Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Sizce siz neden varsınız?Hiç düşündünüz mü?


aminzefrel

Önerilen İletiler

Evet, kıyametim kopmuştu,

Kıyametimdeki sur beynimde bir kez üflenmişti bile.

Dur diyemezsin,

Son diyemezsin.

 

…Öncelikle sadece kendinsen

 

Sadece en azından şu an kendinsen, ya da kendin olmayı daha önceden seçebilmişsen, sadece kendin için, öncelikle sadece kendine sor.

Neden varım ben?

Kim için?

Ne için?

Hangi amaç için?

 

İnanın ki dayanılması güç şeylerdir gerçek cevapları, ne güldürür ne ağlatır, sadece susturur ve düşündürür.

Hazır mısınız? Ne gülmeye, ne ağlamaya, sadece düşünmeye?

Kendin için, şimdilik sadece kendin için...

 

…Sizce neden varız biz?

 

Bir insan, neden var olduğunu hiç düşünmez mi? Anlatılanlarda bir neden aramaz mı hiç?

Düşünmeden etmeden koşulsuzca inanmak mı gerek? Yoksa üzerinde vicdanımızı rahatlatacak cevabı bulana kadar araştırmak mı? Konu ciddi. Neden var olduğun, yani ben, sen, ya da onlar, bu aslında hepimizin sorunu, bu aslında hepimizin kendi oyunu…

Bunu en başta kendim için yapmam gerekmez miydi, aklım ilk başıma geldiği zaman?

Şimdiye kadar neden hiç düşünmedik ki?

Şimdi biraz da bunu düşünsek, biraz da bunu sorsak kendimize?

 

Neden varım ben?

 

 

…Tesadüf mü desek?

 

Ne kadar alışmışız değil mi her şeyi tesadüf sanmaya, öyle yormaya. Zamanında “ne büyük tesadüf” ya da “aman tesadüf işte” dediğimiz birçok olay, bizleri ne kadar yanlış bir girdabın içine sokmuş meğer. Tesadüfe olan inancınız bittiğinde emin olun ki siz de zamanında ne kadar yanlış yaptığımızı anlayacaksınız. Tesadüfe olan inancınızı bitirseniz hayatınızdaki inanılmazlıklara emin olun ki inanamazsınız. Mesela şu an bitirin. Bunu bitirdiğiniz andan itibaren tesadüf sandığın tüm o şeylerin neden olduğunu düşünmeniz gerekmez mi?

 

Düşün bakalım sence ne, neden?

 

Dolayısı ile bu kitabı okuyor olmanız da tesadüf değil, öyle değil mi?

 

Hiçbir dinde, hiçbir kitapta, Allah’ın yasalarında ve bilimde bile tesadüf olmaz ise, sizce sizin şu an bu kitabı okuyor olmanız tesadüf mü peki?

Yaşamdaki hiçbir şey tesadüf değilse ve her olayın da bir amacı varsa, bu kadar hassas bir konu hakkında bilgi edinmeye başlarken, özgür düşüncenize ve sizin için amaçlanmış bu sahneye özen gösterin, çünkü yaşam adına önemsemediğimiz bu sahneler size kendini anlatana kadar hayatta farklı yollarla hatırlatılacaktır. Her olay bir derstir hayatta ve tesadüf bu yüzden yoktur.

 

Eğer eksiğin yoksa, eğer sorunların yoksa! Yoksa zaten tesadüfü içinde barındırmayan bu hayat senin bu kitabı okumana sebep olur muydu?

 

Düşünün.

 

Eğer öğrenmen gereken bir şey olmasaydı sence tesadüfü içinde barındırmayan hayat seni bu dünyada hala var eder miydi?

 

Hayat bir okul, bunlar da okulun dersleri. Bu okulun kurucusu Allah, işleteni yasalar, kurallarını koyan da vicdanlarımızdır. Alınmayan ders her zaman alınmaya mecburdur. Bu yaşam okulundaki derslerden bütünleme ile geçmek olmaz; geçene kadar dersi işlemek vardır.

Bu hayat okulunda herkes önce sadece kendinden sorumludur. Kendi sorumluluklarını yerine getiremeyen bir insan başka bir insanın sorumluluğunu alabilir mi?

 

Şimdi sizden tek ricam; kendi aklınıza ve mantığınıza uygun gelmeyenler üzerine, kendi vicdanınızı kullanarak düşünmeniz. İnsan ancak kendi başına birey olabildiği, kendi hayatı adına kararlarını kendi verebildiği zaman bu okuldaki sınıfta olduğunun farkına varabilir.

Kendi olamayan, kararlarını kendi veremeyen, kendini ve hayatını sevmeyen hiçbir insan okuldaki ilk dersten yani ‘kendinin ve neden var olduğunun farkına varmak’ tan geçemez!..

 

Dünya üzerindeki yaşam sürprizlerle dolu koca bir serüvenin başlangıcıdır. İster oyununuzun farkına varıp kendinize gelin, isterseniz başkalarının oyunlarında piyon olmaya devam edin.

 

Ona ayetlerimiz okunduğu zaman eskilerin masallarıdır derler. (Mutaffifun 13. ayet)

 

Ayette yazan bu düşünce ile neden var olduğumun peşinde bilgi edinmeye başlarken edindiğim ilk izlenim en önemli olanın, insanın en başta kendi olabilmeyi başarması ve bütün sorularının cevaplarını ancak bu yolla bulabilmesidir.

 

Maddi veya manevi, kimsenin etkisinde kalmamak, sadece Allah’ın etkisinde olmak en doğru yolu buldurandır.

Şimdi şunu anlayın ve hissedin; hiçbir kutsal kitap masal değildir. Sadece masalsıdır. Bütün kutsal kitapları en yüce insanlar yani peygamberler yazmıştır, ilham katılmaması mümkün mü?

 

İçlerinden buna inanacak var, inanmayacak var. Bozguncuları Rabbin daha iyi bilir. (Yunus 40. ayet)

 

Ve şimdi artık sadece kendiniz olun…

Ve sorularınızı sadece Allah’a sorun...

Cevap mı? Çevrenize bakın ve anlayarak kutsal kitapları okuyun...

Ben okudum, sordum, baktım, gördüm, yazdım.

Siz de okuyun, sorun, bakın, görün, yaşayın ya da okuyup inanmayıp görmeden yaşamaya devam edin...

 

Ne de olsa elbet göreceksiniz, ne de olsa elbet bileceksiniz!

Sonrasını, öncesini...

 

Zamanı tamamen size kalmış!

 

amin zefrel-kendince bir his kitabından

 

aminzefrel.com

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 hafta sonra...

 

Hepimiz bir sonuç değilmiyiz..neyin sonucu..Ana ve Babanın birleşmesi sonucu..değilmi.. :D peki bu birleşmenin nedeni Sevgi değilmi..yani bu birleşme sonucunun nedeni SEVGİ değilmi..işte bu kadar..en son noktadan içeriye doğru hareket edebilirsek buluruz NEDENİMİZİ.. :D

 

En basitten en karmaşığa doğru.. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Hepimiz bir sonuç değilmiyiz..neyin sonucu..Ana ve Babanın birleşmesi sonucu..değilmi.. :D peki bu birleşmenin nedeni Sevgi değilmi..yani bu birleşme sonucunun nedeni SEVGİ değilmi..işte bu kadar..en son noktadan içeriye doğru hareket edebilirsek buluruz NEDENİMİZİ.. :D

 

En basitten en karmaşığa doğru.. :D

 

Biz sadece sevgi için mi varız Dayı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Sadece iki insanın Sevgisinden varız..fakat biz sadece Sevgi içinmi varız diye sordunmu..deriz,ki..tercih senin..istersen sadece kin nefret kan kavga..içinde var olabilirsin..seçmece bunlar seçmece.. :D

 

İyi de Sevgili Dayı?İkisi de özümüzde...özü karşıtlığa iten ne?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Eksiklik dayının kendi özünde..''ÖZ''de eksiklik yok asla.. :)

 

 

Hani derler ya..bir yüzü Rahman bir yüzü Şeytan..İnsanı tarif ederken..işte 24 saatin ne kadar bölümünde Rahman ne kadar bölümünde Şeytan oluyoruz..her ne oluyor isek,bu oluş yine bizim tercihlerimiz ile oluyor.. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Eksiklik dayının kendi özünde..''ÖZ''de eksiklik yok asla.. :)

 

 

Hani derler ya..bir yüzü Rahman bir yüzü Şeytan..İnsanı tarif ederken..işte 24 saatin ne kadar bölümünde Rahman ne kadar bölümünde Şeytan oluyoruz..her ne oluyor isek,bu oluş yine bizim tercihlerimiz ile oluyor.. :)

 

Tercihler,sadece bizim olan tercihler değil ki;ya mecbur bırakıldıksak şeytana?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Şeytanıda anlatayım..gidip yatayım.. :D

 

Eksik bilgi..işte bu Şeytan..acele iş..işte yine Şeytan.. :D

 

 

Her istediğimiz olsa Peygamber oluruz..her dediğimiz olsa Allah oluruz.. :D

 

Biz İnsan olacağız..ne melek ne şeytan nede cin..biz hepsinin toplamı olan İNSAN olacağız..biz İnsan olabildikmi karşımızdakininde cinmi melekmi şeytanmı yoksa bizim gibi İnsanmı olduğunu şıppadanak anlarız..İnsan olmak öğretim ve eğitimden geçmeden olmuyor maalesef..sadece öğrenmekle iş bitmiyor anlayacağın..eğitim şart.. :D

 

Şeytan asla karşımızda durmaz..içimizde bir yeri varken niye dışarıya çıksınki.. :D

 

Mavi Olmayan Gökyüzü.. :)

 

İlgi..Bilgi..SEVGİ..böyle bir Sevgiden söz ediyorum..bir bebeği sevmek için bilgi gerekmez..fakat dayıyı sevmek için önce dayı ile ilgilenmen gerek..sonra dayı bu ilgiye karşılık sana kendisi hakkında Bilgi verecek..sonra sende bildiğin dayını seveceksin..yok başka türlü Sevgi..Sevgi derken yine Bilmeye dayanan bilerek duyulan sevgi..İnsan bilmediğinden korkar..bildimide sevgi doğar..birde AŞK var..içinde şevhet olmayan Sevgi..AŞK..buda başka bir başlık konusu.. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben başkaları için VAR olduğumu düşünürüm hep,tıpkı Einstein gibi :)

"Biz dünyalıların ne garip bir durumu var! Burada kısa bir süre için bulunuyoruz. Niçin geldiğimizi bilmiyoruz, sezer gibi oluyoruz zaman zaman. Ama, çok derinlere gitmeden, günlük yaşam bakımından başkaları için var olduğumuzu biliyoruz; önce, bütün mutluluğumuzu gülümsemelerine ve rahatlarına bağladığımız kimseler için, sonra da, yakından tanımadığımız ama kaderlerine sevgiyle bağlı olduğumuz bütün insanlar için...

 

Albert Einstein

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

 

Şeytanıda anlatayım..gidip yatayım.. :D

 

Eksik bilgi..işte bu Şeytan..acele iş..işte yine Şeytan.. :D

 

 

Her istediğimiz olsa Peygamber oluruz..her dediğimiz olsa Allah oluruz.. :D

 

Biz İnsan olacağız..ne melek ne şeytan nede cin..biz hepsinin toplamı olan İNSAN olacağız..biz İnsan olabildikmi karşımızdakininde cinmi melekmi şeytanmı yoksa bizim gibi İnsanmı olduğunu şıppadanak anlarız..İnsan olmak öğretim ve eğitimden geçmeden olmuyor maalesef..sadece öğrenmekle iş bitmiyor anlayacağın..eğitim şart.. :D

 

Şeytan asla karşımızda durmaz..içimizde bir yeri varken niye dışarıya çıksınki.. :D

 

Mavi Olmayan Gökyüzü.. :)

 

İlgi..Bilgi..SEVGİ..böyle bir Sevgiden söz ediyorum..bir bebeği sevmek için bilgi gerekmez..fakat dayıyı sevmek için önce dayı ile ilgilenmen gerek..sonra dayı bu ilgiye karşılık sana kendisi hakkında Bilgi verecek..sonra sende bildiğin dayını seveceksin..yok başka türlü Sevgi..Sevgi derken yine Bilmeye dayanan bilerek duyulan sevgi..İnsan bilmediğinden korkar..bildimide sevgi doğar..birde AŞK var..içinde şevhet olmayan Sevgi..AŞK..buda başka bir başlık konusu.. :D

 

Sevgili Dayı,sizin bu ilgi,bilgi,sevgi formülünü acayip tuttum :)

 

Şeytan benden korksun,hem ben yaratılmışların en özeliyim -_-

 

Sevgili Dayı'ya sevgiler!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben başkaları için VAR olduğumu düşünürüm hep,tıpkı Einstein gibi :)

"Biz dünyalıların ne garip bir durumu var! Burada kısa bir süre için bulunuyoruz. Niçin geldiğimizi bilmiyoruz, sezer gibi oluyoruz zaman zaman. Ama, çok derinlere gitmeden, günlük yaşam bakımından başkaları için var olduğumuzu biliyoruz; önce, bütün mutluluğumuzu gülümsemelerine ve rahatlarına bağladığımız kimseler için, sonra da, yakından tanımadığımız ama kaderlerine sevgiyle bağlı olduğumuz bütün insanlar için...

 

Albert Einstein

kesinlikle haklısın Radyacım

 

Şimdi bi başlardım egzistansiyalist yanımdan ama vaktim doldu :(

 

Ama sen ölsen bil ki biz de YOK oluruz Sen hep VAR ol çok yaşaaa

 

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Dayı,sizin bu ilgi,bilgi,sevgi formülünü acayip tuttum :)

 

Şeytan benden korksun,hem ben yaratılmışların en özeliyim -_-

 

Sevgili Dayı'ya sevgiler!

 

 

dayının sermayesi Sevgi..kullandıkça çoğalan sermayesinin formülü.. :)

 

Şeytan senin eksik bilgilerindir..sen bilgilendikçe Şeytan erir.. :)

 

Şeytan senin telaşelerindir..ne yapacağını bilmeyen telaşelenir..Bildikçe, telaşe yerini sekanete,sakinliğe bırakır.. :)

 

 

Kendimizle barışık olup kendimizi sevebildikmi,içimizdeki sevgimizi keşfetmeye başladık demektir..önce kendimizle ilgileneceğiz,kendimizi HARBİDEN :D bileceğiz..formulü kendimizde deneyimleyeceğiz.. :)

 

Çiçekleri suladıkmı,onların bakımını yaptıkmı,onlar bile bize İÇlerindeki güzellikleri renklerini koku ve şekillerini cömertçe sunmuyorlarmı.. :)

 

Mavi olmayan gökyüzü.. :)

 

Teşekkür ederim.. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Selam arkadaşlar,

 

Konu başlığıyla doğrudan alakalı bir yazı okudum, biraz uzun ama sabredilip okunursa bir çok soruya yanıt olur kanaatindeyim:

 

"Erich Fromm (1900-1980)

 

Fromm’un kuramı temellerini Freud’un görüşlerinden alır.Buna karşın Fromm;Horney,Sullivan gibi bilim adamlarıyla birlikte sosyolojik ekole dahildir.Bu ekolde Freud’un aksine toplumun insan kişiliğini şekillendirdiğine inanılır. Freud;insanı içgüdülerinin şekillendirdiği biyolojik bir varlık olarak görür.Bireyin toplumla olan ilişkisi; varolan içgüdülerini tatmin için topluma yönelme ve toplumdan bunları bastırması için gördüğü baskı nedeniyle onla yaşadığı çatışma şeklindedir.

 

Bir yandan da uygarlaşmanın bedeli bu içgüdülerin yeterli derecede bastırılması,diğer adıyla nevrozlardır.

 

Freud’un insan doğasına bakışı karamsardır,insan doğası değişemez,hep kötü kalmaya mahkumdur.Uygarlık,kültür gibi etmenler bu gerçeği bozamaz.

 

Fromm ise insanın kültürel,toplumsal bir varlık olduğunu savunur,temel fizyolojik ihtiyaçları olduğunu kabul eder ama bunların doyumu yine toplum tarafından belirlenir.

 

Fromm insan davranışına yön veren en önemli etkenin sevgi olduğunu savunur,dolayısıyla insan doğası hakkında Freud gibi olumsuz düşünmez,hümanisttir.Fromm’un önem verdiği nokta insanın toplumla kurduğu ilişkidir çünkü birey ve toplumun karşılıklı ilişkisi bir takım değişikliklere yön verir.Bu açıdan bakıldığında ikisi arasında dinamik bir ilişkiden söz edilir(Freud’da statikti)çağdaş insanın yaşadığı sorunlar,çatışmalar tarihsel şartlar ve bunların oluşturduğu toplumsal düzenden kaynaklanır.Ama çağdaş insan bu problemleri çözebilir,bunu yapma yetisi onda mevcuttur.

 

Fromm aşağıdaki önermelerin geçerliliğini kabul eder:

İnsanın doğuştan gelen temel bir tabiatı vardır

Toplum insan tabiatının ihtiyaçlarını tatmin için yaratılmıştır.

Şimdiye kadar yaratılmış olan sosyal düzenler insan varlığının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenememiştir.Ama Fromm böyle bir toplum yaratma imkanın varlığından söz eder.Bu toplumsal yapı içinde insan varlığının bütün güçlerini gerçekleştirerek yalnızlık ve umutsuzluk duygularından kurtulabilecektir.

 

Fromm’a göre insan doğası; ne biyolojik olarak belirlenen ve doğuştan gelen itkilerin bir toplamı ne de kültürel yapının bir yansımasıdır.İnsan doğası,insanın tarih süreci içinde geçirdiği evrimin bir ürünüdür.Bununla beraber fizyolojik itkilerini doyurmak ve yalıtılmışlıktan,yalnızlıktan kaçma zorunluluğu gibi değişmez gerçeklere sahiptir.

 

Fromm asal güdüler olarak nitelendirdiği açlık,susuzluk gibi fizyolojik ihtiyaçların öz korumaya yönelik olduklarını dolayısıyla her an doyum aradıklarını belirtir. Doğuştan varolan birincil ve temel güdü yaşamı sürdürme eğilimidir.Birey yaşamını sürdürmek için çalışmak ve üretmek zorundadır.Bireyin çalıştığı,içinde bulunduğu ekonomik sistem onun için farklı yaşam tarzları belirler(köle veya patron olma durumu vb.)Böylece bir insanın kişiliği toplumun ona sunduğu imkanlar çerçevesinde şekillenir.Sahip olduğumuz bir diğer gerçek de yalnızlıktan kaçmaktır,bu amaçla dünyayla ilgilenme ihtiyacı duyarız.Fromm aksi takdirde bunun ruhsal parçalanmayla sonuçlanabileceğini ifade eder.

 

Yalnızlık ve hiçlik duyguları insanın normal sorunudur.İnsan evren içindeki konumuyla yüzleştiğinde varoluşunun önemsizliğini kavrar.Bireyin bu durumda yapması gereken gerçekle yüzleşerek kendisinde bulunan güçleri doğru kullanıp yaşamına anlam vermektir.

 

Bireyde yalıtım korkusunun bu kadar güçlü olmasının 2 sebebi vardır:

İnsanların başkalarıyla işbirliği kurmaksızın yaşayamayacağı

 

İnsanın bir yere ait olmadığı,yaşamının bir anlam,yönelime sahip olmadığı sürece bireysel önemsizliğinin altında ezilmesi.

 

Fromm bireyin bu duygulardan kaçabilmek için,ne kadar saçma olursa olsun bir inanç,gelenek hatta milliyetçiliğe sığınabileceğini ifade eder.

 

Fromm’a göre insanın toplumsal tarihi ;onun doğayla birlik durumundan çıkıp,kendini doğa ve insanlardan ayrı bir bütünlük olarak görmesiyle başlar.Bu bireyleşme süreci Rönesans’la başlar.Rönesans öncesi Orta Çağ döneminde bireysel özgürlük yoktur.İnsan kendini toplumla bir,toplumun bir parçası olarak algılar.Bu dönemin sonlarına doğru bu birlik,bütünlük duygusu zayıflamaya başlar,Artık ait olma duygusunun yerini özgürlük,bağımsızlık alır.Birey orta çağın boyunduruğundan kurtulur ama başlayan bu değişim onu yeni boyun eğmelere sürükler,elde edilen özgürlük aynı zamanda yalnızlığı,yalıtılmışlığı beraberinde getirir."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yazının devamı:

 

"Kapitalizmin başlangıcı bu değişimin ön koşuludur.Birey artık yalnız ve kendi çabasına bağımlıdır.Orta çağdaki feodal ekonomik sistem işbirliği ilkesine dayanırken,kapitalist sistemde bireysel girişimcilik,sermaye birikimi önem kazanır,birey bu ekonomik düzene hizmet edecek bir araca dönüşür.İnsanın kaderi; sermayeyi daha çok arttırmaktır.Bunun getireceği sonuçlar;kişisel değerlerin kaybı,benliğin zedelenmesidir.Birey toplumda,iş yaşamında artan beklentileri karşılamakta güçlük çeker,bireysel özün kaybı giderek artan mekanik davranımla,robotlaşmayla sonuçlanır.

 

Fromm kapitalizmin diğer bir yüzüne de vurgu yapar.Bu;insanın bireyleşme süreci içinde çevreyle olan bağlarını koparması,eleştirel bir yön kazanmasıdır.Ne var ki;birey yalıtılmışlık duygusunu yaşamaktan kurtulamaz.

 

Fromm’a göre yeni dinsel öğretiler(Reform süreci içinde Luther ve Calvin’in öğretileri) Orta Çağ toplumsal sisteminin çöküşü ve kapitalizmin başlangıcı tarafından yaratılan ruhsal ihtiyaçlara bir yanıt niteliğindedir.

 

Fromm bireyleşme sürecinin sonuçlanmasından önce var olan ve insana güvenlik veren bağları asal bağlar olarak adlandırır.Birey bu bağlardan kurtulduğunda kendini birtakım yükümlülüklerle karşı karşıya bulur:Güvenlik bulmak ve kendini dünyada yönlendirmek.Asal bağların koparılması,bebeğin dünyaya geldiği anda göbek kordonunun kesilmesine benzetilir.

 

Çocuk büyüdükçe asal bağlar koparıldığı ölçüde özgürlük,bağımsızlık gelişir.Bu sürecin 2 yönü vardır:

 

Çocuğun;zihinsel,çoskusal ve fiziksel olarak güç kazanması ve bu alanların bütünleşerek “öz”ü oluşturması

 

Artan yalnızlık duygusu (Kişi birey durumuna geldikçe tehlikeli olan dış dünyanın koşullarını tek başına yüklenmek durumunda kalır-çağdaş sanayi sistemleri ve ekonomik koşullar bireyde güçsüzlük duygularına yol açar)

 

Birey artık anne karnının güvenilir,korunaklı ortamına geri dönemez(yani bireyleşme süreci geri çevrilemez)O halde dış dünyada güvenlik duyguları arayışına girer.Bu arayış 2 türlü sonuçlanabilir:

 

 

Bireyselliğin terk edilmesi ve boyun eğme.Bütün nevrotik olgularda görülen bir çözümdür,kaygıyı dindirir,panikten kaçınarak yaşamı olası kılar.

 

Kendiliğinden etkinlik.Bireysel özden vazgeçmeksizin doğayla ve kendisiyle tekrar birlik olma

Yalıtılmış bireyin güvensizliğinden kaynaklanan kaçış mekanizmaları:

 

1.Otoritecilik: Kişinin kendi bireyselliğinden ve bağımsızlığından vazgeçerek özünü başka bir insanla kaynaştırma eğilimidir.Fromm bireyin asal bağlar yerine koyabileceği ikinci bir bağ(tali bağ) aradığını söyler.Bu mekanizmanın belirgin biçimleri mazoşizm ve sadizm çabalarında görülür.

 

Mazoşist sapmalar gösteren birey duyduğu aşağılık,güçsüzlük duygularından ötürü kendi dışındaki güçlere,insanlara,teorilere belirgin bir bağımlılık gösterir.Birey kendisini dünyaya karşı yalnız hisseder ve bu olumsuz özgürlüğün yükünden kurtulmak için çeşitli güvenli yollar arar.

 

Sadist kişi ise aradığı güvenlik duygusunu bir başkasının üzerinde erk sahibi olmakta bulur.Fromm erk tutkusunun güçlülükte değil zayıflıktan doğduğunu söyler çünkü birey kendi başına ayakta durma yetisinden yoksundur.Sadizmin özü;başkalarına acı çektirme değil,başka bir insan üzerindeki egemenlikten alınan hazdır

 

Sadizm ve mazoşizmde bireysel öz yitirilir ve başkasıyla sembiyotik bir ilişki geliştirilir.Bu duygular bireyin yalnızlıktan kaçması için bir araçtır.

 

Otoriter kişilik özünü,sadizm ve mazoşizm itkilerinin bütünlüğünden alır.

 

2.Yıkıcılık:Birey;hayati çıkarlarına yönelik bir tehdit ve bireysel özünün engellenmesi durumlarında bireysel güçsüzlüğünden dolayı kaygı duyar.Yıkıcılığın ölçüsü yaşamın taşkınlık ve gelişme yetilerinin kısılmasıyla doğru orantılıdır.Yıkıcılık;yaşanmamış bir yaşamın sonucudur.

 

3.Robotsu uydumculuk:Bireyin kendi özünü terk ederek,kültürel yapının kendisine sunduğu kişilik tipine uymasıdır.Birey gerçek özünün niteliklerini yitirir,başkalarının beklentilerine uygun davranan sahte bir öz geliştirir.Amaç yine aynıdır,bilinç düzeyindeki güçsüzlük ve yalnızlık duygularından kurtulmak.

 

Fromm bireydeki bu robotsu uydumculuğu kültürün beslediğini söyler.Bu;ilk eğitimle başlar.Eğitimle amaçlanan,kendiliğindenliğin devre dışı bırakılması ve bireyin özgün edimlerinin yerine sahte duygu ve düşüncelerin konmasıdır.Böylece toplumda coşkular yıldırılır çünkü coşkusallıkla dengesiz olmak aynı anlama gelir.Bu olay yaratıcılığı da engeller,birey sığlaşır ve kendi özünü yitirdiği için uydumculuk ihtiyacı artar ve güvenlik aramaya başlar.

 

Fromm her nevrozun çekirdeğinde özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi olduğunu söyler.Bireyin nevrotik eğilimleri bağımlılıkla özgürlük arayışı arasındaki çatışmayı çözmeye yönelik başarısız bir girişim olarak anlaşılmalıdır.

 

Fromm bireyin olumsuz özgürlükten kaçarak güvenlik arayışı içinde olmasının oluşturduğu tehlikeyi şu şekilde açıklar:Kişi yaşamına anlam vereceğini düşündüğü siyasal bir yapı,öğreti veya bir lideri kabul etmeye hazır olur.Robotlaşan insanın çaresizliği faşizmin siyasal amaçları için verimli bir topraktır.Otoriter rejimlerin insanlara çekici gelmesinin nedeni insanın tarih boyunca giderek artan özgürlüğünün sonucunda ortaya çıkan yalnızlaşma duygusundan kaçıştır,bir anlamda olumsuz özgürlükten kaçıştır(bir şeyden kurtularak özgür olmak)

 

Birey olumsuz özgürlükten,yalnızlığın getirdiği kaygılardan ve bunların sonucu olan boyun eğmeden nasıl kurtulur?

 

Fromm’un buna verdiği yanıt kendiliğinden etkinliktir.Özgürlük doğası gereği bir çelişkiye sahiptir:Bireyselliğin doğuşu ve yalnızlığın verdiği acı.

 

Olumsuz özgürlük;bireyin doğayla olan ilişkisini güvensiz,uzak kılarken,birşeye ulaşarak özgür olma anlamına gelen olumlu özgürlük ise bireysel özün gerçekleşmesini sağlayarak insanı dünyayla yeniden birleştirir.Bu gerçek anlamını sevgi,çalışma(üretkenlik) ve toplumsal sürece aktif katılımda bulur.Birey bu yollarla yaşamına anlam katarak,yaşamın anlamına ilişkin gerçeği keşfeder:Yaşama ediminin kendisi

 

Fromm yaratıcı,üretken olmayan bireylerde ortaya çıkabilecek 4 yönelim biçimini tanımlamıştır:

 

Alıcı yöneliş:Bu yönelime sahip kişiler dışarıya bağımlıdır,kendi başlarına çaba göstermektense ihtiyaçlarını başkaları yoluyla karşılarlar,bu yüzden yalnız kalmak dayanılmazdır çünkü bu durumda kaygılanır,panik yaşarlar.Her koşulda herkese evet dediklerinden bağımlılıkları gitgide artar.Freud’un oral karakteriyle paralellik gösterir.Sıkıntılarını yemek gibi faaliyetlerle giderme çabaları vardır.Egemen olan duygular güven ve iyimserliktir.

 

Sömürücü yöneliş:Sürekli bir şekilde başkalarının sahip oldukları bir düşünceye,maddi objeye veya tanıdıkları insanlara göz koyma veya zorla alma,çalma eğilimi gösterirler.Bir şeyler elde edebilecekleri herkesi ve her şeyi kullanır,sömürürler.Davranışlarında düşmanlık ve başkalarını kullanma eğilimi gözlenir.Herkese sömürülecek bir obje gözüyle bakar,sömürü objesi durumundaki kişiyi sever,ondan faydalanırlar.Şüphe,alaycılık,kıskançlık duyguları egemendir.

 

Biriktirici yöneliş :D iğer iki eğilimden farklı olarak bu insanlarda dış dünyaya yönelmek yerine,dış dünyadan kaçış gözlenir.Duygusallık veya maddiyat anlamında olsun her şeyi biriktirme özellikleri vardır,bu bağlamda kendilerini güven içinde hisseder,harcamayı ve dış dünyaya bir şeyler vermeyi tehdit olarak algılarlar.Geçmişe ve anılarına bağlıdır.Düşünsel anlamda biriktirdiklerini ortaya koymadığından üretken,yaratıcı olamaz.Titizlik ve düzenliliğin kendisi için anlamı dış dünyayla ilgili her şeyi yerinde tutarak egemen olmaktır.Kuşkucudur.

 

Pazarlama yönelişi:Çağdaş toplum ve birey anlayışının ve değişen ekonomik yapıların bir sonucudur.Bireyin insancıl nitelikleri önemini kaybeder,önemli olan bireyin ne kadar sattığı,aldığı,piyasadaki yeridir.Dolayısıyla bireyin ilişkilerindeki derinlik yiter.Sevgi,birlik duygularının yerini doyumsuzluk,anlamsızlık,güvensizlik duyguları alır.

 

Yaratıcı yöneliş:Birey yaratıcılık süreci içinde bireysel özü ve sahip olduğu güçlerini bütünleştirir,bu esnada onu denetleyen kimse olamaz,üretici yönünü ortaya çıkarması için özgür olmalıdır.

 

Fromm’a göre mizaç tepki biçimi ile ilgilidir,doğuştandır ve değişmez.Karakter ise özellikle ilk çocukluk yıllarındaki yaşantılar sonucu oluşmuştur.Temel yapısında insanın çevresiyle ilişkili özel yaşantıları vardır.İnsan çevresiyle ilişki kurarken ya nesneleri kendine mal eder ya da sosyalleşme süreci yaşar.Sosyalleşme sembiyotik ilişkilere,yıkıcılığa,içe çekilmeye,sevgi ilişkilerine dönüşebilir.İnsanın karakterinin çekirdeğini de dış dünyaya yönelik kurduğu bu ilişkiler oluşturur.

 

Çocuğun karakterinin şekillendiricisi ise anne-babadır,ailede çocuğun yetiştirilme yöntemleri bulundukları kültürün sosyal yapısı tarafından belirlenir.Çocuğun sahip olacağı bu karakter gelecekteki yükümlülüklerini isteklilik şekline dönüşmesini sağlar.Bu,toplumdaki diğer insanlar içinde geçerlidir.Böylece o toplumun üyelerinin ortak paylaşımları,sahip oldukları değerler bu topluma ait insanlar için bir temel oluşturur.Bu da sosyal karakteri şekillendirir.Fromm buna ek olarak bireysel karakterden söz eder.Bireysel karakter;bireyin doğuştan getirdiği mizaç olarak adlandırılan özellikler,yaşadığı çevre,anne-baba tutumları tarafından belirlenir."

 

Kaynak: genbilim

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

dayının sermayesi Sevgi..kullandıkça çoğalan sermayesinin formülü.. :)

 

Şeytan senin eksik bilgilerindir..sen bilgilendikçe Şeytan erir.. :)

 

Şeytan senin telaşelerindir..ne yapacağını bilmeyen telaşelenir..Bildikçe, telaşe yerini sekanete,sakinliğe bırakır.. :)

 

 

Kendimizle barışık olup kendimizi sevebildikmi,içimizdeki sevgimizi keşfetmeye başladık demektir..önce kendimizle ilgileneceğiz,kendimizi HARBİDEN :D bileceğiz..formulü kendimizde deneyimleyeceğiz.. :)

 

Çiçekleri suladıkmı,onların bakımını yaptıkmı,onlar bile bize İÇlerindeki güzellikleri renklerini koku ve şekillerini cömertçe sunmuyorlarmı.. :)

 

Mavi olmayan gökyüzü.. :)

 

Teşekkür ederim.. :clover:

 

Sevgili Dayı,

 

şeytan diye bir varlık yok mu o zaman,şeytan bizimle azalan ve çoğalansa onu beynimizde yaratan biz miyiz?

 

yaf ne kadar soru soruyor bu mavi olmayan gökyüzü dersen,haklısın.Ama inanın ki aklıma takılanlar.

 

Ben teşekkür ederim Dayı :)

 

neyse şeytan büyümeden ben işime döneyim :D

 

sevgilerle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Dayı,

 

şeytan diye bir varlık yok mu o zaman,şeytan bizimle azalan ve çoğalansa onu beynimizde yaratan biz miyiz?

 

yaf ne kadar soru soruyor bu mavi olmayan gökyüzü dersen,haklısın.Ama inanın ki aklıma takılanlar.

 

Ben teşekkür ederim Dayı :)

 

neyse şeytan büyümeden ben işime döneyim :D

 

sevgilerle.

 

Evet..şeytan bizim,cin bizim,melek bizim yani İNSANın beyninin ürettiği terimler kavramlar..düşüncemizi fikrimizi ifade edebilmek için.. :)

Sorular sorulacak elbette..bilmediğimize Talip olacağız..bildiğimizede Arif..yani bildiğimizi yaşama uyarlayacağız.. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tolstoy'un "insan ne ile yaşar" adlı kitabını okuyanlar vardır mutlaka aranızda, okumayanlarada şiddetle tavsiye ederim.Kitapta ilk hikayenin sonu beni her zaman etkilemiştir, az da olsa sorunun cevabı gibi geliyor bana, Hikayede cezalandırılan bir melek yer yüzüne gönderilir ve üç şeyi bulması istenir bu üç şeyi bulduğunda tekrar dünyadan ayrılabilecektir. İlk soru 'İnsanın kalbine ne hükmeder?' ve cevap şudur ki insanın kalbine sevgi hükmeder, ikinci soru ise 'İnsana ne verilmemiştir ? ve cevap ' İnsana kendi ihtiyaçlarının bilgisi verilmemiştir', üçüncü soru ise 'İnsan ne ile ve nasıl yaşar?' ve cevap :İnsanın elinde hiçbirşey olmasa bile Allah sevgisi olsun yeter, insan Allah'a inanmadan yaşayamaz...Yaradılış gayesi budur Allaha inanmak ve onun için yaşamak, gerisi boştur gerisi teferruat...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Evet..şeytan bizim,cin bizim,melek bizim yani İNSANın beyninin ürettiği terimler kavramlar..düşüncemizi fikrimizi ifade edebilmek için.. :)

Sorular sorulacak elbette..bilmediğimize Talip olacağız..bildiğimizede Arif..yani bildiğimizi yaşama uyarlayacağız.. :)

 

:) sevgiler Dayı'ya...

 

bu arada;

 

Bende ''İnsan Ne İle Yaşar ''kitabını okumuştum;tabi kişinin değerlerine göre şekillenecek bir yorum olur yazılacaklar...sevgi,bilgi ve inanç...ben bunlara deneyim demeyi tercih ediyorum;denedikçe yaşar insan...deneyimle yaşar insan!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

En yüce gerçek dipsiz bir kuyudur, öyle lafla tartışmayla, kutsal yazıları okumakla da oraya ulaşamazsınız. Bir kez kendi öz benliğinizi, öz yapınızı tanıdınız mı okumanız, yazmanız olmasa, hiç bir şey bilmeseniz de gerçeği buldunuz demektir.

 

Başka birinin düşüncelerini izlemeyin, içinizdeki sesi dinlemeyi öğrenin.

 

Kitaplar ve sözcükler arasındaki arayışınız sizi idrak dünyasının derinlerine götürebilir, fakat bu kendi gerçek özünüzün yansımasını bulma yolu değildir.

 

Her şey geçicidir, üzüntünüz kadar mutluluğunuz da ve ikici düşünceler size ıstıraptan başka bir şey vermez.

 

Kavrayış üzerine çok konuşanlar genellikle onun kapılarının dışında dolaşıyorlardır.

 

Filozoflar mantık yolunun sonuna kadar giderek gerçekliği var sayabilirler, fakat hiçbiri buna ulaşmayı başaramaz. Mantığı izlemek ve bir şeyin olması gerektiğine inanmak bir şeydir, fakat bunu deneyimlemek başka bir şeydir.

 

Bir insan içinde acı çektiği kendi cehennemini kendisi yaratır ve onu kendisinden başka kimse kurtaramaz. ( D.T. Suzuki )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.