Φ dominik Gönderi tarihi: 27 Ocak , 2010 Gönderi tarihi: 27 Ocak , 2010 Türkiye'de cuntacilara hala sevgiler gönderilirken, yaptiklari insanlik disi uygulamalara klif aranirken, yargilanmamalari icin tüm cunta sevdalilari seferberlik yapmis durumda iken, bakin komsumuz Yunanistan'da bu ise nasil son vermisler. Umarim komsumuzun tavrini kendimize örnek aliriz. "Cuntayı ağır cezalar bitirdi Thanos Dokos “Yunanistan’da sivil yargı, cuntacılara çok ağır cezalar verdi. Bu cezalar gelecekte darbeye niyetlenenler için çok güçlü caydırıcı bir mesaj oldu. Cunta oluşturup darbeye kalkışmadılar” dedi Türkiye, kontrgerilla, cunta ve darbe planlarını tartışmayı sürdürürken, benzer yapıları bünyesinden 30 yıl önce söküp atan Yunanistan, Türkiye için model olabilecek adımlar atmış. En yetkin Türk-Yunan ilişkileri uzmanlarından birisi olarak gösterilen Yunanistan Avrupa ve Dış Politika Vakfı (ELİAMEP) Başkanı Thanos Dokos, Ergenekon davasında suçlulara gereken cezanın verilmesinin, darbeciler ve hukuk dışı işlere bulaşanlar için ciddi caydırıcı etkisi olacağını söyledi. SİVİL MAHKEMEDE YARGILANDILAR Yunanistan’ın da Türkiye gibi darbelerden çok çeken bir ülke olduğunu hatırlatan Cambrige Üniversitesi öğretim üyesi Dokos, “Yunanistan’da silahlı kuvvetler 3 darbe yaptı. Bunlardan 3’üncü ve en etkilisi 1967’de yapılan ve 1974’te son bulan darbeydi. Yunanistan, darbeler konusunda Türkiye’den farklı bir yol izledi. Sivil mahkemede yargılanan cuntacılara çok ciddi hapis cezaları verildi. Böylece siyaset-asker ilişkisine tam anlamıyla bir mesafe koyulması başarıldı” dedi. Dokos, Yunanistan’ın darbe ve cuntadan kurtulma sürecini şöyle özetledi: YUNANİSTAN’IN İZLEDİĞİ YOL HARİTASI • Cuntacılara sivil yargının verdiği ağır cezalar gelecekte yönetime elkoyma düşüncesinde olanlar için çok güçlü bir mesaj oldu. • Ordu içişleri konusunda rol oynayamadı. • Ordu bütçesi ve harcamaları hükümet tarafından belirlendi, yetki tamamen hükümette kaldı. • Yunanistan’da üst düzey ordu mensupları hükümet tarafından seçiliyor. Terfiler az çok otomatik bir sürece göre yapılmıyor. • Sonuncusu ise Anayasa’yı ilgilendiriyor. Türkiye’de MGK var. Yapılan değişikliklerle MGK’nın etkinliği bir aşamaya kadar daraltıldı. Ancak TSK, siyasette rol almaya ve söz söylemeye devam ediyorlar. Yunanistan’da da Savunma ve Dışişleri Konseyi var. Bu toplantıya orduyu ilgilendiren konularda sadece genelkurmay başkanı danışman olarak katılıyor. Bilgilendirme amaçlı görüş beyan ediyor. CİHAN ATİNA" Kaynak: -http://www.stargazete.com/politika/cuntayi-agir-cezalar-bitirdi-haber-240573.htm- Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2010 Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2010 Yunanistan'da cuntayı bitiren aslında başarısız Kıbrıs çıkarma girişimi oldu. Türkiye'nin Kıbrıs Harekatına karşılık Yunanistan da bir çıkarma harekatı planladı. Fakat bu girişim kelimenin tam anlamıyla bir fiyasko ve Yunanistan açısından bir felaket oldu. Tam bir başarısızlık, başarının sözünün bile edilemeyeceği tam bir fiyasko, rezil oldular. Yunan ordusu çok ağır bir itibar kaybına uğradı. İşte cuntaya nefret o noktada başladı. Mahkemeler, ağır cezalar peşinden sökün etti. Yunanistan cuntası zaten demokrat değildi, geldi mi çöreklenmek, gitmemek, hep kalmak istiyordu. Bu açıdan askeri başarısızlık Yunanistan'ı cuntadan kurtardı, kendileri açısından sonuç olumlu oldu. Türk ordusunun bu konumla hiç ilgisi yoktur. Türkiye'de de bir cunta girişimi vardır, Talat Aydemir cunta girişimi. O da en sert cezalarla ortadan kaldırılmıştır. (Bir yardımcısıyla birlikte idam edildi. Harp Okuluna karşı silahlı önleyici müdahale yapıldı.) Türk ordusu son derece demokrattır. Gelip de gitmemek gibi bir düşüncesi hiç olmamıştır. Ülkede işler doğru dürüst yürüsün, ordu çıkıp demeç bile vermez. Türk halkı ordusunu sever ve destekler. Cuntacı bir eğiliminin olmadığını bilir. Böyle bir eğilim vehmedenler sadece şeriat ve bölünme özlemcileridir. Yalnız son dönemde laik hükümetlerin çok büyük ve affedilemez hataları (örneğin bankaların birbiri ardına hortumlanarak batırılması) yüzünden bir alternatif deneme fikri uyanmıştır. İyi de olmuştur, siyaset hata götürmez. Çok büyük hatalar yapıldı ve halk seçim sandığında cezayı hakkaniyetle kesti. Buna hiç kuşkum yoktur. Siyasetteki bu gelişme ile ordunun konumu ilintisizdir... Alıntı
Φ dominik Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2010 Yunanistan'da cuntayı bitiren aslında başarısız Kıbrıs çıkarma girişimi oldu. Türkiye'nin Kıbrıs Harekatına karşılık Yunanistan da bir çıkarma harekatı planladı. Fakat bu girişim kelimenin tam anlamıyla bir fiyasko ve Yunanistan açısından bir felaket oldu. Tam bir başarısızlık, başarının sözünün bile edilemeyeceği tam bir fiyasko, rezil oldular. Yunan ordusu çok ağır bir itibar kaybına uğradı. İşte cuntaya nefret o noktada başladı. Mahkemeler, ağır cezalar peşinden sökün etti. Yunanistan cuntası zaten demokrat değildi, geldi mi çöreklenmek, gitmemek, hep kalmak istiyordu. Bu açıdan askeri başarısızlık Yunanistan'ı cuntadan kurtardı, kendileri açısından sonuç olumlu oldu. Türk ordusunun bu konumla hiç ilgisi yoktur. Türkiye'de de bir cunta girişimi vardır, Talat Aydemir cunta girişimi. O da en sert cezalarla ortadan kaldırılmıştır. (Bir yardımcısıyla birlikte idam edildi. Harp Okuluna karşı silahlı önleyici müdahale yapıldı.) Türk ordusu son derece demokrattır. Gelip de gitmemek gibi bir düşüncesi hiç olmamıştır. Ülkede işler doğru dürüst yürüsün, ordu çıkıp demeç bile vermez. Türk halkı ordusunu sever ve destekler. Cuntacı bir eğiliminin olmadığını bilir. Böyle bir eğilim vehmedenler sadece şeriat ve bölünme özlemcileridir. Yalnız son dönemde laik hükümetlerin çok büyük ve affedilemez hataları (örneğin bankaların birbiri ardına hortumlanarak batırılması) yüzünden bir alternatif deneme fikri uyanmıştır. İyi de olmuştur, siyaset hata götürmez. Çok büyük hatalar yapıldı ve halk seçim sandığında cezayı hakkaniyetle kesti. Buna hiç kuşkum yoktur. Siyasetteki bu gelişme ile ordunun konumu ilintisizdir... Cuntaninda demokratinin ve demokrat olmayaninda oldugunu ögrenmis bulunuyoruz sayenizde. Yasasin demokrat TSK cuntacilari. Demokrat cuntaci TSK genel kurmayi Kenan Evren mesela 17 yasindaki Erdal Eren'in yasini bir günde büyültüp idam edilmesinin önündeki engeli kaldirmisti. Daha diger demokratik davranislarini burada saymaya baslasak herhalde belili ülkelerle yaris icerisinde oluruz demokrat cuntacilik konusunda. Ordu nereden siyasete karisma hakkini aliyorda demec veriyor anlasilir degil. Anayasanin hangi maddesinde var, tabii sivil anayasadan bahsediyoruz. 12 Eylül rejimi tam istedigi nesilleri yetistirerek büyük bir basari saglamistir. Bu basariyi bahsedilen neslin demokrasi anlayisindan cok rahat olarak görebiliyoruz. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2010 Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2010 Olağanüstü ve olağandışı dönemleri başımıza kakmayın diye defalarca belirttik. O dönem ülke uçurumun eşiğinden döndü. Savaş şartlarından farksızdır, "savaşta niye filancayı öldürmüştünüz?" diye sormak kadar abestir. Emin olun 12 Eylül olmasa, olacaklar her türlü savaştan beter olurdu. Savaşın en kötüsü iç savaştır... Dünyada bundan daha korkunç bir olay görülmemiştir. Yani Evren iyi olmaya filan çalışmamış, "kötü iyidir" ilkesi ile hareket etmiştir. Çünkü kangreni kesip atmak için acımasız olmaktan başka çare yoktu. İşin vahimi, yine o noktaya çekme gayretleri, kutuplaştırma ve düşman etme çabaları var... İşin daha acaibi, şimdi 12 Eylülü bahane edip kutuplaştırma çabalarına girişen Atlantikçiler, o dönem 12 Eylülün baş şakşakçısı idiler. Abartmıyorum, emin olun sayın dominik, ben ömrüm boyunca böyle dönme, böyle satın alınma ve böyle gerçek yüzünü gösterme örneği görmedim! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2010 Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2010 Fethullah grubunun dergisi Sızıntı'da (bir arşiv varsa görebilirsiniz) o döneme ait askeri yönetime inanılmaz övgüler, yönetime el koymakla ne kadar da iyi ettiği, milletin askerin sesine soluğuna ne kadar hasret olduğu, akla hayale gelmeyecek süslü sözlerle övgüler vardır. Bende bir örneği vardı, bilseydim atmaz, ibret olsun diye saklardım. Bir tarafta uçakları gökyüzüne monte etmişler, yerde asker tam teçhizat süngü takmış harekat halinde ve inanılmaz yağlı övgü cümleleri sıralanmış. Nerde kalmışlar, milletin gözleri yollarda kalmış, sesine soluğuna hasret kalmışlar... neler neler... Yani biz de zorunluydu, başka yol kalmamıştı diyoruz, kangreni mecburen kesmek olarak örneklendiriyoruz ama methiyeler düzmüyoruz, vıcık vıcık yağlamıyoruz. Bu halk bu gerçekleri daha görmeyecekse ben bir şey diyemem. Kimin dönek, kimin satın alınmış, kimin işbirlikçi, (hem de sömürücülerle, hem de ilik, kan sömürücülerle işbirliği bu) olduğunu görmeyecekse ne diyeyim... Ört ki ölem artık... Bu ülke de nereye giderse gitsin, cehenneme kadar yolu var. Dünyada Türkiye diye bir ülke illa da olmak zorunda değil. Türk diye bir halk da olmayacaksa olmayıversin, ne yapalım kendi yok olmak isteyene? Doktorlar iyi bilir, doktor ancak hayata tutunan yaralıları kurtarabilir. Yaşamaktan vzgeçmiş olana kalp masajı, suni solunum, hiç bir şey kâr etmez, Abbas yolcuysa gider... Bu kadar ağır konuşmak istemezdim, ama BU HALKIN ARTIK UYANMASI GEREKİYOR! RÜYA BİTTİ! Alıntı
Φ dominik Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2010 Olağanüstü ve olağandışı dönemleri başımıza kakmayın diye defalarca belirttik. Bu zihniyetin kimseye akil verme hakki yok. Önce gercek demokrasi ve özgürlükcü olmayi ögrenelim sonra baskalarini elestirelim. "Olaganüstü" cunta icin hazirlandi ve önüne konuldu. Kendiliginden olusan bir durum olamdi. Ama kime ne anlatiyorumki. 12 Eylül generasyonuna ne anlatsan anlat onlar Nuh derler Peygamber demezler. Onlar icin cuntacilari savunmak demokrasi anlayislarinin temel ilkeleridir. Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2010 Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2010 Siz gerçekten demokrasi istiyor musunuz? Hükümetin şu anda yaptıklarını demokrasi ile bağdaştırabiliyor musunuz? Dokunulmazlıkları kaldıracağız diye söz verdikleri halde niye hiç bir teşebbüste bulunmadılar? Bütün dokunulmazlıklar kalksın diye bir bahane uydurmuşlardı; şimdi herkese, her şeye dokunuyorlar. Kaldırsınlar dokunulmazlıkları, yargıyı serbest bıraksınlar cuntacı, siyasetçi, mafya ne kadar suçlu varsa adil yargılansın; suçlular cezalandırılsın. Buna zaten kimse birşey diyemez. Ama bugün hakimleri dinleyeceksin, savcıları dinleyeceksin, muhalefeti dinleyeceksin, senin adamına soruşturma açana baskı yapacaksın, basını susuturacaksın vs. Sn.Dominik sizin istediğiniz demokrasi bu mu? Bunlar olmamış bir darbeden daha ciddi, gerçekleşmiş bir sivil darbe görüntüleridir. Onların yanısıra hiç değilse biraz da bunlardan söz etseniz. Saygılar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2010 Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2010 "Olaganüstü" dediğimizin, Sovyet ve ABD emperyalizmleri arasında sıkışma durumu olduğunu, eğer 12 Eylül kangreni kesip atmasa olacakların korkunçluğunu hayal bile etmenin güç olduğunu anlattım. Dünyada iç savaş kadar korkunç bir olay daha olmadığını bilin. Dünya sahnesinde bundan büyük trajedi olmamıştır. İç savaşta hukuk, merhamet, hiç bir şey yoktur. Uluslararası savaşta hiç olmazsa bazı konvansiyonlar işleyebilir. Ben anlatmış olayım da, yine siz bildiğinizi okuyun... Alıntı
Φ dominik Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2010 Siz gerçekten demokrasi istiyor musunuz? Hükümetin şu anda yaptıklarını demokrasi ile bağdaştırabiliyor musunuz? Dokunulmazlıkları kaldıracağız diye söz verdikleri halde niye hiç bir teşebbüste bulunmadılar? Bütün dokunulmazlıklar kalksın diye bir bahane uydurmuşlardı; şimdi herkese, her şeye dokunuyorlar. Kaldırsınlar dokunulmazlıkları, yargıyı serbest bıraksınlar cuntacı, siyasetçi, mafya ne kadar suçlu varsa adil yargılansın; suçlular cezalandırılsın. Buna zaten kimse birşey diyemez. Ama bugün hakimleri dinleyeceksin, savcıları dinleyeceksin, muhalefeti dinleyeceksin, senin adamına soruşturma açana baskı yapacaksın, basını susuturacaksın vs. Sn.Dominik sizin istediğiniz demokrasi bu mu? Bunlar olmamış bir darbeden daha ciddi, gerçekleşmiş bir sivil darbe görüntüleridir. Onların yanısıra hiç değilse biraz da bunlardan söz etseniz. Saygılar... Nedense Türkiye'de demokrasi istemek illada bir kesime sirtini dayayacagin ve onlari digerlerine karsi savunacagin akla geliyor. Bu yaklasim yanlis. Demokrasi isteyen kim olursa olsun hic bir hükümete, devletin diger kurumlarina ve siyasi akima taraf olmadan ister. Yani eger Türkiye'de demokrasinin gelismesinden bahsediyorsak herhalde bu günümüzdeki iktidarinda demokrasi konuusnda alacak cok yolunun oldugu anlamina gelir. Illada istiyorsaniz söyleyeyim. AKP benim iicn gercek demokrasiyi isteyen ve savunan bir parti de degildir iktidarda. Ama illada AKP ile digerleri arasinda ve cunta arasinda bir secenek yapmak zorunda da degiliz. Demokrasi isteyen tüm antidemokratik uygulamalara karsi olmaklidir. Alıntı
Φ dominik Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2010 dediğimizin, Sovyet ve ABD emperyalizmleri arasında sıkışma durumu olduğunu, eğer 12 Eylül kangreni kesip atmasa olacakların korkunçluğunu hayal bile etmenin güç olduğunu anlattım. Dünyada iç savaş kadar korkunç bir olay daha olmadığını bilin. Dünya sahnesinde bundan büyük trajedi olmamıştır. İç savaşta hukuk, merhamet, hiç bir şey yoktur. Uluslararası savaşta hiç olmazsa bazı konvansiyonlar işleyebilir. Ben anlatmış olayım da, yine siz bildiğinizi okuyun... Istediginiz kadar anlatin ama anlattiklariniz asla cuntayi mesru ve dogru kilmaz. Cuntanin gelisinin anlattiklarinizla zerre kadar alakasi olmadiginida kabul etmeyen hic bir siyasi akim yok. Siz sadece 12 eylül generasyonu olarak almis oldugunuz egitim sonucu cuntacilari her firsatta savunuyorsunuz. Herkes cuntacilara sirtini dönmüsken 12 eylül generasyonu hala bunun hayalindeler. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2010 Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2010 Ben hiç bir şeyi ve hiç kimseyi savunmam. Benim işim analiz ve irdeleme, olay ve olguların geri planındaki nedenselliği görmek ve göstermeye çalışmak. Nedensellik kimseyi ne savunur, ne kimseye torpil yapar. Belli nedenler belli sonuçları doğurur, o kadar... Bize düşen, nedenselliği objektif, yansız ve polarize olmayan bir bakışla irdelemek. Nedenselliğin apaçık ortaya koyduğu bir sonucu savunmaya zaten hiç gerek kalmamıştır... Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2010 Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2010 Nedense Türkiye'de demokrasi istemek illada bir kesime sirtini dayayacagin ve onlari digerlerine karsi savunacagin akla geliyor. Bu yaklasim yanlis. Demokrasi isteyen kim olursa olsun hic bir hükümete, devletin diger kurumlarina ve siyasi akima taraf olmadan ister. Yani eger Türkiye'de demokrasinin gelismesinden bahsediyorsak herhalde bu günümüzdeki iktidarinda demokrasi konuusnda alacak cok yolunun oldugu anlamina gelir. Illada istiyorsaniz söyleyeyim. AKP benim iicn gercek demokrasiyi isteyen ve savunan bir parti de degildir iktidarda. Ama illada AKP ile digerleri arasinda ve cunta arasinda bir secenek yapmak zorunda da degiliz. Demokrasi isteyen tüm antidemokratik uygulamalara karsi olmaklidir. Ben de bu siyasi partilerin hiçbirinin gerçek bir demokrasi getirmek istediklerini ve getirebileceklerini sanmıyorum. Zoraki oy kullanıyoruz, bizim taleplerimizi karşılayan bana karşılamak isteyen bir partinin de olduğunu zannetmiyorum. Sırf cuntadan değilde bunlardan, yapılması gerekenlerden söz etsek. Askere sivil yargı diye getirilen yasanın Anayasa dan döneceğini Akp bilmiyor muydu? Biz bunlara alet olmayalım, kendimizi kullandırmayalım diyoruz. 12 Eylül bence bir iç şavaş ortamıydı. Milli irade deniyorsa halk onu da onayladı %92. Saygılar... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2010 Kolu kangren olana kadar sıkan, ülkeyi iç savaşa götürenlerle 12 Eylül'ü gerçekleştirenler farklı kimseler miydi ? Evet 13 Eylül günü sokaktaki adamın söylediği buydu. 12 Eylül cuntacıları da kendilerini zaten böyle pazarlamak istiyorlardı. Uğur Mumcu'lar neden öldürüldü ? Neyi ortaya koyuyorlardı ? Neyi araştırıyorlardı? Maraş'ta, olaylar tırmanınca ilan edilen sokağa çıkma yasağına sadece Jandarmanın uyması. Bülent Ecevit'in tüm ısrarlarına rağmen, sıkı yönetim ilan edilmezse, Maraş'taki katliama müdahele etmeyeceklerini söylerek Ecevit'i tehdit eden Kenan Evren mi akan kanı durdurmaya çalışıyordu ? Komando Kampları'nda sağcı milislere silahlı eğitim veren subaylar mı kan akmasın, iç savaş çıkmasın diye uğraşıyordu ? Birand'ın 12 Eylül belgeselinde kendi ağzıyla anlattığı gibi, mecliste cumhurbaşkanlığı oylaması devam ederken,bir ara cumhurbaşkanı seçilecek diye yüreği ağzına gelen Kenan Evren'mi istikrarsızlıktan rahatsızdı? Hayır sanki 12 Eylül bu ülkede gericiliğin palazlandırıldığı, tarikatların her türlü önünün açıldığı, bilime felsefeye çağdaşlığa yabancı nesillerin yetiştirilmesine uygun "eğitim" kurumlarının mantar gibi her köşe başında açıldığı, rejimin tüm özelliklerinin gerici olacak şekilde yeniden yapılandırıldığı bir sürecin başlangıcı değil. Bugün rahatsız olduğunuz, tehlike olarak gördüğünüz ne varsa, temelleri 12 Eylül'de atılmıştır. Ama bu çelişkiyi sıkça görmekteyiz. 12 Eylül'ü, 12 Eylül generallerinin pazarlamaya çalıştığı gibi gösterip övenler, 12 Eylül'ün ektiği tohumların meyvelerine karşılar. Türkiye'nin ABD ve Nato müttefikliğinin en ateşli savunucuları, ABD ve Nato hayranları, ABD ve Nato'nun Türkiye stratejilerinden şikayetçiler. Hem ABD ve NATO hayranı, taraftarı olacaksın. Hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, üniter, çağdaş yapısına karşı girişilen her hareketin arkasında ABD ve Nato olduğunu söyleyeceksin. Zaten zihinlerindeki bu çelişkidir ya temel sorunları. Sürekli eleştirdikleri kesim karşısındaki başarısızlıklarının temelide burada. Zira o kesim, dostunu da, düşmanını da iyi biliyor. Çıkarlarının örtüştüğüne hayran, çatıştığına düşman. Ya bunlar ? Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2010 Bugün rahatsız olduğunuz, tehlike olarak gördüğünüz ne varsa, temelleri 12 Eylül'de atılmıştır. Ama bu çelişkiyi sıkça görmekteyiz. 12 Eylül'ü, 12 Eylül generallerinin pazarlamaya çalıştığı gibi gösterip övenler, 12 Eylül'ün ektiği tohumların meyvelerine karşılar. Sayin CYRANO Bu bahsettiginiz temellerin icinde.. 12 Eylül'ü, hazirlayanlarin icinde, sol örgütler ve bu örgütlerin tümü bu hazirlayanlarin icinde yer aliyor muydu almiyor muydu..İdeolojik olarak darbe isteniyormuydu? Istenmiyormuydu.. Bunuda göz önüne alabilirmiyiz.. Your boys have done it! O dönem ABD baskanı darbe olunca cia başkanına senin cocuklar isi halletti derken.. Bu cocuklar sadece Askerlerden mi olusuyordu.. Burda darbeyi kim yapti degilde? Darbeyi bu Darbeyi kimler yaptirdi öne cikmiyormu? Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2010 Sayin CYRANO Bu bahsettiginiz temellerin icinde.. 12 Eylül'ü, hazirlayanlarin icinde, sol örgütler ve bu örgütlerin tümü bu hazirlayanlarin icinde yer aliyor muydu almiyor muydu..İdeolojik olarak darbe isteniyormuydu? Dostum sol örgütlerin içine darbecilerin yerleştirdiği ajan-provakatörler vardır. Ama sol örgütlerin tümü darbe için faaliyet gösterdi gibi birşey olur mu ? Yani infaz edilmek, idam edilmek, işkence görmek, onlarca yıl hapis yatmak, kamu haklarından mahrum edilmek, kamu memuriyetinden atılmak, sürgüne gitmek için mi uğraşıyordu bu örgütlerin yöneticileri ? 12 Eylül'den sonra, yapılan tüm düzenlemeler, solun önünü kesmek, sağ ve gericiliğin önünü açmak için değil miydi ? 12 Eylül'de hangi siyasi kanat darbeyi yedi ? Solun önü kapatıldı. sağın, dinci kesimin önü açıldı. Bunu tartışabilir miyiz ? Bunuda göz önüne alabilirmiyiz.. Your boys have done it! O dönem ABD baskanı darbe olunca cia başkanına senin cocuklar isi halletti derken.. Bu cocuklar sadece Askerlerden mi olusuyordu.. Burda darbeyi kim yapti degilde? Darbeyi bu Darbeyi kimler yaptirdi öne cikmiyormu? Dostum 12 Eylül ordunun hiyerarşik kademesi içinde planlandı ve gerçekleşti değil mi ? Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2010 Tekrar ediyorum;Sadece darbe yapanlar degil,bu darbeyi bilipte önlemek icin hicbir gayret göstermeyenlerin hepsinin yargilanmasi gerekir.Iktidari ve muhalefeti ile o günlerde birbirileriyle kanli bicakli gibi olan tüm siyasetciler-ÖLENLER HARIC-yargilanmalidir.12 Eylül sadece askere yüklenemez,12 Eylül'ün gerceklesmesi siyasetin eseridir.Basiretli siyasetciler olsaydi 12 Eylül önlenebilirdi.Siyaset,orduya darbe yapmasi icin gerekli kozlari vermis buna karsin darbenin gelecegi bilindigi halde hicbir sey yapilmamistir. saygilarla Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2010 Ne kadar basit ya! Bütün suçu at askerin üstüne iş bitti. Sağcısı da solcusu da olayların içindedir. dev-sol, dev-genç, töbder, polder bunların hepsini asker mi provake etti? Geçen gün general bir programda söyledi. 12 eylül olmasa ordu da bölünüyordu diye. Bunu da Evren Paşa yapmıştır herhalde. Bu adamların canı sıkılıyor şu memleketi birazda biz yönetelim diyorlar galiba. O günün siyasetçileri çıkıp biz basiretsizlik ettik, bu işi beceremedik deselerdi bir daha bu milletin karşısına çıkamayacaklardı. Yanlış anlaşılmasın ben asker hayranı falan değilim; hatta siyasete fazla karıştıkları için bir zamanlar karşıydım. Ama mesnetsiz bir şekilde, varsayımlarla askerin karalanmaya çalışılmasına da karşıyım. Saygılar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 10 Şubat , 2010 Valla ben lafı evirip çevirmem. 12 Eylül'ü sonuna kadar savunurum. Öyle dün şimale, bugün cenuba bakan rüzgar gülü olmam. Savunduğum neyse odur. Eğer bir mengenenin iki çenesi arasına sıkışmış ve kabuğu çatlamış, ezilmek üzere olan bir midyenin, mengenenin kolunu kendisinin çevirdiğine ikna olmamı isteyen olursa da ikna olmam olası değildir. Türkiye 11 Eylülde Sovyet ve ABD çenelerinin oluşturduğu emperyalist mengenede son nefesini vermek üzereydi. Ülke büyük bir çatışmanın, ardından iç savaşın, ardından Sovyet ve Amerikan müdahalesinin, işgalin eşiğindeydi. 12 Eylül olmasa sonumuz aynen Afganistan gibi olurdu... Ayrıca sağ sol gibi kavramlar, hangisinin önü kesildi, hangisi budandı hangisi kırpıldı filan gibi durumlar yoktur. Ülke iç savaş ve işgalden son anda kurtulmuştur, o kadar! Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2010 Amerika'nın izni ve desteğiyle gerçekleşen bir darbeyi, ülkeyi Amerikan işgalinden , müdahelesinden korumak için düzenlenmiş bir darbe gibi sunmaya yetecek argüman yoktur. ABD'yi dünyada huzurun ve güvenliğin teyminatı olarak sunup sonra, her tehlikenin adresi olarak ABD'yi göstermek kadar esnek rüzgar gülü yoktur. O yüzden 30 yıl önce, 12 Eylül'ü övmek için Gülen'in kaleme aldığı yazılardan aparma söylemleri ciddiye alacak halimiz yok. Bu ülkede 12 Eylül öncesi varolan tabloyu yaratanlarla, 12 Eylül'ü düzenleyenler ve onların efendileri farklı kimseler değildir. 12 Eylül, aynı dönemde dünyanın çeşitli coğrafyalarında düzenlenen NATO destekli benzer darbelerden hiçbir farkı olmayan, standart GLADIO operasyonudur. Cuntanın başı, Kenan Evren, NATO içerisinde "stay-behind" diye adlandırılan GLADIO kuvvetlerinin komutanıdır. Latin Amerika'da, Afrika'da, Asya'da, Avrupa'da 70'ler ve 80'ler boyunca düzenlenen tüm NATO destekli darbelerle aynı süreç aynı sonuçtur. Darbeye meşru zemin hazırlayacak eylemler organize edilir, ülkede iç savaş havası yaratılır. Ve ordu "kurtarıcı" gibi müdahele edip, askeri diktatörlük rejimi kurar. Ardından, ülkeyi dışa bağımlı hale getirecek ekonomik düzenlemelere gidilir. Gerici bir toplum projesi hayata geçirilir. Dünyadaki örneklerinden hiçbir farkı yoktur 12 Eylül'ün. Efendim, memleket şu haldeymiş, askerler mecburen darbe yapmışlar. Yoksa iç savaş çıkacakmış. Memleket o hale nasıl gelmiş ? İç savaş tablosu nasıl oluşmuş? Ülkede iç savaş çıkaran eylemleri, suikastleri, katliamları kim düzenlemiş ? Kimlerin bilgisi dahilinde, kimlerin desteğiyle yapmışlar? O kimselere ne olmuş? 12 Eylül'den sonra hangi makamlara gelmişler? Nasıl muamele görmüşler ? Hayır herkesin bilgisi ve zihninin 30 yıl geride kaldığını sananlar olmalı ki, bu fasaryalara hala inanılacağını umabilmektedirler. Maraş'ta, aylar öncesinden en ince ayrıntısına kadar planlanan bir katliam gerçekleşir. Askerler sadece seyreder. Katliamlar sürerken sokakta bir tek asker bile kalmaz. Gelen emirle nizamiyelere çekilmiştir hepsi. Çorum'da benzer bir katliam aynı taktiklerle tezgahlanır, olaylara müdahele eden, ve durduran komutan, Genelkurmay'ın emriyle anında Ankara'ya atanır. Adam gider. Katliam devam eder. Ülkenin başbakanı Ecevit'e, son teknoloji mamülü, zehirli mermi atan tabancalarla suikast düzenlenir. Silahlar orduya kayıtlı çıkar. 1977 1 Mayıs'ında, eli silahlı kimseler meydandaki insanların üstüne yaylım ateşi açar, otel tepelerinden. Yakalanır bu adamlar. Genelkurmay'dan bir yetkili gelir, hepsini teslim alıp gider. Abdi İpekçi öldürülür. Katili askeri cezaevinden elini kolunu sallaya sallaya kaçar. Ülkeyi kan gölüne çeviren katillerin kimin emrinde çalıştığına ne kadar açık bir örnek olabilir derseniz? ; 1976 yılından sonra başlayan cinayet ve çatışma dalgasında, Ankara'da işlenen cinayetleri araştıran savcı Doğan Öz iki yıllık soruşturma sonucunda başbakana bir rapor hazırlar; “Kontrgerilla Genelkurmay Harp Dairesi'ne bağlıdır. Kontrgerilla il ve ilçelerde seferberlik iş-lemini yürüten kurum olarak askerlik şubelerince yönetilmektedir. Bu konuda en çok aşamalı eğitimden geçen astsubaylar kullanılmaktadır. Sivil güvenlik güçleri içinde ise MİT elemanları ve Birinci Şube görevlileri kullanılmaktadır” “Sıkıyönetimi çağırma, seçimle, olmazsa darbeyle iktidar olma, demokratik yaşama biçimini yok ederek halkı sömürme seçeneği tek seçenek durumuna getirilme çalışmasıdır yapılan” "Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç demokrasi umudunu yok etmek onun yerine faşist bir düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çok uluslu ortaklıklar Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözme amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır." http://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Fan_%C3%96z Bu raporu hazırladıktan sonra Doğan Öz öldürülür. Katili İbrahim Çiftçi yakalanır. Çiftçi suçunu itiraf eder. Görgü tanıkları Çiftçi'yi teşhis eder. 6. Ağır ceza mahkemesinde yargılanırken Çiftçi darbe olur. Dosya 1. Sıkıyönetim Mahkemesine gönderilir. Mahkeme Çiftçi'ye idam cezası verir. Askeri Yargıtay "usulden" üç kere kararı bozar. Mahkeme dördüncü kez idam cezası verince dosya Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'na gider ve burada sanığın "beraat"ine karar verilir. Türk hukuk tarihinde sadece bir kez görebileceğiniz bir karar yayınlar mahkeme ; "Sanık İbrahim Çiftçi'nin maktül Doğan Öz'ü taammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüştür. 22 Temmuz 1983 tarihli 35 sahifelik gerekçeli kararda deliller tek tek tartışılmış, ret ve kabul sebepleri uzun uzadıya izah edilmiştir. (...) Ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararlarına direnilemeyeceğinden, bir oy farka da dayansa 7/8'lik oy çokluğuna dayanan Daireler Kurulu bozma ilamına sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle uyulmuş sanık Çiftçi'nin beraatine karar verilmiştir." Mahkemenin kararının türkçesi şudur "bu adam suçludur. Ancak bu suçluyu yüksek yerden emir geldiği için salıvermek zorundayız" Sonra ne oldu ? İbrahim Çiftçi salıverilir verilmez, İLKSAN'a müdür olarak atandı. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2010 Zaten toplum çürümüştü, tek temiz ve sağlam kalan kurum ordu idi diye bir söylem yok. İç savaş zaten ordunun da bölünmesi ile başlar. Ordu tek vücutken iç savaş filan çıkmaz. Bölünme yargıda, emniyette iyice netleşirse şartlar olgunlaşmıştır. Son aşama ordunun da bölünmesidir. Zaten orduda söz konusu bölünmeler yayılmaya ve belirginleşmeye başlamış olduğu için iç savaşın eşiğine gelmişti dedim. Durum, tek bir askeri liderin ağzından çıkan sözün yasa olması durumuna gelmeden çözülemeyecek bir karmaşaya itilmişti. Daha geç olup ordu da bölünmeden bu demokrasi paydos düdüğünü çalmak kaçınılmaz olmuştu. Biraz daha bölünme artsa, artık ordu darbe de yapamazdı. Her görüş grubunun kendi yandaşını tutuklamama, tutuklasa da bırakma, bırakmasa da kaçırma davranışları ayyuka çıkmıştı. Mevcut yasalarla bu durumun önüne geçmenin bir yolu görülmüyordu. tek çare, sözü yasa olan bir askeri yönetimdi. Bu söylediklerimi bahane olarak algılamak isteyenler algılayabilir. Ben bildiğimi söylerim, durum aynen buydu. Tabii ki hem Sovyetler, hem ABD her kesimden, ordudan da yandaş bulmuşlardır. Diğer temel kurumlar, yargı ve emniyette kutuplaştıkları gibi... Sütten çıkmış ak kaşık bir yapı yoktur. Şu dönemde bile, militer devrimci olduğunu söyleyebilenler yok mu? Bu da bir görüştür, devrimin ancak askeri bir darbe ile gerçekleşebileceğini savunmak. Daha önce de söylemiştim. Devrimciler aralarında devrimin yasal olarak iktidara gelmek, halk ayaklanması ve askeri darbe ile gerçekleşeceği inancı biçiminde üçe ayrılırlar. Bunlar görüşlerdir, temsilcileri de her zaman olacaktır. Buradaki sorunumuz, Sovyetleri de aynen ABD kadar emperyalist görmemekten kaynaklanıyor. O zaman Türkiye'nin nasıl bir mengenede sıkıştırıldığını göremiyoruz, çünkü mengenenin sadece bir çenesini dikkate alıyoruz. Hatta Sovyet emperyalizmi, boğazlar ve Kars Ardahan sorunu yüzünden ABD emperyalizmi tehdidi ile kıyaslanabilir bile değildi. Yanı başınızdaki güce angaje olursanız uydu olursunuz. Uzaktaki güce angaje olursanız yardım alırsınız. Örneğin Küba için ise Sovyet müttefikliği akılcıdır. ABD müttefiki olsa yutulup giden önemsiz bir ülke olurdu... Dini format söylemlerine gelince... Her zaman halkın talebi belirleyicidir, halk ne isterse o olur tarzı söylemler geliştirenlerin, bu konuda halkın ezilip geçilmesi gerektiğini söylemeleri ilginç. Fethullah Gülen ve Hilmi Tunahan gibi kişiler köy köy gezip İmam hatip kampanyaları açtılar, devletin maliyesinden çok para topladılar. Bu konuda gelin el ele verelim diyoruz zaten, bu ülkede dogmalara prim vermeyelim, dogma şakşakçılığı yapmayalım diye her zaman çağrıda bulunmuşumdur. "Bulunmadın, sen de dini dogmalara alkış tuttun" diyene forum açık, baksın... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2010 Bir ikincisi, şu sağ - sol konusu... İki türlü devlet ekonomik ve hukuksal yapısı vardır. Bir: Mülkiyet tümüyle devletin, bireysel mülk ve miras yok. İki: Mülkiyet bireysel, devlet mülkiyeti çok sınırlı, miras hukuku geçerli. Bir üçüncüsü devletin de bireysel mülkiyetin de olduğu karma sistem olabilir ama, bu da ikinci sınıfa girer. Tüm mülkiyet devletin ve miras hukuku yok demedikçe hepsi ikinci sınıfa girer. İlk sistem sosyalist, yandaşları da solcudur. Peki şimdi var mı dünyada böyle bir sistem? Yok. Başarısızlığa uğradı ve çöktü mü? Çöktü. Yeniden teklif eden var mı? Ben duymadım. Ha, teorik bazda tabii ki olur. Saygı da duyarım teorisyenine. Ama solcu diye bir şey yoktur. Yani yandaş olarak bu sistem için eylem yapan, devrim hazırlayan, çalışma yapan, taraftar toplayan, örgüt kuran var mı? Yok. En azından gözükmüyor, etkin değil. O yüzden bugün sağ - sol tartışması gerçekçi değil. Bu kavramları bir kenara bırakmak gerek. Eski solcular şimdi ikiye ayrıldı. Bir kısmı ulusalcı oldu, bir kısmı liberal. Esasen çatışma da bu. Ulusalcı - liberal çatışması. Bu da sağ - sol kadar yapay. Hiç böyle bir çatışmanın gereği yok. Ben görüş olarak liberalim, ama piyasadaki liberallerden bana öğürtü geliyor. Bu nasıl iş anlamıyorum. Kavramları bu kadar çarpıtan bir ülke daha bilmiyorum. Yok nur içinde mi yatsın, yok toprağı mı bol olsun diye gırtlak gırtlağa gelen başka toplum bilmiyorum. Yav isteyen nur içinde yatsııın, isteyenin toprağı bol olsun! Size ne yahu? İsteyenin toprağı bile kıt olsun, külleri kavanozda dursun no'olmuş? Kıyamet mi kopmuş? Şu ülkede karikatür filan değil yahu, bir Muhammed tasviri çiz de gazeteye bas, bir tiyatroda, sinemada Muhammed rolü oyna, eleştiri filan yok, normal! Neler olduğunu seyret! Hatta sadece "Muhammed" diye andığım için kaç kişi kızıyor bana kim bilir! Biz bu şekilde bu işin içinden çıkamayız! Daha geçen South Park'a bakıyorum, İsa ringe çıkıyor, karşısında şeytan var, İsa küt nakavt oluyor. Uygarlık budur. Bu bizdeki dogmatizme uygarlık demek için daha çooook fırın ekmekler gerek... Biz bu işin içinden zor çıkarız ama, bilmem... Daha hâla fesini kafasına dik koyup bıyığını yukarı buranlar ittihatçı, yok bıyığını badem kesip fesini geriye kaykıtanlar İtilafçı, haydiii, boğaz boğaza gel, sen onu astır, sen berikini astır, kavga kıyamet, patır kütür işinden hâlâ daha çıkamadık, söyleyeyim. Hâla bu kavga! Al sana İtilafçı AKP, al sana İttihatçı CHP! Devam! Nasıl olur, nerde çözülür valla ben bilmiyorum,bilen de olduğunu sanmıyorum! Alıntı
Φ dominik Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2010 Tekrar ediyorum;Sadece darbe yapanlar degil,bu darbeyi bilipte önlemek icin hicbir gayret göstermeyenlerin hepsinin yargilanmasi gerekir.Iktidari ve muhalefeti ile o günlerde birbirileriyle kanli bicakli gibi olan tüm siyasetciler-ÖLENLER HARIC-yargilanmalidir.12 Eylül sadece askere yüklenemez,12 Eylül'ün gerceklesmesi siyasetin eseridir.Basiretli siyasetciler olsaydi 12 Eylül önlenebilirdi.Siyaset,orduya darbe yapmasi icin gerekli kozlari vermis buna karsin darbenin gelecegi bilindigi halde hicbir sey yapilmamistir. saygilarla Türkiye'de darbeler öyle bir gecede bir iki tane vatansever askerin bir araya gelip ülkeyi kaostan kurtaralim demesiyle olmamaitir. Darbenin yapilabilmesi icin gerekli ortamin uzun bir sürec icerisine yayilarak zemini hazirlanmasi gereklidir. 12 Eylül fasist cuntasinin zeminleri Abdi Ipekci'nin öldürülmesinden baslayarak bunu 1 mayis 77 katliami, ögrenci kavgalari, Maras ve Corum katliamlari, Konya'da seriatci mitingler ile devam etmistir. Sag ve solcu genclerin birbirleriyle kavgasi kendiliginden olusan bir olgu degildi, bu tip olaylar karanlik gücler ve cuntanin zeminin hazirlayan gücler tarafindan hazirlanmistir, yani bu güclerin hem sag hemde sol görüslü örgütleri yönlendirip ülkeyi kaosa sokmuslardir. Onlarin tek amaci ABD emperyalizminin cikarlari dogrultusunda ülkemizdeki gelisen demokrasi harekatini engellemektir. Cuntalarin hedefide devamli demokrasi olmustur. Anayasamiza bakin tüm anti demokratik kanunlar cuntalar döneminde hazirlanmis ve uygulamaya sokulmustur. Evren ve cevresindekiler geldiginde ülkeyi fasizmin, komunizmin ce seriatin etkisinden kurtarmak oldugunu söylemisti. Yaptiklariyla söylediklerini kiyasladigimizda ülke cunta döneminden sonra en hizli bir sekilde dinci ve seriatci nesillerle dolmustur. Etnik milliyetcilik yükselmistir ve sol adina neredeyse hic bir sey kalmamistir. 1980 öncesi tüm etkin fasistler cunta ve sonrasinda devlet tarafindan belirli görevlere getirilip, deyim yerindeyse mükafatlandirilmis ve korunmustur. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2010 AKP hükümetinin asil amaci,ne darbeciler ne darbe yapanlarin yargilanmasi degil de dinci siyasete uygun bir zemin hazirlamak ve ABD ile yürüttügü Ortadogu projesi calismalarini ABD'nin istegi dogrultusunda gerceklestirmeyi icerir.Basbakan bu görevi yerine getirirken,Araplarla yogun bir dostluk siyaseti gütmektedir.Islam'dan Müslümanliktan bahsederek,müslüman koruyuculuguna bürünerek gercekte ABD'nin kendisine yüklemis oldugu misyonun calismalarini yürütmektedir.Yani Araplari elde etme siyaseti...Bu siyaset nedeniyle de cok dikkat cekecek sekilde,Israil kartini oynamaktadir.Katar'da Islam-Amerika iliskileri konulu panelde yaptigi konusmada sözümona INSANLIGA hitap ederek,konuyu Gazze'ye getirmistir.Bu taktik ilerde Araplarin tamamen aleyhine dönecek olan Ortadogu siyasetidir.Gazze'de ölen cocuklar icin insanliga hitap eden Erdogan Irak'ta onbinlerce masum cocugun öldürülmesine itiraz etmemistir,cünkü Irak'ta cocuklari öldürenler Israil'li degil ABD ve Ingilizlerdi,yani Ortadogu projesinin bas mimarlariydi.Türkiye'de Gazze icin protesto yürüyüsleri düzenleyen AKP yandasi müslüman örgütler her nedense Irak taki katliama seslerini cikarmadilar. AKP iktidarinin görevi sadece,Ortadogu'nun Kafkaslarin yeniden sekillendirilmesi degildir AKP'nin misyonlarindan biride Ortadogu'da özellikle Kuzey Irak'ta 199o'li yillardan baslayarak ABD CIKARLARINA köstek olan Türk Silahli Kuvvetlerinin yipratilmasidir.Türk Silahli Kuvvetlerinin ideolojik düsmanlarini ciddiye almak zaten mümkün degildir.Akli basinda olan rüstünü ispat etmis kim varsa Türk Silahli Kuvvetlerine karsi nasil bir yipratma kampanyasinin uygulanmakta oldugunu,kimlerin bu kampanyada rol ve görev üstlendigini anlamakta zorlanmaz. Türk Silahli Kuvvetlerini kendi ideolojik kaliplarina uygun bir sekilde,karalamaya calisanlar,Türk Silahli Kuvvetlerini Cuntaci diye damgalayanlarin kimler olduklarini,onlarin dertlerinin ne oldugunu anlamak icin kahin olmanin geregi yoktur.6 aydir Türkiye'de yürütülen DARBE iddialarinin tek amaci,TÜRK SILAHLI KUVVETLERINI millet nazarinda suclu göstermek ve orduyu hareket edemez bir duruma getirmektir.Dünyanin hicbir ordusuna karsi böyle bir yipratma kampanyasi hemde iktidarin eliyle yürütülmemistir.Hicbir ülkenin ordusu,AB ve ABD destegiyle ic ihanet odaklari tarafindan böyle bir psikolojik savasa muhatap edilmemistir.Bu savasin arkasinda;Kürtcü Aleviler,PKK'lilar,seriatcilar yani Allahi kullananlar,Liberaller ve emperyal gücler vardir. saygilarla Alıntı
Φ dominik Gönderi tarihi: 15 Şubat , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 15 Şubat , 2010 AKP hükümetinin asil amaci,ne darbeciler ne darbe yapanlarin yargilanmasi degil de dinci siyasete uygun bir zemin hazirlamak ve ABD ile yürüttügü Ortadogu projesi calismalarini ABD'nin istegi dogrultusunda gerceklestirmeyi icerir. Ya biz gercekten istiyormuyuz ülkemizde cunta yapanlari ve tasebbüs edenleri? Ben istiyormuyum? Ya siz istiyormusunuz? Ya digerleri? AKP'nin istemedigini dogru tesbit ediyorsunuz ama birazda kendimize bakalim. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 15 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 15 Şubat , 2010 Komutanının Kenan Evren olduğu GLADIO tarafından, askerlerin, polislerin, istihbaratçıların bir kısmı toplu katliamlar düzenleyecek, başbakana, parti liderlerine, aydınlara, gazetecilere, savcılara suikast düzenleyecek şekilde görevlendirilirse o ülkede tüm kurumlar bölünür. Bunu organize eden kimselerin kurduğu askeri diktatörlüğe mazeret olarak üstüne bunları saymak, Hitler'in diktatörlüğüne gerekçe olarak Reichstag yangınını göstermekle aynı derecede bir zırvadır (27 Şubat 1933 tarihinde Alman Parlamento binası Reichstah Hitler'e bağlı SA milisleri tarafından ateşe verilmiş, ertesi gün Nazi Partisi dışındaki tüm partiler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları kapatılarak diktatörlük sistemine geçilmiştir) Buradaki sorun gözönünde olan gerçeklerin, bırakalım Türkiye'yi, dünyada ortadoğu üzerine hazırlanan tüm çalışmalarda ortaya konan gerçekleri, 30 yıllık artık icad edenlerin bile zikretmeye utandığı söylemlerle geçiştirilme çabasıdır. Neymiş ? Memlekette iç savaş ortamı varmış, asker müdahele etmeye mecburmuş. İç savaş ortamını yaratan kim ? Ülkede 70'lerin ortalarından itibaren başlayan, toplumda infial yaratacak, kitleleri devlete ve hükümete karşı güvensizliğe sürükleyecek, toplumsal sert kutuplaşmalar yaratacak, katliamlar, büyük suikastler vs. Bunları icra eden kim ? NATO kamplarında özel eğitim gören, Özel Harp Dairesi elemanları ve bunların kullandığı sivil tetikçiler. Darbeden sonra cunta kullandığı bu adamların hepsini kollamış, darbeden önce tutuklananları ya askeri cezaevlerinden kaçırmış ya da, İbrahim Çiftçi'de gördüğümüz gibi, mahkemeleri bile isyan ettirerek ipten almıştır. Ya ellerine kırmızı pasaportlar verip başka ülkelere göndermiş. Ya da devlet kurumlarında üst düzey yöneticilikte ödüllendirmiştir. Biz kişisel fantazilerle, çizgiroman senaryolarıyla ilgilenmiyoruz. Ciddiye de almıyoruz. Biz, binlerce belge, delil, itiraf, araştırma ile aydınlatılan gerçeklerden bahsediyoruz. 70'lerde Sovyetler işgal edecek rejimi değiştirecek masalı, 80'lerde İran gelecek rejimi değiştirecek masalı. Bunun yanında, hem 70'lerde, hem 80'lerde, hem 90'larda, hem 2000'lerde NATO tarafından icra edilen eylemler. Bu ülkede yüzlerce cinayet, suikast, katliamın ardından faillerle, kontgerilla, failleri eğiten şefler, silahların kim tarafından verdiği, nasıl kollandıkları en ince ayrıntısına kadar açığa çıkarıldı. Bu ülkede, iç savaş çıkaranlar, katliamlar düzenleyenler, GLADIO tarafından değil de, KGB tarafından örgütlenip, eğitilip, silahlandırılmış olsaydı o zaman gidip failleri Rus odaklarda arardık. Bir yanda, bırakalım Türkiye'yi, tüm dünyada en ince ayrıntılarıyla, delilleriyle, hem tetikçilerin, hem şeflerinin itiraflarıyla ortaya konan bir GLADIO operasyonu. Öbür yanda, herkesin bilgi seviyesini kendisininki kadar sanan insanların çizgi roman senaryosu ayarında yazdığı şeyler. 12 Eylül'den sonra tutuklanan ülkücülerin, şefleri, militanları, yöneticileri tek şey söylemiştir "Biz Kullanıldık". En alttaki üyesinden en üstteki yöneticisine kadar itiraf ettikleri ve sitem ettikleri aynıdır. "Devlet bizi kullandı, işi bitince hapse attı" Ünlü militanları anılarında, devletin hangi organları tarafından, nasıl kullanıldıkları, nasıl silahlandırıldıkları, hangi eylemlere nasıl teşvik edildiklerini anlatmıştır. Ha dersiniz ki, devletin o elemanları yapmış. 12 Eylül'den sonra, devletin aynı elemanları bırakalım bu yaptıklarından dolayı cezalandırılmayı, en üst makamlara getirilmiştir. Evrensel her darbede gerçekleşie. Darbe olunca , cunta kendi elemanlarını tepe noktalara yerleştirir. Her kurumun yönetim kademelerine kendi adamlarını getirir. Yok şöyle olsaydı; polis, istihbarat, bürokrasi içerisinde görevli insanlar arasında GLADIO hesabına çalışanlar vardır. Ve tabloyu yaratan bunlardır. Asker bunların yaptıklarını engellemek için müdahele eder. Öyle bir ihtimalde sonuç şu olurdu; Bu adamlar devletin içinden temizlenir. Hem koltuklarını kaybeder, hem de cezalandırılırdı. Oysa bakıyoruz, hepsi terfi ettirilmiş, ödüllendirilmiştir. Yüzlerce, binlerce ifade vardır, hangi emniyet müdüründen silahları aldıkları, hangi istihbaratçı tarafından kimle tanıştırıldıkları, hangi eylem için hangi bürokrattan talimat aldıkları vs. Peki bu insanların görevden alınan, tutuklanan, cezalandırılanı var mı ? Üçüncüsü sınıf emniyet amiri, birinci sınıf emniyet amiri yapılmış cuntadan sonra. Orta derece istihbaratçı, istihbaratın tepe noktasına getirilmiş, büro başkanı bürokrat daire başkanı, müdür genel müdür olmuş vs. Sovyetler'de emperyalistti, ABD'de. Ancak bu ülke Varşova paktı üyesi değildi, NATO üyesiydi. Bu ülkede, Sovyet ajanları değil, ABD ajanları istediği gibi faaliyet gösteriyordu. Bu ülkenin tarihinde istibarat ajanları KGB tarafından değil, CIA tarafından maaşa bağlanmıştı (hem de, hangi şefe, hangi ajana kaç lira maaş ödendiği, bakkal defteri tutar gibi tutacak kadar saklamaya gerek duymadan) Bu ülkenin ordusunun içinde, Rusya'nın değil, ABD'nin bölgedeki çıkarlarını korumak için, üstün yetkili, ileri derecede silahlandırılmış özel bir birim vardı. Bu ülkede 80 öncesi işledikleri suçlar ortaya çıktıktan sonra devlet görevlileri Rusya'ya değil, ABD'ye kaçtı. Üzerinden bitişi itibariyle 30 yıl geçen döneme ilişkin ortaya çıkan gerçekler, bilgi ve belgeler, raporlar, araştırmalar, itiraflar, anılar arasında, elinde silah bu ülkede kan akıtanlar ile Sovyetler arasında değil, ABD arasındaki bağ çıktı ortaya. Sovyetler'in de emperyalist olması, 30 yılda, bırakalım Türkiye'yi, dünyada bu kadar araştırılan, sorgulanan, üstüne binlerce rapor, çalışma hazırlanan bir döneme ilişkin böyle bir söylem getirecek bilgi de, dayanakta yoktur. 11 Eylül günü sokakta kan akarken 12 Eylül günü kan durdu. Ne yaptı bir günde askerler? Bir gecede ne değişti ? Asker bir gecede, sokaktaki kanı durdurmak için savaştı mı ? Operasyon nihayete erdi. Asker iktidara gelmiş ve diktatörlük kurulmuştu. Artık kan akmasına ihtiyaç yoktu. Türkiye, ekonomisi ile 3 yılda tam dışa bağımlı hale getirildi. Yeşil Kuşak projesi uyarınca, dinci gericilik toplumun temel taşı olacak şekilde tüm kurumlar elden geçirildi. Çağdaş, bilimsel görüşler ve bunların savunucuları uzaklaştırılıp, gericiler koltuklara oturtuldu. Araştırmayan, sorgulamayan bir gençlik yaratıldı. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.