Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Misafir demirefe

Önerilen İletiler

Ek not: Determinizmin özgür iradeyi yok saydığı en klasik indeterminist eleştiridir. Özgür irade inkarı, determinizmin en ileri, derin ve bir tür tasavvuftaki istiğrak (cezbe) gibi ileri ve derin düzeyde ele aldığı bir uç noktadır. Bağlayıcı değildir. Tam tersine determinizm nedenselliği çözümlemekle değiştirmenin olası olduğunu öngörür.

 

Derin ve radikal determinizm, o çözümleme ve denetimi ele almayı da "gerekircilik" ilkesinin kapsamına alarak işi ezeli bir belirlenime götürür ve felsefeyi bir inanç biçimi, adeta bir dogma haline sokar.

 

E, her şeyin derin ve aşırı gideni vardır, olacak... :);)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...
Napolyon Laplace'a bir doğa olayının oluşumunu sorar. Laplace anlatırken sözünü keserek:

 

-"Tanrı buna hangi aşamada karışıyor?" diye sorar. Tanrının rolünden niye hiç bahsetmediğini vurgulamak ister. Laplace:

 

-"Tanrıya gerek duymadım!" der.

 

Sorun hep bu olagelmiştir. Tanrıdan bahsetmek ya da etmemek... Bir kısım insanlar tanrıdan bahsetmenin vazgeçilmez bir koşul olduğuna inanırlarken, diğer bir kısmı buna gerek duymamaktalar...

 

Alıntı yazıya verebileceğim yanıt ise şu: Kaos gibi kuantumun da determinizmi ihlal etmediği gösterilecek ve kuantum da kaos gibi determinizme eklemlenecektir. Deterministler bundan kuşku duymuyorlar. Kuantum ölçeklerin aşırı küçüklüğünden başka bir şey değil bunu engelleyen.

 

Nasıl teleskop yokken galaksilerin varlığından, mikroskop yokken mikropların varlığından habersiz idiysek, aynı şekilde gözlem araçlarımızın yetersizliği nedeniyle kuantum yasaları determinizme eklemlemekte sorun yaşıyoruz. Gerçekte sorun yok, sorun bizim yetersizliklerimizde...

 

Amin diyelim de :) … Kardeş, Kaosun determinizmi ihlal etmediğini nerden çıkardın ? Nasıl oluyor da ihlal etmiyor ?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

Felsefe konuları fazla aktif olmadığı için çoktandır bakmamıştım. Yanıtları görüp zamanında bu nedenle yanıtlayamadım.

 

Kaos bugün modern determinizmin bir parçası haline gelmiştir. Modern kaos kuramı deyince, determinizme ait bir kuramdan bahsediyorsunuz. Determinizmi ihlal söz konusu bile değil... Determinizmi ihlal iddiası bugün kuantumda söz konusu ediliyor.

 

Bilim determinist ilke ile çalıştığından, tüm bilimciler deterministtir. Ha, bunu belirtme gereği duymazlar. Bilim ile felsefe arasında bir bağımsızlık ve ayrım söz konusudur. Modern bilim, din ve felsefeden bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu yüzden felsefi konulara girmek, bilimciler için özel bir uğraşı sayılır.

 

Ancak, her şeyin bir felsefesi vardır. Yemenin, içmenin, yaşamanın, aşkın, eğitimin, dostluğun, her şeyin... Tabii bilimin de...

 

Fakat pek kimse "ben mutfakta zen felsefesine göre yemek pişiririm" gibi bir söylem geliştirmez. Ya da "aşkım, seni taoist bir çizgide seviyorum" demez. :D

 

Bilimin determinizmi de böyledir...

 

NOT: Modern determinizmin "yaratan her şeye bir sebep tayin etmiştir" görüşüyle hiç bir ilgisi yoktur. Bu bahsettiğim, klasik determinizmdir. Tarih boyunca evrilerek modern determinizme ulaşmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

...

 

Burdan itibaren yazdıklarımızın okunup da bağlantı kurulabilmesi için, sayın Demirefe ile 'Din olmadan önce de Ahlak vardı ' başlığındaki determinizm tartışmamızın başlangıcı aşağıdaki linktedir ;

 

Başlangıç

 

Ve bu başlığa atlamadan önceki son mesajlarımız :

 

Son

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Determinizm konusunda söylenenler ise kökten, tümden, tamamiyle yanlış. Poincare modern determinizmin kurucusu iken determinizmi çürüten adam olarak lanse etmek, Galile dünya evrenin merkezi dedi demeye eşdeğerdir. Klasik determinizmi tarihe gömmüştür, evet. Sanırım karıştırma burdan çıkıyor. Determinizmi bilmiyorsunuz instantkarma! Açık seçik söylüyorum. Okuyun öğrenin! İster kırılın, ister gücenin! Klasik determinizme ait son söylem, Laplace olarak tarihe kaydedilmiş ve klasik determinizm onunla tarihe karışmıştır. Modern determinizmin son kuramı Kaos teorisidir. Modern determinizm, klasik determinizmi dışladıktan sonra "başlangıç durumuna hassas bağlılık" ile "uzun süreçte belirlenemezlik" sorununu bağdaştırmak için bocalamış, bu sorunu Kaos teorisi ile çözmüştür.

 

Ancak hâlen on yıl sonra bugün öğleden sonra havanın açık mı kapalı mı olacağını, yanımıza o gün şemsiye alıp almamamız gerektiğini öngöremiyoruz! :) Fakat mikroskop yokken enfeksiyonlara da neyin neden olduğunu bilmediğimizden hastalanacağımızı öngöremiyorduk ve aşı olamıyorduk!

 

Kaos budur. Pasifikte kopan fırtınaya Pekin'de kanat çırpan bir kelebek DE neden olmuştur. Ama bu, öngörme olanağımız olan bir etken değildir sadece. Ne kadar nedenselliği çözümleyebilme, o kadar belirlenimcilik. Ne kadar köfte, o kadar ekmek gibi... :) Nedenselliği ne kadar çözümlediysek, o kadar öngörü yapabiliriz.

 

Determinizm Laplace'den sonra tüm nedenselliği en ince ayrıntısına kadar bilen bir varlık tasavvur etmemiştir. Böyle bir varlık yoktur. Son insan bireyi, son saatini yaşarken bilmediği nedensellikler olacaktır. Modern determinizm, mutlak bir belirlenimciliği değil, nedensellik oranında belirlenimciliği koymuştur. Mutlak belirlenimcilik iddiası, klasik determinizmdir. Kaderdir yani...

 

Modern determinizm, tanrının sırlarını ancak tanrı bilir, insan erişemez demez. Bu, klasik determinizmdir. Modern determinizm, mutlak belirlenim yoktur der. Modern determinizm, belirlenim ilkesini nedenselliğin analizine bağlamıştır. Sacayaktan üç ilkeyi eşit almamış, öncelik sırasına göre dizmiştir. 1. Nedensellik. 2. Gerekircilik. 3. Belirlenimcilik. Bu, öncelik sırasına göre dizilimdir. Birinci ayak nedensellik ilkesi. O olmadan diğer ilkeler olamazlar...

 

Sayın Demirefe, Modern ve Klasik determinizm ayrımını nerden çıkarıyorsunuz ? Buna kaynak verebilecek misiniz ? Zira, Literatürde böyle bir sınıflama yok. Poincare, 1900 yılında, o zamana kadar güneş sisteminin kararlı olup olmadığının belirlenemeyeceğini gösterdi. Modern determinizmin değil, modern matematiksel astronominin babası olarak tarihe geçti. Kaos’u matematik literatürüne sokan Poincaredir. Okuduğunuzu söylediğiniz Science et Methode adlı yapıtında bunu anlatıyor zaten. Dolayısıyla, o dönem Determinizm’e sarsılmaz inanç yaralanmıştır.

 

Kararlılık, kontrol teorisinde önemli bir konudur. Bugün kullandığımız bir çok otomatik makine, Lineer kontrol ( digital ve Analog ) kuramına göre yapılır. Bu sistemlerde, kararlılık, çok önemlidir. Geri beslemeli lineer sistemlerde, kontrol edilebilirlilik yani belirlenebilirlik, hayati önem taşır. Bunun için matematiksel kararlılık kriterleri (Routh, Hurwitz ve Liapunov vs. ),oluşturulmuştur. Sistemin kararsız olduğu nokta ve bölgeler, non-lineerleştiği ( analog olmayan ) yani sistemin lineer kaldığı gerek ve yeter şartların dışına çıkılan durumlardır. Bu da gerçek hayattır. Mühendislik, lineer durumlarla ilgilenir. Çünkü, analitik çözüm bulunan aralık lineerlik aralığıdır. Kontrol edilemeyen durum belirlenebilen bir durum değildir. Siz başlangıç koşullarını, süper ölçüm aletleriyle nereye kadar bir hassasiyetle belirlemiş olursanız olun, sonucu epsilon aralığında %100 belirlenim mümkün olmamaktadır.

 

Bu bizim deney aletlerimizle ilgili bir kusur değil, bizatihi, Laplace şeytanı gibi bir dış gözlemci açısından da belirlenebilen bir olgu değildir. Bu matematiksel bir olgudur. Yani, Kaosda insanlar açısından bir belirlenimcilik olmadığı gibi, evrenden soyutlanmış ( mümkünse ) bir varlık açısından da mümkün görünmemektedir. Kuantum için aynı şeyi söyleyemem. Ordaki durum, bizim açımızdan bir belirlenemezlik içeriyorsa da, dış gözlemci bir varlığa göre ( mümkünse tabii ) belirlenebilirlik olası.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın instantkarma, Tübitak yayınlarından "Raslantı ve Kaos" ile "Kaos" kitapları iyi kaynaklar. Poincaré bahsettiğiniz ve başka bir çok incelemeleri ile (türbülans, başlangıç durumuna hassas bağlılık gibi) kaos teorisine zemin hazırlamıştır. Kaos teorisi modern determinizmin aldığı son şekildir.

 

Siz determinizmin belirlenimcilik ilkesine yöneltilen eleştirilerden bahsediyorsunuz. Kaotik durumlarda belirlenimin olanaksız duruma geldiği eleştirileri bilinen ve yanıtlanan eleştiriler. Aynı durum kuantum ilkelerde de var. Bunların hiç biri determinizmi ihlal etmez. Çünkü determinizm her şeyi belirleyebileceğini asla iddia etmez. Klasik determinizm, yani kader, son olarak Laplace tarafından ifade edilmiş ve tüm nedenselliği bilen bir varlığın, tüm olacakları bilebileceği öne sürülmüştür. Modern determinizm böyle bir şeyi kabul etmez. Modern determinizm tüm nedenselliğin kapsanmasını olanaksız görür ve bu nedenle tüm geleceği bilen bir varlık tasavvuru olamaz.

 

Bu konuda yazı tura örneği sıkça verilir. Özetle: Çok hızlı görüntü alan bir kameralar sistemi ve görüntüleri çok hızlı işleyebilen bir bilgisayar yapılsa, havaya atılan bir paranın çok kısa sürede yazı mı tura mı geleceğini önceden bilen bir sistem yapılabilir. Buna kıyasla, gözlem ve bilgiişlem aygıtlarımız geliştikçe daha çok nedenselliği kapsayacak ve daha çok öngörü yapabileceğiz.

 

Belirsizlik, yani indeterminizm, şu savla determinizme karşı öne sürülür: Bir şey sayısız olasılıklarda olabilir ve hangi olasılığın geçerli olacağı tamamen belirsizdir. Bunu belirli kılan bir tanrısal irade vardır. Yani, elektronun atomdaki konumu sayısız olasılıklarda olabilirdi. Fakat belirli bir konumda bulunmasını sağlayan bir seçici irade vardır.

 

Bunlar çok tartışılan konulardır ve bir çok bilimci aslında ortaya net görüş koyup bir cepheleşme, felsefi bir kutuplanma içine girmekten kaçınır. Bilimin yapısında şüphecilik olduğu için bu tür uç, felsefe alanı ile ortaklaşan konularda kesin bir dil kullanmaktan kaçınılmakta. Bu yüzden, indeterministlerin listesi, deterministlerin listesi şeklinde, Şnidler listesi gibi :) kesin gruplamalar yapılamaz. Ama emin olun bilim kesinlikle determinist yöntemi izliyor ve bilimi bu yoldan çevirecek en küçük kanıt bulunamadı. Kuantumdan beklentiler var.

 

Yalnız bakın şu olmuştur: 19. yüzyılda elektrik ve optik kuralların çok kesin ve net oluşu, belirlenimciliğin bir zafer sarhoşluğuna dönüşmesine yol açmıştı. Artık bilimin belirleyemeyeceği hiç bir şey kalmayacağına dair bir inanç oluşmuştu. Fakat 20. yüzyılda kazın ayağı öyle gelmedi. Karmaşa son derece yüksek ve biz çok az şey biliyoruz. Bunu Feynman "altta daha çok yer var" veciz sözüyle bilim tarihine yazdı.

 

Daha altta çok yer olduğu anlaşıldığı içindir ki dünyanın en büyük makinesi ve en pahalı deneysel aygıtı olan parçacık hızlandırıcılar yapılıyor...

 

Determinizm ise, durumu belirleyenin, belli koşullara göre kararlılık kazanan bir statüko olduğunu söyler. Buna durumsal da diyebiliriz. Durumsal değişmez değildir, kaotik biçimde, gözden kaçan, öngörülemez bir şekilde değişir. Statükonun oluşum nedenlerini belirlemek görece kolay, değişimini izlemek görece zordur. Statükonun değişip başka bir durumsal oluşumunu kestirmek çok çok zordur.

 

Tıpkı evrim gibi. Evrimi daha üstün canlılar ortaya çıksın diye yöneten bir seçici irade yoktur. Doğal seçilim, başarısızları ayıklayarak başarılının süregitmesini sağlar ve ortaya bir tasarlanmışlık görüntüsü çıkar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın instantkarma, Tübitak yayınlarından "Raslantı ve Kaos" ile "Kaos" kitapları iyi kaynaklar. Poincaré bahsettiğiniz ve başka bir çok incelemeleri ile (türbülans, başlangıç durumuna hassas bağlılık gibi) kaos teorisine zemin hazırlamıştır. Kaos teorisi modern determinizmin aldığı son şekildir.

 

Poincare, Kaos terimini kullanan ilk bilim adamıdır. Zemin hazırlayanlar ise Hadamard ve Duhem oldu.

 

Siz determinizmin belirlenimcilik ilkesine yöneltilen eleştirilerden bahsediyorsunuz. Kaotik durumlarda belirlenimin olanaksız duruma geldiği eleştirileri bilinen ve yanıtlanan eleştiriler. Aynı durum kuantum ilkelerde de var. Bunların hiç biri determinizmi ihlal etmez. Çünkü determinizm her şeyi belirleyebileceğini asla iddia etmez. Klasik determinizm, yani kader, son olarak Laplace tarafından ifade edilmiş ve tüm nedenselliği bilen bir varlığın, tüm olacakları bilebileceği öne sürülmüştür. Modern determinizm böyle bir şeyi kabul etmez. Modern determinizm tüm nedenselliğin kapsanmasını olanaksız görür ve bu nedenle tüm geleceği bilen bir varlık tasavvuru olamaz.

 

:) Sayın demirefe, Literatürde, Modern determinizm-Klasik determiniz ayrımı yoktur demiştim.Buna kaynak da istemiştim. Sizin kaygınızı anlıyorum. Sizin isimlendirme üzerinde durmanız, determinizmin geçerli olmamasının, bilime güveni sarsacağını, dogmalara prim vereceğini düşünmeniz. ( ki böyleleri de var ) Benim anlatmaya ve yapmaya çalıştığım ise, isimlere takılmadan, Kaos ve Kuantum kuramlarının sonuçları üzerinden bir evren betimlemesini yapmak.

 

Bu konuda yazı tura örneği sıkça verilir. Özetle: Çok hızlı görüntü alan bir kameralar sistemi ve görüntüleri çok hızlı işleyebilen bir bilgisayar yapılsa, havaya atılan bir paranın çok kısa sürede yazı mı tura mı geleceğini önceden bilen bir sistem yapılabilir. Buna kıyasla, gözlem ve bilgiişlem aygıtlarımız geliştikçe daha çok nedenselliği kapsayacak ve daha çok öngörü yapabileceğiz.

 

Çok hızlı görüntü alan bir kameralar sistemi ve görüntüleri çok hızlı işleyebilen bir bilgisayar yapılsa, havaya atılan bir paranın çok kısa sürede yazı mı tura mı geleceğini önceden bilen bir sistem yapılamaz. Çünkü, sizin aldığınız başlangıç koşulları ile ilgili görüntüler, digital olarak işlendiğinde, analog veriler, bit sayısı ne kadar artarsa artsın veri kaybına uğrar. Başlangıç koşullarına hassas bağlılık nedeniyle de ön görülemez, kestirilemez sonuçları hesaplamak mümkün olmaz.

 

Sizin verdiğiniz bu yazı-tura örneği genellikle Kuantumun istatistik metodunu açıklamak için kullanılır. Bu benzetme, Shrödinger denkleminin çözümü olan dalga fonksiyonlarının, tüm uzayda( - sonsuz, artı sonsuz ) integralinin alınmasıyla, yer veya konum için elde edilen ‘ BEKLENEN DEĞER ‘leri içindir. Yani, bir parayı bir kere değil, örneğin yüz kere atıp çıkan sonuçları istatistiksel olarak değerlendirme metodunun,determinizmle, belirlenimcilikle örtüşüp örtüşmediği konusunda verilen bir örnektir. Çünkü, parayı bir kere atmakla, yüz kere atmanın istatistiksel olarak vereceği sonuçlar farklıdır. Burada, bulunan sonuçlar ‘ Beklenen değerler ’dir.

 

Belirsizlik, yani indeterminizm, şu savla determinizme karşı öne sürülür: Bir şey sayısız olasılıklarda olabilir ve hangi olasılığın geçerli olacağı tamamen belirsizdir. Bunu belirli kılan bir tanrısal irade vardır. Yani, elektronun atomdaki konumu sayısız olasılıklarda olabilirdi. Fakat belirli bir konumda bulunmasını sağlayan bir seçici irade vardır.

 

Belirlenemezcilik ya da İndeterminizm, felsefede, insanın özgür iradesi olduğunu ve bütün eylemlerinin önceden belirlenmiş bir dizi kurala bağlı olmadığını kabul eden görüş ( Vikipedi )

 

Yani, bu akım, Laplace’çı Tanrı veEvren betimlemesine karşı bir duruş. Çünkü, Klasik determinizm ( sizin bulduğunuz terimle ), insanın kaderinin taa en baştan belirlenmiş olduğunu çıkarsar. Evren betimlemesi deterministiktir. İndeterminizm, bunu reddeder. İnsanın kaderini kendi ellerine verir.

 

Bunlar çok tartışılan konulardır ve bir çok bilimci aslında ortaya net görüş koyup bir cepheleşme, felsefi bir kutuplanma içine girmekten kaçınır. Bilimin yapısında şüphecilik olduğu için bu tür uç, felsefe alanı ile ortaklaşan konularda kesin bir dil kullanmaktan kaçınılmakta. Bu yüzden, indeterministlerin listesi, deterministlerin listesi şeklinde, Şnidler listesi gibi (IMG:http://www.turkish-media.com/forum/style_emoticons/default/smile.gif) kesin gruplamalar yapılamaz. Ama emin olun bilim kesinlikle determinist yöntemi izliyor ve bilimi bu yoldan çevirecek en küçük kanıt bulunamadı. Kuantumdan beklentiler var.

 

Determinist ilke, bilimin belirleyici olabildiği konularda, özellikle mühendislikte geçerli bir ilkedir.Bugün Kaos, bir bilim ilkesi olma yolundadır. Düzensizliğin düzeni olan Kaosun, deterministik süreçleri kapsayan bir yanı vardır. Yani, özel durumlar, soyutlamalar, idealleştirmelerin yapılabildiği alanlar, yani determinizin geçerli olduğu alanlar, Kaosun özel durumlarıdır. Bu nedenle, Determinizm Kaosu kapsamaz. Tam tersine Kaos, determinizmi kapsar.

 

Bugün Kaos, ekonomiden tutun, tarih ve siyaset felsefesine bir çok konuyu etkilemiştir. Post-Modernist felsefe Kaos ve Kuantum gibi gelişmeler nedeniyle ortaya atılmıştır.

 

Yalnız bakın şu olmuştur: 19. yüzyılda elektrik ve optik kuralların çok kesin ve net oluşu, belirlenimciliğin bir zafer sarhoşluğuna dönüşmesine yol açmıştı. Artık bilimin belirleyemeyeceği hiç bir şey kalmayacağına dair bir inanç oluşmuştu. Fakat 20. yüzyılda kazın ayağı öyle gelmedi. Karmaşa son derece yüksek ve biz çok az şey biliyoruz. Bunu Feynman "altta daha çok yer var" veciz sözüyle bilim tarihine yazdı.

 

Daha altta çok yer olduğu anlaşıldığı içindir ki dünyanın en büyük makinesi ve en pahalı deneysel aygıtı olan parçacık hızlandırıcılar yapılıyor...

 

Determinizm ise, durumu belirleyenin, belli koşullara göre kararlılık kazanan bir statüko olduğunu söyler. Buna durumsal da diyebiliriz. Durumsal değişmez değildir, kaotik biçimde, gözden kaçan, öngörülemez bir şekilde değişir. Statükonun oluşum nedenlerini belirlemek görece kolay, değişimini izlemek görece zordur. Statükonun değişip başka bir durumsal oluşumunu kestirmek çok çok zordur.

 

Tıpkı evrim gibi. Evrimi daha üstün canlılar ortaya çıksın diye yöneten bir seçici irade yoktur. Doğal seçilim, başarısızları ayıklayarak başarılının süregitmesini sağlar ve ortaya bir tasarlanmışlık görüntüsü çıkar...

 

Evet, çok az şey bildiğimiz doğrudur. Elektromagnetik Teori ( Optik de bunun içindedir ), bu güne kadar tam anlaşılmış tek kuramdır. Ancak, daha önce de ifade ettiğim gibi, CERN de bulunacak şey, Higgs parçacığının bulunması ile STANDART MODELin doğrulanması ve Her şeyin teorisinin bulunmasının Kaotik süreçlerle ilgisi yoktur. Çünkü, yasalar ve süreçler farklıdır.

 

Biz yer çekimi yasasını kullanarak, mekanik bir süreci modellemeye kalkarsak, örneğin, otobanda ilerleyen bir arabanın maruz kaldığı kuvvetlerle bir denklem kurup bunun 100 km sonraki bulunacağı yeri tayin etmeye kalkarsak, başarısızlığa uğrama ihtimalimiz fazladır.Eğer, idealleştirme yapıp, pürüzsüz bir yol, sabit rüzgar hızı, dişlilerin aşınmasız ve ısınmasız olduğunu iddia edersek, ne kadar gaza basarsam o kadar hızlı giderim diye bir deterministik süreci varsayabilirim. Fakat, gerçek hayatın böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Yani, 100 km sonraki hızını yaklaşık bile olsa, tam bir kesinlikle söyleyemiyorsak, bu yer çekimi, adhesif kuvvetlerin oluşturduğu sürtünme, elektromagnetik kuvvetlerin neden olduğu etki-tepki yasalarını yok saymamız sonucunu vermez.

 

Kaos, süreçlerle ilgilidir. Evrim de Kaotik bir süreçtir. Bir olayın, Kaotik bir süreç olduğunu öne sürmek, onun matematiksel olarak çözümü olamayacağını söylemek, bunun Tanrı iradesi ile olduğunu söylemekle çok farklıdır. :excl:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

instantkarma, yanıtınızı okuyunca, bu konuların ne kadar farklı yorumlanan konular olduğunu bir kez daha anladım. Popüler bilim yazarlarının konuyu bilim ile sınırlı tutarak, felsefi yanına girmekten neden kaçındıklarını daha iyi anladım. Çünkü felsefe, ak-kara zıtlığında karşıt savların savaş alanıdır. Ben bu yandan bakarım, determinizmi dogma karşıtı, indeterminizmi dogma yanlısı görürüm, siz o yandan bakar tersini görürsünüz.

 

Literatürde modern-klasik determinizm ayrımı olmadığını söylüyorsunuz. Farabi veya Laplace determinizmi ile bugünkü determinizmin bir tutulamayacağını kabul etmek zorundasınızdır sanırım. Sizin söylediğiniz belki kesin çizginin çizilemeyeceği olabilir. Elbette gelişim bir (çok kabaca ve toplamda) lineere yakın süreç izler. Kesikli süreçler çok kısa ve küçük, kuantum ölçeklerde geçerlik kazanır. Determinizmin gelişiminde kesikli bir süreç elbette olamaz. Bizim ayrımımız çok kabaca ve değişimin yönünü işaret eder bir ayrım. Fakat çok kabaca, Laplace bu konuda bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor.

 

Atılan parada sorun, atılışı izleyen hangi sürede yazı mı tura mı olduğunun belirlenmesidir. Atılış anına ne kadar yakın belirlenim, o kadar zafer. Olanaksız olan, atılış anında belirleyen bir sistem yapmak. Nitekim evrenin ilk saniyelerine kadar kuram geliştirilebiliyor, ancak ilk saniyenin kesirlerinde tıkanma başlıyor. İlk an için bir kuram ise, yok...

 

Kaosun yasalarının belirlenemeyişi, determinizmi ihlal etmez. Bu, nano ölçeklere inmeyi bekleyen bir gelişme. Zamanında hastalık yapan etkenlere, yani mikro düzeye de inemeyince, orada da belirlenim yapamıyorduk. Nano ölçeğe indiğimizde, belirlenimimiz artacak. Hatta bunun piko düzeyi de gelecek belki de, ne belli?

 

Yani determinizm kaosu kapsar.

 

Determinizm-indeterminizm sorununun özgür irade sorununa indirgenmesi, son adım için ilk adımda sonuç istenmesi anlamına gelir. Bilincimizi kapsayabildiğimizde bu soruya yanıt bulacağız. Özgür irade sorununu henüz çözemedik, çünkü bilinç sorununu çözemedik. Determinizm şu an "özgür irade yoktur" demiyor. Bunu söyleyebilme gibi bir iddiası var mı, evet var! Özgür irade, determinizmin son tartışacağı son konudur.

 

Siz kaosu boş verin, o işi çözeceğiz merak etmeyin. Asıl sorunlar kuantumda. Yaygın verilen bir örnek vereyim: Karanlık bir mağaradasınız ve göremiyorsunuz. Orada bir ayı ile mağarayı paylaştığınızı hissediyorsunuz. Elinizde golf topları var. Topları oraya buraya fırlatıp ayının yaklaşık büyüklüğü, yönü ve uzaklığı hakkında bir fikir ediniyorsunuz. İhtiyacınız olan, golf toplarından çok daha küçük tanecikler, yani fotonlar fırlatan bir cep feneri...

 

Ayının tam görüntüsünü fotonlarla alıyorsunuz. Halbuki fotonların tam görüntüsünü alacağınız, fotonu tarayabilecek, ondan çok daha küçük tanecikleriniz yok. O yüzden fotonun kuantum durumlarını belirlemek için çok dolambaçlı yollara ve tekniklere başvurmak zorundasınız.

 

İşte CERN MERN, çalışıyor, didiniyoruz. Olacak... Determinizm daha en az bir milyar yılımız olduğunu kulaklarımıza fısıldıyor. Yalnız tembihlemeyi ihmal etmiyor: Bu "daha yatabilirsiniz" demek değil, "çalışın, çalışın, olacak" demek...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

instantkarma, yanıtınızı okuyunca, bu konuların ne kadar farklı yorumlanan konular olduğunu bir kez daha anladım. Popüler bilim yazarlarının konuyu bilim ile sınırlı tutarak, felsefi yanına girmekten neden kaçındıklarını daha iyi anladım. Çünkü felsefe, ak-kara zıtlığında karşıt savların savaş alanıdır. Ben bu yandan bakarım, determinizmi dogma karşıtı, indeterminizmi dogma yanlısı görürüm, siz o yandan bakar tersini görürsünüz.

 

Bunun o yandan, bu yandan bakma ile alakası yoktur. Tartışma, felsefenin temel önermelerinin bilinmesi ile mümkün olur. İndeterminizmin savlarının, determinizmin savlarının neler olduğunu, ve bu savlar üzerindeki akıl yürütmelerin, mekanizmaların açıklanması yoluyla tartışma yapılabilir. Daha önce de söylediğim gibi, inançla dogma, inanç karşıtı ile dogma karşıtı farklı kavramlardır. O nedenle, size, Klasik determinizmin ( sizin felsefeye ekeldiğiniz terim olan ) filozofu olan Spinoza’nın ne demiş olduğunu araştırmanızı ve tartışmamızı bu yönde geliştirmemiz gerektiğini tavsiye ediyorum. İndeterministler ne demiş ? Kimler dir ? Hepsi dogmacı mıydılar ? Bunları bilmeden, kafadan tartışmak abes görünüyor. B)

 

 

Literatürde modern-klasik determinizm ayrımı olmadığını söylüyorsunuz. Farabi veya Laplace determinizmi ile bugünkü determinizmin bir tutulamayacağını kabul etmek zorundasınızdır sanırım. Sizin söylediğiniz belki kesin çizginin çizilemeyeceği olabilir. Elbette gelişim bir (çok kabaca ve toplamda) lineere yakın süreç izler. Kesikli süreçler çok kısa ve küçük, kuantum ölçeklerde geçerlik kazanır. Determinizmin gelişiminde kesikli bir süreç elbette olamaz. Bizim ayrımımız çok kabaca ve değişimin yönünü işaret eder bir ayrım. Fakat çok kabaca, Laplace bu konuda bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor.

 

Bugünkü determinizm diye adlandırdığınız olayları , bugün determinizm diye adlandıran var mı ? Bana önce bunu kanıtlamanız gerekir. Determinizmin gelişiminin kesikli mi, sürekli mi olduğu konusunun tartışmamızın konusu ile uzaktan yakından bir alakası olmadığını siz de biliyorsunuz. :D

 

Atılan parada sorun, atılışı izleyen hangi sürede yazı mı tura mı olduğunun belirlenmesidir. Atılış anına ne kadar yakın belirlenim, o kadar zafer. Olanaksız olan, atılış anında belirleyen bir sistem yapmak.

 

Atılış anında belirleyen bir sistem yapmak olanaksız olduğu gibi, bunun tam ve kesin olarak belirlenmesinin de olanaksız olduğunu bize matematik söylüyor. İrrasyonel ve transandan sayılar konusunda biraz bilgi sahibi olmak yeter.Sorun, deterministik süreçlerde, bu belirlenemezliğin etkisinin ihmal edilebilecek kadar az olması. Oysa, kaotik süreçlerde bu ihmalin yapılamayacağı… B)

 

Nitekim evrenin ilk saniyelerine kadar kuram geliştirilebiliyor, ancak ilk saniyenin kesirlerinde tıkanma başlıyor. İlk an için bir kuram ise, yok...

 

Evrenin ilk saniyelerine kadar kuram geliştirilmiyor. Evrenin ilk saniyelerine kadar kuramların geçerli olduğu kanıtlanıyor. Tabii, bu kuramlar sizin anladığınız gibi, süreçlerle ilgili değil, yasalarla ilgili… :)

 

Kaosun yasalarının belirlenemeyişi, determinizmi ihlal etmez. Bu, nano ölçeklere inmeyi bekleyen bir gelişme. Zamanında hastalık yapan etkenlere, yani mikro düzeye de inemeyince, orada da belirlenim yapamıyorduk. Nano ölçeğe indiğimizde, belirlenimimiz artacak. Hatta bunun piko düzeyi de gelecek belki de, ne belli?

 

Yani determinizm kaosu kapsar.

 

Kaosun nano yada piko düzeylerle ilgisi de yok. Kaos, matematiksel bir olgu. Zaten, o nedenle, konuyu ilk ortaya atan bir matematikçi olan Poincare!

 

Daha önce de anlatmaya çalıştığım gibi, Analitik olmayan süreçlerde, bazı varsayım, kabul ve ihmallerin yapılabildiği durumlar, yani süreçlerin analitik incelenebildiği haller, Kaos teorisinin özel durumlarına tekabül eder.

 

Dolayısıyla, Kaos, determinizmi içerir ve kapsar. :)

 

Determinizm-indeterminizm sorununun özgür irade sorununa indirgenmesi, son adım için ilk adımda sonuç istenmesi anlamına gelir. Bilincimizi kapsayabildiğimizde bu soruya yanıt bulacağız. Özgür irade sorununu henüz çözemedik, çünkü bilinç sorununu çözemedik.

 

Determinizm şu an "özgür irade yoktur" demiyor. Bunu söyleyebilme gibi bir iddiası var mı, evet var! Özgür irade, determinizmin son tartışacağı son konudur.

 

Onu demeyen, şu an, Modern bilimin ortaya koydukları yani Kaos ve Kuantum kuramları. İnsan beyninin çalışma süreçlerinin kaotik olması, zaten bizzatihi, Özgür iradenin var olduğunu kanıtlayan bir olay. Özgür irade, felsefenin ana sorularından biridir ve bir felsefe olan determinizmin öncelikle tartışacağı bir konudur. Tartışmadan kaçmanın yolu yok saymaktan geçmemeli. :)

 

Siz kaosu boş verin, o işi çözeceğiz merak etmeyin.

 

Kaos, çözüldü zaten. Burada, temel sorun, tersinirliğin yani, ABD’deki fırtınanın Çindeki hangi kelebek tarafından çıkarıldığını çözmek, yada sayısal bilgisayarlarla fraktal geometri kullanılarak çizilen bir grafiğin hangi bilgisayar tarafından çizildiğini bulabilmek. Bunlar çözülmediği müddetçe, Kaos determinizme eklemlenmeyecektir. :)

 

Asıl sorunlar kuantumda. Yaygın verilen bir örnek vereyim: Karanlık bir mağaradasınız ve göremiyorsunuz. Orada bir ayı ile mağarayı paylaştığınızı hissediyorsunuz. Elinizde golf topları var. Topları oraya buraya fırlatıp ayının yaklaşık büyüklüğü, yönü ve uzaklığı hakkında bir fikir ediniyorsunuz. İhtiyacınız olan, golf toplarından çok daha küçük tanecikler, yani fotonlar fırlatan bir cep feneri...

 

Ayının tam görüntüsünü fotonlarla alıyorsunuz. Halbuki fotonların tam görüntüsünü alacağınız, fotonu tarayabilecek, ondan çok daha küçük tanecikleriniz yok. O yüzden fotonun kuantum durumlarını belirlemek için çok dolambaçlı yollara ve tekniklere başvurmak zorundasınız.

 

İşte CERN MERN, çalışıyor, didiniyoruz. Olacak... Determinizm daha en az bir milyar yılımız olduğunu kulaklarımıza fısıldıyor. Yalnız tembihlemeyi ihmal etmiyor: Bu "daha yatabilirsiniz" demek değil, "çalışın, çalışın, olacak" demek...

 

Burada sorun fotonların boyutu değil, bilakis dalga –parçacık ikilemini doğuran çift-aralık deneyleri, daha sonra elektronlarla yapılmıştır. Daha sonra çok daha küçük parçacıklar ile de yinelenmiştir.Kuantum kuramının dayandığı ikilem (dalga –parçacık ikilemi) budur. Ulaşılan temel büyüklük de Plank sabitidir.Bundan sonrasına, Feynman ustadan bir alıntı :) ile devam edelim :

 

Bir zamanlar bir filozof “Bilimin varolabilmesi için benzer koşulların benzer sonuçlara yol açması gereklidir” demişti. İyi ama açmıyorlar. Her seferinde aynı koşullarla durumu belirliyorsunuz ve elektronu hangi delik arkasında göreceğinizi kestiremiyorsunuz. Ancak benzer koşulların her zaman benzer sonuçlar vermemesine karşın,bilim varlığını sürdürüyor. Ne olacağını önceden tam olarak bilememek bizi mutsuz yapıyor. İnsanın bilmesinin zorunlu olduğu çok tehlikeli ve ciddi durumlar olabilir;ama yine de bunları önceden bilemiyorsunuz. Örneğin bir fotoelektrik pil ve tek bir elektronun geçebileceği bir düzen kurabiliriz- kurmasak daha iyi olur,ama kurabiliriz. Eğer elektronu Delik 1’in arkasından görürsek atom bombasını harekete geçirip Üçüncü Dünya Savaşı'nın başlatabiliriz. Ama eğer onu Delik 2’nin arkasında görürsek barış antenleri çıkıp savaşı bir süre erteleyecektir. O zaman, bilim ne denli ilerlese de,insanın geleceği,önceden kestiremeyeceği bir şeye bağımlı olacaktır. Gelecek, önceden bilinemez.

 

“Bilimin varolması için” gerekli olan şeyler,doğanın özellikleri,tantanalı ön-koşullarla belirlenmezler;onlar, daima üstünde çalıştığımız maddeyle,doğanın bizzat kendisiyle belirlenir. Bakarız ve ne bulduğumuzu görürüz. Ama ne olacağını önceden isabetle söyleyemeyiz. Akla en uygun olanaklar çoğunlukla doğru çıkmaz. Bilim ilerleyecekse,gerekli olan şey deney yapmak, sonuçları dürüstçe açıklamak-sonuçlar,birisi onların nasıl olmalarını arzu ettiğini söylemeden önce açıklanmalıdır ve son olarak da sonuçları yorumlayacak zekaya sahip olmaktır. Bu zeka konusunda önemli olan bir nokta,sonuçların ne olması gerektiği hakkında önceden çok güvenli olmamaktır. Önyargılı olunabilir ve “ bu olamaz,bunu beğenmedim” denebilir. Önyargılı olmak kesin olarak emin olmaktan farklıdır. Kesin ön yargılı olmayı değil, yalnızca eğilimi kastediyorum. Sadece eğiliminiz varsa fark etmez;çünkü, eğiliminiz yanlışsa art arda gelen deney sonuçları durmadan canınızı sıkar ve sonunda onları artık göz ardı edemezsiniz. Ancak önceden bilimin sahip olması gereken bir önkoşuldan çok kesin olarak emin iseniz sonuçları göz ardı edebilirsiniz. Gerçekte bilimin varolabilmesi için bizim filozofumuzunki gibi doğaya yerine getirmesi gereken ön koşullar ileri sürmeyen beyinlere gerek vardır.

 

(R.Feynman, Fİzik Yasaları Üzerine,TÜBİTAK yay, s: 148-174 )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İtiraf edeyim yıllardır etkili bir indeterminist eleştiri alamamıştım. Sevgili instantkarma son derece organize ve motorize birliklerle saldırıyor. Bu gerçekten çok güzel. Çünkü determinizm yanlışlanmaya çalışılarak güçlenen bir savlamadır. Kendi kendini çürütmeye çalışan, buna var gücüyle çalışan tek düşün sistemidir. Determinizm kadar kendini yanlışlamaya çabalayan bir düşün sistemi görülmemiştir. Tüm savlamalar kendini kanıtlamaya uğraşırken, determinizm kendini çürütmeye, indeterminist bir kanıt bulmaya çalışır. Varlığını, tüm çabalara rağmen bu kanıtın bulunamayışı ile sürdürür.

 

Sevgili instantkarma önce determinizmin belirlenimcilik ayağına etkili bir saldırı düzenledi. Fakat belirlenimin "nedenleri" olduğu gibi, belirsizliğin de "nedenleri" vardır. Belirsizliğin nedenlerini ortaya koymak için çalışıyoruz. Ortaya koyabildiğimiz ölçüde belirsizlik aleyhine belirlenim bir adım daha ilerleme sağlamış olacak.

 

Daha sonra saldırısını determinizmin gerekircilik ilkesine yöneltti. Çünkü sacayaktan bir ilke kırıldığı anda bu yapı göçer. Çünkü determinizm üçlü sacayak üzerinde duruyor: Nedensellik, gerekircilik, belirlenimcilik. Klasik determinizm buna "zorunluluk" diyordu. Yani her şey dışına çıkamayacağı bir zorunluluk içinde mukadder sonuna doğru, bir nehrin zorunlu olarak, bunun dışında hiç bir olasılığın bulunmadığı denize karışma sonuna doğru akışı gibi, varlık kaçamayacağı sona doğru akıyordu. Modern determinizm ise zorunluluk ilkesini kabul etmeyerek bunu "gerekircilik" ilkesine çevirdi. Çünkü modern determinizmin kurucusu Poincare şöyle demişti:

 

"Gözümüzden kaçan çok küçük bir neden, görmezden gelemeyeceğimiz denli büyük bir etkiye yol açar ve biz bu etkinin raslantısal olduğunu söyleriz." Bu ifade, aslında klasik determinizmin kurduğu zorunluluk dünyasının, kaosun eklemlenmesi ile nasıl renkli ve değişken bir dünyaya dönüşeceğinin işaret fişeği idi. David Ruelle onun bu sözünü şöyle yorumluyor:

 

"Poincare olasılıkların fiziksel dünyanın tanımlanmasında ne denli işe yaradıklarını ve raslantının günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası olduğunu biliyordu. O günlerde kuantum belirsizlik henüz bilinmediği için, klasik determinizme bağlı kalan Poincare, bu nedenle raslantının nasıl işe karıştığını anlamaya çabalıyordu." Klasik determinizmi kalınlaştırdım, çünkü böyle bir ayrım ve tanım yapılmadığını iddia etmiştiniz.

 

Böylece klasik determinizmin zorunluluk ilkesi, modern determinizmde "gerekircilik" ilkesine dönüştü. Küçük ama etkili, gizli kalmış bir nedeni oynayarak durumsalda dramatik değişikliklere yol açmak olasıydı. Fakat bu durumsalı (statüko) çökertip belirsizliğin kucağına düşmüş bir dünya yaratmak için değil. Yeni bir durumsal, bir üst statüko yaratmak için! (Statüko durağanlık, değişmezlik, zorunluluk çağrıştırdığı için durumsal sözcüğünü tercih ediyor, açıklayıcı olsun diye ikisini de kullanmak zorunda kalabiliyorum.)

 

Bu işin anahtarı, en ince ve ayrıntıda gizlenmiş nedensellikleri bulup çıkarmaya, nedensellik örüntüsündeki yerlerini ve etkileşimlerini tanımlamaktan geçiyor. Eğer özgür irademiz yoksa, bunun "nedenleri" olduğu gibi, özgür irademiz varsa bunun da "nedenleri" olacaktır. İnsanın ölümlü olmasının, 120 yaşını geçmesinin olası olmayışının ve ölümün mukadder oluşunun nedenleri vardır. Bir gün gelip insan ölümsüz olabilecek, veya en azından 120 sınırından kurtulabilecekse, bunun da nedenleri olacaktır. Telomerleri mi tamir edeceğiz, kök hücre mi aşılayacağız, klonlamayla mı çoğalacağız, her ne yeni durumsal geliştireceksek, bu durumsala ulaştıran nedenler olacaktır.

 

Ancak evrenin sonlanmasını engelleyemeyeceğiz. Bunun da nedenleri var. Belki de gerçekten bir zorunluluğun esiriyizdir. Bunu şu an bilmiyoruz. Belki gerçekten özgür irademiz yok. Bunu da bilmiyoruz. Bizim şu an bildiğimiz, bir gerekircilik ilkesi doğrultusunda formatlandığımız ve bu durumsalı değiştirebilmek için araçlarımızın olabileceği. Bu araçları elde etmek için amansız bir savaş veriyoruz. Belki de boşver telomeri, kök hücreyi bilmem neyi, boşver biyolojiyi deyip silikon ve kromdan canavarlara dönüşmeyi seçeceğiz, bilemem daha bugünden. Daha önümüzde bir milyar yıl, en azından var.

 

Modern determinizm henüz bilemediği şeyleri henüz bilmediğini söyler. Bugün bilmiyor olmamız, yarın da bilmiyor olmamızı gerektirmez. Yarın da bilmiyor olacaksak, bunun da nedenleri olacaktır. Bizim yapacağımız, yarın daha çok şey biliyor olmamızı sağlayacak nedenleri bulmak!

 

İndeterminizm iki amaçla öne sürülür: Bunlar birbirinin tersi amaçlardır.

 

1.) Dogmatik amaçla. Yani "belirli bir şey yoktur. Her şey belirsizdir. Fakat sonsuz olasılıktan birini belirli kılan, tanrıdır. Elektronun çekirdek yakınındaki konumunu seçen ve belirleyen, tanrıdır. tanrı olmasa her şey kaosa giderdi. Belirlenimi tanrıya borçluyuz."

 

2.) Anarşik amaçla. Yani "belirli bir şey yoktur. Her şey belirsizdir. Fakat sonsuz olasılıktan birinde oluşumuz tamamen raslantıdır. Kimse, ne tanrı, ne bilim bir konum biçemez ve kural koyamaz. İstediğimi yapar, yaşar ve ölürüm, kimse de nasıl yaşayacağımı söyleyemez. İstersem canımı sıkan insanları katliam ederim, çünkü canım öyle istiyor. Özgür irade var. Tanrı zaten yok, bilim de yok, sadece istenç vardır. Sıkıysa beni durdurun! Siz beni durduruncaya kadar yirmi tanenizi benimle birlikte temize havale ederim!"

 

Özellikle tırnak içine almakla yetinmeyip italik yaptım ki bu sözleri ben söylüyorum anlaşılmasın...

 

NOT: Bu söylediklerimin haricinde;

 

A kişisi: -"xyz"

 

B kişisi: -"Hayır değil öyle, wvq"

 

A kişisi: -"Ama xyz!"

 

B kişisi: -"Hayır, wvq!"

 

tarzı bir diyalogu anlamlı bulmuyorum. Bu tarz bir tartışma yapmam. "Kaos çözüldü zaten" tarzı bir ifade olamaz, bilim var gücüyle kaosu çözmeye çalışıyor. Unutmayalım, ortaçağda veba da bir kaostu. Çözümü yoktu. Şimdi var...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ekleme: Feynman üstad çok doğru söylüyor. “Bilimin varolabilmesi için benzer koşulların benzer sonuçlara yol açması gereklidir” diyen filozof, bir klasik determinist. Fakat modern determinizm, dedesi klasik determinist filozofu, "bir şeyden anlamayan bir eski kafa" olarak görüp reddetmiyor. Modern determinist şunu söylüyor:

 

Benzer koşulları gerçekten oluşturabiliyor muyuz? Yani bir deney yaptık, tüm koşulları sağladık. Bir sonuç çıktı. Sonucu kaydettik ve deneyi tekrarladık. Farklı bir sonuç çıktı. Bu, belirsizlik mi, yoksa koşullarda biz farkında olmadan değişen bir şeyler mi oldu? Ya da biz deneyimizi yaparken gözlemimizle koşulları etkiliyor ve değiştiriyor muyuz? Gözlem yaptığımız anda olasılıklardan birini geçerli mi kılıyoruz? Yoksa tüm evren biz gözlemlediğimiz için mi var? Biz gözlemlediğimiz anda tüm evren konumlanıp galaksiler dönüyor, yıldızlar parlıyor mu? Gözlemlemediğimiz anda her şey mutlak bir karanlıkta mı kaybolacak?

 

Aynı nehirde ikinci kez yıkandığımızı sanırken, acaba nehir mi değişti, biz mi değiştik, yoksa her ikisi de mi?

 

Değişimin yasalarına nasıl ulaşabiliriz? Ayrıntıyı, en ince nedenselliği nasıl yakalayabiliriz? Böylece determinizmin belirlenimcilik ayağını gerekircilik ayağından daha güçlü duruma nasıl getirebiliriz? Acaba bir parçacığın konumunu belirlemek için çabalarken, porselen tabaktaki taze domates çekirdeğinin tabaktaki konumunu görmeden, parmaklarımızla mı çekirdeğin yerini belirlemeye çalışıyor ve bulduğumuz anda çekirdeğin konumunu mu değiştiriyoruz? Nano teknoloji bizi buldozer kepçesi ile dantel işleme zahmetinden kurtarabilir mi?

 

Feynman'ın derdi zoru bu... Determinizmin ölüm ilanını yayınlamak, belirsizliğin determinizmi öldürdüğünü ilan etmek değil derdi... Derdi, determinizmin kaosu sindirip yapısının bir parçası haline getirmesi... Sonra sıra kuantuma gelecek...

 

Ha, bunca iş nasıl başarılacak, iğneyle kuyu kazıp dünyanın karşı tarafına nasıl çıkacağız, bu imkansız!" diyen, pes etsin. Determinizm etmeyecek...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Burada sorun fotonların boyutu değil, bilakis dalga –parçacık ikilemini doğuran çift-aralık deneyleri, daha sonra elektronlarla yapılmıştır. Daha sonra çok daha küçük parçacıklar ile de yinelenmiştir.Kuantum kuramının dayandığı ikilem (dalga –parçacık ikilemi) budur. Ulaşılan temel büyüklük de Plank sabitidir.

Elektron da amma büyük ha! Bilakis sorun, tüm atomaltı parçacıklarda boyutların aşırı küçük oluşu. Atom düzeyinde çekirdek ölçeğinin altındaki her şey belirsizdir. Sorun: Boyutların küçüklüğü...

 

"Altta daha çok yer var" Feynman.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Poincare olasılıkların fiziksel dünyanın tanımlanmasında ne denli işe yaradıklarını ve raslantının günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası olduğunu biliyordu. O günlerde kuantum belirsizlik henüz bilinmediği için, klasik determinizme bağlı kalan Poincare, bu nedenle raslantının nasıl işe karıştığını anlamaya çabalıyordu." Klasik determinizmi kalınlaştırdım, çünkü böyle bir ayrım ve tanım yapılmadığını iddia etmiştiniz.

 

Literatürde olmayan bir ayrım için, ‘ Rastlantı ve Kaos ‘ kitabında kullanılmış olan bir anlatım yolunu delil göstermek ne derece geçerlidir ? Peki, ‘ Modern Determinizm ‘i de kullanmış mı Ruelle ? Bu biraz Etik bilimdir iddiasına kaynak olarak Bursa Ticaret odasında yapılmış bir konuşmayı göstermeye benzemiş ( bkz. Din olmadan önce de ahlak vardı topiği ). :)

 

Özellikle tırnak içine almakla yetinmeyip italik yaptım ki bu sözleri ben söylüyorum anlaşılmasın...

 

Gerçekten ciddi bir kaynak gösterebilecek olan bir tartışmacı, bu tür yollara sapar mı ? Var olduğu öne sürülen, yazım tarzı, ruhu ve seçtiği kelimelerle her açıdan kendi klavyesinden çıktığı bir çırpıda anlaşılıveren, içinde aşağıdaki cümlelerin geçtiği kaynağa, olmayan bir kaynak dersek daha mı doğru olur acaba ? ;)

 

İndeterminizm iki amaçla öne sürülür: Bunlar birbirinin tersi amaçlardır.

 

Demirefe arkadaşımız, felsefe dünyasına kazandırdığı Modern-Klasik Determinizm terimlerine ilaveten, İndeterminizmi de kendi kafasına göre yeniden tanımlamış. İndeterminizm tanımını vermeden önce bazı hataları düzeltelim :

 

1.) Dogmatik amaçla. Yani "belirli bir şey yoktur. Her şey belirsizdir. Fakat sonsuz olasılıktan birini belirli kılan, tanrıdır. Elektronun çekirdek yakınındaki konumunu seçen ve belirleyen, tanrıdır. tanrı olmasa her şey kaosa giderdi. Belirlenimi tanrıya borçluyuz."

 

Buna dogmatik denmez. Bu, henüz kanıtlanmamış olası bir metafizik nedeni düşünceyle, uslamlayarak çıkarsamaktır. Yani, metafizik felsefedir. Dogmatik olması için, öne sürülen iddianın herhangi bir otoriteye dayandırılarak doğru kabul edilmesi gerekir. Teoloji de felsefenin ayrı bir dalıdır.

 

İnançla, dogma arasındaki farkı da daha önce açıklamıştım. Anlaşılmamış. O halde tekrar açıklayayım.

 

İnanç, asla ispat edilemeyecek bir düşünceyi doğru kabul etmektir.

 

Dogma ise, herhangi bir otoriteden gelen bir veriyi usa vurmadan doğru kabul etmektir.

 

Aralarında fark var.

 

2.) Anarşik amaçla. Yani "belirli bir şey yoktur. Her şey belirsizdir. Fakat sonsuz olasılıktan birinde oluşumuz tamamen raslantıdır. Kimse, ne tanrı, ne bilim bir konum biçemez ve kural koyamaz. İstediğimi yapar, yaşar ve ölürüm, kimse de nasıl yaşayacağımı söyleyemez. İstersem canımı sıkan insanları katliam ederim, çünkü canım öyle istiyor. Özgür irade var. Tanrı zaten yok, bilim de yok, sadece istenç vardır. Sıkıysa beni durdurun! Siz beni durduruncaya kadar yirmi tanenizi benimle birlikte temize havale ederim!"

 

Demirefe arkadaşımızın iddiasına göre, Anarşizm, psikopatlıkla eşdeğer. Anarşizmin ne olduğunu kulaktan dolma bilgilerle öğrenmiş birisi için gayet normal aslında.

 

Yine Demirefe arkadaşımıza göre, Heisenberg, Bohr, Pagels gibi ünlü indeterminist Fizikçiler bu iki gruptan birisine dahil olmak zorunda. Ona inanan da, Heisenberg’i elinde otomatik silahlarla, alışveriş merkezlerinde yada okullarda katliam yapan psikopatlardan biri sanacak. :lol:

 

Belirlenemezcilik (İndeterminizm )

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Git ve: kullan, ara

 

Belirlenemezcilik ya da İndeterminizm, felsefede, insanın özgür iradesi olduğunu ve bütün eylemlerinin önceden belirlenmiş bir dizi kurala bağlı olmadığını kabul eden görüş.

 

İndeterminizm, ilk defa M.Ö. 250 yıllarında Epikuros tarafından ortaya atılmıştır. Epikür, çağdaşı olan Demokritos’un atom konusundaki görüşlerine katılıyordu. Ancak her şeyin önceden belirli olduğu bir evren fikri nedense onu rahatsız ettiğinden, atomların belirlenebilir hareketlerine bir belirsizlik faktörü eklemiştir. Ona göre atomlar, zaman zaman yörüngelerinin değişmesine sebep olan tesadüfi bir savrulma yapmaktadırlar. Bu yüzden de, evrende olan biten şeylerin önceden nasıl olacağını kestirmek imkânsızdır. Her şey atomların tesadüfi hareketlerine bağlıdır. Epikür’ün bu görüşü, 20. yüzyılın kuantum elektrodinamiği fiziğinde Heisenberg tarafından ortaya atılan "belirsizlik ilkesini" andırır. ( Vikipedi )

 

NOT: Bu söylediklerimin haricinde;

 

A kişisi: -"xyz"

 

B kişisi: -"Hayır değil öyle, wvq"

 

A kişisi: -"Ama xyz!"

 

B kişisi: -"Hayır, wvq!"

 

tarzı bir diyalogu anlamlı bulmuyorum. Bu tarz bir tartışma yapmam. "Kaos çözüldü zaten" tarzı bir ifade olamaz, bilim var gücüyle kaosu çözmeye çalışıyor.

 

Öncelikle,burada bu tarz bir tartışma yapılmıyor. Eğer, sürekli nedenlerden bahsediliyorsa, ‘ Kaos çözüldü zaten" tarzı bir ifade olamaz ’ demekle olmaz. İtiraz nedenlerinin ortaya konulması, öne sürdüğüm argümanların çürütülmeye çalışılması gerekir.

 

Unutmayalım, ortaçağda veba da bir kaostu. Çözümü yoktu. Şimdi var...

 

Modern determinizm ise zorunluluk ilkesini kabul etmeyerek bunu "gerekircilik" ilkesine çevirdi.

 

Kelime oyunları ile bir yere varılamayacağı da çok açık; kaos’un günlük dilde kullanımından yola çıkıp iddialarını ispatlama yoluna gitmek de geçersiz bir yöntem. :excl:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benzer koşulları gerçekten oluşturabiliyor muyuz? Yani bir deney yaptık, tüm koşulları sağladık. Bir sonuç çıktı. Sonucu kaydettik ve deneyi tekrarladık. Farklı bir sonuç çıktı. Bu, belirsizlik mi, yoksa koşullarda biz farkında olmadan değişen bir şeyler mi oldu? Ya da biz deneyimizi yaparken gözlemimizle koşulları etkiliyor ve değiştiriyor muyuz? Gözlem yaptığımız anda olasılıklardan birini geçerli mi kılıyoruz? Yoksa tüm evren biz gözlemlediğimiz için mi var? Biz gözlemlediğimiz anda tüm evren konumlanıp galaksiler dönüyor, yıldızlar parlıyor mu? Gözlemlemediğimiz anda her şey mutlak bir karanlıkta mı kaybolacak?

 

Aynı nehirde ikinci kez yıkandığımızı sanırken, acaba nehir mi değişti, biz mi değiştik, yoksa her ikisi de mi?

 

Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz diyen Herakleitos, bugün dualist mantığı reddeden, Kuantum teorisinin gündeme getirdiği çelişik mantığı ilk ortaya koyan filozoftur. Bildiğimiz yani tüm Batı felsefesinin ve Batı dinlerinin ( Ortadoğu kaynaklı ) dayandığı geleneksel ve sembolik mantığın kökeni Aristonun dualist ( ikici ) mantığın yerine, yani; ‘ ya şudur, ya da budur ’ ve ya şu değildir ya da ya bu değildir ‘ ilkesi yerine, ‘ hem şu hem bu, ne o ne bu ’ ( karşıtların birliği ) ilkesiyle getirdiği Çelişik mantık, bugün Kuantum fiziğinin bulguları ile uyum içerisindedir.

 

"Karşıt olan şeyler bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlardan en güzel uyum doğar. Her şey çatışma sonucunda meydana gelir." ( Herakleitos )

 

Değişimin yasalarına nasıl ulaşabiliriz? Ayrıntıyı, en ince nedenselliği nasıl yakalayabiliriz? Böylece determinizmin belirlenimcilik ayağını gerekircilik ayağından daha güçlü duruma nasıl getirebiliriz? Acaba bir parçacığın konumunu belirlemek için çabalarken, porselen tabaktaki taze domates çekirdeğinin tabaktaki konumunu görmeden, parmaklarımızla mı çekirdeğin yerini belirlemeye çalışıyor ve bulduğumuz anda çekirdeğin konumunu mu değiştiriyoruz? Nano teknoloji bizi buldozer kepçesi ile dantel işleme zahmetinden kurtarabilir mi?

 

Feynman'ın derdi zoru bu... Determinizmin ölüm ilanını yayınlamak, belirsizliğin determinizmi öldürdüğünü ilan etmek değil derdi... Derdi, determinizmin kaosu sindirip yapısının bir parçası haline getirmesi... Sonra sıra kuantuma gelecek...

 

Ha, bunca iş nasıl başarılacak, iğneyle kuyu kazıp dünyanın karşı tarafına nasıl çıkacağız, bu imkansız!" diyen, pes etsin. Determinizm etmeyecek...

 

İyi de alıntıyı verdiğim kitabında Feynman zaten kuantumu yorumluyor. :) ( Fizik Yasaları üzerine-Bölüm :Olasılık ve Belirsizlik Kuantum Mekaniği Açısından Doğa-TUBİTAK yay.sayfa 171-172-173 ) Feynman hocanın tercümana ihtiyacı olmadığını biliyoruz, değil mi ? Onun ne dediğini yine kendi ağzından söylersek daha inandırıcı olur herhalde :

 

Gelecekte Bu Sorunu Çözebilecek miyiz?

 

Işık söndürüldüğünde girişimin elde edileceği bir deney düzenlediğimi varsayalım. Sonra,ışık olduğu zaman bile elektronun hangi delikten geçtiğini bilemeyeceğimi söylüyorum. Bildiğim tek şey, ya bu deliğe ya da öbürüne baktığım. Hangi delikten geçeceğini önceden bilmemi sağlayan bir yol yok. Sözün kısası,gelecek tahmin edilemez. Elde olan herhangi bir bilgiyi kullanarak elektronun hangi delikten geçeceğini veya hangi delikte görüneceğini herhangi bir şekilde bilmek olanaksızdır. Bunun bir anlamı da şudur: Fizikçinin başlangıçtaki amacı-herkesin varsaydığı gibi- belirli koşullar altında daha sonra ne olacağını tahmin edebilmek için yeterli bilgiye sahip olmak idiyse,artık bundan vazgeçmiş gibidir. İşte koşullar: elektron kaynağı,güçlü ışık kaynağı,iki deliği olan tungsten levha. Şimdi bana elektronu hangi deliğin arkasında göreceğimi söyleyebilir misiniz? Bir teoriye göre,elektronun hangi delikten geçeceğinin bilinememe nedeni,bunun daha önceden,kaynaktaki bazı karmaşık şeylerle önceden belirlenmiş olması,hangi delikten geçeceğine karar veren iç çarklar,iç vitesler bulunmasıdır. Olasılık yarı yarıyadır;tıpkı bir zar gibi rastgele düşer.Fizik henüz tamamlanmış değildir;yeterince eksiksiz bir duruma geldiğinde hangi delikten geçeceğini tahmin edebileceğiz. Buna “gizli değişkenler teorisi” deniliyor. Bu teori doğru olamaz;tahmin yapamama nedenimiz ayrıntılı bilgi eksikliğinden ileri gelmiyor.

Işığı yakmazsam girişimi elde edeceğimi söyledim. Bu girişim olgusunu elde ettiğim koşul var ise onu Delik 1 ve Delik 2’den geçme bağlamında değerlendirmem olanaksızdır; çünkü bu girişim eğrisi çok basit ve diğer iki olasılık eğrisinin katkısı göz önüne alındığında matematiksel olarak çok farklıdır. Eğer ışık yanarken bir elektronun hangi delikten geçeceğini saptama olanağımız olsaydı, o zaman ışığın yanıp yanmaması bir fark yaratmazdı. Kaynakta varolan,gördüğümüz, ve bize onun Delik 1 veya Delik 2’den geçeceğini söylememize olanak veren çarkları ışık yokken elektronun hangi delikten geçtiğini söyleyebilirdik.Bunu yapabilseydik elde edeceğimiz eğri Delik 1’den ve Delik 2'den geçenlerin toplamı olarak ifade edilebilirdi;ama edilemiyor. Demek ki ışık açık olsun olmasın, deneyin ışıksız ortamda girişim oluşturacak şekilde düzenlendiği herhangi bir durumda,elektronun hangi delikten geçeceğine dair önceden bilgi sahibi olmak olanaksız olmalıdır. Doğanın yapısında olasılık varmış gibi görünmesi bizim iç çarklar,iç karışıklıklar konusundaki bilgisizliğimizden kaynaklanmıyor. Bu sanki doğanın iç yapısında varolan bir şey. Birisi bunu şöyle ifade etmişti: “elektronun ne yönde gideceğini doğanın kendisi bile bilmiyor.”

 

Burada sorun fotonların boyutu değil, bilakis dalga –parçacık ikilemini doğuran çift-aralık deneyleri, daha sonra elektronlarla yapılmıştır. Daha sonra çok daha küçük parçacıklar ile de yinelenmiştir.Kuantum kuramının dayandığı ikilem (dalga –parçacık ikilemi) budur. Ulaşılan temel büyüklük de Plank sabitidir.

 

Elektron da amma büyük ha! Bilakis sorun, tüm atomaltı parçacıklarda boyutların aşırı küçük oluşu. Atom düzeyinde çekirdek ölçeğinin altındaki her şey belirsizdir. Sorun: Boyutların küçüklüğü...

 

Demirefe arkadaşımız, fotonun bir kütlesi olduğunu sandığı için, benim elektronu, boyutsal argüman olarak ( fotondan daha büyük olduğunu söylediğimi zannederek )verdiğimi zannetmesi de gayet doğal. Kendisi bana kuantumu anlatmak için foton örneğini verirken, karanlık mağarada tenis topuyla ayıyı belirlemek için uğraşma benzetiminin boyutla alakalı olduğu şeklinde bir yanlış anlamadan kaynaklanan bir hata. Üstelik, benim bu deneyin daha küçük parçacıklarla tekrarlandığını söylemiş olmama rağmen. Oysa, koskoca Kuantum teorisinin dayandığı dalga-parçacık ikilemini ortaya çıkaran yöntem ve cihazların etkisi sorunu.

 

Bu noktada yine üstadın söylediklerine tekrar kulak versek daha iyi olacak :

 

Werner Heisenberg (1901-1976),kuantum mekaniği yasalarını bulduğu zaman,bir şeyin farkına vardı: Keşfettiği yasalar, ancak deneme yetimize,daha önce fark etmediğimiz bazı temel sınırlamalar konulduğu zaman tutarlı oluyorlardı. Başka bir deyişle deneylerde istediğiniz ölçüde hassas olamazsınız. Heisenberg bir belirsizlik ilkesi öne sürdü. Bizim deneyimiz içeriğinde onu şöyle ifade edebiliriz(Kendisi farklı bir şekilde ifade etti. Ancak,ikisi tamamen denktir; birinden diğerine geçebilirsiniz): “Elektronun hangi delikten geçtiğini saptayan ve aynı zamanda elektronu girişim düzenini yok edecek ölçüde etkilenmeyen bir cihaz yapmak olanaksızdır.” Hiç kimse bunu önleyecek bir yol bulamamıştır. Hepinizin elektronun hangi delikten geçtiğini saptayacak yöntemler keşfetmek için sabırsızlandığımızdan eminim; ancak, bunların her biri dikkatle incelendiğinde bir aksaklık olduğunu göreceksiniz. Elektronu etkilemeden buna başarabileceğinizi düşünebilirsiniz;ama daima bir aksaklık ortaya çıkacaktır ve her zaman eğrilerdeki farklılığa,elektronun hangi delikten geçtiğini saptayan cihazların yol açtığı ortaya çıkacaktır.

.

.

.

 

Burada öne sürdüğümüz şey, en derinlerde de olasılık bulunduğu,fiziğin temel yasalarında beklenmeyen şeyler olduğudur.(R.Feynman, Fİzik Yasaları Üzerine,TÜBİTAK yay, s: 172 )

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gösterdiğim tek kaynak Ticaret odasının yayını değildi. Bkz. dediğiniz yere bir daha bkz.

 

Dogma - inanç farkı hakkında ben de söylediğimi söylemiş, her inanç dogmadır, ama her dogmanın inanç olması şartı olmadığını belirtmiştim. Dolayısıyla indeterminist savların dogmatik amaçla öne sürülebileceğinde ısrarcı olmak zorundayım.

 

Diğer olası önesürüm amacına geldiğimizde, Türkçe anlatımım Türkçeye tercüme edilerek anarşizmin psikopatiye eşdeğer olduğu şeklinde benim ifadelerimden nasıl tercüme edildiğini anlayamadığım bir ifadeye yanıt vermem. Bu söylemimde de ısrarcıyım, ısrarımdan vazgeçmeme neden olacak bir argüman göremedim.

 

Kelime oyunlarından ve bir de smililerden medet ummadan iddialarımı çürütecek argümanlar beklemek, benim de doğal hakkım...

 

Kuantum kuramları araştırılmaya devam ediliyor. Bu alandaki kanıtları yakında görebileceğiz. Kuantum yoluyla kesin olarak çürütülmüş veya kanıtlanmış bir varsayım henüz yok. Feynman ise fizikte olası bir anlayış devrimine yol açmaya çalışıyor ve bu alanda önermeler yapıyor. Yaptığı bilimden çok felsefedir. Böyle bir anlayış devrimine yol açmak için çabalamak tabii ki gerekli. Sabit kabulleri korumakta ısrarcı olmak anlamsız. Ama bu sözlerden yola çıkarak henüz kesin kanıtlanmamış varsayımları Feynman kanıtlamış gibi göstermek yanıltıcı olur. Feynman'ın: "Burada öne sürdüğümüz şey, en derinlerde de olasılık bulunduğu, fiziğin temel yasalarında beklenmeyen şeyler olduğudur." sözü, tam da benim anlatmak istediğim konu. Bu beklenmeyen şeylerin neler olduğunu, keşfedilememiş yeni nedensellikleri, bildiklerimizden başka nelerin olası olduğunu bulmaya çalışmak...

 

Fotonun kütlesinin olmadığı eski anlayış, şimdi ölçülemeyecek kadar küçük kütlesi olduğu düşünülüyor... Ancak fotonun kütlesiz olduğu kadar, ölçülemeyecek kadar küçük kütleli oluşu varsayımlarından her ikisi de daha fazla araştırmaya gereksinim duyan varsayımlar... Konuştuklarımızın bilimin sınırlarında ve felsefi alana geçişler yapan konular olduğunu unutmadan konuşursak çok iyi olur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kuantumdaki sorun, özetle:

 

Karanlık mağarada bir ayının yerini, büyüklüğünü ve uzaklığını tenis topları fırlatarak kestirebilirsiniz. Ama mağarada vızıldadığını duyduğunuz bir sineğin aynı değişkenlerini belirlemek için tenis topları işinize yaramaz.

 

Bu konuda ne yapabileceğimiz, ne tür dolaylı yöntemlerle ve yeni bulunacak parçacıklarla çalışabileceğimiz, bilimin önünde uzanan yolda bizleri bekliyor...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Gösterdiğim tek kaynak Ticaret odasının yayını değildi. Bkz. dediğiniz yere bir daha bkz.

 

Onun da cevabı ilgili başlıkta verilmişti. ( bkz. Din olmadan önce de ahlak vardı başlığı )

 

Cevap-1

 

Cevap-2

 

Dogma - inanç farkı hakkında ben de söylediğimi söylemiş, her inanç dogmadır, ama her dogmanın inanç olması şartı olmadığını belirtmiştim.

 

Felsefi determinizmin bir inanç olduğunu söyleyen birisi, felsefi determinizmin de bir dogma olduğunu kabul etmesi gerekmez mi ? ( bkz. Din olmadan önce de ahlak vardı başlığı )

 

Burada

 

 

Dolayısıyla indeterminist savların dogmatik amaçla öne sürülebileceğinde ısrarcı olmak zorundayım.

 

Diğer olası önesürüm amacına geldiğimizde, Türkçe anlatımım Türkçeye tercüme edilerek anarşizmin psikopatiye eşdeğer olduğu şeklinde benim ifadelerimden nasıl tercüme edildiğini anlayamadığım bir ifadeye yanıt vermem. Bu söylemimde de ısrarcıyım, ısrarımdan vazgeçmeme neden olacak bir argüman göremedim.

 

İndeterminist savların nedenini 2 grupta toplayan sizsiniz. Eğer, başka gruplar da varsa-ki var, en bilinen örnek mesela Heisenberg gibi düşünenler- sizin bu iddianız ( 2 gruba ayırmanız ) çürümüş olmuyor mu ?

 

Kuantum kuramları araştırılmaya devam ediliyor. Bu alandaki kanıtları yakında görebileceğiz. Kuantum yoluyla kesin olarak çürütülmüş veya kanıtlanmış bir varsayım henüz yok. Feynman ise fizikte olası bir anlayış devrimine yol açmaya çalışıyor ve bu alanda önermeler yapıyor. Yaptığı bilimden çok felsefedir. Böyle bir anlayış devrimine yol açmak için çabalamak tabii ki gerekli. Sabit kabulleri korumakta ısrarcı olmak anlamsız. Ama bu sözlerden yola çıkarak henüz kesin kanıtlanmamış varsayımları Feynman kanıtlamış gibi göstermek yanıltıcı olur.

 

Böyle bir amacım yoktu. Feynmanın ‘ altta daha çok yer var ’cümlesiyle, determinizmin çok küçük boyutlarda geçerli olacağını kastettiğini iddia eden sizdiniz. Ben de onun düşüncelerini aktardım ve güncel fiziğin mantığını açıkladım.

 

Fotonun kütlesinin olmadığı eski anlayış, şimdi ölçülemeyecek kadar küçük kütlesi olduğu düşünülüyor...

 

Düşünülüyor ama ispatlanmış değil. Oysa, fotonun kütlesiz olduğu ispatlanmış bir olgu ve hesaplarda sorun çıkarmıyor. ( en basiti bkz. Compton olayı ) Ayrıca, bunu söylemeniz de ilk söylediklerinizle çelişmiş. Yani, önce fotonun boyutlarının büyük olmasından dolayı doğru ölçemiyoruz diyip şimdi küçük olmasından medet ummak, gel de smiley kullanma :)

 

Konuştuklarımızın bilimin sınırlarında ve felsefi alana geçişler yapan konular olduğunu unutmadan konuşursak çok iyi olur...

 

Bunu neden yazdınız anlamadım.

 

Kelime oyunlarından ve bir de smililerden medet ummadan iddialarımı çürütecek argümanlar beklemek, benim de doğal hakkım...

 

Smileylerle ve dayanaksız suçlamalarla uğraşmak yerine karşı argüman geliştirmek daha iyi olur bence.

 

Kuantumdaki sorun, özetle:

 

Siz kaosu boş verin, o işi çözeceğiz merak etmeyin. Asıl sorunlar kuantumda. Yaygın verilen bir örnek vereyim: Karanlık bir mağaradasınız ve göremiyorsunuz. Orada bir ayı ile mağarayı paylaştığınızı hissediyorsunuz. Elinizde golf topları var. Topları oraya buraya fırlatıp ayının yaklaşık büyüklüğü, yönü ve uzaklığı hakkında bir fikir ediniyorsunuz. İhtiyacınız olan, golf toplarından çok daha küçük tanecikler, yani fotonlar fırlatan bir cep feneri...

 

Karanlık mağarada bir ayının yerini, büyüklüğünü ve uzaklığını tenis topları fırlatarak kestirebilirsiniz. Ama mağarada vızıldadığını duyduğunuz bir sineğin aynı değişkenlerini belirlemek için tenis topları işinize yaramaz.

 

Bu iki alıntıda anlatılanlarda bir farklılık var değil mi ?

 

Demirefe arkadaşımız, ilk yorumunda, tenis toplarının yeterince küçük olmadığından dolayı ayının şekli ve şemalini tam olarak belirleyemiyoruz demek istemiş. Yani, kestirilemezliğin sebebini tenis toplarının boyutunun ayıya göre küçük olmasına bağlamış. İkinci yorumunda ise, tam olarak kestirebileceğimizi söylemiş. Bu kez de sineği kestiremeyeceğimizin sebebini tenis toplarının boyutunun sineğe göre büyük olmasına bağlamış.

 

Oysa, ısrarla söylediğim dalga-parçacık ikilemini biraz anlamaya çalışsa bu tür çelişkili yorumlar yapmazdı.

 

Hem elektronun hem de fotonun bazı durumlarda dalga bazı durumlarda parçacık gibi davranması, çift-aralıkta yani hareket ederken bir dalga gibi davranan elektron, floresan ekrana çarptığında bir parçacık gibi etkileşmesi. Bohr'un bu gözlemler üzerine sürdüğü bütünleme ilkesi şudur :

 

'' Dalga ve parçacık karakterleri bütünleyicidir. İkisi aynı anda gözlenemez. Yapılan ölçümün cinsine göre bu iki karakterden biri gözlenir. ''

 

Çift yarık deneyinde elektronun hangi aralıktan geçtiğini gözlemlemeye kaktığımızda yani bir foton gönderip geçen, hareket halinde olan elektronla çarpıştırdığımızda, yerini tespit etmemize karşın, fotonun enerjisi ve momentumu, elektronun enerji ve momentumunu etkileyeceğinden, bu etki ekranda olması gereken girişim olayını bozmaya yeterli olur. Yani, yeri belirlediğimizde hızı bilemeyiz, hızı belirlediğimizde yeri bilemeyiz. Klasik fizikte olayların dışında ve onları etkilemeyen bir ölçme kavramı vardı ama Kuantum mekaniğinde her ölçme olayı sistemi etkiler.Dolayısıyla, gönderdiğimiz fotonun büyüklüğüyle orantılı bir durum yok ortada. Böyle anlamak tamamen olayı anlamamış olmakla alakalı. Bizim sorunumuz, bir parçacığın enerji ve hızını etkilemeyecek tarzda bir yöntem bulabilirmiyiz sorusunun cevapsız olmasıdır.

 

Başka bir deyişle, tenis topları ile mağaradaki ayının yeri belirlenebilir ancak bir objenin hızını etkiliyorsak -yani gerçek ve anlık hızını- yani bir sineğe tenis topu atarak bize doğru uçma hızını bilemeyiz. Burada elektron bir parçacık olmadığı gibi klasik bir madde dalgası da değildir. Elektronun uzun sürede elde edilen girişim saçaklarının istatistiksel dağılımının betimlediği olasılıksal bir dalga fonksiyonudur. Çift yarık deneyinde elektron delikten geçerken bir dalga gibi davrandığından ( öyle olmasaydı girşim oluşturmazdı ), gönderdiğimiz fotonun boyutunun önemi kalmaz. Burada elektronu etkilediği için enerji taşıması önem kazanır. Yani, tenis topları ayıyı anlık durdurarak hızını etkileyebilir ama fener ışığının fotonlarının enerjisi ayının veya sineğin hareket enerjisi ve hızının yanında ihmal edilebilecek kadar küçük olur.Burada elektronun yeri ve hızını belirlemek için ihtiyacımız olan şey, elektronun enerjisinden çok daha küçük enerjili bir parçacıkla çarpıştırma yapma yöntemi bulunması. Çünkü, bu, fotonlarla mümkün değil. Fotonların enerjisi dalga boyu ile dorğu orantılıdır. Yani, dalga boyu büyüdükçe enerjisi düşer. Ama dalga boyu büyüdükçe de bir foton elektronla etkileşime giremez, yani bir hayalet gibi birbirlerinin içinden geçerler. Görünmez adamı görememekle aynı şey.

 

Dolayısıyla, çarpıştırdığımız parçacığın boyutu önemli değildir. :)

 

Daha küçük enerjili parçacıklarla çarpıştırma yöntemi bulma sorunumuz vardır. Böyle bir yöntem bulunabilir mi ? Sorumuz budur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Valla şimdi her yanıta yanıtlar karşılıklı veriliyor. Link vermekle bir yanıt daha iyi verildi izlenimi uyanmaz. Yanıtlar orda duruyor. Ben link vermeden de yanıtlarımın yeterli karşılık bulmadığını söylüyorum. İddia etmek de serbest, inanıp inanmamak da...

 

Düzeltiyorum: Tamamen bir yazım hatası olarak ters söylemişim: Her dogma inançtır, fakat her inanç dogma değildir. Tabii bu yazım hatası savımı etkilemiyor. İndeterminist savlar dogmatik amaçla kullanılabiliyor.

 

Önesürüm derken de indeterminist savları geliştiren felsefeci ve bilimcileri kastetmek istememiştim, bu savları tartışmalarda öne sürenleri, argüman olarak kullananları kastetmiştim. İndeterminist savları üretmek elbette felsefenin görevi ve bilimin de bu savlara veri kaynağı sağlamak görevi. Determinizm bu savlamaları talep eder. Determinizm ve işleyişini ondan alan bilim yöntemi, sürekli yanlışlanmaya çalışılarak doğrulanma üzerine kuruludur. Yani benimsenen görüşleri destekleyecek kanıtlar aramak kadar, çürütecek ve yeni bir görüş geliştirmeye zemin hazırlayacak kanıtları da arar.

 

Eveet, başka ne vardı, foton kütlesi konusu... Bu konuda söylemim değişmez, ölçülemeyecek kadar küçük kütle olabilir görüşümde ısrarcıyım. Olduğu görüşünde değil. Bu konu daha araştırılacak...

 

Dalga-parçacık ikileminin aşılması da tabii ki gerekiyor. Bu da yine bizi çok daha küçük parçacıklar varsayımlarına götürüyor. Bilimcilerin Higgs bozonundan sonraki hedefleri graviton gibi çok daha alt parçacıkları bulmak. Yani tamam, dalga ama, bu dalganın yayılmasını sağlayan ortam nedir? Felsefece öne sürülen, esir denilen çok çok ince bir perde gerçekten de var mı yoksa? Bunlar bilimin derinlemesine araştıracağı konular.

 

Sonuçta sorun, tenis toplarının ayı hakkında kestirimler sağlarken, sinek hakkında sağlayamaması. benim yorumumda "tam olarak" ifadesi ise geçmiyor...

 

Kelime oyunlarından ise siz şikayetçi oldunuz, ben değil. Ben sadece bundan yakınmaya benim de hakkım olabileceğini düşünmeniz gerektiğini söyledim. Bu yakınmaya smili de eşlik edebilir diye ekleme yaptım sadece, ama yakınma değil. İstiyorsanız smili kullanın. benim söz ettiğim yakınılabilme olasılığını gözönünde tutmanız. Smili kullanmayın diye bir ricam filan yok. :)

 

Küçük boyut, düşük enerji düzeyi anlamına da geliyor elbette. Yani tabii, en küçüğe ulaşmak öyle kolay değil. Planck sabiti fotonun enerji düzeyi ile ilgili. Daha alt bir dünyada daha küçük sabitler olup olmadığına bakılacak, araştırmalar durdu, sona gelindi diye bir şey yok... yani bu, atom en küçük denirken, atomun alt düzeyinde yeni parçacıklar bulunması gibi... Ya da makro dünyada kütleçekim bazı kuralları olan bir yasa iken, çekirdek içinde farklı kurallarla çalışan farklı kuvvetler belirlenmesi gibi...

 

"Daha önümüzdeki maçlara bakacaaz." :) Bilim ligi yaz sezonu gelince biten ve kupayı kaldıranın finişi ilan ettiği bir lig değil...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Valla şimdi her yanıta yanıtlar karşılıklı veriliyor. Link vermekle bir yanıt daha iyi verildi izlenimi uyanmaz. Yanıtlar orda duruyor. Ben link vermeden de yanıtlarımın yeterli karşılık bulmadığını söylüyorum. İddia etmek de serbest, inanıp inanmamak da...

 

Dayanaksız iddia etmek serbest değil. Linke göz atanlar zaten anlar.

 

Önesürüm derken de indeterminist savları geliştiren felsefeci ve bilimcileri kastetmek istememiştim, bu savları tartışmalarda öne sürenleri, argüman olarak kullananları kastetmiştim. İndeterminist savları üretmek elbette felsefenin görevi ve bilimin de bu savlara veri kaynağı sağlamak görevi. Determinizm bu savlamaları talep eder. Determinizm ve işleyişini ondan alan bilim yöntemi, sürekli yanlışlanmaya çalışılarak doğrulanma üzerine kuruludur. Yani benimsenen görüşleri destekleyecek kanıtlar aramak kadar, çürütecek ve yeni bir görüş geliştirmeye zemin hazırlayacak kanıtları da arar.

 

Ve Kaos ve Kuantuma da yanıtlar vermiştir değil mi ? :)

 

Yani demirefe, Kaotik süreçlerde ve Kuantum mekaniğinin geçerli olduğu atomik düzeylerde determinizm geçerli değildir demek bu kadar mı zor yahu ?

 

Eveet, başka ne vardı, foton kütlesi konusu... Bu konuda söylemim değişmez, ölçülemeyecek kadar küçük kütle olabilir görüşümde ısrarcıyım. Olduğu görüşünde değil. Bu konu daha araştırılacak...

 

Fotonun ölçülemeyecek kütlesi olduğu görüşü Einsteinin genel görelilik ( Özel görelilik demiyorum dikkat ) kuramındaki, büyük çekim alanlarının ışığı bükmesini açıklamak için düşünülmüş. Yani yoğun bir kütlenin arkasından bize doğru gelen foton dümdüz yol almamakta ve eğri bir yol izlemektedir. Bu durum, paralaks hesaplamaları ile güneş arkasındaki yıldızların ışığının yer değiştirmesinden yani yıldızın olduğu yerden farklı yerde olduğunun gösterilmesi ile kanıtlanmıştır. Gravitonlar kütle üzerine etkilidir. Buradan da anlaşılacağı üzere fotonun çok küçük de olsa bir kütlesi vardır. Oysa E=mc2 formülünde fotonun kütlesi olmadığı düşünülmüştür. Demek ki, Fotonun hızı olması gereken ışık hızından az olmalıdır. Daha doğrusu gerçek ışık hızı foton hızından daha büyüktür. Bu durumda ışık hızı hesabında diğer leptonlardan gravitasyonel alandan etkilenmeyen kütlesiz ve yüksüz nötrinoların hızı üzerinde durulmaktadır.

 

Dalga-parçacık ikileminin aşılması da tabii ki gerekiyor. Bu da yine bizi çok daha küçük parçacıklar varsayımlarına götürüyor. Bilimcilerin Higgs bozonundan sonraki hedefleri graviton gibi çok daha alt parçacıkları bulmak. Yani tamam, dalga ama, bu dalganın yayılmasını sağlayan ortam nedir? Felsefece öne sürülen, esir denilen çok çok ince bir perde gerçekten de var mı yoksa? Bunlar bilimin derinlemesine araştıracağı konular.

 

Küçük boyut, düşük enerji düzeyi anlamına da geliyor elbette. Yani tabii, en küçüğe ulaşmak öyle kolay değil. Planck sabiti fotonun enerji düzeyi ile ilgili. Daha alt bir dünyada daha küçük sabitler olup olmadığına bakılacak, araştırmalar durdu, sona gelindi diye bir şey yok... yani bu, atom en küçük denirken, atomun alt düzeyinde yeni parçacıklar bulunması gibi... Ya da makro dünyada kütleçekim bazı kuralları olan bir yasa iken, çekirdek içinde farklı kurallarla çalışan farklı kuvvetler belirlenmesi gibi...

 

Küçük boyut, düşük enerji düzeyi anlamına gelmez. Küçük kütle, düşük enerji düzeyi anlamına gelir. Parçacığın enerjisi hız ve kütle ile orantılıdır. Fotonun enerjisi ise, Planck sabiti ve frekansı ile orantılıdır. Kuantum dünyasında bulunan bütün alt parçacıkların yani lepton, quark, fermyon ve bozonların spinleri ( açısal momentum ) Planck sabiti ile orantılıdır.

 

Bu arada Higgs alanının esirle ilgisi yok. Higgs alanında yayılan da dalga değil, etki yani Higgs alanının etkisi. Higgs bozonunun da kütlesinin elektronun kütlesinden yaklaşık 230 kez daha büyük olması gerektiği düşünülüyor. W ve Z mezonlarının kütleside yaklaşık elektronun 160 katı. Yüksüz ve sıfıra yakın çok küçük kütleli Nötrinolarla deney yapmanın ise anlamı yok çünkü bunlar da hayalet parçaçıklar olduklarından elektronla etkileşime girmeden yollarına devam ederler. Ölçülemeyecek kadar küçük kütleli fotonlarla ( ama yüksek enerjili ) yapılan deney de ortada olduğuna göree…dalga-parçacık ikileminin aşılması zor görünüyor.

 

Önümüzdeki maçlara bakacağız ama daha küçük enerjili parçacıklarla çarpıştırma yöntemi bulma sorunumuz vardır. Böyle bir yöntem bulunabilir mi ? Sorumuz, sorunumuz budur. :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın instantkarma, sizinle tartışmanın olanağını göremiyorum. "Higgs alanının esirle ilgisi olduğu"nu hiç söylemediğim halde, neye yanıt verdiğinizi anlamanın bir yolunu bulamadım, kusura kalmayın...

 

Yalnız çok ender de olsa etkileşim yakalayan nötrino detektörleri yapıldı, çalışıyor, haberiniz olsun...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kaotik süreçlerde ve Kuantum mekaniğinin geçerli olduğu atomik düzeylerde determinizm geçerli değildir

Böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Bu bir hüsnü kuruntudur. Determinizmin geçerli olmadığı en küçük bir alan kanıtlansa, bilim camiasında yer yerinden oynardı. Sekiz değil, onsekiz şiddetinde deprem olurdu. Sadece bu yönde iddialar ortaya atıldı, fakat tüm iddiaların ardından hiç bir iddianın determinizmi ihlal etmediği ortaya kondu. İddialar kesildi mi? Elbette hayır. Yeni tartışmalar için yeni araştırmalar sürüyor. Determinizmin hiç bir itiraz olmasın, hegemonyam kesin ve değişmez biçimde tanınsın iddiası yoktur, olamaz. Determinizm indeterminizm sayesinde var olur. Yani indeterminizm kanıtlanamadıkça, determinizm güç kazanır.

 

Çünkü determinizm, şimdiye kadar belirlilik alanına alınan hiç bir olguda determinizmi ihlal eden bir olguya raslamadı. Belirlilik alanı genişletildikçe de çorbanın bir yudumunun tadına bakmanın, çorbanın tümünün tadını anlamış olmak demek olduğu mantığıyla, determinizmin ihlal olmayacağını, evrenin deterministik olduğunu düşünüyor.

 

Ha, aksi bir kanıt çıkar, gerçek bir kanıtsa şapkamızı çıkarır, biz de indeterminist oluruz.

 

Ben kişisel inancımı belirtirsem, bu kanıtın hiç ortaya çıkmayacağını sanıyorum ve evrenin kesinlikle deterministik olduğuna inanıyorum... Bu felsefi bir inançtır, bilimi bağlamaz. Bilim çalışmasını sürdürecek elbette...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayın instantkarma, sizinle tartışmanın olanağını göremiyorum. "Higgs alanının esirle ilgisi olduğu"nu hiç söylemediğim halde, neye yanıt verdiğinizi anlamanın bir yolunu bulamadım, kusura kalmayın...

 

Anlattığım elektronun dalga özelliğini anladığınızı zannettiğim için, bundan söz edebileceğinizi tahmin etmemiştim.

 

Sorunuza gelince, bu bildiğimiz dalga değil demiştim. Yani, ne EM dalga ya da De Broglie dalgası olduğunu bunun bir olasılıksal bir dalga olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Dolayısıyla, esir falan gibi konuların bu konuyla ilgisi yoktur.

 

Biraz bu konuları okuyup anlamaya çalışırsanız iyi olur. Ama fizik bilimini tam anlamak için biraz yüksek matematik biraz da kompleks fonksiyonlar teorisi okumuş ve anlamış olmak şart.

 

Yalnız çok ender de olsa etkileşim yakalayan nötrino detektörleri yapıldı, çalışıyor, haberiniz olsun...

 

Uzaydan, dünya üzerine düşen milyonlarca nötrinodan bazılarının uzun sürede detekte edilmesini kastediyorsunuz herhalde. Bu bilinen bir şey zaten ama dalga-parçacık probleminin çözümüne bir katkısı olamıyor. Çünkü, uzaydan gelen nötrinolar ışık hızına yakın hızlarda olduğundan ve durgun halde yada düşük hızlarda nötrinolar yapay olarak elde edilemediğinden, bunların enerjisi zaten elektronu etkileyecek düzeyde. Bu nedenle, çift-yarık deneyindeki elektronun hızını ve konumunu aynı anda belirlemek şu anki bilime göre olanaksız.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dalga-parçacık ikileminin aşılamayışının faturasını ben mi ödeyeyim istiyorsunuz? Önümüzdeki maçlara bakacaaz dedik ya, daha ne diyeyim? Bu ikilem de aşılacak bir gün elbet.

 

Olasılık dalgası dediğiniz şeyin henüz kuantumun araştırma konusu içinde olduğunu bilirsinizdir. Yani bu kadar ileri fizik konularını halledilmiş bitmiş, her şey anlaşılmış gibi konuşmanıza ne diyeceğimi bilemiyorum. Alemin allamesi tavırları ile bir yere varamazsınız. Bunlar daha çok araştırılacak ve son sözün söylenmediği konular.

 

Sürekli bir şeyler bildiğiniz intibası yaratacak, o da karmaşık, birbirine karıştırılmış birtakım bilgiler aktarmaya çalışıyorsunuz instantkarma... Benim söylediklerimle sizin söyledikleriniz arasında bağlantı yok. Ne yapayım yani şimdi elektron dalga ise? Bunun benim sözlerimi yanlışlar ne yanı var? Fotonu elektrona çarptırmakla çok kısıtlı bilgi edinebildiğimiz söylemini elektronun dalga oluşu yanlışlıyor mu, nedir, anlayan beri gelsin. Foton elektron dalgasının içinden hayalet gibi geçer gibi asılsız söylemlerle bir yere varamazsınız. Böyle bir şey yoktur. Evrenin oluşumunda Big Bang'dan 380 bin yıl sonrasına kadar evrenin opak oluşunun, ışığı geçirip şeffaf olmayışının nedeni, atomlar tarafından bağlanamamış elektronlar ortamı doldurduğu için fotonların yayılamaması idi.

 

Dalga parçacık ikilemi adı üstünde. Siz engin(!) fizik bilginizle bu ikilemi çözme başarısı gösterdiyseniz, hiç vakit yitirmeden Nobel fizik ödülüne aday olun, başarılar dilerim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.