Φ 5samet2 Gönderi tarihi: 12 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 12 Temmuz , 2007 sayın 5samet2 iyi diyosunda türkiyede kendilerine konuşma fırsatı veren kanal varmı ALLAH aşkına sen söyle hem türkiyede kürtçe yayın yaskları yüzünden kürtler o dediğin kanalı izliyorlar ve o başkanın başkanı olduğu şehirin nüfus yapısına bir bakarsan yüzde 90'ının kürt olduğunu görürsün buda onun kendi halkıyla buluşmak için maalesef o kanala ihtiyaç duymuştur oysa ülkemizde anadilde yayın mümkün olsa halkımız türkiyeden ve türkiye yasalarına uygun yapan yayınlar seyreder ve başkanlarda bu kanallara gidip konuşurlardı bakın türkiyedeki kanallar yüzde 3 oy alan parti başkanlarını konuştururken yüzde 6-7 arası oy alan dtp'lileri konuşturmuyorlar daha meclise girmeden öcü gibi gösteriyorlar bu şekilde davranılması kürtleri ve onlkarın tercihlerini,iradelerini tanımamak değilmidir en baştan onları bozguncu gibi göstermek değilmidir? Almanya ya giden insanlarımız oraya uyum sağlamak için Almanca öğrenyor.Ama siz kendi Türkiye de yaşamanıza rağmen Türkçe konusmayıp kürtçe konuşmakta ısrar edyosunuz. Babamın bi askerlik anısı vardır bu konu hakkında.Babam askerdeyken b, kürt er varmış.Türkçe bilmiomuş.Türkçe bilmediinden bi çok grevden yırtıomus o er.Ama bi gece bu eri nöbette TÜRKÇE mektup okurken yakalamışlar.Sizin bazınız böyle işte........ Dtp=siyasal pkk(Ülkeyi bölmek isteyen terör örgütüne silahlı kürt muhalefeti diyerek bütün kürtleri buna alet eden bir partiyi başka turlu tanımlayamıyorum.Tvlerin cıkartmasınıda bu durumda beklememek lazım) Alıntı
Φ CcCeMiLL Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 Kürt sorunu ne zamana kadar sürer sizce...Sonu olurmu acaba.. Alıntı
Φ Senyour Gönderi tarihi: 16 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 16 Ağustos , 2007 Türkiye'nin Kürt sorununun asıl kaynağı resmî milliyetçilik ve "laiklik" politikalarıdır. Esasen bunlar modern ulus devletin iki temel ideolojik ayağını oluşturmaktadır. Bu özelliğiyle ulus-devlet modeli çeşitlilik, kimlik ve farklılık sorunlarıyla baş etmeye hiç de elverişli değildir; aksine, bu sorunların kaynağı tam da bu modelin kendisidir. Kürt sorunu Türkiye'nin bugün karşı karşıya bulunduğu belki de en temel sorundur. Bu sorunun tarihi, başka birçok benzerleri gibi, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarına kadar geri gitmektedir. Kürt sorununun hiç şüphesiz ciddiyetle ele alınması gereken nedenleri vardır ve bunları anlamadan sorunun çözülmesi mümkün değildir. Bunları iyi teşhis etmek, ayrıca, gelecekte benzer sorunlarla karşılaşma riskimizi de azaltabilir. Onun için, önce Kürt sorununun teşhisiyle ilgili iki yanlışa dikkat çekmek istiyorum. Bu yanlışların ilki, Kürt sorununun, özünde bir "terör" sorunu olduğu anlayışıdır. Esas olarak, "devlet" adına konuşan ve hareket edenlerin benimsedikleri bu görüş, "sivil" kesimde de devletçi ve milliyetçi kesimler tarafından onaylanmaktadır. Oysa, bu meselenin terörle ilgili bir yanı bulunduğu doğru olmakla beraber, meselenin özü bu değildir. Onun için, PKK terörü bir şekilde sona erdirilse bile başka tedbirlere başvurulmadığı sürece, Kürt sorunu varlığını sürdürecektir. Ayrıca, meseleyi böyle görmek hem çözümü imkânsızlaştırır hem de terörün bastırılması adına münhasıran inzibatî tedbirlere başvurmayı veya bunları sürdürmeyi ön plana çıkarır, çıkarmaktadır. Bu ise sorunun içinden çıkılmaz hale gelmesine yol açmaktadır. Sorunun teşhisiyle ilgili ikinci yanlış, onun "Güneydoğu sorunu" olarak adlandırılmasında kendisini göstermektedir. Bu ifade, hiç değilse ortada toplumsal bir sorun olduğunu ima etmesi bakımından daha isabetli olmakla beraber, yine de özünde milliyetçi bir bakışın ürünüdür. Yani, bölgenin adına "Kürt" sözünü telâffuz etmemek için atıfta bulunulmaktadır. Oysa, mesele tam da "Kürt kimliği"yle ilgilidir ve nominalist yaklaşım artık bu gerçeği örtemez. Kürt sorunu üstünde iyi niyetli olarak düşünenler genellikle bu sorunun sosyo-ekonomik nedenlerine dikkat çekiyor ve bu teşhisle uyumlu çözüm yolları öneriyorlar. Oysa ben Kürt sorununun asıl nedeninin sosyo-ekonomik değil "özgürlük"le ve "kimliklere saygı" talebiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Sosyo-ekonomik nedenler belki Kürtlerin durumunu daha da zorlaştırıyor ve onların sorunu daha yoğun olarak hissetmelerine yol açıyordur; ama kesinlikle bu, sorunun temel nedeni değildir. Esasen, aşağı yukarı benzer sosyo-ekonomik sorunlar Türkiye'nin başka bölgelerinde de yaşanmaktadır. Kaldı ki, Batı dünyasındaki kimi tecrübelerin de gösterdiği gibi, refahın artmasının özgürlük ve özellikle de kimlik taleplerini ortadan kaldıracağının bir garantisi yoktur. Tabiî, bununla bölgenin ekonomi ve refah sorunlarına kayıtsız kalınmasını öneriyor değilim; anlatmak istediğim, bu konularda sağlanacak bir ferahlamanın Kürt sorununun çözümü demek olmadığının farkında olmamızdır. Sorunun yapısal nedenleri Kanaatimce, Türkiye'nin öteden beri bir Kürt sorunu olmasının temel nedeni, kuruluşundan birkaç yıl sonra Cumhuriyet'in ideolojik bir dönüşüm geçirerek, Millî Mücadele döneminde hakim olan birleştirici bir yurtseverlikten etnik milliyetçiliğe geçmiş olması ve bu siyasetin daha sonra da devam ettirilmesidir. Resmî milliyetçiliğin ana davası Türk kimliği odaklı bir "ulus-devlet" projesini gerçekleştirmek ve onu bu haliyle sonsuza kadar yaşatmak olmuştur. Bu amaç, devleti, etnik yanı ağır basan bir "Türk ulusu" yaratmak üzere Türkiye'deki farklı kimlikleri dışlama ve bütün bir toplumu mütecanis ve kaynaşık bir kitleye dönüştürme arayışına itmiştir. Esasen modern devletler esas olarak "ulus" temelinde kurulmuş olan devletlerdir. Uluslar ise hiçbir yerde verili gerçeklikler olmayıp devletlerce şu veya bu ölçüde inşa edilmiş kolektif kimliklerdir. Bu inşa süreci devletin egemenlik alanındaki bütün halkların ve toplulukların etnik ve kültürel bakımdan homojenleştirilmesini zorunlu kılmıştır. Modern ulus devletin bu özelliğinin, toplumun çoğunluğundan etnik, kültürel veya dinî olarak farklılaşan topluluklar için bir dezavantaj oluşturduğu açıktır. Bu durum, tabiatıyla söz konusu grup veya topluluklarda genel toplumdan farklı olduklarına dair bir kimlik bilinci yaratmış veya zaten var olan bu bilinci pekiştirmiştir. Böyle bir politikanın, başkaları yanında, Kürt kimliğinin de reddedilmesi anlamına geleceği açıktı. Nitekim, tek partili Cumhuriyet yılları Kürt kimliğinin genelde yok sayıldığı, zaman zaman da baskı altına alındığı bir dönem olmuştur. Gerçi 1946'dan itibaren çok partili kısmî demokratik siyasete geçilmesiyle birlikte Kürtler üzerindeki baskı azalmaya başlamıştır; ama Kürt kimliğini yok sayma politikası özünde aynı kalmıştır. Bu durumun, kendilerini yeni Türkiye'nin iki kurucu unsurundan biri olarak gören Kürtlerde bir gücenme veya incinme duygusu yaratmış olması anlaşılabilir bir durumdur. Öte yandan, yaratılmaya çalışılan bu yeni Türk kimliği laik bir nitelik de taşıyacaktı. Böylelikle, Millî Mücadele yıllarında Türklerle Kürtleri ortak yurtseverlik ekseninde kaderlerini birleştirmeye götürmüş olan bağlardan biri daha, tamamen kopmasa da, büyük ölçüde zayıflamıştır. Dinî referansı devre dışı bırakan bir siyasetin, bunun yarattığı "boşluğu" Türk ulus-devleti ve sivil yurttaşlık odaklı bir ethosla doldurması da mümkün olmamıştır. Çünkü, kimlik bilincine sahip bir topluluğun gözünde "Türk devleti" vurgusu açıkça taraflı bir duruş oluşturuyordu. Ayrıca, sivil yurttaşlık moralitesi ancak özgürlük ve eşitliğe dayalı katılımcı bir demokratik sistem içinde kök salabilirdi. Oysa, tek-partili bir rejim buna elverişli olmadığı gibi, çok-partili dönemde de ancak kısmî bir demokratikleşmeye izin verilmiştir. Kürt sorununun başka bir nedeni de baskıdır. Baskıcılık bütün toplumlarda uyum sorunları yaratır. Türkiye'de de polis, jandarma ve tahsildar baskısı, kamu görevlilerinin halka karşı anlayışsızlık ve suistimalleri, kamu düzenini sağlamada hak ve hukukun gözetilmemesi ve aşırı güç kullanılması, adaletsiz yargılamalar ve hak arama yollarındaki tıkanıklıklar, dernek ve parti örgütlenmesinin yasak veya son derece kısıtlı olması gibi baskı uygulamaları özellikle tek-parti döneminin karakteristikleri arasındadır. Toplum üstündeki bu genel baskıyı Kürtler şüphesiz daha yoğun olarak hissetmişlerdir. Kürt isyanlarının bastırılmasında ve sonrasında aşırı şiddet kullanıldığı ve adil yargılama ilkesinin gözetilmediği hissi veya kanaati bugün Kürtler arasında yaygındır. Öte yandan, genel olarak kamu idaresinin yapılanmasındaki aşırı merkeziyetçilik de Kürtlerin entegrasyonunda sorunlar yaratmıştır. Merkeziyetçilik, ülke düzeyinde, yerel halkın kendi ortak meselelerini kendi inisiyatifi ile kararlaştırıp sevk ve idare etmesine zemin oluşturacak sahici anlamda "yerel yönetim" birimleri oluşturulmasını engellemiştir. Bu durum, son yıllardaki demokratikleşme çabalarına rağmen hâlâ esaslı olarak değişmiş değildir. Sahici anlamda yerel yönetim kademelerinden yoksunluk elbette Türkiye toplumunun bütünü için bir sorundur; ama bu özellikle farklı kimlik grupları bakımından çok daha ciddi bir mahrumiyet olarak ortaya çıkmıştır. Temsil eksikliği, sorunu daha da derinleştirdi Nihayet, 12 Eylül döneminin Kürt kimliğini aşağılamaya ve kaba şiddete dayanan politikalarının Kürt sorununun akut hale gelmesine ve daha da yoğun olarak hissedilmesine katkı yapmış olduğunu da hatırlamalıyız. Esasen, öteden beri militarist zihniyet ve şiddete dayalı yöntemler, bu yola başvuranların sandığı gibi Kürtlerdeki kimlik bilincini azaltmak şöyle dursun, tam tersine onu güçlendirmeye ve Kürt sorununu azdırmaya hizmet etmiştir. Siyasî temsil de Türkiye'deki Kürtlerin baştan beri en büyük sorunlarından biri olmuştur. Gerçi her dönemde Parlamento'da "Kürt kökenli" milletvekilleri bulunmuştur; ama Kürtler Kürt olarak değil fakat; ancak Türk gibi olarak veya öyle hissederek temsil edilme şansına sahip olmuşlardır. Bu arada, "Kürt kökenli" milletvekilleri "rejim"le uyum sağladıkları veya "merkez"le özdeşleştikleri ölçüde sistem tarafından benimsendikleri ve takdir gördükleri için, bunlar Kürtlere ve Kürtlüğe özgü sorunları kamusal alana taşımaya genellikle yanaşmamış veya cesaret edememişlerdir. Bu durumun Kürt vatandaşların ruh dünyasında derin bir yara açtığını ve sistemin meşruluğuna darbe vurduğunu fark etmek zor olmasa gerektir. Genel seçimlerde uygulanan % 10 barajı da uzun süre bu temsil eksiğinin devamına yaramıştır. Bu bakımdan, 22 Temmuz seçimlerinde DTP'lilerin bağımsız adaylar olarak Parlamento'ya girebilmiş olmalarına şans nazarıyla bakmak gerekir. Türkiye'de devlet seçkinleri şu hayatî gerçeği anlamak istemiyorlar: Özellikle küreselleşmenin ve eski Sovyet dünyasının çözülmesinin etkisiyle bütün dünyada ulus devletler içindeki azınlıkların ve etnik grupların farklılık bilinci daha da belirginleşmiştir. Küreselleşme toplumlar arasındaki iletişim ve etkileşimi ulus devletler tarafından kontrol edilemeyecek ölçüde artırmış ve çeşitlendirmiştir. Böylelikle, küreselleşmenin sınırları aşan etkisi de kimlik bilincinin dünya ölçeğinde hızla yaygınlaşmasını kolaylaştırmıştır. Bu durum Batı'nın liberal demokrasilerinde de kimlik temelli politik arayışların ortaya çıkmasını hızlandırmıştır. Liberal demokrasiler bu "meydan okuma"ya, genellikle devlet yapılarını daha da adem-i merkezî hale getirmek -bu arada azınlıklara ve etnik gruplara coğrafî veya fonksiyonel özerklik tanımak- ve/veya sistemlerine çok-kültürcü kurumları dahil etmek suretiyle cevap vermişlerdir. Esasen bu süreç hâlihazırda devam etmektedir. Kimlik bilincinin yükselmesine katkıda bulunan bu etkinin Türkiye'nin geleneksel Kürt sorununa yansıması, devletin baskıcılığına ilişkin olarak öteden beri yapılagelen şikâyetlerin bu sefer Kürt kimliği etrafında daha belirgin olarak kendini göstermesi ve örgütlü Kürt hareketlerinin ortaya çıkması şeklinde olmuştur. Nitekim 1990'lardan itibaren Kürt etnik kimliğini temel alan siyasî partiler kurulmuş ve buna paralel olarak "kültürel haklar" talebi yüksek sesle dile getirilmeye başlamıştır. Bu o kadar ateşli bir kimlik bilincidir ki, Kürtlerin önemli bir kesimi terörist yöntemlerle de olsa "Kürt davası"na dikkatleri çektiği düşüncesiyle PKK'yı ya el altından desteklemiş veya en azından ona karşı tavır almaktan kaçınmıştır. Son yıllarda Kuzey Irak'taki gelişmeler de Türkiye'deki Kürtlerin kendilerini genel toplumun çoğunluğundan farklı bir kimlik -hadi açıkça söyleyelim, ayrı bir "halk"- olarak algılamaları sürecini hızlandırmıştır. Nitekim, Türkiye'nin Kürt vatandaşları bugün Kuzey Irak'ta oluşan özerk Kürt yönetimine sempatiyle bakıyor ve hatta kendi geleceklerini Kürt halklarının genel kaderiyle ilişkilendiriyorlar. Bu algının artık neredeyse geri döndürülemez bir noktaya gelmesinde şüphesiz, Türkiye'nin Kuzey Irak'la ilgili resmî politikasının, akıl almaz bir şekilde, esas olarak Kürt karşıtı bir temelde yürütülüyor olmasının büyük bir etkisi vardır. Ana nedenler: Laiklik ve resmî milliyetçilik Sonuç olarak tekrar belirtmek gerekirse, Türkiye'nin Kürt sorununun asıl kaynağı resmî milliyetçilik ve "laiklik" politikalarıdır. Esasen bunlar modern ulus devletin iki temel ideolojik ayağını oluşturmaktadır. Bu özelliğiyle ulus-devlet modeli çeşitlilik, kimlik ve farklılık sorunlarıyla baş etmeye hiç de elverişli değildir; aksine, bu sorunların kaynağı tam da bu modelin kendisidir. Olguları yanlış yorumlamayalım: Batı demokrasilerinde bu problemin bize göre daha az göze batmasını ve bir ölçüde üstesinden gelinebilmesini sağlayan şey, onların ulus-devletçi paradigmanın öncüllerini çoktandır sorgulamaya başlamış ve bunun gereğini yapmaya yönelmiş olmalarıdır. "Kürt sorununun çözümü"ne gelince: İtiraf edeyim ki, bu konuda şöyle maddeler halinde sıralanacak somut bir reçetem yok. Ama başta da belirttiğim gibi, eğer toplumsal meselelerde sorunun nedenlerini doğru teşhis etmek çözümün de anahtarıysa, o zaman Kürt sorununun çözümüne ilişkin olarak benden beklenebilecek öneriler o nedenlerin anlatımında saklıdır. Esasen, bu safhaya geldikten sonra Kürt sorununun bugünden yarına nihaî bir çözümü olduğunu da sanmıyorum. Çünkü bu meselede bugüne kadar yapılan resmî hataların tamir ve telâfisi öyle kolay bir iş değildir. Bu sorunun -eğer varsa- çözümü özgürlük ve demokrasidedir ki bu da Türkiye gibi bir ülkede, maalesef, kısa vadede üstesinden gelinebilecek bir mesele gibi görünmüyor. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. MUSTAFA ERDOĞAN Alıntı
Φ dadaskurt Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 milliyetçilik bu ülkede sorun ise ben o soruna kurban olurum.inşallah o sorunumuz hiç bitmez.yoksa vatanda gider ne sorun kalır ne de türklük... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 milliyetçilik bu ülkede sorun ise ben o soruna kurban olurum.inşallah o sorunumuz hiç bitmez.yoksa vatanda gider ne sorun kalır ne de türklük... Merhaba dadaskardesim,18 yilini dadaslar diyarinda gecirmis bir Türk vatandasi olarak yazinizdan gurur duydum adasada bu yakisir.Milliyetcilik yani vatanini bayragini sevmek sinirlarini korumak bagimsizligina karsi kartal pencesi gibi hazir beklemek bu ülkede sorun degildi sorun oldu.Ülkemizi bölmeye calisanlar artik korkmuyorlar her cepheden saldiriyorlar.Ben ülkemi seviyorum ve onu böldürtmem diyene ya Irkci ya FASIST damgasini vurarak hain emellerine ulasmaya calisiyorlar.ben bir Atatürkcüyüm ve sonuna kadarda Atatürkcü kalacagim.Basimizdaki yönetim kadrosunun basi aslinda bir Gürcüdür.Gürcü olmak suc degildir ama eger Gürcülügünü etnik alanda ülke zararina kullaniyorsa bu suctur.Evet bu ülkede vatanini sevmek suc egildi ama 5 yil öncesine kadardi bu. saygilarla Alıntı
Misafir Marcus Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 Biz kürtlerle bin yıldır aynı acıları aynı sevinçleri yaşadık... Artık kim ne derse desin.O teröristleride birçoğunun benimsemidğinide biliyorum. Aynı toprakları paylaştığım aynı duyguları yaşadığım insanlarda bu saçma sapan batılı oyununa gelmeyeceklerdir.Türkiye kürtlerinde bizimde vatanımızdır. Ve bu vatan için hepimiz bedel ödemeye hazırız. Ancak içinde insan sevgisi barındırmayanlar faşist olabilirler. Benim gördüğüm herkez insan sevgisini fazlasıyla hissettiriyor... Alıntı
Φ Senyour Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 Biz kürtlerle bin yıldır aynı acıları aynı sevinçleri yaşadık...Artık kim ne derse desin.O teröristleride birçoğunun benimsemidğinide biliyorum. Aynı toprakları paylaştığım aynı duyguları yaşadığım insanlarda bu saçma sapan batılı oyununa gelmeyeceklerdir.Türkiye kürtlerinde bizimde vatanımızdır. Ve bu vatan için hepimiz bedel ödemeye hazırız. Ancak içinde insan sevgisi barındırmayanlar faşist olabilirler. Benim gördüğüm herkez insan sevgisini fazlasıyla hissettiriyor... eywallah Alıntı
Φ botan Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 işte bu söze bayılırım.... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 "Kürt Sorunu" nu dillendirenler herşeyden önce sorunu tanımlamalıdır. Oysa tanımlara bakıyorum. ne görüyorum. Bir aşiret şeyhinin, cumhuriyet rejimini kendi kişisel hegemonyasını kıracağı için kabul etmemesi ve buna karşı ayaklanması ( seyit rıza ayaklanması) bir özgürlük ayaklanması gibi lanse ediliyor. Bir aşiret reisinin cumhuriyet rejimini kabul etmemesi ve kendi feodal egemenlik sisteminin devlet içinde dokunulmaz kalmasını istemesi, bir özgürlük sorunu değildir bir etnik sorunda değildir. Bu kişisel ve zihniyetsel bir sorundur. Kimse merak etmesin. Hiçbir cumhuriyet bir aşiret reisine "tamam sen yasalardan bağımsız kalacaksın ve egemenliğin sürecek" demez. Bir aşiret reisinin "şeriat isteriz" diyerek ayaklanması (Şeyh Sait isyanı) bir özgürlükçü hareket olarak sunuluyor. Dünyada bir aşiret reisinin cumhuriyete karşı şeriat istemiyle ayaklanmasını "özgürlükçü" bir hareket olarak algıalyabilen varmı. Bu niye böyle yapılıyor. Yaratılmak istenen çarpık tabloyu oluşturmak için. Yani şu, "Kürtler cumhuriyete karşı özgürlük için ayaklandı ve cumhuriyet kanla bastırdı, bunun sonucundada PKK doğdu" Evet böyle bir yalan tablo yaratmak için bu tür söylemler kullanılıyor. Zira, İRA'yı doğuran İrlandalıların İngiliz egemenliğine karşı 800 yıllık mücadelesidir. ETA yı doğuran basklıların 400 yıllık ispanyol ve portekiz egemenliğine karşı süren savaşlarıdır. Ama Anadolu tarihine baktıklarında böyle kürt isyanları ve ayaklanmaları göremeyen PKK yandaşı kalemşörler. Bir aşiret reisinin kendi kişisel egemenliği için gerçekleştirdiği başka bir aşiret reisinin ingiliz desteğiyle "şeriat" rejimi için gerçekleştirdiği ayaklanmaları alıp "aha kürt tarihi isyanlarla doludur" sözüm ona romantik bir tarih yaratmaya çalışıyorlar. Bu çarpık tarih yaratma girişimini kafadan çürütürsünüz. Zira ayaklanmaları bastıran Hamidiye alaylarının kürtlerden oluştuğunu atlayıverirler. Yada, kerameti kendinden menkul bir şeyh bozuntusu için ayaklananları "özgürlük savaşçısı" ilan edip. Hamidiye alaylarınıda "işbirlikçiler" yapıverirler. Öyle ya, Bir şeyh bozuntusu halkı temsil eder, parlamenter cumhuriyet temsil etmez. Artı, lafı elli dereden getirenlerlede bu konular tartışılamaz. Çünkü insan net olamlı, PKK savunuyorsa bunu açık şekilde yapmalı, karşıysa bunuda ortaya koymalı. bu bir sorunsa, ve amaç sorunun çözümüyse, önce teröre karşı olmayı bilmeli insanlar. Buda sanırım PKK'ya terörist demekten kaçınmakla olmaz. Gerçi bu zihniyetin, "düşünce özgürlüğü" anlayışı, elinde silah askerlerle çarpışırken ölen bir teröristin cenazesine "özgürlük" temasıyla sahip çıkmak. PKK liderleriyle görüşleri uyuşmuyor diye sokak ortasında öldürülen eski DEHAP yöneticisine gelince, ağzını açmamaktır. Bu zihniyet daha teröre karşı olmayı kabul etmeden daha PKK'ya terörist diyemeyip "barış" tan bahsetmektir. Bu zihniyet sorumlu olarak "laik ve milliyetçiliği" gösterip. Ellerinde Amerikan silahlarıyla Türk ordusuna saldıran PKK yı bir sorun kaynağı olarak görmemektir Kaba demogoji, ucuz propagandadır. Basın açıklamalarında iki lafın başında "barış, kardeşlik" deyip. Belediye otobüslerini yakmak, okula giden çocukların minubusunu mayınla patlatmak, alıişveriş merkezlerinde insanları diri diri yakmak tır. İkiyüzlülüktür, basitliktir. Alıntı
Misafir Marcus Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2007 Her türlü karşı söylemlere rağmen biz,kürt ,laz,çeçen,abhaza ve diğer etnik kültürlerle beraber yaşıyacağız.Buna itirazı olan varsa otursun bize anlatsın.... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2007 Her Türlü karşı söylemlere rağmen, Biz şeriatçılığada, bölücülüğüede, gerici feodalist taleplerede, Teröre gerekçe bulmak için üretilen argümanlarada. PKK eylemlerinde sesleri çıkmayıp. PKK ya karşı yapılan operasyonlara gelince akıllarına "barış" gelenlerede. Bu ülkede ulusun birlikte yaşamasına kasteden hertürlü, söylemlere, saldırılara, teröre karşı olucaz. İçte ve dışta PKK ya karşı yapılanları önce "kürtlere karşı yapılıyor" gibi yansıtıp ardından, demogojiler yapan gereksizleri ciddiye almayacağız. İtirazı olan varsa, ulusa anlatsın. Zira artık Ulus'un karnı demogojilere ajitasyonlara tok. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2007 Her türlü karşı söylemlere rağmen biz,kürt ,laz,çeçen,abhaza ve diğer etnik kültürlerle beraber yaşıyacağız.Buna itirazı olan varsa otursun bize anlatsın.... Kelime oyuunlari kelime oyunlari kelime oyunlari bunlarla bir yere varamazsiniz,insanlari töhmet altinda birakmaya calisarak kendinizi demokrat göstermeye calismaniz gercekten cok ilgi cekici halbuki gerveklerden hala bahsetmediniz.Onlar cok daha önemli.Bu ülkede hic kimse etnik düsmanlik yapmamistir ********** Hedef Türkiye Cumhuriyetinin kimligidir,bunu artik kabul edin bu kimlik degismi icin calisilmaktadir.AKP nin hedefi budur.49 kisi ayni seyi söyler 50.ci kisi aksini söylerse o kisinin samimiywetinden veya aklindan süpheedilir. saygilarla Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2007 taunus dediklerine birkere açıklık getirelim devlet hala kürtleri tanımış değil sadec lafta kalan söylemler var bu bir,yayın hakkı dediğin günde 45 dakikadır ve çok yetersizdir,trtde verilen yayının içeriğine bir baksaydın 45 dakikalık sürede kalkmış bana farelerin yaşamlarını anlatan belgesel yayınlıyor buda iki,kürtçe kursu yetersizdir kürtçe okullarda seçmeli ders olmalıdır ve devlet dairelerinde kullanılabvilmelidir çünkü devlet yapısı içerisinde kendine yer bulamayan her dil yok olmaya mahkumdur kimse dilinin yok olmasını istemez buda üç,dehap veya dtp herneyse eğer bu parti o bölgede ençok oya sahip partiyse buna saygı gösterilmelidir.devletin basbakanı d.bakıra gidipte d.bakırlıların seçtiği belediye baskanıyla görüşmem derse elbette tepki olarak 300-500 kişilik bir dinleyici ancak bulur kendine buda dört,beşinci ve en önemlisi inan bana artık kürtlerin enazından büyük çoğunluğu bu ülkede birlikte yaşamak istiyor yeterki ırkçı ve şoven tavırlardan enazından birbirimize karşı vazgeçelim ben hep söylüyorum edirnede hakkarde bu vatanın illeridir bunları kimse ayıramaz ve ben bir kürt olarak buna ilk karşı çıkacak kişilerden olurum benim gibi milyonlar var unutmayın... Sevgili botan sizde ahmet türk ve barzani gibi konuşuyorsunuz ya kardeşim hala kürtleri tanımış değil diyorsunuz nasıl tanısın? kendi halkını nasıl tanıyacak kürtler dediğn türk vatandaşı değilmi? Üstelik siz kendi kendinizi dışlıyorsunuz. Kürtçe yayın dediniz ne oldu, izlenme oranından haberiniz varmı sayın botan. Kaç kişi izliyor kürtçe yayın yapılıyor ama sizin kürt olarak gösterdiğiniz yerlerde insanlar zaza'ca konuşuyor ve kürtçe anlamıyorlar. Daha bu seçimlerde dtp lilerin düzenlediği miting alanı dolup taşarken konuşmaCI kürtçe olarak konuşmaya başladığında meydan boşaldı birden,çünku haklın çoğu zaza. Kürtçe seçmeli ders olmalı diyorsunuz KÜTÇE diye resmi bir dil varmı? nasıl seçmeli ders olmasını istersiniz hayret........... O zaman dil yok olmsaın diye devlet dairelerinde kürtçe,zazaca,ecem'ce,laz'ca,boşnakça,azerice vs kullanılsın!! Ne olacak yazık olur yoksa diller unutulur öylemi? Baş bakanın diyarbakır belediye başkanını ziyaret etmedi diyorsunuz'da adam kendini türkiyeli görmüyorki roj tvde yaptığı açıklamaları hiç dile getirmiyorsunuz. Bizim iki liderimiz var diyor, biri barzani diğeri öcalan diyen zihniyete ne demeli? sevgili botan ırkçı düşüncelerden uzak durulmalıdır elbette ama olaylara objektif olarak bakıyormusunuz*ahmet türk denilen dtp li her geçen gün bölücülük mesajları veriyor pkk yı askeri güç olarak tanıyor, tahrik dolu açıklamalar yapıyor. İlk önce bunları kınamanız gerekmezmi.... Bu seçimlerde İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu osmaniye'ye seçim çalışması için gidiyor ama 2 kürt mahallesine uğruyor, ve gezisini bitiriyor. diğer mahalleler türkiyenin osmaniye'nin mahallesi değilmi? Asıl ırkçılığı yapan bunlar değilmi nedense hiç bir zaman bunları görmüyorsunuz. masumane tavırlarla gerçekleri gizleyemesiniz saygılar Alıntı
Φ kavurd Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2007 bu ülke tarihinde bölünmüşlükleri sebeblerinden en önemlilerinden biride misyonerlerdir batı devletler sömürgeleştirmek istedikler ülkelere önce misyonerleri göndermişlerdir misyonerler 16ıncı yüzyılda amerikada büyük katliamlara yol açmışlardır şimdi soruyorum heraklit nedemek ve nerede geçiyor acaba kim müjdelreedi türkiyede ise 19 yüzyılda özellikle anadoluda faliyetleri misyonerler faliyyetlerini arttirdılar türkiyyenin pek çok yerine okul açttılar amaç hristiyanlığı yaymak ve türkiyeyi parçalmaktı okulların neden coğunluğu doguda acıldı neden doğu insanımıza milliyetçilik porpaganda edildi Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2007 Ülkemizde etnik düsmanlik ve ayrimcilik yapilmadigi gibi,Osmanlida dahil 80 yillik genc Türkiye Cumhuriyetindede asimilasyon yapilmamistir,bu nedenle birilerinin kalkip yeni bir seymis gibi ortaya attiklari *Biz bu ülkede sunlarla sunlarla beraber yasadik ve yine yasayacagiz,yasamak istemeyen var ise ulusa anlatsin*demagojisi yapmasi gercekten cok komik geliyor bana. Evet ülkemizde herkes hür ve esit yasamistir ve yasamaktadir.Bunun belge ve ispatini ariyan gitsin esnaftan baslayip devletin en üst kademelerine kadar baksinki nekadar Kürt,Laz ,cerkez bosnak calismaktadir ve okullarda nekadar bunlarin gencleri vardir.Bir ülkeyi ideolojik cikarlar icin karalamak o ülkeye ait olmayanlar icin cok dogaldir ama kendini o ülkenin bir parcasi kabul edipte ülkesini karalamak ihanetle es anlamlidir.Türkiye nüfüsunun yüzde 7-8 i etnik kökenden gelir bu yüzde 7-8 in icnde yüzde 4,5-5 le Kürt kökenliler en üst sirayi tutar.Rakamlari carpitarak saptirarak sözüm ona bazi haklara hak kazanmislik siyaseti ancak muz cumhuriyetlerinde olur ama Türkiyede degil.Türkiyede Kürt sorunu olmamistir ve yoktur bu sorun PKK terör örgütünün kanli eylemleri ile Kürt sorunu haline getirilmek istenmis ama basarilamamistir.Ülkeler icten daha kolay fethedilir,iste bizdede aynen bu yasanmis ve Türkiyeyi yöneten iktidarin basi sadece secimlerde oy manipulasyonu yapabilmek ve ABD nin ABnin gözüne girebilmek icin Türkyede kürt sorunu oldugunu iddia etmistir ki buda aslinda ihanetin takendisidir.böylece ülkeyi bölmeye calisan terör örgütü ve bazi odaklarin ekmegine yag sürülmüs ve secimde oy patlamasi olmustur.DTP ye baraji asamayacagi icin verilecek olan oylar AKP ye gitmistir.DTP ise katzandigi bagimsiz adaylarla meclise girmistir,yani DTP nin stratejisi tutmus hem kendi bagimsizlari meclise girerek yeniden DTP yi kurmuslar hemde AKP ye<verdikdikleri oylarla onu birinci parti durumuna getirmislerdir.Bunlarin yani sira tarikatlara bagli asiretlerin oyunu alan AKP tek basina iktidara gelebilmistir. Türkiyede Kürt sorunu yoktur,olmamistir ama Kürtcü terör sorunu hep olmustur.Isyanlarin baslica amaci Türkiyeyi parcalamak bu parcalardan birini Kürdistan yapmak diger bir kismini ise Ermenistan yapmakti.Ermenilerle Kürtcülerin(dikkat edin Kürtlerin degil)birlikte calismalarinin nedeni Türkiyenin Dogusu ve Güneydogusunu Türkiyeden koparmakti.Iste bugün TSK ya ve Türk devletineyapilan sözlü ve yazili saldirilarin ana nedeni Ordunun bütün bu bölme cabalarinin karsisinda tek engel olarak durmasidir.Su cok iyi bilinsinki bugün Türk Ordusu zayiflayip baska güclerin eline gectigi anda Türkiye bölünecektir,Yani kagit üzerindeki bölünme eyleme dönüsecektir. SAYGILARLA Alıntı
Φ kavurd Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2007 kürt sorunu dil tam konuşamamalarımı yoksa kürtçe eğitimin olmayışımı bir kere kürtçe diye bir dil varmı 40 tane lehçeleri var pek bu farklı lehçeleri konuşan birbirini anlıyormu eğer anlamıyorsa kürtçe diye bir dilden veya edebiyatından söz edilemez ama ülkemizde her insan istediği dili veya lehçeyi zaten konuşuyor .eğitime gelirsek acaba hangi lehçeden eğitim yapılaçak okulları kim açacak kimler yapıcak bu eğitimi tıpkı osmanlının son zamanlarında olduğu gibi miiliyetçiliği hortlatıp bu ülkeyi parçalamak isteyenler veya yabancı güçler misyonerlermi acaba hangi ülkede hangi ülkede azınlıkvatandaşları -yanlız kürtler kesinlikle azınlik değil - yönetime geldi ekonomi olarak güneydoğu gibi bu bölge dışında pek çok şehirimizde aynı durumu yaşıyor tarihlerine gelirsek acabahangi tarihleri var Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 6 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 6 Eylül , 2007 Kürt sorunu diye neye ad verildiğine ben bir anlam veremiyorum. Türkiye'nin böyle bir sorunu yoktur. "Eğitim sorunu" vardır. "Kalkınmamışlık" sorunu vardır. "Yatırım azlığı" sorunu vardır. "İstihdam eksikliği" sorunu vardır. "Nüfus planlaması" sorunu vardır. Fakat bu sorunların hiç biri belli bir bölgeye veya etnik gruba has değildir. Adam limandan malı yüklemek için tabii körfeze yatırım yapacak. Dağın başında fabrika kurulmayacağına göre, ona göre bir istihdam planı ve nüfus planlaması yapacaksın. Devlet başına çocuk yapma diye çökse, bu sefer özgürlük diye bağıracaklar... Alıntı
Φ molina Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2007 Son dönemlerde “Kürt Sorunu” söylemini sık sık duymaya başladık. Gerek siyasi liderlerin ağızlarından, gerek medya organlarından, gerekse bir takım yazarlardan. Herkes Kürt sorununun varlığından bahsediyor. Ancak bu Kürt sorunu tam olarak nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır? Çözümü nedir? Ortada gerçekten bir Kürt sorunu var mıdır, yok mudur? Bu soruların cevaplarına doyurucu yanıt almış değiliz. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2007 Arkadaşlar Kürt sorunu ve AKP'nin soruna bakışını nasıl buluyorsunuz?Lütfen herkes bu konuda düşündüklerini birkaç kelime ile ifade etsin.uNUTMAYIN BU SORUN HEPİMİZİN! Alıntı
Misafir Marcus Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2007 Bölgeye büyük önem veriyorlar.Oradaki sıkıntıları iyi analiz etmişler.Umuyorum çok iyi gelişmeler olacak.... Türkiye adına ve hepimiz adına... Alıntı
Φ Senyour Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2007 AKP çok güzel işler yaptı 2002 den bu güne kadar dikkat ederseniz DTP nin kale olarak gördügü Şehirlerde bile AKP enaz DTP kadar oy aldı... Bu yabana atılmamalı, kürtler bölücü diyenlere ii bi cevap bence. ordaki halk kim hizmet getirirse ona oy verir ki AKP öyle yaptı... Geçenlerde memleketim D.bakıra gittim kara yoluyla Urfaya Büyük bir hava alanı yapılmıstı otoban yapımlarına hala devam ediliyor..Yollar büyütülüyor,Gidiş dunusler çift şeritli hale geliyor D.bakırda özel hastaneler cok fazlalastı her semtte enaz iki tane var bunlar yabana atılmamalı ve insallah D.bakır buyuk sehir belediyesinide AKP alır alırki daha cok hizmet verir... Bu arada Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gülün Doğu ve Göneydoğu yapacağı ziyaret bölge halkı tarafından buyuk bir sevincle karsılandı... Alıntı
Φ molina Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 9 Eylül , 2007 ama nedense bana ***** meclise akp soktu gibi geliyıor. ve nedense içimde cok sıkıntı var bu konuda, biliyorsunuzki dtp lilere talimatlar imralıdan geliyor Alıntı
Φ vedat ersin Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2007 OSMAN BAYDEMIR YEREL YONETIMDEKI BASARISIZLIGINI GIZLEMEYE CALISIYOR Milletvekili genel secimlerinde DTP’nin Diyarbakir’da halkin destegini buyuk oranda kaybetmesi uzerine endiseye kapilan Diyarbakir Buyuksehir Belediye Baskani Osman Baydemir, ortami gerginlestirecek aciklamalar yaparak, halki bir kez daha kandirabilmenin hesaplarini yapiyor. Diyarbakir’in icinde bulundugu sorunlara cozum uretmek yerine illegal yapilanmalarin dayatmalarini gundeme tasiyip gerginlik yaratmakla mesgul olan DTP'li Osman Baydemir, halkin sorunlarina gereken ilginin gosterilmemesine yeni bahaneler bulmaya calisiyor. Diyarbakir’in altyapi, issizlik, kentlesme v.s. gibi sorunlarinin cozumu amaciyla Buyuksehir Belediyesi’ne aktarilan kaynaklari bilincsiz bir sekilde harcayan, kentin onemli sorunlarinin cozumune iliskin herhangi bir planlamaya gitmeden, oncelikle halledilmesi gereken sorunlari gormezden gelerek, kaynaklari ideolojik amacli park, bahce v.s. yapimi icin orgut cevrelerince kazanilan ihalelere aktaran Osman Baydemir, hukumetin ayrimcilik yaparak projelerine destek olmadigini ileri suruyor. Diyarbakir’in sorunlarinin cozumu konusunda adim atmak yerine ortami gerginlestirmeyi tercih eden ve bu sekilde gundemi isgal ederek, yerel yonetimdeki basarisizliginin ve belediye bunyesindeki rant paylasiminin uzerini ortmeye calisan Osman Baydemir, "Basbakan ve bakanlar Diyarbakir icin negatif ayrimcilik yapiyor, hem de ileri geri konusuyorlar. Diyarbakir'a karsi acikca savas ilan ediyorlarsa 'hodri meydan' diyorum. Biz buradayiz. Savastan kacmayiz.” seklinde aciklamalarda bulunarak, yeniden ortami gerginlestirmeyi umut ediyor. 2009 yilinda yapilacak yerel yonetim secimlerinde, bos ideolojik soylemler yerine hizmet beklentisi icerisinde olan Diyarbakir halkinin bir kez daha kendilerini tercih etmeyecegini anlayan Osman Baydemir, bugune kadar Diyarbakir’in sorunlari icin herhangi bir calisma yurutmemesini “Hukumetin kendilerine destek vermemesine” baglayarak, halkin dikkatini baska yerlere cekmeye calisiyor. Ancak, Osman Baydemir, illegal yapilanmalarin dayatmalarini gundeme tasiyip gerginlik yaratmak yerine, Diyarbakir Buyuksehir Belediye Baskani olarak sehrin ve halkin sikintilarini cozmeye calissaydi, bugun bu gereksiz aciklamalari yapmak durumunda kalmayacakti. Osman Baydemir herhangi bir elestiride bulunmadan once “Diyarbakir Buyuksehir belediye Baskani” sifatini gercekten tasimali, Diyarbakir’in sorunlarinin cozumu konusunda samimi olmalidir. Vedat Ersin [email protected] Alıntı
Φ vedat ersin Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2007 HALK PKK’NIN TEHDITLERINE ALDIRMADI Teror orgutu mensuplari tarafindan Sanliurfa’nin Suruc ilcesinde “Kepenk kapatma eylemi” yapilmasi yonunde tehdit edilen esnaf, PKK’nin tehditlerini umursamadi. Suruc esnafinin olum, hastalik, ilce disina seyahat gibi nedenlerle isyerlerini acamayanlar haricinde kalanlarin tamami, 08 Eylul’de teror orgutunun tehditlerine aldirmadan, ailelerinin gecimini temin ettikleri isyerlerini her zamanki saatinde acarak, calismaya devam etti. Suruc esnafi, “Orgutun gecmis donemlerde tehditle isyerlerini kapatmaya calistigini, bazi esnaflarin da orgutun ic yuzunu bilmedikleri icin tehditlere boyun egdigini, ancak gunumuzde orgutun gercek kimligini ve hangi amaclara hizmet ettigini anladiklarini” belirterek, “Esnafin artik orgutun bu tur tehditlerine aldiris etmedigini” ifade etti. “Orgutun bu tur tehditlerle halkin ekonomik durumunu bozmayi hedefledigine” dikkat ceken Suruc esnafi, “Ancak buna musaade etmeyeceklerini ve huzurlu bir ortamda ailelerinin gecimini temin etmeye devam edeceklerini” kaydetti. Gecmis donemlerde yarattigi teror ve vahset ortaminin da etkisiyle halki baski altinda tutmaya calisan PKK, artik kendi yarattigi kanda bogulmanin esigine geldigi bir ortamda, hala halki tehdit etmeye calismaktadir. Ancak halk, guvenlik guclerinin basarili calismalari ve destegiyle teror orgutunun bu tehditlerine aldiris etmemektedir. Bolgenin ekonomik yonden kalkinmasinin kendi cikarlari cercevesinde yaratmaya calistigi teror ortaminin sonu olacagini bilen ve varligini biraz daha devam ettirebilmek icin elinden gelen her turlu cabayi harcayan teror orgutu PKK’nin gercek yuzunu goren halk, ekonomik olarak kendisine zarar vermeye calisan teror orgutune bundan sonra da firsat tanimayacaktir. Vedat Ersin [email protected] Alıntı
Misafir istanblue_7@ Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2007 Mustafa Kemal, Selanikte degil de Musulda dogmus bir Osmanli pasasi olsaydi Kurtulus Savasini Türklerle ve Kürtlerle birlikte gerçeklestirdikten sonra kurulmasina önayak oldugu cumhuriyetin adini Kürdiye Cumhuriyeti koysaydi, kendisi de Meclis karariyla Atakürt adini alsaydi. Kürdiye Cumhuriyetinin bütün vatandaslarina Kürt denecegi için hepimiz Kürt sayilsaydik, Taksime, Kadiköye, Kizilay Meydanina, Kordona Ne mutlu Kürdüm diyene pankartlari asilsaydi... Kürdiyede Türk olmadigi, herkesin aslinda Kürt oldugu söylenseydi, kendilerini Türk sananlarin aslinda deniz Kürdü olduklari iddia edilseydi... Kürtlerin yedi bin yillik bir tarihi bulundugunu, Anadolunun esas sahiplerinin Kürtler oldugunu, Mogollarin, Hunlarin, Etrüsklerin aslinda Kürtlerin atasi sayildigini, Osmanlidaki Kürt pasalarinin kahramanliklarini derslerde okusaydik. Teoman, Cengiz, Atilla, Osman gibi isimler almamiz yasaklansaydi, Berfin, Beruj, Tiruj, Nevruz gibi isimler almak zorunda kalsaydik... Türkçe televizyon kurulmasi yasak edilseydi, bütün televizyon yayinlari Kürtçe yapilsaydi... Romanlarimizi, hikayelerimizi, siirlerimizi Kürtçe yazmak zorunda kalsaydik, yalnizca Kürt sarkilari dinleseydik, gazetelerimizi Kürtçe çikarsaydik... Okullarimizda yalniz Kürtçe okutulsaydi ve Türkçe okutulmasi yasaklansaydi... Biz Türküz, bizim bir tarihimiz, bir dilimiz var dedigimizde sorgusuz sualsiz hapislere atilsaydik. Istanbulda, Ankarada, Izmirde, Bursada, Edirnede polis sürekli olarak bizi izleseydi, özel timler bizim Kürdiye Cumhuriyetini parçalamak isteyen ayrilikçilar olmamizdan kuskulanip hepimize sürekli suçlu muamelesi yapsaydi, sirf Türk oldugumuz için hakaretlere ugrasaydik. 12 Eylül darbesinden sonra bütün bati bölgesindekiler hapishanelere doldurulsa, inanilmaz iskencelerden geçirilse, bogazlarina kadar çamurlarin içine battiklari hücrelere konsa, tazyikli sularla iç organlari perisan edilse, azgin köpeklerle bacaklari parçalansaydi... Evlerimiz basilsa, ayrilikçi Türk teröristlere yardim ettigimiz iddialariyla apartmanlarimiz yakilsa, biz evimizden bir esya bile alamadan çikarilip, Diyarbakira, Hakkariye sürgüne gönderilerek, çadirlarda yasamak zorunda brakilsaydik... Biz Türkler razi olur muyduk, Iste hepiniz Kürdiye Cumhuriyetinin vatandai olarak birir Kürtsünüz, ayrica Türklük diye niye tutturuyorsunuz, isterseniz Basbakan bile olabilirsiniz sözlerini bir hakkaniyet isareti olarak kabul eder miydik? Yoksa Türk kimligimizin, dilimizin, kültürümüzün, bu ülkenin esit vatandaslari olarak kabul edilmesinde israrci mi olurduk? Bu ülkenin Türk ve Kürt vatandaslari var ve tarih Türk çizgisinden yürümüs, bu gün bizim Türk oalarak kabul edemeyeceklerimizi Kürtlerin kabul etmesini istemisiz, bu yersiz istek sonunda patlamis, ülke önce teröre arkasindan iç savasa yuvarlanmis. Türkiyenin bu kanli karmasadan demokrasiyle ve Kürt vatandaslarin kimliklerinin kabulüyle kurtulacagina inanan insanlar, bu düsüncelerini dile getirdiklerinde, bizim yöneticilerle taraftarlari hep ayni soruyu soruyor: -Nedir demokratik çözüm, nedir Kürt kimligi? Biz Türkler, bir Kürdiye Cumhuriyetinde yasasaydik ne isteyeceksek, bu isteklerin bu gün Kürtler tarafindan dile getirilmesini kabul etmektir demokrasi. Kendimiz için isteyecegimizi, bizimle esit oldugunu kabul ettigimiz insanlara vermemek için bu kadar kan dökmeye, ülkeyi bir çikmaza sürüklemeye deger mi? Degmez diyenler demokrasi istiyor iste. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.