Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Atatürk'ün Tek Suçu


Ufuk_efe

Önerilen İletiler

Şimdi de Kürtçeyi İngilizce ve Almanca ile aynı kefeye mi koyuyorsunuz?

Ben çerkes olduğum halde önce çerkesce değil İngilizceyi ve sonrasında Almanca-Fransızca öğrenmek isterim.

Şimdi sana saygımdan ötürü kalkıp bi de Kürtçe mi öğreneyim İngilizceden önce?

Biraz gerçekçi olalım lütfen.

Daha da kötüsü, Kürtçe'yi Türkçe ile aynı kefeye koyuyor!

Birisi ortalama 80.000 kelimeye sahip, gramer yapısı belli ve üretkenliğini koruyan bir dil...

Diğeri 3000-5000 kelime kapasitesiyle, gramer yapısı bile net olmayan, özgün sayı sistemi ve alfabesi hiç olmamış olan, eğitim ve öğretim dili olmaktan uzak bir lehçe...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Daha da kötüsü, Kürtçe'yi Türkçe ile aynı kefeye koyuyor!

Birisi ortalama 80.000 kelimeye sahip, gramer yapısı belli ve üretkenliğini koruyan bir dil...

Diğeri 3000-5000 kelime kapasitesiyle, gramer yapısı bile net olmayan, özgün sayı sistemi ve alfabesi hiç olmamış olan, eğitim ve öğretim dili olmaktan uzak bir lehçe...

 

E tabi canım, Kürtçnenin teknik açıdan nasıl bir dil olduğunu ve yeterliliğini tartışmaya gerek yok. Hele ki Türkçe'nin yanında...

Arkadaş, ek dil olarak Kürtçeyi neden öğrenmiyosunuz diyor ya :) Ona nazaran...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ahmet Türk'ün,Öcalan'in adini peygamber adi gibi kullananlarin Atatürk'ten bahsedenlere "EMELLERINIZE ALET ETMEYIN"yakistirmasini yapmasi ne kadar ahlakidir.Bu yakistirmayi yapanlar nereden biliyor o arkadaslarin Atatürk'ü emellerine alet ettiklerini ki böyle bir suclama yapma hakkini kendinde görüyor.Atatürk'ün adindan bahseden arkadas,yazisinin icerisnde gerektigi icin onun adini kullanmistir.O arkadasa saldirma hazimsizliginin nedeni Atatürk'mü yoksa Atatürk'ün sahsinda Atatürkcüler mi?

 

 

saygilarls

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Daha da kötüsü, Kürtçe'yi Türkçe ile aynı kefeye koyuyor!

Birisi ortalama 80.000 kelimeye sahip, gramer yapısı belli ve üretkenliğini koruyan bir dil...

Diğeri 3000-5000 kelime kapasitesiyle, gramer yapısı bile net olmayan, özgün sayı sistemi ve alfabesi hiç olmamış olan, eğitim ve öğretim dili olmaktan uzak bir lehçe...

 

3000-5000 degil! smile.gif

 

Siz hangi sayilari ve alfabeleri kullaniyorsunuz? smile.gif

 

Latin alfabesini ve arapca rakamlari degil mi?

 

Zaten o dediginiz 80 bin kelimenin de yarisi Turkce degil. Bakin suizin yazdiginzi yorumdan ornek vereyim:

 

Kefe Turkce degil,

Kelime Turkce degil,

Gramer Turkce degil,

Kapasite Turkce degil,

Net Turkce degil,

Sistem Turkce Degil,

Alfabe Turkce degil...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşım öncelikle Kürtlere, Türkler'in yaptığı iyilik eseri olarak bu topraklarda barınan mülteciler gibi davranmayı bırakın.

Azınlık haklarından söz ederken sanki bir minnet buyuruyormuşçasına böbürlenerek yapılan gösteriler hoş değil.

Hani çok övündüğünüz bir şey var "Biz ırkçılık yapmayız" siyah beyaz ayrımı yok bu ülkede rahat edebilirsiniz. Hadi ya ırkçılık yapmıyosun öyle mi? Bunu demeyin bana allah aşkına. Nedir bu nefret yok kürtlere yok ermenilere yok rumlara. Türkün türkten başka dostu yok değil mi? Böyle yetiştirmeye devam edin çocuklarınızı nefret tohumlarını yeşertin ondan sonra neden savaş oluyor neden barış içinde yaşayamıyoruz, dünya hepimize yetmiyor mu? Yetmiyor efendim yetirmiyorsunuz işte. Şu ülkücüler yüzünden halkın tedirgin olduğu zamanları ne çabuk unuttunuz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşım öncelikle Kürtlere, Türkler'in yaptığı iyilik eseri olarak bu topraklarda barınan mülteciler gibi davranmayı bırakın.

Kimse Kürtlere mülteci muamelesi yapmıyor.

 

Azınlık haklarından söz ederken sanki bir minnet buyuruyormuşçasına böbürlenerek yapılan gösteriler.

 

"Azınlık Hakkı" biçiminde tanımladığınız kavramı eğer Lozan'a göre ele alıyorsanız, Lozan'a göre "Azınlık" tanımı Müslüman Olan - Olmayan'a göre yapılmıştır.

Kürtler bu açıdan Azınlık olarak tanımlanmamıştır.

 

Günümüzde ise "Azınlık" tanımı, Ulus-Devlet kavramının daha da gelişmesi ile artık ilkel bir ayrımcılık ve tanımlama haline gelmiştir.

Çünkü artık kitleler, birisi diğerinden daha fazla/az ya da farklı/özel bir hakka sahip olmadan, aynı devletin aynı vatandaşlık hakkına sahiptir.

Bir hak verilecekse, özel olarak belirli bir kitleye/azınlığa değil, tüm topluma verilir.

 

Dolayısı ile Ulusal anlayışa sahip bir devlette, Azınlık Hakları artık söz konusu olamaz...

 

Ve bir kitle, kendisini Azınlık olarak Etnik bir temelde tanımladığında, bu demokrat ve modern bir tanımlama olmuyor.

Dolayısı ile kendisini zoraki Azınlık olarak tanımlayan bir kitle, elbette ki Egemen olarak bir gücü de tanımlamak zorundadır.

Bunu tanımladığı andan itibaren de doğal olarak "Bahşeden - Bahşedilen" gibi bir ayrım da ortaya çıkacaktır, çıkaracaktır.

Yani "Kürtlere minnet buyuruyormuşçasına birşeyler verdiğini düşünerek böbürlenen" bir kesim yok,

Ancak, devleti (kendisini, devletin ulusal bağından ayrı etnik bir unsur olarak tanımlayarak) "Egemen" ve kendisini "Azınlık" olarak ilan ederek "Bahşeden - Bahşedilen" ilkel ayrımını ortaya çıkaran Kürtçü Etnik Milliyetçi bir kesim var.

 

Eğer ben şöyle davranmış olsaydım, gerçekten mide bulandırıcı olurdu:

Kimi Kürt kesimi kendisini inatla Etnik Kökene dayalı olarak kimliklendirmeye çalışıp ve öyle niteleyip, bir Azınlık olarak tanımlanma süreci yaratarak, Etnik-Kökene özgü haklar talep edip, bir "Bahşedilen (Azınlık) - Bahşeden (Egemen)" ayrımını yaratmak istemelerine rağmen; bu ayrımı, "Bu Ayrıma Karşı Olanların" yarattığını iddia etseydim...

Bunu yapmam hakikaten de mide bulandırıcı olurdu...

Hani çok övündüğünüz bir şey var "Biz ırkçılık yapmayız" siyah beyaz ayrımı yok bu ülkede rahat edebilirsiniz. Hadi ya ırkçılık yapmıyosun öyle mi? Bunu demeyin bana allah aşkına. Nedir bu nefret yok kürtlere yok ermenilere yok rumlara. Türkün türkten başka dostu yok değil mi? Böyle yetiştirmeye devam edin çocuklarınızı nefret tohumlarını yeşertin ondan sonra neden savaş oluyor neden barış içinde yaşayamıyoruz, dünya hepimize yetmiyor mu? Yetmiyor efendim yetirmiyorsunuz işte. Şu ülkücüler yüzünden halkın tedirgin olduğu zamanları ne çabuk unuttunuz.

smile.giflaugh.gif Türkiye'de tutunamayacak bir akım varsa, o da Türk Irkçılığı/Etnik-Milliyetçiliğidir...

Çünkü bu akımın Türkiye'de tutunabileceği tarihsel bir gerçekliği ve geçmişi yoktur.

Çin'de Çinli Irkçılığı yapılabilir;

Afrika'da Siyahi Irkçılığı yapılabilir;

Orta Asya'da bile belki Türk Irkçılığı yapılabilir...

Ancak Anadolu Türk Irkı tipolojisinin bile bulunmadığı ve Türk adının çoktan bir Ulus adı olarak gerçekleştiği, Irk adı olmaktan uzaklaştığı bir yerde

Türk Irkçılığı, artık gerçekleşemeyecek kadar geride ve ilkelde kalmıştır.

Yani kaygılanmayınız, Türk Etnik Milliyetçiliği yapan o kesim,

Kürt Etnik Milliyetçiliği yapanlardan çok çok daha az tehlikelidirler.

Haa, olmamaları-böyle bir düşünce sergilememeleri gerekir elbettte, o ayrı mesele...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Genel geçer bir kimlikle tanımladığımız birçok insanın demokratik, kültürel talepleri var ortada, peki niye var? Siyasal rejimin dayandığı tekçi-homojen, ulus-devlet yapısı ve fetişleştirilmiş bir milliyetçilik dayatması nedeniyle var. Dilsel ve kültürel haklar insanın yegane doğal haklarıdır, bir lütuf değildir, bahş edilmez. Demokratik ve sosyal devlet ilkelerine aykırı değildir ve Kürtlerin bunu savunmasından daha doğal bir şey yoktur.

 

Kürtçenin ve kültürel hakların konuşulduğu bir yerde bu mesnetsiz resmi ideoloji özentisi kara çalmaların ve ithamların bir değeri/kıymeti yoktur. Resmi ideoloji ve faşist türkiş tezleri Kürt diye bir şeyin varlığını dahi kabul etmezken, sen de aynı ideolojinin taşeronluğuna soyunmuş, faşizmin örtük söylemlerini kendine şiar edinmişsin. Senin faşizm sınırın bu mu? Sokakta konuş ama kamuda konuşma? Bir dilin sokakta konuşulmasını serbest bırakmak (sanki aksi halide mümkünmüş gibi) bir ülkeyi demokratik yapar mı?

 

Bu ülkenin milli eğitim okullarında, sokaklarında, caddelerinde Kürtçe konuştu, Kürtçe müzik dinledi diye dayak yiyen, hor görülen binlerce insan var, ceza evlerinde mahkumlar Türkçe bilmeyen anneleriyle konuştu diye türlü linç girişimlerine maruz kaldı. Bu ülkede Kürt dili diye bir şeyin olmadığı, Kürtlerin de kart-kurt olduklarını da Kürtler mi söyledi yoksa? Dünyanın tüm dillerinin Türkçeden türediğine inanan ve bununla ilgili olarak bilimsel(!) tezler yapan bir ülke sence bu dilin varlığını tanıyor mu? Bir halkı asimile etmenin yolu dilini yok etmekten geçer. Eğitim görmesine izin verilmeyen, gelişmesine müsade edilmeyen bir dil ve kültür yok olur ki bunun adı açık bir asimilasyon olup evrensel hukuk çerçevesinde insan hakları ihlalidir. Koca bir kültür ve dil asimilasyona uğratılıyor, sen daha hangi masalı anlatıyorsun burda? Bir dilin korunmasını istemek bazılarının iddia ettiği gibi bölücülük müdür? Bu kadar zor mu bunu anlamak? Sekiz bilinmiyenli denklem çözmüyoruz arkadaşım..

 

Bu ülkede Fikri Sağlar’ın raporunda da geçen Kürtçe düşündüğü için 17500 faili meçhul cinayetin ve kayıp vakasının hesabını kim verecek yoksa onuda emperyalistler mi tezgahladı? Bu ülkede 4 tane darbe ve onlarca darbe girişimini de PKK ve Kürtler mi yaptı/yada solcular? Tuhaf orman kanunu tartışmaları bırakmak için acaba bilimsel bir cevabınız yada karşılığınız var mı?

 

Siyasal rejimin askeri vesayet üzerinde olmasından rahatsız olmayanların moderniteden, demokrasiden ve çağdaşlıktan bahsetmesi mümkün müdür?

 

12 eylül cuntası pek çok kurum ve yasasıyla hala canlı bir süreçken ülkenin demokratikleşmesi, sivilleşmesi adına bunları eleştirmeyen, cansiparane savunan partiler neye delalet eder?

 

Hadi Kürtçe için PKK bahanesini söylediniz? Peki Lazca ve Çerkezce gibi dillerde niçin aynı yasak geçerlidir? Biz sadece Kürtçenin değil, diğer dillerin de kamusal alanda öğretilmesi, konuşulması taraftarıyız. PKK'nın da bu hakkı savunmasu bu hakkı otomatikman gayrı meşru mu yapar?

 

Sınıflı bir toplumda ulusal çıkar, ulusal bütünlük ve kırmızı çizgiler gibi söylemlerin somut bir karşılığı olabilir mi? Böyle bir ülkenin hala “kaynaşmış, sınıfsız bir zümre” olduğuna mı inanıyorsun? Bu ülkede herkesin eşit söz hakkına sahip olması gerektiğine inanıyorsak, büyük çoğunluğun sefalette yaşarken küçücük bir azınlığın alii çıkarlarının tüm halkın çıkarlarıymış gibi savunulmasına da karşı çıkmamız gerekmez mi?

 

Kafanızın arkasında bir Kürt nefreti var, bunu diyemediğiniz için de “Kürtler yok milliyetçidir, Kürtlerinki ilkel/etnik milliyetçiliktir, Kürtler emperyalizm uşağıdır.” gidiyor da gidiyor, sende bunları kullanmaya pek bir heveslisin.

 

Ayrıyetten anti-emperyalizm dersi veren Kemalistler Nato üyeliği, ordunun Amerikan-İsrail silahları kullanması ve emperyalist ittifaklarla müttefiklik ilişkisi/ilişkileri hakkında ne düşünüyorlar? Amerikan çıkarlarının jandarmalığını yapan bir kuruma üye olup anti-emperyalizmden yakınmak ne yaman çelişkidir? Anti-kapitalist olmayan hiç bir rejim öz olarak anti-emperyalist olamazken bu anti-emperyalizm güzellemeleri iğreti-çelişik durmuyor mu sizcede?

 

Dipnot olarak:

 

* "Azınlık; bir toplulukta herhangi bir nitelik bakımından ayrı ve ötekilerden sayıca az olanlar, ekalliyet, çoğunluk karşıtı." (TDK dan alıntı)

* "Artık gerçekleşemeyecek kadar geride ve ilkelde kalmıştır." Arkadaşım ırkçılık “iradesi/bilinci” olan varlıklara has bir kavramdır, dolayısı ile devamlılığı her zaman söz konusudur. Eğer hala aksini iddaa ediyorsan kayda değer somut verilerin varsa bir zahmet paylaşıver.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Genel geçer bir kimlikle tanımladığımız birçok insanın demokratik, kültürel talepleri var ortada, peki niye var? Siyasal rejimin dayandığı tekçi-homojen, ulus-devlet yapısı ve fetişleştirilmiş bir milliyetçilik dayatması nedeniyle var. Dilsel ve kültürel haklar insanın yegane doğal haklarıdır, bir lütuf değildir, bahş edilmez. Demokratik ve sosyal devlet ilkelerine aykırı değildir ve Kürtlerin bunu savunmasından daha doğal bir şey yoktur.

Demokratik olan hiçbir hak, Etnik-Köken temelinde talep edilemez.

Ben, Demokrasinin "Dil, Din, Irk YapMAdığını" biliyordum, bilmem yanlış mı biliyorum.

Bu çerçevede bir hak talep edilecekse, Etnik-Kökene temellendirilerek değil,

Etnik-Milliyetçilik körüklenerek değil,

İnsanlık gereğidir diye, insanlı onurudur diyerek talep edilir ve Ulusallık ile içteş, uyumlu olur.

Oda, bu hak, İnsanlık Onuru ile bağdaşıyorsa, bu şekilde talep edilir...

 

Bu bağlamda gerçekten de modern Ulus Devlet ile bu türlü bir hakkın korunması ya da tanınması tezat oluşturmaz.

Ancak Türkiye'de böyle bir olgu yoktur.

Bazı haklar "Kürt Hakkı" "Kürt Sorunu" adı ile talep ediliyor;

Bir sorunun, tek bir etnik kökene atanarak adlandırılması ve o etnik kökene özgülenmiş hak talebi ne kadar demokratiktir?

Kürtler, diğer etnik-kökenlerin de benzer haklara sahip olmasını ne kadar önemsemektedirler, ne kadar demokratiktirler?

 

Demek istediğim;

Her insan kendi dilini konuşma ve geliştirme hakkına doğal olarak sahiptir, Etnik-Milliyetçi bir anlayışla yapmadığı sürece.

Etnik-Milliyetçi bir kaygı güden hiçbir eyleme ve olguya demokrasi bile müsamaha gösteremez, demokrasi bile kendisi savunmaya geçer.

Adına "Demokratik Açılım" denildi diye Kürt olgusu demokratik bir sürece girmiş değildir; Etnik-Kökene dayandırılmış Irkçı niyetli talepler sunmaktadırlar.

Bir talep, bir ırka özgüleniyorsa ve aynı ülkenin insanları arasında bölünmelere neden oluyorsa, bu bölünme siyasi çıkarlar dışındaki kaygılar ile oluyorsa, o hakkı talep edişte ve o süreçte demokratik olmayan birşeyler var demektir.

Bu olduğunda "O hakkı talep eden sütten çıkmış ak kaşıktır" diyemezsiniz...

 

Kürtçenin ve kültürel hakların konuşulduğu bir yerde bu mesnetsiz resmi ideoloji özentisi kara çalmaların ve ithamların bir değeri/kıymeti yoktur. Resmi ideoloji ve faşist türkiş tezleri Kürt diye bir şeyin varlığını dahi kabul etmezken, sen de aynı ideolojinin taşeronluğuna soyunmuş, faşizmin örtük söylemlerini kendine şiar edinmişsin. Senin faşizm sınırın bu mu? Sokakta konuş ama kamuda konuşma? Bir dilin sokakta konuşulmasını serbest bırakmak (sanki aksi halide mümkünmüş gibi) bir ülkeyi demokratik yapar mı?

 

Etnik-Kaygılar taşıyan talepler mi demokratiktir peki?

Sen çıkacaksın, aynı ulusun diğer bir unsuru olan başka bir Etnik-Kitlenin haklarını öteleyerek "Benim Kürt Haklarım" çağrısında bulunacaksın ve sonra da bunu "Demokratik Hak" olarak tanımlayacaksın.

Var mı böyle birşey?

Ayrıca merak etmeyin, faşizmin ne olup olmadığını gayet iyi biliyorum; siz kara çaldınız diye, söylemlerim faşistlik olmayacak elbette.

Sizden, itham yerine tespit ve ispat beklerim.

Bu, daha saygınca olur.

 

Bu ülkenin milli eğitim okullarında, sokaklarında, caddelerinde Kürtçe konuştu, Kürtçe müzik dinledi diye dayak yiyen, hor görülen binlerce insan var, ceza evlerinde mahkumlar Türkçe bilmeyen anneleriyle konuştu diye türlü linç girişimlerine maruz kaldı. Bu ülkede Kürt dili diye bir şeyin olmadığı, Kürtlerin de kart-kurt olduklarını da Kürtler mi söyledi yoksa?

 

Sizce, "Faşist" olarak nitelendirdiğiniz "Ben", bu yapılanları desteklemiş miyimdir?

Dünyanın tüm dillerinin Türkçeden türediğine inanan ve bununla ilgili olarak bilimsel(!) tezler yapan bir ülke sence bu dilin varlığını tanıyor mu? Bir halkı asimile etmenin yolu dilini yok etmekten geçer. Eğitim görmesine izin verilmeyen, gelişmesine müsade edilmeyen bir dil ve kültür yok olur ki bunun adı açık bir asimilasyon olup evrensel hukuk çerçevesinde insan hakları ihlalidir. Koca bir kültür ve dil asimilasyona uğratılıyor, sen daha hangi masalı anlatıyorsun burda? Bir dilin korunmasını istemek bazılarının iddia ettiği gibi bölücülük müdür? Bu kadar zor mu bunu anlamak? Sekiz bilinmiyenli denklem çözmüyoruz arkadaşım..

Arkadaşım, sanki Türkiye Cumhuriyeti'nin bir Asimilasyon Politikası varmış gibi konuşuyorsunuz...

Asimilasyon'un belirli şartları, koşulları, gereklilikleri vardır;

Türkiye asimilasyon yapabilecek kapasiteden yoksundur, altyapısı bile yoktur.

Eğer buna rağmen yapmaya çalışmışsa -ki yaptığına dair tutarlı bir kanı yoktur- dünya tarihinin en saçma ve temelsiz adımını atmaya çalışmıştır, becerememiştir diyebiliriz gönül rahatlığı ile...

 

Ayrıca kastettiğiniz "Güneş Dil Teorisi"nin kapsamı ve niyeti anladığını gibi değildir.

 

Bir de Kürtçe sanki yüzyıllardır yasaklanmış bir dilmiş gibi bir imaj çizmişsiniz, eğreti durmuş.

O hata 1980'de başlayıp 10 yıl kadar süren bir hatadır, tüm Türkiye Cumhuriyeti tarihine mal edilemez...

Devlet bir Asimilasyon politikası gütseydi en baştan beri, dili yasaklamak için sanırım 60 yıl kadar beklemezdi değil mi?

Sen bir Asimilasyon politikası güdeceksin ama asimile etmek istediğin kitlenini dilini yasaklamayı 60 yıl sonra akıl edeceksin!

Böyle bir şey olabilir mi?

Bu hata, tüm 80 küsur yıllık tarihe mal edilebilir mi?

 

Bu ülkede Fikri Sağlar’ın raporunda da geçen Kürtçe düşündüğü için 17500 faili meçhul cinayetin ve kayıp vakasının hesabını kim verecek yoksa onuda emperyalistler mi tezgahladı? Bu ülkede 4 tane darbe ve onlarca darbe girişimini de PKK ve Kürtler mi yaptı/yada solcular? Tuhaf orman kanunu tartışmaları bırakmak için acaba bilimsel bir cevabınız yada karşılığınız var mı?

Sanki tüm faili meçhullerin failleri yakalanmış, sorgulanmış, öldürülenlerin gerçekten Kürtçe konuştukları için öldürüldükleri kanıtlanmış gibi konuşuyorsunuz...

Adı üzerinde: faili meçhul...

Öldürülenin, niçin öldürüldüğünü, ölene mi sordunuz?

Yoksa bu tesbit sizin önyargınız mı?

 

Ne için öldürüldükleri ve failleri meçhul olmayan cinayetleri, neye dayanarak bir devlete ve amaca yükleyebiliyorsunuz?

Üzerlerine yazılı kağıt mı bırakmışlar ya da imza mı atmışlar?

Hayret birşey...

 

O faili meçhullerin PKK tarafından işlenmediğinin kanıtı nedir bunu söyler misiniz?

Kaç tane Kürt tanıdım "Devlet bize çok haksızlık etti" dedikten sonra "Ama o faili meçhulleri belki PKK'da yapmış olabilir, çünkü halkı devlete karşı o faili meçhulleri kullanarak kışkırtıyor" diyen...

Hiç mi düşünmüyorsunuz ya o faili meşhulleri PKK işliyor ve halkı devlete karşı kışkırtmak için bir de kullanıyorsa; halkı devlete karşı kışkırtmak için o faili meçhulleri işliyorsa?

Ya o faili meçhuller, PKK içi hesaplaşmaların bir ürünü ise?

Ya PKK nın amaçları doğrultusundaysa?

Kendi halkı olduğunu savunduğu Kürtlere bile kurşun sıkmış bir terör örgütü, sizce bunu yapamaz mı?

 

Ayrıca sanki o 4 darbenin 4ü de Kürtlere ve PKK'ya yapılmış gibi konuşmuşsunuz ve benden bilimsel bir yanıt bekliyorsunuz...

Tıpkı "Bu neden var" sorusuna "Tanrı öyle yaratmış, öyle olmadığını kanıtla?" der gibi iğreti durmuş...

 

Siyasal rejimin askeri vesayet üzerinde olmasından rahatsız olmayanların moderniteden, demokrasiden ve çağdaşlıktan bahsetmesi mümkün müdür?

 

Elbdette ki mümkün değildir.

Rejim, silahlı bir güç tarafından korunmaya alındığı sürece, o rejimin katılaşması kaçınılmazdır...

Aklı başında olan hiç kimse de silahlı bir rejimin haklılığını, gerekliliğini, modern ve çağdaşlığını savunamaz.

Ancak şu da var ki, her ülkede silahlı yapılanmanın anayasal nedeni, var olan devlet yapısının korunmasıdır; tüm dünyayı silahsızlandırmadığınız sürece de, Türkiye'den de askeri sistemi kaldıramazsınız; anayasa'da tanımlanmış hakkını da kullanmak hakkına da sahiptir.

Darbeyi ya da askeri rejimi savunmuyorum elbette; ancak ülkeyi sivil konularda bile kaosa sürükleyerek askeri darbe noktasına getiren, belki de bilinçli olarak bunu yapan siyasilerin de aynı çapta sorumlulukları vardır diye düşünüyorum...

Askerin, siyasete karışmasında rahatsız olan Tayyip Erdoğan'ın bile çıkıp, rejimin güvencesinin Polis Teşkilatı gibi yine silahlı bir başka yapılanmanın olduğunu söylemesi, bu karmaşayı özetler niteliktedir sanırım...

Bireylerin, kitlelerin, darbeleri destekleyip desteklememesi önemli değildir; siyasi kafa yapısı, silahlı müdahalenin/korunmanın gerekmediğini, çağdaş olmadığını kavraması gerekir...

 

12 eylül cuntası pek çok kurum ve yasasıyla hala canlı bir süreçken ülkenin demokratikleşmesi, sivilleşmesi adına bunları eleştirmeyen, cansiparane savunan partiler neye delalet eder?

 

Anti-Demokratikleşmeye, Dinozorluğa delalet eder...

Aynı şekilde Etnik-Kökene dayalı Ulusallığı parçalayıcı talepler de buna delalet eder...

 

Hadi Kürtçe için PKK bahanesini söylediniz? Peki Lazca ve Çerkezce gibi dillerde niçin aynı yasak geçerlidir? Biz sadece Kürtçenin değil, diğer dillerin de kamusal alanda öğretilmesi, konuşulması taraftarıyız. PKK'nın da bu hakkı savunmasu bu hakkı otomatikman gayrı meşru mu yapar?

 

Buna "Biz" demeyin, "Ben" deyin...

Şimdiye kadar ne bu forumda, ne de gerçek yaşamda, bu kaygıyı taşıyan kimseye rastlamadım.

PKK ise "Tüm Etnik-Diller kamusal alanda konuşulsun" derdinde de değildir.

PKK'yı haksız kılan "Kürtçe konuşulsun" etnik dayatmacılığını yapmasıdır.

Tüm diğer Etnik-Dilleri kapsayan bir talebin haklılığına/haksızlığına dayanarak, PKK'nın Etnik-Milliyetçi talebini bir parça kapsıyor diye, PKK'yı ve talebini meşrulaştıramazsınız.

 

Diğer Etnik-Dillerin kamusal alanda konuşulması meselesi ise Üniter ve Ulusal devlet anlayışı çerçevesinde tartışılabilir.

Tüm Etnik-Dilleri öğrenebilecek kadar zeki personel ihtiyacını karşılayabildiğiniz ve aralarında ortak bir dil oluşturmadan da aynı Ulusal kaygıları taşıyan bireyler yetiştirebildiğiniz gün, bu talep seve seve karşılanır, merak etmeyin...

 

Sınıflı bir toplumda ulusal çıkar, ulusal bütünlük ve kırmızı çizgiler gibi söylemlerin somut bir karşılığı olabilir mi? Böyle bir ülkenin hala “kaynaşmış, sınıfsız bir zümre” olduğuna mı inanıyorsun? Bu ülkede herkesin eşit söz hakkına sahip olması gerektiğine inanıyorsak, büyük çoğunluğun sefalette yaşarken küçücük bir azınlığın alii çıkarlarının tüm halkın çıkarlarıymış gibi savunulmasına da karşı çıkmamız gerekmez mi?

 

Sınıf mı?

Bu tanımın altını doldurur musunuz?

Türkiye'de var olduğunu söylediğiniz sınıflaşmanın yapısı nedir, hangi sınıflaşmadan söz ediyorsunuz?

Ona göre yanıt vereyim...

 

Ekonomik bir sınıflaşmadan söz ediyorsanız eğer, Türkiye'de Kürt oldukları halde oldukça varlıklı ve zengin aileler, aşiretler, kimseler vardır...

Türkmenlerden çok daha güzel yaşam standartlarına sahiptirler...

Kafanızın arkasında bir Kürt nefreti var, bunu diyemediğiniz için de “Kürtler yok milliyetçidir, Kürtlerinki ilkel/etnik milliyetçiliktir, Kürtler emperyalizm uşağıdır.” gidiyor da gidiyor, sende bunları kullanmaya pek bir heveslisin.

 

Söylediğim gibi; söylemler ve iddialar, çamur atarak çürütülmez.

Söylediklerimin tarihsel ve toplumsal olarak yanlışlığını ispat edin bana, ben bunu istiyorum...

Benim hevesimle ya da neyi söylemek isteyip de söyleyemediğimle ilgili kurguları ve kuruntuları bir kenarıya bırakın;

Benim söylediklerimin yanlış olduğunu düşünüyorsanız, benim ifade ettiğim biçimde karşılık vererek yanlışlığını ortaya koyun, bende sizin doğruluğunuzu kabul edeyim...

Çok ciddi bir biçimde söylüyorum ve söylemlerim açık ve nettir.

Şu yazınızda bile beni Faşistlikten tutun Irkçılığa, Taşeronluğa kadar her söylemle karaladınız, ancak benim söylemlerimi çürütebilecek tek bir bilgi kırıntısı bile sunamadınız, bu tuhaf değil mi?

 

Açık ve net bir biçimde söylüyorum:

Kürtlerin toplumsal ve kültürel yapıları ile ilgili tespitlerimi çürütür müsünüz?

İletilerim bellidir, dönüp dönüp okuyabilirsiniz...

 

Ayrıyetten anti-emperyalizm dersi veren Kemalistler Nato üyeliği, ordunun Amerikan-İsrail silahları kullanması ve emperyalist ittifaklarla müttefiklik ilişkisi/ilişkileri hakkında ne düşünüyorlar? Amerikan çıkarlarının jandarmalığını yapan bir kuruma üye olup anti-emperyalizmden yakınmak ne yaman çelişkidir? Anti-kapitalist olmayan hiç bir rejim öz olarak anti-emperyalist olamazken bu anti-emperyalizm güzellemeleri iğreti-çelişik durmuyor mu sizcede?

 

"Kemalistler" diyerek, topu Atatürk'e yamamaya çalışmayın...

Atatürk'ü İttihat ve Terakki ile çatıştıran en önemli şey, Atatürk'ün taa gençliğinden beridir Ordu/Askeri Güç ile Siyasetin içiçe girmesine karşı çıkması, ordunun siyasete karışmasına en temelden karşı çıkmasıdır.

Örneğin; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulması aşamasında, bu partiye kayıt olacakların askerlikten istifa etmelerini şart koşmuş ve Kazım Karabekir Paşa bile askerlikten istifa ederek bu partinin başına geçebilmiştir.

Bu tavrını da Atatürk, ölene dek sürdürmüştür.

Bu bilgiyi niçin veriyorum, belki alaka kuramazsınız, yardım edeyim:

Atatürkçülüğün bu açıdaki dinamikleri bellidir;

Askeri dikteden uzak bir siyasallaşma...

Siyasi iradenin güdümünden uzak bir askerleşme...

Temelde bu...

 

Şimdi bu açıdan bakıldığı zaman gerçekten Atatürkçülük kaygısında olan bir kimsenin, siyasi irade kullanarak, askeri açıdan başka Emperyalist bir devletin uşaklığının yapılmasına olur vermesini, askeri yapılanmayı buna alet etmesini bekleyemezsiniz.

Aynı açıdan; Atatürkçü olduğunu söyleyen bir askeri yapılanmanın da siyasete karışmasını, dikte etmesini bekleyemezsiniz.

Ha eğer Siyasetçi, Askeri otoriteyi, Ulusal Güvenlik tehlikeye düşmediği ve savaş hali olmadığı halde, siyasi kaygılarına alet ediyorsa, alet olmaya teşvik ediyorsa (ki darbeler hep kimi siyasi otoritelerin çağrısı ile de olmuştur) ya da askeri bir yapılanma kendisinde siyasi bir irade hakkı buluyorsa, kendisinin "Atatürkçü" olduğunu söylemesi, onu Atatürkçü yapmaz.

O yüzden siz de "Kemalistler" diye bir genelleme yapamazsınız.

Buna da hakkınız yoktur...

Örneğin; ABD "Ben demokrasi ve özgürlük götürüyorum" dedi diye Demokrat ve Özgürlükçü değildir değil mi?

"Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" demişler, doğru demişler...

 

Bu sorunsalı hallettiysek, şuna gelelim:

 

Anti-Emperyalist olma kaygısında olan Türkiye'de, bugünkü başbakanının bile kendisini BOP'un Eş Başkanı ilan etmesi, Anti-Emperyalizm adına utanç vericidir.

Kaldı ki Nato'ya askeri kolculuk yapmak ya da ABD'ye, emperyalist amaçları için Askeri üs sağlamak utanılmayacak birşey olsun...

* "Azınlık; bir toplulukta herhangi bir nitelik bakımından ayrı ve ötekilerden sayıca az olanlar, ekalliyet, çoğunluk karşıtı." (TDK dan alıntı)

 

A hocam, nereden alıntı yaparsan yap, toplumun dinamiklerine bakarım ben...

"Azınlık hakkı" dediğinde ortaya çıkan süreç nedir, sonuçları, getirileri ve götürüleri nedir; geçmiş ve bugün nasıl ele alınmıştır buna bakarım...

"Millet" kavramının bile her 50 yılda bir anlamı ve kapsamı değişiyor...

"Ulus" kavramı, 80 yıl önce ele alındığı gibi ele alınmıyor artık...

Kaldı ki "Azınlık" tanımının kapsamı ne Lozan ile ve ne de TDK ile sınırlandırılmış olabilsin...

Toplumun dinamikleri ve tepkileri ortadadır, tespitlerim de bunlara dayanmaktadır.

Alıntı yerine, benzer tespitlerde bulununuz...

 

* "Artık gerçekleşemeyecek kadar geride ve ilkelde kalmıştır." Arkadaşım ırkçılık “iradesi/bilinci” olan varlıklara has bir kavramdır, dolayısı ile devamlılığı her zaman söz konusudur. Eğer hala aksini iddaa ediyorsan kayda değer somut verilerin varsa bir zahmet paylaşıver.

 

Siz anlaşılan ideolojilerin hangi gerçekliklere ve gerekçelere dayanarak kendilerini gerçekleştirebildiklerini pek bilmiyorsunuz.

Elbette ki insanlık var olduğu sürece belki de "Irkçılık" düşüncesi var kalacak,

Ancak Türklük açısından Türkiye'de ırkçılık yapmak mümkün değildir.

Çünkü Türkiye'de Saf-Kan bir biçimde Türk ırkından kalabilmiş ya da Irk'a/Kan'a/Klan'a/Boy'a/Aşiret'e dayalı bir toplumsallaşma gösterbilmiş bir Anadolu Tipi Türk Irkı yoktur.

Olmayan bir şeyin mi ırkçılığı yapılacak?

Kürtçülük, Irçklık yapmaya çok uygundur, çünkü Kan'a/Klan'a dayalı bir toplumsallaşmaları vardır.

Bu toplumsallaşma biçimini meşru ve çağdaş görebiliyorsanız, demokratikçe görebiliyorsanız ne ala...

Ancak Irkçı temelde toplumsallaşmayı meşru görmüyorsanız, Kürtçülük konusunda bildiğinizi sandıklarınıza yeniden bakmanızı salık veririm...

Son dönemde yazdıklarımı dönüp dönüp okursanız, sanırım bir faydası olabilir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

3000-5000 degil! smile.gif

 

Siz hangi sayilari ve alfabeleri kullaniyorsunuz? smile.gif

 

Latin alfabesini ve arapca rakamlari degil mi?

 

Zaten o dediginiz 80 bin kelimenin de yarisi Turkce degil. Bakin suizin yazdiginzi yorumdan ornek vereyim:

 

Kefe Turkce degil,

Kelime Turkce degil,

Gramer Turkce degil,

Kapasite Turkce degil,

Net Turkce degil,

Sistem Turkce Degil,

Alfabe Turkce degil...

Yazdığım her iletiyi bütünüyle Türkçe sözcüklerle de yazarım ve siz bunu bütünüyle yine de anlamlandırabilirsiniz...

Siz kendi bildiğiniz Kürtçeniz ile bir düşüncenizi dile getirdiğinizde,

Başka bir Kürt, sizi anlamakta zorluk çeker

Ve içeriğinde Kürtçeden başka bir dilin sözcüklerini kullanmaktan kolay kolay kaçamazsınız...

Yerel başkalıklarınız oldukça çok...

Van'lı bir Kürt, Mardin'li bir Kürt ile o kadar kolay anlaşamıyor...

Bir bütünlük oluşturamıyorsunuz, oluşturmaya kalktığınızda Kurmançi'nin güdümünde kalmaktan kurtulamıyorsunuz, Zaza iken Kurmançileşiyorsunuz...

 

Türkçe, istenildiğinde yeni Türkçe sözcükler yaratmaya ve bunları anlamlandırmaya çok uygun bir dildir.

Köklü yapısı nedeniyle, belki de yeryüzünde hiç bozulmayacak en güçlü dillerden birisidir.

Arapça, Farsça ve türevleri olan Osmanlıca bile Türkçeyi sindirememiştir.

80.000 kadar Türkçe sözcüğü vardır ve bu sayı türetilmeye ve içselleştirilmeye uygun yeni sözcüklerle de arttırılabilmektedir.

Ancak Kürtçe sinmiştir, kökeni kesin olarak belirlenememektedir, yerelleşmiştir.

Farça ile aynı kökenden geldiği düşüncesi bile yalnızca "Kuram"dır.

Basamaklandırma da, Farsça'ya yakın olduğu için o dal da anılmaktadır.

 

Örneğin Kürtçe ile ilgili olarak her dönemde temel sav:

Bölgesel başkalıklarının olduğudur.

Bugün değin kimse çıkıp da bunun böyle olmadığını tanıtlayamamıştır (tanıt = ispat).

 

Yüksek Öğretim'de okurken, birçok Kürt Kökenli arkadaşımız vardı.

Sordukları ve Kürtçe olduğunu savundukları tüm sözcüklere, Osmanlıca Sözlükten bakardık,

Hepsi için ya Arapça ya da Farsça oldukları yazılı olurdu...

 

Bakın bu yazım bütünüyle Türkçe sözcüklerden oluşuyor,

Ancak okuduğunuzu öz anlamı ile yine de kavradınız değil mi?

Hem de Türkmen olmamanıza karşın...

Öyleyse Türkçe algısı ile ilgili bir sorunumuz yok...

Geçersiz/Boş Söylemler türetmeye gerek de yok,

Anlamlı bir tartışma sürdürelim olur mu?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Atatürk'ün tek degil bircok sucunu yazalimda,haklari yenilen kesimler biraz mutlu olsunlar.Bu yazi benim degil,Mustafa Yildirim imzasini tasimakta ve tam da bu topice uygun bir yazi oldugu icin alintiladim.Yaziyi okuduktan sonra,bu yazinin bazi bölümlerini icerir tarzda arada bir yazmis oldugum iletilerde bilmeden Mustafa Yildirim gibi düsünmüs oldugumu bilmek beni rahatlatti.

 

Yine bir ates yakilacak!

 

Ekim 1918 sonunda simdikiler gibi düsüneydi Mustafa Kemal...Istanbul (O zaman bugünkü kadar Bizans degildi)yönetiminin emirlerini dinleseydi,Ingilizlerin,Italyanlarin,Almanlarin,Fransizlarin,Amerikalilarin,Yakindogu'ya,Afrika'ya,Asya'ya, medeniyet,istikrar,refah getirecegini anlasaydi Mustafa Kemal...

 

Amerikan devletine ve dahi Avrupa devletlerine inansa ve "petrolden,madenlerden yüzde 3'e raziyiz;gerisi sizin bileceginiz is!Geliniz ve bizi adam ediniz!"deseydi.

 

 

Anadolu'da Türk egemenligi yerine,ABD ve Avrupa denetiminde medenilesmeyi secip,federe devlet olmayi kabul etseydi.Bugün okuma yazma oranimiz yüzde 99,99 olmazmiydi?

 

Batililarin iscisi,taseronu,gerektiginde öteki ülkelere gönderilen parali askeri,az ücretli mühendisi,doktoru,tarim iscisi olarak refah icinde,gelecege güven duyarak yasiyor olmazmiydik?

 

Her din,her mezhep,her tarikat kendi kafasina göre Batili olmazmiydi?

 

Daha o zamandan Ingilizce,Fransizca,Almanca (ekliyorum,Kürtce,Lazca,Cerkezce)konusur olurduk da bos yere Anadolu Lisesi,Kolej (Kürt enstitüsü)vs.ile ugrasmazdik.

 

Medreseler kapanmazdi da Imam hatip ve türban sorunlari yasamazdik.Üstelik Anglo.Amerikan laikligi bile güvence altinda olurdu.

 

Mustafa Kemal yanlis yapmasaydi daha o zamanlar ve Anglo-Amerikan egemenligini kabul etseydi,onca insan kaybi olmaz,memleket yakilip yikilmazdi.

 

Eski Yunan medeniyetini ögrenmis olan Anatolialilar,Urartulular,Mezopotamyalilar,Iyonyalilar,Truvalilar birer kültürlü insan olurlardi.

 

Seyhler,dedeler,celebiler,hocaefendiler Londra'da,Köln'de,Texas'ta,Newyork'ta,Virginia'da mekan tutacaklarina Konya'da,Bursa'da,Bizans Istanbul'unda postlarina oturur da"DIYALOG"icinde "diyalog"pisirirlerdi.

 

Hem Dogu'nun hem Güney'in medeniyetsizleri bos yere bagimsizlik hayalleri kurmazlar.Anglo-Amerikan egemenliginin altinda modern zaman kölesi olarak karinlarini doyururlardi.

 

Böylece medeniyetler ittifaki denilerek yeni köleligi yutturmaya kalkisanlara da firsat verilmemis olurdu.

 

"Kirmizi cizgi"ilan edip,sonradan yutkunmaya bile gerek kalmazdi!

 

Meger bizi nasil yakmissin Mustafa Kemal!Sen olmasaydin coktan Avrupali olacaktik.Laikligimiz de güvence altinda olacakti.Kursagimiza Ortadogu'nun petrol ziftine bulanmis pastasindan bir iki kirinti girecekti.

 

GÖRDÜN MÜ BAK:IS YINE OLACAGINA VARDI.

SEVRES'TE KONYA'YI VERMISLERDI TÜRKLERE.

YA SIMDI,ELIMIZE NE VERIYORLAR?

 

Sira artik 85 yili yok saymaya geldi.Artik ne bahtiyarlik(!)ki,sira,Mustafa Kemal'e geldi.O'nu,Rum tehcirinden,Ermeni soykirimindan,Kürt soykirimindan,Araplara karsi ayirimciliktan,Müslümanlara yaptigi mezalimden,seyhlere karsi acimasizliktan,velhasil dünyayi yüzyil geri biraktirmaktan yargilamaya basliyorlar.

 

Ama tarih boyunca asla cilgin olmamis olan,akilli Türklerden bazilari hala diyor ki:

 

"O ZAMANDA IHANET VARDI,SIMDI DE VAR.

Nihayetinde Ulus dagi'na cikilacak

Ve yine bir ates yakilacak

Savasmadan yenilmek yok!"

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Toplum bilimci, yazar sayın İsmail Beşikci hocama ait, sormuş olduğun bütün sorulara mantık ve bilim ile örtüşen cevapları bulabileceğin enfes bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum, umuyorum bazı şeyleri azda olsa anlarsınız. Altına da imzamı atarım. wink.gif

 

Cumhuriyetin ilk yıllarında "Kürt yoktur, Kürtçe yoktur, aşiret gibi, şeyhlik gibi, toprak ağalığı gibi geri toplumsal ilişkilerin direnişi vardır" deniyordu. "Doğudaki sorun feodal unsurlar sorundur" deniyor, bu feodal unsurların modern ilişkilere, modern Türk devletine direndikleri dile getiriliyordu. "mürteci, irtica" kavramlarına özellikle vurgu yapılıyordu. Modern, ilerici ve laik Türk devletinin geri ilişkileri, geri kurumları yok etme çabalarının çok meşru olduğu dile getiriliyordu. Geri toplumsal ilişkilerin bertaraf edilmesi için de toprak reformu, sürgün, zorunlu göç, zorunlu iskan, asimilasyon gibi yöntemlerin uygulanması üzerinde duruluyordu.

 

Cumhuriyet tarihi boyunca, Kürtlerin varlığı, Kürt dili her zaman inkar edilmiştir. Yerine ve zamanına göre sorun, "irtica, mürteci sorunu" veya "feodalitenin direnişi" yerine ve zamanına göre de "emperyalizmin kışkırtması, komünist bir hareket" olarak anlatılmaya çalışılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Kürt ayaklanmaları batıya "irtica"nın, "mürteciler"in başkaldırışı olarak anlatılmıştır. "Geri toplumsal ilişkiler ilerici ve laik modern Türk devletine direniyor" denmiştir. Bu yıllarda Kürt bölgelerinde siyasal ve toplumsal davranış biçimlerinin çerçevesini feodal ve ataerkil ilişkilerin çizdiği de büyük bir gerçektir. Aynı yıllarda bu başkaldırılar iç kamuoyuna ise "emperyalizmin kışkırtması, komünistlerin kışkırtması" olarak anlatıldığı görülmektedir. Bu yıllarda laikliğin islamcılık karşıtı, modernliğin geleneksellik karşıtı olarak algılandığı açıktır. Çevrede gelişen bu olaylar merkezin egemenliğine karşı direnme, merkezin egemenliğini sorgulama olarak algılanmaktadır. Güçlü bir merkez algılayışına karşı ademi merkeziyetçi eğilimlerin sindirilmesi gereği üzerinde durulmaktadır.

 

Bu yıllarda "feodalite tamamen ortadan kaldırılmalıdır", "derebeyliğin kökü kazınmalıdır" "şeyhlik, aşiret, toprak ağalığı gibi kurumları tamamen bertaraf etmek gerekir" gibi sloganları demokratik bir tavır olarak değerlendirmek kanımca mümkün değildir. Bu kurumların ekonomik gelişmenin önündeki engeller olarak algılanması da kanımca doğru değildir. Bu sloganlar "Kürtlükte ısrar edenler, Türkleşmeyi kabul etmeyenler her türlü yönetmeler kullanılarak ezilmeli, sürgün edilmeli, Kürtler zor kullanılarak her türlü yöntem kullanılarak asimile edilmeli, Türkleştirilmelidir. Türkleştirilmeyenler de şu veya bu şekilde ortadan kaldırılmalıdır" anlamına gelmektedir.

 

1960’larda, 27 Mayıs’tan sonra "Doğu"daki sorunlar yeni bir kavramla anlatılmaya başlandı. "Doğudaki olayların temelinde devletin ihmali vardır" deniyordu. Devletin bölgeyi kalkındırmak için yeteri kadar çaba sarf etmediği söyleniyordu. Bu görüş daha çok sosyal demokratlar tarafından dile getiriliyordu. Kürt halkının etnik kimliğine, milli kimliğine, milli haklarına ve özgürlüklerine bu görüşte bir gönderme yapılmıyordu. Sorunlar "bölge kalkınması sorunu" olarak algılanıyordu. Sorunların geri kalmış yöreden kaynaklandığı vurgulanıyordu. Bölge kalkınması uygulamasıyla geri kalmış bölge ilerlemeye açıldığı zaman sorunların da ortadan kalkacağı şeklinde bir anlayış vardı. Sorun bu şekilde "kendinden başka bir şey", "kendisi olmaktan başka bir şey", olarak dile getiriliyordu.

 

1970’lerde, 1980’lerde ve daha sonralar? "azınlık ırkçılığı" diye bir kavram?n kullanıldığını görüyoruz. Kürtlerin etnik kimlik talepleri, milli kimlik talepleri "azınlık ırkçılığı" kavramıyla eleştirilmektedir. Hatta bu ifadeleri eleştiri olmaktan çok suçlama olarak algılamak kanımca daha doğru olur. Bu eleştirilerde veya suçlamalarda Kürtler, Kürt adı kullanılmadan, etnik kimliğe veya ulusal kimliğe bir gönderme yapılmadan, azınlık ırkçılığı yapmakla suçlanmaktadır. Tarık Ziya Ekinci’nin "Etnik Milliyetçilik" yazısında (Radikal iki, 12 şubat 2006 s.12) isabetli bir şekilde belirttiği gibi, etnik milliyetçilik, sömürge imparatorluklar? dönemine ilişkin bir uygulamadır. Sömürge imparatrolukları döneminde, örneğin Portekiz küçük bir nüfusa sahip olmasına rağmen Brezilya, Angola, Mozambik, Gine Bisseau gibi ülkeler üzerinde sömürgecilik yapıyordu. Portekiz dilini ve kültürünü bu ülkelerde egemen kılmaya çalışıyordu. Bunun gibi Hollanda küçük nüfusuna rağmen uzakdoğu’da, örneğin Endonezya’da kendi dilini ve kültürünü egemen kılmaya çalışan bir politika izliyordu. Belçika aynı politikayı Kongo’da (Zaire) izliyordu. Kürtlerse baskı altında tutulan dillerini ve kültürlerini yaşamak istemekten başka, bunun için mücadele yürütmekten başka bir şey yapmıyorlar. Kürtleri inkar eden, Türk dilini ve kültürünü Kürtlere zorla empoze eden bu anlayışın, eşitlik arayan Kürtleri, baskı altında tutulan dillerini ve kültürlerini yaşamak isteyen, serberleştirmeye çalışan Kürtleri "ırkçı", "azınlık ırkçısı" olarak suçlaması Türk siyasal kültürünün önemli bir boyutudur.

 

1970’lerde ise Doğu’daki rahatsızlıklar, "anarşi" "eşkıyalık" gibi kavramlarla açıklanmaya çalışıldı. 1980’lerde ve sonrasında ise "terör" kavramı süreci açıklayan önemli bir kavram oldu. "Doğu ve Güneydoğu’da etnik sorun yoktur, milli sorun yoktur, sorun terör sorunudur. Devlet terör sorununu yok etmek için, terörün kökünü kazımak için her türlü önlemi almıştır, her türlü önlemi almaya devam edecektir" deniyordu. Bütün bu rahatsızlıkların Cumhuriyet tarihi boyunca neden sadece Doğu’da cereyan ettiği irdelenmeye değer bir konudur. Umumi müfettişlikler, sıkıyönetim, süper valilik, olağanüstü hal valiliği gibi yönetim biçimlerinin özel siyasal ve idari yapıların neden sadece Doğu’da uygulandığı elbette irdelenmesi gereken bir konudur. irtica, mürteci olarak adandırılan sorunlar, örneğin Orta Anadolu, Karadeniz, Marmara yörelerinde yok mudur? Geniş toprak mülkiyeti, toprak ağalığı sadece Doğu’ya has bir olay mıdır?

 

Günümüzde Kürt bölgelerinde de yoğun bir şehirleşme olayı gerçekleşmektedir. Buna bağlı olarak Kürt siyasal tepkisi de değişmektedir. Muhalefet artık şehirlere kaymıştır. Artık feodal ve ataerkil yapılar siyasal ve toplumsal davranış biçimlerinin, muhalafet hareketlerinin tek çerçevesi, tek belirleyicisi değildir. Mülk sahibi olmayan yoksul kesimler muhalefet hareketlerinde daha belirleyici ve yönlendirici, daha sürükleyici olabilmektedir. Bütün bu gelişmeler 2000’lerde Kürt kimliğinin fiilen tanınmasını da getirmiştir. Ta 1990’ların başında başlayan bu tanıma süreci 2000’lerde daha da gelişmiştir. Bu da, alt kimlik, üst kimlik tartışmalarını başlatmıştır. Buna rağmen "terör" tanımlaması, sorunun terör sorunu olduğu şeklindeki anlayış yine sürdürülmektedir.

 

Kürt Kimliğinin Oluşumuna Karşı Çıkış, Türk Kimliğini Nasıl Etkiliyor?

Türk siyasal kültürü Kürt kimliğinin oluşmasına karşı çıkıyor, Kürt kimliğinin oluşmasını engellemeye, geciktirmeye çalışıyor. Bunun için sık sık Kürtlerin, Kürt dilini,Kürt kültürünü aşağılayıcı, küçümseyici bir söyleme başvuruyor. Bu tutum, bu söylem Türk siyasal kültürünü giderek Türk düşüncesini faşizan bir nitelik almasına, zamanla bu niteliklerin Türkleşmesine neden oluyor.

 

Alt kimlik-üst Kimlik

Son yıllarda Türk yöneticileri Kürd’ün bir alt kimlik olarak kabul edilebileceğini bunun tek şartının Türk’ün üst kimlik olarak kabul edilmesi olduğunu vurgulamaktadır. Türk devlet ve hükümet yöneticileri, Türk siyasal kültürü, "Türk" kavramının sadece etnik Türk’e işaret etmediğini, Türkiye Cumhuriyeti’nin sın?rları içinde yaşayan herkesi kucakladığını iddia etmektedir. Bu, gerçekliği aksettiren bir görüş değildir. Bu, özellikle Kürtlerin, kendi özleri konusunda bir bilince ulaşmalarını engellemek, geciktirmek için ve bu amaçla dile getirilen bir görüştür.

 

Ulus-devlet sınırları içerisinde birden fazla etnik grup, azınlık olabilir. Ulus devletin bu kimlikleri alt kimlik olarak algıladığı, onları tanıdığı söylenebilir. Alt kimliklerin üst kimlikle birbirlerine bağlandığı da dile getirilebilir. Ama bu koşullarda üst kimliğin, ulusu oluşturan parçalardan birinin adını çağrıştırmaması gerekir.

 

“Türk milliyetçiliği çağdaştır”, “Türk milliyetçiliği ırkçı değildir, barışçıdır, beynelmileldir”, “Türk milliyetçiliği ilericidir, anti-sömürgecidir, anti-emperyalisttir”, “Atatürk milliyetçiliği çağdaştır, ilericidir, açık, demokratik bir milliyetçiliktir”, “Atatürk milliyetçiliği hümanisttir, evrenseldir”. Türk milliyetçiliği böyle anlatılmaktadır. Kendisine yüklenen bu niteliklerden dolayı Türk milliyetçiliği övülmektedir. Bu, aslında, Kürtlere karşı, Kürt sorununa karşı geliştirilen bir söylemdir.

 

Türk milliyetçiliğiyle ilgili olarak Türk resmi ideolojisini bu şekilde dile getirmek mümkündür. Resmi ideolojinin bu görüşü, genel olarak Türk düşüncesi tarafından da kabul görmektedir. Daha doğrusu Türk düşüncesi, bu görüşler doğrultusunda şekillenmiştir, gelişmiştir. Bu arada bazı emniyet müdürlerinin söylemi de dikkat çekicidir. Hrant Dink cinayetinde, Trabzon’da rahiplere saldırıda, Samsun’da Rahip Santoro’nun öldürülmesinde, Malatya’da misyonerlerin boğazları kesilerek öldürülmesinde, olayı gazetecilere anlatırlarken, “milliyetçi duygularla hareket etmişler…” demektedirler. Bu, milliyetçilik anlayışıyla suçlular hakkında sempati toplamaya çalışmak, cinayetlerin ağırlığını hafifletmek anlamına gelmektedir.

 

Türk milliyetçiliğinin övülmesine paralel olarak, Kürtlerde gelişen milliyetçi hareketler de, “ırkçıdır”, “ayrılıkçıdır”, ”gericidir”, “etnikçidir” vs. denerek kötülenmektedir. “Kürt milliyetçiliği etnik bir milliyetçiliktir.” “Kürt milliyetçiliği gerici, kapalı bir milliyetçiliktir.” “Kürt milliyetçiliği ilkel bir milliyetçiliktir.” “Kürt milliyetçiliği emperyalizm işbirlikçisi bir milliyetçiliktir.”… Türk düşüncesinin, Kürtlere ve Kürtlerdeki milliyetçi gelişmelere karşı düşüncesi genel olarak budur.

 

Daha çok kültür üzerinde, bu arada Kürt kültürü üzerinde çalışan Gürdal Aksoy, Nostradamus’un Kürdistan Kehaneti, Kürtler Üzerine Yazılar, (Komal Yayınevi, İstanbul 2007) kitabında, bu konudaki ikili kavramlara da yer vermektedir. Araştırmacı yazar Gürdal Aksoy, “Türk Milliyetçiliği Üzerine…” başlıklı yazısında, Türk araştırmacıların, Kemalist Türk milliyetçiliğini pozitif, Kürt milliyetçiliğini ise negatif olarak değerlendirdiğini vurgulamaktadır. (s.38-50)

 

Türk yazarları, basın mensupları, üniversite öğretim üyeleri, sivil toplum örgütleri çalışanları, siyasal partiler, hukukçular vs. genel olarak Türk milliyetçiliğiyle övünürler. “Türk milliyetçiliği ilericidir, çağdaştır, hümanisttir, Türk milliyetçiliğinde etnik milliyetçilik yoktur.” vs. denerek Türk milliyetçiliği övülmektedir. Kürtler ise milliyetçi olmadıklarını, enternasyonalist olduklarını söylemektedirler. Kürtler, milliyetçi tutumlar, duygular ve düşünceler gündeme geldiği zaman, “önemli olan insanlıktır, önemli olan kardeşliktir” diyerek milliyetçi duygulardan ve düşüncelerden ne kadar uzak durduklarını anlatmaya, ima etmeye çalışırlar.

 

Resmi ideolojinin bilgilerini, yaşanan gerçeklere, fiili duruma uyguladığımız zaman, durumun hiç de böyle olmadığı görülmektedir. Kürtler ve Kürtçe, inkar ve imha edilen, asimilasyona tabi tutulan toplumsal ve dilsel kategorilerdir. Bu çerçevede Kürt dili yasaklanmış, Kürtçe insan isimleri, köy, belde, dağ isimleri Türkçe isimlerle değiştirilmiştir. Yasaklanmış olan bir dili savunmak, dile, kültüre uygulanan baskıları geriletmek için, dili kültürü gün ışığına çıkarmak için mücadele etmek, aslında insani bir süreçtir. Yani bu mücadele aslında, insan olmanın, insanlığı savunmanın bir gereğidir. Ama, bu süreci bir yönüyle de milliyetçi bir gelişme olarak değerlendirmek de mümkündür. Çünkü, insani bir gereklilik olan, adınızı, kimliğinizi, dilinizi, kültürünüzü savunuyorsunuz. Bu doğal girişiminiz devlet tarafından engelleniyor, baskı altında tutuluyor, idari ve cezai yaptırımlarla karşılanıyor. İşte sorun bu baskı mekanizmasının işlemesiyle birlikte, siyasal bir alana kaymış olmaktadır. O zaman bunu Kürtlerde gelişen milliyetçi bir hareket olarak değerlendirmek mümkündür. Türk milliyetçiliğinin ilerici, çağdaş olduğu vurgulanmaktadır. Kürtlere baskı uygulayan, Kürt halkını, Kürt dilini ve kültürünü ezmeye çalışan, dili, kültürü yok etmeye çalışan bir milliyetçilik, ezen bir milliyetçilik, nasıl ilerici olabilir? Türk milliyetçiliğiyle ilgili söylemler, şüphesiz, Kürtler/Kürdistan sorunu dikkate alınarak geliştirilmektedir. Fakat Türk siyasal hayatı, Türk siyasal kültürü, Kürtleri tanımamaktadır, inkar etmektedir. Hukuken ve siyasal olarak Kürt, Kürtçe, Kürdistan tanınmadığı için, “Türk milliyetçiliği ırkçı değildir, saldırgan değildir, asimilasyoncu değildir, dışlayıcı değildir…” gibi şeyler söylenebilmektedir. Kürtler analize katıldığı zaman ise, bu düşünceler şüphesiz çürümektedir. Zaten düşün yasakları, Kürtlere, Kürt sorununa karşı geliştirilmektedir. Düşün yasaklarının, resmi ideolojinin eleştirilerine engel olmak gibi bir işlevi vardır.

 

Türk milliyetçiliğinin ilerici, açık, çağdaş bir milliyetçilik, Kürt milliyetçiliğinin, kapalı, gerici bir milliyetçilik olduğu söylenmektedir. Türk anayasası, “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür” demektedir. Türk siyasal kültürü, kendini Türk hisseden herkes Türk’tür demektedir. Bu, açık milliyetçiliğin delili olarak gösterilmektedir. Bu, hoşgörü içeren bir anlayış olarak sunulmaktadır. Halbuki, gerek Türk anayasına göre, gerek Türk siyasal kültürüne göre, herkes Türk olmaya mecburdur. Örneğin, “Türk değilim, Kürdüm, Kürt toplumu olmaktan doğan haklarımı istiyorum” dediğiniz andan itibaren, birçok idari ve cezai yaptırımla karşılaşıyorsunuz. Açık milliyetçilik, aynı zamanda, Türk olmayanları asimile etme, Türk’e benzetme, Türkleştirme hedefi ortaya koyan bir milliyetçiliktir. Çağdaşlık, ilericilik bu sürecin neresindedir? Kürt milliyetçiliğinin kapalı bir milliyetçilik olduğu söylenebilir fakat bu pozitif bir yöndür. Çünkü Kürtlerin hiç kimseyi, örneğin, Türkleri, Arapları, Farsları, Ermenileri, Asurileri Kürde benzetmek, Kürtleştirmek gibi bir niyeti ve amacı yoktur. Halbuki asimilasyon politikalarından ve uygulamalarından dolayı, Türk milliyetçiliğinin etnik bir milliyetçilik olduğu söylenebilir. “Bulgaristan’daki soydaşlarımız, Kafkasya’daki soydaşlarımız, Orta Asya’daki soydaşlarımız, Kerkük’deki soydaşlarımız, Batı Trakya’daki soydaşlarımız, Kosova’daki, Makedonya’daki soydaşlarımız” ifadeleri, etnik milliyetçiliğin göstergeleridir. Devlet ve hükümet yetkilileri, Güney Kürdistan’da, Kürtlere karşı duygular ve düşünceler geliştirirken, örneğin, Kerkük referandumunu önlemeye çalışırken, Kerkük’deki soydaşlarımız Türkmenlerin haklarını her zaman koruyacağız, bu işin her zaman takipçisi olacağız” demektedir.

 

Bütün bunlar Kürtlerin bilincine çarpıyor mu, nasıl çarpıyor? Dili yasaklanmış, adı değiştirilmiş, köyünün, beldesinin, dağlarının isimleri değiştirilmiş Kürt’ün, ülkesinin, coğrafyasının adını bile söyleyemeyen bir Kürt’ün, anadilini konuşamayan bir Kürdün, anadilini yazamayan, okuyamayan bir Kürdün, “ben milliyetçi değilim, enternasyonalistim, biz milliyetçi değiliz, enternasyonalistiz…” demesini nasıl değerlendirmek gerekir? Bu, kendi yakıcı gerçekliklerinden kaçış değil mi? Bunun için de bazı evrensel kavramlar perde yapılmıyor mu? Bu ruhsal ve zihinsel gelişmede bir sakatlık yok mu? Gürdal Aksoy, yukarıda sözü edilen kitabında, “kendine has bir Kürt düşüncesi, bir Kürt mantalitesi var mıdır?” sorusunu sormakta ve bu soruya makul cevaplar aramaktadır. (s. 6, 54-55, 157)

 

Gürdal Aksoy, Kürtlerde, somut şeyler hakkında düşünmeye dayanan, taklitçi olan bir düşüncenin varolduğunu dile getirmektedir. Bunun dikkate değer bir saptama olduğunu düşünüyorum. Bu genel olarak doğru bir saptamadır. İstisnalar olabilir. Kürt aydınlarının taklitçi olmalarının önemli bir nedeni kanımca Türkçe konuşuyor olmalarıdır, düşüncelerini, duygularını Türkçe olarak dile getirmeleridir. Dil sadece bir iletişim aracı olarak algılanamaz. Egemenlik sistemi de dil aracılığıyla kişilere, kurumlara, kitlelere empoze edilir. Hangi dille konuşuyorsanız o dilin siyasal kültürüne, o dilin siyasal sistemine, o dilin ürettiği kavramlarla, o dilin kurup geliştirdiği egemenlik anlayışına göre düşünürsünüz. Bu şuur altında gelişen bir durumdur. Türk dilinin siyasal terminolojisinin, Türk siyasal kültürünün ise Kürt karşıtı bir terminoloji, Kürt karşıtı bir kültür olduğu açıktır. Bundan önce, “Asimilasyon” başlıklı bir yazı yayınlanmıştı. (Esmer, Şubat 2008, Sayı: 37) Bu yazıda dile getirilen düşüncelerin, yukarıda belirtilen düşüncelerle birlikte ele alınmasında yarar vardır.

 

Devlet, Türkçe öğrettiği insanları, kendi anadilini değil de Türkçe konuşan insanları asimile ettiğini düşünüyor. Bu irdelenmesi gereken bir süreçtir…

 

Taklitçi düşünce şu şekilde dile getirilebilir: Sömürge kavramını ele alalım. Kürdistan’ın sömürge olduğu söyleniyor. Halbuki, sömürgenin sınırları olur. Örneğin Afrika, 1885 de, Büyük Britanya, Fransa, İtalya, Belçika, İspanya, Portekiz gibi devletler tarafından paylaşılmış ve sömürgeleştirilmiştir. Büyük Britanya’ya, Fransa’ya, İtalya’ya, İspanya’ya, Portekiz’e bağlı sömürge ülkeler vardır. Sınırları belirlenmiş ülkeler… Öte yandan sömürgeler, sonsuza kadar sömürge kalacak değildir. Sömürgeler, ekonomik bakımdan geliştikçe, idari bakımdan kendilerini yönetebilir bir hale geldikçe, emperyal ve sömürgeci devletler, onlara, bağımsızlıklarını verecektir. Birinci Dünya Savaşın’dan sonra, 1919 Paris Konferansı’nda ve Milletler Cemiyeti döneminde, sömürgeler böyle kurulmuştur. Bu bakımdan, sömürge bir statüdür. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1960’larda, Afrika’daki bütün sömürgeler, anayasal görüşmeler sonrasında bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Afrika’da, silahlı mücadeleler sonunda bağımsızlık kazanan dört devlet vardır. Fransız sömürgesi Cezayir, Portekiz sömürgeleri Gine Bisseau, Mozambik, Angola… Yukarıda dile getirilen bu nitelikler Kürdistan için hiç geçerli değildir. Kürtlerin, Kürdistan’ın bir statüsü yoktur. Sınır yoktur, çizilmemiştir. Kürt adı, Kürdistan adı da yoktur. Kürtlerin, Kürdistan’ın sonsuza kadar böyle kalması istenmektedir. Bu bakımdan Kürdistan sömürge bile değildir. Kürt araştırmacıların bu ilişkileri yeniden değerlendirmelerinde yarar vardır.

 

Kürtler ve ülkeleri, Birinci Dünya savaşı sürecinde ve Anadolu’da, Mustafa Kemal liderliğinde gelişen Kuvayı Milliye hareketi sürecinde bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmıştır. Dönemin emperyal güçleri Büyük Britanya’nın ve Fransa’nın bu mücadele sürecindeki rolleri çok büyüktür. Bu çok açık bir olgudur. Fakat Türk siyasal düşüncesi, Türk siyasal tarihi, Türk siyasal kültürü bu olguya hiç dikkat çekmez. Bu sürecin üzerini kapatmaya çalışır. Kürtlerin başına getirilen bu felaketi karanlıkta bırakmaya gayret eder. Ama emperyal güçlerce, Anadolu’nun paylaşılma projelerine yoğun bir vurgu yapar, bunları öne çıkarır. Aslında emperyal güçler bu projeleri hiç gerçekleştirmemiştir. Bunu gerçekleştirmek için bir çaba da yoktur. Ama bu, durmadan öne çıkarılan, anlatılan bir durumdur. Bu projelere karşı durmadan analizler geliştirilmektedir. Kürtlerin ve Kürdistan’ın, emperyal güçlerce Ortadoğu’daki işbirlikçilerince, bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması ise bir gerçektir. Bu çok somut, çok açık bir bilgidir. Bu zaten Ortadoğu coğrafyasında açıkça görülmektedir. Bunu gerçekleştirmek için, 1920’lerde, emperyal devletler ve Ortadoğu’daki işbirlikçilerinin çok yoğun bir mücadele geliştirdikleri de bilinmektedir. Güney Kürdistan’da Şeyh Mahmut Berzenci’nin mücadelesini bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

 

Günümüzde, Kürt milliyetçiliği gündeme geldiği zaman, Kürtler dilleriyle, kültürleriyle ilgilenmeye, gasbedilmiş değerlerine sahip çıkmaya başladıkları zaman, “her türlü milliyetçilik kötüdür” şeklinde bir anlayış de geliştirilmektedir. Bunun, Kürtlere karşı, Kürt sorununa karşı geliştirilen bir anlayış olduğu besbellidir. Örneğin Arap milliyetçiliğinin, Fars milliyetçiliğinin, Türk milliyetçiliğinin kötü olduğu söylenmemektedir, sadece Kürt milliyetçiliğinin kötü olduğu söylenmektedir. Bu görüşü daha kabul edilebilir kılmak için de, “her türlü milliyetçilik kötüdür ezen milliyetçilik de kötüdür, ezilen milliyetçilik de kötüdür…” denmektedir. Bunun devletçi bir görüş olduğu, devleti gözeten bir görüş olduğu açıktır. Bu, zalimle mazlumu, cellatla kurbanı, kasap ile koyunu aynı kefeye koymak anlamına gelmektedir. Bu gelişmenin de Kürt düşüncesiyle ilgili olduğu kanısındayım. Yukarıda, araştırmacı Gürdal Aksoy’un, sözü edilen kitabında, “kendine has bir Kürt düşüncesi var mıdır?” diye sorduğunu belirtmiştim. Somut şeylere ilişkin ve taklitçi bir düşünceden söz ettiğini de belirtmiştim. “Her türlü milliyetçilik kötüdür” görüşünün Kürt aydınları tarafından tepkilerle, sorularla karşılanmaması dikkate değer bir durumdur. Tarık Ziya Ekinci’nin, “Kürtleri Kürt ve Türk Milliyetçiliğinden Koruma Hayırhahlığı” (www.gelawej.org 31 Ocak 2008) yazısı elbette çok yerinde bir tepkidir. Fakat böylesine haksız bir görüşün, Kürtlerin gözünün içine baka baka söylenmesi, söylenebilmesi, Kürt muhalefetinin nasıl küçümsendiğini de göstermektedir. Bu tür görüşlerin sık sık dile getirilebilmesi, Kürt muhalefetinin cılızlığına da işaret etmektedir.

 

Türk ırkçılığı, Türk milliyetçiliği elbette kötüdür. Çünkü, örneğin, Kürtleri diliyle tarihiyle yok etmek istiyor. Bu anlayışa karşı yaşam mücadelesi veren, sistematik baskı altındaki milli değerlerini gün yüzüne çıkarmaya çalışan Kürtlerdeki milli gelişme neden kötü olsun? Ezen ve ezilen, mazlum ile zalim, koyun ile kasap nasıl aynı kategori altında değerlendirilebilir? Kürt aydınlarının, siyaset adamlarının bu anlayışa karşı ciddi bir tepki göstermemesi, bu anlayışa şu veya bu şekilde inanır olmaları, hatta, yer yer bunun propagandasını yapmaları ilgiyle, ibretle izlenmesi gereken bir durumdur.

 

Neşe Düzel’in, Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün’le yaptığı bir röportaj var. Bu röportajda Prof. Öğün, “Milliyetçilik Kürtlerin afyonudur” diyor. (Radikal, 15 Mayıs 2006) Prof. Süleyman Seyfi Öğün, baskı altındaki diline ve kültürüne sahip çıkan, bu konudaki baskıları geriletmek için mücadele eden Kürtleri bu kavramla anlatıyor. Ama, Kürt dilini yasaklayan, dili, kültürü baskı altında tutan devlete karşı, Türk milliyetçiliğine, ırkçılığına karşı böyle bir tanımlama yapması söz konusu değildir. Kürtler, örneğin, “Bir Kürt Dünyaya Bedeldir” mi demiş, “Kürt Öğün, Çalış, Güven” mi demiş? “Ne Mutlu Kürdüm Diyene” diyen bir Kürt var mı? “Yüksel Kürt, Yüksekliğin Senin İçin Hududu Yoktur” diyen Kürtler var mı? Bu sloganları yaşama geçirmek için, örneğin Kürtleri bu sloganlar çerçevesi içinde yönetmek isteyen, bunun için mücadele edenler var mı? Bütün bunlar, devletin, Kürtlere karşı, Kürt/Kürdistan sorununa karşı geliştirdiği politikaların hiç kavranılmadığını, bunları anlamak kavramak için çaba da harcanmadığını, sadece, devlet yanlısı duygularla ve düşüncelerle, ezbere bir şekilde Kürtlerin eleştirildiğini, suçlandığını gösterir…

 

Prof. Süleymen Seyfi Öğün, “eğer Kürtler ‘ben Kürdüm’ derlerse, birileri de kalkıp ‘ben de Türküm’ diyecektir” demektedir. Cumhuriyet’ten bu tarafa böyle denmiyor mu? “Kürt diye bir kavim yoktur, herkes Türk’tür, Kürtçe diye bir dil yoktur, Kürtçe denen dil Türkçe’nin bir şivesidir…” sözleri her zaman söylenmiyor muydu? Pazarda Kürtçe konuşunlardan kelime başı para cezaları alınmıyor muydu? “Bu memlekette sadece öztürklerin milli hakları vardır, kendilerine Kürt diyenlerin ise tek bir hakları vardır, Türklere hizmetçi olma hakkı…” sözlerini nasıl değerlendirmek gerekir? “Milliyetçilik Kürtlerin afyonudur” diyen Prof. Öğün’ün, Kürtlere hizmetçi olmayı dayatan bu devlet yetkililerini nasıl değerlendiriyor acaba? Prof. Öğün, bu zulme karşı mücadele edenleri “afyonlanmış” kabul ediyor. Bu ortam hakkında, bu ortamı yaratanlar hakkında bir eleştirisi, bir analizi var mı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Toplum bilimci, yazar sayın İsmail Beşikci hocama ait, sormuş olduğun bütün sorulara mantık ve bilim ile örtüşen cevapları bulabileceğin enfes bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum, umuyorum bazı şeyleri azda olsa anlarsınız. Altına da imzamı atarım. wink.gif

Bende İsmail Beşikçi'nin yazısına karşıt bir sürü yazı bulabilirim, altına imza atılabilecek...

Konuları bu şekilde tartışacaksak, çok işimiz var demektir;

Biz bilmiyor muyuz alıntı yapmayı?

Ya da bizim hiç bir şey okumadığımızı mı sanıyorsunuz?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Toplum bilimci, yazar sayın İsmail Beşikci hocama ait, sormuş olduğun bütün sorulara mantık ve bilim ile örtüşen cevapları bulabileceğin enfes bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum, umuyorum bazı şeyleri azda olsa anlarsınız. Altına da imzamı .

.

.

.

Prof. Öğün, bu zulme karşı mücadele edenleri “afyonlanmış” kabul ediyor. Bu ortam hakkında, bu ortamı yaratanlar hakkında bir eleştirisi, bir analizi var mı?

 

Ellerinize saglik! Zira burada "azinlik irkciligi" gibi bir bahaneyi de her gun iletmekte bazilari..!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bende İsmail Beşikçi'nin yazısına karşıt bir sürü yazı bulabilirim, altına imza atılabilecek...

Konuları bu şekilde tartışacaksak, çok işimiz var demektir;

Biz bilmiyor muyuz alıntı yapmayı?

Ya da bizim hiç bir şey okumadığımızı mı sanıyorsunuz?

Alinti yapmak ne zamandan beri tartisma uslubuna karsi oluyor? hemen hemen her arkadas her konuda alinti yaparken gayet dogal karsilanirken, nedense bazi basliklarda bazi sahislarin alinti yapmalari birden rahatsiz ediveriyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sadece dagdaki eskiyanin mi KOD adi var?Kürtlere demokratik haklar diye dayatanlarin yokmu KOD adlari?

Resmi tarihi yanli gösterip,Serafettin Elci,Ismail Besikci,Abdülmelik Firat'in düzmece yazilarini bizlere referans olarak sunanlara hangi Kod adi yakisir?

Bakin Elci neyi itiraf ediyor,bu itirafla Türkiye'de nelerin degistirildigini,kimlerin degistirdigini ve kimlerin sevindigini gelin hep beraber okuyalim:

 

"ERGENEKON EN BÜYÜK ENGELDI"

 

Ergenekon hala diri olsaydi kimse Kürt sorunu var diye ortaya cikamaz tartismaya cesaret edemezdi.Ergenekon davasi,bu sorunun bariscil yöntemlerle cözülmesindeki en büyük engeli ortadan kaldiriyor.Ergenekoncular baris icinde bir ortami istemezler.Kargasa ortami isterler.Ergenekon'un pasivize edilmesi cok büyük firsat ve sanstir.Ergenekon eski gücünü korusaydi koimse bu meseleyi dogru düzgün oturup konusmasi mümkün olmazi.Cünkü daha önce uygun bir zemin olusturmaya calisildiginda birden bire bunu tamamen dinamitleyen bir olay patlak veriyordu.Kürt toplumunda akli selim insanlar var PKK'nin icindede var.Bu cok iyi bir firsattir."

 

Serafettin Elci,yukardaki itirafi ile,aslinda bizim Ergenekonla ilgili yazdiklarimizi tasdik etmis olmaktadir.Ergenekon bir senaryoydu,Atlantik ötesi gücler tarafindan planlanmis ve teslimiyetci,geldigi günden bugüne kadar Türk ulusunun iktidari olamamis AKP tarafindan sahneye konmustu.Amac.Elci'nin de itiraf ettigi gibi,"KÜRT VE ERMENI ACILIMLARINI RAHAT VE SORUNSUZ YAPMAK"ti.Cünkü Ergenekoncu diye tuuklanip hicbir yasal neden olmadan,hicbir gecerli belge olmadan iceri alinan isimler,kitleleri peslerine takabilecek isimlerdi.Atatürkcü kisilikleri ile Türk ulusunun gönlünde taht kurmuslardi.Iste bunlar ortadan kaldirilmadan Türkiye bölünemezdi.Elci,yapmis oldugu itirafla herseyi o kadar acik ve net belirtmis ki;"ERGENEKON HALA DIRI OLSAYDI KIMSE KÜRT SORUNU VAR DIYE ORTAYA CIKAMAZ,BU MESELEYI KONUSAMAZDI"Bu bir itiraftir,hemde Türkiye üzerinde oynanan oyunlari anlatan bir belgedir.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.