-
İçerik Sayısı
2.917 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
_asi_ tarafından postalanan herşey
-
SİNOP YEMEKLERİ Çerkez Pastası (Sinop) Zeynep Kakınç MALZEMELER: 1 su bardağı fırınlanmış mısır unu 5 bardağı su Tuz 1-2 çorba kaşığı tereyağı. HAZIRLANIŞI: Suyu tencereye koyup kaynatın. Tuzunu ekleyin. Mısır ununu kaşık kaşık ekleyerek sürekli karıştrrın. Tüm mısır ununu koyduktan sonra karıştırmaya devam edin. Koyulaşınca ateşten alın. Bir tabağa kubbe şeklinde koyup ortasını açın ve tereyağını koyup erimeye bırakın. Tabaktan kaşıkla alarak yiyin. MISIR ÇORBASI (SİNOP) MALZEME: 1 su bardağı mısır yarması 1/2 su bardağı barbunya fasulyesi 1 soğan 8 su bardağı su 500 gr. kemikli kuzu eti 4 çorba kaşığı katı yağ 1/2 çorba kaşığı domates salçası tuz Mısır yarmasını ve barbunyaları 1 gece önceden ıslatın, ince kıyılmış soğanı, yağda pembeleştirin. Salçayı da katıp karıştırın. Etleri ekleyip, biraz renk alıncaya kadar kızartın. Kavrulmuş etlere mısır yarmasını ve barbunyayı da katın. Suyunu koyup tuzunu ayarlayın. Bir taşım kaynatıp, köpüğünü alın. Ateşi kısıp, yaklaşık 45 dakika kadar pişirin. MISIR PASTASI (SİNOP) Malzemeler: 4,5 su bardağı su, 2,5 su bardağı mısır unu, 2 yemek kaşığı tereyağı, 2 adet yumurta, tuz, pul biber. Yapılışı: Kaynayan tuzlu suya mısır unu eklenir. Karıştırarak iyice koyulaşması sağlanır. Ayrı bir yerde tereyağına yumurta kırılır. Mısırın üzerine yerleştirerek servis edilir. Üzerine tuz, pul biber serpilir. Tereyağında yumurtanın alternatifleri var. Dövülmüş biber salçası da eklenerek bol soğanlı kıyma kavrulur. SIRKELI PIRASA (Sinop) MALZEMELER 1 bağ pırasa 250 gr yoğurt 2 diş sarmısak bir tutam kırmızı pul biber 1 çorba kaşığı sirke HAZIRLANIŞI Pırasaların sadece soğan kısmını 7-8 cm.uzunlığunda doğrayın, bol suda haşlayın. İyice yumuşadıktan sonra süzgece alın ve suyunu iyice çektirin. Elinizle her bir pırasayı yassı hale getirdikten sonra una bulayıp kızgın yağda kızartın. Soğuduktan sonra çatalla lif hale gelinceye kadar ezin. İçine 1 çorba kaşığı sirke konmuş sarmısaklı yoğurtla pırasaları karıştırın.. Tabağa aldıktan sonra kızartma yağından biraz alın içine kırmızı pul biber karıştırıp üzerinde gezdirin. Bu Sinop ilinin bir yemeğidir. Aynı tarifi patlıcanla da yapabilirsiniz. GERZE NOKULU (Sinop) MALZEMELER 1 adet yumurta, 1 çay bardağı sıvı yağ, 1 çay bardağı ılık su 2 çorba kaşığı sirke yarım paket kabartma tozu bir tatlı kaşığı tuz alabildiği kadar un İÇ MALZEMESİ: Yarım kilo kıyma 1 ortaboy soğan HAZIRLANIŞI Yumurta, su, sıvı yağ, sirke ve tuz bir kap içinde karıştırılır. Alabildiği kadar un ve yarım paket kabartma tozu ilave edilip hamur yoğurulur. Kıyma, soğan ile kavrulup iç malzeme hazırlanır ve soğutulur.biraz karabiber ilave edilir.Hazırlanan hamur 6 bezeye ayrılır.Her beze ayrı ayrı tepsi büyüklüğünde açılıp iç malzeme serpilerek rulo şeklinde bükülür.Bükülen hamur, eşit büyüklükte parçalara ayrılarak tepsiye dizilir. Yumurta sürülür ve üzerine çörekotu serpilerek orta ısıdaki fırında pişirilir. İçli tava (Sinop) Hamsiler ayıklanır, kılçıkları da çıkarılır. Diğer tarafta soğanlar kavrulur, pirinç eklenir ve pirinç de biraz kavrulur. Tuz, karabiber ve şeker de eklenerek üzerini kapatacak kadar su konularak pişirilir. Pilav suyunu çekince maydanoz, dereotu, nane konularak demlenmeye bırakılır. Sırtları unlanan hamsiler yağlanmış tavaya sırtları gelecek ve tavanın her yerini kapatacak şekilde dizilir. Dinlenmiş pilav bunun üzerine dökülür ve yerleştirilir. Kalan hamsiler pilavı tamamen kapatacak şekilde dizilir. Kısık ateşte çevire çevire pişirilir. Altı piştikten sonra ters yüz yapılarak üst tarafı pişirilir. İçi etli hamur (kulak hamuru) (Sinop) Yumurta, tuz ve suyla sert bir hamur yoğurulur ve pazılara ayrılır. Oklavayla yeterince incelikte açılır ve orta büyüklükte karelere bölünür. Karelerin içine kıyma, soğan, tuz ve karabiberden oluşan karışımdan konur. Üçgen şeklinde katlanarak uzun uçları biraraya getirilir. Katlanan mantılar kaynayan tuzlu suya atılır. Bir iki taşım kaynadıktan sonra pişip pişmediği kontrol edilerek tencerenin altı kapatılır ve yapışmaması için üzerine soğuk su dökülür. İki ayrı tabağa alınan mantılardan birinin üzerine sarımsaklı yoğurt, diğerine de ceviz serpilir. Üzerlerine kızdırılmış tereyağ dökülür. Nokul (Sinop) Un, su, tuz karışımıyla kulak memesi yumuşaklığında mayalı bir hamur yoğurulur. Orta büyüklükte pazılara bölünür, oklavayla açılır. Diğer tarafta ince doğranmış soğanlar yağla sararıncaya kadar kavrulur. Kıyma, karabiber ve tuzla içi hazırlanır. Açılan yufka yağlanır, üzerine hazırlanan içten bir miktar konup dağıtılır ve yufka içle birlikte rulo şeklinde yuvarlanır. Kızdırılmış ve yağlanmış tepsiye nokullar döşenir ve pişirilir. İç malzemesi olarak üzüm ceviz karışımı ya da süzme yoğurt da konulabilir.
-
SİNOP COĞRAFİ YAPISI COĞRAFİ KONUM Sinop, Karadeniz kıyı şeridinin kuzeye doğru en çok sivrilerek uzanmış bulunan Boztepe Burnu ve Yarımadası üzerinde kurulmuştur. 41o 12' ve 42o 06' kuzey enlemleri ile 34o 14' ve 35o 26' doğu boylamları arasında yer alır. İlin yüzölçümü 5862 km2 olup il bu yüz ölçümünle %0.8'ini kaplar. Batısı Kastamonu, güneyi Çorum, güneydoğusu Samsun illeri, kuzeyi ise Karadeniz ile çevrilidir. 475 km. uzunluğundaki sınırlarının 300 km.si kara, 175 km.si ise deniz kıyısıdır. Dağlar denize paralel olarak uzanmış olup, kuzeybatıda yükselen dağlar Merkez İlçe sahillerine 9-10 km yaklaştıkça alçalır ve sahil ovaları meydana getirir. En yüksek tepeler Ayancık'ta Çangal (1.605 m.) ve Boyabat'ta Dranaz ( 1.345 m.)dır. Boyabat- Durağan yöresindeki Kızılırmak vadisi dışında önemli vadi yoktur. Sinop ve Boyabat düzlükleri en önemli ova benzeri yerlerdir. Önemli akarsulardan Gökırmak Boyabat ovasını sulayıp Kızılırmak'a karışır. Çatalzeytin, Ayancık, Karasu, Kanlıçay ( Güzelceçay) ve Kabalı çayları Karadeniz'e dökülür. Şehrin biri kuzeybatısında, biri güneydoğusunda olmak üzere iki limanı vardır. Esas limanı, güneydoğudaki koyda bulunur. Kuzeybatısındaki Akliman ve Hamsaroz Koyu eski devirlerin barınak yerlerindendir. Nüfusu 214.925 kişidir. (1997 nüfus sayımına göre) ilçeleri : Merkez, Ayancık, Boyabat, Dikmen, Duragan, Erfelek, Gerze, Türkeli ve Saraydüzü'dür. JEOLOJİK YAPISI Sinop'ta temel yapıyı paleozoik yaşlı başkalaşım kayaçları oluşturur. Boyabat ve Durağan ilçeleri çevresinde yer alan başkalaşım serileri doğu ve güneybatı doğrultusunda geniş bir alana yayılmıştır. Türkeli-Gerze çizgisinin güneyindeki, üst kretase fliş ve kalkerleri vardır. Bu kesim genellikle kalin kumtaşı, marn ve marnlı kalker tabakalarından oluşmuştur. Ayancık ve Erfelek ilçeleri çevresinde yer alan eosen flişleri, ince tabakalalı, gevşek çimentolu, kumtaşı ve marn oluşumudur. Merkez ilçenin güneybatısında Karasu Vadi'sinde yer alan flişler neojen yaşlıdır. Bunlar, iri taneli konglomeralar ve grelerden oluşmuştur. Sinop İli'nin batısında ve Gerze'nin kuzeyinde pleistosen yaşlı serilere rastlanır. Buralarda, kumlu ve killi yataklar, geniş alanlar kaplar. Sinop Burnu'nda (Boztepe) ve Boyabat ilçesi'nin kuzeybatısında volkanik kayaçlar vardır. Bunlar üst kretase yaşlıdır. Sinop ili genellikle sismik bakımdan aktif bölgeler dışında kalır. Ancak Durağan ve Boyabat ilçeleri I. derece deprem bölgesine girer. Kuzey Anadolu kırık çizgisi üzerinde yer alan Sinop İli genel olarak 4. derece deprem bölgesindedir. İl alanı genellikle II. Jeolojik zaman'da oluşmuştur. Yarımada, volkanik yapılıdır. Sülük Gölü eski bir volkanik kütledir. Sinop Körfezi, karayla önündeki bir adanın birleşmesi sonucunda oluşmuştur (Tombolo). Bazalt ve andezit lavlarından oluşan bu volkanik serinin üstünde anglomeralar vardır. Bunlara, yarımadanın kuzeyinde ve güneyinde de rastlanır. Güneyindeki tabakaların eğimleri %15-20 arasındadır. Bazalt serilerinin eğimli oluşunun nedeni tektonik hareketlerdir. Bu alan, kretase sonlarında ve bütün neojende alp yükselmelerinden etkilenmiştir. Yarımadanın batı ve kuzeybatısında 50-60 metre yükseklikte, kuzey ve kuzeybatı yönünde %45 kadar eğimli küçük kalker tabakalarına rastlanır. Sinop İlinin kuzeyinde, Çukurbağ çevresinde dik yalıyarlar genellikle ve ters yönde eğimli kırmızı kum ve gre tabakalarından oluşmuştur. Bu kesimde kırılmaların etkileri açıkça görülür. Kıyı dalgaların aşındırmasıyla gerilemiş, küçük bir koy görünümü almıştır. İl Merkezi yakınında 50 metre yükselti düzlüklerden başlayarak, neojen oluşumları yayılır. Bunlar güneyde ve batıda geniş alanlar kaplar. İldeki kuaterner depoları çok farklı nitelikler taşır. Bu farklar, iç limandaki yalıyarlarda daha açıktır. Bu depoların üzerinde, kuvars çakıllarından oluşmuş konglomeralar yer alır. Daha üstte, geniş alanlar kaplayan kırmızı kum depolarında yer yer sert gre tabakaları görülür. İKLİM Sinop İli ve Batı Karadeniz iklim özelliklerinin iç içe geçtiği bir yörededir. İlde mevsimler arası sıcaklık farkları pek büyük değildir. İlde, yıl boyunca esen sürekli rüzgârlar, etkili olmaktadır. Yazın birkaç gün dışında, bütün yıl nemli ve yağışlı geçer. Sinop'un kuzey kesiminde Karadeniz iklim tipi egemendir. İlin güney kesimlerinde ise kıyıya koşut olarak uzanan dağlar nedeniyle, Karadeniz ikliminin etkisi giderek azalmaktadır. Bu bölgede yağışlar azalır, sıcaklık düşer, bozkır ikliminin etkileri görülmeye başlar. İlimizde başlıca iki iklim karakteri hakimdir. Sahil kuşağında yer alan Merkez, Dikmen, Gerze, Erfelek, Ayancık ve Türkeli ilçelerinde iklim mutedildir. Yılın her mevsiminde yağış görülür. Dağların kıyıya paralel olması nedeniyle deniz iklimi içerlere pek giremez. Bu nedenle Boyabat, Durağan ve Saraydüzü İlçelerinde Karadeniz iklimi ile İç Anadolu'nun karasal iklimi arasında bir geçit bölgesi iklimi hakimdir. Sahil şeridinde ortalama yağış miktarı 679- 1077 mm. , yağışlı gün sayısı 97- 128 gün arasındadır. En yüksek sıcaklık 35 derece, en düşük sıcaklık -8,4 derecedir. İç kesimlerde ise ortalama yağış 388- 473 mm., yağışlı gün sayısı 66- 87 gün arasındadır. En yüksek sıcaklık 41 derece- en düşük sıcaklık -10,5 derecedir. Sıcaklık : Merkez İlçe'de kış ve yaz ayları arasında sıcaklık ortalamaları açısından çok büyük fark yoktur. Kışın 7o C dolayında olan sıcaklık ortalaması, yazın 20o C'ye yükselir. Merkez İlçe'de yıllık sıcaklık ortalaması 14o C'dir. Bu değer Ayancık'ta da14o C. Boyabat'ta ise 13,4o C.'dir. Yıllık sıcaklık ortalaması komşu il merkezlerinden Samsun'da 14,4o C, Çorum'da 10.9o C ve Kastamonu'da 9.8o C'dir. İlin sıcaklık ortalaması Ege ve Akdeniz illerine göre oldukça düşüktür.Örneğin, bu değer Aydın'da 17,7o C'ye Mersin'de ise 18.5o C'ye dek ulaşmaktadir. Merkez ilçe'de en sıçak geçen aylar temmuz ve ağustos, en soğuk geçen ay şubattır. Yağışlar : Sinop'ta yağışların aylara dağılımı oldukça düzenlidir. Merkez İlçe'de sonbahar yağışları yıllık yağışın % 34.1'ini, kış yağışları ise % 32,8'ini oluşturur. Buna karşılık yağışların % 18,4'ü İlkbaharda %14,7'side yaz aylarında düşer. En çok kasım ve aralıkta, en az temmuzda yağış alan Merkez İlçe'de yıllık ortalama yağış miktarı 679,6 mm'dir. Bu değer, yine kıyıda yer alan Ayancık'ta 1.003,1 mm'ye ulaşırken, iç kesimde yer alan Boyabat'ta 388,7 mm'ye düşmektedir. Ortalama yağış miktarı komşu illerden Samsun'da (735 mm), Sinop'takine göre daha yüksek, buna karşılık Çorum (401,1 mm) ve Kastamonu'da (449,7 mm) daha düşüktür. Rüzgarlar : Sinop, kuzey rüzgârlarına açık olduğundan, sürekli rüzgâr alır. İlin konumu, kuzey (yıldız) rüzgârlarının zaman zaman çok şiddetli esmesine yol açar. Bu rüzgârın hızı saniyede 20-25 metreye dek ulaşabilir. Ortalama rüzgâr hızı 4,7 m/sn olan Merkez İlçede egemen rüzgâr, yılda toplam 3.580 kez esen kuzeybatıdır (karayel). Bunu, yılda 3.368 kez esen güneydoğu (kesişleme) ile yılda 2.180 kez esen güney( güneydoğu) rüzgârları izler. Buna karşılık,ilde en hızlı rüzgâr, saniyede 40.5 metre hıza ulaşan batı, kuzeybatıdır. Bu rüzgâr yılda toplam 2.131 kez eser. Sinop kışın alçak basınç alanı içine girdiğinden, Balkanlar ve Sibirya Yüksek Basınç Merkezlerinden fırtına şeklinde gelen rüzgârlardan da etkilenir. Yazın, gündüzleri doğu (gündoğusu) ve kuzeybatı (karayel) rüzgârları değişimli olarak düşük bir hızla eser. Kışın ise, özellikle akşam üzerleri kuzeybatı (karayel) ve güneybatı (lodos) rüzgârları etkili olur. BİTKİ ÖRTÜSÜ Sinop, her zaman yağış aldığından zengin orman ve bitki örtüsüyle kaplıdır. Ormanlar hem zengin, hem de çeşitlidir. çam, köknar, meşe, gürgen, kayın, dişbudak, karaağaç ve kavak, başlıca ağaç türleridir. Ağaç denizi olarak nitelendirilen Çangal Ormanları, Ayancık, Türkeli ve Boyabat yörelerini kaplar. Dıranaz, Göktepe, Soğuksu ve Elekdağ Ormanları da hem önemli doğal güzellikler oluşturur, hem de ekonomik bakımdan büyük değer taşır. Sinop İli'ndeki bitki örtüsü, çok çeşitli ağaç türlerinden oluşmuştur. İlin kıyı şeridinde Akdeniz bitkileri de görülür. Meşe defne, karaağaç, çınar, fındık, kızılcık, kayın, gürgen, karaçam ve sarıçamdan oluşan bu bitki örtüsü, yükseltinin 1.800 metreye ulaştığı kesime dek yayılır. Sinop-Gerze ormanları kıyıdan iç kesimlere, kuzeyden, güneye doğru uzanır. Bu ormanlar yaşlıdır. Kayın, gürgen, meşe, dişbudak, çam ve köknar ağaçlarından oluşur. Giregöz Ormanı ildeki en büyük ormandır. Kıyıya koşut biçimde uzanan bu orman alanının yükseltisi ortalama 80 m. dolayındadır. Ayancık Ormanları ise Zangal Ormanları ile Ayancık Orman Bölge Şefliği alanındaki ormanların bileşiminden oluşmaktadır. Buradaki başlıca ağaç türleri, köknar, çam, kayın, gürgen, meşe, ıhlamur, çınar, kavak ve kestanedir. Gerze Ormanları eski ve doğal ormanlardır. Bunların yayılım alanı, topografyayla belirlenmiştir. Bu nedenle kimi kesimlerde kıyıya koşut uzanırlar. 200 metrenin üzerindeki yükselti kuşağında rastlanan ormanlarda, ağaçlar çok büyük ve sıktır. Burada Akdeniz bitkileri yoktur. Ağaç türleri de azalır. Başlıcaları, kayın ve gürgendir. 800 metreden yüksek kesimlerde ağaç türleri arasına köknar girer ve öbür ağaç türleri giderek azalır. 1000 metreden sonra ormanlar tümüyle köknarlardan oluşmuştur. Bu ormanlarda, oldukça gür bir orman altı örtüsü vardır. Bu örtü, defne, ılgın, kızılcık ve çitlenbiklerden oluşur. Orman altında nem oranı yüksek olduğundan orman altı örtüsü çok sıktır. Bu orman altı örtüsü yanan ya da kesilen bir ormanın yerinde birkaç yılda yetişir. Ormanların altında, yaban menekşesi, çuha çiçeği, mayıs karanfili, çezgir menekşesi, küçük kırlangıç otu, ciğer otu gibi bitkilere de rastlanır. Sinop İli'nde güneye doğru gidildikçe iklim kuraklaşmaya başlar. Bu nedenle, bu kesimde kuzeydeki gür bitki örtüsünün yerini bozkır bitkileri alır. DAĞLAR Sinop İlinin en büyük dağları doğu-batı doğrultusunda Karadenize paralel bir şekilde uzanan İsfendiyar (Küre) dağlarıdır. Fazla yüksek olamayan bu dağ sırasının üzerinde yer yer yüksekliği 1500-1800 m. arasında değişen tepeler, doruklar vardır. İsfendiyar (Küre) dağları 3'üncü Jeolojik zamanın başlarında meydana gelen Alp-Himalaya kıvrım kuşağı üzerinde yer almasıdır. Bu dağların en önemli özelliği genç dağlar ve yüksek olmalarıdır. Eski dağlar kadar aşınmaya pek uğramamışlardır. Sinop İli sınırları fazla yüksek olmalarına karşılık iç bölgelerle kıyı kesimi arasında ulaşımda yıllarca zorluk ve güçlük çıkarmışlardır. İlimizin iç kısımlarla olan ilişkisinin, dağların sık ve devamlı olmasından gelişip büyüyemediğini görmekteyiz. Küre dağları yörenin engebeli arazisini meydan getirir. Kuzeybatıda yükselen dağlar merkez sahillerine 9 km. yaklaşınca alçalır, kıyı ovalarını meydana getirir. Gerze sınırlarından itibaren tekrar yükselerek Bafra Ovasına ulaşır. Dağlar il arazisinin % 74.3'nü kaplar. İl'deki en önemli dağ sırası Küre Dağları üzerindeki Zindan Dağı (1730 m) dır. Boyabat çöküntü alanının yanında yer alan Karaoluk Tepesi (1313 m) ve Kuzuluk Tepesi (1125 m) önemli yükseltilerdir. Kuzeye doğru gidildikçe, Sinop Yarımadasının güneyindeki; Sivrice Tepesi (1040 m) ve Dede Tepesi (1038 m.) göze çarpmaktadır.İl topraklarının en güney uçunda ise Alankaya Tepesi (946 m.) yer alır. Karadeniz Bölgesinin Batı Karadeniz sistemine giren Küre Dağlarının doğudan batıya doğru önemli tepeleri; Sarıdökük Tepesi (1660 m), Çangal Dağı (1605 m.) ile Ayancık ilçesinde yer alan Zindan Dağı (17830 m)dır. Zindan Dağı aynı zamanda İl'in en yüksek noktasıdır. Küre Dağlarının üzerinde daha doğuda Göktepe (1375 m.), Durağan ilçesinin kuzeydoğusunda Soyuk Tepe (1455 m) ile Elmadağı (900 m.) yer almaktadır. YAYLALAR Fazla geniş olmayan bir kıyı kesiminin ardından yükselen dağların üst kısımlarında yer yer ormanlarla çevrili yaylaları görmekteyiz, çevre insanlarının değişik isim verdiği bu yaylalar yazın serin suları, iklimi ve yeşil ot örtülüleri ile hayvancılık yapılan yerlerdir. Sürüleri ile bu yaylalara çıkan insanların buralarda 3-4 ay kaldıklarını ve hayvan ürünleri yaptıkları ve geçimlerini bu yolla kazandıklarını biliyoruz. Son zamanlarda yayla turizm olarak da düşünülen bu yerlerin ekonomiye büyük katkısı olacağını düşünebiliriz. En önemli yaylalar Mehmetli, Aluç, Dariözü, Yaylacık, Sakızlı, Yassıalan, Düdekoğlu, Sucuoğlu, Çan, Altınyayla, Kocaoğlu. OVALAR Dağlar arasında ve dağlarla sahil kesimi arasında kalan ovalar büyük düzlükler halinedir. En önemlileri Sinop ve Boyabat düzlükleridir. Boyabat ovasını Gökırmak, Arın, Gazidere, Asarcık düzlük ve ovaları vadileri meydana getirmiştir. Sinop Ovası ise, Erfelek, Aksaz, Sarıkum kıyı düzlüklerinden oluşmuştur. Gerze yöresinde Sarıyer-Kabalı Çayının meydana getirdiği Çakıroğlu Sarımsak Çayının meydana getirdiği Dereyeri, Kanlıçay boyunca uzanan vadi düzlükleri de kıyı ovalarına örnek gösterilebilir. VADİLER Boyabat-Durağan yöresindeki Kızılırmak vadisinin dışında büyük vadiler yoktur. Akarsuların kendi adını verdikleri bir çok küçük vadiler aynı zamanda bölgenin arazi yapısı karakterini özetlemektedir. DENİZ KIYILARI Sinop, Karadeniz kıyılarının girintili ve çıkıntılı kıyılarıdır. Hopa'dan başlayan ve İstanbul boğazında sona eren Karadeniz kıyılarının hiç bir yerinde Sinop'taki kadar koy ve körfezlerle korunmuş limanlara rastlanmaz. Sinop kıyılarında Köşk, Kayser, Karakum, Selamet, Boztepe, Sinop, Feryat, Bozburun, İnce, Güllüsu, Usta adlarında bir çok önemli burunlar bulunmaktadır. İnce ve Boztepe burunları kendi adlarını taşıyan iki yarımadanın ucundadır. İnceburun aynı zamanda Anadolu'nun en kuzeyindeki uç noktasıdır. Burası bataklık, göl ve ovalıktır. Burada İnceburun Feneri yer alır. Boztepe'ye halk sadece Ada der, üzerinde Sülük Gölü bulunmaktadır. Sinop ili bu yarımadanın kıstağındadır. Boztepe Burnunun ucunda fener ve sis düdüğü bulunmaktadır. Koy ve körfezlere gelince bunlar burunlar kadar çok değildir. En önemlileri İçliman, Dışliman, Akliman ve Hamsıloz körfez ve koylarıdır. Limanlar : Gerze, Sinop iç ve dış limanları, Akliman, Sarıkum ve Ayancık limanlarıdır. Sinop kıyılarında (Sarı Ada, Kara Ada, Tavşan Adası) üç tane de küçük adacık bulunmaktadır. Bu adalarda insan yoktur. Yerleşilmiş değildir. Sinop kıyıları doğu kıyılarımıza oranla dik ve sarp değildir. Yalnız Ayancık kıyıları engebeli, inişli çıkılışlıdır. Dağlar burada kıyıya paralel uzanmakla beraber, doğudaki kadar denize yakın değildir. AKARSULAR Sinop İlindeki irili ufaklı akarsularından bazıları Karadeniz'e bazılarıda güney sınırından geçen kızılırmak nehrine bağlıdır. İlin en büyük akarsuyu Kastamonu topraklarından çıkan ve birçok kolları batıdan doğuya akarak Durağan'ın güneyinde Kızılırmak nehrine bağlanan Gökırmak'tır. Uzun bir vadi boyunda akan ırmak Taşköprü ve Boyabat Ovaları'nı sular. Bu ovalar sulu tarımın yapıldığı önemi tarım üretim alanlarıdır. Karadeniz'e dökülen çaylar batıdan doğuya doğru Çatalzeytin, Ayancık Çayları, birçok kollar olarak denize dökülen Kırkgeçit ve Sarımsak Çayları Karasu ve Gebelit Çayları önemli akarsulardır. Ağız kısımlarında deltalar oluşturan ve vadi boyu ovaları oluşturan bu çaylar İlkbahar ve kışın su seviyeleri yüksek yazları ise su seviyeleri azalan hatta zaman zaman kuruyan akarsulardır. Ancak tüm olumsuz koşullara karşılık vadi tabanları boyunca sulu tarımın yapılmasına imkan vermeleri açısından önemli akarsulardır. Kızılırmak : İlin güneydoğu sınırlarını çizer. Yurdumuzun en uzun nehri olan Kızılırmak, büyük kollarından Gökırmak'ı Sinop'tan alır. Tepeçay : Sinop'un Türkeli ile Kastamonu'nun Çatalzeytin ilçesi arasında sınır oluşturur. Denize döküldüğü yerde hayli geniştir. Akarsuyun taşıdığı alüvyonlarla oluşan deltası giderek büyümektedir. Ayardin Deresi : 1.000.m. yükseltili Çatak geriş köyü yakınlarından doğar. Türkeli Ilçe Merkezinin hemen doğusunda denize dökülür. Uzunluğu 20 km. kadardır. Ayancık Çayı : Küre dağlarından kaynaklanan çok sayıda küçük derenin birleşmesinden oluşur. Uzunluğu 90 km. kadardır. İlçe Merkezinden denize dökülür. Karasu Çayı : Küre dağlarında gündüzlü ormanlarından doğar. Uzunluğu 80 km., Sinop'un 8 km. batısından denize dökülür. Çakıroğlu Çayı : Dıranaz dağlarından doğar. Gerze - Sinop arasında Çakıroğlu yöresinde denize dökülür. Denize döküldüğü yerde bir delta oluşturur. Kanlıdere : Uzunöz dağlarının eteklerinden doğar. Çok sayıda küçük kolu vardır. Çayağzı denilen yerde denize dökülür. GÖLLER Sinop'ta sayıları az olmakla beraber küçük göller vardır. Bunlardan Sülük gölü, Sinop Yarımadası üzerindedir. Denizden 210 m. yüksekliktedir. Sarıkum Gölü de deniz seviyesinde bir göldür. Aksaz Gölü yarı bataklık halindedir. Karagöl ise denize seviyesinin altında bir göldür. Ayrıca Taşmanlı göleti ve Bektaşağa göletleri de sulu tarıma imkan veren gölcüklerdir. Tüm bu göllerimiz balık üretimine elverişlidir. (Sülük gölü dışında) YERALTI SULARI Bölgenin tümünü kapsayan yeraltı suları, etüdleri henüz yapılmamıştır. Ancak gerek D.S.İ. teşkilatı ve köy hizmetleri tafından çeşitli yörelerde etüdler yapılmış ve zengin yeraltı suları istifade edilir duruma gelmiştir. Gazidere, Kayaboğazı. Uluköy, Yaylacık yeraltı suları kaptaca alınmış, Çeşmigir, Sarayönü, Gökçeağaç Sakızı, Cuma Köy beldelerinin etütleri yapılarak burada zengin sualtı kaynaklarının bulunduğu tesbit edilmiştir.
-
Milli Mücadele Dönemi Ülkemizin dört bir taraftan işgali ve azınlıkların zararlı çalışmalarından Sinop da nasibini almıştır. Samsun merkezi ayrılıkçı Rum Müdafaa-i Meşrufa Cemiyeti'nin Sinop'ta bir şubesi vardı. Bağımsız bir Rum Pontus Devleti kurmayı amaçlayan ayrılıkçı çeteler, zaman zaman Sinop yörelerine de sarkıyor, Müslüman köyleri basıyor halkı yıldırmaya çalışıyordu. Üçüncü Ordu Müfettişliği'ne ve Anadolu'da Milli Mücadeleyi başlatma görevine atanan Mustafa Kemal, 18 Mayıs 1919 günü Sinop Limanı'na uğramış, Sinop Askerlik Şubesi Başkanı'nı gemiye çağırıp, gerekli emirleri vermiş ve kara yolunun uygun olmadığını öğrenip, hiç gemiden inmeden, Samsun'a hareket etmiştir. Eylül 1919'da şehirdeki küçük İngiliz birliği, Sinop Mutasarrıfı Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey'i tutuklamak ve Hükümet Konağı'na İngiliz Bayrağı asmak istemişlerse de, halkın sert tepkisi üzerine bundan vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Sinop ve yöresindeki Milli Cemiyetler'in (Müdafaa-i Hukuk) örgütlenmesi Mazhar Tevfik Bey'in yeniden güç kazanmasından sonra hızla gelişti. Sivas Kongresi'nde alınan karar uygulanınca, Sinop ve nahiyelerinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin bir çok şubesi açıldı. Meclis-i Mebusanda da Sinop'u Rıza Nur Bey ve Miralay Zeki Bey temsil etmişlerdir. Sinop İstiklal Savaşı'na da bütün gücüyle katılmıştır. Sinop sancağının Ayancık-Boyabat ve merkez ilçeleri İstiklal Harbinde en çok şehit veren bölgelerden kabul edilir ve bu yüzden askeri belgelerde bu savaş takdirle anılır. 23 Nisan 1920'de toplanan Birinci dönem T.B.M.M.'ne Sinop adına şu Millet vekilleri seçilmiştir: Şerif (Arkan) Bey, Abdullah (Karabina) Bey, Hakkı Hami (Ulukan) Bey, Rıza Namık (Uras) Bey, Şevket (Peker) Bey, İstanbul Meclis-i Mebusanı'nda Sinop Mebusu olan Rıza Nur Bey'de, Meclis-i Mebusan'ın kapatılmasından sonra Ankara'ya gelerek Büyük Millet Meclisi'nin çalışmalarına katıldı. Meclisin ilk geçici başkanlığını da en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Mebusu Şerif Bey yürütmüştür. Cumhuriyet Dönemi Cumhuriyet'in ilanından sonra yapılan idari düzenlemede sancakların kaldırılması ile il oldu. Sinop, Cumhuriyet çağında da bir gelişme göstermiştir. Sinop ili, dar alan, az nüfusu, tabiat, turistik ve tarihi zenginlikleri ile değerini korumaktadır. Merkez, Ayancık ve Boyabat ilçelerine, 1920'de Gerze, 1955'te Durağan, 1957'de Türkeli, 1961'de Erfelek ve yakın geçmişte de Saraydüzü ve Dikmen eklenerek ilçe sayısı 9'a çıkmıştır. (Merkezle birlikte) Cumhuriyet dönemi Sinop tarihinin en önemli olaylarından biri de Mustafa Kemal Atatürk'ün 15 Eylül 1928'de şehre gelmeleri ve harf inkılabıyla ilgili ilk işareti ve dersi burada vermeleridir.
-
Sinop Türk İdaresi Dönemi Sinop'un Fethi ve Selçuklular Dönemi Türklerin Anadolu'ya girdikten sonra ilgilendikleri yerler arasında Paflagonya ve Sinop civarı da vardır. 1085 yılında Süleymanşah'ın komutanlarından Karatekin'in Sinop'u Bizanslılardan aldığından bahsedilir. Ertesi yıl Bizanslılar, Sinop'u kurtarmak için Konstantin Dalassenos komutasında bir donanma gönderdiler. Bu sırada İzmir Bey'i Çaka'nın Bizans topraklarına karşı giriştiği saldırılar sırasında Bizanslı komutan Nikephoros'un yenilgiye uğraması Bizanslıları zor durumda bıraktığından Konstantin Dalassenos'u geri çağırdılar. Pekar bu sırada Bizanslıların Sinop'a tekrar sahip çıkmaları Büyük Selçuklular ile Anadolu Selçukluları arasındaki siyasi çekişmeler yüzünden olmuştur. 1176 Miryokephalon zaferinden sonra Türklerin Bizanslıları Anadolu'nun büyük bir kısmından atabildikleri anlaşılmaktadır. İbn-î Bibi'deki kayıtlardan anlaşıldığına göre Paflagonya bölgesinin fatihleri, başarılarına karşılık olarak Selçuklu Sultanları tarafından ikta olarak verilen Kastamonu yöresinin sahipleri ve Bizanslılara karşı yürütülen mücadelenin lideri olan Çoban ailesidir. Güçlü bir yönetimle Selçuklular'ın sonuna kadar Kastamonu ve civarını elinde tutan bu aile ile Sinop'un birkaç kez Türkler tarafından fethedilmesi arasında ilişkiler vardır. Sinop'un Bizans yönetiminde bulunduğu sıralarda Kırım'a gitmek isteyen Selçuklu tacirleri burada gemiye binmek suretiyle Sinop Limanı'ndan faydalanıyorlardı. IV. Haçlı Seferi sırasında Haçlılar, 1204 de İstanbul'u ele geçirip bir Latin Devleti kurunca İmparatorun damadı Theodoros Lascaris'in kurduğu İznik Bizans Devleti ve yine Komnenos hanedanından Aleksios ve David Komnenos kardeşlerin Trabzon'da kurdukları Trabzon Rum Devleti oluştu. Bu üçe bölünmüş Bizans mirası karşısında Anadolu'yu Selçuklu Devleti ikinci planda bir kara devleti haline geliyordu. Oysa Anadolu Selçuklularının Kırım ticaretini geliştirebilmeleri ve Karadeniz'de Hıristiyan güçlerine karşı koyabilmeleri için Sinop gibi ticari ve askeri bir limana ihtiyaçları vardı. Bu sırada David Komnenos, kıyı şeridi boyunca ilerleyerek Sinop ve Ereğli'yi aldı. İznik devleti ile çatışmaya girdi. Bu durumda Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev ile anlaşan Laskarisler, David Komnenos'u geri çekilmeye zorladılar. Fakat kendi güvenliklerini düşünen Selçuklular, Karadeniz'de üçüncü bir güç olarak ortaya çıkmak isteyince gözlerini ilk olarak Sinop'a diktiler. Kardeşiyle olan taht kavgasını halleden I. İzzeddin Keykavus, o sırada Trabzon Rum İmparatoru I. Aleksios Komnenos'un Canik tekfuru Kir Aleksi tarafından idare edilen ve yöre halkına çeşitli zulüm ve yağmalar yapan bu valinin idaresindeki Sinop'a yürüdü. Şehrin zaptının zor olduğu bilindiğinden muhasaraya ve ablukaya karar verildi ve sultan, vilayet beylerini savaşa çağırdı. Olaydan habersiz olan Kir Aleksi bu sırada Sinop dışında avlanıyordu. Ordudan çıkarılan bir müfrezenin Kir Aleksi'yi yakalayıp sultanın önüne çıkartması olayları hızla geliştirdi. Kalenin önüne getirilen tekfura karşılık şehrin teslim edilmeyeceğini söyleyen Sinop'luların daha sonra fikirlerini değiştirerek şehri kansız olarak Selçuklulara bırakmaları bir sürpriz olmuştur. Bu olaydan sonra yapılan anlaşmayla Aleksi yıllık vergiye bağlandı ve adamlarıyla birlikte Canik'e gönderildi. (1214) Şehirde kalmak isteyenler serbest bırakıldı. Şehir tekrar düzenlendi, Kiliseler Camiye çevrildi. Bir medrese yapıldı, kale tamir edildi, tapu defterleri düzenlendi. Şehre Çepni oymaklarından boylar yerleştirildi. Sultan sefere katılan beylerden Simre Valisi Bedrüddin Ebu Bekir'i Sinop Valisi ve komutanı olarak bıraktıktan sonra Sivas'a döndü. İbn Said el Magribi, Sinop Limanı'nda Konya Sultanına ait donanmanın bulunduğunu, çam ormanlarıyla kaplı Kastamonu ve Amasya dağlarından kesilen kerestenin su yolu ile Sinop Darüs Sın'a'sında (tersane) gemi inşaası için nakledildiğini belirtir. Kısa sürede oluşturulan bu donanma ile fethin ardından Soğdak seferi yapılır. Soğdak ve civarına Ruslar egemen olmuşlardı. Ruslar bu bölgede Selçuklu korumasını kabul etmişlerdi. Soğdak'a bir Türk Garnizonu yerleştirilerek camii yapıldı.(1225) Sinop'tan yapılan bu sefer Sinop'un üs olarak o dönemdeki gücünü gösterir. Pervaneoğulları Dönemi 1243 Kösedağı yenilgisinden sonra Moğol kontrolüne giren ve hızla zayıflayan Anadolu Selçuklu hakimiyetinin bu durumu karşısında Trabzon Rumlarının Sinop'u 1259'da tekrar işgal ettikleri anlaşılmaktadır. Moğollara karşı izlediği bağlılık politikası sayesinde devlete hakim olan Pervane Müinüddin Süleyman 1259'dan beri Trabzon Rum yönetiminin elinde bulunan Sinop'un geri alınması isteğini yasallaştırmıştır. Bu durumda kısa sürede Selçuklular'ın eline düşen şehirde kilise olarak kullanılmakta olan Cami-i Kebir tekrar camiye dönüştürüldü. Pervane olayı kutlamak için bunun yanına bir medrese yaptırdı. Şehrin düşmesi 1262 yılının yaz aylarına rastlar. Pervaneoğulları yönetiminde Karamanoğulları 1276'da Konya üzerine yürüdükleri zaman Rumlar, yine fırsat bilerek asker ve silah dolu gemilerle Sinop'a hücum edince sahil kumanda Tayboğa liderliğindeki Çepni oymakları saldırıyı püskürtmüşlerdir. Selçuklu Devleti'nin sonlarına doğru ise Kırım'da bulunan II. İzzeddin Keykavus'un oğlu Rükneddin Geyûmers'in bir ara Sinop valisi olarak görünmesi, Pervaneoğulları hakimiyetinin bir beylik kuvvetinde olmadığını düşündürür. Pervane'nin idamından sonra Sinop'ta bulunan oğlu Muinüddün Mehmed, yöreye hakim olmuş 1297 yılında ölümüne kadar çevresine zalim davranmıştır. Mehmed'in ölümünden sonra yerine Müinüdden Süleyman Pervane'nin diğer oğlu Ali'nin oğlu Mühezzübiddin Mesud geçmiştir. Mesud zamanındaki en önemli olay Sinop'ta Cenevizlilerin bir konsolosluklarının açılmış olmasıdır. Bu sırada bir Ceneviz donanmasının Sinop'a baskın yaparak Mesud'u kaçırması ve fidye karşılığında serbest bırakması Cenevizliler ve Türkler arasında Karadeniz ticareti konusunda rekabet yaşandığını gösterir. Bu devirde Anadolu'dan geçmesi gereken ticaret yolunun boğazlara aktarılması Sinop ve Samsun Limanlarının ticaretine büyük zarar vermiştir ve Gazi Çelebi'nin XIV. Yüzyılın başlarında Cenevizlilere karşı korsanlığa girişmesinin başlıca nedeni olmuştur. Gazi Çelebi'nin babası Mesud'un son Selçuklu Sultanı mı? Yoksa Pervaneoğlu Mesud mu olduğu fikri tartışma konusu olmakla birlikte bu kişinin Pervaneoğlu olduğu kabul edilmiştir. Gazi Çelebi'nin erkek evladı olmadığından ölümünde kızı bir süre babasının yönetimini ele almış, hatta bu yüzden Sinop'a bir ara "hatun ili" denmiştir. O sırada Kastamonu'da Candaroğlu Süleyman Trabzon Rumlarının şehri işgal edeceği gerekçesiyle Sinop'u Candaroğlu beyliğine katmıştır. (1323) Buraya vali olarak oğlu I. İbrahim Bey'i göndermiştir. Pervaneoğulları Beyliği Anadolu Selçuklulari'nin dagilmasi sirasinda Sinop'ta Pervâne Muineddin Süleyman'in oglu Mehmet tarafindan kurulan beyligin adidir. Sinop, 1214'te Trabzon Rum Imparatorlugu'ndan alinmis önemli bir deniz üssü ve ticaret iskelesi idi. Anadolu Selçuklulari'nin iç karisikliklari sirasinda Trabzon Rum Imparatoru tarafindan geri alinmis ve kendi topraklarina dahil edilmistir (1259). Pervâne, Ilhanli hükümdari Abaka Han'dan izin alarak Sinop'u ele geçirmek için faaliyete giristi. Yaklasik bir yil karadan denizden kusattigi sehri 1266'da zaptetti. Böylece Selçuklular'in Karadeniz'deki ticaret kapisi olan Sinop, Muineddin Süleyman'a ikta olarak verilmis ve yine onun istegi üzerine kendisine temlik edilmistir. Sinop'un fethi ve Pervane'ye temlik edilmesi, Sultan Rükneddin Kiliç Arslan ile onun arasinin açilmasina sebep oldu. 1266'da Selçuklu sultaninin Pervane'nin Mogollar tarafindan tahrikiyle öldürülmesinden sonra, Selçuklu Devleti'nin idaresinde Pervane'ye ortak kalmadi. Selçuklu Devleti'nde nâibu's-sultan olan Pervâne, devamli bir sekilde merkezde bulundugundan bizzat Sinop'ta ikamet edememekteydi. Bu sebeple oglu Muinüddin Mehmed'i malikanesi olan Sinop'a gönderdi. Pervane Süleyman, 1277'de Ilhanli hükümdari Abaka Han tarafindan öldürülünce oglu Mehmed istiklâlini ilan ederek Sinop'ta Pervaneogullari adi ile kisa süre devam den beyligi kurmus oldu. Muinüddin Mehmed yaklasik yirmi yil beyligin idaresini elinde tuttu. Muinüddin Mehmed, Mogollar ile iyi geçinmek zorunda kaldi ve onlarin verdigi devlet islerinde görev yapti. Bu sirada halki agir vergilerle ezen Mehmet Bey, Mogollar'a karsi bir hareketin hazirliklari içindeyken hastalanarak öldü. Bundan sonra beyligin idaresi Pervane Süleyman'in torunu Mühezzibüddin Mesud tarafindan yürütüldü. Mesud Bey, Mogollar'la iyi iliskilerde bulunarak herhangi bir tehlikenin gelmesini önledi. Ayrica devletin sinirlarini genisleterek Bafra ve Samsun'u ele geçirdi. Mesud Bey, Sinop'ta ticarî koloni bulunduran Cenevizliler tarafindan ticarî bir anlasmazlik sebebiyle ani bir baskinla esir edilerek Ceneviz müstemlekesi olan Kefe'ye götürüldü. Ancak çok agir bir fidye ödemek suretiyle tekrar Sinop'a döndü (1298). Bundan iki sene sonra vefat eden Mesud Bey'in yerine oglu Gazi Çelebi, Sinop emiri oldu (1300). Donanmaya önem veren Gazi Çelebi, önce Trabzon Rum Imparatoru ile anlasarak Kirim ve Kefe taraflarina sefer düzenledi ve bir Ceneviz donanmasini Kefe yakinlarinda maglup etti (1313). Daha sonra da Trabzon'a karsi hücuma geçti (1319). Cenevizliler'in 1322'de Sinop'a karsi giristikleri saldiriyi basariyla püskürttü. Gazi Çelebi'nin erkek evladi olmadigi için Kastamonu beyi olan Candaroglu Süleyman Pasa'nin hakimiyetini tanidi. 1322'de vefati üzerine bir ara kizi Sinop'ta beylik etmis ve bu sebeple Sinop'a Hatuneli adi da verilmistir. Daha sonra Candaroglu Süleyman Pasa tarafindan ilhak edildi. Böylece Pervaneogullari Beyligi, Candarogullari Beyligi'nin topraklarina katildi. Sinop'ta Pervane Süeyman tarafindan 666 (1267-1268)da yaptirilan Ulu Cami en önemli mabedler arasindadir. Yine Pervane Süleyman Medresesi ve Pervane türbesi, Pervaneogullari Beyligi devrinden kalma mimarî eserlerdir. Candaroğlu-İsfendiyaroğulları Beyliği Dönemi Sinop'un Osmanlılara kadar tarihi tamamen Candaroğlu Beyliği'nin gelişimi içinde kaldığından bu beyliğin tarihine ve olaylarına bakmak gerekir. Selçuklu hanedanının taht kavgalarına karşı İlhanlı hükümdarı Geyhatu'nun Anadolu'ya gönderdiği yardımcı kuvvetler arasında Şemseddin Yaman Candar komutasında bir kuvvetin olduğu ve mücadeledeki hizmetine karşılık olarak Geyhatu tarafından kendisine Osmanlı tahrir defterlerinde Eflagunlu şeklinde geçen Eflani'nin verilmiş olduğu kaydedilmektedir. Ölümünden sonra oğlu Süleyman Bey Eflani'de beyliğin başına geçmiş, Kastamonu ve Safranbolu'yu alarak hakimiyetini genişletmiştir. Bu arada beyliğin merkezini Kastamonu'ya nakletmiştir. 1323 yılında Sinop'u da topraklarına katan Süleyman Bey şehrin yönetimini oğlu İbrahim Bey'e vermiştir. Sinop'un alınmasıyla Candaroğlu Beyliği Karadeniz'de Ceneviz ticaretine rakip olarak çıkmıştır. 1341'de Süleyman Bey'in yerine tahta oturan oğlu I. İbrahim Bey hakkında eldeki tek belge, h.742/1341 tarihli Sinop'ta kendisi tarafından yaptırılan camiinin kitabesidir. İbrahim Bey zamanında Candaroğlu donanması düşmanlara karşı gelebilecek güçtedir. İbrahim Bey'den sonra iktidara Yakub Bey'in geçtiği hakkında bilgiler varsa da kaynaklar açık bir bilgi vermezler. H.747/1346-1361 tarihleri arasında hüküm sürdüğü sanılan Adil Bey'in beylikte kaldığı süre kesinlik kazanmamıştır. Venediklilerin iki müşavirle ve oniki üyeli meclis yardımıyla bir konsolos tarafından idare edilen ticaret kolonisinin de ilk faaliyetleri bu tarihlere rastlar. Adil Bey'den sonra yerine "kötürüm" sıfatıyla tanınan oğlu Celaleddin Beyazit Bey geçmiştir. H.787/1385 yılında ölen Kötürüm Beyazıt yerine İsfendiyar Bey geçti. Bu dönemden sonra Candaroğlu Beyliği hanedanı Kastamonu ve Sinop'ta ayrı ayrı hüküm süren beyler olarak ikiye ayrılmıştır. Sinop'ta hükümdarlık yapan beyler İsfendiyar Bey'den geldikleri için hanedanın Sinop koluna "İsfendiyaroğulları" denmiştir. Yıldırım Beyazıt döneminde Osmanlılara karşı Karamanoğulları'nın kurduğu ittifaka Kötürüm Beyazıt'ın oğlu Süleyman Bey de katılmıştır. Bunun üzerine Yıldırım Beyazıt Kastamonu'da hüküm süren Süleyman Bey'in üzerine yürüdü ve H.794/1392 yılında yapılan savaşta Süleyman Bey yenildi. Bu sırada Yıldırım Beyazıt Sinop'u da kuşatmış ancak alamamıştır. Süleyman Bey'in ölümünden sonra Sinop'tan ibaret olan Candaroğlu topraklarına İsfendiyar Bey hükümdar oldu. Yıldırım Beyazıt'ın 1402'de Ankara yenilgisinden sonra Candaroğulları'nın eski topraklarının yanı sıra Kastamonu, Çankırı ve Kalecik de Timur tarafından İsfendiyaroğlu yönetimine bırakıldı. I. Mehmet Devri'nde İsfendiyar Bey'in oğlu Kasım, Kastamonu ve çevresinin kendisine verilmesi için Osmanlı Padişahının yardımını istedi. İsfendiyar Bey Sinop'a çekilerek topraklarını Osmanlılara bıraktı. I. Mehmet, bu toprakların yönetimini Kasım Bey'e verdi. II. Murat ise 1425 yılında İsfendiyar Bey'in oğulları ile kız kardeşlerini evlendirerek İsfendiyaroğlu mirası üzerinde kuvvetli haklar elde etti. Bu sırada İbrahim Bey ile Selçuk Hatun, Kasım Bey ile de Sultan Hatun evlenmişlerdir. Mezar kitabesine göre H. 842/1439 yılında ölen İsfendiyar Bey'in yerine II. İbrahim Bey geçti. H.847/1443 yılına kadar tahtta kalan İbrahim Bey mezar kitabesine göre Sinop'ta ölmüştür. Yerine geçen oğlu İsmail Bey İstanbul'un Osmanlılar tarafından muharasına ordu ile katılmak zorunda kalmıştır. Özellikle ipek yolu üzerinde bulunan İsfendiyaroğulları ülkesini ele geçirmek ve böylece batı seferiyle uğraşırken tüm kuzey Anadolu'daki beylik ve devletleri fethetmek isteyen Fatih Sultan Mehmet'in ilk hedefi Sinop oldu. Fatih Sultan Mehmet Kastamonu'ya gelerek ordugahını kurdu ve Mahmut Paşa'yı Sinop'a gönderdi. Bu sırada donanma da Sinop Limanı'na girdi. Sinop karadan ve denizden kuşatıldı. Mahmut Paşa İsmail Bey'e bir mektup göndererek kaleyi teslim ettiği takdirde kendisine Anadolu'da istediği yerin yurtluk olarak verileceğini bildirdi. Teklifi kabul eden İsmail Bey 1461 Mayıs ayında şehri Osmanlılara teslim etti. Daha sonra İsmail Bey'in Anadolu'da kalması mahsurlu görülerek Filibe'de dirlik verildi. İsmail Bey burada 1479 yılında öldü. Candaroğlu Beyliği döneminden önemli bir belge, 1331-32 kışında I. Süleyman Bey'in hükümdarlığı sırasında büyük İslam seyyahı İbn-i Batutan'ın şehre geldiğinde aldığı gözlemlerdir. Burası kalabalık bir şehir olup, savunma bakımından iyi imkanlara sahiptir. Şehrin doğu tarafı hariç her tarafı denizle çevrilidir. Şehrin tek kapısı vardır o da doğudadır. Belde hakiminin izni olmadan kimse oradan içeri giremez. En çok üzüm ve incir yetişir. Sinop Camii en güzel camilerinden biridir. Sinop Candaroğlu idaresinde iken şehri gören Clavijo ve Pero Tafur'un verdikleri bilgiler genel mahiyette kalır. Osmanlı Dönemi Sinop'un fethi ile İsfendiyar tersanesi de Osmanlılar'a geçti ve burası Gelibolu ile devletin başlıca üslerinden biri oldu. İdari bakımdan Kastamonu sancağına bağlanan Sinop, Kırım ve Karadeniz'e yapılan seferlerde üs hizmetini gördü. Osmanlı yönetiminde Sinop, XVI. Yüzyılda Celali ve Suhte ayaklanmaları sırasında zorluklarla karşılaştı. 1614'de Kazaklar Sinop'a saldırdı. Karadeniz muhafızı İbrahim Paşa baskınla Kazaklar'ı bozguna uğrattı. Sinop'a yönelik kazak saldırıları ancak IV. Murat döneminde durdurulabildi. XVIII. Yüzyıl sonlarında Rusların Kırım'ı işgalleri sırasında Sinop'ta tersanenin yoğun olarak gemi yapımında çalıştığını Osmanlı arşivlerinden öğrenmekteyiz. II. Mahmut devrinin ilk yıllarında tüm imparatorlukta olduğu gibi ayanların güçlenmesi nedeniyle ortaya çıkan isyanları devleti güçlükle önlediği anlaşılır. 1827 - 1828 Osmanlı-Rus savaşlarında Sinop kalesine asker gönderilmiş, Sinop ayanı Kavizade Hüseyin Bey kale muhafızı olarak atanmıştır. 1853 yılında Rus donanması tarafından yapılan Sinop baskını Osmanlı Devleti ve müttefikleri ile Rusya arasında Kırım savaşının başlamasına neden olmuş, bu da Sinop'un gelişmesinde dönüm noktası olmuştur. Sinop baskını nedeniyle gerçekleşen Kırım savaşı sonrasında Sinop sancağına Kafkaslardan muhacir geldiği de bilinir. Bu savaştan sonra imzalanan Paris Anlaşmasına göre tarafsız bölge haline getirilen Karadeniz'de Osmanlı Devleti ve Rusya ne tersane ne de donanma bulundurmayacaklardı. İki devlette kıyılarda güvenliğin korunması gerekli olduğundan savaş gemilerinin sayısını aralarında özel bir anlaşmayla kararlaştıracaklardı. Bu anlaşmadan sonra Sinop'ta ufak çapta da olsa tersane faaliyetinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu baskından ve savaştan sonra askeri bir tersane şehri olmaktan çıkan Sinop, II. Abdülhamit döneminde suçluların alıkonulduğu iç kaledeki hapishanesiyle ünlenmiştir. 93 Harbi sırasında Sinop Limanı'nın tahkim edildiği ve gece girişinin yasaklandığı bilinir. Osmanlı Dönemi'nde Sinop'ta Nüfus ve Ekonomik Yaşam Şehrin Osmanlı sistemi içinde asıl önemi ticari ve askeri gemi yapımından ve kerestecilikten ileri gelmiştir. XVII. Yüzyıl ortalarında Sinop'un kale içinde ve dışında 24 mahallesi vardı. Hıristiyan mahalleleri deniz kıyısında bulunurdu. Bir bölümü kale onarımıyla görevli olduklarından haraç vermezdi. 1582 de 3000-5000 arasında olduğu tahmin edilen kent nüfusu, 1783 de 15000 e kadar yükselmiştir. Sinop kentinin ekonomik açıdan tarih boyunca ve özellikle XII. Yüzyılda zayıf olmasının başlıca nedeni bir liman kenti olan Sinop'un arkasındaki yüksek dağ sıralarının karayolu ulaşımını engellemesi olmuştur. Kereste üretimi de orman tahribatı nedeniyle Ayancık'a kaymıştır. Ayrıca şehri tümüyle harap eden büyük yangınların şehrin gelişimini engellediği görülmüştür. Bu yangınlar içinde 1917 ve 1946 yangınları önemlidir.
-
Türk İdaresi Öncesi Dönemde Sinop M.Ö. 1000 Yıllarında Sinop MÖ. 756 yılında Milet'ten ayrılan ve kendilerine yeni bir şehir kurmak isteyen göçmenler buraya gelerek bugünkü Sinop'un ilk temelini atmışlar ve bu şehre Sinope adını vermişlerdir. "Efsaneye göre tanrıça Sinope ırmak tanrısının kızıdır. Zeus Sinope'ye aşık olur. Her dilediğini yerine getireceğine söz verir. Sinope kızlığına dokunmamasını ister. Tanrı yemine bağlı kalarak onu kız bırakır. Bugünkü Sinop'un olduğu yere gelir." Daha sonra MÖ. 630 yılında ikinci bir koloni (sömürge, göçmen topluluğu ya da bu topluluğun yerleştiği yer) grubu Sinop'a yerleşmiştir. Şehrin surlarının büyük bir olasılıkla kolonize (koloniler halinde yaşanan) devirlerde yapıldığı tahmin edilmektedir. 7. yy başlarında Sinop, Anadolu'ya kuzeyden gelen Kimmerlerin, 6. yy ortalarında İran'dan gelen Perslerin istilasına uğramıştır. Helenistik Dönem MÖ. 4. yüzyılın birinci yarısında Paflagonya'lılar bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. MÖ. 332 yılında Büyük İskender'in Anadolu'ya girişini fırsat bilen 1. Ariarathes Kapadokya'da bağımsızlığını ilan ederek, Sinop'u da hakimiyetine almış. MÖ. 302 yılında Mitridat Ktistes Paflagonya'da dağınık halde bulunan prenslikleri bir araya getirerek kuvvetli bir devlet (bağımsız bir ülke ile onun yönetiminden oluşan varlık) kurmuştur. Daha sonra ll. Mitridat ve onun oğlu Farnak Sinop'a hakim olmuş. MÖ. 169 yılında devletin başına Mitridat Flapeton geçmiştir. Mitridat Flapaton Sinop'u bayındır (gelişip güzelleşmesi için üzerinde çalışılmış, alt yapıya sahip) hale sokmuş, başkentini Amasya'dan Sinop'a getirmiştir. Sinop'un parlak dönemi Mitridat Fatpator zamanında olmuştur. Bütün Karadeniz'i hakimiyeti altına alan Mitirdat Romalıları'da Anadolu'dan atarak büyük bir imparatorluk kurmuş, ancak Başkenti Sinop'tan Bergama'ya taşımıştır. Helenistik dönem Sinop'un en parlak zamanı olup, bu dönemde kültüre büyük önem verilmiştir. Romalılar Dönemi MÖ. 70 yılında Roma İmparatorluğu işgal ettiği bu toprakları yeniden tanzim etmiş. Pontus Krallığını Kızılırmak'tan itibaren ikiye bölerek, doğu parçasının idaresini yerli sülalelere vermiş, batı parçasını ise doğrudan doğruya devletin eyaleti haline getirmiştir. Sinop'un Roma idaresine geçmesi tarihte önemli bir dönüm noktasıdır. Bilhassa (her şeyden önce, başta) Cesar zamanında şehre maddi yardımlardan başka, yeni Roma kolonileri gönderilmiş ve genişleyip büyümesi sağlanmıştır. Bizans Devri Bizans devri konusunda Sinop için bilgiler yok denecek kadar azdır. Genç Pliny'nin Trajan'a yazdığı bir mektuptan Sinop'ta çok sayıda Hıristiyan'ın yaşadığı anlaşılmaktadır. İdari olarak Armeniakon ve Pontus themalarında dinsel olarak da Hellenpotos metropolitliğine bağlı olarak gösterilen Sinop'ta günümüzde harabeleri bulunan Balatlar Manastır Kilisesi'nin VI. Yüzyılda yapıldığı sanılır. Bizans devrinde gittikçe askeri bir yapı kazanan Sinop'un kale içine çekildiği ve tarih boyunca gelişmiş bulunan ticaret ve kültürünün dinsel bazı olaylar nedeniyle gerilediği sanılmaktadır. Justinianos zamanında Sinop'un kaleler, su yolları, köprüler ve kiliselerle geliştirildiği fakat kısa süre sonra ortaya çıkan Arap istilalarının bu gelişmeyi durdurduğu anlaşılır. İkonoklasm devrinde Sinop'un dinsel ve sivil yapılarının tahrip edildiği, Karadeniz'de gelen Varegler'in Sinop'u yıktıkları da bilinir. İstanbul'un Latinler istila edilmesinden sonra I. Andronikos'un torunları büyük Komnenoslu Aleksios ve David idaresinde Karadeniz'in güneydoğu kıyısında Trabzon Rum Devleti kurulmuştu. Buradan David, sahil boyunca ilerleyerek Sinop'u işgal etti ve sonunda Paplagonya ve Karadeniz Ereğlisi'ni de hakimiyeti altına aldı. Bizans ağırlık merkezinin bu dönemde Anadolu'ya kayması eski Bizans-Selçuklu çekişmesini keskinleştirmişti. Bu durum Selçuklular'ın Karadeniz'de bir limana sahip olmalarına engel oluyordu. Sinop ve çevresi 1214 yılında Selçuklu hakimiyetine geçtikten sonra Hıristiyan kültür yaşamı yoğun bir şekilde sürdü. Osmanlılar zamanında şehrin surları dışında batıda Akliman, doğuda Hıdırlık yamaçlarında yoğunlaşan Hıristiyan Ortodoks Rum ve az sayıda Ermeni yerleşimi vardır. Osmanlı kayıtlarında bunların kilise ve vakıflarına ait sayısız kaynak vardır.
-
ANTİK ÇAĞ Sinop Adı, Antikçağ'da Paphlagonia olarak adlandırılan bölgenin kuzey ucunda Sinop'un saptanabilen en eski adı "Sinope" dir. Bu kelimedeki "Sin" kökü ile Asur-Anadolu ilişkisi, Sinope ile de Yunan ırmak tanrısı Asopos 'un su perisi kızlarından Sinope kastedilmiştir ki bu da ismin kökenini İyonya'nın bölgedeki kolonizasyonuna bağlamaktadır. Bir başka fikir de Amazon Kraliçesi Sinova 'dır ki bu mitin de nereden geldiği belli değildir. Yalnız bu kavmin Anadolulu olduğu inancı vardır. Grek etimolojisine yabancı olan Sin ya da Sind sözcüklerine Yunanistan'ın dışında, Pontus, Doğu Anadolu, İran ve Hindistan 'da rastlanmaktadır. Bu da Sinope adının yerli Anadolu dillerinden gelmiş olabileceğini göstermektedir. Strabon ise kentin kurucusu olarak Arganotlar'dan Teselya'lı Otolikos 'u göstermekte ve onun kenti ele geçirerek bir Yunan kolonisi kurduğunu yazmaktadır. Kentin ele geçirilmesi, kolonileştirmeden önce kentte yerli bir halkın yaşadığını ortaya koymaktadır. Sinop'un tarih öncesi hakkında ilk bilgiler, 1951-1954 yılları arasında, şehir merkezine 14 Km. mesafede yer alan Demirciköy Kocagözhöyük 'te, Türk Tarih Kurumu adına Ekrem AKURGAL, Afif ERZEN ve Münster Üniversitesinden Ludwıg Budde tarafından yürütülen kazılarda ele geçen arkeolojik malzemelere dayanmaktadır. 1980 'li yılların sonuna kadar Sinop 'un tarih öncesi denildiğinde ilk akla gelen ilk Tunç Çağdan malzeme veren Demirciköy Kocagözhöyük olup bununla sınırlı kalmaktaydı. Ancak Müze Müdürlüğü 'nün 1987 yılında başlattığı ve 1988-1989 ve 1990 yıllarında da devam eden yüzey araştırmaları Sinop 'un tarih öncesi bilinmeyen yönlerini önemli ölçüde aydınlatmıştır. Anadolu 'nun en kuzey noktası olarak bilinen İnce Burun 'daki fenerin batı kesimlerinde kıyını hemen yamaçlarında ele geçen, kesici, yan kazıyıcı, omurgalı kazıyıcı ve yonga parçaları diye adlandırılan taş aletler Üst Paleolitik çağa (M.Ö. 30.000-10.000) tarihlenmektedir. Müze Müdürlüğünce yürütülen yüzey araştırmasında 44 adet höyük tespit edilmiştir. Bu höyüklerde ele geçen malzeme incelendiğinde, özellikle sahil şeridine yakın nehir ağızlarında ve nehir vadileri boyunca Kalkolitik Çağ 'dan (M.Ö. 5.500-3200) itibaren yerleşildiğini ve Tunç Çağı boyunca (M.Ö. 3200-1200) yoğun iskana tabi oldukları görülmektedir. Sinop Bölgesi yüzey araştırmasında ele geçen buluntular genel olarak Erken Kalkolitik Çağ 'dan Geç Frig Dönemine kadar tarihlendirilmektedir. Ancak yüzey buluntularına göre tam tarihi süreklilik sağlanamamaktadır. En büyük boşluk Orta Tunç Çağı ile Geç Frig Çağı arasındadır. Araştırma öncesine kadar bilinmeyen Orta Tunç dönemine ait buluntular Gerze Köşk Höyük, Tıngıroğlu Höyük, Emiryayla Maltepe Höyük, Sarımsak Maltepe Höyük, Yaykın Karakumru Tepe 'de ele geçmiştir. Ancak bölgede Hitit İmparatorluk Çağı 'na ait tarihlendirilebilecek hiçbir buluntuya rastlanamamıştır. Samsun sahil bölgesinde de Hitit İmparatorluk dönemi malzemesine rastlanamamıştır. Yapılan yüzey araştırması, bölgede M.Ö. XVIII. Yüzyıl ile M.Ö. VIII. Yüzyıl arasında yerleşim izine rastlanmadığını bu dönemin Sinop için karanlık bir dönem olduğunu ortaya koymuştur. Hitit metinlerinde adı geçen GAŞKA kavimlerinin bölgede yaşayıp yaşamadıklarını gösteren arkeolojik bir bölge henüz saptanabilmiş değildir. Araştırmanın ortaya koyduğu bir gerçekte Sinop 'da İlk Tunç yerleşimlerinin büyük bir yangın sonucunda terkedildiği ve bu dönemden itibaren M.Ö. 8. Yüzyıla kadar karanlık bir dönemin başladığıdır. İ.Ö. VIII. Yüzyılda bölge Miletos başta olmak üzere İonia 'lıların kolonizasyonuna sahne olmuştur. Bu kolonizasyonun sadece Ege dünyasında artan nüfusu dağıtıp toprak kazanmak olmadığını öncelikle ticari ve ekonomik köşebaşlarının elde tutulmasının hedeflendiği anlaşılır. Özellikle Sinop 'taki İon kolonizasyonu, Fırat Vadisi ve Mezopotamya 'ya giden tarihsel yolların başlangıç noktasını tutmak için yapılmıştır. Söz konusu kolonizasyon için ileri sürülen iki ayrı başlangıç tarihinin aydınlatılması da ayrı bir problemdir. Bunlar İ.Ö. 756 ve 636 yıllarıdır. Bu iki tarih arasında çapı belirsiz kalan bir Kimmer istilası vardır. 756'da Trapezus, Kerasus ve Kotyora gibi kolonilerin Sinop'a bağlı olarak kuruldukları düşünülürse, bu tarihten önce Sinop'da bir İon kolonizasyonunun açıkça başladığını kabul etmek gerekir. Sinop ve civarına yayılan bu Lidya-Kimmer hakimiyetinden sonra Sinop için kesinleşen en önemli olay, 630 yıllarında yapılan ikinci kolonizasyondur. 630 tarihi ile Lidya devletinin Pers kralı Kyrus tarafından 546'da yıkılmasına kadar süren dönem Sinop için yine karanlık kalmaktadır. Perslerin kıyı şehirlerini nasıl idare ettikleri kesin olarak bilinmese de otonom yapılarını korudukları sanılan bu şehirler, Perslerin atadıkları Tiranlar sayesinde imparatorluğa vergi ödüyor olmalılar. İmparator I. Darieios 'un örgütlenme sistemine göre Sinop bu dönemde Kapadokya satraplığı sınırları içinde daha sonraki bir düzenleme ile de Pontus Kapadokyası denilen kuzey Kapadokya sınırları içinde sayıldı. V. Yüzyıl içlerinde Persler ve güçlü Perikles Atina'sı arasında çekişme konusu olan kıyı kolonileri ile Sinop'da sonunda Perikles yönetimine bağlandı. Bu dönemde parlak ve sikke çeşitliliğinden demokratik bir Grek yönetimine kavuştuğu anlaşılan kent, bu durumunu Euxene'nin Grek şehirlerini Perslere bırakan Antalcidas anlaşmasına kadar korumuştur. İ.Ö. 350 yılından sonra Kapadokya satrabı olarak tüm Anadolu'yu Persler'den koparmak isteyen ve bir Kapadokya krallığı yaratmayı amaçlayan Datames, Sinop üzerine de yürümüştür. Makedonya kralı İskender'in Persleri 334 ve 332 de yenmesinden sonra özgürlüğünü kazanacağını uman Sinope, İskender'in bürokrasisinin sert yönetimi altında ezilmiş ve Pers sarayına elçi heyeti göndermiştir. Ancak karşılarına Daarieios yerine İskender çıkmıştır. 5. Teminata bağlı ve güç elde edilen bir serbestlikten sonra Sinope Diadok'ların idaresinde demokratik yapısını sürdürmüştür. Bu dönemde Eumenes'in denetimine giren ve bir otorite boşluğuna düşen yöre, Perslerin eski Kiostiranın torunu Mithridates'in başlattığı Pontus Krallığı döneminde başlıbaşına bir parlak çağın merkezi oldu. Hellenleşmiş bir Pers kültürü karakterini taşıyan Pontus krallığının geleneği Anadolu hegemonyasını güçlenen Roma karşısında kendine bağlamak amacını taşıyordu. 183 yılında ani bir baskınla Sinope'yi elde eden Pharnakes, kente bağlı kolonilerden Cerasus yakınlarında Pharnace adlı yeni bir Pont kolonisi de kurmuştur. Daha sonra devletin güvenliğini sağlamak için IV. Mithridates merkezi Amasya'dan Sinope'ye nakletmiştir. Tarihe Mithridates Eupator olarak geçen ve "Büyük" ünvanıyla anılan Pontus krallığının son yöneticisi, döneminde başkent Sinope, tarihte en yüksek ve ihtişamlı çağını yaşamıştır. Sinope'de doğan ve şehrin çifte limanını genişleten, surlarla çeviren, stao, agora, gymnasium ve muhteşem bir sarayla şehri donatan Mithridates'in kişiliği, Sinop ve Anadolu Hellenizminin bir sembolü olmuştur. Pontus hakimiyetinin Roma egemenliği tarafından yıkılmasından sonra Roma'lı kumandan Pompeius'tan itibaren Bithinia ve Pontus eyaletine bağlanan Sinope-Lex Pompeia da belirtildiği gibi birçok eşitlikler kazandı. Bu dönemde kentin ayrı bir tarihinden bahsedilemez. Sinop artık Roma tarihinin içinde anılır. Roma İmparatoru Trajan döneminde Bithinia ve Pontus eyaletinin Senato'dan alınıp İmparatorun yetki alanına bağlanması, Sinop'un sosyal gelişimine yeni ufuklar açmış ve şehre aynı imparatorun ismiyle anılan bir su kemeri yapılmıştır. İ.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma İdaresine geçen Sinope, Bizans döneminde de giderek azalan bir önemle bölgenin ticari, kültürel ve askeri merkezi olmaya devam etti.
-
KRONOLOJİ Sinop, Anadolu'nun kuzey yönünde uç noktası olan İnce Burun- Boztepe Burnu berzahında Kale-Şehir olarak kurulmuş doğal bir liman durumundadır. Tarih boyunca kale dışına pek taşmayan şehrin dış limanı fırtınalara açık olduğu halde, iç limanı rüzgârlarca kapalı konumuyla ve sakin deniziyle Güney Karadeniz'in en önemli limanıydı. Tarih boyunca bu iç limanda, işlek bir ticaret ve tersane faaliyetleri yürütülmüştür. Sinop, Anadolu ile Kırım Yarımadası arasında deniz ticaretinde önemli bir rol oynamıştır. Kırım Yarımadası ile Sinop Yarımadası arasındaki mesafe açık ve müsait havalarda tam ortada bulunduğu zaman her iki tarafı da görebilme imkanı sağlar. Denizciler karayı kaybetmeden karşıdan karşıya Karadeniz'i geçebilirler. (Denizde görülen uzaklık, 144.4 Km.dir. Kırım- Sinop arası 280 Km.dir). Antikçağdan beri parlak ve yoğun bir ticari ve Kültürel yaşantıya sahip olan Sinop, bu niteliğini Bizans, Selçuklu, Candaroğlu ve Osmanlı yönetimlerinde de sürdürmüş, ayrıca kale ve tersanesiyle bölgenin en önemli askeri üslerinden biri olmuştur. Bu durumunu Sinop Baskını'ndan (Ruslar tarafından 1853'te) sonra kaybetmeye başlamıştır. M.Ö. 2200-2000 Akaların Sinop'a gelişleri, ilk kurucuları sanılıyor. M.Ö. 1330 Gaskaların Sinop ve çevresine egemen oluşları M.Ö. 1800 Sinop 'un bir ara Hititlerin faydalandığı bir iskan yeri oluşu M.Ö. 1344-1180 Sinop 'un zaman zaman Hitit kontrolüne girişleri. M.Ö. 1200-1180 Hititlerin tarihten silinişi M.Ö. 1117-1090 Asurluların Karadeniz 'e çıkışları, Sinop 'la ilgilendikleri sanılır. M.Ö. 676 Sinop 'a Friglerin egemen oluşlari.> M.Ö. 676 Frig kralı Midas 'ın Kimmerlere yenilişi ve kendisini öldürmesi M.Ö. 700-676 Kimmerlerin Sinop 'u başkent yapmalari M.Ö. 650 Kimmerlerin tarihten silinmesi M.Ö. 690 Sinop 'un Milletlerin kolonisi haline gelişi M.Ö. 656-546 Sinop 'un Karadeniz 'de Lidya 'nın en önemli bir ticaret limanı oluşu M.Ö. 480 Sinop 'un bağımsızlığı ve ilk kez para bastırması M.Ö. 169-120 Sinop 'un Pontus krallığı başkenti oluşu. M.Ö. 70 Sinop 'un Romalılar eline geçmesi M.S. 1105 Boyabat ve Durağan 'ın Danişmentler 'in eline geçmesi M.S. 1204 Sinop 'un Trabzon Rum İmparatorluğu 'na bağlanması M.S. 1214 Sinop 'un ilk kez Selçukluların eline geçmesi M.S. 1261 Trabzon Rum İmparatorluğu 'nun Sinop 'u geri alması M.S. 1263 Selçuklu ordusu ile Pervane M. Süleyman'ın Sinop'u Trabzon Rum İmparatorluğundan geri alınması M.S. 1263 Pervane M. Süleyman tarafından oğlu Mehmet 'in Sinop 'a kendisine naip ataması M.S. 1277 P. Süleyman 'ın oğlu M. Mehmet 'in babasının öldürülmesi üzerine Sinop 'ta hükümdarlığını ilan etmesi M.S. 1322 Pervaneoğlu Gazi Çelebi 'nin Sinop 'ta ölümü ve kızının babası yerine geçmesi M.S. 1326 Candaroğlu Süleyman Paşa 'nın Sinop 'u Candaroğulları Beyliği 'ne katması M.S. 1340 Candaroğlu Süleyman Paşa 'nın ölümü M.S. 1340 G. İbrahim 'in Candaroğlu Bey'i oluşu M.S. 1345 G. İbrahimbeyin ölümü M.S. 1366 Celaaddin Beyazıt 'in (kötürüm) Candaroğlu beyi oluşu M.S. 1392 Celaaddin Beyazıt 'in ölümü. M.S. 1392 Yıldırım Beyazıt 'in Kastamonu ve Gökırmak vadisini ele geçirmesi M.S. 1402 İsfendiyar Bey 'in değerli hediyelerle Aksak Timur 'dan eski topraklarını istemesi M.S. 1431 Padişah II. Murat 'in Candaroglu Ibrahim 'in kizi Hümma hatunla evlenmesi M.S. 1440 İsfendiyar Bey 'in ölümü M.S. 1440 T. İbrahim 'in Candaroğlu Bey 'i oluşu M.S. 1443 T. İbrahimin ölümü M.S. 1443 K. İsmail 'in Candaroğulları Bey 'i oluşu M.S. 1459 K. İsmail 'in Kastamonu 'dan Sinop 'a kaçması M.S. 1459 Fatih Sultan Mehmet 'in Kastamonu 'ya gelişi M.S. 1459 Kızıl Ahmet Bey 'in Candaroğulları Bey 'i oluşu M.S. 1461 Candaroğulları Beyliği 'nin kaldırılması ve topraklarının Osmanlı Ülkesine katılması M.S. 1461 Sancak olan Kastamonu 'ya Sinop, Ayancık (İstifan), Boyabat, Durağan ve Gerze kadılıklarının bağlanması M.S. 1844 Sinop 'un Kastamonu 'ya bağlı sancak oluşu M.S. 1853 Rus donanmasının Osmanlı donanmasını Sinop 'ta yakması M.S. 1919 Atatürk 'ün Samsun 'a geçerken Sinop limanına uğraması M.S. 1920 Sinop 'un bağımsız sancak oluşu M.S. 1928 15 Eylül 1928 tarihinde Atatürk 'ün ilk alfabe dersini Sinop'ta vermesi.
-
Sinop Genel Bilgi Karadeniz Bölgesi’nde yer alan Sinop, doğusunda Samsun, güneyinde Samsun ile Çorum, batısında Kastamonu, kuzey ve kuzeydoğusunda da Karadeniz ile çevrilidir. Aynı zamanda Sinop, Anadolu’nun Karadeniz’e uzanan en kuzey kesiminde, Boztepe Burnu ve Yarımadası üzerinde kurulmuştur. Sinop orta yükseklikteki dağlık alanlardan oluşan coğrafi bir yapıya sahiptir. Üç sıra halindeki Kuzey Anadolu Dağları’nın kuzeydeki ilk iki sırasının doğu kesimleri il sınırları içerisinde kalır. İlin orta kesimini İsfendiyar Dağları olarak tanımlanan Küre Dağları, güneyini de Ilgaz Dağlarının doğu uzantıları engebelendirmektedir. Küre Dağları 3. Jeolojik zamanın başlarında meydana gelen Alp-Himalaya kıvrım kuşağı üzerindedir. Bunlar yüksek genç dağlar olup, diğer dağlar kadar aşınmaya uğramamışlardır. Bu dağların en yüksek noktası Küre Dağları üzerindeki Zindan Dağı (1.717 m.), Ayancık’ta Çangal Dağı (1.605 m.) ve Boyabat’daki Dranaz Dağıdır (1.345 m.). Bu engebeli alanlar dışında il topraklarının büyük bölümü platolar halindedir. Buradaki dağlık alanlar ve platolar zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Karadeniz’in en girintili ve çıkıntılı kıyılarına sahip olan Sinop’ta Köşk, Kayser, Karakum, Selamet, Boztepe, Sinop, Feryat, Bozburun, İnce, Güllüsu, Usta gibi bir çok önemli burunlar bulunmaktadır. Karadeniz kıyılarının hiçbir yerinde buradaki kadar korunaklı koy ve körfezlere rastlanmaz. Sinop’ta iki önemli liman bulunmaktadır. Bunlardan güneydoğudaki koyda bulunan asıl liman, kuzeybatıdaki Akliman ile Hamzaroz Koyu da eski çağlarda barınak olarak kullanılmıştır. Sinop kıyılarında Sarı Ada, Kara Ada, Tavşan Adası olmak üzere üç tane yerleşime açık olmayan küçük adacıklar vardır. Kıyı kesiminin ardında yükselen dağların üst kısımlarında yer yer ormanlarla çevrili yaylalar bulunmaktadır. Bu yaylaların başlıcaları; Yassıalan, Düdekoğlu, Sucuoğlu, Çan, Altınyayla, Kocaoğlu, Mehmetli, Aluç, Dariözü, Yaylacık, Sakızlı yaylalarıdır. Dağlarla kıyı kesimi arasında büyük düzlükler halinde ovalar bulunmaktadır. Sinop ve Boyabat ovaları bunların başında gelmektedir. İlde, Boyabat-Durağan yöresindeki Kızılırmak vadisinin dışında büyük vadiler yoktur. Akarsuların kendi adını verdikleri bir çok küçük vadi bulunmakta olup, aynı zamanda ilin arazi yapısını göstermektedir. Kuzey Anadolu kırık çizgisi üzerinde yer alan Sinop, 4. derece deprem bölgesindedir. İl alanı genellikle II. Jeolojik Zamanda oluşmuştur. Yarımada, volkanik yapılıdır. Sülük Gölü eski bir volkanik kütledir. İl topraklarını Gökırmak, Çatalzeytin Çayı, Ayancık Çayı, Tepe Çayı, Ayardin Deresi, Kanlı Dere, Çakıroğlu Çayı, Kırkgeçit ve Sarımsak Çayları Karasu ve Gebelit Çayları sulamaktadır. İlin güneydoğu sınırlarını çizen Kızılırmak’ın en büyük kollarından olan Gökırmak il sınırları içerisinden kaynaklanmaktadır. Bu akarsulardan Gökırmak Boyabat ovasını sulayıp Kızılırmak’a dökülür. Çatalzeytin, Ayancık, Karasu, Kanlıçay ve Kabalı çayları da Karadeniz’e dökülmektedir. Sinop’ta az sayıda küçük göller bulunmaktadır. Bunlardan Sinop Yarımadası üzerindeki Sülük Gölü, deniz seviyesindeki Sarıkum Gölü, deniz seviyesi altında olan Karagöl ve yarı bataklık halindeki Aksaz Gölü belli başlılarıdır. Ayrıca Taşmanlı ve Bektaşağa göletlerinden sulu tarım için yararlanılmaktadır. Yüzölçümü 5.862 km2 olan Sinop’un, 2000 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, toplam nüfusu 227.933’tür. Her mevsim bol yağış alan il toprakları zengin orman ve bitki örtüsüyle kaplıdır. İlin kıyı şeridinde Akdeniz bitkileri de görülür. Meşe defne, karaağaç, çınar, fındık, kızılcık, kayın, gürgen, karaçam ve sarıçamdan oluşan ormanlarla kaplıdır. Ayrıca bu ormanlarda, oldukça gür bir orman altı örtüsü vardır. Bu örtü, defne, ılgın, kızılcık ve çitlembiklerden oluşur. İlin güneyine gidildikçe de bitki örtüsü bozkırlaşmaya başlar. Sinop’un kuzey kesiminde Karadeniz iklimi hüküm sürmektedir. İlin güney kesimlerinde ise kıyıya paralel uzanan dağlar nedeniyle, Karadeniz ikliminin etkisi giderek azalmaktadır. Bu bölgede yağışlar azalır, sıcaklık düşer, Karasal ikliminin etkileri görülmeye başlar. Sahil şeridinde ortalama yağış miktarı 679- 1077 mm.dir. En yüksek sıcaklık 35 C, en düşük sıcaklık -8,4 C.dir. İç kesimlerde ise ortalama yağış 388- 473 mm.dir. En yüksek sıcaklık 41 C., en düşük sıcaklık -10,5 C.dir. İlin ekonomisi tarım, ormancılık, hayvancılık, balıkçılığa dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında buğday, mısır, arpa, şeker pancarı, patates, pirinç, soğan, domates, elma, armut ve kestane gelmektedir. Az miktarda tütün ve yem bitkileri yetiştirilir. Hayvancılık önemli bir gelir kaynağı olup, alçak kesimlerde sığır ve manda, platolarda Ankara keçisi ile koyun yetiştirilir. Ayrıca tavukçuluk ve arıcılık da yapılmaktadır. İlin geleneksel uğraşlarından biri de balıkçılıktır. Açık deniz, kıyı balıkçılığı ve tatlı su balıkçılığı yapılır. Ormancılık ta başlıca gelir kaynakları arasındadır. Kalkınmada ikinci derecede öncelikli iller kapsamına alınan Sinop’ta un, balık unu, balık yağı, çeltik, süt ürünleri, orman ürünleri, dokuma, cam, tuğla, kiremit, çivi, metal fabrikaları, tekstil, mermer atölyeleri ile yaprak tütün işletmesi bulunmaktadır. Yer altı kaynakları yönünden yoksul olan ilde cam sanayiinde kullanılan kum yatakları vardır. Sinop’ta Demirciköy, Kocagöz ve Maltepe Höyüklerinde Prof. Ekrem Akurgal, Prof. Afif Erzen ve Münster Üniversitesinden Ludwıg Budde tarafından yapılan kazı ve yüzey araştırmalarında ele geçen buluntular, yörenin İlk Tunç Çağında (MÖ.3500-2000) yerleşime açıldığını göstermektedir. Anadolu’nun en kuzey noktası olarak bilinen İnce Burundaki fenerin batı kesimlerinde kıyını hemen yamaçlarında ele geçen, kesici, yan kazıyıcı, omurgalı kazıyıcı ve yonga parçaları diye adlandırılan taş aletler Üst Paleolitik Çağa (M.Ö. 30.000-10.000) tarihlenmektedir. Müze Müdürlüğünce yürütülen yüzey araştırmasında 44 adet höyük tespit edilmiştir. Bu höyüklerde ele geçen buluntulara göre, özellikle sahil şeridine yakın nehir ağızlarında ve nehir vadileri boyunca Kalkolitik Çağ ’dan (M.Ö. 5.500-3200) itibaren yerleşildiğini ve Tunç Çağı boyunca (M.Ö. 3200-1200) yerleşime sahne olduğu görülmektedir. Yapılan yüzey araştırması, bölgede M.Ö. XVIII. Yüzyıl ile M.Ö. VIII. Yüzyıl arasında yerleşim izine rastlanmadığını bu dönemin Sinop için karanlık bir dönem olduğunu ortaya koymuştur. Hitit metinlerinde adı geçen Kaşkaların bölgede yaşayıp yaşamadıklarını gösteren arkeolojik bir bölge henüz saptanabilmiş değildir. Araştırmanın ortaya koyduğu bir gerçek de Sinop’ta İlk Tunç yerleşimlerinin büyük bir yangın sonucunda terk edildiği ve bu dönemden itibaren M.Ö.VIII.yüzyıla kadar karanlık bir dönemin başladığıdır. Hititlerin önemli bir yerleşimi olan Sinop’ta Sinuwa (Sinope) kenti bulunuyordu. Kuruluş tarihi kesinlik kazanamamakla beraber; Sinuwa’nın (Sinope) hangi tarihte kurulduğu bilinmemekle birlikte, Hititler döneminde, Karadeniz kıyılarının en önemli kentidir. O dönemde, Anadolu’nun doğu-batı ekseni arasında ulaşımı sağlayan ana yol, Hattuşaş’tan geçip Ephesos’da denize ulaşıyordu. Sinuwa’nın o çağda gelişebilmesi de yalnız, Hattuşaş’ı Karadeniz’e bağlayan yolun ucunda olmasından kaynaklanıyordu. MÖ. 756 yılında Milet’ten ayrılan ve kendilerine yeni bir şehir kurmak isteyen Miletoslu göçmenler buraya gelerek bugünkü Sinop’un ilk temelini atmışlar ve bu şehre Sinope adını vermişlerdir. Antik Çağın ünlü düşünürlerinden Diogenes’in (Diojen) Sinop’ta doğmuş olması da kentin önemini arttırmıştır. Sinop ve civarına yayılan Lydia ve Kimmer egemenliğinden sonra Sinop’a ikinci bir kolonizasyon hareketi yapılmıştır. MÖ.630’da Lydialıların 546’da Persler tarafından yıkılmasına kadar süren dönemde Sinop tarihi karanlıktır. Perslerin Karadeniz kıyılarındaki şehirleri nasıl idare ettikleri kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, varlıklarını koruyan bu şehirlerin Perslerin atadıkları Tiranlara vergi ödedikleri sanılmaktadır. Sinop bu dönemde önce Kapadokia Satraplığı, daha sonra da Pontus Kapadokiası sınırları içerisinde kalmıştır. MÖ.V.yüzyılda Sinop yöresi Perikles yönetimine bağlanmıştır. Büyük İskender’in Persleri 334 ve 332’de yenmesinden sonra yöre Makedonyalıların egemenliği altına girmiştir. İskender’in ölümünden sonra Seleukosların yönetimine giren yöre, MÖ.III.yüzyılda Pontus Krallığının hakimiyetine girmiştir. MÖ.I.yüzyılda Karadeniz kıyılarının büyük bir bölümü ile birlikte Sinop’a da Romalılar hakim olmuştur. İmparator Cesar zamanında şehre maddi yardımlarda bulunulmuş ve kentin daha gelişip büyümesi sağlanmıştır. Bizans dönemi konusunda tarihler Sinop’la ilgili yeterli bilgi vermemektedir. Bununla beraber, Genç Pliny’nin Trajan’a yazdığı bir mektuptan Sinop’ta çok sayıda Hıristiyan’ın yaşadığı anlaşılmaktadır. İdari olarak Armeniakon ve Pontus Themalarında dinsel olarak da Hellenpotos Metropolitliğine bağlı olarak gösterilen Sinop’ta günümüzde harabeleri bulunan Balatlar Manastır Kilisesi’nin VI. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Bizans döneminde askeri önem kazanan Sinop’un kale içine çekildiği ve tarih boyunca gelişmiş bulunan ticaret ve kültürünün dinsel bazı olaylar nedeniyle gerilediği sanılmaktadır. Iustinianus zamanında Sinop’un kaleler, su yolları, köprüler ve kiliselerle geliştirildiği ancak, kısa süre sonra ortaya çıkan Arap istilaları bu gelişmeyi engellemiştir. İstanbul’un Latinler istila edilmesinden sonra I. Andronikos’un torunlarından Komnenoslu Aleksios ve David yönetiminde Karadeniz’in güneydoğu kıyısında Trabzon Rum Devleti kurulmuştur Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, Paflagonya ve Sinop çevresi Süleyman Şah’ın komutanlarından Karatekin tarafından 1085’te Bizanslılardan alınmıştır. Bundan sonra yöre Bizanslılar ve Selçuklular arasında siyasi çekişmelere neden olmuştur. XIII.yüzyılda Sinop yöresi Trabzon Rum İmparatorluğu’na bağlanmışsa da Anadolu Selçukluları yöreyi yeniden ele geçirmiştir. Moğolların Anadolu’yu işgalinden sonra sürekli el değiştiren Sinop, 1277’de Pervaneoğullarına, 1322’de Candaroğullarına bağlanmış 1461’de de Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı döneminde Gelibolu ile birlikte Sinop’ta deniz üssü olarak kullanılmış ve Kastamonu sancağına bağlanmıştır. XVI.yüzyılda Celali ve Suhte ayaklanmaları şehre zarar vermiş, 1614’te Kazaklar buraya saldırmışsa da Karadeniz muhafızı İbrahim Paşa onların şehri almasını engellemiştir. Kazakların Sinop’a yönelik saldırıları Sultan IV.Murad döneminde sona erdirilmiştir. XVIII. Yüzyıl sonlarında Rusların Kırım’ı işgalleri sırasında Sinop’ta tersanenin yoğun olarak gemi yapımında çalıştığını Osmanlı arşivlerinden öğrenilmektedir. 1853 yılında Rus donanması tarafından yapılan Sinop baskını Osmanlı Devleti ve müttefikleri ile Rusya arasında Kırım Savaşı’nın başlamasına neden olmuştur. Kırım Savaşı sonrasında Sinop sancağına Kafkaslardan gelen göçmenler yerleşmiştir. Bu savaştan sonra imzalanan Paris Antlaşması’na göre tarafsız bölge haline getirilen Karadeniz’de Osmanlı Devleti ve Rusya ne tersane ne de donanma bulundurmayacaklardı. Bu anlaşmadan sonra Sinop’ta ufak çapta da olsa tersane faaliyetinin olduğu anlaşılmaktadır. Sultan II.Abdülhamid döneminde Sinop Kalesi hapishane olarak kullanılmıştır. XIX.yüzyılda yöre, Kastamonu vilayetine bağlı Sinop sancağının sınırları içerisinde kalmıştır. I. Dünya Savaşından sonra, bağımsız bir Rum Pontus Devleti kurmaya amaçlayan ayrılıkçı çeteler, zaman zaman Sinop yörelerine de saldırmışlardır. Üçüncü Ordu Müfettişliğine ve Milli Mücadeleyi başlatma görevine atanan Mustafa Kemal Paşa, 18 Mayıs 1919 günü Sinop’a uğramış ve buradan Samsun’a hareket etmiştir. Eylül 1919’da şehirdeki küçük İngiliz birliği, Sinop Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey’i tutuklamak ve hükümet konağına İngiliz Bayrağı asmak istemişse de, halkın sert tepkisi üzerine bundan vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Sinop ve yöresindeki Milli Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerinin teşkilatlanması Mazhar Tevfik Bey’in gayretiyle hızla gelişmiştir. Sivas Kongresinde alınan karar gereğince, Sinop ve nahiyelerinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin birçok şubesi açılmıştır. İstiklal Savaşı’nda en çok şehit veren bölgelerden olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra il konumuna getirilmiştir. Cumhuriyet dönemi Sinop tarihinin en önemli olaylarından biri de, Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 Eylül 1928’de şehre gelerek harf inkılabıyla ilgili ilk işareti ve dersi burada vermeleridir. Sinopta günümüze gelebilen tarihi eserler: Sinop Kalesi (1215), Balatlar Kilisesi, Muineddin Süleyman Pervane Medresesi (XIII.yüzyıl), Alaaddin Camisi (1267), Saray Camisi (1374), Fethi Baba Mescidi (1353), Ulu Bey Mescidi (1358), Kadı Mescidi (1364), Cezayirli Ali Paşa Camisi, Meydankapı (Süleymaniye) Camisi (1878), Kefevi Camisi (1806), Kaleyazısı Mehmet Ağa Camisi (1062), Seyyid Bilal Türbesi (1280), Gazi Çelebi Türbesi (1322), İsfendiyaroğulları Türbesi, Sultan Hatun Türbesi(1394), Hatunlar Türbesi, Arslan Çeşmesi (1289), Şehitler Çeşmesi, 1853’te Rus donanmasının yaptığı baskın sırasında yaşamını yitiren Osmanlı denizcileri anısına yapılan Şehitlik (1857), Paşa Tabyası, Sinop Tersanesi, Eski Hükümet Konağı, Mektebi İdadi Binası (Öğretmenevi) (1876-1909), Sinop Saat Kulesi ile Eski Sinop evleri bulunmaktadır. Ayrıca Hamsilos Koyu, Akliman yöresi, Mobil ve Korucuk Köyü Mesiresi, Sarıkum, Karakum ilin doğal güzellikleri arasındadır.
-
Tekkeköy Kabaceviz Şelaleleri Samsun'a uzaklığı 32 km, Tekkeköy ilçe merkezine uzaklığı 22 km olan Kabaceviz Şelaleleri bölgenin görülmeye değer turizm alanlarındandır. Üç aşamalı şelaleler birleşiminden oluşan gezi, treking, dağcılık, piknik ve foto safari için çok uygun olan alan yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. İkinci kademede yaklaşık 60 m. su düşümü olan şelale de ağustos ayı sonuna kadar su akışı bulunmaktadır. Bölgeyi ziyaret için en iyi dönem; Mayıs sonu - Ekim ayı başı olan süreçtir.
-
Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti Kızılırmak deltasında bulunan kuş cenneti bünyesinde 321 türde değişik kuş türü bulunmaktadır. Kızılırmak deltası Avrupa Kuş Alanları envanterindeki en önemli 4 kriterden 3’üne sahiptir. Delta ayrıca irili ufaklı çok sayıda gölü sazlık alanları ender su basar çayırları 12 bin hektarı bulan sulak alanları ve barındırdığı canlı türleriyle Türkiye’nin önemli doğal sitemlerinden birini oluşturmaktadır. Deltada toplam 2200 hektar Ramsar sit alanı bulunup, 5174 hektar yaban hayatı geliştirme sahasıdır. Bunun 1000 hektarı ilçemiz sınırlarında bulunmaktadır. Kış döneminde 100 bin dolayında su kuşunun kışlandığı delta uluslar arası ornitolojik bir öneme sahiptir. Kızılırmak Deltası, Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında doğal özelliklerini kısmen koruyabilmiş en büyük sulak alandır. Kızılırmak Deltası olarak adlandırılan bölge, Samsun ilinde, Kızılırmak’ın denize döküldüğü yerde 19 Mayıs, Bafra ve Alaçam ilçeleri sınırları içinde kalan Samsun-Sinop karayolunun kuzeyinde bulunan alandır. Delta, denizden güneye doğru basamaklar halinde yükselmektedir. Deltanın gerisinde, Kızılırmak nehrinin her iki kenarında yay şeklinde uzanan ve yükseklikleri 600-800 metreye varan Kuzey Anadolu Dağları’nın ilk sırasını oluşturan platolar, daha geride ise 1.000-1.500 metre yüksekliğindeki dağlar yer almaktadır. Delta, jeolojik açıdan bir-iki bin yıl gibi çok kısa bir sürede oluşmuştur ve 1182 km.’lik uzunluğa, 78.000 km2’lik havzaya sahiptir. Kızılırmak Deltası’nın alanı yaklaşık olarak 56.000 hektardır. Deltanın her iki yakasında deniz kıyısına paralel olarak uzanan sulak alanlar vardır; altı adet gölün (Liman Balık, Uzun, Cernek, Gıcı ve Tatlı) bulunduğu 13.400 hektarlık doğu bölümünden ve Karaboğaz Gölü ile Mülk Gölü’nün bulunduğu 2.710 hektarlık bir alanı kaplayan batı bölümünden oluşmaktadır. Göl aynası, tuzcul bataklıklar, deniz, akarsu, sazlık alanlar, ıslak çayırlar- mera, karışık geniş yapraklı subasar orman, karışık geniş yapraklı orman, kıyı kumulları, kumul çalı toplulukları, tarım alanları ve yerleşim alanları gibi farklı ekolojik karakterlere sahip habitatlar bir arada bulunması, besin maddelerince zenginlik ve uygun iklim koşulları Delta’nın eşine az rastlanır ölçüde biyolojik çeşitliliğe sahip olmasını sağlamıştır. Kızılırmak Deltası, mikro ve makro faunanın çok yüksek bir üretim düzeyine ulaştığı yeryüzünün en verimli doğal alanlarından birisidir. Kızılırmak Deltası’nın yaklaşık 316 bitki taksonunun varlığı tespit edilmiştir. Bu 316 takson 74 familyaya bağlı 228 cins içindeki tür ve türaltı seviyedeki taksonlardan oluşmaktadır. Bu taksonların çoğunluğu geniş yayılışlı ve Avrupa-sibirya floristik bölgesi elementlerinden oluşmaktadır. Alanda ülkemizde bilinen familyaların yaklaşık %50’si bulunmaktadır. Ancak familya sayısının çokluğuna rağmen tür dağılımı dengeli değildir. Göllerde Potamogeton türleri, göl kenarlarında ise saz (Phragmites) ve hasırotu (Typha) türleri uzanır. Bataklıklar, sazlık, kamışlık ve saz otuyla (Scirpus lacustris) kaplıdır. Kumullarda yer yer çalılıklar ve küçük ağaçlıklardan oluşan maki benzeri bitki örtüsüne rastlanır. Uzungöl’ün doğusundaki Geleriç Ormanı Kızılağaç (Alnus) ve dişbudak (fraxinus) ağaçlarıyla kaplı olup ülkemizdeki nadir ormanlardan birisidir. Daha çok sulak alanlarda yetişen Cyperaceae ve Juncaceae familyaları toplam 24 taksonla büyük bir çeşitlilik göstermektedir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi deltanın, zengin biyoçeşitliliğe ve biyolojik rezerve sahip olduğu açıkça ortadadır. Yıllardır süregelen çalışmalar çerçevesinde Kızılırmak Deltası’nda 323 kuş türü saptanmıştır. Bu sayı Türkiye kuşlarının %70’i olup Türkiye’de Göksu Deltası’ndan sonra (332 tür) bir alanda tespit edilmiş en yüksek kuş türü sayısıdır. Kızılırmak Deltası’nda üreyen kuş türü sayıları diğer deltalarla karşılaştırılacak olursa İç Anadolu Bölgesi’nde bulunan ve daha büyük bir alana sahip Sultan Sazlığı’nda üreyen tür sayısı Dijksen ve Kasparek (1985)’e göre 136 olup neredeyse Kızılırmak Deltası ile aynıdır. 1989 yılında, Göksu Deltasında yapılan üreyen kuş tespitinde 59 türün kesin ürediği, 17 türün ise şüpheli olduğu belirlenmiştir. Kızılırmak Deltası, Ramsar ve ÖKA statüsüne sahip olup alanda yaklaşık 121 kuş türünün kesin ürediği, 19 türün ise ürüyor olabileceği tespit edilmiştir. Bir çok tipik sulak saha türünün varlığı ve sayısı Kızılırmak Deltası’nın önemine işaret etmektedir. Üreyen kuşlardan, tepeli pelikan altı çift (Pelecanus, crisbus), balaban 200 -250 ( Botaurus stellaris), büyük ak balıkçıl 11 – 15 (Egratta alba), küçük ak balıkçıl 230f (Egratta garzetta), erguvani balıkçıl 475-500 (Ardea purpurea), kara leylek 30-35 (Ciconia nigra), leylek 125-130 (Ciconia ciconia), kaşıkçı 76 ( Platalea leucorodia) ve turna 40 – 50 ( Grus grus) gibi büyük kuşlar alanda üremektedir. Sazlıkta üreyen türlerden saz delicesi 250-275 üreyen çift ( Circus aeruginosus), su kılavuzu 500 -700 (Rallus aquaticus), sakarmeke 500 – 1.000 (Fulica atra), bataklık kamışçısını 500 – 700 ( Locustella luscinoides), bıyıklı kamışçın 1.000 – 1500 ( Acrocephalus melenopogon), saz kamışcını 500 – 750 ( Acrocephalus scirpaceus), büyük kamışcın 275 – 325 ( Acrocephalus arundinaceus) ve bataklık kiraz kuşu 800 – 1200 ( Emberiza schoenicus)’da alanın önemini vurgular. Nadir bir tür olan dikkuyruk (Oxyura leucocephala) üreme sezonu sıfrasında alanda gözlenmekte ancak ürediği saptanamamıştır. Geleriç Ormanı, Passeriformes takımının bir çok üyesi ( yaklaşık 35 tür) için ideal üreme alanı oluşturmaktadır. Delta, aynı zamanda kışlayan su kuşları içinde uluslar arası bir öneme sahiptir. 1999, 2002 ve 2005 yılında yapılan Kış Ortası Su Kuşu Sayım verilerine göre sırayla bir günde 99 396, 23 745 ve 182 456 birey sayılmıştır. 2005 yılı sayımında en çok sakarmeke (Fulica atra, 57 186), yeşilbaş (Anas crecca, 30.000) sayılmıştır. Kızılırmak deltası, göç sırasında Karadeniz’i doğrudan aşan kuş türleri için hayati önem taşımaktadır. Karadeniz’i direkt olarak aşan göçmen kuşların uçuş hazırlığı ve uçuş sonrası dinlenebildikleri, beslenebildikleri ve korunabildikleri tek alandır. İlkbaharda Karadeniz’i geçmek üzere uzun bir yolculuğun hazırlığını yaptıfkları, sonbahar göçlerinde ise Karadeniz’i aşan kuş türlerinin Karadeniz kıyısında sığınabilecekleri en önemli sulak alandır. Bu nedenle, özelliklef göç sırasında pek çok kuş türü için deltanın varlığı hayati önem taşımaktadır ve göç sırasında büyük sayılara ulaşmaktadır. Mart sonu Nisan başında, büyük miktarda martı (Larus minutus, 50.000 civarında) sürüleri deltada birkaç gün konaklamaktadır. Nisan ve Mayıs aylarında kırlangıçlar (Hirundo rustica, 50.000 – 75.000) ve kum kırlangıçları (Riperia riperia, 100.000) sayıca en fazla geçen göçmen türleridir. Bu kuşlar deltayı sadece yakıt ikmali için değil aynı zamanda gece tünemek içinde kullanmaktadırlar. Örtücüler dahil olmak üzere deltadan geçen kuşlarının sayısı birkaç milyonu bulmaktadır. Delta, 1998 yılında Türkiye’nin taraf olduğu Ramsar Sözleşmesi çerçevesinde Ramsar listesine dahil edilmiştir. Ayrıca Yaban Hayatı Koruma Sahası ve Önemli Kuş Alanı statülerine sahip olmasına karşın uzun yıllardır süren sulaklanları kurutma çalışmaları nedeniyle oldukça zarar görmüştür. Buna ek olarak Kızılırmak’ın aşağı kesimlerinde iki büyük baraj inşa edilmesi, kum çakırımı, kumul alanların ağaçlandırılması, subasar ormanlarda ve kumul alanlarda ikinci konut yapımı gibi tehditler Delta’nın hızla tahrip olmasına neden olmaktadır.
-
Tekkeköy Mağaraları İlimiz Tekkeköy sınırları içerisinde yer almaktadır. Samsun’a 14km. , Tekkeköy merkeze 1 km. uzaklıkta olup Paleolitik ve Kalkolitik dönem yerleşim yeridir. Bölgede ilk yaşam izlerinin görüldüğü bu mağaralar doğal olarak oluşmuş küçük mağaraların genişletilerek oyulması ile ortaya çıkmıştır. 1941 yılında Prof. Dr. Kılıç KÖKTEN başkanlığında Tahsin ÖZGÜÇ ve Nimet ÖZGÜÇ ‘ten oluşan bir heyet tarafından yapılan kazılar bir ay sürmüş , sonuçta Paleolitik Çağ, Mezolitik Çağ , Tunç Çağına ait buluntular ortaya çıkarılmıştır. Çınarcık ve Fındıcak vadilerinin kesiştiği yerde bulunan ve her iki vadiye de hakim olan Delikli Kaya’nın geç dönem bir Frig Kalesi olduğu bilim adamlarınca incelenmesi neticesinde tespit edilmiştir. Bu mağaralarda yaşayan Paleolitik Çağ insanı madeni tanımamış, bütün aletlerini taş, ağaç ve kemikten yapmıştır. Geçimlerini avcılık ve toplayıcılıkla sağlamışlar, taştan yontmak sureti ile yaptıkları el baltaları, mızrak uçları, kesiciler, kazıyıcılar gibi çeşitli aletleri kullanmışlardır. KAZILARDA BULUNAN ESERLER
-
ESKİ SAMSUN' DA (AMİSOS) Eski Samsun (Amisos) yöresindeki araştırmalarda ortaya çıkan buluntular yöredeki ilk insan yerleşmelerinin M.Ö. 4000 - 3200 Geç Kalkolitik ve M.Ö. 3200 - 2100 Erken Tunç Çagı'nda gerçekleştiğini gösteriyor. Tekkeköy, Dündartepe, ikiztepe'de yapılan bilimsel kazılar, bu dönemde yerleşimlerin küçük ahşap evler ile kuçuk topluluklar biçiminde olduğunu gösteriyor. Avcılık, balıkçılık, hayvancılıkla uğraşan; kumaş dokumayı ve deri işlemeyi bilen bu insanlar önceleri saf bakırdan sonra arsenli bakırdan alet, silah ve takı yapiyorlardi. Amisos kenti, bugünkü Samsun'un 3 km batısında, Toraman Tepe ile onun doğu yamaçlarında yer almaktaydı. Antik yazarlara göre Amisos, M.Ö. 6. yüzyılda kuruldu ve varlığını M.S. 12. yüzyıla kadar sürdürdü. Amisos, yöredeki verimli ovaların ürünleriyle desteklenen üretimi ile geniş bir bölgenin ticaret yoluyla Karadeniz'e açılan bir kapısı olarak doğdu, gelişti ve tarih boyunca da böyle yaşadı. Amisos'un mirasçısı Samsun bugün de aynı konumunu koruyor. Ne yazık ki, Amisos'un yer aldığı Toraman Tepe, 1954-56 yılları arasında Amerikan Radar tesislerinin yapımı sırasında düzleştirildi ve birçok kalıntı da yok edildi. Bugün askeri yasak bölge olan alan içinde, Geç Roma dönemine tarihlenen bir döşeme mozaiği, ceşitli sütun başlıkları ve sarnıç bulunmaktadır. Amisos tarihi, Baruthane'deki iki yığma tepenin altında bulunan mezarlarda yapılan kurtarma kazıları ve arkeolojik park düzenlemesiyle daha da aydınlanıyor. AMİSOS' UN KURULUŞU VE GELİŞİMİ Amisos'un kuruluşu ve gelişmesi tarihi kaynaklara ve arkeolojik verilere göre başlıca dört aşamada gerçekleşmiştir: 1.Dönem (M.Ö. 6. yy. başı): Sinop'ta (Sinope) bir koloni oluşturan Miletosluların küçük bir yerleşim olan Amisos'a egemen olup Karadeniz ile Anadolu'nun içlerini bağlayan ticaret yolunun başlangıcı olarak kullanması. 2.Dönem (M.Ö. 6. yy. ilk yarısı): Kapadokyalıların Amisos'a yerleşmesi. 3.Dönem (M.Ö. 6. yy. ortası): Kapadokyalı liderin Phokaialılara (Foça) yerleşme izni vermesi ve kentin buyüyüp gelismesi. 4.Dönem (M.Ö. 437): Sinop'tan gelen Atinalıların Amisos'a yerleşmesi ve kentin adının Peiraieos olarak degiştirilmesi. Miletoslular Toraman Tepe sırtlarında ilk kenti kurmaya başladılar (Yukarı Kent). Kent surları yapıldı. Caddeler, sokaklar, meydanlar oluşturuldu. Dini yapılar, evler kuruldu. Tepenin doğusunda liman bulunuyordu. Buluntular limanın gerisinde bir Aşağı Kent kurulduğunu gösteriyor. Buluntulara göre Toraman Tepe'nin sırtında kurulan "yukarı kentin" 44 hektarlık bir alanı kapsadığı söylenebiliyor. Kentin doğu, batı ve güneyindeki yamaçlar nekropolis (mezarlık) olarak kullanıldı. Yukarı kent yönetici, asker, tüccar, din adamları, toprak sahibi gibi varlıklı sınıfların yaşadığı yerdi. Bulunan mozaik, fresko ve heykeller bu görüşü doğruluyor. Liman yakınındaki aşagı kentte ticari depolar ve limanda calışan denizciler, köleler ve diğer calışanlar bulunuyordu. Malları Anadolu'nun içlerine götüren arabalar ve katırların ahırları, görevlilerin barınakları da buradaydı. AMİSOS HAZİNESİ Samsun Cedit Mahallesinde yapılan bir kurtarma kazısı, Amisos aile mezarı ve hazinesini ortaya çıkardı. Mezardan çıkarılan buluntular, Samsun Arkeoloji Müzesi'nin en değerli koleksiyonunu oluşturuyor ve Amisos Hazinesi olarak adlandırılıyor. Hazine, Amisos'ta nasıl bir yaşam zenginliği olduğunu da gösteriyor. Altın ziynet eşyaları (ölü hediyeleri) çanak-çömlek, cam ve mermerden yapılmış arkeolojik eserlerin inceleme ve değerlendirilmesinden, erkek mezarının Pontus Krallığının en üst düzeyindeki yöneticilerinden (kral, komutan, prens gibi) birine, bayan mezarlarından birinin bu ünlü kişinin (kralın) eşine (kraliçeye) diğerinin de kızına ait olabileceği düşünülüyor. Bulunan mezar odasının iki ayrı dönemde kullanıldığı, pişmiş toprak, cam, metal ve mermer eserlerin M.Ö. 4. yy'a tarihlenmesi gerektiği; altın süs eşyalarının ise M.Ö. 1. yy'a ait olduğu sanılmaktadır. BARUTHANE TÜMÜLÜSLERİ Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz'ın desteğiyle Baruthane Tümülüsleri adıyla anılan iki yığma tepenin altında bulunan mezarlar 2004, 2005 ve 2006 yıllarında kurtarma kazılarıyla ortaya çıkarıldı. Baruthane tümülüslerinin Mithridates sülalesinin hüküm sürdüğü Hellenistik dönemde yapıldığı anlaşılıyor. Samsun Müzesi ile İstanbul Üniversitesi'nin birlikte yürüttüğü bilimsel kazıların sonunda iki ayrı mezar ortaya çıkarıldı ve ziyarete açıldı. Güney Tümülüs altındaki mezarın Karadeniz kıyılarında bugüne kadar bulunmuş boyalı ve sıvalı tek örnek. Güney Tümülüs altındaki mezar: 15 metre yüksekliğinde ve 40 metre çapındaki Güney Tümülüs altında iki odalı oyma mezar yer alıyor. Yığışma tabakasının oyulması ile oluşturulan mezarın toplam uzunluğu 6, genişliği 2.5 ve yüksekliği 3 metre. Odaların duvarları, tavan ve tabanı 3 cm. kalınlığında krem renkli sıva ile kaplanmış. Ön oda : Duvarlarına taş duvar görünümü vermek için sıva kazınarak yedi sıra taş dizisi Görüntüsü çizilmiş, sonra da kazıma çizgiler lacivert boya ile doldurulmuş. Bu yalancı taş duvar çizgilerinin üst tarafına kırmızı boya ile iki yatay şerit yapılmıştır. Odada yan duvarlar boyunca sedirler uzanmaktadır. Arka odada: 70 cm. yüksekliğinde bir ölü yatağı (kline) yer alıyor. Yatağığn ön yüzünde kırmızı ve siyah renklerle yumurta bezemesi yapıldığı anlaşılıyor. Yazık ki bu bezemeler tahrib edilmiş. Odanın duvarlarında kırmızı boya ile iki yatay sent var. Kazılar sırasında mezarın içinde çanak-cömlek parçaları, testi, koku şişeleri, kemik süsler ve bronz çiviler bulundu. Kuzey Tümülüs altındaki mezar: 30 metre çapında ve 8 metre yüksekliğindeki Kuzey Tümülüs altında arka arkaya sıralanan 3 odalı bir mezar yapısı bulundu. Mezar yapısının toplam uzunluğu 18, genişliği 2.80 ile 3.25, yüksekliği ise 2.50 metre. Odalarda sıva kullanılmamıs, sadece yalancı yarım sütunlar ile süsleme yapılmış. ARKEOLOJİK PARK Samsun Büyükşehir Belediyesi tümülüslerin bulunduğu bölgeyi bir arkeo-park olarak düzenledi. Proje Y. Mim. Dr. Halil Onur tarafından çizildi. Karadeniz'in enginlerine bakan kafe/restoran, mezarlara ulaşmak için 320 metre uzunluğunda teleferik, tümülüsleri çevreleyen ve iki mezar odasını gezme olanağı veren ahşap yürüyüş yolları, yörenin doğal güzelliği ile arkeolojik zenginliğini birlikte sunuyor. Eski çağlarda gemicilere fener görevi yapan, altında yüzyıllarca tarihi saklayan Baruthane Tümülüsleri yeni bir hayatla varolmayı sürdürüyor.
-
Amisos (Samsun) Antik Kenti Kazılarda bulunan eserler etnografya müzesindedir Antik Amisos kenti, bugünkü şehrin kuzey batısında, Kara Samsun olarak bilinen Cedit Mahallesinin bulunduğu bölgedir. Amisos erken tarihlerden itibaren daima Orta Anadolu'nun Karadeniz'e açılan bir kapısı olmuştur. Sahra Sıhhiye Okulunun bulunduğu alan, kentin akropol bölümüdür. Amisos adının bölgeye deniz yoluyla gelen Yunanlılar tarafından verilmeyip, Amasia gibi Anadolu menşeli bir kelime olduğu ihtimali daha ağır basmaktadır. Roma İmparatoru Pompeius M.Ö. 64 yılında Amisos'a geldiğinde, şehrin ismini Pompeiopolis'e çevirmişse de bu isim kalıcı olmamış ve Amisos adı geçerliliğini korumuştur. Prof. Dr.Bilge Umar’a gore; Amisos, Anadolu’nun Helenleşmesi döneminde Amisena olarak kullanılmıştır. Sözcük anlamı “Amazonlar Yurdu”dur. Aynı zamanda Amisena ismi Luwi dilinde Amisos Ülkesi anlamında kullanılmıştır. Antik Çağda Amisos adı ile anılan kent, Miletosluların MÖ.VII.yüzyılda Karadeniz kıyılarında kurdukları ticaret kolonilerinden biridir. MÖ. V.yüzyılda Atinalıların ele geçirdiği kent, bir süre Priraierus adı ile anılmıştır. Önemli bir ticaret limanı olan Amisos’u saldırılardan korumak amacı ile surlar yapılmıştır. Bizans döneminde bir piskoposluk merkezi olan Amisos’u alamayan Danişmendliler hemen yakınında yeni bir kale yaptırmışlardır. Yüzyıllarca zengin bir ticaret merkezi olan eski yerleşim Hıristiyan Samsun ya da Gavur Samsun adı ile anılmıştır. XI.yüzyılda Cenevizlilerin eline geçen Eski Amisos ve Yeni Amisos arasında ticari bir ilişki bulunmakta idi. Sonraları Simisso ve Samissun olarak isimlendirilen bu yerleşmenin adı Samsun’a dönüşmüştür. Eski Amisos’un bulunduğu yer günümüzde halk tarafından Kara Samsun olarak anılmaktadır. Samsun’daki ilk yerleşim tarih öncesi dönemlere kadar uzanmaktadır. Tekkeköy yakınlarında ele geçen buluntular yörenin Paleolitik Çağda (MÖ.10.000-5.500) yerleşime sahne olduğunu göstermiştir. İkiztepe, Dündar Tepe, Öksürük Tepe ve diğer höyüklerde yapılan arkeolojik kazılar ve araştırmalar, yerleşmenin Kalkolitik Çağ (MÖ.5500-3500) ve sonrasında da sürdüğünü kanıtlamıştır. Ayrıca söz konusu yörenin Hititlerden önce ve Hititler döneminde Gaskalar tarafından da yerleşim yeri olarak seçildiği Hitit yazılı kaynaklarından anlaşılmaktadır. M.Ö. 750-760 yılları arasında Anadolu’da yunan kolonilerin kurulduğu dönemde Amisos adlı küçük bir yerleşme merkezi idi. Şehrin İon şehir devletlerinden Miletos (millet) tarafından kurulduğu sanılmaktadır. MÖ.V.yüzyılda Atinalılar, MÖ.IV.yüzyılda önce Persler daha sonrada Makedonyalılar yörede egemenlik kurmuşlardır. M.Ö.331 yılında Büyük İskender Amisos ’u bağımsız şehir olarak ilan etmiştir. Daha sonra Seleukosların hakimiyetine giren yöre, MÖ.III.yüzyıl başlarında kurulan Pontus Devleti’nin egemenliği altına girmiştir. Bu dönemde burada Mossynoikialılar yaşıyordu. Pontus kralı Mithridates VI. Zamanında (M.Ö.120.-M.Ö.63) yöre en parlak dönemini yaşamıştır. MÖ.I.yüzyıl ortalarında Romalıların hakimiyetine giren Samsun yöresi Pontus Polemoniacus bölgesi sınırları içerisinde idi. 395’de Roma İmparatorluğu’nun Batı Doğu olmak üzere ikiye ayrılmasın ile Doğu Roma (Bizans)toprakları içinde kalmıştır. Bizanslılar zamanında önemli bir piskoposluk merkezi olmuş, Armeniakon Theması’na bağlanmıştır. Amisos’da ilk kazı Samsun Müzesi Müdürlüğünce 1991 yılında Baruthane deresi mevkiindeki yamaç tarlalarda yapılmıştır. İkinci kazı ise Müze Müdürlüğü ve Trakya Üniversitesi Arkeoloji Bölümünün ortaklaşa yaptığı Sahra Sıhhiye Okulu içinde yer alan mozaik kurtarma kazısıdır. Ayrıca 1995 yılı Kasım ayı içinde Ebussuud Caddesi sonunda İlkadım Belediyesinin yol genişletme çalışmaları sırasında Konklemera tipi kaya kilitlesinin oyulması ile yapılmış, tavan-taban ve duvarları horasınla sıvanmış 5x5 m. ebadında 2.30 m. yüksekliğinde mezar odası içerisine yerleştirilmiş (5) adet mezardan üçünün kullanıldığı, ikisinin boş olduğu görülmüş ve böylece burasının bir aile mezarı olduğu tespit edilmiştir. Kullanılan üç mezardaki iskeletlerin ve som altından ölü hediyelerinin oluşturduğu buluntular, ziynet eşyaları, çanak çömlek, cam ve mermerlerden yapılmış arkeolojik eserleri ilk inceleme ve değerlendirmelerinde mezarlardan birinin pontus krallığının en üst düzeydeki yöneticilerinden birine ait olduğu, diğer mezarların ise bu kişinin eşine ve kızına ait olabileceği düşünülmektedir. Amisos mezar odasında bulunan eserler M.Ö.IV. yüzyıl sonu ile M.Ö.III. yüzyıl başlarına tarihlendirilmektedir.
-
Samsun Etnografya Müzesi Samsun il merkezi Fuar Alanında bulunan Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi 19 Mayıs 1981’de ziyarete açılmıştır. Samsun yöresinde Türk Tarih Kurumu’nun yapmış olduğu kazılardan çıkan eserler ilde müze olmayışından ötürü Kastamonu Müzesi’ne gönderilmiştir. Samsun’un ulusal tarihimizdeki yerinden ötürü “Atatürk ve 19 Mayıs Müzesi” ismi altında bir müze kurulması 1956 yılında vali Turgut Başkaya tarafından Bakanlığa teklif edilmiştir. Bu arada bir inşaat temelinden çıkan eserler ile çevreden toplanan eserler Samsun Erkek Sanat Enstitüsü’nde toplanarak koruma altına alınmıştır. Başlangıçta depo niteliğindeki müzede 1 Mart 1960’da çalışmalar başlamıştır. Bunun ardından Vali Enver Saatçigil Samsun’da Atatürk Müzesi fikrini yeniden ele almış, 1967 yılında Fuar Alanı içerisindeki 19 Mayıs Galerisi “Atatürk Müzesi” olarak kullanılması için Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmiştir. Bunun ardından Fuar Alanı içerisinde Atatürk Müzesi’nin yanı başında Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nin yapımına 1976 yılında başlanmış ve müze altı yıl sonra ziyarete açılmıştır. Müzede Samsun ve çevresinden toplanan arkeoloji ve etnoğrafik eserler sergilenmektedir. Arkeoloji bölümünde İlk Tunç Çağı, Hitit, Helenistik ve Roma dönemlerine tarihlenen bronz, pişmiş toprak, kemik eserler sergilenmektedir. Bunlar arasında bronz atlet heykeli, Eski Tunç Çağına ait ameliyat edilmiş kafatasları, antik Amisos kenti buluntuları, Roma imparatoru Alexander Severus zamanında yapılmış olan Amisos Mozaiği, Aminos mezar odasından çıkan hazineler, Helenistik Çağa ait takılar bulunmaktadır. Müzenin en önemli bölümünü oluşturan Amisos mezar odasında bulunan eserler M.IV-III. yüzyıllara tarihlendirilmektedir Bu bölümde altın taç, küpe, bilezik gibi eserler dikkati çekecek güzelliktedir. Ayrıca Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemi sikkelerde bulunmaktadır. Bunların yanı sıra Cumhuriyet döneminde basılmış paralar da onları tamamlamaktadır. Müzenin etnografya bölümünde Samsun yöresine ait bindal, peşkir, cepken, saat keseleri, el yazmaları, Kuran’lar da bulunmaktadır. Yöresel kesici ve ateşli silahlar da ayrı bir vitrin içerisinde düzenlenmiştir.
-
Gazi Müzesi Samsun Gazi Mahallesi Mecidiye Caddesi’nde Atatürk’ün 20-24Eylül 1924 tarihinde Samsun’a ikinci gelişinde kaldığı konak, 1998 tarihinde müze olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı yönetiminde ziyarete açılmıştır. Konak iki katlı bir yapı olup dış cephesi yığma tuğladan iç bölümleri de bağdadi olarak yapılmıştır. Giriş cephesi oldukça bezemeli ve gösterişli olan yapının ikinci katında bir de balkonu bulunmaktadır. Müzeye doğu ve kuzey yönündeki iki kapıdan girilmektedir. Müzede Atatürk ile ilgili fotoğraflar sergilenmiştir. Ayrıca eski bir Samsun evi olarak düzenlenmiştir.
-
Milli Mücadele Parkı ve Açık Hava Müzesi PARK ALANI 35.000 Metre kare alana kurulmuş olan Milli Mücadele Parkı ve Açık Hava Müzesi bünyesinde; Çanakkale savaşı ve düşmanın İzmir' den denize dökülüşünü temsil eden Türkiye' nin en uzun seramik rölyefleri, Samsun ve çevre ilçelerinden, İstiklal savaşında kaybettiğimiz 1200 şehidimizin yer aldığı şehitler yazıtı, Milli mücadeleyi anlatan 10 adet bronz rölyef ve Yedi figürlü Milli kurtuluş anıtı' da alanımız içersinde yer almaktadır. Ayrıca park içi ve çevre saha düzenlemelerimiz devam etmektedir. Ayrıca; açık alanda sergilenecek malzemelerle ilgili Genel Kurmay Başkanlığı nezdinde girişimde bulunulmuş ve olumlu cevap alınmıştır. ŞEHİTLER YAZITI İstiklal Şavaşında Samsun ili ve ilçelerinden kaybettiğimiz 1200 kahraman şehidimiz için yapılan Şehitler Yazıtında, kahramanlarımızın isim, doğum ve ölüm tarihlerine ait bilgiler verilmiştir. (Bu vatan için gözünü kırpmadan ölüme koşan ve şahadet şelbetini içen tüm kahramanlarımızı rahmetle anıyoruz) Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Eğitim Daire Başkanlığı tarafından 2006 tarihinde yapılmıştır MİLLİ KURTULUŞ FİGÜRLERİ Verilen büyük kurtuluş mücadelesinde, Atamızın, ,Askeriyle, Efesiyle, Karadenizlisi, Erzurumlusu, kara Fatma' sı ile, ilmi ve bilimi ile tüm ulusun birlik-beraberliğini anlatan 7 figürlü anıt parkımızın orta kısmında yer almaktadır. - Kültür Bakanlığı ve Samsun İl özel idare iş birliği ile 2002 yılında, Profesör Doktor Tangut ÖKTEM' e yaptırılmıştır. SERAMİK RÖLYEFLER İstiklal savaşında verilen üstün mücadelenin ve düşmanın İzmir' den denize dökülüşünü anlatan seramik rölyeflerimiz Türkiye' nin en uzun seramik rölyefi olma özelliğini taşımaktadır. - 2006 yılı içersinde yapımına başlanan seramik rölyefler 6 aylık bir zaman diliminde tamamlanmıştır. - Seramik rölyefler 300 parçadan oluşup 70 metre karelik bir sahayı kaplamaktadırlar. MİLLİ MÜCADELE PANAROMASI Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919 ' da Samsuna çıkışının ardından başlattığı kurtuluş mücadelesi yıllarını ve yayınladığı genelgeleri temsil eden 10 adet bronz rölyeft park sahamızın hemen girişinde sağ kısımda bulunmaktadır. - Kültür Bakanlığı ve Samsun İl özel idare iş birliği ile 2002 yılında, heykel tıraş Ragıp ÇEÇEN' e yaptırılmıştır.
-
TEFRİŞ SALONU YATAK ODASI SERGİ SALONU KAPTAN KÖŞKÜ MUTFAK
-
BANDIRMA VAPURU MÜZESİ Atatürk’ün 18 arkadaşı ile birlikte Samsun’a geldiği ve Milli Mücadele’nin başlamasına neden olan Bandırma Vapuru’nun birebir ölçülerdeki kopyası Samsun’da Doğu Park Sahiline yapılmış ve müze olarak ziyarete açılmıştır. Gemi, Taşkınlar Gemi Sanayi Tic.A.Ş. tarafından yapılıp, 15.04.2001 tarihinde teslim edilmiştir. Samsun İl Özel İdaresi’nin 200–2001 yatırım programına alınan Bandırma Vapuru’nun Gemi Müze yapılmak üzere ihaleye çıkarılmıştır. İl Özel İdaresi’ne 29 yıllığına tahsis edilen gemi, dolgu sahası içerisindeki koyda 2000 m2’lik bölümü karada, 1000 m2’lik bölümü de denizde olmak üzere yapılmıştır. Bu arada kıyıda çevre düzenlemeleri de yapılmış, geniş bir tören alanı, aslanlı yol ve Milli Mücadele’yi tanımlayan rölyeflerin bulunduğu 70 m. Uzunluğunda bir duvar, yedi figürlü bir anıt ile çeşitli etkinliklerin yapılacağı mekânlar bulunmaktadır. Müze olarak ziyarete açılan gemide, Prof.Dr. Yılmaz Büyükerşen’in atölyesinde Atatürk ve 18 arkadaşının özgün boyutlarda balmumu heykelleri yapılmış ve bunlar kaptan köşkü başta olmak üzere çeşitli yerlere konulmuştur. Vapurun karşısında da yedi figürlü bir anıt yapılmıştır. Bandırma Vapuru, 1878 yılında İskoçya’nın Paisley bölgesindeki Mac Intyre şirketi tarafından Huston and Cardett tezgâhlarında 279 grostonluk yolcu ve yük vapuru olarak inşa edilmiştir. Geminin ilk sahibi Dussey and Robinson şirketi olup, o zamanki ismi Torocaderto idi. 1883 yılında Yunanlı armatör Psicha geminin kaydını Pire Limanı’na alarak ismini Kymi olarak değiştirmiştir. Daha sonra bu gemi Yunanlı bir armatöre satılmıştır. Yunanlı armatör Andreadis gemiyi bir başka Yunanlı armatörün Rama Derasimo İstanbul şirketine satmıştır. Bundan sonra geminin ismi Panderma olarak değiştirilerek kaydı İdare-i Mahsusa’ya devredilmiştir. Osmanlı Denizcilik İşletmesi olan İdare-i Mahsusa 1910 yılında Panderma ismini Bandırma olarak değiştirmiş ve Posta Vapuru olarak çalıştırmıştır. 19 Mayıs 1919’da Atatürk ve silah arkadaşlarını Samsun’a getiren gemi daha sonra posta hizmetlerine devam etmiştir. 1925 yılında gemi İlhami Söke isimli şahsa satılarak, aynı şahıs tarafından 4 ay içinde Haliç'te sökülmüştür. TEFRİŞ SALONU Tefriş Salonu içersinde beş adet bal mumu heykeli bulunmaktadır. Yine oda içersinde 1878' li yıllara ait gemici saati, antika telefon, harita, ölçüm malzemeleri, yangın tüpü, antika masa ve sandalyeler bulunmaktadır. YATAK ODASI Gemi içersinde boş ve atıl durumda bulunan bu kamarayı değerlendirmek ve Atamızın anısını en iyi şekilde yaşatma anısına, Atatürk'ün yatak odası olarak bu bölüm dizayn edilmiştir. Oda içersinde kendisine ait orjinal bir radyo ve 1800' lü yıllardan kalma bir adet yangın tüpü bulunmaktadır. SERGİ SALONU Geminin her iki tarafından giriş ve çıkış yapıla bilen sergi bölümümüz geminin daha önceki zamanlarda ambar olarak kullanılan bölümüdür. Samsun Büyükşehir Belediyesi olarak 2005 yılından sonraki dönemde bu bölümü tümüyle yenilenerek sergi salonu haline getirtilmiştir. Öncelikle Ambar kapağı değinilen birinci giriş bölümünden aşağı inildiğinde sağ tarafta yer alan panolarda Geminin orijinal çizimleri, ve tarihçesi bulunmaktadır. Salonun iç kısımdaki duvarların her iki tarafında özel bir koleksiyondan elde edilen 60 parçalık aslına uygun Atatürk' e ait resimler, Özel cam fanuslar içersinde sergilenen Atamıza ait beylik silahı (orijinal), Kendi el yazması ile kaleme aldığı kongre kararlarından örnek nüshalar, Dolmabahçe ve Savarona için özel yaptırdığı kıyafetler, 1800' lü yıllara ait bir pusula, iki adet yine 1800 ' lü yıllara ait yangın tüpü, Sinevizyon gösterimi için oturma grupları ve plazma sistemi bulunmaktadır. İç kısmı dış kısımlara bağlayan son geçişlere kadar iç aksesuara uygun olarak döşenen özel halıların yanı sıra, sergi salonu ve gemi üzerindeki tüm bölümlerde Atamızın sevdiği şarkılarda sürekli olarak çalmaktadır KAPTAN KÖŞKÜ Köşk içersinde İsmail Hakkı Durusu' yu temsil eden bir bal mumu, 1887 yılına ait denge pusulası, normal pusula, duvar saati ve her iki tarafa açılan iki adet kapı bulunmaktadır. KAPTAN KAMARASI Kaptanın yatağının, çalışma masasının bulunduğu bu bölüm içersinde lavabo ve mutfağa açılan pencere ve kapılar bulunmaktadır. MUTFAK
-
Samsun Camileri Taceddin Paşa (Kurşunlu) Camisi (Vezirköprü) Samsun Vezirköprü ilçesi, Çanaklı Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Taceddin Paşa 1494 yılında yaptırmıştır. Cami 1943 depreminde yıkılmıştır. Osmanlı Erken Dönem Mimarisinde kullanılan yan mekânlı veya Tabhaneli, Ters T planlı olarak yapılan cami, kesme taştan yapılmıştır. Art arda yerleştirilmiş iki kare mekân ve yan kanatlardan meydana gelen caminin bölümleri kasnaklı kubbelerle örtülmüştür. Önüne de beş bölümlü, üzeri kubbeli altı sütunun yuvarlak kemerlerle bağlandığı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Ancak 1945 depreminde yan mekânlar dışındaki bölümleri yıkılmış üzeri de çatı ile örtülmüştür. Vakıflar Genel Müdürlüğü 1989 yılında caminin restorasyonuna başlamış ve 1998 yılında da ibadete açılmıştır. Son onarım sırasında caminin üzerini örten çatı kaldırılmış ve buraya yüksek kasnaklı aynı eksende iki kubbe yapılmıştır. Taşkale (Kale Camisi) Camisi (Vezirköprü) Samsun Vezirköprü ilçesi, Mehmet Paşa Mahallesi’nde bulunan bu camiyi yanındaki hamam ile birlikte Köprülü Mehmet Paşa’nın eşi Ayşe Sultan 1659 yılında yaptırmıştır. Günümüze özgünlüğünü koruyarak gelen cami, kesme taştan kare planlıdır, İbadet mekânının üzerini sekizgen yüksek kasnaklı basık bir kubbe örtmektedir. Caminin önünde birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmış dört sütunun taşıdığı üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Kemerlerin üzerindeki duvarlar iki renkli taşların alternatifli olarak sıralanmasıyla gösterişli bir konuma getirilmiştir. Son cemaat yeri 1945 yılından sonra camekânla kapatılmıştır. Giriş kapısının sağında minareye açılan bir kapı, solunda da kadınlar mahfiline çıkan bir dehliz bulunmaktadır. İbadet mekânındaki mihrap yedi köşeli olup mukarnas dolguludur. Günümüzde yağlı boya ile boyanmış mihrabın altındaki izlerden orijinal mihrabın bezemeli olduğu anlaşılmaktadır. Geç dönem işçiliği göstermesine rağmen mihrap ağaç işçiliğinin güzel örneklerinden olup yan yüzeyler bitkisel ve geometrik bezemelerle kaplanmıştır. Kıvrık dallar, çiçekler, baklava motifleri sık sık kullanılmıştır. Son cemaat yerinden çıkılar minare dikdörtgen taş kaide üzerine yuvarlık gövdeli ve tek şerefelidir. Günümüze gelen minare 1945 depreminden sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yeniden yapılmıştır. Büyük Cami (Merkez) Samsun il merkezinde Fuar alanının karşısında bulunan cami, ilin en büyük camisidir. Batumlu Hacı Ali Efendi tarafından 1884’de yaptırılmıştır. Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valde Sultan tarafından onarılmış, bu yüzden de halk arasında Valde Camisi olarak tanınmıştır. Cami sarıya yakın renkte kesme taştan yapılmıştır. Kare planlı caminin üzeri tromplu merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe sekizgen bir kasnak üzerine oturmuş ve dıştan basık görünümdedir. Merkezi kubbe dört köşedeki kulelerle desteklenmiştir. Dikdörtgen çerçeve içerisinde yuvarlak kemerli giriş kapısının önünde altı sütunun taşıdığı beş bölümlü beşik tonozlu bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinin sütun araları yakın tarihlerde camekânla kapatılmıştır. Son cemaat yeri ile ibadet mekânı arasında kalan dikdörtgen bölümün üzeri üç kubbe ile örtülmüştür. Böylece caminin girişi daha da görkemli bir görünüm kazanmıştır. Yuvarlak bir niş şeklindeki mihrabı mermerdendir. Ağaç işçiliğinin güzel örneklerinde birisini yansıtan minber üzerinde madalyonlar, yıldız ve madalyon motifleri bulunmaktadır. Kubbe içerisi ve duvarlar bitkisel ve geometrik kalem işleriyle bezenmiştir. Caminin giriş cephesinin her iki tarafında son cemaat yeri ile caminin ana duvarlarının birleştiği duvarların üzerine iki minare yerleştirilmiştir. Minareler yuvarlak gövdeli ve birer şerefelidir. Şeyh Seyyid Kudbettin Camisi (Merkez) Samsun il merkezinde bulunan caminin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber yapı üslubundan Osmanlı döneminde, XVI. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Vakıf kayıtlarında da bu cami ile ilgili yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Yanındaki türbe Şeyh Kudbettin’e aittir. Bu yapının dergâhtan camiye dönüştürüldüğü sanılırsa da bununla ilgili yeterli bir kaynak ile karşılaşılmamıştır. Cami kesme ve moloz taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Önünde L şeklinde, çatılı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Giriş kapısı eksenindeki mihrap yuvarlak bir niş şeklindedir. Minaresi kare kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Caminin yanında Şeyh Kudbetttin’in türbesi bulunmaktadır. Türbe kesme taştan kare planlı olarak yapılmıştır. Üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Değişik dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğinden kısmen de olsa uzaklaşmıştır. Kale Camisi (Merkez) Samsun il merkezinde Kuyumcular Çarşısında bulunan Kale Camisi, İlhanlı Valisi Emir Timurtaş Paşa’nın adına 1314 yılında yaptırılmıştır. Cami değişik zamanlarda onarılmış ve kısmen özelliğini yitirmiştir. Cami kesme taştan kare planlı olarak yapılmıştır. İbadet mekânının üzeri kubbe ile örtülüdür. İbadet mekânında orijinal bezemesi günümüze gelememiştir. Yanındaki minaresi, taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Pazar Camisi (Merkez) Samsun il merkezinde, Pazar Mahallesi’nde bulunan caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. İlhanlı dönemi eserlerinden olup, XV.yüzyılda yapılmıştır. Cami 1819 yılında ve Cumhuriyet döneminde de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından bir kez daha onarılmıştır. Cami dikdörtgen planlı olup, üzeri çatı ile örtülmüştür. Son onarımlar sırasında yapı, orijinal mimari üslubundan kısmen uzaklaşmıştır. Mihrap yuvarlak bir niş şeklinde olup bezeme olarak ozgün motiflere rastlanmamaktadır. Yanında taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. İsa Baba Camisi (Merkez) Samsun il merkezinde bulunan İsa Baba Camisi’nin kitabesi günümüze gelememiştir. Bu bakımdan ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Ayrıca İsa Baba konusunda da bilgiler yetersizdir. Cami değişik zamanlarda ve 1895 yılında yapılan onarımlarla özgünlüğünden kısmen uzaklaşmıştır. Bununla beraber XV. Yüzyılda, Osmanlılar döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Cami kesme taştan kare planlı olarak yapılmıştır. Üzeri basık bir kubbe ile örtülmüştür. İbadet mekânı altlı üstlü yuvarlak kemerli ve uzun pencereler ile aydınlatılmıştır. Mihrap ve minberi geç dönemde yapılış ve özelliğini yitirmiştir. Minaresi kare kaide üzerinde yuvarlak yivli gövdeli ve tek şerefelidir. Yanında İsa Baba’nın türbesi bulunmaktadır. Hacı Hatun Camisi (Merkez) Samsun Saathane Meydanı yakınında bulunan bu cami, Hatice Hatun’un oğlu İbrahim Bey tarafından 1694 yılında yaptırılmıştır. Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özgünlüğünü büyük ölçüde yitirmiştir. Cami kare planlı olup duvarları taş ve tuğla karışımı bir işçilikle örülmüştür. İbadet mekânının üzeri sekizgen kasnak üzerine tuğladan basık bir kubbe ile örtülmüştür. Mihrap nişi yuvarlak ve alçıdan yapılmıştır. Ahşap minberinin güzel bir ağaç işçiliği vardır. Minaresi kalın taş bir kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Minare gövdesinin oldukça kalın oluşu da dikkati çekmektedir. Yalı Camisi (Merkez) Samsun il merkezinde Buğday Pazarında, Saathane Meydanı’nda bulunan bu camiyi Sadık Bin Abdullah 1894 yılında yaptırmıştır. Cami aynı zamanda Hoca Hayrettin Camisi ismi ile de tanınmıştır. Cami kesme taş ve tuğladan örülmüştür. Kare planlı caminin üzerini sekizgen kasnaklı tuğladan bir kubbe örtmektedir. İbadet mekânı duvarlarından kubbeye geçiş, köşe tromplarının yardımıyla yapılmıştır. Kuzey yönüne geç dönemlerde son cemaat yeri eklenmiştir. İbadet mekânı altlı üstlü iki sıra halında altta dikdörtgen, üstte de yuvarlak kemerli alçı pencereler ile aydınlatılmıştır. Mihrap ve minber özellik göstermemektedir. Mihrap alçıdan minber ise ağaçtan yapılmıştır. Ceminin ana duvarına bitişik olan minaresi kalın ve uzun bir kaide üzerine yuvarlak gövdeli tek şerefelidir. Selâhiye Camisi (Merkez) Samsun il merkezinde bulunan Selâhiye Camisi’nin kitabesi günümüze gelemediğinden banisi ve yapım tarihi kesinlik kazanmamıştır. Yapı üslubundan XIX. yüzyılın ikinci yarısında yapıldığı sanılmaktadır. Cami moloz taş ve tuğladan dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Geniş bir bahçe içerisindeki caminin önünde son cemaat yeri bulunmamaktadır. Dikdörtgen bir kapıdan girilen ibadet mekânı altlı üstlü iki sıra halinde pencereler ile aydınlatılmıştır. Mihrap ve minberi bir özellik göstermemektedir. Caminin yanında kesme taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır. Büyük Cami (Bafra) Samsun Bafra ilçesinde bulunan bu camiyi Köprülü Mehmet Paşa’nın eşi Ayşe Hatun 1670 yılında yaptırmıştır. Bu caminin bulunduğu yerde daha önce İsfendiyaroğulları döneminde yapılmış ahşap bir caminin olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Ancak bu cami ile ilgili yeterli bir bilgi bulunamamıştır. Cami Klasik Osmanlı mimarisi üslubunda kesme taştan, kareye yakın dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânın üzeri kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Mihrap ve minberi kısmen orijinalliğini korumuştur. Caminin yanında taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır. Tayyar Paşa Camisi (Bafra) Samsun Bafra ilçesinde, Cumhuriyet Meydanı’nda bulunan bu camiyi Tayyar Paşa 1869 yılında yaptırmıştır. Yapılışından sonra değişik zamanlarda onarım geçirmiş olmasına rağmen özgünlüğünü korumuştur. Cami kesme ve moloz taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. İbadet mekânını önüne XX. yüzyılın ilk yarısında bir son cemaat yeri eklenmiştir. Mihrap ve minberi bir özellik göstermemektedir. Yanında taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi eklemiştir. Göğceli Camisi Camisi (Çarşamba) Samsun Çarşamba ilçesinde, Çay Mahallesi’nde Göğceli Mezarlığı içerisinde bulunan bu cami, 1206 yılında yapılmış olup banisi bilinmemektedir. Anadolu ahşap planlı camiler tipinin en güzel örneklerinden biri olan cami, 1335 yılında onarım geçirmesine rağmen özelliğinden uzaklaşmamıştır. Bu onarım sırasında önüne bir son cemaat yeri eklenmiştir. Caminin yapımında yığma tekniği uygulanmış, duvarlarını tek parça halinde kalaslar meydana getirmiştir. Burada kullanılan kalaslar yaklaşık 15-18 cm kalınlığında, 50-70 cm eninde ve 12.60-20.00 m. uzunluğundadır. Yapıda dövme demir çivi yalnızca bağlantılarda kullanılmıştır. Caminin duvarlarında, direklerinde, kirişlerinde karaağaç, dışbudak ve kestane ağaçları kullanılmıştır. İbadet mekânının üzerini yörede üç omuzlu tabir edilen bir çatı örtmüştür. Bu caminin en büyük özelliği de, yapının taşınabilir oluşudur. Rıdvan Bey Camisi (Çarşamba) Samsun ili Çarşamba ilçesinde, Orta Mahalle’de bulunan bu cami, Erbaalı Rıdvan Bey tarafından 1781 yılında Yeşilırmak’ta boğulan kızının anısına yaptırılmıştır. Cami kesme taş ve tuğladan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. İbadet mekânı kasnaklı merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Mustafa Paşa Camisi (Havza) Samsun Havza ilçesinde, İmaret Mahallesi’nde bulunan bu camiyi, Mustafa Paşa 1256 yılında yaptırmıştır. Kare planlı olan cami kesme taştan yapılmıştır. İbadet mekânı sütunlarla üç sahna ayrılmıştır. İbadet mekânının üzeri ahşap kiremitli bir çatı ile örtülmüştür. Mihrap sade ve yuvarlak niş şeklindedir. Mihrabın karşısında ve giriş kapısının üzerinde üç ahşap direğin taşıdığı bir kadınlar mahfili bulunmaktadır. Yanında taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Emir El-Hac Veliyüddin Bin Berekât-Şah Camisi (Havza) Samsun Havza ilçesi, Dereköy’de bulunan bu camiyi, Selçuklu Sultanı II.İzzeddin Keykavus döneminde Selçuklu Emiri El Hac Veliyüdin bin Berekat Şah 1249 yılında yaptırmıştır. Cami değişik zamanlarda yapılan onarım ve eklerle özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Moloz taş ve kesme taştan yapılan cami dikdörtgen planlıdır. Üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Mihrap nişi ve bezemesi özellik göstermemektedir. Sivrikise Camisi (Havza) Samsun ili Havza ilçesi Sivrikise Köyü’nde bulunan bu camiyi Ali Osman Ağa 1903 tarihinde yaptırmıştır. Cami Todor Usta tarafından yapılmıştır. Geniş bir avlu içerisindeki cami kare planlıdır. Düzgün olmayan kesme taşlardan yapılmıştır. Duvar köşelerine kesme taşlar yerleştirilmiştir. Üzeri ahşap kırma çatı ile örtülmüştür. Çatı altı XIX, yüzyılda çok sık kullanılan kirpi saçak şeklindedir. Caminin önündeki son cemaat yeri dört ahşap sütunun taşıdığı çatı örtülüdür. Giriş kapısı dikdörtgen çerçeveli ve basık kemerlidir. Kapı üzerine Arapça yapım tarihini belirten bir kitabe yerleştirilmiştir. İbadet mekânının her cephesine dikdörtgen söveli, sivri kemer alınlıkları olan ikişer pencere açılmıştır. Girişten sonra dört ahşap sütunun taşıdığı bir mahfil bulunmaktadır. İbadet mekânını örten ahşap tavanın orta göbeği kademelidir. Mihrap sade bir niş görünümünde olmasına rağmen minber ağaç işçiliğinin güzel örnekleri arasındadır. Minber korkulukları çeşitli bitkisel motiflerle bezenmiştir. Yanındaki minaresi taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Avlusundaki şadırvanın bir özelliği bulunmamakta olup XX. yüzyılda buraya eklenmiştir. Abdülgani (Namazgâh) Camisi (Vezirköprü) Samsun ili Vezirköprü ilçesi, Taşkale Mahallesi, Gençlik Caddesi üzerinde bulunan bu camiyi, Köprülü Mehmet Paşa XVII.yüzyılda yaptırmıştır. Cami 1906 depreminde bütünüyle yıkılmış, yalnızca mihrap ve minberi günümüze gelebilmiştir. Yıkılan caminin yerine halk tarafından 1915 yılında ahşap bir cami yapılmıştır. Daha sonra 1997 yılında Vezirköprü Belediyesi’nin yardımları ile bugünkü cami yapılmıştır. Yörgüç Paşa (Orta Cami) Camisi (Vezirköprü) Samsun ili Vezirköprü ilçesinde, Orta Cami Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelememiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki 1431 tarihli vakfiyesinden Yörgüç Paşa tarafından yaptırıldığı öğrenilmiştir. Bu cami 1943 depreminde yıkıldığından orijinal hali hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır. Yıkılan caminin yerine 1944 yılında moloz taş duvarlı, ahşap çatılı, dikdörtgen planlı bugünkü cami yapılmıştır. Yeni yapılan caminin mimari yönden herhangi bir özelliği bulunmamaktadır.
-
Samsun İmaretleri Havza İmareti (Havza) Samsun Havza ilçesi İmaret Mahallesi’nde, kaplıcaların yakınında bulunan bu imareti Sultan II. Murat zamanında Amasya Valisi olan Yörgüç Paşazade Mustafa Bey 1429 yılında yaptırmıştır. İmaret sonraki yıllarda fakirlere, dervişlere ve askerlere yemek verme işlevinde uzaklaşmış, kendi haline terk edilmiştir. Bu nedenle de harap olan imaret Cumhuriyet döneminde Samsun Valisi olan Fuat Tuksal tarafından onartılmış ve böylece günümüze gelebilmiştir. İmaret 1940-1982 yıllarına kadar “Atatürk Halk Kütüphanesi” olarak kullanılmıştır. Yakın tarihlerde de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından eski işlevine döndürülmüş ve imaret olarak hizmet vermektedir. İmaret Kesme taştan yapılmış olup, birbirine dik ve bitişik iki bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan biri ana mekânı diğeri de yan bölümleri oluşturmaktadır. İmaretin üzeri ise düz bir çatı ile örtülmüştür. İmaretin doğusunda ve yan mekânlarda birer kapısı bulunmaktadır. Doğudaki bölüm, iki kapı ile yan mekânlara bağlanmıştır. Bunlardan ana giriş kapısı üzerinde Arapça sülüs yazılı bir kitabesi bulunmaktadır. Kitabe: Emre bi inşa hazihil İmarütül mübareketül Fi eyyam-i devletüz Sultanül vel hakanül muazzam Bi ibnil fetih murabbın Sultan mehmet ban-ül müştehir Bi ibl Osman Halladellahu Ve ezzaha alil alemin Bülhanebül emir-ül-kebir Mustafa bin ül vezirül Hatr-ül milleti celâl veddin Yörgüç Haşa el. Atabey el Muhasınaüllillah Sende selasine ve semanü Me min hicreti hayr-ül Beriyye aleyhi eftalüt tahiyye. Bu kitabenin yanı sıra duvar üzerinde Pilancius Piso’nun Latince bir sözünü içeren bir kitabe daha bulunmaktadır. Bu kitabenin ne amaçla ve ne zaman buraya konulduğu bilinmemektedir. Bu sözün anlamı şöyledir: “Havza kaplıcalarında seneli müteakip ve vakur bir tarzda geçirdikten sonra şimdi iyi sıhhatte olarak, hak ettiği için Tanrı Asklepios hazretlerine ve menfaatlerine şükranlarımı sunarım. Taşrada muvakkaten oturmasına rağmen bana suyu tavsiye eden rahip Xandrasa ve herkesin dostu olan Silius Lipidus’a teşekkür ederim. Ben Piso kurtulmuş olarak latif vatanıma dönüyorum, ailemin şükranı ebediyen yaşasın. Pilancius Piso”. İki bölümlü imaretin doğu kapısından dikdörtgen mekâna girilmektedir. Bu bölüm iki kare mekâna geniş bir kemerle ayrılmış ve üzerleri pandantifli birer kubbe ile örtülmüştür. Buradan iki kapı ile mutfağın ve yemek yenilen bölümlerin olduğun mekâna geçilmektedir. Buradaki birbirlerine bitişik üç bölüm dışarıya pencere ile açılmamaktadır. Üzerleri ise tonozlarla örtülmüştür.
-
Samsun Hamamları Büyük Hamam (Kızgözü-Aslanağzı) (Havza) Samsun Havza ilçe merkezinde bulunan Büyük Hamam’ın yapımıyla ilgili bir kitabe günümüze gelememiştir. Bazı kaynaklarda bu hamamın Romalılar tarafından yaptırıldığı ve Selçuklular tarafından onarılarak kullanıldığı belirtilmiştir. Nitekim hamama Sultan Mesud Hamamı, Lisanı Nas ve Sazi (Sadi) Paşa Hamamı da denilmektedir. Vakıf kayıtlarına göre 1256 yılında Selçuklu Sultanı II.Mesud tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Bazı vakıf kayıtlarında ise, Sazi Paşa vakfı olduğu yazılıdır. Hamamın günümüze kadar söylene söylene gelebilmiş bir de öyküsü bulunmaktadır. Bu öyküye göre, hamamda üç güzel kız yıkanırlarken hamamı eşkıyalar basmış ve çaresiz kalan genç kızlar Allah’a şöyle yalvarmışlardır: “Allah’ım bizi ya kuş yap ya da taş… Bizi bu eşkıyalara teslim etme.” Bu duanın ardından genç kızların istekleri kabul edilmiş, kızlardan biri kuş olarak uçmuş, diğeri de taş kesilerek hamamın bir kenarında heykel olmuştur. Bu heykelin gözlerindeki oyuklardan akan sular ise gözyaşları olarak nitelendirilmiştir. Günümüzde hamamın aslanağzı denilen büyük kurnasının yanındaki sütuna “Kız Gözü” ismi verilmiştir. Bu heykelden ötürü hamam ayrı bir özellik kazanmış, önünde adaklar yapılmış, kurbanlar kesilmiştir. Hamam moloz taş ve tuğla hatıllı olarak yapılmıştır. Dikdörtgen planlı hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Soyunmalık ve ılıklık bölümleri iki küçük kasnaklı kubbe ile örtülmüştür. Sıcaklığın üzerinde ise Türk üçgenleriyle kasnaklı büyük bir kubbeye geçiş sağlanmıştır. Sıcaklığın çevresinde altı kurna ve bir de halvet kısmı bulunmaktadır. Hamam günümüzde de kullanılmaktadır. Küçük Hamam (Şifa Kaplıcası) (Havza) Samsun ili Havza ilçesinde, Büyük Hamam’ın bitişiğindeki bu hamamı Amasya Emiri Yörgüç Mustafa Bey 1429 yılında yaptırmıştır. Ardından da 1436 tarihli bir vakfiye yapmıştır. Küçük Hamam plan olarak yanındaki Büyük Hamam ile benzerliği bulunmamaktadır. Moloz taş ve yer yer de tuğla hatıllı kesme taştan yapılan hamam, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Küçük bir kapıdan kare planlı büyük ölçüde bir soğukluk kısmına girilmektedir. Bu bölümün üzeri pandantifli büyük ölçüde merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Ilıklık oldukça küçük ölçüde olup, üzeri tonoz örtülüdür. Sıcaklık kare planlıdır ve üzeri pandantifli merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin altında sekizgen bir göbek taşı bulunmaktadır. Duvarlara kurnalar yerleştirilmiştir. Buradan kare planlı daha küçük ölçüde halvet kısmına geçilmektedir. Hamam yakın tarihlerde orijinaline uygun biçimde restore edilmiş olup, erkekler hamamı olarak günümüzde de kullanılmaktadır. Maarif Hamamı (Havza) Samsun Havza ilçesinde bulunan Maarif Hamamı’nı Sultan II.Abdülhamit’in Dahiliye Nazırı Mazmun Paşazade Memduh Paşa Sivas Valisi iken 1890 tarihinde yaptırmıştır. Hamamın geliri maarif için kullanılmış, bu nedenle de hamama halk arasında Maarif Hamamı denilmiştir. Hamamın üzerine sonraki yıllarda bir otel yapılmıştır. Hamam ile birlikte otel birkaç kez onarılmış ve özgünlüğünü büyük ölçüde yitirmiştir. Buradaki otel 1951 yılında yıkılmış ve yeniden yapılmıştır.1970 yılında otel bir kez daha yenilenmiştir. Hamama doğrudan doğruya önündeki caddeden ve otelden girilmektedir. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelen hamamın soyunmalık kısmında büyük bir havuzu vardır. Bunun çevresine özel odalar yapılmıştır. Sıcaklık bölümü kareye yakın bir plan şekli göstermektedir. Ancak bu bölüm özgünlüğünden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Günümüzde hamamın mülkiyeti Havza Belediyesi’ne ait olup, gündüz kadınlara, geceleri de erkeklere hizmet vermektedir. Bunun yanı sıra üzerindeki otele de hizmet vermektedir. Taşkale Hamamı (Vezirköprü) Samsun Vezirköprü ilçesinde, Taşkale Mahallesi’nde Taşkale Camisi’nin yanında bulunan hamam, cami ile birlikte Köprülü Mehmet Paşa’nın eşi Ayşe Sultan tarafından 1659 yılında yaptırılmıştır. Hamam Klasik Osmanlı plan düzeninde, moloz taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelen hamamın soyunmalık kısmını örten, ilginç görünümlü bir kubbesi vardır. Kesme taş ve tuğladan yapılmış bir kasnak üzerine oturtulmuş kubbesinin üzerinde ters olarak dizilmiş bir örtü bulunmaktadır. Soyunmalık kısmına sivri kemerli bir kapı ile girilmektedir. Soyunmalığın ortasına sekizgen planlı bir şadırvan yerleştirilmiştir. Ilıklık tonoz örtülü olup buradan kare planlı sıcaklığa geçilmektedir. Sıcaklık pandantiflidir ve kasnaklı bir kubbe ile üzeri örtülmüştür. Bu bölümün çevresine haç biçiminde eyvanlar yerleştirilmiştir. Burada, halvet odalarına da yer verilmiştir. Çifte Hamam (Vezirköprü) Samsun Vezirköprü ilçesinde Kaneoğlu Mahallesi’nde, bedestene bitişik olan hamamın kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber bu hamamın da Köprülü Mehmet Paşa’nın eşi Ayşe Sultan tarafından yaptırıldığı kaynaklarda belirtilmiştir. Büyük olasılıkla da Taşkale Camisi ve Taşkale Hamamı ile birlikte XVI. yüzyıl ortalarında yapıldığı sanılmaktadır. Klasik Osmanlı hamam mimarisinde çifte hamam plan düzeninde yapılan bu hamam, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Hamamın kadınlar ve erkekler bölümleri birbirlerinin eşidir. Kadınlar kısmının önüne içerisi görülmesin diye bir duvar örülmüştür. Yuvarlak kemerli bir kapıdan girilen soyunmalık dikdörtgen planlıdır ve ortasına sekizgen bir havuz yapılmıştır. Bu bölüm oldukça geniş bir kemerle iki kare bölüme ayrılmıştır. Bu bölümün üzeri kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Soyunmalık ve sıcaklık arasındaki ılıklık küçük ölçüdedir ve üzeri tonoz örtülüdür. Sıcaklık kare planlı olup, kenarlarındaki eyvanlarla haç planına dönüştürülmüştür. Bu bölümün de ortasında sekizgen planlı bir göbek taşı bulunmaktadır. Sıcaklığın etrafındaki eyvanların aralarında ikişer kurnalı bölümlere yer verilmiştir. Hamam günümüzde iyi bir durumda olup, halen kullanılmaktadır. Şifa Hamamı (Vezirköprü) Samsun Vezirköprü ilçesinde, Mehmet Paşa Mahallesi’nde bulunan Şifa Hamamı, Köprülü Mehmet Paşa’nın kızı tarafından yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmadığından kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Köprülü Mehmet Paşa’nın yaşadığı dönem ve hamamın yapı üslubu XVII. yüzyılda yapıldığını göstermektedir. Hamam değişik dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğini kısmen yitirmiştir. Moloz taştan yapılmış olan hamam dikdörtgen planlıdır. Soğukluk kısmının önüne sonraki yıllarda ahşap bir bölüm onarımlar sırasında eklenmiştir. Soğuklu kare planlı olup üzeri kubbe ile örtülmüştür. Ilıklık küçük ölçüde olup tonoz örtülüdür. Buradaki küçük mekânlar helâ ve özel bir odadır. Sıcaklık kare planlı ve kubbelidir. Sıcaklığın doğu yönüne beşik tonozlu küçük bir mekân, batısına da bir diğer halvet hücresi eklenmiştir. Hamam günümüze iyi bir durumda gelmiştir. Kale Hamamı (Vezirköprü) Samsun Vezirköprü ilçesinde, Mehmet Paşa Mahallesi’nde, Kale Camisi’ne bitişik olan bu hamam Sokullu Mehmet Paşa’nın eşi Ayşe Sultan tarafından 1659 yılında yaptırılmıştır. Hamam Klasik Osmanlı mimarisi üslubunda moloz taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Yuvarlak kemerli bir kapıdan girilen soğukluk kare planlı olup üzeri kubbe ile örtülmüştür. Sıcaklık ile soğukluk arasında beşik tonoz örtülü küçük bir ılıklık bulunmaktadır. Sıcaklık kare planlı olup, köşelerine halvet hücreleri yerleştirilmiştir. Üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Hamam günümüzde kullanılmaktadır. Yusuf Ağa Hamamı (Vezirköprü) Samsun ili Vezirköprü ilçesinde bulunan Yusuf Ağa Hamamı’nı 1602 isyanında yanan Vezirköprü’nün yeniden imarı sırasında, Vezirköprü Ayanı’ndan Yusuf Ağa yaptırmıştır. Kitabesi ve hamamın kendisi de günümüze gelemediğinden yapım tarihi konusunda kesin bir bilgi edinilememiştir. Taceddin Paşa Hamamı (Vezirköprü) Samsun Vezirköprü ilçesinde bulunan bu hamamı Taceddin Paşa 1491-1495 yılları arasında yaptırmıştır. Sonraki yıllarda yıkılan hamam ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır. Yörükler Hamamı (Ondokuzmayıs) Samsun ili, Ondokuzmayıs ilçesi'nde Balık Gölü yakınında bulunan bu hamamın kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, yapı üslubundan XIX.yüzyılın ikinci yarısına ait olduğu sanılmaktadır. Hamam, moloz ve kesme taş ile yer yer tuğladan yapılmıştır. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir.