, bu öneriyi gerçekleştirmek için, kurt bilginlerden bir kurul toplandı. Bu kurulda, önerinin nasıl uygulanacağı görüşüldü. Bir kurt bilgin şöyle dedi: — Her şeyden önce, onları rahatça yiyebilmemiz için, koyunları bir araya toplamamız gerekir. Başka bir kurt bilgin de, — Çok doğru, dedi, bütün canlılar gibi, koyunlar da ancak bir tehlike karşısında kalınca bir araya gelir, toplanırlar. Bunun için, bir tehlike uydurmalıyız. Koyunları, tehlikede olduklarına inandırmalıyız. Örneğin bu tehlike Galapintop olabilir... dedi. Dinleyen kurtlar, Galapintop tehlikesinin ne olduğunu sordular. Kurt bilgin, böyle bişeyin olmadığını, uydurduğunu, söyledi. Gerçekte var olmayan bir tehlike, var olan tehlikeden çok daha korkunç olarak anlatılabilirdi. Çünkü, var olan bişey az yada çok bilinir, ama var olmayan bişey bilinmez. Kurtlar, koyunlara Galapintop tehlikesi karşısında olduklarını anlatacaklardı. Bu amansız tehlikeye karşı, kurtların her zaman, her yerde koyunları destekleyeceklerini açıklayacaklardı. Bu öneri oybirliğiyle benimsendi. Sonra başka bir kurt bilgin şöyle konuştu: — Koyunları birleştirmek, bir araya toplamak için, büyük bir tehlike karşısında olduklarını onlara anlatarak koyunları kandırmak çok yerindedir. Ancak yeterli değildir. Ayrıca onları çok büyük amaçlı bir ülküye inandırmak gerekir. Bu ülkü, hiçbir zaman gerçekleşemeyecek uzak bir hayal, tatlı bir düş olmalıdır. Bunları söyleyen kurda, öbür kurtlar sordular: — Nasıl bir ülkü aşılamalıyız koyunlara ki, gerçekleştireceklerini sanarak o hayalin arkasından sürü sürü gitsinler? Bilgin kurt bu soruyu şöyle yanıtladı: — Onlara «Büyük Koyun İmparatorluğu» gerektiğini anlatırız. Bu ülkünün adı «Koyunculuk» ülküsü olur. Bu kurulda alınan karardan sonra, bu kararların uygulanmasına geçildi. Kurtlar, koyunlar arasından en çıkarcıları, en bencilleri ve en aptalları bulmuşlardı. Onları, kendilerine yandaş yapmışlardı. Kurt yanlısı olan koyunlara, rüşvet olarak, en güzel otlakları, geniş çayırları gösteriyorlardı. İşte böylece koyunlar arasında «Koyunculuk» akımı yayılmaya başladı. Koyunculuk akımının kitapları yazılıyordu. O kitapta şöyle şeyler yazılıydı: «Biz koyunlar, bütün öbür hayvanlardan üstünüz. Aslanın, kaplanın tüylerinden bile iplik yapılmazken, bizim tüylerimizden iplik yapılır. Hatta bizim dışkımız bile yararlıdır, gübre olarak kullanılır. Ama aslanın, kaplanın dışkısı, bu güzel dünyayı pisletmekten başka neye yarar? Biz koyunlar üstünüz. Öyleyse bir Büyük Koyun İmparatorluğu kurmalıyız. Bu Büyük Koyun Imparatorluğu'nu kurmak için de koyunculuk ülküsü odağında birleşmeliyiz. Düşmanımıza karşı birlik olmalıyız. Kahrolsun Galapintop... Büyük Koyun İmparatorluğu kuracağız. Bütün ormanlar, geniş çayırlar, sonsuz çimenler biz koyunların olacak. Galapintop'un başını ezeceğiz.» Kurtlar, bu düşüncelerinde koyunları destekliyor, onlara yardım ediyorlardı. Bu yardım ve destekleme karşısında kimi koyunlar şöyle düşünmeye başlamışlardı: «Biz, kurtları ne denli yanlış tanıyormuşuz... Oysa kurtlar, ne denli iyiliksever, ne denli yardımsever hayvanlarmış. Kurtlar, bizim dostlarımızdır.» Kurtlar daha deneyimli, daha bilgili, hem de daha örgütçü oldukları için, koyunlara uzmanlar gönderiyorlardı. Bu kurt uzmanlar, koyunlara öğütler veriyor, salıklarda bulunuyor, yol-yöntem gösteriyordu.Kurtlar, bu uzmanlarının dışında, koyunların arasına kendi casuslarını da göndermeye başlamışlardı. Bu casuslar, koyun postuna bürünmüş kurtlardı. Çok iyi eğitildikleri için, tıpkı koyun gibi meliyorlardı. Koyunlar, bu casusları kendileri gibi koyun sanmışlardı. Bu casuslar her söze «Her zamandan daha çok birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz bu dönemde» diye başlayarak, koyunları birliğe, bir araya toplanmaya çağırıyorlardı. Koyunlar arasında yayılan Büyük Koyun İmparatorluğu ülküsü, bir koyun sürüsünden öbür koyun sürülerine durmadan yayılıyordu. Bütün koyun sürülerindeki koyunlar, düşmanları Galapintop'a karşı birleşmek istiyor ve sınırsız çimenlerin, sonsuz çayırların, gür otlakların bulunduğu o Büyük Koyun İmparatorluğu'nu özlüyorlardı. Bütün koyun sürüleri oraya akın edeceklerdi ve kendilerine engel olmak isteyen düşmanları Galapintop'ları yok edeceklerdi. Bütün koyunları bu kurt masalına inanacak denli aptal sanmak yanlış olur. Akıllı koyunlar da vardı. Bunlar, Galapintop diye bir düşman olmadığını, bu düşman tehlikesini kurtların uydurduğunu, amaçlarının uydurma bir tehlike yaratarak asıl tehlikenin kendileri olduğunu gözden gizlemek olduğunu söyleyerek türdeşlerini uyarmaya çalıştılar. Bu kadarla da yetinmediler. Büyük Koyun İmparatorluğu'nun boş bir hayal olduğunu da anlattılar. O hayal imparatorlukta, bol çayır, güzel çimen, gür otlak düşlerken, postun da elden gideceğini, aç kurtlara yiyecek olacaklarını açıkladılar. Bu uzakgörüşlü koyunların bu çabaları hiçbir işe yaramadı. Çünkü, düşman Galapintop'a karşı birleşmek, bir arada olmak, toplanmak, Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kurmak düşüncesi çok yayılmıştı. Bunun tersini düşünenlere hain ve koyun düşmanı gözüyle bakılıyordu. Büyük Koyun İmparatorluğu'ndaki çayırlar, çimenler, kış soğuğunda, kar altında bile kurumuyordu. Orası bir cennetti, koyun cenneti... Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kurmak için çalışmalar gittikçe hızlandı. Ve düşman Galapintop'u yenmek için koyunlardan asker birlikleri oluşturuldu. Koyunlar, artık eskisi gibi koyun koyun yürümüyor, kurt kurt yürüyorlardı. Eskisi gibi koyunca melemiyor, kurtça ulumaya özeniyorlardı. Bu çalışmaların sonunda o tarihsel gün gelip çattı.Sürüden sürüye haberler ulaştı ve dünyanın her yerindeki koyun sürüleri birlik içinde olmak, düşmanları Galapintop'u yoketmek ve Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kurmak ve orada toplanmak için yürüyüşe geçtiler.Yürüyüş çok zor geçti. Bütün koyunlar, kendilerine kurt uzmanların gösterdiği uzun ve çok geniş bir koyakta toplandılar. Burada hep bir ağızdan durmadan bağırıyorlardı: — Kahrolsun Galapintop... — Her zamandan çok birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz böyle bir günde... — Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kuracağız! Bütün aç kurtlar, o koyakta toplanmış olan koyunların çevresini kuşatmışlardı. Kurtlar, koyunları kolaylıkla parçalayıp, boğup yiyorlardı. Çünkü artık koyunların ne çobanları, ne de onları koruyan köpekleri vardı. Koyunlar, gerçek tehlikenin nerden geldiğini, gerçek düşmanın kim olduğunu, nasıl aldatıldıklarını anladılar ama artık iş işten geçmişti. Koyunların aptallığı yüzünden artık kurtların da bir yaşam alanı, bir sömürgesi olmuştu. Kurtların da egemen oldukları bir yaşam alanları vardı. Bu yalana kanmayan, bu tuzağa düşmeyen kimi akıllı koyunlar, orada burada gizlenip saklanmışlardı. Onlar, koyun türünü yeniden ürettiler. Onlar da olmasaydı, koyun denilen hayvan türü, tümüyle yok olacaktı. Koyunların tarihinde, burda anlatılan bu olay yazılı olduğu halde, kurtların bu kandırmaca oyunu dünyada yine de sürmektedir. Çünkü dünyada bugün de gerek koyunlar, gerek başka yaratıklar arasında, ne yazık ki, çıkarcılar, aptallar ve alçaklar, hâlâ vardır. Aziz Nesin 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Aziz Nesin'in yaklaşık 25 yıl önce okuduğum hikayesi Kelime kelime ilgiyle okudum. Aziz Nesin'in mükemmel anlatımını çok severim ama bu öyküyü okumamıştım. Okuma fırsatı için çok teşekkürler. Aslında insanların koyunlara yaptığı da bu anlatılandan ibaret. Vahşi avcılar tarafından parçalanmaktan korunur, veteriner gözetiminde olur, sıcak ağıllarda rahat eder ama tüketilmekten kurtulamazlar. Koyun nüfusu tüm memeli türlerinin nüfusundan fazladır (sanırım fare hariç) ve bu durum neredeyse güvence altındadır. Ama bu, emsali olmayan bir katliamın da güvencesidir. Koyun katliamı insan tarafından gerçekleştirilen en büyük katliamdır. Bu çapta başka katliam yoktur. Koyunculuk sanırım Avustralya'da en ileri düzeyde. Bu ülkede uçsuz bucaksız düzlükleri kaplayan koyun sürüleri var. Bu devasa sürüler ancak helikopterlerle güdülebiliyor. Öykü "New Big Ottoman" projesini de hatırlatıyor... Bir doğa hayranı olarak ekleyeyim, o akıllı olup kanmayan dağ koyunları çok asil, çok güzel hayvanlardır. Taştan kayadan rüya gibi sekerek uçar gibi koşarlar. İç Anadolu'da hâla nesillerini sürdürüyorlar. Umarım hep sürdürürler, çok enfes hayvanlar, mükemmeller. Onlara hayranım. Ancak doğanın geleceğinden ne yazık ki ümitli değilim... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 açık yakaladım diye böbürlenilen bir ortam Böyle bir durum kesinlikle yok. Dogma mücadelesi Turan Dursun gibi çok değerli ve yeri doldurulamaz kayıplar vermiştir. Olay son derece ciddi ve trajiktir. Salıverilen hizbullahçıların da yeni cinayetler işlememesi için hiç bir neden yok. Tekrar ediyorum, dogma ile mücadele son derece ciddi ve trajik bir olaydır. Açık konuşacağım, zihniniz dogma esareti ile kuşatılı olduğu için size öyle geliyor. Afyon bağımlısını afyondan mahrum edin, katliam yapabilir... Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Koyun nüfusu tüm memeli türlerinin nüfusundan fazladır Bu nüfusa iki ayaklı koyunlar da dahil mi? Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Açık konuşacağım, zihniniz dogma esareti ile kuşatılı olduğu için size öyle geliyor. Bir insanın en büyük yanılgısı her şeyi biliyorum zannetmesidir. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2011 doğa Vahşi doğanın efsanevi sığınağı, biyologları büyüleyen, tüm biyologların görmeden edemediği ve incelemeye doyamadıkları doğanın mabedi Afrika'daki Serengiti ovasının kalbinden otoyol geçecek ve kamyonlar Victory gölü kıyısında bulunan değerli mineralleri limanlara taşıyacak. Yolun ovanın kalbine saplanmaması ve dünyada örnekleri olmayan eşsiz güzellikte harika hayvanların göç yollarını kesmemesi için daha uzun bir alternatif güzergah var, ama uluslararası sömürü kartelleri, taşıma giderleri artarak kâr marjları düşecek diye bu güzergahı istemiyor! Kamyonların göç eden hayvanlara çarpıp hasar görmemesi için (hayvanlar ölmesin diye değil) yolun kenarları tel örgülerle kapatılacak ve doğanın efsanesi bu olağanüstü göçün önü tıkanacak. Doğanın kaleleri tek tek düşüyor. Petrol giderlerini artırmaktan kaçınan insan türü, öbür yanda milyarlarca ton petrol gazını daha kuyulardan çıktığı anda yakarak atmosfere bırakıyor. (Yakılmazsa çok daha fazla sera etkisi gösterir. Fakat mevcut durumda sera etkisinin en önemli kaynağı boşa yakılan bu petrol gazları. Burada sizi bir lambayı söndürün, sera etkisini durdurun diye uyutanlar, milyarlarca ton petrol gazını boşa yakıp atmosfere salıyorlar. Evi küçülen adamın dramını yaşam alanları daralan hayvanlarla kıyaslayan reklam kimsenin pek vicdanını kıpırdatmıyor bile.) Petrol kuyularının tepesinde yanan ateş topları gece uzaydan bile görülebiliyor. Gazın depolanması ve nakliyesi pahalı ve petrol yeterince para ettiği için milyarlarca tonluk LPG kaynağı boşa gidiyor. Sonsuz simsiyah boşlukta yapayalnız masmavi bir inci olan tek sığınağımız, başka gidecek yerimiz olmayan evimizi hoyratça, acımasızca, tekmeleye tekmeleye tüketiyoruz. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 8 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 8 Mart , 2011 Herkesin fikrini söylemesinde ve diğer kişiler her fikrini söyledikçe benim de söylememde, bu şekilde doğal olarak diğer tarafın fikrini söylemesi ile benim fikrimi söyleme sıklığımın da arttığını söylememde çelişki aranması tek kelimeyle komik. Bu doğal bir durumdur. Bunun bu doğallıktan çıkması için bir tarafın ağzına ya bant yapıştırılacak, ya höt denecek. Bunda hiçbir tutarsızlık ve dalgalanma göremediğim için bunu da son derece önemsiz görüp yanıta gerek duymadan geçiyorum. Sayın demirefe, iyi ki yanıta gerek duymamışsınız, bir de duysaymışsınız kimbilir daha neler yazacaksınız... Şimdi, birileri Siyasi konulara dini karıştırıyor yani özgürce fikrini söylüyor, siyasi her olayı dine bağlıyor ise, sizin eleştirdiğiniz, suçladığınız bu davranışı, '' ben suçladığım kişilerin suçlama nedenim olan davranışlarını taklit edemem '' demenize rağmen, karşı fikrinizi söylerken siyasi her olayı dine bağlamak suretiyle tekrarlamanız tutarlı mı ? Osman Pamukoğlu’nun inançları ile ilgilenmiyorum. İnancı ne olursa olsun, inanç sömürüsü yapmayacağına, inancı her ne olursa olsun siyasete karıştırmayacağına güveniyorum. Niyeymiş efendim, onun da fikrini özgürce söyleme hakkı yokmu ? Bu hakkı bir kendinize mi tanıyorsunuz ? Dogma eleştirisinin tabii ki bir amacı var, dogmayı kırmak ve zihinleri dogma esaretinden özgürleştirmek. Bunun siyasi sonuçlarını göze almadan bu mücadaleye girilemez, siyasi sonuçlarını hesaplarsanız sonsuza kadar dogma esareti sürer. Yani siz siyasi sonuçlarını hesaplamadığınız için yakında dogma esareti kalkacak mı ? Hem ben kimse dinsiz olsun istemiyorum diyorsunuz. İnsanlar dogmatik olmadan bir dine inansınlar mı diyorsunuz. Yani, sorgulayarak, akıllarına yatırarak öyle inansınlar mı diyorsunuz ? Bu mümkün ama sizin yönteminiz, bu amaca yönelik de değil. Yalnızca, size göre şiddet ve terör içeren ayetleri dilinize pelesenk etmişsiniz. İşin elmayle armutla hiç ama hiç ilgisi olmadığı için söylediklerimi tekrarlamayı gerektirecek en küçük bir durum göremedim. Söylediklerimden en küçük şüphe duymuyorum ve duyulmasına da şaşarım. O kadar açık seçik ve kesin ki nesine itiraz edildiğini de hiç anlamıyorum. Bakın efendim tekrar yazayım çok kolay : ELMA ( Ilımlı İslam Siyasal Rejimi Projesi ) YENİ BİR ARMUT ( IIımlı din yorumu ) TÜRÜ DEĞİLDİR DİYORUM, SİZ BANA KALKMIŞ ESKİ ARMUT ( Ilımlı Din Yorumu ) TÜRLERİNİN BAZILARI DA ELMA( Ilımlı İslam Siyasal Rejimi Projesi )YDI DİYORSUNUZ. BİRİ ELMA DİĞERİ ARMUT. Saygılar sunarım. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 8 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 8 Mart , 2011 Bir taraf neden dinin siyasetle ilişkili olduğunu savunmaya çalışıyorlar, ben ise neden dinin siyasetle ilişkili olmadığını anlatıyorum. Aramızdaki fark bu. Diğer taraf sıklıkla dini siyasetle ilişkilendirdikçe, ben de bunun olamayacağını anlatmak zorunda kalıyorum. Din ile siyasetten aynı ileti içinde birlikte söz etmemin tek gerekçesi bu. Bilindiği gibi ülkemizde laikliğin bir türlü gerçekleştirilemediği söyleniyor ve bu doğru. Amacım bunun gerçekleşmesi. Yani birileri laikliği aşındırmak, sulandırmak ve etkisizleştirmek, sonunda da ortadan kaldırmak için din ile siyaseti bir araya getiriyor, ben bir araya getirilmiş bu ikisini ayırmaya çalıştığım için ikisinden de bahsetmek zorunda kalıyorum. Ha, ama diyelim ki laiklikle ilgili, dinin siyasete alet edilmesi ile ilgili hiç bir sorun kalmadı. Farzı muhal. Yani olmaz, mümkün görünmüyor ama oldu diyelim. Evet, ben bu konuda konuşmayı bırakırım. Etki olmayınca tepki de oluşmaz. O zaman siyasetle bağlantı kurmadan salt olarak din üzerinde tartışma olur. Ona da pek girme gereği duymam. Bana dayatılmadıktan sonra niye değerlendirme yapayım ki üzerinde? Gerek olmaz. Ilımlı İslam portakalsa, Ilımlı İslam siyasi projesi "vaşinkton" portakalıdır. Mandalina ile portakal bile değildir. Elma ile armut hiç değildir. Benim "dogmaysa dogma, her şey kanıtlanabilir olmak zorunda değil, kanıtlanamıyor diye inanmamak zorunda da değilim" diyen dindarla hiç ama hiç sorunum olmamıştır. Benim sorunum dogmayı kanıta ihtiyaç duymadan kendiliğinden kanıtlı sayan ve inanmanın kesin bir zorunluluk olduğunu dayatanlarla... 1 Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 8 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 8 Mart , 2011 Etki olmayınca tepki de oluşmaz. Şimdi elini vicdanına koy ve düşün, kim etki yapıyor ve kim tepki veriyor? Siz burada gerçek dinle uğraşırken millet AKP dininin propagandasını yapıyor. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 8 Mart , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 8 Mart , 2011 Bir taraf neden dinin siyasetle ilişkili olduğunu savunmaya çalışıyorlar, ben ise neden dinin siyasetle ilişkili olmadığını anlatıyorum. Aramızdaki fark bu. Diğer taraf sıklıkla dini siyasetle ilişkilendirdikçe, ben de bunun olamayacağını anlatmak zorunda kalıyorum. Din ile siyasetten aynı ileti içinde birlikte söz etmemin tek gerekçesi bu. . . . Benim "dogmaysa dogma, her şey kanıtlanabilir olmak zorunda değil, kanıtlanamıyor diye inanmamak zorunda da değilim" diyen dindarla hiç ama hiç sorunum olmamıştır. Benim sorunum dogmayı kanıta ihtiyaç duymadan kendiliğinden kanıtlı sayan ve inanmanın kesin bir zorunluluk olduğunu dayatanlarla... Yani... Saygılar sayın demirefe... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 8 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 8 Mart , 2011 kim etki yapıyor ve kim tepki veriyor? Yılmaz kardeş, konuyu kişisel düşünmemeye çalış. Bizler sadece bu forumdaki etkileşimlerle düşünüp konuşmuyoruz. Toplum içinde yaşıyor ve etkileşiyoruz. Propagandanın sonu yok, bir ara da Atatürk dini diye bir iddia çıkardılar, ona yanıt vermiştik. Din kavramının ne olduğu çok bellidir. Siyasetten bağımsız olduğu sürece din ile uğraşmanın bir gerekçesi olmaz. İsteyen istediği gibi inanır, kimse kimseye dayatma yapmaya kalkmaz, hiç bir sorun da çıkmaz. Tüm sorun dinin siyasete alet edilmesinden kaynaklanıyor. Din eğer iddia edildiği gibi kabulü zorunlu, etmeyenlerin sonsuz azapla cezalandırılacağı, kanıta ihtiyaç duymayan kesin ötesi bir şey olsa, değil siyasete, her şeye girmesi ve karışması gerekirdi. Hiç birimizin de gıkımızı çıkarmamamız gerekirdi. Ama böyle bir şey yok. Din öyle her şeye karışması gereken bir şey değil, tamamen inanca bağlı, kişisel, subjektif bir şey. Biri için inançsızlık olan şey, diğeri için inanç. Yani bunu kavramadan olmaz, olamayız! Yani tanrının kitap ve peygamber, din gönderdiği kesin ötesi gerçek olsaydı laiklik diye bir şey elbette olamazdı. Dinin karışmadığı hiç bir iş olamazdı ki değil ki siyasete karışmasın! Bu inancın kişisel olduğunu, başkalarını da bağlar görmeye kimsenin hakkı olmadığı bir konu olduğunu kavramamız z-o-r-u-n-l-u!!! Ya ben artık cidden yoruluyorum ya! Bu kadar temel, kesin konuları döne döne açıklamak artık bıkkınlık veriyor, bunları aşamamak inanılmaz bir şey! Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.