Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Bekaret, Zina ve Din


Tengeriin boşig

Önerilen İletiler

Uzun sayılabilecek bir süredir belli bir konu üzerinde üzerindeyim diyebilirim.

Ancak şu sıralar özellikle şunu farkettim ki, daha önceden de düşündüğüm gibi

Ku'an ya da diğer geçmiş kitaplar ortaya çıktıkları zamana

Ve son dönemdeki edinimlerime bakarakta söylüyorum ki kendilerinden önceki birikimlere de bakılarak incelenmelidir.

Yani Kur'an-dan tutun, İncil, Tevrat ve Zebur'a kadar bu kitaplar hem ortaya çıktıkları zaman

Hemde kendilerinden önceki dini ve kültürel birikimlere de bakılarak incelenmelidir.

 

Bu yargıya varmamdaki en büyük etken, herkesin okumasını tavsiye edeceğim:

"Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sümer'deki Kökeni" adlı, Muazzez İlmiye Çığ'ın kitabıdır.

 

Bu kitaptan da hareketle bir takım önemli tespitler var diye düşünüyorum.

 

Öncelikle "Zina"nın ne olduğu konusunda...

Kur'an-da "Zina" konusu Nisa ve Nur surelerinde olmak üzere toplam 4-5 ayette geçiyor.

Bu ayetlerde de zina denen olayın "Evli kişilerin evlilik dışı ilişki kurmaları" olarak tanımlanmış ve bu koşuldaki ceza hükümleri belirtilmiş.

 

Yani, Kur'an-a göre bir vaka'ya "Zina" denilebilmesi için öncelikle tarafların en az birisinin evli olması gerekiyor.

 

Böylelikle özgür bireylerin kendi özgür iradeleri ile verdikleri kararlar ve sonucunda yaptıkları eylem "Zina" kapsamına girer mi?

Toplumsal olarak giriyor olsa da, Kur'an bunu "Zina" olarak nitelememiş ve hatta "Bekaret" konusuda dahil olmak üzere bu konuya hiç değinmemiş!!!

 

"Evlenmemiş" iki bireyin cinsel ilişkisine "Zina" diyebilir miyiz ve "Dini" ya da "Resmi" nikah nedir?

Bunu da belirtmek gerekli.

 

Dini ya da Resmi nikah aslen herhangi bir kutsallığa sahip olmayan akitleşmelerden fazlası değildir.

İster Dinsel Toplumlarda Dini Nikah olsun,

İster bugünün toplumlarında Resmi Nikah olsun,

Bunlar sadece evlenen ve birlikte yaşama akdini eden tarafların birbirlerinin çıkarlarını gözetmeleri ve korumaları ya da en azından belirlemeleri açısından geliştirilmiş ve önemsenmiştir.

 

Her zaman belirttiğim gibi "Din", Tarihsel süreç içersinde Toplumsallaşmada kurumsal olarak bir adımdır.

Öyle ise "Nikah" akdi de "Kurumsal" yani "Toplumsal Düzen" olarak bunun içeriğindedir.

İşte "Zina" denen şey de bu noktadan sonra tanımlanabiliyor.

Geçmişe bakarsak "Dini", bugün için "Resmi" evliliği olmayan, özgür bireyler için

Pratikte "Zina" diye bir şey söz konusu değildir gibi bir anlam ifade ediyor.

 

Ya da daha net bir soru ile konunun bu aşamasını sonlandırayım:

"Zina'yı suçunu -Ölüm- ile cezalandırabilecek kadar önemseyen Kur'an, niçin Evlenmemiş bireylerin Cinsel yaşantılarını tanımlamamıştır, buna değinmemiştir?"

 

Aslında cevabı çok açık.

 

Devam edecek olursam:

Kur'an-ı yeniden okumaya koyulmuş olarak farkettim ki Kur'an "Zina"ya "Ölüm" cezasını veriyor ancak "Recm" yani "Taşlama" cezası Kur'an-da geçmiyor.

Ben daha önceden beridir geçtiğini sanıyordum.

Recm Cezası öncelikle Sümerlerde ve sonra Yahudilerde uygulanan bir cezaymış ancak Kur'an-da geçmiyor.

Hz. Muhammed uyguladı mı uygulamadı mı tam olarak bilmiyorum ancak "Zina" suçu sonucunda uygulaması için Kur'an-da geçmesi gerekirdi diye düşünüyorum.

 

Uyguladığı yönünde kabuller var ama uyguladığı halde Kur'an-da bu ceza yöntemini almamasının nedeni nedir?

diye sormak gerekiyor...

 

Ama şu da var, Nisa Suresi 15 ve 16'da Zina yapanlar için ceza seçenekleri şunlar:

 

-----------------

Diyanet İşleri Meali Nisa 15: Kadınlarınızdan zina edenlere, bunu isbat edecek aranızdan dört şahid getirin, şehadet ederlerse, ölünceye veya Allah onlara bir yol açana kadar evlerde tutun.

 

Elmalılı Hamdi Yazır Nisa 15: Kadınlarınızdan zina edenlere karşı, içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar, şahitlik yaparlarsa, bu kadınları, ölüm alıp götürünceye kadar veya Allah onlara bir çıkış yolu açıncaya kadar evlerde hapsedin.

-----------------

Abdülbaki Gölpınarlı Nisa 16 : Sizden, kötülükte bulunanlar olursa iki tarafı da incitin. Tövbe ederler ve hallerini düzeltirlerse vazgeçin onlardan, şüphe yok ki Allah, tövbeleri kabul eder, rahimdir.

 

Elmalılı Hamdi Yazır Nisa 16 : Sizlerden zina edenlerin her ikisine de eziyet edin. Eğer onlar tevbe edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir.

-----------------

 

Yani ya "Ölüm" ya da "Uslanana" kadar yani pişman olup hallerini düzeltene kadar evde ya da bir yerde hapis.

Tabii ki "Ölüm" kararından vazgeçip, "Hapis" kararını vermek "Aldatılan" eş'in rızasına kalmış.

 

Esneklik şurada:

"Ölüm" şeklinin nasıl olacağını belirlemek...

"Yahudilerin" infaz kabulünde olan "Recm" ile mi olacak,

Yoksa "Kırbaç" ile mi?

Kur'an bir ölüm şekli belirlememiş.

Aldatılan taraf "Ölüm" kararı versinde, nasıl olacaksa olsun!

Ama tabi "-Ya taraflar pişman olmuşsa?" sorusunu yanıtsız bırakmamış:

O zaman öldüremiyorsunuz.

Peki pişmanlıklarını nasıl tesbit edeceğiz?

 

Kur'an "Kırbaç"ı "Öldürmek" için değil ama "Cezalandırmak" için tavsiye ediyor, bu bir gerçek.

-----------------

Diyanet İşleri Meali Nur 2 : Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda o ikisine acımayın. Onların ceza görmesine, inananlardan bir topluluk da şahit olsun.

Elmalılı Hamdi Yazır Nur 2 : Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.

-----------------

 

Aklımı karıştıran asıl soru şu:

Kur'an niçin "Bekaret" konusuna hiç değinmemiş?

 

Bunun gibi "Evlenmemiş iki bireyin cinsel ilişkisinin" nasıl adlandırılacağına da değinmemiş!

Buna bir ceza da belirlememiş...

Neden?

 

Oysa ki Yahudiler "Ölüm" ile cezalandıracak kadar Bekaret'i önemsemekte.

Hıristiyanlarda Mabedlerde Rahibelerin Bakire olmalarını önemsiyorlar bildiğim kadarıyla.

Eski Sümer inancında bile Bekaretsizlik cezalandırılırmış.

 

Ya o günün toplumunda görülmeyen bir ilişki çeşidiydi,

Ya da Kur'an buna değinmeyecek kadar önemsiz bulmuştu bunu,

Yani önemsememişti, serbest-kişisel tercihe bırakmıştı...

 

Bu sizin yorumunuza bağlı aslında.

 

Not: Recm cezasını "Taşlayarak Öldürme Cezası" olduğu kelime anlamını kabul ediyorum.

Not: İlla ki kesin bir yargı ortaya koymak istemiyorum, sadece Dinlerin neliklerini ortaya koymak açısından farklı fikirler üretilmesini sağlamak istiyorum...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslında biz türk toplumu olarak örf adetlerle kızlık zarının bozulmasının günah yada gerdek gecesinde kızlık zarı bozulmuş bir kızı geri anne evine iade olarak görüyoruz yada daha önce cinsel ilişki yaşamış bekar bir kızın **.**. olarak nitelendiriz Kuran'da bu konuyla ilgili inceleme yapmadım ama sonuçta buda insani ihtiyaç diye düşünüyorum tabiki de bunu bilinçsiz kullanıp çocuk doğurana kadar gidenler olmadığı sürece

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Aslında biz türk toplumu olarak örf adetlerle kızlık zarının bozulmasının günah yada gerdek gecesinde kızlık zarı bozulmuş bir kızı geri anne evine iade olarak görüyoruz yada daha önce cinsel ilişki yaşamış bekar bir kızın **.**. olarak nitelendiriz Kuran'da bu konuyla ilgili inceleme yapmadım ama sonuçta buda insani ihtiyaç diye düşünüyorum tabiki de bunu bilinçsiz kullanıp çocuk doğurana kadar gidenler olmadığı sürece

 

 

Bugünkü modern tıbba göre erkekler içinde bakaret testi yapmak mümkün.Detayına girmek istemiyorum. Aynı şey erkekler içinde geçerli olsun.Evlilikten önce ilşki yaşayan erkekler **** olarak değerledirsin ve yallah babasının evine postalansın.

 

Böylece insanların onuruyla oynamanın,haksız yere insanları damgalamanın ne olduğunu kendileri yaşayınca belki anlarlar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Islam dininde, Zina’nın kelime anlamı, evlilik dışı cinsel ilişki oldugunu anlamistim. Birisinin evli olmasına luzum olduğunu zannetmiyorum. Fakat bundan emin degilim.

 

Galiba "Mu'ta" nikahini bu kuralin etrafindan gecmek icin cikardilar. Ustelik, cariyeler hariç , zannederim, Islamda. Cariyeler ile olan iliskiler sayilmaz.... Cok kurallar var!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hoşgeldin Tengeriin boşig, özlettin kendini.

 

Böylelikle özgür bireylerin kendi özgür iradeleri ile verdikleri kararlar ve sonucunda yaptıkları eylem "Zina" kapsamına girer mi?

Toplumsal olarak giriyor olsa da, Kur'an bunu "Zina" olarak nitelememiş ve hatta "Bekaret" konusuda dahil olmak üzere bu konuya hiç değinmemiş!!!

 

"Evlenmemiş" iki bireyin cinsel ilişkisine "Zina" diyebilir miyiz ve "Dini" ya da "Resmi" nikah nedir?

Bunu da belirtmek gerekli.

 

Aklımı karıştıran asıl soru şu:

Kur'an niçin "Bekaret" konusuna hiç değinmemiş?

 

Bunun gibi "Evlenmemiş iki bireyin cinsel ilişkisinin" nasıl adlandırılacağına da değinmemiş!

Buna bir ceza da belirlememiş...Neden?

 

Arapça'da "evlilik dışı cinsel ilişki" anlamına gelir. Bu yüzden bekarların cinsel ilişkileri de zina kapsamına girer. Yukarıdaki sorularının cevabı bu bence.

 

Kur'an-ı yeniden okumaya koyulmuş olarak farkettim ki Kur'an "Zina"ya "Ölüm" cezasını veriyor ancak "Recm" yani "Taşlama" cezası Kur'an-da geçmiyor.

Dikkat edersek:

 

Diyanet İşleri Meali Nisa 15: Kadınlarınızdan zina edenlere, bunu isbat edecek aranızdan dört şahid getirin, şehadet ederlerse, ölünceye veya Allah onlara bir yol açana kadar evlerde tutun.

denmiş.

 

benim yorumuma göre ölüm cezası yok, eceliyle ölene kadar evlerde tutun deniyor. Yani bugünkü hukuka göre "mühebbet hapis" cezası.

 

Niye iki ayrı ceza çeşidi var (Nur/2) bu da ayrı bir konu.

 

Recm Cezası öncelikle Sümerlerde ve sonra Yahudilerde uygulanan bir cezaymış ancak Kur'an-da geçmiyor.

Muhammed peygamber belki recm cezasını hafifletmek istemiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hoşgeldin Tengeriin boşig, özlettin kendini.

 

Arapça'da "evlilik dışı cinsel ilişki" anlamına gelir. Bu yüzden bekarların cinsel ilişkileri de zina kapsamına girer. Yukarıdaki sorularının cevabı bu bence.

 

benim yorumuma göre ölüm cezası yok, eceliyle ölene kadar evlerde tutun deniyor. Yani bugünkü hukuka göre "mühebbet hapis" cezası.

 

Niye iki ayrı ceza çeşidi var (Nur/2) bu da ayrı bir konu.

 

Muhammed peygamber belki recm cezasını hafifletmek istemiştir.

Hoşbuldum Sayın HalkalıYıldız...

 

"Evlilik Dışı" anlamına geliyor olabilir Arapça'da,

Ancak benim anlatmak istediğim şu:

"Zina"nın kapsayabileceği fiiller mutlaka vardır değil mi?

Mesela Hırsızlık konusunda; bir çok kapsamı anlatılıyor,

Ölüm cezası ya da Miras hukukunda bir çok şekilde kapsamları dile getirilmiş.

Doğru ya da yanlış tanımlamaları var.

Ancak "Zina" konusunda Kur'an-ın içerdiği tek şey;

"Taraflardan en az birinin evli olması..."

Daha fazla bilgi yok...

 

"Evli Olmayan İki Kişinin" ilişkisini Zina olduğuna dair hiç bir bilgi yok!!!

 

Bakın aslına bakarsanız "Zina"yı ve "Ahlak"ı çok tartıştık.

Ben bunu tartışmak istemiyorum aslında ama bazı şeyleri adım adım yoklayacağız.

O yüzden bu bir ilk adım...

 

Şimdi biz ister Müslüman olalım, ister olmayalım şunu ortaya koymalıyız:

Her açıdan Kur'an-a mı bağlı kalacağız?

Yoksa kimi zaman Kur'an'da geçmediği halde, Kur'an-ın yasakları arasına mı alacağız bir takım değerleri?

Ve bu yapılacaksa, bunu neye göre yapacağız?

 

Mesela Recm cezası Kur'an-da geçmiyor...

Ama Hz. Muhammed uygulamış deniliyor.

Eğer hadise ve sünnete uyulacaksa, bugün Recm'i uygulamalı mıyız?

Yoksa benim her zaman söylediğim gibi, Kur'an-ın "Toplumsal Ayetleri" (kölelik, kırbaç cezası vs. eskiden olsa Recm'i de eklerdim ama Recm Kur'an-da geçmiyormuş meğer...) ortaya çıktığı döneme hitap ediyor olduğu ve bu yüzden evrensel olmadığı gibi,

Hadislerde acaba o zamanki koşullara hitap ediyor ve bugün geçerli değiller midir?

 

Neyse,

Bu konuyu getirmek istediğim çok sonraki bir adım...

 

Öncelikle şu sorularıma yanıt almak istiyorum:

"Kur'an-da geçmeyen (bekaret ya da bekar iki kimsenin cinsel ilişkisinin zina olarak kabulü vs.) Kur'an kapsamına alınmalı mı?"

"Alınacaksa bunu neye göre yapacağız?"

"Hadislere göre ise, ilgili hadisler bugün geçerliliğini koruyor mudur yoksa ilgili zamana ve duruma mı hitap etmiştir?"

 

Eğer tartışma istediğim raya oturursa devam etmeyi düşünüyorum...

Ancak olurda saptırılırsa artık yapabileceğim bir şey yok,

Tartışmayı o şekilde sürdürmeyi ve artık devam etmeyi pek düşünmüyorum...

 

Bazı noktaların açıkça her iki tarafça kabul edilmesi umudundayım...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuran-ı Kerim de ,bekaret kelimesi geçmemesine karşın,Meryem e hiç erkek dokunmaması ve ayetlerde Meryem in sözlerinden anlayacağımız tek şey,bekaret kavramının bir iffetlilik sembolu oluşudur.Yani bu tavsiye edilen ve güzel olandır.Ancak Kuran-ı Kerim de ,aynı zamanda İslam dinini seçen ve kocalarını bırakıp dini İslam olan erkeklerle evlenmek için gelen kadınlar düşünüldüğünde,hatta ve hatta Yusuf a saldıran ve gömleğini yırtan bir kadının ,kocasının verdiği tepki ve kadına sözü düşünüldüğünde,ve üstüne bu kadının komşularına yemek verecek yani davet düzenleyecek kadar rahat oluşuna bakılırsa,şuan kinden daha da ileri bir bakış açısı yakalıyorum kadınlara karşı.

Halkalıyıldız ın müebbet hapis düşüncesine aynen katılıyorum bu arada.Kuran-ı Kerim de zinaya karşı öldürme ve recm olayı yoktur.Sadece 100 sopa cezası vardır ve devamında kadının ölünceye kadar evde hapisedilmesi.Peki Tevrat ta olan bu uygulamaya neden birebir uyulamaz .Bunun en güzel yanıtı İncille şekillenmiştir."Aranızda hiç günah işlememiş biri varsa ilk taşı atsın".Aramızda günah işlemeyenlerin olmadığı ortamda İncil bilirsiniz ki,bir kez evlendikten sonra bir daha evlenmemeyi,yani sizler ayrılsanız bile ,Tanrının evlilik ahdini bozmadığını ve ilk eşinizden sonra gireceğiniz her ilişkinin zina olduğunu vurgular.Evlilik ahdini bozan tek şey,iki taraftan birinin aldatması yani zinada bulunmasıdır.İşte ancak o zaman zinayı işlememiş ve ahdine sadık kalmış kişi başka biriyle evlenebilir ,bi de eşi ölürse tabii.Kuran-ı Kerimde bu durum biraz daha hafiflemiş,boşanmanın zorda olsa ,çok ağır aşamaları da olsa,son noktada olabilirliği getirilmiş.Ama zina Tanrının dininin sabitliği ilkesiyle korkunç bir suç olarak öyle ya da böyle kalmıştır.

Diğer bazı adı İslam denilerek İslama haksızlığın dizboyu olduğu ülkelere gelince,hep savunduğum gibi bu insanları kendi inandıklarını sandıkları Kuran ile uyarmadıkça yol katedemeyiz.Bu insanlar sözüm ona inanmadıkları ve değişmiştir dedikleri Tevrat ın hükümlerini hakları olmadığı halde uygulamaya çalışmakta,bunu İslama aykırı,Tevrata ,İncile aykırı yani Allah tan olmayan bir dinle,kendi uydurdukları ve din sandıkları bir uygulamayla devam etmekteler.Şimdi bazıları diyor ki,bu dinleri hiç mi doğru uygulayan yok,hiç mi doğru anlayan yok,çoğunluk şöyle....ben de diyorum ki,İbrahim kavmindeki tek inanandı,Lut ve ailesinden başka kurtulan olmadı,Nuh-karısı ve üç oğlu ve onların eşleri dışında koskaca dünyada kimler kurtarıldı??Saymakla bitmez örnekler.Bişeyin çok olması onun doğru olduğunu göstermez.Kitap önümüzde ama yaşananlarda önümüzde.İslam alemi dediklerimiz daha diğer kitap ehli kadar islama yakın yaşamayı başaramıyor.Oysa gerçek İslam dediğimiz Kuranla son bulan ve tamalanan İslam,bütün Kutsal Kitapları ve anlamayı gerektiriyor.Neyse ,gün olur kuran okumak nasip olursa bazılarına ,belki tenezzül edip diğerlerini okurlar,vav bi yoğun geçen hayatlarında.Ya insanlar okusun inansın,ya da okusun inanmasın.İki arada bi derede olanlar kadar tehlikeli bi gurup tanımıyorum çünkü.Yani dini meçul ne olduğu meçuller gibi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bugünkü modern tıbba göre erkekler içinde bakaret testi yapmak mümkün.Detayına girmek istemiyorum. Aynı şey erkekler içinde geçerli olsun.Evlilikten önce ilşki yaşayan erkekler **** olarak değerledirsin ve yallah babasının evine postalansın.

 

Böylece insanların onuruyla oynamanın,haksız yere insanları damgalamanın ne olduğunu kendileri yaşayınca belki anlarlar

İnsan onuruyla oynanmasıyla alakası yok ozaman kadın dedin bekaretini koruyacak erkeklerde zar denen bir durum yok varsa yaz açık herşeyi ben kadınları sevmem neden dersen kadın tam bir dişi şeytandır dişiliğiyle erkeği kullanır icabında vücudunu sunar ondan cehennemin coğu kadınlar dolduracaktır geçmektedir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsan onuruyla oynanmasıyla alakası yok ozaman kadın dedin bekaretini koruyacak erkeklerde zar denen bir durum yok varsa yaz açık herşeyi ben kadınları sevmem neden dersen kadın tam bir dişi şeytandır dişiliğiyle erkeği kullanır icabında vücudunu sunar ondan cehennemin coğu kadınlar dolduracaktır geçmektedir.

hangi kitabta okudunuz,?

santa-Monica,

cehennemdekilerin cogunun kadinlardan, olacagini.?

namusunu koruyan meryem, aleyhisselamda, bir kadindi,

ama onun, iffetini korudugu,kuran bildirmektedir.

amel bakimindan kadinla erkek arasinda bir fark yoktur,

salih amel isleyen, erkek kadin, esit derecede, sevap alir.

Kadinlarin cogunun cehennemlik olacagi, sanisi, kuranda yazmaz,

kuranda yazmayan bir seyede,

bu boyledir diye, kesinlik ifade eden cumle kullanilmaz.

irzini koruma hususundada, kadin erkek esittir.

kuranda,

namusunu koruyan erkekler, namusunu koruyan kadinlar diye gecer,

lutfen, dinin kaynagina bakin, dinin son kaynagida, su an kurandan baska bir sey degildir.

 

saygilar.

Evren.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuran-ı Kerim de ,bekaret kelimesi geçmemesine karşın,Meryem e hiç erkek dokunmaması ve ayetlerde Meryem in sözlerinden anlayacağımız tek şey,bekaret kavramının bir iffetlilik sembolu oluşudur.Yani bu tavsiye edilen ve güzel olandır.Ancak Kuran-ı Kerim de ,aynı zamanda İslam dinini seçen ve kocalarını bırakıp dini İslam olan erkeklerle evlenmek için gelen kadınlar düşünüldüğünde,hatta ve hatta Yusuf a saldıran ve gömleğini yırtan bir kadının ,kocasının verdiği tepki ve kadına sözü düşünüldüğünde,ve üstüne bu kadının komşularına yemek verecek yani davet düzenleyecek kadar rahat oluşuna bakılırsa,şuan kinden daha da ileri bir bakış açısı yakalıyorum kadınlara karşı.

Sayın Ftoyd...

 

Bekaret konusunda Hz. Meryem'in "Bakire" olup olmadığı konusu Hıristiyanlarca da tartışılmakta.

Bekaret konusunu Yahudilerde görüyoruz önemsenmiş olarak.

Tevratta açık açık ifadeler var.

Ama Kur'an-da yok...

 

Mesela şunu örnek vereyim;

Yahudilerde Elohim dünyayı 6 günde yaratmış ve 7nci günde dinlenmiş.

Bu gün Cumartesi oluyor.

Ama Hz. Muhammed'de bu gün açık açık Cuma'ya alınıyor, değiştiriliyor ve bu bildiriliyor.

Yani görüyoruz ki diğer kitaplardan bir farklılık olacağı zaman bu açıkça bildirilmiş.

 

Ve diğer kitaplarda geçipte aynen kabul edilecek bir hukuk olduğu zamanda buna aynen değinilmiş:

"Kitap Ehli" diyerek o kitaplar her defasında referans gösterilmiş.

 

Ama bekar iki çiftin ilişkileri konusunda bu yok, ben rastlamadım.

Yahudilerin bekarete verdikleri öneme atıfta da bulunulmuyor.

 

Hz. Meryem'in çocuk doğurma meselesinin önemi ise aslen "Bekaret"ten kaynaklanmıyor.

Hz. Meryem Tapınakta kendisini Elohim'e adamış bir kimse ve onun çocuk doğurması yasak.

O bölgede Yahudilerde de var olan eski Babillerden gelen bir inanca ve kabule göre Tapınaktan bir kadının doğurduğu çocuk "Tanrı Çocuğu" olarak tanımlanıyor.

Tapınak Genel Kadını (Fahişesi) denilen kadınlar var, bu Yahudilerde de var, Hıristiyan Rahibelerde de var.

Ve Tanrı'nın yaşayan bir çocuğu kabul edilemediği için doğar doğmaz o çocuk öldürülüyor.

Hz. Meryem, İsa'nın öldürüleceğini düşündüğü için gizli gizli doğuruyor, yoksa Nişanlısı olan "Yusuf"ta bir peygamber ve kendisine Meryem'i eş olarak almaktan kaçınmaması ile ilgili vahiyde geliyor, gizli tutmayadabilirdi.

Yine de İsa'yı gizli gizli doğuruyor, çünkü ne yaparsa yapsın çocuğu "O Tanrı'nın Çocuğu".

 

Bunu şu şekilde ifade edebiliriz:

Bugün "Sahte" diye tabir ettiğimiz bir çok şeyh ya da hatta belki gerçekten şeyh olduğunu düşündüklerimiz bile, müritlerinin eşlerini "Teslim" alırlar yada eşlerinin kendilerini Teslim etmeleri gerektiğini söylerler. Bu şekilde "Nefis" zinciri ya da benliği kırılacak ve bu Tanrı için yapılmış olacaktır. Yani kendisini Şeyhine teslim eden, Tanrı'ya teslim etmiş olacaktır. Bu Sümer ve Babil kaynaklı inanış binlerce yıldır yaşıyorsa, 2000 yıl öncesi Yahudi Toplumunda yaşamadığını düşünmek mantıksızcadır.

 

Hz. Meryem konusunda, odada bir silüetin belirmesi ve o silüetten çocuk olması, ışıktan çocuk olması, melekten çocuk olması düşüncesi bunun karşılığı, Meryem'de bunu ifade ediyor zaten.

Bir çok eski inançta bu ritüeller var.

Hz. İsa büyütülürken muhtemelen onun "Tanrı Oğlu = BarAbba" olduğu öğretilmiş olmalı ki Hz. İsa bu şekilde kendisini ortaya atmış olmalı.

Ki en sonunda geç gelen adalet yerini buluyor yine:

"Tapınakta bir Tanrı Oğlu doğarsa, öldürülür..."

Ve İsa'da öldürülüyor ya da öldürülmek isteniyor...

 

Şunu da eklemek isterim:

Platus'un Hz. İsa ile birlikte yargılayıp salıverdiği adamın adı da "BarAbba"dır...

Belki de Platus aslında iki kişiyi yargılamadı o an?

 

Belkide bir taraftan gıyabında ölüme mahkum ederken, diğer taraftan da Yahudi Kanunlarını bildiği için serbest bıraktı:

"Tanrı Oğlu" yani Tapınakta doğduğunu bildiği için...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın Ftoyd...

.

.

.

Belkide bir taraftan gıyabında ölüme mahkum ederken, diğer taraftan da Yahudi Kanunlarını bildiği için serbest bıraktı:

"Tanrı Oğlu" yani Tapınakta doğduğunu bildiği için...

Kuran meallerinde ki,"bana erkek eli değmemişken" teriminin sözlükteki tam karşılığı nedir ?

Cumartesi dinlenme günü ise Cuma nasıl dinlenme günü?Hristiyan ya da Yahudi aleminin dinlenme gününde bu insanların çalışması düşünülemez,ama bzdeki cuma suresinde,o esnada yapılan ticaretin bırakılıp namaza gidilmesi ve sonra tekrar ticarete dönülmesi durumu vardır,şimdi bunlar nasıl değiştirilmiş hüküm oluyor.Değişen hüküm yoktur,Tanrı sözü sözdür değişmez,farklı koşullarda farklı uygulayımlar vardır,ek unsurlar vardır.Kitaplar farklılaşmaz,sadece birbrlerini tamamlarlar.İsa nın durumuna gelince,İsa doğduğu zaman bebek haliyle konuşmuştur demekki kendini ortaya atma gereği yoktur ve ek mucizeleri ve ruh ile desteklenmesinin getirdikleri yeterince açıktır,ilerleyen dönemlerde de Kitapları ile hükmetmeyen insanların en büyük sıkıntısı olmuştur ve ortada adalet sistemi ya da gelenekten çok çok öte bir durum sözkonusudur.Birilerinin suratına İblis babanız deyince ortalık karışmış anlayacağınız.Malum İblisin çocukları ve Tanrının çocukları olma kavramı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kadınların bebek doğurmanısın tek yolu, yumurtasının bir erkek tarafından spermlerle döllenmesidir.

 

o devirde, başka bir yol kesinlikle yok

 

saygılar

 

Zaten başka birşey uyduramamışlar. Kaçınılmaz olarakta, cebrail insan kılığında gelerek dölledi Meryem'i demişler.

 

Kaçamak yapıp hamile kalacaklara tiyo: Cebrail insan kılığında geldi, hamile bıraktı desinler. Böylece erkek te, bayan da suçlu durumada düşmezler çevrelerine karşı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuran meallerinde ki,"bana erkek eli değmemişken" teriminin sözlükteki tam karşılığı nedir ?

Cumartesi dinlenme günü ise Cuma nasıl dinlenme günü?Hristiyan ya da Yahudi aleminin dinlenme gününde bu insanların çalışması düşünülemez,ama bzdeki cuma suresinde,o esnada yapılan ticaretin bırakılıp namaza gidilmesi ve sonra tekrar ticarete dönülmesi durumu vardır,şimdi bunlar nasıl değiştirilmiş hüküm oluyor.

Ben şahit olmadım hristiyanların ya da yahudilerin dinlenme günlerinde çalışmıyor olmalarına.

 

Değişen hüküm yoktur,Tanrı sözü sözdür değişmez,farklı koşullarda farklı uygulayımlar vardır,ek unsurlar vardır.

Tanrı sözü değişmez amaaaaaa, farklı koşullarda farklı uygulamalar vardır. Yani herkes kafasına göre uyguluyor, kafasına göre eklemeler yapıyor, doğru mu? E o zaman Tanrı'nın değişmeyen hükümlerine ne oldu?

 

Kitaplar farklılaşmaz,sadece birbrlerini tamamlarlar.

Tamamlamıyor, sadece daha fazla çelişkiye neden oluyor, çünkü bazı durumlarda hem tarih açısından hem de anlatılan hikaye açısından farklılıklar var.

 

İsa nın durumuna gelince,İsa doğduğu zaman bebek haliyle konuşmuştur demekki kendini ortaya atma gereği yoktur ve ek mucizeleri ve ruh ile desteklenmesinin getirdikleri yeterince açıktır,ilerleyen dönemlerde de Kitapları ile hükmetmeyen insanların en büyük sıkıntısı olmuştur ve ortada adalet sistemi ya da gelenekten çok çok öte bir durum sözkonusudur.Birilerinin suratına İblis babanız deyince ortalık karışmış anlayacağınız.Malum İblisin çocukları ve Tanrının çocukları olma kavramı.

İsa konuşurken siz yanıbaşında mı oturuyordunuz da o kadar eminsiniz İsa'nın konuştuğundan? Derler ya hani: Kulağınla duymadığın, gözünle görmediğin olaylara güvenme/inanma. Bence de!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir de şu açıdan baksanız: Kutsal metinler karmakarışık, hiç bir sistematik içermeyen, çelişkili, uygulanabilir ve ölçü alınabilir metinler değillerdir.

 

Bu bakımdan bu metinlerden anlam, kural çıkarmaya, bu kurallarla hayat ve toplum düzenlemeye çalışmak karmaşadan ve biribiriyle çelişen yanlışlardan başka bir şey getirmez.

 

İnsanlar bir çok yanlışa düşebilirler. Fakat yanlış olduğunu anlayıp düzeltirler ve evrensel geçerli kurallar (gerek ahlaki, gerek hukuki) oluşur. Bu kuralları koymak için ölçü, kutsal metinler değildir. Dine maledilen yasak ve yanlışlar insanların hiç bilmediği hikmetler içermez. Yine zararlı deyip kısıtlayabilir ve yasaklayabilirsiniz. Bilim bu konuda çok mükemmel yol gösterir. Ama örneğin bir sigara yasaklama veya kısıtlamasını dine dayayarak yapamazsınız. Adam kurban eti şifadır deyip yağlı yağlı yer, damarları tıkanır ölür. Bunlar basit örnekler ama kıyaslayabilirsiniz.

 

Yusuf kıssasında anlatılan Züleyha'nın saldırması olayından farklı ve günümüzden ileri bir bakış açısı nasıl çıkıyor ben hiç anlamıyorum. Kutsal sayılan metinlerin bu konumunu gözünüzde pekiştirmenize yarayacak böyle sıradanlıkları nasıl farklı ve ileri görmeyi başarabiliyorsunuz? Bunun adı olsa olsa "koşullanma refleksi" olabilir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cebrail insan kılığında geldi, hamile bıraktı desinler.

Cebrail'i sorumlu tutunca bebeği konuşturmak lazım geliyor. Bebeği konuşturamayacakları için bunu diyemiyorlar da, bana cin geldi, ondan hamile kaldım diyorlar...

 

Bazen fazla yüksekten değil, biraz daha alçaktan uçmak daha pragmatik olabiliyor. Cin bu, çalı dibine saklanan çakal... Tavuğu kapmış gitmiş, ne tutulur, ne sorulur. Malum Cebrail tanrıya itaate zorunlu, madem yaptın bir iş, bebeği de konuşturacaksın. Ama cinin itaat etmeyeni de varmış ya!

 

Soyuta atamanın çözmediği problem yoktur demiştim, değil mi?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Meryem'in Gebe kalabilmesinin de temelleri var tabii ki.

Yani dediğim gibi, dinsel öğretiler bence durup dururken ortaya çıkmıyorlar.

Çooook eskilerden temellerini alıyorlar.

 

Bir kaç kültürden örnek vereyim;

Öncelikle her zaman yaptığım gibi Türklerden bir iki örnek,

Uygurların "Kayın Ağacı-Türeyiş" efsanesini duymayan yoktur sanırım.

O efsane yüzünden Kayın-Ana, Kayın-Baba, Kayın-Ço(cuğu) gibi sıfatları türetmişizdir zaten.

Efsane şöyle:

Tola Ile Şelenga birleşir dökülürmüş,

Suların kavşağında bir ada görülürmüş.

Adanın ortasında bir tepe göğe ermiş,

Tepenin tam üstünde bir de Kayın göğermiş.

Gün olmuş zaman olmuş bir Işık peyda olmuş,

Işık gökten inince, Kayın da nurla dolmuş,

Ne zaman ki, gün batar, ışık gökten inermiş,

Kayından sesler çıkar, herkes müzik dinlermiş.

Bunu duyan uygurlar, hep birden şaşırmışlar,

Bu durumu görenler aklını kaçırmışlar.

On ay On gece Kayın ışık ile sarılmış,

Bir gün tam şafakleyin Kayın birden yarılmış.

Beş güzel çocuk çıkmış Kayının ortasından,

Gözleri kamaştırmış, bakmışlar Arkasından.

Gün olmuş zaman olmuş, hepsi kocaman olmuş,

Küçükleri "Böğü-han" Uygurlara Han olmuş.

 

Her ışık ile doğum efsanesinde,

Işık'tan doğanların "Tanrısal" ve Türklere göre ise "Kut"sal olduğunu unutmamak gerek.

Tanrı o kişi'yi "Kut"lu olarak seçer ve seçilmiş kılar.

 

Mesela Siyamlılara göre evleri koruyan Tanrı'nın annesi de Bakire imiş.

Moğollarda Buyan Han'ın kızı da kapıdan giren bir ışıktan, nurdan gebe kalmış. Bu ışık kapıdan girince bir hayvan sembolü almış ve Tanrı'nın elçisiymiş.

Amerika'da Hopi yerlilerinde daha önce hiç kimse ile birlikte olmamış bir kız, sabaha karşı odasına giren güneş ışığından gebe kalıyor ve çocuğuna "Güneşin Oğlu" deniyor.

Çin'de bir çok kıralın annesi bu şekilde hamile kalmış ve ayrıca Tanrı Foe'nin annesi de Işık'tan yani Nur'dan gebe kalmış.

Hintlilerde de varmış buna benzer Bakire doğumları.

 

Burada ortak nokta şu:

Her doğuranın Nur'dan bir elçi tarafından gebe kalması yada bu Nur'un buna vesile olması.

Her Bakire gebenin "Erkek" doğurması.

Her doğanın kutsal kabul edilmesi.

 

Bunlar bir çok kez tartışılmıştır, ben bunu yeniden dillendirip aynı pilavı sunmak istemiyorum.

Şunu sorgulamak istiyorum:

"Bakire"liğin tanımı ne?

 

Kültürel olarak bir kadın, bir erkek ile fiziksel birleşme yaşayınca Bakireliği bitiyor.

Kan geliyor falan.

Yani canlı iki bedenin birleşmesi söz konusu.

Lakin Tapınaklardaki ya da kutsal doğumlarda Bakirelik bu değil bana göre.

"Kızlık Zarı" denen şey gerçekte bozulsa bile, doğacak olan Tanrı'nın nuru ile doğacağından, kadının bakireliği Manevi olarak "Bozulmamış gibi" oluyor.

 

Çünkü bakın,

Yahudilerde Bekaretini evlilik dışı kaybedene "Ölüm" cezası var.

Kim olursa olsun...

 

Tapınakta "Tanrı Oğlu" olarak doğan bebeklerde öldürülüyor.

Yaşamalarına izin verilmiyor.

 

Demek ki Yahudiler Hz. Meryem'in Tapınakta kendisini Elohim'e adadığını

Ve belki de orada Tanrı'ya nefsini terkettiğini biliyorlardı.

Onu idam etmemelerinin nedeni bu olsa gerek.

Yani Hz. Meryem bir beşer ile birlikte olmadığı için, hala bakire...

(yani onunla birlikte olan kimse mutlaka tapınaktan bir haham falandır, o yüzden işe Tanrısallık/Ruhaniyet bulaştığından dolayı Hz. Meryem manevi olarak hala bakire kabul edilebilir. Not= Burada sadece mantık yürütüyorum, doğru ya da yanlış...)

 

Hz. İsa'da bu anlamda "Tanrı Oğlu" olarak geç te olsa idam edilmiştir, öldürülmüştür.

Yani Yahudiler aslında Hz. İsa'nın "Bar-Abba" olduğunu biliyorlardı.

Sadece O'nun kırallığını kabul edemiyorlardı.

 

Bugünkü anlamı ile Hz. Meryem'e iffetsizlik atfedemeyiz diye düşünüyorum.

O dönemki kabuller ile bugünkü kabuller bir değil.

Sonuçta bir Metafizik Tanrı'nın varlığını kabul etmiş ve kendisini samimi olarak ona adamış.

Yani "kaçamak" söz konusu değil bence Sayın Maraba...

Aslında tüm Tapınağın bildiği bir gerçek var ortada...

 

Bugünde aynı şey "Özgürlük" namına yapılıyor...

 

 

Alan memnun, satan memnun...

 

Şu son söylediğim şeyden iğrendim doğrusu...

Iyyy!!! öğğğğkk!!!

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cebrail'i sorumlu tutunca bebeği konuşturmak lazım geliyor. Bebeği konuşturamayacakları için bunu diyemiyorlar da, bana cin geldi, ondan hamile kaldım diyorlar...

 

Bazen fazla yüksekten değil, biraz daha alçaktan uçmak daha pragmatik olabiliyor. Cin bu, çalı dibine saklanan çakal... Tavuğu kapmış gitmiş, ne tutulur, ne sorulur. Malum Cebrail tanrıya itaate zorunlu, madem yaptın bir iş, bebeği de konuşturacaksın. Ama cinin itaat etmeyeni de varmış ya!

 

Soyuta atamanın çözmediği problem yoktur demiştim, değil mi?

 

Binlerce yıl sonrasının mantığı ile ele alıyorsunuz bence Sayın DemirEfe...

Dediğim gibi "Tapınak Kadınlığı" denen bir şey var,

Taa Babillerden, Sümerlerden gelen bir sistematiği var bunun.

Tevrat'taki bir çok ilahinin, uygulamanın kaynağı da Sümer metinlerinden ortaya çıkıyor.

Yani bu bir ibadet gibi bir şey o dönemin kabulüne göre anlatabiliyor muyum?

Kendini adama olayı...

 

Ve bu her halükarda mistik bir şeye bağlanıyor.

Belki bir Haham ile birlikte oluyor ama Haham'ın ruhani makamı onu Tanrısallığa büründürüyor.

O yüzden tapınakta doğan her bebek "Tanrı Oğlu" kabul edilip öldürülüyor,

Yaşamasına izin verilmiyor.

Bu Tanrı Oğullarından Hz. İsa hayatta kalıyor,

Çünkü Meryem onu tapınakta doğurmuyor, kaçıyor ve dışarıda doğuruyor.

 

Belkide Hz. Meryem nişanlısından hamile kalmıştı...

Nişanlısı da zaten Tanrısallığı olan birisi...

Yani öyle bir görüş var.

 

Ama ne olursa olsun, o çocuğu evlenmeden önce ve henüz kendisini tapınaka adamışken doğuracaktı...

Yani kaçınılmaz olarak İsa, "Tanrı Oğlu" olarak adlandırılacaktı...

 

Yani kadın orada çaresiz kaldığı için, kurtulmak için soyuta atamıyor...

Olay zaten buna kaçınılmaz olarak atanıyor.

Kabulleri böyle yani...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Belkide Hz. Meryem nişanlısından hamile kalmıştı...

Nişanlısı da zaten Tanrısallığı olan birisi...

Yani öyle bir görüş var.

 

Bir erkekten normal bir şekilde hamile kaldığı kesin, başka bir yolu yok zaten !

 

Sadece sistematik planlı bir hikayeye dönüştürmüşler ima ettiğiniz gibi

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Boşig, benim yorumumda ne Meryem'in nasıl hamile kaldığını söylediği yazıyor, ne bunun böyle olup olmadığı hakkında bir yorum yapılıyor. Bize anlatılan hikayenin bu şekilde olduğu söyleniyor. Yanlış, doğru... Demiş dememiş... Bunu irdelemiyor ve Meryem'in böyle bir ifadede bulunduğunu zaten hiç iddia etmiyorum. Yazılı, elimizde bulunan bir metinde anlatılan öyküden bahsediyorum. Ve bu metnin günümüzde yorumlanabilme biçiminden. Yani "Meryem böyle deDİ, ben de böyle diyeyim" ile, "Meryem böyle deMİŞ, ben de böyle diyeyim" arasında fark var.

 

Ben aslında neden bahsettiğini anlıyorum. Sayın Çığ'ın kitabındaki dinin kökenleri ile ilgili araştırmadan bahsediyorsun. Çok değerli bir kitaptır ve çok önemli bilgiler içeriyor. "Kıble" sözcüğünün bile tanrıça "Kibele" den geldiği gibi... Zaten Tevrat ve Kur'anda geçen şeriat yasalarının da Hammurabi yasalarından köken aldığı, tufan olayının da Dicle ve Fırat'ın bir dönem aşırı taşmasını anlatan Gılgamış destanı olduğu bilinir. Öyle ki iki nehir arası birleşmiş. Garibanlar da tüm dünya sular altında kaldı sanmışlar ve bu efsane anlatılagelmiş. Bugün tüm dünyanın su ile örtülmesinin imkansız olduğu biliniyor. Dünya bir kartopu olmuştur, ama hiç bir zaman bir suküre olmamıştır.

 

Fakat ne üzerinde durmak ve neyi vurgulamak istediğini tam anlayamadım. Dinin tarihsel gelişiminin Kur'anda nasıl bir yöne çevrildiğini mi irdelemek istiyorsun? Bu konuda benim kişisel görüşüm, Kur'anın Tevrat'ın düzenlenmiş hali olduğudur. Herhangi bir kitap yeni bir yorumla yeniden düzenlenebilir. Bu durumda bazı bölümler çıkarılmış, bazı bölümler eklenmiş ve bazı özetlemeler yapılmış olabilir. Bence önemli olan konu, Kur'anın bütünlüğünün sistematikten yoksun ve düzensiz, ilgisiz sıralanmış kopuk, alakasız bölümlerden oluşan bir kitap olduğu.

 

Yöntem olarak da özelliği; muğlaklık, belirsizlik, ayrıntıdan kaçınma, her yoruma açık olabilecek yuvarlak ifadeler kullanılmış olması. Çoğu yerde ne demek istendiği açıkça söylenmekten kaçınılarak bu yönteme başvurulmuş.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Boşig, benim yorumumda ne Meryem'in nasıl hamile kaldığını söylediği yazıyor, ne bunun böyle olup olmadığı hakkında bir yorum yapılıyor. Bize anlatılan hikayenin bu şekilde olduğu söyleniyor. Yanlış, doğru... Demiş dememiş... Bunu irdelemiyor ve Meryem'in böyle bir ifadede bulunduğunu zaten hiç iddia etmiyorum. Yazılı, elimizde bulunan bir metinde anlatılan öyküden bahsediyorum. Ve bu metnin günümüzde yorumlanabilme biçiminden. Yani "Meryem böyle deDİ, ben de böyle diyeyim" ile, "Meryem böyle deMİŞ, ben de böyle diyeyim" arasında fark var.

 

Ben aslında neden bahsettiğini anlıyorum. Sayın Çığ'ın kitabındaki dinin kökenleri ile ilgili araştırmadan bahsediyorsun. Çok değerli bir kitaptır ve çok önemli bilgiler içeriyor. "Kıble" sözcüğünün bile tanrıça "Kibele" den geldiği gibi... Zaten Tevrat ve Kur'anda geçen şeriat yasalarının da Hammurabi yasalarından köken aldığı, tufan olayının da Dicle ve Fırat'ın bir dönem aşırı taşmasını anlatan Gılgamış destanı olduğu bilinir. Öyle ki iki nehir arası birleşmiş. Garibanlar da tüm dünya sular altında kaldı sanmışlar ve bu efsane anlatılagelmiş. Bugün tüm dünyanın su ile örtülmesinin imkansız olduğu biliniyor. Dünya bir kartopu olmuştur, ama hiç bir zaman bir suküre olmamıştır.

 

Fakat ne üzerinde durmak ve neyi vurgulamak istediğini tam anlayamadım. Dinin tarihsel gelişiminin Kur'anda nasıl bir yöne çevrildiğini mi irdelemek istiyorsun? Bu konuda benim kişisel görüşüm, Kur'anın Tevrat'ın düzenlenmiş hali olduğudur. Herhangi bir kitap yeni bir yorumla yeniden düzenlenebilir. Bu durumda bazı bölümler çıkarılmış, bazı bölümler eklenmiş ve bazı özetlemeler yapılmış olabilir. Bence önemli olan konu, Kur'anın bütünlüğünün sistematikten yoksun ve düzensiz, ilgisiz sıralanmış kopuk, alakasız bölümlerden oluşan bir kitap olduğu.

 

Yöntem olarak da özelliği; muğlaklık, belirsizlik, ayrıntıdan kaçınma, her yoruma açık olabilecek yuvarlak ifadeler kullanılmış olması. Çoğu yerde ne demek istendiği açıkça söylenmekten kaçınılarak bu yönteme başvurulmuş.

 

Sayın DemirEfe...

Muazzez İlmiye Çığ'ın kitabının sadece bir hareket noktası olduğunu söyledim ama verdiğiniz örnekler o kitapta değil de başka bir eserinde geçiyor. Yazdıklarımı da tek bir kitabı ya da eseri kaynak alarak yazmam genelde, burada da öyle yapıyorum. Yani ne sadece Kur'an-dan hareket ediyorum, ne Çığ'ın kitabından, ne sadece Tevrat'tan.

Bu neyse...

 

Asıl gelmek istediğim nokta belli aslında:

Kutsal kitapların, önceki bilgilerin ve kültürlerin bir sonucu/ürünü olduğu mu,

Yoksa Metafizik bir güç tarafından bir kimseye bildirildiği mi...

 

Ancak bu söylediğim gibi bir anda gelinebilecek tartışma konusu değil...

Öncelikle diğer bazı önemli noktaların ve bilgilerin ortaya çıkması gerekir...

 

Saygılarımla...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Asıl gelmek istediğim nokta belli aslında:

Kutsal kitapların, önceki bilgilerin ve kültürlerin bir sonucu/ürünü olduğu mu,

Yoksa Metafizik bir güç tarafından bir kimseye bildirildiği mi...

 

Metafizik bir güç tarafından bildirildiği bir iddiadır, herhangi bir kanıtı delili yoktur !

 

Önceki bilgilerin ve kültürlerin etkileşiminden geldiği konusunda ise delilleri çoktur (örneğin kutsal kitaplar, tarih kitapları vs.)

 

Fakat ne üzerinde durmak ve neyi vurgulamak istediğini tam anlayamadım. Dinin tarihsel gelişiminin Kur'anda nasıl bir yöne çevrildiğini mi irdelemek istiyorsun? Bu konuda benim kişisel görüşüm, Kur'anın Tevrat'ın düzenlenmiş hali olduğudur. Herhangi bir kitap yeni bir yorumla yeniden düzenlenebilir. Bu durumda bazı bölümler çıkarılmış, bazı bölümler eklenmiş ve bazı özetlemeler yapılmış olabilir. Bence önemli olan konu, Kur'anın bütünlüğünün sistematikten yoksun ve düzensiz, ilgisiz sıralanmış kopuk, alakasız bölümlerden oluşan bir kitap olduğu.

 

katılıyorum

 

ama bunun nedenini, her olaya farklı bir zamanda, farklı bir ayet ve sistem geldiğinden dolayı belli bir sistematiğinin olmamasına, ayrıca bunların ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekirken hepsinin bir bütün haline getirilmek istenmesine bağlıyorum.

 

 

saygılar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.