Zıplanacak içerik

phantom_lord

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

phantom_lord tarafından postalanan herşey

  1. Parası olmayana bir bardak su bile verilmiyor bu devirde
  2. Ekmek-kola (bir de piliç sipariş ettim)
  3. Bir diğer ek bilgi de şudur. Bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanun aslında bir bakıma din adamlarının ibadet haricinde günlük hayatlarında cübbe sarık gibi aksesuar ve giysilerini kullanarak halka tesir etmesini engelleme amacını taşıyordu. Kanunun tam metni aşağıdadır: KANUN NO: 2596 BAZI KİSVELERİN GİYİLEMİYECEĞİNE DAİR KANUN (*) Kabul Tarihi: 3 Kânunuevvel 1934 Resmi Gazete ile Neşir ve İlânı: 13 Kânunuevvel 1934 - Sayı: 2879 3.t. Düstur, c.16 - s.24 MADDE 1 - Herhangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları yasaktır. Hükümet her din ve mezhebden münasib göreceği yalnız bir ruhaniye mabed ve ayin haricinde dahi ruhani kıyafetini taşıyabilmek için muvakkat müsaadeler verebilir. Bu müsaade müddetinin hitamında onun aynı ruhani hakkında yenilenmesi veya bir başka ruhaniye verilmesi caizdir. MADDE 2 - Türkiye'de kanuna tevfikan teşekkül etmiş ve edecek olan izcilik ve sporculuk gibi topluluklar ve cemiyet ve kulüb gibi heyetler ve mektebler mahsus kıyafet, alâmet ve levazım taşımak istedikleri zaman yalnız nizamname veya talimatname ile muayyen tiplere uygun kıyafet, alâmet ve levazım taşıyabilirler. MADDE 3 - Türkiye'de bulunan Türklerin ve yabancıların, yabancı memleketlerin siyaset, askerlik ve milis teşekküleri ile münasebetli kıyafet ve alâmetlerini ve lavazımını taşımaları yasaktır. MADDE 4 - Ecnebi teşekkül mensuplarının kendi kıyafet, alâmet ve levazımları ile Türkiye'yi ziyaret etmeleri, İcra Vekilleri Heyetince tâyin olunacak mercilerin müsaadesine tâbidir. MADDE 5 - Türkiye Devleti nezdinde memur bulunanların kıyafetleri beynelmilel mer'i âdetlere tâbidir. Müsaadei mahsusa ile gelen yabancı memleketler kara, deniz, hava kuvvetlerine mensup kişilerin resmi üniformalarını nerelerde ve ne zaman taşıyabilecekleri İcra Vekilleri Heyeti karariyle tâyin olunur. MADDE 6 - Bu kanunun tatbik suretini gösterir bir nizamname yapılır.(**) MADDE 7 - Birinci maddenin hükümleri bu kanunun neşri tarihinden itibaren altı ay sonra ve diğer maddelerin hükümleri kanunun neşri tarihinden itibaren mer'idir. MADDE 8 - Bu kanunun icrasına İcra Vekilleri Heyeti memurdur. (*) Bu Kanun, 7 Kasım 1982 tarih ve 2709 sayılı (TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI) nın 174 üncü maddesinde belirtilen devrim kanunlarından olup Anayasanın kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz. (**) B. Bakanlar Kurulunun 3 Şubat 1935 tarih ve 2/1958 sayılı kararnamesiyle yürürlüğe konulan Tüzük, T.C. Tüzükleri: c.2 - s.32 Bu kadar basit...
  4. phantom_lord şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
    Hala bayat etnisite... Aşın bunları artık ya.. Yaşayıp gidiyoruz işte ne istiyorsunuz. Tamam eksiklikler var.. ama giderilebilecek eksiklikler bunlar. Dil mi? Yetki bende olsun ANADİL EĞİTİMİNİ tanımayan en büyük ırkçıdır. Ama etnisiteye girmeyin lütfen. Gözünün üstünde kaşın var diye her konu başlığında yeni bir isyan dalgası.. Meselemiz Cumhurbaşkanlığı forsundaki yıldızlar mı, yoksa hak adalet ve demokrasi mi... Saygılar
  5. En başında söyledim anlatamadım galiba. Başkalarının çağ dışılıkları bizi ilgilendirmez. Bizi biz ilgilendirir
  6. O zaman aynı şeyler Türkler için de söylenebilir ne dersiniz sayın politika? Nato ve birleşmiş milletlerdeki 5 büyüklere yaranabilmek için iç savaş çıkardık ülkede diyelim mi o zaman? Kimlerin amacına hizmet ettik o tarihlerde? Hala kimlerin amacına hizmet ediyoruz? Gördünüz mü bir ırka mal edemezsiniz yapılan yanlışları. Evet bazı kişiler taşeron olabilir ama bu demek değildir ki bütün bir ırk kötüdür. Yaptığınız IRKÇILIKTIR. KINAMAYA DEVAM EDİYORUM.. Saygılar
  7. Bu hiçbir şeyi değiştirmez.
  8. Bakın biz bizi ilgilendiriyoruz. Kara Avrupası hukuk sisteminin içindeyiz ve o sisteme göre bir hukukumuz var. ABD ise Anglo-sakson sistemine dahil. Bu iki hukuk sistemi birbirine karıştırılmamalıdır. Anglo-sakson sisteminde yasalar sadece belirli prensiplerden bahsederler. Bizim de dahil olduğumuz Kara Avrupası hukuk sisteminde olduğu gibi her şeyi düzenleyen, her suça belirli bir ceza veren sistemleri kanunları yoktur. Dolayısıyla bu iki hukuk sistemi birbirine karıştırılmamalıdır. Ayrıca ABD eyaletlere bölünmüştür. Her eyaletin kendine göre kuralları vardır. Bazı eyaletlerde idam cezası varken bazı eyaletlerde yoktur. Yani ABD'nin çağdaş hukuka dahil olup olmadığını kendi hukuk sistemimize bakarak söyleyemeyiz. Elmalarla armutların birbirine karışması olur
  9. phantom_lord şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
    Evet özür diliyorum yanlışlık oldu. Malum yazı dili arada hatalar olabiliyor. Bir de kontrol etmek için vakit bulamayınca hepten gözden kaçıyor. "Karalayabiliriz anlamına gelmez" olacaktı Uyarınuz için teşekkürler saygılar
  10. phantom_lord şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
    Birincisi kurumların ideolojileri olmaz kurunmlar tüzel kişiliktir düşünemezler yorum yapamazlar eylem gerçekleştiremezler yani insan değillerdir. Sadece insanlar gerçek kişidir düşünür yorum yapar eylem gerçekleştirir. Sadece gerçek kişilerin ideolojileri olabilir. Ha elbette devletin idare edildiği belli başlı ilkeler vardır ama o ilkeler de insanlar yani gerçek kişiler tarafından ortaya konur. Türkiye Cumhuriyeti de her ne kadar eskisi kadar olmasa da, korkunç bir hızla kopma gösterse de Atatürkçülük ideolojisi ile kurulmuş ilkeleri ona göre belirlenmiştir. TSK ise tek başına bir kurum olarak değerlendirildiğinde gerçek kişiler tarafından idare edilen, diğer başka her kurum gibi belli kuralları olan bir tüzel kişiliktir. Bu tüzel kişiliği idare eden gerçek kişilerin siyasi ideolojilerinin olması kaçınılmazdır Zira yukarıda da bahsettik insan düşünen yorum yapan eyleme geçen bir varlıktır. Ancak bu gerçek kişilerin en masumundan en tehlikelisine kadar siyasi ideolojilerini kurum içinde egemen kılmamaları için de asgari önlemler alınır. Nitekim TSK'yla ilgili yasa mevzuatlarında bunların yeri vardır. Eksik ya da tamam başarılı ya da değil bunlar mevcuttur. Yine de bazı kişilerin ideolojik yaklaşımlarına engel olunamamaktadır ama dediğim gibi bunu kuruma mal edemeyiz. Kurum tüzel kişiliktir düşünemez. Bu sebeple de ideolojisi olamaz. Varsa kurum içinde yanlış yapan GERÇEK KİŞİLER bunlar cezalandırılmalıdır. Cezalandırılmıyorlarsa da bunun sorumlusu kurum değil yine kişilerdir. İkincisi, özerklik talebinin suç olup olmaması ile ilgili bir şey söylediğimi hatırlamıyorum, sadece kabul edilemez dedim. Nokta Üçüncüsü, Türkçe resmi dil olmalıdır bununla ilgili Anayasal düzenleme yapılmalıdır, bununla beraber Kürtçebaşta olmak üzere diğer dillere yaşam hakkı tanınmalı, ancak devlet daireleri ile yapılacak yazışmalarda ve ilk-orta-lise eğitim-öğretiminde Türkçe eğitim yapılmalı, üniversitelere Kürt Dili ve Edebiyatı ya da ona benzer bir bölüm açılmalıdır. Zaten insanların ÖZEL YAŞAMLARINDA ikili ilişkilerinde birbirleriyle Kürtçe konuşulmasına kimsenin de bir itirazı olmadığından ne Kürtçe asimile olur, ne üniter yapımız bozulur ne de eğitim birliğine halel gelir. Şimdi diyeceksiniz ki cezaevlerinde Kürt kökenli vatandaşların ana-babalarıyla Kürtçe konuşmasına engel oluyorlar. Orada da bir sebep var; bunların bazıları PKK militanı örgütle ilgili yapılacak olan suç unsuru teşkil eden konuşmaların önüne geçmek için böyle bir yola girişiliyor, bunu anlamak o kadar zor değil. Ama şöyle yapılabilir, açık ya da kapalı görüşte gardiyanlar bildiğim kadarıyla zaten mahkumların yanında oluyor güvenliği sağlamak için. Kürtçe bilen adamlar koyulur oralara, böylece ne insanların iletişim özgürlüğü engellenir, ne de suç işlenir Dördüncüsü, tekrar ediyorum PKK BİR TERÖR ÖRGÜTÜDÜR. ABDULLAH ÖCALANIN ÖRGÜT ÜZERİNDE HALEN ETKİN OLUP OLMAMASI KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ AÇISINDAN ÖNEM TAŞIMAZ. ABDULLAH ÖCALANDAN YALNIZCA ÖRGÜTÜN YAPACAĞI YA DA YAPABİLECEĞİ EYLEMLERİ ÖNCEDEN HABER ALMA KONUSUNDA FAYDALANILABİLİR. ONUN DIŞINDA SİYASİ FİKİRLERİ DEVLETİ BAĞLAMAZ. ÇÜNKÜ O ZATEN DAHA BAŞTAN TERÖRİZME GİRİŞEREK O ŞANSINI KAYBETMİŞTİR. PİŞMAN OLDUĞU FALAN DA YOKTUR, HALA İMRALIDAN KANDİLE EMİRLER YAĞDIRMAKTADIR. EĞER BDP GERÇEKTEN KÜRT SORUNU HAKLAR SORUNU VE DEMOKRASİ SORUNU KONUSUNDA ÇÖZÜM ÜRETMEK İSTİYORSA PKK VE ABDULLAH ÖCALANLA OLAN ORGANİK VE İNORGANİK BÜTÜN BAĞLARINI KOPARIP MECLİSE GELMELİDİR. NOKTA VE SAYGILAR
  11. phantom_lord şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
    Ama tavşanın suyunun suyu oldu artık... Her şeye bir lafınız var. Yahu neden bu kadar ön yargılısınız. Türklükle ne alakası var Cumhurbaşkanlığı forsundaki yıldızların. Astrolog muyuz biz. Evet daha önce kurulmuş türk devletlerini ifade eder o yıldızlar ama bu kürtlerin dışlandığı anlamına gelmez. Eyyubilerin Kürt olmasuyla da bir alakası yok. Peki o zaman neden yok? Şart mı olması. Sizi tanıyoruz sizi önemsiyoruz, beraber yaşayıp gidiyoruz. Niye taktınız şimdi cumhurbaşkanlığı forsundaki yıldızlara. Konu ABD'nin bayrağındakiş yıldızlar olsa ağızlar kapanır ama... Onlar da 50 eyaleti simgeler. Hepsi de AMERİKAN eyaletleridir. Ama ABD bayrağında veya başka herhangi bir ulusal dökümanında azınlıkları temsil eden bir şey yoktur. Çünkü bu dünyanın hiçbir yerinde yoktur. sorun da yaratmaz açıkçası. Ama illa sorun yaratacam diyorsanız buyrun sorgulayın zaten gayet de iyi beceriyorsunuz
  12. Dersim ve Pkk ile ilgili tespitlerinize ne kadar katılsam da "Kürtler tarih boyunca hep başkalarına hizmet eden bir toplumdur" söyleminizi kınıyorum. Sorunlara etnisite ile bakmayalım. Kimliklere ve farklılıklara saygılı olalım. Zira Türkiye Cumhuriyeti, BİRARADA YAŞAMA ARZUSUNA sahip farklı kimlikten birçok grubun bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Lütfen söylemlerinize etnisiteyi karıştırmayın.
  13. Birincisi ben asla ve asla hiçbir platformda hiçbir toplulukta Öcalan'ın asılmasından yana olmadım... Tam tersi Öcalan'ın asılmasının bölücü terörü daha fazla palazlandıracağını savundum... Alakasız şeylerden bahsetmeyelim. Ben sadece Öcalan'ın bir terörist olması sebebiyle demokrasi ve haklar sorununun çözümünde muhatap alnıamayacağını çünkü eli kanlı bir katil olduğunu söyledim. Bu düşüncem de hala geçerlidir ve her zaman da geçerli olacaktır. Ben bir hukukçuyum, hukuk fakültesi mezunuyum. Bir hukukçu gibi düşünmek durumundayım ve diyorum ki, İdam cezası elbette GÜNÜMÜZ ÇAĞDAŞ HUKUKU açısından kabul edilebilir bir şey değildir, nitekim kaldırılmıştır. Bugün referandum yapılsa ve "idam cezası yeniden ihdas edilsin mi" diye sorulsa cevabım HAYIR olacaktır. Ancak Şeyh Said ve Seyid Rıza'nın durumları farklıdır. Zira onlar o zamanın kanunlarıyla yargılandılar, o zamanın kanunlarında yazan cezaları aldılar ve bu cezalar infaz edildi. Bakın onlara verilen idam cezaları haklıydı demiyorum. O GÜNÜN KANUNLARINDA YAZAN CEZALAR KENDİLERİNE UYGULANDI diyorum. Geçmişi kurcalamanın alemi yok. Bugünkü kanunlarımıza bakalım (yetersiz de olsa) bugünün kanunlarına göre konuşalım. Çünkü her dönem kendi şartları içinde değerlendirilmelidir. Objektif tarih böyle yazılır, böyle konuşulur, böyle yorumlanır. O dönemin şartlarına o dönemim anlayışıyla bakmak gerekmektedir. Bugünün anlayışıyla dünü yorumlayamazsınız. Çünkü geçmiş geçmişte kalmıştır. İkincisi ben bu seçim sistemine şimdi itiraz etmiyorum. Siyasi bilinç kazandığım 17-18 yaşlarımdan beri seçim sisteminin yanlışlığını tarihsel örnekleri de göz önünde bulundurarak dillendiriyorum. Maalesef ki benim ilk gençlik yıllarımda AKP iktidardaydı (2002-...). Ben 24 yaşında bir gencim siyasi bilincim ne zaman gelmiş olabilir sizce? 16-17 desek zaten AKP iktidarda. Bu şartlar altında hangi parti iktidara gelirse gelsin seçim sisteminin ve %10'luk barajın anti-demokratik olduğunu dillendirmeye devam edeceğim. Ha bir parti gelir sistemi tepeden tırnağa değiştirmese de en azından demokrasi bilinciyle davranır o zaman zaten seçim sisteminin anti demokratikliğinin bir anlamı kalmaz. Filliyat zaten demokratiktir denilebilir. Saygılar
  14. phantom_lord şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
    Geçiniz... Askerde bunları birçok insan yaşıyor. Ne ilk ne son olacak. Etik mi? Elbette değil ama bu TSK "askerini erini dövüyor" diye tu kaka olabilir demek değildir. Mayın konusuna gelince... Kullanımı yasaklanmış bir mayın... Kim bilir ne zaman konulmuş oraya ve ihmal sonucu unutulmuş... Bahane mi? Elbette hayır... ama bu da TSK'yı kurum olarak karalamayabiliriz anlamına gelmez... Çünkü kişilerin yaptığı hatadan kurumlar değil yine kişiler sorumlu olabilir ancak. Ne yapacağız yani TSK'yı tasfiye mi edeceğiz? Kişileri sorumluları tespit edeceğiz, cezalandıracağız ve bu cezalar emsal teşkil edecek, bundan sonra da bu tip ihmaller ya da "kasıtlı davranışlar" bir daha ya sergilenmeyecek ya da seyrekleşecek, o takdirde de kurumlar daha iyi işler hale gelecek. Bu da bana çok inandırıcı gelmiyor açıkçası. Özerklik talep eden, "kürt sorununun çözümü anlamında Abdullah Öcalan muhataptır" diyebilien bir zihniyetin samimiyetinden şüphe ederim. Çünkü bu zat TSK'ya kurşun sıkmıştır, devlete karşı ayaklanma başlatmıştır, BDP de onu Kürt sorununun çözümünde muhatap göstermekte, sonra da askerde kaza ve ihmal sonucu yaralanan sakat kalan kişilerin mağduriyetini gidermek için (aslında acaba popülizm için mi) çalışmalar yapmaktadır. Hiç inandırıcı gelmiyor doğrusu... BDP ayrılıkçı terör örgütünü kendi tabanı ve kurumlarıyla saygı duyulacak bir özgürlük hareketi, bu örgütün elebaşısını da muhatap olarak göstermektedir. Yıllardan beri farklı isim, logo ve bayraklar altında ama aynı zihniyetle sadece ve sadece Kürt sorununu kaşımaktadır, bu konuda devlete ve hükümetlere tehditler yağdırmaktadır, ispatlan(a)mamakla birlikte şehir merkezlerinde yaşanan terör olaylarında bölücü örgüte yardım ve yataklık etmektedir. Şimdilerde de özerklik ve ANADİLDE EĞİTİM söylemlerini dile getirmektedirler. Bakın dikkatinizi çekerim ANADİL EĞİTİMİ demiyorum. Çünkü BDP'nin söylemi ANADİLDE EĞİTİM üzerine kurulu. Daha önceki konuşmalarımızda ANADİLDE EĞİTİMİN ANADİL EĞİTİMİNDEN farklılıklarını konuşmuş, saydığımız nedenlerle ANADİL EĞİTİMİNİN "belli şartlar altında" kabul edilebileceğini, ANADİLDE EĞİTİMİN ise kesinlikle söz konusu olamayacağını belirlemiştik. Özerklik mevzusunun ise lafının bile edilmemesi gerektiğinin, bunun değil uygulamasının, lafının bile üniter yapıya zarar vereceğini de ortaya koymuştuk Halen daha bu söylemlerinden vazgeçmeyen sürekli "Kürt haklının özgürlüğü" söylemini kullanan bir parti faşist bir parti değil midir? Bakın bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti farklı bir çok etnik dini ve kültürel kimliğin BİR ARAYA GELMİŞ, kuruluş felsefesini, EMPERYALİZME KARŞI DİRENİŞ şiarı üzerine oturtmuş, BİRARADA YAŞAMA ARZUSUNA sahip bir HALKTAN OLUŞUR. Dolayısıyla ülkede birden çok etnik, kültürel ve dini kimlik bulunmasına rağmen tek bir HALK vardır, bunun da adı TÜRKİYE HALKI'DIR. Zira devletin adı TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİDİR. Anayasada "TÜRK HALKI" ibaresinin geçmesi bir şeyi değiştirmez, kelimelere takılmak yanlıştır, önemli olan pratiktir. Pratik deyince elbette bu ülkede ciddi bir demokrasi ve hak sorunu bulunmaktadır ancak bu sorunu yaşayan sadece belli bir etnik grup değil, bütün bir ülkedir. Dolayısıyla ve sonuç olarak devlet kurumlarının terör örgütleriyle pazarlığa girmesini telif edebilen, "terör örgütü eylemsizlik kararı aldı hadi TSK silah bıraksın" diyebilen, 50.000 kişinin ölümüne sebep olmuş bir terör örgütü elebaşısını sorunların çözümünde muhatap gösteren, belli bir etnik kimlik üzerinden siyaset yapan, özderklik talep eden, ANADİLDE EĞİTİM İSTEYEN bir parti FAŞİST bir partidir. Nokta.
  15. phantom_lord şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
    Geçiniz... Askerde bunları birçok insan yaşıyor. Ne ilk ne son olacak. Etik mi? Elbette değil ama bu TSK "askerini erini dövüyor" diye tu kaka olabilir demek değildir. Mayın konusuna gelince... Kullanımı yasaklanmış bir mayın... Kim bilir ne zaman konulmuş oraya ve ihmal sonucu unutulmuş... Bahane mi? Elbette hayır... ama bu da TSK'yı kurum olarak karalamayabiliriz anlamına gelmez... Çünkü kişilerin yaptığı hatadan kurumlar değil yine kişiler sorumlu olabilir ancak. Ne yapacağız yani TSK'yı tasfiye mi edeceğiz? Kişileri sorumluları tespit edeceğiz, cezalandıracağız ve bu cezalar emsal teşkil edecek, bundan sonra da bu tip ihmaller ya da "kasıtlı davranışlar" bir daha ya sergilenmeyecek ya da seyrekleşecek, o takdirde de kurumlar daha iyi işler hale gelecek. Bu da bana çok inandırıcı gelmiyor açıkçası. Özerklik talep eden, "kürt sorununun çözümü anlamında Abdullah Öcalan muhataptır" diyebilien bir zihniyetin samimiyetinden şüphe ederim. Çünkü bu zat TSK'ya kurşun sıkmıştır, devlete karşı ayaklanma başlatmıştır, BDP de onu Kürt sorununun çözümünde muhatap göstermekte, sonra da askerde kaza ve ihmal sonucu yaralanan sakat kalan kişilerin mağduriyetini gidermek için (aslında acaba popülizm için mi) çalışmalar yapmaktadır. Hiç inandırıcı gelmiyor doğrusu... BDP ayrılıkçı terör örgütünü kendi tabanı ve kurumlarıyla saygı duyulacak bir özgürlük hareketi, bu örgütün elebaşısını da muhatap olarak göstermektedir. Yıllardan beri farklı isim, logo ve bayraklar altında ama aynı zihniyetle sadece ve sadece Kürt sorununu kaşımaktadır, bu konuda devlete ve hükümetlere tehditler yağdırmaktadır, ispat(a)mamakla birlikte şehir merkezlerinde yaşanan terör olaylarında bölücü örgüte yardım ve yataklık etmektedir. Şimdilerde de özerklik ve ANADİLDE EĞİTİM söylemlerini dile getirmektedirler. Bakın dikkatinizi çekerim ANADİL EĞİTİMİ demiyorum. Çünkü BDP'nin söylemi ANADİLDE EĞİTİM üzerine kurulu. Daha önceki konuşmalarımızda ANADİLDE EĞİTİMİN ANADİL EĞİTİMİNDEN farklılıklarını konuşmuş, saydığımız nedenlerle ANADİL EĞİTİMİNİN "belli şartlar altında" kabul edilebileceğini, ANADİLDE EĞİTİMİN ise kesinlikle söz konusu olamayacağını belirlemiştik. Özerklik mevzusunun ise lafının bile edilmemesi gerektiğinin, bunun değil uygulamasının, lafının bile üniter yapıya zarar vereceğini de ortaya koymuştuk Halen daha bu söylemlerinden vazgeçmeyen sürekli "Kürt haklı" söylemini kullanan bir parti faşist bir parti değil midir? Bakın bu üklede farklı bir çok etnik dini ve kültürel kimliğin BİR ARAYA GELEREK
  16. sayın y-yılmaz boşuna dilinizi yormayın bunlar anlamaz bu işten. Çoğulcu demokrasi nedir bilmezler ama seçim barajından bahsederler. anlamadıkları konu şu. %10 seçim barajı bugün düşürülse akpnin oy oranı en az 10 puan düşer. bugünkü seçim barajı çoğulcu değil çoğunlukçu demokrasiyi öngören çağdışı bir yöntemdir. "halkın %47'si takdir etti öyle oldu", "halkın %52'si evet dedi böyle oldu" "sonuçlara saygı duyulmalıdır" naraları atanlar bir taraftan da seçim barajının düşürülmesinden yana olabiliyorlar. bu ne perhiz bu ne lahana turşusudur? Anlatamazsınız sevgili dostum dinlemezler. İşlerine geleni duyarlar işlerine gelmeyene kulak tıkarlar. Aynen iktidarların yaptığı gibi...
  17. phantom_lord şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
    Yanılıyorsunuz dostum faşist milliyetçilik yapan bizzat BDP'nin kendisidir... MHP'yi bile geçmişlerdir bu konuda
  18. phantom_lord şurada cevap verdi: Ahmet AY başlık Politika Bilimi
    Yanlış değil ama eksik... Eksiklik şurada... AKP'nin demokrat olmadığı ortada. E buna rağmen "ülkede demoksiyi dibine kadar özümsemiş bir parti yok" diye de AKP gibi karşı-devrimci bir partiye de boyun eğmemek gerekiyor bence... Her şeye rağmen demokrasi diyorsak eğer ve gerçek anlamda demokrasi temsilcisi olabilecek bir siyasi bir parti yoksa bu partiyi bizler yaratmalıyız diye düşünüyorum
  19. Tutturulmuş bir "Türkçülük" lafı ağızlarda sakız olunmuş gidiyor Bu ülke 90 yıldır değil 290 yıldır kaos içinde bunun sadece 23 yılı sükunet içinde geçebildi o da 1923-1946 arasıdır. Demokrasi (aslında kapitalizm ve emperyalizm) faşizme ve tek adam yönetimlerine karşı kazandığı 2. Büyük Paylaşım (birilerine göre Dünya Savaşı) savaşından sonra daha önce de ülkemizde daha Atatürk'ün sağlığında 2 defa denenen ve yeterli demokrasi olgunluğu ve tecrübesi sağlanamadığından, ve bir de pek tabii olarak karşı devrimcilerin palazlanması nedeniyle başarısız olunan çok partili sisteme hala daha hazır olunamamasına rağmen geçildi Sonrası malum... 1950'den itibaren baş gösteren bir karşı-devrim süreci... Özellikle 50'lerin ikinci yarısından sonra baskı altına alınan muhalefet... Aslında Atatürk'ün vasiyeti olmasına rağmen "haksız kazanç" yalanıyla en konulan CHP malları... Kapatılan gazeteler... Vatan Cephesi olayı... "Gerekirse orduyu yedek subaylarla yönetirim" diyebilen bir BAŞBAKAN... KORE SAVAŞI... YALVAR YAKAR ALINAN NATO VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÜYELİKLERİ... Bütün bunlar ülkeyi geri dönülmez bir yola sokar... Sıonra ihtilal (size göre askeri darbe) olur... Ama ilginçtir ki bu askeri cunta (!) öbürlerine benzemez... Çok kısa bir sürede kurucu meclise görevlerini dağıtıp yeni anayasayı yapmaları için ANAYASA PROFESÖRLERİNİ bir araya toplar (kaynak: Demirkırat Belgeseli Can Dündar&Mehmet Ali Birand) 1961'de yeni anayasa tamamlanır halkoyuna sunulur, %60'larda bir oy oranıyla yürürlüğe girer. (Cuntaya bak kendi anayasasını halkoyuna sunuyor, Kabul oranı %60... Sahi 1982 anayasasının kabul oranı neydi?) Ancak bu bile yeterli olmadı maalesef... Getirilen anayasa Dünya standartlarının da üstünde özgürlükler tanıyan bir anayasa olduğu için, herkese sınırsız özgürlükler tanıdığı için pek benimsenemedi yurdumun iktidarları tarafından. Bu kadar özgürlük onlara çok geldi (Bakınız Sülüman Demirel: "Bu anayasa bize birkaç gömlek büyük)... Sonunda anayasada değişiklikler başladı verilen özgürlükler geri alındı ve sözünü ettiğiniz "kaos" ortamı bundan sonra başladı... Sizin "Türkçüler" diye adlandırarak faşist diye nitelendirdiğiniz insanlar 60'lardan itibaren "EMPERYALİZME KARŞI MUSTAFA KEMAL YÜRÜYÜŞLERİ" düzenleyen, iktidarın "bol" gördüğü anayasa "gömleğini" daraltmaya başlayan iktidara direnen vatansever sosyalistlerdi... Asıl onların karşısına sürülenler Türkçü yani Türk faşistiydi. Onlar Cuma namazlarından çıkıp ellerinde taş sopa bıçak tabanca solcuların üstüne atlar "komünistler Moskova'ya" diye bağırır, 6. Filoyu kıble alıp namaz kılardı... Sonra daha da karıştı ortalık... Solcu vatanseverler de kullanılmaya başladı...70'lerin ikinci yarısından itibaren sokak savaşları... Derken bi müdahale daha... Tam 30 yıl 1 ay önce... Sabah 4'te... Postal ve palet sesleri... Önceleri her kesim destekledi askerin bu müdahalesini... "Kardeş kavgası" bitmiş, hayat endişesi artık son bulmuştu... İnsanlar artık geceleri rahatça sokağa çıkabiliyor, huzurlu uyku uyuyabiliyor, normal bir yaşam sürebiliyorlardı yani... Ya da öyle olduğunu sanıyorlardı... İçeriden gelen sesler kulakları tırmalıyordu. "İşkence" diyorlardı... "Mamak, Diyarbakır, Metris" en ünlüleriydi. Kimisi çıktı, asla kendi gibi olamadı bir daha... Kimiyse bir daha çıkamadı. Cenaze alabilen aileler şanslıydı. Bazı tutuklular kayboluyordu gözaltında zira. Tam 3 yıl iktidarda kaldı Evren Paşa... 3 koca yıl... (60 ihtilalcileri ne kadar iktidarda kalmıştı?) 1982'de Anayasa yapıldı... 1 yıl sonra serbest seçimler... Peki ne oldu ondan sonra? Atatürk tamamen unutuldu. Lafta kaldı ilkeleri... Dravdan bir ilkokul andına sıkıştırdılar koca düşüncelerini, ideallerini... "Türk'üm, doğruyum, yasam..." İstiklal marşı bile eskisi gibi okunmaz oldu. Futbol maçlarının süsü haline geldi bağımsızlık destanımız. 90'lı yıllar... Faili meçhuller çağı... 2000'e 10 kala inanılmaz cinayetler... Kaybettiğimiz fikir adamları... Sonra terör... Evren'in emanetçisi Özal'ın ilk zamanlar dikkate almadığı eşkiyalar... (Şimdilerde özgürlük savaşçısı oldular!)... Karma ekonomiden, liberal ekonomiye tek hamlede birdenbire 180 derece ödnüş yapıp yerle bir olan bir ekonomi...(Zaten eskiden de durumu hiç iyi değildi ya... Ya ambargo vardı, ya işsizlik, ya da kuyruklar)... Gerisini hepiniz biliyorsunuz... Parti gibi olmayan partiler, kendi cebini düşünen siyasetçiler, rüşvet yiyen devlet görevlileri, barış sembolü olarak görülen bebek katilleri, Susurluk, Hrant Dink vs. vs. vs... "Hümmetçiler" diyorsunuz... Adını bile doğru yazamadığınız bir ideolojinin gerçek Atatürkçülere yaptığının müstehak olduğunu nasıl iddia edebiliyorsunuz... Daha Türkçe'yi doğru düzgün kullanamadan "Türkçülüğün" ne olduğunu bilmeden, kime "Türkçü" kime "Atatürkçü" kime "Dinci" kime "sosyalist" kime "kapitalist" kime "terörist" denileceğini bilmeden üfürüyorsunuz... Üfürmeyelim konuşalım lütfen... Saygılar
  20. Ezilmiş halk?? Yahu 73 milyon komple eziliyoruz hangi ezilmiş hakltan bahsediyorsun sen. Hep kendinize yontmayın allah aşkına Sadece Kğrt kökenli vatandaşlarımızın mi hak ve özgürlükleri var bu ülkede? Geri kalan 50 milyondan fazla insan ne olacak peki?
  21. Ezilmiş halk??? Yahu 73 milyon toptan eziliyoruz hangi talepler hangi özgürlük... Hep kendinize yontmayın allah aşkına. sadece Kürt kökenli vatandaşlarımızın mı savunulması gereken haklarınız özgürlükleriniz var? Geri kalan yaklaşık 50 milyonluk kesimin hakları ne olacak peki?
  22. CHP ne zaman Türk faşizanlığı yaptı pardon?
  23. Komik gerçekten. devlet kurumunda cemaatleşmenin sonucu bu...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.