Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. Kahramanmaraş Kumaşır Gölü Kahramanmaraş- Adana yolu üzerinde ve şehre 9 kilometre uzaklıktadır. Dağın eteğindeki kaynakların beslediği tatlı suyun meydana getirdiği göl ve etrafını çevreleyen yeşillik, eşsiz manzaraya sahip olup, halkın hem piknik yapıp hem de balık avladığı bir yerdir.
  2. _asi_

    Kahramanmaraş Kalesi

    Kahramanmaraş Kalesi Kahramanmaraş’ın merkezinde, şehrin güneyinde yığma bir tepe üzerinde bulunan bu kale bir çok kez onarım geçirmiştir. Kalenin ne zaman yapıldığı konusunda kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamakta olup, kitabesi de günümüze gelememiştir. Kalenin MÖ.VIII.yüzyılda Hititler tarafından yapıldığı ileri sürülmüştür. Ancak bunu kanıtlayacak bir belge veya buluntuya rastlanmamıştır. Bununla beraber MÖ.I- MS.II. yüzyıllarda Roma döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Bizanslılar da bu kaleyi kullanmışlardır. Kale dikdörtgen planlı olup, yaklaşık 150x75 m. ölçüsündedir. Kalenin çevresinde hendek bulunmamaktadır. Kalenin dış duvarları kesme taştan, iç duvarları da moloz taştan yapılmıştır. Kale duvarları 1.60 m. kalınlığındadır. Ancak iç duvarların büyük bir bölümü yıkılmıştır. Bu duvarların bir bölümü ile üç adet burcu Kültür Bakanlığı’nca onarılmıştır. Onarılan burçlardan birisi de kalenin ilk yapıldığı dönemden kalmış olan giriş kapısıdır. Buradaki burcun güney cephesinde sivri kemerli çift kanatlı bir kapı bulunmaktadır. Yapıldığı dönemden kalmış olan bu kapı ahşaptır ve üzeri maden ile kaplanmıştır. Bu üst kaplama iri çivilerle kapı üzerine perçinlenmiştir. Kale kapısında bulunan Maraş Aslanı heykeli bugün İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndedir. Osmanlı döneminde de kale içerisinde önemli bir yerleşim olduğunu Evliya Çelebi’den öğreniyoruz. Evliya Çelebi, Yavuz Sultan Selim’in İran seferine giderken bu kaleyi ele geçirdiğini belirtir. Ardından burada yaşayanlar Kanuni Sultan Süleyman zamanında isyan etmişler ve o zamana kadar harap durumdaki kale yeniden yapılmıştır. Yine Evliya Çelebi’ye göre; “…Etrafı altı yüz adım ve dört köşedir. Etrafında hendeği yoktur. Kapısının dışındaki kalelerin birbirine bakan dört tane aslan tasviri vardır”. Kale kapılarından biri üzerinde Yavuz Sultan Selim döneminde h.915 (1509) yılında kalenin yeniden yapıldığını gösteren bir tarih bulunmaktadır. Bunun dışında Kanuni Sultan Süleyman döneminde kalenin onarıldığını gösteren 1054 (1644) tarihli bir onarım kitabesi daha bulunmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Süleyman Han Camisi yapılmış ve bunun çevresinde de yüz evlik bir mahalle kurulmuştur. Maraş Kalesinin yapıldığı antik dönemlere ait yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Ayrıca Osmanlı dönemine ait yapılar da günümüze gelememiştir. Yalnızca kalıntılara dayanılarak haç planlı, beşik tonozlu bir yapının burada bulunduğu sanılmaktadır. Günümüzde orijinalliğini büyük ölçüde kaybetmiş olan bu kalenin içerisi park olarak düzenlenmiştir. Kale içerisinde Fransızların Maraş’ı işgali sırasında Maraş’ın onlara karşı koymasının anısına 1936 yılında Kurtuluş Anıtı dikilmiştir.
  3. Kahramanmaraş Eshab-ı Kehf Külliyesi Kahramanmaraş Afşin ilçesinin 6 km. kuzeybatısında, kayalık bir arazide Eshab-ı Kehf ismi ile tanınan mağaranın çevresinde, cami, ribat ve kervansaraydan (han) oluşan yapı topluluğu bulunmaktadır. Bu yapı topluluğunu, burada görevli olan Emir Nusreteddin Hasan bin Abdullah 1204-1234 yılında yaptırmıştır. Maraş Emiri olan Nusreteddin Hasan bin Abdullah, Sultan Alaaddin Keykubat (1220-1237) tarafından 1234 yılında öldürülmüştür. Yapı topluluğunun kesin tarihini veren bir kitabe günümüze gelememiştir. Bununla beraber ribatın 1215’te, caminin onarımının da 1232 yılında yapıldığı sanılmaktadır. Bunlara dayanılarak hanın da diğerlerinden ayrı olarak 1232-1234 yıllarında yapıldığı düşünülmektedir. Eshab-ı Kehf Mağarası’nın önünde bulunan cami Bizans kilisesinden dönüştürülmüştür. Caminin önünde biri küçük kubbeli, diğerleri de tonozlu bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Ancak yapılan onarımlar sonucunda caminin yapısı büyük ölçüde değişmiştir. Bununla beraber orijinalliğini koruyan mihrap ve mihrap önü kubbesi tuğladan kemer tonozlarla birleştirilmiş ve Selçuklu Ulu Cami geleneğini burada sürdürmüştür. Ribatın bir bölümü kayalara oyulmuş iki katlı bir yapı konumundadır. Alt katı keme taştan üzeri de tuğladan yapılmıştır. Ribata güney yönündeki oldukça görkemli bir taç kapıdan girilmektedir. Dışarıya doğru taşkın olan dikdörtgen çerçeveli bu taç kapı iç içe geçmiş iki bordürle çevrilmiştir. Bu bordürde mukarnaslar, yıldızlar, bitkisel ve geometrik motiflere yer verilmiştir. Girişten uzun bir koridora buradan üç kemerle açılan bir salona geçilmektedir. Salonda birbirlerine kemerlerle bağlanmış bir mescit ve bir de eyvan bulunmaktadır. Girişin solunda, yan tarafta dört oda ve bir de koridoru olan bir eyvan daha bulunmaktadır. Girişin sağındaki basamaklardan beşik tonozlu bir yer altı mağarasına inilmektedir. Dulkadiroğullarının buraya eklemiş oldukları bölümler yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Külliyenin araziye uyumlu olarak yapılan bir de kervansarayı (han) bulunmaktadır. Kuzeydoğu doğrultusunda uzanan yapı topluluğu kervan yolları üzerinde bulunmadığından bu yapının Eshab-ı Kehf’e ziyarete gelenler için yapılmış olduğu sanılmaktadır. Kervansaray, 8.00x21.00 m. ölçüsünde açık bir avlunun çevresinde sıralanmış odalardan meydana gelmiştir. Köşeler yerleştirilmiş olan eyvanlar çapraz tonozlarla örtülmüştür. Ayrıca bu yapının batısında ahır olarak yapılmış L biçiminde bir bölüm daha bulunmaktadır. Eshab-ı Kehf Kervansarayı 1959 yılında yıkılmış ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yenilenmiştir. Bu çalışma sırasında da orijinalliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Eshab-ı Kehf mağara arkadaşları anlamına gelmekte olup, Kuran’ın 18.suresinde Eshab-ı Kehf ile ilgili ayetler bulunmaktadır. Eshab-ı Kehf hakkında bir çok eser yazılmış ve içlerinden en detaylı bilgiyi devrin bilim adamlarından Taberi yazmıştır. Sonraki yıllarda bir çok bilim adamına ışık tutan bu bilgilere göre; Efsus ya da Yarpuz denilen yerde Dakyanus adında bir hükümdar halkı kendisine ve putlara tapmaya zorluyormuş. Oysa Tanrı’ya iman eden Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernûş, Debernûş, Saznûş, Kafestatyûş isimli gençler putperestlikten kaçmışlar, Dakiyanus onları yakalamaya çalışmışsa da bu gençler Nihlus isimli bir mağaraya sığınmışlardır. Bu arada bir çobana ve köpeği Kıtmir’e rastlamışlar, çoban da onlara katılmıştır. Kralın veziri mağarayı bulmuş, ancak içeriye girememiş, içeride kalsınlar diyerek mağaranın girişini duvarla ördürmüştür. Bu gençler orada yorgunluktan uykuya dalmışlar ve 309 yıl uyumuşlardır. Uyandıklarında acıkmışlar ve içlerinden Yemliha’yı şehre ekmek almak üzere göndermişlerdir.Ancak Yemliha Dakianus zamanından kalma parayı fırıncıya verince halk ondan şüphelenmiş ve onu mahkemeye çıkarmışlar. Yemliha mahkemede olup biteni anlatmış, uzun süre uyuduklarını söylemiş ve onları mağaranın önüne getirmiştir. Bundan sonra arkadaşlarının korkacağını söyleyerek içeriye girmiş ve bu gençler bir anda yok olmuşlardır. Eshab-ı Kehf olayı Kuran’da ve diğer din kitaplarında yeniden dirilme inancının delilleri arasında gösterilmektedir. Eshab-ı Kehf ile ilgili mağara ve inanışlar Anadolu’nun bazı yerlerinde bulunmaktadır. Bunların başında Ephesos’daki Eshab-ı Kehf mağarası ile Diyarbakır Lice’de ve Tarsus’ta da bulunmaktadır.
  4. _asi_

    Kahramanmaraş Ulu Camii

    Kahramanmaraş Ulu Camii Kahramanmaraş Ekmekçi Mahallesi’nde, kalenin güneyindeki meydanda bulunan Ulu Cami’yi kitabesinden öğrenildiğine göre; Dulkadiroğulları’ndan Süleyman oğlu Alâ Üd-Devle Bey 1496 yılında yaptırmıştır. Ulu Cami, 40x27 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, yapımında kesme taş kullanılmış, üzeri de ahşap hatıllarla örtülmüştür. Caminin kuzeyine sonradan ahşap çatılı yedi paye ve bir de duvar uzantısından meydana gelen bir son cemaat yeri eklenmiştir. Bu sütunlar birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmışlardır. Caminin doğu bölümünde arazi konumundan ötürü paye yerine kısa sütunlar kullanılmıştır. Caminin girişi güzel bir taş işçiliğini ortaya koymaktadır. Dört kademeli dikdörtgen bir korniş içerisine alınan giriş kapısı sekiz kademeli stalaktitlerle sonuçlanmaktadır. Bunların üzerine de dikdörtgen kitabesi yerleştirilmiştir. İbadet mekanı mihraba paralel iki sıra halinde, altışar sütundan oluşmuş dikey olarak da yedi sahna ayrılmıştır. Bu sütunlar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmışlardır. Batı kenarındaki bölüm daha sonradan asma kat şekline dönüştürülerek kadınlar mahfeli yapılmıştır. Caminin içerisi ortadaki aydınlık feneri dışında doğu yönünde sekiz taş kaplama pencere, batı cephesinde altta altı, üstte de sonraki dönemde kadınlar mahfeli için açılan sekiz tane mihrap duvarında da değişik ölçülerde mihrap nişi şeklindeki pencerelerle aydınlatılmıştır. Caminin üzeri içten düz bir tavanla, dıştan da iki kademeli bir çatı ile örtülüdür. Değişik zamanlarda yapılan onarımlar sonucu bu üst örtü orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Mihrap dikdörtgen bir pano içerisinde olup, çevresi çeşitli geometrik motiflerle bezelidir. Mihrap nişinin içerisinde üç küçük niş bulunmakta hepsinin üzeri de stalaktitlerle sonuçlanmaktadır. Minber gül ağacından yapılmış, sedef kakmalarla bezenmiş olup, üzerindeki yazıdan da 1317 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Son cemaat yerinde camiden 1.60 cm geride bulunan, 26.63 m. yüksekliğindeki minare, cami duvarından ayrı olarak yapılmıştır. Kare kaide üzerine silmelerle onikigene dönüşen silindirik gövdeli minare stalaktitlerle genişleyen beş bordürden sonra şerefeye ulaşılmaktadır. Şerefeye taş oymalı dişler ve küçük çini karolar yerleştirilmiştir. Şerefenin üzeri ahşap bir kafesle korunmuş ve bunun üzerine de önce büyük, sonra da küçük ahşap bir külah ile örtülmüştür.
  5. _asi_

    Kahramanmaraş Camileri

    Kahramanmaraş Camileri Ulu Cami (Elbistan) Kahramanmaraş Elbistan ilçesinin Güneşli Mahallesi’nde bulunan Elbistan Ulu Camisi’nin giriş kapısı üzerinde kitabesi bulunmamaktadır. Bununla beraber, Osmanlıların Elbistan’ı ele geçirdikten sonra, XVI.yüzyılda yaptırıldığı sanılmaktadır. Camide bulunan 1239-1240 tarihli sülüs yazılı bir kitabede Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin Keyhüsrev’in ve Emir Mübarizeddin Cavlı’nın isimleri geçmektedir. Araştırmacılara göre bu kitabeler bir başka yapıdan buraya getirilmiştir. Cami üzerindeki kitabelerden 1520-1566, 1815-1816, 1922 ve 1932 yıllarında onarıldığı anlaşılmaktadır. Elbistan Ulu Camisi mimari yönden klasik merkezi plan şemasını yansıtan bir örneğidir. Bu bakımdan merkezi plan tipinin daha sonra geliştirilecek, klasik hale dönüştürülecek erken uygulamalarından örnektir. Cami kuzey-güney doğrultusunda, kesme taş, mermer, tuğladan yapılmıştır. Cami, son cemaat yeri ile birlikte 21.95x28.12 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı bir yapıdır. Caminin önünde, doğu batı yönünde dikdörtgen planlı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. İbadet mekanı birbirlerine kemerlerle bağlanmış dört paye ile üç bölüme ayrılmıştır. İbadet mekanı 17.97x18.04 m. ölçüsündedir. Üzeri sekiz köşeli kasnak üzerine oturan merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Bu kubbe mihrap ve iki yan kenardaki altı köşeli kasnaklı kubbelerle desteklenmiştir. Merkezi kubbenin her yüzünde yuvarlak kemerli birer pencere bulunmaktadır. Güney duvarının ortasında bulunan mihrap yedi cepheli olup, beş sıralı mukarnasla sonuçlanır. Mihrapta kullanılan çift renkli taşlarla renkli bir görünüm sağlanmıştır. Minber mermerdendir. Mihrabın iki yanında birer, uzun kenarlarda da alt sırada birer pencere ile aydınlatılmıştır. Üst sırada simetrik olmayan bir şekilde ikişer pencere bulunmaktadır. Caminin içerisi XIX.-XX.yüzyıl onarımlarında kalem işleri, bitkisel bezemeler ve yazı frizleri ile doldurulmuştur. Caminin kuzeybatı köşesinde kübik bir kaide üzerine, pahlı, pabuçluklu, silindirik gövdeli, tek şerefeli, konik külahlı, bodur bir minaresi bulunmaktadır. Erken devir özellikleri gösteren minare 1834 yılında halk tarafından onarılmıştır. Çarşı Atik Camisi (Elbistan) Kahramanmaraş Elbistan ilçesinde, çarşı içerisinde bulunan Çarşı Atik Camisi Alaüddevle zamanında, XVI.yüzyılın başlarında yapılmıştır. Caminin mimarı bilinmemektedir. Cami kesme taş ve yer yer tuğladan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. İbadet mekanı sütunlarla üç sahna ayrılmış, bunlar üst örtü olan tavanı desteklemektedir. Mihrap yuvarlak bir niş şeklinde olup, orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Üst örtü ahşap kırma çatı ile kapatılmıştır. Camiye bitişik olan minare orijinalliğini korumuştur. Dikdörtgen bir kaide üzerine Türk üçgenlerinin yardımı ile taştan yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli gövdeye geçilmektedir. Kahramanmaraş camilerinde olduğu gibi bu caminin de şerefesi balkon şeklindedir. Minare ve cami Hatay Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nce 1997-2005 yılları arasında yapılan onarımla yenilenmiştir. Haznedarlı Camii (Duraklı Cami) (Merkez) Kahramanmaraş’ın güneydoğusunda, Kara Maraş denilen yerde, Duraklı Mahallesi’nde bulunan Duraklı Camisi’nde onarım yazıtları bulunmasına rağmen yapımı ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber caminin mimari yapısı ve bezemesinden XV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Cami Dulkadiroğulları’ndan Alâ Üd-Devle’nin hazinedarı tarafından yapılmıştır. Caminin 1732 yılında onarım geçirdiğini belirten kitabesi kaybolmuştur. Cami kesme taştan yapılmıştır. Mihrabı da XV.yüzyıl üslubunda kesme taştan yapılmıştır. Cami, 1971 yılından sonra birkaç metre yükseklikteki duvarları üzerine eski plan özelliği korunmuş ve betonarme olarak yenilenmiştir. İbadet mekanı ortadaki iki payenin taşıdığı düz bir tavanla örtülüdür. Caminin önünde bugün camekanla kaplı üç gözlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Minaresi oldukça basit, kübik bir kaide üzerinde silindirik gövdeli ve tek şerefelidir. Hatuniye (Şems Hatun) Camisi (Merkez) Kahramanmaraş Kurtuluş mahallesi’nde bulunan Hatuniye Camisi Yavuz Sultan Selim döneminde, XV.yüzyılda yapılmıştır. Giriş kapısı üzerinde bulunan kitabesi daha sonra avlu duvarına yerleştirilmiş ve bugün tamamen okunamayacak durumdadır. Bu nedenle de yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. XIX.yüzyıl başlarına ait onarım kitabesinde de caminin yapım tarihi belirtilmemiştir. Arif Paşa’ya göre bu camiyi, Şehit Rüstem Bey’in kızı Şems Hatun 1509 yılında yaptırmıştır. Cami kesme taştan dikdörtgen planlıdır. İbadet mekanının üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür.Cami önündeki son cemaat yerinin solunda dikdörtgen planlı, son cemaat yeri ile birlikte üzeri tonozla örtülü Şems Hatun’un türbesi bulunmaktadır. Türbe günümüzde orijinalliğinden uzaklaşmış durumdadır. Caminin sağ ön kısmında bulunan ve camiden ayrı olan minaresi Ulu Cami minaresi ile benzerlik göstermekte olup, kare kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve şerefe üstü çatılı olarak yapılmıştır. Bu tür minareler Maraş minarelerinin ortak özelliğidir. İklime Hatun (Üdürgücü) Mescidi (Merkez) Kahramanmaraş Kurtuluş mahallesi’nde bulunan bu caminin günümüzde tamamen silinmiş bulunan kitabesini Arifi Paşa okumuş ve caminin, Alâ Üd-Devle’nin kızı İklime Hatun adına 1547’de yaptırıldığını belirtmiştir. Cami kare planlı olup, kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Caminin önünde iki yan duvarların uzantısı ve iki sivri kemerden oluşan tonoz örtülü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Caminin kubbesi yıkılmıştır. Mihrap nişi ise silindirik sütunların taşıdığı yarım bir kubbe ile örtülüdür. Mihrap duvarının solunda bir türbe bulunmaktadır. Türbe ile birlikte camiyi oluşturan bu yapı topluluğunda minare bulunmamaktadır. İsa Divanlı Camisi (Merkez) Kahramanmaraş İsa Divanlı Mahallesi’nde bulunan bu cami, Sultan II.Selim tarafından Hacı Osman isimli bir duvarcı ustasına 1570 tarihinde yaptırılmıştır. Bu cami Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Ese Divane Camisi olarak geçmektedir. Camideki kitabelerden 1723 ve 1823 yıllarında onarıldığı anlaşılmaktadır. Son olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1961 yılında onarılmıştır. Eski camiden günümüze yalnızca minaresi gelebilmiştir. İlk yapımında dikdörtgen planlı olduğu anlaşılan caminin üzeri doğu ve batı yönündeki birer payenin taşıdığı betonarme kubbe ile yenilenmiştir. Şekerli Camisi (Yukarı Oba Camisi) (Merkez) Kahramanmaraş Divanlı Mahallesi’nde bulunan Şekerli Camisi XVI.yüzyıl sonlarında yapılmıştır. Halk arasında Yukarı Oba Camisi ismi ile tanınan bu caminin son cemaat yerinde 1204 ve 1696 tarihli iki kitabesi bulunmaktadır. Ancak 1204 tarihli kitabenin bu yapı ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Cami dikdörtgen planlı olup, mihrap bölümü dikdörtgen olarak dışa çıkıntılıdır. İbadet mekanını merkezi bir kubbe örtmektedir. Mihrap üzerinde de yarım bir kubbe bulunmaktadır. Caminin önündeki kare kaideli minaresi burmalı gövdeli ve tek şerefelidir. Şeyh Camisi (Merkez) Kahramanmaraş Divanlı Mahallesi’nde bulunan bu cami XVI.yüzyılın sonlarında yapılmıştır. Minare üzerindeki kitabeden öğrenildiğine göre, minare 1797 yılında onarılmıştır. Caminin planı Şekerli Cami’nin planının aynen tekrarıdır. Cami dikdörtgen planlı olup, mihrap bölümü dikdörtgen olarak dışa çıkıntılıdır. İbadet mekanını merkezi bir kubbe örtmektedir. Mihrap üzerinde de yarım bir kubbe bulunmaktadır. Caminin minaresi dışında orijinalliği tamamı ile yok olmuştur. Minare alçak boyda bir kaide üzerine yuvarlak gövdeli olup, üzerinde kısa bir petek bulunmaktadır. Üzeri çatılı Kahramanmaraş minarelerinin bir tekrarıdır. Şazi Bey Camisi (Merkez) Kahramanmaraş Dumlupınar mahallesi’nde Şazi Bey Camisi’ni Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında oradan getirdiği Müftü Ali Efendi yaptırmıştır. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Sâdiye Camisi olarak ismi geçen bu cami XVI.yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. Cami kare planlı 13.20x13.20 m. ölçüsünde olup, kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Üzeri ahşap piramidal bir çatı ile örtülüdür. Restebaiye (Küçük Çavuşlu) Camisi (Merkez) Kahramanmaraş’ta bulunan bu cami 1702 yılında Osman Ağa tarafından yaptırılmıştır. Halk arasında yanlışlıkla Küçük Çavuşlu olarak tanınmaktadır. Moloz taştan yapılan çatılı, basit bir cami olup, özelliğini yitirmiştir. Nuh Camisi (Merkez) Kahramanmaraş Turan Mahallesi’nde bulunan Nuh Camisi’nin kitabesinden öğrenildiğine göre yapımına 1721 yılında başlanmış, uzun bir süre sonra da 1766 yılında tamamlanmıştır. Kesme taş ve moloz taştan yapılan bu cami özelliğini yitirmiştir. Eshab-ı Kehf Camisi (Afşin) Kahramanmaraş Afşin ilçesinde, Eshab-ı Kehf Külliyesi’nin bir bölümünü oluşturan bu cami, bir Bizans kilisesinden camiye dönüştürülmüş, Selçuklular zamanında 1232 yılında da onarılmıştır. Caminin önünde biri küçük kubbeli, diğeri tonozlu bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Yapılan onarımlarla cami orijinal durumundan oldukça uzaklaşmıştır. Bununla birlikte orijinalliğini koruyan mihrap ve mihrap önü kubbesi tuğladan kemer tonozlarla birleştirilmiş ve böylece Selçuklu Ulu Cami geleneği burada da sürdürülmüştür. Himmet Baba Camisi (Elbistan) Kahramanmaraş Elbistan ilçesinde bulunan Himmet Baba Camisi’nin kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yapı üslubundan kesin olmamakla beraber XIV.yüzyılın sonlarına tarihlendirilmektedir. Burada öncelikle Himmet Baba’nın türbesi yapılmış, daha sonra bu cami eklenmiştir. Cami moloz taştan yapılmış, kareye yakın dikdörtgen planlı olup üzeri içten kubbe, dıştan da konik bir çatı ile örtülmüştür. Ardıl Köyü Camisi (Pazarcık) Kahramanmaraş Pazarcık ilçesi Ardıl Köyü’nde bulunan bu caminin kitabesinden öğrenildiğine göre; Molla Ali bin-il Haç tarafından 1574 yılında yaptırılmıştır. Kesme taştan dikdörtgen planlı cami, içerisindeki sütunlarla dört nefe bölünmüş, üzeri de ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Kahramanmaraş minarelerinin bir benzeri olan minaresi caminin güneydoğusunda, kare tabanlı, silindirik gövdeli ve tek şerefelidir.
  6. _asi_

    Kahramanmaraş Taş Medrese

    Taş Medrese Kahramanmaraş’ta kalenin güneyinde, Ulu Cami’nin yakınında bulunan Taş Medrese’nin Alaüddevle’nin kızı adına yapıldığı sanılmaktadır. Besim Atalay’a göre medrese yanındaki Alaüddin Devle’nin oğlunun türbesindeki 1521 tarihi dikkate alınacak olursa medresenin XVI.yüzyılın başında yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Taş Medrese düzgün bir plan göstermemekle beraber dikdörtgen şekildedir. Kesme taş ve moloz taştan yapılmış, kemerlerde tuğlalara yer verilmiştir. Medrese açık avlulu plan tipindendir. Açık bir avlunun etrafında sıralanmış odalardan meydana gelmiştir. Avlunun sağında dikdörtgen planlı üzerleri tonozla örtülmüş medrese odaları sıralanmıştır. Bu odalar avluya birer pencere ve kapı ile açılmakta olup, içlerinde ocakları bulunmaktadır. Oldukça sade dikdörtgen, dışarıya taşkın, içten yuvarlak kemerli girişin karşısında dershane-mescit, sol tarafta da Alaüddevle’nin oğlu Mehmet’in piramidal çatılı türbesi bulunmaktadır.
  7. _asi_

    Kahramanmaraş Hanları

    Kahramanmaraş Hanları Taş Han (Merkez) Kahramanmaraş’ta Köprübaşında, bedesten ve kapalı çarşı ile birlikte yaptırılmış olan Taş han XVI.yüzyılın başında yaptırılmıştır. Taş Han iki katlıdır ve kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Han, 15.00x15.00 ölçüsündeki kare bir avlunun etrafında sıralanmış odalardan meydana gelmiştir. Girişin karşısında üzeri tonozla örtülü,sivri kemerlerle avluya açılan bir mekan bulunmaktadır. Bugün günümüze gelememiş kapalı çarşıdan beşik tonozla örtülü bir koridor ile hanın içerisine girilmektedir. Taş Han Osmanlı döneminde yapılmış olan hanlarla, özellikle Merzifon, Tokat’taki hanlarla mimari yönden benzerlik göstermektedir. Tuzhan (Cumhuriyet Hanı) (Merkez) Kahramanmaraş Çarşıbaşı’nda bulunan Tuzhan’ın kitabesi günümüze gelemediğinden ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber mimari yapısından XVIII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Hanın Bakırcılar ve Demirciler çarşılarından iki girişi bulunmaktadır. Bu kapılardan birisinde geniş bir hole, oradan da üç yanı ahşap revaklı kare planlı bir avluya geçilmektedir. Bu avlunun çevresinde iki katlı odalar sıralanmıştır. Hanın güney kısmında revaklar bulunmamaktadır. Alt katta batıdaki kagir tonozlu iki büyük odanın sol yanına sivri kemerli bir niş içerisinde çeşme ve helalar sıralanmıştır. Hanın güneybatısında ise depo olduğu sanılan tek sütunlu iki oda daha bulunmaktadır. Bu odalardan soldakinden ahırlara geçilmektedir. Tuzhan XIX.yüzyılda yangın geçirmiş, zarar gören ikinci kat ahşap olarak yeniden yapılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra hana Cumhuriyet Hanı ismi verilmiştir. Hışırhan (Merkez) Kahramanmaraş’ta yıkılan eski bedestenin yakınında bulunan Hışırhan XIX. yüzyılda yapılmıştır. Kitabesi bulunmadığından kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Han iki katlı, moloz ve kesme taştan yapılmıştır.Osmanlı Han Mimarisi’nin bir örneği olup kare planlı bir avlunun çevresinde odalar sıralanmıştır. Günümüze yıkık bir durumda gelen hanın yalnızca kuzey cephesi yakın zamanlara kadar ayakta kalmıştır. Kuruhan (Elbistan) Kahramanmaraş Elbistan ilçesinde bulunan Kuruhan’ın kitabesi günümüze gelemediğinden ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Mimari yapısından XI-XIII.yüzyılda Selçuklular döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Günümüze oldukça harap bir durumda gelen han, kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Hanın girişi doğu yönünde olup, dikdörtgen çerçeve içerisine alınmış bir portali bulunmaktadır. Buradan dikdörtgen planlı bir avluya girilmektedir. Bu avlu etrafında odalar sıralanmıştır.
  8. _asi_

    Tarihi Ceyhan Köprüsü

    Ceyhan Köprüsü Kahramanmaraş’a 10 km. uzaklıkta bulunan Ceyhan (Göksu) Köprüsü, Ceyhan Nehri’nin üzerindedir. Köprünün ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Buradaki eski bir köprünün temelleri üzerine Fatih Sultan Mehmet zamanında, XV.yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. Köprü 154.60 m. uzunluğunda 6 sivri gözden meydana gelmiştir. Kemerlerden ortadaki en büyük olup, kemer açıklığı 24.50 m.dir. Moloz taştan yapılan köprü değişik zamanlarda yapılan onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiştir.
  9. _asi_

    Kahramanmaraş Ekonomisi

    Kahramanmaraş Ekonomisi Kahramanmaraş ekonomisi tarıma ve tarıma dayalı imalât sanâyii ile ticârete dayanır. Faal nüfûsun % 80’i tarım, ormancılık, hayvancılık ve avcılıkla uğraşır. Gayri sâfi hâsılanın yarısı tarımdan elde edilir. Tarım: İl topraklarında çeşitli tarım ürünleri yetişir. Başlıca tarım ürünleri; buğday, arpa, pirinç çavdar, mahlut, nohut, fasülye, şekerpancarı ve pamuktur. Başta üzüm olmak üzere pekçok meyve yetişir. Üzümü meşhurdur. Yetişen diğer meyveler ise çilek, elma, kayısı, armut, zeytin, dut, antepfıstığı, fındık, yerfıstığı ve çamfıstığıdır. İlde sebzeler arasında en çok domates, biber, lahana, soğan, kabak ve hıyar yetiştirilir. Kahramanmaraş’ın kırmızı biberi meşhurdur. İlde modern tarım araçları, sulama ve gübreleme yaygınlaşmıştır. Türkiye’nin biber tarlası ve çeltik deposudur. Hayvancılık:Kahramanmaraş çayır, mer’a ve yayla bakımından zengindir. İl sınırları içinde koyun, sığır ve kıl keçisi beslenir.Kümes hayvancılığı gelişmektedir. 30 bin civârında arı kovanı bulunmaktadır. Menzelet, Kartalkaya, Sır Baraj göllerinde ve Tekirsuyu’nda alabalık, aynalı sazan, yayın ve kefal balıkları avlanır. Ormancılık: Kahramanmaraş orman bakımından zengin sayılır. 470 bin hektar orman ve 130 bin hektar fundalık olarak 600 bin hektar orman varlığı vardır.Senede yaklaşık 200 bin m3 sanâyi odunu ile 50 bin ster yakacak odun ve 500 ton reçine elde edilir. Mâdenleri: Kahramanmaraş mâden bakımından çok zengindir. Barit, Türkoğlu ilçesinde çıkarılmaktadır. Elbistan’ın Bıçakçılar, Murata ve Nargele köylerinde demir yatakları vardır. Afşin-Elbistan arasında 100 km2lik bir sahada düşük kalorili linyit yatakları mevcuttur. Çıkarılan linyit kömürü Türkiye’nin en büyük kamu yatırımlarından olan Afşin-Elbistan Termik Santralinin 1984’te devreye giren ünitelerinde kullanılmaktadır. Linyit rezervi 3,5 miyar tondur. Ülkenin en zengin linyit havzasıdır. Göksun ilçesinde zengin mermer yatakları bulunur. Türkiye’nin en zengin çimento toprağı bu bölgededir. Kahramanmaraş’ta ayrıca krom, mâden kömürü, çinko, bakır, mangenez, manyezit, talk, oniks, kurşun, grafit, amyant ve pirit mâdenleri de çıkarılır. Sanâyi: Kahramanmaraş sanâyii yeni yeni gelişmektedir. 1986’da kalkınmada öncelikli bölgeler içine dâhil edilmesiyle fabrikaların sayısı hızla arttı. Sanâyi tarıma dayalıdır. Afşin-Elbistan Termik Santralı ile ilde sanâyi gelişmektedir. 10 kişiden az işçi çalıştıran sanâyi iş yeri 1200 ve 10 kişiden fazla çalıştıran iş yeri 100’e yakındır. Başlıca sanâyi kuruluşlarıSümerbankPamuklu Dokuma Sanâyii, iplik fabrikaları, penye dokuma fabrikaları, çelik tencere ve çaydanlık fabrikaları, SEK’in peynir ve tereyağ fabrikası, kiremit-tuğla fabrikaları, un yem, yağ, dokuma, iplik, pres ve çırçır fabrikaları, alüminyum ve bakır, mermer, kırmızı biber, sunta, plâstik ve çimento fabrikalarıdır. Bir milyon m2lik bir sahaya 1973’te temeli atılan sanâyi sitesinde 600 iş yeri tamamlanmıştır. Afşin-Elbistan Termik Santralı tam kapasiteyle çalışmaya başladığında senede 8,1 milyar kwh elektrik üretecektir. Ulaşım: Kahramanmaraş karayolu ve demiryolu bakından önemli bir kavşak noktasıdır. Karayolu ile Antakya, Gaziantep, Urfa, Mersin, Adıyaman, Diyarbakır, Siirt, Malatya, Elazığ, Kayseri ve Ankara illerine bağlanmaktadır. 390 km’lik devlet ve 425 km’lik il yolu vardır. Andırın ve Çağlayancerit hâriç bütün ilçeler il merkezine asfalt yolla bağlıdır. Demiryolu: 1948’de Maraş Garı Köprüağzından ayrılan 28 km’lik bir hat ile Haydarpaşa-Kurtalan hattına bağlanır. İl sınırları içinde Narlı yakınlarından ikiye ayrılan demiryolunun bir kolu Gaziantep’e diğeri ise Malatya’ya uzanır.
  10. _asi_

    Kahramanmaraş Halk Oyunlari

    Halk Oyunlari Kahramanmaraş'ın Milli Kültürünün özünü teşkil eden folklor değerlerimiz içinde halk oyunları ilk sırayı alır. Kahramanmaraş'ın folklor yapısı Akdeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu etkileri altında kalmıştır. Bu nedenle, ilin çeşitli yörelerinde bu etki alanları değişik karakterler göstermektedir. Kahramanmaraş merkezindeki milli oyunların başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz: Ceren, piri, abak, bertizi, kelek, bevdi, çoban, Kahramanmaraş üç ayağı, Kahramanmaraş halayı ve koçevi gibi oyunlardır. Bu oyunlar davul ve zurna eşliğinde oynanır. Milli oyunlarda giyilen kıyafetler, başta üzerine kırmızı poşu sarılmış keçe külah, sırtta sırma veya simli aba, sim-sırma ile işlenmiş kadife döşlük, döşlüğün altında tek düğmeli yakasız gömlek, altta sim-sırma işlenmiş şalvar, belde palaska, ayakta açık mavi renkte çorap ve Kahramanmaraş'a özgü gülşeftali yemeni giyilir. Bu milli kıyafetlerin esas kökeni Kahramanmaraş'ın mahalli çete kıyafetlerinden gelmektedir
  11. _asi_

    Kahramanmaraş El Sanatları

    Kahramanmaraş El Sanatları Kahramanmaraş'ın el sanatları, geniş ve derin tarihi sebebiyle büyük zenginliğe sahiptir. Aradan geçen binlerce yıla rağmen bugün de çeşitli alanlarda birbirinden güzel eserler veren Kahramanmaraş'lı ustaların büyük emek ve sabırla sürdürdükleri el sanatları Türk el sanatlarının binlerce yılık sürekliliğini de gözler önüne sermektedir. İşte bütün bu çarpıcı özelliklerden dolayı Kahramanmaraş'ın Türk el sanatları tarihinde önemli bir yeri vardır. Kuyumculuk: Kahramanmaraş'ın en önemli el sanatlarından birisi de kuyumculuktur. İlde kuyumcu sanatı, Osmanlı Dönemi ve daha önceki dönemlere dayanmaktadır Tarihten bu zamana kadar devam ederek ve kendini geliştirerek yeni modelleri ile piyasadaki yerini her zaman muhafaza etmiştir. Zülkadiroğlu Beyliği zamanında işlenmekte olan ve günümüze kadar yapıla gelen Maraş Burması Kahramanmaraş'a özgü kreasyonları yansıtmaktadır. Bu meslek grubu ile Kahramanmaraş'ta büyük bir iş istihdamı ve şehir ekonomisi'ne önemli katkılar sağlanmaktadır.Türkiye'de altın merkezi olan İstanbul'dan sonra Kahramanmaraş ikinci sıradadır. İşlenen altın takılar ise bölge farkı olmaksızın Türkiye geneline dağıtılmaktadır. Ülkelerin zenginlik ölçü birimi olarak kabul edilen altının bu kadar yüksek oranlarda Kahramanmaraş'a girip çıkması ilimizin bir diğer alandaki gücünü göstermesi bakımından önemlidir. Simsırma İşlemeciliği: Sim sırma işlemeciliği Kahramanmaraşa has bir işleme sanatıdır. Bu zarif isletmeciliğin örneklerine eskiden Osmanlı Saraylarında şimdiki müzelerde ve bayan kıyafetlerinde rastlamak mümkündür. İşlemeciliğin en bol örnekleri bayan kadife elbiseleri üzerine, kadife yastık, yatak örtüleri, seccadeler, bohçalar, masa örtüleri üzerine yapılan el isçiliği olarak değerlendirebiliriz. Kahramanmaraş Sırma işinin adını gerek yurt içinde gerekse yurt dışında haklı bir şöhrete ulaştırmıştır. Kahramanmaraş'ta sim sırma işlemeciliği çok gelişmiş olduğundan devlet tarafından sim sırma okulu açılmış ayrıcada Kahramanmaraş Halk eğitim merkezi tarafından genç kızlara sim sırma işçiliği kursları verilmektedir. Sim sırma işlemeciliği günümüzde dünya modasına kadar uzanmıştır. Ahşap Oymacılığı: Kahramanmaraş el sanatlarından biri olan ağaç oyma sanatı yörede uzun yıllar öncesine dayanmaktadır. Oymacılık sanatının yörede orman alanlarından sağlanan hammaddeye dayalı olarak başladığı bilinmektedir. Özellikle ceviz, kavak, gürgen gibi ağaçlar üzerine el yordamıyla iskarpela denilen kesici aletler yardımı ile çeşitli desenlerin kabartılarak oyulmasına oymacılık denilir. En çok yapılan ve rağbet gören mamuller genellikle çeyiz sandığı, mücevher kutuları, rahle, gazetelik, sehpa takımları, tepsi, tavla, camekan, aynalıklar, isimlikler ve duvar panolarıdır. Bu imalatlar genellikle şehir dışına satıldığından Kahramanmaraş ekonomisine katkısı bulunmaktadır. Kahramanmaraş'ta ahşap oyma şirketleri'nin internet üzerinden sipariş ve satış siteleri bulunmaktadır. Bakırcılık: Kahramanmaraş ta bakırcılık çok eskilere dayanan bir sanat dalıdır Türkiye'de çok büyük bir öneme sahiptir. Üretilen geleneksel kaplar, kazan, teşt, leğen, hamam leğeni, kulplu tas, süzek,tencere, kuşkana, kapaklı sahan, aşurelik ve bakraç gibi kap çeşitleri bu isimler altında, Türkiye'nin hemen hemen her iline, satılmaktadır. Bunların yanında bakırın üzerine elle yapılan dövme isçiliği de evlerde aksesuar olarak kullanılmaktadır. Kahramanmaraş'ta imalatı yapılan alüminyum, krom, çelik mutfak araç-gereçleri ve pirinçten yapılan (mangallar, saksılıklar) çeşitli aksesuarların yurt içine ve yurt dışına satışı yapılmaktadır. Bu satışlar Kahramanmaraş ekonomisine büyük gelir sağlamaktadır. Köşgerlik: Mahalli tabiriyle Köşkerlik diye bilinen "Deri İsçiliği" Kahramanmaraş'ta önemli bir el sanatlarındadır. İnsan giyim kuşam eşyalarından hayvan koşumlarına kadar çeşitli sahalarda yaygın bir kullanımı vardır Bunlar; pabuçlar, çizmeler, postallar, çarıklar, terlikler, ayakkabı türündendir. Dokumacılık: Yurdumuzun birçok yörelerinde olduğu gibi Kahramanmaraş'ta dokumacılık temelde göçebe kültürüne gelenek ve göreneklerimize dayanır. Yolluk, heybe, torba, kilim, yük çulu, çuval, haral, çadır örtüsü ve göçer eşyalarıdır. Günümüz de teknolojinin de gelişmesiyle şu anda Kahramanmaraş'ta modern tesislerde dokumacılık yapılmaktadır. Diğer El Sanatları: Külekçilik, Dericilik, Saraççılık, Fırıncılık, Köşkercilik, Nalbantlık, Semercilik, Cilt Sanatı, Keçecilik, Gümüş İşlemeciliği, Demircilik, Aba Dokumacılığı, Kalaycılık, Aleflik, Bekerecilik, Boyacılık, Tarakçılık, Çulfacılık, Mobilyacılık, Çıkrıkçılık, Tenekecilik, Değirmencilik, Tabaklık, Hallaççılık, Kavaflar, Kazezler, Sıracılık, Masmalacılar, Mazmunlar, Şerbetçilik, Tüfekçiler, Yazmacılar, Yemeniciler, Tasçılar, Duvarcılar, Çömlekçiler.
  12. KAHRAMANMARAŞ GELENEKLERİ Nazarlıklar İnsanlar eskiden beri kötü gözlerin iyi nesnelere dokunup zarar vereceğine inanmış, korunmak için çareler aramışlardır. Türkler, en iyi koruyucu olarak mavi boncuğu seçmişlerdir. Bu kelime Türk lehçelerinde, (Boncuk, Moncuk, Moyucak, Monşak) şekillerinde söylenmiştir. Türkler arasında koruyucu boncuğun mavi boncuk olmasına, ayrıca önem verilmesine mavi gözlü Türklere pek az rastlanması ve mavi gözlerde kemlik özelliği bulunduğuna dair inanç sebep olsa gerek. Eski Türkler atlarının boynuna tılsımlar astıkları gibi sancaklarının tepesine de koruyucu tılsım olarak boncuk takmışlardır. Nazarlıklarda, zamanla çok çeşitli cisimlerin kullanılması adet olmuştur. Nazara inanma işi bugün bile Kahramanmaraş il merkezi ve köylerinde yaygın bir şekilde görülmektedir. Güzele, engine, üstün kabiliyet ve maharetlere sahip olanlara, işi iyi bilenlere, beden yönünden güçlü kimselere nazar değeceğine inanılmaktadır. Bazı kişilerin, özellikle gök gözlülerin nazarından korku duyanlar çoktur. Bu konuda türlü söylentiler vardır. Halk arasında, koşan bir atı bile durdurup çatlatacak kadar nazar sahibi kişilerin olduğu söylenir. İşi iyi giden insanların, gürbüz ve güzel çocukların, görkemli hayvanların hastalık ya da ölümlerinin nazara bağlandığı çok olur. Bu inanış öyle geniştir ki, araba, öküz, inek, bağ - bahçe ve ekinlere bile nazar değer. Nazar değmemesi için türlü nazarlıklar kullanılır. Bunlardan gök boncuk başta gelir. Diğer nazarlıklardan bazıları şunlardır: İğde Çekirdeği, Göz Boncuğu, Şap, Yılan Kemiği, Küçük Kaplumbağa Kabuğu, Küçük Çakı, Makas, Karaçalı dalından muska şeklinde kesilmiş bir parça, Hayvan Boynuzu, Öküz, At, Karaca gibi hayvanların kafa tasları, At Nalı vs. Bunlardan taşınabilecek küçüklükte olanlar çocukların omuzlarına ve beşiklerine asılır. Hayvanlara ait kafa tası, boynuz ve nal gibi cisimler göz değeceğinden korkulan dükkân, ev ve benzerlerinin gözler görülebilecek uygun yerlerine asılır. Ayrıca araba ve görünüşü etkili olan binaların ön cephelerine "Maşallah" yazılır. Taksilerde, kamyonların şoföre yakın yerlerinde gök boncukla birlikte bir parça şap asılı olduğu çok görülmektedir. Nazar değdiğine inanılan çocuk ve büyüklere, nazarın bozulması için şu işlemler yapılır: 1- Bir hocaya okutturulur. 2- Ateşe üzerlik atarak çıkan dumanın nazar değenin üstüne gelmesi sağlanır. 3- Kömür sayılır. Düğün Adetleri Ne acı... zaman maalesef bir çok eski ve güzel geleneklerimizi unutturmuştur. Ama yinede unutulmayan örf ve âdetlerimiz oldukça çoktur. Bunlardan biride Kahramanmaraş'taki "Düğün Âdetleri"dir. Toplumsal olaylardan biri olan düğünlere dünyanın çeşitli ülkelerinde çeşitli şekillerde rastlayabiliriz. Bunlardan çok garipleri olduğu gibi, âyin, şölen, oyun ve tören gibi harikûlâde olanları da vardır. Halk çoğunluğunu orta tabakanın teşkil ettiği Kahramanmaraş'ta yüzyıllardan beri süregelen düğün âdetlerini bugün de her mahallede, her evde ve her mevsimde görebiliriz. Yabancılar için gayet orijinal ve hoş, düğün sahipleri için gerekli ve çocuklar için bir eğlence olan bu güzel düğün âdetlerini, dolayısıyla mutlu bir yuvanın kurulabilmesi için gösterilen bu çabaları, kız görme, şerbet, nişan, kına, gelin getirme, düğün, nikâh, gerdek ve el öpmeler diye özetleyebiliriz. Görücü (Kız Görme) Kahramanmaraş'ta evlenmelerin büyük bir kısmı görücülerin aracılığı ile olur. Aileler oğulları evlenme çağına gelince kız görmeye başlarlar. Aile bu işle uğraşmakta gecikirse oğulları bu arzuyu bazı hareketlerle ifade eder. Örneğin; askerden gelmişse nüfus kâğıdını, terhis tezkeresini ailesinin görebileceği yere koyar. Elbisesini suya ıslatıp yıkamadan asar. Burada şu yaygın fıkrayı anlatalım: Oğulları evlenme çağına gelmiş olan anne ve baba maddî yetersizlikten dolayı. Evdeki eşeği ve yaşlı öküzü satıp oğlanı evlendirmeye karar verirler. Konuşmaları kapı aralığından dinleyen genç sabırsızlıkla beklemeye başlar. Fakat günler geçtiği halde ailesinde bir hareket göremeyince sabırsızlanan genç bir gün konuşma arasında, "Hani hiç eşek, öküz lâfı etmiyorsunuz der". Kız görmek için Pazartesi ve Perşembe günleri uğurlu sayılır. Görücüler, oğlanın babaannesi, teyzesi ve diğer yakın akrabaları bir Pazartesi veya Perşembe günü kız evine giderler. Görücülere kahveyi evin gelinlik kızı getirir ve kahveyi ikram ettikten sonra oda kapısının yanında, uygun bir yerde elindeki kahve tepsisini göğsünün hizasında tutarak bekler. Görücüler kızı beğenirlerse anne, babaya "Menendimizi bulduk" der. Baba da kızı bir araştırır. Pazartesi ve Perşembe günü görücüler tekrar kız evine giderler. Kızın annesi "Hoşgeldiniz, hangi rüzgar attı sizi buraya" der. Görücülerden en yaşlısı "Hoş bulduk" der. Oğlanın anası da , "Niçin geldik, sorsana" der. Kızın anası sorunca, "Allahın emri Peygamberin kavliyle kızınızı oğlumuza istemeye geldik" derler. Kızın anası da "Allah yazdıysa bizim ne söyleye hakkımız var" der. Görücüler giderken kız evi kesin cevap için üç gün izin ister. Görücüler de "Peki ama üç gün sonra kızı almadan gitmeyeceğiz" der. Bundan sonrada kız evi de oğlan hakkında soruşturmalarını yapar. Üç gün sonra kaynana birkaç kişiyle gelir, "Rast gele" der içeri girerler. Hoş beşten sonra kızı vermeyeceklerse "Kızımız daha küçük" diye baştan savarlar. Vereceklerse, kız evi naz evi olduğundan birkaç hafta nazlanırlar. Bir top inci, 20 - 25 tek ince bilezik, 10 - 11 çift burma bilezik, bir gerdanlık istenilir, yol parası ve kızın ağırlığı tespit edilir. Zenginlerse, kız evinin istediği şeyleri verirler ve şerbet günü tayin edilir. Kız evinin isteklerini veremeyenler geri çekilmek zorunda kalır. Şerbet Şerbet günü, bir Pazartesi veya Perşembe günüdür. Her iki ailenin tuttuğu kadınlar tarafından hısım ve akrabalar şerbete davet edilirler. Konuklara oğlan evi tarafından gönderilen meyve, tatlı ve çerezler ikram edilir. Yine oğlan evinin gönderdiği şeker şerbet yapılır. Şerbet dağıtılırken kaynana kız yüzük takar. Hocalar dualar okur. Ağırlık Tespit edilen bir günde kızın ve oğlanın akrabaları, daha önceden kararlaştırılan eşyaları kız evine verirler. Düğün Hamamı Kız evi, oğlan evinin kiraladığı hamama yine akrabaları ile giderler. Gelini kız evi soyar. Yıkandıktan sonra iç çamaşırlarının üzerine sevaî (Yöresel bir nevi işlemeli önü açık, yakasız özel giysi) giydirilir. Saçları örülüp altın mahmudiyelerle süslendikten sonra başı bağlanır. Baş bağlayacak kadın iş bilir, elinden su içilir, maya çalınca tutacak, pekmez ebeleyecek (Mayalayacak) cinsten olmalıdır. Aksi halde gelinin çocuğu olmayacağına inanılır. Bundan sonra gelinin ön tarafına yeşil, arka tarafına kırmızı olmak üzere iki tane duvak bağlanır, ayağı sarı edik (Çizme vari ayakkabı) ile çorap giydirilir. Kollarında kırmızı kurdela bulunan sağdıçlar gelinin yanlarında; natırönde, arkasında da kız evinin gelin olacak çağa gelmiş kızları bulunur. Kına Çarşamba günü öğleden sonra oğlan evi, kız evine gider ve kaynanasının eli geline öptürüldükten sonra kaynana gelinin avucuna kına koyar. Burada kullanılan tahta kaşık oğlan evin gider. Herkes gittikten sonra gelin avucundaki kınayı evin duvarına çarpar. Bu davranışı gelinin o kına gibi tertemiz evi bırakmış olduğuna delalet eder. Gelin Getirme Zamanımızdan 25 sene önceye kadar gelin atla getirilirdi. Bugün ise arabalarla götürülüyor. Araba geleneği de önemlidir. Araba ne kadar çok olursa düğün o kadar şerefli sayılır. Gelin arabasının önüne halktan ip geren olursa şoförün yanında oturan kayın peder, avuç dolusu bozuk para fırlatır. Gelin oğlan evinin kapısında kayın pederinin elini öper, kaynana gelinin ayağı önünde boş bir şişe kırar ve çocuklara para atar. Gelin merdivenden çıktıktan sonra kaynananın kolunun altından geçer. Kaynana geline bir nar verir, gelin bu narı duvara vurup parçalar. Kınanın karıştırıldığı kaşığı gerdek odasının ortasında kırıp yere atar. Gelin Perşembe günü sabahı gelinin eline ayağına kına yakılır. Saçı güzelce taranır ve elbiseleri giydirilir. Düğün türküsü ve oyunlarla geçirilir. Erkekler gazel söyler, halay çekerler. En büyük ödev abdal davuluna ve Belediye Bandosuna düşer. Oyun oynayan ne kadar çoksa düğünün namı o kadar büyük olur. O gün herkese izzet ikramla "Velime Yemeği" yedirilir, velime yemeği çok kere lâhmacun, patates sulusu, pirinç pilavı ve hoşaftır. Özel olarak çörekte ikram edilir. Dini Nikah Çoğunlukla öğleden sonra yapılır. Kız ve oğlan vekilleri, şahitleri, imam efendi ve oğlan ile kızın babaları bulunur. Kızın vekilliğini kendisine nikah düşmeyen bir kişi üzerine alır. Vekillik alırken bu adam şahitlerin huzurunda geline üç defa "Beni vekil kabul ettiniz mi?" diye sorar, kızda "Evet" der veya sükût ederse "Sükût ikrardandır" deyip vekilliğini alır. İmam efendi nikah kıyar. El Öpme Damat, gelin ve yakın akrabaları Pazar'a rastlayan bir günde kız evine el öpmeye giderler. Damat, kayın peder ve kaynanasının elini öper Kahramanmaraş Köylerinde Düğünlerde Sağmenler (Seymenler) Kahramanmaraş köylerindeki düğünlerde, oğlan evi tarafından davet edilerek çevre köylerden gelen topluluğa sağmen (Seymen) denilmektedir. Düğünün olduğu köyden davet edilenler sağmen olamazlar. Sağmenliği meydana getiren kişiler oğlan evi tarafından okuntu gönderilerek çağrılır. Okuntu gönderme düğüne davet etme demektir. Bunun için, çağrılan kişilere birkaç elma, bir miktar şeker, bir değirmi basma, havlu, mendil, çorap gibi şeyler gönderilir. Bunlara okuntu, okuntuyu götürenlere okuyucu denir. Okuyucu okuntu dağıttığı kişilere "Size .....ın selamı var, önümüzdeki hafta düğüne buyurmanızı söyledi" der. Okuyucular genellikle dili tatlı, bu işe uygun kişiler arasından seçilir. Köylerdeki düğünlerin çoğu Pazartesi ya da Salı günü kurulur. Sağmen alayı, düğünün başladığı gün gelir. Sağmen gelirken beraberinde keçi, koyun, inek ve öküz gibi hediyeler getirir. Bunlar düğün evine verilir. Sağmenler, düğün olan köye yaklaştıkları zaman silah sıkarlar. Bu davranış sağmenin gelmekte olduğunu duyurur. Sağmenin gelişini haber alan köylü, davulla birlikte karşılamaya çıkar. Belli bir yerde karşıladıktan sonra birlikte düğün evine dönerler. Köylü, bu gelen topluluğu üçer, beşer paylaşır. Bu davranış düğün sahibini müşkül durumdan kurtarmak içindir. Düğün sahibi kendisine getirilen canlı malı kestirerek sağmene yemek ikram eder. Sin - Sin Oyunu Sağmenler akşam yemeğini yedikten sonra halaylar başlar. Gece yapılan oyunların en ilginci sin - sin oyunudur. Bunun için köyün uygun bir yerine ateş yakarlar. Bu ateşe alanbaş denir. Davul ve zurna sin - sin havasını devamlı olarak çalar. Oyuncular teker teker ateşin çevresinde el ve ayak hareketleri ile durmadan dönerler. Ateşin başında oynayan kişi, topluluktan biri çıktığı zaman alanı terk eder. Bu terk etme işinde atik davranmazsa oyuna giren kişi oynayanın sırtına yumrukla vurarak çıkmasını sağlar. Gelin Perşembe günü sabahla öğle arasında ata bindirilerek her iki tarafın erkek sağdıçları yanında olmak üzere gelin alayı halinde götürülür. Bu gelin götürme törenine sağmenlerde katılırlar. Akşamdan sonra yatsı namazı ile birlikte gerdek'e verilir ve böylece düğün biter. Gelin geldikten sonra güreş yapılır. Bu güreşlere sağmenlerle birlikte komşu köylerden tanınmış pehlivanlar davet edilir. Galip çıkan pehlivanlara derecelerine göre ikramiye verilir. Ertesi sabah düğün bitmiş olur. Sağmenler ve diğer misafirler evlerine dağılırlar. Kahramanmaraş İlinde Doğum Üzerine İnanışlar İl merkezi, ilçe ve köylerimizde öteden beri yeni doğan çocuklara yapılan işlem türlü özellikler göstermektedir. Bunlardan yaygın olanları şöylece toplayabiliriz. Çocuk doğunca göbeği, beş parmak ya da bir süngüç (Baş parmak ile şahadet parmağı arasındaki uzunluk) yukarıdan makasla kesilir. Biraz daha yukarıdan kesilirse sesinin güzel olacağına inanılmaktadır. Çocuk oğlan olursa kesilen göbeği "Ahırcı olsun, malcı olsun, çiftçi olsun" diye ahıra gömülür. Kız olursa "Don (Çamaşır) yusun, çalışkan olsun, temiz olsun diye suya atılır. Ebe göbeği keserken çocuk kız ise, çoğunlukla Peygamber ya da uğurlu saydıkları kişilerden birinin adını göbek adı olarak koyar. Loğusa'ya üç güne kadar su verilmez. Önce yağ ile pekmez karışımı hafifçe kaynatılıp içirilir. Bu üç gün içinde yoğurt ve süt vermeyi de doğru bulmazlar. Çocuk doğunca ebe tarafından tuzlanır. Bu işi, ağzı ve bedeni kokmasın, çocuk sağlam ve pişkin olsun diye yaparlar. Yıkama işi doğumdan 5 - 10 dakika sonra yapılır. Çocuğu yıkarken ayaklarından tutup baş aşağı sallandırmak adettir. Bu iş yapılırken "Boynu ve kolları uzun olsun" denir. Sonra kundaklayarak beşiğe konur. Aradan üç gün geçince çocuğun altına toprak bırakılır. Çocuk yürümeye geçinceye kadar toprak koyma işi devam eder. Toprakta yatan çocuğun gürbüz olacağına inanılmaktadır. Üç ezan sesi duyulmadan çocuğa meme vermek doğru sayılmaz. Asıl adının da, yaşlı bir kişi tarafından çocuğun kulağına ezan okunarak verilmesi şarttır. Çocuk kırkını doldurmadan önce bulunduğu odaya su konmaz. Konursa çocuğun şeytanlar tarafından suda boğulacağına inanılır. Kırkı çıkmayan kadın ve çocuklar, diğer kırkı çıkmayan kadın ve çocukların yanlarına alınmaz. Alınırsa kırk basma durumundan korkulur. Kırk basan çocuğun hastalanıp öleceğine dair inançlar yaygındır. Komşu bulunan kırklı kadınların birbirlerine gelmeleri mutlaka gerekirse dikiş iğnesi verip öpüşürler. Yeni doğan bir çocuğun yanına çocuğu durmayan bir kadın sokulmaz. Şayet gelirse çok dikkat edilir. Çocuğu durmayan kadının öbür çocuğun üzerine silkelenmesinden korkulur. Bu davranış olursa çocuğun öleceğine ya da sakat kalacağına inanılır. Silkelenen kadın kendi çocuğundaki yaramazlığın öbür çocuğa geçeceğini sanır. Öbür tarafta bunu böyle düşünür. Bu silkinme olayına "Tıbıkası Geçti" denir. Çocuğun göbeği düşmeden komşulara evden hiçbir şey verilmez. Kırklı çocuğu evde yalnız bırakmazlar. Baş ucuna ya Kur'an-ı Kerim ya da bir süpürge koyarlar. Doğumdan kırk gün sonra çocuk ve ananın kırkı çıkarılır. Bunun için en az kırk delikli bir süzgeç yahut hamam kesesinden üç tas su geçirmek şarttır. Bu üç tas su ana ve çocuğun başından aşağı dökülür. Tastaki suyu dökmeden önce, bunu yapacak olan kadın, "Kırk, kırk, kırk, ..." elini tastaki suya kırk defa çarpar. Hamam olan yerde, doğuran kadın hastalıklarını atmak için terletilmesi yoluna gidilir. Bundan başka, bir yumurtanın içine türlü baharat karıştırılarak bedenine sürülür. Bazı yerlerde doğumun yedinci ve yirminci günlerinde de kırk çıkarma işlemleri yapılmaktadır. Kahramanmaraş'ta Ölüm İle İlgili Adetler: a) Helâlleşme : Hasta ölüm döşeğine düştüğü zaman yakınları tarafından "Başı beklenir". Yani ölümüne intizar edilir. Başı beklenen, yani ölüm döşeğinde bulunan bir hastanın hısım, akraba, dost, arkadaş, tanıdık ve meslektaşları gibi yakınları helâlleşmek üzere ziyaretine gelirler. Ekseriye şu mealde konuşmalar yapılır. - Hasta ölmemişte başında bekleyen ölmüş... Allah imandan ayırmasın, hepimiz ölümlü dünyadayız; o yolun yolcusuyuz... gibi teselliyi müteakip, - Hakkını helâl et, bizden yana da helâ olsun, şeklinde helâlleşme ifa edilir. b ) Vasiyyet : Ölüm döşeğindeki hastaya en yakın tarafından vasiyeti olup olmadığı sorulur. Esasen, ihtiyatlı Müslümanlar daha önceden vasiyetnamelerini yazarak hazırlarlar. Bu gibiler, vasiyetnamelerinin yerini soruya cevaben bildirirler. Gerek yazılı vasiyetname bırakanlar, gerekse şifaî vasiyette bulunanlar İslâm dinine göre en çok mallarının üçte birini vasiyet edebilirler. Bu hususa riayet edilerek yapılan vasiyetler, vereseleri tarafından aynen yerine getirilir. Vasiyet eden hasta alacaklarını ve vereceklerini beyan eder ve ayrıca hayır işi için harcamasını istediği meblağı bildirir. Bunu yaparken: - Ya Rabbi, sen beni kuluna borçlu, huzuruna suçlu çıkarma, der ve bunu hastalığı devamınca zaman zaman da tekrarlar. c) Haleti Nezi (Son Nefes) : Hastanın ahirete intikali esnasında İslâmın manevî huzurunu telkin ve uhrevi havayı teneffüs ettirmek gayesiyle hastanın "Başını beklemek" için toplanan yakınlarından bazıları Kur'an-ı Kerimden YÂSİN sûresini okurlar, bazıları da hastanın duyabileceği sesle "Şehadet Kelimesi" kelimesi getirirler ve hastanın da son nefeste Şehadet Kelimesi getirmesine yardımcı olurlar. (Hasta gözünü kapayınca Kur'an okumaya son verilir. Ta ki, yıkanıncaya "gasl"e kadar). Ölüm haberi mahalle cami ve birçok minarelerde müezzinler tarafından (Selâ vermek suretiyle duyurulur. Selâ olarak yunus Emre'den "Yalan Dünya" ilâhisi veya şu ayet usulüne göre söylenir "Lailahe İllallah Vahdehu Laşerikeleh. Lehülmülkü ve lehülhamdü yuhyi ve yümit. Biyedihil hayr ve hüve alâ külli şey'in kadir. Ve İleyhilmasir, İnna Lillah ve İnna İleyhi Raciûn". Üç defa tekrarlandıktan sonra ölenin kimliği açıklanarak duyurulur ve "Allah Rahmet Eylesin" denir). Ölü Selâsına bir Örnek; Umulmaz bir vefâ senden Yalan dünya değil misin Erişmez hiçbiri gamden Viran dünya değil misin Bunu takiben ceset tabuta konulur. Vazifeli veya bir büyük tarafından umuma hitaben: - Hakkınız Helâl Edin, denir ve tabut, baş tarafı öne gelmek üzere evden çıkarılır. Bu anda kadınların feryadı ve ağlaşmaları son haddini bulur. Cenaze umumiyetle en yakın Cami'ye, Kahramanmaraş'ta çok defa Ulu Cami'ye getirilir. Namazı kılınır ve namazı müteakip cemaatten biri yüksek sesle: - Nice Bilirsiniz? Diye cemaate sorar. Cemaatte hep birden: - İyi Biliriz, Allah Rahmet Eylesin, derler. Yolda rastlayanlar son vazife olarak tabutu en az 7 ila 10 adım omuzlayarak taşırlar. Her taşıyan şunlardan birini söyler: - Allah Rahmet Eyleye. - Mekânı Cennet Ola. - Peygamber Efendimiz Şefaatçisi Ola. - Sûali Kolay Gele. - Allah Cennette Cem Eyleye. - Yattığı Yer Nur Ola. - İlk Gecesi Âsan Gele. - İmanı Kamil Ola vs. Böylece mezara kadar götürülür. d) Mezarlıkta : Mezarlığa girilince tabut hazırlanmış olan mezarın yanı başında toprağa konur. Cemaat bundan önce oturamaz. Mezarcı vazifesini yapar. Yakınları cenazeyi mezara indirir. Üç avuç toprak okunur ve mezara serpilir. Üç avuç toprağın okunması, ilki insanın topraktan yaratıldığı, ikincisi tekrar toprağa verildiği, üçüncüsü ba'sübadel mevt'i ifade eden dualarla olur. Bundan sonra mezarın üzeri toprakla örtülür ve dinî merasim başlar. Vazifeli hoca dua okurken cemaat Amin" der. Dua sonunda Fatiha okunarak cemaat mezarlığı terk eder ve vazifeli hoca Dinî Telkin yapar. Bu telkin ölünün anasının adı söylenerek yapılır. Cemaat mezarlığı terk ederken tabutun üzerine örtülmüş olan ve daha çok âdet veçhile halı mahalle camiine sergi olarak verilir. Sıcak havalarda mezarlığa çağrılan meyan şerbetçileri, limonatacılar cemaate ölünün ruhu için bol bol şerbet e limonata dağıtırlar (Sebil). Mezarlıktaki merasimlerden sonra cenaze evine taziyeye gidilir. Taziyeler üç gün devam eder. Bu üç gün içinde ölünün yakınları, dostları ve komşuları tarafından ölü evine çeşitli yemekler gönderilir. Bu suretle kederli aile yemek pişirme külfetinden kurtarılmış olur. Aynı zamanda fazla gönderildiğinden yemekler ziyaretçilere, fakir - fukaraya da ikram edilir. Ölü evinde ölenin ruhu için Aşrı Şerifler okunur, tevhit yapılır. Ölüyü hayırla anmak için zaman zaman Mevlid-i Şerifler okutulur. Yukarıdaki anlatılanlar il hudutları dahilinde ufak farklarla uygulanır.
  13. _asi_

    Kahramanmaraş Mutfağı

    KAHRAMANMARAŞ YEMEKLERİ Yağlı Köfte 1 adet yumurta (Kahramanmaraş) 1 çay bardağı ince bulgur 250 gr yağsız kıyma 1 tatlı kaşığı karabiber 1 tatlı kaşığı tuz Sos için: 3 su bardağı et suyu 1 çorba kaşığı biber salçası Üzeri için: 1 çorba kaşığı tereyağı 1 tatlı kaşığı nane 1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber Köfte malzemesi bir araya getirilir. Eller arasıra ıslatılarak, bütünleşene kadar yoğrulur. Fındık büyüklüğünde köfteler yapılır. Tencereye et suyu, salça ve az tuz konur. Kaynayınca köfteler atılır. 15-20 dakika orta atesşte pişirilir. Servis tabağına alınır. Üzerine eritilmiş tereyağı, nane ve pul biber karışımı gezdirilir. Yoğurtlu Köfte (Kahramanmaraş) Yarım kg ince bulgur Yarım kg kıyma 1 tatlı kaşığı karabiber 1 tatlı kaşığı tuz 1 tatlı kaşığı kırmızı biber 1 tatlı kaşığı kuru nane 1 adet kuru soğan 2 su bardağı su Üzeri için: 2 çorba kaşığı tereyağı 1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber 1 kase yoğurt 3 diş sarımsak İlk işlem olarak bulgurun üzerine 1 su bardağı su, ince kıyılmış soğan ve baharatlar konur. Eller ıslatarak bulgur mancun gibi olana kadar yoğrulur. Üzerine kıyma eklenir. Malzeme tamamen bütünleşene kadar yoğrulur. Harçtan misket şeklinde köfteler yapılır. Kaynayan tuzlu suya bu köfteler atılır. 10-15 dakika pişirilir. Servis tabağına konur. Üzerine önce sarımsaklı yoğurt sonra eritilmiş tereyağlı pul biber gezdirilir. Sulu Yağlı Köfte (Kahramanmaraş) 1 kişilik 100 gram yağsız kuzu kıyması 1 çay kaşığı karabiber 1 çorba kaşığı bulgur 1 adet yumurta 2 su bardağı kemik suyu 1 tatlı kaşığı biber salçası 1 çorba kaşığı tereyağı 1 çay kaşığı kırmızıbiber 1 tatlı kaşığı nane 1 tatil kaşığı kıyılmış maydanoz Tuz 100 gram yağsız kuzu kıyması, tuz, 1 çay kaşığı karabiber, 1 çorba kaşığı bulgur ve 1 adet yumurtayı yoğurun. Hamur kıvamına getirin. Ceviz iriliğinde parçalar koparın. Elinizde yuvarlayarak uzatın. 2 su bardağı kemik suyuna 1 tatlı kaşığı biber salçası ilave edin. Tencerede kaynatın. Köfteleri de birer birer tencereye atın. Köfteler piştikten sonra, tereyağını tavada eritin. 1 çay kaşığı kırmızıbiber ve naneyi tavaya ekleyin. Servis tabağına aldığınız köftelerin üzerinde bu sosu gezdirin. Kıyılmış maydanozla süsleyerek servis yapın. Havuç Dolması (Kahramanmaraş) Malzemeler: 6 adet iri havuç yarım su bardağı zeytinyağı 1 su bardağı pirinç 4 adet soğan 1 çorba kaşığı dolmalık fıstık 1 tatlı kaşığı tarçın 1 çorba kaşığı yenibahar 1 çorba kaşığı nane 1 çay kaşığı şeker yarım demet dereotu, tuz. Hazırlanışı: Havuçları temizleyip sebze oyacağı ile içlerini çıkarılır. Su dolu tencerede 2 dakika kaynatıp soğumaya bırakılır. Soğanları yemeklik doğrayıp, fıstıklarla beraber yarım su bardağı zeytinyağında birkaç dakika kavurulur. Pirinç ve kuşüzümünü de ilave edilir. Tencereye yarım su bardağı su ekleyip. Ağır ateşte 15 dakika pişirilir. İnce kıyılmış dereotu, yenibahar, tarçın ve naneyi de harca ilave edip, soğumaya bırakılır. Önceden hazırladığınız havuçların içini, soğumuş harç ile doldurulur. Bir tepsiye yerleştirip. Üzerine tuz, şeker ve su ilave edilir. Orta hararetli fırında 10 dakika pişirilir. Ezme Kebap (Kahramanmaraş) 5-6 domates Yarım kg köftelik kıyma 2 çorba kaşığı tereyağı 3-4 sivribiber 6-7 dal maydanoz Tuz, karabiber, pulbiber 1. Domates ve biberleri yıkayıp ızgarada közleyin. Domateslerin kabuğunu soyup bıçakla kıyın. 2. Kıymaya tuz, karabiber ve pulbiber ekleyip yoğurun. Küçük yuvarlak köfteler hazırlayıp şişe dizin. Fırını ızgara konumuna alıp şişleri çevirerek pişirin. 3. Kıyılmış domatesi servis tabağına alın. Kebapları üzerine yerleştirin. Tereyağını tavada kızdırıp üzerine gezdirerek dökün. Sivribiber ve maydanoz yapraklarıyla süsleyip servis yapın. ÇİĞ KÖFTE (Kahramanmaraş) 500 gr. yağsız çift çekilmiş kıyma 2 çorba kaşığı Maraş biberi 2 Su bardağı köftelik bulgur yeteri kadar tuz. Bulguru köfteyi yapmaya başlamadan bir gün önce suya koyunuz. Sonra suyunu süzüp, kıyma ile yoğurmaya başlayın. Ve içine istediğin acılık derecesine göre, toz Maraş biberi koyunuz. Biber eti yakarak pişirene kadar iyice dövüp yoğurunuz. Yeşillikle servis yapınız. ELBİSTAN TAVASI (Kahramanmaraş) Malzeme: 1,5 kilo koyun eti 1 kilo yoğurt yarım limon 125 gr. sofra margarini 6 yumurta Tuz Yapılışı: Orta büyüklükte parçalar halindeki et, tuzlu su içinde iyice haşlanır. Sonra fırın tepsisine alınır. Üzerine sofra margarini ilâve edilip fırına sürülür. Et, biraz pembeleşinceye kadar hafif ateşte çevrilir. Bir başka kap içinde altı yumurta ile bir kilo yoğurt iyice çırpılır. Buna bir miktar tuz ve yarım limonun suyu ilave edilir. Fırından çıkarılan kızarmış etin üzerine bu karışım da döküldükten sonra yeniden firma sürülür. Yumurtalı yoğurt, etin üzerine koyulup pembeleşinceye kadar kalır. Fırından çıkarılıp servis yapılır. Şekerli Peynirli Börek (Kahramanmaraş) 250 gr tuzsuz taze beyazpeynir 1 su bardağı tozşeker 2 çorba kaşığı sıvıyağ 1 ekmek hamuru 1. Peyniri rendeleyin. Tozşeker ekleyip karıştırın. 2. Ekmek hamuruna sıvıyağ ekleyip yoğurun. Cevizden büyük parçalar koparıp elle çay tabağı büyüklüğünde açın. 3. Ortalarına peynirli iç malzemeyi paylaştırın. Kenarlarını içe kıvırıp kayık şeklinde börekler hazırlayın. 4. Börekleri yağlanmış fırın tepsisine dizin. Fırının en altına su dolu bir kap yerleştirin. Birkaç buz küpü ekleyip fırını 180 dereceye ayarlayın. 5. Tepsiyi fırına verin. 20 dakika pişirip fırından alın. Böreklerin altına ve kenarlarına fırça ile yağ sürüp tepsiyi tekrar fırına verin. Hafif kızarıncaya kadar 10 dakika daha pişirip ılık olarak servis yapın. Zeytinyağlı Kuru Dolma (Kahramanmaraş) 1 kg kuru biber ve patlıcan 1.5 su bardağı dolmalık pirinç 4 soğan 2.5 su bardağı su 1 su bardağı kızartmalık zeytinyağı 1 çorba kaşığı biber salçası 1 çorba kaşığı domates salçası 1 tatlı kaşığı karabiber 1 tatlı kaşığı kırmızı tozbiber 1 tatlı kaşığı kuru nane Tuz 1. Soğanların kabuklarını soyup küp şeklinde doğrayın. Geniş bir tavada zeytinyağını kızdırıp soğanları kavurun. Pirinci yıkayıp süzün. Biber ve domates salçası, pirinç ve baharatları ilave edip 1-2 dakika daha kavurun. 1 su bardağı sıcak su ekleyip kapağı kapalı olarak demlendirin. 2. Kuru biber ve patlıcanları sıcak suda yarım saat bekletin. Sudan çıkarıp ters kapatarak süzgeçte bekletin. 3. Suyu süzülen biber ve patlıcanları hazırladığınız iç malzemeyle doldurup tencereye dizin. 1.5 su bardağı su ekleyip kapağı kapalı olarak orta ateşte 20 dakika pişirin. Tencereyi ocaktan alın. Ilık ya da soğuk olarak servis yapın. Patlıcanlı Ekşili Çorba (Kahramanmaraş) 1 çay bardağı aşurelik buğday 1 çay bardağı nohut 1 çay bardağı kırmızı mercimek 6.5 su bardağı su 1 orta boy patlıcan 2 çorba kaşığı salça 5 diş sarımsak 1 tatlı kaşığı sumak ekşisi 2 çorba kaşığı tereyağı 1 çorba kaşığı nane 1 tatlı kaşığı kırmızıbiber Tuz 1. Aşurelik buğday ve nohudu akşamdan 1.5 su bardağı su ile ıslatın. Ertesi gün yıkayıp süzün ve kalan 5 bardak suyu ekleyip basınçlı tencerede 45 dakika pişirin. 2. Mercimeği yıkayıp süzün. Patlıcanın kabuğunu soymadan küçük küp şeklinde doğrayın. Tuzlu suda 15 dakika bekletin. Sıkarak sudan çıkarın. 3. Salçayı 1 kaşık suyla ezin. Mercimek, patlıcan, tuz ve salçayı nohutlu buğdaya ilave edip pişirin. 4. Sarımsakların kabuklarını soyup ezin. Sumak ekşisiyle birlikte tencereye ekleyip karıştırın. Nane ve kırmızıbiberi tereyağda kızdırıp çorbanın üzerine gezdirin. Sıcak olarak servis yapın. Patlıcanlı Çöp Kebabı (Kahramanmaraş) 8 ince uzun patlıcan (saplarıyla kullanılacak) 400 gr kuzu kuşbaşı 1 çorba kaşığı biber salçası 1 çay bardağı kızartmalık zeytinyağı Tuz 1. Patlıcanların saplarına dokunmadan yeşil kısımlarını bıçakla kesip ayırın. Patlıcanların kabuklarını alacalı soyun. Acısını almak için tuzlu suda 30 dakika bekletin. Kâğıt mutfak havlusuyla kurulayın. Sap kısımlarına aldığı kadar kuşbaşı et dizin. 2. Zeytinyağını derin bir tavada kızdırıp patlıcanları etlerle birlikte çevirerek kızartın ve yayvan bir tepsiye alın. Tuz serpin. 1 kaşık salçayı suyla ezip tepsiye ekleyin. Tepsiyi ocağa alıp kısık ateşte 5 dakika daha pişirin. Sıcak olarak servis yapın. Kallili Köfte (Kahramanmaraş) 2 su bardağı ince bulgur 2 küçük soğan 100 gr kıyma (2 kere çekilmiş dana, koyun eti karışık) 100 gr koyun kıyması 1 çorba kaşığı kırmızı pulbiber 1-2 diş sarımsak Yarım çorba kaşığı domates salçası Yarım çorba kaşığı biber salçası 1 yumurta 1 çorba kaşığı nişasta 2-3 çorba kaşığı sıvıyağ 1 tatlı kaşığı tarçın 1-2 diş karanfil 1 çay bardağı dövülmüş ceviz içi Tuz Tarhana çorbası için: 3 çorba kaşığı tarhana 2 su bardağı su Tuz 1. Soğanları soyup kıyın. Sarımsakları soyup ezin. Bulguru geniş bir tepsiye alın. Salça, tuz, sarımsak, pulbiber ve soğanın yarısını ilave edip yoğurun. 2 kere çekilmiş kıymayı azar azar bulgura yedirerek yoğurun. Yumurta ve nişastayı ekleyip tekrar yoğurun. 2. Karanfilleri havanda dövün. Tavada sıvıyağı kızdırıp kalan soğanı kavurun. Koyun kıymasını ekleyip kavurmaya devam edin. Ceviz içini iri parçalara ayırıp ilave edin. Tuz, karanfil ve tarçını ekleyip karıştırın. Tavayı ocaktan alın. 3. Bulgurlu malzemeden ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayın. Parmağınızla bir delik açıp çevirerek yüzeyini inceltin. Ortalarına birer kaşık iç malzeme yerleştirin. Elinizi ıslatarak köfteleri kapatın. Malzeme bitinceye kadar işlemi sürdürün. 4. Tarhanayı 15 dakika ıslatıp tencereye alın. 2 bardak su ve tuz ilave ederek 10 dakika kaynatın. Köfteleri ekleyip 15 dakika pişirin. Servis tabağına alıp sıcak olarak servis yapın. Ciğerli Bulgur Pilavı (Kahramanmaraş) 2 su bardağı pilavlık bulgur 250 gr dana ciğeri 2 su bardağı su 1 soğan 3-4 çorba kaşığı sıvıyağ Tuz 1. Ciğeri nohuttan küçük küpler şeklinde doğrayın. İyice yıkayıp kâğıt havlu ile suyunu alın. Soğanın kabuklarını soyup küp şeklinde doğrayın. 2. Sıvıyağı tencereye alıp kızdırın. Soğanı ilave edip kavurun. Ciğeri ekleyip kavurmaya devam edin ve delikli kepçe ile alıp servis tabağına çıkarın. 3. Bir tencerede 2 bardak suyu kaynatın. Tuz serpip karıştırın. Yıkanmış ve suyu süzülmüş bulguru ilave edin. Kısık ateşte kapağı kapalı olarak pilavı pişirin. 4. Ciğeri 6 kâseye paylaştırın. Üzerine bulgur pilavı ekleyip servis tabaklarına ters çevirin. Sıcak olarak servis yapın. KUZU ELBİSTAN TAVASI (Kahramanmaraş) 1 kilo un 1 kilo kuzu eti 4 kilo yoğurt 2 adet yumurta 1 adet soğan 1 kaşık yağ Yeteri kadar tuz. Bir kap içinde irice parça kesilmiş etler, kesilmiş soğan, hafif öldürülür. Az su ile orta ateşte pişirilir, kemiğinden ayrılarak bir küçük tepsiye konur. Ayrı bir kap içinde un, yumurtalar, yoğurt ve etin az suyu hep beraber vurularak halledilir, etin üzerine dökülür, orta ateşle fırında pişirilir.
  14. İLİN COĞRAFİ KONUMU İlimiz 14.346 km²’lik yüzölçümü ile Türkiye'nin 11. büyük vilâyeti durumundadır. 37-38 kuzey paralelleri ile 36-37 doğu meridyenleri arasında yer alır. Merkez ilçe deniz seviyesinden 568 m. Yükseklikte olup, ilin kuzey kesimleri oldukça dağlıktır. Yeryüzü şekilleri genellikle Güneydoğu Torosların uzantıları olan dağlarla bunlar arasında kalan çöküntü alanlarından oluşmaktadır. Arazi yüksekliği 350 metreden 3000 metreye kadar çıkan ilimizde geniş ovalar vardır. Bunlar; Gâvur, Maraş, Göksun, Aşağı Göksun, Afşin, Elbistan, Andırın, Mizmilli, Narlı ve İnekli Ovalarıdır. İlimizin belli başlı dağları ise; Nurhak, Binboğa, Engizek, Uludaz ve Ahırdağıdır. Ceyhan nehri ile Aksu, Bertiz, Erkenez, Göksu, Göksun, Hurman, Körsulu, Sarsap ve Söğütlü çayları ilimizin başlıca akarsularıdır. Toprakların %59,7’sini dağlar, %24'ünü platolar ve %16,3’ünü de ovalar teşkil eder. DAĞLAR Dağlar il alanının % 59,72'sini kaplamaktadır. Kahramanmaraş il topraklarını engebelendiren dağlar, genellikle Güneydoğu Toroslar'ın uzantılarıdır. Nurhak Dağları'nda yükselti 3.081 m2 ye ulaşır. Nur (Gavur, Amanos) Dağları Bu dağların uzantıları ilin Güneybatısını engebelendirmektedir. Nur Dağlarının il sınırları içindeki uzantıları Çimen Dağı adıyla anılmaktadır. Nur Dağları, üçüncü zamanın Alp sistemi kıvrımı dağlarından olan toroslar'ın güney uzantısıdır. Bunlar, türlü aşınmalarla düzleşmiş ve neojen sonunda yükselmiş bir kırıklı-kıvrımlı dağ sırasıdır. Nur Dağları bir yandan Güveydiye ile Kahramanmaraş arasındaki güneybatı - kuzeydoğu doğrultulu uzun kırık, öte yandan Hınzır Burnu'ndan Dörtyol'a, Osmaniye'nin güneyinden Andırın ilçesinin doğusuna değin uzanan bir başka kırık arasında, çevresindeki çöküntü alanlarına karşı yükselmiş bir sıradağ olarak görülür. Nur Dağları'nın bu çöküntü alanlarına bakan yamaçları çok diktir. Bu dik yamaçlar, akarsularca aşındırılmıştır. Engizek Dağı Merkez ilçenin kuzeydoğusundaki bu dağ kütlesi, 2.815 m' ye dek yükselir. Engizek Dağı, Göksu Vadisi'yle kuzeyindeki Nurhak Dağları'ndan; çukur bir alanla da güneyindeki Ahır Dağı'ndan ayrılır. Doğu - batı doğrultusunda uzanan bu dağ da Güneydoğu Toroslar'ın bir uzantısıdır. Engizek Dağı'nın yapısında permo-karbonifer şistleri ve yeşil kayaçlar egemendir. Engizek dağı büyük ölçüde doğal bitki örtüsünden yoksundur. Kahramanmaraş ilinde sayılan dağların dışında kalan başlıca yükseltiler, Binboğa Dağları (2.942 m), Delihöbek Dağı (2.338 m) ve Ahır Dağı'dır (2.301 m). PLATOLAR Alanının % 24' ünü kaplayan platolar, daha çok kuzeyde toplanmıştır. Güneydoğu Toroslar'ın kuzeye açılan kollarından olan ve Afşin'i batıdan kuşatan Binboğa Dağları, doğuya doğru yüksek platolara dönüşür. Yükseltisi 1.500 - 2.000 m arasında değişen bu platolar, kalkerli yapı nedeniyle ot bakımından pek zengin değildir. Daha alt yükselti basamaklarınkinde, yer yer dip sular yüzeye çıkar. Elbistan çöküntü alanını kuzeyden ve doğudan sınırlayan dağların yüksek kesimleriyle ova arasında, çeşitli yükselti basamaklarına sıralanmış platolar vardır. 1.500 - 2.000 m'ler arasında yer alan bu platolar, Ceyhan Irmağı'nın kollarıyla parçalanarak çeşitli büyüklükte düzlüklere ayrılmıştır. Doğu Anadolu'nun soğuk karasal iklimine kapalı olan bu platoların kimi kesimleri su kaynaklarınca zengindir. Bu kesimler zengin çayır otlarıyla kaplıdır. Soğuk kış ayları dışında, bu platoların bir bölümü yaylak olarak kullanılır. Kuzeydeki kadar sık olmasa da, ilin güney kesiminde de platolara rastlanır. Ceyhan ırmağı ile önemli bir kolu olan Göksün Çayı arasını dolduran Berit Dağı ve uzantılarının çevresi büyüklü küçüklü platolarla kaplıdır. Yükseltileri yer yer 1.000 m'ye dek düşen bu platolar, Ceyhan Vadisi aracılığıyla Akdeniz ikliminin etkilerine açık olduğundan, kuzey platoları kadar soğuk değildir. Zengin çayırlarla kaplı olan kesimleri il hayvancılığı açısından önemlidir. Merkez ilçeden kuzeydoğuya doğru uzanan Maraş ve Engizek Dağları ile güneyden il alanına sokulan nur Dağları'nın uzantıları üzerinde de geniş platolar vardır. Bunların yükseltileri 1.000 - 2.000 m arasındadır. Kuzeye doğru gidildikçe bu platoların, kalkerli yapının egemen olduğu kesimlerinde bitki örtüsü çok zayıftır. Bu geniş platolarda hayvancılık yapılır. AKARSULAR Kahramanmaraş ili tümüyle Ceyhan Havzası içinde kalmaktadır. Havza, batıdan Seyhan, kuzey ve kuzeydoğudan Fırat, güneyden Asi havzalarıyla komşudur. Su toplama alanı 21.982 km2 olan Ceyhan Havzası vardır. Ceyhan Havzası'nın 659.872 hektarı sulanabilir niteliktedir. Akarsıların yıllık ortalama su hacmi 7.250.000.000 km3'tür. Havzada 734.472 hektar ovalık alan vardır. İlde geniş bir akarsu ağı vardır. Türkiye'nin önemli akarsularından Ceyhan da il topraklarından doğmaktadır. Ceyhan Irmağı : Ceyhan, Elbistan Ovası çevresindeki dağlardan kaynaklanır. Irmak, önce Söğütlü Çayı, sonrada Harman Çayı ile birleşir. Bu noktadan sonra dar menderesler yaparak akan Ceyhan ırmağı, önce güneybatıya sonra güneye döner ve Ortaklı Köyü yakınlarında Göksun Çayı'yla birleşir. Bundan sonra hayli büyük bir ırmak durumuna gelen Ceyhan, dar ve derin boğazlar içinde akmaya başlar. Bir süre güney yönünde akan Ceyhan Irmağı, Ericek Köyü önlerinde doğuya, daha sonra güneydoğuya döner ve Ekinözü'nün güneyinde güneybatıya yönelir. Irmak Sazköy önlerinde güneye döner. Bu kesimde yine derin boğazlar içinde akar. Batıdan Gölceğiz Köyü'nün Güredin Çayı'nı alan Ceyhan Irmağı, Kahramanmaraş Ovası'na girer. Ova'da menderesler çizerek batıya dönen ırmak, Ova çıkışında Körsulu Deresi'ni alır ve güneybatı yönünde akarak il sınırları dışına çıkar. Ceyhan Irmağı'nın kaynak bölgesinde yükselti 2.000 m'dir. Irmak yatağının yükseltisi 460 km'lik akışı boyunca 0 m'ye kadar inmektedir. Eğim, ırmağın orta ve yukarı çığırlarında % 1'i geçer. Saniyede akıttığı su miktarı ortalama 301 m3'tür. Ceyhan Irmağı'nın saniyede akıttığı en az su miktarı 56 m3, en çok 1.960 m3'tür. Aksu Çayı : Ceyhan'ın en güçlü kollarından olan bu su, Engizek Dağı'nın eteklerinden doğar. Küçükcerit Köyü'nün hemen doğusunda çok güçlü bir pınardan çıkan Aksu Çayı, başlangıçta Ağa Suyu yada Aksu Gözü'yle anılır. Aksu, Büyükcerit yönünden gelen sularla da beslenir ve oldukça güçlü bir çay durumuna gelir. Çok dar ve derin boğazlardan geçerek Söğütlü yakınlarında göllerden inen daha küçük bir başka suyla birleşir. Bundan sonra da Uzungeliş denilen uzun ve oldukça derin bir boğaza girer. Aksu Vadisi, Pazarcık yakınlarında genişler ve Narlı Ovası'na açılır. Bu ovada önce güneybatı yönünde akan, sonra kuzeybatıya, daha sonra da kuzeye yönelen Aksu Çayı, Kahramanmaraş Ovası'nı kuzeybatı - güneydoğu yönünde geçerek Ceyhan'a karışır. Aksu'nun saniyede akıttığı su miktarı en az 140 m3, en çok 496 m3'tür. Kahramanmaraş ilinde Ceyhan ve Aksu dışında kalan sular genellikle Ceyhan'nın kolları olan küçük akarsulardır. İldeki öbür sular arasında Merkez İlçe'deki Erkenez, Karaçay, Deliçay, Üngüt, Körsulu, Peynirdere, Kerhan, Kırkgöz; Andırın'daki Üzücek, Geben, Başpınar, Andırın, Çokak, Darıovası, Keşiş; Elbistan'daki Söğütlü, Hurman, Nargile, Nurhak; Göksun'daki Terbüzek, Göksun, Kömür, Çukurhisar, Güredin; Pazarcık'taki Mizmilli, Göksu, Ardıl, Bağlama, Taşbiçme ve Türkoğlu'ndaki Gökpınar gibi akarsular sayılabilir. GÖLLER : Kahramanmaraş İli'nde doğal göl yoktur. Bir bataklık durumunda olan Gavur Gölü ise DSİ'ce kurutulmuş ve 52.000 dekarlık tarım alanı kurulmuştur. Kartalkaya Baraj Gölü : Bu baraj 1972'de hizmete girmiştir. Aksu Çayı üzerinde kurulu bu toprak dolgu tipindeki barajın temelden yüksekliği 57 m'dir. Depolama hacmi 195.000.000 m3 olan Kartalkaya Barajı sulama amacıyla kurulmuştur. Bu barajdan yararlanılarak 26.970 hektar alan sulanabilmektedir. VADİLER ve OVALAR : Geniş bir akarsu ağı olan Kahramanmaraş İli'nde, vadilerde önemli yer tutar. İl toprakları, Ceyhan Irmağı ve kollarının açtığı vadilerle parçalanmıştır. Ovalar ise il alanının % 16,3'lük bir bölümünü kaplamaktadır. Daha çok Ceyhan Irmağı Vadisi boyunca sıralanan bu ovaların başlıcaları, Elbistan ve Kahramanmaraş Ovalarıdır. Ceyhan Vadisi : Ceyhan Irmağı, Elbistan Ovası'nda doğup bir süre bu ovada geniş tabanlı bir vadide aktıktan sonra güneybatıya dönerek ovadan çıkar. Bu arada vadi tabanı da daralır. Ceyhan Vadisi, Sarıgüzel Köyü yakınlarında kabaca güneye döner. Sonra, Beşen köyü güneyinde oldukça daralır ve derinleşir. Koçlar Köyü'nün güneyinde, güneybatıya yönelen ve Kılavuzlu Köyü yakınlarında tabanı genişleyen vadi, Kahramanmaraş Ovası'na açılır. Ovaya girdikten sonra yine menderesler çizerek batıya dönen Ceyhan Irmağı, ova çıkışında önce güneye, sonra da güneybatıya yönelerek çok dar ve derin bir vadi oluşturur. Ceyhan Vadisi, Kuşçu köyü'nün kabaca batısında il sınırları dışına çıkar. Elbistan Ovası : Bu ova Kahramanmaraş İli'nin kuzeyinde, Doğu Anadolu ve Akdeniz Bölgelerinin birbirine en çok yaklaştığı yerdedir. Yükseltisi 1.100 - 1.1150 m2'dir. Düzlük ve yer yer alçak tepeliklerden ova elips biçimlidir. Ova seviyesindeki bu dağlar bol yağış almaktadır. Baharda karların erimesiyle ovaya inen akarsular kabarır ve ovanın güneyinde Ceyhan Irmağı'na karışır. Bunların başlıcaları, birçok kol ve gür kaynaklarla beslenen ve Ceyhan'a döküleceği yer yakınında, büyük bir akarsu görünümü alan hurman Çayı ile kuzeydoğudaki dağlardan inen derelerle beslenen Söğütlü Çayı'dır. Ovaya güneyden de bir çok gür kaynak iner. Elbistan Ovası,eskiden beri güç geçit veren yüksek dağlar arasında yer alan önemli bir yerleşme alanı olmuştur. Elbistan Ovası'nda buğday, arpa, mısır ve şeker pancarı yetiştirilmektedir. Elbistan Ovası'nın uzunluğu 50 km, kuzey - güney doğrultusunda eni ise 20 km'dir. Ova Binboğa, Nurhak, Engizek ve Berit dağları arasında, bu dağlardan ortalama 1.000 - 1.500 m aşağıda, bir çöküntü alanıdır. Karasal kuvaterner tortullar (alüvyonlar) ile kaplıdır. Çevresi, türlü yapıdaki eosen flişleri, kretore tabakaları ve serpantin kütlelerinden oluşan dağlarla doğu ve batısı, permo-karbon katmanları, kristalin kalkerleri ve mermerlerden oluşmuş dağlarla, güneyi ise serpantin kütlelerinin geniş yer tuttuğu yükseltilerle çevrilidir. Kahramanmaraş Ovası : İlin önemli ovalarından biri de Kahramanmaraş Ovası'dır. Güneyde yer alan Kahramanmaraş Ovası'nın yükseltisi 800 - 1.000 m'dir. Ahır Dağı ve Çimen Dağı'nın arasında yer alan, ovanın uzunluğu 40 km, kuzey - güney doğrultusunda genişliği ise yaklaşık 20 km'dir. Aslında çöküntü alanı olan Kahramanmaraş Ovası, Afrika Göller Bölgesi'nden başlayarak Kızıldeniz, Lut Gölü ve Amik Ovası boyunca uzanan Ürdün Graben Şisrleri'nin bir devamıdır. Ova çevresindeki dağ ve tepeler 4. zamanda oluşmuştur. Ancak Kahramanmaraş Ovası'nda, 4. zaman yaşlı alüvyonlar yanında 3. zaman yaşlı tortullarda vardır. Göksun Ovası : İldeki bir başka önemli ovada Ceyhan Irmağı'nın kollarından Göksun Çayı'yla sulanan Göksun Ovası'dır. Bu ova, ilin kuzeybatısında yer alır. Göksun Ovası kuzeydoğu - güneybatı yönünde uzanmaktadır. Yükseltisi 1.000 - 1.500 m arası olan Göksün Ovası'nın uzunluğu 30 km, kuzey - güney doğrultusunda genişliği ise 20 km'dir. Ova Dibek, Binboğa, Delihöbek, Berit ve Armutyücesi dağlarıyla çevrilidir. Aksu Vadisi : Ceyhan Irmağı'nın kollarından Aksu'nun oluşturduğu vadi, Engizek Dağı'nın güneydoğu eteklerinden başlar. Önce güneydoğuya, daha sonra güneybatıya yönelir ve derinleşen vadi Sakarya Köyü'nün doğusunda, güneye döner. Daha sonra güneybatıya doğru uzanan Aksu Vadisi, Büyükçam Köyü'nden sonra geniş bir çöküntü alanına açılır. Sağlık ve Narlı ovalarının oluşturduğu bu alan, bir olukla Kahramanmaraş Ovası'na bağlıdır. Bu vadi, Kahramanmaraş Ovası'nda Ceyhan Vadisi ile birleşir. İldeki öbür ovalar arasında, Türkoğlu, Narlı, Andırın, Afşin ve Mizmilli ovaları sayılabilir. BARAJLAR Toplam uzunluğu 425 km olan Ceyhan Nehrinin 190 km'lik kısmının il sınırları içerisinde bulunması ve bu nehrin dar ve derin vadiler içinde akıyor olması hidroelektrik santrali yapımı için çok elverişli bir durum yaratmıştır. Bu su kaynağımız değerlendirilmiş ve il sınırları içerisinde bu nehir üzerinde 3 adet hidroelektrik santrali kurulmuştur. Bu santrallerin en büyüğü olan Menzelet, 1992 yılında tamamlanarak enerji üretimine başlamıştır. 1991 yılında üretime başlayan Sır Barajı ve HES, Çukurova Elektrik A.Ş tarafından özel sektör eliyle işletilmektedir. 1958 yılında elektrik üretimine başlayan Ceyhan Hidroelektrik Santrali, ilimizin en eski hidroelektrik santralidir. Ayrıca Sır ve Menzelet Barajları arasında, il merkezinin 18 km kuzeybatısında Kılavuzlu Barajı ve HES inşa edilmektedir. Tamamlandığında Hatay İl Merkezine kadar uzanan 107.650 hektar tarım arazisinin sulanması ve yıllık 144 Milyon kwh enerji üretimi amaçlanmaktadır. 1994 yılında yer teslimi yapılarak inşaatına başlanmıştır. Sır Barajı: Kahramanmaraş İlinin 33 km batısında Ceyhan Nehri üzerinde inşa edilen Sır Barajı, yılda 725 GWh (Giciwatt) enerji üretmektedir. Yıllık ortalama enerji üretimi 725 milyon Kilowattsaattır. Sır Barajı ve HES tesisleri Çukurova Elektrik A.Ş. tarafından 1991 yılından itibaren işletilmektedir. Menzelet Barajı: Kahramanmaraş İlinin 26 km kuzey batısında Ceyhan Nehri ile Güredi Çayının birleştiği yerin 2,5 km mansabında inşa edilen Menzelet Barajı yılda 515 GWh (Giciwatt) enerji üretim kapasitesine sahiptir. Toplam göl hacmi 2.088 hm3, kurulu güç 124 MW. olan baraj faaliyettedir. Yıllık ortalama enerji üretimi 575 Milyon kilowattsaat. Kartalkaya Barajı: Kahramanmaraş İli Pazarcık İlçesinin 5 km kuzeybatısında Aksu çayı üzerinde inşa edilen ve 1971 yılında işletmeye açılan Kartalkaya Barajı ile Narlı ve Kahramanmaraş Ovalarında toplam 22.810 hektar alan sulanmaktadır. Ayrıca Gaziantep İlinin içme, kullanma ve endüstri suyu için yılda 47 hm³ su verilmektedir. Ayvalı Barajı : İl Merkezinin 23 km kuzeydoğusunda, Erkenez çayı üzerinde inşa edilmekte olan Ayvalı barajı ile, Kahramanmaraş’a içme, kullanma ve endüstri suyu olarak yılda 52 hm³ su verilecek, brüt 1.680 ha. arazinin sulanması sağlanacak ve taşkın zararları önlenecektir. Toplam göl hacmi 80 hm3 olan baraj tamamlandığında İl Merkezinin 2025 yılına kadar içme suyu karşılanacaktır. Ayvalı Barajı 02 Aralık 1992 tarihinde ihale edilmiş ve 14.01.1993 tarihinde işe başlanmıştır. Proje kapsamında 3 km uzunluğunda ENH Rölekasyonu, Ayvalı Barajı Yukarı Havza Islahı, müteferrik işler, 10.100 m. uzunluğunda ve 1.400 mm. çapında isale hattı, 210 m3/gün su arıtma tesisi yapımı da vardır. İsale hattı ve depoları ihale kapsamına dahil edilmiştir. Arıtma tesisleri henüz ihale edilmemiştir. Bu güne kadar toplam 2.851.122 m3 kazı, 3.703.485 m3 dolgu ve 63.580 m3 beton imalat yapılmıştır. Ayrıca 133 ton daimi teçhizat ve 33.056 m. enjeksiyon yapılmıştır. Son altı ay içerisinde isale hattı inşaatına başlanılmış ve 168.000 m3 kazı, 522.000 m3 dolgu ve 80 m3 beton imalatı yapılarak isale hattının 2500 m.lik kısmı tamamlanmıştır. Depoları ile arıtma tesisleri işinde herhangi bir faaliyet olmamıştır. Proje için 2002 yılı yatırım programında 9.163.428.000.000 TL. ödenek öngörülmüştür. 2002 yılı sonu itibariyle 8.997.335.000.000 TL. harcama yapılarak, %24 fiziki gerçekleşme sağlanmıştır. Kılavuzlu Barajı ve HES : Kahramanmaraş İlinin 18 km kuzeybatısında Ceyhan nehri üzerinde inşa edilmektedir. Tamamlandığında Hatay İl Merkezine kadar uzanan 96.963 ha. tarım arazisinin sulanması ve 54 MW kurulu gücü ile yıllık 100 Milyon kwh enerji üretimi amaçlanmaktadır. Sulamanın 27.818 hektarı İlimiz sınırları içerisindedir. 12.08.1993 tarihinde ihale edilmiş olup, 05.01.1994 tarihinde yer teslimi yapılmıştır. 2002 yılı ilk altı ay itibariyle 15.233 m3 stabilize, 15.000 m3 kil dolgu, 5.000 m3 kum ve çakıl, filtre dolu savakta 30.651 m3 beton, 40 ton kapak kaldırma tertibatı, su alma yapısında 93.000 m3 kazı ile dolu savak ve gövde inşaatı tamamlanmıştır. Kılavuzlu Sulaması I. Kısım İnşaatında 2001 yılı sonuna kadar 919.790 m3 kazı, 5 adet ASG, 125 m3 dolgu, 4.019 m3 beton imalat yapılmıştır. Ayrıca Kılavuzlu Köprüsünün kanat betonu yapıldı. Km 4+800’e kadar ana kanal kazısı tamamlandı. Kamulaştırma ve tatbikat proje çalışmaları devam etmektedir. 2002 yılı ilk altı ay içerisinde 130.730 m3 kazı ve 23.000 m3 dolgu yapılmıştır. 209.913.549.000.000 TL. keşif bedelli proje için 2002 yılı yatırım programında 18.618.000.000.000 TL. ödenek öngörülmüştür. 2002 yılı sonu itibariyle 18.511.324.000.000 TL. harcama yapılarak %21 fiziki gerçekleşme sağlanmıştır. Adatepe Barajı : Kahramanmaraş İli Göksun İlçesinin 20 km. kuzeydoğusunda Göksun Çayı üzerinde inşaa edilmektedir. Barajın 04.11.1994 tarihinde ihalesi yapılarak işe başlanmıştır. Baraj ve sulama tesisleri tamamlandığında Afşin-Elbistan Ovalarında 44.030 ha. arazi sulanacaktır. Bugüne kadar baraj gövdesinde 825.930 m3 kazı ve 1.251 m. kotuna kadar toplam 1.096.915 m3 dolgu yapılmıştır. Derivasyon tünelinde 26.656 m3 kazı, 8.531 m3 beton imalat yapılarak tünel tamamlanmış ve tünele su çevrilmiştir. Dolusavakta 724.541 m3 kazı yapılmıştır. Dolusavak sağ, orta ve sol ayakları tamamlanmıştır. 2001 yılında 2.664 m3 beton imalatı yapılmıştır. Toplam uzunluğu 1.168 m. olan sulama tünelinde 98.048 m3 açık kazı yapılmıştır. İşin muhtevasında bulunan karakol binası ve 10 daireli lojman inşaatı bitirilerek teslim edilmiştir. Proje kapsamında ayrıca ENH rölekasyonu (3 km. uzunluğunda ana hat ve 2 km. uzunluğunda köy ENH rölekasyonu), PTT hattı rölekasyonu (3 km.) ve müteferrik işler yapılmaktadır. 268.650.900.000.000 TL. keşif bedelli proje için 2002 Yılı Yatırım Programında 6.041.270.000.000 TL ödenek öngörülmüştür. 2002 yılı içerisinde 6.020.665.000.000 TL. harcanarak %6 fiziki gerçekleşme sağlanmıştır. İKLİM Kahramanmaraş üç ayrı coğrafi bölgenin (Akdeniz Bölgesi ,Doğu Anadolu Bölgesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ) birbirine en çok yaklaştığı alanda yer alır . Coğrafi konumu ve diğer faktörlerinde etkisi ile üç farklı iklim tipi arasında “Bozulmuş Akdeniz İklimi’’ne daha yakın bir iklim özelliği gösterir. Kahramanmaraş merkezde görülen iklimin aksine kuzeye doğru gidildikçe yükseltiye bağlı olarak tamamen karasal iklim özellikleri görülür. Kahramanmaraş’ın iklim özelliklerini ortaya koyabilmek için meteoroloji istasyonu bulunan yada DSİ tarafından kısa süreli rasatlar yapılan ilçelerin iklim değerleri karşılaştırmalı olarak incelenmelidir Kahramanmaraş’ın yıllık ortalama sıcaklık değeri 16,5 °C,Pazarcık’ta 14,8°C Andırın da 13 C° iken Elbistan da bu değer 10,3 °C ye düşer.Yıllık ortalama sıcaklıklar güneyden-kuzeye, batıdan doğuya doğru yükseltiye bağlı olarak karasallığında etkisiyle bariz bir şekilde azalma göstermektedir. Aylık ortalama sıcaklıların yıl içinde dağılışı ise ,Kahramanmaraş’ta 4,5°C Pazarcıkta 4,2 °CAndırında 3,2 °C, Elbistan da -3,7°C en soğuk ay ocaktır. Aylık ortalama sıcaklıkların en yüksek olduğu ay Kahramanmaraş’ ta 28 °C,Pazarcık’ta 27,6°C ,Andırında 22,9 °C ile Ağustos,Elbistan’da 23 °C ile Haziran ayıdır.Aylık ortalama sıcaklıklar Ocak ayından Ağustos ayına kadar artmakta,daha sonraki dönemde Ocak ayına kadar düşmektedir. Kahramanmaraş’ta yılın dört ayında sıcaklık ortalamaları 23 °C nin üzerindedir.Bu özelliği ile merkez “Akdeniz termik rejim tipi’’ nin etkisi altındadır. Kuzey ve kuzeydoğusu ise “Karasal termik rejim tipi’’ özelliğine sahiptir.Bu durum kış mevsimi ılık yaz mevsimi ise sıcak olan Merkez ilçeyi “Denizel Akdeniz Termik Rejimi’’ n den “Karasal Akdeniz Termik Rejimi’’ne yaklaştırır. BİTKİ ÖRTÜSÜ Kahramanmaraş, Akdeniz ile İran–Turan Fito Coğrafya Bölgelerinin geçiş kuşağında bulunur.Buna karşılık Kahraman Maraş’ın bazı bölgelerinde Avrupa-Sibirya Fito Coğrafya Bölgesine ait relik tarzda bitkileri de görebiliriz. Kahramanmaraş’ta yükseltiye bağlı olarak bitki örtüsü de değişmektedir.Çalı Formasyonu,Orman Formasyonu ve Alpin Formasyonu olarak üç çeşit bitki formasyonu görülmektedir.Bunlardan Çalı Formasyonu 500-1200 metreler arasında yer almaktadır. Karışık çalılardan meydana gelen bu bitki örtüsüne Maki Formasyonu denir.Maki Formasyonu içinde , Kermes meşesi, (Quercus coccifefa) Mazı meşesi (Q. İnfectoria), Laden (Ciftus salvifolius), Sandal (Arbutus andrachne), Zeytin (Olea europa), Diş budak (Fraxinus ornus), Sumak (Rhus coriaria), Akça Kesme (Phillyrea latifolia), Karaçalı (Paliurus spinachristi), Erguvan (Cercis siliquatrum) gibi bitki türlerine rastlanır. Kızılçam ormanlarının tahripleri sonucunda ortaya çıkan Kermes meşeleri daha çok plato alanlarında görülen Maki Formasyonunun önemli bir üyesidir. 900 ile 2000 metrelere kadar olan kısımlarda kuru ve yarı nemli olarak ayıra bileceğimiz Orman Formasyonu vardır.Burada iğne yapraklı ağaçlardan Kızılçamlar bol miktarda bulunmaktadır.Kızılçamların arasında kışın yaprağını döken ağaçlara da rastlanmaktadır.1400-2000 metreler arasında Karaçam (P.N igra), Göknar (Abief cilicica), Sedir (Cedrus libani), Ardıç türleri Meşe türleri , kızılçamların arasında karışık halde bulunmaktadır. 2000 metrelerin üzerinde ise Alpin Ot Formasyonunu görebiliriz. Geven(Astragalus) ,Burçak(Coronilla.sp), Menekşe(Viola.sp), Gelincik(Papaver.sp) ,Yumak(Festuca.sp) ,Çoban Yastığı(Acanthalimon.sp) gibi türlerin hakim olduğu bu formasyon Ahır ve Çimen dağının yüksek kısımlarında görülür.Kahramanmaraş da halen görebildiğimiz relik bitkilerden de anlaşılacağı gibi doğal bitki örtüsü ülkemizin her yerinde yüzyıllardır süren insan tahribiyle yok edilmiştir.Oysa bilinçli insanlar tarafından bilinçli bir şekilde korunsa gelecek için şimdiden iyi bir yatırım yapmış oluruz. JEOLOJİK YAPI İlde çeşitli jeolojik zamanlardan kalma oluşumlara rastlanmaktadır. Paleozoik yaşlı şist ve mermerler, Gavur Dağları'nda geniş alanlar kaplar. Narlı Ovası'nın güneyinde mezozoik seriler görülür. İl alanında, genellikle marnlardan oluşmuş paleosen yapılı oluşumlar da önemli bir yer tutmaktadır. Bunlar kumlu yataklar ve kil içerir. Şistler ve tebeşirli katmanlar da görülür. Kahramanmaraş'ta alt eosen yaşlı greler, kırmızı renklidir. Bunlar, kalker çimentolu ve kırmızı - kahverengimsi konglomeralardan oluşmuştur. Kahramanmaraş'ın kuzeyinde Ahır Dağı'nda ve Narlı Ovası'nda orta eosen oluşumları görülmektedir. İlin güneydoğusunda, orta eosen kalkerlerinin üzerinde tebeşirli katmanlar vardır. İlde, miyosen oluşumlarının görüldüğü yerlerde, altta denizsel fesiyeste marn, tebeşirli kalker ve molozlar, yukarıya doğru ise karasal fasiyeste oluşmuş kalkerler ve konglomeralar vardır. Pliyosen yaşlı oluşumlar arasında konglomeralar egemendir. Bunun yanında kil ve kumlarda vardır. Kuvaterner yaşlı oluşumlara akarsuların vadi tabanlarında ve alüvyonlarla örtülü ovalarda rastlanmaktadır. İldeki çöküntü alanlarını birbirinden ayıran serpantinler büyük önem taşımaktadır. İnce bir örtü durumunda geniş alanlara yayılan serpantinlerin yanında, kristalin şistler ve frayslara rastlanır. İldeki faylar boyunca, siyah bazaltların yüzeye çıkarak geniş alanlar kapladığı görülmektedir. Bazaltlar kimi yerlerde ufalanıp dağılarak killi topraklar oluşturmuştur. YERALTI KAYNAKLARI Kahramanmaraş ili yer altı kaynakları bakımından pek zengin bir il sayılmaz. İlde yer alan önemli madenlerden biri boksittir. Tümü Göksun ilçesinde olan boksit yataklarının jeolozik rezervi 3.000.000 ton, toplam rezervi ise 268.000 tondur. İlde yer alan bir başka maden demirdir. Merkez, Elbistan ve Göksun ilçelerinde yer alan demir yataklarının Merkez İlçe'deki bölümünün jeolojik rezervi 25.000 tondur. Demir yataklarının toplam rezervi Elbistan'da 2.636.00 ton, Göksun'da ise 100.000 tondur. Manganez yatakları Pazarcık İlçesi'ndedir. Bu yatakların jeolojik rezervi 700.000 ton, toplam rezervi ise 15.000 ton olarak saptanmıştır. İl'deki önemli madenlerden biride Merkez, Elbistan ve Türkoğlu ilçelerinde bulunan barittir. Türkoğlu'ndaki damarlarda üretim yapılmaktadır. Barit'in Merkez İlçedeki toplam rezervi 74.300 ton, Elbistan'daki toplam rezervi 8.800 ton, Türkoğlu'nda ise 93.500 tondur. Marn - kalker karışımı çimento hammaddeleri de Ahır Dağı yakınlarında, Türkoğlu İlçesi'nde ve Göksun yakınlarındadır. Elbistan ve Afşin'deki 3.146.000.000 ton toplam rezervli linyit yatakları işlenmeye başlanmıştır. Kahramanmaraş ili'nde yer alan öbür madenler arsasında kiremit - tuğla hammaddesi ve 40.000.000 ton jeolojik rezervli kuvarsit sayılabilir.
  15. İSTİKLAL MADALYASI VE "KAHRAMANLIK" ÜNVANININ VERİLMESİ Maraş'ın Kurtuluş Savaşında şehir halkı ile birlikte topyekün direniş göstermesi ve çevre vilayetlerininde yardımına koşması büyük takdir toplar ve Kurtuluş Savaşı sonrasında Maraş'a bir yazı gönderilerek Milli Mücadeleye katılanların listesi istenir. Şehrin ileri gelen yöneticileri toplanır, bir durum tespiti yapar. Sonunda Ankara'ya "Maraş'ta Milli Mücadeleye katılmayan tek fert bile yoktur" cevabı verilir. Bunun üzerine 5 Nisan 1925 yılında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi İstiklal Madalyası'nın Maraş'ta fertlere değil, şehir halkına verilmesi kararlaştırılır. Maraş'a bir adet Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilir. Maraş şehri yine Milli Mücadeledeki fedakarlığından ötürü TBMM tarafından 7 Şubat 1973 tarihinde de "Kahramanlık" payesiyle de ödüllendirilir. Kahramanmaraşlı 1925 yılından beri her yıl kurtuluş günü olan 12 Şubat Bayramında İstiklal Madalyasını Şanlı Bayrağına törenle takarak, geçmişini yadeder.
  16. _asi_

    Kahramanmaraş Bayrak Olayı

    Bayrak Olayı 26 Kasım 1919'da Osmaniye Askeri Valisi Guvarnör Andre Kahramanmaraş'a geldi. Fransız ve Ermeniler coşkun bir törenle Guvarnör Andre'yi karşıladılar. Ermeniler ellerinde Fransız bayrakları olduğu halde, "Yaşasın Ermenistan, Yaşasın Fransa" gibi sloganlar atarak Yüzbaşı Guvarnör Andre'nin şehre girişine eşlik ettiler. Ermeniler, Yüzbaşı Andre'nin gelmesinden iyice cesaret aldılar. Ermenilerin bu çılgın şimarıklıkları karşısında Kahramanmaraşlılar iyice coşmuş, şahlanmaya hazır hale gelmişlerdi.*Ermeni ve Fransız topluluğu Hükümet binasının önüne kadar geldiler. Yüzbaşı Andre kendisine ayrılan odaya girdi ve bayrak meselesi üzerinde talimat vererek, kaleye bundan böyle Türk Bayrağı'nın çekilmemesini istedi. Ermeniler Yüzbaşı Andre'yi ziyarette bulundular. Andre, o gün çeşitli ziyaret ve görüşmelerden sonra Hırlakyanlar'ın konağına gitti. Ermeniler, Türklerin Guvarnör Andre'nin davetine gelmemelerine çok bozuldular. Bunu kendilerine göre; Türklerin bir hakareti saydılar. Türk Bayraklarının indirilerek, yerlerine Fransız bayrağının çekilmesinin düşüncesi her tarafa yayıldı. Fransızlarda bu anı düşünüyorlardı. Fransız komutanının emri ile hükümet konağındaki Türk bayrağı indirildi, ama Kale'deki Türk Bayrağı dalgalanıyordu. 0 gece Ermeni Hırlakyan'ın evinde Guvarnör Andre şerefine bir ziyafet ve eğlence yemeği tertiplendi. Yemek ve eğlence esnasında Hırlakyan'ın ilgi çekici ve güzel iki torunu olan Virjini Helena ve Victor geceye renk katıyordu. Yüzbaşı Andre Virjini Helena ile tanışarak, onu dansa davet etti. Virjini Helena "Aziz şerefine dansetmek isterim, ancak, ne Fransız ne de Ermeni bayrağının bulunmadığı bir yerde dans etmeyi sevmem. Kahramanmaraş Kalesinde Türk bayrağı yerine Fransız bayrağı gördüğüm zaman olur" diye dans tek­lifini reddetti. Virjini Helena'nın bu dişi yılan sözüne kulak veren Andre, askerlere emir vererek, kaledeki Türk Bayrağı'nın indirilmesini istedi. 0 sırada kalede 5 Türk ihtiyat askeri vardı. Kaledeki diğer tüm asker Fransız olduğundan, Türk askerleri ses çıkaramıyorlardı. 27 Kasım 1919 Perşembe günü gece yarısı, Türk Bayrağı Kahramanmaraş Kalesinden indirilerek bir kenara bırakıldı. 28 Kasım 1919 Cuma günü Kahramanmaraşlılar kaledeki Türk Bayrağının indirilmiş olduğunu gördüler. Kalenin yakınında evi olan Kısakürekzadelerden Avukat Mehmet Ali Bey, olayı görür görmez, hasta yatağında hemen bir bildiri hazırlayarak çoğalttı. Sabah namazında bütün camilere ulaşan bildiri okundu ve Kahramanmaraş'a bir anda yayıldı. Halk bu durumdan bir anda çok tedirgin oldu. Duyan herkesin tüyleri kabardı ve halk adeta şaşkına döndü. Adeta patlama noktasına gelen Kahramanmaraşlılar bir işaret bekliyorlardı. Halkın Heyecanını Artıran Duyuru: "Ey Necip Osmanlı Milleti, vaktine hazır ol. Binüçyüz seneden beri Hz. Allah'ı ve Peygamber-i zişanını hizmetinle razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına fethettiği bir kalenin burcundaki alsancağın, bugün Fransızlar tarafından indirilip yerine kendi bayrağı konuldu. Şimdi acaba yerine koyacak, sende birkaçyüz illam gayreti hiç mi yok? Karışıklık arzu etmeyelim yalnız pürvakar ve azametli olarak o alsancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar kemal-i muhabbetle yerlerimize dönelim. Korkma, korkma seni buradaki birkaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilen Allah'a mevcudiyetini gösterecek olursan, değil birkaç Fransız kuvveti hatta bütün Fransız milleti kıramaz buna emin ol" Bu bildiriyi okuyan ve duyan Kahramanmaraşlılar akın akın Ulucami'ye toplanmaya başladılar. Namaz vakti geldi. Ezan okundu. 1000 civarında bulunan Cemaat Namaz'ın sünnetini kıldıktan sonra, Ulu Camii imamı Rıdvan Hoca minbere çıkarak hutbeye başladığı sırada dışarıda bir gürültü koptu. Şerbetçioğlu Mehmet "Sancağı çıkarın" diye bağırırken gürültü içeriden duyuldu. İçerde de "Bayraksız namaz kılınmaz" sesleri işitildi. Buna Rıdvan Hoca'nın "Hürriyeti olmayan bir milletin Cuma Namazı kılması caiz değildir" sözü de eklenince, cemaat minberdeki sancağı alarak dışarı çıktı. Bu sancağın altında toplanan insan seli kaleye doğru akarken, yerinden gidemeyen ak sakallı bir yaşlı dede de "Haydin Babam, vatan kavgasıdır, Din kavgasıdır bu" diyerek Kahramanmaraşlı cemaati dahada coşturdu. Kalede bulunan Fransız jandarmaları, silahlı bir çatışmayı göze alamayarak arka kapıdan kaçtılar. Tekbir ve tevhit sesleriyle kaleye ilk ulaşanlardan Zalhocaoğlu Osman (Osman Erşan ), bir kenara atılmış olan Türk Bayrağı'nı hürmetle öpüp başına koyduktan sonra tekbir sesleri arasında onu eski yerine astı. Bazılarının beraberinde getirdikleri bayraklara gerek kalmamıştı. Cuma namazı toplu olarak Bayrağın gölgesinde eda edildi. Birkaç el silah atılarak bayrak selamlandı ve sevinç gösterisinde bulunuldu. Kin ve nefretten ağlamayı unutmuş olan gözlerden sevinç gözyaşları akıyordu. Mahalle evlerinin pencerelerinden bu muhteşem olayı izleyen Türk kadınları ve çocukları da sevinçten gözyaşlannı tutamadılar. Bu arada bütün Ermeni ve Fransızlar, Türk'ün bu azim ve kararlılığı karşısında şaşırıp kaldılar. Dirençleri tamamen kırıldı. Kaleye çekilen Türk Bayrağı Kahramanmaraşlıların heyecanını yatıştırmaya yetmedi. Halk heyecan içinde hükümet konağının önüne geldi. Orada Mutasarrıf Ata Bey ve Guvernör Andre ile karşılaştılar ve onlarla tartışmaya başladılar. İşte bu sırada Guvernör'ün Ermeni tercümanı Vahan söze karışarak "Bir bez parçası için bu kadar gürültü çıkarmaya ne lüzum var" deyince halk hiddetle tercümanın üzerine yürüdü. Bunun üzerine Guvernör'ün Yaveri İshak kamasını çekerek halka hücum etti. Kayabaşı Mahallesi'nden Nacar Ahmetoğlu Mehmet yaverin bir şey yapmasına fırsat vermeden elindeki kamayı aldı. Kocabaş Hacı Nacioğlu Mahmut da yaveri bir güzel dövdü. Guvernör Andre silah kullanmamaları için Fransız Jandarmalarına emir verdi ise de Türk jandarmaları ellerini daha çabuk tutarak süngü taktı ve vuruşmaya hazır oldu. Mutasarrıfın müdahalesi ile o an için vuruşma önlendi. Bu olay Fransızları hem sinirlendirdi hem de daha tedbirli olmalarını sağladı. Ertesi gün dükkanlar, çarşı ve pazar açılmadı. Guvernör yanına tercümanını da alarak sokağa çıktı. Amacı şehri dolaşarak Türklerle konuşmak, halkın nabzını yoklamak ve kamuoyunu sakinleştirmekti. Nakip Camii önüne geldiğinde Aşıklıoğlu Hüseyin adındaki gençle karşılaştı. Aralarında özetle şu konuşma geçti: Guvernör Andre: "Bir bez parçasından başka bir şey olmayan bayrak için dün bu kadar gürültü yaptınız. İstesem hepinizi yok edebilirdim, yapmadım. Yarın top tüfek kullanacak olursam ne yaparsınız? Çoluk çocuğunuza acımıyor musunuz?" Aşıklıoğlu Hüseyin: "Ben anamdan doğdum kalede bayrağımı gördüm. Ölünceye kadar da göreceğim. Biz bütün Türkler böyleyiz. Onu görmemek için ya kör olmak ya da ölmek lazım. Kör değilim. O halde onu görmezsem öldüm demektir. Hem bilir misiniz, bayrak için ölmek bizde şehit olmaktır ve en büyük şereftir. Yalnız ben değil, küçük-büyük, kadın-erkek bütün Kahramanmaraşlı Türkler, her Cuma sabahı uyanınca ilk önce kaleye bakar, bayrağımızı görürüz. Yaşadığımızı anlar ve Allah' a şükrederiz. Sen bizi topla tüfekle susturacağını sanma. Bir gün senin silahlarınla karşılaşacak olursak, biz çoluk çocuğumuza top tüfek sesi duyurmayız. Önce onları biz öldürürüz, sonra evlerimizi ateşe veririz. Arkamızda bekleyenimiz, ağlayanımız kalmadıktan ve şehir külolduktan sonra da karşına çıkarız. O zaman istersen bütün dünyanın silahlarını getir, bizi ölümden korkutamazsın............ Aşıklıoğlunun bu konuşması daha sonra mücadele parolasının kaynağı olacaktır. "Maraş bİze mezar olmadan, Düşmana gülzar olamaz"
  17. Sütçü İmam Olayı Fransızlar'ın Maraş'ı işgalinden kısa bir süre sonra olaylar başladı. Olaylar ilk anlarda küçük grubların karşılıklı sataşma ve atışmalarla yer yer meydana geliyordu. Bu arada asıl adı Ali olan Sütçü Imam Uzunoluk caddesinin kenarında hem süt satarak geçimini sağlıyor, hemde ücretsiz olarak imamlık yapıyordu. 31 Ekim 1919 Cuma günü sabah olur olmaz, şehirdeki Ermeniler'in taşkınlık ve şımarıklıkları görülmeye başladı. Fransızlar'dan güç alan Ermeniler, şehre dağılarak önlerine gelen Türklere hakaret ediyorlar, Türk Milletinin örf, adet, gelenek ve görenekleri ile dinine dil uzatıyorlardı. Çeşitli mahallelerde yer yer olaylar patlak vermeye başladı. Fransız askerleri de bu duruma seyirci kalıyorlardı. Fransız ve Ermeni askerler üçer-dörder kişilik grublar halinde çarşı-pazar ve mahalleleri dolaşıyorlardı. Türklerin bazılarını dövmelerinin yanında, Türk Milletini ve Türk Hükümeti'ni aşağılayıcı sözler sarfediyorlardı. Sataşma, dövme, yaralama gibi taşkınlıklarda yetmiyormuş gibi, sarkıntılık etmeye de başladılar. Dinine, vatanına, milletine, ailesine, namusuna bayrağına, kitabına, şeref ve haysiyetine bağlı; başkalarının boyunduruğu altında yaşamaktansa, ölümü bile tercih eden Kahramanmaraşlılar adeta kükrediler. Fransız askerleri, Türklerin cesaret, azim ve kararlılığını henüz tanımıyorlardı. Fransızlar ve Ermenilerin bu taşkın hareketleri, Türklerin azim ve iradelerini artırıyordu. Türkler için artık tahammülü mümkün olmayan bir yere gelinmişti. Bardağı taşıran son damla, Fransız askerlerinin Uzunoluk hamamından çıkan Türk kadınlarına sarkıntılık etmeleri oldu. Bir grup Fransız Ermeni askeri ikindi üzerinde Uzunoluk Caddesi'nden kışlaya dönüyorlardı. 0 anda Uzunoluk Hamamından yüzleri peçeli iki Türk kadını çıktı. Üç kişi olan ve sarhoş durumda olan Fransız Ermeni askerlerinden birisi, hamamdan çıkan Türk kadınlarına saldırdı ve peçesini yırttı. "Artık burası Türklerin değildir, Fransız memleketinde peçe ile gezilmez" diyerek kadıncağıza sarılıp ilişmek istedi. Peçesi yırtılan ve zor durumda kalan kadıncağız bayılıp yere düştü. Diğer kadında imdat istercesine bağırdı. Olayı Kel Hacı'nın kahvesinden gören Türkler dışarı çıkarak, askerlerin üzerine yürüdüler. Türkler, Ermeniler'e ihtarda bulunarak yollarına gitmelerini söylediler. Ermeniler kötü sözler sarfederek silah kullandılar. Bu arada Çakmakçı Sait orada kurşunla yaralandı ve şehit oldu. Gaffar Osman'da yaralandı. Bu sırada Ali Sütçü Imam, Karadağ tabancasını alarak dükkanından hızla olayın olduğu yere geldi. Silahını Ermeni askerlerinin üzerine boşalttı. İlk kurşunu atan Kahraman Sütçü Imam'ın silahı ile yaralanan Ermeni askeri arkadaşlarının yardımı ile kışlaya götürüldü. Yaralı asker bir gün sonra öldü. 1 Kasım 1919 tarihinde ölen Ermeni için büyük bir cenaze töreni düzenlendi. Sütçü İmam ise Nalbant Bekir'den aldığı bir atla Bertiz'in Ağabeyli köyünde bulunan Beyazıt oğlu Muharrem Bey'in yanına gitti, Sütçü İmam Ermeni ve Fransızlar tarafından sürekli arandı. Bulunması için de Kahramanmaraş Hükümeti çok sıkıştırıldı.Bütün çabalarına rağmen Sütçü İmam bulunamadı. Sütçü İmam'ın bu unutulmaz kahramanlığından dolayı halk adeta birbirine kenetlenerek kardeş oldu. Birlik ve beraberliğin engüzel örneği bundan sonra da yaşandı. Sütçü İmam olayı, Kahramanmaraş harbinde de yeni bir ışık, yeni bir zafer yolunu açmış oldu. Fransız askerlerinin ölmesi, Fransızlarla Ermeniler arasındaki sıkı ilişkiyi daha da artırdı. Fransız asayişinin bozulmasına Türk düşmanı Ellik Ermenileri sebeb oldu. Çünkü Fransızlar; Türkler'in bukadar vatan ve namusuna sadakatla bağlı olduklarını bilmiyorlardı. Olayların Gelişmesi: Sütçü İmam hadisesinden sonra gözleri dönmüş Ermeniler, çılgınlıklarını artırmaya başladılar. Ermeniler sağa sola ateş ederek Zülfikar Çavuş oğlu Hüseyin'i şehit ettiler. Bu arada Türkleri öldürüp kadınlarını alacaklarını, camilerine çan takacaklarını söylemeye başladılar. Gaziantep yolu üzerindeki Zeytinlikte Tiyeklioğlu Kadir isimli genci boğazlayarak burnunu ve kulaklarını kestiler. Tiyeklioğlu Kadir, Sütçü İmam'ın dayısının oğlu olduğundan, özellikle işkence sonucu öldürdüler. 1 Kasım 1919 Ermenilerin yaptıkları cinayetler artarak devam etti. Şekerli mahallesinden Nasıroğlu Mehmet, arkadan kamalanarak Ermeniler tarafından haince şehit edildi. 14 Kasım 1919 günü yine, Çiçekli Mahallesindeki evinden komşusuna gitmekte olan Aşık Mustafa oğlu Ökkeş'i şehit ettiler. Bu arada Kuyucak Kümbet, Çiçekli ve Haydarlı mahallelerinde toplanan Ermeniler, silahlanarak Türk askeri kıyafetlerinde olmak üzere Türkleri tek tek yakalayıp işkence etmeye başladılar. Maraşlıların gitgide sabrı taşıyordu. 8 Kasım 1919'da Adana'dan Kahramanmaraş'a bir tabur Tunuslu asker daha getirildi. Tunuslu askerler de şehre dağılmadan doğruca Fransız birliklerinin kışlalarına geldiler. Bu sırada haberleşme telgrafla yapılıyordu. Telgraf makinalarından Türkler de gizlice yararlanıyorlardı. Türkler tarafından Cancık Mağarası'na yerleştirilen Telgraf makinası sayesinde Sarıgüzel, Maksutlu, Bertiz, Sarıçukur ve Kavlaklı köyleri ve Pazarcıktaki Kılıç Ali Beyle haberleşme sağlanıyordu. Sütçü İmam 1878 yılında doğmuştur. Üç kız bir erkek çocuğu vardır. 31 ekim 1919 da, düşmana ilk kurşunu atan Sütçü İmam, düşmanın Maraş’tan kovulmasından sonra, harpteki fedakarlıklarına mükafat olarak Belediyeye odacı alınmış, bu vazifesi yanında kaledeki topun idaresi kendisine verilmişti. Bir top atımı sırasında barutun ısınan namludan erken ateş alması neticesi yandı. Alman Eytamhanesinde tedavi altına alındıysa da iki gün sonra 25 Kasım 1922 tarihinde vefat etti. Çınarlı Cami mezarlığına defnedildi.
  18. KAHRAMANMARAŞ'IN FRANSIZLAR TARAFINDAN İŞGAL EDİLMESİ BÜYÜK KURTULUŞ ANITI Kahramanmaraş'ın İngilizler tarafından işgalinden sonra bu defa da Fransızlar tarafından işgal edileceği haberi şehre yayıldı. Ermeniler, İngilizlerden umduklarını bulamadıklarından bütün ümitlerini Fransızlar'a bağladılar. Fransızlar'ın Adana halkına yaptığı eziyet ve işkence Kahramanmaraşlılarca nefretle kınanırken, ayrılıkçı Ermeniler arasında sevinç yaratıyordu. Kahramanmaraşlılar, Fransızlar'ın şehre girmesini ne pahasına olursa olsun engellemek için karşı harekete geçmeyi kararlaştırdılar. Bu arada, Sivas Heyet-i Temsiliyesi, Kahramanmaraş'a yardım için, Kılıç Ali Bey emrindeki birliği Pazarcık'a gönderdi. Kahramanmaraşlılar'da Doktor Mustafa'nın önderliğinde Ulucamii önünde toplanarak miting düzenlediler. Mitingde Adana, Bahçe, Haruniye, Osmaniye ve Dörtyol'un işgal sırasında uğranılan işkence ve zulümler dile getirildi. Ermeniler'de Fransızları karşılama hareketleri yoğun bir şekilde sürmeye başladı. Nitekim beklenen gün geldi. 29 Ekim 1919 Çarşamba günü ikindi üzeri Fransız yüzbaşısı Joly yanında bir kısım kuvvet olduğu halde Maraş'a geldi. Fransız alayı, şehrin güneyindeki Aksu Köprüsü'nün yanına karargah kurdular. 30 Ekim 1919 Perşembe günü erken saatlerde De-Fontzine komutasındaki 2000 dolayındaki Ermeni-Cezayirli ve Fransız karışımı askerler diğer Fransız alayı ile de birleşerek şehri işgal ettiler. Fransız askerleri ve Ermeniler slogan atıp, marşlar söyleyerek Amerikan Koleji'ne (şimdiki Halk Eğitim Merkezi) yerleştiler. Kahramanmaraş'ı işgal eden kuvvetlerin sayısı Türk kaynaklarına göre; 400 Ermeni, 1000 Fransız, 500 Cezayir'li olarak verilmektedir. Fransızların Kahramanmaraş'ı işgali sırasında Ermeni evlerinin damları Ermeni bayanlarının sevinç gösterileriyle çınlıyordu. Fransız askerleri, evlerin damındaki Ermeni kadınların alkışları arasında sevinçle ilerlediler. Yine damlardaki Ermeni erkekleri de ellerinde Fransız ve Ermeni bayrakları olduğu halde, "Kahrolsun Türkler, Yaşasın Fransızlar ve Ermeniler" diye bağırarak slogan atıyorlardı. Ermeniler'le birlikte yürüyen Fransız işgal kuvvetleri şimdiki Halk Eğitim Merkezi olan Amerikan kolejine doğru yürüdüler. Askerlerden çoğu Ermeniler'den oluşuyordu. Ermeniler'in bu tutumları Türkler'in hissiyatına çok dokundu. Bu arada Kahramanmaraş'ın ileri gelenlerinden Doktor Mustafa, Mehmet Ziya, Eczacı Ömer Lütfi, Katipzade Mehmet, Kocapaşazade Ömer, İslahiye'li Nazım Bey Elbistan'da Kuvay-ı Milliye'nin takviyesi ve silah temini için yola çıktılar. Geceyi Bertiz'in Başdervişli Köyü'nde geçirdiler. Birgün sonra da Elbistan'a vardılar. Fransız kuvvetlerinin Maraş'a gelmesi üzerine İngilizler 1 Kasım 1919 günü akşam üzeri şehirden ayrılarak Gaziantep'e gittiler. Oradanda Mısır'a gitmek üzere bölgeden ayrıldılar. Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa'ya göre, Doğu Anadoluda büyük bir Ermenistan kurulmasının imkansızlığını gören İtilaf Devletleri, Maraş, Adana, Antep ve Urfa çevresinde küçük bir Ermenistan oluşturmaya karar vermişlerdir. Bu nedenle, bölge halkının işgale ve zulme karşı hareketsiz kalması halinde bu durum Fransızlar'ın cesaretini artıracaktır. Bunu engellemek için bu bölgelerde gizli teşkilatlar kurarak, halkı işgal aleyhine teşkilatlandırılmalı ve kurulacak milli müfrezelerle Fransız müesseseleri ve kıtaları vurulmalıdır. SAVAŞ HAZIRLIĞI Türk Bayrağı'nın Kahramanmaraş kalesi'ne çekilmesinden sonra gerginlik iyice arttı. Savaşın patlak vermesi an meselesi idi. Fransızlar, hazırlık yaparken, Türkler de kendi aralarında öbek öbek toplanmaya ve fikir alışverişinde bulunmaya başladılar. Veziroğlu Mehmet Alpaslan'ın evinde bir toplantı yapıldı. Kahramanmaraşlıların düşmanla savaşa teşkilatlandırılmasının biride burada sağlandı. Kahramanmaraş'ın ileri gelenlerinden Veziroğlu Mehmet, Sandal Osman, Cerrahoğlu Zekeriya, Başkatip Rıza, Karcı Hacı, Kocaoğlu Evliya, Veliefendioğlu Ziya ve Hocaoğlu Nuri'den oluşturulan 8 kişilik temsil grubu doğrudan Sivas Heyet-i Temsiliyesi ile ilişki kurma hazırlıklan yaptılar. Ayrıca, Kahramanmaraş'ın Hatuniye, Şekerli, Bayazıtlı, Kayabaşı, Divanlı, Acemli, Ekmekçi, Dereiçi mahallelerinde de toplantı yapılarak teşkilatlanma çalışmaları başladı. Bu teşkilatlandırma çalışmaları iyi bir düzene sokularak "Maraş Müdafa-i Hukuk Cemiyeti" kuruldu. Cemiyet üyelerine savaş taktikleri öğretilerek, savaş sırasında neler yapılacağı, nasıl hareket edileceği üzerinde bilgiler verildi. Teşkilatlanma hazırlığı tamamlandıktan sonra savaş harekatına geçmek için Sivas Heyet-i Temsiliyesi'ne başvuruldu. Sivas Heyet-i Temsiliyesi, o zamanlar da merkez karar organı durumunda idi. Sivas Heyet-i Temsiliyesi, savaş için Yüzbaşı Kurtoğlu Salim Bey ile Üsteğmen Kılıç Ali Bey'i görevlendirdi. Kahramanmaraş'ta savaş hazırlıkları tamamlandı. Herkesi heyecanlı bir bekleyiş sardı. Her an şehit olma, yok olma durumunun yanında sevinç, gözyaşı ve savaşın kazanılması gibi düşünceler yoğunlaştı. Kahramanmaraşlılar'ın azim ve kararlılığı sevincin en güzel örneklerinden biri idi.
  19. _asi_

    Kurtuluşun Kronolojisi

    İstiklal Madalyası ve Kahramanlık Ünvanı Verilmesi Kurtuluşun Kronolojisi 21 Ocak 1920 Çarşamba günü General Keret'in çağrısı üzerine yapılan toplantıdan taraflar yay gibi gerildi. Fransızlar tarafından atılan kurşunla bir Türk jandarmasının yaralanması ve hükümete doğru ilerlemekte olan bir Fransız birliğine, Türkler tarafından ateş açılmasıyla savaş başladı. Daha evvel kararlaştırılan parola gereğince her mahallede birer el silah atıldı. Mustafa Kemal Paşa tarafından desteklenen Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Arslan Bey, savaşın başladığını ilan eden bir beyanname yayınladı. Bu beyannamede şöyle deniliyordu: “Arkadaşlar harp başlamıştır. Allah'ın inayeti, Peygamber'in ruhaniyeti, din kardeşlerimizin fedakarlığı ile her şey göze alınmıştır. Vatanımız tek kişi kalana kadar düşmana teslim olunmayacaktır. Gayret bizden yardım Allah'tan”. 21 Ocak 1920 Çarşamba savaşın ilk günü, silahlar patlar patlamaz, Fransızlar şehrin her tarafını makineli tüfek ateşiyle taradılar. Toplar, Ahır Dağı'nı ve çevrede bulunan yolları dövmeye başladı. 23 Ocak 1920 Cuma günü Antep'ten Maraş'a gelmekte olan bir Fransız kolu Şeyh Adil mevkiinde Türk çeteleri tarafından pusuya düşürüldü. Komutanları ve bir çoğu çatışma sırasında öldürüldü. Bu olay üzerine Türklerin toplu olarak bulunduğu mahalleler, Fransızlar tarafından şiddetli topçu ateşi altına alındı. Şehir bir yangın yerine döndü, her taraftan dumanlar yükselmeye başladı. Şehrin zenginleri ellerindeki bütün erzakı teşkilat emrine verdiler. Mahalleler arasında yiyecek, içecek, silah ve malzeme yardımını kolaylaştırmak için yollara hendekler kazıldı. Evlerin avlu duvarları yıkılmak suretiyle geçitler açıldı. Kadınlar ve çocuklar çetelere yiyecek yetiştiriyorlardı. Harbin başladığını haber alan Kılıç Ali Bey, Antep'ten gelmesi muhtemel olan Fransız birliklerine karşı, Aksu Köprüsünü tutmak üzere bir miktar kuvvet bıraktıktan sonra Maraş'a geldi. Karargahını Arapkirli Çiftliği'nde kurdu. Daha sonra halkın maneviyatını yükseltmek için şu beyannameyi yayınladı. " Memleketi kurtarmak, düşmanla göğüs göğüse çarpışmak için şehre girdim. Düşmanı şehirden çıkaracağız. Allahın inayeti bizimle beraberdir." 24 Ocak'ta Kayabaşı Cephesi'nin düşme ihtimalinin belirmesi üzerine, Abarabaşı Kilisesi'nin baskı altına alınması ve Fransız karargahı ile bağlantısının kesilmesi için Karakızoğlu Muhittin Bey, bir teneke gaz dökerek kendi evini yaktı. Aynı şekilde Abdullah Çavuş da kışla bölgesindeki evini yakarak bölgedeki Ermeni evlerinin yanmasını sağladı. 25 Ocak'ta Mustafa Kemal Paşa'nın emri üzerine Sivas'ta hazırlanan 200 kişilik süvari bölüğüyle iki Şınaydır topunu Maraş'a getiren Yüzbaşı Kamil (Polat) karargahını Cancık'ta kurdu. Kışlayı ateş altına aldı. Evliya Efendi'nin emrindeki çeteler ile diğer çeteler bundan sonraki günlerde şehirdeki Ermeni kilise ve evlerini yakarak bunları ortadan kaldırmaya çalıştılar. İslahiye ve Antep'ten Maraş'a gönderilen Fransız takviye kuvvetleri durdurularak şehre girmeleri engellendi. Bir kısmı da tamamen yok edildi. 29 Ocak Perşembe günü çocuklar, kadınlar ve savaşamayacak durumda olanlar şehir dışına ve civar köylere gönderildi. Soğuk ve karlı bir ortamda güçlükle gerçekleştirilen bu harekattaki amaç, çetelerin çoluk çocuğunu düşünmeden daha rahat bir şekilde savaşabilmelerini sağlamak ve insan kaybını en aza indirmekti. 30 Ocak Cuma günü hakim bir noktada bulunan ve etrafını ateş altında tutan Tekke Kilisesi'ni Evliya Efendi'nin çeteleri kuşattı. Bir bakır sürahiye (güğüm) çivi, nal parçaları ve barut koyup bir fitil taktıktan sonra ağzını kapattılar. Kilisenin içerisine atılan bu yerli bomba, yangına da sebep oldu. Kaçan Ermenilerin hemen hepsi öldürüldü. Bu çatışmalar sırasında kahramanlık destanı yazan Göllü'lü Yusuf Çavuş şehit oldu. 1 Şubat 1920 tarihinden itibaren savaş şiddetini daha da arttırmaya başladı. O gün Fransızlar çarşıyı ateşe verdiler. Mevlevîhaneyi, Üdürgücü Camii'ni ve Belediye Dairesi'ni yaktılar. Şehir yangın alanına döndü. 2 Şubat 1920 günü Yörük Selim, Göksun ve çevresinden topladığı seksen süvari ve 120 piyade ile Maraş'a gelerek, Sulutarla mevkiinde düşmanla savaşa başladı. Kuzey taraftan başlatılan bu saldırı, arazinin açık ve örtüsüz olması nedeniyle başarısız oldu. 3 Şubat 1920; Kuyucak mıntıkasında düşmanla göğüs göğüse savaşan, gözü pekliği ile tanınan Mıllış Nuri, Kümbet Kilisesi'ne yapılan baskın sırasında karnından yaralanarak şehit oldu. 4 Şubat 1920 Çarşamba günü Evliya Efendi bütün kuvvetleriyle Taşhan'a yüklenmişti. Burada sıkıştırılan düşman kuvvetleri beyaz bayrak açıp teslim olacaklarını belirterek Evliya Efendi'yi kapıya istediler. Evliya Efendi kapıya yaklaşır yaklaşmaz bu askerler arasında bulunan Ermeniler, derhal ateşe başlayarak Evliya Efendi'yi şehit ettiler. İşgalin başından beri cansiperane çalışan, Ermeni ve Fransızları korkutan Evliya Efendi'nin şehâdeti, millî kuvvetlerin maneviyatını bozdu ve Evliya Efendi'nin çeteleri dağıldı. 5 Şubat 1920 Perşembe günü de şehirde savaş bütün hızıyla devam ederken, Ermenilerin çoğunlukta olduğu köylerden gelen haberlere göre Türk ahaliye yapılan zulüm son noktaya geldi. Alınan bilgilere göre çocuklar ve bebekler duvarlara çarpılarak, elleri ve ayakları koparılarak, gözleri oyularak öldürüldü, kızartılarak analarına zorla yedirildi. 6 Şubat 1920 Cuma günü İslahiye tarafından gelen bir Fransız uçağı şehrin üzerinde uçarak kışla ile haberleşmeye çalıştı. 7 Şubat 1920 Cumartesi, büyük bir düşman takviye kuvvetinin gelmekte olduğu haberi üzerine tedbir almak, takviye kuvvetlerini şehre sokmamak ve şehirde mahsur bulunan düşmanla birleşmesine engel olmak için çalışmalar başlatıldı. Ayrıca şehrin tamamen boşaltılarak yakılması ve düşmanın bu yangınla yok edilmesi fikri ağırlık kazanmaya başladı. Bu arada Miralay (Albay) Norman komutasındaki takviye kuvvetlerinin Aksu Köprüsü civarında Atizi'nde karargah kurduğu haberi şehre yayıldı. Bu kuvvetler iki süvari bölüğü, iki piyade taburu ve biri uzun menzilli olmak üzere dört top bataryasından ibaretti. Ağırlığını ise 400 araba taşıyordu.Günlerden beri geceli gündüzlü devam eden top, tüfek ve bomba sesleri cephaneliklerin havaya uçurulması sırasında meydana gelen sesler, barut ve kan kokuları yangın dumanı ve alevleri, adım başı görülen kafa, kol, bacak ve parçalanmış insan cesetleri yaralanan ve şehit olanların dayanılmaz halleri, bilhassa kadın ve çocukların sinirlerini bozdu. Bununla beraber şehit olan kocasının yerine silaha sarılan kadınlar, cephane taşıyan ve posta görevi yapan çocuklar da vardı. 8 Şubat 1920 Pazar günü Albay Norman'ın askerleri şiddetli bir topçu ateşinin desteğinde Mercimektepeyi işgal ettiler. Düşman Mercimektepe, Sıtma Pınarı ve Aksu'ya yerleştirdiği toplarla şehri döverken bir taraftan da var gücüyle batıda bulunan kuvvetlerimiz üzerine yüklendi. Amacı kışlada mahsur kalan General Keret'le bağlantı kurabilmekti. Batıdaki kuvvetlerimiz geri çekilmek zorunda kaldı. Maraş, kışladaki topların da şehri dövmeye başlamasıyla iki ateş arasında kaldı. Bu yardım kuvvetinin gelişi, kısa sürede halk arasında umutsuzluğa neden oldu ise de pek uzun sürmedi. Düşmanın ateş hakimiyeti altında olmayan yerler tamamen boşaltıldı. Fransızlar şehri terk eden yaşlı kadın ve çocukların üzerine de top ateşi açtı. Albay Norman, Maraş'taki Fransız Generali Keret'e Adana Genel Valisi General Dufieux'un geri çekilmek istemiyordu. fakat Fransızlılar için tek kurtuluş yolu Maraş'ı terk etmekti. Bu yüzden bu karara uymak zorunda kadı. 9 Şubat 1920 Pazartesi, durum her iki taraf için tehlike arz etmeye başladı. Fransızlar şehrin her tarafını yoğun top ateşine tuttular. Cephanenin tükenmesi nedeniyle Türkler çok sıkıntılı anlar yaşadılar.Bir kısım halk arasında teslim olunacağı korkuları yaşandı. Fransızlar ve özellikle Ermenilerin yapabileceği bir katliamdan korkuluyordu. Fransız cephesinde durum Türklerinkinden daha kötü idi. Fransız askerleri yarım öğün besleniyorlardı. Hayvanlarına ancak günde bir kilo un verebiliyorlardı. Haberleşme hatları kesilmişti. Fransızlar ancak uçaktan verilen işaretler veya atılan bildirilerle haberleşebiliyorlardı. Kısaca ifade etmek gerekirse şehirde mahsur kalmışlardı. Şehrin güneyinde bulunan Ermenileri korumak için Binbaşı Corneloup komutasında on piyade ve üç makineli tüfek bölüğü görevlendirildi. Her şeye rağmen o gün Türklerin baskısı daha da arttı. Kışın şiddeti, açlık ve yokluklar Türklerin azminden hiçbir şey kaybettirmedi, hatta topyekün hücuma kalktılar. 10 Şubat 1920 Salı günü de Fransız bombardımanı devam etti. Buna karşılık çetelerimiz de tesirli ve isabetli atışlarına devam etti. Fransızların hareket serbestisine meydan verilmedi. 9-10 Şubat günlerinde belirli bir sahayı ateş altında tutan Fransız bombardımanından, kendileri çekilmek için yol açma çabasında oldukları anlaşılıyordu. Şehir bu günlerde yanmış, yıkılmış ve harabeye dönmüştü. General Keret geri çekilme planı hazırladı. Aralarında vardıkları karara göre, General'in vereceği ışıklı mermi işareti üzerine geri çekilme başlayacaktı. 10-11 Şubat 1920 gecesi saat 21.00'de geri çekilme başladı. Fransızlar geri çekilişlerini maskelemek için şehri son defa top ateşine tuttular. Maraş'tan çekilirken atlarının ayaklarını keçelerle sardılar. Fazla yüklerini attılar. Yanlarına aldıkları Ermenilerle birlikte kışladan ayrılan Fransız kuvvetleri, sessizce şehri kuzeybatısındaki araziyi aşarak Mercimek Tepe'ye ulaştılar. Daha sonra da ovaya inerek Sıtma Pınarı mevkiinde kendilerini bekleyen diğer Fransız kuvvetleriyle birleştiler. 11 Şubat 1920 Çarşamba günü Fransız'ların Maraş'tan çekilmekte ve kaçmakta olduğu haberi şehrin her tarafına yayıldı. Fransızlar şiddetli soğuk ve kar altında ilerlerken çok perişan oldular. Maraş-Fevzi Paşa yolunda ağırlıklarının büyük bir kısmı kar altında kaldı ve askerlerinin çoğunu kaybettiler. Ayrıca kaçan düşmanı takip eden birliklerimiz ağır kayıplar verdirerek onları İslahiye'ye kadar takip ettiler. Fransızların çekilmesine rağmen Maraş'ta bulunan Ermeniler ateşe devam ettilerse de, kısa zamanda susturuldular. Silahlarını teslim ederek kurtuluşu milli Türk Hükümetinin adaletine sığınmakta buldular. Kadın-erkek, çoluk-çocuk her yaştan Maraşlının tüm yokluklara rağmen 22 gün 22 gece büyük özveri ile sürdürdüğü bu savaş, Türk'ün vatanı, bayrağı, din ve namusu uğruna ölümü hiçe saymasının ve yenilmezliğinin ifadesi olan bir kahramanlık örneğiydi. Kurtuluş savaşımızın ilk zaferi olarak tarihe geçen bu mücadele daha sonra ülkenin diğer şehir ve yörelerine de örnek olması bakımından son derece önemlidir. Maraşlı mücahitler memleketlerini kurtardıktan sonra çevre illerin de yardımına koşarak milli bütünleşmenin en güzel örneğini gösterdiler. 12 Şubat 1920 günü şehrin düşmandan temizlenmiş olması ve zafere ulaşılması nedeniyle bayram yapıldı. O günden beri her yıl Maraş'lı 12 Şubat gününü büyük bir heyecan içinde, o günleri yad ederek kutlamaya devam etmektedir.
  20. Kurtuluş Savaşı Birinci Dünya harbi'nin sonlarına doğru Müttefiklerin yenilmesi üzerine, Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesini imzaladı. Bu antlaşmaya göre, Anadolu'nun Bir çok yeri gibi Maraş'da işgal altına girdi. Maraş, önce İngiliz kuvvetleri tarafından 23 Şubat 1919 da işgal edildi. 8,5 ay süren İngiliz işgali sırasında pek kayda değer bir olay cereyan etmedi. Bunun da en büyük sebebi işgal kuvvetleri arasında çok sayıda Cezayirli, Tunuslu ve Hintli Müslüman askerlerin bulunmasıydı. Ancak şehirde bulunan Ermeniler bundan rahatsızlık duyuyorlardı. Fıransızların maraş'a gelişi ve işgali Osmanlı Devleti, daha I. Dünya Savaşı devam ederken 1916'da yapılan ve Sykes-Picot adı verilen gizli bir anlaşma ile İtilaf Devletleri arasında paylaşılmıştı. Bu antlaşmaya göre Musul Fransızlara bırakılmıştı. İngilizler, çok eskiden beri devam ettirdikleri araştırmalar sonucunda ekonomik tespitler yaptırmışlardı. Bundan dolayı Musul'da zengin petrol yataklarının varlığını ve önemini çok iyi biliyorlardı. İngilizlerin amacı Irak petrolleri ile Basra Körfezi'ne hakim olmaktı. Çünkü Hindistan yolunun güvencesi ancak böyle sağlanacaktı. 15 Eylül 1919'da İngilizlerle Fransızlar arasında kararlaştırılan Suriye İtilafnamesine göre; Musul ve çevresini, bu bölgedeki petrol alanlarını İngiltere'ye devreden Fransa, buna karşılık onlardan boşalacak olan Maraş, Antep ve Urfa Sancaklarını işgal edecekti. Maraş halkı arasında 15 Ekim 1919 tarihinden itibaren İngilizlerin gideceği, yerlerine Fransızların geleceği söylentileri dolaşmaya başlandı. Her geçen gün bu haber daha da netleşti. İngilizlerden yakınlık göremeyen Ermeniler Fransızları dört gözle beklemeye başladılar. Çukurova bölgesinde halka karşı sert ve kırıcı bir tutum sergileyen Fransızların, Maraş'ı işgal edeceklerini duyduklarında halk endişeye kapıldı. Fransızların Maraş'a girmelerini önlemek için çareler düşündüler ve mitingler yaptılar. Ayrıca İngiliz ve Amerikan makamlarına çekilen telgraflarla olayı protesto ettiler. Fakat halkın bu gayret ve istekleri netice vermedi. 29 Ekim 1919 Çarşamba günü Fransız öncü kuvvetleri Yüzbaşı Julie komutasında Maraş'a geldi. 30 Ekim Perşembe günü de De Fontzine komutasında 1000 Fransız ve 500 Cezayir asıllı asker ile Fransız askeri elbisesi giymiş 400 Fransız eşkiyası Maraş'ı işgal etmeye başladılar. Maraş'ta bulunan Ermeniler Fransız işgal ordusunu coşkun gösterilerle karşıladılar. İşgalci Fransızlara çiçek buketleri sunularak “Yaşasın Fransızlar ve Ermeniler, Kahrolsun Türkler” diye bağıran Ermeniler taşkınlık ve çılgınlıklar gösterdiler. Türklerin milli ve dini değerlerine saldırdılar. İngilizlerin Türklere karşı Yunan ve Arapları kullandığı gibi Fransızlar da Ermenileri kullanıyorlardı. Suriye'deki Ermenilerden temin edilen askerlere Fransız üniforması giydirildi. İşgal etmek için bu askerleri Maraş'a getirildi. Fransızların Maraş'ı ve çevresini işgali İstanbul'da mitingler yapılarak pretesto edildi. Maraş halkının da yaptığı mitingle işgal pretesto edildi. İngiliz ve Fransız komutanlıklarına telgraflar çekildi. Güney cephesindeki gelişmeleri yakından izleyen Mustafa Kemal Paşa Maraş ve Antep'te halkı teşkilatlandırmak için yüzbaşı Kılıç Ali Bey'i ve Süvari Yüzbaşısı Yörük Selim Bey'i görevlendirdi. Yapılan görev taksimine göre Kılıç Ali Bey Pazarcık'ta karargahını kurarak halkı teşkilatlandıracaktı. Ayrıca Fransızların Antep'teki birliklerinin Maraş'taki birlikleri takviye etmelerine engel olacak ve İslahiye Türkoğlu üzerinden Maraş'a intikal edecek Fransızların yolunu kapayacaktı. Yüzbaşı Yörük Selim Bey ise Fransızların Maraş üzerinden İç Anadolu'ya doğru ilerlemelerine engel olmak için Göksun'da teşkilatlanacaktı. Ayrıca bunlar, gerektiğinde Maraş içindeki muharebelere katılacaklardı. Sütçü İmam Olayı 31 Ekim 1919 günü Ermeniler, Fransız askerleriyle birlikte şehri dolaşırlarken önlerine gelen Türklere hakaretler ederek saldırılarda bulunuyorlardı. Bu esnada bir grup Fransız askeri hükümet konağındaki nöbetçi askerlere sataşarak, devleti küçültücü ve tahrik edici sözler söylediler. Oradan geçmekte olan bir posta dağıtıcısını da dövdüler. Bütün bu haberler şehre yayıldı. Fransız askerleri, hürriyetine bağlı, şeref ve namusuna son derece düşkün, bu uğurda ölümü hiçe sayan Maraş halkını henüz tanımıyor, her yaptıklarının yanlarına kalacağını sanıyorlardı. Türkler için son derece çileli ve ağır geçen bu gün sona ermek üzereydi . İkindi üzeri bir grup Fransız askeri ve Ermeni, kışlalarına dönüyorlardı. O sırada Uzunoluk Hamamı'ndan çıkıp evlerine gitmekte olan kadınları gören işgalcilerden biri onlara yaklaşarak; “Burası artık Türklerin değildir. Fransız memleketinde böyle gezilmez” dedi. Bu sözlere önem vermeyen kadınlara güçlerini göstermek isteyen Fransız askerler sataşmaya başladılar. Kadınlardan biri olayın etkisiyle bayılınca diğer kadınlar da feryada başladılar. Hamamın yakınındaki Kel Hacı'nın kahvesinde bulunan Maraşlılar olay yerine gelerek Ermenileri uyardılar. Fakat Bunları dinleyen olmadı. Bunun üzerine Çakmakçı Said ve Gaffar Kabuloğlu Osman, hanımları işgalcilerin elinden almak isterken dipçik ve kurşunla ağır yaralandılar. Bu sırada yan tarafta küçük bir dükkanda süt satan ve olayları soğukkanlılıkla seyreden Sütçü Hacı İmam, Karadağ tabancasını alarak olay yerine geldi. Silahını, kadınlara sataşan ve Çakmakçı Said'i yaralayan Ermeni'nin üzerine doğrultarak ateşledi. Kurşun isabet eden Ermeni yere düştü diğerleri ise kaçtılar. Maraş'ta düşmana sıkılan bu ilk kurşun ile Türk milletinin işgalcilere ve Ermenilere, yaptıklarının yanlarına kalmayacağı gösterildi. Olay yerine Fransız askerleri geldi. Bu esnada Sütçü İmam, Nalbant Bekir'den aldığı bir atla Bertiz'in Ağabeyli köyünde bulunan Beyazıt oğlu Muharrem Bey'in yanına gitti. Ermenilerin ve Fransızların bütün çabalarına rağmen Sütçü İmam bulunamadı. Ancak olayın intikamını almak isteyen Ermeniler sağa sola ateş ederek Zülfikar Çavuş oğlu Hüseyin'i şehit ettiler. Bu arada; Türkleri öldürüp kadınlarını alacaklarını, camilerine çan takacaklarını söylemeye başladılar. Bu olayda aldığı yaradan ile daha sonra Çakmakçı Said Şehit oldu. Yaralanan Ermeni ise öldü. Ölen Ermeni için 1 Kasım 1919 tarihinde kalabalık bir cenaze töreni düzenlendi. Fransızlar da misilleme hareketlerine girişerek Sütçü İmam'ın dayısının oğlu Tiyeklioğlu Kadir'in ellerini ve ayaklarını arkasından bağlayıp burun ve kulaklarını kestikten sonra boğazlayarak şehit ettiler. Bayrak Olayı İşgalci güçlerin şehirde yaptığı taşkınlıklar tam bir terör havası estirir. Olaylar bir türlü durmak bilmez. 27 Kasım 1919 gecesi Ermenilerin ileri gelenlerinden Hırlakyan'ın evinde bir balo tertiplenir. Ziyafette yemekler yenilip içildikten sonra baloyu açmak ve Hırlakyan Ailesini şereflendirmek düşüncesiyle Guvernör Andre, Agop Hırlakyan'ın iki torunundan Osep'in kızı müstakbel Ermenistan Prensesi diye adlandırılan Helena'yı dansa davet eder. Genç kız; “Sizinle dans etmemekten üzgünüm, çünkü kendimi hala esaret ve zillet içinde yaşayan bir kadın olarak görüyorum. Kalesinde Türk Bayrağı dalgalanan bir memlekette, Fransızların hakim oldukları ve bizim emniyet ve hürriyet içinde yaşadığımızı nasıl düşünebiliyorsunuz?" diyerek, Guvernör Andrenin teklifini red eder. Bunun üzerine askerlerine emir veren Komutan, Kalede ki Türk Bayrağı'nı indirtir. 28 Kasım 1919 Cuma sabahı Maraş'lının kara sabahıdır. Yatağından kalkan Maraş'lılar, asırlardan beri Kale burcunda dalgalanan şanlı bayraklarını göremezler. Bu olay şehri infiale sürükler. Savcı Avukat Mehmet Ali Kısakürek derhal kaleme sarılıp “Alem-i İslam'a Hitap” beyannamesini yazarak şehrin muhtelif yerlerine dağıttırır. Halkı Bayrağın indirilmesine tepki göstermeye davet eder. “Ey Milleti Necibe-i Osmaniye! Vaktine hazır ol. Bin üç yüz küsur seneden beri Hz. Allah'ı ve Peygamber-i Zişan'ını hizmetinle razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına fethettiği bir kal'anın burcu balasındaki Al Sancağın, bugün Fransızlar tarafından indirilip yerine kendi bandıraları konuldu. Şimdi, acaba bunu yerine koyacak sende birkaç yüz İslam gayreti hiç mi yok. İgtişaş arzu etmeyelim. Yalnız pür vekar-ü azamet olarak, ol Al Sancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar Kemal-i muhabbetle yerlerimize avdet edelim. Korkma, korkma seni buradaki birkaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilen Allah'a kendi mevcudiyetini gösterecek olursan, değil birkaç Fransız kuvveti, hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol ve yürü... 28 teşrin-i sani yevm-il cum'a 1335" Bir Milletin İstiklaline son verilmesi anlamına gelen Bayrağının indirilmesi karşısında Maraşlılar sessiz kalmazlar ve halk Cuma namazı vakti Ulu Cami'de toplanır. Ezan okunduktan sonra, camide toplanan halk “Bayraksız namaz kılınmaz” diye bağırır. O esnada cami imamı “Aziz cemaat, kalesinde düşman bayrağı dalgalanan bir millet hürriyetini kaybetmiş sayılır. Hürriyet olmayan bir yerde Cuma namazı kılmak caiz değildir” diyerek dağıtılan beyannamenin doğru olduğunu tasdik eder. Bunun üzerine Maraşlılar topluca Kaleye hücum ederek, indirilen bayrağı yeniden Kale burçlarına diker ve Cuma namazı orada eda edilir. Büyük Savaş Başlıyor Bayrak olayının ardından şehir adım adım savaşa sürüklenir. Aslanbey Başkanlığında kurulan Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, her mahallede kurularak faaliyete geçer. Bir taraftan da Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile temasa geçerek direniş hazırlığına başlanır. 21 Ocak 1920 günü şehir harbi başlar. 22 gün ve gece süren bir mücadeleden sonra Maraşlılar 7'den 70'e silaha sarılarak tek yürek tek bilek halinde bütün mevcudiyetini ortaya koyar. Sonunda kendisini yok etmek isteyen düşmanı yerli işbirlikçileri ile birlikte mağlup eder, büyük bir zafere imzasını atar. Bu uğurda birçok evladını şehit verir. Maraş'ın düşman işgalinden kurtulması, Türk Kurtuluş Savaşının da ilk hareketini teşkil eder. Maraşlılar daha o tarihte “Kendini Kurtaran Şehir” unvanı ile anılmaya başlanmakla birlikte, çevre illerin de yardımına koşarak Milli dayanışmanın en güzel örneklerini verir.
  21. Dulkadiroğlu Beyliği Dönemi XIII. yüzyıl sonlarında Halep ile Antep arasındaki bölgeye yerleşen Bozok Türkmenleri, Memlukluların fetihlerinden sonra Antep'ten Elbistan'a kadar uzanan bölgeleri ele geçirdiler. Bunlar Antakya'dan başlayıp kuzey-doğu yönünde Maraş'a kadar uzanan Amanos Dağları'nın doğu vadisinde kışı geçirirler, yaz gelince de vadinin kuzeyinde Binboğa'lar, Berit, Nurhak, Akçadağ ve Tohma Vadisi ile çevrili yaylalara çıkarlardı. Bu Türkmenler, Oğuzların Bozok koluna mensup Bayat, Afşar ve Beydili beyleri idi. Dulkadiroğulları Beyliği'ni kuran Türkmenlerin hangi boydan geldiği kesin olarak bilinmemektedir. Fakat Dulkadir halkının çoğunluğunun Bayat boyuna mensup Türkmenler olduğu tahmin edildiğinden beyliğin kurucularının da Bayatlar olması mümkündür. Mısır ve Suriye'ye sahip olan Memluk Sultanı en - Nasır Muhammed b.Kalavun, Suriye sınırlarının güvenliğini sağlamak amacıyla Dulkadirli ailesinden Zeyneddin Karaca'ya hilat ve hediyeler vererek onu 1337'de Elbistan naipliğine atadı. Böylece Dulkadir Beyliği kurulmuş oldu. Dulkadir Beyliği Memluklulara bağlı olmasına rağmen Zeyneddin Karaca Bey, Memlukluların taht kavgalarından istifade ederek bağımsız hareket etmek istedi. Böylece beyliğinin sınırlarını Halep'e doğru genişletmeye çalıştı. Zeyneddin Karaca Bey, bir yandan topraklarını Suriye'ye doğru genişletirken bir yandan da kuzeye doğru Eretna Devleti topraklarına akınlarda bulundu. Melik Zahir unvanını alan Karaca Bey, 1348 yılında bağımsızlığını ilan etti. Fakat 1353 yılında Memluklulara yenilen Karaca Bey, Kahire'de idam edildi. Zeyneddin Karaca Bey'in idam edilmesinden sonra yerine oğlu Halil Bey Dulkadir Beyi oldu. 1354 yılından 1386 yılına kadar Dulkadir Beyi olan Halil Bey zamanında, beyliğin hudutlan Zamantı'dan (Pınarbaşı) Harput'a kadar genişledi; Halil Bey de babasının politikasını takip ederek bağımsızlığını ilan etmek istedi ise de Memluklular buna izin vermediler. Dulkadir Beyliği'ne fitne sokarak Halil Bey'i 1386'da kendi yakınlarına öldürttüler. Halil Bey'in öldürülmesinden sonra Dulkadir Beyliği'nin başına Sevli Bey geçti. Sevli Bey zamanında Memluklular, Dulkadir Beyliği arazisine hâkim olmak istediler. Bu yüzden iki taraf arasında birçok savaş oldu. Dulkadirlilerin bu savaşlarda başarılı olmaları nedeniyle Memluklu Sultanı Berkuk, Sevli Bey'in beyliğini tanımak zorunda kaldı. Sevli Bey topraklarını genişletmek için Memluklu topraklarına ve Kilikya Ermenileri üzerine akınlar yaptı. Sevli Beyin Memluklular için tehlikeli olmaya başladığını gören Berkuk, 1398 yılında bir suikast düzenleterek onu ortadan kaldırdı. Osmanlılardan yardım alırken bir yandan da Memluklularla dostane ilişkiler kurdu. Uzun yıllar Dulkadir Beyi olan Nasreddin Mehmet Bey 1442 yılında öldü.Nasreddin Mehmed Bey'in ölümünden sonra Dulkadir Beyliği'nin başına Süleyman Bey geçti. Onun zamanında Dulkadir Osmanlı ilişkileri gelişti. Süleyman Bey kızı Sitti Mükrime Hatun'u II. Murad'ın oğlu II. Mehmed'e (Fatih'e) verdi. Diğer kızım da Memluk Sultanı Zahir Çakmak'a verdi. iki büyük devletle akrabalık bağı kurarak beyliğine Karamanoğullarına ve Akkoyunlulara karşı savunmak için destek sağladı. Alaüddevle Bozkurt Bey'in babası olan Süleyman Bey, Maraş'ta bulunan Ulu Camii'yi yaptırdı. Süleyman Bey'in 1454 yılında ölümünden sonra yerine oğlu Melik Arslan, Dulkadir Bey'i oldu. Onun zamanında Dulkadirliler ile Akkoyunlular arasında savaşlar çıktı. Dulkadirlilerin elinde bulunan Harput (Elazığ) Uzun Hasan tarafından alındı ve Dulkadirlilerin başkenti Elbistan, Akkoyunlu ordusu tarafından tahrip edildi. Memluklu Devleti ile arası açılan Melik Arslan Bey, Memluklu Sultam Hoşkadem'in bir fedaisi tarafından Elbistan'da camide ibadet ederken 1465'de öldürüldü. Melik Arslan'ın öldürülmesinden sonra kardeşi Şahbudak Bey Dulkadir Bey'i oldu. Ancak kardeşinin öldürülmesinde rolü olduğu gerekçesiyle kendisine halk tarafından itibar edilmedi. Bu arada Fatih'in desteğini sağlayan Şehsuvar Bey, Dulkadir Beyliğini 1466'da ele geçirdi. Fatih'in yardımı ile Dulkadirlilerin başına geçen Şahsuvar Bey, üzerine gönderilen üç Memluklu ordusunu mağlup etti. Fakat Şehsuvar Bey, kazandığı zaferlere güvenerek Osmanlılara cephe aldı. Bunun üzerine Fatih sağladığı desteği çekti. Bu yüzden Şehsuvar Bey, Memluklulara karşı direnemedi ve 1472 yılında yakalanarak Kahire'ye götürüldü. Memluklu Sultanı Kayıtbay'ın emriyle Züveyle Kapısında aynı yılda idam edildi. Memluk Sultanı Kayıtbay'in desteği ile Şahbudak Bey ikinci kez Dulkadir Beyi olarak tayin edildi. Ancak Osmanlı Sultanı Fatih, yanında bulundurduğu Şahbudak Bey'in kardeşi Alaüddevle Bozkurt Bey'e destek vererek Onun Dulkadir Beyliği'ni 1480'de ele geçirmesini sağladı. Alaüddevle Bozkurt Bey, ilk yıllarında, Osmanlı'ların yanında yer aldı. Üzerine gönderilen Memluk Ordularını mağlup etti. Dulkadir Beyliği yüzünden Osmanlı-Memlük ilişkileri bozuldu. Çukurova'da hakimiyet mücadelesi yüzünden başlayan Osmanlı-Memlük savaşları 1485-1491 yılları arasında devam etti. Alaüddevle Bey, kızı Ayşe'yi II. Bayezit'e verdi. Bu evlilikten Yavuz doğdu. Böylece Alaüddevle Bozkurt Bey, Yavuz'un dedesi oldu. Alaüddevle Bozkurt Bey, Memlük ve Osmanlı toprakları arasında kalan beyliğinin devam edebilmesi için her iki devlet ile de yakın ilişkiler içine girdi. izlediği denge politikası ile uzun yıllar beyliğin başında bulundu. Ancak 1501'de Tebriz'de kurulan Türk Safevi Devleti ile mücadele etmek zorunda kaldı. Safevi hükümdarı Şah İsmail Anadolu'yu ele geçirmek istiyordu. Dulkadir topraklarına giren Şah İsmail 1507 yılında Elbistan'ı aldı ve burayı baştanbaşa tahrip ederek Maraş'ı da ele geçirdi. Şah İsmail'in çekilmesinden sonra Alaüddevle Bey Maraş ve Elbistan'ı yeniden ele geçirdi. Ancak Elbistan öyle tahrip edilmişti ki bu yüzden başkenti Maraş'a taşıdı. Bundan sonra Alaüddevle Bey, Osmanlılara karşı Memlukluların yanında yer almaya başladı. Hatta, ezeli düşmanı Şah İsmail'in üzerine Yavuz'un düzenlediği Çaldıran Seferi'ne çağrıldığı halde katılmadığı gibi Şah İsmail ile de ittifak kurdu. Alaüddevle Bey, Yavuz'un yanında bulunan kardeşi Şehsuvar Beylin oğlu Ali Bey'in Osmanlılar tarafından desteklenmesini hoş görmüyordu. Bu yüzden Çaldıran Savaşı'na giden Osmanlı ordusunun iaşe yollarını keserek teçhizatlarını yağmalattırdı. Yavuz Sultan Selim 1514 yılında kazanılan Çaldıran zaferinden sonra Dulkadir Beyliğini ortadan kaldırmak için harekete geçti. Kayseri sancak beyliğine getirilen Şehsuvaroğlu Ali Bey'e Dulkadir toprakları alındığı takdirde kendisine verileceği vaat edildi. 1515 'te Ali Bey ve Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa, Alaüddevle Bey üzerine gönderildi. 13 Haziran 1515'te Göksun yakınlarında Turna Dağında Osmanlılar ile Dulkadirliler arasında yapılan savaşta Alaüddevle Bey yenilerek dört oğlu ile birlikte idam edildi. Böylece Dulkadiroğulları Beyliği fiilen sona erdi. Yaklaşık 180 yıl devam eden Dulkadiroğulları Beyliği, Osmanlıların, Anadolu'da sınırlarına kattıkları son beyliktir. Dulkadiroğulları Beyliği; Kırşehir-Bozok-Kayseri-Pınarbaşı, Elbistan, Harput-Maraş-Kadirli-Antep gibi geniş bir alanda hakimiyet sürmüştü. Sözü edilen bu şehirlerde dulkadiroğullarından kalma birçok camii, kale, medrese, mescit, vs. eserlere rastlanmaktadır.
  22. Selçuklular Dönemi 23 Mayıs 1040 tarihinde Selçuklu ailesinin liderleri Tuğrul ve Çağrı Beyler Dandanakan Meydan Muharebesi'nde Gazneliler Devleti'ni mağlup ederek Horasan ve İran'da bağımsız bir devlet kurdular. Selçuklu Türklerinin bu başarısını haber alan Türkistan bölgesindeki Oğuz Türkmenleri batıya doğru hicret ederek İran'a girdiler. Tuğrul ve Çağrı Beyler, Türkmenleri Anadolu'ya yerleşmeleri için teşvik ettiler. 1018-1021 yılları arasında Çağrı Bey Doğu Anadolu Bölgesi'ne bir keşif hareketi yaparak Anadolu'nun siyasî, sosyal ve coğrafî durumu hakkında bilgi edindi. Anadolu, önce Bizans-Sasani, sonra da Bizans-Müslüman Arap çatışmalarına sahne olmuştu. Savaş ve istila alanına dönüşen Anadolu topraklarında nüfus oldukça azalmış ve bu yüzden Türkler'in yereşebilecekleri bir alan haline gelmişti. Bu bilgileri elde eden Çağrı Bey, maveraünnehr'e dönerek kardeşi Tuğrul Bey'e durumu arz etmiştir. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'in 1047 de batıya doğru hareketiyle Türkmenler Anadolu'ya doğru girmeye başladılar. Tuğrul Beyin amcaoğlu İbrahim Yinal komutasındaki Selçuklu ordusu 1048 yılında, Erzurum yakınlarında, Bizans ve Gürcü ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu zaferin arkasından kazanılan 1071 Malazgirt Savaşı ile Anadolu'nun kapısı Türklere açıldı. Malazgirt kahramanı Alparslan, Anadolu'nun fethi için büyük kumandanlarını görevlendirdi. Maraş bölgesinde 1021 yılı öncesi Rumlar, Süryaniler ve Nasturiler yaşamaktaydı. Ancak bu tarihte Bizans İmparatoru II.Vasil, Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaşayan ve Rumlarla aralarında mezhep kavgaları olan Ermenileri Kayseri, Sivas ve Malatya civarlarına göçürmüştü. Selçukluların Maraş bölgesini fethetmesinden önce burada Ermeni nüfus artmış ve bölge Bizans'a bağlı Ermeni valiler tarafından yönetilmeye başlanmıştı. O sıralar Bizans'ın Ortodoks mezhebini empoze etme baskılarına maruz kalan Ermeniler, Bizans'a karşı direnişe geçerek, Türklerin bölgeyi fethini kolaylaştırıcı yardımlarda bulundular. Bu sırada Maraş, Malatya, Harput, Palu, Elbistan, Tarsus ve Urfa'yı içine alan Ermeni asıllı Bizans komutanı Philaretos Brachmins, Bizans'a bağlılığını reddederek bir Ermeni prensliği kurdu ve Philaretos İslâmiyet'i kabul ederek Melikşah'ın vasalı oldu. Bu yüzden Bizans ve Ermeni kaynakları onu döneklikle suçlarlar. 1075'de İznik'i ele geçirerek Anadolu'da, Büyük Selçuklulara bağlı bir devlet kuran Süleyman Şah, Emir Buldacı komutasında bir orduyu Maraş ve Elbistan bölgesine gönderdi. 1086 yılında Emir Buldacı tarafından Maraş ve Elbistan bölgesi fethedilerek Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağlandı. Bu tarihten 1097 yılına kadar Türklerin elinde kalan Maraş, Haçlı istilasına uğradı. 1097 yılında Maraş'ı ele geçiren Haçlılar, burada Katolik Kilisesi ve Latin Piskoposluğu kurarak Antakya'ya doğru ilerlediler. Elbistan'ı da ele geçiren Haçlılar burada da bir Haçlı Prensliği kurdular. 1100 yılında Antakya Prensi Bohemond Malatya'yı işgal etmek için kuzeye doğru ilerlerken Maraş ovasında Danişmend Gâzi tarafından mağlup ve esir edildi. Bu tarihte Maraş Türklerin eline yeniden geçti. 1103 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I.Kılıçarslan, Danişmend Gâzi'yi mağlup ederek Maraş'ı Anadolu Selçuklularına bağladı. Ancak; kısa süre sonra Maraş yeniden Haçlıların eline geçti. I.Kılıçarslan 1105 yılında şehri alarak vezir Ziyaeddin Muhammed'e bağış olarak verdi. 1107 yılında Kılıçarslan'ın ölümünden sonra Maraş yeniden Haçlıların eline geçti. Burada bir Latin Senyörlüğü kuruldu. Şehir bazen Antakya Haçlı Kontluğu'na bazen de Urfa Haçlı Kontluğu'na bağlandı. 1114 yılında Maraş'ta büyük bir deprem oldu. Bu depremde şehir tamamen yıkıldı ve 40.000 kişi öldü. Türklerle Haçlılar arsında sık sık el değiştiren Maraş şehrine 1136 tarihinde Danişmendliler hakim oldular. Bizans İmparatorunun Haçlılara yardım etmesi ile Maraş yeniden Hıristiyanların eline geçti. Danişmendlilerin Anadolu'daki nüfuzuna son veren I.Mesud 1144 yılında Elbistan'ı, 1150'de de Maraş'ı alarak Anadolu Selçuklularına bağladı. I.Mesud Maraş bölgesini, gelecekte Selçuklu Sultanı olacak olan oğlu II.Kılıçarslan'a verdi. Bu tarihten sonra Maraş üzerinde Musul Atabegi Nureddin Mahmud Zengi ve II.Kılıçarslan arasında çekişme başladı. Nureddin Mahmud Zengi 1172'de Maraş'ı aldı. Ancak Selçuklulara geri iade etmek zorunda kaldı. Bu arada Maraş, Haçlıların yardımıyla Kilikya'da bir prenslik kuran Ermenilerin sık sık saldırılarına maruz kaldı. 1174 yılında Zengiler devletinin yıkılmasından sonra onların topraklarına sahip olan Mısır Sultanı Selahattin Eyyubi, Maraş bölgesine sahip olmak için Selçuklularla mücadeleye girişti. I.Kılıçarslan, bir yandan Kilikya Ermeni saldırısına, bir yandan da Antakya Haçlılarının saldırılarına karşı Maraş'ta bir uç beyliği kurdu. Komutanlardan Emir Hüsamettin Çoban'ı bu beyliğin başına getirdi. 1180 yılının sonlarında kurulan bu beylik, şehir 1259 yılında Ermenilerin eline geçinceye kadar devam etti. Hüsameddin Çoban'dan sonra bu beyliğin başına oğlu İbrahim, daha sonra da onun oğlu Nusrettin Hasan Bey geçti. 1234 yılına kadar Maraş Emirliği'nde kalan Hasan Bey zamanında Maraş yeniden imar edildi ve gelişti. Bugün Afşin ilçesi sınırları içerisinde olan Ashâbü'l-Kehf'te bulunan kervansaray, tekke ve cami Hasan Bey tarafından yaptırıldı. Nusreddin Hasan Bey zamanında Maraş üzerine saldıran Ermenilerle mücadele edildi. Hasan Bey'in ölümünden sonra Maraş Emirliği, sırası ile; oğulları Muzaferüddin ve İmadeddin'e geçti. 1240 yılında Anadolu'nun siyasî, sosyal ve ekonomik tarihinde önemli rol oynayan Baba İshak İsyanı, Maraş civarında oldukça etkili oldu. Ayrıca Maraş, Elbistan ve Malatya üçgeni arasında yerleşen Ağaçeri Türkmenleri, Selçuklu Devleti'ne karşı isyan ettiler. Zaten 1243 yılında Anadolu Selçuklu Devleti, Moğollara Kösedağ Savaşı'nda yenilerek onların hakimiyetine girmişti. Moğol hakimiyeti döneminde diğer Anadolu şehirleri gibi Maraş'ta da asayiş ve düzen bozuldu. Bir yandan Ermenilerin saldırıları, bir yandan Ağaçerilerin isyanı, diğer yandan da Moğolların akınları sebebiyle Maraş'taki Selçuk idaresi çöktü ve 1259 yılında Maraş Valisi İmadeddin şehri terk edince Kilikya Ermenileri Maraş'ı ele geçirdiler. Ermeni Prensi Hetum İlhanlı Hükümdarı Hülagu ile anlaşarak bölgenin hakimiyetinin kendisine verilmesini sağladı. 1277 yılında Mısır Türk Memlukluları Sultanı Baybars Elbistan'da Moğol ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bölgeyi Moğolların elinden almasına rağmen Selçukluların desteğini elde edemeyen Baybars, çekilmek zorunda kaldı. 1296 yılına kadar Kilikya Ermeni Prensliği'nin elinde kalan Maraş, Mısır Türk Memlukluları tarafından fethedildi. 1337 yılında Maraş ve Elbistan'da kurulan Dulkadiroğulları Beyliği kuruluncaya kadar Memlukluların Halep Valiliği'ne bağlı kaldı. Selçuklu fethiyle birlikte Anadolu Türkleşmeye ve İslâmlaşmaya başladı. Doğudan gelen Türkmen aşiretleri Maraş bölgesine de yoğun olarak yerleştiler. Dulkadiroğlu Beyliği öncesi, Memluk idaresi boyunca bölgede Türkmen nüfusu oldukça arttı ve bu sebeple Maraş bölgesine Vilayet-i Türkman, Türkmen İli gibi isimler verildi. Hatta günümüz tarihçilerinin bir kısmı Maraş bölgesini Türkmen deposu olarak ifade etmektedirler
  23. Osmanlı Dönemi 1515 Yılında Maraş ve çevresi Osmanlılar tarafından fethedildi. Ancak Dulkadiroğulları Beyliği'ne hemen son verilmedi. Yavuz Sultan Selim Dulkadir topraklarının idaresini Şehsuvaroğlu Ali Bey'e verdi. Ali Bey'in Dulkadir Beyi mi yoksa Osmanlı Devleti'nin bir valisi mi olduğu açıkça belli değildi. Şehsuvaroğlu Ali Bey, Maraş ve Elbistan civandan asker toplayarak Yavuz'un Memluklular üzerine yaptığı seferlere katıldı. 1516 yılında Nizip civanda Mercidabık Savaşında, Osmanlı ordusu Memluklu ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Memlük Sultanı Kansu Gavri yenilginin üzüntüsünden öldü. Onun yerine Tomanbay Memluklu Sultanı oldu. Ali Bey bu savaşın kazanılmasında büyük kahramanlıklar gösterdi. Antep ve çevresinin Osmanlı topraklana katılmasında etkili oldu. Ali Bey, Osmanlı ordusunun Suriye ve Mısır'a seferi sırasında Osmanlılara kılavuzluk yaptı. 1517 yıllarında Kahire önlerinde Ridaniye Savaşı'nın kazanılmasında büyük rol oynayan Ali Bey, Yavuz'un güvenini kazandı. Yavuz Sultan Selim, Memluklu Sultanı Tomanbay yakalanınca onu Ali Bey'e teslim etti. Ali Bey'in babası Şehsuvar, Kahire'nin Babü'z-Züveyle'de idam edilmişti. Babasının intikamını almak isteyen Ali Bey, Tomanbay'ı aynı yerde idam ettirdi. Mısır seferi dönüşünde Yavuz İstanbul'a giderken Ali Bey de Maraş'a döndü. Beyliğin merkezini Maraş'tan tekrar Elbistan'a taşıyan Ali Bey, kendisini bağımsız bir devletin hükümdarı gibi görerek Osmanlı Devleti ile dostça geçindi. Osmanlıların her yerde yardımına koştu. 1519 yılında eski Dulkadir toprakları olan Bozok (Yozgat)'da ortaya çıkan Celâl'in Osmanlılara karşı isyanını bastırarak, Celâl ve adamlarını ortadan kaldırdı. 1521 tarihinde Suriye'de Osmanlı Devleti'ne karşı Memluklu Devleti'ni yeniden kurmak için Canberdi Gazali büyük bir isyan başlatmıştı.Bu isyanı bastırmakla görevlendirilen Osmanlı komutanı Ferhat Paşa'yı beklemeden Canberdi Gazali'nin üzerine yürüyen Ali Bey, onu mağlup ederek katletti. Bu durum Ferhat Paşa'nın Ali Bey'i kıskanmasına ve rahatsız olmasına neden oldu. Ali Bey Osmanlılara bağlılık göstermesine rağmen kendini bir hanedan gibi görüyordu. Osmanlı Devleti ise onu bir sancak beyi olarak kabul ediyordu. Mısır ve Suriye'yi fetheden Osmanlıların toprakları arasında bağımsız bir devleti kabul etmesi asla mümkün değildi. Dulkadirli topraklarında Ali Bey'in bazı uygulamalarından rahatsız olan halkın, Padişaha şikayetleri üzerine, Osmanlı, Devleti, teftiş memurları gönderdi. Ali Bey içişlerine karışıldığını düşünerek gönderilen müfettişleri derhal katlettirdi. Bu olay iki taraf arasında bardağı taşıran son damla oldu. Ali Bey'i kıskanan ve ona muhalif olan Ferhat Paşa, Kanuni'den, onun katline dair bir ferman aldı. İran seferi bahanesiyle Tokat'a çağırtılan Ali Bey, Artukova'da (Artova) oğulları ile birlikte 1522'de katledildi. Böylece Dulkadiroğuları Beyliği tamamen Osmanlılara bağlandı. Dulkadiroğulları Beyliği topraklarına bağlı olan Maraş ve Bozok ayrı ayrı bağımsız sancak haline getirildi. 1537 yıllında Dulkadir Eyaleti kuruldu. Maraş merkez olmak üzere Antep, Sis ve Bozok da bu eyalete sancak olarak bağlandı. Maraş'ın Osmanlı topraklarına katılmasından sonra burada görev yapan Osmanlı idarecilerine karşı sık sık isyanlar çıktı. 1526 yılında Şöklenoğlu Musa isyanı oldu. Bu isyanın arkasında Atmaca adlı bir kişi vardı. Etrafına topladığı insanlarla isyan etti. Atmaca, Karaman Beylerbeyi Hürrem Paşa'yı yenilgiye uğrattı. Sivas Beylerbeyi Hüseyin Paşa da Atmaca karşısında mağlup oldu. Oldukça kapsamlı olarak ortaya çıkan bu isyana Dulkadirlilerden birçok insan katıldı. Atmaca isyanının bastırılmasından sonra Dulkadirli ailesinden Zünunoğlu ayaklandı. Zünunoğlu Osmanlılara yenilerek İran'a kaçtı. Aynı yıllarda Maraş ve Elbistan çevresinde, Kalender Çelebi, etrafına 30.000 kişi toplayarak büyük bir isyan çıkardı. Topraklan ellerinden alınmış Dulkadirlilerden birçok insan bu isyana katıldı. Sadrazam İbrahim Paşa, Dulkadirlilere eski dirliklerinin verileceğini vaat ederek bu isyanın bastırılmasını sağladı. Yavuz Sultan Selim 1514 yılında Çaldıran Zaferi'ni kazandıktan sonra, Doğubeyazıd civarındaki Türkmen aşiretlerinden Bayazıdlı ailesini Maraş'a yerleştirdi. Bu aile Maraş'a yerleştikten sonra Dulkadirliler ile Bayazıdlılar arasında büyük çekişmeler oldu. Osmanlı Devleti'nin desteğini elde eden Bayazıdlı ailesi Maraş tarihinde önemli rol oynadı. Bu aileden birçok kişi Maraş'ın idaresinde etkili oldu. Ailenin lideri İskender Bey'e Çavuşbaşılık rütbesi verilmesi ile Maraş'ta bu ailenin nüfuzu uzun yıllar devam etti. Bayazıdlı ailesinden birçok kişi gerek Maraş'ta, gerekse Osmanlı ülkesinin diğer yerlerinde önemli görevler üstlendiler. Dulkadir ailesi ise tamamen devlet idaresinden tasfiye edilemedi. Bu sebeple iki nüfuzlu aile arasındaki çekişme XIX. yüzyıla kadar devam etti. Dulkadiroğulları döneminde Maraş ve Elbistan, beyliğin önemli merkezlerindendi. Bu yüzden bu iki şehirde önemli siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmeler oldu. Ancak Maraş ve Elbistan, Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra diğer Anadolu şehirlerinden biri haline geldi ve eski stratejik önemini kaybetti. Kanuni döneminde Maraş bölgesinde birçok isyan hareketleri görüldü. Bilhassa Celâli İsyanları olarak adlandırılan bu ayaklanmalar bölgenin tahrip olmasına neden oldu. Bu yüzden yıkılan ve harap hale gelen Maraş Kalesi, Kanuni zamanında önemli bir onarım geçirdi. 1570 yılında, Osmanlı ordusunun Kıbrıs seferine Maraş Beylerbeyi Mustafa Paşa da katıldı. Mustafa Paşa, Maraş'tan topladığı askerler, ve 500 süvari ile Magosa istikametine gönderildi. Kıbrıs'ın fethi için Maraş'tan götürülen askerler önemli başarılar kazandılar. Kıbrıs'ın fethinden sonra Anadolu diğer şehirlerden olduğu gibi Maraş'tan da Türkler adaya yerleştirildi. Anadolu'dan Kıbrıs'a yerleşen Türkler ikamet ettikleri yerlere, geldikleri yerlerin adlarını verdiler. Adaya ilk çıkan Maraşlı göçmenler, Magosa Limanı'nın hemen güneyine yerleşerek bugünkü Maraş şehrine isimlerini verdiler. XVI. Yüzyılın sonları ile XVII. yüzyıl başlarında Büyük Celâli karışıklığı olarak adlandırılan isyanlar sırasında, Maraş bölgesinde de birçok olaylar meydana geldi. 1599'da çıkan Karayazıcı isyanı sırasında Maraş bölgesi eşkıyanın eline geçti. Maraş'ı ele geçiren Karayazıcı, şehri yakıp yıkarak Urfa'ya doğru kaçtı. Sokulluzade Hasan Paşa, Karayazıcı'nın adamlarını Göksun ve Elbistan arasında etkisiz hale getirdi. Bu savaşta isyancıların sayısı 30.000'i buluyordu. Bu nedenle isyanlar sırasında şehirler ve köyler boşaldı. Can güvenliği kalmayan halk ya dağlara kaçtı ya da Celâlilere katılmak zorunda kaldı. Hatta 1602 yılında Erzurum Beylerbeyi Mehmet Paşa, İstanbul'a yolladığı arzda Maraş halkından olup da topraklarını terk ederek Çıldır, Kars ve Gürcistan'a doğru kaçan büyük bir kalabalık olduğunu bildirdi. 1606 yılında Kuyucu Murat Paşa, Celâli isyanlarını bastırmakla görevlendirilince, Maraş Beylerbeyi de ona yardımda bulundu. Celâlilerin ileri gelenlerinden Canbulatoğlu etrafında toplanan isyancılar Amik Ovası'nda etkisiz hale getirildi. Maraş bölgesinde etkili olan isyanlardan biri de Kalender Çelebi isyanıydı. 1608 yılında, Kalender Çelebi Maraş ve Göksun civarına geldi. Kuyucu Murat Paşa, Göksun Boğazı'nda Kalender Çelebi'yi ağır bir yenilgiye uğrattı. 1622 yılında Maraş Türkmenlerinden Trablusşam Valisi Seyfioğlu Yusuf Paşa, Genç Osman'ının katledilmesini bahane ederek isyan etti. IV. Murat döneminde Maraş bölgesinde meydana gelen olaylardan biri de Abaza Mehmet Paşa isyanına Maraş Beylerbeyi Kalavun Yusuf Paşa'nın katılmasıydı. Abaza Mehmet Paşa'nın bu isyanı, devletle barışıp anlaşması ile sona erdi. 1654'de Seydi Ahmet Paşa Maraş valisi olarak atandı. Sadrazam İbşir Paşa tarafından kışkırtılan Ahmet Paşa daha sonra Anadolu valiliğine atandı. 1657'de Maraş valiliğine atanan Şam valisi Siyavuş Mustafa Paşa, Sadrazam olmak için çeşitli entrikalar çevirdi. Bu yüzden Köprülü Mehmet Paşa onu valilikten azlederek İstanbul'da idam ettirdi. Köprülü Mehmet Paşa, İsmail Paşa'yı Maraş'a göndererek burada asayiş ve düzeni yeniden sağlandı. Maraş'ın dağlık Zeytun bölgesinde bulunan Ermenilerin isyan etmeleri sebebiyle üzerlerine, 1780'de Maraş Valisi Ömer Paşa gönderildi. Zeytun'u kuşatan Ömer Paşa Ermenilerle girdiği çatışmada Şehit oldu. 1782 yılında Maraş valiliğine atanan Ali Paşa Ermenilerle yaptığı çatışmada geri çekilmek zorunda kaldı. 1808 yılında Maraş valiliğine Kalender Paşa atandı. Kalender Paşa Zeytun eşkıyasını etkisiz hale getirerek bölgede düzeni sağladı. Bayazıdlı ailesinden olan Kalander Paşa, daha sonra bu görevinden alındı. Bir müddet sonra affedilen Kalender Paşa, Kuşadası Muhafızlığı'na atandı ve 1822 yılında öldü. Kalender Paşa'dan sonra Maraş valiliğine Ahmet Şerif Paşa ve bundan sonra da Derviş Hasan Paşa atandı.1879 yılında Maraş civarındaki Zeytun Ermenilerinin isyanı üzerine, Yozgat Ayanı Çapanoğlu Celâl Mahmut Paşa, Ermenilerin üzerine kuvvet gönderdi ise de bir sonuç alınamadı. 1835-1839 yıllan arasında Maraş valiliği görevinde Bayazıd oğullarından Kalender Paşa'nın oğlu Süleyman Paşa bulunmaktaydı. Bunun zamanında Osmanlı Devleti'ne isyan eden Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa Maraş'ı ele geçirdi. Antep üzerinden, Kapıçam mıntıkasından Maraş'a giren İbrahim Paşa 40.000 kadar askerle Maraş'a girerek burayı işgal etti. 79 ay kadar Maraş'ta kalan İbrahim Paşa'nın zamanında Maraş'ta güvenlik sağlandı. İbrahim Paşa yapılan anlaşma sonucu Maraş'tan çekilerek Mısır'a döndü. Bundan sonra Maraş Eyaleti iptal edilerek bir kaza haline getirildi. Ancak Maraş'ın idari yapısında sık sık değişiklikler devam etti. Bu dönemde Maraş şehri bir ara kaza haline getirilip Adana Eyaleti'ne ve daha sonra Halep Eyaleti'ne bağlandı. Bir ara müstakil sancak oldu. Fırka-i İslahiye zamanında da kısa bir süre eyalet haline getirildi. Münip Paşa, 1852-1853 yılları arasında Maraş valiliği görevinde bulundu. Onun zamanında mahkeme, meclis idaresi ve tapu dairesi kuruldu. Yine Zeytun Ermenileri isyan etti. Maraş valiliğinde bulunan İşkodralı Mustafa Paşa, Ermenilerin üzerine asker göndermesine rağmen bir netice alınamadı. 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı'nın getirdiği yenilikler ve gelişmeler ülkenin birçok yerinde uygulanmaya başlandı.Müslümanlar ve gayrimüslimler 1856'da ilan edilen Islahat Fermanı ile eşit hale geldiler. Ancak kendilerine geniş imtiyazlar tanınan gayrimüslimler, Osmanlı ülkesinin her tarafında istedikleri şekilde sosyal, ticari, ekonomik ve dini faaliyetlerde bulundular. Buna karşılık Müslümanlar Islahat Fermanı'na tepki gösterdiler. 1856 Islahat Fermanı'na tepki olarak Maraş halkı isyan etti. Bu isyanda on bin kişi hükümet binasına yürüdü. İsyan sırasında aşırı derecede ülkesinin çıkarını savunan ve Türklere hakaret eden İngiliz Konsolos Vekili Hoca Guermani ile eşi öldürüldü. Bu yüzden Maraş mutasarrıfı Münip Paşa görevden alındı ve olayın failleri yargılanmak üzere Adana'ya gönderildi. İsyan sırasında İngiliz ve Ermenilerin yaptıklarına tahammül edemeyen Maraşlılar, iki nüfuzlu aile arasındaki çekişme yüzünden büyük sıkıntılar çektiler. Bu arada Kırım Savaşı'nın otorite boşluğundan istifade eden Tecirlü aşireti de Ahmet Paşa ve Kerim Bey öncülüğünde şehri bastı. Maraş'ın ileri gelen aileleri ile devlet görevlileri arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Devlet idaresinin zayıflığı nedeniyle ortaya çıkan bu isyanda bir kısım insanlar Zeytun Ermeni eşkıyasını Maraş'a çağırdılar. 500-600 kişilik Ermeni eşkıyası Maraş'ı basarak halkı yağmaladılar. Şehirde altı gün kalan Ermeniler büyük tahribat yaptılar. Bu olayı bastırmak üzere Maraş Mutasarraflığı'na Hurşid Paşa atandı. isyana karışan Bayazıdlı beyleri kaçtılar ve onlardan sadece Kerim Bey tutuklandı. Bir süre sonra da Bâb-ı Ali'ye yapılan baskılarla Hurşid Paşa görevden alındı. 1860 ' da Maraş mutasarrıflığı'na Aziz paşa atandı. bu arada Zeytun Ermenileri Fransa Cumhurbaşkanı III. Napolyon ' a başvurarak Kilikya Dağlarında 70.000 silahlı adamları olduğunu addia etti ve böylece bağımsızlıklarının sağlanması için yardım istediler. Amaçları sayılarını fazla göstererek bağımsızlık taleplerini ortaya koymak ve Dünya kamuoyunu Osmanlı, aleyhine yönlendirmekti. Maraş valiliğine Aziz Paşanın yerine 1862 yılında Aşir Paşa atandı. Aşir Paşa, Ermenilerin saldırıları ile bozulan asayişi yeniden sağlayarak yolları ve köprüleri tamir ettirdi. Ancak bu sırada Maraş'ta bir kıtlık ve arkasından da kolera salgını ortaya Çıktı. 10.000 kişinin ölümüne neden olan bu salgında Maraş Mutasarrıfı Aşir Paşa da vefat etti. 1853 yılında Kırım Savaşı sırasında devletin asker sıkıntısı çekmesi sebebi ile Adana, Maraş ve Kazan dağları arasında kalan bölgedeki aşiretlerden asker talep edilmişti. Ancak bu istek bölgedeki aşiretlerin devlete isyan etmeleri nedeniyle gerçekleşemedi. Savaştan sonra Osmanlı Hükümeti hem orduya yeni asker kaynakları temin etmek, hem de bölgeyi itaat altına alıp güvenliği sağlamak, böylece eşkıyalığa son vermek, vergileri düzenli bir şekilde almak ve birçok karışıklığa yol açan konargöçerleri yerleşik hayata geçirip ziraata teşvik etmek için 1865'te Fırka-i İslahiye birliğini kurdu. 1853 yılında Kırım Savaşı sırasında devletin asker sıkıntısı çekmesi sebebi ile Adana, Maraş ve Kazan dağları arasında kalan bölgedeki aşiretlerden asker talep edilmişti. Ancak bu istek bölgedeki aşiretlerin devlete isyan etmeleri nedeniyle gerçekleşemedi. Savaştan sonra Osmanlı Hükümeti hem orduya yeni asker kaynakları temin etmek, hem de bölgeyi itaat altına alıp güvenliği sağlamak, böylece eşkıyalığa son vermek, vergileri düzenli bir şekilde almak ve birçok karışıklığa yol açan konargöçerleri yerleşik hayata geçirip ziraata teşvik etmek için 1865'te Fırka-i İslahiye birliğini kurdu. Veysi Paşa 1869 yılında Maraş mutasarrıflığı'na atandı. Bundan sonra sırasıyla Tevfik Paşa, Naşit Paşa ve Kozan Mutasarrıfı Aslan Paşa, Maraş mutasarrıflığına atandı. Aslan Paşa zamanında Maraş'ta Maarif Teşkilatı kuruldu ve ilk Rüşdiye Mektebi açıldı. Osmanlı Devleti, müttefikleri Almanya, Avusturya-Macaristan imparatorluğu ve Bulgaristan'ın I.Dünya Savaşı'ndan çekilmeleri sonucunda, tek başına İtilaf Devletlerine karşı koyamayacağını anlayarak ateşkes istemek zorunda kaldı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, itilaf Devletleri ile 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması'nı imzaladı. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın yedinci maddesi, İtilaf Devletlerine, güvenlikleri gereğince, gerekli gördükleri stratejik yerleri işgal etme hakkını tanımakta idi. Bu madde gereğince Adana, Maraş, Urfa, Antep ve Antakya yöresi İngilizler tarafından işgal edildi. Suriye üzerinden bu bölgeleri işgale başlayan İngiliz askerleri, buradaki Ermenileri de bölgeye gelmeye teşvik etti. Daha sonra İngilizlerle Fransızlar arasında yapılan anlaşma sonucunda; Suriye ile Adana, Maraş, Urfa, Antep ve Antakya yöreleri Fransız işgaline bırakıldı. Fransızlar Ermenileri kendi ordularında kullanmak, onların desteğini sağlamak ve bölgede hakimiyet kurmak için Ermenileri bölgeye yerleştirmeye başladılar. Türklerden intikam almak amacıyla Fransız ordusuna katılan Ermeniler Maraş bölgesine gelmeye başladılar. Bölgeye gelen Ermenilerin sayısı 150.000 kişiyi geçmekte idi. Maraş'ın Fransız işgali döneminde Ermeniler, Fransız'larla işbirliği yaparak Türk halkına akıl almaz mezalimde bulundular ve Milli Mücadelenin ilk kıvılcımı olan savaş 11 Şubat 1920'de Fransız'ların şehri terk etmeleri ile sona ermiştir.
  24. _asi_

    Kahramanmaraş Tarihi

    KAHRAMANMARAŞ' IN TARİHİ Bir kentin adının yazılı olduğu dönem, kentin geçmiş kültürüne ait yapıt ve eşyaların bulunduğu müze, yazılı ve tarihi kaynaklarda kent hakkında verilen bilgilerin yazıldığı tarih gibi belirgin kaynaklar, o kentin geçmişe olan derinliği hakkında doğru bilgileri verecek olan belgelerdir. Bu ölçütler çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında; Maraş'ın, bugünkü ismi ile Kahramanmaraş'ın, çok eskiye dayanan tarihi, önemli bir kent olduğunun göstergesidir. Bu kentin en az 3 bin yıl öncesine kadar bilinen bir adı, 7 bin yıl öncesine kadar bilinen bir tarihi vardır. Maraş kentinin adı ile ilgili en eski, en önemi yazılı kaynaklar; M.Ö. 9. yüzyıldan başlayıp 8. yüzyılın sonlarına kadar takip edilebilen Asur metinleridir. M.Ö. 9. yüzyıl ortalarına rastlayan Asur Krallarından Tiglatplazer zamanından itibaren başlayıp, II. Sargon zamanına yani M.Ö. 8. yüzyıl sonlarına kadar hüküm süren kralların her yıl Anadolu'ya yaptıkları askeri seferlerden söz edilen yıllıklarda, GURGUM krallığı ve bu krallığın başkenti MARKAS veya MARKASİ'den söz edilmektedir. Maraş adının Hititlerden geldiğini doğrulayan Asur kaynaklarında da şehrin adı Markaji şeklinde ifade edilmektedir. Asur kralı Sargon zamanından kalan Boğazköy yazıtlarında Maraş'ın adı yer almaktadır. Geç Hitit Devleti'nin önemli merkezlerinden biri olan Maraş'ın adı bu dönemde Gurgum olarak belirtilmektedir. Milattan Sonra (İ.S.) I.yüzyılda Roma İmparatorluğu bölgeyi ele geçirince Maraş'ın adı Germanicia olarak değiştirilmiştir. Roma ve Bizans İmparatorluğu döneminde bu adla anılan şehir, Müslümanlar tarafından fethedilince ilk şekli olan Maraj ismi kullanılmaya başlanmıştır. Arap alfabesinde “j” harfi olmadığından şehrin adı Mer'aş şeklinde yazılmıştır. Bu görüşlerin yanı sıra Maraş adının Arapça “zelzele-titreme” anlamına gelen “Re'aşa” fiilinden türeyerek “Meraş” şeklinde yazıldığı da ifade edilmektedir. Osmanlılar döneminde, bölgede Dulkadiroğulları Beyliği'nin kurulmasından dolayı şehrin adı, Zülkadir şeklinde de yazılmıştır. Maraş adının nereden geldiği ve anlamının ne olduğuna dair birkaç görüş ileri sürülmektedir. Tarihçi Herodot, Maraş şehrini Hitit komutanlarından Maraj adlı bir askerin kurmasından dolayı şehre Maraj adı verildiğini belirtmektedir. Şehrin adı, Hititlerden kalan yazıtlarda Maraj ve Markasi şeklinde geçmektedir. Maraş kentinin eski ve köklü bir yerleşim yeri olduğunun en önemli göstergelerinden biri olan; bir kısmı Türkiye'nin değişik müzelerinde, bir kısmı da Kahramanmaraş müzesinde bulunan kültürel kalıntılardır. Halen İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi'nde sergilenen Maraş Aslan'ı nadide eserlerin başında gelir. Bazalt'tan yapılmış bu Aslan, kayıtlara göre Maraş Kalesi'nde bulunmuştur. Sanatsal özellikleri ile bu Aslan, tam bir Hitit eseridir. Bu heykelin en dikkat çekici tarafı ise; üzerinde yer alan Hitit hiyeroglifi ile yazılı uzunca bir metindir. Bu metin; Maraş tarihinin önemli bir bölümüne ışık tutmaktadır. M.Ö. 9 yüzyıl'da kenti yönetmiş olan Kral Halparunda'nın, bu yazıtta, kendi soyunun, babasının, dedelerinin ve geçmiş kralların adlarını yazarak kraliyet geçmişi hakkında bilgi vermektedir. Maraş'ta bulunmuş olan en zengin arkeolojik malzemelerin mezar taşları olduğu görülmektedir. Maraş'ta bulunmuş olduğu halde dışarıdaki müzelerde sergilenen birkaç önemli eserden birisi, Paris Louvre Müze'sinde, birisi İstanbul Arkeoloji Müze'sinde sergilenmektedir. Heykel grubu içerisinde bulunan eserlerden; Maraş'ta yaşayan Hitit halkının güçlü bir aile yapısının olduğu, okuma yazmanın, ticaretin, bilgi edinmenin önemli bir yer tuttuğu anlaşılmaktadır. Günümüzde de Kahramanmaraş halkının okumaya meraklı olması, ilin eğitim seviyesinin yüksek olması ilginç bir durumdur. Kentin tarihi ile ilgili en geçerli kaynaklardan ve belgelerden birisi de yazılı belgelerdir. Yukarıda sözü edilen; gerek mezar taşları, gerekse Maraş Aslan'ı ve M.Ö. 1370-1335 yılları arasında hüküm süren Hitit Kralı I. Şuppililuma'nın Karkamış Kralı ile yaptığı anlaşma, bu yazılı belgeler arasındadır.Öteden beri kesintisiz bir yerleşim merkezi olan ve her dönemde önemini koruyan, Gurgum Krallığına başkentlik yapmış olan Maraş, bu önemini belki de coğrafi konumundan almakta idi. Sırtını bir yandan Toroslar'a veren, önünde, içerisinden nehirlerin, çayların aktığı mümbit alüvyon bir ovanın bulunması , doğudan batıdan, güneyden gelen yolların kavşağında yer alması Maraş'ı geçmişten bu yana devamlı önemli kılmıştır. Hititler dönemi ( M.Ö. 2000 - 1200 ) Hititler, M.Ö. 2000-1200 yılları arasında Anadolu'da hakimiyet sürdükleri dönemde Maraş bölgesinde de egemen olmuşlardır. Hititler döneminde bu şehrin adına Maraj ve Markasi denilmektedir. Hititler döneminde Maraş bölgesinde Elbistan, Pazarcık ve Türkoğlu ilçeleri sınırları içinde bir çok yerleşim merkezinin olduğu görülmektedir. Elbistan'ın Karahöyük harabelerinde yapılan kazılarda; Hititler'in hüküm sürdüğü bu alanda, Asur ticaret kolonilerine ait çanak, çömlek, tunç ve kemik kalıntıları ele geçirilmiştir. Hititlere ait anıtsal yapılara da rastlanmıştır. Elde edilen eserlerin üzerinde Hitit figürleri görülmektedir. Asurlular Dönemi ( M.Ö. 720 - 612 ) M.Ö. VIII. yüzyıl. sonlarında Asur krallarından Sargon II. zamanında (M.Ö.721-705) Gurgum şehir devleti yıkılmış ve Maraş bölgesi Asurlulara bağlanmıştır. Asurlular döneminde şehir, bir ara, Urartuların yönetimine geçmiştir. Yine iki Türk kavmi olan Kimmerler ve İskitler Anadolu istilâları sırasında Maraş'ı da ele geçirmişlerdir. Asurlular zamanında Maraş, ticaret yolları üzerinde bulunması sebebiyle önemini korumuştur. Kapadokya-Mezopotamya ticareti Maraş üzerinden sağlanmıştır Persler Dönemi ( M.Ö. 612 - 550 ) Maraş bölgesindeki Asur egemenliği fazla sürmedi. M.Ö.612 yılında Med devletinin kralı Keyaksases, güney komşusu Babillerin de yardımı ile Asur başkenti Ninova'yı ele geçirmiş ve bütün Asur ülkesinin kalelerini yağmalayarak bu devlete son vermiştir. Bir süre sonra da Güneybatı İran'da Ahameniş soyundan gelen II.Kiros, Medleri ortadan kaldırarak İran'da Pers İmparatorluğu'nu kurdu (M.Ö.550). Anadolu'yu istilaya başlayan II. Kiros, Lidya kralını mağlup ederek diğer Anadolu şehirleri gibi Maraş'ı da topraklarına kattı. Pers kralı I. Darius zamanında Anadoludaki istila edilmiş şehirler idari bölümlere ayrıldı. Maraş şehri de Kapadokya Satraplığı'nın (Eyalet) sınırları içinde kaldı Makedonyalılar Dönemi ( M.Ö. 333 - 64 ) Perslere bağlı Kapadokya Satraplığı hakimiyetinde kalan Maraş şehri M.Ö.333 yılında İskender İmparatorluğu'na bağlandı. Makedonya İmparatoru Büyük İskender M.Ö.333 yılında Pers İmparatoru III.Darius'u Issos'da (Ayas-İskenderun) yenerek bu devleti yıktı ve Maraş'ı da ele geçirdi. Böylece Maraş şehri Helenizm uygarlığına bağlandı. Afşin, Göksun ve Maraş'ın geniş ovalarında bu dönemlere ait sikke, sütun başları ve heykeller bulundu. M.Ö.323'de Büyük İskender ölünce Makedonya İmparatorluğu, onun generalleri arasında paylaşıldı ve Maraş şehri de İskender'in generallerinden Selefkus'un payına düştü. Suriye'yi içine alan Asya Krallığı topraklarından sayılan Maraş, bir süre sonra Kapadokya Krallığı'na yeniden bağlandı. Büyük Roma İmparatorluğu dönemi ( M.Ö. 64 - M.S. 395 ) M.Ö.192 yılında Romalılar, Anadolu'ya girerek Toroslara kadar Batı ve İç Anadolu'yu Selefkuslar'ın elinden alarak kendilerine bağladılar. M.Ö.64 yılına kadar Selefkuslar'a bağlı kalan Maraş, bu krallığın merkezi Antakya'nın Romalılar tarafından alınmasıyla bu devletin eline geçti. Maraş'ı Roma'ya bağlayan komutan Pompeius'tu. Yukarı Suriye ve Maraş civarında oturan Kommegen'ler, Romalıları bir hayli uğraştırarak ihtilaller çıkardılar. Bazen bağımsız bazen de Roma'ya bağlı, başkenti de Samsat olan Kommegene Krallığı, Maraş bölgesini de yönetti. Bu dönemde Sasanilerin Maraş'a kadar akınlar yaptığı görülmektedir. Roma İmparatorluğu döneminde Maraş şehrinin adı Roma generali Caligula'nın onuruna Germenicia veya Germenika olarak değiştirildi. Maraş Roma İmparatorluğu döneminde oldukça gelişti.Hititlerden kalan Maraş Kalesi, Roma İmparatorluğu zamanında tamir edildi. Maraş merkeze bağlı Göllü Köyü'nün 2 km. batısındaki Roma Nekropolü son derece önemlidir. Pazarcık ilçesine bağlı Evri ve Tilkiler Köyü'nün çevresinde tek parça kayalara oyulmuş büyük çaptaki su sarnıçları da birer Roma eseridir. İslam Bizans Mücadelesinde Bir Serhat Şehri Kahramanmaraş Hz. Ömer zamanında başlayan fetihler, Antik dünyanın haritasını birbirine katarak iki büyük imparatorluktan biri olan Sasani İmparatorluğu'nu tarihe gömmüş, Bizans İmparatorluğu'nun elindeki Mısır, Kuzey Afrika, Filistin, Suriye ve Ermenistan'ı koparıp almıştır. İslam orduları tabii bir set oluşturarak, doğudan batıya doğru uzanan Toros dağlarına gelip dayanmışlardır. Hz Ömer zamanından Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethine kadar, yaklaşık sekiz asır boyunca müslümanlar, hıristiyan Bizans'la bugünkü Anadolu topraklarında mücadele etmişlerdir. İslam-Bizans mücadelesinde, özellikle de ilk üç asırda en kanlı savaşlar, Toros dağlarının geçitleri arasında ve Tarsus'tan kuzey doğu istikametine ilerleyerek Adana, Misis, Maraş, Hades, Darande, Malatya, Kemaliye ve Erzurum'dan Tiflis'e uzanan bölgede cereyan etmiştir.
  25. _asi_

    Kahramanmaraş Genel Bilgi

    Kahramanmaraş Genel Bilgi Akdeniz Bölgesi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yer alan Kahramanmaraş’ın doğusunda Malatya ve Adıyaman, güney ve güneydoğusunda Gaziantep, batı ve güneybatısında Adana, kuzeybatısında Kayseri, kuzeyinde de Sivas illeri bulunmaktadır. İlin yüzey şekilleri Torosların güneydoğu parçaları olan, yükseklikleri 3000 m.ye ulaşan dağlar, bunların arasında kalan platolar ve tektonik kökenli düzlüklerden oluşmaktadır.Güneydoğu Torosların uzantıları olan Engizek Dağı, Ahırdağı, Amonos ( Nur) Dağları, Nurhak Dağları, Kandil Dağları, Sarımsak Dağı, Düldül Dağı ve Binboğa Dağı il topraklarını engebelendirmektedir. Bunlar jeolojik dönemlerde, üçüncü zamanın Alp sistemi kıvrım dağların olup, çeşitli aşınmalarla düzleşmiş ve Neojen dönemin sonunda yükselmiş kırıklı ve kıvrımlı dağ sıralarıdır. İl toprakları 350-3000 metre arasında değişen geniş ovalarla kaplıdır. Ceyhan Vadisi boyunca sıralanan bu ovaların başlıcaları Elbistan Ovası ,Göksun Ovası ve Kahramanmaraş ovalarıdır. Ayrıca Gâvur, Maraş, Göksun, Aşağı Göksun, Afşin, Elbistan, Andırın, Mizmilli, Narlı ve İnekli Ovaları da onları tamamlamaktadır. İl topraklarını sulayan önemli akarsuyu, 509 km. uzunluğundaki Ceyhan Nehri’dir. Orta Toroslarda Nurhak Dağı’ndan Söğütlü deresi ismi ile çıkan, Hurman ve Göksun Çaylarının birleşmesi ile Ceyhan ismini alan bu nehir, Çukurova’dan geçerek İskenderun Körfezi’ne dökülür. Bu arada dağlardan küçük akarsular da ona katılır. Ceyhan Nehri’nin bir diğer kolu ise Aksu Çayı’dır. İldeki diğer akarsular, Deliçay, Erkenez Çayı, Körsulu Çayı, Peynir Dere, Kerhan, Geben, Nurhak, Söğütlü, Hurman, Üngüt, Mismilli, Göksu ve Gökpınar’dır. Kahramanmaraş’ta Gavur Gölü bataklık olduğundan, D.S.İ. tarafından kurutulmuş ve bunun dışında da ilde doğal göl bulunmamaktadır. Ahır Dağlarında tektono-karstik özellikteki Karagöl ile Küçük Göl yer almaktadır. Ayrıca İl alanında Kartalkaya Barajı (Aksu çayı üzerinde,sulama amaçlı ve taşkınların korunması amaçlı, bitmiş durumda), Sır Barajı (Ceyhan nehri üzerinde, enerji üretim amaçlı,bitmiş durumda), Ayvalı Barajı ( Erkenez çayı üzerinde, içme ve sulama amaçlı, yapımı devam etmekte ve Kılavuzlu Barajı (Ceyhan nehri üzerinde,enerji üretimi amaçlı,yapımı devam etmekte), Menzelet Barajı (Ceyhan Nehri üzerinde, enerji üretim amaçlı) Berke Barajı (Ceyhan Nehri üzerinde, enerji üretim amaçlı) yer almaktadır. Kahramanmaraş’ta yükseltiye bağlı olarak bitki örtüsü de değişmektedir.Burada Orman, Alpin ve Maki Formasyonu olmak üzere üç çeşit bitki formasyonu görülmektedir. Bunlardan Çalı Formasyonu 500-1200 metreler arasında yer almaktadır. Maki Formasyonu içinde , Kermes meşesi, Mazı meşesi, Laden, Sandal, Zeytin, Diş budak, Sumak, Akça Kesme, Karaçalı, Erguvan gibi bitki türlerine rastlanır. Orman Formasyonunda iğne yapraklı ağaçlardan Kızılçamlar çok sayıda bulunmaktadır.Bunların arasında, Karaçam, Göknar, Sedir, Ardıç ve Meşe türleri bulunmaktadır. Alpin ot formasyonunda Geven, Burçak, Menekşe, Gelincik, Yumak, Çoban Yastığı gibi bir bitki örtüsü bulunmaktadır. Kahramanmaraş üç ayrı coğrafi bölgenin, Akdeniz Bölgesi ,Doğu Anadolu Bölgesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin birbirine en çok yaklaştığı alanda yer almaktadır. Coğrafi konumu ve diğer faktörlerinde etkisi ile üç farklı iklim tipi arasında “Bozulmuş Akdeniz İklimi’’ne daha yakın bir iklim özelliği gösterir. Kahramanmaraş’ta merkezde görülen iklimin aksine kuzeye doğru gidildikçe yükseltiye bağlı olarak tamamen karasal iklim özellikleri görülür. Deniz seviyesinden 568 m. yükseklikteki K.Maraş’ın yüzölçümü 14.346 km2 olup, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, 1.002.384’tür. İlin ekonomisi tarım, hayvancılık ve ormancılığa dayalıdır. Kahramanmaraş’ın doğal yapısı ve farklı iklim özellikleri her türlü tarım ürününün burada yetiştirilmesine olanak sağlamaktadır. Ayrıca Kartalkaya Barajı’nın tarım alanlarını sulaması ile de sebze ve meyve üretimi geniş ölçüde artmıştır. Yetiştirilen başlıca ürünler; buğday, arpa, şeker pancarı, nohut, çiğit, pamuk, patates, soğan, fasulye, üzüm, elma, domates, patlıcan, lahana, salatalık, armut, zeytin, kayısı, dut, ceviz, şeftalidir. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmakta olup, sığır, koyun, at, kıl keçisi, inek yetiştirilmektedir. Kümes hayvancılığı ve arıcılık da yapılmaktadır. Ormancılıkta, yakacak ve kerestenin yanı sıra, reçine ve defne yaprağı elde edilir. Kahramanmaraş kalkınmada öncelikli iller kapsamına alındığından sanayii tesisleri kurulmuştur. Bunlardan başlıcaları; Pamuklu Sanayii Müessesesi, Süt Endüstrisi Kurumu, Et Balık Kurumu, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Türkiye Elektrik Kurumu’dur. Bunların yanı sıra özel sanayii kuruluşları da bulunmaktadır. İldeki yer altı kaynakları ise; Afşin yöresinde çimento hammaddesi, Elbistan yöresinde alüminyum ve demir, Pazarcık yöresinde manganez, tuğla ve kiremit hammaddesi, merkezde barit yataklar bulunmaktadır. Ayrıca ilin çeşitli kesimlerinde maden suyu kaynakları vardır. Maraş adının nereden geldiği ve anlamının ne olduğu konusunda bazı görüşler ileri sürülmüştür. Herodot, Maraş şehrini Hitit komutanlarından Maraj adlı birisinin kurmasından dolayı şehre bu ismin verildiğini belirtmektedir. Hitit İmparatorluğu ( M.Ö. 2000 - 1200 ) döneminde Hititlerin önemli merkezlerinden biri olan şehrin ismi, Hitit tabletlerinde Maraj ve Markasi şeklinde geçmektedir. Asur kaynaklarında da şehrin ismi yine Markaji şeklinde geçmektedir. Asur krallarından Sargon döneminden kalan Boğazköy yazıtlarında ise kentin adına rastlanmaktadır. Hitit Devleti’nin merkezlerinden biri olan Maraş’ın adı bu dönemde Gurgum şeklinde belirtilmektedir. M.S. I. yüzyılda Romalılar yönetimine geçince bu kentin ismi Germanicia olmuştur. Roma ve Bizans İmparatorluğu döneminde Germenicia olarak anılan şehir, Araplar tarafından ele geçirilince eski ismi olan Maraj olarak kullanılmıştır. Arap alfabesinde "j" harfi olmadığından bu isim Mer’aş şekline dönüşmüştür. Osmanlılar döneminde şehrin adı bölgede Dulkadiroğulları Beyliği’nin kurulmasından dolayı Zülkadir olarak da anılmıştır. Kahramanmaraş’ın tarihi oldukça eski yıllara inmektedir. Döngele Köyü’ndeki mağaralarda yapılan araştırmalarda yörede, ilk yerleşimin Üst Paleolitik Çağda (MÖ.45.000-15.000) başladığı, Neolitik Çağda (MÖ.8000-5500), İlk Tunç Çağda (MÖ.3500-2000) sürdüğü anlaşılmıştır. Orta Tunç Çağında (2000-1500) Kapadokya ile Anadolu’nun bazı kesimlerini Mezopotamya’ya bağlayan kervan yollarının kavşağında bulunuşundan ötürü yöre, tarih boyunca önem kazanmıştır. Hitit devletlerinden Gurgum’un merkezi olan bu şehrin günümüzdeki yerine taşınmadan önce iki kez yer değiştirdiği söylenmektedir. Bunlardan birine göre ilk Maraş’ın bugünkü şehrin 20 km. güneyinde Erkenez Çayı kenarında Elmalar Köyü’ne yakın Himli Höyük civarında, Asurlular tarafından M.Ö.2500 yıllarında kurulduğu iddia edilmiştir. Ancak burada günümüze ulaşan kalıntıları büyük bir şehir merkezine ait olamayacağı izlenimini vermektedir. Büyük olasılıkla burası bir Asur ticarî koloni kasabası idi. Maraş’ın ikinci yerinin günümüzde Karamaraş diye anılan ve Namık Kemal Mahallesi’nin bulunduğu yer olduğu da söylenmektedir. Maraş’ın, buraya Hamdanoğulları Hükümdarı Seyfüddevle tarafından (M.S. 944-967) bugünkü yerine taşındığı sanılmaktadır. Şehrin şimdiki kale ve çevresine ise, Dulkadiroğlu Alaüddevle tarafından taşındığı da bir başka iddiadır. Mağaralı Mahallesi’nin bulunduğu yerde şehrin kurulduğu da söylenmektedir. Nitekim Mağaralı Mahallesi civarında yukarıda da belirtildiği gibi bulunan arkeolojik bulgular, burasının çok eski dönemlerden beri yerleşim merkezi olduğunu ispatlamıştır. Hititler M.Ö. 2000-1200 yılları arasında Anadolu’da hakimiyet sürdükleri dönemde Maraş bölgesinde de egemen olmuşlardır. Hititler döneminde bu şehrin adına Maraj ve Markasi denilmektedir. Hititler döneminde Maraş bölgesinin Elbistan, Pazarcık ve Türkoğlu ilçeleri sınırları içinde bir çok yerleşim merkezinin olduğu görülmektedir. Elbistan’ın Karahöyük harabelerinde yapılan kazılarda Hititlerin hüküm sürdüğü bu alanda Asur ticaret kolonilerine ait çanak, çömlek, tunç ve kemik buluntuları ele geçirilmiştir. Hititlere ait anıtsal yapılara rastlanmıştır. Elde edilen eserler Hititlere ait olmamakla beraber Hitit figürlerini üzerinde taşımaktadır. Hitit İmparatorluğu dağılınca onun yerine kurulan Genç Hitit devletlerinden Gurgum şehir devleti Maraş bölgesine hakim olmuştur. Asur kaynaklarına göre bu devletin başkenti Markasi’dir. Gurgum şehir devleti günümüze, iki önemli eser kalmıştır. Bunlardan biri Maraş Aslanı’dır. Bir zamanlar Maraş Kalesi’nde bulunan bu aslan heykeli Hititlerden kalan en önemli eserdir. Diğeri de Hitit döneminden kalan Fırtına Tanrısı kabartmasıdır. Maraş bölgesinden çıkarılan bir çok eser XIX.yüzyılın sonları ile XX.yüzyılın başlarında yabancılar tarafından Avrupa ve Amerika müzelerine götürülmüştür. M.Ö. VIII.yüzyıl sonlarında Asur krallarından Sargon II. zamanında (M.Ö.721-705) Gurgum şehir devleti yıkılmış ve Maraş bölgesi Asurlulara bağlanmıştır. Asurlular döneminde şehir bir ara Urartuların yönetimine geçmiştir. Ardından Kimmerler ve İskitler Maraş’ı ele geçirmişler ve Maraş, ticaret yolları üzerinde bulunması sebebiyle önemini korumuştur. M.Ö.612 yılında Med devletinin kralı Keyaksases, güney komşusu Babillerin de yardımı ile Asur başkenti Ninova’yı alarak bütün Asur ülkesinin kalelerini yağmalayarak bu devlete son vermiştir. Bir süre sonra da Güneybatı İran’da Ahameniş soyundan gelen II.Kiros, Medleri ortadan kaldırarak İran’da Pers İmparatorluğu’nu kurmuştur(M.Ö.550). Anadolu’yu istila eden II. Kiros, diğer Anadolu şehirleri gibi Maraş’ı da topraklarına katmıştır. Pers kralı I. Darius zamanında Anadolu’da ele geçirilen şehirler yönetim bölümlerine ayrılmıştır. Bu arada Maraş şehri de Kapadokya Satraplığı’nın (Eyalet) sınırları içinde kalmıştır. M.Ö.333’te Anadolu’yu ele geçiren Büyük İskender, Pers İmparatoru III.Darius’u Issos’da yenerek bu devleti yıkmış ve Maraş’ı da ele geçirmiştir. Afşin, Göksun ve Maraş’ta bulunan Makedonya dönemine ait sikke, sütun başları ve heykeller bunu kanıtlamaktadır. M.Ö.323’de Büyük İskender’in ölümünden sonra Makedonya İmparatorluğu, onun generalleri arasında paylaşılmış ve Maraş şehri de İskender’in generallerinden Seleukos’un payına düşmüştür. M.Ö.192 yılında Romalılar, Anadolu’ya girerek Toroslara kadar Batı ve İç Anadolu’yu Seleukosların elinden alarak kendilerine bağlamışlardır. Maraş, Roma ile Pontus krallığı arasında sürekli el değiştirmiş, sonunda Romalı komutan Lucullus 1064’te yöreyi kesin olarak Roma topraklarına katmıştır. Roma imparatoru Calligula onuruna kente Germanikeia ismi verilmiştir. Bu arada kent Sasanilerin saldırılarına uğramıştır. MS. 605-611 yıllarında Maraş yöresi Sasanilerin eline geçmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) döneminde yöredeki Sasanilerle olan çatışmalar devam etmiş, Araplar zaman zaman yöreye akınlar yapmıştır. Bunun sonucu olarak da Bizans ve Araplar arasında Maraş yöresi el değiştirmiştir. Maraş 1079’da Urfa Haçlı komutanlığına bağlanmış, ardından Kilikya Krallığı, Eyyubi yönetiminden sonra, 1103’te Selçukluların eline geçmiştir. İlhanlıların yöreyi işgalinden sonra Maraş Memluklulara bağlanmış, çevresine Türkmenler yerleştirilmiştir. 1339’da Dulkadiroğulları buraya hakim olmuştur(1339). Yavuz Sultan Selim Çaldıran Savaşı’ndan (1514) sonra Dulkadiroğlu beyliğini ortadan kaldırmıştır. Maraş ve çevresi 1515’te Osmanlı topraklarına katılmıştır. Yavuz Sultan selim Dulkadiroğlu topraklarının yönetimini Şehsuvaroğlu Ali Bey’e vermiş ancak, Şehsuvaroğlu Ali Bey’in Dulkadiroğulları hükümdarı mı, yoksa Osmanlı valisi mi olduğu açıklık kazanamamıştır. Şehsuvaroğlu Ali Bey, Maraş ve Elbistan civarından asker toplayarak, Yavuz Sultan Selim’in Memlükler seferine katılmıştır. Nizip civarında yapılan Mercidabık Savaşı’nda (1516) Osmanlı ordusu Memlük ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Dulkadiroğullarının bağımsız bir devlet gibi davranması üzerine, Şehsuvaroğlu Ali Bey oğulları ile birlikte 1552’de idam edilmiş ve Dulkadiroğulları Beyliği de tamamen Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı döneminde yörede çeşitli isyanlar çıkmış ve bunlar bastırılmıştır. Maraş, 1898’de Halep vilayetine bağlı bir sancak merkezi olmuştur. I.Dünya Savaşı’ndan sonra Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra 22 Şubat 1910’da Maraş İngilizler tarafından işgal edilmiştir. İngilizlerin kısa bir süre sonra Musul’a karşılık, Anadolu’dan çekilmeleri üzerine 30 Ekim 1919’da Fransız birlikleri Maraş’a girmiştir. Bu karışık dönemde Ermeniler kendi amaçları doğrultusunda bağımsız bir Ermenistan devleti kurmak istiyorlardı. Bunun için de Ermeniler Osmanlı ordusunu arkadan vurarak yeni bir cephe açmışlar, Doğu Anadolu Bölgesi’nde Ruslarla savaşan Osmanlı ordusunun kuvvetlerinin buraya aktarılması ile, zayıflatmışlardır. Ermenilerin isyanını bastırmak üzere, Maraş Mutasarrıfı Haydar Bey buraya asker göndererek isyanı kısmen bastırmıştır. Ancak Haydar Bey’in Urfa Mutasarrıflığı’na tayin edilmesi ile Ermeni isyanı yeniden şiddetlenmiştir. Maraş yöresinde Ermeni isyanları birbirini izlemiştir. Osmanlı hükümeti, önlem olarak 1915 yılında Tehcir Yasası’nı çıkarmış, bu yasa ile Anadolu’da yaşayan, isyan halinde olan ve Türk ordusunu arkadan vuran Ermeniler; yine bir Türk toprağı olan ve cephe gerisi sayılan Suriye’ye göç ettirilmiştir. Bu arada yöreyi işgal eden Fransızlara Ermeniler katılmış, yerli halka eziyet etmeye başlamışlardır.Maraşlı kadınlara kötü davranışta bulunan Ermenilere karşı, küçük bir dükkanda süt satan, Sütçü Hacı İmam silahla karşılık vermiştir. İşgalcilere karşı ilk kurşun böyle atılmış ve Sütçü İmam şehit edilmiştir. Bu olaya karşı Maraş halkı, ayaklanmış, şehirde çatışmalar başlamıştır. Fransızlar Maraş’ı top ateşine tutmuş ve sonunda Fransızlar 11 Şubat 1920’de şehri terk etmişlerdir. Lozan Antlaşması’nın imzalanması ile (24 Temmuz 1923) Maraş, yeni Türkiye Cumhuriyeti topraklarının bir ili konumunu sürdürmüştür. Maraş’ın, Kurtuluş Savaşı sırasında halkın gösterdiği direnişten ötürü ismi Kahramanmaraş (1973) olarak değiştirilmiş ve İstiklal Madalyası ile şehir ödüllendirilmiştir. Kahramanmaraş yöresinde günümüze gelebilen eserler arasında; Pazarcık yöresinde Evri ve Tilkiler antik kalıntıları, Andırın’da Gökahmetli ve Çokak kalıntıları ve yöredeki Osmanlı ve Bizans Kale kalıntıları, Süleymanlı’daki Bizans dönemi yapı kalıntıları, Maraş Kalesi (MÖ.I.-MS.II.yüzyıl), Dulkadiroğulları zamanından kalma Taş Medrese, Taş Han, Ulu Cami (1496), Haznedarlı Camisi, Hatuniye Camisi, İklime Hatun Mescidi (1549), Tuz Han (XVIII.yüzyıl), Hışır Han (XIX.yüzyıl), Sütçü İmam Anıtı (1936), Afşin’deki Eshab-ı Kehf Külliyesi, Dulkadiroğulları zamanında yapılmış Elbistan Ulu Camisi, Haznedarlı (Duraklı) Camisi (XV.yüzyıl), Katip Hanı (XVIII.yüzyıl), Çukur Hamamı, Tüfekçi Hamamı, Acar Hamamı, Paşa Hamamı, Ceyhan Köprüsü (XIV.-XVI.yüzyıl) bulunmaktadır. Kahramanmaraş'ta Türk sivil mimarisinin özelliklerini taşıyan evler de dikkati çekmektedir. Ayrıca Kahramanmaraş’ta Döngel mağarası, Gümüşkaya Mağarası, Savruk Mağarası ve Bulut Deliği Mağarası gibi doğal oluşumların yanı sıra; Güvercinlik, Fırnız Vadisi, Ali Kayası, Tekir, Pınarbaşı, Kumaşır Gölü, Atatürk Parkı, Kapıçam, Menzelet Baraj Gölü, Sır Baraj Gölü gibi piknik ve mesire yerleri bulunmaktadır. Ilıca Kaplıcası, Ekinözü İçmeleri de halkın ilgi gösterdiği yerlerdendir.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.