Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İnananlar neye inandığını biliyor mu?


YARASA

Önerilen İletiler

Sayın Ali, bakın şu önerme gerçeklikle paralellik arzeder:

"Yeryüzünde tek bir İslam dini vardır, Tanrı tek bir İslam dini tebliğ etmiştir."

 

Ama şu önerme başlıbaşına yanlıştır:

"İslam kişiye göre değişmez..."

 

Temelde tebliğ edilen İslam tektir...

Fakat kişilere ya da daha doğru bir ifade ile kişilerin yorumlarına göre İslam değişmektedir...

En basitinden:

Cafer es-Sıdk'ın mezhebi olan Caferilik (Şiilik) Hak Mezheplerden sayılmazken,

Üvey oğlu olan ve onun yetiştirdiği İmam Azam'ın Hanifilik Mezhebi, Hak mezheblerin başında gelir...

 

Dediğim gibi çok da farklı şeyler değil söylediklerimiz; ben sadece şunun özellikle vurgulanmasını isterim: "Temeldeki tekse değişen de İslam değil İslamın algılanışı ve uygulanışıdır sadece çünkü her ne kadar çeşitlilik olsa da yönelinen ve aslında çeşitli yorumlanmakta olan tektir"...

 

Kişiye göre değişirlik meselesi ise daha derince ve genişçe ele alınmalıdır...

 

Yani siz tam olarak burada kasettiğim:

 

Kişiye göre yorum meselesi de tartışılmaktadır bildiğim kadarıyla; kimisine göre yine bazı ilim sahiplerinin çevresinde bulunmak doğruyken kimisi de genel anlamda aklı yeterli görebilmektedir; sanırım bu insanların farklı ruh ve akıl yapılarında olmasıyla da ilgili ve çok derin bir meseledir...

Daha bireysel algılama yanlısı yaklaşımdan mı bahsediyorsunuz yoksa sadece çeşitli toplulukların mevcut olması mı "kişiye göre"likten kastınız???

 

Her hangisi olursa olsun "İslam kişiye göre değişir" fazla iddialı olabilir; "Değişen insandır" denilebilir...

 

İkisinin farkıysa önemlidir; mesela şimdi ilk aklıma gelen "keyfiyettir"; öyle ki kimse kendi kafasına göre, Allah tarafından emredilmeyeni O'nun emri olarak uygulatamaz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dediğim gibi çok da farklı şeyler değil söylediklerimiz; ben sadece şunun özellikle vurgulanmasını isterim: "Temeldeki tekse değişen de İslam değil İslamın algılanışı ve uygulanışıdır sadece çünkü her ne kadar çeşitlilik olsa da yönelinen ve aslında çeşitli yorumlanmakta olan tektir"...

 

Kişiye göre değişirlik meselesi ise daha derince ve genişçe ele alınmalıdır...

 

Yani siz tam olarak burada kasettiğim:

 

 

Daha bireysel algılama yanlısı yaklaşımdan mı bahsediyorsunuz yoksa sadece çeşitli toplulukların mevcut olması mı "kişiye göre"likten kastınız???

 

Her hangisi olursa olsun "İslam kişiye göre değişir" fazla iddialı olabilir; "Değişen insandır" denilebilir...

 

İkisinin farkıysa önemlidir; mesela şimdi ilk aklıma gelen "keyfiyettir"; öyle ki kimse kendi kafasına göre, Allah tarafından emredilmeyeni O'nun emri olarak uygulatamaz...

 

Degerli arkdaşım sana katılmakla beraber küçük bir örnek vereyim;

 

Amerikadayken bir cuma namazında gitmiştim orda Camii İmamına Kendisi Amerikalı Siyahtı dedim ki sizde Mehzep varmı diye yok yok dedi bizde Allah Kuran Hz.Muhammed ve sunnetullah var dedi... Neden Müslüman ülkelerde mehzep var dedim dediki bu İslamın bozuldugu anlamına gelmez ve ekledi Yorum dur hicbir günahı yok dedi souncta Hacca giderken Hanifi mehsebine hepimiz giriyoruz hani bilirsin dedi Binlerce kadın erkek elleri birbirine degiyor abdest kırılmasın diye...

 

devam etti... Dediki biz müslümanlar özde aynı ibadetleri yapıyoruz nasılki coğrafyasına göre insanlar degişiyorsa yorumlarda öyledir degişkendir ama dedi Özü kökü birdir yorum yapabilirsin ama değiştiremessin...

 

bu örnegide verdi kendisi ; okuyormusun dedi evet dedim Matematik görüyormusun evet dedim dediki bak cevap tektir dimi evet dedim dediki ama cevaba giden farklı yollar coktur... eywallah dedim :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İNSANA SINIRSIZ İMAN..

 

Soruna cevap oldumu bilmem..yazmaya başladığım kitabımında adı aynı zamanda.. :D [/b]

 

Sevgili dayı, herzaman ki gibi aldığım en güzel cevap senden oldu. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Köleliği nesheden, yani yürürlüğünü kaldıran hiç bir ayet geçmez Kurân'da. Dolayısıyla bunun nesh ile ilgisi yoktur. Nesh şudur: Önce "içkide insanlar için fayda ve zararlar vardır" denir, sonra içkili iken namaz kılmak yasaklanır, sonra içki tümden haramdır denir. İçkinin haram olduğunu söyleyen ayet, önceki diğer ikisinin yürürlüğünü kaldırır. Yani kimse örneğin "sadece namazda yasaklıyor, diğer zaman yasak değil" diyemez.

 

Köle azad edilmesinin teşvik edilmesine gelince... Bu köleliği ortadan kaldırmak bir yana, azaltmadığı gibi, artırır. Azad edilecek köle olmalı ki örneğin zenginler oruç fidyesi olarak köle azad etsin. Onların azad edecek köle bulabilmesi için kölelik sisteminin devam etmesi gerekir. Cihad edebilmek için savaşacak kafir olması gerektiği gibi. (Tanrı inananlarını cennete sokmak için onlarla savaşacak kafirler yaratıyor ki cennete girsinler. İşte böyle bir mantık!)

 

Gelelim irtidad konusuna. "Düşmana iltihaktan dolayı, siyasi bir tercih olarak öldürülür" diyorlar. Hiç alakası yoktur. İslam ehli kitap olup cizye ödemenin dışında hiç bir din şeklini kabul etmez. Tevbe suresinin neshedilmemiş, yani halen yürürlükte olan hükmünce ehli kitap olup cizye ödeyenden başkası İslam toprağında yaşayamaz. Ya öldürülür, ya İslam toprağının dışına çıkarılır. İslam sadece üç seçenek sunar: Ya müslüman ol, ya ehli kitap olup cizye öde, ya ortadan yokol. Bu üçünün dışında seçenek yoktur. Ortadan yokolma da ya ölüm, ya sürgün.

 

Bunu belirten başka ayet de vardır:

 

"88. Size ne oldu da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Halbuki Allah onları kendi ettikleri yüzünden baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığı kimse için asla yol bulamazsın!

 

89. Sizin de kendileri gibi inkar etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız. O halde Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan hiçbirini dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün ve hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin." (Sure:4)

 

Açıkça görüldüğü üzere dinden dönenlere müsamaha edilmesi taraftarı olanlar şiddetle azarlanmaktadır. Ardından hicret ederek imanını ispatlamayanların idamı istenmektedir. İyi okuyun: İdam gerekçesi:

 

1. Müslümanların da kendileri gibi inkar etmesini istemeleri.

2. Hicret etmeyişleri. Yani imanlarını kanıtlamayışları.

3. Yüz çevirmeleri.

 

Yani size saldırırlarsa filan demiyor. Meşru müdafaa filan yok. Zaten saldırsalar onlar müslümanları bulurdu, "bulduğunuz yerde" demesi anlamsız kalırdı...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuranda kurtaranda İnsan..diyor bir parçasında Ruhi Su.. :)

 

Yok İNSAN,dan başka görünen..incelenip araştırılacak..inceleyip araştırıp deneyimleyecek..tek canlı İNSAN..seviyorum İNSANI.. :)

 

Bilmem mi? Keşke herkes bunun farkında olsa...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gelelim irtidad konusuna. "Düşmana iltihaktan dolayı, siyasi bir tercih olarak öldürülür" diyorlar. Hiç alakası yoktur. İslam ehli kitap olup cizye ödemenin dışında hiç bir din şeklini kabul etmez. Tevbe suresinin neshedilmemiş, yani halen yürürlükte olan hükmünce ehli kitap olup cizye ödeyenden başkası İslam toprağında yaşayamaz. Ya öldürülür, ya İslam toprağının dışına çıkarılır. İslam sadece üç seçenek sunar: Ya müslüman ol, ya ehli kitap olup cizye öde, ya ortadan yokol. Bu üçünün dışında seçenek yoktur. Ortadan yokolma da ya ölüm, ya sürgün.

 

Bunu belirten başka ayet de vardır:

 

"88. Size ne oldu da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Halbuki Allah onları kendi ettikleri yüzünden baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığı kimse için asla yol bulamazsın!

 

89. Sizin de kendileri gibi inkar etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız. O halde Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan hiçbirini dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün ve hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin." (Sure:4)

 

Açıkça görüldüğü üzere dinden dönenlere müsamaha edilmesi taraftarı olanlar şiddetle azarlanmaktadır. Ardından hicret ederek imanını ispatlamayanların idamı istenmektedir. İyi okuyun: İdam gerekçesi:

 

1. Müslümanların da kendileri gibi inkar etmesini istemeleri.

2. Hicret etmeyişleri. Yani imanlarını kanıtlamayışları.

3. Yüz çevirmeleri.

 

Yani size saldırırlarsa filan demiyor. Meşru müdafaa filan yok. Zaten saldırsalar onlar müslümanları bulurdu, "bulduğunuz yerde" demesi anlamsız kalırdı...

 

:clover: Güzel bir analiz.

Teşekkürler.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

"Cizye" sözcüğü Kur'an'da sadece bir yerde geçer (9:29). Etimolojik anlamı "ceza" yani "karşılık, bedel"dir.

Kur'an, İslamî Cemaat'in dînî özgürlüğünü ve sosyal/politik ve ideolojik güvenliğini tehdit eden her fiili durum ve saldırıya karşı, o cemaati oluşturan bireylere tek tek "cihad" yükümlülüğünü getirmiştir. Farklı bir ifadeyle, fiili bir tehdit sırasında gücü yeten her müslüman zorunlu askerlik hizmetiyle yükümlüdür. Bu yükümlülük dini olduğuna göre, İslâmî hayat görüşünü benimsemeyen gayr-ı müslim uyrukların bu tür bir yükümlülük altına alınmaları hakkaniyete uymazdı. Gayr-ı müslim uyrukları, inanmadıkları bir ideolojiyi savunmaya zorlamak, İslam'ın çok titizlendiği din ve vicdan özgürlüğüne aykırı olurdu.

Olayın bir de öteki boyutu var: Onların can ve mal gibi kişisel güvenliklerinin, vatandaşlık haklarının, dinsel özgürlüklerinin de bütün kapsamıyla tam bir güvence ve koruma altına alınması lazım. Canları ve mallarını ortaya koyarak cihad eden her müslüman, aynı zamanda onların bu özgürlük ve güvenlikleri için de savaşmakta. Bu ise, müslümanlar aleyhine dengesiz bir uygulama. İşte bu eşitsizliği bir dereceye kadar giderip müslüman ve gayr-ı müslim uyruklar arasındaki hak ve sorumluluk dağılımını bir parça (mal canı ne kadar dengeleyebilirse) dengelemek amacıyla, "koruma altındaki anlaşmalı uyruk" anlamına gelen "ehl-i zimmet" teb'a üzerine özel bir vergi yükümlülüğü getirilmiştir. Özetle cizye, savunma hizmetinden muafiyet vergisidir ve İslamî yönetimin bu durumdaki uyruklarıyla yaptığı koruma sözleşmesinin hukuki bedelidir.

Anlaşılmıştır zannedersem...

 

 

Gelelim irtidad konusuna. "Düşmana iltihaktan dolayı, siyasi bir tercih olarak öldürülür" diyorlar. Hiç alakası yoktur. İslam ehli kitap olup cizye ödemenin dışında hiç bir din şeklini kabul etmez. Tevbe suresinin neshedilmemiş, yani halen yürürlükte olan hükmünce ehli kitap olup cizye ödeyenden başkası İslam toprağında yaşayamaz. Ya öldürülür, ya İslam toprağının dışına çıkarılır. İslam sadece üç seçenek sunar: Ya müslüman ol, ya ehli kitap olup cizye öde, ya ortadan yokol. Bu üçünün dışında seçenek yoktur. Ortadan yokolma da ya ölüm, ya sürgün.

 

Bunu belirten başka ayet de vardır:

 

"88. Size ne oldu da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Halbuki Allah onları kendi ettikleri yüzünden baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığı kimse için asla yol bulamazsın!

 

89. Sizin de kendileri gibi inkar etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız. O halde Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan hiçbirini dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün ve hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin." (Sure:4)

 

Açıkça görüldüğü üzere dinden dönenlere müsamaha edilmesi taraftarı olanlar şiddetle azarlanmaktadır. Ardından hicret ederek imanını ispatlamayanların idamı istenmektedir. İyi okuyun: İdam gerekçesi:

 

1. Müslümanların da kendileri gibi inkar etmesini istemeleri.

2. Hicret etmeyişleri. Yani imanlarını kanıtlamayışları.

3. Yüz çevirmeleri.

 

Yani size saldırırlarsa filan demiyor. Meşru müdafaa filan yok. Zaten saldırsalar onlar müslümanları bulurdu, "bulduğunuz yerde" demesi anlamsız kalırdı...

 

Sonra "demirefe" kardeş şöyle yazmış;( İslam sadece üç seçenek sunar: Ya müslüman ol, ya ehli kitap olup cizye öde, ya ortadan yokol. Bu üçünün dışında seçenek yoktur. Ortadan yokolma da ya ölüm, ya sürgün.) ve Nisa Suresi 88-89. Ayetleri vermiş ama Kur'an'ın "SİYAK,SIBAK öncesi,sonrası" ne hikmetse atlamış, üstelik (cımbızlama ve yanlış yorum) yapmış. Neyse şimdi Nisa, Sure'sinden Ayetleri alıntılıyalım'da olay aydınlansın.

(Birde size saldırırsalar filan demiyormuş?incileri'de döktürmek cabası.)

 

NİSA - 86

Ve izâ huyyîtum bi tehıyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ innallâhe kâne alâ kulli şey’in hasîbâ(hasîben).

Ve bir selâmla selâmlandığınız zaman siz, ondan daha güzeli ile selâm verin veya onu (aynen) iade edin. Şüphesiz Allah, herşeyi hesaplayandır (Hasîb'tir).

 

NİSA - 87

Allâhu lâ ilâhe illâ huve le yecmeannekum ilâ yevmil kıyâmeti lâ raybe fîh(fîhi) ve men asdeku minallâhi hadîsâ(hadîsen).

Allah ki; O'ndan başka ilâh yoktur. Sizi elbette kıyâmet gününde bir araya toplayacaktır. Bundan şüphe yoktur ve Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?

 

 

NİSA - 88

Fe mâ lekum fil munâfikîne fieteyni vallâhu erkesehum bi mâ kesebû e turîdûne en tehdû men edallallâh(edallallâhu), ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu sebîlâ(sebîlen)..

Şu halde münafıklar konusunda ikiye bölünmeniz ne diye? Oysa Allah, onları kazandıkları dolayısıyla tepe taklak etmiştir. Allah'ın saptırdığını hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, artık sen ona kesin olarak bir yol bulamazsın.

 

 

89

Veddû lev tekfurûne kemâ keferû fe tekûnûne sevâen fe lâ tettehızû minhum evliyâe hattâ yuhâcirû fî sebîlillâh(sebîlillâhi), fe in tevellev fe huzûhum vaktulûhum haysu vecedtumûhum, ve lâ tettehızû minhum veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).

Onlar, kendileri gibi kâfir olmanızı ve böylece onlarla bir (aynı seviyede) olmanızı istediler. Artık Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse artık onları nerede bulursanız yakalayın, öldürün ve onlardan dost ve yardımcı edinmeyin.

 

90

İllellezîne yasılûne ilâ kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun ev câûkum hasıret sudûruhum en yukâtilûkum ev yukâtilû kavmehum ve lev şâellâhu le selletahum aleykum fe le kâtelûkum, fe inı’tezelûkum fe lem yukâtilûkum ve elkav ileykumus seleme, fe mâ cealallâhu lekum aleyhim sebîlâ(sebîlen).

Ancak sizinle aralarında anlaşma bulunan bir kavme sığınanlar veya sizinle savaşmaktan ve kendi kavimleri ile savaşmaktan göğüsleri daralmış olarak size gelenler hariç (onları öldürmeyin) ve şâyet Allah dileseydi onları sizin üzerinize musallat ederdi ve o zaman sizinle savaşırlardı. O halde eğer sizden uzak durur (geri çekilir) sizinle savaşmazlarsa ve size barış önerirler ise o taktirde Allah, onların üzerine (saldırmanız için) size bir yol kılmamıştır.

 

91

Setecidûne âharîne yurîdûne en ye’menûkum ve ye’menû kavmehum kullemâ ruddû ilel fitneti urkisû fîhâ, fe in lem ya’tezilûkum ve yulkû ileykumus seleme ve yekuffû eydiyehum fe huzûhum vaktulûhum haysu sekıftumûhum ve ulâikum cealnâ lekum aleyhim sultânen mubînâ(mubînen).

Sizden ve kendi kavimlerinden emin olmak isteyen başkalarını da bulacaksınız. Ne zaman fitneye çağrılsalar ona derhal (geri) dönerler. Şâyet sizden uzak durmazlar, sulh teklif etmezler, ellerini sizden çekmezlerse, onları nerede bulursanız yakalayın ve öldürün. Ve işte onların aleyhine size apaçık bir sultan kıldık.

 

Ne imiş...

 

:)

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Degerli arkdaşım sana katılmakla beraber küçük bir örnek vereyim;

 

Amerikadayken bir cuma namazında gitmiştim orda Camii İmamına Kendisi Amerikalı Siyahtı dedim ki sizde Mehzep varmı diye yok yok dedi bizde Allah Kuran Hz.Muhammed ve sunnetullah var dedi... Neden Müslüman ülkelerde mehzep var dedim dediki bu İslamın bozuldugu anlamına gelmez ve ekledi Yorum dur hicbir günahı yok dedi souncta Hacca giderken Hanifi mehsebine hepimiz giriyoruz hani bilirsin dedi Binlerce kadın erkek elleri birbirine degiyor abdest kırılmasın diye...

 

devam etti... Dediki biz müslümanlar özde aynı ibadetleri yapıyoruz nasılki coğrafyasına göre insanlar degişiyorsa yorumlarda öyledir degişkendir ama dedi Özü kökü birdir yorum yapabilirsin ama değiştiremessin...

 

bu örnegide verdi kendisi ; okuyormusun dedi evet dedim Matematik görüyormusun evet dedim dediki bak cevap tektir dimi evet dedim dediki ama cevaba giden farklı yollar coktur... eywallah dedim :)

 

Biz de bir eyvallah diyelim o zaman... :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir eyvallah ta biz diyelim.

 

Allahı ispatlamış olalım. Boşa gitmesin.

 

Ve hüdhüd kuşunun maceralarını da ezberleyelim. Belki cennete falan gideriz.

 

Ben cennete gidince hurilerle saklambaç oynamayı palnlıyorum.

 

Yakalarsam.....

 

( Tarkan ın şarkısındaki o ses nasıl yazılır ki... Bi türlü yazamadım)

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ne imiş...

Ne imiş, hemen açıklayayım.

 

Verilen ayetlerde anlaşma yapmak isteyen müşriklerle anlaşma yapılması söyleniyor. Bu da beklenen bir şey. Sana saldıranlar varken saldırmayanları sonraya bırakırsın. Ben bunu gözardı ediyor, gözden kaçırıyor veya gözlerden kaçırmak istiyor değilim. Anlaşma yapmak isteyenlere ruhsat verilmesi ve savaşılmaması, bizim bahsettiğimiz kişilerle değil, adı üstünde anlaşma yapmak isteyenlerle ilgilidir.

 

Biz burada neden bahsediyoruz? "İrtidad" tan! Benim alıntıladığım ayetler kimlerden bahsediyor? "Münafık" adını verdiği inandım deyip sonra inanmayan, yüz çeviren, gerisin geri dönen... Tekrar edeyim: Suçları müslümanları da inkara sürüklemek istemeleri, hicretle imanlarını ispatlamayışları ve yüz çevirmeleri. Ayet böyle diyor ve cezalarını kesiyor: "Bulduğunuz yerde öldürün."

 

Gelelim anlaşma yapmak isteyen ve savaşmak istemeyen müşriklere. Evet, sonraki ayetlerde onlara saldırılmaması isteniyor. Ne zamana kadar mı? Savaşılan kabileler halledildikten ve bunların anlaşmaları da sona erinceye kadar. İşte o zaman Tevbe suresi ültimatomu, başına besmele bile konmadan veriliyor:

 

1. Allah ve Resulünden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir ihtar!

 

2. Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. İyi bilin ki siz Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz; Allah ise kafirleri rezil edecektir.

 

3. Hacc-ı ekber gününde Allah ve Resulünden insanlara bir bildiridir: Allah ve Resulü müşriklerden uzaktır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz çevirirseniz bilin ki, siz Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Kafirlere elem verici bir azabı müjdele!

 

4. Ancak kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklerden hiçbir şeyi size eksik bırakmayan ve sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka çıkmayanlar hariç. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız. Allah sakınanları sever.

 

5. Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekatı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan, esirgeyendir.

 

6. Ve eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah'ın kelamını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.

 

İşte bu ayetler, son kalan anlaşma yapılmış müşriklerin de ya öldürülüp ya sürülerek İslam toprağında ehli kitaptan başka müslüman olmayan kimse kalmamasını öngören ayetlerdir. Şimdi ben diyeyim:

 

Ne imiş?

 

Cizyeye gelince, kaç yerde geçtiğinin bir önemi yok. Kuran bunu ehli kitabın "küçülerek" vermelerini söylemiştir. "Sağirun" Aşağılayıcı bir anlama sahiptir. Müşriklere de "neces" demiştir. Bunun Türkçesi küfür olduğu için yıldızlanır, yazamam. Merak eden Tevbe-28'e baksın.**********

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anadolumuzda yaşanan müslümanlıkla , Arabistanda yaçanan müslümanlık aynı değil.

 

İran ve nijeryadakiler azıcık farklı.

 

Amerika ve ingilteredekiler de az daha farklı.

 

Malezya ve endonezyadakiler ise azıcık daha farklı.

 

Japonyadakiler ondan da azıcık farklı.

 

Kutuplarda müslüman olanlar var ise , abdest yüzünden dinden çıkacakları için , onlarınki daha da farklıdır sanırım.

 

İnananlar neye inandıklarını biliyor mu sizce.

 

Ayni dine inanan insanların görüntüsü bu kadar farklı iken...

 

Söyleyecek bişey yok.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

tek tip kafa yapısı

tek parti

ebedi şefler

dikdatörlük

.....

 

sosyalistler her ülkede aynı sanki

 

koministler aynı sanki

 

hıristiyanlar aynı sanki

yahudiler vb. aynı sanki

 

demokrasiler her ülkede aynı mı?

laikler dünyanın her yerinde aynı tipdedirler

:)

 

evet arkadaşlar

farklı farklı, insanlar farklı farklıdır, kim bunu görmezden gelirse mutlaka menfaatleri, çıkarı vardır..

 

ameller niyetlere göredir....

vesselam..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anadolumuzda yaşanan müslümanlıkla , Arabistanda yaçanan müslümanlık aynı değil.

 

İran ve nijeryadakiler azıcık farklı.

 

Amerika ve ingilteredekiler de az daha farklı.

 

Malezya ve endonezyadakiler ise azıcık daha farklı.

 

Japonyadakiler ondan da azıcık farklı.

 

Kutuplarda müslüman olanlar var ise , abdest yüzünden dinden çıkacakları için , onlarınki daha da farklıdır sanırım.

 

İnananlar neye inandıklarını biliyor mu sizce.

 

Ayni dine inanan insanların görüntüsü bu kadar farklı iken...

 

Söyleyecek bişey yok.

 

Saygılar.

 

Yukaridaki yaziya ver'len cevap ta bu.

 

sosyalistler her ülkede aynı sanki

 

koministler aynı sanki

 

hıristiyanlar aynı sanki

yahudiler vb. aynı sanki

 

demokrasiler her ülkede aynı mı?

laikler dünyanın her yerinde aynı tipdedirler

 

Sn forumdasim.

 

Tek tip muslumanligi savunan siz siniz. Allahiniz tek.Kitabiniz tek . Kitabiniz da degismedi degismeyecek. Peygamberiniz tek.

 

Tamam boyle de...

 

Bu kadar farkli islam nerden geliyor dedik.

 

Tutup laiklerle karsilastirmaniz da gulunc olmus.

 

Onlar tektip laikligi mi savundu.

Onlar tektip demokrasiyi mi savunudu.

 

Neyse...

 

Kotu yakalndiniz.

 

Saygilar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

tek tip kafa yapısı

tek parti

ebedi şefler

dikdatörlük

.....

 

sosyalistler her ülkede aynı sanki

 

koministler aynı sanki

 

hıristiyanlar aynı sanki

yahudiler vb. aynı sanki

 

demokrasiler her ülkede aynı mı?

laikler dünyanın her yerinde aynı tipdedirler

:)

 

evet arkadaşlar

farklı farklı, insanlar farklı farklıdır, kim bunu görmezden gelirse mutlaka menfaatleri, çıkarı vardır..

 

ameller niyetlere göredir....

vesselam..

yazınıza gülümseme işareti koymuşsunuz ama siz kendisiniz yazdıklarınız konusunda gülünç duruma düştünüz haberiniz yok. tabi ki hiçbir zaman tek doğru yoktur. her yönetim biçiminde farklılıklar vardır. her dinde her düşüncede...

ama siz diğer düşüncelerin,yönetimlerin ve dinlerin de aynı olamayacağını söyleyerek islamı üstün kılmaya çalışmışsınız. peki madem islamiyetin de farklı olabileceğini söylüyorsunuz, (sadece iklim açısından değil örf ve adetlerden de olabilir bu farklılık) neden alevilerin ibadetlerine küfrediliyor, onlar "kafir" sayılııyor, günahkar olarak görülüyor ??

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

yazınıza gülümseme işareti koymuşsunuz ama siz kendisiniz yazdıklarınız konusunda gülünç duruma düştünüz haberiniz yok. tabi ki hiçbir zaman tek doğru yoktur. her yönetim biçiminde farklılıklar vardır. her dinde her düşüncede...

ama siz diğer düşüncelerin,yönetimlerin ve dinlerin de aynı olamayacağını söyleyerek islamı üstün kılmaya çalışmışsınız. peki madem islamiyetin de farklı olabileceğini söylüyorsunuz, (sadece iklim açısından değil örf ve adetlerden de olabilir bu farklılık) neden alevilerin ibadetlerine küfrediliyor, onlar "kafir" sayılııyor, günahkar olarak görülüyor ??

 

Lafi tersten anlamissiniz dostum

 

Ben farkli islam olmasini elestirdim

 

Yaziyi yeniden okuyunuz

 

Saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Lafi tersten anlamissiniz dostum

 

Ben farkli islam olmasini elestirdim

 

Yaziyi yeniden okuyunuz

 

Saygilar

ben sizin farklı islamı olmasını eleştirmenize birşey demedim.

hatta bu konuda haklısınız bile.

ben diğer arkadaşın farklı islamı kabul ediyorsa,

neden farklı ibadet eden alevilere veya dinini kendi istediği şekilde yaşayanlara küfrettiklerini sormuştum.

eğer islamın farklılığı kabul görüyorsa,

farklı ibadete saygı duymak gerekmez mi ??

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bildigim kadari ile , alevilik ve bektasilik cok daha humanist.

 

Insancil.

 

Kurandaki vahset iceren ayetleri nasil kabul ediyorlar anlamiyorum.

 

Belkide etmiyorlardir.

 

Alevi olan bir arkadasimiz aciklasa da ogrensek nasil olur.

 

Saygilar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bildigim kadari ile , alevilik ve bektasilik cok daha humanist.

 

Insancil.

 

Kurandaki vahset iceren ayetleri nasil kabul ediyorlar anlamiyorum.

 

Belkide etmiyorlardir.

 

Alevi olan bir arkadasimiz aciklasa da ogrensek nasil olur.

 

Saygilar.

 

 

kurandaki o "ayetler" belki de hiç yoktur da uydurulmuştur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sn hakanaytac ,

 

 

Kuranın içeriği kısaca şu şekildedir.

 

1- Sümer ve Babil yazıtlarından tevrata geçen bilgiler.

2- Mısır yazıtlarından tevrata geçen bilgiler

3- Muhammedin kendine ait ayetleri , ( Ebu lehebin eli kurusun , zeynep benim olsun , Aişe zina yapmadı bunu yayan cehenneme dolsun...) türünden ayetler ile.

4- Yerel arap ayetleri , zeytine yemın etmeler , hurmaya yemin etmeler , hızlı kosarak toz duman cıkaran atlara yemın etmeler.....Yemınler....

5- Yemenlı rahmanın sozlerınden asırmalar...

6- Lokal saırlerın sozlerınden asırmalar...

7- Ve Muhammedin ekıbının yonlendırmelerı ıle dolu sozler ... Sahabenı en yakıslıklısının cebraıl gıbı gorunerek verdıgı ayetler..

 

den olusmaktadır.

 

habıre tekrar.

habıre tekrar.

 

Ayetlerınde sonlarına ...

 

O ılım sahıbıdır.

O herseyı gorendır.

O merhamet sahıbıdır.

O ne yucedır...

 

Gıbı ayetın oncesı ıle baglantısının kopuk oldugu , ve habıre tekrarlardan olusan ve methıye dolu sozlerdır.

 

Muhammedın cenazesınde yasanan olay , ekıbın bırbırıne dusmesını acıkca ortaya koyar.

 

Daha ne dıyelım.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlar normalde kopyala yapıştır türü yazıları sevemedim.

Bu okuduğum bir blogdan alınma , araştırmadır.

 

Affınıza sığınarak kopyala yapıştır yaptım.

 

Biraz uzun. Ben hepsini okudum. İlgi duyanların ilgisine diyeyim.

 

Saygılar

 

--------------------------------------------------

 

Resulullah (sav) muhtazar (ölmeye yakın) iken evde bir kısım erkekler vardı. Bunlardan biri de Ömer İbnu`l-Hattab (ra) idi. Resulullah (sav): "Gelin, size bir şey (vasiyet) yazayım da bundan sonra dalalete düşmeyin!" buyurdular. Hz. Ömer: "Resulullah (sav)`a izdırap galebe çalmış olmalı. Yanımızda Kur`an var, Allah`ın kitabı sizlere yeterlidir" dedi. Oradakiler aralarında ihtilafa düştü. Kimisi: "Yaklaşın, Resulullah (sav) size vasiyet yazsın!" diyor, kimi de Hz. Ömer (ra)`in sözünü tekrar ediyordu. Gürültü ve ihtilaf artınca, (aleyhissalatu vesselam): "Yanımdan kalkın, yanımda münakaşa caiz değildir!" buyurdu. Bunun üzerine İbnu Abbas (ra): "En büyük musibet, Resulullah (sav)`la onun vasiyeti arasına girip engel olmaktır!" diyerek çıktı.

 

HadisNo:5406

 

Dikkat edilirse Buhari'nin hadisinde bir "sorma"dan bahsedilmediği gibi ölüm döşeğindeki peygamberin yanıbaşında Ömer yanlıları ve karşıtları arasında tartışma yaşandığı anlatılıyor. İbn Abbas'ın Ömer'în karşısında olduğunu ve hatta Ömeri musibetlikle suçladığını görüyoruz. Hatta Muhammed de "benim yanımda tartışmayın" diye hepsini dışarı çıkartıyor.

 

Burdan başka bir konuya da geçebiliyoruz tabii. Bu konu o kadar önemlidir ki, vasiyet edilmesinin yasak olup olmamasını bile belirleyecektir tabii. Yeter ki Ömer'in ve ekibinin iktidarı kurtulsun. Kuran'da vasiyetle ilgili bir sürü ayet bulunmasına karşın işlerine gelmediği için Ömer yanlıları vasiyet etmenin farz olmadığına dair şeyler üretip, iktidarı kurtarmaya çalışıyorlar. Örneğin

 

Fasil: VASİYET BÖLÜMÜ

Konu:Vasiyet Hakkında

Ravi:Talha İbnu Musarrıf

 

İbnu Ebi Evfa (ra)`ya: "Resulullah vasiyette bulundu mu?" diye sordum. "Hayır" dedi. Ben tekrar: "Öyleyse, kendi vasiyette bulunmaksızın halka nasıl vasiyeti farz kı­lar veya emreder?" dedim. "Kitabullah`ı vasiyet etti!" diye cevap verdi.

 

Görüldüğü gibi hem minare çalınıyor, hem de kılıf hazırlanıyor. Önce Muhammed'in vasiyet etmesini engelliyorlar, ondan sonra da kendisi vasiyet etmediğine göre farz değildir diyorlar. Ama Ebubekir'in kendi yerine Ömer'in geçmesi için vasiyet yazdırılması gerektiğinde, Ebubekir'in sayıklayıp sayıklamadığına bakılmaksızın vasiyeti yazdırılıyor ve vasiyet tekrar serbest bırakılmış oluyor. Aslında işin doğrusu herşey yasak yada herşey serbest olabilir, yeter ki o sırada bu iktidar sahibi olanların işine yarasın. Gerisi boş kelime..

 

---------------------------------

 

Şimdi de sie Müslim'in hadis ve yorumlarını aktarayım. Sahih-i Müslim kitabının vasiyet bölümünde bu konuyu işliyor Müslim. Bilindiği gibi Buhari'den sonraki en büyük hadisçi kabul ediliyor. Ve Seadet-i Edebiyye kitabındaki yorumlara Müslim'in de aynen katıldığını görüyoruz.

 

Resûlüllah (Sailailahü Aleyhi ve Seilem) evde içlerinde Ömer b. El-Hat-tab'ın da bulunduğu bir takım zevat olduğu halde intizâra gelince :

 

«Getirin size bir nâme yazayım; ondan sonra bir daha sapmazsınız!» buyurdu. Bunun üzerine Ömer:

 

— Gerçekten Resûlüllah (Saiiallahü Aleyhi ve Seilem) 'e hastalık galefce çaldı. Kur'an elimizdedir. Bize Allah'ın kitabı yeter, dedi. Müteakiben ehl-i beyt ihtilâf ve münakaşa ettiler. Kimisi: Getirin Resûlüllah (Saiiallahü Aleyhi ve Seilem) size fcir daha asla sapmayacağınız bir nâme yazsın! diyor; kimisi de Ömer'in söylediğini söylüyordu. Bunlar Resûlül­lah (Saiiallahü Aleyhi ve Seilem) 'in huzurunda lâkırtı ve ihtilâfı çoğaltınca (o hazret) «Kalkın» buyurdular.

 

Ubeydullah demiş ki: İbni Abhâs: Musibetin en büyüğü, Resûlüllah (Saiiallahü Aleyhi ve Seilem) ile bu nâmeyi kendilerine yazmasının arasına giren ihtilâf ve gürültüleridir, diyordu.

 

Bu hadîsi Buhârî «Cihâd», «Megâzî» ve ««Cizye» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Cirâh»da; Nesâî «İlim» bahsinde muhtelif râ-vilerden tahrîc etmişlerdir.

 

İbni Abbâs hazretlerinin : «Ah perşembe günü!.. Ne perşem­be günü idi o!..» sözünden maksat: O günün şiddet ve kötülüğünün bü­yüklüğüdür. Bu kötülük onun itikadına göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi veSeUem)in söyleyeceklerini yazmamalarıdır. Bundan dolayıdır ki, îbni Abbâs (Radiyailahuanh) : «Musibetin en büyüğü Kesûlüllah (Sallaİlahü Aleyhi ve SeHem) ile bu nâmeyi kendilerine yazmasının arasına giren ih­tilâf ve gürültüleridir.» demiştir.

 

Aslında İbn Abbas'ın Ömer'i musibet olarak nitelemesi anlaşılır bir durum, çünkü o da Ehli Beyt'ten biri. Hadis aynı yani. Peki bu hadisin yorumu nasıl acaba. Bir de Müslim'ün yorumuna bakalım:

 

Bu hadîs etrafında Nevevî şunları söylemiştir: Peygamber (Saüa'ûahü Aleyhi ve Sellem / yalan söylemekten ve şer'î ahkâmdan bir şey de­ğiştirmekten sıhhat hâlinde de, hastalığında da ma'sumdur. Allah tara­rından beyân ve tebliği emir buyurulan bir şeyi beyan etmeyip bırak­maktan da masum ve münezzehtir. Fakat şanına nakîsa ve şerîatine fe-sâd sayılmayan hastalık ve sızı gibi vücûd arızalarından ma'sum değil­dir. Nitekim kendilerine sihir yapılmış; bu sebeple yapmadığı bir şey ona yapmış gibi görünmüştür; ancak bu halde kendisinden şeriat hükümleri hususunda evvelkilere muhalif bir söz sadır olmamıştır. Bu cihet boy-lece bilindikten sonra gelelim buradaki yazı meselesine:

 

Resûlüllah (Sailallafjü Aleyhi ve Sellem)'in ölüm döşeğinde iken ne yaz­dırmak istediği ulemâ arasında ihtilaflıdır. Bazıları muayyen bir şahsa hilâfeti vasiyyet etmek ve bu suretle vukuu hâtıra gelen fitae ve fe^ıcî-!arın önünü almak istediğini söylemiş; bir takımları mühim hükümleri kısaca yazdırıp beyân etmek istediğini; zira nassan vârid olmuş bir de-:îl hususunda ancak böylelikle birleşip niza' ortadan kalkacağını ifâde etmişlerdir. Demek oluyor ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ev­velâ bu düşündüklerini yazdırmak istemiş; yahut bu cihet kendisine vah-yolunmuş; sonra yazdırmamanın daha muvafık olduğu kanaatine varmış yahut yine vahî gelerek ilk emir neshedilmiştir.

 

 

Burda yepyeni bir iddia ile karşılaşıyoruz. Peygambere sihir yapılmış! İşte hadisin yarattığı sıkışıklık durumuna getirilen başka bir açıklama. İnanılmaz birşey. Bir sonraki paragrafta ise Muhammed'İn ne yazdırmak istediği üzerine yapılan tartışmalardan bahsediliyor. Elbette birşey engellenirse, herkes merak eder, acaba ne vasiyet edecekti diye. Ama çözüm hemen bulunuyor. Önce vasiyet etmek istedi, sonra vazgeçti. Halbuki hadisin kendisinde apaçık durum ortada. Millet mirayedi gibi kavgaya girince Muhammed belli ki kızıp hepsini sepetliyor. Vasiyet de kalakalıyor. Neyse biz Müslim'den devam edelim.

 

 

Hz. Ömerin bu mesele hakkındaki sözü kelâm uleması tarafın­dan bilittifak onun faziletine ve derin anlayışına delil sayılmıştır. Çün­kü Ömer (Radiyailahu anh) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in müslümanlar için tehammülü güç, terk edildiği takdirde cezayı müstel-zim bazı şeyler yazdıracağından, nassan sabit olan bu deliller karşısında içtihada da mecal kalmayacağından endîşe ederek : «Bize Allah'ın kitabı yeter.» demişti. Zîra Teâlâ Hazretleri: «Biz bu kitapta hiç bir şeyî eksik bırakmadık.» [5] Ve «Bugün size dîninizi tamamladım.» [6] buyurmuştu. Hz. Ömer bun­lardan Dîn-i İlâhînin tamam olduğunu, bu ümmetin delâletten emîn kal­dığını anlamıştı. Binâenaleyh Ömer (Radiyallahu anh) Hz. İbni Abbâs ile ona muvafakat edenlerden daha anlayışlı idi.

 

Görüyor musunuz? Demek ki benzer iddalar sadece Ahmet Mekki Efendi'nin "Felaket-i Ebediyye"

kitabında geçmiyor. Aynı şeyleri Sahih-i Müslim'de de görüyoruz. Ne diyor? Muhammed'in tahammülü güç, terk edildiği takdirde müstelzim (yani cezayı gerektiren) şeyler yazdırabileceğinden ve bunun da daha sonra yorumlanamayacak şeyler olabileceğinden Ömer'in bu vasiyeti engellemesi onun derin faziletini ve anlayışını gösteriyormuş. Bu derin din alimlerinin açıklamaları dudak uçuklatıyor doğrusu. İnanılır gibi değil. Adamlar resmen kendi peygamberlerinin son arzusundan bile derin bir endişe duyuyorlar.

 

İkinci gerekçe olarak da Kuran'ın yazımının tamamlandığı, bu yüzden başka bir değişiklik olmayacağı söyleniyor. Sünni yorumcular sürekli kıvırıp duruyorlar. Sanki Muhammed yeni ayet geldi, yazdıracağım demiş gibi demagoji yapıyorlar. Adamcağız vasiyet yazdırmak istiyor. Yok Kuran bitti, daha vasiyet olmaz ne demektir. Oracıkta Ömer ve ekibi karar veriyorlar. Muhammed Kuran'ı bize vasiyet olarak bıraktı, başka vasiyet yazdıramaz. Müslim de bu despotları haklı görüyor.

 

Beyhakî «Delâilü'n-Nübüvve» adlı kitabının sonunda şunları söylemiştir: «Hz. Resûlüllah (SallallahüAleykiveSellem)'e ıztırâb galebe çalınca, Ömer (Radiyailahu anh) sadece bu ıztırabı hafifletmek istemiş­tir. Eğer Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) 'in muradı müslümanlara mutlaka lâzım bir şeyi beyân etmek olsa idi ashabı ihtilâf ettikleri için yahut başka bir sebeple onu bırakamazdı. Çünkü Teâlâ Hazretleri:

 

«Sana indirileni teblîğ et!» [7] buyurmuştu. Netekim şâir ahkâmın tebliğini düşmanlarının muhalefetine bakıp da terk etmiş değildi. Aynı hal içerisinde yahudîlerin Arap yarımadasından çıkarılmasını ve hadîste zikri geçen diğer hususatı emir buyurmuştu...

 

Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) 'in hastalığında bunca ıztırabi-na rağmen söyleyeceklerini yazdırmaya didinmesi meşakkat olacaktı. İş­te Ömer, ona hafiiîik olsun diye yukarıda beyan olunan cevabıyla iktifayı münasib gördü. Bir de ehli ilme ictihâd kapısı kapanmasın diye bu şekilde hareket etti...»

 

Müslim önce Nevevi'nin yorumunu vermişti, şimdi de Beyhaki'nin yorumunu veriyor. Ama sonuç değişmiyor. Gerekçe değişiyor sadece. Şimdi de eğer Muhammed ille de müslümanlara gerekli birşey olsaydı yazdırmakta ısrar ederdi gerekçesi öne sürülüyor. Görüyor musunuz, bir o kaba giriliyor, bir bu kaba ama ille de Ömer korunuyor. Bir tanesi de çıkıp "yahu olur mu kardeşim böyle şey, ölen adamın son arzusunu yerine getirmemek, vasiyetini yazdırmamak kadar büyük bir zalimlik olur mu. İdam mahkumlarına bile yapılmaz bu zulüm" diyemiyor. İşte Sünni ilminin sefaleti.

 

-------------------------------------------

 

"Peygamber ölüm döşeğindeydi. Etrafındaki sahabelere 'bana bir kağıt getirin de size bir şey yazayım ki bundan sonra sapmayasınız' diye seslendi. Orada bulunan Ömer, 'Peygamber hastalığın etkisiyle ne dediğini bilmiyor. Yanınızda Kuran var. Allah'ın Kitabı bize yeter!' diyerek peygamberin yazmasını engelledi." (Buhari: Cihad 176, Cizye 6, İlim 49, Merza 17, Megazi 83, İtisam 26; Müslim: Vasiyye 20,21,22 ve Ahmed b. Hanbel 1/ 222, 324, 336, 355 )

 

Elbetteki böyle bir iddia az patırtı koparmaz. Olay son derece ciddi. Peygamber vasiyet yazmak istiyor ama Ömer bunu engelliyor. Hadisleri reddedenler için tartışmaya bile gerek yok. Ama bilindiği gibi 90 baskı yapan bu kitapları alan binlerce kişi hadislerle yolunu buluyor. Bu durumun açıklanması gerek. Bakın Ahmet Mekki Efendi Ömer bahsinde neler anlatılıyor:

 

Bu mektûb, hâce Ebül-Hasen Behâdır Bedahşîye yazılmış olup, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” vefât edeceğine yakın kâğıd istediğini açıklamakdadır:

 

Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdiği kullara selâm olsun! Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, mevt hastalığında, kâğıd istedi. (Bana kâğıd getiriniz! Benden sonra, yolu şaşırmamanız için, size kitâb yazacağım) buyurdu. Ömer “radıyallahü anh” birkaç Sahâbî ile birlikde, (Bize Allahü teâlânın kitâbı yetişir! Soralım, sayıklıyor mu?) dedi. Hâlbuki, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” her sözü vahy ile idi. Nitekim Vennecmi sûresi, üçüncü âyetinde meâlen, (O, boşuna konuşmaz. Hep, vahy olunanı söylemekdedir) buyuruldu. Vahy red olunursa, küfr olur. Nitekim, Mâide sûresi, kırkdördüncü âyetinde meâlen, (Allahü teâlânın gönderdiğine uymıyanlar kâfirdir) buyuruldu. Bundan başka, Peygamberin “sallallahü aleyhi ve sellem” sayıklıyacağını, fâidesiz söyliyebileceğini sanmak, Ona güvenmeği ve dînine i’timâd etmeği sarsar ki, bu da küfr ve zındıklıkdır. Bu mühim şübheyi nasıl hal etmeli?

-http://kitap.hakikatkitabevi.com/cgi-bin/cgi.exe/ilmihal/query=*/doc/%7B@3647%7D-

 

Tane tane ele almak gerekecek. Çünkü Ahmet Mekki Efendi pek güzel bir derleme yapamamış ve anlatımları da oldukça karmaşık. Başlangıçta hadisi kendi dilinden aktarıyor. Bu hadisi değerlendiren hâce Ebül-Hasen Behâdır Bedahşî'nin Ömer'i eleştirmesini ele alıyor önce. Demek ki Bedahşi, peygamberin sözlerinin vahy olduğunu ve bunun yazılmasının engellendiğini söylüyor. Bedahşi'nin bunu kanıtlamak için de Necm suresi 3. ayetini gösterdiğini aktarıyor. Bu ayet şöyledir:

 

O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.

 

Bedahşi ayrıca vahiy reddolunursa küfür olur diyor. Bunun için de Maide 44'ü gösteriyor. Peygamberin sayıklayacağını, gereksiz sözler söyleyeceğini söylemek de güvensizlik ve zındıklıktır diyor.

 

Yazarımız önce uzun bir paragrafla bunun nasıl bir sapkınlık, din düşmanlığı, karalama, cevap vermeye bile layık olmayan bişey olduğuna dair döktürüyor. Kısaca inananları Bedahşi'ye karşı gaza getiriyor. Sonra da konunun özüne giriyor.

 

Birinci önsöz — Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” her sözü, vahy ile değil idi. Vennecmi sûresindeki, (O, boş söz söylemez!) meâlindeki âyet-i kerîme, Kur’ân-ı kerîm içindir. Her sözü, vahy ile olsaydı, ba’zı sözlerine, Allahü teâlâ, yanlış demezdi ve afv etdiğini bildirmezdi. Tevbe sûresi, kırküçüncü âyetinde meâlen, (Onlara izn verdiğin için olan hatânı, Allahü teâlâ afv etdi) buyuruldu.

 

İlginç bir yaklaşım sergiliyor yazarımız. Halbuki biz peygamberin sözleri ve davranışları örnek alınır ve hatta bunun adına da sünnet denir. Nedense konu Ömer olunca Peygamberin yanlış sözlerinin de olabileceği gibi bir iddia ile ortaya atlamak da hiçbir beis görülmüyor. Keşke bu kadarla kalsa yine iyi. Bakın 2. önsöz'de yani ikinci gerekçe de daha neler söylüyor:

 

İkinci önsöz — İctihâdla olan sözlerde ve aklın verdiği karârlarda, o Serverin “aleyhi ve alâ âlihissalevât vetteslîmât” hilâfına, başka dürlü söylemek câiz idi. Haşr sûresinin ikinci âyetinde meâlen, (Ey akl sâhibleri, başkalarından ibret alınız!) buyuruyor. [Kıyâsın câiz ve lâzım olduğu, bu âyet-i kerîmeden anlaşıldığı, (Beydâvî) tefsîrinde yazılıdır.] Âl-i İmrân sûresinin yüzellidokuzuncu âyetinde meâlen, (İşlerinde Eshâbın ile meşveret et, onlara danış!) emr edilmekdedir. İbret almakda ve meşveret olurken fikrler, sözler red ve tebdîl olunur. Nitekim, Bedr muhârebesinde alınan esîrlerin öldürülmesi veyâ para karşılığı koyuverilmesi için sözler ikiye ayrılmışdı: Ömer “radıyallahü anh” öldürülmelerini istemişdi. Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” bırakalım demişdi. Vahy, Ömerin “radıyallahü anh” istediği gibi geldi. Para alınması, suçdur buyuruldu. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Eğer, azâb gelseydi, Ömer ile Sa’d bin Mu’âzdan başka, birimiz kurtulamazdık) buyurdu. Çünki, Sa’d da “radıyallahü teâlâ anh” esîrlerin öldürülmesini istemişdi.

 

Yani Allah'ın Peygamber'e eshabına danış diye emir verdiğini ve hatta Bedir savaşından sonra esir alınanların öldürülüp öldürülmemesi konusunda, peygamberin paralarını alıp serbest bırakalım demesine karşılık Ömer'in öldürelim dediğini ve Vahiyin ise Ömer'in dediği gibi geldiğini söylüyor. Hatta bunun üzerine Muhammed, kendi dediği gibi bir karar verilse Allah'ın üzerlerine azap yağdıracağını ve öldürelim diyen Ömer ve Sad'dan başkasının kurtulamayacağını itiraf ediyor. Görüldüğü gibi yazarımız Ömer'in ne kadar tutarlı bir tavır içinde olduğunu bir katliam örneği vererek pek güzel açıklamış.

 

Bu arada esirlerin öldürülmesinin nasıl bir ahlaksızlık olduğuna, esirleri öldüren komutanların sadece bugün değil binyıllardır nefretle karşılandığına ise hiç değinmiyor.

 

Üçüncü önsöz — Peygamberlerin “salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în” yanılması ve unutması câizdir. Hattâ olmuşdur. Zülyedeyn hadîsinde bildirildiği gibi, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” dört rek’atli farz nemâzda, ikinci rek’atde selâm verdi. Zülyedeyn: (Yâ Resûlallah! Nemâzı iki rek’at mı kıldınız, yoksa unutdunuz mu?) dedi. Zülyedeynin sözünün doğru olduğu anlaşılınca, Resûl “sallallahü aleyhi ve sellem”, kalkarak, iki rek’at dahâ kıldı ve secde-i sehv yapdı. Hasta değil iken ve sıkıntısı yok iken, insanlık îcâbı, yanılması câiz olunca, ölüm hastalığında, şiddetli ağrıları varken, istemiyerek, düşünmeden söylemesi de elbet, câiz olur. Niçin câiz olmasın ve bununla, islâmiyyete i’timâd, güven kalmasın? Çünki, Allahü teâlâ, Peygamberinin “sallallahü aleyhi ve sellem” yanıldığını, unutduğunu, vahy ile, kendisine bildirmişdi ve doğrusunu, yanlışından ayırmışdı. Bir Peygamberin yanlış yolda kalması câiz değildir. Yanıldığı, vahy ile hemen bildirilir. Böyle olmasaydı, islâmiyyete güven kalmazdı. Demek oluyor ki, islâmiyyete güven kalmamasına sebeb, yanılmak ve unutmak değildir. Yanılmasının ve unutmasının, kendisine bildirilmemesi, düzeltilmemesidir. Bu ise, câiz değildir. Ya’nî hemen bildirilir.

 

Üçüncü gerekçesi ise daha da garip. Muhammed ile Zülyedeyn arasında geçen bir hadisi aktarıyor. Bu hadiste Muhammed biraz bunamış bir görüntü vermektedir. İki rekat kılıp kalkar. Zülyedeyn unuttuğunu söyleyince inanmaz, etrafındakilere sorar, onlar da unuttunuz deyince iki rekat daha kılar. Elbette her insanın başın gelebilecek birşeydir bu. Dalgınlık olur. Ama yazarımız bu olaydan yola çıkarak nasıl bir sonuca varıyor bakalım. Diyor ki eğer hasta değilken böyle yanılabiliyorsa, hastalıklı ve ağrıları varken niye düşünmeden konuşmuş olmasın. İnanılmaz değil mi? Her insan dalgınlıkla birşeyi unutabilir ama ölüm döşeğinde vasiyet yazdırmayı istemek dalgınlıkla yapılacak birşey olabilir mi? Ömer'in sözlerini savunabilmek için sayıklama, ne dediğini bilmeme hali ile basit bir dalgınlık eş düzeyde tutuluyor yani. Yeter ki Ömer haklı çıksın. İslamiyet'in peygamberi Ömer midir diye sormakta haksız mıyım?

 

Bir başka ince nokta daha var ki pek göze batmıyor ama aslında yazıda hafif bir imadan belli oluyor. Deniyor ki peygamber bazen yanlış şeyler yapardı, böyle olunca da ayet gelir ve hatası düzeltilirdi. Peygamber tam ölecekken eğer yanlış bir şeyler yapar da sonra ölüp giderse ne olacak? Bu hatayı düzeltmek için ayet de gelemez. İşte bu yüzden Ömer onu düzeltmiştir. Evlere şenlik bir durum değil mi bu? Allah peygamberin öleceğini bilmiyor mu? Eğer yanlış bir vasiyet yazacak olsaydı, o anda da düzeltebilirdi. Bırakalım bütün bunları, bu adam ölmekte olan bir insanın son arzusunu yerine getirmenin ne demek olduğunu bile unutmuş, öylesine şuursuz ve insanlık dışı bir gerekçe ileri sürüyor ki bu inanması bile güç. İdam mahkumlarına bile son arzuları sorulurken, kendi peygamberinin son arzusu konusunda bile hesap kitap yapıyorlar. Biraz edep yahu. Belli ki, bu adamların kendileri bile aslında hiç birşeye inanmıyorlar. Milleti aldatmak için evirip çeviriyorlar.

 

Dördüncü önsöz — Hazret-i Ömer, hattâ öteki üç halîfe de “radıyallahü teâlâ anhüm”, Cennet ile müjdelenmişdir. Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler, bunların Cennete gideceklerini bildiriyor. Bunların Cennete gidecekleri, o kadar çok söylenmişdir ki, tevâtür derecesine gelmişdir. Buna inanmamak, yâ kara ******* veyâ koyu inâddır.

 

Dördüncü gerekçenin tamamını almadım. Uzun uzun Ömer'İn Cennet'lik olduğunu anlatıyor. İşte Cennet'le müjdelenen bu ulu kişiye kafir demek cehennemlik olmak demekmiş. Kısacası bizim için bir anlamı olmayan bir gerekçe.

 

Beşinci gerekçenin tamamını aktarmayacağım. Sıkıcı olabilir. Sadece gerekçenin kendisini aktarıyorum.

 

Hazret-i Ömerin “radıyallahü anh” maksadı, sormak, anlamak idi. Nitekim, (Sorunuz) demişdi. Ya’nî kâğıdı elbette istiyorsa, getiriniz demek istedi. Eğer, istemiyorsa, bu nâzik zemânda, kendisini üzmiyelim demek idi. Çünki, vahy ile ve emr olarak isteseydi, kâğıdı tekrâr ve ehemmiyyet ile isterdi. Kendisine emr olunan şeyi yazardı. Peygamberin “aleyhisselâm” vahyi bildirmesi lâzımdır. Kâğıdı istemesi vahy ile, emr ile olmayıp, ictihâd ve arzû ile birşey yazacak ise, bu nâzik zemân, buna elverişli olur veyâ olmaz. Vefâtından sonra ümmeti ictihâd edecekdir. Dînin temeli olan Kur’ân-ı kerîmden, ictihâd ile, emrler çıkaracakdır. Kendisi hayâtda iken ve vahy gelmekde iken, ümmeti ictihâd etmekde idi. Vefât edip, vahy kesilince, ilm sâhiblerinin ictihâd etmeleri elbet makbûl olur. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, kâğıdı tekrâr ve ehemmiyyet ile istemedi. Hattâ, vaz geçdi. Böylece, vahy olmadığı anlaşıldı. Sayıklama olup olmadığını anlamak için, duraklamak, hiç yanlış bir iş değildir.

 

Gerçi benim aktardığım hadiste "sorunuz" diye bir ifade geçmiyor. Ama diyelim ki Ömer "sayıklıyor" dememiş de "sorun bakalım sayıklıyor mu" demiş olsun. Başucunda dururken kendi de sorabilirdi ama başkalarına sorun diyor nedense? Bu gerekçe insanı adeta salak yerine koyuyor. Birisine "sen sayıklıyor musun" diye sorulabilir mi, sorulduğunda da mantıklı bir cevap alınabilir mi? "Sayıklamıyorum" derse ne karara varılacak. Muhammed de bir cevap vermemiş, belli ki bakmış Ömer kararlı, önüne geçmek mümkün değil, vazgeçmiş ısrarından. Yazarımız bundan hemen anında sonuç çıkarmış. Israr etmediğine göre demek ki vahiy değilmiş. Demek ki sayıklıyormuş sonucu da çıkarabilirdi. Bu mantıksızlık silsilesinin içinden çıkılacak gibi değil. Beşinci gerekçesinin aktarmadığım kısımlarında da uzun uzun Ömer'in güzel ahlakı anlatılıyor. Ömer'in güzel ahlakını en iyi kim anlatabilir diye sorarsanız, ölmekte olan peygamberinin son arzusunu söylemesini bile engelleyen Ömer gibi bir caniyi göklere çıkaran yazarımız derim size.

 

Altıncı gerekçeyi de yazmaya gerek yok. Kısaca Eshabı övüp duruyor. Bir de "Hazret-i Ömerin “radıyallahü anh” kâğıd getirilmesine mâni’ olması, küfr olsaydı, bu ümmetin en müttekîsi olduğu, Kur’ân-ı kerîmde bildirilen Ebû Bekr-i Sıddîk, bunu, yerine halîfe seçer mi idi? Muhâcirler ve Ensâr, onu söz birliği ile, halîfe yapar mı idi?" diyor. Ebubekir'in halife olmasını sağlayan elde kılıç millete biata çağıran, bu yüzden Muhammed'in cenazesine bile gitmeyen Ömer'dir. Herhalde Ebubekir Ömer'i halife seçecekti. İslam devletinin gerçek kurucusu Ömer olmuştur.

 

Şimdi size soruyorum. İslam dininin gerçek peygamberi yoksa Ömer midir?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 ay sonra...
Merhaba arkadaşlar...

 

Günlerdir tartışılan dini konuları biraz gözden geçirdiğimde, dinlere karşı sunulan eleştirilerin hep "o gerçek islam değil", "o gerçek bilmem ne değil" gibi cevaplarla geçiştirildiğini görüyorum. Ama İslamın doğup geliştiği Arabistanı ve kurallarının sorunsuz uygulandığı ülkelere (örneğin İrana) baktığımda, inançlı arkadaşların söylediklerinin sanki dinin bir revizyonu (daha doğrusu bir çarpıtması) olabileceğini düşünüyorum. Zira, kuran da yazılanlar ile gerçek anlamda uygulananlar arasında bir çelişki yok. Ama ülkemizde inanan insanların söyledikleri İslam ile tabandan çelişmekte. Örneğin kadına verilen değer, kölelik, cariye vb. konular... Sorsak, verilecek tek yanıt "onların İslam'ı uygulamadıkları". Hep de merak etmişimdir nerede doğru uygulandı diye... Bu durumda mantıklı tek açıklama, İslam'a inanan ülke insanımızın, ne yardan ne serden hesabı, inandıkları dini çarpıttıklarıdır. Buna İslam izin verir mi?

 

Saygılar...

 

Gerçek Islam?

 

Islam dininin Değerlerledikleri şeylere bakmak lazım.

 

Kuranı takip eden Müslümanlar, (bir kadında) "güzelligi", küçümsemeyi, hor görmeyi, adam yerine koymamayı ve kadinlari hicabla kapamayi öğrenmişler. Ama kadınlara karşı olan şiddetleri tavsiye eden Muhammed, evdeki çakışma çözümü için reçeteyi Kuranda 4:34 ayetini okuyarak anlamışlar. Bir kadınla akrabası olmayan bir erkegin yalnız konuşması veya kadının hicabsız dışarı cıkması haram olmuş ama erkegin karısını dovmesi veya mini bir çocukla evlenip cinsi ilişki yapmak halal olmuş!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.