Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

İnançtaki "Madde" çıkmazı...


Tengeriin boşig

Öte Dünya "Maddi midir?" sorunsalı...  

10 üye oy verdi

  1. 1. İster inançlı olun, ister inançsız olun... Size "Diriltilmek" dendiğinden aklınıza gelen nedir?

    • "Diriltilmek" dendiğinde kastedilen şey, "Canlı" ve "Maddi" bir varlığın ölüp yeniden yaşama döndürülmesidir...
      9
    • "Diriltilmek" dendiğinde kastedilen şey, Ölümsüz ve Tanrısal olduğu halde "Ruh"un ölüp yeniden yaşama döndürülmesidir...
      1
  2. 2. "Ruh" ölümsüzse ve ölüp dirilmesi mümkün değilse... Tekrar dirilecek olan şey "Maddi Varlığımız/Bedenimiz" ise... Tekrar dirileceğimiz "Sonsuz Yaşam/Ahiret"te gideceğimiz yerler (Toplanma Alanı, Tanrı'nın Huruzu, Cennet, Cehennem, A'raf) Maddi olmak zorunda değil midir?

    • Yeniden dirilmek "Canlı Madde/Varlık"a has bir özellik olacağından, Öte Alem'in "Maddi" olması kaçınılmazdır...
      10
    • Yok ya hu! Vardır bir hikmeti...
      0
  3. 3. Peki "Dirilen şey", "Dirileceği yer" ve "Diriltilen şeyin, diriltildiği yerdeki sonsuz hayatı" Maddi olacağına göre "Madde" ezelidir düşüncesi çelişkili değil midir?

    • Açıkçası düşünmeden itaat edilirse bu türlü çelişkileri farketmemek gayet normal...
      9
    • Yok ya hu! Vardır bir hikmeti...
      1


Önerilen İletiler

Şimdi şöyle bir şey var:

"Yeniden diriltilmek"

 

Eğer inançta bu düşünceyi benimsemezseniz Şirktir...

Peki benimseyelim...

 

Peki "Yeniden diriltilmek"in mahiyeti nedir?

Yani Ruhani anlamda mı diriltileceğiz,

Yoksa Maddi benliğimizle mi?

 

"Ruhani" anlamda ise böyle bir şey mümkün değil...

İki madde de kısaca açıklayayım bunu:

1- Öncelikle Ruh diye bir şey zaten yoktur...

2- Ya da diyelim ki "Ruh" var, "Ruh"un en temel özelliği "Ölümsüz" olmasıdır... Ölmeyen bir şey tekrardan diriltilemez...

 

Böylelikle "Dirilme"nin en temel mantığı ortaya çıkıyor:

=> Diriltileceklerin mutlaka ve mutlaka "Canlı" ve "Maddi" temelli olması gerekmektedir...

 

Böylece bir sorun daha ortaya çıkıyor:

"Acaba diriltilenlerin bu yeniden diriltildikleri yer

"Maddi" mi?

Yoksa "Ruhani" mi?

 

Pek tabii ki akıl ve mantıkla düşünecek olursak "Maddi"dir...

 

Pekiii...

İnsanların bu yeniden diriltildikleri yere ne deniyordu?

"Mahşer..."

"Ahiret..."

 

Kısaca "Mahşer" "Ahiret" denilen o toplanma yeri "Maddi" bir yer olmak zorunda...

 

Peki inanca göre bu yeniden diriltilme sonrasında tekrar bir ölüm var mıdır?

Yoktur...

Diriltildikten sonra Cennete de gitseniz, Cehenneme de gitseniz tekrar bir ölüm yok...

Artık sonsuza kadar yaşayacaksınız...

 

Yani Diriltildikten sonra etkileşime geçtiğiniz her olay, olgu ve yaşam "Maddi" olmak zorunda...

 

Şimdi bu Maddi Mahşer yerinde tekrar ölmeyeceğinize göre gidebileceğiniz iki yer var:

"Cennet"

"Cehennem"

 

Soru şu:

"Cennet ve Cehennem Maddi midir, değil midir?"

 

Kaçınılmaz olarak en akıllı ve mantıklı cevap:

"Maddidir" olacaktır...

 

Peki o zaman "Cennet ve Cehennemdeki Sonsuz Hayat" anlayışına göre "Madde" ne olmalı?

"Sonsuz..."

Peki öte dünya "Maddi" ise "Ruh" ve "Soyut" kavramların işi ne?

Bir işe yaramıyorlarsa!

 

Peki "Madde Sonlu!" düşüncesini kim uydurmuş?

Yine inancın kendisi...

 

Ya şöyle dersek:

"Tanrı, varlığın kendisidir..."

Ahanda bu yukarıdaki büyük çelişkiyi aşmış oluruz...

 

==========

 

Sorularımız şunlar ve akıllı, mantıklı bir şekilde cevaplandıklarında varılacak sonuç aynıdır...

Ama yine de sizde kendinizce cevaplayın:

 

1- Peki "Yeniden diriltilmek"in mahiyeti nedir?

Yani Ruhani anlamda mı diriltileceğiz,

Yoksa Maddi benliğimizle mi?

 

2- Acaba diriltilenlerin bu yeniden diriltildikleri yer

"Maddi" mi?

Yoksa "Ruhani" mi?

 

3- Peki inanca göre bu yeniden diriltilme sonrasında tekrar bir ölüm var mıdır?

 

4- "Cennet ve Cehennem Maddi midir, değil midir?"

 

5- "Cennet ve Cehennemdeki Sonsuz Hayat" anlayışına göre "Madde" ne olmalı?

 

 

Not:

.-Anketleri doldurmak zaruridir...

-İstediğiniz sorudan başlayamazsınız...

-Sınav süresi yoktur...

-Akıl ve mantık dahilinde cevaplanmaları zaruridir...

-Çelişkili ve Alıntı cevaplar kabul edilmeyecektir.

-Her soru 20 puandır...

Başarılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 68
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Üstad, söyleyip duruyoruz ama malesef bir arpa boyu yol alamamışız, kendi kendinize kurgulamış cevaplar (!) bulmuşşsunuz.

 

Madde deyip duruyorsunuz, madde bir hayal ve bir vehimdir derken madde yoktur demiyoruz, biz bilemeyiz diyoruz.

 

Yahu hicmi bir ruya görmediniz de rüyanızda kendinizi yuksekce bir yerden düşüp heycanla uyanmadınız? Yoksa siz rüyadayken rüyada olduğunuzu bilecek kadar ileri bir zeka seviyesindemisiniz?

 

Sıklıkla kullandığımız madde kelimesinin yerine bu segmentteki maddemi dememiz gerek illa.

 

Madde sonsuzdur ama mahiyetini bilemeyiz de diyebiliriz, madde sonludur da diyebiliriz.Ikinci cumledeki madde sonludur ifadesi bizim hayalimiz vehmimizin sonlu olacağı yeni bir dirilişle ki mahiyetini bu segmentte bize bahşedilen akılla bilemeyiz, dirileceğiz diyoruz.

 

Sonsuz kudret sahibini tam olarak algılayabilmek ve bilmek için sonsuz bir akla sahip olmamız gerekir diyoruz.

 

"Rabbim bizim soylenmemiş sözlerimizi duydun bizi var ettin" metnini, söylenmemiş sözler ne demek, bizi duyması ne demek, bizi var ettin ne demek diye sorgulamıyor sonsuz kudretin önünde aczimizi idrak ediyoruz.

 

***********

 

Bunun üzerine de diyeceksiniz bilmiyorum...

 

Soyuta metafiziğe inanmayan biri olarak bence bırakın bu anketleri sorgulamayı falan, asıl, hem metafiziği-soyutu reddeden hemde oluşu açıklayan bir model sunun ki tartışalım.Ki model göreceliliği tümüyle red etsin ve mutlak gerçeklik üzerine inşa edilsin, mutlak gerçeklik ne demekse...

 

 

 

 

Saygılarımla.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Üstad, söyleyip duruyoruz ama malesef bir arpa boyu yol alamamışız, kendi kendinize kurgulamış cevaplar (!) bulmuşşsunuz.

Arkadaşım, cevap verin o zaman o sorulara?

Ama önce sizin çıkmazlarınızı ve çelişkilerinizi farkettireyim, ondan sonra...

Madde deyip duruyorsunuz, madde bir hayal ve bir vehimdir derken madde yoktur demiyoruz, biz bilemeyiz diyoruz.

Nasıl bilemezsin Madde'yi ya hu?

Sen kendin zaten başlı başına bir maddesin...

Canın yandığında anlarsın maddenin ne kadar gerçek ve bilinebilir olduğunu...

Yahu hicmi bir ruya görmediniz de rüyanızda kendinizi yuksekce bir yerden düşüp heycanla uyanmadınız? Yoksa siz rüyadayken rüyada olduğunuzu bilecek kadar ileri bir zeka seviyesindemisiniz?

Arkadaşım, bir çok insan bir çok kere rüyada olduğunun farkına varabilir...

Gerçeklik ile rüya benzetilemez.

Zira rüyalar, zaten gerçek yaşantıların bir ürünüdür...

Beyindeki elektrik akımının bir farklı yönüdür...

Yüksekçe yerden düşüp heyecanla uyanmak ile gerçekliğin ne alakası var onu anlayamadım...

 

Diyelim ki bu gerçeklik bir rüya ve biz öldüğümüzde başka bir gerçeklikte diriltileceğiz.

"Dirilmek" düşüncesi "Ölmüş olan Canlı Madde"nin yeniden "Canlanması" anlamına gelir...

Yani ister bu dünya da diriltilin, ister başka bir gerçeklikte...

Kaçınılmaz olan şudur ki, diriltileceğiniz haliniz ve yer

Mutlaka ve mutlaka "Maddi" olmak zorundadır...

Yoksa Diriltme işlemi gerçekleşemez...

Anlayabiliyor musunuz bunu?

 

Bu da "Maddenin Sonsuz" olması anlamına gelir...

Sıklıkla kullandığımız madde kelimesinin yerine bu segmentteki maddemi dememiz gerek illa.

Evet, bu gerçeklikteki "Madde" demek zorundayız...

Çünkü başka bir gerçekliğin olup olmadığını deneyimleyemediğimiz gibi,

Başka bir gerçeklikteki maddeyi de deneyimleyemiyoruz...

Kısaca:

Olmayan bir şeye inanmıyoruz...

Madde sonsuzdur ama mahiyetini bilemeyiz de diyebiliriz, madde sonludur da diyebiliriz.Ikinci cumledeki madde sonludur ifadesi bizim hayalimiz vehmimizin sonlu olacağı yeni bir dirilişle ki mahiyetini bu segmentte bize bahşedilen akılla bilemeyiz, dirileceğiz diyoruz.

Yani kısaca, nasıl cevap vereceğinizi sizde bilmiyorsunuz...

Sonsuz kudret sahibini tam olarak algılayabilmek ve bilmek için sonsuz bir akla sahip olmamız gerekir diyoruz.

Peki o zaman "Sonsuz bir akıl"a sahip olmadığımıza göre

"Sonsuz bir kudret"in varlığından nasıl emin olabiliyorsunuz?

"Sonsuz kudret sahibini anlamak için sonsuz akla sahip olmak lazım" diyorsunuz ama maşallah sonsuz bir akla sahip olmadığınız halde sonsuz kudretin tanımını yapabiliyorsunuz...

Bu bir çelişkidir...

"Rabbim bizim soylenmemiş sözlerimizi duydun bizi var ettin" metnini, söylenmemiş sözler ne demek, bizi duyması ne demek, bizi var ettin ne demek diye sorgulamıyor sonsuz kudretin önünde aczimizi idrak ediyoruz.

 

Bu acz de bilim dışılık oluyor ne diyelim.. Bilim sizin oyuncağınız olsun, gerçeğe varışın sonsuz adımları içinde dolanıp durun öyleyse..

 

Bunun üzerine de diyeceksiniz bilmiyorum...

Şu halde çelişkileri ve cevaplayamadıkları ile boşa dolanıp duran sizmişsiniz gibi geliyor diyeceğim, daha ne diyeyim...

Ben gerçeğe vardığımdan eminim ama varamadığımı hayal ederek tatmin olmanıza birşey diyemem...

Soyuta metafiziğe inanmayan biri olarak bence bırakın bu anketleri sorgulamayı falan, asıl, hem metafiziği-soyutu reddeden hemde oluşu açıklayan bir model sunun ki tartışalım.Ki model göreceliliği tümüyle red etsin ve mutlak gerçeklik üzerine inşa edilsin, mutlak gerçeklik ne demekse...

Bilim'in tümü bu söylediklerinizle ilgileniyor...

Takip edin...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Tengeriin boşig madde tanımını, yaptığın canın yanarsa anlarsın açıklaması ile kabul ediyor daha başka da bir şey söylemiyorum.

 

Fayda ve zaman kaybından öteye gitmiyor ve ikna edemiyorum sizi.

 

Model istiyorum aşağıdaki mesajı alıyorum..

 

Bilim'in tümü bu söylediklerinizle ilgileniyor...

Takip edin...

 

Bilimi siz takip edin ve kutsadığınız bilimin sonsuz adımları içerisinde ilerleyin, bizde uzaklardan sizi izliyor olalım...

 

saygılar sevgiler.

 

benden bu konuda bu kadar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Tengeriin boşig madde tanımını, yaptığın canın yanarsa anlarsın açıklaması ile kabul ediyor daha başka da bir şey söylemiyorum.

 

Fayda ve zaman kaybından öteye gitmiyor ve ikna edemiyorum sizi.

 

Model istiyorum aşağıdaki mesajı alıyorum..

 

Bilimi siz takip edin ve kutsadığınız bilimin sonsuz adımları içerisinde ilerleyin, bizde uzaklardan sizi izliyor olalım...

 

saygılar sevgiler.

 

benden bu konuda bu kadar.

En basit tanımı ile "Madde" var olduğunun farkına varabildiğimiz, hissedebildiğimiz gerçekliktir...

Beş duyumuz ile deneyimleyip, varlığını ispatlayabildiğimiz gerçeklik ile birlikte bu gerçekliklere bağlı olarak ortaya çıkan ürünlerdir...

 

Duyularımız, maddi varlığımızın birer ürünüdürler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Olaya diriltilmek değilde dirilme açısından bakmak istiyorum.Diriltilmek denildiğinde bende doğa üstü gücün müdahelesi olarak bir imaj bırakıyor.

 

Efendim dirilmek konusunda farklı rivayetler vardır.Buna farklı şekillerde desek daha doğru olur.Çünkü ölen kişinin nerde öldüğüne bağlıdır.Mesela denizde ölen bir kişi balıklara yem olacağından,onun vucudunda amino asitlere karışacak,sonrada o balığı yiyen kişinin bedeninde bir besin kaynağı olarak yaşamına devam edecektir. Ancak bu yaşam çok kısa süreli olduğundan sindirim sisteminde bakterilere dönüşecek,yararlı olanlar vucudda kalıp zararlı olanlar dışarı atılacaktır.

 

Eğer karada ölüm gerçekleşmişse,önce bilumum haşerat bayram ziyafeti çekecektir.Sonra hücreleri toprağa karışacak ve toprağın minerallerine katkı sağladığından otla beslenen hayvanların yaşam kaynaklarına karışacaktır. Sonuç olarak yine o hayvanları yiyen insanların bedenine dönecektir.

 

Sakın kimse ben insan yemem demesin,sonuçta hepiimiz bilime göre yamyam,ız.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Beden ruh içindir, ruh beden için değil.

 

Bedeni kafese, ruhu ise kuşa benzetirler.

 

Kafesin boyanmasıyla kuş güzelleşmez. Beden sıhhati de ruhun olgunluğuna delil olamaz.

 

Kafesi büyütmekle kuşu geliştirmiş olamazsınız. Onun büyüme yolu daha başkadır.

 

Kuş, kafesten dışarıyı seyreder, ama gören kafes değildir.

 

?göz bir hassedir ki; ruh, bu âlemi o pencere ile seyreder.? (sözler)

 

Kuşsuz kafesi kimse evinde barındırmaz. En yakınımızı bile ölümünden sonra kaç gün misafir ediyoruz?

 

Kuş kafesten önce de vardı, kafesten uçtuktan sonra da varlığını devam ettirir.

 

Şu koca kâinat sarayı, ruh için bir oda gibi. Beden ise kafes.

Ruh kafesten uçtuğu gibi, saraydan da çıkar gider, daha geniş âlemlere kavuşmak üzere.

 

Ve sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir."(İsra, 85)

 

Anket de taraflı bir şekilde hazırladığından adaletli olmamış. Sadece kendi görüşleriniz doğruymuş gibi bir izlenim var ankette.

Başkalarının aklıyla başkalarının hayatını yaşamış oluruz, kendi hayatımızı değil.

 

Belki ipucu istersiniz, başka ayetlere de bakmak zorundasınız yoksa bütüne bakmış olmazsınız,

dolayısıyla parçaya bakılarak verilen hüküm de "Yarım imam dinden eder" sözünden anlaşılacağı üzere yarım bilgi de kişiyi yanlış

düşüncelere sürükleyebilir ve sürüklüyor.

Bardakta yarım su dolu olabilir ama kişinin bardağın boş tarafına bakmaması gibi bir durum söz konusu değildir.

Dolayısıyla bardağa suyu ya tam doldurmak lazım yada kişiyi yanlış yönlendirmemek lazım.

 

(Hadislerden / Kurân'dan bakılması gereken konular:

Ahiret hayatı, Ölüm, Yeniden Yaratılış, İlk ruhun yaratılışı(konuyla bağlantılı olarak Hz. Adem kimin yüzüsuyu hürmetine Allah'tan af diledi sorusunun cevabında gizlidir ilk ruhun yaratılışı) , Cennette sunulan ikramlara vereceğimiz cevaplar

(Gaybı Allah bileceğinden gelecek bilgisi de tamamen O'nun ilmindedir.))

 

Eğer inançta bu düşünceyi benimsemezseniz Şirktir...

 

Madde'yi Allah'a ortak koşmak nedir peki -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ve sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir."(İsra, 85)

 

Anket de taraflı bir şekilde hazırladığından adaletli olmamış. Sadece kendi görüşleriniz doğruymuş gibi bir izlenim var ankette.

Başkalarının aklıyla başkalarının hayatını yaşamış oluruz, kendi hayatımızı değil.

Eğer başkalarının aklıyla başkalarının hayatını yaşıyorsak, bunun en güzel örneği;

"Said Nursi" gibi insanların "Şüphe Edilemez" derecede "Zamanın Işığı" olarak niteleyip,

Onların betimlediği hayatı yaşayan insanlar olsa gerek!

 

Ve hatta en bariz örneği;

Yüzlerce yıl önce tanımlanmış bir yaşam biçimini benimsemek olsa gerek...

 

Hatta ve hatta en güzel örneği;

Başkalarının aklıyla yaşamamayı öğütleyip, başkalarının aklıyla yaşayanlar olsa gerek...

 

"Ruh" hakkında niye az bilgi var?

Çünkü "Ruh" hakkında bilgi veren kaynakta Ruh'tan emin değildi sanırım...

Eğer "Ruh"u merak etmemizi istemiyorduysa, niçin "Ruh"un var olduğu bilgisini verdi bize, değil mi?

Madde'yi Allah'a ortak koşmak nedir peki -_-

İşte zurnanın zurt dediği yere geldik...

"Tanrı'ya eş koşmak!"

Maddeyi Tanrı'ya eş koştuğumu nereden çıkardınız?

O kadar şartlanmışsınız ki, bu mantığı hemen "Şirk" ile bağdaştırıyorsunuz...

 

Şirk koşmak demek, "Eşit, denk" olarak kabul etmek demektir...

Böylelikle Tanrı reddedilir ve eşiti olarak kabul edilen şeyin varlığı kabul edilir...

 

İşte ben "Tanrı" ya da "Allah" veyahut "Çalap"ı reddetmiyorum...

Yalnızca Varlık'ın "Tanrı/Allah/Çalap" olduğunu söylüyorum...

Dikkat edin, başlı başına "Madde"yi "Tanrı/Allah/Çalap" olarak adlandırmıyorum...

"Varlık"...

Bunun ne demek olduğunu anlayabiliyorsunuz değil mi?

 

Kısaca:

"Herşey O'ndan İbaret" diyebiliriz...

 

Peki asıl Şirk'e düşen kimmiş bir bakalım:

 

1- "Tanrı/Allah/Çalap" Maddeden ayrı gayrı mıdır?

"Evet" diyorsanız şu sorun çıkıyor ortaya...

 

2- "Tanrı/Allah/Çalap" Maddeden nasıl ayrı olabilir?

Ayrı ise niteliği nedir?

Ayrı ise "Maddenin bittiği yerde" Tanrı mı başlar?

 

Uzatmama gerek yok,

Daha önce bu soruları çok sordum ve irdeleyebilip, cevap verebilen olmadı...

Ama isterseniz sizinle bir pratik yapalım ve bu iki soru ile başlayalım...

 

Ama şunu unutmayın:

Maddeden ayrı Tanrı anlayışı

Bir kefede Tanrı,

Bir kefede Madde anlayışı demektir...

Yani Tanrı ile Maddeyi ayrı tutmak ve şirk demektir...

Oysa tek var olan "O"dur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

konunuzla çok fazla ilgisi yok ama maddenin tanımı'na geniş bir şekilde yer verme ihtiyacı duyuyorum.. ayrıca sizi bir konuda uyarma gereksinimi duyuyorum inanc anatomilerinin çogunlugunun sonucu bunalıma dönüyor psikolojinizi alt üst ediyor... kendi içinizde çelişkiye düşersiniz... o yüzden bu tür etkileri önceden düşünün bu kararı almadan önce aldıgınız bu kararı kaldırıp kaldıramıcagınız bence iyice bir düşünün ondan sonra uygulama yapın yapamıcaksanız fazla düşünmeyin derim... bildiklerinizi unutursunuz.. bildiginiz bir şey olur oda bakarsınız hiç bir şeydir.. beyin fırtınası yaşadıgınızı sanırsınız... işte o sırada yetersiz olan bilginiz sizi yanlış yönlendirir bence burda hüküm koymaktan çok yapmanız gereken tam anlamıyla hep birlikte araştırmak dinç bir zihinle tabiki karışık kafayla degil.. akıl, zeka ve hisler bunların üçüyle eylemsel fiilleri yaparız.. ki insanların hatalarının çogunluguda bunları yanlış yerlerde kullanmaktan oluşmaktadır.. bazen zekamızla düşünürüz, bazen aklımızla, bazende hislerimiz düşüncelerimiz olur.. yapmış oldugunuz şeyler kesinlikle yanlış veya dogru demiyorum... sadece dikkatli, olmanızı öneriyorum çünkü daha öncede bir sayfada yazdıgım gibi... yanlış alınmış bilgi, cehaletten daha tehlikeli..

 

 

 

MADDENİN TANIMI

Boşlukta yer kaplayan, kütlesi ve eylemsizliği olan her şey maddedir.

Madde ile ilgili örnekler

Oturduğumuz sıralardan, yediğimiz yiyeceklere, dev yıldızlardan gezegenlere, kullandığımız basit aletlerden bilgisayarlara, tek hücreli canlılardan karmaşık yapılı canlılara, gözümüzle görebildiğimiz bütün nesnelerden, göremediğimiz atmosferdeki gazlara kadar her şey maddedir.

Maddenin sınıflandırılması

Maddeler saf maddeler ve Karışımlar olmak üzere ikiye ayrılır. Saf maddeler, Elementler ve Bileşiklerdir. Karışımlar, Homojen karışım ve Heterojen karışım olmak üzere ikiye ayrılır

MADDE

SAF MADDELER KARIŞIMLAR

 

ELEMENTLER

- Metaller

- Ametaller

- Soygazlar

BİLEŞİKLER

- Asitler

- Bazlar

- Tuzlar

- Oksitler

HOMOJEN KARIŞIM

(Çözeltiler)

- İyonal çözelti

- Moleküler çözelti

HETEROJEN KARIŞIM

- Emülsiyon

- Süspansiyon

MADDENİN ÖZELİKLERİ

Fiziksel özellikler

Maddenin bir başka maddeye dönüşmeksizin gözlenebilen ve ölçülebilen dış görünüşü ile ilgili özellikleridir.

Maddenin rengi, kokusu, tadı, çözünürlüğü, sertliği, hacmi, ısı ve elektrik iletkenliği, katı, sıvı, gaz hâlleri, erime noktası, kaynama noktası fiziksel özelliklerdir.

Kimyasal özellikleri

Maddenin reaksiyon verebilme veya başka maddeler ile birleşerek yeni madde oluşturabilme kapasitesidir.

Bir maddenin başka madde ile etkileşmesi veya etkileşmemesi, onun kimyasal yapısı ile ilgili özelliklerdendir.

Yanıcı olup olmaması, asidik ya da bazik olması, suyla reaksiyona girip girmemesi kimyasal özelliklere örnek verilebilir.

 

Radyoaktif özellikler

Bazı maddeler kendiliğinden ışın yayar. Bu özelliği yapısında bulunduran elementlere radyo aktif elementler denir. Uranyum, radyum, toryum gibi elementler radyoaktiftir.

MADDENİN ORTAK VE AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİ

 

Maddenin ortak özellikleri

Maddenin kütle, hacim ve eylemsizlik olmak üzere üç tane ortak özelliği vardır. Maddenin uzayda kapladığı yer, hacim olarak ifade edilir. Kütle, madde miktarının bir ölçüsüdür, terazi ile ölçülür. Ağırlık, bir cismin üzerine yerkürenin uyguladığı çekim kuvvetidir.

 

Maddenin ayırt edici özellikleri

İki maddenin aynı ya da farklı maddeden mi yapıldığını anlamak için birtakım özellikleri araştırmak gerekir. Bunlar maddenin ayırt edici özellikleridir. Maddenin ayırt edici özellikleri şekle, biçime ve miktara bağlı olmayıp, maddenin cinsine bağlıdır.

 

1) Öz kütle (yoğunluk)

2) Erime noktası ve kaynama noktası

3) Çözünürlük

4) Sıcaklıkla genleşme

5) Esneklik

6) İletkenlik

MADDENİN AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİ

 

ÖZKÜTLE (YOĞUNLUK)

Maddelerin 1 cm3’ünün gram cinsinden kütlesine öz kütle denir. Öz kütle (d) ile gösterilir.

Kütle (m) ve hacim (V) arasında d=m/v bağıntısı vardır. Özkütlenin birimi g/cm3 dür.

Saf maddelerin (element ve bileşik) özkütleleri sabittir. Karışımların öz kütleleri ise sabit değildir.

Bir maddenin özkütlesinden söz ederken sabit bir sıcaklıktaki özkütlesinden söz edilmelidir. Sıcaklık değiştiğinde maddenin hacmi değişeceğinden özkütlesi de değişir. Özellikle gazlardaki değişiklik daha belirgindir.

Özkütle, maddenin karakteristik özelliği olmasına rağmen yalnız özkütlesi bilinen bir maddenin hangi madde olduğu anlaşılamayabilir. Bir maddenin hangi madde olduğunun anlaşılabilmesi için birden fazla ayırt edici özelliğinin incelenmesi gerekir.

 

 

 

Saygılar :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

maddenin tanımı yapıldığından yapmayacağım gayet açık bilimsel tarifide özet duyularla ifade edilen tarifi de verilmiş.

 

burada sorun olan ksısm maddenin ezeliyeti ile başlamış gibi.

ezeli demek ayrıca başlangıcı olmayan demek değişdir sadece. ezeli: başlangıcı ve sonu olmayan (zamandan bağımsız)

ebedi : sonu olmayan

ve daimi: süreklilik arz eden, demektir.

 

şimdi islamiyetçe yaratılmış olan herşey maddedir. madde de ezeli olamaz. bir zamanda yaratılmalı( ya da var olmaya başlamalı diyelim)

ebedi olamaz. çünkü ebediyet ancak ezeliyetle olur. kendinden olması. kendisi ebediyetini sağlaması gerekir. ama maddede bu da yoktur.

madde daimidir. ne ezeli ne ebedidir. daimi olması onu sürekli var kılan birine muhtaç eder.. kendinden bunu sağlayamaz. O da ne kadar isterse o kadar devam eder o madde.

bir de böyle düşünelim.

 

ayrıca madde ve yaratıcının aynı anda varlığı yaratıcıya şirk olmaz. yaratıcıya ait olanı maddeye vermek şirk olmaktadır.

 

siz de islamiyetin içinden çıkan"la mevcuda illa hu" anlayışına (hak değildir yanlış anlaşılmasın)benzer bir anlayış var gibi görüyorum. panteizm di galiba

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yine lafı dolandırıp durmuşsunuz.

burada sorun olan ksısm maddenin ezeliyeti ile başlamış gibi.

ezeli demek ayrıca başlangıcı olmayan demek değişdir sadece. ezeli: başlangıcı ve sonu olmayan (zamandan bağımsız)

ebedi : sonu olmayan

ve daimi: süreklilik arz eden, demektir.

Enerji ile maddenin döngüsünün ezeli olmadığını düşündüren bilimsel kanıtınız nedir?

şimdi islamiyetçe yaratılmış olan herşey maddedir. madde de ezeli olamaz. bir zamanda yaratılmalı( ya da var olmaya başlamalı diyelim)

ebedi olamaz. çünkü ebediyet ancak ezeliyetle olur. kendinden olması. kendisi ebediyetini sağlaması gerekir. ama maddede bu da yoktur.

O zaman cennet, cehennem, melekler, zaman, şeytan, cinler, kurandaki ayetler ve sözler, vahiy, mahşer, ahiret vs. hepsi Maddedir.

 

Zaten konu açılırkende üzerinde durulan şey bu saydıklarımızın hepsinin madde olduğuydu, sizde desteklemişsiniz zaten. :clover: Ama çelişki burada değil mi?

 

Yani sen yaratılmış herşeyin madde olduğunu ve maddeninde ezeli yani sonsuz olamayacağını söylüyorsun. Ama Allah Kuranda cennetin ve cehennemin yani maddenin sonsuza kadar var olacağını söylüyor? Allah mı çelişkide, sen mi? Bence her ikiside çelişkide.

madde daimidir. ne ezeli ne ebedidir. daimi olması onu sürekli var kılan birine muhtaç eder.. kendinden bunu sağlayamaz. O da ne kadar isterse o kadar devam eder o madde.

bir de böyle düşünelim.

Ne açıdan muhtaç edecek ki? Senin düşüncene göre Allah var ve o kimseye muhtaç değil. Bize göre de Madde var ve kimseye muhtaç olması için neden yok. Ne olacak ta muhtaç olacak? Karınını mı doyuracak, ağızna emzik mi verecek maddenin?

ayrıca madde ve yaratıcının aynı anda varlığı yaratıcıya şirk olmaz.

Olur. Aynı andan iki ayrı varlıktan söz ediyosun, nasıl olmaz?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

ayrıca madde ve yaratıcının aynı anda varlığı yaratıcıya şirk olmaz. yaratıcıya ait olanı maddeye vermek şirk olmaktadır.

Tanrı ile Maddenin aynı anda var olduğunu düşünmek, Şirktir...

Çünkü ikisinin birlikte ama birbirinden ayrı olduğunu kurguladığınızda,

Karşınıza bu ikisinin ilişkileri sorunsalı çıkacaktır...

 

Mesela bir arkadaş (Doğan Gürbulak adlı arkadaştı sanırım), Soyut ve Somut varlıkarın birden Tanrı/Allah/Çalap'ın yarattıkları olduğunu söylemişlerdi.

Ben böyle bir tanımı ilk defa duyuyorum ve açıkçası kendisini kutlarım...

Çünkü Felsefe tarihinde gerçekten yeni bir çığır açacak bir düşünce tarzıdır bu...

Örnek olarak Nietzsche, gününe kadarki insanların düşünce yapılarını değerlendirmiş ve İyinin ve Kötünün ötesinde, "Üstİnsan"ı ele alan, İnsanÜstü bir düşünce yapısına öykünmüştü...

Yani bir ideale...

Niçin?

Çünkü var olan düşünce sistemlerinin tümü tıkanıyordu...

İnsanlar var olan ahlaki yapılarla, anlayışlarla takanıyordu...

Benim devamlı üzerinde durduğum konuda "Soyut Tanrı ve Somut Varlık ilişkisi çıkmazı" idi...

Düşünceme göre "Soyut Tanrı" düşüncesi var ise, bu Soyut Tanrı'nın Madde ile olan ilişkisinin yine Madde kaynaklı olması gerektiği, böylelikle Tanrı'nın kaçınılmaz olarak Maddi bir yanının bulunduğu idi.

Bu da bir kefe Tanrı'nın varlığını ve diğer kefede de Maddenin varlığını kaçınılmaz kılıyordu...

Dolayısı ile "Vahdet-i Vücut" anlayışına göre "Tek Varlık" olarak Tanrı'nın yanında,

Birde Tanrı'nın, ondan ayrı olarak var olduğu ya da var ettiği Madde var demekti...

Maddeyi istediği kadar Tanrı yaratmış olsun, Tanrı'nın maddeden ayrı olduğu düşüncesi

Bir tarafta Maddenin ve bir tarafta da Tanrı'nın (ayrı olarak) var olduğunu kabul etmek demektir...

Ve bu ayrılık, bir denklemi oluşturur...

Ama Sayın Doğan arkadaşımız (yanlış hatırlamıyorsam o idi)

"Soyut ve Somut her şeyi Tanrı yaratmıştır" dedi.

Yani Tanrı'yı "Soyutun ve Somutun ötesinde" bir "Şey" olarak tanımladı...

 

Bu aslında Metafizik düşüncenin artık tıkandığı yerdir ancak ne yazık ki kimse bunun farkına varamadı...

Gerçekten Uluslararası bir platformda tartışılsa, bir öneme sahip olabilirdi...

 

Nasıl mı?

 

İnsanlık önce gücü karşısında şaşakaldığı, çaresiz kaldığı, korktuğu, sevdiği Maddelere ve

Olaylara/Olgulara "Ulu"dur diyerek, "İlah" olarak tapındı...

Daha sonra zihni geliştikçe o korkuğu ve muhtaç olduğu içinde sevdiği doğaya hakim olan alışkanlık olarak sürdürdüğü "İlah" düşüncesini Soyuta atadı...

Ve bugünde artık soyutun kanıtlanamaz, ispatlanamaz, deneyimlenemez bir kurgudan ibaret olduğunu anlayınca,

Bu seferde Tanrı'yı "Soyut Ötesi"ne atadı...

Lakin bu "Soyutu yaratan" Soyut Ötesi Tanrı'nın nitelikleri nelerdir henüz bilmiyoruz...

 

Not: "Doğan Gürbulak"ın söylediğini düşündüğüm şeyi o söylememişte olabilir ama o söyledi diye hatırlıyorum. Şu an geriye dönüp araştıramayacağım için, eğer kendisi değilse kusura bakmasın... Gerekirse o iletiyi arayıp buluruz artık...

 

siz de islamiyetin içinden çıkan"la mevcuda illa hu" anlayışına (hak değildir yanlış anlaşılmasın)benzer bir anlayış var gibi görüyorum. panteizm di galiba

Gelelim Palam'ın cevabına:

Dediğim gibi "Tanrı" ile "Madde"nin ayrı olduklarını düşünmek,

Tanrı'dan başka bir varlığın daha var olduğunu kabul etmek demek olduğundan şirktir...

Zira Kur'an-a göre tek Tapınılacak ilah "Tanrı" olduğu halde,

Tasavvufa göre Tanrı'dan başka bir varlık ta yoktur...

Zira tüm varlık sadece "O"dur ve ondan başka ve ayrı bir varlığı kabul etmek "İkicilik"tir...

 

Bu düşünce salt İslam'dan çıkmamıştır.

İslam öncesi bir çok inancın birbirleri ile uyumlu nüvelerinin bütünselliğinden oluşmuştur.

"La mevcudu illa hu" ya da "Ene'l Hakk" arasında fark yok...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nedense bu konu pek gözardı ediliyor gibime geliyor.

Oysa çok açık ve net bir cevap istemiştim...

Kimse üzerinde düşünmeye ve cevaplamaya yanaşmıyor...

 

Öyleyse ben tekrar sorayım bakalım...

Anket de taraflı bir şekilde hazırladığından adaletli olmamış. Sadece kendi görüşleriniz doğruymuş gibi bir izlenim var ankette.

Başkalarının aklıyla başkalarının hayatını yaşamış oluruz, kendi hayatımızı değil.

Bu iletiye daha önce cevap vermiştim ama şunu istememiştim:

"Peki adaletli anket nasıl olur? Siz yapar mısınız bu konuya dair adaletli bir anekt?"

 

Mantık çok basit:

 

A- Ruh gibi bir varlığın, dini açıdan da "Ölümsüz" olduğunu biliyoruz. Yani Ruh'un ölüp tekrar dirilmesi diye birşey olamaz... (Yanlışsa düzeltin lütfen)

B- "Yeniden diriltme" denilen olay, dini açıdan "Ölümlü" olduğunu bildiğimiz ve mantıklı olarak "Canlı Madde" olan "Bedenlerin" dirilmesi şeklinde olacaktır, olmalıdır. Mantıki olarak gereklilik budur. (Yanlışsa düzeltin lütfen)

C- "Yeniden dirilen beden"in diriltileceği yerde, bedenin kendisi gibi "Maddi" olmak zorundadır... Yoksa "Ruh" zaten mana/gayb alemindedir, oysa diriltme olacaksa kaçınılmaz olarak Madde aleminde olmak zorundadır. (Yanlışsa düzeltin lütfen)

D- Dinde "Bedenin tekrar diriltileceği yer" olarak tasvir edilen yer "Mahşer"dir ve dolayısı ile "C" maddesi gereğince bu yer "Maddi" olmak zorundadır.(Yanlışsa düzeltin lütfen)

E- Mahşer yerinde hesabı görülen "Canlı Maddi Beden"in hesabının görüleceği yerler "Cennet" ile "Cehennem"dir. Burada sefahat sürecek ya da acı çekecek olan bedenin de "Canlı Madde" olması kaçınılmazdır.(Yanlışsa düzeltin lütfen)

F- Bu mantık örüntüsü gereğince şu ortaya çıkıyor ki: "Mahşer, Cennet, Cehennem ve A'raf" diye adlandırılan yerler "Maddi" özellikte yerlerdir...(Yanlışsa düzeltin lütfen)

G- Dine göre "Cennet" ve "Cehennem"deki yaşamlar sonsuza kadar sürecektir.(Yanlışsa düzeltin lütfen)

H- "Cennet ve Cehennem = Madde" denklemi olduğuna göre;

"Sonsuz Cennet ve Cehennem = ?" demek "=Sonsuz Madde" demektir...(Yanlışsa düzeltin lütfen)

Sonuç: Bu mantık örüntüsüne göre kaçınılmaz olan şudur ki, Tanrı'nın varlığının sonsoz olması kadar, Madde'nin varlığı da sonsuzdur...

Öyle ki Tanrı'nın bildirdiği düşünülen veriler ve kavramlar çerçevesinde bir mantık geliştirildi ve bir çıkarıma varıldı.

 

Öyle ise Dinin düşüncesine göre kaçınılmaz gerçek şudur:

"Tanrı" ile "Madde" birlikte vardırlar.

 

Ben bu düşüncenin eksik olduğunu düşünüyorum, çünkü inanca göre "Tanrı" ile "Madde" birbirinden ayrıdırlar. Oysa ikisinin ayrılığı, "Sonsuz Madde" ve "Sonsuz Tanrı" mantığı açısından, bir kefede Tanrı'nın, bir kefede Madde'nin varlığını gerektirir. Ki bu da Tanrı'dan başka bir varlığı da kabul etmek demektir, yani şirktir...

 

Öyleyse şu olmalıdır:

"Varlığın kendisi Tanrıdır..."

 

 

Peki bu mantığım kasıtlı ise,

Sizin "Kasıtsız" ve "Açık ve Net" mantığınızı görebilir miyiz?

Lütfen!

Belki ipucu istersiniz, başka ayetlere de bakmak zorundasınız yoksa bütüne bakmış olmazsınız,

dolayısıyla parçaya bakılarak verilen hüküm de "Yarım imam dinden eder" sözünden anlaşılacağı üzere yarım bilgi de kişiyi yanlış

düşüncelere sürükleyebilir ve sürüklüyor.

Bakın ben size açık ve net olarak soruyorum...

Çok net...

Yukarıdaki mantığı ne tek bir ayete dayandırarak verdim, ne tek bir ayet örneği verdim ve ne de yarım bilgilere dayanarak verdim...

Dinin ortaya koyduğu ve herkesin kabul ettiği, benimsediği kavramların yüklendikleri mantığı birbirleri ile ilişkilendirerek ortaya koydum tekrar...

O yüzden bana "yok efendim dinin bütününe bakın" ya da "Yarım imam dinden eder" falan fistan demeyin...

Bu deyişlerinizin muhatabı ben değilim.

Ben hiçbir tartışmamda tek tek ayetleri tartışmam ve tek tek ayetleri tartışmanın verimle olacağını pek düşünmem...

Kimi neyle itham edeceğinize dikkat etmelisiniz...

 

Açık ve Net:

Yukarıda sıraladığımı mantığı çürütünüz...

Madde'yi Allah'a ortak koşmak nedir peki -_-

Asla farkında değilsiniz ancak benimsediğiniz düşünce yapısının kaçınılmaz olarak vardığı tek sonuç:

Tanrı ile Madde birbirlerinden ayrı, birlikte sonsuz ve birbirlerine eşit oldukları sonucuna varır...

Siz konunun üzerinde yeterince mantık yürütmediğiniz ve size verilenle yetindiğiniz için belirli bir kabulü sergiliyorsunuz sadece...

Mantığınızı geçerli bir şekilde sorgular ve yapılandırırsanız eğer, Maddeyi Tanrı'ya ortak koşanın bizzat "Siz" olduğunuzun farkına varacaksınızdır...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Açıkçası sık tekrarlanan bir hataya buradada rastladım. Metafizike yapılan haksızlığa.

 

Ben bir metafizikçiyim. Yani metafizik felsefe okulunu referenas alıyorum. Nedendir bilinmez metafizik felsefe okulu yalnızca Tanrı inancı ve tanrıların varlığını kabul eden bununla ilgilenen bir felsefe okulu olarak nitelendiriliyor. Bu metafiziğe yapılan büyük bir haksızlık. Bunla ilgilenmesi ve din felsefenin metafiziğe dahil olması kötü birşey değildir. Ancak metafizik bundan ibaret değildir. Metafiziğin evren hakkında ortaya koydukları tanrı kavramıyla sınırlı değildir. Metafizik felsefe bunu kapsar ancak metafizik felsefe bundan ibaret değildir.

 

Metafizik felsefe evreni beş duyunun algılayabilecekleri ve algılayamacakları şeklinde bir bütün olarak ele alır. Evet evrenin çözülemez , bilinemez olduğunu söyler. Bunu söylerken insanoğlunun evren hakkında hiçbirşekilde hiçbir gerçeğe ulaşamıyacağını iddia etmez. Bunun sınırlı olacağını, parçanın bütün hakkında bileceklerinin sınırlı olabileceğini söyler. Yani balığın deniz hakkındaki bilgisi bir kara canlısı kadar olamaz. O denizin bir parçasıdır ve ancak ondan kopması gerekir denizi tam olarak bilebilmesi için. Biz karaya hiç çıkmasaydık denizin dünyanın sadece bir parçası olduğunu bilebilir miydik? Tuzun deniz suyuna yağmurlar araclığıyla karıştığını bilebilir miydik? İnsanoğlunun evreni bilebilmesi ve tam olarak anlıyabilmesi için evrenden kopması ve bir üst sisteme dahil olması gerektiğini söyler bu okul.

 

Materyalist felsefe maddenin tek gerçek olduğunu ve madde dışında hiçbirşey olmadığını söyler.

 

Yahu o halde "madde nasıl oluştu" diye bir soru olabilir mi? Tek gerçek olduğu ve onun haricinde başka hiçbirşey olmadığı söylenen madde "oluşmuş" olabilir mi? O halde materyalist felsefenin iddia ettiği gibi madde tek gerçek değil ve madde haricinde tözlerde varki. Madde bunlardan oluştu.

 

hadi bilimin genel kanısı olarak Big Bang'le açıklayalım maddenin oluşumunu. Miladı bing bang olan madde nasıl tek gerçek olabilir ve nasıl onun haricinde hiçbirşey olamaz.

 

Sanırım anlatmak istediğimi anlatabildim.

 

Metafizik Felsefe madde ve madde ötesi sınıflandırmasıyla bir bütün olarak ele alır. Eğer madde oluştuysa elbette madde ötesi de vardır. En azından maddeyi oluşturan birşey vardır.

 

Ha tabi kesinlikle felsefe ile bilimi birbirine karıştırıp. Bilim dallarında metafizik esasları aramıyorum. Bilim metafiziğin madde ve madde ötesi sınıflandırmasında madde ile ilgilenir. Dolayısıyla bilim tabiki madde yi referans alır. Ama felsefeye gelince. Felsefe evreni sorgular.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Madde nasıl oluştu" sorusu materyalist felsefenin "madde tek gerçektir, madde haricinde hiçbirşey yoktur" temel iddiasını öldürmekte midir? Öldürmemekte midir?

 

Maddenin nasıl oluştuğu şeklindeki soru. Maddenin oluştuğunun kabuludur. Eğer maddeyi madde oluşturdu gibi saçma bir cevap olamıyacaksa bu soruya. Bu soruyu sormak materyalist felsefenin temel iddiasını reddetmektir.

 

Metafizik madde ve madde ötesi olarak sınıflandırır. Tanrı inancının Metafiziğin sınıflandırmasında yer bulması. Metafiziğin madde ve tanrı olarak sınıflandırma yaptığı anlamına gelmez. Ve metafiziği böyle sınırlamak ona yapılan haksızlıktır.

 

Bu yüzdendirki diyalektik materyalizm, klasik materyalizm ve metafiziğin görüşlerini harmanlamış. Ve bilimin en çok rağbet ettiği felsefi okul haline gelmiştir.

 

Klasik materyalizm madde birincildir derken bilim açısından bu doğru olabilir. Ama sadece bilimin sınırları içerisinde. Bilim bizzat maddenin nasıl oluştuğunu sorguladığında, o bile klasik materyalizmin temel iddiasını reddetmiş olur. Tek gerçek olan. ve ondan başka hiçbirşey olmayan varlık. Oluşmuş olamaz. Zira her oluşanın, oluşturanları vardır. İşte bunlar metafiziktir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Açıkçası sık tekrarlanan bir hataya buradada rastladım. Metafizike yapılan haksızlığa.

 

Ben bir metafizikçiyim. Yani metafizik felsefe okulunu referenas alıyorum. Nedendir bilinmez metafizik felsefe okulu yalnızca Tanrı inancı ve tanrıların varlığını kabul eden bununla ilgilenen bir felsefe okulu olarak nitelendiriliyor. Bu metafiziğe yapılan büyük bir haksızlık. Bunla ilgilenmesi ve din felsefenin metafiziğe dahil olması kötü birşey değildir. Ancak metafizik bundan ibaret değildir. Metafiziğin evren hakkında ortaya koydukları tanrı kavramıyla sınırlı değildir. Metafizik felsefe bunu kapsar ancak metafizik felsefe bundan ibaret değildir.

Yani, aslında Metafiziğin, dediğiniz şekilde sınırlandırılması hata olabilir...

Metafizik sadece Tanrının varlığı sorununu ele almaz...

 

Açıkçası her zaman söylediğim gibi,

"Soyut Varlık"ların var olduğuna inanmadığım gibi

İnançlardan ve Metafizikten hareket eden bir çok öğretinin kabullerini önemserim.

Metafizik felsefe evreni beş duyunun algılayabilecekleri ve algılayamacakları şeklinde bir bütün olarak ele alır. Evet evrenin çözülemez , bilinemez olduğunu söyler. Bunu söylerken insanoğlunun evren hakkında hiçbirşekilde hiçbir gerçeğe ulaşamıyacağını iddia etmez. Bunun sınırlı olacağını, parçanın bütün hakkında bileceklerinin sınırlı olabileceğini söyler. Yani balığın deniz hakkındaki bilgisi bir kara canlısı kadar olamaz. O denizin bir parçasıdır ve ancak ondan kopması gerekir denizi tam olarak bilebilmesi için. Biz karaya hiç çıkmasaydık denizin dünyanın sadece bir parçası olduğunu bilebilir miydik? Tuzun deniz suyuna yağmurlar araclığıyla karıştığını bilebilir miydik? İnsanoğlunun evreni bilebilmesi ve tam olarak anlıyabilmesi için evrenden kopması ve bir üst sisteme dahil olması gerektiğini söyler bu okul.

Evet, çok mantıklı...

Tasavvufta da bu vardır...

Kişinin "Benliğinden" sıyrılıp (benlik dağını delip), gerçeğe ulaşması düşüncesidir ve bu öğretiyi önemserim.

Dediğim gibi, bu tür öğretiler ile bir alıp veremediğim yok ve hatta benimserimde.

Ancak ben inançlardaki bilgilerin dahi maddi gerçeklerden yola çıkılarak ulaşıldığı,

Her ne olursa olsun, yine bilginin kaynağının madde olduğunu düşünüyorum.

Hz. Muhammed dahi Tanrı'nın varlığını ortaya koyarken

Doğa varlıklarını şahit göstermiştir her daim...

Somut varlıklardan yola çıkmıştır ve bilgisinin kaynağı yine maddedir diye düşünüyorum.

 

Eski bir hikaye varmış.

Biz üç boyutlu alemde yaşıyoruz ama mesela bir kağıdın üzerindeki çizgi iki boyutludur.

İşte İki boyutlu alemde yaşayan canlıların olduğunu söyleyen bu hikayede

İki boyutlu alemdeki bazı canlılar, üç boyutlu başka bir üst alemin olduğunu tartışıyorlar...

Ancak algıları yetmediği için ve nasıl algılayabileceklerini de deneyimleyemedikleri için,

Bizim içersinde bulunduğumuz üç boyutlu alemin varlığını ispatlayamıyorlar...

Var olduğuna inanmakla yetinebiliyorlar sadece...

Ve üç boyutlu alemde yaşayan insan, mikroskopla o canlılara bakıp onları araştırıyormuş oysa!

İki boyutlu canlılarda, alemlerini aşamadığı sürece

Var olduğunu tasvir ettikleri üçüncü boyutu asla ve asla deneyimleyemiyorlar...

Ama akıl yürüterek varlığını düşünebiliyorlar...

 

Bu hikaye sanırım bir fantastik roman olarak yayınlanmış eskiden, tamamını bulup okuyamadım.

Ama sizin ortaya koyduğunuz düşünce buna çok benziyor diye düşünüyorum.

 

Açıkçası Mevlana, Yunus Emre, Hallac-ı Mansur gibi insanların ortaya koydukları öğretilere dayanarak

Bu düşüncenin yararlı olduğunu söylüyorum.

 

Ama benim demek istediğim şey şu:

Şimdi biz bu alemde yaşayan insanlar olarak diğer üst alemi tam olarak tasvir edemiyoruz, eğer var ise...

Diyelim ki peygamberler ve ermişler o alemlere ulaştılar!

Yani sizce de insanlara, aynen yaşadıkları şekilde mi anlatırlardı?

Yoksa insanların anlayabilecekleri şekilde mi anlatırlardı?

Somutlaştırırlar mıydı?

 

Bence peygamberlerin ya da Mevlana gibi insanların ulaştıkları "Erdemli İnsan" formunun izdüşümü budur.

"Yaşadıkları ruh halini somutlaştırarak anlatmak..."

 

O yüzden Ölüp-Dirilme ve Öte Alem tasavvurlarının aslında birer mecaz ve niteleme olduklarını ortaya koymak için açtım bu konuyu ama ne yazık ki siz yazana kadar kimse o derece geliştiremedi başlığı...

 

Mesela "Hacivat ile Karagöz Neden Öldürüldü?" filminde çok güzel bir replik vardır:

"Hakkıyla doğmak için, önce ölmek gerekir!" der.

Kastettiği, kişinin boynunu vurup yaşamına son vermek ve sonrada yeniden doğmasını beklemek değildir.

Kastettiği şey, kişinin kendi benliğini aşabilmesi ve yaşamın gerçek farkına varabilmesidir...

Çok güzel bir öğretidir bu işte...

 

Teşekkürler...

Metafizik Felsefe madde ve madde ötesi sınıflandırmasıyla bir bütün olarak ele alır. Eğer madde oluştuysa elbette madde ötesi de vardır. En azından maddeyi oluşturan birşey vardır.

Muhakkak...

Maddenin oluştuğu başka bir şey daha vardır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...
Öyle ise Dinin düşüncesine göre kaçınılmaz gerçek şudur:

"Tanrı" ile "Madde" birlikte vardırlar.

 

Ben bu düşüncenin eksik olduğunu düşünüyorum, çünkü inanca göre "Tanrı" ile "Madde" birbirinden ayrıdırlar. Oysa ikisinin ayrılığı, "Sonsuz Madde" ve "Sonsuz Tanrı" mantığı açısından, bir kefede Tanrı'nın, bir kefede Madde'nin varlığını gerektirir. Ki bu da Tanrı'dan başka bir varlığı da kabul etmek demektir, yani şirktir...

 

Öyleyse şu olmalıdır:

"Varlığın kendisi Tanrıdır..."

 

 

 

 

Varlıkın kendisi tanrıysa tanrıdan başka varlık yoktur. O zaman alemin varlığı yok sayılır. Bundan sonra akla şu geliyor: her şey tanrıysa bu hissettiğimiz farkları neyle izah edeceksiniz. Ayrıca tanrı olan şey kendini bilmez mi, acaba sen kendini ne olarak biliyorsun. Halbuki sen o olamazsın, o da sen değil, şimdi bir fark oluşmuyor mu?

 

Oysa din ne güzel demiş: Allah vardır. Alemin varlığı ise Allah a muhtaçtır. Yani Varlığı Allah tan dır.böyle bilinince alemi yok saymak değildir aslolan. Alemi akıldan çıkarıp sadece Allah ı görmek ve bir bilmek gereklidir. Alemi yok saymaya çalışmak zor olduğu gibi kişiyi felakete de sürükleyebilir.

 

Var olan aleme takılıp kalmadan sadece Allah ı görmeye gayret etmek ve Allah ı bu alemde isim sıfat fiil ve zatında tevhid etmeye çalışmak gerekir.

 

Vucudi tevhid doğru mudur bilmem o çok izaha muhtaç;ancak islamla bildirilen tevhid kesin doğrudur. halk ondan da vucudi tevhidi anlamak yerine , kendisinin de bir varlığı olduguna tabi hadis olarak, Allah'ı C.C. da mutlak varlık olarak biliyor... bu daha anlaşılır ve itikadi daha kolaydır. Kuran dan da tevilsiz çıkan bu değil mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Varlıkın kendisi tanrıysa tanrıdan başka varlık yoktur. O zaman alemin varlığı yok sayılır. Bundan sonra akla şu geliyor: her şey tanrıysa bu hissettiğimiz farkları neyle izah edeceksiniz. Ayrıca tanrı olan şey kendini bilmez mi, acaba sen kendini ne olarak biliyorsun. Halbuki sen o olamazsın, o da sen değil, şimdi bir fark oluşmuyor mu?

 

Oysa din ne güzel demiş: Allah vardır. Alemin varlığı ise Allah a muhtaçtır. Yani Varlığı Allah tan dır.böyle bilinince alemi yok saymak değildir aslolan. Alemi akıldan çıkarıp sadece Allah ı görmek ve bir bilmek gereklidir. Alemi yok saymaya çalışmak zor olduğu gibi kişiyi felakete de sürükleyebilir.

 

Var olan aleme takılıp kalmadan sadece Allah ı görmeye gayret etmek ve Allah ı bu alemde isim sıfat fiil ve zatında tevhid etmeye çalışmak gerekir.

 

Vucudi tevhid doğru mudur bilmem o çok izaha muhtaç;ancak islamla bildirilen tevhid kesin doğrudur. halk ondan da vucudi tevhidi anlamak yerine , kendisinin de bir varlığı olduguna tabi hadis olarak, Allah'ı C.C. da mutlak varlık olarak biliyor... bu daha anlaşılır ve itikadi daha kolaydır. Kuran dan da tevilsiz çıkan bu değil mi?

Ve siz "Vahdet-i Vücut"tan anladığınızı iddia ediyorsunuz öyle mi?

Ve hakkında konuşmaya çalışıyorsunuz şu hal ile?

 

Alemi yok sayan kim canım kardeşim?

Alem yoktur diyen mi oldu?

 

Siz illa ki "Ya alem, ya da Tanrı" düşüncesine koşullandığınız için

Bazı şeyleri anlatmak elbette ki çok zor oluyor...

 

Bakın arkadaşım,

"Alem"i ya da "Varlık"ı "Yok" saydığım anda,

Benim bütün düşünce dünyam altüst olur...

Çünkü hepsi "Alem/Varlık"ın "Var Olduğu" üzerine kurulmuştur

Anlaşıldı mı arkadaşım?

 

Böylece zaten "Var Olan" Varlığın/Alemin kendisi

"Tanrı"dır...

 

Açık mı yeterince?

 

Sizin anladığınız İslam'ın Tevhid'i ise içersinde muazzam çelişkiler barındıran bir yumak gibidir...

Nereden tutarsanız orası elinizde kalır.

Sonra yama, yamayabilirsen...

 

Madde ile Tanrı'nın birbirinden ayrı olduğu düşüncesi

"Sonsuz Tanrı" anlayışı ile çelişir...

 

Tanrı'nın Madde ile ilişkisi sorunsalı çıkar ortaya,

Maddeden ayrı olan Tanrı'nın, Maddeye etki etmesi

Yani "Gücü"de "Maddi" olmak zorundadır...

"Etki-Tepki"; ikiside Madde olmalı...

"Tanrı'mın herşeye gücü yeter" düşünceinin Mantığı aşacağını sanmıyorum...

Maddi bir gücün kaynağı da yine Madde olmalıdır...

Böylelikle İlahi gücün kaynağı olan Tanrı'da

Maddenin karşısında, ondan ayrı bir başka Maddedir demek olur...

İşte bu da Şirktir,

Zira Tanrı'dan ayrı olarak birde yine ayrı varlığı kabul etmek demektir...

Oysa Tanrı ile Varlık aynıdır, birdir...

 

Tıpkı sen "Sen" olduğun gibi...

Seni senden ayrı düşünemeyiz öyle değil mi?

 

"Bir ben var bende, benden içeri" demiş değil mi?

 

Çok mu zor İnsana bakıp Tanrı'yı görmek, Kainatı görmek?

Birçok insan inanmadıkları halde

Ne demek istediğimi sizden kat kat daha fazla anlıyorlar, emin olun...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ve siz "Vahdet-i Vücut"tan anladığınızı iddia ediyorsunuz öyle mi?

Ve hakkında konuşmaya çalışıyorsunuz şu hal ile?

 

Alemi yok sayan kim canım kardeşim?

Alem yoktur diyen mi oldu?

.

.

.

...

 

bence siz vucudi tevhidi bilmiyorsunuz. siz maddeye takılıp kalmışsınız. bunu da tevhitle ilişkilendirmeye çalışmaktasınız. bu ise olacak şey değildir. vucudi tevhidde maddenin vucudu yoktur. maddenin ancak görüntüsü vardır. bu gördüklerimiz maddeniz vucudsuz birer görüntüsüdür. o görüntüde Hakkın vucudunun bir tecellisidir.

 

şimdi hakkın vucudu mutlaktır ve vardır. gözler ve akıl ihata edemez. madde ise vucudsuz belirişlerdir. ve mutlak vucuda kıyasla sonradan oldukları için hadistirler.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bence siz vucudi tevhidi bilmiyorsunuz. siz maddeye takılıp kalmışsınız. bunu da tevhitle ilişkilendirmeye çalışmaktasınız. bu ise olacak şey değildir. vucudi tevhidde maddenin vucudu yoktur. maddenin ancak görüntüsü vardır. bu gördüklerimiz maddeniz vucudsuz birer görüntüsüdür. o görüntüde Hakkın vucudunun bir tecellisidir.

 

şimdi hakkın vucudu mutlaktır ve vardır. gözler ve akıl ihata edemez. madde ise vucudsuz belirişlerdir. ve mutlak vucuda kıyasla sonradan oldukları için hadistirler.

Arkadaşım, ben daha 50 yıl önceki bilgileri sorgulayan ve yenilemeye çabalayan birisiyim...

Kaldı ki 1500 yıl önce ortaya çıkmış ve kalıplaşmış olan inancımı da sorgulamış birisiyim...

Kaç yüzyıllık öğretiyi mi aynen kabul etmemi ve kotarmaMAmı bekliyordunuz?

Spinoza aynen mi kabul etti Kabbala'yı ve Pan-Teizm'i ortaya koydu?

Ya da Muhiyiddin Arabi, Mevlana, Yunus Emre, Hallac-ı Mansur aynen ve hiç sorgulamadan, dönemlerinde öğrendikleri ile birlikte kotarmadan mı ortaya koydular düşüncelerini sizce?

İbn-i Sina ile Farabi motamot Doğmatikler miydi sizce?

 

Benden yüzlerce yıl önce ortaya çıkmış düşünceleri, öğretileri aynen kabul etmemi bekleyemezsiniz.

Vahdet-i Vücut düşüncesine, elbette ki o düşünceyi belirli kalıplara koymuş insanlardan birkaç yüzyıl farklı bakacağım...

Onlara saygı duyarım ama onlar düşünceleri kaç yüzyıl eksik bilgilerle ortaya koydular, bu kaçınılmaz bir gerçek...

 

Sizin 1500yıl önceki düşünceleri aynen kabul etmenizi eleştirirken,

Benim Vahdet-i Vücut düşüncesini benimserken kendime ait şeyler katmamamın imkanı var mı?

Kendimde kotarmamamın bir anlamı var mı?

Bugünün kazanımlarından sakınmamın anlamı var mı?

 

O yüzden bana Vahdet-i Vücutta şöyle, şunda böyle demeyin...

Bir çok mutasavvıf bile Vahdet-i Vücut'u farklı bakış açılarından savunmuşlardır...

Farklılıklar olacaktır elbet...

 

Yeterince aşık mı?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşım, ben daha 50 yıl önceki bilgileri sorgulayan ve yenilemeye çabalayan birisiyim...

Kaldı ki 1500 yıl önce ortaya çıkmış ve kalıplaşmış olan inancımı da sorgulamış birisiyim...

Kaç yüzyıllık öğretiyi mi aynen kabul etmemi ve kotarmaMAmı bekliyordunuz?

O yüzden bana Vahdet-i Vücutta şöyle, şunda böyle demeyin...

Bir çok mutasavvıf bile Vahdet-i Vücut'u farklı bakış açılarından savunmuşlardır...

Farklılıklar olacaktır elbet...

 

Yeterince aşık mı?

 

Varlık ikidir. Biri Allah diğeri ise Allah ın dışındaki her şey.. ve Allah ın dışındakiler de varlıklarını Allah tan almışlardır. Şimdi bu varlığa ister hayal dersin ister gölge dersin isterse hayal ve gölgenin dişında bir gerçek vucudları var dersin. Hangisini derseniz deyin, bunların hiçbiri temelde Allah tan bağımsız var olamazlar. Yani ortak noktaları Allah olmadan evrenin açıklanamaz oluşudur. Halböyle olunca hiç kimse hak olamaz… ancak kendisinin Ona yakınlığı nispetinde kendi varlığını unutur. Ortada yalnız Allah ın varlığı kalır. Ancak bu da kalb de var olan bir hisdir, dilde bir söz veya akılda bir düşünce değildir. Çünkü düşünceyi önceki öğrendiklerimiz oluşturur. Ve bu öğrenmeler de hale yani yaşantıya dönüşmediği sürece insanı Tevhid konusunda yanılgıya düşürür.

 

Kısaca bizler enelhak demekle halimizin ifadesini ortaya koyamıyorsak hata yaparız. Ancak öylesi bir hale çıkan onu diyebilir. Kaldıki enelhakkı diyenin kim olduğunu da bilmek değil yaşamak lazımdır. Fiil sıfat ve zattan soyunmadan vahdeti vucud anlaşılmaz. Önce soyun bakalım sonra fiil sıfat ve zatını tekrar sana giydirsinler. Tabi bu da mürşidsiz başarılacak bir şey olmasa gerek..

 

Evren hakkında istdiğiniz kadar düşünün buna güç yetirebilirsiniz. Çünkü evren ortadadır. Ancak Allah ın isimleri sıfatları fiillerive zatı hakkında bunu yapmamak lazım. Onu tanımak için onun bildirdiği ayetlere bakmak lazım.. kendisini sıfırdan tanımaya uğraşmak yerine onun kendisini nasıl tanıttığını aramak ve bulmak lazım.. Allah kendisini nasıl tanıtmışsa onu alıp öyle tanımak lazım.. o da islamda var zaten. Tevhid dediğimiz zaten de budur. Tevhidi insanlar bulmadı vahiyle hazır gönderildi. Rahmet olarak yani anlayıp bilelim yaşayalım diye.. şimdi Allah hakkındaki bilgi tevhidle gelmişken senin tevhid hakkında fikir yürütmen boşa kürek çekmektir. Hem de yanlış yöne gideceğin besbelliyken..

 

Sonuç: tevhide bir şey ekleyemezsin ki zaten ekledim dediğin de yanlıştır. Ancak evren hakkındaki bilgine ekleme yapabilirsin.. ve yunus mevlana ne de hiçbir muvahhid ekleme yapmadı sadece çagın diliyle söyledi. ekleme çıkarma yapmadan halka anlatmaya çalıştılar. fark sadece teleffuzda kullanılan dildeydi. siz bunu ekleeme olarak almakla hata yapıyorsunuz..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Varlık ikidir. Biri Allah diğeri ise Allah ın dışındaki her şey..

İşte arkadaşım, nasıl olurda farketmezsiniz...

Ve hala bana Tasavvufu öğretmeye çalışıyorsunuz...

 

Şu yazdığınız ileti açık ve net olarak Şirk'tir...

 

Tanrı'dan başka bir "Varlık"ın varlığını kabul etmektir...

ve Allah ın dışındakiler de varlıklarını Allah tan almışlardır. Şimdi bu varlığa ister hayal dersin ister gölge dersin isterse hayal ve gölgenin dişında bir gerçek vucudları var dersin. Hangisini derseniz deyin, bunların hiçbiri temelde Allah tan bağımsız var olamazlar.

Siz hem "İki Varlık Vardır" deyin, hem de "Allah'tan Bağımsız Var Olamazlar" deyin...

Bu ne yaman çelişki böyle?

Göbek bağı ile mi bağlılar birbirlerine peki?

 

Peki "Varlık/Madde" Tanrı'dan bağımsız değil ise,

Aralarındaki "Bağ" nasıldır?

 

Madde ile bir bağ kurabilecekse eğer,

Mutlaka bu bağda Maddi olmak zorunda...

Eğer Maddi ise bu bağ, kaynağı da yine Maddi olmak zorundadır...

Bu da Tanrı'yı Maddi yapar...

 

Bu mantığın farkına nasıl olurda varamazsınız...

 

Ve bu konu ile alakalı olarak "Cennet/Cehennem"inde "Maddi" olup olmadığı konusunda sizden açık ve net cevap bekliyorum bu konuda...

 

Hala net bir cevap veremediniz ankete...

Lütfen sorulara açık ve net cevaplar veriniz...

Yani ortak noktaları Allah olmadan evrenin açıklanamaz oluşudur.

Tanrı olmadan, evreni gayet güzel ve net bir şekilde açıklayabiliyoruz...

Açıklanamadığını sanan siz ve sizin doğmalarınız, sanrılarınızdır...

Halböyle olunca hiç kimse hak olamaz… ancak kendisinin Ona yakınlığı nispetinde kendi varlığını unutur. Ortada yalnız Allah ın varlığı kalır. Ancak bu da kalb de var olan bir hisdir, dilde bir söz veya akılda bir düşünce değildir. Çünkü düşünceyi önceki öğrendiklerimiz oluşturur. Ve bu öğrenmeler de hale yani yaşantıya dönüşmediği sürece insanı Tevhid konusunda yanılgıya düşürür.

Yanılgıda ve çelişkide olan, pek belli ki sizsiniz...

Gayet açık ve net...

Kısaca bizler enelhak demekle halimizin ifadesini ortaya koyamıyorsak hata yaparız. Ancak öylesi bir hale çıkan onu diyebilir. Kaldıki enelhakkı diyenin kim olduğunu da bilmek değil yaşamak lazımdır. Fiil sıfat ve zattan soyunmadan vahdeti vucud anlaşılmaz. Önce soyun bakalım sonra fiil sıfat ve zatını tekrar sana giydirsinler. Tabi bu da mürşidsiz başarılacak bir şey olmasa gerek..

Ene'l Hakk ve Vahdet-i Vücut düşüncesini sizden öğrenemeyeceğimiz son derece açık değil mi?

Evren hakkında istdiğiniz kadar düşünün buna güç yetirebilirsiniz. Çünkü evren ortadadır. Ancak Allah ın isimleri sıfatları fiillerive zatı hakkında bunu yapmamak lazım. Onu tanımak için onun bildirdiği ayetlere bakmak lazım.. kendisini sıfırdan tanımaya uğraşmak yerine onun kendisini nasıl tanıttığını aramak ve bulmak lazım.. Allah kendisini nasıl tanıtmışsa onu alıp öyle tanımak lazım.. o da islamda var zaten. Tevhid dediğimiz zaten de budur. Tevhidi insanlar bulmadı vahiyle hazır gönderildi. Rahmet olarak yani anlayıp bilelim yaşayalım diye.. şimdi Allah hakkındaki bilgi tevhidle gelmişken senin tevhid hakkında fikir yürütmen boşa kürek çekmektir. Hem de yanlış yöne gideceğin besbelliyken..

O Ayetlerin, Soyut bir Tanrı'dan geldiği kesin değildir...

Hz. Muhammed, Varlık ile ilgili kendi düşüncelerini "Tanrı"dan aldığını iddia etmiştir, hepsi budur...

Kur'an-da Hz. Muhammed, tanımladığı Tanrı'yı, o Tanrı'nın kendi ağızından anlatmıştır...

Olay budur...

 

Benim Tevhid hakkındaki ifadelerimin boşa kürek çekmek demek olduğunu,

Ancak ve ancak benim söylediklerimi çürütebilerek ispat edebilirsiniz...

Fakat öyle ki, sizin söyledikleriniz,

Benim söylediklerimi çürütmekle alakalı olmadığı gibi,

Aynı zamanda yeni yeni çelişkilerinizi ortaya koyuyor...

Sonuç: tevhide bir şey ekleyemezsin ki zaten ekledim dediğin de yanlıştır. Ancak evren hakkındaki bilgine ekleme yapabilirsin.. ve yunus mevlana ne de hiçbir muvahhid ekleme yapmadı sadece çagın diliyle söyledi. ekleme çıkarma yapmadan halka anlatmaya çalıştılar. fark sadece teleffuzda kullanılan dildeydi. siz bunu ekleeme olarak almakla hata yapıyorsunuz..

Söylediklerinizin gerçeklikle alakası yoktur...

Sizinle tartışabilecek bir şeyimiz kaldığına inanmasam da,

Konuyu açan sorularıma yanıt vermenizi,

Açık ve net yanıtlar vermenizi yine de rica edeceğim...

Niyetim, asıl konuya dönmektir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sevgili boşig,

anketinize cevap vermeyi isterdim. ama konuya farklı iki pencere açmak istiyorum.

birincisi sayın versade'nin şu yukarıdaki yazısına katkı bağlamında şunu ifade etmek isterim.

sanırım sayın versade ''varlık'' kavramını kuran çerçevesinde ''yaratan'' ve ''yaratılan'' ilişkisi ekseninde ikiye ayırmış olmalıdır... ki bu Tevhide uygundur. Ama bu ''düşünüyorsam o halde varım'' gibi bir kasda matuf da değildir diye düşünüyorum.

yaratan ve yaratılan ilişkisini gözardı ettiğimizde varlığın BİR'liği düşüncesinde önemli açmazlara düşebilriz.

ikincisi, ''Madde'' kavramı konusunda önemli bir sorunumuz var..başlıkta bir arkadaşımız Madde kavramınn mahiyetine ilişkin güzel bir bilgi vermiş.. bizim de fizik aleme ait çerçevede bu bilginin dışında bir madde algımız olduğunu bilmiyorum..

Oysa sevgili Ceyrano'nun ifade ettiği Metafizik alana ilişkin tanımlamalarımızda benzeri ifadelere sahip değiliz.. burada önümüzde kocaman bir BİLMİYORUZ.. ifadesi yer alıyor..

Acaba Cennet ve cehennem Maddi bir şey mi ? türündeki anket sorularınızın karşılığında koyduğunuz MADDİ kelimesi yetersizdir... çünkü sizin kullandığınız Madde kelimesi Fizik alemin kurallarının belirlediği ve fizik kurallarınn egemen olduğu algı sınırlarımızdaki bir şeydir.. Oysa şu anda zihnimizde canlanan şeyler sözünü ettiğiniz metafizik alemin kavramların ancak bir yansımasıdır, asla karşılığı ve aynısı değildir...çünkü aynısı olduğunu ispat etmemiz mümkün değildir... oysa kurana göre emin olduğumuz şey, metafizik kavramların fizik alemdekilerle asla aynı olmadıklarıdır.. Tanrı bilmediğimiz ve bilemeyeceğimiz bir alemi, bildiğimiz ve bilebileceğimiz alemin kavramlarına benzeterek bizlere anlatmıştır... bu anlatış nedeniyle biz fizik alemdeki kavramları fizik ötesi kavramlarla zihnimizde örtüüştürerek anlamlandırmaya çalışıyoruz...Ceyrano'nun denizde yaşayan balıkların deniz tasavvurları örneğindeki gibi biz de zann etmeye başlıyoruz...oysa ''zannın çoğu haktan yana bir şey ifade etmez''..

Acaba fizik ötesinde, maddenin tanımı ve mahiyeti, fizik alemdeki gibi midir ? bu sorunun cevabı elbetteki mantıken hayır olmak zorundadır.. çünkü fizik alemin (Müşahade alemi) algı nedeni zaten bu kurallardır. Metafiziğin algımızın dışında olmasının nedeni de bildiğimiz kuralların dışında bir işleyişe sahip olmasındandır..

O halde ''Madde'' kavramının metafizikteki karşılığını ve mahiyetini bilmeden anketteki soruların cevaplandırılması mümkün değildir...

İmam Malik'in dediği gibi Tanrının bildirmediği ve Elçisinin bir şey demediği bir konuda cevap vermek Malik'in haddine midir? şekindeki bir yaklaşım sanırım isabetli bir yöntem olacaktır..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.