Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

"TÜRKÇE EZAN" ve TÜRKÇE EZAN okunmasına en çok KİMLER KARŞI GELİR...


OBJEKTİVİST

Önerilen İletiler

  • Cevaplar 101
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Caucasus sen hala, sanki insanlar ezanın Türkçe olmasını Türk dilini korumak istediği için savunduğunu idda ederek kendince mizansen yaratmaya çalışıyorsun.

 

Konuşulan şey "Türkçe İbadet" dir insanların anladıkalrı dilde ibadet etmeleri.

 

Namaz kılarken ya da dua ederken ne söylediklerini bilmeleri. ezberci ibadetin olmaması.

 

Yazılanalrı kafana göre yorumlayıp, o yorum üzerine cevap verme.

 

yani senin tabirinle be geyik. Sana türk dili temiz olsun diye türkçe ibadet diyenmi oldu.

 

Varsa ibadetin arapça yapılması gerektiğini söyleyen bir ayet, buyur yaz. çok konuşmak, çok saldırmak haklı çıkarmaz adamı.

 

İnsanın ne yaptığını bilmesi gerekir...

 

Okuduğunu da bilecek...

 

Zaten sen kimsenin kişisel ibadetine karışamazsın...

 

Arayan bulur da dedik...

 

O zaman tartışılacak bir durum yok ortada...

 

Çok istiyorsan Türkçe dualarla kılarsın namazını...

 

Namaz Allah rızası için kılınır;çevredekilerin hatırı için değil...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

benim deyimimle be geyik..

sen,kullandigin esyaya bile kendi lisaninla bir isim veremeyip,devsirme lisanla anlasiyorsun..su an kullandigin toplami 500 u bulan kelimelerlemi kur`ani meallestirip türkce ibadeti uygulayacaksin..?ben demekki dogru anlamisim cyrano sgosh..

bana anladigim dilden``MERHABA``bile diyemezeken..ALLAH`in kelami olan yani ilahi bir kelam olan kur`ani,beseri(insani)lisanla nasil cözeceksin..?

namaz kiliyorsan eger..?malezyaya gittin say,adam malay dilinde bagirip duruyor,e seninde namaz vaktin gidiyor(malayca bilmiyorsun)4 sat geri,5 saat ileri bilemem,ama nasilki ticari olarak ingilizce evrensel bir dil ise,din olarakta islam ve onun dili evrenseldir..!!ALLAH heryerde ALLAH-

sen illede,yok ben tanri diyecegim diyorsan de..

hekimoglu ismailin dedigi gibi``EY TANRILAR,ALLAH BELANIZI VERSiN..!!``

ve sen kazy kafkasyalisin cyrano..bizde dendigi gibi..THA RAZIM GUPGHUH..!!

 

caucasus önce dil zenginliği açısından arapçayla türkçeyi kıyaslamıyacaksın bile. bilmediğin konulardada tespit yapmıyacaksın Türk dilinde Tanrı kelimesi ALLAH'ın türkçe çevirisi değildir.

 

böyle ahkam kesmeden önce sözlüğe bir bakacaksın.

 

TANRI: Çok tanrıcılıkta var olduğuna inanılan insanüstü varlıklardan her biri, ilah.

 

ALLAH: Kâinatta var olan her şeyi yaratan, koruyucusu olan, tek, yüce ve üstün varlık, Yaradan, Tanrı, Rab, Mevla

 

yani türkçede Allah'a senin sandığın gibi tanrı ismi takılmamıştır. Yok türk dili yetersizdir vs geyiğinide bırakacaksın, Türkçe dünyadaki en zengin dillerdendir. unutmayacaksın arapça farscadan türkçeye oranla kat kat daha fazla etkilenmiştir.

 

Her müslümanın temel yükümlülüklerinden birisi Allah'ın emirlerini diğer insanlara aktarmalarıdır. Bunun yolu ise, insanlara kendi dilini öğreterek değil emirleri onların anlayacağı dilde anlatmaktır. Peygamberimizin devrinde bu işte aynen böyle yapılmıştır. Arap olmayan tüm kavimlere elçiler aracılığıyla emirler o kavimlerin dillerine çevrilerek gönderilmiştir. Kaldıki bilmediğin nokta bu gün araplar Kuranı yazıldığı arapçayla okuyamamkta, bu gün konuştukları arapçaya çevirilmiş haliyle okumaktadırlar.

 

birde her mesajının sonunu birilerine saldırarak bitirmeyeceksin. Hakaret etmeden tartışabilecek adabın yoksa susman daha evladır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

her dinin bir lingua franca sı olmalı

 

musevilerşn şbranşce

 

hristiyanların latince

 

müslümanların arapça...

 

kur'an arapça inmiştir.

 

namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz

 

Arkadaş şu son cümlende olayı bitirdin sen ya...

Müthiş bir cevaptı.. Hakkaten de namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz de mi :D ama işte bazılarında midas kulağı var.

Daha bu cümlenin üzerine nasıl yorum yapacaklar merak ediyorum. ;)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

her dinin bir lingua franca sı olmalı

 

musevilerşn şbranşce

_________ Evet doğru

hristiyanların latince

_________ (İtalya'da Latium bölgesi halkından olan kimse. Latin halkları. ) Evet latince tabiki ama hiçbir Alman, hiçbir ispanyol, hiçbir Fransız, hiçbir İngiliz vb. İtalyanca olarak İncil'i okumaz ve tamamıyle kendi dillerine çevrilmiş olarak ibadet edilir...

 

müslümanların arapça...

_________ Hayır müslüman ülkeler kendi dillerine göre ibadet yapılmalı. Örneğin ben arapçayı ve arapları hiç sevmem.

kur'an arapça inmiştir.

_________ Kur'an değil arapça, Çin'ce de inmiş olsan ona inananlar kendi dillerinde ve analışır bir şekilde ibadet etmeliler. Bir şekli ile de Türkeçeye çevirmekten korkuyorlar çünkü halkın birtakım gerçekleri görmesinden korkuyorlar. Bizler bunu aşmış insanlarız ve bunun Türkçesini okuduktan sonra neyin ne olduğun öğrendik.

 

namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz

__________ Olmaz tabiki, İnsanın bütün inanç körelten bir yığın yanlışlıklarınız, çelişkileriniz, baskıcı ve korkutucu yanınız, kara kara çarşaflı kadınlarımız, takkeli cüppeli erkeklerimiz, ne idiü belli olmayan tahrikat liderlerimiz, kime hizmet ettiği belli olmayan ve dini siyasete ve emperyalizmin emrine soyunmuz biryığın tatlı su müslümanlarımız. Sonuçta İmanın kimde olduğu belli olmaz kardeşim. Namaz kılmakla, horuç tutmakla, hele hele Arabı zengin etmek için hacca gitmekle müslümanlık olmaz.

 

MEVLANA’dan:

Ey Hacca gidenler nereye böyle?

Tez gelin çöllerden döne döne.

Aradığınız sevgili burada,

Duvar bitişik komşunuz.

Sevgi ve saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Objektivist senin sorunun Araplarla;Arapçayla değil...

 

Uzatma bence...

 

Gerçekten de arkadaşın son cümlesi özetleyici olmuş...

 

:zorro:

 

Evet özetleyici olmuş ve bu nedenle de aynen düşüncemi tekrarlıyorum...

 

namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz

__________ Olmaz tabiki, İnsanın bütün inanç körelten bir yığın yanlışlıklarınız, çelişkileriniz, baskıcı ve korkutucu yanınız, kara kara çarşaflı kadınlarımız, takkeli cüppeli erkeklerimiz, ne idiü belli olmayan tahrikat liderlerimiz, kime hizmet ettiği belli olmayan ve dini siyasete ve emperyalizmin emrine soyunmuz biryığın tatlı su müslümanlarımız. Sonuçta İmanın kimde olduğu belli olmaz kardeşim. Namaz kılmakla, horuç tutmakla, hele hele Arabı zengin etmek için hacca gitmekle müslümanlık olmaz.

 

MEVLANA’dan:

Ey Hacca gidenler nereye böyle?

Tez gelin çöllerden döne döne.

Aradığınız sevgili burada,

Duvar bitişik komşunuz.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Namazada oruçta gözün yoksa;milletin namazına orucuna da karışma o zaman...

 

Saygılar...

 

:zorro:

 

 

1950 yılından beri ülkemizi Cumuhuriyet aydınlanmasından uzaklaştıran dalkavuk yönetimler ve Bugünkü Yönetim, toplumu ve devleti, din ekseninde yeniden eğitmek ve örgütlemek amacına yönelik davranışlardan vaz geçmedikçe, rejime yönelik tehlike tartışmaları gündemden düşmeyecektir, düşürmeyeceğiz.

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sizin gibiler düşürmediği müddetçe Milletin inancına olan güveni daha da güçleniyor.. Farkında olmadan iyilik yapıyorsunuz aslında .. Sayenizde ****** nedir öğreniyoruz . ;)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1950 yılından beri ülkemizi Cumuhuriyet aydınlanmasından uzaklaştıran dalkavuk yönetimler ve Bugünkü Yönetim, toplumu ve devleti, din ekseninde yeniden eğitmek ve örgütlemek amacına yönelik davranışlardan vaz geçmedikçe, rejime yönelik tehlike tartışmaları gündemden düşmeyecektir, düşürmeyeceğiz.

Saygılarımla...

 

Buram buram demogaji kokuyor...

 

Niyeti gittikçe daha da netleşiyor...

 

Bu insanlara İslam ı düşman olarak tanıtamayacaksınız efendim...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

objektivist KURAN-I KERİM'in orjinal olmadığını yazmış...hala bu adamla tartışıyorsunuz arkadaşlar sapıtmışlarla işiniz olmasın hiçbir zaman..

 

Tartışmazsanız başkaları da onlar gibi düşünebilir...

 

Bir sözcüğünüz bir insanı etkilese yeterlidir...

 

Tabi aşırıya gitmemekte her zaman yarar var...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ya ben anlamıyorum,yada anlatamıyorum...!?

arapçayı sevmiyorum arapça olmasın derken neyi ima ediyorsun..?

kur`an arapça ama,senin dilinde yani türkçe dediğin dille yazılmış binlerce tefsir var,işine geleni alır okur ve uygularsın..ha,yok ben kendim anlayacağım diyorsan kusura bakma,kur`anı arap entellektüelleri ve alimlerden hariç,arapça konuşan bir suud,lübnanlı,ıraklı,filistinli yada herhangi bir arap asıllı avam anlayamaz..bunun için,kelam-fıkıh ve usul ilmini öğrenmen gerekir..türkiyede din zaten türkçe anlatılıyor,sorun ne ozaman..?senin faşizm derecesinde anti arapçı olman bu dini ve onun koyduğu kuralları bağlamaz kadeşim..

cyrano sgosh,tanrı kelimesinin manasını bende biliyorum,lakin bu dile çevrilen karşılığı bu..askerde bile ALLAH demek yasak

 

asli türkçede ise ALLAH-çalab-demek,buyrun böyle hitab edin

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

caucasus ne saçmalıyorsun sen ya.

 

hala olmayan bir ipin üstünde yürümeye çalışıyorsun. kim sana Türk dilinin saflığını korumak için türkçe ibadet dedi. Konuşulan şey insanların anladıkları dilde ibadet.

 

Sen Allah'a hangi dilde yakarırsan yakar o seni anlar merak etme. İş ki sen yakarırken ne söylediğini anla.

 

niye gölge boksu yapıyorsun. sanki birileri, aman arapça ibadet edersek güzel türkçemiz bozulur diyormuş gibi cevapalr veriyorsun.

 

milyonlarca insan dua ediyor, ama anlamını bilmiyor. yani Allah'a yakarırken ne söylediğini bilmiyor. ne kadar yürekten olabilir bu.

 

hala neyin kavgasını veriyorsun. varmı bildiğin bir emri Allah'ın Arapça ibadet edin diyen.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuranın dili Arapçadır. İbadetlerimiz ve dualarımız Arapçadır. Şimdiye dek böyle ibadet etmişizdir. Böylede etmeye devam edicez. Anlamlarını öğrenmek isteyen türkçesinide okur öğrenir ezberler. Bu tartışmanın sürmesinin anlamı yok. Değişen bişi olmıyacak. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

objektivist KURAN-I KERİM'in orjinal olmadığını yazmış...hala bu adamla tartışıyorsunuz arkadaşlar sapıtmışlarla işiniz olmasın hiçbir zaman..

 

 

Tartışmazsanız başkaları da onlar gibi düşünebilir...

 

Bir sözcüğünüz bir insanı etkilese yeterlidir...

 

Tabi aşırıya gitmemekte her zaman yarar var...

 

:zorro:

 

 

ya ben anlamıyorum,yada anlatamıyorum...!?

arapçayı sevmiyorum arapça olmasın derken neyi ima ediyorsun..?

kur`an arapça ama,senin dilinde yani türkçe dediğin dille yazılmış binlerce tefsir var,işine geleni alır okur ve uygularsın..ha,yok ben kendim anlayacağım diyorsan kusura bakma,kur`anı arap entellektüelleri ve alimlerden hariç,arapça konuşan bir suud,lübnanlı,ıraklı,filistinli yada herhangi bir arap asıllı avam anlayamaz..bunun için,kelam-fıkıh ve usul ilmini öğrenmen gerekir..türkiyede din zaten türkçe anlatılıyor,sorun ne ozaman..?senin faşizm derecesinde anti arapçı olman bu dini ve onun koyduğu kuralları bağlamaz kadeşim..

cyrano sgosh,tanrı kelimesinin manasını bende biliyorum,lakin bu dile çevrilen karşılığı bu..askerde bile ALLAH demek yasak

 

asli türkçede ise ALLAH-çalab-demek,buyrun böyle hitab edin

 

 

Kuranın dili Arapçadır. İbadetlerimiz ve dualarımız Arapçadır. Şimdiye dek böyle ibadet etmişizdir. Böylede etmeye devam edicez. Anlamlarını öğrenmek isteyen türkçesinide okur öğrenir ezberler. Bu tartışmanın sürmesinin anlamı yok. Değişen bişi olmıyacak. :)

 

Ne yazıkki uygarlık ve tarihsel gelişimin toplumlarda yarattığı itici gücün farkında değilsiniz. Tekrar söylüyorum bizler inancın ne olduğunu, felsefesinin ne anlam taşıdığını ve gerektiği yerde ne kadar kör karanlık, gerektiği yerde ne kadar çok aydınlık ve gerektiği yerde ne kadar cevapsız olduğunu çok iyi biliyoruz. Bakın tekrarlıyorum; bağımsızlığa ve özgürlüğe uluslaşarak kavuşan ve bağımsızlık ile özgürlüğün adını modernizm koyan Batılılar, uluslaşabilmenin anca anadille sağlanabileceği gerçeğini verdikleri nice kanlı savaşımların sonunda ta XV-XVI. yüzyıllardan itibaren fark ettikleri içindir ki, Gutenberg İncil'i anadilinde çoğaltmak amacıyla matbaayı keşfetmiş, Martin Luther yeni bir kilise kurmuş, Dante İlahi Komedya'yı, Cervantes Donkişot'u yazmış, Montaigne ve Bacon deneme türünü bulmuş, Shakespeare tiyatroya altın çağını yaşatmış, edebiyata ve felsefeye özel bir önem verilmiştir.

 

Unutmayalım ki, 1917 Ekim Devrimi 'nin temelini oluşturan XIX. yüzyıldaki o büyük Rus edebiyatı, müziği, bilimi, kültürü de, Çar Büyük Petro 'nun, XVIII. yüzyılın başlarında, önce Rus Ortodoks Kilisesi'nin o tarihe kadar eski Yunanca olan İncil ve ibadet dilini değiştirip Rusçalaştırarak başlattığı bir devrimle sağlanmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Muhteşem" batı...

 

Arkadaşım Kur'an ın meal ve tefsiri mevcuttur zaten...

 

Ayrıca adamlar kitabı kendilerine gre de uyarlıyor;müdahale de ediyorlar...

 

Bunu da mı örnek alacağız???

 

Hiç bir şeyiniz kalmayınca "modern" batıya yönelin siz...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Muhteşem" batı...

 

Arkadaşım Kur'an ın meal ve tefsiri mevcuttur zaten...

 

Ayrıca adamlar kitabı kendilerine gre de uyarlıyor;müdahale de ediyorlar...

 

Bunu da mı örnek alacağız???

 

Hiç bir şeyiniz kalmayınca "modern" batıya yönelin siz...

 

:zorro:

 

Burda anlatılan gelişmeye katkı ve bu gelişmenin toplumsal yapı üzerindeki olumlu gelişmesidir. Üstelik Rusya batı değildir. Dünya ülkelerini kendi ulusal dillerini ön planda tutarak inançların dillerine çevirmiştir ve bundanda da çok kazanımlar elde etmiştir.

Bana göre ezanın şu ya da bu dilde okunmasının sadece ''psikolojik'' bir değeri ve önemi vardır. Aslolan, ''ibadetin'' Türkçe yapılması ya da yapılmamasıdır. Zira eğer ibadet dili Türkçe'ye dönüştürülemezse, insanlar ''neye'' ve ''nasıl'' dua ettiklerini bilemeyecek ve (belki bir kısmı kara cahil) bir ''din adamı'' grubu, toplumdaki her türlü ''ayrıcalıklarını'' ve (çoğu kez hak etmedikleri) ''itibarlarını'' koruyacaklardı.

Türkçe ezanın yeniden Arapçalaştırılması, işte bu nedenle önemlidir. Oysaki ''minarenin'' Arapçası, ''ateş yakılan yer'' demekti. Ve ''Habeş Bilal'' e rağmen ezanda önemli olan şey, insanlara namaz vaktinin haberinin verilmesidir ki bunun Türkçe olunması neden istenmez bunu hiçbir zaman anlayamıyorum. Fakat şunu çok iyi biliyorum ki Atatürk ve onun devrimlerine öteden beri karşı gelen gerici ve yobazların oyununa gelen gelişememiş, sürü psikolojisi güden ve feodal bir sosyal yapının buna müsait oluşudur.

 

Saygılarımla..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ya hakikaten yapılırda bu kadar rol yapılmaz.

Yani saf ve cahil bir adam olsak objektivistin dediklerine inanıcaz . :D

Niki bile Türkçe olmayan bu arkadaşın ezanın Türkçe okunmasındaki ısrarının arkasında ki asıl niyetini söylemesini bekliyorum. Ne olur derdinizi maske takmadan anlatınız.. Dikkat edin Ezanın ve ibadetin Türkçe yapılmasını istiyen zihniyetin dinle imanla alakaları yoktur namaz kılmaz camiye gitmezler.. Sübhanekeden başka da dua bilmezler. Çoğu ya ateist ya da masondur. Buna rağmen sanki çok özen gösteriyorlarmış gibi birde dinde reform yapmaya kalkışırlar. :)

Amaç aslında gayet açık. İbadetleri Türkçeleştirmeye yönelik girişimlerin ardında Kuranı kendi anlamak istedikleri biçime çevirmeye çalışmak vardır. Çünkü Kuranda yazılanların bir çoğu işlerine gelmemektedir. Siyaha beyaz demek için bu zihniyet Avrupalı Hristiyanların incile yaptığı deformasyonu Kurana yapma hayalindeler.. Fakat imkansız bir hayal bu.. Ne ibadetin türkçeleştirilmesi ne de Ayetlerin türkçeleştirilip orginal anlamlarını yitirmeye çalışma gayreti asla muvaffak olamıyacaktır.. AKLI BAŞINDA HİÇ BİR MÜSLÜMAN BABAANNE KILIĞINA GİRMİŞ KURTUN MASALLARINA İNANMIYACAKTIR.. :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Burda anlatılan gelişmeye katkı ve bu gelişmenin toplumsal yapı üzerindeki olumlu gelişmesidir. Üstelik Rusya batı değildir. Dünya ülkelerini kendi ulusal dillerini ön planda tutarak inançların dillerine çevirmiştir ve bundanda da çok kazanımlar elde etmiştir.

Bana göre ezanın şu ya da bu dilde okunmasının sadece ''psikolojik'' bir değeri ve önemi vardır. Aslolan, ''ibadetin'' Türkçe yapılması ya da yapılmamasıdır. Zira eğer ibadet dili Türkçe'ye dönüştürülemezse, insanlar ''neye'' ve ''nasıl'' dua ettiklerini bilemeyecek ve (belki bir kısmı kara cahil) bir ''din adamı'' grubu, toplumdaki her türlü ''ayrıcalıklarını'' ve (çoğu kez hak etmedikleri) ''itibarlarını'' koruyacaklardı.

Türkçe ezanın yeniden Arapçalaştırılması, işte bu nedenle önemlidir. Oysaki ''minarenin'' Arapçası, ''ateş yakılan yer'' demekti. Ve ''Habeş Bilal'' e rağmen ezanda önemli olan şey, insanlara namaz vaktinin haberinin verilmesidir ki bunun Türkçe olunması neden istenmez bunu hiçbir zaman anlayamıyorum. Fakat şunu çok iyi biliyorum ki Atatürk ve onun devrimlerine öteden beri karşı gelen gerici ve yobazların oyununa gelen gelişememiş, sürü psikolojisi güden ve feodal bir sosyal yapının buna müsait oluşudur.

 

Saygılarımla..

 

 

Ya hakikaten yapılırda bu kadar rol yapılmaz.

Yani saf ve cahil bir adam olsak objektivistin dediklerine inanıcaz . :D

Niki bile Türkçe olmayan bu arkadaşın ezanın Türkçe okunmasındaki ısrarının arkasında ki asıl niyetini söylemesini bekliyorum. Ne olur derdinizi maske takmadan anlatınız.. Dikkat edin Ezanın ve ibadetin Türkçe yapılmasını istiyen zihniyetin dinle imanla alakaları yoktur namaz kılmaz camiye gitmezler.. Sübhanekeden başka da dua bilmezler. Çoğu ya ateist ya da masondur. Buna rağmen sanki çok özen gösteriyorlarmış gibi birde dinde reform yapmaya kalkışırlar. :)

Amaç aslında gayet açık. İbadetleri Türkçeleştirmeye yönelik girişimlerin ardında Kuranı kendi anlamak istedikleri biçime çevirmeye çalışmak vardır. Çünkü Kuranda yazılanların bir çoğu işlerine gelmemektedir. Siyaha beyaz demek için bu zihniyet Avrupalı Hristiyanların incile yaptığı deformasyonu Kurana yapma hayalindeler.. Fakat imkansız bir hayal bu.. Ne ibadetin türkçeleştirilmesi ne de Ayetlerin türkçeleştirilip orginal anlamlarını yitirmeye çalışma gayreti asla muvaffak olamıyacaktır.. AKLI BAŞINDA HİÇ BİR MÜSLÜMAN BABAANNE KILIĞINA GİRMİŞ KURTUN MASALLARINA İNANMIYACAKTIR.. :D

 

Arapoğlu’nun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler..” Mustafa Kemal Atatürk

 

 

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

O kadar vecizesini bildiğim Ulu Önderimizin bu sözünü ilk defa sende duyuyorum...

Ne zaman kime ve nerde söylemiş bu sözü .. Hele bi ispatını alalım bakalım..

Ayrıca söylemişse neden yapmamış ?

Bi de merak ettiğim senin gibi takiyyeciler neden her köşeye sıkıştıklarında verecek cevapları olmayınca hemen Atatürkçülük maskesi takarlar. :)

Kimin değerini kime karşı kullandığınızı sanıyorsunuz ? Atatürk de iyi bir müslüman Türk evladıydı. Ama onun yapmaya çalıştığı reform yobazlar ve dini kullanarak insanları sömürenler üzerineydi.. Senin ve senin gibilerin yaptığıda aynen bu zaten.. İslamın üzerinden özgürlükçü ve modernizmin şövalyeleri havasındasınız.. Ama diyorum ya sadece havasındasınız. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türklerin İslam’a girşiyle birlikte Türk kültüründe çok büyük değişimler yaşanmaya başlamıştır. Kültürün en önemli öğesi ve taşıyıcısı olan dildeki değişimler ise bu değişimlerin en bariz olanlarındandır. İslamlaşmadan kısa bir süre sonra Türkler, Arap alfabesini kullanmaya başlamışlardır. Uygur ve Gök Türk alfabeleri terkedilmiştir. Arap alfabesiyle birlikte Türk diline öncelikle dinsel alanda olmak üzere pek çok Arapça ve Farsça sözcükler girmeye başlamıştır. Zamanla Türk dili tanınamayacak dereceye gelmiş, Arap ve Fars diline ait söz ve dilbilgisi kurallarıyla boğulmuştur. Özellikle Arap dilinin kutsal, tanrısal bir dil olduğu teması bağnaz din bilginleri tarafından işlenmiş, bu bağlamda bir sürü uydurma hadislerle, bu kültürel cinayete İslam’ın peygamberi Hazreti Muhammed de ortak edilmek istenmiştir. Peygambere mal edilen hadislerle cennet dilinin Arapça olduğu, Allah’ın son kutsal kitabını Arap dilinde indirmek suretiyle Arap diline kutsiyet verdiği fikri Türkler arasında yayılmaya başlamıştır. Dolayısıyla İslamlaşma adı altında tam bir Arap ırkçılığı yayılmış ve bunun tabii bir yansıması olarak da Arap kültür emperyalizmi yaşanmıştır. Bu süreçte Gazneliler Devleti, Seçuklu İmparatorluğu, Anadolu Selçuklu Devleti vb. Türklerce kurulan kimi devletlerin resmi dil olarak Arapça ve Farsçayı kullandıkları malumdur. Dolayısıyla Türk dilinin devlet erkinden dışlandığı, aşağılandığı hazin bir dönem Türklüğün kaderi haline gelmiştir. ( İranlı yazar ve bir dönem Türkiye’de kültür ateşeliği yapan Muhammed Emin Riyahi, “Osmanlı Topraklarında Fars Dili ve Edebiyatı” adında bir kitap kaleme almış, Seçukluların kültürel anlamda Fars olduklarını, dolayısıyla kurdukları devletin Fars devleti sayılması gerektiğini ileri sürmüştür. Ayrıca kitapta Osmanlı padişahlarının önemli bir kısmının ve diğer elitlerin Farsça hayranı olduklarından, Farsça şiirlerle dolu divanları bulunduğundan övgüyle bahsedilmektedir. Sözkonusu kitap, İnsan Yayınları tarafından, Mehmet Kanar’ın çevirisiyle 1995 yılında yayımlanmıştır. )

 

Egemen Sünni İslam anlayışını benimseyen Türk seçkinlerinin bu dönemde halklarına iyice yabancılaştıkları; Türk isimlerini bırakıp Arap ve Fars isimleri aldıkları, Türklüğü ve Türkçeyi hakir gördükleri bilinmektedir. Ancak bu ağır zulüm karşısında ayağa kalkıp Türk dilini ve Türklüğün öz saygısını korumaya çalışan Türk bilginleri, Türk ozanları da tarih sahnesine çıkmaya başlamıştır. Ahmet Yesevi, Kaşgarlı Mahmud, Edip Ahmet Yükneki, Yusuf Has Hacib, Ali Şir Nevai vb. Türk bilgin ve uluları yarattıları yapıtlarla Türk dilinin Arap ve Fars dili karşısında yok olup gitmesine ve Türklerin İslamlaşmayla birlikte asimile olup Araplaşmasına ve Farslaşmasına engel olmaya çalışmışlardır. Nitekim Anadolu Alevi / Bektaşilerinin pirlerinden ve ilk Türk mutasavvıflardan olan Hoca Ahmet Yesevi / Pir – i Türkistan şöyle demiştir:

 

“ Sevmiyorlar bilginler sizin Türk dilini

Erenlerden işitsen açar gönül ilini

Ayet, hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar

Anlamına erenler başlarını eğip uyarlar…”

 

 

İşte tarihin bu devresinde büyük göçebe Türkmen kitleleri kendilerine önderlik eden batıni / Alevi / şamani Türkmen derviş ve ozanlarıyla Araplaşma ve Farslaşmaya karşı doğal bir direniş kalesi inşa etmişlerdir. Bu direniş doğal olarak gelişen, refleksif ve reaksiyoner bir hareket biçiminde yayılan ve sosyo ekonomik taleplerle de güçlenen ihtilalci / devrimci bir karakter kazanmıştır. Bu bağlamda Emevi / Abbasi / Arap İslam anlayışını benimseyen ve Türklüğe yabancılaşan egemenlere karşı binlerce ayaklanma gerçekleştirilmiştir. Bu ihtilalci / devrimci ayaklanmaların en ünlüsü ve en etkileyici olanı Karamanoğlu Mehmet Beğ öncülüğünde yapılan ve onbinlerce kişiden oluşan Alevi / batıni / şamani göçebe Türkmen kitleleri tarafından büyük bir katılımla desteklenen görkemli ihtilaldir. 13 Mayıs 1277’ de gerçekleşen bu ihtilalin Türk tarihine geçen en büyük sonucu Anadolu topraklarında Türk dilinin ilk kez resmi devlet dili olarak ilan edilmesidir. Karamanoğlu Mehmet Beğ, ihtilal sonrası duyurduğu yarlık / fermanla Arap ve Fars dilinin kullanımını yasaklayıp Türk dilinin kullanımını zorunlu kılmıştır. Anadolu Türk / Türkmen tarihinin en aydınlık sayfası olan o görkemli yarlıkta şöyle denilmektedir:

 

“ Şimdiden girü, hiç kimesne kapuda ve divanda, mecalis ve seyranda Türk dilinden gayrı dil kullanmaya ! “

 

İhtilal sonrası yaşanan önemli olaylardan biri de halka zulmeden, yabancılaşan, Arap ve Fars hayranı yönetici kesime mensup pek çok kimsenin idam edilmek suratiyle cezalandırılmış olmasıdır. Bu cezalandırma büyük Türkmen kitlelerinin deyim yerindeyse milli bir intikamıdır.

 

Ne varki seçkinlerin yabancılaşma sürecini bu ihtilal de sona erdirememiştir. İhtilaci Türkmenler yaklaşık bir ay kadar başta kalabilmişlerdir. Bir ay sonunda ihtilal bastırılmış ve Farslaşmış Selçuklu egemenleri tekrar yönetime gelmişlerdir. Bu ayaklanmaya ve ihtilale katılanların kimliğini ortaya koyarken Ebubekr – i Konyevi’nin Ravzat’ül Küttab adlı çalışmasında şöyle denilmektedir:

 

“ …Türkmen topluluğu ile dinsiz isyancılar..”

 

Kitapta, Ebubekr – i Konyevi ‘nin ihtilalin bastırılmasından sonra Şemseddin Cüveyni’yi kutlayan Arapça bir kasidesi de bulunmaktadır. Buradaki Türkmen ve dinsiz sözcüğü ile Sünni İslam’ı benimsemeyen Alevi / Batıni / şamani Türkmenlerin kastedildiğini söylemeye gerek bile yoktur.

 

Anadolu Selçuklularından sonra yaşanan beylikler döneminin ardından sivrilen Osmanlı Beyliği başlangıçta Alevi / Batıni Türkmen dervişlerin desteği ile kurulmuş ve güçlenmişken git gide kendi kurucu unsuruna yabancılaşmış, bu yabancılaşma Yavuz Sultan Selim döneminde doruğa ulaşmıştır. Siyasal yabancılaşma bir tarafa, yabancılaşmanın en ağır biçimde yaşandığı alan yine dil olmuştur. Türk dili bir sürü Arapça ve Farsça sözcüklerle doldurulmuş, dahası pek çok Arap ve Fars dilbilgisi / gramer kuralı Türk diline ithal edilmiş, Türk dili tanınamaz hale getirilmiştir. Türk dilinin içinde bulunduğu bunalımı / buhranı 14. yüzyıl ozanlarından Aşık Paşa şöyle anlatmaktadır:

 

“ Türk diline kimseler bakmaz idi

Türklere hergiz gönül akmaz idi

Türk dahi bilmez idi bu dilleri

İnce yolu, ol ulu menzilleri…”

 

 

İşte Türk dili bu çeşit bunalımlara, dışlanmalara, horlanmalara karşın sahip olduğu gücü ve kendisine sahip çıkan Türk / Türkmen ozanları sayesinde büyüyerek bugünlere değin gelebilmiştir. Osmanlı seçkinlerinin uydurduğu ve içinde Türkçe sözcüklerin sayılabilecek derecede az olduğu “ Lisan – ı Osmani “ / “ Osmanlıca “ ile Türk dili Arap ve Fars kültürünün yoğun saldırısına Alevi / Bektaşi / Batıni ozanların ( Bu arada kimi Osmanlı şairlerinin ve kimi şair padişahların genel manzaraya rağmen sade Türkçe ile yazdıkları şiirleri de söz konusu etmeliyiz. ) şiirleriyle direnmiştir.

 

Başta Alevi / Bektaşilerin yedi ulu ozanı olmak üzere Türk / Türkmen ozanları, söyledikleri deyişlerle, yazdıkları şiirlerle sadece Türk halkının tercümanı olmakla kalmamış, dünya tarihinin en köklü halklarından olan Türklerin dilini de yok olmaktan kurtarmışlardır. Bu nedenle Yunusların, Pir Sultanların, Fuzulilerin, Kul Himmetlerin, Seyyid Nesimilerin, Şah Hatailerin deyişlerini, nefeslerini bir ibadet vecdi içerisinde bağlama eşliğinde söyleyen, haykıran Anadolu Alevileri, Türk dilinin doğal savunucuları olarak bugün bütün Anadolu ve Balkan Türklüğünün ihtiramına layık seçkin bir Türk topluluğudur.

 

Bilindiği gibi Sünni ve Şii müslümanlar, ibadetlerini Arap dilinde yapmaktadırlar. Oysa Anadolu Alevi / Bektaşileri ibadet dili olarak Türkçeyi kullanmakta, bütün cemlerini Türkçe yapmakta, nefeslerini / deyişlerini Türkçe okumaktadırlar. Cemlerde okunan Kur’an ayetlerinin de Türkçeleri okunmaktadır. Bu nedenledir ki, Alevilik ile Türk dili arasında dolayısıyla Türklük ile Alevilik arasında inkarı olanaksız olan sarsılmaz bir bağ vardır.

 

Dünyanın hızla küreselleştiği çağımızda pek çok dilin unutulup gideceğine ilişkin kimi öngörülerin yapıldığı malumdur. Fütürologların / gelecekbilimcilerin öngörülerine göre İngilizce ve birkaç dilin dışında diğer tüm diller unutulacaktır. Türkçe de bu kapsamda değerlendirilmektedir. Bizce bu unutulma yazgısından kurtulabilecek dillerin başında din dili / ibadet dili olabilmiş diller gelmektedir. Din dili / ibadet dili olabilen diller, o din veya inanç yaşadığı müddetçe yaşayacaktır. Türk dili de Alevilik / Bektaşilik sayesinde din dili / ibadet dili olabilmiştir. İslam dünyasında müslümanların, Arapça dışında din dili / ibadet dili olarak kullandıkları yegane dil, Türk dilidir. Alevi / Bektaşi inancı var olduğu müddetçe Türk dili de varlığını sürdürecektir. Alevilerin dışındaki diğer Türk toplulukları maalesef ibadet dili / din dili olarak Türkçeyi kullanmamaktadırlar. Az sayıdaki kamcı / şamanist Türkleri saymazsak Alevilerin dışında Türkçenin ibadet dili olarak kullanıldığı ciddi bir nüfusa sahip Türk topluluğu bulunmamaktadır. Sanıyorum bu sözlerimizin ardından Alevilik ile Türk dili ve Türklük arasındaki bağ daha iyi anlaşılacaktır. (Son dönemde Hrıstiyan Gagavuz Türklerinin bu yönde yani Türkçeyi ibadet dili olarak kullanma yönünde çalışmalar yaptıkları bilinmektedir. Gagavuz Türkleri, aynı mezhebe mensup oldukları ortodoks Rus Kilisesinin ve Rus din adamlarının etkisiyle ayinlerini Rusça yapmaktaydılar.)

 

 

Geçmişte ve bugün Türk / Türkmen kökenli olmayan Alevi / Bektaşi topluluklarının varlığı malumdur. Ancak onlar dahi cemlerinde çoğunlukla Türk dilini kullanmaktadırlar. Çünkü Alevi / Bektaşi yolunun hemen hemen bütün uluları, Türk / Türkmen kökenlidir ve Türk dilinde deyiş ve nefesler söylemişlerdir. Bu nefes ve deyişler ise hangi etnik kökenden olursa olsun bütün Alevi / Bektaşilerin kutsal metinleri hüviyetindedir. Son dönemde özellikle Arnavut dilinde ve Kürt dilinde kimi nefesler söylenmeye başladıysa da bunlar son derece lokaldir. Çünkü Alevi / Bektaşi toplumunun ezici çoğunluğu, yaklaşık yüzde doksan beşi Türk / Türkmen kökenlidir. Türk kökenli olmayan ya da kendilerine bu yönde telkinler yapılan kimi Alevi toplulukları da yapılan tüm telkinlere karşın büyük çoğunluk itibariyle kendilerini Türk kabul etmektedirler. Alevilerin etnik kimliği başlıklı bölümde bu konuya daha geniş bir biçimde değineceğiz.

 

Alevi / Bektaşi inancı, Türk orjinli olmakla birlikte Türklere özgü değildir. Evrensel bir inançtır. Her ulustan insanın mensup olabileceği bir yol olan Alevi / Bektaşi yolu, özünde insan sevgisinin bulunduğu barışçıl bir felsefeye de sahiptir.

 

 

Mustafa Cemil Kılıç

 

Pîr Hünkar Hace Bektaş-ı Veli diyor ki :

 

Şunun açıklanmasindan yanayiz ki, olgunlaşmış evliyalarin ve Tanrı’ya erenlerin söyleşmeleri/sohbetleri görünüme dayanan (Zahiri) ibadetten daha yararlıdır. Onlarin sözlerini dinlemek, bilim öğrenimi yolundan daha insanı Tanrı’ya eriştiricidir.

 

Hacı Bektaş Veli, medreselerde Arapça, Farsça eğitim yapılmasından dolayı halkın kendi öz dilini, kültürünü unuttuğunu, adeta taşlaştırıldığını; manasını anlamadan Arapça dualar okumanın ne dine ne de insana faydası olmadığını görerek “Madem Türküz, sözümüz, ezanımız, raks ve figürlerimiz Türkçe olacak” demiştir ve bu konuda da mücadele vermiştir. Ardından gelen halk ozanlarından Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Kazak Abdal gibi bu tasavvufa bağlı; Aşık Veysel’e değin öz Türkçe şiirler yazan, söyleyen öncüleri görmekteyiz. Kendisi ve dervişleri sazında, sözünde, törelerinde bu katıksız dili kullanmışlardır. Mistik bir hava içinde halka kendi dili ile hitap ederek kin/nefret, sevgi/saygılarını, kültürlerini Arap ve Fars tesirinin dışına çıkararak halkı öz benliğine kavuşturmuşlardır. Dergahlarındaki dervişlere ad verilirken bile öz Türkçe kullanılmıştır. İznikçi Cafer’e bir vazifeden başarı ile dönüşünden (Dünya Güzeli öyküsü) sonra güvenç ismi verilmiştir. Dergahındaki hizmet binalarının isimlerinin at evi, aş evi, kiler evi gibi öz Türkçe oluşu, Hacı Bektaş Veli’nin dile verdiği önemi göstermektedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ya hakikaten yapılırda bu kadar rol yapılmaz.

Yani saf ve cahil bir adam olsak objektivistin dediklerine inanıcaz . :D

Niki bile Türkçe olmayan bu arkadaşın ezanın Türkçe okunmasındaki ısrarının arkasında ki asıl niyetini söylemesini bekliyorum. Ne olur derdinizi maske takmadan anlatınız.. Dikkat edin Ezanın ve ibadetin Türkçe yapılmasını istiyen zihniyetin dinle imanla alakaları yoktur namaz kılmaz camiye gitmezler.. Sübhanekeden başka da dua bilmezler. Çoğu ya ateist ya da masondur. Buna rağmen sanki çok özen gösteriyorlarmış gibi birde dinde reform yapmaya kalkışırlar. :)

Amaç aslında gayet açık. İbadetleri Türkçeleştirmeye yönelik girişimlerin ardında Kuranı kendi anlamak istedikleri biçime çevirmeye çalışmak vardır. Çünkü Kuranda yazılanların bir çoğu işlerine gelmemektedir. Siyaha beyaz demek için bu zihniyet Avrupalı Hristiyanların incile yaptığı deformasyonu Kurana yapma hayalindeler.. Fakat imkansız bir hayal bu.. Ne ibadetin türkçeleştirilmesi ne de Ayetlerin türkçeleştirilip orginal anlamlarını yitirmeye çalışma gayreti asla muvaffak olamıyacaktır.. AKLI BAŞINDA HİÇ BİR MÜSLÜMAN BABAANNE KILIĞINA GİRMİŞ KURTUN MASALLARINA İNANMIYACAKTIR.. :D

 

 

O kadar vecizesini bildiğim Ulu Önderimizin bu sözünü ilk defa sende duyuyorum...

Ne zaman kime ve nerde söylemiş bu sözü .. Hele bi ispatını alalım bakalım..

Ayrıca söylemişse neden yapmamış ?

Bi de merak ettiğim senin gibi takiyyeciler neden her köşeye sıkıştıklarında verecek cevapları olmayınca hemen Atatürkçülük maskesi takarlar. :)

Kimin değerini kime karşı kullandığınızı sanıyorsunuz ? Atatürk de iyi bir müslüman Türk evladıydı. Ama onun yapmaya çalıştığı reform yobazlar ve dini kullanarak insanları sömürenler üzerineydi.. Senin ve senin gibilerin yaptığıda aynen bu zaten.. İslamın üzerinden özgürlükçü ve modernizmin şövalyeleri havasındasınız.. Ama diyorum ya sadece havasındasınız. :)

 

Bu işler öyle takım tutmaya, ahkam kesmeye, kolayca karalamaya, havanda su dövmeye, kişisel kavgaya, birilerinin arkasına takılmaya benzemez. Hiçbirşey bilmemiş bile olabiliriz ama herşeye rağmen insan sevgimizden ve ona olan saygımızdan, Bilime olan inancıımızdan, demokratik ve laik duruşumuzdan, hukuktan ve hukukun üstünlüğünden, aydınlık düşüncemizden, ülkemize olan bağlılığımız ve onun için kararlı mücadelemizden hiçbirzaman hiçbirşey yitirmeyiz...

 

İşte ispatı sevgili kardeşim...

 

 

Kuran'ın Türkçe'ye Çevrilişi

Paşaların Kavgası / Kazım Karabekir, Syf. 157-158-159

 

Yeni yolun açılış merasimi ne zaman ve ne tarzda olacağını merakla bekliyordum. 18 Temmuz'da, İslam'lığın terakiye mani olduğunu haykıran Fethi Bey ve arkadaşları bu maniayı nasıl ve ne zaman kaldıracaklardı ? Hükümet programıyla mı ? Yoksa Gazi'nin herhangi bir hamlesiyle mi..? Bu bekleyişim uzun sürmedi. Hemen bu akşam ( 14 Ağustos ) heyet-i ilmiyye şerefine Türk Ocağında verilen çay ziyafetinde ilk tehlikeli hamle göründü.

 

Şöyle ki, Ziyafete Mustafa Kemal Paşa'da, bende davet edilmiştik. Vekillerden kimse yoktu. Hayli geç gelen Mustafa Kemal Paşa, heyet-i ilmiyyenin şimdiye kadar ki mesaisi ile ilgili görünmeyerek "Kuran'ı Türkçe'ye aynen tercüme ettirmek" arzusunu ortaya attı.

 

Bu arzusunu hatta mücbir olan sebebini, başka muhitlerde de söylemiş olacaklar ki, bugünlerde bana Şeriye Vekili Konya Mebusu Hoca Vehbi Efendi vesair sözüne inandığım bazı zatlar şu malumatı vermişlerdi :

"Gazi Kuran-ı Kerim'i bazı İslamlık aleyhtarı zübbelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kuran'ı Arapça okunmasını, namazda bile yasaklayarak bu tercümeyi okutacak..! Ve o zübbelerle işi alaya boğarak güya Kuran'ı da, İslam'lığı da kaldıracaktır.

Etrafındaki böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor. Bazı yeni kişilerden söz ettikleri gibi, bu akşam da bu fikre ayak uyduran bazı kimseler görünce, bu tehlikeli yolu önlemek için Mustafa Kemal Paşa'ya şöyle cevap verdim :

"Devlet Reisi sıfatıyla din işlerini kurcalamaklığınızın içerde ve dışardaki tesirleri çok zararımıza olur. İşi alakadar makamlara bırakmalı. Fakat rastgele şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi, kötü politika zihniyetinin de işi karıştırabileceği gözönünde tutularak, içlerinde Arapçaya ve dini bilgilere de hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi, tercüme mi yapmak muvafıktır, ona göre bunları harekete geçirmelidir.

 

"Din adamlarına ne luzum var, dinlerin tarihi malumdur, doğrudan doğruya tercüme edivermeli..!" gibi bazı hoşa gider gibi bir fikir ortaya atılınca buna karşı :

 

"Müstemlekeleri İslam halkıyla dolu olan büyük milletler kendi siyasi çıkarlarına göre Kuran'ı dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslam dinine ve Arapça diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunmayacağı herhangi bir heyet, tercümeyi mesela Fransızca'sından da yapabilir. ( Bir müddet sonra böyle bir tercüme de ortaya yayıldı. Bir müddet sonra da bazı camilerde bu Türkçe tercümeden mukabele okutuldu ise de, iş ancak ezanın Türkçe olması şeklinde kalabildi ). "Fakat bence, burada Maarif programımızı tespit için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten, vicdani olan din bahsinden değil, müsbet ilim cephesinden istifade hayırlı olur. Kuran'ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa, Milli kalkınmaya hasretmek daha hayırlı olur," dedim. Mustafa Kemal Paşa beyanatıma karşı hiddetle bütün içini ortaya döktü :

 

“Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler..”

 

İşin bir heyet-i ilmiye huzurunda berbat bir şekle döndüğünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref beyler :

"Paşam çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor" diyerek bahsi kapatabildiler. Bizler de hususi masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik içtik. Fakat heyet-i ilmiyenin bütün azası üzgün görünüyordu. Şüphe yok ki, yakın günlere kadar Kuran'ı ve Paygamber'i her yerde medh ve sena eden ve hatta hutbe okuyan bir insandan bu sözleri beklemek herkese eza veriyordu.

Syf. 162

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.