Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Gazze'de katliam


Efendi Türkler

Önerilen İletiler

El Fetih'i oluşturan örgütler arasında anti-semitist bir ideolojiye ya da İsrail devletini tamamen ortadan kaldırma hedefine sahip bir örgüt yoktur. Fetih'i oluşturan örgütlerin ortak özelliği işgal altında bulunan topraklarda bağımsız bir Filistin Devleti kurmaktır.

Peki bu gerçek ışığında "İsrail 50 yıldır kendini korumaktadır" söylemi nereye oturmaktadır ?

 

Hedef alınan ve talep edilen yahudilerin mutlak çoğunluğu oluşturdukları İsrail Devleti'ne ait topraklar değildi. Üstünde yaşayanlar mutlak çoğunlukla arap, küçük bir azınlıkla Hristiyan olduğu ve İsrail'in işgal yoluyla kontrol altında tuttuğu topraklardı.

...

Zira El Fetih'in yaklaşımı İsrail'le anlaşma yapılabileceği, iki devlet olarak yaşanabileceği iken Hamas'In yaklaşımı İsrail'in asla buna izin vermeyeceği, İsrail ortadan kalkmadıkça Filistin Devleti'nin kurulamayacağıdır.

 

El Fetih'i kötüleyen tek bir yazım var mı burada?

Mahmud Abbas'a buradaki herkes söverken, ben o insana haksızlık edildiğini söylemedim mi?

 

Ancak El Fetih, senin yukarıda kullandığın bir ifadenle "Yahudilerin mutlak çoğunluğu oluşturdukları topraklarda kurulan İsrail'i kabullenmiş, Filistinlilerin mutlak çoğunluk oldukları alanları kurtarmaya yönelmiştir. Yani Kazanç-Kayıp skalasını 1948 öncesi durumdan, 1967 sonrası duruma ayarlamıştır.

 

Yazdığın şey, benim söylediğimden farklı değilse, bana niye itiraz ediyorsun o zaman?

Ben farklı birşey mi yazıyorum?

 

Şimdi bu noktadaki en büyük hata. İsrail devletinin Oslo'yu hayata geçirme niyeti ve isteğine sahip olup. İsrail toplumunun genel olarak anlaşmanın aleyhinde olması. şeklindeki öngörüdür.

 

İsrail tarihinde Gurion'dan sonra Rabin kadar sevilen ve taraftarı olan bir lider görülmüş müdür ? Aksine Rabin'in başlattığı süreç İsrail halkından büyük destek görmüş, İsrail toplumuyla bile entegrasyon sağlayamamış, göçmen yerleşimci yahudiler dışında sürece tepki ve direnç gösteren halk yığınları olmamıştır. Oslo anlaşması Rabin'i İsrail halkının büyük çoğunluğunun gözünde kahraman yapmıştır. Peki ne olmuştur, İsrail devletinin açık göz yummasıyla Rabin basit bir suikastle öldürülmüş. Onun imzaladığı Oslo anlaşması yok sayılmış. Ve Filistin'lilerin üstündeki baskı el aksa intifadasıyla patlayana kadar dahada arttırılmıştır. Oslo sürecinde İsrail tarafındaki durum, halkın karşı koyuşu ile devletin Oslo'ya bakışının değişmesi değil. Halkın büyük çoğunlukla Oslo sürecini desteklemesine rağmen, devletin Rabin'i devreden çıkarıp, azınlıkta kalan fanatik yahudi grupların elini güçlendirip süreci baltalama şeklindedir.

...

Burada İsrail halkını hazırlayamadı gibi bir söylem pek yerinde değildir. Zira İsrail halkı yapılan anlaşmalara hep destek vermiştir.

 

Benim söylediğimi sandığın şeyle, benim söylediğim şeyi yeniden karşılaştır. Tam tersini anlamışsın.

 

İsrail, Mısır ile yaptığı anlaşmayı, Oslo'da tekrarlamak istemiştir.

Ama İsrail'in hatası, Oslo Anlaşmasına toplumu hazırlamadan gitmiş olmasıdır, zira bütün stratejilerini, Filistinlilerin bu anlaşmayı kabul etmeyeceklerini varsayarak yapmışlardır.

 

İsrail Develeti bütün Oslo Sürecine "devlet olarak" hazırlıksız yakalandı. Çünkü bütün devlet teşkilatı Filistinlilerin anlaşmayı red edeceklerini sanıyordu.

 

Yani yazımda, "İsrail Devleti hazırdı, Halk Hazır değildi" gibi bir ifade yok. Hatta tam aksi söylenebilir. Fanatikler ve Yerleşimciler dışındaki herkes, artık huzur içinde yaşamak istiyordu, Devlet hazırlıklı değildi.

 

Şimdi senin söylediklerin arasında büyük çelişki var. Hem, bugün Gazze'de yapılan katliamı, İsrail'in Hamas'a karşı kendini koruması, sivillerin katlini Hamas'In organizasyonu. İsrail'in kaybetmesi olarak görüyorsun. Hem Hamas için İsrail'İn en büyük müttefiki diyorsun.

 

Bunlar birbiriyle çelişen birbirini tutmayan iddialardır.

 

ikinci iddianı savunanlar, Hamas'ın İsrail tarafından işgallere , sindirme politikalarına ve katliamlara bir bahane olarak var olması amacıyla desteklendiği, önünün açıldığı, onun güçlenmesi için Arafat'ın güçsüzleştirildiği, ve yayılmacı politikalar için bir öcü işlevi görmesi beklendiğini savunurlar.

 

bu tezle Gazze katliamı için yazdıkların birbirini tutmakta mıdır ?

 

Söylediğim şeyler arasında çelişki olmadığını da zamanla anlayacaksın.

 

İsrail devleti ve toplumu içindeki fanatikler, Hamas ile aynı ideali paylaşmaktadır: Oslo Anlaşması yürümesin.

Her ikisi de farklı gerekçelerle bunu isterler ve ancak birbirlerini bit kadar sevmezler. Ancak amaçları ortaktır.

Ayrıca, bu iki taraf amaçlarının ortak olduğunu kabul etmezler ve eylemlerinde ortaklık etmezler. Zira birbirlerinden de nefret ederler.

 

İsrail'deki çoğunluk, zamanında El Fetih anlaşma hayata geçsin diye uğraşırken, onların duyduğu heyecanı duymayıp, inisiyatifi fanatiklerin eline vermenin pişmanlığını yaşamaktadır. Bu nedenle son operasyonda El Fetih'e yönelik hiçbirşey yapmamıştır.

 

Hamas'a karşı operasyon yapmak zorundaydı, zira, Hamas'ın sürekli tacizleri İsrail'deki ortaklarını, yani barış istemeyen fanatikleri güçlendiriyordu. Zira Hükümet, halkını bile Hamas'a karşı korumaktan aciz bir görüntü veriyordu. Bu nedenle sadece Hamas'a karşı bir harekat yaptı İsrail Devleti, El Fetih'i ayrıdı.

 

Hamas ile aynı hedefe sahip olan İsrail içindeki fanatikler, ne kadar zorlarlarsa veya teşvik ederlerse etsinler, Hamas'a birşey yaptıramazlardı.

Ama Hamas, yaptıklarının Filistin Halkına değil, İsrail içindeki barış karşıtlarına hizmet ettiğini bile bile İsrail'i taciz etmeyi sürdürmüştür.

Sivil ölümlerinin artmasının Filintin içinde El Fetih'in altını oymaya devam edeceğini bildiği için de, canlı kalkan kullanmayı teşvik etmiş, şehitlik vaadetmiş, siviller öldükçe sevincinden yerinde oturamamıştır.

 

Sonuçta kazanan Hamas oldu, İsrail''deki barış istemeyen fanatikler oldu, ama genel olarak İsrail Devleti ve barış isteyen çoğunluk kaybetti.

 

Türkiye'de Mahmud Abbas'ı kötüleyenler, İsrail Devletini katliamcı olarak görenler de, Hamas'a ve barış istemeyen fanatik İsraillilere destek vermiş oldular.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Başka başlıklarda akıllı yazılar yazanların bu başlıkta akıl mantık ölçülerini kaybetmelerini, ben klasik Anadolu insanı kültürüne, arabesk etkisinde kalmışlığa bağlıyorum.

 

Tevrat'taki Büyük İsrail'i İsrail'de pek fazla umursayan olmadığını hepimiz biliyoruz. Ama insanları fanatiklikten ve toplumları fanatiklerden arındırma gibi bir yöntem keşfedilemedi. Esasen İsrail halkının çoğunluğu Tevrat'ı umursamaz. Sembolik bir kutsallık atfederler, evet. Buna her toplumun ihtiyacı oluyor. İsrail toplumunun ise çok fazla ihtiyacı oluyor. Yoksa, Tevrat'ın uygulanabilirlik oranı sıfıra çok yakındır. Bir iki göstermelik dostlar alışverişte görsün hesabı ekmek yememe bayramı, bilmem makine kullanmama günü filan, sembolik. Yahudilik bundan ibarettir. Kurân'a bile geçmiştir Yahudi vurdumduymazlığı ve dinde gevşeklik. Savaşa çağıran peygamberlerine Yahudilerin: "Sen rabbinle ikiniz gidin savaşın, biz burada oturacağız" (:D laf aramızda espri mükemmel!) dedikleri anlatılır. "Şu rab dediğini açıkça göstermezsen hiç bir emrine uymayacağız" dedikleri anlatılır.

 

Fakat askere herkesi alırsınız. Fanatikleri de... İsrail de almam diyemez. Bu fanatikler ellerinde Tevrat, okulları hedef alırlar. Bunları cezalandırmakta İsrail devleti kararlı davranamıyor ne yazık. Bir tank operatörü namluyu çeviriyor ve butona basıyor. Oradan ateş edildiğini iddia ediyor. Belki gerçekten ediliyor, belki edildiğini algılamak istiyor. Kesin olan, öfkeli fanatik Yahudilerin varlığı. Bunlar yakalanıp cezalandırılmakta gevşek de davranılıyor. Rabin'e suikast yapan Yahudi fanatizmi sözünü dinletiyor. Bu aşılması elzem bir sorundur.

 

Bakın baştan kesin söylüyorum: Bu sözlerimi çarketme, çelişki bilmem ne diye yanıtlayan çıkmasın! Yetti artık! Daha ilk iletime İsrail'in orantısız güç kullandığını söyleyerek başlayan, hatta bu konuda anlaşmamız gerektiğini ifade eden bana, bu haksızlığın yapılmasına sessiz kalamam! Bağırarak haklı çıkacağını sanan arabesk tavır gına getirtti!

 

Hamas - İsrail gizli işbirliği komplo teorilerine ise hayır diyorum. Böyle bir şey yoktur. İsrail için tehdidin büyüğü, Arap - İsrail barışının en büyük sabotajcısı İran ve onun desteklediği Hamas ile Hizbullah'tır. Arap rejimleri demokratikleşmeli, İran eksenine girmemelidir. Demokrasi için Cumhuriyet şart değildir. Sembolik krallar Avrupa'da da var. Sorun demokratikleşme. Orta Doğu'da Baas terörü bitti. Sıra demokratikleşmede. Bunun önündeki tek engel İran'dır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Başka başlıklarda akıllı yazılar yazanların bu başlıkta akıl mantık ölçülerini kaybetmelerini, ben klasik Anadolu insanı kültürüne, arabesk etkisinde kalmışlığa bağlıyorum.

Mantik ökcülerini kaybedenler kimler peki? pekin meydaninda tanklarla ögrencilerin üzerinden gecenler mi.

 

Yoksa O objektifi seyredenler mi ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

El Fetih'i kötüleyen tek bir yazım var mı burada?

Mahmud Abbas'a buradaki herkes söverken, ben o insana haksızlık edildiğini söylemedim mi?

 

Yazdığın şey, benim söylediğimden farklı değilse, bana niye itiraz ediyorsun o zaman?

Ben farklı birşey mi yazıyorum?

 

Orada bir soru var dikkat edersen.

 

Peki bu gerçek ışığında "İsrail 50 yıldır kendini korumaktadır" söylemi nereye oturmaktadır ?

 

Abbas Konusuna gelince; Mahmut Abbas bir lider değildir. Bir bürokrat olabilir, bir devlet adamı olabilir, bir komutan olabilir. Ama hiçbir liderlik vasfına sahip olmayan bir adamdır. Filistin'in barındırdığı dinamizmde Abbas gibi bir adamın liderlik konusunda hiç şansı yoktur. Abbas, Fetih'in başarılı bir yöneticisi olduğu için değil. Arafat'ın ölümünden sonra tutuklanmayan tek üst düzey Fetih yöneticisi olarak kaldığı için lider olmuştur. İsrail, daha Arafat ölmeden yerine geçebilecek karizmatik ve populer Fethi'li yöneticileri tutuklamış, adeta Hamas'a rakip bırakmamıştır dışarıda.

 

El Fetih'in güçten düşürülerek, Hamas'a alan açılması İsrail'in planlı ve sistemli operasyonunun sonucudur. Arafatın zayıflamasının, Hamas ve İslami Cihad'ın yükselişi anlamına geleceği daha El Aksa intifadası başladığında tüm dünyada yazılan çizilen ve söylenen şeylerdi İsrail mi bilmeyecek bunu ?

 

Arafat öldüğünde tüm dünya basınında Barguti'nin Arafat'ın yerine geçeceği yazıldı. Ama İsrail esir değişimleri ve müzakerelerde yüzlerce Filistin'li militanı serbest bırakmasına rağmen O'nu bırakmadı. Ömür boyu hapis cezası verdi üstüne.. Yani Hamas'ın rakibi olacak ve Hamas'ın yükselişini engelleyebilecek tek kişiyi içeride tuttu. Arafat'ın yaşarken bile kendisine rakip olmasından çekindiği kişiyi.

 

Gazze'de Hamas ve El Fetih çatışırkende eğer Gazze'nin Hamas'ın kontrolune geçmesini istemeseydi bunu yapabilirdi.

 

İsrail Develeti bütün Oslo Sürecine "devlet olarak" hazırlıksız yakalandı. Çünkü bütün devlet teşkilatı Filistinlilerin anlaşmayı red edeceklerini sanıyordu.

 

Yani yazımda, "İsrail Devleti hazırdı, Halk Hazır değildi" gibi bir ifade yok. Hatta tam aksi söylenebilir. Fanatikler ve Yerleşimciler dışındaki herkes, artık huzur içinde yaşamak istiyordu, Devlet hazırlıklı değildi.

 

Benim anlamadığımız söylemek yerine sen anlatmak istediğini doğru ifadeyle anlat o zaman. "Toplumu hazırlayamadı" ile bu söylediğin birbirinden çok farklı şeyler.

 

 

 

Söylediğim şeyler arasında çelişki olmadığını da zamanla anlayacaksın.

 

İsrail devleti ve toplumu içindeki fanatikler, Hamas ile aynı ideali paylaşmaktadır: Oslo Anlaşması yürümesin.

Her ikisi de farklı gerekçelerle bunu isterler ve ancak birbirlerini bit kadar sevmezler. Ancak amaçları ortaktır.

Ayrıca, bu iki taraf amaçlarının ortak olduğunu kabul etmezler ve eylemlerinde ortaklık etmezler. Zira birbirlerinden de nefret ederler.

 

İsrail'deki çoğunluk, zamanında El Fetih anlaşma hayata geçsin diye uğraşırken, onların duyduğu heyecanı duymayıp, inisiyatifi fanatiklerin eline vermenin pişmanlığını yaşamaktadır. Bu nedenle son operasyonda El Fetih'e yönelik hiçbirşey yapmamıştır

 

Bizi İsrail toplumu içindeki fanatiklerin ne düşündükleri pek ilgilendirmiyor bu bağlamda. İsrail'i yöneten elli yıldır gücü elinde tutanların niyetleri ve ne düşündükleridir belirleyici olan.

 

İsrail bir örgüt yada aşiret değildir. 50 yıldır net bir dış politikası olan ülkedir. Yayılabildiğin kadar yayıl, yayıldığın yerlerde son kurşuna kadar kal.

 

"İsrail devleti ve toplumu içindeki fanatikler" bu tanımda "İsrail devleti içindeki fanatikler" bunları çıkarınca alternatif bir bakış ve yapı mı var ? İsrail devleti içindeki fanatikler dediğin İsrail devletinin kendisi. Ara sıra Rabin gibi, aykırı sesler çıkarsada akıbetinde olduğu gibi susturulur.

 

Varolan sorunun çözümüne taraftar olmayan. Filistin direnişinin çok şiddetlendiği dönemlerde. Dünyanın baskısıyla (ekseriyetle ABD) oturduğu masalarda verdiği sözler ve yaptığı anlaşmaları hep ihlal eden, yerine getirmeyen. Bağımsız Filistin talebini ilk dile getirildiği günden beri silah zoruyla bastırmaya çalışan bir politika. Bu "İsrail devleti içindeki fanatikler"in suçu ise. Onları çıkarınca geriye zaten birşey kalmıyor ki İsrail Devleti adına. İsrail dediğim devletin kendisi bu. Aşırı Militarist, yayılmacı bir devlet. Bu devletin ordusu, üç tane yahudi terör örgütünün militanlarının düzenli ordu haline getirilmesiyle kuruldu. Köy basan, otel bombalayan, adam kaçıran militanlar o ünlü törenlerle üniformalarını değiştirdiler adı İsrail ordusu oldu. Kurulduğu günden beride aynı ruhu korudu. Teknolojisi gelişti, silahları değişti, eğitimi arttı ama aynı şekilde savaştı.

 

İsrail devlet kadroları, göç ettikleri ülkelerden Filistin topraklarına, eski ahitte vadedilen toprakları, atalarının yapmadıkları için cezalandırıldıkları yöntemle yani üstünde yaşayanları öldürerek ele geçirmek için, bu inanç ve hedefle beyinleri doldurulmuş olarak gelen. Yüzyıllardır huzur hüküm süren topraklarda kanlı bir çatışma süreci başlatan fanatik siyonist militan örgüt liderlerinin takım elbise giymesiyle oluştu. Geldikleri ülkelerde Ataları tanrılarının "Filistin'de kenanileri öldürüp topraklarına el koyma" emrini yerine getirmedikleri için tarihleri boyunca bunca acıyı yaşadıkları. Tanrılarının bu buyruğunu yerine getirmeden bu dünyada acıdan kurtulup huzuru bulamayacları şartlandırmasıyla beraber geldiler Filistin'e. O ruhuda hiç kaybetmediler.

 

Biraz bunu düşün bakalım. Anayasasında açıkça dinle yönetildiğini belirten. Devlet kültürü olarak yahudi dininin emirlerine sonuna kadar sahip çıkan İsrail Devleti. Tanrılarının kendilerine cennet ve kurtuluş olarak verdikleri emir olan "Filistin'i üstünde yaşayanları öldürerek ele geçirmek" ana hedefini göz önüne al. Ve Filistin'de bugüne kadar sürdürdüğü politika ve şiddeti bunla değerlendir.

 

Dindar bir yahudiye bugüne kadar neden bu kadar acı çektiniz diye sor. Tanrı bizi cezalandırdı der. Neden cezalandırdı diye sor. Filistin'i kenanilerin elinden onları öldürerek almadığımız için der.

 

Hamas'a karşı operasyon yapmak zorundaydı, zira, Hamas'ın sürekli tacizleri İsrail'deki ortaklarını, yani barış istemeyen fanatikleri güçlendiriyordu. Zira Hükümet, halkını bile Hamas'a karşı korumaktan aciz bir görüntü veriyordu. Bu nedenle sadece Hamas'a karşı bir harekat yaptı İsrail Devleti, El Fetih'i ayrıdı

 

Şimdi İsrail'de iktidar olan kim. Barış istemeyen fanatiklerin en aşırıları olan Likud ve Kadima partileri. Nasıl bir tespit bu şimdi. Bu partiler kendilerini güçlendirdiği için mi Hamas'ın tacizlerini engellemek istiyorlardı ?

 

Hamas'ın varlığı kendilerini güçlendirdiği için mi Gazze'de onca katliamı yaptılar ?

 

Bu adamlar İsrail'in en fanatik ve en ırkçı kadroları.

 

Senin yaptığın tanımlarda en büyük yoksayma; İsrail Devleti ile fanatikleri birbirinden ayırman. Öyle bir ayrım yok. Özellikle 5 yıldır hiç yok. Zira İsrail'de görüp görebileceğin en fanatik adamlar zaten iktidarda. İsrail'de şu an Likud ve Kadima partileri sen mi daha şahinsin, ben mi daha şahinimin yarışı içerisindeler.

 

"Barış istemeyen fanatikler" dediğin kimseler iktidardan ve devletten ayrı kimseler mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir tank operatörü namluyu çeviriyor ve butona basıyor. Oradan ateş edildiğini iddia ediyor.

Siz çelikten bir kavanozun içinde bir roketatar mermisine hedef olma endişesi nedir bilir misiniz? Tavada canlı canlı kızarır gibi can verirsiniz. O yüzden size ateş edilen yere namluyu çevirip butona basmakta tereddüt etmezsiniz. Hamas oraya çocukları koymuş, canlı kalkan yapmış, devletiniz zor duruma düşecekmiş... Bunların hiç biri tavada canlı canlı kızarmaktan kötü değildir.

 

İsrail işin buraya gideceğini bildiği için çekiç operasyonu gibi kısa sürede verebileceği en fazla hasarı verip çekildi. Etkili bombaları da bu amaçla kullandı. İşi uzatsa bataklığa saplanacağını iyi biliyor. Sanmayın protesto edildi, kınandı da işi yarım bırakıp vaz geçti. Harekatın baştan planlanışı bu şekildedir. İsrail planı uygulamıştır. Planı kusursuz uygulamak için çölde bir Gazze modeli inşa ettiği ve burada eğitim yaptığı söyleniyor. Vuracakları her yer belliydi. Ateş edilecek ekstra yerler dışında...

 

Ben söyleyeyim: Savaş felsefesinin önümüzdeki yıllarda alacağı format budur. Çekiç gibi in, terminatör gibi yok et ve tek parça olarak geri dön. Hoşunuza gitmese ve kulak tırmalasa da buna alışmakta fayda var...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Beyaz fosfor ya da misket bombaları tankların içinde "can korkusu olan" (!) lar tarafından değil, yerin bilmem kaç metre üstünden geçen ve düşman tarafından vurulması imkansız uçaklardan atılmaktadır. Bu çocukların yüzlerini yok eden bombaları atanları atma emri verenleri hiçbir şekilde savunamazsınız. Can korkusu var diye...

Ölen her Filistinli kazanılacak oydur. Düşen her bir bomba bomba satıcılarının zengin olmasıdır. Düşen herbir bomba petrol fiyatlarının 35 dolardan 55 dolara geri dönmesi demektir. Irak'ta savaş çıkar petrol fiyatları çıkar, Filistin bombalanır petrol fiyatları çıkar. Savaşları petrolcülerin çıkardığına inanasım geliyor.

 

Temelde hayata bakışımız farklı galiba. Terminatör falan gibi savaşı bir macera filmine benzetmek tamtamcılık ya da özendiricilik gibi geliyor bana. Savaşa karşı durmak en azından sivillerin katledilmesini kınamak çok insanca ve bu yapılıyor diye kimseye şaşmamak gerek.

 

-İnsanlar ölüyor! Çocuklar katlediliyor!

-Ne bağırıyorsun dünyanın hali bu, savaşlar böyle, Terör, hamas, humus vs.

 

İnsanlar öldü ve buna tepki koyulmasına bile itiraz etmek anlaşılmaz. Çok doğaldır savaşa karşı duruş, çok insancıldır. Bir bebeğin öldürülmesini hangi gerekçe haklı çıkarabilir ki?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Savaşı filme benzetmek veya film gibi izlemek, özendirmek gibi şeyler hiç aklımdan geçmedi, belirtmek isterim...

 

Ayrıca M825A1 seri numaralı tank (top) mermileri fosforludur. Fosforlu mühimmat sadece uçaktan atılmaz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ayrıca M825A1 seri numaralı tank (top) mermileri fosforludur. Fosforlu mühimmat sadece uçaktan atılmaz...

 

Şimdi, fosforlu bomba tankla atılınca masum mu oluyor ? Önemli olan uçaktan atılmaması mı ? Peki, kendini savunma amaçlı olarak fosforlu bomba kullanmanın mantığı var mı ?

 

Ya demirefe, bak çelişki diyorum diye kızıyorsun ama insaf yani...İsrail orantısız güç kullandığını ifade ediyorsun ama hala bunu haklı göstermeye çalışıp, arkasındaki faşist düşünceyi göremiyorsun. Ha bir de şu var tabii, başka başlıklarda ülkemiz üzerinde oynanan Ergenekon oyununu farketmişsin yani BOP'a direniyorsun ama aynı projenin Filistin ayağını görmezden geliyorsun, bu nasıl oluyor ? Tabii aynı çelişki İsraile karşı olup aynı zamanda iç politikada AKP'yi savunan arkadaşlar için de geçerli...Hamasın, İsrail ilişkisini ortaya koyuyoruz. Ona da inanmıyorum diyorsun ama neye dayanarak inanmadığını da belirtmeden.

 

Bunlar, avatar resmindeki gibi emperyalizmin satranç oyunlarıdır. Evet, çok klasik laflardır bunlar ama bir o kadar da gerçektir. Türkiyede oynanan oyun da bunun aynısıdır. Önce düşman yarat, sonra gerçek düşmanını ekarte et. PKK'yı besle düşman yarat aynı zamanda Türk devletinin içinde Gladyo türü derin devleti kullanarak bir takım olaylar, süikastler, bombalamalar, çatışmalar çıkart, delilleri öyle bir yönlendir ki en sonunda bu olayların sorumlusu olarak milli güçler, ordu suçlansın. Üstelik, PKK ile Derin devletin ilişkide olduğunun ortaya çıkmasına izin ver ki yine kabahat Türk devletinin, milli düşünenlerin olsun.

 

Aynı şekilde, İsrail, kendine düşman yaratmak için, el altından Haması desteklemiş, bu şekilde Gazze de etnik temizlik yapmak istemiştir. Ve bu durum sona ermiş değildir. Ateşkes yine bir takım bahanelerle sona erdirilecektir İsrail tarafından. İsrail, Hamasın daha da büyümesini hatta Batı Şeriada da güçlenmesini ister ve bu gidişle olacaktır. İsrail, Haması bahane ederek önce Gazzedeki Yahudi yerleşimcileri çekmiş, ardından etnik temizliğe girişmiştir. Çünkü, İsrail, Filistin devletinin iki toplumlu olmasını istememektedir. Sürekli sınırlarını genişleten Yahudi devleti olmak istemektedir. Politikaları şimdiye kadar bu doğrultuda olmuştur ve sürecektir. Oslo antlaşmasını imzalayan Arafatın sonu ortadadır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu bombanın felluce soykırımında kullanımıyla ilgili bir belgesele rastladım vikipedinin beyaz fosfor maddesinde. Vahşet ve dehşet görüntüler. Hitler fırınlarda yakıyormuş ya bu bombalarla ayakta yakmış insanları felluce’de Amerika. O cesetleri görenlerin beyinlerinde oluşacak fikir “Sakın bize bulaşma, yoksa sonun fena olur.”dan başka bir şey değil.

Sayın Davut’un dediği gibi tank ya da uçak fark etmez bomba her seferinde aynı etkiyi verir. Hugo Chavez İsrail elçisini kovdu. Asıl tartışılması gereken bizimkilerin ne yapıp/yapmadığı. “Bekara karı boşamak kolay.” deyip diğer taraftan ah Filistin vah Filistin nidalarıyla, vatandaşlığı iade edilen “Vatan Haini” şairin şiirleriyle ağlayarak oy avcılığı yapmak eleştirilmeli. İki yüzlü bir tutum bu.

Ama Araplar bile daha pahalıya petrol satmalarını sağlayan bu savaşa dur demediler. İsteseler petrol vanalarını kapatıp krize ve savaşın sonlandırılmasına yol açabilirlerdi ama istemediler. Galiba bizde istemedik.(?) Dostluk gruplarından istifa edildi ya yeter herhalde bir daha da girmezler. Acaba girerler mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Filistin daha çok bedel ödeyecek!

 

Yazık ki, atalarının yaptıkları ihanetler ve akılsızlıklarının bedelini Filistinli çocuklar ödüyor ve ödeyecekler...

Filistin'in 1950'li yıllardan bu yana kaybettiği toprak (büyük çoğunluğu para karşılığı satıldı) neredeyse şuan ki Filistin topraklarının üç katı!

 

Gazze'ye Türkiye dışında yardım gönderen başka bir ülke yok dedi geçen akşam bütün ailesini kaybeden bir kız çocuğu, buda ayrı bir mesele fakat, Türkiye'de Filistin adına toplanan yardımların çoğu acaba gerçekte nereye gidiyor bunuda çok merak ediyorum...

 

Kızılay'ın halkın gözünde değer kaybetmesi için ellerinden geleni yapanlar bir sürü yardım derneği kurdular ve buralarda dönen paralarla sanırım yeni bir Filistin kurulurdu! İnsanların duygularını, vicdanlarını ve paralarını sömürmek için yeni bir fırsat Gazze!

 

Yazık, oysa bütün medya önce bunu haber yapmalıydı, Gazze bugünlere nasıl geldi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben fosfor konusunda tartışma açmadım, bilgi yanlışını düzelttim. Dolayısıyla fosfor uçak değil top mermisi olduğunda bir anda ortalık güllük gülistanlık tabii olmuyor. Savaşın korkunçluğu konusundaki görüşlerimi ifade ettim, tekrarlamayacağım. Resimdeki bir ayrıntıya takılıp geri kalana bakmamak yerine, bütünü görmenizi tavsiye ederim.

 

Gelelim çelişki iddiasına... BOP'a direndiğim filan yok. Ben değişimi fikir haritamın ana koordinatı yapmışım. Değişim kaçınılmazdır. Değişimi sağlayacak etkenler ve güçlü aktörler de bellidir. Orta Doğu'da totaliter rejimler demokratikleşmelidir. Barış sağlanmalıdır. Ama bunu ABD kendi çıkarları doğrultusunda yapmak ister, başka güçler kendi çıkarları doğrultusunda. Güçler dengesi kimin isteklerinin daha büyük ölçüde gerçekleşeceğini belirleyecektir. Bizim değişimi durdurabilmek gibi bir lüksümüz yok. Ancak başkalarınca biçilip bize dayatılan değişim biçimini olduğu gibi kabul etme zorunluluğu da yok.

 

Gücün varsa "o öyle değil, şöyle olur" diyebilirsin. Oturur masaya planı müzakere edersin. Gücün yoksa biçilen senaryoyu kukla gibi uygularsın. ABD İsrail düşman, tüm köprüler atılacak, sonuna kadar savaş... Bunlar hamasettir. Realite dışıdır. Bu politikalarla fosfor bombası da yersin, atom bombası bile yiyebilirsin.

 

Ergenekon'a geldiğimizde, devlet içinde çeteleşmeler, mafyalaşmalar, çıkar örgütü yapılanmaları ve görevini kötüye kullananlar vardır, hep olmuştur, ilerde de olacaktır. Bunlarla mücadele elzemdir, şarttır. Bunlarla mücadele etmeyen devlet, kokuşur. Dolayısıyla da burada da değişim kaçınılmaz. Bu devlet de değişecek ve dönüşecek. Ama ABD'nin istediği yönde değişime boyun eğip ne derse aynısını yaparak, onun istekleri ve çıkarları doğrultusunda mı, yoksa işbirliği yaparak, kendi isteklerini de masaya koyarak mı değişimi gerçekleştirecek?

 

Yani ben değişime direnmiyorum, ABD ve İsrail'e düşman da değilim, ülkeden ve Orta Doğu'dan kovulmalarını filan istemiyorum. Onların kendi çıkarlarını gözetmeleri doğaldır, biz de kendi çıkarlarımızı gözetmeliyiz. Herkes kendi çıkarlarını gözetir.

 

"Size İslam ülkelerinde kılavuzluk yapacağız diye Atatürk ilkelerimizden vaz geçemeyiz, sizin isteğiniz doğrultusunda size mihmandarlık yapacağız diye Arap kıyafeti giymeyiz. Bizim kimliğimiz budur, laik cumhuriyet kimliğidir. Biz bu kimliğimizle ve Atatürk'ümüzün "Yurtta sulh cihanda sulh" ilkesiyle dış ililkilerimizi yürütürüz. Bundan taviz vermemizi boşuna beklemeyin. Biz Araplaşmayız, Araplar laikleşsin!" diyebilmeliyiz.

 

Bunu iktidar deme gücünde ve cesaretinde mi? Nerde o günler? Araplarla kefiye, entari giyip kol kola girmek, Atatürk'ü yok etmek, ilkelerini silmek, ABD'nin biçtiği ılımlı İslam gömleğini giymek hevesindeler. Böyle olunca ABD seni tepe tepe kullanır elbet. Adam kendi çıkarında. Suud rejimi demokratik olsun olmasın, adama ne? ABD çıkarlarını koruyor mu, koruyor. Bitti.

 

Özetle ben değişime karşı koymuyorum. Başkalarının çıkarları doğrultusunda bana dayatılan değişime kendi kişiliğimi ortaya koymadan aynen evet demeye karşı çıkıyorum. Yoksa ABD ile de İsrail ile de stratejik işbirliği yapılacaktır. Ama onların dayattığı formatta değil. Format karşılıklı belirlenecek. Tek taraflı değil...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben fosfor konusunda tartışma açmadım, bilgi yanlışını düzelttim. Dolayısıyla fosfor uçak değil top mermisi olduğunda bir anda ortalık güllük gülistanlık tabii olmuyor. Savaşın korkunçluğu konusundaki görüşlerimi ifade ettim, tekrarlamayacağım. Resimdeki bir ayrıntıya takılıp geri kalana bakmamak yerine, bütünü görmenizi tavsiye ederim.

.

.

.

Özetle ben değişime karşı koymuyorum. Başkalarının çıkarları doğrultusunda bana dayatılan değişime kendi kişiliğimi ortaya koymadan aynen evet demeye karşı çıkıyorum. Yoksa ABD ile de İsrail ile de stratejik işbirliği yapılacaktır. Ama onların dayattığı formatta değil. Format karşılıklı belirlenecek. Tek taraflı değil...

Sayın demirefe

 

Sonuna kadar katılıyorum. Güzel yazı ve doğru yaklaşım da bu olmalı. Hamasetin zarardan başka bir işe yaramadığı muhakkak. Atatürk'ün bizlerden akılcılık ilkesiyle haraket etmemizi istediğini unutmamalıyız. Uluslararası ilişkilerde kuvvetli ülkeler ligine girmenin yolu, kuvvetli ülkelere kafa tutmaktan geçmez. Onlarla stratejik ortak olmak gerekir. Yaptıkları her yanlışta haksızlığa uğrama edebiyatı yapmak ve yaygara koparmak yerine, bu durumların uluslararası ilişkilerin bir gerçeği olduğunu görmeliyiz. Uluslararası ilişkiler duygusallığa göre değil çıkarlara göre şekillenmeli ve profesyonel olmalıdır. Örneğin Tayyip Erdoğan'ın Gazze sebebiyle İsrail'e çatması, Ermeni Soykırımının ABD'de tanınmasını önleyen en önemli faktör olan Yahudi Lobisinin desteğini çekmesine ve başımıza çok büyük bir Ermeni Soykırımı problemi açılmasına neden olacaktır. Tarafsız gözüken İsviçre bile aslında AB ve ABD tarafındadır. Ne etliye, ne sütlüye karışmamak veya herkese insanlık dersi vermek gibi duruşların uluslararası konjonktürde yeri olmaz. Bir tarafınız olmalı ve o da güçlü olan taraf olmalı kısacası.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Devletler, çıkarlarını gözetmek için önce bağımsız kalmaları gerekir!

İşte o yüzden İsrail ve Abd, bu ülkeden ve Ortadoğudan kovulmalıdır...

Nasıl kovulmalıdır, elbette ticari anlaşmalar dünyanın heryerinde olur, stratejik anlaşmalarda

devletle arasında olur, fakat her ülke kendi bağımsızlığı için mücadele etmeli, eğer kendi

kararlarını kendisi alamayan bir ülkeye dönüşmüşseniz, artık ne söyleseniz boştur!

 

o saatten sonra yapılan her eylem başları tarafından hamaset olarak algılanabilir!

bağımsızlığın şekli bellidir, eğer ekonomik ve siyasal anlamda ipleri başka güçlerin eline

vermişseniz, orada o güçler sizin yararınıza kararlar almayacaktır...

yani, teori doğru, her ülke önce ve hatta sadece kendi çıkarlarının mücadelesini yapar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İsrail ve ABD'yi bölgeden kovarsan, ekonomik, askeri, teknolojik vs vs yaptırımlarla karşı karşıya kalırsın. ABD Türkiye'ye, Türkiye de ABD'ye muhtaçtır. ABD de tam bağımsız değil anlayacağınız. ABD olmasa Rusya, o olmasa Çin illa birlerinin çıkarı bu enerji bölgesinde olacak. Bölgeden kovmak istediğinizde ülkenizi de kaybetmek ve evdeki bulgurdan da olmak dahil her türlü durumu da göğüslüyorsunuz demek. Saddam az posta koymadı ABD'ye. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demezseniz, ayı yemi olur gidersiniz en sonunda. Her şeyden önce akıllı politika.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayır efendim, bu bir önyargıdır, böyle alıştırılıp kabullendirilmişiz...

Siyasi, askeri ve ekonomik açıdan Çin, Rusya, Venezula, Küba bağımsızdır, diğerleri ise yönetenler ve yönetilenler olarak ikiye ayrılır, biz yönetilenle sınıfında olduğumuza göre bağımsız olmayan biziz... Abd, İsrailli zengin iş adamlarına, sanatçılarına, siyasilerine bağımlıdır ama onun bağımlılığı ile bizimki arasında büyük fark var...

 

Bu fark şudur: Amerika, Siyonistlerin güdümünde paravan ülke konumundadır, Amerika'nın desteği ya da kalkanı ile siyonizm ortadoğuda kararla yürümektedir... Yani Amerika siyonizm için vücuduna ihtiyaç duyduğu bir canlıdır, fakat ortadoğuda bulunan diğer ülkeler ise (en başta biz) siyonizmin parçalamak için mücadele ettiği düşmanlarıyız... Topraklarımıza vaadedilmiş diyor, insanlarımıza öldürülmesi gereken yaratıklar gözü ile bakıyorlar...

 

Amerika siyonizme hizmet eder konumda biz ise siyonizmin pençesinde parçalanmaktayız! Bu ikisi farklı...

 

İşte o yüzden Türkiye, Mustafa Kemal'in devrimi gerçeleştirdiğinde yapmış olduğu gibi ya tam bağımsız olacak ya da yok olacaktır!

 

Bunun dışında söylenenler, bana göre demagoji ve laf-ı güzaftır...

 

Ahmet Altan gibi adamların ülkesinde bu söylemler beyinlere kazınır normaldir, Taraf gazetesi Obama'nın gelişini sevinçle ilan etmiştir, fakat aynı adamlar bu ülkede özgürlükten söz ediyorlar!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bağımsız olarak örnek gösterilen ülkeleri inceleyelim.

-Küba Rusya ve füzeleri olmasaydı bir gün dahi ayakta kalamazdı. ABD'yi füzeleriyle vurabilecek yakınlıkta olmasını nükleer füzelerin yerleştirilmesiyle Rus piyonu haline gelerek kullanmış, açlık, sefalet dolu bir ülke olmuştur. Küba'dan her yıl sayısız insan denizden küçük sallarla kaçmaya çalışmaktadır. Küba'da insanların her yaptığına baskı vardır. Ne özgürdür, ne de bağımsız. Sadece fakir bir Rus üssüdür. Her açıdan da dünyanın çok çok gerisindedir. Eğer Küba da bir devrim olacaksa her halde Casto diktasını uzaklaştırıp dünya değerlerine yakınlaştıracak bir devrimdir.

-Çin dünyanın en büyük topraklarına sahip ülkelerinden biridir. Mao ve kominizm altında milyonlarca insanın katledildiği, açlıktan kedi köpek yediği günleri, Tianenmende tanka karşı duran devrimle aşmış, uluslararası politikada akılcılığın önemini kavramış, en başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere son derece yakın ve iyi ilişkiler içine girmiştir. Bu tavrı olmasaydı Çin 200 yıl öncesinde yaşamaya devam edecekti. Ama yine de Çin de insan haklarının ne kadar geri olduğunu söylememe gerek yok. 100$ a açlık içinde çalışmak zorunda kalan insanca yaşamın kıyısından bile geçmeyen vatandaşları sayesinde, zengin bir zümreye sahip olmaya başlamış ve küreselleşmenin yolcularından biri olmuştur.

-Venezuella petrol zengini olma yolunda hızla ilerlerken, Chavez ile birlikte dünyayı karşısına almış, büyük bir ekonomik gerilemeye geçmiştir. Böyle 10-15 sene daha dayanabilirse o da Küba'nın muhteşem bağımsız durumunu yakalayacaktır. Diojen gibi yerlerde sürünürken, ABD'ye gölge etme başka ihsan istemem diyecek anlaşılan.

-Rusya ABD ile mücadelesinde ekonomik açıdan çökmüş ve bugün yaşam tarzı ile ABD'den farksız hale gelmiş bir ülkedir. Elindeki tüm Doğu bloğunu kontrolünden kaçırmış, eskisine göre çok daha etkisiz hale gelmiş, gıda da ABD'ye bağımlı hale gelmiştir. SSCB varken artık sadece Rusya kalmıştır. O da nasıl bağımsız sa artık tabi.

 

Yahudiler ve ABD günah ve sevaplarıyla politikalar izlemektedir. İkisi de çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Vaad edilmiş topraklarının peşindeler, hepimizi her gördükleri yerde öldüreceklerine inanmak için çocukken çok masal dinlemiş olmak gerekir. Ya bu İsrail'e parayla topraklarını satanlar Filistinliler değil mi? Sonra parayı aldıktan sonra terör örgütleri ile geri almaya çalışıp, İsrail'i tamamen buradan çıkarmak isteyenler kim peki? Siz parasını verip tapusunu aldığınız evden, zorla çıkartılmak isterseniz ne yaparsınız?

 

Türkiye'ye düşen her kim güçlü ise, ya da iyi bir tahminle her kim güçlenecekse onun yanında olup, ortaklık kurmak, karşısında olmamaktır.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Savaşla ilgili ayrıntılar:

BM acil insani yardımlar için de yüz milyonlarca dolara ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

Birleşmiş Milletlere göre, saldırılar sonucu on binlerce kişi evsiz kaldı. 400 bin kişinin suyu yok.

BBC muhabiri, kentin doğusundaki bir semtin tamamen yerle bir olduğunu belirtiyor.

İsrail saldırılarında dört binden fazla evin tahrip olduğu ifade ediliyor.

Filistinlilerin kayıpları enkazdan çıkanlarla 437’si çocuk, 110’u kadın, 123’ü yaşlı 1330’e ulaştı, yaralı sayısı 1890’ı çocuk 5 bin 450.

Neyse “ayrıntılara takılmayıp” genele bakalım bunlar pek önemli şeyler değil (!)

 

Çelik kavanoz içinde diri diri yanma empatisini kurarak İsrail askerlerinin can korkusuyla sivil öldürdüğünü bilincimizde onları da anlamamız gerektiğini iddia eden arkadaşımıza uçak pilotlarının ölüm korkusu olmadan bomba attıklarını ifadeye çalıştım sadece. Bombanın fosforlu ya da fosforsuz olması mühim değil. Fosforlusu vahşeti katmerleştirmektedir hepsi bu. Bu da bir ayrıntı zaten…

 

Yapılmış antlaşmaları bozan, seçilmiş hükümeti tanımayıp onlara ambargo koyup onlarla masaya oturmayıp savaştan başka çare bırakmayan çölde bir Gazze şehri maketi yapıp aylarca nasıl saldıracaklarını hesap eden, füzelerine kamera takıp bir sığınağın deliğinden içeri sokacak kadar silah teknolojisinde ustalaşmış oldukları halde BM’nin koordinatlarını verdiği içi sivil dolu bir okulu yanlışlıkla ya da isteyerek vuranlar bu savaşta haklı değiller sadece güçlüler.

Bu adamların kimin barış istediğiyle ilgilendiklerini zannetmek safdillik olur bence. Savaşmak istedikten sonra kendi ikiz kulelerini yerle bir edip kendi eğittikleri adamları yolladıkları ülkelere aha da suçlu orada yağdırın bombayı diyebiliyorlar. Onların tarafında olmak işlenen cinayetlerin tarafında olmak demektir. Bunu da vicdan kabul etmiyor.

 

Arkadaşımız aynı ileti içinde şunları söylüyor:

1-

“Değişim kaçınılmazdır. Değişimi sağlayacak etkenler ve güçlü aktörler de bellidir. Orta Doğu'da totaliter rejimler demokratikleşmelidir. Barış sağlanmalıdır. Ama bunu ABD kendi çıkarları doğrultusunda yapmak ister, başka güçler kendi çıkarları doğrultusunda.”

 

Ortadoğu değişmeli, demokratikleşmeli. Bunu yapacak güçler de belliymiş arkadaşımıza göre tahmin etmek güç değil. Herhalde bu ülkeleri zorla demokratikleştirecek olanlar: ABD, AB ve İsrail’dir. (En azından ben böyle anlıyorum. Yanlışsa düzeltiniz.)

 

Ama aynı iletinin birkaç satır altında şunları görüyoruz:

2-“Adam kendi çıkarında. Suud rejimi demokratik olsun olmasın, adama ne? ABD çıkarlarını koruyor mu, koruyor. Bitti.”

 

ABD demokratik olmadığı halde Suud rejimini destekliyor. İyi de niye yukarıda Ortadoğu demokratikleşmelidir deyip aşağıda demokratik olmasa da olur çıkarını koruyorsan seni korur diyorsun ki?

Buna göre demokratikleşmek demek ABD çıkarlarını korumak mı demektir?

İtiraz ettiğim nokta şudur ki orta doğuda petrol var ya da adam ürettiği silahları tüketmek istiyor veyahut da krize girmiş şirketleri ellerinde biriken korkunç büyüklükteki sermayelerini yatıracakları yeni pazar ekonomileri arıyor bu yüzden dünyanın gözüne baka baka savaş çıkarıyor, orta doğuyu istila ediyor diyebilirsiniz. Bunu açıkça söyleyip destek vermenizi anlarım, dünyaya bakışınız böyledir. Ama demokrasiyi karıştırmayın işin içine o zaman kimse yutmaz bunu. Tarih yargılayacaktır bu politikaları.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sahi mi? Çelik tavada kızartma olma korkusunu ben İsrail askerleri adına empati yapmak ve ateş açmalarına mazeret üretmek için mi dile getirmişim? :) Bu kadarını kendimden beklemezdim!

 

Ya bir de yanıt olarak, "o tank da Gazze'ye girmeyeymiş be kardeşim? O zaman ne kızartma olur ne bir şey!" dense ne cevap verecektim? Ah kafam ah!

 

Neyse konu pek şaka götürür değil, böyle bir konuda, savaş üzerine ironi yapmak vicdanen bana ağır geliyor. Bıraktım...

 

Yalnız tabii sözlerimin "Faust gibi zengin olmak için ruhumuzu Mefisto'ya satmamız gerek" gibi anlaşılmasını istemem. Stratejik davranmak güçlü olmayı, güçlü olmak bağımsız olmayı tabii ki gerektirir. Buna aykırı bir şey söylediğim yanılsaması olmasını istemiyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bağımsız olarak örnek gösterilen ülkeleri inceleyelim.

-Küba Rusya ve füzeleri olmasaydı bir gün dahi ayakta kalamazdı. ABD'yi füzeleriyle vurabilecek yakınlıkta olmasını nükleer füzelerin yerleştirilmesiyle Rus piyonu haline gelerek kullanmış, açlık, sefalet dolu bir ülke olmuştur. Küba'dan her yıl sayısız insan denizden küçük sallarla kaçmaya çalışmaktadır. Küba'da insanların her yaptığına baskı vardır. Ne özgürdür, ne de bağımsız. Sadece fakir bir Rus üssüdür. Her açıdan da dünyanın çok çok gerisindedir. Eğer Küba da bir devrim olacaksa her halde Casto diktasını uzaklaştırıp dünya değerlerine yakınlaştıracak bir devrimdir.

 

Arkadaşım bana Küba ile Türkiye'yi kıyaslar mısın. Lütfen. İster yoksulluk konusunda olsun, ister sağlık sistemi, ister eğitim sistemi, ister okur yazar oranı.

 

Sovyetler Çökeli 20 yıl oldu. Küba hala ayakta. Bir "piyon" için imkansız birşey değil mi bu ?

 

Küba'nın ABD'ye rağmen yaptığı mucizedir. Tek kelimeyle mucize. ABD'nin burnunun dibinde, 50 yıldır onun usta olduğu, sabotaj, ambargo, anti propaganda, iç karışıklık çıkarma stratejiler, muhalifleri silahlandırma ve daha bir çok baskısına rağmen. ABD'nin arka bahçesi haline gelmiş, bitmiş tükenmiş bir ülkeden. Okuma yazma oranının %100 olduğu, tamamen ücretsiz ve toplumu %100 kapsayan sağlık ve eğitim sistemine sahip, işsizlik oranının %1,3 olduğu bir ülke yarattı. Küba bugün , ABD'de parası olmadığı için üniversiteye gidemeyen yoksul ABD'li öğrencileri ücretsiz okutmakta. Onbinlerce kübalı doktor, dünyanın her yerinde, Afrika'nın balta girmemiş ormanlarında yaşayan kabilelerin köylerinde bile gönüllü doktorluk yapmaktadır.

 

ABD'nin Küba'ya 50 yıldır yapmadığı kalmadı. Çıkarma düzenlemekten, yüzlerce suikast girişimine, tarlalara uçaklardan çekirge larvaları atmaktan, Küba'ya mal götüren, ya da mal getiren gemileri ABD limanlarına sokmamaya kadar yapmadığı kalmadı.

 

Evet Küba'dan ABD'ye sandallarla kaçan insanlar vardır . Peki onlar kaçtıkları Miami'de ne yapmaktadırlar biliyor musun ? Uyuşturucu, kadın ve silah satıcılığı. Küba'dan Miami'ye kaçanları bekleyen budur.

 

14. Küba'da düzenlenen Dünya öğrenci ve gençlik festivali'nde Küba'daydım. Küba, tek kelimeyle mucizedir. Öyle küçük bir ülkenin, ABD'nin dibinde, ABD'ye rağmen yaptığı bir mucizedir. Latin Amerika kıtasında, Küba dışındaki bütün ülkelerin 40 yıllık tarihi, kan, gözyaşı, açlık, iç savaştır.

 

Senin o "dünyanın gerisinde" dediğin ülkeyi Türkiye ile bir kıyaslasana ?

 

 

-Venezuella petrol zengini olma yolunda hızla ilerlerken, Chavez ile birlikte dünyayı karşısına almış, büyük bir ekonomik gerilemeye geçmiştir. Böyle 10-15 sene daha dayanabilirse o da Küba'nın muhteşem bağımsız durumunu yakalayacaktır. Diojen gibi yerlerde sürünürken, ABD'ye gölge etme başka ihsan istemem diyecek anlaşılan.

 

Türkiye ; Kişi başına düşen milli gelir ;9300 USD

 

Venezuella; Kişi başına düşen milli gelir ; 12,200 USD.

 

Bu satırları yazan arkadaşımız sanırsınki bir İsviçre'li olarak yazıyor. Ya da 50 yıldır sıkı bir ABD "müttefiki" olarak refah içinde yüzen müreffeh bir ülkenin vatandaşı olarak yazıyor.

 

Arkadaşım sen bu yukarıda yazdıklarına ne isim verirsen ver ama "inceleme" deme bence. Zira inceleme için konu hakkında birazda olsa bilgi gerekir.

 

açlıktan kedi köpek yediği günleri

 

Bu arada. bu saydığın şeyler Çin'de lüks yemek statüsündedir. Öyle yoksul fakir kesimin yiyebileceği yiyecekler değildir :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ya bu İsrail'e parayla topraklarını satanlar Filistinliler değil mi? Sonra parayı aldıktan sonra terör örgütleri ile geri almaya çalışıp, İsrail'i tamamen buradan çıkarmak isteyenler kim peki? Siz parasını verip tapusunu aldığınız evden, zorla çıkartılmak isterseniz ne yaparsınız?

 

Dostum sana şu kadarını söyliyeyim, bunuda çok söyledim bu forumda. Bilmemeyi anlarım, ama bilmeden ısrar etmeyi hiç anlamam. "İsrail'e parayla topraklarını satanlar" ne ya ? Filistin'de yahudilere toprak satıldığı yıllar İsrail'in kuruluşundan 30 sene öncesidir. Ortada İsrail devleti diye bir devlet yoktur.

 

Mesele nedir ? Filistin'e göç ettirilen yahudilere ilke elden mülk edinebilme hakkı verilmemişti. Daha sonra İngilizler Yahudilerin Filistin'de toprak satın alıp mülk sahibi olabilmesine olanak sağladı. Ve yahudi göçmenlerle araplar, hristiyanlar arasında toprak satışı oldu. Yani bir kimsenin toprağını para karşılığı diğerine satması. Yani ticaret.

 

Şimdi arsasını arazisini, kürt bir vatandaşa satan yok mudur Türkiye'de. Vardır , çoktur, hergün olmaktadır. Normaldir. Peki bu Türkiye'de bir Kürdistan devleti kurma hakkı mı verir ?

 

Almanya'da evini , arsasını Türklere satan Almanlar yok mudur ? Vardır çokda fazladır. Bu Almanya'nın bir kısmında Türk devleti kurulmasını haklı mı çıkarır ?

 

Ya da böyle bir tasavvuru mu vardır toprağını satanların ?

 

Filistin'lilerin İsrail'i çıkartmak istedikleri topraklar. İsrail devletinin kuruluşundan 20 yıl sonra İsrail'in işgal ettiği Filistin topraklardır.

 

Dolayısıyla önce mevzu bahis konu hakkında, üç sayfa okunarak elde edilebilecek kadar bilgi sahibi olunmalıdır. Yada en basit çizimli bir dünya haritası yardımcı olacaktır.

 

 

Türkiye'ye düşen her kim güçlü ise, ya da iyi bir tahminle her kim güçlenecekse onun yanında olup, ortaklık kurmak, karşısında olmamaktır.

 

Saygılar...

 

Türkiye'ye düşen, herkesle iyi ilişkiler kurmak. Hiç kimse için diğerine düşman olmamaktır. Misal, Türkiye ABD'nin yanında olup körfez savaşından sonra Irak'la ticaretini kesmiş, bu ona milyarlarca dolara malolmuş. Türkiye'nin uğruna ambargoya katılıp milyarlarca zarara uğradığı ABD ise, bu zararını gidermeye çalışan Türkiye'ye faizle borç vermiştir. Türkiye bu borçların faizlerini bile ödeyemez hale gelmiştir. Bu ortaklık falan değildir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet, eski tüfek komünistlerin nostaljik sığınağı Küba... Son zamanlarda çok tartışılan bir konu. Önceleri Kızıl Meydan ziyaretleri ile o meydanda gözyaşı döker, eski devrim günlerini yadederlerdi eski tüfekler. Fakat Rusya iyiden bir kapitalistleşip üstelik Rus mafyası ve ırkçı gençlik örgütleri bayağı bir etkili olunca Rusya'yı gündemlerinden kesin olarak sildiler. Sembolik bir Küba kaldı. E, Kuzey Kore olacak değildi. Kuzey Kore'ye nostaljik eski günler gezisi yapacak babayiğit ben tanımıyorum doğrusu. Güney Kore'ye istediğin her zaman atla uçağa git. Ama Kuzey? Sıkar biraz...

 

Ben burnumun dibinde olsa yine Küba'ya gitmeyi aklımdan geçirmem. Promosyon yapsalar gene gitmem. Hatta üste para verseler yine gitmem. Giden bildiğim genç bir arkadaş, müzik gençlik ayağından, vardı. Çok da akıllı uslu, ağırbaşlı iyi bir gençti. Bu Küba'dan çıkınca o hızla soluğu Türkiye'de alıyor ve bir hafta ya da yalan söylemeyeyim bir ay içinde üzerinde silah ve yasa dışı örgüt bildirileri ile yakalanıyor. Tabii atmışlar içeri. Benim hiç bir şeyden haberim yok. Biraz yatmış, çıktı geldi. Bu aymazlığı nasıl yaptığına inanamıyordu. "Abi çok pişmanım, nasıl kapıldım, iki senemi yaktım anlayamıyorum" dedi. Ben bu işlerden beş yıldan önce kurtulunmaz diye bilirdim ama, iyi halden mi yırttı bilmem artık. Çok efendi, çok uyumlu, iyi bir arkadaştı. Duyduğumda inanamamıştım.

 

Görmediğim bir ülke hakkında bir şey diyemem. Ama okuma yazma oranının ve gelir düzeyinin Castro devrimi öncesi de yüksek olduğu söyleniyor. Dışardan bakınca da askeri üniformaları ile elden ayaktan düşünceye kadar başkanlık yapmış ve artık elden ayaktan düşünce de başkanlığı kardeşine devretmiş bir lider hiç sempatik görünmüyor. Bunu "halk oy veriyor na'apalım? Vermeyin mi diyelim?" ile açıklamak ikna edici değildir. Bu ancak bir baskı sistemi kurmuş olmakla açıklanır. Hiç mümkün görmüyorum serbest seçimlerle böyle bir şeyin olabileceğini.

 

ABD anayasası ola ki diktaya gider diye bir başkanın ikinci kereden sonra seçilmesini yasaklamıştır. Özgürlük böyle olur. "E na'apalım halk nuh diyor peygamber demiyor, bakın daha ne adaylar var, onlara verin diyoruz, anlatamıyoruz. Liderlerine aşık olmuşlar bir kere. Bir kere bu ülkede her kadın liderine aşıktır zaten..." Bana müsaade, siz buyrun başka saftirik kandırmaya...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi siz burada interneti kullanıyor, istediğinizi özgürce yazıyor, tartışıyorsunuz ya, Küba'da bu yok. (Türkiye de bu konuda Küba kadar olmasa da özgür değil...) Küba'da internet tamamen devlet kontrolünde ve erişim son derece kısıtlıdır. Yok yani bunu gidip gördüm mü, nerden biliyorum, görmedim ama görenler söylüyor, bir...

 

İkincisi, bunu Küba büyükelçisi de kabul ediyor. Öne sürdüğü mazeret ise şu: "ABD bizim internet kablolarından yararlanmamızı kısıtlıyor. Bize sınırsız internet vermiyor." :lol:

 

Adamlar işin kolayını bulmuş. Kabız olup tuvalete çıkamasalar, "ABD yapıyor!"

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

30 yıllık hayatımda "bizim bir arkadaşla" başlayan örneklerin tümünün yalan olduğunu öğrenecek kadar tecrübeye sahibim. Özellikle böyle dur birşeyi karalayayım çamur atayım şeklindeki örneklemelerde ekseriyetle bu kalıp kullanılır.

 

Milyonlarca batılı turistin yanında her yıl Türkiye'den de binlerce turist gider Küba'ya. Turizm önemli bir gelir kaynağıdır bu ülkenin. Ve Türkiye ölçütlerine göre oldukça pahalıdır Küba. Sadece gidiş geliş uçak bileti 4000 ytl civarındadır. Kendi vatandaşları için oldukça ucuz olan hizmetlerden turistler 20-30 kat fazla ücret ödeyerek yararlanabilir. Kafama göre gezip tozayım öyle bir tatil yapayım diye düşünen bir kimsenin on onbeşbin ytl bütçe ayrılması gerekir bir haftalık küba tatili için. Öyle "müzik gençliği ayağından" gençlerin gidip komünist olacakları bir ülke değildir. Küba devleti, turistleri birer komünist olarak eğitilip ülkelerine gönderilecek insan kaynağı olarak değil. Birer gelir kaynağı olarak görür. Turistler için hizmetler pahalıdır. Ancak Karayip denizinin eşşiz güzelliklerini, İspanyol koloniliğinden kalma güzel mimarisiyle birleştirerek muhteşem bir tatil sunar turistlere.

 

Castro'dan önce gelir ve eğitim durumunun yüksek bir ülke olduğu uydurmadır. Zira Küba için Castro'dan önce kullanılan tanım "arka bahçe" dir. Yoksulluğun son haddinde, ABD'li mafya gruplarının krli işlerini çevirmek için kullandığı halkının eğitimsiz, yoksul, hiçbir sağlık güvencesine sahip olmayan halk yığınlarının ülkesiydi.

 

Bakalım Castro öncesi duruma.

 

Okumaz yazmaz ve yarı okur-yazar (eğitim görmeden günlük ihtiyaçları karşılayacak kadar okuma yazma öğrenenler için kullanılan ifade) oranı %90

 

İlköğretim hizmetinden yararlanamayan çocuk sayısı 500,000, Çocuk nüfusuna oranı %74. Yani toplam çocuk nüfusunun sadece %24'ü ilköğretim hizmetlerinden yararlanabiliyor.

 

Ernesto Che Guevara'nın Barbuda'lı bir gerillaolarak ziyaret ettiği köylerde köylülerin hayatlarında gördükleri tek doktor olması Castro öncesi sağlık sistemini özetler. Sadece kentli nüfusun üst-orta sınıflarına hizmet veren özel hastaneler, ve kentli alt sınıfa hizmet veren ilkel devlet hastaneleri ile bir kaç katolik kilise hastanesi. Kırsal nüfusun ise hiçbir sağlık hizmetinden yararlanamadığı bir ülke.

 

Castro öncesi Küba'nın halini, güzel yansıtan enstantalerden birisi The Godfather serisinin ikinci filmidir.

 

Bugün ise Küba, Amerika kıtasının en düşük suç oranına sahip. vatandaşlarına %100 ücretsiz ve %100 kapsayıcılığa sahip eğitim, sağlık hizmetleri sunan. %1,3 işsizlik oranıyla (ABD; %6,2, Kanada; %6,6) tam istihdam sağlayan. Mutlu bir ülke.

 

Küba'dan Miami'ye kaçanları birer özgürlük düşkünü veya baskıdan kaçan insanlar olarak görenler ise Küba ve Miami hakkında bilgi sahibi değildir. Zira Küba'dan miami'ye kaçanlar. Orada yapacakları işi Küba'da yapamayanlardır. Miami'de Küba karşıtı organizasyonlara üye olma karşılığında, uyuşturucu ve silah ticareti yapmalarına göz yumulan Küba'li bir azınlık vardır. Bunların kökeni domuzlar burnu çıkarmasına dayanır. Castro devrimle iktidara geldikten sonra, Havana'da ABD'li ortaklarıyla çalışan mafya üyelerine karşı geniş çaplı tutuklamalar başlatmış. Havana'lı mafya gruplarına ait birçok mafyozi, Küba'dan kaçarak Miami'ye geçmiştir. ABD Miami'de ki Kübalı mafyozileri silahlandırıp, ABD donanmasına ait gemilerle onları domuzlar burnu körfezine çıkarmış. Castro'yu iktidardan indirmek için düzenlenen bu çıkarma fiyaskoyla sonuçlanmıştır. O günden beri Miami, Küba göçmeni mafya gruplarının elindedir.

 

Bunlar Miami'nin mafya dünyasının kontrolunu ellerinde bulundururlar. Rakipleri ise , diğer bir karayip adası olan Haiti'li mafya gruplarıdır. Haitili mafya gruplarıda, Haiti'de ABD'nin memnun olmayacağı bir başkan seçildiğinde ona yönelik terör eylemlerini organize ederler.

 

Bunu 49 yılda ABD'ye rağmen yapabilen bir ülke. Zira ABD'nin Küba'ya yönelik uyguladığı ambargo Küba'nın sahip olduğu potansiyelin ancak yarısını kullanabilmesine neden oluyor. Fakat Küba'nın barındırdığı dinamizm o kadar yüksek ki. ABD'li işadamları Obama başkan seçilir seçilmez Küba'ya uygulanan ambargonun bir yıl içerisinde tamamen kaldırılmasını talep etti ondan.

 

Dünyayı elli yıl geriden takip eden beyinler. Dünyayı hep elli yıl öncesinin sloganlarıyla yorumlamaya çalışırlar. Sovyetlerin yıkılışının üzerinden 20 yıl geçmiş olmasına rağmen Küba'nın bir sovyet uydusu olarak hayatta kalabildiğini iddia edenler gibi.

 

Küba ne bir nostaljidir, ne de sadece sosyalistlerin taktir ettiği bir ülkedir. Küba ABD gibi bir düşmana rağmen, diğer karayip adaları gibi ABD'nin arka bahçesi olarak kalmayıp ülkeyi yirmibirinci yüzyıla Latin Amerika'nın makus talihinin değiştirilebilir olduğunu gösteren bir ülke olarak taşımaktır. Küba kendi aşağılık kompleksiyle güce tapan ve güce tapılmasının propagandasını yapan beyinlerin tasavvurlarının aksine. Küçücük bir ülke olmanın, ABD'nin burnunun dibinde, O'na rağmen bağımsız kalıp gelişebilmenin, halkını koruyabilmenin önünde engel olmadığının göstergesidir.

 

Sokaklarında dolaştığınızda, hayatın tadını çıkaran mutlu insanların yaşadığına tanık olduğunuz bir ülkedir. Castro sayesinde. Latin Amerik'nın diğer ülkelerindeki açlık yoksulluk, savaş, yıkımlardan uzak, huzurlu ve mutlu yaşayan bir ülkedir.

 

ABD'nin heryıl rejimini değiştirmek için milyarlarca dolar bütçe ayırdığı, halkın sofrasındaki ekmeği sağlayan tarlalara çekirge larvaları atarak kıtlık yaratmaya çalışmaktan, Fidel Castro'yu öldürmek için binlerce suikast planından, sakallarının dökülmesini sağlayarak itibarını kırmaya çalışmaya kadar envayi çeşit düşmanlık planları denediği. denizin kilometreler karşısında, Küba rejimini ortadan kaldırmak için Dünya'nın en güçlü devleti tarafından silahlandırılan, palazlandırılan teröristlerin yerleştirildiği, 50 yıllık ömrünü birgün bile rahat bırakılmadıkları bir mücadele olarak gören halkı vardır. Küba'lılar ABD herşeyi bize karşı bir düşmanlık vesilesi olarak görürler. Bazen bu bir çocuk bile olabilir derler. Yanı başında ABD gibi bir tehlikeyle 50 yıldır yaşayan bir ülkeye demokrasi vaazları vermek, Gerek karayiplerin, gerekse Latin Amerika'nın diğer ülkelerinde ABD'nin korkunç ekonomik gücü, CIA'nın sınırtanımaz operasyonlarına azıcık fırsat vermenin sonuçlarının ne olduğunu bilmemezlikten gelmektir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gerisi değil de Castro'nun sakallarının dökülerek itibarını zedelemek için komplo hazırlamak mı? :lol:

 

Buna koptum işte...

 

Bizim genç arkadaşın hikayesine gelince... Ben nerde Küba'da gerilla kampına katıldı, komünist olma, bombalama, devrim yapma eğitimi aldı dedim ki? Eski tüfeklerin nostaljik devrim günlerini anma seyahatlerinden bahsettim sadece. Lafı kuyruğundan anlamak isteyene sınır yok. Kuyruğundan tuttuktan sonra nasıl anlarsan anla...

 

O Castro aleyhine komplo düzenlediği iddia edilen ABD, devrim sırasında Batista'ya ambargo uyguluyordu. Batista bu ambargo yüzünden gerillalara karşı başarılı olamadı. Castro, kardeşi Raul ve Che, postu kurtarmalarını ABD'nin uyguladığı ambargoya borçludurlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi siz burada interneti kullanıyor, istediğinizi özgürce yazıyor, tartışıyorsunuz ya, Küba'da bu yok. (Türkiye de bu konuda Küba kadar olmasa da özgür değil...) Küba'da internet tamamen devlet kontrolünde ve erişim son derece kısıtlıdır. Yok yani bunu gidip gördüm mü, nerden biliyorum, görmedim ama görenler söylüyor, bir...

 

İkincisi, bunu Küba büyükelçisi de kabul ediyor. Öne sürdüğü mazeret ise şu: "ABD bizim internet kablolarından yararlanmamızı kısıtlıyor. Bize sınırsız internet vermiyor." :lol:

 

Adamlar işin kolayını bulmuş. Kabız olup tuvalete çıkamasalar, "ABD yapıyor!"

 

 

 

Türkiye internete nasıl bağlanır ?

 

ABD TeleGlobe 45/45 Mb/s Miami - İstanbul (Fiber)

Avrupa Cable&Wireless 155/34 Mb/s Paris - Ankara (Uydu)

Avrupa Cable&Wireless 155/155 Mb/s Londra - İstanbul (Fiber)

ABD Cable&Wireless 155/155 Mb/s NewYork - İstanbul (Fiber)

ABD Sprint 622/622 Mb/s NewYork - İstanbul (Fiber)

 

 

Türkiye'nin internet erişimi ABD ile olan 4 fiber optik bağlantı ve Fransa ile olan bir uydu bağlantısı ile gerçekleşir. Uydu internet kullanımı için bir uydu vericinizin olması gerekir, bu yüzden uydu internet sadece devlet kuruluşlarında kullanılabilir. Ya da kendisine bir uydu verici alıp, aynı zamanda uydu internet kullanımı için ödemesi gereken yüksek bedeli ödeyebilecek kadar zengin olanlar tarafından. Ben Türkiye'de evinde uydu internet bağlantısına sahip olan hiçkimse görmedim.

 

Kişisel ve ticari kullanım için Türkiye'de de fiber optik ağ kullanılır. Dünyanın geri kalanında olduğu gibi.

 

Eğer ABD Türkiye'nin bu fiber optik hatlardan yararlanmasını engellerse Türkiye internete bağlanamaz. Başka ülkelerin fiber optik kablolarından yararlanır anlaşabilirse.

 

Küba'daki durum nedir ? Küba karayip denizinde bir ada ülkesidir. Çevresinde Fiber optik kablolara sahip tek ülke ABD'dir. Ve ABD Küba'nın bu kablolardan yararlanmasına izin vermemektedir. Türkiye'ninde interet erişimi için kullandığı kablolar aynı kablolardır. Küba'nın diğer alternatifi ise Uydu İnternettir. Ve uydu interneti sadece devlet kuruluşları karşılayabilir. Oldukça pahalıdır ve uydu vericisi gerekir.

 

Öne sürdükleri bir mazeret değil. ortada olan durumdur. Eğer ABD Türkiye'ninde kablolarından yararlanmasına izin vermezse. On dakika sonra internete bağlanıp burada yazamazsın.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.