Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

MAVİ MARMARA'DA ELE GEÇİRİLEN CEPHANELİK


Misafir CYRANO

Önerilen İletiler

Kimse Araplardan veya başka bir ırktan etnik kökeninden dolayı nefret etmiyor, geçmişte yapılan ihanetlerden dolayı bir sevgisizlik olabilir. Bununla beraber birde duyduğum ( gerçekten sahih olup olmadığını bilmiyorum ama araştırıyorum) hadis e dayanarak, Araplardan nefret etmem söz konusu olamaz dedim. Yani insan olduğundan başaka bir de hadisle kuvvetlendirdim.

 

Araştırmana gerek yok; sahih değil.

Ve sahih olmaması senin inancının kârınadır, emin olabilirsin.

Çünkü eğer sahih olduğunu ispatlarsan, Muhammed Peygamber'in evrensel düşünemediğini

ve ne yazık ki biraz da Irkçı bir eğilime sahip olduğunu ortaya koymuş olursun.

 

Hiç aklın, tüm insanlığa gönderilmiş evrensel bir peygamberin,

Sırf onunla aynı soydan geliyorlar diye bir ırkın sevilmesini emrettiğini alıyor mu?

Tüm insanlığa gönderilmiş bir peygamber, tüm insanların ne olursa olsun sevilmelerini emretmez miydi?

Yahudi Peygamberi olsa neyse; onlar zaten Yaratıcı ile anlaşma yapabilen bir ırk!

Ama Muhammed peygamber de Arapları kayırıyor mu ne!?

 

Ama sen bir araştır;

Ve sonucu mutlaka bana bildir...

Ona göre duruşumu netleştireyim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Araştırmana gerek yok; sahih değil.

Ve sahih olmaması senin inancının kârınadır, emin olabilirsin.

*

*

Ama sen bir araştır;

Ve sonucu mutlaka bana bildir...

Ona göre duruşumu netleştireyim...

 

Sayın Tengeriin Boşig, biz iman etmişiz, sahih olsa bile o alamlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin sözüdür; onun bir bildiği vardır. Size bilgi vermeye çalışırım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gemideki Türklerin hepsi AKP gibi Milli Görüş’ün elemanları.

 

Sana daha önceki iletimde, Nur cemaati ile Milli Görüşçü'lerin amaçlarının, yöntemlerinin farklı olduğu ipucunu vermiştim ama hala parçaları birleştirememişsin. Yalnızca iç siyasete dönük düşünüp, olayı toptancı bir formatta okumuş, eksik ve yetersiz bir irdeleme ile bir sonuca varamamışsın.

 

Evet, basit cümlelerle anlatmaya çalışırsak, baştan önemli bir fark dışında herşeyi hükümet-ABD-İsrail birlikte planlamıştı. Geminin bandırasının değiştirilmesi, AKP milletvekillerinin gemiye binmekten vazgeçirilmesi, gemilere eskort verilmemesi, F.Gülen'in olay sonrasındaki yorumları gibi bütün deliller bunu gösteriyor. Gemi İsrail tarafından durdurulacak, tutuklanmalar vs.olacak, akabinde İsrail'i kınayan ABD'nin bu konuda desteklediği Erdoğan her zamanki gibi İsrail'e çemkirip, özür diletecek, hem iç siyasette, hem de genişletilmiş emperyalist paylaşım ( BOP ) kapsamındaki ülkelerin halklarının gözünde İsrail'e kafa tutan lider konumunu güçlendirecek, bu ülkelerin yakın gelecekte Türkiye'de gerçekleştirilecek ABD ile uyumlu Ilımlı İslam rejimini örnek model almasını zorlayıcı iktidar değişikliklerine zemin hazırlamak yolunda bir kilometre taşını da döşemiş olacaktı.

 

Fakat kader ağlarını yavaş yavaş ördü ve bu oyunu gemideki koyu ABD, AB ve İsrail karşıtı Milli Görüşçüler bozdu. Geminin dümenini Mısır'a kırdırmaları akabinde İsrail zodyakları tarafından pervanesinin blokajı ile durdurulmaları ve helikopterden inen İsrail komandolarına sopalı, sulu darp yaratan saldırıları neticesinde, İsrail komandoları bilindik vahşi yüzlerini gösterdiler. Öncesinde beklenmeyen durum buydu. Cryano nickli arkadaşın dediği gibi AKP'nin eline bir bomba verilmiş oldu.

 

Daha önceki iletilerimde dediğim gibi bu durumda AKP yönetimindeki Türkiye'nin alacağı en doğru karar -hem Türkiye'nin onuru açısından hem kendi planlarının yürümesi açısından, hem de toplumdaki beklentiye uygun olarak- İsrail'e askeri ve ekonomik yaptırım uygulanması olacaktı.

 

Fakat planda böylesine keskin ve ciddi bir değişiklik olamayacağından, Erdoğan yine İsrail'e çemkirme yolunu seçti ve ilaveten İsrail'e karşı uluslararası bir karar aldırmaya çalışmak, hatta ses getirecek bir karar olması bakımından Gazze ambargosunu kaldırmaya çalışmak yoluna gitti. Yani şansını denedi. Fakat, henüz böyle bir karar aldıramamış olmaları, ne iç kamuoyunda popülaritesini artırdı ne de BOP kapsamındaki dış ülkelerde arttıracaktır. Aksine, iç siyasette karşı görüş bildirenleri İsrail yanlısı diye yaftalama yöntemlerine ve onca hamaset kokan üslubuna rağmen popülaritesinin azaldığına yönelik işaretler var.

 

Sonuç : BOP'da bir kırılma noktası oluşmuştur ve aynı zamanda ne yazık ki Türkiye'nin onuru da kırılma tehlikesi içindedir. Gelecek günler çok farklı gelişmelere gebe olabilir.

 

Saygılar ve Sevgilerle

 

Zehir Hafiye...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili CYRANO...

(Uzun bir arada sonra yeniden dostça merhaba)

 

Merhaba dostum tekrar yazdığını görmek gerçekten sevindirici :clover:

 

Sevgili Gözlem'in yazısına güzel, anlamlı ve konuyu iliğine kadar irdelebilecek sorular sormuşsunuz sizi tebrik ederim.

Tabiki konu çok boyutuyla tartışmaya açık ve olabildiğince de tarihsel birikim gerektiren bir olgu.

Bu nedenle olayı çözümlemenin bölüm bölüm tartışılmasının daha sağlıklı olacağı düşüncesinden yola çıkarak şunun altını çizmekte fayda var diye düşünüyorum...

Biliyorsunuz...

““We further hope and pray that the brave young men and women return home with the lowest possible casualties...”

Tayyip Erdoğan’ın 04.04. 2003 tarihinde ABD’nin ünlü Wall Street Journal gazetesinde yayımlanan yazısı yukarıdaki satırlarla bitiyordu.

Tercümesi:

“Kahraman çocuklarınızın anavatana en az kayıpla dönmesini umuyor ve dua ediyoruz...”

Öncelikle olayın güncel anlam taşıyacağı ve tarihsel sürece ışık olacağı düşüncesiyle politik anlamda analizini tanımlamamız gerekmektedir.

 

Dostum bizim tartıştığımız konu AKP'nin niteliği mi ? AKP'nin ideolojisi mi ? Yoksa düzenlenen eylmein ve İsrail operasyonunun niteliği mi ?

 

Ben gerçekten anlayamadım dostum senin eleştirdiğin eylemin kendisi mi yoksa eylemin islamcılar tarafından düzenlenmiş olması mı ?

 

Çünkü bunlar birbirinden bağımsız noktalar.

 

Şöyle mesela, Hak-İş bir grev düzenliyor, polis de gidip grevdeki işçilere hukuksuz bir şekilde saldırıyor. Şimdi mesela bizim konumuz grevin kendisi ve polisin hukuksuz müdahelesi mi olmalı yoksa Hak-İş'in niteliği mi ?

 

Biliyorsunuz; Tüm terör örgütleri gibi, günün birinde legal zeminde partileşip siyaset kulvarına dalan Hamas, 2006 Ocak ayında ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapmıştır. Çünkü, Recep Bey, tüm dünyanın ‘terör örgütü’ listesindeki Hamas’a destek vermektedir.

 

Burada Recep Bey’in eylemleri Türkiye’yi bağladığından, Hamas-El Fetih çatışmasında Türkiye’nin Hamas’ı desteklediği görüntüsü verilmektedir.

 

Neden iç siyasi perspektifle bakıp ülkemize haksızlık ediyoruz ki dostum ? Mesela 2006 yılında Halit Meşal'in Ankara ziyaretinin olduğu günlerde dünya medyasına baksak çıkan haberler "Türkiye Hamas'ı destekliyor" yönünde midir? Yoksa "Türkiye El Fetih ve HAMAS arasında arabuluculuk yapıyor" yönünde midir?

 

Türkiye'nin HAMAS'a El Fetih ile uzlaşmacı bir politika izlemesi Gazze'de kalan El Fetih'lilere karşı şiddet uygulamaktan vazgeçmesi yönündeki baskılarını Mahmud Abbas nasıl değerlendirmişti ? "Ziyareti son derece yerinde ve yararlı buluyorum" diyen Mahmud Abbas idi değil mi ? Meşal'in Ankara ziyaretinden sonra Mahmud Abbas'ın eli güçlenmişti değil mi ?

 

 

 

 

Kaldı ki Recep Bey, Türkiye’yi de ‘PKK’yı tanıma’ gibi bir dayatmaya sürüklediğini idrak edemeden, AKP ile Hamas arasında “Seçimle iktidara geldi. Millet iradesidir” bağlamında parallelik kurmaktadır.

Ocak 2009’da Recep Bey İsrail Başbakanı Olmert’e yalvarıyordu: “Aman Lübnan’da Hizbullah’la bir gerilim yaşanmasın.”

Velev ki Yahudi Cesaret Nişanı alabilmiş tek müslümandır, bir zamanlar Hikmetyar’ın dizinin dibinde mutlu, ona da kefil olmuş Recep Bey, radikal islamcı terör örgütleriyle yanak yanağa durmaktan vazgeçecek gibi değildir. Çünkü Recep Bey ve partisinin, ‘demokratik güç’le ‘terör örgütü’nün tanımı konusunda kafaları karışıktır.

 

Yine AKP'yi tartışıyoruz.

 

 

Diğer taraftan Gemidekilerden Mazlum-Der Başkanı Ahmet Faruk Ünsal eski AKP Adıyaman milletvekili. Gemideki Türklerin hepsi AKP gibi Milli Görüş’ün elemanları. İHH dedikleri, “Yeniden Ümmet Seferi” diye seferler düzenleyen, nitelikli dolandırıcılık çetesi Deniz Feneri’nin uzantısı. AKP Kadın Kolları Başkanı Havva Girgin “Yayınlanan görüntülerde eşimi sağ olarak gördüm” diyordu.

İşler bekledikleri gibi gelişmeyince Bülent Ar-hınç tvlere çıkıp utanmadan “Sivil inisiyatiftir, hükümetle alâkalı değildir. Hükümetin demesiyle gitmiyorlar” diyerek Hamas sempatizanları yla aralarına mesafe koymaya çalışıldı.

Burada DTP, BDP ne kadar PKK’lı değilse, bu gemi yolcusu da o kadar AKP’li değildir.

 

İHH AKP'ye değil Saadet Partisi'ne yakın bir vakıf.

 

Yani o gemide AKP, o gemide Milli Görüş zihniyeti vardı. Gemi Türkiye değil Komor Adaları bandıralıydı. Ha! Gemideki yabancılar mı? O kadarı PKK kamplarında da var.

 

Milli Görüş = AKP pek doğru bir denklem olmamış dostum.

 

“Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü hedef alan” İsrail saldırısı değil, bizzat “iyot gibi açığa çıkan” Recep Bey’in kendisi, partisi ve nitelikli dolandırıcılık tarikatlarıdır.

Bakmayın zis kınamaya, kınalamaya…

İsrail kurşunu “…ille dostun gülü”dür AKP için. Fena yaralamıştır. AKP ihalelerde İsrail’in ticari çıkarlarını bunca koruyup kollarken, İsrail’in inşaat malzemesine (sonra da şirketlerine herhalde) yol vermemesi üzmüştür civanım delikanlıyı.

Bu işler böyledir. Sen PKK’lıya sıcak durup TSK’ya meydan okutursan,

Türkiye’nin görüntüsünü ‘şaşkın-sarsak-yalpalay an’ ülke olarak dünyaya yansıtırsan,

Gemiye provokasyon için bindirdiğin vatandaşının canının önemi yoksa, İsrail ki gaddarlığı tescillidir, gelir sana meydan okur. Olan da her zamanki gibi, gaza getirdiğin türbanlı kadına olur.

Sen de Meclis savaş kararı almış da, seferberlik ilan edecekmiş havalarda (“Son kararımızın hayırlı olmasını diliyorum”) kürsülere çıkıp, hık mık sumak, lamba kümbe der inersin.

Kısacası burada; Kürtçü-Türkçü-İslamcı, dahası mezhep, ideolojik ayrışmalar ekseninde bir dizi insan hakkı örgütlenmesi var. Elbette sivil toplum örgütlenmeleri olarak birbirleriyle savaşım içinde olan siyasal, ideolojik örgütlenmelerden ayrışmış olarak, insana yardım eksenli çalışmaları ön planda. Sonuçta bu örgütler eliyle yapılan yardımların insani olmadığını söyleme olanağı yoksa da yardımdan yararlandırmada ayrımcılığın yanında, ideolojik amaç ayrımcılığını da yok sayma olanağı yok...

Yani Yardım İNSANİ,

Amaç İSLAMİ...

Sadece şu konuda uyanık olmak ve kavramı çok anlamak gerekiyor.

İsrail’i kınamakla birlikte AKP iktidarının olaydaki sorumluluğunu sorgulayanları “İsrail yanlısı” diye yaftalıyorlar.. Hedef gösteriyorlar...

Sanki dün Müslüman katliamına alkış tutanlar kendileri değilmiş gibi...”

Diye düşünüyorum...

 

Sevgi ve Saygılar...

DİPNOT...

 

Geniş bilgi için...

 

Dostum ne yazık ki senin iletinde de daha önce eleştirdiğim "iç siyaset perspektifi" dışında bir şey göremedim.

 

Bu yazıdan çıkarmamız gereken ne ? AKP'nin Amerikancı bir siyasi hareket olduğu mu? İki yüzlü politika izlediği mi ? Bunlar benim AKP ile ilgili topiklerde defalarca yazdığım şeyler.

Peki AKP'nin Amerikancı olması. AKP'nin iki yüzlü bir politika izlemesi. Gazze'ye uygulanan ambargoyu haklı mı yapar ? Bu ambargoyu kırmak için düzenlenen bir eylemi haksız mı yapar ? Bu ambargoyu delmek için yapılan eylemi düzenleyenlerin milli görüşçü olması eylemi haksız mı yapar ?

 

Mesele budur.

 

9 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı uluslararası sularda hukuksuz barbar bir biçimde katledilmiştir. Gazze'ye uygulanan ambargoyu delmek için düzenlenen bir eylem sırasında katledilmiştir.

 

Ancak, bu olaya bakınca, vatandaşların siyasi kimliği, AKP'nin ideolojisi, siyaset tarzı vs bu olgunun önüne geçiyorsa orada bir sorun vardır.

 

Mesela sevgili DİPNOT bu eylemi islamcılar değil de ne bileyim CHP'liler, DSP'liler düzenlemiş olsaydı ne farkedecekti ?

 

Gözlem arkadaşa sorduğum sorunun aynısını sorayım dostum ;

 

O gemiyle yapılan eylemin haklı, doğru, meşru olup olmaması, o gemidekilerin şöyle böyle olmasına göre mi yoksa yaptıkları eylemin niteliğine göre mi belirlenir ?

 

İsrail bu operasyonu milli görüşçü oldukları için düzenlemedi. İsrail bu insanları islamcı oldukları için öldürmedi. İsrail bu operasyonu Gazze'ye uygulanan ve dünyada kendisini sürekli savunan ülkeler de dahil olmak üzere kınanan, insanlık dışı , kabul edilemez olarak kabul edilen ambargoyu delmeye çalıştıkları için öldürdü.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yok şimdi ,Mavi Marmara'da tabii ki cephanelik filan olmadığını cümle alem biliyor. İsrail de biliyor. Kim Mavi Marmara'da cephanelik olduğunu iddia etti?

 

Ambargo uyguladığı bir bölgeye, İsrail'in arama yapmadan bir gemiyi serbestçe sokmasının mümkün olmadığı besbelli. Cephane varsa da yoksa da olmadığını görmek için o gemiyi arayacak. Geminin birinde yoksa, arama yapılmıyor, ambargo delindi diye diğerinde olur.

 

Bu kadar basit ve yalın gerçekler üzerinde tartışmalar yapmak arabesk halklara özgü bir vasıf olsa gerek.

 

"Gerçekler"e vurgu yapmak güzeldir de, gerçekleri ortaya koymak bunun altını doldurur.

 

Sanki organizasyona katılan gemiler "Biz İsrail'in arama yapmasına karşıyız" demiş. Organizasyon gemilerin Birleşmiş Milletler gözlemcileriyle (İsrail askerleri gemilere silah yerleştirip bakın silah bulduk demesin diye) birlikte İsrail yetkilileri tarafından aranmasını kendileri önerdiler.

 

Sanki, İsrail gemileri arayalım cephane silah yoksa geçebilirsiniz demiş de organizasyon kabul etmemiş.

 

...

 

Ben gerçekten bu çarpıtmaların ve yalanların sebebini anlayamadım. Daha önce dediğim gibi İsrail, İsrail sevdalıları kadar çaba göstermiyor yaptıklarının üstünü örtmek için.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Merhaba dostum tekrar yazdığını görmek gerçekten sevindirici :clover:

....

 

O gemiyle yapılan eylemin haklı, doğru, meşru olup olmaması, o gemidekilerin şöyle böyle olmasına göre mi yoksa yaptıkları eylemin niteliğine göre mi belirlenir ?

 

Sevgili dostum CYRANO...

Öncelikle sorununuzun önemi ancak kavrayabildim çok afedersin (malum biraz forumumuzun ucunca bir aradan sonra acemiliğimden ve eyecanımdan olsa gerek)

Yanıta gelince... Tabikide niteliğine göre belirlermelidir.

Bunun yanıtını da bilmeyen yok ama yardıma giden insanlarımızın yaşamlarını yitirmesinden dolayı anılarına saygısızlık yapmamak için incitici sözlerden kaçınmak gerekiyor. Çünkü şunu da artık herkes biliyor ki o gemidekilerin şöyle böyle olmasının öneminide gözardı edemeyiz. Çünkü sadece inanç temeline dayalı her türlü örgütlenme, amacı insani yardım bile olsa, sivil değil, siyasaldır ki bu nedenle Dini siyasallaştıranlarca örgütlenen, dahası ondan beslenen insani yardım organizasyonlarının gerçek niyeti konusunda ise soru işaretlerinin çoğalması kaçınılmazdır.

Bu nedenle bana göre yardım niteliğini yitirilimiş/nitelikten yoksun bir şekilde siyasal bir anlamda yürütülmüştür. Tabiki bunu da tasvip etmemiz mümkün değildir.

Diğer taraftan yardımların nasıl yapılacağı konusu ise Sevgili Asuman Ramazanbeyoğlu, cumhuriyet tarihimizin insani yardım gemilerinden Kurtuluş Vapurunun, Doç. Dr. Uğur Koca tarafından kaleme alınan öyküsünde gayet güzel anlatmıştır ve özetleyerek aktarıyorum:

 

-Yunanistan, 1941 Nisanı’nda Nazi Almanyası tarafından işgal edilip İngiliz donanmasınca ablukaya alınınca, büyük bir açlık yaşamış… sokakları cesetler kaplamış… tarihçi Mark Mazowere göre beslenme yetersizliğinden 300 bin kişi ölmüştü.

-Türkiye’nin komşusuna yardım kararnamesini ise 20 yıl önce aynı ülkeyle savaşmış Cumhurbaşkanı İsmet İnönü imzalamıştı.

-Kızılayın öncülüğünde Türkiye’nin her yerinden İstanbula gönderilen gıdalar Kurtuluş gemisine yüklenir; Kızılay bayraklarıyla donatılarak 6 Ekim 1941’de Karaköyden demir alan gemi, yardım malzemelerini Pire Kızılhaça teslim eder... İzleyen aylarda Yunanistan’a üç seferde 7 bin ton daha gıda taşır...

-Kurtuluş gemisi 5. seferinde Marmara Adasının kuzeyindeki Saraylar köyü açıklarında fırtınaya yakalanınca, 21 Şubat 1942 sabahı kayalara çarparak batar... Aynı kayalıkların adı Kurtuluş Burnu olur...

-Türkiye’nin Yunan halkına insani yardımları Dumlupınar, Tunç, Konya, Güneysu ve Aksu gemileriyle 1946’ya kadar sürer. Dumlupınar’la getirilen Yunanlı 1000 hasta çocuğa da savaşın sonuna kadar İstanbul’da bakılmıştır...

...

Bence nitelik budur, bu olmalıdır Sevgili CYRANO...

 

Bende şunu merak ediyor ve soruyorum...

Kızılay bayraklı ve Türkiye Cumhuriyeti bandıralı Kurtuluşlardan, İHH bayraklı ve Komor bandıralı Mavi Marmaralara nasıl geldik?

 

Saygı ve sevgiler...

DİPNOT

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bende şunu merak ediyor ve soruyorum...

Kızılay bayraklı ve Türkiye Cumhuriyeti bandıralı Kurtuluşlardan, İHH bayraklı ve Komor bandıralı Mavi Marmaralara nasıl geldik?

 

Nasıl mı geldik? Bunun cevabı çok uzun . Ancak bir yolu da şu olsa gerek:

 

Deniz Feneri gibi örgütlerin insani yardımlarda bulunup, yoksullara yardım ettiğini zannederek... Yardım etmiyor muydu? Öyle yada böyle ediyordu. Ancak iç yüzünü öğrsenek bile, olayın niteliğinin insani olduğunu kabul edip geri kalan bütün niteliklerini/perde arkası olaylarını görmezden gelerek geldik.

 

Evet ne olursa olsun, İsrail'İn yaptığı insanlık dışıdır. Sorgulanmalı tavır alınmalıdır. Andak daha çok, bu olaya yol açanlar sorgulanmalıdır. İşin perde arkası da sorgulanmalıdır. Burada ben de dahil bir çok arkadaşların komplo teorileri üretmelerinin sebepleri vardır.

 

Bu olayı Kızılay yapsa sonuçları böyle olur muydu?

Cyrano'nun sorduğu bir soruya yanıt: Bu yardımı CHP veya başka bir parti düzenleseydi bence kesinlikle sonuçları böyle olmazdı çünkü önlemi alınırdı. Diplomatik çözüm getirilirdi. Sonuçları böyle olmayacağı için de bu şekilde komplo teorileri üretilmezdi. Çünkü işin arkasında "art niyet" aranmazdı.

 

Mavi Marmara gemisi, yardımları ile birlikte AKP için gelecek umudu da taşımıştır. Sorun buradadır. Ayrı bir konu olarak ele alınabilir ancak alınmamalı ve birlikte değerlendirilmelidir diye düşünüyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili dostum CYRANO...

Öncelikle sorununuzun önemi ancak kavrayabildim çok afedersin (malum biraz forumumuzun ucunca bir aradan sonra acemiliğimden ve eyecanımdan olsa gerek)

Yanıta gelince... Tabikide niteliğine göre belirlermelidir.

Bunun yanıtını da bilmeyen yok ama yardıma giden insanlarımızın yaşamlarını yitirmesinden dolayı anılarına saygısızlık yapmamak için incitici sözlerden kaçınmak gerekiyor. Çünkü şunu da artık herkes biliyor ki o gemidekilerin şöyle böyle olmasının öneminide gözardı edemeyiz.

 

Bu gemidekilerin siyasi görüşü, ideolojisi, mensubu olduğu parti vs yaptıkları eylemin meşru, haklı olup olmadığı üzerinde kesinlikle belirleyici bir faktör değildir dostum.

 

Bu eylem, Gazze'ye tüm dünyanın kınadığı ve insanlık dışı bulduğu temel ihtiyaç malzemeleri, ilaç, gıda vs ambargosunu delmek üzere düzenlenen bir eylemdir.

 

Ali Sirmen eylemin tartışıldığı programda ne demişti ; Bir insanın nasıl giyindiği, neye inandığı, hangi ideolojiye mensup olduğuna bakarak yaptığının ya da söylediğinin doğru mu yanlış mı olduğunu söyleyemeyiz.

 

Bu çok yanlış bir kriter.

 

Çünkü sadece inanç temeline dayalı her türlü örgütlenme, amacı insani yardım bile olsa, sivil değil, siyasaldır ki bu nedenle Dini siyasallaştıranlarca örgütlenen, dahası ondan beslenen insani yardım organizasyonlarının gerçek niyeti konusunda ise soru işaretlerinin çoğalması kaçınılmazdır.

Bu nedenle bana göre yardım niteliğini yitirilimiş/nitelikten yoksun bir şekilde siyasal bir anlamda yürütülmüştür. Tabiki bunu da tasvip etmemiz mümkün değildir.

 

Dostum inan samimi olarak söylüyorum anlamıyorum. Eleştirdiğin ne ?

 

Neyi tasvip etmemiz mümkün değildir dostum ? Bu insanların Gazze ambargosunu kaldırmak için düzenledikleri eylemi mi tasvip etmemiz mümkün değil. Yoksa bu eylemi islamcıların düzenlemiş olmasını mı?

 

ÇYDD düzenlemiş olsaydı bunu ne değişirdi ? Bir siyasi görüşe ya da ideolojiye mensup insanlardan müteşekkil teşkilat tarafından düzenlenmesi bir organizasyonun onu "sivil" olmaktan çıkarır mı? ÇYDD üyeleri siyasetten uzak, siyasi ideolojisi olmayan, herhangi bir siyasi partiye üye olmayan insanlar mı ? Bir siyasi görüşleri yok mu? Belli siyasi partilere yakın değiller mi ? Peki bu yapdıkları organizasyonları "yardım organizasyonu" ve "sivil organizasyon" olmaktan çıkarıyor mu ?

 

 

Diğer taraftan yardımların nasıl yapılacağı konusu ise Sevgili Asuman Ramazanbeyoğlu, cumhuriyet tarihimizin insani yardım gemilerinden Kurtuluş Vapurunun, Doç. Dr. Uğur Koca tarafından kaleme alınan öyküsünde gayet güzel anlatmıştır ve özetleyerek aktarıyorum:

 

-Yunanistan, 1941 Nisanı’nda Nazi Almanyası tarafından işgal edilip İngiliz donanmasınca ablukaya alınınca, büyük bir açlık yaşamış… sokakları cesetler kaplamış… tarihçi Mark Mazowere göre beslenme yetersizliğinden 300 bin kişi ölmüştü.

-Türkiye’nin komşusuna yardım kararnamesini ise 20 yıl önce aynı ülkeyle savaşmış Cumhurbaşkanı İsmet İnönü imzalamıştı.

-Kızılayın öncülüğünde Türkiye’nin her yerinden İstanbula gönderilen gıdalar Kurtuluş gemisine yüklenir; Kızılay bayraklarıyla donatılarak 6 Ekim 1941’de Karaköyden demir alan gemi, yardım malzemelerini Pire Kızılhaça teslim eder... İzleyen aylarda Yunanistan’a üç seferde 7 bin ton daha gıda taşır...

-Kurtuluş gemisi 5. seferinde Marmara Adasının kuzeyindeki Saraylar köyü açıklarında fırtınaya yakalanınca, 21 Şubat 1942 sabahı kayalara çarparak batar... Aynı kayalıkların adı Kurtuluş Burnu olur...

-Türkiye’nin Yunan halkına insani yardımları Dumlupınar, Tunç, Konya, Güneysu ve Aksu gemileriyle 1946’ya kadar sürer. Dumlupınar’la getirilen Yunanlı 1000 hasta çocuğa da savaşın sonuna kadar İstanbul’da bakılmıştır...

...

Bence nitelik budur, bu olmalıdır Sevgili CYRANO...

 

Kızılay da dahil olmak üzere tüm uluslararası yardım kuruluşlarının gönderdiği yardım malzemelerinin ancak dörtte birinin Gazze'ye ulaştırıldığını biliyorsun değil mi dostum. Birleşmiş Milletler söylüyor bunu. Ve İsrail bu malzemeleri nasıl keyfi kriterlerle ayıkladığını.

 

 

BBC'nin yayınladığı Gazze'ye girişi yasak olan ihtiyaç malzemeleri listesinden bazılarını daha yazayım ;

 

Margarin

Maden Sodası

Hindistan cevisi

Fındık

Fıstık

Reçel

Kimyon

Kişniş

Zencefil

Kahve

Helva

Meyve suyu

vs... (BBC'nin yorumuna göre Arap mutfağının yemeklerinde kullanılan en yaygın malzemeler özellikle seçilmiş)

 

Orada çocuklar eğitim alıyor değil mi? Siz çocukların eğitimine yardımcı olmak istiyorsunuz;

 

Bilgisayar

Dosya kağıdı

Yazıcı

Her türlü cd ya da dvd player

Yasak...

 

Yani Kızılay'ın ya da diğer yardım kuruluşlarının gönderdiği yardım malzemelerinden bu ve listedeki diğer yüzlerce malzeme ayıklanıyor imha ediliyor kalanlarının dörtte biri Gazze'ye gönderiliyor.

 

Peki bana şu listedeki malzemelerden İsrail için tehdit oluşturan bir tanesini söyleyebilir misin ?

 

İnsanları topluca cezalandırmak ve işkence uygulamak dışında herhangi bir mantıklı işlevi olduğunu söyleyebilir misin dostum ?

 

İsrail bu ambargoyu Gazze'ye silah girmesin diye uygulamıyor. Niyeti bu olsaydı hem Birleşmiş Milletler'in hem de Gazze'ye özgürlük filosunun önerdiği gibi ambargoyu sadece silahla sınırlı tutardı. Gazze'ye gıda, yiyecek, ilaç yani insani ihtiyaç malzemesi taşıyan tırları, gemileri arar (ki ambargo yokken de İsrail bunu yapıyordu.) ve içinde silah olmayan araçların Gazze'ye geçişine izin verirdi. Aklın ve mantığın öngördüğü bu değil mi ?

 

Birleşmiş Milletler, Gazze'de yaşayan insanların "açlık grevi" sınırı olan günlük kalori ihtiyacını dahi karşılayabilmesi için günlük 60 bin ton gıda malzemesinin Gazze'ye girmesi gerektiğini belirtirken, İsrail günlük olarak sadece 15 bin ton gıda malzemesinin Gazze'ye girişine izin vermektedir.

 

İsrail tüm Gazze halkını cezalandırmak için bunu yapıyor. Eğer çikolatanın İsrail'in güvenliği için bir tehdit olduğuna inanmıyorsak tabi.

 

"Yardımlar Kızılay eliyle ulaştırılsın ne gerek var ki başka yollara" E işte bu oluyor. Kızılay İsrail'li yetkililere teslim ediyor yardımları, onlarda dörtte üçünü eleyip dörtte birini Gazze'ye gönderiyor.

 

Bende şunu merak ediyor ve soruyorum...

Kızılay bayraklı ve Türkiye Cumhuriyeti bandıralı Kurtuluşlardan, İHH bayraklı ve Komor bandıralı Mavi Marmaralara nasıl geldik?

 

Saygı ve sevgiler...

DİPNOT

 

Bu sorunun cevabı biraz da "Kardeş Filistin Halkı" ndan "Bizi arkadan satan Araplar"a nasıl geldiğimizle alakalı.

 

Dostum bu yaklaşım bu yüzden tehlikeli. İlerici, sol kesim kendi bıraktığı boşluğu başkaları doldurunca eksikliğini farkedip daha fazla çaba göstermek yerine, boşluğa ve başkaları tarafından doldurulmaya konu olan olguya karşı tavır alırsa her zaman kaybeder. Bu evrensel bir yasadır. Hem Filistin'in kendi siyasi dengeleri, hem Türkiye'nin kendi siyasi dengeleri, hem de Ortadoğu'nun kendi iç siyasi dengeleri açısından bu yasa geçerlidir.

 

Hiç kusura bakma dostum. Bu ülkede islamcılık sol söylemlerle zirveye ulaştı 90'larda. Ve kimi başlıklarda islamcılar bu söylemlere sarıldıkça garip bir şekilde söylemlerin gerçek sahibi solun en kitlesel kesimi bu söylemlerden uzaklaştı ve hatta tavır almaya başladı. Kraldan çok kralcı rağbet görüyorsa orada eksiklik halkın değil kralındır.

 

Ve ne tuhaf bir tablodur ki o organizasyona katılan Avrupalı aktivistlerin, milletvekillerinin tamamı sol ilerici partilere ve kuruluşlara mensup iken Türkiye'den sadece islamcı bir hareket katılıyor. Burada sorgulanması gereken ne ?

 

Filistin halkı aynı halk. İsrail aynı İsrail. İşgal aynı işgal. Zulüm aynı zulüm. Peki 20-30 yıl önce Türk solunun en duyarlı olduğu konulardan birisi olan Filistin Davası (Ortadoğu'da emperyalizme karşı mücadelenin sembolü) nasıl şimdi islamcılar ilgileniyor diye burun kıvrılan, ilgilenilmeyen bir meseleye dönüştüyse en kitlesel sol çevreler için ilericiliğin Türkiye'de neden güç kaybettiğinin sebeplerini anlamamıza yardımcı olarak faktörlerden biriside buradadır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nasıl mı geldik? Bunun cevabı çok uzun . Ancak bir yolu da şu olsa gerek:

 

Deniz Feneri gibi örgütlerin insani yardımlarda bulunup, yoksullara yardım ettiğini zannederek... Yardım etmiyor muydu? Öyle yada böyle ediyordu. Ancak iç yüzünü öğrsenek bile, olayın niteliğinin insani olduğunu kabul edip geri kalan bütün niteliklerini/perde arkası olaylarını görmezden gelerek geldik.

 

Deniz Feneri yolsuzluk yaptığı için ayrı bir konudur. Fakat biz islamcı bir vakfın, derneğin yardım etmesini eleştirebilir miyiz? Yani "neden yardım yapıyorsunuz" diyebilir miyiz ? Anlatamıyorum galiba; yardım etmesi kötü birşey mi olur ?

 

Onları sorgulamak, iç yüzünü araştırmak değil eleştirdiğim bunu yardım yapmaları üzerinden yapmaya çalışmak.

 

Böyle bir şeyin hem mantıken, hem de halk önünde bir anlamı olur mu? Yani böyle siyaset olur mu? CHP'nin belediyelerin öğrencilere burs dağıtılmasını mahkemeye götürüp yürütmesini durdurması gibi. Bu siyaset mi ? Sen mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı çıkartana kadar her ay cebine harçlık giren öğrenciler sana oy verir mi? Ne demek istediğimi anlatabildim sanırım...

 

O vakfın, o derneğin vs geri kalan bütün niteliklerini eleştirmek, sorgulamak başka bir şeydir. Şöyle örnek vereyim; Bütün büyük şirketler kamuoyuna şirin görünmek, duyarlı görünmek için yardım kampanyaları düzenler. İşte ne bileyim kültür sanat faaliyetlerini finanse eder. Sağlık eğitim projelerini destekler falan. Elbette hiçbir şirket "aman toplum bilinçlensin" gayesiyle yapmaz bunu. Reklam için daha çok kar etmek için yapar. Peki biz bunun üzerinden düzenledikleri kültür sanat faaliyetlerine kötü diyebilir miyiz? Sağlık eğitim projelerine kötü diyebilir miyiz?

 

Bunların iyi ve yararlı olduğunu söylemek, kapitalizmi sorgulamamıza engel mi ?

 

Cyrano'nun sorduğu bir soruya yanıt: Bu yardımı CHP veya başka bir parti düzenleseydi bence kesinlikle sonuçları böyle olmazdı çünkü önlemi alınırdı. Diplomatik çözüm getirilirdi. Sonuçları böyle olmayacağı için de bu şekilde komplo teorileri üretilmezdi. Çünkü işin arkasında "art niyet" aranmazdı.

 

Deniz Gezmiş'ler Filistin halkıyla dayanışmak için Filistin'e elde silah savaşmaya gitmişlerdi değil mi dostum ? Yani bırakalım İsrail'in tehdidine rağmen, ambargoyu delmek için yola çıkmayı. Ne değişti ?

 

İsrail sadece islamcıların yaptıklarında mı art niyet arıyor ? Ne çabuk unuttuk Rachel Corrie'nin üstünden buldozerle geçtiklerini. Arafat Ramallah'taki karargahında kuşatıldığında destek için gelen batılı aktivistlere neler yaptıklarını ? Ramallah'a ulaşmak için Tel-Aviv'de konvoy düzenleyen batılı aktivistlerin kaldıkları otellerden toplanıp sabaha kadar karakollarda ve askeri tesislerde işkence gördüğünü ? Filistin'e destek ziyareti yapmak isteyen İtalyan heyetin üstüne ateş açıp birini başından vurduğunu ?

 

İsrail'in vahşi tutumu salt ne HAMAS'a ne de İslamcılar'a dönüktür. Ha böyle görünmesinin bir sebebi varsa o da İslamcılar ilgileniyor diye Türkiye'de sol ve ilerici kesimin Filistin Davası'nı boşladığı için olabilir. Bir önceki iletimde de belirttiğim gibi Türkiye'de sol ve ilerici kesimin bu başlıkta sayabileceğimiz bir çok konuda düştüğü hatalı durum budur.

 

Daha net örnekler vereyim; mesela bu ülkede eskiden "Kürt sorunu"ndan sadece sol ve ilerici kesimler bahsederdi. Bu ülkede ifade ve düşünce özgürlüğünün önünde duran yasalardan sadece sol ve ilerici kesimler bahsederdi. Bu ülkede askerin siyasete karışmasını sadece sol ve ilerici kesimler eleştirirdi. Yine mesela CHP ne ara 301'i savunur hale geldi. Ne ara "Kürt sorunu" yoktur haline geldi. Cevap açık değil mi? İslamcılar bu söylemleri sahiplendikten sonra... Çok değil ya ben liseye giderken CHP bunları söylüyordu. Ben ortaokula giderken Uğur Mumcu bunları yazıyordu. Böyle bir mantık, böyle bir tutum olur mu ? İslamcılar sahiplendi o halde tersini söyleyeyim. E sen terkedersen kendi söylemini, başkası gelir altını istediği gibi doldurur. Sana düşen o söylemi terketmek değil, altını doğru doldurup daha yüksek sesle dile getirmektir.

 

Bu yüzden böyle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kızılay zaten 60 yıldır Gazze'ye 600 personelle ve tırlar dolusu malzeme ile yardım yaptıklarını, Gazze'de temsilcilikleri olduğunu, Kızılay başkanı kendisinin bizzat Gazze'ye kadar gittiğini ve at arabasıyla Gazze içinde yardım dağıttığını fotoğraflarıyla Star haber'de Uğur Dündar'a gösterdi.

 

Mavi Marmara, yardım görüntüsü altında ambargoyu delmek ve teröre destek olmak için gitmiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kızılay zaten 60 yıldır Gazze'ye 600 personelle ve tırlar dolusu malzeme ile yardım yaptıklarını, Gazze'de temsilcilikleri olduğunu, Kızılay başkanı kendisinin bizzat Gazze'ye kadar gittiğini ve at arabasıyla Gazze içinde yardım dağıttığını fotoğraflarıyla Star haber'de Uğur Dündar'a gösterdi.

 

Mavi Marmara, yardım görüntüsü altında ambargoyu delmek ve teröre destek olmak için gitmiştir.

 

İsrail dışında ambargonun kaldırılmasını isteyen tüm ülkeler terör destek olmak için bunu istemektedir değil mi ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hiç kusura bakma dostum. Bu ülkede islamcılık sol söylemlerle zirveye ulaştı 90'larda. Ve kimi başlıklarda islamcılar bu söylemlere sarıldıkça garip bir şekilde söylemlerin gerçek sahibi solun en kitlesel kesimi bu söylemlerden uzaklaştı ve hatta tavır almaya başladı. Kraldan çok kralcı rağbet görüyorsa orada eksiklik halkın değil kralındır.

 

Ve ne tuhaf bir tablodur ki o organizasyona katılan Avrupalı aktivistlerin, milletvekillerinin tamamı sol ilerici partilere ve kuruluşlara mensup iken Türkiye'den sadece islamcı bir hareket katılıyor. Burada sorgulanması gereken ne ?

 

Filistin halkı aynı halk. İsrail aynı İsrail. İşgal aynı işgal. Zulüm aynı zulüm. Peki 20-30 yıl önce Türk solunun en duyarlı olduğu konulardan birisi olan Filistin Davası (Ortadoğu'da emperyalizme karşı mücadelenin sembolü) nasıl şimdi islamcılar ilgileniyor diye burun kıvrılan, ilgilenilmeyen bir meseleye dönüştüyse en kitlesel sol çevreler için ilericiliğin Türkiye'de neden güç kaybettiğinin sebeplerini anlamamıza yardımcı olarak faktörlerden biriside buradadır.

 

Sevgili CYRANO...

Tabikide size katılıyorum...

Yardım yapılmayacak, yapılmamalı diye bir durum sözkonusu dahi olamaz..

Ben sadece siyasal malzeme olarak kullanılmasına karşıyım.

Nedenmi?

Nedeni şu.

Bugün artık kaç kişi biliyor ki, 3 bin Türk genci Filistin için savaştı, onlarcası da bu uğurda can verdi bir zamanlar.

Kimisi Batı Şeria’da, kimisi Lübnan’da...

Tümü sosyalistti, hepsi Filistin özgürlük mücadelesine gönül vermiş insanlardı.

Ki Deniz Gezmiş’ten tutun da Cengiz Çandar’a kadar saymakla bitmeyecek insanlar bunlar...

Ama içlerinde bir tane bile ’Müslümanlık’ adına desteğe giden yoktu.

Tersine Filistin dendi mi, uzak dururdu onlar, Filistin Kurtuluş Örgütü Marksist, solcu diye...

Tekrar söylüyorum...

Kim düzenlerse düzenlesini yardımı tabikide destekliyorum...

Fakaaat...

70’li, 80’li yıllarda Filistin’e gidenler hakkında ’Bunlar teröristtir’ diye karalama kampanyaları bile yaptı.

Sırf FKÖ Marksist, solcu diye bizi asla desteklemediler.

Ne zaman ki Hamas ortaya çıktı, Filistin sorununu sahiplendiler.

Ben bu riyakârlığı hazmedemiyorum, hazmedememde!...

Çünkü geçmişte bilinçli bir sınıfsal olay bugün tamamıyla dinselliğe bulaşmış siyasal bir yapıyla servis edilmeltedir.

 

Saygılar...

DİPNOT.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

tüm ülkeler terör destek olmak için bunu istemektedir değil mi ?

İnsani yardıma hayır olmaz diyecek kimse yoktur. Rachel Corrie gemisinin bilerek geriden geldiğini düşünüyorum. "Önce Türkler bir rezil olsunlar, sonra biz uygar insan nasıl olunur dersi veririz" diye.

 

Tabii incelikli akıl yürütme yeteneğine sahip sorumlular olmayınca, aklı başında olanlar "monşerler" diye dışlanıp kimden akıl alındığı belirsiz olunca sonuç belli...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ali Sirmen eylemin tartışıldığı programda ne demişti ; Bir insanın nasıl giyindiği, neye inandığı, hangi ideolojiye mensup olduğuna bakarak yaptığının ya da söylediğinin doğru mu yanlış mı olduğunu söyleyemeyiz.

 

 

Ali Sirmen orada başka şeyler de söyledi, mesela o gemiyi gönderenlerin sorumlu olduğundan...

 

Ve ne tuhaf bir tablodur ki o organizasyona katılan Avrupalı aktivistlerin, milletvekillerinin tamamı sol ilerici partilere ve kuruluşlara mensup iken Türkiye'den sadece islamcı bir hareket katılıyor.

 

İşte tam da sorgulanması gereken bu...

 

CHP'nin belediyelerin öğrencilere burs dağıtılmasını mahkemeye götürüp yürütmesini durdurması gibi.

 

İşte bu da derin düşünülmesi gereken bir konu. CHP nin bunu mahkemeye götürmasi yardımların keyfe keder değil belli bir prosedürde yapılması gerektiği için.

Bu konunun istismar edilebileceği hiç aklınıza gelmiyor mu?

Siz kendi açınızdan bakınca haklı olabilirsiniz ama biz de buradan bakınca haksız görünmüyoruz, inşallah zaman kimin haklı olup olmadığını ortaya çıkartır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dostum bu yaklaşım bu yüzden tehlikeli. İlerici, sol kesim kendi bıraktığı boşluğu başkaları doldurunca eksikliğini farkedip daha fazla çaba göstermek yerine, boşluğa ve başkaları tarafından doldurulmaya konu olan olguya karşı tavır alırsa her zaman kaybeder. Bu evrensel bir yasadır. Hem Filistin'in kendi siyasi dengeleri, hem Türkiye'nin kendi siyasi dengeleri, hem de Ortadoğu'nun kendi iç siyasi dengeleri açısından bu yasa geçerlidir.

 

Hiç kusura bakma dostum. Bu ülkede islamcılık sol söylemlerle zirveye ulaştı 90'larda. Ve kimi başlıklarda islamcılar bu söylemlere sarıldıkça garip bir şekilde söylemlerin gerçek sahibi solun en kitlesel kesimi bu söylemlerden uzaklaştı ve hatta tavır almaya başladı. Kraldan çok kralcı rağbet görüyorsa orada eksiklik halkın değil kralındır.

 

Ve ne tuhaf bir tablodur ki o organizasyona katılan Avrupalı aktivistlerin, milletvekillerinin tamamı sol ilerici partilere ve kuruluşlara mensup iken Türkiye'den sadece islamcı bir hareket katılıyor. Burada sorgulanması gereken ne ?

 

Filistin halkı aynı halk. İsrail aynı İsrail. İşgal aynı işgal. Zulüm aynı zulüm. Peki 20-30 yıl önce Türk solunun en duyarlı olduğu konulardan birisi olan Filistin Davası (Ortadoğu'da emperyalizme karşı mücadelenin sembolü) nasıl şimdi islamcılar ilgileniyor diye burun kıvrılan, ilgilenilmeyen bir meseleye dönüştüyse en kitlesel sol çevreler için ilericiliğin Türkiye'de neden güç kaybettiğinin sebeplerini anlamamıza yardımcı olarak faktörlerden biriside buradadır.

Mükemmel bir yanıt Cyrano...

Tebrik ederim;

Daha da fazla söze gerek yok aslında;

İşin özü bu...

 

İslamcı kesim, zamanında Sol'un savunularını üstlenmekten şüphe duymadı;

Çünkü, sürü psikolojisini haklı söylemler üzerine oturttuğunuzda, çok daha fazla destek elde edersiniz.

Aynen Kürtçü ve Dinci kesimin yaptığı gibi;

Şeriatçılığınızdan ya da Etnik Milliyetçiliğinizden/Irkçılığınızdan vazgeçmeden,

Demokrasi, özgürlük, hak-hukuk savunucusu olursunuz

Ve böylece sizi desteklemekte çekinik duran kesimin de içini ferahlatmış olur,

Savunularınızı meşrulaştırırsınız...

 

Sol, elindeki haklı kaleleri kaybederken, böyle kaybetti...

Kürtçü ve Şeriatçı kesim o kaleleri kazanırken, böyle kazandı...

 

Ve bugün Sol (gerçi artık ne Sol'u ise bu!) kendi söylemlerine bile sahip çıkmıyor...

 

Şimdi ben şunu görüyorum toplumda;

"Ya hu bak görüyor musun; Filistin'de insanlar katlediliyor, ona insanlar yardım gönderiyor; bizim ülkenin insanları bile onlara karşı çıkıyorlar!"

 

Toplum, en hassas duygularla hareket eder:

Tayyip Erdoğan çıkıp dese ki;

"Evet kardeşim, biz planladık bu işi! ama ölümleri hesaba katmadık, yine olsa yine göndeririz Müslüman kardeşlerimize!" diye...

Ardından iki tane de şiir ve hadis okusa,

Emin olun çok daha fazla destek sağlar...

 

Sonuçta oraya giden, insani yardımdır...

Ambargo'yu delmeyi amaçlamıştır...

O ambargo'da delinmelidir...

Bunu İslamcıların eline bırakırsanız, sonra çıkıp "yok şu komplo var! aman aman bu komplo var! olmadı şurada da komplo var!" diye yakınmaktan fazlası gelmez elinizden...

 

Bugün orada öldürülen insanların cenazelerinin Din, Şeriat sloganları ile gelmesine izin vermeseydiniz;

Sahiplenip, Devrimci ve Anti-Emperyalist söylemler ile o cenazeleri karşılasaydınız,

Sesinizi bu çerçevede yükseltseydiniz,

Gazetelerde boy boy o insanların Din-Allah yoluna şehit olduklarını provake eden gösterilerin manşet manşet gösterilmesi yerine,

Sizin resimleriniz gösterilirdi...

 

Henüz kendi toplumunuzun insanına karşı bir bütünlük duygusu besleyemiyorsunuz;

Ki İslamcılar, ne yazık ki bunu yapmanın gerekliliğini ve yapmazlarsa güçlü olamayacaklarını anlamış durumdalar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Din-Allah yoluna şehit olduklarını provake eden gösterilerin manşet manşet gösterilmesi yerine, Sizin resimleriniz gösterilirdi...

Peki bu iş ne derece dürüstçe olurdu?

 

Adam din yolunda Allah için şehit olmaya gittiğini söylemiş işte. "Din yolunda değil, sol şeritte şehit oldu" diye mi propaganda yapacaksınız?

 

Adam Allahına kavuşmuş, beşinci boyutta Marx ile buluşmaya gitti mi diyeceksiniz?

 

Biraz da komik olmamayı deneseniz?

 

Eski solun bir haysiyeti, bir şerefi vardı. Dogmalar karşısında asla eğilmez, yamulmazdı. Ha, bu konudaki stratejileri, din konusuna bakışları yanlıştı, o ayrı. Onu ayrı eleştiririm.

 

Şimdi bir kısmı paranın, menfaatin, iktidar gücünün karşısında eğiliyor, hatta alçak sürünme moduna geçiyor, dogmalar karşısında ise yerlere yapışıyor.

 

Mevzu bunlar değil. Mevzu, dinin asla ve hiç bir şekilde politik malzeme yapılamayacağı gerçeğini ne pahasına olursa olsun halkımıza anlatabilmektir.

 

Taşlanacaksak da, dokuz köyden kovulacaksak da gerçek en yalın şekliyle budur.

 

Ben taşlanarak dokuz köyden kovularak öldürüleceğimi bilsem yine bu gerçeği haykıracağım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Peki bu iş ne derece dürüstçe olurdu?

Adam din yolunda Allah için şehit olmaya gittiğini söylemiş işte. "Din yolunda değil, sol şeritte şehit oldu" diye mi propaganda yapacaksınız?

Adam Allahına kavuşmuş, beşinci boyutta Marx ile buluşmaya gitti mi diyeceksiniz?

Biraz da komik olmamayı deneseniz?

Eski solun bir haysiyeti, bir şerefi vardı. Dogmalar karşısında asla eğilmez, yamulmazdı.

Yeni solcuların bir kısmı paranın karşısında eğiliyor, bir kısmı da dogmalar karşısında yerlere yapışıyor.

Mevzu bunlar değil. Mevzu, dinin asla ve hiç bir şekilde politik malzeme yapılamayacağı gerçeğini ne pahasına olursa olsun halkımıza anlatabilmektir.

Taşlanacaksak da, dokuz köyden kovulacaksak da gerçek en yalın şekliyle budur.

Ben taşlanarak dokuz köyden kovularak öldürüleceğimi bilsem yine bu gerçeği haykıracağım.

 

Ben, Şeriatçılar gibi üzerlerinde yamalı don gibi duran bir duruştan söz etmiyorum DemirEfe...

Ben, zaten sahiplenmek durumunda olduğumuz birşeyden söz ediyorum...

Sizin üzerinizde iğreti durabilir, bilemem...

Fakat bizim üzerimizde öyle bir sorun olmaz, merak etmeyin...

 

O değil de;

Birkaç ileti önce, Filistin'i sahipleniyordunuz, oradaki acılara ortak oluyordunuz!

Hayırdır?

Neden sahiplenmek komik geldi size tekrar?

 

Neyse,

Ben yine de sizi yargılamıyorum...

Öyle farklı düşünülen ilk konuya bakıp da, sizin yaptığınız gibi sizi giyotine vermem...

 

Ancak şunu hatırlatmak isterim:

Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti'nin O'nun ve davası hakkında verdiği Dini Fetvalara,

Yine aynı biçimde karşılık vermişti...

 

Ne yapmadı peki Mustafa Kemal?

"Tamam İstanbul böyel bir dini fetva verdi ama biz hiç istifimizi bozmayıp, 5inci boyuta çıkıp Mark'a, Engels'e selam duracağız" mı dedi?

 

Ha ben Mustafa Kemal'i bu açıdan elbette ki olumsuzlamam ve elbette ki yapılması gereken idi;

Fakat size göre öyle görünüyor ki Mustafa Kemal,

Dini politik araç olarak kullanmış ve alet etmiş...

Bundan da öte sırf bu yüzden onursuz, haysiyetsiz!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Arkadaşlar...

 

Düşünüyorumda...

Neden daha önce defakere yardım gönderilen ve destek verilen Gazze, birdenbire öne çıktı;

Ve Neden oraya uygulanan insafsız ambargonun bir an önce kaldırılması hedef alındı...

Tabiki o kıraç sahil şeridine sıkıştırılmış/kıstırılmış Filistinlilerin bir açıkhava cezaevine konmuşçasına gıdasız, çimentosuz ve hele ilaçsız bırakılması affedilmez bir insan hakları ihlaliydi; mutlaka son bulmalıydı. Fakat bu olayda bana bağzı şeyler hakikaten OYUN gibi gelmeye başladı...

Niye mi böyle düşünüyorum...

Bakın; Bütün bu olup bitenler bana sanki sivil inisiyatif elbisesi giydirilmiş bir devlet operasyonu gibi gelmeye başladı da ondan... Çünkü; yakın zaman öncesine kadar ve rahatsızlığı zaman zaman dile getiren ABD'nin, kontrolden çıkan İsrail'i, kendi elini ateşe sokmadan Türkiye'ye dövdürmek istediği kimse için sır değil çünkü.

Kurulduğundan beri "arkası sağlam" bir İsrail düşmanlığı tabii ki sahipsiz kalmazdı ve her "hıyarım var" diyene tuzlukla koşturanlar, ihaleyi yine kimselere kaptırmadılar...

Diyeceksiniz ki eeee...

Eeee si şu;

Bügün Ülkemizde siyasal bir partinin ki bunu çok iyi biliyorsunuz. Bu parti uzun zamandır İslâm aleminin liderliğine soyunduğunu ima eden ve yine son zamanlarda tepe taklak aşağıya doğru gitmeye başlayan bu partinini kamuoyu desteği yeniden toparlanması acilen gerekliydi çünkü Türkiye'deki yeni rol dağılımında taşlar biraz daha oturmuş olacaktır.

Nasıl ama... :)

Tüm bunları son bir cümlele açmak gerekirse: Mavi Marmara olayıyla birlikte, Türkiye'deki "liderlik konumunda" da netleşmeler ortaya çıkabileceği öngörüldüğü ortadadır. Çünkü; Şeyhülislamlık'tan peygamberliğe, Atatürk olmaktan Nelson Mandela'lığa kadar yeryüzündeki bütün misyonlara talip olan Tayyip Erdoğan, kendisine sunulmuş olan "İslam alemi liderliğinde" karar kılıp, siyasi liderlik işini "kardeşim" Abdullah Gül'e pekala bırakabilir.Ve oyun da böylece tamamlanmış olabilir ve böyle bir rol dağılımına yavaş yavaş iknâ olunulmaya başlayabilir.

Ne dersiniz...

Aa unutmadan...

Tum bunlara bağlantılı olarak meraklısına minik birkaç sorum da var;

Neden israil'in saldırısında ölenler genellikle en yaşlılar ve en gençlerden oluştu?

Neden Komandoların indirme yaptığı noktalara İHH'nın tecrübeli elemanları değil de 19 yaşındaki çocuklarla 65 yaşındaki yaşlılar yerleştirildi?

Nedeni şu yaşlılar şehadeti ölümlerin en onurlusu saydıklarından, gençler de idealistlik oldukları ve adanmışlığa yatkınlarından dolayından mı acaba?

Ve şimdi burada açık soralım; böyle bir girişimin amacına ulaşması için şehit mi lazımdı da o insanların ön saflarda yer almasına göz yumuldu?

Örneğin, saldırı anında Bülent Yıldırım ve gemideki diğer İHH yöneticileri neredeydiler sizce?

Söz sizde...

Saygılar..

DİPNOT...

 

 

(bu arada sevgili F. S. Yüksel'e saygı ve sevgiler)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

size göre öyle görünüyor ki Mustafa Kemal, Dini politik araç olarak kullanmış ve alet etmiş...

Bundan da öte sırf bu yüzden onursuz, haysiyetsiz!

Hayır öyle bir şey görünmüyor bize.

 

Çünkü ben hiç bir zaman din yok olsun, din diye bir şey olmasın, dinden hiç bir biçimde hiç söz edilmesin şeklinde bir söylem geliştirmedim. Dine en ağır eleştiriyi getiririm. İnsanların dinsiz olma hakkını savunurum. Ama din yok olsun, kimse dine inanmasın diye bir söylemim olamaz. İsteyenin istediği kadar inanma ve isteyenin istediği kadar inanmama özgürlüğünü savunurum.

 

Mustafa Kemal Atatürk'ün de olmamıştır. O yüzden dini alet filan etmemiştir, hiç bir olumsuz sıfat da ona yapışamaz.

 

Sen dersin ki ben din diye bir şey tanımıyorum, öyle bir şey yoktur dersin, o zaman dinden yardım alan söylemlerin riyakarlık olur.

 

Ne ben, ne Atatürk, dini yok saymadık, saymıyoruz. Bu yüzden insanların dini inançlarına saygı duyuyoruz. Ötesinde, insanların vicdanındaki din duygularını kimsenin sömüremeyeceğini, politikaya alet edemeyeceğini söylüyoruz.

 

Söylediğimiz: Din insanların vicdanında yücedir, oradan indirilip yere, pazar işportasına serilip üç kuruşa satılamaz.

 

Atatürk'ün ve benim din hakkındaki görüşümüz budur, değişmemiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ABD'nin, kontrolden çıkan İsrail'i, kendi elini ateşe sokmadan Türkiye'ye dövdürmek istediği kimse için sır değil çünkü.

Değerli dostum, ABD neoconlarının çizdikleri sözde geleceğin büyük Türkiye'si kağıt üzerinde yayılmadık kıta bırakmıyor, ancak ilişemediği iki ülke sınırı var: 1. İran 2. İsrail.

 

Neden ola ki?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türkiye 'hayır' dedi

Türkiye ‘Hayır’ dedi, İran’a yaptırım BM’de onaylandı

 

VATAN DIŞ HABERLER

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

BM Güvenlik Konseyi, İran’a yaptırım paketini oyladı. Bir ay önce İran’la uranyum takası anlaşması imzalayan Türkiye ve Brezilya, “barış çabalarına zarar verir” diyerek, ABD baskısına rağmen “Hayır” oyu kullandı. Başbakan Erdoğan’ın dünya liderleriyle yaptığı telefon trafiğine karşın yaptırımlar 12 “Evet” oyuyla kabul edildi

 

 

 

İran’ın nükleer programının atom bombası elde etmeye yönelik olduğunu düşünen batı dünyası, BM Güvenlik Konseyi’nde alınan kararla daha önceki üç yaptırım paketinin kapsamını genişletti. İran deniz taşımacılığı yeni yaptırım paketiyle büyük darbe aldı. Ayrıca İran’ın nükleer programıyla bağlantılı şirketlerin yurtdışındaki malvarlıkları donduruldu, faaliyetleri de yasaklandı. Aslında oylamanın bir hafta önce yapılması bekleniyordu. Ancak İsrail’in Mavi Marmara gemisine düzenlediği askeri operasyon nedeniyle gerilen atmosferde oylama yapmak istemeyen Amerika oylama tarihini düne çekti. Yaptırım oylaması öncesinde en önemli girişim 17 Mayıs’ta Tahran’da Türkiye ve Brezilya’nın ortak girişimiyle imzalanan “nükleer takas” anlaşmasıydı. İran anlaşma uyarınca elindeki 1200 kilo uranyumu teslim edecek ve karşılığında 120 kilo nükleer yakıt alacaktı.

 

 

Son dakikada Tahran’a ret

 

Ancak batılı ülkeler dün bu anlaşmayla ilgili nihai kararlarını verdi. BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip nükleer güçlerden Fransa, ABD ve Rusya’nın temsilcileri bir araya gelerek takas anlaşmasının yeterli olup olmadığını tartıştı. Sonuçta, İran’ın elinde bu teslimattan sonra da atom bombası üretmeye yetecek kadar uranyum kalması ve İran yönetiminin uranyum zengileştirmeyi sürdürme kararlılığında olması nedeniyle anlaşmanın reddine karar verildi. Bu karar uluslararası ajanslara flaş haber olarak yansıdı ve yaptırım kararının önünde artık hiçbir engel kalmadığı belirtildi.

 

 

 

Ortak tavır belirlendi

 

Nitekim ABD Dışişleri’nden gelen “İran, nükleer programı konusundaki uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmemesinin sonuçları olduğunu bugün anlayacak” sözleri ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un, “Bu en sert yaptırım paketi olacak” ifadesi nükleer güçlerin yaptırım konusunda uzlaştığını ortaya koydu. İşte bu havada başlayan oylama öncesinde Türkiye ve Brezilya, BM Güvenlik Konseyi üyesi 15 ülkenin tamamının temsilcilerinin söz alarak ülkelerinin pozisyonlarını anlatmaları gerektiğini savundu. Ancak diğer üyelerin itirazıyla konsey toplantısında sadece oylama yapılacağı belirtildi ve Brezilya ile Türkiye’ye “ret” yanıtı aktarıldı. Bu kez de yaptırım paketine karşı çıktıkları bilinen Türkiye, Brezilya ve Lübnan arasında verilecek oy konusunda ortak tavır belirlemek için görüşmeler başladı. Erdoğan, Brezilya lideri Lula, Rusya lideri Putin, ABD Başkanı Obama, Lübnan başbakanı Hariri ve İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ile telefonda görüştü. Ve saat TSİ 18:00 dolaylarında BM’de oylama başladı.

 

 

 

Türkiye: Hayır diyoruz çünkü...

 

Öncelikle Brezilya ve Türkiye söz alarak “hayır” oyu kullanacaklarını belirtti. Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Ertuğrul Apakan yaptığı konuşmada, “Türkiye Tahran deklerasyonunun arkasındadır. Uranyum takas anlaşmasının sorunun diplomasiyle çözümü için önemli bir fırsat olduğuna inanıyoruz. Bölgemizde nükleer silah istemiyoruz. Vereceğimiz hayır oyu, İran’ın nükleer programlarıyla ilgili soruları gözardı ettiğimiz anlamına gelmez. İran nükleer programıyla ilgili istenen şeffaflığı sağlamalıdır” mesajını verdi. Oylamada Türkiye ve Brezilya “hayır” oyu kullanırken, onlara katılması beklenen Lübnan ise çekimser kalmayı tercih etti. Diğer üyelerin 12 evet oyuyla tasarı kabul edildi.

 

 

İran: Müzakereleri askıya aldık

 

İran yeni yaptırımları “yanlış bir önlem” olarak değerlendirerek reddetti. İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) nezdindeki daimi temsilcisi Büyükelçi Ali Asker Sultaniye, “Hiçbir şey değişmeyecek. İran, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sürdürecek” diye konuştu. Tahran’dan yapılan açıklamada, “kararın durumu daha da karmaşıklaştıracağı” belirtilirken, İran’ın UAEK ile yaptığı görüşmelerin askıya alındığı ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’ndan (NPT) çekilmenin değerlendirildiği ifade edildi.

 

 

LÜBNAN ÇEKİMSER

 

Oylamada daimi üyeler Çin, Fransa, Rusya, İngiltere ve ABD evet oyu kullandı. Avusturya, Bosna Hersek, Gabon, Japonya, Meksika, Nijerya ve Uganda tasarıyı onayladı. Lübnan ise çekimser kalmayı tercih etti.

 

 

 

Gazetevatan.com / 16.48

 

Rusya ile anlaşmalar yapıldı, vizeler kalktı netice değişmedi, batı yine beraber. Bakalım bu kahramanlık nereye kadar gidecek?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Filistin Bir Zamanlar Solcuların Ana Rahmiydi...

Hamas ve Türk bayraklarına sarılmış tabutlara bakıp düşünüyorum; bir zamanlar Filistin solcuların ana rahmiydi. Oraya gitmek, Filistin Kurtuluş Örgütü içinde savaşmak, savaş taktikleri öğrenmek pek çok solcunun sık sık gördüğü bir düştü. Nitekim gidenler gitti, orada ölenler bile oldu.

Filistin o zamanlar halkların bir direniş bölgesiydi... Peki sonra ne oldu, sonra ne oldu birden Hamas çıktı; artık kim çıkardıysa ve Filistin uluslararası bir direniş bölgesi olmaktan çıktı, din kökenli bir örgütün yönettiği Hamas’a geçti. Ve dünya Hamas’ı istemedi.

Gazze’de çocuklar bombalanırken bile dünyadan hiçbir ses çıkmadı. Çünkü orada artık Hamas vardı.

Gerçekler acıtır, ama Hamas cihat isteyen bir örgüttür. Halkların kardeşliğine değil, ümmete inanır. Ve biz şimdi Hamas’ın hamisi kesilmiş durumdayız. Cenazeler sırasında öyle görüntüler verdik ki Batı bunu asla içine sindirmez. Kendi tarihleri katliamlarla dolu olsa da sindirmezler.

Çünkü İsrail sadece İsrail değildir; İsrail, çokuluslu şirketler ve Amerika demektir.

Benim korkum bu hamilik devam ettiği sürece, özellikle de iç politikada malzeme yapıldığı sürece Türkiye’nin kaybedeceğidir. Kaybetmiştir bile; limanlarını sattı, madenlerini sattı. Silahlarının yazılımı Amerika’nın ve İsrail’in elinde ve biz tam Türk usulü aldık başımızı gidiyoruz. Bu durumda hep bir İranlının sözleri aklıma düşer: Bizim petrolümüz, uranyumumuz var, siz kendinizi düşünün!

Bir arkadaşım tuhaf sorular sorar, şöyle dedi: “Bu gemi solcuların egemenliğinde olsaydı ve ölenler onlar olsaydı ne olurdu?” Şehit değil, asi olurlardı. Şimdi anlayamadığım bir şey var. Daha başından belli, cihat için Gazze’ye gidiyorsunuz ve davanız için ölüyorsunuz, oysa bizim şehitlerimiz Şırnak’ta, İskenderun’da... Onlara neden böyle bir tören yapılmıyor? Neden Başbakan İskenderun’un gazilerini de ziyaret etmiyor? Neden?

Biz Gazze hamisi kesilirken turist rezervasyonları tek tek iptal ediliyor. Çünkü özellikle de her şey dahile gelen turist son derece korkaktır. Sadece 15 gün içinde 15 bin iptal oldu. Bu az bir şey mi? Girdilerinin büyük bir kısmı turizm olan bir ülke için.

Belli ki işşizlik, yolsuzluk ve yoksullukla baş edemeyen ve kan kaybeden AKP, Saadet Partisi’nin oylarına göz dikti. Kusura bakmasın alamaz, çünkü Saadet Partisi ideolojik bir partidir ve oyları kemikleşmiştir ve biraz kurcalayınca limanları İsrail’e satan, daha bir yıl önce Güneydoğu’da mayınların temizleme işini İsrail firmalarına vermek için çırpınan bir partiye oy vermezler. Yemezler…

Fethullah Gülen, durumun farkında ve uyarıyor. Çünkü bu örgütlenmenin hem Batı, hem Doğu sermayesine ihtiyacı var ve zaten yönetiyor. Başbakan’ı soğukkanlı olmaya davet ediyor, çünkü bilinen o ki Amerika ne Türkiye’den vazgeçer ne İsrail’den. Bu arada çokuluslu şirketler ellerini ovuşturuyorlar. Ortadoğu hep karışsın, hep karışsın istiyorlar, çünkü silah, ilaç ve her çeşit mal satacaklar.

Bu arada Mısır sımsıkı kapadığı kapılarını arada sırada açıp Gazze’ye yardım malzemesi sokuyor ve kimsede onlarla ilgili tek söz yok. Suudi Arabistan arkasını dönmüş. Suriye dışarıda, bize ne oluyor ki?

Şimdi Güneydoğu’ya, Doğu’ya yardım malzemesi taşıma zamanıdır. Aksi takdirde, PKK Samsun’dan İskenderun’a kadar dördüncü çizgiyi çizdi, bir başka çizgi yolda. Hamilik yaparken yurt elden gidecek.

 

(Sevgili Işıl Özgentürk'e sevgi ve saygılarımla)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Biz hükümet ABD güdümünde derken bize kızanlar, şimdi AKP, ABD ve AB ne rest çekiyor diye alkış tutuyorlar. Bunlar herkesin de bildiği yandaşlar, bunlara bir de ABD karşıtları aşırı sol eklendi mi AKP tekrar istediğini alır. Son günlerdeki bu tavırların, anketlerde AKP nin düşüşte olduğunu gösteren araştırmalar olduğunu sanıyorum. Bakalım milletimizin hafızası ne kadar kuvvetli?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.