Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Avrupa Star televizyonunda bir söylesiye katilan Ankara Üniversitesi,Ilahiyat Fakültesi Kelam bilimleri ögretim üyesi Prof.S.Ali Düzgün Kuranda basörtüsü diye bir kavramin olmadigini,bu Kuran ayetinin bilim adamlari tarafindan kasten tahrif edilmesiyle basörtüsü olarak tefsir edilmistir dedi.Bunun gibi daha bircok ayetin ayni sekilde tahrif edilimis oldugunu söyleyen Prof.S.Ali Düzgün hadislerin cogunun peygambere ait olmadigini Yahudi geleneklerinden Islama adapte edilmis oldugunu ve dinler tarihinde kimlerin bunlari yaptiginin yazili oldugunuda sözlerine ilave etti.

Bu arada ayni söyleside hazir bulunan Yazar Mustafa Sag CAGRI ismini verdigi *Evrensel CAGRI KURAN MEALI*isimli kitabin piyasaya ciktigini duyurdu.Tamamen bilimsel olarak hazirlanmis olan bu CAGRI iSIMLI Kuran meali heralde Türkiyede tarikat ve sözüm ona din adami cevrelerinde büyük firtinalar koparacak gibi görünmektedir.Özelliklede Diyanet cevrelerinde.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

başörtüsü serbestisini getiren yürütme kararına danıştaydan çelme...iyiki danıştayı var bu ülkenin demokratik bir ülkede çoğunluğun iradesine yine balta vuruldu..bakalım zamn daha neleri öğretecek bize...ya biz bişeyleri eksik öğrendik yada ters giden bişeyler herzamn var..acaba yıllardır gelişmekte olan bir ülke olmamızın yani yermizde saymamızın nedenleri bu yasakçı tutumcuların suçumu..????

Gönderi tarihi:

İslamda türban veya başörtüsü yoktur. Çarşaf vardır. Ancak gerçek Allah'ın emri filan değildir, Arap'ın Allah'ının emridir.

 

Allah orijinalinde C tipi bir tanrıdır. Fakat özellikle Kudüs başta olmak üzere Arap yarım adasında İbrahim tarafından yapılan bir ameliyatla yarı yarıya R'leştirilmiştir.

Yani Orijinalinde C tipi bir tanrı olan Allah, İbrahim tarafından RC tipi bir tanrı haline getirilmiştir.

 

C tipi tanrı ne demektir? R tipi tanrı ne demektir?

C tipi tanrı tanrıçadır. Yani bayandır.

R tipi tanrı ise erkektir.

 

Antik çağlarda, insanoğlunun bilinç kazanmaya başladığı dönemlerde gökyüzünde 3 çeşit varlık görmüştür.

1- Ay 2- Güneş 3- Yıldızlar.

Yıldızlar cinler, periler ve şeytanlardır. Güneş ve ay ise ana tanrıça ve baba tanrıdır.

 

Ben yapmadıysam o yaptı:

İnsanoğlu ilk çağlardan bu yana kendisinin ve diğer canlıların ve yeryüzünün nerden meydana geldiğini merak etmiştir.

Diğer canlıların yaratmış olması mümkün değildi çünkü diğer canlıların hepsi insanoğluna boyun eğecek kadar acizdi.

Bütün bunları insanoğlunun yaratmış olamayacağını da biliyorlardı çünkü kendilerinin de bunu yapmaktan aciz olduklarını görüyorlardı.

O halde geriye ne kalıyordu. Ay, Güneş ve yıldızlar.

Yıldızları küçük sanıyorladı, küçük gördükleri şeylere de yeryüzünü yaratmayı yakıştıramadılar. Bu yüzden bütün ihtimaller ay ve güneşin üzerinde yoğunlaşıyordu.

Ay ve güneş'i canlı sanıyorlardı. Çünkü hareket ediyorlardı. Büyüyüp küçülüyorladı, gidip geliyorlardı, bu yüzden canlı olmalıydılar.

 

Ay'ı güneşin yuvarlak oluşuyla karıştırmamak için C olarak sembolize ettiler. Çünkü bazen C (Hilal) şeklini alıyordu.

Güneşi de R olarak sembolize ettiler. Esası sola dönük R dir klavyemde olmadığı için yazamıyorum. Fakat bir çok kavimlerde sağa dönük olarak da kullanıldı.

 

Güneş büyük ve güçlü olduğu için erkek olarak tasvir edildi. Ay'ın ise bayan olduğu düşünüldü.

Fakat bir sorun vardı ki; erkekler doğuramazdı. O halde Güneş Ay'ı değil, Ay güneşi doğurmuş olmalıydı.

Öyleyse bunların hangisi daha önemli tanrıydı? Doğuran mı yoksa doğan mı? Yani yaratan mı? Yoksa yaratılan mı?

İşte bunun kaos'unu yaşadılar. Kimi kavimler "doğuran, yani yaratan önemli" deyip, Anaerkil bir yolu seçerek Ay'a yani, C'ye taptılar.

Kimileri ise; "doğuran değil, güçlü olan daha önemli" diyerek Ataerkil bir toplum olup, Güneş'e taptılar.

Zaten o dönem bunlardan başka da tapacak şey yoktu. Diğer putlar; sonraki dinlerle birlikte alt din olarak ortaya çıktı.

Ancak Güneş ve Ay hiçbir zaman önemini kaybetmedi.

 

Kapanma, örtünme C tipi yani ay tipi tanrıların emri değildi. Kapanma R tipi tanrılardan gelmedir.

Fakat R tipi tanrılardan gelme derken, kökeni de R tipi tanrının emri olması değildir. R tipi tanrıya tapınma ayini yapılırken güneşin etkisinden korunma amaçlıdır.

R nin telafusu dilden dile değişmiştir. Zaman faktörü de etkili olmuştur bu telafus değişiminde.

Kimi dillerde "re" kimi dillerde, "ra" kimi dillerde ise "ar" olarak okunmuştur. Fakat üniversal dilde orijinali "rah" dır.

Yani üniversal dilde "rah" Güneş demektir. Kökeni ise Mısır/Hint dilinden gelmektedir.

Hintliler ve eski Mısırlılar aynı millettir. Yani soyları aynıdır. Dilleri de birbirleriyle lehçe farkıyla yakındır.

İngilizce de bir Hint-Avrupa dili olarak germen kökenli bir dildir. Bu yüzden şimdiki İngilizce Hintce'ye çok benzemektedir. Eski ingilizce(Agser'ce) Hintçe'ye daha fazla benzer.

 

R(güneş) tipi tanrılı dinlerde Rah-ip'ler vardı. Bunlar din adamlarıydı.

Güneş ile konuştuklarına inanılırdı. Yani bir nevi peygamberlerdi.

Bu kişiler güneş gündüzleri olduğu için, gündüzleri güneşin altında güneşe doğru saatlerce tapınırlardı.

Bu yüzden özellikler başlarını kukuleta dediğimiz başlıklarla örterlerdi. Çünkü bunu yapmadıklarında yüzleri, kulakları, burunları güneş yaraları içinde kalır, saçları da kavrulurdu.

Özellikle Mısır ra-hipleri buna çok dikkat ederlerdi, çünkü orada güneş bir hayli kuvvetliydi. Hala da öyledir.

Bu Ra-hip'ler (Rah-ip de diyebilirsiniz), Güneşle konuştukları için halk arasında kutsanmış kişiler olarak görülürdü.

Dolayısıyla zamanla bunların kıyafetleri de kutsallık ifade eden kıyafetler olarak görülmeye başlandı.

Ra-hipler kadar olmasa da özellikle dindar kesim de, Ra-hipler eşliğinde Güneş'e tapınma ayinlerine çıkarlardı. Onlar da hem ayinlerde Güneş'ten korunma ve hem de sonradan(Yüzyıllar sonra) kutsiyet sandıkları için bu kıyafetlerden giymeye başladılar.

Aslında Güneş ışınlarından korunmak amaçlı başlamış olan bu kıyafetleri yüzyıllar sonra kutsiyetten dolayı giyinildiğini sandıkları için, günlük hayatlarında da bu kıyafetleri giymeye başladılar.

Çünkü artık toplum içinde bu kıyafetlerle daha dindar ve dolayısıyla daha kutsal ve saygıdeğer olarak görülüyorlardı.

Kölelerin bu kıyafetleri giymesine müsade edilmemesinin sebebi de budur, bu adetin kökeni de budur.

Çünkü köle de kutsal zannedilen bu kıyafetlerden giyecek olursa bu kutsallığın bir ayrıcalığı kalmayacaktı.

 

 

Özetle, bu kapanmanın kökeni erkeklerden korunma maksatlı değil, güneşten korunma maksatlıdır.

Erkekler yerine kadınların kapatılması İbrahim'in marifetidir.

İbrahim=Ab-ra-ham , Ab-rah-am , ib-rah-im.

Ab=Kul.

Rah=Ra.

Ra,Rah=Güneş.

Am,im=Sözcü, peygamber, elçi, kural koyucu.

ib+ rah + im=Güneşin sözcü kulu. Yani Güneş rahibi. Yani Güneşin elçi kulu. Yani Mısır'ın Güneş tanrısı Ra'nın rahibi.

Tanrı R yani Güneş, eski Mısır/Hint dilinde telahfus olarak orijinalinde "rah" olarak geçer. Sembolu de R'dir. Papüruslardaki figurlerde o yüzden R'harfine benzer.(Sola dönüktür çoğu zaman)

 

İbrahim güneşin rahibi iken, Mısırdan Arap yarımadasına göç eder. (mÖ:1450 civarlarında)

Orada Allah'la tanışır. O sırada Allah, tamı tamına bir bayandır. Allah'ın da arap yarım adasına gelmesi İbrahimin göçünden 1000 yıl daha öncesidir.

Allah Arap yarımadasına Kıbele adıyla gelmiştir. Sümerlerin ve Frigya'lıların Ay tanrısıçasıdır. Zamanla adı değişerek Kaballah adını almıştır. (Bu kelime Tanah'da da geçer.)

Allah'ın adları İbrahimin Arap yarım adasına göçüne kadar yer ve zamana göre şu şekillerde telafus edilmiştir: Cybelle, Kıbele, Kıble, Sibel(Türkçesi), kabala, Kab-al-lah, Kab-al-ilah, al-ilah, allah.

C sembolunun dilden dile değişik telafusları bu isimin değişikliğinde önemli rol oynamıştır. Çünkü bu C sembolü bazı dillerde "K" , bazılarınca Türkçedeki gibi, "c" , bazı dillerde de, İngilizce'deki gibi "si", olarak telafus edilmiştir.

 

Aya tapınmada Güneş ayinleri olmadığı için İbrahimden öncesi kapanma yoktur. Aya tapınmaya kapanma kutsaliyetini İbrahim getirmiştir.

Yani R tipi Güneş diniyle, C tipi Ay dinini Arap yarımdasında sentezlemiştir.

O Arap yarımadasına gelene kadar Allah'ın dininde kapanma yoktu. Bu adeti Mısır'ın Güneş dininden Arap'lara o taşıdı.

İbrahim Arap yarımadasına geçtiğinde Araplar Aya taptıkları için anaerkil bir toplumdu.

Kadınlar erkeklerden daha kutsal görülüyorlardı. Çünkü anaerkil toplumlarda güçlü olmak değil, doğurmak/yaratmak, güçlü olanı yaratmak önemli görülüyordu.

Bu yüzden kutsal görülen kadının kapanması ve böylelikle de kutsaliyetinin kıyafetiyle de tescillenmesi gerekiyordu İbrahime göre. İşin içinde kutsanmak olduğu için kimse de buna itiraz etmedi. Zira İbrahim onların dininde çok fazla bir değişiklik yapmadı. Hatta onların dinini kendisi de benimsedi.

Böylelikle rahibeler ortaya çıktı. Bu aslında mantıksız bir isimdi rahibeler için. Çünkü Ra-hibe Güneşin kadın elçisi manasına geliyordu. Fakat aradan yüzyıllar geçtiği için, bu kelimenin kökenini ne İbrahim nede diğerleri biliyordu. Bu yüzden kelimenin kökeni sorun teşkil etmedi.

Kapanma tıpkı, Hindistan ve Mısır'da rahiplerden erkeklere geçtiği gibi, Arap yarımadasında da rahibelerden başlayıp diğer kadınlara da geçti.

 

Orijinal Allah olan Kıble'nin emri değildir kapanmak. Rahman vede Rahim olan Arap Allah'ının emridir.

Daha doğrusu Ab-Ra-Ham tarafından; Rah-man vede Rah-im'leştirilmiş Arap Allah'ının emridir.

Not: Kelime kökenleri bilinmediğinden burada yine kavram tezatlığı ortaya çıkmıştır. Çünkü rahman=Mısır tanrısı Ra'nın erkek kulu olan ab-rah-man'ın kısaltılmışıdır. Man erkek demektir. Hint Avrupa dilinden İngilizceye de girmiştir. Rahim ise Ra'nın erkek elçi kulu demektir. Yani en kökünde rahip demektir. Oysaki o sırada Araplar Rah'a, yani Güneşe değil, Ay'a tapıyorlardı. Fakat bu kelime değişimleri yüzyıllar ve farklı topraklar yoluyla olduğu için, Ay'a tapan Arap'lar bunların bu anlamlara geldiğini anlayamadılar.

İbrahim kelimesinin yalın hali Ab-Ra(Abra-kadabra gibi yani, AbRah'dır. ) İm rahip olduktan sonra alınan bir takıdır. Erkek elçi olduğunu belirtir. Abrah adı Rahip olmayan erkekler için Man takısı alır ve sonradan rahip olacak olursa bu Man takısı im-am takılarıyla değiştirilerek adı ab-rah-am veya ab-rah-im haline gelir.

Dolayısıyla: Bismillahirrahmanirrahim kelimesinin gerçek manası: "Güneş'in erkek kulu ve erkek elçisi olanın adıyla" demektir. Yani esasında orijinal Allah olan Kıble'nin dinine hiç uygun değildir bu kelime.

 

 

 

İşte kadınların kapanma hikayesi budur.

Mısır Güneş tanrısı Ra'nın Rahibi olan İbrahimin marifetidir.

 

Bu konu 25 30 sayfa sürecek kadar detaylıdır. Elimde yarım kalmış bir dosya var. Bir türlü elim varıp da bitiremiyorum. Bitirince detayları ile birlikte anlatırım.

Şimdilik bu kadar yeter.

 

Saygılar, sevgiler.

Gönderi tarihi:
Danıştay 8. Dairesi'nden üniversitelerde başörtüsü özgürlüğüne geçit yok. YÖK Başkanı'nın rektörlere gönderdiği talimatın yürütmesi durduruldu...

 

 

 

Haber Tarihi: 11 Mart 2008Kategori: GündemYorum Sayısı: 7Okunma Sayısı: 954Haber Puan: 5

1 2 3 4 5 Danıştay 8. Dairesi, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın, ''başörtüsünün yükseköğretimde serbest bırakılmasını öngören değişikliklerin yapıldığı Anayasa'nın 10 ve 42. maddelerine göre uygulama yapılabilmesi için ayrıca bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç bulunmadığına'' ilişkin rektörlüklere gönderdiği yazıyı ''genelge'' olarak kabul ederek, oy birliği ile yürütmesini durdurdu.

 

Bazı öğretim üyesi derneklerinin YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan'ın, 24 Şubat 2008 tarihli rektörlüklere gönderdiği yazısının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan davanın ilk aşaması sonuçlandı.

 

Daire, söz konusu yazıyı ''genelge'' olarak kabul etti ve yürütmesini oy birliğiyle durdurdu.

 

Rektörlüklere gönderilen bildirimi yetki unsuru yönünden kanuna uygun bulmayan Daire, YÖK Başkanı'nın tek başına işlem tesis etmek suretiyle düzenleme yapma yetkisinin bulunmadığına işaret etti.

 

Söz konusu karara, itiraz hakkı bulunuyor. İtirazı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu görüşecek.

 

Bugün gazetesi...

 

Evvela Yürütmenin Durdurulması Kararının verilebilmesi için birçok koşulla beraber

 

"Yürütülmesi durdurulacak Yönetsel İşlemin, hem telafisinin güç veya imkansız zarar doğuracak nitelikte olması hem de açıkça hukuka aykırı olması gerekir. (Şeref GÖZÜBÜYÜK-Yönetsel Yargı s.450)

 

hem hem de ifadesi iki şeyin bir arada olmasını şart koyar. Ortada telafisinin güç veya imkansız zarar doğuracak bir karar olmalı. Açıkça da hukuka aykırı olmalı. Türbanla üniversiteye girişi düzenleyen "Genelge" telafisi güç veya imkansız hangi zarar doğmaktadır bilmiyorum.

 

Her ne ise, Danıştay'dan gelen bu karar YÖK'ün bu işleminin "Genelge" mahiyetinde olduğunu belirtti. Bir üniversite rektörümüzün dediği gibi şahsi mektup değilmiş anlaşılan.

 

Danıştay'ın "YÖK'ün genelge çıkarma yetkisi yoktur" yönünden yürütmenin durdurulması kararı vermesi doğru mudur? Bir kurumun yetki gaspıyla yaptığı bir işlemde Danıştay veya idare mahkemesi işlemin yok hükmünde olduğunu tespit eder ve başkaca bir karar almaz. Yani ki, belediye bir genelge ile Sosya Sigortalar Kurumuna belli bir konuda talimat veriyorsa İdare Mahkemesi bu işlemin yok hükmünde olduğunu tespit edip bırakır ayrıca yürütmesinin durdurulmasına gerek yoktur.

 

Soru: YÖK'ün genelge çıkarma yetkisi var mıdır? YES. Bir kurumun YÖNETMELİK çıkarma yetkisi varsa onun daha da altında olan idari işlemi çıkarmaya hayli hayli yetkisi vardır.

 

Yönetmelikler Anayasanın 124’üncü maddesinde şöyle düzenlenmiştir:

 

“Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler.

 

Hangi yönetmeliklerin Resmî Gazetede yayımlanacağı kanunla belirtilir”. ...

 

Düzenleyici işlemleri yapmış bulunan idarî makamlar, idarî teşkilât şemasında aynı hiyerarşik yeri işgal ediyorlarsa, bunların yaptıkları düzenleyici işlemler de aynı düzeyde yer alır. Bunların arasında çatışma varsa, sorunu yetki kurallarına göre çözmek gerekir. Örneğin iki ayrı bakanlığın yönetmeliği birbiriyle çatışıyorsa, yönetmelik ile düzenlenen konu, hangi bakanlığın görev alanına giriyorsa, o bakanlığın yönetmeliğine öncelik tanınmalıdır

-Anayasa.gen.tr-

 

ANAYASA

 

2. Yükseköğretim üst kuruluşları

 

MADDE 131. – Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek, bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile Yükseköğretim Kurulu kurulur.

 

 

YÖK KANUNU

 

Yükseköğretim Kurulu

 

Madde 6-

 

a-Yükseköğretim Kurulu; tüm yükseköğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, bu kanunla kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzelkişiliğine sahip, bir kuruluştur-Yükseköğretim Kuruluna; Yükseköğretim Denetleme Kurulu, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi ile gerekli planlama, araştırma, geliştirme, değerlendirme, bütçe, yatırım ve koordinasyon faaliyetleri ile ilgili birimler bağlıdır-

 

 

Gelelim işin en cerbedeli meselesine. Kurul Kamu Tüzel Kişiliğine sahiptir. Dolayısıyla "Kurul" un bırakın Genelge çıkartmasını Yönetmelik dahi çıkartması mesele değildir. Başkan, her ne kadar Kurul'da önemli bir yere sahip olsada tek başına bu Yönetmeliği çıkartamaz. Zira tüzel kişiliğe haiz olan yer Kurul'dur, başkanlık değil. Pekiyi genelge çıkartmak için tüzel kişilik şart mıdır? Aslında değildir zira Anayasamızda kimlerin Yönetmelik çıkartacağı belli edilmiş ancak kimlerin genelge çıkartacağı belirtilmemiştir. Aslında bu sorunun tam cevabı şu an nerededir bilmiyorum ancak Başkan'ın bir takım düzenleme yetkileri olmakla beraber Rektörleri bağlayıcı olacak böyle bir genelge çıkartmasının mümkün olmaması gerektiğini düşünüyorum.

 

Devam edeceğiz. Şu anda "Genelge" konusunda bir eksikliğim mevcut.

 

Ancak birşeyi hatırlatayım. Bir metnin ne olduğu ilk başta belli olmalıdır. Zira idare hukukunda her işlem başlıkla anılır. Dolayısıyla Rektörlere gönderilen yazıların (2008/1 GENELGE) gibi bir ifadeyi üzerinde bulundurması gerekir.

Gönderi tarihi:

Danışayın verdiği kararda kafa karıştırıcı hiçbir nokta yoktur.

 

Genelge nedir ? Bir kurumda yasaların ve yönetmeliklerin nasıl uygulanacağını bildiren yolgösterici, aydınlatıcı, açıkayıcı emirlerdir.

 

Bekir bir hukukçu olduğun halde nasıl böyle tersten baktığını anlıyamadım.

 

"anayasamız kimlerin genelge çıkartacağını belirtmemiştir" demişsin. Yök bir kurumdur. Her kurum kanunla kurulur ve işleyişi kanunla düzenlenir. Her kurumun kuruluşunu ve işleyişini düzenleyen yasada o kurumun karar organı belirtilir. YÖK'ün karar organı YÖK başkanı değildir. YÖK Genel Kurulu'dur.

 

 

Şöyle ki. Sağlık Bakanlığının genelge çıkarma yetkisi vardır. Kim çıkarabilir? Sağlık Bakanlığının karar organı. Bu kimdir.? Sağlık Bakanı. Sağlık Bakanı tek başına karar mercidir. Genelge çıkarma yetkisi olduğu konularda tek başına bunu yapabilir.

 

YÖK. YÖK'ün karar organı nedir? YÖK başkanı mı? Hayır. YÖK Genel Kurulu. O halde ancak YÖK genel kurulu genelge çıkarabilir.

 

Peki dava dilekçesinde ne deniyor? "Yüksek Öğretim Yasasına göre genelge çıkarma yetkisi, YÖK genel kurulu'na aittir. YÖK başkanının tek başına genelge çıkarma yetkisi yoktur"

 

Kararda yanlış olan? kafa karıştıran bir nokta var mı? YÖK başkanı tek başına karar merci olmadığı halde. Böyle davranmıştır. Dolayısıyla bu genelge yok hükmündedir.

Gönderi tarihi:

CYRANO, zaten hemen yukardaki metinde gerek kanun maddesinde gerekse açıklamamda YÖK'ün karar organı bellidir. Başkan değildir. Ancak Başkanın da bir takım yetkileri vardır. Bu noktada Genelge bir karar mıdır sorusu sorulabilir. Genelge bir karar değildir, yasanın uygulanmasını sağlamaya yardımcı idari metinlerdir. Başkan bir takım idari kararlar alabilir. Pekiyi Genelge çıkartabilir mi? Bakın, YÖNETMELİK'ten bahsetmiyorum. Aşağıda belirteceğim.

 

Danıştay'ın verdiği karardaki kafa karıştırıcılığı tam olarak tartışmıyorum. Onda haklısın. Mesele şudur. Anayasamız Kanun, Tüzük ve Yönetmeliği kimlerin çıkartacağını belirtmiştir. YÖK Kanunu'da tüzel kişiliği bizzat YÖK'e vermiştir Başkan'a değil. İyi de, tüzel kişiliği olmayan bir kuruluş kendi görev alanını ilgilendiren bir konuda genelge çıkartabilir mi?

 

Buradaki işlem bir Yönetmelik olsa idi kesinlikle haklısınız YÖK tarafından çıkartılması gerekirdi. Genelge olunca hemen öyle diyemiyorum dahası genelge olduğu da bir yorum neticesinde ortaya konulmuş. Ama bence de böylesi bir düzenleyici işlemi YÖK'ün kendisinin yapması gerekir Başkan'ın değil. Başkan'ın da bazı yetkileri var ama YÖK kanununda ne başkanın ne de YÖK'ün bizzat genelge çıkartma yetkisinden bahsedilmemektedir. Dahası çıkartılacak bir genelge ile üniversiteleri bağlayıcı bir karar alma yetkisinin olup olmadığı belli değil. Ama kanundan doğmayan bir yetki kullanması mümkün olmadığına göre vs. Yalnız çıkartılacak Yönetmelikteki yetkinin adresi bellidir.

 

Genelgeyi kim çıkartabilir. Sorunun kesin cevabı mevzuatta görünmüyor. Danıştay'ın uygulaması tüzel kişilik bağlamında. Bu karardaki asıl sakatlık "Yürütmenin Durdurulması" yönündendir. Yoksa genelge olmasından dolayı değil.

 

Bu genelge ise yetki yönünden sakattır. İptal edilmesi dahi gerekli değildir. Hukuki statüsü tespit edilip bırakılır, yürütmenin durdurulmasına karar vermek de nereden çıktı. Bu genelgeye dayanılarak işlem yapılması ve bu işlemin de hem telafisinin güç-imkansız zarar doğurması ve hem de açıkca hukuka aykırı olması gerekir.

 

Bu konuda yürütmeyi durdurmayıp doğrudan durumu tespit etmeliydi.

 

YÖK başkanı tarafından rektörlere gönderilen metnin bir genelge olduğunu DANIŞTAY kabul ediyor. Ama, bir metnin Genelge olabilmesi için metnin başlık kısmında GENELGE ifadesinin geçmesi gerekir. O metin genelge midir? Bilmiyorum. Metni ancak şöyle böyle duydum. Bir rektör de şahsıma yazılmış mektup dediğine göre GENELGE ifadesi geçmiyor. GENELGE ifadesi geçmesi bağlayıcılık bakımından önem arzeder.

 

Danıştayın verdiği kararda kafa karıştırıcı birkaç nokta var ama bu metni GENELGE olarak kabul etmeleri durumunda verilen kararın yürütmenin durdurulması değil yokluğu tespit etmesi yeterdi.

 

Ben, DANIŞTAY'ın taraflığından filan bahsetmiyorum. Olayda bir-iki hukuki mesele var diyorum. 367 sayısıyla ilgili meselede de yürütmenin durdurulması kararı verilmişti alakasız olarak. Yürütmenin durdurulması kararı idari yargılama usul kanununda zorlaştırılmasına rağmen böylesi konularda hemen veriliyor. Yahu ortada yürütülmüş bir metin mi var yoksa rektörlükler anayasaya istinaden mi başörtüsünü okullarda serbest bırakıyorlar.

 

Sağlık Bakanlığı ile YÖK arasında bir yetki kıyası yapılmasının doğru olmadığı kanaatindeyim. YÖK ile üniversiteler arasındaki ilişki o kadar karmaşık ki, tam olarak kimin yetkisi nedir bunu dahi çıkartamayabiliyoruz. Bir taraftan YÖK başkanı Rektör'ün disiplin amiri olarak görülebiliyor bir taraftan Rektör, Yök Başkanınını amiyane tabirle sallamayabiliyor.

 

Tüm bu yazdıklarımdan sonra; bir daha dönüp:

 

-YÖK başkanının yazdığı metin genelge midir

-Yürütmenin durdurulması kararı verilmesi gerekir mi

-Genelge çıkartmaya kimler yetkilidir

 

gibi üç soru sorulabilir. Artırmak mümkündür.

 

1-YÖK Başkanının, Rektörlere gönderdiği metin genelge değildir. Öyle kabul edilmiştir dolayısıyla Genelge çıkartma yetkisinin de YÖK'te olması gerektiğini varsayan DANIŞTAY ....bundan sonrasını tamamlamak için aşağıya bakmak gerekir

 

2-Hayır. Yürütmenin durdurulması kararına gerek yoktur. Yazılan yazı bir genelge olsa da; bu genelgeye dayanılarak işlem yapılamaz. İşlem, Anayasanın değiştirilen hükmüne göre yapılmaktadır. Danıştay, neyin yürütmesini durdurmuştur. Genelgenin kendisini mi yoksa içeriğini mi? İçeriğini durdurma yetkisi yok bu konu şu anda ANAYASA MAHKEMESİ'nin önünde. Kendisini de durdurmanıza hem gerek yok hem saçma.

 

3-Mevzuatta bu konuda tam bir açıklık göremememe rağmen;* Bir başkanlık kendi görev alanını ilgilendiren bir konuda düzenleyici bir işlem yapmaya kalktığında yetki Kurulda mıdır Başkanlıkta mıdır? Dahası bu kişilere gönderilen emir Başkanlık adına mı gitmiştir yoksa Başkan tarafından mı bizzat mı gönderilmiştir. Bu mektubu veya genelgeyi bulan bir arkadaş varsa elimizde daha somut bir veri olur.

 

Dava dilekçesinde belirtilen hususu okudum. Ancak, YÖK Genel Kurulana bu yetkinin hangi madde ile verildiği yazmıyor. Ben, ilgili kanunda da bulamadım. Diyelim ki, bilmediğim bir yönetmelikle verilmiş olsun o zaman da bu metnin genelge olup olmadığı sorun teşkil ediyor. Hadi diyelim genelge olarak okundu o zaman da yürütmenin durdurulmasının esbap-ı mucibi sorulur. Yada belki de sadece benim kafamı karıştırmıştır bu karar.

 

 

*Tüzel kişilik Sağlık Bakanlığına aittir bakana değil. Ancak, Yönetmelik Bakanlık adına çıkartılır. Yalnız Bakanlığı da bakan temsil eder. Genelge Bakanlıkk adına çıkartılır ancak genelge'yi bakan imzalar. Dahası Müsteşar da imzalayabilir. Bölge Müdürlüğümüzde iç emir çıkartmaya Bölge Müdürü yetkilidir. Yine illerde vali'nin genelge çıkartma yetkisi vardır.

Gönderi tarihi:

Bu metin veya genelge her neyse tam içeriğini bulabilen varmı arkadaşlar. YÖK ün sitesine baktım ama mevzuat veya duyurular bölümünde yok veya kaldırılmışta olabilir. Ama karabekirin dediği gibi GENELGE 2008/1 gibi ibare ile gönderilen bir yazı ise bu eğer o zaman mevzuat bölümünde muhakkak yer alması gerekirdi. Çünkü bütün resmi kurumlar günlü olarak çıkardıkları genelge , genel yazıları veya en basitinde kamuoyu duyurularını sitelerine hemen atıyorlar.

Gönderi tarihi:

Bekir. O metnin genelge olup olmadığına içerik yönünden bakmış danıştay. A bunun başlığında genelge yazmıyor o halde değildir gibi bir şey olur mu?

 

Genelge kanunların, tüzüklerin, yönetmeliklerin nasıl uygulanacağını anlatmıyormu? Bu metin ne peki? Anayasada yapılan bir değişikliğin nasıl uygulanacağını açıklıyor. Bu tabiki genelgedir. "Anayasanın şu maddesi değişmiştir, bu yüzden şunu şunu yapın" Bir yasayı tatbik etmek için YÖK başkanının rektörlere gönderdiği emir tabiki genelgedir.

 

 

YÖK ve üniversiteler ilişkiside gayet karmaşıktır. Hatta Sağlık bakanlığı hastaneler ilişkisinden daha karmaşıktır.

 

Genelgeyi kimlerin çıkarabileceği nettir. Karar organları. Bakanlığın karar organı tek başına bakandır. Valiliğin karar organı tek başına validir. Müdürlüğün karar organı müdürdür. Ancak YÖK'ün karar organı YÖK başkanı değildir. Danıştay kararında belirttiği gibi. Neticede arkadaşlar Danıştay verdi bu kararı. Danıştay "YÖK başkanının genelge çıkarma yetkisi yoktur" diyorsa bunu sorgulamak için biraz dayanak gerekir. Merak etmeyelim varsa yetkisi zaten bunu belirten uzman hukukçular, akademisyenler çıkar. Bir yetki ya vardır ya yoktur. Bu da o kadar flu bir şey değildir. Karmaşıkta değildir.

 

Benim gördüğüm ;

 

Bu emir genelgedir. İçerik ve yaptırım itibariyle tam bir genelgedir.

 

"YÖK Başkanı'nın imzasını taşıyan genelge; yükseköğretim kurumlarında, Anayasa düzenlemesi uyarınca uygulama yapılmasını teminen gereği için rektörlüklere yapılan bir bildirimdir" diyor danıştay kararında.

 

YÖK başkanının böyle bir genelge yayınlama yetkisi yoktur. Kanunda açıkça verilmiş yetkiye dayanmayan tüm emir ve kararlar elbetteki yok hükmündedir. Bekir bir hukukçu olduğu halde ters tarafından bakmış daha önce söylediğim gibi. Yani "genelge yayınlayamaz" diye bir şey aramak. "Yök başkanı genelge yayınlayabilir" diye bir kanun maddesi veya yönetmelik yoksa yayınlayamaz. Çünkü kanun ne yapmayacaklarını değil, ne yapacaklarını söyler idari amirlere ve tüm tüzel kişilere. Neye yetkileri olmadığını değil. Neye yetkileri olduğunu söyler. Bunların dışındaki tüm yetki, emir ve kararlar yok hükmündedir.

 

not: Danıştay kararında belirtilen hususlarla ilgili aksi yönde bir tespit ve değerlendirme. Konunun hiçbir tarafından gelmemiştir şu ana kadar.

Gönderi tarihi:

CYRANO, tersinden bakma hadisesi değil. Hiç şüphe yok ki, Danıştay'daki görevliler kanunları benden daha iyi bilmektedirler. Ancak, bu verdikleri her kararın doğru olduğu anlamına gelmiyor.

 

Deniyor ki; bir idari makama ne yetki verildiyse onu yapabilir. Yök başkanına idari yetki veren bir metin tam olarak YÖK kanununda yazmıyor. Bir sürü maddede serpiştirilmiş şekilde ve YÖK başkanı bu yetkilerden fazlasını kullanıyor. Daha da garip olanı YÖK'e genelge çıkartma yetkisi veren bir madde de ne YÖK kanununda ne de başkaca bir yerde yok. Yönetmelik çıkartma yetkisi diyorsak; yönetmelik daha önemli bir düzenleyici işlemdir ki o sebeple YÖK tarafından çıkartılması şarttır. Ancak Genelge öyle değil.

 

Ha şu denebilir. Danıştam bunu genelge olarak görmüştür. Görebilir. Haklı da olabilir. Bir genelgenin özelliklerini taşıyor da olabilir. Konunun taraflarından Özcan'da savunmuyor olabilir. Türban konusunda, türbanlı kızlardan daha çok benim sesim çıkıyor bazı zamanlar. Yani ki, bazen konunun tarafları yerine birileri devreye girebilir.

 

Ben hala bu metnin bir genelge olmadığı kanaatindeyim. Metni görene kadar da öyle devam edeceğim. Danıştıy genelge olarak nitelendirmiş. Bazen mahkemeler bir takım şeyleri bazı kriterlere tabii tutarak kategorileştirebiliyor. Mesela Anayasa Mahkemememiz Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde meclise katılımı içtüzük değişikliği olarak görmüştü. Doğru veya yanlış arasında gidip gelmek pekala mümkündü.

 

Burada benim eleştiri konusu yaptığım şey, bu metnin genelge olup olmamasından ziyade;* yürütmenin durdurulması meselesi...Cumhurbaşkanlığı süreciyle beraber örneklendirmemdeki sebep de o süreçte de yürütmenin durdurulması kararı verilmişti.

 

Danıştay, YÖK Başkanının yazısını Genelge statüsünde sayabilir de yürütmenin durdurulması da nereden çıktı.

 

 

Karar organı olmakla genelge çıkarmak aynı şey değildir. Ama bu tartışmamız açısından çok da ehemmiyet kesbetmiyor.

 

Bir yetkinin varlığı veya yokluğu meselesi bazen sarahatle ortada olmuyor maalesef. O konuyu bazı durumlarda yargı çözümlüyor. Örnek vakıa; Anayasa Mahkemesinin yürütmenin durdurulması yetkisidir. Bir dava esnasında Mümtaz Soysal Hoca, Anayasa Mahkemesinin de yürütmenin durdurulması yetkisine sahip olduğunu zira daha alt dereceki idare mahkemesinin bu konuda yetkisi varken Anayasa Mahkemesinin böyle bir yetkisinin olmayacağını belirtmişti. Ancak, Anayasa Mahkemesi kendisine kanunlarla verilmiş böyle bir yetki olmadığından bahisle yürütmenin durdurulması kararı veremeyeceğini belirtti. Ardından yanılmıyorsam 1995 yılında herhangi bir kanun değişikliği olmadığı halde Anayasa Mahkemesi Mümtaz Soysal'ın çok önceki dava dilekçesindeki yorumdan hareketle yürütmenin durdurulması yetkisi olduğunu belirtti.

 

Bu da yargı kararıyla kendisine verilmiş bir yetki oldu. Ben fluluktan bahsederken Yönetmelik hakkında konuşmuyordum. Genelge'den bahsediyorum. Genelge'yi kimin çıkartacağını tam olarak bilmiyorum. Dahası bu sabah Anayasa.gen.tr adresinde Yönetmelik çıkarma konusunda dahi sorunlar olduğunu gördüm. Yargının tüzel kişiliği esas aldığını müşahade ettim. Genelge daha aşağıda bulunan idari bir işlem.

 

Burada daha da önem arzeden bir mesele; Bir başkan bağlı olduğu kurumu temsilen mi o metinleri gönderdi yoksa tek başına mı. Yani ki, gönderilen metinler başlıklı yazılar halinde mi gitti, yoksa şahsa yazılmış mektuplar halinde mi? İdare Hukukumuz şekilci bir hukuktur.

 

Danıştay'a bir haksızlık filan atfetmeye çabalamıyorum. Sadece; madem işlemi genelge sayıyorsunuz diyorum o halde yürütmenin durdurulmasına ne gerek vardı. Madem işlem şekil olarak Genelge'yi çağrıştırmıyor içerik olarak benziyor bu kez de buna genelge deme ihtimali yok. Madem işlem yetki aşımı nedeniyle yok hükmünde bunu tespit etmişsiniz. O zaman karar al ve yürütmenin durdurulmasını boşver, yani hukuki mütalaa tamam öyleyse niye yokluk konusunda karar vermiyorsun.

 

saygılarla...

Gönderi tarihi:
İslamda türban veya başörtüsü yoktur. Çarşaf vardır. Ancak gerçek Allah'ın emri filan değildir, Arap'ın Allah'ının emridir.

.

.

.

Dolayısıyla: Bismillahirrahmanirrahim kelimesinin gerçek manası: "Güneş'in erkek kulu ve erkek elçisi olanın adıyla" demektir. Yani esasında orijinal Allah olan Kıble'nin dinine hiç uygun değildir bu kelime.

İşte kadınların kapanma hikayesi budur.

Mısır Güneş tanrısı Ra'nın Rahibi olan İbrahimin marifetidir.

 

Dinsel inanışların değişiminin, toplumsal ve tarihsel sürecinin ortaya çıkması adına bu yazıyı son derece önemsiyorum...

 

Umarım 'Notamatik' bu açıklamaların devamını kaynaklarıyla birlikte dinler bölümünde ayrı bir başlık altında devam ettirecektir...

 

Kaynaklarını diyorum çünkü detayların üzerinde duracak olanlara da başvuru kaynakları belirtilmiş olur.

 

Bilgilenmenin ve Tartışmanın tutarlılığı adına Polemik ve saptırma yapacak olanlara da fırsat verilmemiş olur...

 

Aydınlanmaya yönelik yararlı bu yazın için teşekkürler....'Notamatik'

 

*tna

Gönderi tarihi:
Bu konu 25 30 sayfa sürecek kadar detaylıdır. Elimde yarım kalmış bir dosya var. Bir türlü elim varıp da bitiremiyorum. Bitirince detayları ile birlikte anlatırım.

Şimdilik bu kadar yeter.

 

Notamatik, ellerine sağlık. Bu yararlı çalışman için teşekkür ediyor, devamını bekliyorum.

Seni "dini konular" bölümüne alsak diyorum. Ne dersin?

 

Saygılar.

Gönderi tarihi:
İslamda türban veya başörtüsü yoktur. Çarşaf vardır. Ancak gerçek Allah'ın emri filan değildir, Arap'ın Allah'ının emridir.

 

Allah orijinalinde C tipi bir tanrıdır. Fakat özellikle Kudüs başta olmak üzere Arap yarım adasında İbrahim tarafından yapılan bir ameliyatla yarı yarıya R'leştirilmiştir.

Yani Orijinalinde C tipi bir tanrı olan Allah, İbrahim tarafından RC tipi bir tanrı haline getirilmiştir.

 

C tipi tanrı ne demektir? R tipi tanrı ne demektir?

C tipi tanrı tanrıçadır. Yani bayandır.

R tipi tanrı ise erkektir.

 

..........................

 

İşte kadınların kapanma hikayesi budur.

Mısır Güneş tanrısı Ra'nın Rahibi olan İbrahimin marifetidir.

 

Bu konu 25 30 sayfa sürecek kadar detaylıdır. Elimde yarım kalmış bir dosya var. Bir türlü elim varıp da bitiremiyorum. Bitirince detayları ile birlikte anlatırım.

Şimdilik bu kadar yeter.

 

Saygılar, sevgiler.

:clover::clover:

 

Sayın Notamatik, bu kadar sade, mantıklı, akıcı bir dille yazılmış yazılar pek az bulunuyor. Eline, emeğine sağlık. Çok yararlandık.

 

Yeni bir başlıkla, din bölümüne de asılması gereken bir yazı.

Gönderi tarihi:
CYRANO, tersinden bakma hadisesi değil. Hiç şüphe yok ki, Danıştay'daki görevliler kanunları benden daha iyi bilmektedirler. Ancak, bu verdikleri her kararın doğru olduğu anlamına gelmiyor.

 

Deniyor ki; bir idari makama ne yetki verildiyse onu yapabilir. Yök başkanına idari yetki veren bir metin tam olarak YÖK kanununda yazmıyor. Bir sürü maddede serpiştirilmiş şekilde ve YÖK başkanı bu yetkilerden fazlasını kullanıyor. Daha da garip olanı YÖK'e genelge çıkartma yetkisi veren bir madde de ne YÖK kanununda ne de başkaca bir yerde yok. Yönetmelik çıkartma yetkisi diyorsak; yönetmelik daha önemli bir düzenleyici işlemdir ki o sebeple YÖK tarafından çıkartılması şarttır. Ancak Genelge öyle değil.

 

Ha şu denebilir. Danıştam bunu genelge olarak görmüştür. Görebilir. Haklı da olabilir. Bir genelgenin özelliklerini taşıyor da olabilir. Konunun taraflarından Özcan'da savunmuyor olabilir. Türban konusunda, türbanlı kızlardan daha çok benim sesim çıkıyor bazı zamanlar. Yani ki, bazen konunun tarafları yerine birileri devreye girebilir.

 

Ben hala bu metnin bir genelge olmadığı kanaatindeyim. Metni görene kadar da öyle devam edeceğim. Danıştıy genelge olarak nitelendirmiş. Bazen mahkemeler bir takım şeyleri bazı kriterlere tabii tutarak kategorileştirebiliyor. Mesela Anayasa Mahkemememiz Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde meclise katılımı içtüzük değişikliği olarak görmüştü. Doğru veya yanlış arasında gidip gelmek pekala mümkündü.

 

Burada benim eleştiri konusu yaptığım şey, bu metnin genelge olup olmamasından ziyade;* yürütmenin durdurulması meselesi...Cumhurbaşkanlığı süreciyle beraber örneklendirmemdeki sebep de o süreçte de yürütmenin durdurulması kararı verilmişti.

 

Danıştay, YÖK Başkanının yazısını Genelge statüsünde sayabilir de yürütmenin durdurulması da nereden çıktı.

 

 

Karar organı olmakla genelge çıkarmak aynı şey değildir. Ama bu tartışmamız açısından çok da ehemmiyet kesbetmiyor.

 

Bir yetkinin varlığı veya yokluğu meselesi bazen sarahatle ortada olmuyor maalesef. O konuyu bazı durumlarda yargı çözümlüyor. Örnek vakıa; Anayasa Mahkemesinin yürütmenin durdurulması yetkisidir. Bir dava esnasında Mümtaz Soysal Hoca, Anayasa Mahkemesinin de yürütmenin durdurulması yetkisine sahip olduğunu zira daha alt dereceki idare mahkemesinin bu konuda yetkisi varken Anayasa Mahkemesinin böyle bir yetkisinin olmayacağını belirtmişti. Ancak, Anayasa Mahkemesi kendisine kanunlarla verilmiş böyle bir yetki olmadığından bahisle yürütmenin durdurulması kararı veremeyeceğini belirtti. Ardından yanılmıyorsam 1995 yılında herhangi bir kanun değişikliği olmadığı halde Anayasa Mahkemesi Mümtaz Soysal'ın çok önceki dava dilekçesindeki yorumdan hareketle yürütmenin durdurulması yetkisi olduğunu belirtti.

 

Bu da yargı kararıyla kendisine verilmiş bir yetki oldu. Ben fluluktan bahsederken Yönetmelik hakkında konuşmuyordum. Genelge'den bahsediyorum. Genelge'yi kimin çıkartacağını tam olarak bilmiyorum. Dahası bu sabah Anayasa.gen.tr adresinde Yönetmelik çıkarma konusunda dahi sorunlar olduğunu gördüm. Yargının tüzel kişiliği esas aldığını müşahade ettim. Genelge daha aşağıda bulunan idari bir işlem.

 

Burada daha da önem arzeden bir mesele; Bir başkan bağlı olduğu kurumu temsilen mi o metinleri gönderdi yoksa tek başına mı. Yani ki, gönderilen metinler başlıklı yazılar halinde mi gitti, yoksa şahsa yazılmış mektuplar halinde mi? İdare Hukukumuz şekilci bir hukuktur.

 

Danıştay'a bir haksızlık filan atfetmeye çabalamıyorum. Sadece; madem işlemi genelge sayıyorsunuz diyorum o halde yürütmenin durdurulmasına ne gerek vardı. Madem işlem şekil olarak Genelge'yi çağrıştırmıyor içerik olarak benziyor bu kez de buna genelge deme ihtimali yok. Madem işlem yetki aşımı nedeniyle yok hükmünde bunu tespit etmişsiniz. O zaman karar al ve yürütmenin durdurulmasını boşver, yani hukuki mütalaa tamam öyleyse niye yokluk konusunda karar vermiyorsun.

 

saygılarla...

 

Alio linkini vermiş ;http://www.yok.gov.tr/duyuru/duyuru25_subat_2008.pdf

 

yazının içeriği; şu şu madde değişmiştir. Bunun üzerine şunu şunu yapacaksınız.

 

"Gereği yapılmak üzere bilgilerinize önemle arz ederim"

 

Gereği için: Üniversite Rektörlükleri

 

imza: Yök başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan...

 

Bu genelgedir. YÖK başkanı, YÖK başkanı sıfatıyla üniversite rektörlüklerine değişen madde ile ilgili neler yapılması gerektiğini belirtmektedir. Metni görmeden nasıl genelge olmadığı kanaatinde olduğunuda anlıyamadım açıkçası.

 

Şahsa yönelik mektuplar olarak değil. Üniversite rektörlüklerine, şahsi sıfatla değil YÖK başkanı sıfatıyla "gereğinin yapılması" istenerek gönderilen emirler.

 

Ve 25 Şubat günü YÖK başkanlığından yapılan açıklamada şöyle denmektedir ; "Başkanlığımızın 24.02.2008 tarih ve 225 sayı ile rektörlüklere gönderdiği yazı...."

 

Bu şahıslara gönderilen "mektup" mu YÖK başkanının kişisel olarak yazdığı bir "mektup" mu ?

 

Danıştay bunun genelge olduğunu belirtmiş kararında. Ne Özcan, ne de Türban serbestisesini savunan siyasetçiler ve hukukçular, "bu genelge değildir" dememiş. sende bu kanaat nasıl oluştu onu anlamadım. Bana idare hukuku dersinde soru olarak gelse bu metin. Hiç duraksamadan "genelge" derdim.

 

Yönetmelik çıkarmakla ilgili sorun, kanunla yetkinin verilip verilmemesi sorunu değildir. Bu açıdan konu nettir ve karmaşa yoktur. Mesela Devlet Planlama Teşkilatının kuruluşunu ve işleyişini düzenleyen kanun, DPT müsteşarlığı'na yönetmelik çıkarma yetkisi veriyordur. Ve DPT müsteşarlığı yönetmelik çıkarabilir. Bu konuda idare mahkemeleri ve Danıştayın bakacağı yer bu kurumun kuruluş ve işleyişini düzenleyen kanundur. Ancak bu kanunun Anayasaya uygun olup olmadığı konusunda tartışma vardır. Bu da bambaşka bir konudur. Yani idare hukukunun değil Anayasa Hukukunun alanına giren bir tartışmadır. Dava açma ve çözüm mercii, idare mahkemeleri ve üst organı danıştay değil. Anayasa Mahkemesidir. Ha yok kanun DPT müsteşarlığına Yönetmelik çıkarma yetkisi değilde, sadece hazırlama yetkisi verseydi ve buna rağmen DPT müsteşarlığı hazırladığı yönetmeliği bakanlık eliyle değil kendisi çıkarsaydı. O zaman Danıştay'ı ilgilendirirdi.

Gönderi tarihi:

"Gereği yapılmak üzere bilgilerinize önemle arz ederim"

 

"Gereği yapılmak üzere bilgilerinizi önemle rica ederim."

 

CYRANO, sen de iyice kafamı karıştırma. Üst rica eder, ast arz eder.

 

Ve 25 Şubat günü YÖK başkanlığından yapılan açıklamada şöyle denmektedir ; "Başkanlığımızın 24.02.2008 tarih ve 225 sayı ile rektörlüklere gönderdiği yazı....

 

Genelge olarak görseler genelge derlerdi. Yusuf Ziya Özcan gönderdiği metnin bir genelge olmadığını biliyordur. Ancak amir konumuyla bir yazı kaleme almak istemiştir kanaatindeyim.

 

ÖRNEK:

T.C.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI

Personel Genel Müdürlüğü

Sayı : B.08.0.PGM.0.23.01.02.4-507/11707 27/02/2007

Konu : Ek ders ücreti

GENELGE

2007/19

 

-http://www.sgb.gov.tr/Files/ucus_milleri.pdf-

 

Genelgeler böyle olur. Ha, şekil bakımından olmasa da içerik bakımından bu bir genelgedir deniyor. Danıştay dahi bunun genelge olduğunu bir takım yorumlar neticesinde belirtiyor. İdare Hukukunda şekil hayli önemli bir yere sahip. Ben, bunları bildiğim için o metin kesin olarak genelge midir değil midir bilmiyorum dedim. Ama yürütmenin durdurulması kararı genelge olup olmamasından daha fazla önemlidir de dedim..

 

Ve korktuğum oldu, birçok üniversite "Yürütmenin Durdurulması" kararına bakarak şimdiden başörtülüleri okula almamaya başladılar. Bu "yazının" yürürlüğünün durdurulmasının türban serbestliğine engel olan hiçbir tarafı olmamasına rağmen. Ancak, Danıştayımız acaba bir kafa karışıklığına neden olmak için mi "Yürütmenin Durdurulması" kararı verdi. Bundaki amaç neydi merak ediyorum.

 

********

 

CYRANO, sende bu kanaat nasıl oluştu onlar söylememiş gibi bir söz etmişsin. Ben, orjinal bir adamım. Birşeyleri düşünmem, savunmam, söylemem için başka birinin söylemesini beklemem. Ya da illaki başka birinden kopyaya uğraşmam. Onlar söylememiş, ben söylüyorum, bakarsın birkaç gün sonra Önemli bir AKP'li buradaki yazılarımı okur ve o da böyle savunma yapar.

 

Bana da idare hukuku dersinde gelse bu metin; nerenizden böyle bir metin çıkartıyorsunuz, yok idare içerisinde böyle bir metin der kestirir atarım. Verilen linkte başlık yok, YÖK başkanı olarak imza atılmış, dilekçe hiç değil...Haa, gelelim içerik meselesine. Onda haklısınız. İçeriği buram buram emirname gibi kokuyor. Enteresan bir tabiri daha mı açacağı tartışmaya; yok öyle bir derdim.

 

Metni görmeden nasıl oluştuğuna gelirsek; Bir rektörümüz: bu metnin kendisine gönderilmiş şahsi bir mektup olduğunu belirterek YÖK yasası değişmeden türbanın üniversitelerde serbest olmayacağını belirtmişti. O metin, bu metindi. Dolayısıyla, o metinde genelge ifadesi geçiyor olsaydı şahsi mektup diyemezdi. Bu elimde bir veriydi. İkincisi Danıştay'dan konuya dair yapılan açıklama bu metnin genelge olup olmadığını sorgulamamı gerektirdi.

 

 

Bütün bunlardan sonra ben, yargı organı bir şeyi belirli bir kategoriye soktuğunda bu illaki o kategoridedir diye bir kaide yoktur diyorum. Mesela bir dönem aynı yargı organı hem üniversite okuyup hem de üniversitede başörtüsü takmak isteyen kızları; laik demokratik cumhuriyeti ortadan kaldırma çabasında olanlar olarak kodladığı bir vakıadır. Yargı bir ad koymuştur bu doğru mudur? Bazen olmayabiliyor. Bu kararda da "GENELGE" olarak konulan metinde bir takım eksiklikler var. Bu eksikliklere rağmen Danıştay, bunu genelge olarak görmüş olabilir. Bu mümkündür ve bu yetkisi dahilindedir. Lakin, yürütmenin durdurulmasındaki amaç nedir. Yokluğu tespit et bırak. Zira konuya uygulanacak norm belli, konu belli, karar da belli, karar verilecek noktada yürütmenin durdurulması kararının anlamı, amacı, gerekçesi ne...

 

Saygılarla...

Gönderi tarihi:

Bunda tek eksiklik metni yazan adamın başına genelge yazmamasıdır. Buda metnin genelge olmadığı anlamına gelmez. Kurumlardaki yazışmaları belli kategorilere sokan Danıştay değildir. Kurumlarda üstlerin altlara göndereceği emirler zaten belli kategorilerdedir.

 

 

Yusuf Ziya Özcan elbette tek başına YÖK başkanı sıfatıyla genelge çıkaramıyacağını bilmektedir. Kendisi bilmese danışmanı ne bileyim yardımcısı bilmektedir. Buna rağmen gayri kanuni bir şekilde bir genelge yayınlamıştır. Bunu rektörlüklere "yazı" olarak göndermesi mi belirleyici olan.. Rektörler için yaptırım getiren bir genelge. Kimi öğretim üyeleri bu yüzden Özcan hakkında suç duyurusunda bulunmuş, görevsizlik kararı verilip dosya bakanlığa gönderilmiş, bakanlık soruşturma izni vermemiştir. ve şimdi yargılanıp yargılanmayacağına danıştay karar verecektir.

 

Bekir gerçekten mantık sınırlarını zorlayarak, başında "genelge" yazmıyor, o halde genelge olamaz gibi şeyler söylüyorsun. Mesele bu zaten. Ve yargılanırsa bu yüzden yargılanacak adam. Sanki YÖK'ün bu formatta rektörlere verebileceği başka bir emir varmış gibi. Türban yasağı bir YÖK genelgesiyle gelmiştir. Yasağın kaldırılmasını emreden bu yazının farkı nedir ? Başında genelge yazmaması mı?

 

Yani adam yetkisi olmadığı halde üstelik usulsuz bir şekilde genelge çıkarmakla suçlanıyor. Ve bu yüzden yargılanması gündemde. Sen başında genelge yazmıyor diyorsun.

 

YÖK bir kurumdur. Bu kurumunda rektörlere üniversitelerde bir şeyi yasaklamak veya var olan bir yasağı kaldırmakla ilgili vereceği emirlerin bir kategorisi vardır zaten.

Gönderi tarihi:

CYRANO, öyle sanıyorum ki, "GENELGE" konusunu yeterince tartıştık. Bir hata yaptığımı düşünseydim bunu kabul ederdim. Bu yüzden genelge meselesini tartışma dışına çıkartarak "yürütmenin durdurulması" kararı verilmesini veya Üniversitelerin, Danıştay kararına cumburlop diye atlamalarını tartışalım....

 

Saygılarla...

Gönderi tarihi:

Akp'nin haftalık siyasi programı...

 

Pazartesi türban hallolur...

Salı sallanır...

Çarşamba çarşafa dolanır...

Perşembe perişanlık...

Cuma mübarek gün...

Cumartesi pazar resmi tatil...

Gönderi tarihi:
Üniversitelerin, Danıştay kararına cumburlop diye atlamalarını tartışalım....

Bence bazı üniversitelerin, kanunen geçersiz Özcan genelgesine cumburlop diye atlamalarını tartışmak gerekiyor...

Gönderi tarihi:

Gecekuşu, Halkalıyıldız ve Maraba arkadaşlarıma,

Sevgili dostlarım, söz veriyorum; vakit bulur bulmaz mevzubahis konuları içeren dosyayı bitirip herşeyi açıklayacağım. O bahsettiğiniz yazıyı ezberimden yazdığım ve fazla önemsemediğim için kaynak vermedim. Ama dosyam tamamlanınca sadece kaynaklarıyla değil, aynı zamanda da resimleriyle açıklamalar yapacağım. Dosyayı yarım yamalak haliyle sunmak istemiyorum, çünkü okunacak gibi bile değil, karma karışık bir vaziyette. Ayrıca da dosyayı İngilizce yazdığım için Türkçe'ye çevirmeden zaten sunamazdım. Dosya İngilizce çünkü sürekli yabancı kaynak okurken bu dile konsantre olduğum için Türkçe yazmam daha zor oluyor.

Dosya bittiğinde hiç duymadığınız şeyleri duyacaksınız.

Saygılar, sevgiler.

Gönderi tarihi:
Bence bazı üniversitelerin, kanunen geçersiz Özcan genelgesine cumburlop diye atlamalarını tartışmak gerekiyor...

 

Atlanılan genelge değil, anayasa değişikliği...Siz neyi tartışırsınız ona da ben karar verecek değilim...İstiyorsanız tabiki o konuyu da tartışabilirsiniz...

 

Selamlar ile...

Gönderi tarihi:
Atlanılan genelge değil, anayasa değişikliği...

Anayasa değişikliğini yapanlar bile ortada bırakıp kaçtı, yasayı çıkarmadılar. Ortada dayanaksız ve zaten iptali muhakkak bir anayasa maddesi değişikliği kaldı. Çünkü kıyafetle ilgili yasa maddesi olamaz. O zaman yeme içme, yatma uyuma ile de ilgili yasa maddesi olur. Ne diyor değişiklik, hiç bir gerekçe ile yükseköğretim hakkı engellenemez. Yani ortaöğretim hakkı bazı gerekçelerle engellenebilir öyle mi ? Yasa çıkmayınca kapsam belirsiz. O zaman devamsızlık nedeniyle de kimse üniversiteden atılamaz? Onun da hakkı engellendi?

 

Bunların yaptığı işler gerçekten trajikomiktir, komik ama gülemiyorum. Yazık, çok yazık. "Ha don ha türban" diyenlerin akıl verdiği bir kadronun eline kalan ülkeye yazık gerçekten.

 

Hal böyleyken, hükümetin bile artık atlamadığı anayasa değişikliğine atladılarsa o daha da büyük kabahat.

 

Hükümetin istediği zaten buydu. Yemi at ortaya, kim takılırsa, arkasında durma, geç kenara, kaostan ne çıkacak meyveleri topla. Çatışma olmuş, kavga olmuş, linç olmuş, ne umurunda? Kendi işleri tıkır...

Gönderi tarihi:
Anayasa değişikliğini yapanlar bile ortada bırakıp kaçtı, yasayı çıkarmadılar. Ortada dayanaksız ve zaten iptali muhakkak bir anayasa maddesi değişikliği kaldı. Çünkü kıyafetle ilgili yasa maddesi olamaz. O zaman yeme içme, yatma uyuma ile de ilgili yasa maddesi olur. Ne diyor değişiklik, hiç bir gerekçe ile yükseköğretim hakkı engellenemez. Yani ortaöğretim hakkı bazı gerekçelerle engellenebilir öyle mi ? Yasa çıkmayınca kapsam belirsiz. O zaman devamsızlık nedeniyle de kimse üniversiteden atılamaz? Onun da hakkı engellendi?

 

Bunların yaptığı işler gerçekten trajikomiktir, komik ama gülemiyorum. Yazık, çok yazık. "Ha don ha türban" diyenlerin akıl verdiği bir kadronun eline kalan ülkeye yazık gerçekten.

 

Hal böyleyken, hükümetin bile artık atlamadığı anayasa değişikliğine atladılarsa o daha da büyük kabahat.

 

Hükümetin istediği zaten buydu. Yemi at ortaya, kim takılırsa, arkasında durma, geç kenara, kaostan ne çıkacak meyveleri topla. Çatışma olmuş, kavga olmuş, linç olmuş, ne umurunda? Kendi işleri tıkır...

 

Ha don ha pardon diyen demogoji yapmıştır ama uygun durmamıştır...

 

Anayasa değişikliğini yapanlar bir yerden kaçmadılar. Sizin, kanunlardan bir haberinizin olmaması böyle bir yargı çıkarmanızı gerektirmiş.Bu durumda nispeten haklısınız. Ancak, YÖK Kanununa türbanı düzenleyen bir madde koymanız durumunda bunun iptal edilmesi kesin olduğu cihetiyle AKP, doğru hareket etmiştir. Anayasa maddesinin iptali muhakkak olmadığı gibi mevcut anayasamız çerçevesinde iptal edilmemesi muhakkaktır. Tabiki, anayasa mahkememiz, anayasaya bakarak karar verirse...

 

Anayasa'ya konulan maddeden daha önce de Anayasamızda benzer maddeler vardı. Anayasaya konulan madde pekiştirme amaçlıdır ve sadece yasaklamanın kanunla olması gerektiğini belirtmiştir. Yönetmelikle değil. Zira bu yasağı koyan, Anayasa Mahkemesinin kararından ziyade YÖNETMELİK'TİR.

 

Bırakın ortaöğrenim hakkının bir takım gerekçelerle engellenebileceğini Yükseköğrenim hakkı dahi bir takım gerekçelerle engellenebilir. Bu nasıl akıl yürütmedir anlayamadım. Ha, bu noktada denilen şudur. İlköğrenim'de engelleme sadece kanunla değil yönetmelikle de konulabilirdir...

 

Yasa çıkmayınca kapsam belirsiz demişsiniz. Yasa çıkmayınca kapsamı belirsiz olan şey, herkesin girebilecek olmasıdır. Mevcut anayasamıza göre herkes üniversiteye girebilecektir. Tek istisnası, şu anda mevcut yasalara göre konulmuş olan engellerdir. Konu yasalarla zaten düzenlenmişse yeni bir yasaya gerek yoktur.

 

Bu arada, ben devamsızlık nedeniyle üniversiteden atılındığını bilmiyordum, dersten kalınıyordu galiba...

 

Mevcut anayasamıza göre, başka hiçbir değişikliğe gerek olmaksızın üniversite okuma hakkını kazanmış herkes herhangi bir sınırlamaya tabii olmaksızın üniversiteye girebilir. Başka yasal bir değişikliğe gerek yoktur. Ancak, burada güvenlik nedeniyle bir sınırlama getirmek şart olabilir. Bunda da tanınma ve üzerinde taşınabilecek tehlikeli maddeler (bomba, silah, kesici-delici-yaralayıcı herhangi bir alet) e engel olabilecek bir giyim tarzı şart koyulabilir...Bunun dışında, YÖK Kanununa konulacak türban düzenlemesini içeren herhangi bir madde Anayasa Mahkemesince iptal edilecektir ve daha önce olduğu gibi bu durum konuyu iyice kötürümleştirecektir....

 

AKP, bunu görüp akıllıca bir iş yapmıştır...

Gönderi tarihi:

ULUSAL SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BİRLİĞİ'NDEN

KAMUOYUNA DUYURU

 

Aşağıdakilerin hepsi Suudi Arabistan;da yaşandı, 29 yıl önce İran;da başladı, şimdi Fas, Afganistan, Sudan, Endonezya, Cezayir, Malezya;da aynen yaşanıyor. Ve tüm olanlar önce ;baş örtüsüne özgürlük; sloganı ile başlıyor, mahalle baskısı ile devam ediyor, hükümetler dur; dese bile artık çok geç !

 

 

Üniversite ve liselerde okuyan kızlarımıza türban özgürlüğü tanındı diyelim:

 

 

Peki sonra ne gelir?

·1 Üniversitede türbanla okumasına izin verilen ve kamu hizmeti yapmak isteyenlerin, türban taktıkları için kamu hizmetinden engellenmeleri insan haklarına aykırıdır, savcı, doktor, memur, polis tüm kamu kurumlarındaki kadınlar da türban taksın denir.

Sonra ne gelir?

·2 ;Kız ve erkek öğrenciler ayrı okullarda okusun; denir.

Sonra ne gelir?

·3 ;Kadın hastayı kadın doktor, erkek hastayı erkek doktor muayene etsin; denir.

Sonra ne gelir?

·4 ;Parlak renkli tesettür caiz değildir, kadınlar siyah veya kahverengi çarşaf giysin, başını aynı renk örtüyle kapatsın; denir.

Sonra ne gelir?

·5 Satıcılara ;siyah ve kahverengi çarşaftan başka giysi satma, yoksa dükkanını tahrip ederiz; denir.

Sonra ne gelir?

·6 Çarşaf giymeyen kadın fahişedir, sokakta fahişe kadın görmek istemiyoruz; denir.

Sonra ne gelir?

·7 Din polisi;çarşaf giymem; diyen kadınları toplar.

Sonra ne gelir?

·8 Sonra sıra erkeklere gelir.

Erkeğe ne denir?

·9 İslamiyet; te kravat yoktur, çıkar o batı özentisi kravatı; denir.

·10 İslamiyet; te kadın erkek bir arada toplanamaz; denir.

·11 İslamiyette dans etmek yoktur, dans müziği çalamazsın; denir.

·12 İslamiyette kadınla beraber denize girilmez, sen İslami mayo ile erkekler denizinde gir denir.

·13 İslamiyette içki kesinlikle yasaktır. İçkiyi satan da içen de cezalandırılır, ayağını denk al denir.

Sonra ne gelir?

·14 Bunlara uymayan erkek, kravatından tutulup sokaklarda sürüklenir, kısa kollu gömlek giyeni, içki içeni, dans edeni güvenlik güçleri toplar.

Sonra ne olur?

·15 Üniversiteli kızlarımız ve toplum bin kere pişman olur.

Sonra ne olur?

·16 Hükümetler dur; dese bile, toplum içinde belli güce ulaşanlar, din adına istediği baskıyı yapmakta engel tanımaz, onları durdurmak artık mümkün değildir.

Gönderi tarihi:

Sayin Sardunyam bunlarin benzerleri yasandi ülkemizde 12 Eylülden önce,cok iyi hatirliyorum abimin saclari uzundu o zaman eve gelirken üst mahallede oturan sagci gencler tarafindan önü kesilerek *Saclarini kestirmezsen biz keseriz *diye tehdit edilince solugu berberde almisti abim.Belki bu türbanla ilgili birsey degil ama ülkemizde bunlarin yasanmasi mümkündür cünkü gün onlarin günüdür,iktidar onlarin iktidaridir, ve onlardan hersey beklenir.böyle gittigi sürece bu günlerin uzak olmadigini ben görür gibiyim,cünkü zaten istenende budur,hatirlayalim Erdogan'in basbakan oldugu yildi Vakit gazetesi söyle yaziyordu;*Sayin Erdogan basi acik kadinlar icin ne düsünüyor neden onlarin kapanmasi icin gerekeni yapmiyor*Evet aynen böyle yaziyordu Vakit gazetesi.Milli gazetede Mehmet Sevket Eygi'de;*Müslümanlarin Osmanli'ci olmalari gerekir*diyordu.Anlyormuyuz dincilerin yani AKP nin öncülügünde Laiklik ve Atatürk karsitlarinin calisma sistemini.Hala birileri AKP yi masum gösterme cabasindalar ve Arinc denen kiside sereften bahsetmektedir,*************!

 

 

saygilarla

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.