Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2008 Daha çok şey ortaya çıkacak ama ortaya çıkan şeylerden kızaracak suratlar olacak mı onu bilemiyorum! Vatan hainliğinin tanımı uygulamalı biçimde ülke önünde sahneleniyor. Umarım perdenin arkası düşecek ve oyuncuları ile birlikte alkışçıları kızaracaktır! Ergenekon Sorusturması diyelim gerci bu sorusturmadan birsenedir icerde yatanlar var ve ne icin yattiklarini bilmiyorlar di düne kadar! o dönem farkindaysaniz onlar darbeci diye iceri alinmamisti? eger bir aksilik cikarsa diye kavusmak istedikleri rejimin önünde o günden bugünlere programlastirildigi icin olacakki hukuk ve yasa kuralları hice sayilarak yürütülüyor... kimler tarafindan dinci medya ile siyasal iktidar! ve bukadar cüratkar? bu kadar coskulu,, programlasmamis olsa bu kadar cüratkar olabilirlermi dersiniz? Bir dava diyelim ya vardır, ya da yoktur; dava iddianame demektir... ortada iddianame yok AMA CIDDI BIR IDDIA VAR ORDUYA DENIYORKI DARBE YAPACAKSINIZ.. herhalde bu emekli olmus insana söylenmez öyle ya darbe olursa darbeyi kim yapar? Aslinda Evrene sormalari gerekirdi darbe nerden gelir diye? gerci ortaokuldaki bir cocuga bile sorsaniz bilir nerden gelecegini!!! onlar bilmiyormu??? bakin nasil Anaysa Mahkemesinin basina Tüccar atadilar daha asagiya inelim koskocaman istanbul itfayesinin basina getirilen ilk okul mezunu bile olmayan, bir sanati dahi olmayan bir vatandasin sade vatandasda degil,, yani yandaslarini atadiklarini unutmayalim? yeterki yandas olsun? hep öyle olmadimi birilerinin istanbul belediye baskani oldugu dönemlerde Evet görünen gercek oki onlarin derdi orduya cuval degil ordunun basina cuvalciyi getirtmekti.... son birikimlerini kullaniyorlar evet 1950.lerden beri yandas olsunda kim olursa olsun dönemi birgün patlayacak! Efendi Türkler Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2008 Ertuğrul ÖZKÖK 5 derste nasıl darbeci olunmaz GEÇEN hafta bir sabah toplantısında arkadaşlara şakayla sordum: "Siz telefonda darbe geyiği yapmayan bir Türk tanıyor musunuz?" Arkadaşlar merakla yüzüme bakarken, "Ben bir kişi tanıyorum" deyip devam ettim: "Ben..." Telefonlarımın 20 yıldır dinlendiğini çok iyi biliyorum. Her Türk vatandaşının "Telefonum dinleniyor" paranoyası vardır. Bu paranoya bende hakikate dönüşmüştür. O nedenle telefon konuşmalarında, her şeyin şakasını yaparım, bir tek "darbe şakası" yapmam. * * * Ancak artık korkumuz dinlenmenin ötesine geçti. Şimdiki korkumuz, "Konuştuğumuz şeyler acaba hangi tarafa çekilir, altında neler aranır, nelere yorulur ve hangi dosyalara sağlam delil olarak girer" endişesidir. Mustafa Balbay’ın sorgulaması, bu endişemizin yersiz olmadığını hepimize ispatladı. Önce bu soru ve "belgelerle" bir insan nasıl gözaltına alınır diye şaşırdım. Asıl vahimi ise arkasından geldi: Bu soru ve belgelerle bir insan nasıl "tutuklanma" istemiyle mahkemeye sevk edilir? Buna inanamadığım için aklıma şu soru geliyor: Acaba Balbay, kendisine sorulan soruları ve gösterilen belgeleri tam olarak anlatmadı mı? Eğer anlattıysa ben bu sorgulamadan şu sonuçları çıkaracağım: Bir: Artık hiçbirimiz kendimizi emniyette hissedemeyiz. Hepimiz her an evimizden alınıp götürülebiliriz. İki: Artık telefonda bırakın darbe şakası yapmayı, AKP’ye yönelik en küçük eleştiriyi bile yapmamalıyız. Çünkü bu eleştiri, yarın bir gün önümüze "darbe delili" olarak çıkabilir. Üç: Okuyuculardan gelen fakslara, gönderilen davetiyelere çok dikkat etmemiz gerekir. Çünkü, herhangi birinin bize gönderdiği davetiye, bir yorum, tutuklanma nedenimiz olabilir. Dört: Kimlerle konuştuğumuza, davet edildiğimiz yerlerde kimlerle yan yana geldiğimize dikkat etmeliyiz. Çünkü o insanlardan herhangi biri terör örgütü mensubu ilan edilirse, bu bize de bulaşabilir. Zaten "Medya ayağı eksik" diyen bir koro, her gün gammazlamaya devam ediyor, hayatımız anında kayabilir. Beş: Yabancı büyükelçiliklerden, özellikle de ABD Büyükelçiliği’nden gelen davetlere kesinlikle katılmamalıyız. Hatta mümkünse, davetiyeleri geri gönderip, bunu da dinlenen telefonumuz aracılığıyla hakkımızda dosya hazırlayanlara iletmeliyiz. Tabii bütün bunları yapmak yine de yeterli olmayabilir. Başka biri başka biriyle konuşması sırasında, sizin adınızı da telaffuz etti mi, ayvayı yediniz demektir. Çünkü işleyen mantık, "O söylemişse doğrudur" mantığıdır. Tabii bir de şansınıza, kimliği belirsiz bir "gizli tanık" düşmemişse... * * * Orta ve lise döneminde en çok dinlediğimiz hikáyelerden biri Abdülhamid dönemi jurnalciliği ve istihbaratçılığıydı. Bunun nasıl bir duygu olduğunu bir türlü anlamazdım. Artık anlıyorum. Güya "derin devleti" çökertmeye çalışıyoruz ama yerine gelen devletin ondan daha sığ, daha müşfik olacağı konusundaki umudumuz da giderek azalıyor. Yine de içimde hálá, bekleyip iddianameyi görmemiz gerektiğini söyleyen iyimser bazı kırıntılar kaldı. Bu yazdıklarımı art niyetli bir yaklaşım olarak da okuyabilirsiniz, iyi niyetli ve yapıcı bir eleştiri olarak da... Ben samimi olarak, yaratılan bu ürkütücü havanın, "Ergenekon" denilen ilişkiler ağını ortaya çıkaracak sağlam bir soruşturmanın itibarını ve gücünü azaltacak endişesiyle yazıyorum. Devlet içinde böyle bir örgütlenme varsa bunun ortaya çıkarılması hepimizin lehinedir. Ama şu ana kadar soruşturmanın yürütülüş biçimi, sızdırma yöntemleri, uçurulan balonlar ve bazı sorgulamalarda belge diye ortaya konan şeyler, sorulan sorular, bizde samimi bir araştırmadan çok, etkili bir "sindirme" operasyonu izlenimi yarattı. Öte yandan Genelkurmay’a gelen gazetecilerin konuşmalarının görüntüleriyle kaydedilmesi, başka komutanlara ait özel bilgilerin özel arşivlerde saklanması, bir takım hareket planlarının hazırlanması da insanı ürkütüyor. Böyle olunca da ister istemez insanın aklına Devlet Bahçeli’nin tespiti geliyor: "Ülkemiz gerçekten bir korku imparatorluğuna mı dönüştürülüyor?" Alıntı
Φ YARASA Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2008 Yahu adamlar nerdeyse sivil darbeyi yapmışlar... Faşist uygulamaları gündeme getirmişler. Bizim insanımız hala "darbe yapacaklarmış" diye düşünüyor, üstüne bir de olanları savunuyor: hem de demokrasi adına konuşarak Yahu öldürecek bu milletin hali beni... Gerçekten de güler misin ağlar mısın? Artık sinirlerim bozuldu gülüyorum Ciddiye almıyorum. Şaka bunlar Hiçbiriniz gerçek değilsiniz... Olamazsınız Siz gerçekseniz ben şakayım Aaah Aziz Nesin aaahh. Neden bu kadar düşük bir oran hesapladın? Eminim şu olanları izlesen 99'lara ulaşacaktı o tartışma götürmez rakamların... E ne yapalım. Enflasyon var. Para değer kaybediyor. Düşünceler de öyle. Değerlerimiz de öyle. Ve korkarım zekamız da öyle... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2008 ...Anaysa Mahkemesinin basina Tüccar atadilar ...darbe olursa darbeyi kim yapar? İlk cümleye ekleyeyim: Bir ilimizde il sağlık müdürlüğüne VETERİNER atanmıştı! İkinci soru cümlesini ise biraz açmak istiyorum: Şimdi varsayalım Ergenekon diye bir çete var ve bunlar darbe yapmak istiyor. El bombalarını C4 leri filan bir yerlere koyacaklardı, patlatacaklardı. Birkaç kişi ölecekti. Böylece darbe olur muydu? Olmayacağını hepimiz biliyoruz. Yahu iddia edilmiyor muydu 12 Eylül öncesi ordu darbe şartları iyice olgunlaşsın diye beklediler diye? Olan olayların, akan kanın haddi hesabı yoktu, hâla ordu şartların olgunlaşmasını bekliyor! Şimdi benim burada tartışmak istediğim 12 Eylül değil. Ama "darbenin şartlarının olgunlaşması" diye bir şeyden bahsedilip tartışıldığına göre, Cyrano'nun dediği gibi yüz metre koşsa kalp krizi geçirecek adamlar bir kaç yere bomba koymasıyla darbe olmayacağını hepimiz bal gibi biliyoruz. Hadi böyle bir şey olsun, bu güçlü dönemde ordu buna hiç izin verir mi? Ne darbesi yahu? Ordu bir şey yapmaya karar verirse muhtıra verir. Bu işi birkaç emekliye mi bırakacak? Herkes bilir ki darbeler kargaşa, kaos ortamında olur. Bir kaç düzine bombayla da o ortam yaratılamaz. Daha ilk bombaları patlattıklarında yakayı ele verirlerdi. Bu gerçek bilindiği için Ergenekon çetesine suçlama olarak bir "halkı galeyana sevk edip hükümete karşı silahlı ayaklanmaya kışkırtmak" lafıdır söyleniyor. Bu halk! Silahlı ayaklanma! Hükümete karşı! Bir yorum yapmayacağım... Yalnız bakın derin devlet oluşumları her an zararlı olabilecek oluşumlardır, buna dikkat edilmesine hiç bir lafım yok. Böyle bir yapılanma diyelim bir eroin mafyasını çökertti ve bir hizmet yaptı. Fakat hemen arkasından eroin piyasasında doğan boşluğa girip işi devralabilir! Suç örgütüne çalışan polis de duyulmamış şey değildir. Bunlar bütün dünyada kamuoylarının hassas olduğu konular. Böyle bir olayı ortaya çıkaracak polisin, hükümetin herkes arkasında olur, destekler. Ama darbe hazırlığıymış, halkı ayaklanmaya teşvikmiş... Neyse yine yorum yapmayayım, sonuçta görülecek, yargıya intikal etmiş bir dava. Ama inandırıcılık açısından yorum yapma hakkım vardır herhalde. Gerisini hukukun çözeceğine güvenmek zorundayız. Her şeyin kokmaması için şart olan tuz da kokmayacaktır umarım! Ama bu iş daha baştan Kuddusi Okkır olayı ile büyük yara almış ve şaibe almıştır. Tekrar soruyorum: Neyle suçlandığı açıklık kazanmadan yiten bu hayatın hesabını kim verecek? Dağ gibi sapasağlam kocasını alıp erimiş mum gibi geri verdikleri o kadının yüzüne hangi yüz kızarmadan bakabilecek? Hadi iddianame hazırlanamadı. Bu insana tedavi hakkı tanınamaz, tutuksuz yargılanamaz mıydı? Bu çağda bu totaliter rejim uygulamasının ayıbı kimin? Alıntı
Φ Marjan Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2008 Bu arkadaşları okuyanlar bu ülkede hiçbir zaman darbenin olmadığını sanar Bu şaşkınlığa şaşıyorum , yahu bu ülke kaç darbe gördü bilmiyor musunuz ? Efendim bu ortada bir korku imparatorluğu var mış mış Evet ortada bir korku imparatorluğu var onun adı da'' irtica '' Bu ülkeye kaç kere şeriat gelmiş , kaç kere halifelik gelmiş cumhuriyetten sonra Hiç Peki kaç kere darbe olmuş 27 mayıs 12 Mart 1971 12 Eylül 1980 28 Subat 1997 tabi e muhturayı da unutmamak lazım hakkını yemeyelim şimdi gerçi ertesi gün mor oldular ya neyse Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 8 Temmuz , 2008 12 Eylül döneminden arta kalan darbe ortamı oluşturma düşüncesi ile ortada olan iddiaları böylesine teoriden ibaet kılmak da pek sağlam bir yaklaşım olmamalı. 12 Eylül dönemi dediğiniz kanın eksik olmadığı yıllardı.Birbirine düşen halk,bozulan ekonomi.Bunlar belki de o zaman darbeleri geçerli ve haklı kılan etkenlerdir,en azından buna dönüşmüştür.Öylesi bir tarih ki,başbakanı bile idamları yaşamıştır.Zaten bazı insanlara bakarsanız;özellikle o dönemi yaşayanlar darbeyi olması gereken olarak görür.Sonrası mı?Gözaltılar,idamlar,faili meçhuller,10 yıl bilemediniz geldiği yere tepe taslak dönen bir Cumhuriyet.bu arada şunu da belitmek de yarar var;darbeler sadece darbeleri yapanlarla açıklnmayacak kadar çerçeftli bir yapı arzeder ve kesinlikle günahı darbeleri yapanların değil;o darbeyi hazırlayan siyasi atmosferden tutun da bu zemini daha da sağlamlaştıran herkes sorumludur. AKP türban yasası ile uğraşırken iş arkadaşlarımdan biri ''ya artık darbe zamanı'' gibi oldukça tuhaf bir kelime sarfetmişti.Oldukça şaırmıştım.Darbe!Çok basit olmamalıydı;ve geldik günümüze...AKP iktidarı öncesi döneme baktığımızda tamamen kendi çıkmazları içerisinde boğulan bir ülke siyaseti karşınıza çıkar.Sonra bir AKP efsanesi başladı.AKP iktidar olduğu dönemden itibaren şeriat çanları çalındı.Sürekli bu parti siyasi olmayan darbelerin gölgesi ile tanıtıldı.Kimse kalkıp da muhalefet yeteneğinden yoksun olanları eleştirmeyi akıl edinemedi.Cumhurbaşkanını seçemeyen bir parti halk nezdinde sahiplendi ve 22 Temmuzda küçümsenmeyecek kadar büyük bir seçmen kitlesi ile meclisteki yerini aldı.Şimdi neden bunlar yazıldı diye merak edeceksiniz;Çünkü bu süreç aynı zamanda gece yarısı muhtıraların gelenekselleştiği,her türlü hukuksuzluğun meşru kılındığı,daima darbe olacak mı korkusuyla yaşanan bir süreçti.Düşünün her 23 Nisan alır başımızı bir korkular silsilesi;acaba şu gelecek mi ...Darbe olmaz diyorsunuz,şartalar oluşmalı diyorsunuz da bence buna bile gerek yok.O şartlar oluşmuştu ve bu darbe de illah kafaya kurşun sıkmakla ilgili değildir. Derin devlet bizim gerçeğimiz.Uyuşturucudan,slaha kadar herşeyi meşru sayan bu derinlik eğer otoriteyi kendisinden bir aşağı görüp de yok sayarsa işte o zaman siz o zaman ne hukuktan nede anayasalardan dem vurabilirsiniz.Bu aşağı yukarı tüm devletlerin uğraştığı bir ilettir.Ama galiba biz daha bu derin devletin darbe çığırtkanlığını ya da başka tehlikelerini bile kakıp sadece şu-bu kavgasına dönüştürmesini yadırgayamıyoruz;üsteil de yok sayıyoruz. Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 9 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 9 Temmuz , 2008 Öncelikle tekrar söylüyorum el bombası durup dururken patlamaz. El bombalarını bir er bile üstünde haftalarca taşır. Ve ben bugüne kadar durup dururken patlayan el bombası hiç duymadım. El bombaları yalnızca tetikleme işlemiyle patlayan silahlardır. Yok Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir davanın ana delili olan el bombalarını patlamadan saklayacak imkanı ve muhafaza alanı yoktur demiyorsak. Bombanın patlama durumu ne ? Eğer bir görevli o bombaların, güvenlik muylarını çıkarıp, pimini çekip, mandalını bırakmazsa patlamaz. . . . "Bu işin devlet ayağı vardır ona neden bulaşılmamıştır" gibi bir soruda anlamsız aslında. Bu ikinci ve ayrı bir konu değil zaten. Bu çetenin anlam kazanacağı ve suçlanabileceği unsur o. Selamlar... Tersten gidelim. Euro muhabbeti beni ilgilendirmiyor, sadece o kadar paranın niye bir bankada değil de kendi kişisel kasasında saklandığı bir merak uyandırdı bende ancak bu da ceza hukukunu ilgilendirmediği için önemi yok. Tutup da; bu eylemleri yapmaya güçleri yeter mi yetmez mi, niye şöyle yapmamışlar niye böyle yapmamışlar tartışmasına da girmiyorum girmedim de. Olayın hukuki boyutlarını inceleme çabasındayım. Başından beridir de; bir kişiye karşı dahi eylem yapılsa Anayasal düzenin hakkından gelmekle itham edilebilirsiniz zira burası Türkiye diyorum. Savcılarımız bu maddeye giren eylemleri çok geniş yorumlayıp hareket etmektedirler diyorum. Dolayısıyla birine karşı girişilen bir eylem sizi bu suçtan içeri tıktırmaya yetecektir diyorum ve bu suç teşebbüsü ayrı bir suç tipi olarak düzenlemiştir diyorum. Dikkat edilsin TEŞEBBÜS. Yani hazırlık hareketleri. Yani bu suç için çok önemli bir şüphe gerekmiyor çok büyük deliller gerekmiyor. Zira darbe ya yapılır ya yapılmaz. Yapılırsa ceza kanununun bir anlamı kalmaz yapılamazsa da çok önceden ortaya çıkartılması gerekir. Cumhuriyet Mitinglerine suç diyen filan yok. Tekrar okumanı rica ediyorum o metni. Orada; darbenin iki ayağı olabilir. Biri meşrulaştırma cephesi diğeri ise darbeyi yapacak silahlı güç. Belki de (işte şimdi komplo teorisine giriyoruz ) bu kişiler biz, askere bir darbe gerekçesi verirsek ne de olsa asker darbe yapacaktır diye hareket etmişlerdir. O mitingler, asker tarafından darbe yapılırsa meşru bir zemin oluştuğunu göstermiştir. Yani Asker; bakın bu kadar halk irtica geleceğini düşünüyor işte darbenin meşru gerekçesi diye okumuştur diyorum ve Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Cumhuriyet Mitingleri yapılmadan evvel ağzını açmayan askerin bir gecen ansızın gelme yollu bir beyanda bulunduğunu belirtiyorum. Yani o mitingler olmasaydı diyorum aske e-muhtıra yayınlamazdı diyorum. Tabiki bu bir faraziye ancak seçimlerden sonra Abdullah GÜL'ün Cumhurbaşkanı seçilmemesine karışmadıkları da hatırlanırsa meşru gerekçe bulunamadığını düşünmek pek de zor olmasa gerek. Cumhuriyet Mitinglerine su diyen yok. Herkes miting yapabilir, böyle de suç olmaz. Bilirkişi raporuna gelelim. Ceza Hukuku teorisinde; bilirkişi raporu bağlayıcı bir metin değildir. Aslında hukukun hiçbir dalında değildir. Hakim, raporu okuyup kendi kanaatine göre karar verir. Yine; hukuk bilgisinin yeteceği bir konuda hakim bilirkişiye başvuramaz. Teori böyle; Pratikte hakim genelde bilirkişi raporuna göre karar verir ve tamamen hukuki bir konuda dahi bilirkişiye başvurabilir. Delillerin kriminal incelemesine itiraz konusunda yukarda ben bomba için ayrı birşeyler söyledim. Bu bomba şurada kullanılmış mıdır diye soramazsınız dedim. Bomba nihayetinde belli seri numarası olan bir madde olup aynı zamanda tek kullanımlıktır. Üzerinde olsa olsa sadece parmak izi olabilir. Burada sorulan soru şu; niye imha kararı verdi. Bu karar kendi takdir hakkıdır ancak niye imha kararı verdi diye sorulduğunda arkasında bu kararın art niyet aramak vardır. Pekiyi hangi art niyet. Siz, mahkeme olarak bir delili yok ettiniz dolayısıyla savunma hakkımızı elimizden aldınız. Tam tersidir. Bir delili yok etmek mahkemenin başına bela açar. Ancak bir şeyi de hatırlatmak gerekir ki; bunlar delil olarak sunulacaksa ve bunlar hakkında bir bilirkişi raporu düzenlenmişse; belli bir itiraz süresi vardır ve bu süre geçmeden hiçbir şekilde imha kararı verilemez. Burada düzenlenen adli tıp kurumunun raporu olabilir. Pekiyi; şimdi karşımıza bu noktada bir mesele çıkıyor. Hangi mesele. Ortada iddianame yok, yargılama yok. Böylesi bir durumda bu bombalar birinin hakkında suç isnadı ile delil olarak kullanılacaksa bu adamların bu delile itirazı mümkün müdür? Bu soru çok önemli bir sorudur. MÜMKÜNDÜR. Bu söylediklerim ışığında ya mahkeme bu kişileri serbest bırakmak istiyordur veya bu bombaların hukuki olarak değerlendirilmesini sağlayacak herşey tamamlanmış olup bu delile itiraz saçma olacak olmalıdır. Hakim (ağır ceza mahkemesi/kurul halinde görev yapar ve üç hakimden oluşur) bu kararı verirken güvenliği de düşünmek zorundadır ancak bu onun takdir hakkı kapsamındadır. Bana kalsaydı böylesi bir davada hiçbir şeyi imha etmezdim. Ama onlar imha kararı vermiştir. Belki tehlikeliliğini esas almışlar belki bu bombaların gerekli olan tüm incelemesinin sonuçlandığına kanaat getirmişlerdir. Nihayetinde bunlar bombadır ve nerede ele geçirildiği kesin/seri numarası kesin/hangi kuruma ait olduğu kesin ise başka neyin tespiti gerekir bomba hakkında diye düşünmüş olabilirler. Ve yine tekrarlayayım. Bombadan bahsediyoruz. Yivli bir tabancadan değil. Yivsiz tabanca da mı var diye sorulabilir amaç estetik cümleyi korumaktır... CYRANO; bilirkişi raporuna takmışsın kafayı. Benim umurumda dahi değil. Belki de ortada sadece delilin tespiti yapılıp bitmiştir. Fazla mı basit oldu... Olabilir...Açıkçası pek hoşuma giden bir konu değil. Ortada bir iddianame yok ve biz tartışıyoruz. Bunu da faraziyeler üzerinden yapıyoruz. Somut suçlamalar olmadıktan sonra ne kadar konuşsak boş. Bu suçun devlet içerisindeki ayağı araştırılmadıktan sonra sadece bir önemi vardır. Artık herkese dokunulabilir. Bu bilinç oluşturulabilirse bu bile yeter. Ancak; kanunlarda kanırtılmamalı, insanların gözünde garip hukuki şap/şallıklar belirmesine izin verilmemelidir. Bu suç teşebbüsü cezalandırmaktadır dolayısıyla iddianame olmadan tutuklama kararı çıkabilir ama tutuklanan kişilerden bazılarının mahkeme neticesinde serbest bırakılacağını hesap eden ben tutuklamaların doğru olmadığını söyleyebilirim. Tersi de sakat bir konudur. Adam tutuklanmayabilir yarın suçu serbest çıkar bu kez de kendisine ulaşılamayabilinir. Güvenlik tedbiri olarak yurt dışına çıkış yasağı koymak mümkünse de bu kişilerin böyle yasakları rahatlıkla aşabileceği de bilinen bir vakıadır. Hasılı tutuklamak mesele tutuklamamak meseledir. Şimdilik tek sorun bombalar niye imha edilmiştir sorusudur. Bugün ben de merak ettim. Birilerini kurtarmaya çalışmıyorsanız niye imha edesiniz... Selamlar...Kimseyi kayırma derdinde değilim sadece hakimlerin ne gibi düşünceleri olabilir diye düşünmeye çaba sarf ediyorum... Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 9 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 9 Temmuz , 2008 Bu arada Kuddusi Okkır'ın ölümünün ardından müfettişler aracılığıyla soruşturma başlatmış. Benim nefret ettiğim bir kurumdur Bakanlık Müfettişliği. Genellikle örtme işi yaparlar. Hele de böylesi bir davada görevlendirilmeleri iyice kuşkuya sevkediyor beni. Ergenekon hakkında yapmışlardır/yapmamışlardır gibi bir şey demiyorum ama tahliye kararından sonra herkes onun suçsuz olduğuna kanaat getirdi bir anda. Arkadaşlar tahliye kararı sağlık durumu nedeniyle verildi. Şimdi ise suçlu/suçsuz dememiz artık hukuken de mümkün olmayacak. Zira ölü hakkında yargılama yapılamaz. Eh, bize de burada şunu demek düşüyor. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu olarak telakki edilemez. Ama yok yere tutuklandı gibi bir şey söylemek de mümkün değil şu anda. Karısı suç duyurusunda bulunmuş ama hastalık sürecindeki ihmal nedeniyle mi dava açmıştır yoksa tutuklanmanın haksız olduğu gerekçesiyle mi bilmiyorum. Tutuklanmanın haksızlığı nedeniyle dava açması hukuken mümkün mü onu da bilmiyorum incelemek lazım ama mümkünse ancak o zaman Kuddusi Okkır hakkındaki tutuklama kararına mesnet iddiaların doğruluğu veya yanlışlığını görebiliriz... Bizde ölünün arkasından kötü söz edilmez...Zaten bu konuda kimse hakkında bir kötü söz etmedim...Değil mi!? Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 9 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 9 Temmuz , 2008 Bugün google'de yaptığım kısa bir aramadan sonra bombalar hakkında şu bilgiye ulaştım. "İstanbul Beşiktaş 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Ümraniye İlçesi Çakmak Mahallesi Göngör Sokak Numara 2 adresinde ele geçirilen bombaların imhası istenmektedir. 27 adet el bombalarından 4 adet DM 41 model ve 3 M26 model el bombalarının içindeki patlayıcısı pres halinde olduğundan gövdelerinin tamamı, 18 adet MKE yapımı, 2 adet RFX Amerikan el bombalarının içinde bulunan patlayıcıları çıkarılarak, 4 adet DM41, 3 adet M26 model el bombasına ait kapsüller de dahil olmak üzere kapsüllere sökülerek ayrı ayrı imha edilmişlerdir. İmha neticesinde emsallerine eşdeğer patladıkları görülmüştür. 18 adet MKE ve 2 adet RFX Amerikan el bombalarının gövdeleri ile maşa grupları tahkikata intikal olmak üzere terörle mücadele şube müdürlüğüne teslim edilmiştir" Cumhuriyet savcılığından alınan bilgiye göre, vahim nitelik taşıdığı ileri sürülen el bombalarının tehlike arzetmesi nedeniyle yasal prosedür çerçevesinde imha edildiği öğrenildi. Bombalar konusunda özel bir uzmanlığım yok. Demek ki; bombalar tam olarak yok edilmemişler patlayıcı kısımları ayrılarak bunlar patlatılmış. Ben alıntının veya raporun yalancısıyım...Böyle olması yine de benim yukarda yaptığım yorumu yanlışlamıyor/doğrulamıyor da...Demek ki; bombaların tespiti sağlayacak kısımları ayrılabiliyormuş. Ben ise; küll halinde bombaların imha edilmesi durumunda dahi yeterli tespit yapılıyorsa mesele yok demiştim. Sanırım birazcık yanılmışım...Ama bombalar imha edildi artık yok denmesi de yukardaki alıntıya göre biraz mesele... Soru: Samanyolu haber bu tutanağa nasıl ulaştı... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 9 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 9 Temmuz , 2008 Yahu adamlar nerdeyse sivil darbeyi yapmışlar... Faşist uygulamaları gündeme getirmişler. Bizim insanımız hala "darbe yapacaklarmış" diye düşünüyor, üstüne bir de olanları savunuyor: hem de demokrasi adına konuşarak Yahu öldürecek bu milletin hali beni... Gerçekten de güler misin ağlar mısın? Artık sinirlerim bozuldu gülüyorum Ciddiye almıyorum. Şaka bunlar Hiçbiriniz gerçek değilsiniz... Olamazsınız Siz gerçekseniz ben şakayım Aaah Aziz Nesin aaahh. Neden bu kadar düşük bir oran hesapladın? Eminim şu olanları izlesen 99'lara ulaşacaktı o tartışma götürmez rakamların... E ne yapalım. Enflasyon var. Para değer kaybediyor. Düşünceler de öyle. Değerlerimiz de öyle. Ve korkarım zekamız da öyle... Bu düşüncelerinize neden Aziz Nesin'i örnek verdiniz anlamadım?Aziz Nesin uyuyanları eleştirirdi uyutulanları değil! Alıntı
Φ YARASA Gönderi tarihi: 9 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 9 Temmuz , 2008 Bu düşüncelerinize neden Aziz Nesin'i örnek verdiniz anlamadım? Düşününüz efendim düşününüz... Konumları iyi düşününüz! Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 9 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 9 Temmuz , 2008 Yahu adamlar nerdeyse sivil darbeyi yapmışlar... Faşist uygulamaları gündeme getirmişler. Bizim insanımız hala "darbe yapacaklarmış" diye düşünüyor, üstüne bir de olanları savunuyor: hem de demokrasi adına konuşarak Yahu öldürecek bu milletin hali beni... Gerçekten de güler misin ağlar mısın? Artık sinirlerim bozuldu gülüyorum Ciddiye almıyorum. Şaka bunlar Hiçbiriniz gerçek değilsiniz... Olamazsınız Siz gerçekseniz ben şakayım Aaah Aziz Nesin aaahh. Neden bu kadar düşük bir oran hesapladın? Eminim şu olanları izlesen 99'lara ulaşacaktı o tartışma götürmez rakamların... E ne yapalım. Enflasyon var. Para değer kaybediyor. Düşünceler de öyle. Değerlerimiz de öyle. Ve korkarım zekamız da öyle... siz hangisine dahilsiniz? 1% emi 99% ami? tahmin diyorum ama, genede sizden ögreneyim daha iyi olur. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2008 Düşününüz efendim düşününüz... Konumları iyi düşününüz! Konumları iyi düşününüz derken?Yazdıklarınızı biraz daha açarsanız sevinirim! Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2008 Koruma kollama ve SarıkızYaşanan hadiseler, Türkiye'de yapılagelen askeri müdahalelerin gerekçesinin ne kadar suiistimale açık olduğunu da ortaya koyuyor. [Ahmet TAŞGETİREN] Yazar E-Posta : [email protected] * Haber Tarihi : 10 Temmuz 2008 Malum, askeri müdahalelerin meşruiyeti, TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesine dayandırılır. Bu madde, TSK'ya, "Cumhuriyet'i koruma ve kollama" görevi verir. Cumhuriyet'in kuruluşunda Ordunun birincil misyonu bulunduğuna göre, onu korumak ve kollamak gibi bir misyonunun olması da tabii kabul edilir. Ama işin uygulama planına gelindiğinde, bu kadar net bir durumla karşı karşıya olmadığımız, bugün yaşananlarla daha iyi görülmektedir. Olanlara bakalım: -Ucunda hükümeti devirmek, Meclis'i ilga etmek gibi operasyonların yer aldığı bir koruma kollama eylemini başlatmak için, en başta, Cumhuriyet'in gerçekten bir tehdit altında olduğuna karar vermek gerekmektedir. TSK'nın harekete geçmesi için, bu kanaatin, en çok komuta heyetinde oluşmasına ihtiyaç vardır. -Görüldüğü kadarıyla bu, her zaman gerçekleşmemektedir. Diyelim, "Genç Subaylar" diye bir olgu, önce Cumhuriyet'in tehdit altında olduğuna inanmakta, sonra bu inancını komuta kademesine taşımaya çalışmaktadır. -Komuta kademesine intikalde de her şey şip - şak türünde gerçekleşmemektedir. Diyelim, önce Jandarma Genel Komutanı böyle bir tehdidin farkına varmakta, sonra onu, bir ordu komutanı ile paylaşmakta, sonra taşıyabilirse kuvvet komutanına taşımakta, oradan da, mümkünse "tehdit algısı" Genelkurmay Başkanı'na intikal ettirilmek istenmektedir. Bütün bunlar, bir ikna süreci anlamına geliyor. Öyle durumlar oluyor ki, Genelkurmay Başkanı, memlekette hoşuna gitmeyen bazı şeylerin bulunduğuna inansa bile, "Bu sorunlar demokratik süreç içinde çözülebilir. Askeri bu işin içine sokmamak lazım. "Cumhuriyeti koruyup kollayalım" derken, ordu ile milletin arası açılabilir. Bundan önceki müdahaleler, Ordu açısından çok da iyi olmadı. Cumhuriyet için asıl tehlike, Ordu ile milletin arasının açılmasıdır. Milletsiz Cumhuriyet olmaz!" diyebiliyor. Bu durumda ortaya çok temel bir çatlak çıkmış oluyor. Bu durumda ne yapacaksınız? Ben bu "ikna süreci"nde yaşananları önemsiyorum. Şimdi Sarıkız ve Ayışığı, ya da Eldiven kod adlı darbe girişimlerinde, Jandarma Genel Komutanı'nın "tehdit algısı" diğer komutanlarca paylaşılmıyor ve darbe süreci akamete uğruyor. Jandarma Genel Komutanı, kimleri "Cumhuriyeti koruma ve kollama"ya ikna etmeliydi ki, bu müdahale gerçekleşsin? Şimdi hala birileri (mesela CHP Genel Başkanı) için, Cumhuriyet tehdit altında olduğuna göre TSK bu misyonu ifa etmeli midir? Şu andaki komuta heyeti, TSK'yı böyle bir işe soyundurmadığına göre 35'inci maddede kendisine yüklenen görevi ifa etmemekte midir? Bu soruları, "koruma kollama" işinin ne kadar göreceli olduğunu düşündüğüm için soruyorum. Geriye gittiğimizde.... 27 Mayıs'ı, alt rütbeli subaylar başlatmış, sonra zor bela ikna ederek başlarına Cemal Gürsel'i getirmişler. 12 Mart'ta, 9 Mart'a kadar gelen ikna sürecinin, üç gün içinde başkalaşmasına tanık oluyoruz. Burada acaba hangisi, yani 9 Mart'a kadar olan sosyalist eğilimli sivil - asker oluşumu mu "Cumhuriyeti koruma ve kollama" idi, yoksa 12 Mart'ta başlayan ve öncekini tasfiye eden muhtıra mı? 12 Eylül'de yapılan müdahale, komuta heyetinin hiyerarşik yapısı içinde kararlaştırılmıştır, bu durumda tüm TSK'nın ikna edildiğini, ve bu iknanın gerçekten iç hizmet kanununda olduğu gibi "Cumhuriyeti koruma ve kollama" gerekçesine dayandığını mı düşünmek lazım? Burada ayrıca, 12 Eylül darbecilerinin kendilerini korumak için Anayasa'ya yerleştirdikleri Geçici 15'inci maddenin, "Cumhuriyeti koruma ve kollama" gerekçesi ile alakasını sorgulamak lazım. Hadi darbeyi, Cumhuriyeti korumak ve kollamak için yaptınız, kendinizi yargıdan korumak da bu işin içine hangi mantıkla girebiliyor? Bir askeri müdahalede, ülkenin dış ilişkilerinin hesabının yapılması da kaçınılmazdır. Yani iş, dışardan nasıl karşılanacak ya da nasıl bir tepki ortaya konacak, bunun hesabı yapılmadan olmaz. O zaman, müdahaleciler, "Cumhuriyeti koruma kollama" harekatının gerekçesine diyelim Amerika'yı ya da Avrupa'yı (Eskiden ihtilalin ilk bildirisinde NATO ve CENTO'ya bağlılık arz edilirdi) da ikna etmek durumundadırlar. Acaba dış dünyaya karşı gerçekten tam da "Cumhuriyeti koruma ve kollama" eksenli bir ikna süreci mi işler? Amerika da müdahalecilere, "Ben de Cumhuriyetin tehdit altında olduğunu düşünüyordum, bir koruma ve kollama gerekliydi" gibi bir tepki mi gösterir? Ben bu ikna işinde başka unsurları da görmek gerektiğini düşünüyorum. Mesela bizzat dış güçler, ülke siyasetinde yönelişlerinden memnun olmadıkları siyasi ekipleri tasfiye etmek için bazı askeri aktörleri "Cumhuriyeti koruma ve kollama" gerekçesine ikna etmiş olamazlar mı? Yine içerde bazı güç odakları, medya ile elele, çıkarlarına aykırı gördükleri siyasi kadroları tasfiye etmek için, askerin "koruma kollama misyonu"nu kullanmaya yönelmiş, bunun için de, tehdit algısı oluşturmak ve ikna çabası içine girmek istemiş olamazlar mı? Bütün bunların özeti şu: Koruma kollama Cumhuriyet'e yönelik bir tehdit algısına dayanıyorsa, bu algının çok göreceli olduğu ve herkesin bir ikna sürecinden geçtiği apaçık bir gerçektir. Bakış açısı problemi ve meşrulaştırma hadisesi ışığında bir yazı... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2008 Selamlar... Tersten gidelim. Euro muhabbeti beni ilgilendirmiyor, sadece o kadar paranın niye bir bankada değil de kendi kişisel kasasında saklandığı bir merak uyandırdı bende ancak bu da ceza hukukunu ilgilendirmediği için önemi yok. Tutup da; bu eylemleri yapmaya güçleri yeter mi yetmez mi, niye şöyle yapmamışlar niye böyle yapmamışlar tartışmasına da girmiyorum girmedim de. Olayın hukuki boyutlarını inceleme çabasındayım. Başından beridir de; bir kişiye karşı dahi eylem yapılsa Anayasal düzenin hakkından gelmekle itham edilebilirsiniz zira burası Türkiye diyorum. Savcılarımız bu maddeye giren eylemleri çok geniş yorumlayıp hareket etmektedirler diyorum. Dolayısıyla birine karşı girişilen bir eylem sizi bu suçtan içeri tıktırmaya yetecektir diyorum ve bu suç teşebbüsü ayrı bir suç tipi olarak düzenlemiştir diyorum. Dikkat edilsin TEŞEBBÜS. Yani hazırlık hareketleri. Yani bu suç için çok önemli bir şüphe gerekmiyor çok büyük deliller gerekmiyor. Zira darbe ya yapılır ya yapılmaz. Yapılırsa ceza kanununun bir anlamı kalmaz yapılamazsa da çok önceden ortaya çıkartılması gerekir. Cumhuriyet Mitinglerine suç diyen filan yok. Tekrar okumanı rica ediyorum o metni. Orada; darbenin iki ayağı olabilir. Biri meşrulaştırma cephesi diğeri ise darbeyi yapacak silahlı güç. Belki de (işte şimdi komplo teorisine giriyoruz ) bu kişiler biz, askere bir darbe gerekçesi verirsek ne de olsa asker darbe yapacaktır diye hareket etmişlerdir. O mitingler, asker tarafından darbe yapılırsa meşru bir zemin oluştuğunu göstermiştir. Yani Asker; bakın bu kadar halk irtica geleceğini düşünüyor işte darbenin meşru gerekçesi diye okumuştur diyorum ve Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Cumhuriyet Mitingleri yapılmadan evvel ağzını açmayan askerin bir gecen ansızın gelme yollu bir beyanda bulunduğunu belirtiyorum. Bende sana ısrarla ortada "darbeyi yapacak asıl güç" yoksa meşrulaştırma diye bir fiil olamaz diyorum. -bunlar meşrulaştırma cephesi - Peki darbe cephesi nerede? -o yok böyle şey olmaz. Kimin eylemini meşrulaştıracaklar? Eylem ne? Kim yapacak? Ortada bu olursa dediğin bir iddia olabilir. İkinci söylediğin önce suçlu bulup sonra ona suç bulmak olur. Bu vesileyle cumhuriyet mitinglerinide şöyle böyle diye etiketleyelim arayışı gördüm ne yazık ki. Cumhuriyet Mitinglerini düzenleyenlerden herhangi biri ergenekon soruşturması kapsamında gözaltında mı? Tutuklu mu? Yani o mitingler olmasaydı diyorum aske e-muhtıra yayınlamazdı diyorum. Tabiki bu bir faraziye ancak seçimlerden sonra Abdullah GÜL'ün Cumhurbaşkanı seçilmemesine karışmadıkları da hatırlanırsa meşru gerekçe bulunamadığını düşünmek pek de zor olmasa gerek. Cumhuriyet Mitinglerine su diyen yok. Herkes miting yapabilir, böyle de suç olmaz. tamamen faraziye hemde. 28 Şubat'tan önce Cumhuriyet mitingleri mi vardı ? Bilirkişi raporuna gelelim. Ceza Hukuku teorisinde; bilirkişi raporu bağlayıcı bir metin değildir. Aslında hukukun hiçbir dalında değildir. Hakim, raporu okuyup kendi kanaatine göre karar verir. Yine; hukuk bilgisinin yeteceği bir konuda hakim bilirkişiye başvuramaz. Teori böyle; Pratikte hakim genelde bilirkişi raporuna göre karar verir ve tamamen hukuki bir konuda dahi bilirkişiye başvurabilir. Ohoo ona bakarsan tanıkların ifadeleride bağlayıcı değildir. Bir hakim bütün tanıklar aksini söylesede tam tersi karar verebilir. Avukatın savunmasıda bağlayıcı değildir. Savcının iddiasıda bağlayıcı değildir. Savcı idam istesede beraat verebilir. Savcı beraat istesede ceza verebilir. Hepsinde hakim kendi kanaatine göre karar verir. Ama bu saydıklarımın hepsi ne kadar önemliyse bir dava için bilirkişi raporuda o kadar önemlidir. Davanın seyrini ve sonucunu baştan aşağı değiştirebilecek bir metindir. Delillerin kriminal incelemesine itiraz konusunda yukarda ben bomba için ayrı birşeyler söyledim. Bu bomba şurada kullanılmış mıdır diye soramazsınız dedim. Bomba nihayetinde belli seri numarası olan bir madde olup aynı zamanda tek kullanımlıktır. Üzerinde olsa olsa sadece parmak izi olabilir. seri numarası ? Hangi tarihte üretimden çıktığı, yasal olarak kime teslim edildiği, oradan nereye teslim edildiği yani fabrikadan, ümraniyedeki gecekonduya olan yolculuğunda en son hangi devlet görevlisine teslim edildiğinin bilgisi olur üstünde. Burada sorulan soru şu; niye imha kararı verdi. Bu karar kendi takdir hakkıdır ancak niye imha kararı verdi diye sorulduğunda arkasında bu kararın art niyet aramak vardır. Pekiyi hangi art niyet. Siz, mahkeme olarak bir delili yok ettiniz dolayısıyla savunma hakkımızı elimizden aldınız. Tam tersidir. Bir delili yok etmek mahkemenin başına bela açar. Ancak bir şeyi de hatırlatmak gerekir ki; bunlar delil olarak sunulacaksa ve bunlar hakkında bir bilirkişi raporu düzenlenmişse; belli bir itiraz süresi vardır ve bu süre geçmeden hiçbir şekilde imha kararı verilemez. Burada düzenlenen adli tıp kurumunun raporu olabilir. Birincisi bu el bombaları bu davaya delil olarak sunulmazsa, o el bombaları için ayrı bir soruşturma başlatıldığı anlamına gelir. Var mı böyle bir soruşturma ? Yarın bu el bombaları şu eylemde kullanılanlar aynı seri numarasına sahiptir. Şu devlet görevlisine teslim edilmiştir. ve bunlar emniyet tarafından kayıt altına alınmıştır denildiğinde o kimsenin avukatı buna nasıl itiraz edecek ve yeniden rapor tanzim edilmesini talep edecek? Pekiyi; şimdi karşımıza bu noktada bir mesele çıkıyor. Hangi mesele. Ortada iddianame yok, yargılama yok. Böylesi bir durumda bu bombalar birinin hakkında suç isnadı ile delil olarak kullanılacaksa bu adamların bu delile itirazı mümkün müdür? Bu soru çok önemli bir sorudur. MÜMKÜNDÜR. O zaman dediğim noktaya geliyoruz. Bu davanın hangi delili kalıyor. Bilgisayar kayıtları deniyor. Bilgisayarların yedeği alınmamış el konulurken. Yani el konulan bilgisayarların el konulduğu tarihte harddiskinde ne olup olmadığı tespit edilip, bir tutanakla arama yapılan kişinin avukatına sureti teslim edilmemiş. Yani adamın ceketini delil diye götürüp. Nasılki bir kişinin evinde arama yapıyorsan o an ne bulunduysa kayıt altına alırsın. Üstünde arama yapıyorsan kayıt altına alırsın. Arabasında arama yapıyorsan kayıt altına alırsın. E bilgisayarı sırtlayıp götürürkende harddiski yedekleyip kayıt altına alacaksın. Yoksa adam yarın. Ben yüklemedim kardeşim emniyette polis yüklemiş dediğinde nasıl aksini ispatlayacaksın. Yani adamın ceketini delil diye götürüp. Cebinde o an ne olduğunu ve ne olmadığının raporuna tutmadan ertesi gün cebinde tabanca bulduk demek gibi bir şey. Bu söylediklerim ışığında ya mahkeme bu kişileri serbest bırakmak istiyordur veya bu bombaların hukuki olarak değerlendirilmesini sağlayacak herşey tamamlanmış olup bu delile itiraz saçma olacak olmalıdır. Hakim (ağır ceza mahkemesi/kurul halinde görev yapar ve üç hakimden oluşur) bu kararı verirken güvenliği de düşünmek zorundadır ancak bu onun takdir hakkı kapsamındadır. Bana kalsaydı böylesi bir davada hiçbir şeyi imha etmezdim. Ama onlar imha kararı vermiştir. Belki tehlikeliliğini esas almışlar belki bu bombaların gerekli olan tüm incelemesinin sonuçlandığına kanaat getirmişlerdir. Nihayetinde bunlar bombadır ve nerede ele geçirildiği kesin/seri numarası kesin/hangi kuruma ait olduğu kesin ise başka neyin tespiti gerekir bomba hakkında diye düşünmüş olabilirler. Ve yine tekrarlayayım. Bombadan bahsediyoruz. Yivli bir tabancadan değil. Yivsiz tabanca da mı var diye sorulabilir amaç estetik cümleyi korumaktır... CYRANO; bilirkişi raporuna takmışsın kafayı. Benim umurumda dahi değil. Belki de ortada sadece delilin tespiti yapılıp bitmiştir. Fazla mı basit oldu... Olabilir...Açıkçası pek hoşuma giden bir konu değil. Ortada bir iddianame yok ve biz tartışıyoruz. Bunu da faraziyeler üzerinden yapıyoruz. Somut suçlamalar olmadıktan sonra ne kadar konuşsak boş. Bu suçun devlet içerisindeki ayağı araştırılmadıktan sonra sadece bir önemi vardır. Artık herkese dokunulabilir. Bu bilinç oluşturulabilirse bu bile yeter. Ancak; kanunlarda kanırtılmamalı, insanların gözünde garip hukuki şap/şallıklar belirmesine izin verilmemelidir. Bu suç teşebbüsü cezalandırmaktadır dolayısıyla iddianame olmadan tutuklama kararı çıkabilir ama tutuklanan kişilerden bazılarının mahkeme neticesinde serbest bırakılacağını hesap eden ben tutuklamaların doğru olmadığını söyleyebilirim. Tersi de sakat bir konudur. Adam tutuklanmayabilir yarın suçu serbest çıkar bu kez de kendisine ulaşılamayabilinir. Güvenlik tedbiri olarak yurt dışına çıkış yasağı koymak mümkünse de bu kişilerin böyle yasakları rahatlıkla aşabileceği de bilinen bir vakıadır. Hasılı tutuklamak mesele tutuklamamak meseledir. Şimdilik tek sorun bombalar niye imha edilmiştir sorusudur. Bugün ben de merak ettim. Birilerini kurtarmaya çalışmıyorsanız niye imha edesiniz... Selamlar...Kimseyi kayırma derdinde değilim sadece hakimlerin ne gibi düşünceleri olabilir diye düşünmeye çaba sarf ediyorum... Herkese dokunulabilir değil. Aksine bu memlekette kıyametler koparılan soruşturmalarda bile, tek bir devlet görevlisine soru dahi sorulamaz bilinci oluşturulabilir. Bu adamlar yargılanıp aklanırsa. Hükümetler muhaliflerine karşı emniyeti ve savcıları silah olarak kullanabilir bilinci oluşturulabilir. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2008 Bugün google'de yaptığım kısa bir aramadan sonra bombalar hakkında şu bilgiye ulaştım. Bombalar konusunda özel bir uzmanlığım yok. Demek ki; bombalar tam olarak yok edilmemişler patlayıcı kısımları ayrılarak bunlar patlatılmış. Ben alıntının veya raporun yalancısıyım...Böyle olması yine de benim yukarda yaptığım yorumu yanlışlamıyor/doğrulamıyor da...Demek ki; bombaların tespiti sağlayacak kısımları ayrılabiliyormuş. Ben ise; küll halinde bombaların imha edilmesi durumunda dahi yeterli tespit yapılıyorsa mesele yok demiştim. Sanırım birazcık yanılmışım...Ama bombalar imha edildi artık yok denmesi de yukardaki alıntıya göre biraz mesele... Soru: Samanyolu haber bu tutanağa nasıl ulaştı... bekir bombaların patlayıcı kısımları tespitinin sağlandığı kısımdır. Zira bomba odur. Geriye kalanı ise şarapnel etkisi yapacak olan kabuktur ve mandaldır. Aşağıdaki resime bak. Sanırım neyin imha edildiğini anlamışsındır. Seri numarası, parti no gibi bilgiler bu kısımda bulunur. Zira el bombası patlayınca kabuğu yüzlerce küçük parçaya ayrılır ve şarapnel olarak etrafa saçılır. Ama emniyetin imha ettiği iç kısım balistik inceleme yapılacak kadar sağlam kalır. El bombasıyla yapılan eylemlerden sonra polis bombanın tipini, seri numarası gibi bilgileri o imha edilen çekirdeği inceleyerek tespit eder. leblebiden ufak yüzlerce parçaya ayrılan kabuğu bir araya getirip değil. Silahların karakteristik bilgileri sökülüp muadiliyle değiştirilebilecek tamamlayıcı aksamlarda bulunmaz. Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 10 Temmuz , 2008 Bende sana ısrarla ortada "darbeyi yapacak asıl güç" yoksa meşrulaştırma diye bir fiil olamaz diyorum. -bunlar meşrulaştırma cephesi - Peki darbe cephesi nerede? -o yok böyle şey olmaz. Kimin eylemini meşrulaştıracaklar? Eylem ne? Kim yapacak? Ortada bu olursa dediğin bir iddia olabilir. İkinci söylediğin önce suçlu bulup sonra ona suç bulmak olur. Bu vesileyle cumhuriyet mitinglerinide şöyle böyle diye etiketleyelim arayışı gördüm ne yazık ki. Cumhuriyet Mitinglerini düzenleyenlerden herhangi biri ergenekon soruşturması kapsamında gözaltında mı? Tutuklu mu? tamamen faraziye hemde. 28 Şubat'tan önce Cumhuriyet mitingleri mi vardı ? Ohoo ona bakarsan tanıkların ifadeleride bağlayıcı değildir. Bir hakim bütün tanıklar aksini söylesede tam tersi karar verebilir. Avukatın savunmasıda bağlayıcı değildir. Savcının iddiasıda bağlayıcı değildir. Savcı idam istesede beraat verebilir. Savcı beraat istesede ceza verebilir. Hepsinde hakim kendi kanaatine göre karar verir. Ama bu saydıklarımın hepsi ne kadar önemliyse bir dava için bilirkişi raporuda o kadar önemlidir. Davanın seyrini ve sonucunu baştan aşağı değiştirebilecek bir metindir. seri numarası ? Hangi tarihte üretimden çıktığı, yasal olarak kime teslim edildiği, oradan nereye teslim edildiği yani fabrikadan, ümraniyedeki gecekonduya olan yolculuğunda en son hangi devlet görevlisine teslim edildiğinin bilgisi olur üstünde. Birincisi bu el bombaları bu davaya delil olarak sunulmazsa, o el bombaları için ayrı bir soruşturma başlatıldığı anlamına gelir. Var mı böyle bir soruşturma ? Yarın bu el bombaları şu eylemde kullanılanlar aynı seri numarasına sahiptir. Şu devlet görevlisine teslim edilmiştir. ve bunlar emniyet tarafından kayıt altına alınmıştır denildiğinde o kimsenin avukatı buna nasıl itiraz edecek ve yeniden rapor tanzim edilmesini talep edecek? O zaman dediğim noktaya geliyoruz. Bu davanın hangi delili kalıyor. Bilgisayar kayıtları deniyor. Bilgisayarların yedeği alınmamış el konulurken. Yani el konulan bilgisayarların el konulduğu tarihte harddiskinde ne olup olmadığı tespit edilip, bir tutanakla arama yapılan kişinin avukatına sureti teslim edilmemiş. Yani adamın ceketini delil diye götürüp. Nasılki bir kişinin evinde arama yapıyorsan o an ne bulunduysa kayıt altına alırsın. Üstünde arama yapıyorsan kayıt altına alırsın. Arabasında arama yapıyorsan kayıt altına alırsın. E bilgisayarı sırtlayıp götürürkende harddiski yedekleyip kayıt altına alacaksın. Yoksa adam yarın. Ben yüklemedim kardeşim emniyette polis yüklemiş dediğinde nasıl aksini ispatlayacaksın. Yani adamın ceketini delil diye götürüp. Cebinde o an ne olduğunu ve ne olmadığının raporuna tutmadan ertesi gün cebinde tabanca bulduk demek gibi bir şey. Herkese dokunulabilir değil. Aksine bu memlekette kıyametler koparılan soruşturmalarda bile, tek bir devlet görevlisine soru dahi sorulamaz bilinci oluşturulabilir. Bu adamlar yargılanıp aklanırsa. Hükümetler muhaliflerine karşı emniyeti ve savcıları silah olarak kullanabilir bilinci oluşturulabilir. 28 Şubat'ın öncesine gidebilirsiniz. Nasıl bir meşrulaştırma faaliyeti yapılmış bakmalısınız. Hangi çalışma grupları askeriyenin içerisinde neler oluşturulmuş bir bakarsanız ne olduğu sarahate kavuşur. Miting var mıydı yok muydu o da görülebilecek birşeydir. Başka bir konu da bugün Ahmet Taşgetiren'in bir yazısını alıntılamıştım ona bakmak gerekiyor bunlar hakkında. Hatta yine bugün Taha Akyol; Teorik örnek olarak, günlerce orduyu "anayasal görevine yapmaya" çağıran manşetler atılmış, bildiriler yayınlanmış olabilir. Demokrasinin ruhuna aykırı bu fiiller hukuken suç sayılamaz. Amma ve lakin...Bir darbe planının uygulanması olarak bunların yapıldığına dair somut kanıtlar ortaya çıkarsa, o zaman suç olur. demiştir. Cumhuriyet Mitinglerini etiketlemeye çalışmıyorum. Ancak; asker bu mitingleri bu şekilde okumuştur diyorum. Mitingleri yapanların amacı darbe olmayabilir ancak e-bildiriyi yayınlayanlar bu mitingleri darbeye meşru bir zemin var diye okumuş olabilirler diyorum. Ve bu sebeple o güne kadar olaya müdahil olmayan askerin çok sert biçimde dahil olduğunu belirtiyorum. Cumhuriyet Mitinglerini düzenleyenler arasında tutuklanan var mı veya iddianamede adı geçen var mı? Şener Eruygur kimdir...Neyse önemli değil... Gelelim bilirkişi raporuyla tanık ifadeleri meselesine. Hukuk davaları ile ceza davaları arasında bilirkişi kurumu arasında fark vardır. Çok bariz bir fark hem de. Ceza hukukunda ise herşey delil olabilir. Ancak tanık daha da öne çıkar. Hakim tüm tanıkların aynı yönde görüş belirtmesi durumunda farklı yönde karar veremez. Her ne kadar tanık da bilirkişi de hakimdeki kanaati oluşturmaya yarasa da hakim tüm tanıkların aksine karar veremezse (verirse ne olur; bozulur) de bilirkişi raporunun aksine karar verebilir. Tartışmanın seyri açısından bunun bir önemi yok. Daha önce dediğim gibi; ben olsam imha kararı vermezdim. Bu kararın verilmiş olması neyi değiştirir. Sorumuz şu; bu hakimleri neyle suçluyoruz. Hangi sebeple...Delili yok etmek mi? Delili niye yok etsinler...Amaçları nedir yoksa sadece amacımız olaya şaibe katmak mı? Murat Menteş'in deyimiyle muammaya zararsız acayiplikler mi takviye etmenin peşindeyiz. Herkes diye konuşurken şunu esas alıyordum. Bu ülkede dokunulamayan bir elit kısım vardı. Her ne kadar saçma olabilecek olsa da birkaç yıl evvel bu güruh hakkında sadece iddianamenin bir kısmında doğrudan suçlama dahi olmadan beyanda bulunan bir savcı görevinden el çektirilmişti. 80'de darbeyi yapanlar hakkında 5-6 yıl evvel Evren hakkında dava açan yada çabalayan bir savcı da görevinden olmuştu. Artık bunlar yok. Devlet içerisindeki gizli teşkilatlara dokunmaya çalışan savcılar sürgün yiyebiliyorlardı ancak görevlerinden el çektirilmiyordu. Ama bu noktada önemli bir haklılık payın var. Herkes biraz iddialı ommuş sanırım. Özelinde "Yüksek rütbeli asker" diyelim. Bu iyi birşey midir? Saç-ma bir yaklaşım olarak inşallah asker düşmanlığı ile nitelendirilmem. Bombalar konusunda bir uzmanlığım yok. Seri numarası patlayıcı kısmın iç tarafında mı yazıyor yoksa dışında mı onu da bilmiyorum. Ancak bombaların gerek seri numarasının gerekse tespite yarayacak diğer verilerin kayıt altına alındığı belli. Tutanaktada hangi seri numaralı bombanın imha edildiği yazılı. Yani neyin imha edildiği belli. Şimdi siz bu bombanın neyine itiraz edebilirsiniz avukat olarak. Ele geçirilişine dersek; bombanın imha edilmesiyle ele geçiriliş arasında bir alaka yok. Seri numarasına dersek madem seri numarası her halükarda belli bunda da mesele yok. Patlama kabiiliyetine mi? Hani işlenemez suç olgusu var ya! Boş tüfekle adam öldürülmez tabii kafasına tüfeğin sapıyla vurmayacaksanız. Bombanın patlama kabiiliyeti de tespit edilmiş. Neyine itiraz edebilirsiniz. Ancak, hakimin takdir hakkı bu noktada yoktur. Bombanın itiraz edilebilecek hiçbir şeyi kalmadı o yüzden imhasına karar verdim diyemez. Zaten 137'ye göre karar vermişler. Lakin 137'de de tehlikelilikten bahseden bir madde yoktu. Bu bombalardan bir saçmalık çıkacak mı acaba... Bilgisayar incelemesi meselesine gelirsek;Bilgisayar kayıtlarına doğrudan delil demiş bir büyüğümüz dün. Bu noktada CMK'nın ilgili maddesine bakmak gerekiyor: Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma MADDE 134.– (1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması halinde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. (2) Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması halinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için, bu araç ve gereçlere elkonulabilir. Şifrenin çözümünün yapılması ve gerekli kopyaların alınması halinde, elkonulan cihazlar gecikme olmaksızın iade edilir. (3) Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoyma işlemi sırasında, sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır. (4) İstemesi halinde, bu yedekten bir kopya çıkarılarak şüpheliye veya vekiline verilir ve bu husus tutanağa geçirilerek imza altına alınır. (5) Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoymaksızın da, sistemdeki verilerin tamamının veya bir kısmının kopyası alınabilir. Kopyası alınan veriler kâğıda yazdırılarak, bu husus tutanağa kaydedilir ve ilgililer tarafından imza altına alınır. İşte önümüzü aydınlatacak iki kırmızı hat. Anlaşılan dava esnasında çok beraat kararı göreceğiz... Olayın doğrudan içinde olmadığımız için Ceza Muhakemesi olarak neler yapıldı tam olarak bilmiyoruz ve faraziyeler üzerinden gidiyoruz. Hal böyle olunca hergün bir önceki bilgimiz yanlışlanabiliyor. Saygılar... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 11 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 11 Temmuz , 2008 28 Şubat'ın öncesine gidebilirsiniz. Nasıl bir meşrulaştırma faaliyeti yapılmış bakmalısınız. Hangi çalışma grupları askeriyenin içerisinde neler oluşturulmuş bir bakarsanız ne olduğu sarahate kavuşur. Miting var mıydı yok muydu o da görülebilecek birşeydir. O zaman Tayyip Erdoğan'ın, Necmettin Erbakan'ın, Bekir Yıldız'ın askeri darbeyi meşrulaştırmaya çalışmaktan derhal soruşturmaya tabi tutulması gerekiyor Zira 28 Şubat'ta bir askeri darbeden son dakika dönülmüştür ama. Bunu kamuoyu nezdinde meşrulaştıran en temel argümanlar bu üç isim tarafından yapılan konuşmalardır. Böyle şey olmaz. Cumhuriyet Mitinglerini etiketlemeye çalışmıyorum. Ancak; asker bu mitingleri bu şekilde okumuştur diyorum. Mitingleri yapanların amacı darbe olmayabilir ancak e-bildiriyi yayınlayanlar bu mitingleri darbeye meşru bir zemin var diye okumuş olabilirler diyorum. Ve bu sebeple o güne kadar olaya müdahil olmayan askerin çok sert biçimde dahil olduğunu belirtiyorum. E bildiri hakkında açılmış bir dava mı var? E bildiriyi yayınlayanlar hakkında açılmış bir dava mı var? Ortada darbe düzenlemekle suçlanan ve soruşturulan asker yok. Dolayısıyla onlara meşru zemin sağlamakla itham edilecek bir fiil nasıl olur? Ki asker öyle okumuş, böyle okumuş bu tamamen yasal bir şekilde miting düzenleyen ve bu mitinglere katılanların niyeti için bir kriter değildir. Bak örnek veriyorum Asker Sincan'daki kudüs gecesinide meşru bir zemin olarak okumuş ertesi gün sincandan tankları yürütmüştür. Gelelim bilirkişi raporuyla tanık ifadeleri meselesine. Hukuk davaları ile ceza davaları arasında bilirkişi kurumu arasında fark vardır. Çok bariz bir fark hem de. Ceza hukukunda ise herşey delil olabilir. Ancak tanık daha da öne çıkar. Hakim tüm tanıkların aynı yönde görüş belirtmesi durumunda farklı yönde karar veremez. Her ne kadar tanık da bilirkişi de hakimdeki kanaati oluşturmaya yarasa da hakim tüm tanıkların aksine karar veremezse (verirse ne olur; bozulur) de bilirkişi raporunun aksine karar verebilir. Tanıkların niteliği gibi faktörler vardır orada. Yargıtay " bütün tanıklar aksini söylüyor" diyerek bozmaz. Tanık ifadelerinide birer delil olarak değerlendirir ve diğer delilleri incelediği gibi inceler. Mesela Festus Okey davası gibi bir davada hakim balistik inceleme, bilirkişi raporu gibi çeşitli delillerle, bütün tanık polislerin aksine karar verirse yargıtay bunu "tanıkların aksine karar verildi" diye bozmaz dimi Ya da bütün tanık polisler arbede sırasında yanlışlıkla vuruldu demiş olsa, hakim bu yönde karar verse. Yargıtay bilirkişi raporunda aksi bir tespit olduğu gerekçesiyle bozabilir. Bilirkişi raporuda, tanık ifadeleride birer delildir. Hangi delinin daha güvenilir ve değerli olduğu göreceli ve değişkendir. Evet tartışmanın seyri açısından önemi yok bunlar spesifik konulardır bildiğim kadarıyla. Tartışmanın seyri açısından bunun bir önemi yok. Daha önce dediğim gibi; ben olsam imha kararı vermezdim. Bu kararın verilmiş olması neyi değiştirir. Sorumuz şu; bu hakimleri neyle suçluyoruz. Hangi sebeple...Delili yok etmek mi? Delili niye yok etsinler...Amaçları nedir yoksa sadece amacımız olaya şaibe katmak mı? Murat Menteş'in deyimiyle muammaya zararsız acayiplikler mi takviye etmenin peşindeyiz. Neyi değiştirir el bombalarının birer delil olma niteliğine zarar verir. Sakatlar. Sen ben bunu sanıkları korumak işte masumlar demek için söylüyormuşum gibi algılıyorsun ama ben başka birşeyden bahsediyorum. Benim istediğim ümraniyedeki el bombalarıyla başlayan soruşturmanın gerçekten derin devlete yönelmesi, gerçekten devlet içindeki çeteleri deşifre edip cezalandırması. Enin sonunda kimsenin ceza almayacağı yıllarca sürüncemede kalan ve bu arada hükümet muhaliflerini süründürmekten öteye gitmeyecek bir dava olmaması. MKE'nin yalnızca ordu ve emniyet teşkilatına teslim ettiğim el bombaları bir gecekonduda ele geçiriliyorsa bu kritik bir delildir. Zira o el bombaları bir gecekondudaysa mutlaka birileri onları ya emniyet depolarından, ya da ordu depolarından oraya ulaştırdı. Ancak şimdi delil olarak sakatlandı o bombalar. Herkes diye konuşurken şunu esas alıyordum. Bu ülkede dokunulamayan bir elit kısım vardı. Her ne kadar saçma olabilecek olsa da birkaç yıl evvel bu güruh hakkında sadece iddianamenin bir kısmında doğrudan suçlama dahi olmadan beyanda bulunan bir savcı görevinden el çektirilmişti. 80'de darbeyi yapanlar hakkında 5-6 yıl evvel Evren hakkında dava açan yada çabalayan bir savcı da görevinden olmuştu. Artık bunlar yok. Devlet içerisindeki gizli teşkilatlara dokunmaya çalışan savcılar sürgün yiyebiliyorlardı ancak görevlerinden el çektirilmiyordu. Ama bu noktada önemli bir haklılık payın var. Herkes biraz iddialı ommuş sanırım. Özelinde "Yüksek rütbeli asker" diyelim. Bu iyi birşey midir? "Emekli Yüksek Rütbeli Askerler" Ya iyide bu savcı devletin içindeki gizli teşkilatlara mı dokundu? Bekir başından beri konuşuyoruz bu soruşturmada sorgulanan bir tane bekçi bile yok görevli. Ne devletin içindeki gizli teşkilatı ? Hangi devletin içindeki gizli teşkilata dokunmuş bu savcı? Devletin içindeki gizli teşkilat sivillerden mi oluşuyor yoksa? Emekli Yüksek Rütbeli Askerleri gözaltına almak tutuklamak mı "dokunulmazları dokunlur hale getirmek" ? Bu mudur yani? Gazetecileri, sivil toplum kuruluşu yöneticilerini gözaltına almak mı? Valla bu mantıkla senin dediğin bakımından bu soruşturmanın totali Korkut Eken'in tutuklanmasının yanında hava civa kalıyor. Korkut Eken emekli general değil emekli yarbaydı ama. Tam bir dokunulmazdı siciliyle. Ama yargılandı. Tutuklandı. Buysa mesele. Saç-ma bir yaklaşım olarak inşallah asker düşmanlığı ile nitelendirilmem. Bombalar konusunda bir uzmanlığım yok. Seri numarası patlayıcı kısmın iç tarafında mı yazıyor yoksa dışında mı onu da bilmiyorum. Ancak bombaların gerek seri numarasının gerekse tespite yarayacak diğer verilerin kayıt altına alındığı belli. Tutanaktada hangi seri numaralı bombanın imha edildiği yazılı. Yani neyin imha edildiği belli. Şimdi siz bu bombanın neyine itiraz edebilirsiniz avukat olarak. Ele geçirilişine dersek; bombanın imha edilmesiyle ele geçiriliş arasında bir alaka yok. Seri numarasına dersek madem seri numarası her halükarda belli bunda da mesele yok. Patlama kabiiliyetine mi? Hani işlenemez suç olgusu var ya! Boş tüfekle adam öldürülmez tabii kafasına tüfeğin sapıyla vurmayacaksanız. Bombanın patlama kabiiliyeti de tespit edilmiş. Neyine itiraz edebilirsiniz. Ancak, hakimin takdir hakkı bu noktada yoktur. Bombanın itiraz edilebilecek hiçbir şeyi kalmadı o yüzden imhasına karar verdim diyemez. Zaten 137'ye göre karar vermişler. Lakin 137'de de tehlikelilikten bahseden bir madde yoktu. Bu bombalardan bir saçmalık çıkacak mı acaba... Hiç bu ülkede emniyet tarafından yanlış raporlar düzenlenmedi değil mi ? Suçu örtbas etmek için, ya da birilerini suçlamak için . Hiç o raporlar daha sonra yenileri tarafından ortadan kaldırılmadı değil mi? Diyelimki o bombalar tam tersi bir cenah tarafından o gecekondunun sahibi olan şahıslara teslim edildi emniyet içindeki bir grup tarafından ? İmkansız mı böyle bir şey? Ya da susurluk kazasından sonra mercedesin bagajından çıkan silahlarla ilgili emniyet tarafından kayıp, arızalı, zayi raporu düzenlenmiş olduğu ortaya çıkmadı mı ? Meslek hayatında bugüne kadar kaç tutanağa itiraz ettin? Bilgisayar incelemesi meselesine gelirsek;Bilgisayar kayıtlarına doğrudan delil demiş bir büyüğümüz dün. Bu noktada CMK'nın ilgili maddesine bakmak gerekiyor: İşte önümüzü aydınlatacak iki kırmızı hat. Anlaşılan dava esnasında çok beraat kararı göreceğiz... Olayın doğrudan içinde olmadığımız için Ceza Muhakemesi olarak neler yapıldı tam olarak bilmiyoruz ve faraziyeler üzerinden gidiyoruz. Hal böyle olunca hergün bir önceki bilgimiz yanlışlanabiliyor. Saygılar... Ve hergün bu soruşturmanın güvenilirliğini konusunda haklı soru işaretleri ortaya çıkaracak gelişmeleri , ve ne kadar bir "derin devlet çetesi" ni açığa çıkaracak soruşturma niteliği taşıdığı hakkında endişe duymamızı sağlayaca bilgileri izliyoruz. Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 11 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 11 Temmuz , 2008 Dün akşam haberlerde bilgisayar kayıtları meselesini gördüm. Barolardan bir tanesi (yanılmıyorsam Ankara Barosuydu) bu konuda bir toplantı yapmış. İşte önümüzü aydınlatacak iki kırmızı hat. Anlaşılan dava esnasında çok beraat kararı göreceğiz... dün bunu söylemiştim. Bunu söylememin nedenlerine gelirsek; Beraat kararı nereden çıktı. İlk kırmızılı yere bakmak şarttır. Neydi orası. Herkesin gözünden kaçan madde. Başka surette delil elde etme imkanının bulunmaması. Kim karar verecek: Hakim. Hakim, buna nasıl karar verecek? Başka surette delil elde etme imkanının bulunmadığı noktasında Cumhuriyet Savcısı tarafından ikna edilerek. Bu noktada ortaya şu sonuç çıkıyor. Savcıların elinde kesin delil yoktur. Yine savcılar son bir hamle olarak bilgisayarlara yönlenmişlerdir ve dua ediyorlardır. İnşallah birşeyler buluruz diye. Bu durum aynı zamanda dosya münderecatının mevcut delillerle mahkumiyete yetmeyeceği kanaatini bende oluşturmaktadır. En azından bilgisayarları incelenen şüpheliler için... Bu sebeple büyük ihtimal beraat kararlarını göreceğiz ve dahası tutuklulukta geçen süreler nedeniyle tazminat davalarını da göreceğiz... Dün işaret ettiğim noktayı baro'da açıklama gereği duymuş. Bu bilgisayar kayıtlarından bir tanesinin şüpheliye verilmesi için talep şartı vardır. Sorun talebin ispatıdır. Yine farklı bir sorun; bu kayıtlardan bir kopya verilseydi Savcılıktaki ile Şüphelinin elindeki kopya arasında fark olsaydı hangisine itimat edilecekti. Bu sorunun cevabı CMK'da yazılı değil. Pekiyi; Avukatlar, bilgisayarlardan elde edilen delillere itiraz etmeyeceler midir? Hem de ilk duruşmada itiraz edeceklerdir. İtiraz sonucunda ne karar verilebilinir. Mahkeme bu noktada CMK'ya bakacak, delil doğru şekilde elde edilmiş mi edilmemiş mi bunu inceleyecek ve ikinci dereceden (bir zamanlar böyle tasnif yapıyorduk-sanki Amerikan filmi çeviriyoruz) delil olarak sayacaktır. Hasılı hayli karışık bir mesele... Tek sorun; baro niye çıkıp böyle bir açıklama/toplantı yapma gereği duymuştur. Ben de nelere takılıyorum ya hu...Önce Samanyolu'nun tutanağı nasıl ele geçirdiği, şimdi de bu...Yakında İstanbul Barosunun türbanla ilgili genelgesine kafayı takarsam şaşmayacağım... Selamlar... Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 11 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 11 Temmuz , 2008 O zaman Tayyip Erdoğan'ın, Necmettin Erbakan'ın, Bekir Yıldız'ın askeri darbeyi meşrulaştırmaya çalışmaktan derhal soruşturmaya tabi tutulması gerekiyor Zira 28 Şubat'ta bir askeri darbeden son dakika dönülmüştür ama. Bunu kamuoyu nezdinde meşrulaştıran en temel argümanlar bu üç isim tarafından yapılan konuşmalardır. Böyle şey olmaz. E bildiri hakkında açılmış bir dava mı var? E bildiriyi yayınlayanlar hakkında açılmış bir dava mı var? Ortada darbe düzenlemekle suçlanan ve soruşturulan asker yok. Dolayısıyla onlara meşru zemin sağlamakla itham edilecek bir fiil nasıl olur? Ki asker öyle okumuş, böyle okumuş bu tamamen yasal bir şekilde miting düzenleyen ve bu mitinglere katılanların niyeti için bir kriter değildir. Bak örnek veriyorum Asker Sincan'daki kudüs gecesinide meşru bir zemin olarak okumuş ertesi gün sincandan tankları yürütmüştür. Tanıkların niteliği gibi faktörler vardır orada. Yargıtay " bütün tanıklar aksini söylüyor" diyerek bozmaz. Tanık ifadelerinide birer delil olarak değerlendirir ve diğer delilleri incelediği gibi inceler. Mesela Festus Okey davası gibi bir davada hakim balistik inceleme, bilirkişi raporu gibi çeşitli delillerle, bütün tanık polislerin aksine karar verirse yargıtay bunu "tanıkların aksine karar verildi" diye bozmaz dimi Ya da bütün tanık polisler arbede sırasında yanlışlıkla vuruldu demiş olsa, hakim bu yönde karar verse. Yargıtay bilirkişi raporunda aksi bir tespit olduğu gerekçesiyle bozabilir. Bilirkişi raporuda, tanık ifadeleride birer delildir. Hangi delinin daha güvenilir ve değerli olduğu göreceli ve değişkendir. Evet tartışmanın seyri açısından önemi yok bunlar spesifik konulardır bildiğim kadarıyla. Neyi değiştirir el bombalarının birer delil olma niteliğine zarar verir. Sakatlar. Sen ben bunu sanıkları korumak işte masumlar demek için söylüyormuşum gibi algılıyorsun ama ben başka birşeyden bahsediyorum. Benim istediğim ümraniyedeki el bombalarıyla başlayan soruşturmanın gerçekten derin devlete yönelmesi, gerçekten devlet içindeki çeteleri deşifre edip cezalandırması. Enin sonunda kimsenin ceza almayacağı yıllarca sürüncemede kalan ve bu arada hükümet muhaliflerini süründürmekten öteye gitmeyecek bir dava olmaması. MKE'nin yalnızca ordu ve emniyet teşkilatına teslim ettiğim el bombaları bir gecekonduda ele geçiriliyorsa bu kritik bir delildir. Zira o el bombaları bir gecekondudaysa mutlaka birileri onları ya emniyet depolarından, ya da ordu depolarından oraya ulaştırdı. Ancak şimdi delil olarak sakatlandı o bombalar. "Emekli Yüksek Rütbeli Askerler" Ya iyide bu savcı devletin içindeki gizli teşkilatlara mı dokundu? Bekir başından beri konuşuyoruz bu soruşturmada sorgulanan bir tane bekçi bile yok görevli. Ne devletin içindeki gizli teşkilatı ? Hangi devletin içindeki gizli teşkilata dokunmuş bu savcı? Devletin içindeki gizli teşkilat sivillerden mi oluşuyor yoksa? Emekli Yüksek Rütbeli Askerleri gözaltına almak tutuklamak mı "dokunulmazları dokunlur hale getirmek" ? Bu mudur yani? Gazetecileri, sivil toplum kuruluşu yöneticilerini gözaltına almak mı? Valla bu mantıkla senin dediğin bakımından bu soruşturmanın totali Korkut Eken'in tutuklanmasının yanında hava civa kalıyor. Korkut Eken emekli general değil emekli yarbaydı ama. Tam bir dokunulmazdı siciliyle. Ama yargılandı. Tutuklandı. Buysa mesele. Hiç bu ülkede emniyet tarafından yanlış raporlar düzenlenmedi değil mi ? Suçu örtbas etmek için, ya da birilerini suçlamak için . Hiç o raporlar daha sonra yenileri tarafından ortadan kaldırılmadı değil mi? Diyelimki o bombalar tam tersi bir cenah tarafından o gecekondunun sahibi olan şahıslara teslim edildi emniyet içindeki bir grup tarafından ? İmkansız mı böyle bir şey? Ya da susurluk kazasından sonra mercedesin bagajından çıkan silahlarla ilgili emniyet tarafından kayıp, arızalı, zayi raporu düzenlenmiş olduğu ortaya çıkmadı mı ? Meslek hayatında bugüne kadar kaç tutanağa itiraz ettin? Ve hergün bu soruşturmanın güvenilirliğini konusunda haklı soru işaretleri ortaya çıkaracak gelişmeleri , ve ne kadar bir "derin devlet çetesi" ni açığa çıkaracak soruşturma niteliği taşıdığı hakkında endişe duymamızı sağlayaca bilgileri izliyoruz. Geri dönüp 28 Şubat'ı tartışmak istemiyorum. Bu dönemde RP hata yapmış olabilir konumuz bu değil. Bu dönemde bazı aslı/astarı olmayan haberler servis edildi pompalandı. Hemde hayli yüksek sayıda. Hasılı bana göre o tarihte benzerlerinden ayrılan ve post-modern denilen darbe oldu. e-bildiri hakkında açılmış dava var mı diye sormuşsun? Bunu mu tartışıyoruz CYRANO, yapma gözünü seveyim. Darbeden bahsediyoruz. Cumhuriyet Mitinglerini asker böyle okumuştur diyorum. e-bildiri bir başlangıçtı diyorum Anayasa Mahkemesi istenilen kararı almasaydı ne olacaktı dedim. Anayasa Mahkemesi sehven bir darbeyi durdurmuş olabilir dedim. e-bildirge hakkında açılmış bir dava var mı? 28 Şubat postmodern darbesi hakkında var mı? 71-73 için var mı? 80 darbesi için var mı? 60 için var mı? Bunlar da soru mu? Şimdi denebilir dava açma teşebbüsü vardı en azından. 80 darbesi için yapanlara dava açmaya çalışan Adanalı bir savcı görevinden el çektirilmiştir dedim 4-5 yıl kadar evvel. Sincandan tankların yürümesi sanırım Kudüs gecesinin ertesi değilde birkaç gün sonrasıydı. Tanık meselesi spesifik bir konu olmasına rağmen; bunu ayrı olarak tartışıyoruz. Bilirkişi raporuyla birlikte. CYRANO; tanık ceza hukukunun en önemli ayağıdır. Bu yüzden yalancı tanıklık ayrı olarak suç şeklinde düzenlenmiştir. Onun için ayrı bir yemin müessesesi vardır ve dahası çok açık bir madde ile "Tanığın beyanda bulunduğu esnada sözü kesilmez" diye bir madde vardır ve bu bozma nedenidir. Ceza hukukunda herşey delildir ve delil sıralaması yoktur ancak aksi ispat edilene kadar hakimin aykırı olarak hareket edemeyeceği şeyler de vardır. Hakim kendi kişisel bilgisi ile bilirkişi raporu arasında fark görürse bilirkişi raporunun aksine karar verebilir. Ancak; tanık ifadelerinin aksine karar vermek mümkün değildir. Somut olay ile tanık ifadeleri farklı ise o zaman başkaca delillerin ikamesi gerekir. Bunu nasıl örneklendirebiliriz. Bir adam öldürülür ve üzerinde 84 tane kurşun deliği bulunursa ve 18 tanık da -"Ya adamın belindeki silah yanlışlıkla patladı ve o adama değdi " derseler somut olay ile tanık ifadeleri arasında bariz fark vardır. Ve hukuk abesle iştigal etmez. İstisnalar her zaman mevcuttur. Bilirkişinin reddi, raporun yeniden incelenmesi talebi olabilir ancak tanığın reddi veya ifadesinin yeniden alınması olgusu yoktur. Yeni olaylar ortaya çıktığında tekrar aydınlatıcı bilgiye başvurmak mümkündür o ayrı hikaye...Hasılı gerek ceza hukukunun gerekse hukuk usulünün en girift iki meselesi tanık mı bilirkişi mi sorusu. Ceza hukuku tanığı biraz daha öne almıştır ilgili maddelerle. Tanıkların niteliği meselesi bizim hukukumuzun bir meselesi değildir. Sadece tanıklıktan çekinme hakkı olanlarla yeminsiz dinlenebilecek olanlar ayrımı vardır bu ise bir nitelik meselesi değildir. Cumhurbaşkanının tanıklığı ile Emine Şenlikoğlunun tanıklığı arasında bir fark yoktur. İki tanık farklı şeyler söylüyorsa somut olay dikkate alınır. Hangisinin ifadesi somut olaya uygun düşüyorsa ona üstünlük tanınır. Belki de sen nitelik diye başka birşeyi kastettin de ben yanlış anlıyorumdur. Yahu tanıklıkla bilirkişilik müessesesine nasıl girdiğimizi dahi hatırlamıyorum. Neyi/niye tartıştığımız da karışıyor...Neyse burada kesiyorum Sen, bu bombalar devlet içindeki ayağa dokunulmamak için yok edildi diyorsun ya da ben öyle anlıyorum. Ben de, eğer devlet içindeki ayağa dokunulmak istenirse bombalar hakkındaki elde mevcut veriler yeter diyeyim de tam olsun...Yeter ki; İSTENİLSİN... Meslek hayatında kaç tutanağa itiraz ettin demişsin geçen gün de buna benzer bir soru vardı? Avukatlık yapıp yapmadığımı öğrenmek istiyorsun galiba. Ben daha önce bu sorunun cevabını birkaç kez verdiğim için girmemiştim ancak ikinci kez bu yönde bir soru sorduğuna göre verdiğim cevabı bilmiyorsun. Bunun cevabını özel olarak versem olur mu? Ya da önemli değil zaten şu anda avukatlık yapmıyorum ve ilerleyen süreçte de yapmayacağım. 2004 yılında Hukuk fakültesini bitirdim. Staj yapıp yapmama konusunda çok düşündüm. Avukatlık yapacak mıydım yoksa yapmayacak mı? 2001 yılından beridir de devlet memuruyum. Ne yapayım ne yapayım...2004 yılında Avukatlık belgesini alayım en azından KPSS ile Kamu avukatlığına atama yapabilirim diye başvuruda bulundum. Bir yandan devlet memurluğundan ayrılırsam stajer avukatlara para verilmiyor aç kalır mıyım derdi diğer taraftan evliliğe yelken açıyorum. Hasılı; hem memuriyete devam edip hem avukatlık stajı nasıl yapılır? Bunun hukuki bir cevabı yoktu. Hukuk dışına çıktık biz de...Bir yandan staj bir yandan memuriyet. Staj bittiğinde avukatlıktan nefret ettim. Adliyelerde dönen dolaplar, avukatların çevirdiği işler, icra dairelerindeki pislikler, hakimlerin tamamen hukuk ve mevzuat dışına çıkan tarzları, yine hakim odalarına Laptop hediye eden avukatlar vs. vs. Bir yandan da; mesleğe yeni başlamış ve sadece CMK'dan gelecek parayla bu yaşantısını devam ettirmeye çalışan arkadaşlar, kirayı mı ödeyecek geçinecek mi belirsizlik...CMK paralarının ödenmemesi...Hasılı; bu mesleği yaparsam ya ben de adliyenin çamur/kir/pisliğine dahlolmak zorundaydım. Bu işi temiz kalarak yapanlar hayatının idame dahi ettiremiyordu. Vazgeçtim. Staj bitim belgesini 1 yıllık cırmalamanın neticesinde aldım ama kaldırıp bir ton derginin altına en alt çekmecenin bir köşesine attım. Avukatlıkla da belgesiyle de işim yok dedim. Ben, avukatlık işine girmedim ama iş hep benim peşimden geldi. Çalıştığım işyerinde olsun, yakın çevreden olsun bir ton tanıdık getirip getirip bir dava dosyası verdi elime. Bir dilekçe, bir dilekçe...Hayrına...Kaç dava dilekçesi, kaç cevap dilekçesi, kaç itiraz yazdım bilmiyorum...Ama ceza davalarına karışmıyorum. Niye; Bilirkişi raporu istenen bir dosya varsa eğer bil ki; o dosya için kesinlikle zorunlu müdafii görevlendirilmiştir. Nihayetinde bir de kendiliğinden araştırma ilkesi hakimdir ceza davasında... Ama birkaç yıl evvel çok hoş bir şey cereyan etmişti. Bir avukat arkadaş gelmiş; 12'lik pompalı tüfekle 1. lik saçma ile ateş edilmesi durumunda düzenlenen raporda kişinin elverişsiz araçla yakın mesafeden yaralandığı yönünde bilirkişi raporu tanzim edildiğini belirtmişti. Avukat arkadaş 1.lik saçma hakkında fikir sahibi değildi ve hemen itiraz etmesi gerektiğini belirtmiştim. Vurulan müvekkili idi. Ne oldu bilmiyorum...Sanırım ceza davasındaki dolaylı olarak tek itirazım budur. O da nasıl sonuçlandı bilmiyorum... Ben iddianameyi görmeden derinlemesine bir analiz yapamayacağım kanaatindeyim. Daha önce iddianameyi göremeyebiliriz demiştim ancak birkaç gün önce iddianamenin UYAP'a aktarılma çalışmalarının sürdüğü söylendi ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının iddianameyi okuyacağı belirtildi. Bekleme taraftarıyım. Selamlar... Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 12 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 12 Temmuz , 2008 Ne demiş Shakespeare: Fazla konuşmaya varmıyor dilim. Ama öyle kötü günler yaşıyoruz ki şimdi insan ne yaptığını bilmese de hain oluveriyor. Neden korktuğumuzu bilmeden kuşkular içindeyiz. Azmış, kudurmuş bir denizin ortasında sağa sola yalpa vurup olduğumuz yerde sayar gibiyiz. --------------------------------------------------------------------------------- Şimdi bunları okuduktan sonra 100 yıldır sustuğumuzu görüyorum ve hiçbir şeyin değişmediğini görüyorum.(yeni değil canım daha önce de görüyordum.Gözler görür kulaklar duyar yani Yüz yılda bir konuş yeter ..... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2008 Geri dönüp 28 Şubat'ı tartışmak istemiyorum. Bu dönemde RP hata yapmış olabilir konumuz bu değil. Bu dönemde bazı aslı/astarı olmayan haberler servis edildi pompalandı. Hemde hayli yüksek sayıda. Hasılı bana göre o tarihte benzerlerinden ayrılan ve post-modern denilen darbe oldu. e-bildiri hakkında açılmış dava var mı diye sormuşsun? Bunu mu tartışıyoruz CYRANO, yapma gözünü seveyim. Darbeden bahsediyoruz. Cumhuriyet Mitinglerini asker böyle okumuştur diyorum. e-bildiri bir başlangıçtı diyorum Anayasa Mahkemesi istenilen kararı almasaydı ne olacaktı dedim. Anayasa Mahkemesi sehven bir darbeyi durdurmuş olabilir dedim. e-bildirge hakkında açılmış bir dava var mı? 28 Şubat postmodern darbesi hakkında var mı? 71-73 için var mı? 80 darbesi için var mı? 60 için var mı? Bunlar da soru mu? Şimdi denebilir dava açma teşebbüsü vardı en azından. 80 darbesi için yapanlara dava açmaya çalışan Adanalı bir savcı görevinden el çektirilmiştir dedim 4-5 yıl kadar evvel. Sincandan tankların yürümesi sanırım Kudüs gecesinin ertesi değilde birkaç gün sonrasıydı. Karşılaştırdıkların aynı şey değil. Gerçekleşmiş bir darbe için "teşebbüs" davası açılamaz herhalde. Aslı astarı olmayan habere ihtiyaç olmayacak şekilde, Ortalıkta Şevki Yılmaz'lar, Bekir Yıldız'lar, Kanlı mı kansız mı muhabetleri, başbakanlık konutunda ağırlanan tarikat şeyhleri vs vs vardı. Şimdi ben kalkıp bunlar 28 Şubat'ı meşrulaştırmak için bilinçli yapılıyordu Refah Partisi tarafından derim. Senin söylediğinden bir farkı olmaz. Zira komplo teorisi parayla değil. Ancak soruşturmalar uç komplo teorileriyle yürümez. Tanık meselesi spesifik bir konu olmasına rağmen; bunu ayrı olarak tartışıyoruz. Bilirkişi raporuyla birlikte. CYRANO; tanık ceza hukukunun en önemli ayağıdır. Bu yüzden yalancı tanıklık ayrı olarak suç şeklinde düzenlenmiştir. Onun için ayrı bir yemin müessesesi vardır ve dahası çok açık bir madde ile "Tanığın beyanda bulunduğu esnada sözü kesilmez" diye bir madde vardır ve bu bozma nedenidir. Ceza hukukunda herşey delildir ve delil sıralaması yoktur ancak aksi ispat edilene kadar hakimin aykırı olarak hareket edemeyeceği şeyler de vardır. Hakim kendi kişisel bilgisi ile bilirkişi raporu arasında fark görürse bilirkişi raporunun aksine karar verebilir. Ancak; tanık ifadelerinin aksine karar vermek mümkün değildir. Somut olay ile tanık ifadeleri farklı ise o zaman başkaca delillerin ikamesi gerekir. Bunu nasıl örneklendirebiliriz. Bir adam öldürülür ve üzerinde 84 tane kurşun deliği bulunursa ve 18 tanık da -"Ya adamın belindeki silah yanlışlıkla patladı ve o adama değdi " derseler somut olay ile tanık ifadeleri arasında bariz fark vardır. Ve hukuk abesle iştigal etmez. İstisnalar her zaman mevcuttur. Bilirkişinin reddi, raporun yeniden incelenmesi talebi olabilir ancak tanığın reddi veya ifadesinin yeniden alınması olgusu yoktur. Yeni olaylar ortaya çıktığında tekrar aydınlatıcı bilgiye başvurmak mümkündür o ayrı hikaye...Hasılı gerek ceza hukukunun gerekse hukuk usulünün en girift iki meselesi tanık mı bilirkişi mi sorusu. Ceza hukuku tanığı biraz daha öne almıştır ilgili maddelerle. Tanıkların niteliği meselesi bizim hukukumuzun bir meselesi değildir. Sadece tanıklıktan çekinme hakkı olanlarla yeminsiz dinlenebilecek olanlar ayrımı vardır bu ise bir nitelik meselesi değildir. Cumhurbaşkanının tanıklığı ile Emine Şenlikoğlunun tanıklığı arasında bir fark yoktur. İki tanık farklı şeyler söylüyorsa somut olay dikkate alınır. Hangisinin ifadesi somut olaya uygun düşüyorsa ona üstünlük tanınır. Belki de sen nitelik diye başka birşeyi kastettin de ben yanlış anlıyorumdur. Evet baya yanlış anlamışsın. Nitelik dedim sosyal statü demedim ki. tanıkların tarafsızlığı, taraflardan biriyle aralarında husumet bulunup bulunmadığı, güvenilirliği, fiziksel ve zihinsel yetileri, tutarlılığı gibi bir çok nitel unsur vardır tanığın ifadesinin değerine etki edecek. Hakimlerin tanığın ifadesinin aksine karar veremeyeceği biraz havada bir sav oluyor. Zira ben kendim tüm tanıkların ifadelerinin aksine karar verilen en az 3 tane kaçakçılık davası biliyorum. Sen, bu bombalar devlet içindeki ayağa dokunulmamak için yok edildi diyorsun ya da ben öyle anlıyorum. Ben de, eğer devlet içindeki ayağa dokunulmak istenirse bombalar hakkındaki elde mevcut veriler yeter diyeyim de tam olsun...Yeter ki; İSTENİLSİN... Ben bu davada devlet içindeki yapıya ulaşacak adımların atılmadığı gibi bunu sağlıyacak delillerin birer birer sakatlığını iddia ediyorum. "elde ki mevcut veriler" zaten esas nokta. Susurluk kazasından sonra Mercedes'in bagajından çıkan silahlarla ilgili , bagajda bulundukları tarihe kadar "eldeki mevcut resmi veriler" eğitim çalışmalarında zayi oldukları, tamiri mümkün olmadığı için ıskartaya çıkarıldıkları, teslimat sırasında eksik teslim alındığına kadar bir sürü "mevcut veri" vardı. Ancak arabanın bagajından çıktıklarında tüm o "veri" leri çürüttüler. Ve "kayıp silahlar" davası başladı bu olaydan sonra. Bu olayda bir kayıp silah davasına sebeptir herşeyden önce. MKE'nin güvenlik güçlerine teslim ettiği bombalar bir gecekonduda bulundu. Başlı başına büyük bir davanın konusu. Ancak şimdi o bombalar yok ve biz emniyetin düzenlediği "mevcut veri" lerle başbaşayız. Emniyet raporu çıkarmış sonra bu silahlar tehlikeli bunları imha edelim talebinde bulunmuş, ve mahkeme kararıyla bombalar imha edilmiş. Bana bu biraz, alelacele otopsiyi yapıp pamuğa tıkma gibi geldi. Meslek hayatında kaç tutanağa itiraz ettin demişsin geçen gün de buna benzer bir soru vardı? Avukatlık yapıp yapmadığımı öğrenmek istiyorsun galiba. Ben daha önce bu sorunun cevabını birkaç kez verdiğim için girmemiştim ancak ikinci kez bu yönde bir soru sorduğuna göre verdiğim cevabı bilmiyorsun. Bunun cevabını özel olarak versem olur mu? Ya da önemli değil zaten şu anda avukatlık yapmıyorum ve ilerleyen süreçte de yapmayacağım. 2004 yılında Hukuk fakültesini bitirdim. Staj yapıp yapmama konusunda çok düşündüm. Avukatlık yapacak mıydım yoksa yapmayacak mı? 2001 yılından beridir de devlet memuruyum. Ne yapayım ne yapayım...2004 yılında Avukatlık belgesini alayım en azından KPSS ile Kamu avukatlığına atama yapabilirim diye başvuruda bulundum. Bir yandan devlet memurluğundan ayrılırsam stajer avukatlara para verilmiyor aç kalır mıyım derdi diğer taraftan evliliğe yelken açıyorum. Hasılı; hem memuriyete devam edip hem avukatlık stajı nasıl yapılır? Bunun hukuki bir cevabı yoktu. Hukuk dışına çıktık biz de...Bir yandan staj bir yandan memuriyet. Staj bittiğinde avukatlıktan nefret ettim. Adliyelerde dönen dolaplar, avukatların çevirdiği işler, icra dairelerindeki pislikler, hakimlerin tamamen hukuk ve mevzuat dışına çıkan tarzları, yine hakim odalarına Laptop hediye eden avukatlar vs. vs. Bir yandan da; mesleğe yeni başlamış ve sadece CMK'dan gelecek parayla bu yaşantısını devam ettirmeye çalışan arkadaşlar, kirayı mı ödeyecek geçinecek mi belirsizlik...CMK paralarının ödenmemesi...Hasılı; bu mesleği yaparsam ya ben de adliyenin çamur/kir/pisliğine dahlolmak zorundaydım. Bu işi temiz kalarak yapanlar hayatının idame dahi ettiremiyordu. Vazgeçtim. Staj bitim belgesini 1 yıllık cırmalamanın neticesinde aldım ama kaldırıp bir ton derginin altına en alt çekmecenin bir köşesine attım. Avukatlıkla da belgesiyle de işim yok dedim. Ben, avukatlık işine girmedim ama iş hep benim peşimden geldi. Çalıştığım işyerinde olsun, yakın çevreden olsun bir ton tanıdık getirip getirip bir dava dosyası verdi elime. Bir dilekçe, bir dilekçe...Hayrına...Kaç dava dilekçesi, kaç cevap dilekçesi, kaç itiraz yazdım bilmiyorum...Ama ceza davalarına karışmıyorum. Niye; Bilirkişi raporu istenen bir dosya varsa eğer bil ki; o dosya için kesinlikle zorunlu müdafii görevlendirilmiştir. Nihayetinde bir de kendiliğinden araştırma ilkesi hakimdir ceza davasında.... Ben bunu sadece bilirkişi raporlarına, polis tutanaklarına veya benzer her türlü rapora davalarda ne kadar çok itiraz edildiğini, ve mahkemelerin ne kadar çok yeniden rapor tanzim edilmesini, yeniden bilirkişi tayini yapılmasına karar verdiğini anlatmak için retorik cümle olarak olarak kullandım. Yani sen hiç rapora itiraz etmedin mi ve hiç itirazın kabul edilmedi mi diye? Bizim serbest bölgede bir arkadaşımız Black Horse visikilerini itham ediyordu. Gümrükte orjinal viski etiketinin üstüne tarım ve köyişleri bakanlığının iznininde olduğu bandrolun bulunduğu ikinci bir etiket vurmuşlar. Ancak etiket stickeri kalitesiz çıktığı için teslim edildiği ambarda rutubetle ikinci etkiketler kalkmış ve bir çok şişede dökülmüş. Nakliye kamyonlarından birisini polis çeviriyor 60 koli sahte bandrol yapıştırılmış kaçak viski bulunmuştur diye tutanak düzenliyor (etiketler düştüğü için polis bunu sahte bandrol olarak görüyor). Soruşturma açılıyor. Adam tüm gümrük belgelerini, ikinci etiketin vurulduğunu gösteren evraka kadar herşeyi emniyete teslim ediyor. Yine kaçakçılık davası açılıyor ve bilirkişi olarak bir "inşaat mühendisi" atanıyor. O da kaçak viski diyor raporunda çocuğa 8 yıl hapis cezası birde üstüne dünyanın para cezası verdiler. İzninin iptali için ayrı bir soruşturma açıldı üstüne. Ama yakalama emri yok. Davayı temyiz etti. Avukatı hem bilirkişi raporuna hem de polis tutanağı üzerinden temyiz etti. Yargıtay bütün esaslardan bozdu davayı. Yeniden bilirkişi tayini yapıldı. Ve bu sefer gümrük müdürlüğünden tayin edilen bilirkişi etiketleri yeniden inceledi, etiketlerin gümrükte yapıştırılan etiketler olduğunu belirtti raporunda. Daha önce 8 yıl hapis cezası alan adam. Emniyeti gereksiz yere meşgul ettiği için küçük bir para cezası aldı. (etiketlerin rutubet sonucu düştüğünü bildirmediği için) Yeni bilirkişi etiketlerin gümrük ambarlarında kullanılan teknikle vurulup vurulmadığından, bandrol yapıştırmak için yapılan başvuruda örnek olarak teslim edilen etiketlerle aynı mamül ve aynı matbaanın ürünü olup olmadığına kadar birsürü inceleme yapmış. Yani bir rapor 8 sene hapis cezası, bir rapor beraat. Ben iddianameyi görmeden derinlemesine bir analiz yapamayacağım kanaatindeyim. Daha önce iddianameyi göremeyebiliriz demiştim ancak birkaç gün önce iddianamenin UYAP'a aktarılma çalışmalarının sürdüğü söylendi ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının iddianameyi okuyacağı belirtildi. Bekleme taraftarıyım. Selamlar... bende bekleme taraftarıyım. Gerçekten hiçbir eylem isnat edilmeyen, hiçbir devlet görevlisinin mensubu olmadığı. sadece "kötü niyet" e dayanan bir çete iddianamesi nasıl olacak bende merak ediyorum. Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2008 Kafalar karisik. Parola o kadar basit ki isareti tahmin etmek hic de zor degil. Bir aydan daha kisa bir surede yasanan olaylar: Fetullah Gulen hakkinda Yargitay tarafindan beraat karari, Fetullah Gulen’in Yesil Kart basvurusunun(!) reddi ve ABD topraklari disina cikartilacagi bilgisi, emniyet teskilatindaki Fetullahci kadrolarla en cok ugrasan isimlerden biri olan Adil Serdar Sacan’a duzenlenen saldiri gibi bir goruntu yaratan tir kazasi, Paksut’un “birilerince” takip edilmesi, Ergenekon adli sorusturma adi altinda gerceklesen Fetullah karsiti goruntu olusturan kisi ve kurumlarin gozaltilari, baskinlari. Oncesinde Kostebek kitabinin da yazari olan yazar-aydin Doc.Dr. Necip Hablemitoglu’nun sehit edilmesi, Danistay saldirisi ve bir yargicin vazifesi basinda sehit edilmesi, Cumhuriyet Gazetesi’ne el bombali uc saldiri, gayri muslim azinlik statusundeki kisilerin (rahiplerin) oldurulmesi… Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2008 Evet nihayet ünlü iddianame açıklandı (açıklanmadı). Ergenekon operasyonunun temel gerekçelerinden birisi olarak gösterilen darbe günlükleri ise iddianamede yer almıyor. Hükümet yandaşı basının üstünde fırtınalar kopardığı günlükler, savcı tarafından "sadece iddia" olarak görülmüş. Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2008 Dag Fare Dogurdu? Dogurdugu´da Şüphe, Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.