Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Anadolu'yu Bizans'ı yenerek vatan haline getirenler Türkler olduğu için bu ülkeye Türkiye deniyor. Kürtler bu işi yapsa Kürdiye olurdu, sakıncası da olmazdı. Bu ülke vatandaşlarına da ırk olarak Türk denmiyor, TÜrkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları için Türk deniliyor. Bu işten gocunan da Kürtlerden başka hiç kimse yok. Her TC vatandaşı etnik kökenine bakmadan "Türküm" der, hiç gocunmaz.

 

Ülkenin adının Kürdiye olması için Kürtlerin Türkler gelene kadar yatmayıp bir devlet kurmuş olmaları gerekiyordu. Kurmamışlarsa kurana, emeğe saygı...

 

Böyle kelimeler üzerinde durmak ilkel kabile dürtüsüdür. Kendisine "oğlum" diyen adama "Ben senin nerden oğlun oluyorum, anamı mı tanıyorsun?" diye kızması gibi ilkellik ve kültürsüzlük örneğidir.

 

Selçuklu Devletine Selçuklu Devleti denirken de, Osmanlı Devletine Osmanlı devleti denirken de, halkın tamamının ne Selçuk Bey'le ne Osman Bey'le akrabalığı yoktu...

 

Böyle basit provokasyonlar çok sevimsiz kaçıyor, art niyet yoksa... Art niyetle söyleniyorsa zaten ihanet...

Gönderi tarihi:

bu ülkenin demokrasiye ulaşması için bunu yapması lazım ama siz olaya farklı bi açıdan bakıyorsunuz bugün 12 eylül mesela o dönemde türkler mi daha çok ezildi kürtler mi o dönem de kürtler mi daha çok savaştı türkler mi ? şuna inanın ki cumhuriyet dönemine kadar kimse ben kürt devleti kuracağım falan demiyordu herkes kardeşçe yaşıyordu ancak abd - rusya - ve oyun hamuru haline gelen türkiye hükümeti sayesinde bazılarını yerinden kaldırılıp isyana teşvik edildi bugün dağlarda ölen aslında tek ırk ancak sizin kölesi oldğunuz basın sayesinde kürtler düşman gösteriliyor kardeş kardeşi vuruyor siz ise kürtlere ölüm diyorsunuz bu size yakışmıyor lütfen okuyun lütfen gerçekleri görün bu vampirler her daim kana ihtiyaç duyar bugün bu kanı dağlarda bu şekilde alırlar bizden olan bize olur ne pkk sona erer nede türk askeri sona erer ancak istenilse bu engellenemez mi bugün pkk ve türkiye aynı politikayı neden izliyor bunun arkasında kim kimler var neden bizi bize vurduruyorlar ? türk'ün türk'ten başka düşmanı yoktur ! bizi bize düşman yapanlar utansın adrenalin hat safhada forumda bile ilk mesaja bakıyorum da durumumuz içler acısı 5 sene basını takip etmeyin o zaman sadece kitap okuyun bakalım kararlarınız değişecek mi bu ülke kulaktan kulağa gelen bilgiler ile refaha ulaşmaz sözüm kime sesimi duyan var mı ?

noT : üstteki üye beni ***** ****** ne olacak diye yorumladı ancak ben rus göçmeniyim laf gelecek ise doğru adrese gelsin gerçekler ortada.

Gönderi tarihi:
Mustafa Kemal, Selanik?te degil de Musul?da dogmus bir Osmanli pasasi olsaydi Kurtulus Savasi?ni Türklerle ve Kürtlerle birlikte gerçeklestirdikten sonra kurulmasina önayak oldugu cumhuriyetin adini ?Kürdiye Cumhuriyeti? koysaydi, kendisi de Meclis karariyla ?Atakürt? adini alsaydi.

.

.

.

Kendimiz için isteyecegimizi, bizimle esit oldugunu kabul ettigimiz insanlara vermemek için bu kadar kan dökmeye, ülkeyi bir çikmaza sürüklemeye deger mi?

 

Degmez diyenler ?demokrasi? istiyor iste.

 

sevgili 'istanblue_7 okuduğunuz kitapların etkisnde kalarak bu yazıyı yazdığınız her halinzden anlaşılıyor.

 

kürtçe diye bir dilmi varda romanlarını,hikayelerini,şiirlerini,gaetelerini kürtçe yazsınlar.

Kürtçe dedikleri dil kurmancı,zaza,sorani bunların her biri ayrı bir dil hangisninden roman ,şiir yazaklarda anlaşacaklar kendileri bilmiyormu sanıyorsunuz daha bugün kürtçe yayın,kürtçe yayın diyenlere ne oldu ?izlenme oranından haberiniz varmı?

Yayın kurmancı lehçesi ile yapılıyor türkiyedeki zazalar anlamıyor,soraniler zaten ıran kürtleri alakası yok,kendi kendine yayın yapıyor yindede sorun oluyor.

kürtçe gazete yokmu sanıyorsunuz kürtçe şarkılar dinlenmiyormu sanıyorsunuz, ama talep olmayınca satışlarıda doğal olarak olmayacaktır.

Istanbul?da, Ankara?da, Izmir?de, Bursa?da, Edirne?de yaşayan binlerce kürt vatandaşımız var suçu olmayan birini polis neden izlesin izleniyorsa vardır bir sebebi,suçlu olupta diğer vatandaşlar izlenmiyormu sanıyorsun.....

Neden suçlu muamelesi yapılsın nerden çıkarıyorsunuz bu yalanları...

Ben doğuluyum dostum birgün olsun ne dışlandım ne hor görüldüm nede polis takibine girdim çunku benim gocunacak birşeyim olmadı ben bugün bir edirneli nasılsa bende aynıyım.

türkiye cumhuriyetinin bayrağı nerede dalgalanıyorsa oersı benimdir o insanlarda benimdir.

Siz sadece birilerinin uydurmalarını burada dile getiriyorsunuz, sizin bu konularda ne kadar bilgisiz olduğunuz o kadar açıkki kendi yaşamadığınız ve duduğunuz yalanları burada ifade etmeye çalışıyorsunuz.

Şunu iyi bilinizki hiç bir kimsenin evi suçsuz yere basılmaz,hiçbir kimse teröre destek veriyor diye idda edip evleri yakmaz ve yakamaz tamamen iftira dediğim gibi ben doğuluyum ve yıllardır doğu ve güneydoğu illerine gittim çalıştım vs ama sizin bu söylediklerinizi duymadım ve görmediğim gibi askerde şahit olduğum başka bir olaylar oldu ama sizin söylediklerinizin tam tersi.

sizin yaptığınız kardeşi kardeşe düşürmektir, bugün kürt kökenli insanlarımızın bile kürt sorununu kabul etmediği gibi pkk sorununu kürt sorunu diye anlatıp, olmayan olayları olmuşgibi gösterip hiçbir belge dayanak olmadan kürt olmadığınız halde kürtlerin hakkını savunmanız kutuplaşma yaratmaktan başka işe yaramaz.

Elbette kürtlerde her türk vatandaşı gibi aynı haklara sahiptir çünku bu vatanı İNGİLİZLERE,YUNANLILARA,RUSLARA KARŞI beraber savaştılar şehit vardiler bu toprakları kazandılar.

Ve kazandıkları toprağa türkiye içinde yaşayanlarda türk dediler...

Gönderi tarihi:

PKK’ya terörist denilmesini kendisine küfür saydı

Terör örgütü PKK’nın yayın organı Roj TV’de programa katılan DTP Batman Milletvekili Bengi Yıldız, Erdoğan’ın “PKK’yı terörist örgüt ilan edin” çağrısına “Biz kendimize küfretmeyiz” diye cevap verdi.

 

 

 

 

PKK’ya ‘terörist’ demeyi küfür sayıyormuş

DTP’li Yıldız, “PKK’yı terörist ilan etmemizi istiyorlar.Halkımıza hakaret edemeyiz” dedi

 

 

 

Fırat Haber Ajansı’nın haberine göre, bölücü terör örgütü PKK paralelinde yayın yapan Roj TV’nin “Rojev” adlı programına katılan Demokratik Toplum Partisi (DTP) Batman Milletvekili Bengi Yıldız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın PKK’yı “terörist örgüt ilan edin” açıklamasına tepki gösterdi. DTP’li Yıldız, “Bizden PKK’yı terörist ilan etmemizi istiyorlar. Biz kendimize küfretmeyiz, halkımıza hakaret edemeyiz. Bizim duruşumuz çok nettir. Onurlu bir barış istiyoruz” şeklinde değerlendirmede bulundu. Bengi Yıldız sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürtler, AKP’ye bir kredi vermiş olabilirler, ancak bunun da bir sınırı vardır. Bizim kalelerimizi fethedeceğini söyleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ilk belediye seçimlerinde bunu göstereceğiz. Kendilerini güçlü sandıkları yerde onları yeneceğiz.”

 

YENİÇAĞ

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:
Selamlar

Peki abi istedikleri gibi yapalım.Kürtçe yayın serbest olsun okullarda kürtçe dil okutulsun her yerde eşit olunlar. Peki ne olacak ?? bi kaç tv kanalı kürtçe yayın yapsa ne olacak yapmasa ne olacak , okullarda kürtçe eğitimide sorarsan yoğun olarak yaşadıkları doğu bölgelerindeki okullarda pekde Türkçe eğitim verildiği söylenemez. Saddam ve diğer arap ülkelelerinin zulmünden kurtarıp kendilerine kucak açan Ulusumuzu bölmeye çalışan bu insanlara daha ne yapmamız lazım????? onlara yaşamaları için toprağımızdan parça verdik fakat onlar sahiplenmeye kalktı , Ülkeyi bölmeye kalktı Avrupa istediği için neden bu insanları el üstünde tutmaya çalışıyoruz. onlarda bizim gibi eşit .eşit olmamak denince dertleri ne anlamıyorum.Daha öncede başka bi başlık altındada yazmıştım basit bi alışveriş işinde bile "Bu bizden" gibi terimler kullanan Türkler değil kürtlerdir demek istediğim ayrım yapan bizler değiliz onlar.Türkiye bence burdada büyük hatalar yapıyo , kendi milletimizin durumuna bakmadan başkalarına yardıma koşuyo örn :Afganlar , Hatay/Samandağı bölgesindeki afganlara ev tarla 130 mt kare ev beyaz eşyaları ile birlikte tabiki , dayalı döşeli ev verdik elektrikleri ucuz su parasız.Peki ne için ??? Afgan ırkının nasıl insanlar olduklarını yanımızda çalışmaya gelen işçilerden biliyorum işten kaçmak için günde beş vakit namaz kılarlar oruç tutmazlar fakat iftara yetişicez deyip erken çıkmak için oruç tuttuklarını söylerler (tuvalette sigara içerken yakaladım ordan biliyorum) ve biz bu insanlara Türkiye Cumhuriyeti olarak kol kanat geriyoruz. Tamam yardım edilir fakat abartmadan ne ekonomimize ne de başka bişeye faydası olmayan bu insanları resmi bi şekilde besliyoruz... Neden ??? Diyeceğim şudur bu insanlar bizlerle beraber eşittir.Avrupa istediği için tv'lerde kürtçe yayın yapmamız saçma.Ben aşırı derecede ırkçı biriyim(göğüsüme ve omuzuma Nazi armasını dövme yaptırıcak kadar, geçen ay ailemin zorlaması ile ameliyattla alındı)fakat hiç bi yerde ayırım yapmadım onlara kucak açmadım ama onları dışlamadımda benim gibi biri böyle düşünüyosa ırk ayrımı gözetmeyen insan onlara nasıl değer verir bilmiyorum Türkiyede ayrım yapılmıyor sadece avrupanın saçma diretmeleri yüzünden şımartılıyorlar. Söyleyeceklerim bu kadar umarım kırıcı olamayan güzel bi tartışma olur

Saygılar...

 

Peki abi istedikleri gibi yapalım.Kürtçe yayın serbest olsun okullarda kürtçe dil okutulsun her yerde eşit olunlar. Peki ne olacak ??

 

bunlar için biraz gec kalınmadımı,cevrenize bir bakın türkiyede ki en uc noktlarda kimler var...?

 

Saddam ve diğer arap ülkelelerinin zulmünden kurtarıp kendilerine kucak açan Ulusumuzu bölmeye çalışan bu insanlara daha ne yapmamız lazım??

 

saddamın zulmünden kurtarıp almadık,geldiler ve biz o insanlara yardım eli uzattık.Ha bu doğrumu? doğru ama mülteci olarak gelen bu kardeslerimize gecici olarak ülkemizde yer vermemiz gerekirdi.Ayrıca ülkemizde çeşitli sektörlerde calışan firmalar ve iş adamları türk vatandası yerine bu insanları alarak daha ucuz fiyata calıştırdılar buda gelenlerin deyil buradaki iş verenlerin hatası.Bu durumdada seni asgari ücrete calıştıracagına,bu insanları calıştırmayı düşündü... buda buraya getirilen bu insanların devamlı kalmalarından.ekonomik sartlar ve aclık,yasam, bir sekilde calışmaları gerekir.

 

Ben aşırı derecede ırkçı biriyim(göğüsüme ve omuzuma Nazi armasını dövme yaptırıcak kadar, geçen ay ailemin zorlaması ile ameliyattla alındı)

 

TÜRKİYE diyorsun,IRKCILIK diyorsun,NAZİ dövmesi diyorsun sen ne diyorsun ...? ne alaka şimdi bu (TÜRKİYE,NAZİ)

Gönderi tarihi:
Selamlar

Peki abi istedikleri gibi yapalım.Kürtçe yayın serbest olsun okullarda kürtçe dil okutulsun her yerde eşit olunlar. Peki ne olacak ?? bi kaç tv kanalı kürtçe yayın yapsa ne olacak yapmasa ne olacak , okullarda kürtçe eğitimide sorarsan yoğun olarak yaşadıkları doğu bölgelerindeki okullarda pekde Türkçe eğitim verildiği söylenemez. Saddam ve diğer arap ülkelelerinin zulmünden kurtarıp kendilerine kucak açan Ulusumuzu bölmeye çalışan bu insanlara daha ne yapmamız lazım????? onlara yaşamaları için toprağımızdan parça verdik fakat onlar sahiplenmeye kalktı , Ülkeyi bölmeye kalktı Avrupa istediği için neden bu insanları el üstünde tutmaya çalışıyoruz. onlarda bizim gibi eşit .eşit olmamak denince dertleri ne anlamıyorum.Daha öncede başka bi başlık altındada yazmıştım basit bi alışveriş işinde bile "Bu bizden" gibi terimler kullanan Türkler değil kürtlerdir demek istediğim ayrım yapan bizler değiliz onlar.Türkiye bence burdada büyük hatalar yapıyo , kendi milletimizin durumuna bakmadan başkalarına yardıma koşuyo örn :Afganlar , Hatay/Samandağı bölgesindeki afganlara ev tarla 130 mt kare ev beyaz eşyaları ile birlikte tabiki , dayalı döşeli ev verdik elektrikleri ucuz su parasız.Peki ne için ??? Afgan ırkının nasıl insanlar olduklarını yanımızda çalışmaya gelen işçilerden biliyorum işten kaçmak için günde beş vakit namaz kılarlar oruç tutmazlar fakat iftara yetişicez deyip erken çıkmak için oruç tuttuklarını söylerler (tuvalette sigara içerken yakaladım ordan biliyorum) ve biz bu insanlara Türkiye Cumhuriyeti olarak kol kanat geriyoruz. Tamam yardım edilir fakat abartmadan ne ekonomimize ne de başka bişeye faydası olmayan bu insanları resmi bi şekilde besliyoruz... Neden ??? Diyeceğim şudur bu insanlar bizlerle beraber eşittir.Avrupa istediği için tv'lerde kürtçe yayın yapmamız saçma.Ben aşırı derecede ırkçı biriyim(göğüsüme ve omuzuma Nazi armasını dövme yaptırıcak kadar, geçen ay ailemin zorlaması ile ameliyattla alındı)fakat hiç bi yerde ayırım yapmadım onlara kucak açmadım ama onları dışlamadımda benim gibi biri böyle düşünüyosa ırk ayrımı gözetmeyen insan onlara nasıl değer verir bilmiyorum Türkiyede ayrım yapılmıyor sadece avrupanın saçma diretmeleri yüzünden şımartılıyorlar. Söyleyeceklerim bu kadar umarım kırıcı olamayan güzel bi tartışma olur

Saygılar...

 

''Peki abi istedikleri gibi yapalım.Kürtçe yayın serbest olsun okullarda kürtçe dil okutulsun her yerde eşit olunlar. Peki ne olacak ?''

 

--Bunlar için biraz gec kalınmadımı,cevrenize bir bakın türkiyede ki en uc noktlarda kimler var...?

 

''Saddam ve diğer arap ülkelelerinin zulmünden kurtarıp kendilerine kucak açan Ulusumuzu bölmeye çalışan bu insanlara daha ne yapmamız lazım?''

 

--Saddamın zulmünden kurtarıp almadık,geldiler ve biz o insanlara yardım eli uzattık.Ha bu doğrumu? doğru ama mülteci olarak gelen bu kardeslerimize gecici olarak ülkemizde yer vermemiz gerekirdi.Ayrıca ülkemizde çeşitli sektörlerde calışan firmalar ve iş adamları türk vatandası yerine bu insanları alarak daha ucuz fiyata calıştırdılar buda gelenlerin deyil buradaki iş verenlerin hatası.Bu durumdada seni asgari ücrete calıştıracagına,bu insanları calıştırmayı düşündü... buda buraya getirilen bu insanların devamlı kalmalarından.ekonomik sartlar ve aclık,yasam, bir sekilde calışmaları gerekir.

 

'''Ben aşırı derecede ırkçı biriyim(göğüsüme ve omuzuma Nazi armasını dövme yaptırıcak kadar, geçen ay ailemin zorlaması ile ameliyattla alındı'''

 

--TÜRKİYE diyorsun,IRKCILIK diyorsun,NAZİ dövmesi diyorsun sen ne diyorsun ...? ne alaka şimdi bu (TÜRKİYE,NAZİ)

Gönderi tarihi:
bu ülkenin demokrasiye ulaşması için bunu yapması lazım ama siz olaya farklı bi açıdan bakıyorsunuz bugün 12 eylül mesela o dönemde türkler mi daha çok ezildi kürtler mi o dönem de kürtler mi daha çok savaştı türkler mi ? şuna inanın ki cumhuriyet dönemine kadar kimse ben kürt devleti kuracağım falan demiyordu herkes kardeşçe yaşıyordu ancak abd - rusya - ve oyun hamuru haline gelen türkiye hükümeti sayesinde bazılarını yerinden kaldırılıp isyana teşvik edildi bugün dağlarda ölen aslında tek ırk ancak sizin kölesi oldğunuz basın sayesinde kürtler düşman gösteriliyor kardeş kardeşi vuruyor siz ise kürtlere ölüm diyorsunuz bu size yakışmıyor lütfen okuyun lütfen gerçekleri görün bu vampirler her daim kana ihtiyaç duyar bugün bu kanı dağlarda bu şekilde alırlar bizden olan bize olur ne pkk sona erer nede türk askeri sona erer ancak istenilse bu engellenemez mi bugün pkk ve türkiye aynı politikayı neden izliyor bunun arkasında kim kimler var neden bizi bize vurduruyorlar ? türk'ün türk'ten başka düşmanı yoktur ! bizi bize düşman yapanlar utansın adrenalin hat safhada forumda bile ilk mesaja bakıyorum da durumumuz içler acısı 5 sene basını takip etmeyin o zaman sadece kitap okuyun bakalım kararlarınız değişecek mi bu ülke kulaktan kulağa gelen bilgiler ile refaha ulaşmaz sözüm kime sesimi duyan var mı ?

noT : üstteki üye beni ***** ****** ne olacak diye yorumladı ancak ben rus göçmeniyim laf gelecek ise doğru adrese gelsin gerçekler ortada.

 

 

canım kardesim bana DEMOKRASİ diyorsun.Ve bende sana diyorum ki bana demokrasiden bir örnek ver diyorum....

Gönderi tarihi:
Arkadaşlar Kürt sorunu ve AKP'nin soruna bakışını nasıl buluyorsunuz?Lütfen herkes bu konuda düşündüklerini birkaç kelime ile ifade etsin.uNUTMAYIN BU SORUN HEPİMİZİN!

 

 

-- arkadaslar kürt sorunu diye bir sey yok bunu kabullenelim,PKK diye bir sorunumuz var...

Gönderi tarihi:
arkadaşlar yanılıyorsunuz bence.

kürt sorununun cesaretle ilgisi yok bence.

konu cesaretlilik ve korkaklıkla pek ilgisinin olduğunu düşünmüyorum.

şu an ortadoğuda oynanan olayların pek iç açıcı olaylar olduğunu sanmıyorum. bazı kürt kökenli arkadaşları amerikadan medet beklemesi bence komedidir. günümüzde bağımsızlık bence bir ideal olmaktan çıkmıştır. dünya uluslararası bir dayanışma olmadan bağımsızlık mücadelesini vermek sadece emperyalizme yarayacaktır.onun yerine insanların birbirini anlayarak dayanışma içine girmelidir.

 

--Aslında kürtlerin medet beklemesi deyil sorun.medet beklentisi oldu diyelim ve idealleri oldu.Öncelikle bunları gerceklestirecekleri bir vatanları olmaları gerekir bu benim kendi düşüncem tabi ayrıca diger ülkelerin kendileri konusunda düşünceleri olması gerekir.

 

ee o yok bu yok,ayrıca bir vatanları olması için neden carpısıyorlar zaten yıllardır,kürtmrnistan diye bir yer var istemeyen ceksin gitsin.

 

cogu seyi düşünmeden ortada gezen ve denilenler karsısında **************..

 

''KÜRTLERE SORUYORUM''...

 

Bir taraftan "terörün insan haklarını tahrip ettiğini" söylüyor, ama öbür taraftan devlet terörüne sınırsız (!) bir destek veriyor. Bu onun "Teröre karşıyız" değerlendirmesini hükümsüz kılan bir süreç yaratıyor. Aslında devlet terörüne karşı da bir tutumu olmalı.

 

2004 olimpiyatlarına 204 devlet katıldı. Bu 204 devlet içinde nüfusu 50 bin civarında olan devletler bile var. Kürtlere nüfusunuz kaç diye sorsak 40 milyon varız der. Peki niye senin adın yok? Ortadoğu''da 40 milyon halksın. Niye senin Birleşmiş Milletler''de, Avrupa Birliği''nde, Avrupa Konseyi''nde, İslam Kalkınma Örgütü''nde niye senin adın yok? Kürtlerin bunu düşünmeleri gerekir.

 

Örneğin Lüksemburg 350 bin nüfusa sahiptir. AB''nin 25 üyesinden birisidir. Hatta Avrupa Topluluğunun 1960''larda altı üyesinden birisiydi. AB''nin Kürtlere ilişkin bazı kararları var. Şöyle diyor: "Ortaduğa''da bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına karşıyız. Ortadoğu''da sınırların değişimine karşıyız." Bu kararlarda Lüksemburg''un da imzası var. 350 bin nüfuslu Lüksemburg, 40 milyon nüfusu olan Kürdün geleceğini belirliyor. Öyle olmuyor mu? O zaman Kürtlerin bunu düşünmeleri gerekir.

Gönderi tarihi:
Mustafa Kemal, Selanik’te degil de Musul’da dogmus bir Osmanli pasasi olsaydi Kurtulus Savasi’ni Türklerle ve Kürtlerle birlikte gerçeklestirdikten sonra kurulmasina önayak oldugu cumhuriyetin adini “Kürdiye Cumhuriyeti” koysaydi, kendisi de Meclis karariyla “Atakürt” adini alsaydi.

 

Kürdiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaslarina “Kürt” denecegi için hepimiz “Kürt” sayilsaydik, Taksim’e, Kadiköy’e, Kizilay Meydani’na, Kordon’a “Ne mutlu Kürdüm diyene” pankartlari asilsaydi...

 

“Kürdiye’de” Türk olmadigi, herkesin aslinda Kürt oldugu söylenseydi, kendilerini Türk sananlarin aslinda “deniz Kürdü” olduklari iddia edilseydi...

 

Kürtlerin “yedi bin yillik” bir tarihi bulundugunu, Anadolu’nun esas sahiplerinin Kürtler oldugunu, Mogollarin, Hunlarin, Etrüsklerin aslinda Kürtlerin atasi sayildigini, Osmanli’daki Kürt pasalarinin kahramanliklarini derslerde okusaydik.

 

Teoman, Cengiz, Atilla, Osman gibi isimler almamiz yasaklansaydi, Berfin, Beruj, Tiruj, Nevruz gibi isimler almak zorunda kalsaydik...

 

Türkçe televizyon kurulmasi yasak edilseydi, bütün televizyon yayinlari Kürtçe yapilsaydi...

 

Romanlarimizi, hikayelerimizi, siirlerimizi Kürtçe yazmak zorunda kalsaydik, yalnizca Kürt sarkilari dinleseydik, gazetelerimizi Kürtçe çikarsaydik...

 

Okullarimizda yalniz Kürtçe okutulsaydi ve Türkçe okutulmasi yasaklansaydi...

 

“Biz Türküz, bizim bir tarihimiz, bir dilimiz var” dedigimizde sorgusuz sualsiz hapislere atilsaydik.

 

Istanbul’da, Ankara’da, Izmir’de, Bursa’da, Edirne’de polis sürekli olarak bizi izleseydi, “özel timler” bizim “Kürdiye Cumhuriyeti’ni” parçalamak isteyen “ayrilikçilar olmamizdan” kuskulanip hepimize sürekli “suçlu” muamelesi yapsaydi, sirf Türk oldugumuz için hakaretlere ugrasaydik.

 

12 Eylül darbesinden sonra bütün bati bölgesindekiler hapishanelere doldurulsa, inanilmaz iskencelerden geçirilse, bogazlarina kadar çamurlarin içine battiklari hücrelere konsa, tazyikli sularla iç organlari perisan edilse, azgin köpeklerle bacaklari parçalansaydi...

 

Evlerimiz basilsa, ayrilikçi “Türk teröristlere” yardim ettigimiz iddialariyla apartmanlarimiz yakilsa, biz evimizden bir esya bile alamadan çikarilip, Diyarbakir’a, Hakkari’ye sürgüne gönderilerek, çadirlarda yasamak zorunda brakilsaydik...

 

Biz Türkler razi olur muyduk, ’Iste hepiniz Kürdiye Cumhuriyeti’nin vatandai olarak birir Kürtsünüz, ayrica Türklük diye niye tutturuyorsunuz, isterseniz Basbakan bile olabilirsiniz’ sözlerini bir hakkaniyet isareti olarak kabul eder miydik?

 

Yoksa Türk kimligimizin, dilimizin, kültürümüzün, bu ülkenin ’esit’ vatandaslari olarak kabul edilmesinde israrci mi olurduk?

 

Bu ülkenin Türk ve Kürt vatandaslari var ve tarih ’Türk’ çizgisinden yürümüs, bu gün bizim ’Türk’ oalarak kabul edemeyeceklerimizi Kürtlerin kabul etmesini istemisiz, bu yersiz istek sonunda patlamis, ülke önce teröre arkasindan iç savasa yuvarlanmis.

 

Türkiye’nin bu kanli karmasadan ’demokrasiyle’ ve Kürt vatandaslarin ’kimliklerinin’ kabulüyle kurtulacagina inanan insanlar, bu düsüncelerini dile getirdiklerinde, bizim yöneticilerle taraftarlari hep ayni soruyu soruyor:

 

-Nedir demokratik çözüm, nedir Kürt kimligi?

 

Biz Türkler, bir ’Kürdiye Cumhuriyeti’nde’ yasasaydik ne isteyeceksek, bu isteklerin bu gün Kürtler tarafindan dile getirilmesini kabul etmektir demokrasi.

 

Kendimiz için isteyecegimizi, bizimle esit oldugunu kabul ettigimiz insanlara vermemek için bu kadar kan dökmeye, ülkeyi bir çikmaza sürüklemeye deger mi?

 

Degmez diyenler ’demokrasi’ istiyor iste.

 

Eğer Türkiye Cumhuriyeti Anadoluda 900 yıllık Türk devletlerinin değilde Kürt devletlerinin devamı olarak kurulmuş olsaydı böyle bir mantık yürütebilirdik.

 

Yani kusura bakmada, "Halamın sakalları olsaydı, amcam olurdu" dan ibaret

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Etyen Mahçupyan'ın yazdığı ''Kürt meselesi ve hukuk'' yazısını paylasmak istedim..

 

 

 

 

Türkiye’nin AB yolunda ilerlemek için yapmak zorunda olduğu reformlar, doğrudan toplumun talepleriyle de örtüşüyor. Bugün Türkiye’de hemen herkes kimliksel taleplerin insan hakları alanında değerlendirilmesi gerektiği fikrine gelmiş durumda. Ancak devletin resmi görüşü hala bu gerçeği reddetmek üzere kurgulanıyor. Bu arkaik algılama, toplumsal meseleleri olabildiğince ideolojik hale getirerek ve mümkünse devletler arası ilişkilerin konusu kılarak bastırmayı çare sanıyor.

 

Bu açıdan bakıldığında toplumsal talepleri devlet stratejisinin parçası olarak tanımlamak isteyenlerin, Türkiye’nin reform sürecinden de rahatsız olanlar olduğunu tespit etmek zor değil. Bu kesimin elindeki en önemli koz, bugün için Kürt meselesi… Çünkü PKK gibi şiddet siyaseti güden bir örgütün varlığına ilaveten, Kuzey Irak’da Barzani yönetiminin giderek özerkleşmesi Kürt meselesini uluslar arası pazarlığın parçası haline getiriyor. Kendi içimizde demokrasi sorunları yaşadığımız ancak bunlarla yüzleşmekten kaçındığımız ölçüde, yüzümüzü de Kuzey Irak’a ve PKK’ya çeviriyor; yurt içindeki Kürt partilerini ve temsilcilerini onların uzantısı gibi sunuyoruz.

 

Bu bakış gerçekte Türkiye’yi her geçen gün daha da sıkıştırmakta. Nitekim PKK’ya Irak’ta sıcak takip yapmayı mümkün kılacağı düşünülen ‘Terörle Mücadele İşbirliği Anlaşması’ da sonuçta Kuzey Irak’daki Kürt oluşumunun özerkliğinin kanıtlanmasını ifade etti. Barzani’nin ağırlığını koyması sonucunda, Türkiye’nin girişeceği herhangi bir harekatın ‘önceden haber verilmesi’, ‘yerel güçlerle işbirliği içinde yapılması’ ve ‘yöre halkına zarar vermeyecek şekilde düzenlenmesi’ anlaşmaya kondu. Gerçekçi bir siyaset tahmini yapacaksak, bu maddeler söz konusu ‘sıcak takip’ girişimlerini Barzani ile PKK’nın ilişkisinin bozulmasına bağlamış gözüküyor. Ancak Barzani ahlaki açıdan da Türkiye’yi köşeye sıkıştırma fırsatını kaçırmadı: İşbirliğinin ‘uluslar arası hukuk çerçevesinde’ kalması koşulunu kayda geçirdi. Oysa Türkiye müstakbel müdahalelerinin ‘tartışmasız yasal’ sayılmasını talep ediyor… Diğer bir deyişle henüz bir ‘devlet’ olup olmadığı belirsiz Barzani hükümeti Türkiye’yi hukuka davet etmiş oldu…

 

Görülüyor ki, toplumsal meseleleri çözmektense onları devletler arası bir bilek güreşinin konusu haline getirmek, günümüzde siyasi yenilgiyi ima eden bir arka plan yaratmakta. Türkiye’nin PKK’da somutlaşan bir terörle mücadele sorunu tabii ki var… Ancak bu sorunun nasıl ortaya çıktığını, nasıl beslendiğini de kimse unutmuş değil. Son konuşmasında Genelkurmay Başkanı TSK’ya ‘bölücü’ diyen bir zihniyetle karşı karşıya olmaktan şikayet edip “demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye, bu sorunu hukuk içinde çözmek zorundadır” diye eklemekteydi. Genelkurmay Başkanı’nın bu önermesine katılmamak mümkün değil. Gerçekten de Türkiye’nin hukukun içinde kalması gerek. Geçmişte köyleri boşaltarak, mezraları ve ormanları yakarak, Hacettepe Üniversitesi’nin devletin isteği üzerine yürüttüğü araştırmada ortaya koyduğu üzere yaklaşık bir milyon kişiyi hazırlıksız bir biçimde sokağa bırakarak ‘hukuka uygun’ davranılmış olmamıştı. Diyarbakır Hapishanesinde aylar boyunca insanlara dışkı yedirmekten çeşitli işkencelere uzanan ‘devlet’ muamelesinin de ‘hukuki’ olduğu herhalde söylenemez. Belki de Genelkurmay Başkanı şu an karşımızda duran terör meselesinin bizzat devlet tarafından beslendiğinin ve bu beslenmenin hukuk dışına çıkılmasının sonucu olduğunun farkındadır ve yeni bir stratejiyi ima etmektedir. Ancak iyimser olmak için fazla bir neden de yok… Çünkü Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasının bütünü, tam tersine toplumsal olanın göz ardı edilmeye devam edileceğini gösteriyor. Anlaşılan Türkiye’nin hukuku hazmetmesi ve toplumsal talepleri hukuk içinde algılaması için daha epeyce zamana ihtiyaç var…

Gönderi tarihi:

selam arkadaşlar

arkadaşlar hic bir millet kendi benligini sevmekle suclanamaz ırkcılıga kacmamak şartıyla ben milletimi cok seviyorum milliyetciyim sadece düşmanım milletime ve vatanıma zarar vermek isteyenlere karşı bu vatan bizim ve onu korumak icin kanımın son damlasına kadar gerekirse savaşırım bu vatanı seven ve bizim milletimizi benimsemiş olanlara sözüm yok ama bölmek isteyenlere ***************************

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:
Anadolu'yu Bizans'ı yenerek vatan haline getirenler Türkler olduğu için bu ülkeye Türkiye deniyor. Kürtler bu işi yapsa Kürdiye olurdu, sakıncası da olmazdı. Bu ülke vatandaşlarına da ırk olarak Türk denmiyor, TÜrkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları için Türk deniliyor. Bu işten gocunan da Kürtlerden başka hiç kimse yok. Her TC vatandaşı etnik kökenine bakmadan "Türküm" der, hiç gocunmaz.

 

Ülkenin adının Kürdiye olması için Kürtlerin Türkler gelene kadar yatmayıp bir devlet kurmuş olmaları gerekiyordu. Kurmamışlarsa kurana, emeğe saygı...

 

Böyle kelimeler üzerinde durmak ilkel kabile dürtüsüdür. Kendisine "oğlum" diyen adama "Ben senin nerden oğlun oluyorum, anamı mı tanıyorsun?" diye kızması gibi ilkellik ve kültürsüzlük örneğidir.

 

Selçuklu Devletine Selçuklu Devleti denirken de, Osmanlı Devletine Osmanlı devleti denirken de, halkın tamamının ne Selçuk Bey'le ne Osman Bey'le akrabalığı yoktu...

 

Böyle basit provokasyonlar çok sevimsiz kaçıyor, art niyet yoksa... Art niyetle söyleniyorsa zaten ihanet...

“KÜRDİSTAN’A OTONOM YÖNETİM!”

Altında “Büyük Millet Meclisi ve Mustafa Kemal” imzası bulunan ve El-Cezire KomutanıTuğgeneral Nehat Paşa’ya gönderilen masaj:

“Kişiye Özel.

 

El-Cezire Cephesi Komutanı Tuğgeneral Nihat Paşa Hazretlerine,

 

1-Aşamalı olarak, bütün ülkede ve geniş ölçekte doğrudan doğruya halk gruplarının ilgili ve etkili olduğu bir biçimde yerel yönetimlerin oluşturulması iç politikamızın gereğidir. Kürtlerle dolu bölgede ise, hem iç politikamız ve hem de dış politikamız açısından ölçülü yerel bir yönetim kurulmasını savunmaktayız.

 

2-Ulusların kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmiş bir ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtler’in bu döneme kadar yerel yönetime ilişkin örgütlerinikurmuş ve başkanları ile yetkilerini bu amaç için bizce kazanılmış olması ve oyladıklarında kendi kaderlerine gerçekten sahip oldukları BMM (Büyük Millet Meclisi) buyruğunda yaşam istekleri yayınlanmalıdır. Kürdistan’daki bütün çalışmaların bu amaca dayalı politikaya yöneltilmesi El-Cezire Cehpesi Komutanlığı’nın görevidir.

 

3-Kürdistan’da Kürtler’in Fransızlar ve özellikle Irak sınırında İngilizler’e karşı düşmanlığını silahlı çarpışmayla durdurulamaz bir düzeye vardırmak ve yabancılarla Kürtler’in birleşmesini engellemek aşamalı olarak yerel yönetimler kurulmasının zeminini hazırlamak ve bu yolla yürekten bize bağlılıklarını sağlamak Kürt yöneticilerinin sivil ve askerlik görevleriyle görevlendirilerek bize bağlılıklarını pekiştirmek gibi genel yollar benimsenmiştir.

 

4-Kürdistan’ın iç politikası El-Cezire Cephesi Komutanlığı’nca belirlenecek ve yönetilecektir. Cephe Komutanlığı bu konuda Büyük Millet Meclisi Başkanlığıyla yazışmalar yapar. İller tarafından izlenecek yolu düzenleyip uyumu sağlayacağı için sivil yöneticilerin de bu konuda bağlı oldukları yer, Cephe Komutanlığı’dır.

 

5-El-Cezire Cephe Komutanlığı yönetim, adalet ve maliye (parasal) konularda değişiklik ve düzenlemeye gerek gördükçe, bunun uygulanmasını hükümete önerir.

BMM Başkanı

Mustafa Kemal.”

(TBMM.Gizli Celse Zabıtları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1985, Cilt: 3, Sayfa: 550)

 

BELGE: 8

“KÜRDİSTAN’DA BULUNMAKTAN KIVANÇ DUYDUM!”

Mustafa Kemal’in, Adana’dan, 24 Mart 1919 günü, kendisi ve arkadaşlarıyla ilgili olarak ortaya atılan bir iddiaya karşılık, İstanbul’a Savaş İşleri Bakanlığı’na gönderdiği mektuptan:

 

“Arkadaşlarımın bu ******* suçlamaya karşı ne diyeceklerini bilemem. Yalnız kendi adıma açıklıyorum ki; Benim Anafartalar’da, Kürdistan’da, Suriye’de, başlarında bulunmaktan kıvançz duyduğum kahraman ordular, haydutların değil, Osmanlı ulusunun namuslu çocuklarından kurulmuştur..”

(Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları, Sadi Borak, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1980, Sayfa: 139)

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

ismini bile belirlemede güçlük çekiyoruz farklı farklı isimler altında ifade ediyoruz,

kuzey ırak, iran, Türkiyemizin Güneydoğusunda neler yaşanıyor kimler var arkasında,

hep konuşur tartışırız kendi kendimize..

çözüm olarak bence Devletimiz, elinden geleni yapmayı çalışıyor, ama geçmiş yıllarda

aşiretlerin siyasetteki rantlarına istinaden halkın fakirleşmesi, eğitim düzeylerinin düşmesi,

çıkarılan tarım hayvancılık gibi kredilerden kimlerin faydalandığı araştırılsa faydası olur diye düşünüyorum.

Ama bu kargaşalığı çıkartanlar hep geçmişi unutuyor, atalarımızın dedelerimizin iman gücüyle, milli şuurla

hep birlikte ne zorluklardan geçtiğimizi hep unuturlar. tekrar tekrar haçlı seferleri gelir geçer, sonuçta bu bölgedeki İslam

ülkeleride fakirleşir yada son zamanlarda olduğu gibi zengin olurlar ama idare batının elindedir. ( Kuveyt,Arabistan)

Biz TÜRKİYE öyle zengin olmayız olamayız yapı meselesi bu. ama şunuda bilmiyorlar,

IRAKTAKİ YENİ DOĞAN ÇOCUKLAR SARIŞIN OLABİLİR VEDE BUNU KABULLENEN IRAKLILAR OLABİLİR

BİZİM MİLLETİMİZ NAMUSUNU SATMAZ.

Gönderi tarihi:

Kürtler 10000 lerce yıldır burdadır.Bazı arkadaşlar sözlerini tartarak konuşsun.bizim kimsenin ihsanına ihtiyacımız yok.biz şu an bile bu ülkenin doğusunda yaşıyorsak,en ağır cepheler olan kara cephelerinde savaşarak kazandık.kalkıp bazıları birer ***** gibi konuşuyor.bu konuşanların geçmişine bak dedeleri balkanlarda,bulgaristanda,kafkasyada keyfederken,bizim dedelerimiz sefalet içinde bu ülkeyi kazandı.şimdi o ******* ,Sırplar,Ruslar,Bulgarlar namusları üzerinde tepinirken burada bu ülkenin sahiplerinden olan Kürtlere karşı tepeden konuşmasınlar. defolup gitsinler. böyle düşünenler çoğalırsa iki taraftanda çok kan dökülür. iki tarafta kaybeder. rumlar,Ermeniler,Suriye ve İsrail bile bunu bekliyor. şimdi kendinizi pohpohlamayın gerçekçi olun. türkler buraya ortasyadan göçerek gelmiş göçebelerdir. ortasyadan göçerken anadoluya girememişlerdir.kuzeyden gidenler asimile olmuş ve macarlar ve bulgarlara karışmıştır. güneyden gidenler ise ancak abbasi ve eyyubi saraylarına köle ve uşak olmuşlardır (baknz.islam tarihi,kölemenler). ancak onların anadoluya ve bir müslüman kürt devleti olan eyyubilerin yönetim kademesine girmesine ve dolayısıyla türklere anadolunun kapılarını açan malazgirt (me-laz-gırt)savaşında kürtlerden destek görmeleri sonucunu doğurması türklerin şamanizmi bırakıp islama girmeleriyle olmuştur. yani bazı ******** dediği gibi islamın şansı türkler değildir.aksine ortasyadan gelen çadırlarda yaşayan türklerin şansı müslüman olmaktır. bu sayede kürtlerin başına bela olmuşlar ve bugünde tabiri caizse ortaasyadan gelip bağdaki kürtleri 1920 lerde sırtından hançerlemiştir. pekiyi nasıl? osmanlı gerçekten dünyaya olduğu gibi anadolu halkınada adalet getirmiştir.osmanlının hiçbir zaman ırkı olmamıştır.o yüzden osmanlıdır.oğuzlu veya kayılı devleti değildir ayrıca türkçede o kadar zengin bir dil değildir esasında çünkü yerleşik hayata geçmiş milletlerde, dil ve edebiyat gelişkin olur.oysa türkler at sırtında ve çadırlarda yaşayan göçebe bir halktı günlük diyaloglardan oluşan 70-100 kelimelik dağarcıkları vardı.ondan dolayı osmanlıda arapça,farsça,kürtçe,türkçeye ilaveten rumca,ermenice vs katkısıyla osmanlıca dili ortaya çıkmış ve cumhuriyetten sonra bir takım zorlama sözcükler ve Fransızca eklenerek bildiğimiz türkçe ortaya çıkmıştır.zaten ne olduysa cumhuriyetten sonra olmuştur.çünkü avrupayı kasıp kavuran bir fikir hastalığı olan milliyetçilik avrupaya devlet eliyle bilim öğrenmeye giden gerizekalı öğrenciler tarafından osmanlıya getirilmiş ve kardeşliğin içine ateş düşmüştür.bu fikir zehrinden atatürkte nasibini almış ve ona tarih boyunca destek veren ve en ağır cepheler olan kara cephelerinde üstün bir savaş çıkaran kürtleri(bu sıralar atıp tutan trabzon da o zaman pontusu çoktan kurmuşlardı)meclisin açıldığı güne kadar kandırmış hatta meclisin ilk tutanaklarında bu devlet türk ve kürtlerden mürekkeptir yazmasına rağmen kürtleri sırtından hançerleyip ***** kürtçeyi yasaklamıştır ve buna sadece islam için isyan eden şeyh said'i bahane etmiştir.aynı zamanda islama ihanet edip onun başı olan hilafeti kesmiştir.tabiki kürtler şerefli bir millettir. kimseden üstün değillerdir.ancak yarım bir millet hiç değillerdir.enaz türkler kadar onurlu ve şereflidirler. arianne(harran) ırkındandırlar,dünyanın ilk üniversitesini kurmuş, dereceleri, ahmet el cezeri eliyle dünyanın ilk robotunu, yazıyı, at ehlileştirmeyi, ilk tekerleği,ilk aritmetiği,tıbbı,ilk teleskopu,ilk destanı,ilk şiiri,ticaret,dış ilişkiler,diplomasi,barış antlaşmaları,ilk türküleri,ilk yontulari,ilk tapınağı,ilk mutfağı,ilk şarabı ve ilk tiyatroyu keşfedenler kürt halkının arasından çıkmıştır.mezopotamya yı Mezopotamya yapan Fırat ve Dicle isimleri Kürtçedir.nemrutun (mıri:ölü,nemıri:ölmemiş,nemrot:ölümsüz),ilk yasayı çıkaran hammurabi?nin(hemmu:hepiniz,rabın:ayağa kalkın) isimleride ne hikmetse Kürtçedir!

 

şimdi türkçe diye bidil varmı. azerbaycandan tut çinsincana kadar 40 çeşit lehçeleri var.şimdi arkadaşlar ya ******** yada demagoji yapıyorsunuz.nedemek böyle bir dil varmı.nemrut,hammurabi,nebukednezzar,buhtunnasar,fırat,dicle vs. bunlar kürtçedir.artı olarak bazı arkadaşlar diyorki her kademeye girmişler.kürtlerin makam derdi yok.her milletin dünya üzerinde kültürlerinin yaşadığı bir anavatanları var.arnavutun arnavutluk,çerkezin çerkezya,çeçenin çeçenya,boşnağın bosnahersek ve daha nice halkların dilinin ve kültürünün yaşadığı bir coğrafya var.kürtlerdede vardı osmanlıda,ancak ne başaladıysa türkiye kurulduğunda başladı.önce savaşıldı devlet kazanıldı.sonra kürtler eliyle ermeniler kovuldu.ondan sonra sinsice kurtuluşta hiçbir payı olmayan harami türk veya türkleşebilecek nüfus getirildi.halende getiriliyor.onlarda gelip ekmek yedikleri ülkenin sahiplerinden olan kürtlere hava atar tepeden bakar oldular. bugün göçmenlerin deyimiyle nüfusları 30 milyon.*******

Gönderi tarihi:
.

.

.

nüfus getirildi.halende getiriliyor.onlarda gelip ekmek yedikleri ülkenin sahiplerinden olan kürtlere hava atar tepeden bakar oldular. bugün göçmenlerin deyimiyle nüfusları 30 milyon.*******

*******

Kürtler hicbir zaman bir devlet sahibi olmadilar onlarin dilleri sagdan soldan derleme sözcüklerle olusturulmus bir dil olarak bugüne kadar geldi, ve birinin konustugunu digeri anlamayacak kadar dil olmaktan uzaktir.Baskalarinin tarihlerine sahip cikmayi birakin,cünkü bütün dünya biliyorki o tarihler sizin degildir.O yalanlara ancak sizi inandirirlar.Akli basinda hicbir kimse Kürdistan diye bir devletin varligina inanmaz cünkü Kürdistan kavrami Filistin kavrami gibidir.Bir cografi kavramdir.Kürtler o cografi kavramin cografyasinda Kürdistan halklari denilen diger halklarla beraber yasamis asiretlerdir.Önce kavramlari ögrenin sonra tarih bulun kendinize.

Gönderi tarihi:

Kürt sorunu var mıdır yok mudur diye bir tartışma artık spekülasyondur. Bu kavramın, ?Türkiye Kürtlüğünün sorun olduğu? anlamına gelmediği konusunda bir uzlaşma zaten vardı. Bu uzlaşma iyice pekişmiştir. Zira, böyle bir sorun, Türklerle yaşanan bir sorun demek olurdu; oysa kendini Türk diye tanımlayanlarla Kürt diye tanımlayanlar arasında bir sorun yaşanmadığı ortadadır. PKK terörü bir kırılmaya yol açıyor gibi göründüyse de, ?derin Türklük? ile ?derin Kürtlük? bu kavgaya düşmedi. Çeyrek asra yaklaşan bölücü teröre rağmen herhangi bir çatışma olmak bir yana, belirtisinin bile ortaya çıkmaması, bunun en açık kanıtıdır. Belki sınırlı gruplarda marjinal düşünceler ortaya çıksa da, toplumsal bilinçte böyle bir çatlama ve çatışma yoktur.

 

 

Bugün geldiğimiz bu noktada, yani Kuzey Irak?ta bağımsız bir Kürt devleti hızla kurulmakta ve PKK tasfiye edilmekteyken, Kürt ırkçılığı yada Pankürdizm bir vakıa haline gelmişken, Türkiye?deki sorunu ?Biz Türkler ve Kürtler birbirimizden kız alıp vermişiz, binlerce yıl birlikte yaşamışız, bu vatan için beraber kan dökmüşüz; Türk-Kürt kardeştir? ifadeleriyle çözmeye çalışmak imkansızdır. Evet, bu yargı ve kabuller doğrudur. Bunu aslında hem derin Kürtlük hem de derin Türklük yürekten onaylamaktadır. Onun içindir ki bu ülkenin insanları birbirine düşmemiştir. Bu kabuller, Türk ve Kürt diye adlandırılan insanlar arasında bir sorun olması durumunda bunun temelsizliğini anlatabilir. Sahnedekiler için, yani Türkiye Kürtlüğü adına konuşanlar için ise bu kabuller hiçbir anlam ifade etmemektedir. Diğer yandan, bu kabuller, Türkiye Kürtlüğünün sorunlarını masaya yatırmaya engel olmamalı ve bu sorunları örtmeye yol açmamalıdır. İş hamasi beyanlara boğulmamalı, problemler gerçekten konuşulup tartışılmalıdır. Fikret Bila?nın 24 yılın komutanlarıyla yaptığı röportajları okuyunca ilginç şeyler keşfettik!

 

***

 

Hep söylendiği gibi, Türkiye?nin Güneydoğusunda bir sorun yaşanmaktadır. Adına ne dersek diyelim, bir sorun mevcut. Bölücü teröre de kaynaklık teşkil eden bu sorun gerilim konusudur. Bu gerilim Türklerle Kürtler arasında olmasa bile, bölücü söylem sahiplerinin eylemleriyle, siyasal alanda hep ortaya çıkmaktadır.

 

 

Kürt sorunu iki anlam taşıyor. Bunlardan birincisi, ?Kürtler etrafında oluşan sorun?, ikincisi de ?Kürtlerin sorunları.? Birincisi büyük ölçüde terör ve bölücülük şeklinde kendini gösteriyor. Daha önemlisi, bu da ?Kürtlerin sorunları?ndan besleniyor. Gerçi farklı zamanlardaki analizlerimizde de vurguladığımız gibi, aslında ?Kürtlerin sorunları? diye adlandırılan sorunlar demeti, önemli bir kısmıyla ?Türklerin sorunları? olarak da kendini göstermektedir. ?Türküyle Kürdüyle tüm Anadolu insanının sorunları?na ek olarak Kürtlerin sorunları vardır ve -Kenan Evren?in itiraflarında da görüldüğü gibi- basiretsiz yöneticilerin ve dar görüşlü politikaların sonucu kronik hale gelmeye yüz tutmuştur. Çözüm, konuşup tartışmaktan geçmektedir.

 

***

 

Etnik zeminde, hatta bu zemin bir yana, onu da aşıp terör örgütünün gölgesinde politika yapan, açıkça terör örgütünün elebaşısına sığınan DTP bu sorunların tarafı olabilir mi? Hayır! Arkasında kan gölü bırakmış terör örgütüyle siyasal kurum olma, doğası gereği bir arada barınamaz. Hele son bir haftada olup bitenleri göz önüne alınca; kaçırılan 8 askerin PKK tarafından özellikle DTP?lilere teslim edilmesine, bu partinin düzenlediği toplantılarda alınan kararlara, son kongrede genel başkan seçilen kişinin beyanlarına, bu parti mensuplarının/vekillerinin yetkinliklerine ve tavırlarına bakınca, bunun hiç de sorun çözmeye katkısının olamayacağı anlaşılmaktadır. Kaçırılan askerlerin serbest bırakılması konusunda ?basından öğrendiğimiz kadarıyla- Kuzey Irak yönetimi ve başkaları devreye girdiği, hatta onlara teslim edilmesi söz konusu iken, bu askerlerimiz niye birdenbire bu parti milletvekillerine teslim edilmiştir? PKK onları böylece öne çıkarmayı ve güya ?barış elçisi? ilan etmeyi amaçlamış olmalıdır. Tabii olmadı?. Terör örgütünün siyasal uzantısı barış elçisi olamazdı.

 

 

Daha önce çeşitli yazılarımızda ifade ettiğimiz gibi, DTP kendini kapattırmaya uğraşmaktadır. Böylece etnik mağduriyet propagandası yapacak, etnik rant yiyecektir. Çünkü bu partinin kadroları deneyim ve birikim olarak gerçekten çok yetersizdir. Üstelik onların, ülkeye bağlılıkları konusunda çok ciddi şüpheler belirmiştir. Bu da, DTP?nin Kürt sorunu/Kürtlerin sorunu konusunda inisiyatifini tamamen kaybetmesine yol açmıştır.

 

***

 

Şimdiye kadarki tartışmalara ilişkin bazı gözlemlerimiz:

 

 

1.Kürt sorunu çerçevesindeki tüm tartışmalar, büyük ölçüde, kendini Türk olarak tanımlamayanlar arasında yapılmakta, tartışmaya birkaç Kürt kökenli aydın dahil edilmektedir, o kadar.

 

2.Tartışmalar tamamen siyasal zeminde cereyan etmektedir. İş siyasal bağlamda tartışılınca, ?kültürel talepler?in ne olduğuna bir türlü sıra gelmemektedir.

 

3.Türkiye Kürtlüğü adına konuşanlar hep bir mağduriyet duygusundan yola çıkmaktadır.

 

4.Konuşan bu kişiler, sadece kendi zihniyet veya ideolojilerine dayanarak fikir beyan etmektedir. Türkiye Kürtlüğü ?sessiz çoğunluk? konumundadır; onların nabzını tutan, onların içinden yetişmiş gerçek Kürt entelektüeller de!

 

5.Hep dile getirilen ?kültürel haklar ve talepler? bir türlü net biçimde ortaya konmamıştır. İzler birbirine karışmaktadır.

 

***

 

O halde işe nereden başlanmalıdır?

 

İşin ekonomik cephesi bir yana, biz sosyal ve kültürel cephesi üzerinde duralım?. Bu noktada kısa vadede, yani hemen yapılması gereken şey, ?ben bu coğrafyanın insanıyım; bu vatan benim vatanımdır; geleceğimi, çocuklarımın geleceğini bu coğrafyada görüyorum? diyen Kürt aydınların Kürt kimliği, Kürtlük gibi kavramları tartışmaya başlamalıdır. Yani kendini Kürt diye tanımlayan insanlarımız Kürtlüğü ve Kürtleri anlatmalı; Türkiye Kürtlüğünün sosyal-kültürel yapısını göz önüne sermelidir. Kürt kimdir? Doğuştan asil ve erdemli insan mıdır? Yoksa o da bu ülkenin diğer insanları ve insanlığın diğer bireyleri gibi olumlu ve olumsuz özellikleriyle, zafiyetleriyle, özlemleriyle, erdemleriyle ?insanlar arasında bir insan? mıdır? Kürt kimdir? Onun dünyaya bakışı, hayat algısı, hayattan beklentileri ve amaçları nedir? Bu dokunun insanı amaçlarına ulaşmak için hangi yolları tercih eder? Onu karakterize eden özellikler, ahlakî eylem ilkeleri nelerdir?

 

 

Kürtlük nedir? Bir Kürtlük ruhu var mıdır? Varsa içeriği nedir? Bir Kürt dünyaya nasıl bakar? Hayata nasıl tutunur? Gelecekten beklentisi nedir? Değer yargıları nelerdir? Kürt topluluklarının sosyal dokusunun özelliği nedir? Bu doku özelliği her türlü değeri ezip geçen ?modern çağlar?da kendi kuşaklarını hayata nasıl hazırlamaktadır? Gelecek zaman dilimleri bu topluluk ruhunda ne gibi etkilere yol açabilir? Bu Kürt dokusunun kendi içinde yaşadığı ve taşıdığı sosyal, sosyal-psikolojik, ahlaki sorunlar nelerdir? Bu dokunun eğitim durumu, eğitim olgusuna bakışı ve eğitim olgusunu kavrayışı nasıldır? Bu dokudaki sosyal ilişkiler; insanlar arası ilişki ve iletişim, gelenek ve değerlerin nakli vakıası nasıldır?

 

 

Yani Kürtler Kürtleri anlatmalıdır. ?Sosyal ve kültürel kimlik unsurlarının ne olduğu? sorusu tartışa tartışa açığa çıkarılmalıdır. Tartışmalar siyasallaştırılmadığı takdirde, bu çerçevede ortaya konanlar, insanlarımızın kendileriyle içten hesaplaşması sonucuna götürecektir. Bu adım, problemin çözümü yolunda atılacak en can alıcı adımdır.

 

***

 

İkinci adıma gelince; kültürel haklar ve talepler konusu? Bu çerçevede yapılması gerekenler, orta vadeli düşünülmelidir.

 

 

Kültürel haklar ve talepler bağlamında en fazla dile getirilen konuların dil ve tarih olduğunu görmekteyiz. Bunun çözümü yolunda, sadece devlet bir adım atabilir. Devlet ne yapmalıdır? Yasal bir düzenleme yapılmalı, ister mevcut kurumlar bünyesinde, isterse ayrı bir kurum olarak enstitüler kurulmalı; dil ve tarih araştırmaları gerçekten bilimsel yöntemlerle, mitolojik anlatılara ve kurgulara kaymadan yapılmalıdır. Bu yeni kurulacak kurumlar bölücü zihniyetin nemalanma ve rant merkezi olmamalıdır. Kürtlerin tarihi gerçekten araştırılmalıdır. Ne kart-kurt hikayesi, ne de Medlere uzatılan etnik aidiyet; gerçek neyse o! Kürtler kimdir, nereden gelip nerelerde yaşamışlar, tarihte hangi rolü oynamışlar ve nasıl yer almışlar vs. Bu, mitolojik tarih tasarımının sonu olacaktır. Ve tabii bu tarih araştırmalarının ortaya çıkaracağı hakikati herkes kabullenmelidir. Tarihte yatan hakikati bastırmak çözüm değildir. O, uzun yıllar sonra da olsa, gelir kapıyı çalar. Hem de büyük sorunlarla. Öyleyse yapılması gereken, tarihe sığınarak bugünde ?işi kotarmaya? çalışanlara kapıları kapatarak bu hakikati keşfetmek; sonra da bu hakikat ışığında oturup yeniden muhakeme etmektir.

 

 

Dil için de aynı husus geçerlidir. ?Kürtçe diye bir dil yok? diye kesip atmak, bilfiil mevcut bir iletişim vasıtasını yok saymaktır ve gerçeğin inkarıdır. Bu kabul, elbette Kürtçe konuşan insanlarımızı incitir ve incitmiştir de! Kurulacak olan bu birimde Kürtçe hem modern dilbilimi mantığıyla hem de dil tarihi bakımından araştırılmalıdır. Dil aslında kültür tarihinin bir özetini bize verecektir. Özellikle dil tarihi tarihsel maceranın aynasıdır.

 

 

Bu birimlerin yada enstitülerin bölücü zihniyet taşıyan kişilerden uzak tutulması, Türk-Kürt hakikat sevdalısı herkese açık olması gerekir. Bu merkezlerde yapılan araştırmalar ve araştırmacılar bilimsellikten asla uzaklaşmamalı; araştırmalar ışığında sempozyumlar, konferanslar, yayınlar yapılmalıdır. Dil konusunda şunu da söyleyelim; mesela Kürtçe niye seçmeli ders olarak okutulmasın?

 

 

Diğer husus ise, kültür araştırmalarıdır. Halkbilimciler, sosyologlar, antropologlar Kürt kültürü diye adlandırılan kültürel olguları yine bilimsel anlayış ve yöntem çerçevesinde, ayrıntılı olarak araştırmalıdır. Bunun için de benzer bir kurum bünyesinde bir birim oluşturulmalı; bu araştırmalar orada topluca sergilenmelidir. Saha çalışması ilerledikten sonra, Türk kültürü diye adlandırılan kültür dünyasının olgularıyla Kürt kültürü diye adlandırılan kültür dünyasının olguları bilimsel anlayış çerçevesinde karşılaştırılmalıdır. Bunun bilimsel adı, ?karşılaştırmalı kültür çalışmaları?dır ve tüm dünyada yapılmaktadır. Bu türden araştırma ve çalışmalar yapılmayınca, konu siyasal zeminde ve etnik düzeyde kalmaktadır. Bahsedilen bu araştırmalar asla Kürt etnisitesini yüceltmek veya aşağılamak gibi bir yola sokulmamalı; tamamen hakikati ortaya serme amacı taşımalıdır. (Bu satırların yazarının sistemsiz gözlemi ve yapılan sınırlı araştırmalardan edindiği izlenim şudur: Kendine özgü ve apayrı bir Kürt kültür çevresi; ?Kürtlerin dünyası? ve ?Türklerin dünyası? diye adlandırılabilecek apayrı iki ?dünya? yoktur. İki topluluk arasındaki farklar, bölgesel farklılıkların ötesine pek geçmemektedir. Ancak bu vakıa bilimsel olarak araştırılıp ortaya konmayınca, kişisel kabuller düzeyinde kalmaktadır.)

 

 

Özetle söylemek gerekirse; Kürt sorununun çözümü, kültür araştırmalarından geçmektedir. Kültürün ruhu, bize neyin ne olduğunu söyler. Bunu da bilimsel ve felsefî bakışla yakalayabiliriz. (Kültür dünyası konusunda daha ayrıntılı bilgi şu eserimizden edinilebilir: Kültürün Dünyası/Kültür Felsefesine Giriş, Milay Köktürk, Hece Yayınevi, Ankara 2006)

 

 

Bütün bunların sonucunda, problemin çözümü gerçek mecrasına oturur. Bütün bunlar yapıldığında, Kürt sorunu bölücülerin veya Batılı emperyalistlerin elinden alınmış, bilfiil bu ülke insanının eline verilmiş olur. Böylece Türkiye Kürtlüğü ?terör veya etnik kırılma? ile ?bu ülkede yaşama? arasına sıkışmaktan kurtulmuş olur. Böylece, etnisitenin adı ne olursa olsun, etnik romantizmin ?daha iyi bir insan? ortaya çıkarmadığını; aslolan şeyin erdemli insan olmak olduğunu herkes çok açık biçimde fark eder.

 

 

Problem bilinçte başladı; çözümü de bilinçten geçer?

Gönderi tarihi:

Kürtler hicbir zaman bir devlet sahibi olmadilar onlarin dilleri sagdan soldan derleme sözcüklerle olusturulmus bir dil olarak bugüne kadar geldi, ve birinin konustugunu digeri anlamayacak kadar dil olmaktan uzaktir.Baskalarinin tarihlerine sahip cikmayi birakin,cünkü bütün dünya biliyorki o tarihler sizin degildir.O yalanlara ancak sizi inandirirlar.Akli basinda hicbir kimse Kürdistan diye bir devletin varligina inanmaz cünkü Kürdistan kavrami Filistin kavrami gibidir.Bir cografi kavramdir.Kürtler o cografi kavramin cografyasinda Kürdistan halklari denilen diger halklarla beraber yasamis asiretlerdir.Önce kavramlari ögrenin sonra tarih bulun kendinize.

 

Şimdi BU KELİMELERİN BİRTANESİNİN BİLE İÇİ DOLU DEĞİL.ÖYLESİNE SLOGAN OLSUN DİYE SÖYLÜYORSUNUZ.80-100 YILDIR YASAKLANMIŞ,ASİMİLE EDİLMEYE ÇALIŞILMIŞ BİR DİLDEN BAHSEDİYORUZ.BU BİR İKİNCİ OLARAK O ZAMAN TÜRKÇEDE DE,BİRİNİN KONUŞTUĞUNU BİRİ ANLAMAYACAK DÜZEYDEDİR.AZERİCESİ VAR ÖZBEKÇESİ VAR KIRGIZCASI VS.,BEN TÜRKÇEYİ BELKİ SİZDEN DAHA İYİ BİLDİĞİM HALDE BUNU SÖYLÜYORUM.SİZ KÜRTÇE KAÇ KELİME BİLİYORSUNUZDA ORDAN BİLMİŞ BİLMİŞ KONUŞUYORSUNUZ.BEN SİZE BASİT ISPAT SUNUYORUM.ÖRNEĞİN NEMRUT FİRAVUN GİBİ,SULTAN,GİBİ BİR SIFATTIR.VE KÜRTÇE BİLENLER ANLAYACAKTIR.KÜRTÇEDİR VE KAÇ BİN YILDIRDA KULLANILIYOR.MIRİ:ÖLÜ DEMEKTİR.NEMIRİ:ÖLMEMİŞ,NEMROT İSE ÖLÜMSÜZ DEMEKTİR.BU BİNLERCE ÖRNEKTEN BİRİDİR.BİZİM DİLİMİZ ZATEN BİR ANIT GİBİ DİMDİK AYAKTADIR.KİMSE KİMSEYİ ANLAMIYOR DİYE BİŞİY YOK.ARAPÇANIN ETKİSİNDE KALANLAR,ARAPÇAYA MEYYAL,FARSÇA ETKİSİNDE KALANLAR FARSÇAYA MEYYALDİR.ANCAK BU MEYİLLERDE KELİMELERDEN ÖTEYE GİTMEMEKTEDİR.TEMEL VE KALIPLAR TAMAMEN KENDİNE ÖZGÜDÜR.10 GÜN BERABER DURDUĞUMUZDA RAHATLIKLA ANLAŞIYORUZ.VE KÜRTÇE BİR HİNT-AVRUPA DİLİDİR.AYRICA YOK EFENDİM DİLMİYMİŞ DİL DEĞİLMİYMİŞ,YOK EFENDİM BİR DEVLETİNİZ YOKMUŞ.BUNLAR TEFERRUATTIR.ÖNEMLİ OLAN MİLYONLARCA İNSANIN KONUŞTUĞU BİR DİLİN YASAKLANMASIDIRKİ BUDA EN AĞIR SUÇTUR ***********.

Gönderi tarihi:

Türkiyede ne Kürtler nede olmayan bir Kürtce asimile edilmemistir,sizin Türkce bilmeniz Kürtlerin tarihini etkilemez.Kürtlerin ve Kürtcenin asimile edildigini iddia edenler savunduklari davanin gecersiz oldugunu bilmenin psikolojisi ile yiginlari kandirmaya yönelik bahanelerdir.Nemrod'un Nemiriden gelmesi o kelimenin Lürtce oldugunu göstermez,Kürtler üzerinde yapilan arastirmalar göstermistirki,Kürtce denilen dilin yüzde 80 i Türkce ve Acemce yani Farscadir,Kürt irkcilari yiginlari kandiracaklarina o kadar inanmislarki Persleri (iRANLILARI)per diye degistirip Kürt olarak göstermis ve Iran tarihine sahip cikmislardir.Beri tarafta ellerinden gelse Firavunlarda Kürttü diyecekler,cünkü Hititlere bile sahip cikmislardir Kürt irkcilari.Halbuki Türk ve yabanci bir sürü arastirmaci ve bilim adami yaptiklari arastirmalarda Kürtlerin asiret olmaktan öte bir varliklarinin olmadigini ve gerek Anadolunun gerekse Mezopotamyanin istilaya ugradigi dönemlerde istila eden kralligin tabasi olduklarini tespit etmislerdir.Tarih herkesin kendine göre olmaz,tarih tarihtir,ne kadar saptirilirsa saptirilsin hakikatler degismez.Türkce evrensel bir dildir ve yeryüzündeki bircok dilin kaynagidir.Bu benim degil yerli ve yabanci dil uzmanlarinin tespitleridir.Bugün Türkcenin yozlasmis olmasi Türkceye karsi yürütülen yoketme savasinin bir sonucudur.Ama Türkce ne kadar yozlastirilirsa yozlastirilsin Türkce dil ortadan kalkmaz,cünkü kökü derinlere uzamistir.Benim yazdiklarimin icinin bos oldugunu ileri sürmekle onlarin ici bosalmaz.

 

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

DTP'li Selahattin Demirtaş: "Kuzey Irak'a değil Ankara'ya baktığımız için hırpalanıyoruz"

DTP'li Selahattin Demirtaş: Kuzey Irak’a değil Ankara’ya baktığımız için hırpalanıyoruz

 

DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, partisinin Büyük Ortadoğu Projesi’ne dahil olmak istememesi ve çözümü Türkiye içinde araması nedeniyle bu kadar çok hırpalandığını ileri sürdü.

 

DTP içinde farklı eğilimler ve iktidar odakları, bunlar arasında da kıyasıya bir çekişme var. Nurettin ve Selahattin Demirtaş kardeşler bir süredir DTP’nin “en güçlü” figürleri olarak telaffuz ediliyorlardı. Nitekim Diyarbakır’dan Meclis’e giren Selahattin Demirtaş DTP Grup Başkanvekili oldu. Bir süre sonra da ağabeyi Nurettin Genel Başkan seçildi. Selahattin Demirtaş sorularımızı şöyle cevaplandırdı:

 

Parti olarak Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Türkiye’de bir kriz hali söz konusu. Ama bu bizden, seçimlerden çok önce başlamıştı. Bu aslında Kürtlerle, Kürt sorunuyla ilgili bir kriz de değil. Türkiye’de sistem bir tıkanıklık yaşıyor, bunu aşamıyor. Sistemin kriz çözme yetisi yok. Yani rejimin demokratik olmamasından kaynaklı olarak zaman zaman yaşanan krizlerden birini yaşıyoruz. Daha önce “cumhurbaşkanlığı krizi”ydi, şimdi “DTP krizi”, belki daha sonra “türban krizi” olur.

 

Yaşanan “DTP krizi” mi “PKK krizi” mi?

 

Meclis’te grubumuz olduğu için daha çok DTP üzerinden yürüyor tartışmalar ama yaşanan bir Ortadoğu krizidir. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında yeni bir Ortadoğu yaratılmak isteniyor. Kürtler de bunun bir parçası. Hem Kuzey Irak’taki, hem Türkiye’deki Kürtler bir şekilde bu projeye eklemlenmeye çalışılıyor. DTP ise buna direniyor. BOP içinde değil, Türkiye’nin demokrasi projesinde yer almak istediği için bu kadar hırpalanıyor.

 

İfade sorunumuz var

 

BOP dahilindeki proje nedir?

 

Kuzey Irak’ta bir Kürdistan’a doğru gidiş var. ABD’nin güdümünde bir devletleşme olacak. Ne kadar veya ne kadar süreyle bağımsız olur, kestiremiyoruz ama olacağı kesin. İşte bu devletleşme süreci içerisinde Türkiye’de yaşayan Kürtlerin tepkileri ölçülmeye, zaman zaman hareketlendirilmeye çalışılıyor. Öncelikle orasının Türkiye Kürtleri için bir çekim merkezi olup olmayacağı anlaşılmaya çalışılıyor. Eğer çekim merkezi haline gelirse, buradakilerin de oraya sevdalanması veya başka bir arayışa girmesi hesap edilecektir. Ama Türkiye’deki Kürtler, DTP’nin öncülüğünde, ısrarla, yönünü Ankara’ya döndüğünü, çözümü burada aradığını ifade ettikçe alabildiğine hırpalanıyor.

 

Halbuki size karşı olan çevreler, tam da bu söylediklerinizin aksine, sizlerin Irak Kürtleriyle birlikte hareket ettiğinizi, o büyük projenin parçası olduğunuzu düşünüyorlar.

 

Kendimizi ifade etme bakımından sıkıntılı olduğumuz açık. Bunda, pozitif yön ve düşüncelerimizi yeterince işlemeyen medyanın da belki payı vardır. Meclis’e girdiğimizden beri bu konular yerine Sebahat Tuncel’in saçları, bir başkasının ayakkabısı işleniyor. Deneyimsizliğimiz, siyasi birikim eksikliğimiz etkili olmuştur fakat DTP’ye yönelik siyasi bir linç kampanyası içinde kendimizi anlatma olanağı pek bulmadık. Şu anda Türkiye’de yaşayan Kürtler, DTP’li olsunlar ya da olmasınlar, çok büyük oranda, çözümün Türkiye’de olduğuna yürekten inanıyorlar. Kuzey Irak’taki gelişmelerden memnuniyet duyulsa da orası bir umut, bir çekim merkezi olarak görülmüyor. İnsanlar Türkler ve diğer etnik kökenli insanlarla birlikte Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşamak istiyorlar. DTP de bunun politikasını yapmak zorundadır.

 

Bölücü değiliz

 

Özetle “BOP’da yer almadığımız için başımıza iş alıyoruz” diyorsunuz...

 

Bunun uluslararası ayaklarını ispatlama şansımız belki yok ama başka türlü anlamlandıramıyoruz. Biz ısrarla “bölücü değiliz” diyoruz, “Türkiye’de tek devlet olmalı” diyoruz, “resmi dil Türkçe olmalı” diyoruz, “bayrak hepimizin bayrağı” diyoruz. “Kürtler olarak bu sistem içinde daha fazla demokratik hak istiyoruz” diyoruz. Bütün bunlara rağmen bize “Hayır siz bölücüsünüz” denildikçe başka şeylerden şüphelenmeye başlıyoruz.

 

Dağlıca ile başlamadı

 

Peki terör ne olacak? Gabar, Dağlıca baskınları...

 

Her şeyden önce bunlar olmamalıydı. Türkiye’ye yönelik bu tür silahlı eylemler asla olmamalı. Eğer PKK gerçekten siyaset yapmaya niyetliyse bunu silahsız yapmalı, devlet de buna olanak sağlamalı. Kürt sorununu Dağlıca baskınıyla başlamış gibi tartışmak inanılmaz bir yanılgıdır. Abdullah Öcalan’ın yakalandığı 1999’dan sonra Türkiye’de yaşananlar incelenirse Dağlıca baskınının siyasi nedenleri daha iyi anlaşılır. Bu sürede PKK’ya silah bıraktırmak için çok sayıda fırsat ele geçti. PKK’nın ateşkes uygulamasına karşı sağlıklı bir tavır ortaya çıksın diye çok uğraştık. Yüzlerce sivil toplum örgütünün temsilcileri olarak Ankara’ya seferler düzenledik, çok sayıda görüşme yaptık. PKK’nın bölgedeki güç ve etkisini biliyorduk. Bu nedenle “Örgütü bitirdik, bu yüzden ateşkes ilan etti” şeklindeki değerlendirmelerin yanlış olduğunun farkındaydık. İçimizde PKK ve DTP’ye karşı olanlar da vardı. Devletin bir adım atması durumunda bu işin hallolacağını düşündük. “Topluma Kazandırma Yasası”nın makul ölçülere büründürülmesi için çok uğraştık. Ama ısrarla PKK’nın bittiği, bitmiş bir örgütün de muhatap alınmayacağı şeklinde cevaplar aldık. Silahlı bir örgüt yıllarca dağda kalacak, ama eylem de yapmayacak. Örgüt “İnmek istiyorum” diyecek ama devlet de indirmek için bir şey yapmayacak. Bu çok büyük bir siyasi hatadır. PKK da bir gün silahlarını bırakacak. Bitmiyorsa, pişman olmuyorsa, teslim olmuyorsa o zaman o ana kadar kullanılmamış bir yöntem denenmeli. Belki Başbakan’ın şu an ifade etmeye çalıştığı da budur.

 

Potansiyel militanlar

 

Böyle bir ihtimalin denendiğine inanıyor musunuz?

 

Evet bu deneniyor, denenmek isteniyor. Çünkü diğer yöntemler denendi olmadı.

 

Şimdiki lider kadroyu muhatap almak yerine, örgütün beyin merkezini dağıttıktan sonra alt düzey kadroların dönüşü teşvik edileceğe benziyor...

 

Bunu düşünenler olabilir ama bu coğrafyada bu tutmuyor. Öldürdüğünüz her örgüt militanıyla potansiyel onlarca yeni militan yaratmış olursunuz. Özellikle mağdur olduklarına inanan, işsiz ve yoksul Kürt gençleri bu potansiyeli hep diri tutuyor. Bu nedenle, “Bir kısmını öldürürüz, diğerleri de silah bırakmak zorunda kalır” gibi projelerin hayata geçme şansı pek yok.

 

Siz gerçekten DTP’nin kapatılmasını istiyor musunuz?

 

Bu çok saçma. Zorlu bir seçim sürecinden sonra daha yeni Meclis’e girdik. Üç ay sonra kapatılmayı isteseydik bu kadar uğraşmazdık. Dışarıda yapacağımız şeylerle de kapattırabilirdik partiyi. Bu kadar olanak varken, demokratik zeminde kendimizi ifade etme fırsatlarını yakalamışken niye kendimizi kapattıralım!

 

‘LİNÇ KAMPANYASI’NDAN ŞİKAYETÇİ

 

Kardeşi DTP Başkanı olan Selahattin Demirtaş partisinin Meclis Grup Başkanvekili. Demirtaş diğer partililer gibi ısrarla bölücü olmadıklarını, kendilerini ifade etme fırsatı verilmedğini ve bir linç kampanyası yürütüldüğünü söylüyor.

 

PKK’nın dağdan inmesini biz de istiyoruz

 

Parti olarak yeni bir açılım hazırlığınız var mı?

 

Bizi örgütün yan kolu olarak suçlasalar da şöyle bir avantajımız var: Biz PKK’yı en iyi tanıyan partiyiz. PKK’nın çok etkili olduğu bir tabandan oy alıyoruz. İnsanların niye dağa gittiklerini ve nasıl ineceklerini biliyoruz. Neden bu deneyimimizden ya da bu özelliğimizden faydalanılmıyor? Evet örgüt inmeli, silahını bırakmalı. Ama bunun makul, gerçekleşebilir bir projeyle yapılması gerekir. Bu konuda herkes bu yönümüzden faydalanmalı.

 

Yani köprü olmak istiyorsunuz...

 

Evet, “PKK’yı nasıl indirebiliriz?” tartışmalarına, toplantılarına biz de dahil edilmeliyiz. Bu konuda bize güvenilmeli. Çünkü biz de PKK’nın inmesini istiyoruz. Çünkü onlar silahla dolaşırken bizler politika yapmakta zorlanıyoruz. Çünkü eylemler devam ettikçe sivil siyasetin şansı yok. Yani güçlenebilmek için PKK’nın silahlarını bırakmasını sağlamalıyız. Şimdi Washington’dan da onaylandığı söylenen proje uygulanmaya başladı. İşte biz bu projenin içinde yer almak istiyoruz. Bu projenin eksikleri, yanlışları varsa düzeltmek istiyoruz; çünkü gerçekleşsin istiyoruz.

 

Abdullah Öcalan dışlanarak bir çözüm mümkün mü?

 

Onun sıfır etkisi olduğunu düşünüp bir proje yürütmek ne DTP, ne de devlet açısından mantıklı olur. Devlet de bunu yapmıyor zaten. Konuyu tartışırken onu bir yere koyuyor. Biz de öyle yapıyoruz, çünkü söyledikleri ya da söylemediklerinin parti tabanı üzerinde bir etkisi var. Ondan da öte örgüt üzerinde bir etkisi var. Dolayısıyla İmralı’dan geçen yol, örgüte silah bıraktırmanın en kestirme, en sancısız yoludur. Devlet bunu neden denemiyor, onu neden kullanmıyor? Bunu anlamakta zorlanıyoruz açıkçası. Belki var da bilmiyoruz. Eğer gerçekten Öcalan savaşı yeniden başlatmışsa, o zaman durdurabilir de.

 

Ruşen ÇAKIR- Vatan

Gönderi tarihi:

Kürt Tarihine Giriş (Entry to Kurdish History)

 

Kürtler, Ortadoğu’nun en eski halklarından olup Toros dağlarından Zagros dağlarına kadar uzanan coğrafyada yaşayan ve Hint-avrupa dil grubuna ait bir dil konuşan halkdır. Yaşadıkları coğrafyanın adı tarihsel olarak Kürdistandır, başka bir tanımla ise kuzey Mezopotamya da denilebilir. Tarihi kaynaklar Kürtlerin tarihini 5000 yıl geriye götürmektedir.

 

Etimoloji

 

“Kürt” isminin kaynağı tarihsel olarak çok eskilere dayanmaktadır. Bazı araştırmacılara göre Kürt teriminin temelinde KUR kelimesi yatmakta olup Sümer kökenlidir. Sümerce'de KUR, dağ demektir. Tİ eki aidiyeti ifade eder. Böylelikle KURTİ kelimesi dağın halkı anlamına gelmektedir. Bu ismin geçmişi M.Ö. 3000'lere kadar dayanmaktadır. Kürdistan coğrafyası bilindiği gibi dağlık bir bölgedir. O çağlarda insanlara coğrafyalarıyla veya yaşam tarzlarıyla bağlantılı adlar verilirdi. Kürtlerinde işte bu dağlık coğrafyada binlerce yıldır yaşamasından dolayı bu adı almış oldukları ileri sürülmektedir. Sümercedeki KURTİ adı, Greklerede 2200 yıl önce Kurdienne (Kürt memleketi) diye geçmiştir.

 

The Name Kurd And İts Philological Connections adlı yazısında Driver, listesini yazıtlardan çıkardığı Kurti, Karda, Karduk, Gord, Kord, Cardakes, Cyrtii, vd gibi sonekleri farklı dillere göre değişse de hepsi ortak bir krd/krt öğesi içeren tüm bu adların aynı kökten geldikleri ve etnik olarak ilişkili oldukları sonucuna varmıştır.

 

Dr. Asad Khailany’nin yaptığı araştırmalarda binlerce yıllık tarihi kaynaklar Kürtleri şöyle kaydetmiştir:

Dr. Asad Khailany's researches based on thousands of historical resources.

 

What the ancients referried to Kurds as:

 

Sümerler (Sumerians) - Karda, Kurti ve Guti,

Babiller (Babylonians) - Garda ve Karda,

Asuriler (Assyrians) - Qurti ve Guti,

Grekler (Greks) - Kardukh ve Gordukh,

Ermeniler (Armenians) - Kortukh ve Gortai-kh,

Persler (Persians) - Gurd veya Kurd,

Süryaniler - (Syrians) Kardu ve Kurdaye,

İbraniler ve Keldaniler (Hebrews and Chaldeans)- Kurdaye,

Aramaik ve Nesturiler (Armamic and Nestorians)- Kadu,

Erken islamik dönemlerin Arap yazarları (Arabs) - Kurd (çoğul Akrad),

Avrupalılar ise M.S. 7. yüzyıldan itibaren (Europeans) - Kurd demişlerdir.

 

Milattan önceki tarihlerde Mezopotamya’da tarih sahnesine çıkmış birçok kavimlerin Kürt asıllı olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkmaktadır. Mesela isimleri tarihlerde anılan; Subaru, Kurti, Guti, Lulu, Kusi, Kassit, Mitanni, Med, Mannai, Urartu, Karduk, Cyrtii, Gord, Kord, Kardakes v.s. gibi kavimlerin çoğunun Kürd olması yüksek olasılıktır. Etimolojik olarak incelendiğinde bugünkü Kürtlerin atalarından bahsedildiği anlaşılmaktadır.

Kürtler, aslen Türkiye, İran, Irak, Suriye, Ermenistan devletlerinin sınırları içinde ve tarihsel olarakda Kürdistan diye adlandırılan coğrafyada yaşayan, Aryan kökenli etnik gruba mensup kişilerdir. Kürt halkı`nın kesin olarak nüfusu belli değildir; bu sayı, kaynağa göre 20 milyon ile 50 milyon arasında değişmektedir. Kürtlerin çoğunluğu Sünni Müslümandır. İran'da yaşayan Kürtlerinin çoğunluğu Sünni, diğerleri Ahli-Hak ve Şii'dir. Ayrıca Alevi, Yezidi, Yahudi, Zerdüşt ve Hıristiyan Kürtlerde vardır. Avrupada ise 1.5 milyondan fazla Kürt yaşamaktadır.

 

Dil

Kürt dili Hint-Avrupa dil ailesi içinde yer almaktadır. Bu ailede yer alan İran dil grubu, Kürtçeyi de içermektedir. Daha açıkcası Kürtçe İrani diller ailesinin kuzeybatı grubu içindedir ve Farsça’dan bağımsızdır.

 

Kürtçe, bugün Türkiye, İran, Irak, Suriye, Ermenistan diye bilinen değişik devletlerin sınırları içinde yaşamakta olan ve tarih boyunca Kürdistan olarak bilinen coğrafyada konuşulur. Dünyada tahminen 20-25 milyon insan tarafından konuşulmaktadır. Kürtçe, Irak ve Kürdistan Özerk Bölgesinde resmi dil olarak tanınmışdır.

Filolog (Dilbilimci) Abdülmelik Fırat’e göre Kürtçede 100 binin üzerinde kelime vardır.

 

Kürt edebiyatı, halk edebiyatı ve yazılı edebiyat olarak ikiye ayrılır. Sözlü edebiyat, yani halk edebiyatının tarihi binlerce yıl öncesine kadar dayanıyor. Yazılı edebiyat ise bin yıl öncesine kadar dayanıyor. Hemadani Baba Tahir (935-1010), Kürt edebiyatının ilk yazılı örneğini, bin 100 yıl önce İran'da Arap alfabesiyle Kürtçe yazmıştır.

 

Kürtçe’nin eski ve güçlü edebi ürünlere sahip diğer bir lehçesi de Kurmanci lehçesidir. Kurmanci lehçesiyle bu güne kadar ulaşmıştır şiirler yazan Kürt şairleri arasında ilk akla gelenler Elîyê Herîrî (1425-1495), Feqîyê Teyran (1590-1660), Melayê Cizîrî (1570-1640) ve Ehmedê Xanî (1650-1707)'dir. Ehmedê Xanî'nin Mem û Zîn adlı ünlü eseri ilk kez 1730'da çevrilip yayınlanmıştır.

 

Tarih

Kürtlerin Anadolu'nun en eski halklarından biri olduğu yapılan genetik, etnografik, linguistik, etimolojik ve arkeolojik araştırmalarla gün ışına çıkmaktadır. Dünyanın her köşesinde halklar yaşadı. Ama Mezopotamya'nın, Zagros'un ayrıcalığı var. Yazının keşfedildiği yer burası. Atın ilk ehlileştirildiği, ilk tekerleğin döndüğü, ilk aritmetik, tıp, ilk teleskopun yapıldığı, ilk destanın söylendiği, ilk şiirin yazıldığı, ticaret, dış ilişkiler, diplomasi, barış antlaşmaları, ilk türküler, ilk yontular, ilk tapınak, ilk mutfak, ilk şarabın keşfi ve ilk tiyatronun yaratıldığı insanlığa kucağını açmış bir yöre. İşte bunların hepsinde Kürt halkının alın teri vardır. Mezopotamya bölgesini Mezopotamya yapan Dicle ve Fırat nehir isimleride Kürtlerden kaynaklanmaktadır.

 

 

I. Antik Çağda Kürtler

Medeniyetin beşiği olan Mezopotamya yöresinin antik halklarından biri olan Kürtler hakkında bir çok eski tarihçi ve coğrafyacı binlerce yıl evvel yazdıkları kitaplarda bahsetmektedir. Bu kitaplarda ve eserlerde Kürtlerin antik çağlardan bu yana yer aldığı, kurduğu birçok beylik, krallık ve devletlerden bahsedilmektedir. Özellikle Yunanlı ve Romalı tarihçiler Kürt tarihinin aydınlanmasına ışık tutmaktadır. Anadolu, Mezopotamya ve İran kaynakları Kürtlerden bahsetmektedir.

 

Mezopotamya & Kürtler

 

Subaru Krallığı

 

Subarular’ın yazılı tarihi hakkında ilk bilgileri Hitit tabletlerinden almaktayız. Buna göre yörenin ilk sakinleri Mitanni adında bir devler kuran Hurriler olmuştur. M.Ö. 3000 ve 4000 yıllarında bölgede Subarular'ın yaşadıkları ve Fırat isminin bu halk tarafından verildiği ileri sürülmüştür. Subarular'ın Hurriler'le aynı kökten geldikleri ve yeryüzünde madeni ilk işleyen kavim oldukları bilinmektedir. Hatta işlenen madenlerin Mezopotamya'ya da ihraç edildiği anlaşılmaktadır. Mezopotamya'da gelişen kültürlerin kökenini burada aramanın daha doğru olacağı kanaatindedirler. M.Ö. 17. yüzyıl içindede Subarular Mitanni Krallığı’nı kurdu.

 

Subaruların Kürt olduğuna dair tezler vardır. “Subar”ların diğer adı “Suvar”dır. Subaru kelimesi Kürtçedeki Şivan kelimesinin bozulmuş hali olduğu iddia edilmektedir. Kürtçede “Şivan” Çoban demektir. Kürtlerin önemli bir bölümü bugünde çoban hayatı sürdürmektedir. Erbil’de Subaruların bir bölümünün yaşadığı yerde tarihi Kürt aşiret konfederasyonu olan Zubari konfederasyonu Subari/Subaru adını halen taşımaktadır. Irak’da dışişleri bakanlığı yapmış Hoşyar Zebari adında bir Kürt bakan dahi vardır.

Gönderi tarihi:

Biz defalardır diyoruz bunu ama hep konuyu inkara edip baskalarına ihaale edelim diyolar yok efendim barzani şu talabani bu bush şöyle dedi rıce böyle dedi... KÜRT sorunu TÜRKİYE'nin bir iç meselesidir,bu işi ne amerika ne israil nede ırak çözemez.Bu sorunun çözümü ANKARA'dan baska hiçbiryerde değildir.

Gönderi tarihi:
Türkiyede ne Kürtler nede olmayan bir Kürtce asimile edilmemistir,sizin Türkce bilmeniz Kürtlerin tarihini etkilemez.Kürtlerin ve Kürtcenin asimile edildigini iddia edenler savunduklari davanin gecersiz oldugunu bilmenin psikolojisi ile yiginlari kandirmaya yönelik bahanelerdir.Nemrod'un Nemiriden gelmesi o kelimenin Lürtce oldugunu göstermez,Kürtler üzerinde yapilan arastirmalar göstermistirki,Kürtce denilen dilin yüzde 80 i Türkce ve Acemce yani Farscadir,Kürt irkcilari yiginlari kandiracaklarina o kadar inanmislarki Persleri (iRANLILARI)per diye degistirip Kürt olarak göstermis ve Iran tarihine sahip cikmislardir.Beri tarafta ellerinden gelse Firavunlarda Kürttü diyecekler,cünkü Hititlere bile sahip cikmislardir Kürt irkcilari.Halbuki Türk ve yabanci bir sürü arastirmaci ve bilim adami yaptiklari arastirmalarda Kürtlerin asiret olmaktan öte bir varliklarinin olmadigini ve gerek Anadolunun gerekse Mezopotamyanin istilaya ugradigi dönemlerde istila eden kralligin tabasi olduklarini tespit etmislerdir.Tarih herkesin kendine göre olmaz,tarih tarihtir,ne kadar saptirilirsa saptirilsin hakikatler degismez.Türkce evrensel bir dildir ve yeryüzündeki bircok dilin kaynagidir.Bu benim degil yerli ve yabanci dil uzmanlarinin tespitleridir.Bugün Türkcenin yozlasmis olmasi Türkceye karsi yürütülen yoketme savasinin bir sonucudur.Ama Türkce ne kadar yozlastirilirsa yozlastirilsin Türkce dil ortadan kalkmaz,cünkü kökü derinlere uzamistir.Benim yazdiklarimin icinin bos oldugunu ileri sürmekle onlarin ici bosalmaz.

 

 

 

saygilarla

 

şimdi bizi kimse kandıramaz,biz hak neyse onu söylüyoruz,mesela bizim hiç tarihimiz yok diyelim,bizler hiçbirşeyiz,yinede bizi haklarımıza,dilimize,kültürümüze ve en önemlisi vatanımıza sahip çıkmaktan geri bırakamaz.siz sadece kendinizi kandırıyorsunuz.kürtçe ve farsça tek kelime bilmiyorsunuz başımıza süper filolog çıkıyorsunuz.araştırmacılar diyorsunuz,hangi araştırmacılar,sizin araştırmacılarınız kesin türkiyede yaşayan, küçük yaştan itibaren okullarda dünya tarihçilerinin değil kemalist tarihçilerin roman tarzında yazdıkları hayal çorbalarını içerek yetişmiş insanlar olacaktır.ben size somut kanıtlardan sadece birkaçını söyledim.sizse ancak slogan atıyorsunuz.kürtçenin farsçayla bir benzerliği vardır ancak,arapça,ibranice,peştunca,hintçe,urduca,polonyaca,germen dilleride enaz kürtçe kadar farsçaya benzer.şimdi onlardamı toplamadır.yukarıdaki yazıda kürtlerin bulunduğu coğrafyada yapılmış,ilk buluşları,ilk üniversiteyi vs. yazdım,kendi dilinizle söylüyorsunuz kürdistan diye coğrafi yer diye,yani kürtler kendi memleketlerinde bu kadar gelişme olacak ve hiçbir katkıları olmayacak.devlet kuramamalarına gelince kürtler kendilerinden birinin başlarına kral olmasını kabullenmez onlara göre kendileri herbiri kendi çapında kraldır.başkasınınkral olarak kabul etmeyi gururlarına yedirmezler.o sebepledirki bugün çoğu simit satar,sıva yapar nasıl olursa olsun kendi işinin patronu olur.devlet kurmakta bir millete üstünlük vermez.ancak bizimde devletlerimiz olmuştur.en sonuncusu mahabad cumhuriyetidir.ondan önce haçlıları yerle bir eden,insanlığıyla dünyaya ders veren eyyubi devleti gelir.

saygı bizden

Gönderi tarihi:

Son zamanlarda yazılanları ilgi ve dikkatle izliyorum dikkatimi çeken şeyler var bunlardan biri de birileri ‘terör örgütüne' sempati kazandırma oyunu oynuyor; :unsure: Yakın zamanda yüzlerce askerimiz, kurumlarımız ve vatan aşığı vatandaş ve insanlarda figüran ediliyor. Ha bir de şu var hani şu Bush-Erdoğan zirvesi öncesi DTP'lilerin PKK'lılarla oynandığı ‘teslim alma-teslim verme' utancını bize yaşatan Ankara'nın balkonundakilerine söylenecek çoook söz var ama...Ben açılan kaotik gündemi oyun kurucularının açtığı tartışma tuzağına düşmeden, fotoğrafa daha yukarıdan bakarak değerlendirmek istiyorum . Çok sevdiğim ve takip ettiğim değerli gazeteci-yazar Soner YALÇIN'ın geçen günlerde kaleme aldığı ‘Nakşibendi kardeşliği' başlıklı yazısı, ‘sınır ötesi operasyonun' arka planında, Barzani ve bazı siyasiler arasında görünmeyen bağlar adına bir önemli noktayı gözler önüne seriyor; tarikat tutkalı. :D İlk olarak... Yaklaşık 2,5-3 ay önce Sayın Şerif Mardin dile getirmişti, AKP'nin başarısını değerlendirir iken bakın ne demişti; ‘AKP'nin başarısının arkasında bir de tarikatlardan destek gerçeği var. Devletin göremediği şeylerden biri. 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda Anadolu'da çok teşkilatçı bir dini kurum yayılmıştı: Nakşibendilik. Nakşibendilik, yalnız bir dini inanç değil, aynı zamanda insanlara yön vermeye çalışan bir kuruluştu. Türkiye'de bilinmeyen bir şey, Nakşibendilerin 18. yüzyılın sonunda ve 19. yüzyılda teşkilatçı olmaya başladıkları. Mahalli teşkilatçı. Devletle rekabet halinde. Kemalistlerin göremedikleri şeylerden bir tanesi, Nakşibendilerin kurdukları teşkilatın ne kadar güçlü olduğu. Bunu anlayamadılar. Anlayamadıkları için de, bu gücün zaman zaman ne kadar ekstrem şekiller aldığını göremediler. Ve sonunda işte, mahalli milli oldu.'Konunun uzmanı bir ismin belirttiği gibi; AKP'nin özellikle Doğu'da ve Güneydoğu'da güçlü olmasının sebebi, Kürt kimliğinin önünü açması değil, tarikat ve cemaatlerle içli dışlı olduğu için Doğu'da ve Güneydoğu'da yüksek oy kazanmaları olduğunu söyleme cesaretini her nedense kimse gösteremiyor :angry: . Doğu'da ve Güneydoğu'da en güçlü tarikat Nakşibendiliktir ve bu nedenle de AKP ile Güneydoğu'daki vatandaşların en güçlü tutkalı bu tarikat kardeşliği olmuştur. Barzani ve etrafının da ‘Nakşi' olmaları, TARİKAT TUTKALI... AKP iktidarının sınır ötesi harekat emri verebilmesi ve Kuzey Irak'a ekonomik yaptırımlar uygulayabilmesi için, ABD'den önce ne..... gerekiyor?'Tam bu noktada Soner YALÇIN'ın pazar yazısına bakalım, diyor ki; ‘KÜRT aydınlarımızdan Naci Kutlay, "Kürtler" kitabında şu soruyu yöneltiyor: "Kürt başkaldırı önderlerinin çoğunlukla Nakşibendi olmaları ilginç ve incelenmesi gereken bir noktadır." (s 135) Bırakın Osmanlı'yı, Şeyh Said'den, Menemen'deki ayaklanmayı organize ettiği iddia edilen Şeyh Esad Erbili'ye kadar Cumhuriyet Türkiyesi'nde de isyana kalkışanlar hep Nakşibendi Halidiye Kürt şeyhleriydi! Peki biz de şunu soralım: Nakşibendi Kürtler, Osmanlı ve Türkiye merkezi hükümetine karşı isyan ederken, Türk Nakşibendiler neden hiç ayaklanmadılar? "Türk Nakşibendiler'in siyasetle ilgileri yoktu" diyebilir miyiz? Hayır. Kürt Nakşibendi gibi Türk Nakşibendi de nüfuz ve siyasal iktidar istiyordu. Nakşibendilik hep iktidarı istedi. Yani: Kürt Nakşibendiler gibi Türk Nakşibendiler de iktidar istiyordu. Sadece "yöntemleri" farklıydı! :shuriken: Gelelim bu yukarıda yazdıklarımın özüne:İktidara gelme araçları farklı olsa da, ikisi de iktidarda olan, Kuzey Irak'taki Kürt ve Türkiye'deki Türk Nakşibendiler, PKK terörünü bitirmek için neden işbirliği yapmıyor? "Nakşibendi kardeşliği"nin bu zorlu sınavı nasıl vereceğine dair bir ipucu vereyim; Türkiye'deki Nakşibendiler hemen yanıbaşımızda bir Kürt Nakşibendi devletin olmasına nasıl bakarlar? Demek ki sınır ötesi operasyon olmayacak ... Yanılıyormuyum acaba .

Gönderi tarihi:

Toplumsal meselelerin tartışılmasına bataklık metaforu sıkça kullanılır. Önemli olanın sivrisineklerin öldürülmesi değil bataklığın kurutulması olduğu söylenir. Ancak toplum çoğu zaman gerçek meselelerin köküne gidecek, onunla yüzleşecek kadar olgun olmadığı için, siyaset de kısa vadede yüzeysel tedbirlerin peşinden gider. Hele sivrisinekler çoğalıp canınızı acıtmaya başladığında, bataklığı tamamen unutup meselenin görünen yüzüne yoğunlaşırsınız. Türkiye de son dönemde bunu yapıyor... Kürt meselesinin tarihsel, sosyal ve kültürel boyutları tamamen ihmal edilmiş durumda. Dolayısıyla Kürt kesiminin taleplerinin siyasallaşması, bir tür asayiş meselesi olarak algılanıyor ve sonuçta Kürt kimliği PKK üzerinden yeniden tanımlanarak mahkum ediliyor.

 

Bu son derece rahatlatıcı bir bakış. Çünkü PKK ve onun yol açtığı sorunlar ne denli büyürse, Kürtlerin gerçek karmaşıklığı ve vatandaşlık anlayışının değişmesini ima eden talepleri de arka plana itilebiliyor. Ne var ki bu yaklaşım bataklığın daha da genişlemesi ve derinleşmesinden başka sonuç getirmiyor. Bu tespiti yapan birçok insan olsa da Türkiye’nin bir nevi intiharı andıran tutumu onyıllardan beri değişmiyor. Sanki kaçınılmaz olan felaket karşısında o denli aciziz ki, her nesil başına bir şey gelmeden ve sorunun kontrolünü elden kaçırmadan sırasını savmanın peşinde.

 

Türkiye’nin niçin bu denli aciz kaldığı, gerçekliği görmezden gelmeyi neden bir devlet politikası haline getirdiği ise artık tartışılmayı hak ediyor. Görünen o ki PKK’nın uyguladığı şiddet devletin baskı politikası ve toplumu otoriter bir çerçeve içinde tutması için bir meşruiyet zemini oluşturmakta. Aynı şekilde devletin tavrı da PKK siyasetinin zeminini yaratmakta. Dolayısıyla her iki tarafın da otoriter zihniyette olduğu ve birbirini pekiştirerek sorunu kangren hale getiren bir kısır döngü ürettiklerini söyleyebiliriz. Öte yandan bu kısır döngünün her iki tarafta da cemaat içinde otoriter bir siyasi rejimi pekiştirdiği, buna koşut rant ve nüfuz alanları yarattığı açık...

 

Oysa Türkiye’de şiddete karşı olan Kürt hareketleri ve siyasi partileri oldu ve halen de var. Ama Türkiye onları duymak bile istemiyor. Çünkü bu hareketlerin söylemi siyasi talepler açısından PKK’ya kıyasla daha radikal. Federasyondan, konfederasyondan söz ediliyor. Türkiye bu sözleri duymamak uğruna, siyaseti söz üzerinden tanımlayan bir anlayışı da reddetmiş ve şiddeti siyasetin doğal dili olarak benimsemiş oluyor. PKK’nın cinayetlerini kınamak, şehit cenazelerinde iman tazelemek; farklı Kürt taleplerinin barışçı bir ortamda kamusal alana çıkmasına tahammül etmeye kıyasla daha kolay geliyor. Oysa bu tartışma başlayabilse, kaderlerini Türkiye içinde çizmek isteyen Kürtleri de duymak mümkün olacak. Mesele Türkiye demokrasisinin yeterli olgunlukta olmamasında. Ancak bunun da altında Türk kimliğinin demokrasiye adapte olmakta zorlanması yatıyor. Cumhuriyet’in toplumsal dinamiklerin dışından ve tepeden üreterek topluma sunduğu bu kimlik, vatandaşlığı da rehin aldığı ölçüde toplumsal farklılıkların sesinin barışçı bir ortamda duyulmasını engellemekte. Böylece şiddet sarmalı etrafındaki kısır döngüye bir yenisi eklenmiş oluyor: Türkiye Kürt meselesini PKK şiddetini merkeze alan bir bakışa sıkıştırdıkça, şiddet karşıtı Kürt talepleri de siyasal açıdan daha radikal hale geliyorlar. Söz konusu radikalleşmeyle nasıl başa çıkacağını bilemeyen, vatandaşlığı dinamik bir kavram olarak hayal edemeyen devlet ise, bu talepleri yok sayıp yüzünü şiddete dönmeyi tercih ediyor. Ne var ki bu taleplerin seslendirilememesi bile bir şiddet ortamını ima ediyor ve böylece PKK’yı haklı çıkartıyor. Sonuçta Türkiye kendi eliyle her gün bataklığı beslerken, sivrisineklerden şikayetçi olmak gibi epeyce garip bir durumda kalıyor...

 

Etyen Mahçupyan (www.gazetem.net'ten alıntıdır....)

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.