phantom_lord tarafından postalanan herşey
-
Red edildikten sonra ne yapılmalı ?
Öncelikle şunu söyleyeyim: Aşkta gurur olmaz... Aşk zaten insanı başlı başına süründüren gururunu ayaklar altına alan ama buna rağmen karşılıklı olduğu zaman güzel olan bir şeydir.. Aşkta gurur olmaz... Onur diyeceksen o ayrı konu ama burada onurla ilgili bir şey de söz konusu değil... Onurdan ancak ihanet gibi durumlarda söz edilebilir... Yani en azından benim şahsi düşüncem budur Sen kendince ince bir düşünceyle kızın telefon numarasını kabul etmeyip kendi telefon numaranı vermişsin ama kadınlarla ilgili bildiğim en iyi şey her şeyin cıcığını çıkaracak kadar ince düşündükleridir... Ve bu ince düşüncelerinde genelde olumsuz kanıya varırlar ya da olumsuz kanıya varmış olduklar izlenimini verirler... Bence kız onun numarasını kabul etmek yerine kendi telefon numaranı vermeni şöyle yorumlamış olabilir: İçinden kendi kendine demiştir ki "Haa bu şimdi bana diyo ki 'Ben niye aricakmışım seni? O kadar hoşlandığımı söyledim ettim ilk adımı attım şimdi sıra sende" diyor Öyle miiii görürsün sen ararsam ne olim" demiş olabilir... Elbette senin amacın böyle bir izlenim vermek değildi ama dostum inan ki kadının anladığı bu olabiliyor çoğu zaman? Sadistçe değil mi? Eh... Gerçek dünyaya hoş geldin.... Kadınların kendilerinden hoşlanan erkeklerle oturup bir çay kahve içmekten falan korktukları yok... Tek amaçları teklifleri mümkün olduğunca nötr karşılayıp peşinden koşturtmak ve egolarını yükseltmektir... Ve daha da korkuncu şu ki biz erkekler onların peşinden koşmayı bıraktığımız zaman ciddi düşünmeyen çabuk vazgeçen şıp sevdi hatta palavracı insanlar olarak nitelendiriliyoruz... "Erkekler yalancıdır" safsatasını ortaya koymalarının en büyük sebebi de budur zaten... Her neyse bu da sana ders olsun. Bir kere daha böyle bir durumla karşılaştığın zaman eğer kız telefon numarasını verirse büyük bir zevkle kabul et derim sana... Hatta daha da güzeli eğer ki bir kağıda falan yazarsa ve aranızda uzun vadeli bir ilişki başlarsa o kağıdı hiç atma... Kadınlar bu tip şeylere bayılır
-
Zaman - "Baydemir cevap verdi"
O komutanın Osman Baydemir'in adının yazdığı plakayı iteklemesi ne kadar yanlışsa "ulusal egemenlikten" , "halkın iradesinden" sözeden Osman Baydemir'in de "ulusal egemenlik", "halk iradesi" temal 23 Nisan kutlamalarına katılmaması da o kadar yanlıştır... Osman Baydemir yaptığı basın açıklaması ile törenlere katılmama gerekçesini açıklarken kendisiyle çelişmiş farkında olmadan.. Madem ulusal egemenlikten bahsediyorsun madem halkın özgür iradesinden söz ediyorsun o halde ulusal egemenliğin halk iradesinin yüceltildiği bir etkinliğe de ne olursa olsun katılman gerekiyordu... İki hareket de yanlış ve çirkin...
-
1 MAYIS TÜCCAR AKP'YE KARŞI ÇIKMA GÜNÜ
Güvenlik güçleri babalarının hayrına durup dururken mi saldırıyor, siz karşınızda kim var sanıyorsunuz demişsiniz... Cevap veriyorum... Evet babalarının hayrına durup dururken saldırıyorlar... Geçen sene Taksim Meydanına gitmek üzere DİSK binası önünde toplanan işçilere durup dururken saldırıldı... İçlerinde bölücü örgütle ilgili hiçbir şey olmamasına rağmen üstelik... Ya da polisin o durup dururken yaptığı saldırıdan kaçmak için hastaneye sığınan işçileri dışarı çıkarmanın yolunu durup dururken hastaneye gaz bombası atmakta buldu güvenlik güçleri... Evet bu da boşu boşunaydı durup dururkendi... Daha önce de Beşiktaş'ta sıkılan biber gazından rahatsız olan ve bu serzenişini dile getiren bir vatandaşı da durup dururken dövdüler... Evet azizim... Güvenlik güçleri durup dururken saldırıyor... Ne olursa olsun saldırmaması gerekirken üstelik...
-
1 MAYIS TÜCCAR AKP'YE KARŞI ÇIKMA GÜNÜ
Yahu bir şeyi çok merak ediyorum... Taksim Meydanı'nda hemen hemen her türlü etkinlik yapılabiliyorken neden 1 Mayıs engelleniyor?? Aslında buna kendimce bir cevap buldum ben... Ama bunu paylaşmadan önce yapılan diğer etkinliklere bir göz atalım... Mesela Polis Günü kutlamaları... Törenler... Her sene Taksim Meydanı'nda yapılır.. Tören kıyafetlerin giyen binlerce polis Taksim Meydanı'nda toplanarak resmi geçit vs. yaparlar... Bir diğer örnek Yılbaşı Kutlamaları... İstanbul'un en kalabalık yeri her 31 Aralık'ta Taksim Meydanı'dır... Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazandığı yılı hatırlıyorum da, maçtan sonraki gün İstanbula dönen kafile havaalanında karşılandıktan sonra önlerindeki konvoyla Taksim Meydanı'na kutlama yapmaya gitmişti... Şampanyalar patlatılmıştı falan... Şuanda aklıma gelmeyen daha bir çok örnek verilebilir Taksim Meydanı'nda yapılan etkinliklere... Şimdi gelelim bu organizasyonlarda yaşanan (veya muhtemelen yaşanabilecek) olumsuzluklara... Bir Polis Günü etkinliği esnasında teröristin biri rahatlıkla orada üstüne bağladığı patlayıcıları ateşleyip yüksek oranda can kaybına neden olabilir... Kimse bana "Polis Günü'nde olağanüstü güvenlik önlemleri alınıyor kimse böyle bir şeyi yapamaz" demesin, çünkü az sonra bunun cevabını bir soruyla vereceğim... Biliyorsunuz her yılbaşında Taksim Meydanı'ndaki kutlamalarda bir takım magandalar yüzünden dünyaya mahcup oluyoruz.. Her yılbaşında en az 1 taciz vakası yaşanıyor, üstelik bunlar televizyon ekranlarına bile yansıyor... İçkiyi ağzyla içmesini bilmediği için kendini kaybeden ve bu nedenle belindeki silahı çıkarıp güya "kutlama ateşi" açıp da yoldan geçen ya da balkondan dışarısını seyreden insanları vuranlar da cabası... Hadi yasaklasanıza Taksim Meydanı'nda yılbaşı kutlamalarını? O kadar olay yaşanıyor her yıl başında? Neden yasaklamıyorsun? Gelelim ikincisine... Biliyorsunuz bu sene Galatasaray ve Fenerbahçe UEFA Kupası'nda ülkemizi temsil etti ve bir ara bu iki takımın finalde karşı karşıya gelmesi bile hayal edildi... Bir an için düşünelim mi bunu? Yakın tarihten örnekler vererek hem de... Geçtiğimiz haftalarda Ali Sami Yen Stadı'nda oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçını hatırlıyorsunuz değil mi? Peki ya çıkan olayları??? Futbolcuların sahada birbirini yemesini? Peki ya Galatasarayl taraftarların sahadaki olaylar nedeniyle galeyana gelip Kapalı Alt Tribünü'nün çatısına çıkışını? O çatının çökmek üzere oluşunu??? Anımsıyorsunuz değil mi? Anımsamamanız olanaksız çünkü çok değil 2 hafta önce yaşandı bunlar... Hem de sadece bir lig maçı yüzünden... Maçın sonucu şampiyonu tayin edecek olmadığı halde üstelik... Peki bunu aklıma getirdiğimize göre 20 Mayıs'ta oynanacak olan UEFA Kupası Final Maçı'nda Galatasaray ve Fenerbahçe karşılaştı diyelim... Ve saha içinde de böyle olaylar da yaşandığını farzedelim... İşin ucunda UEFA Kupası olduğunu da bir kere daha hatırlatalım ve bu misalle gözlerimizi o esnada Taksim Meydanı'na çevirelim... Neler olabileceğini tasavvur edebiliyor musunuz? Yani bunun için Taksim Meydanı'nda İstanbul Valiliğince izin verilmiş bir organizasyonun yapılyor olmasına gerek bile yok aslında... O esnada oradan geçen grupların kana susamış halde birbirlerine girişeceğini düşünmek için de müneccim olmaya gerek yok... Ve yaşanabilecek can kayıplarının... Peki çözüm nedir o zaman? O gün için Taksim Meydanı'nın içindeki her şeyle birlikte kapatılması mı??? Hiç zannetmiyorum... Orada binlerce esnaf var... İstanbul'da ekonominin kalbinin attığı yerlerden biri... Kapatamazsın!! Şimdi bazıları diyecektir ki Polis Günü veya bahsettiğim gibi bir futbol karşılaşması için Taksim Meydanı'nda alarm durumuna geçilir ve çok yüksek güvenlik önlemleri alınır.. Tamam çok güzel yapılması gereken de budur zaten? Kolluk kuvvetlerinin görevlerinden biri suçu ortaya çıkarıp suçluları yakalamak kadar suçu önlemeye çalışmaktır aynı zamanda? Peki güzel kardeşim o zaman bu güvenlik önlemleri neden 1 Mayıs'ta alınamıyor? Yok aslında alınıyor... Taksim Meydanı'na gidecek olanları engellemek için binlerce polis yığlıyor Taksim Meydanı'na ve oraya ulaşan her bağlantı noktasına... Buna rağmen Meydan'a çıkanlar da geçen sene olduğu gibi cop, sille, tokat, tekme, biber gazı, plastik mermi vs. ile karşılanıyor... Ee? O halde neden engelleniyor?? Ben size kendi cevabımı söyleyeyim mi? Sizin o Ergenekon dediğiniz şey var ya... Onun mensupları şuanda cezaevinde olan aydınlar değil... En azından profesörler, eğitimciler ve gazeteciler için bu söylenebilir... Sizin o Ergenekon dediğiniz şeyin mensupları 1977'deki 1 Mayıs katliamına neden olanlardır... Ve Taksim'de bir kutlama yapılacak olunursa o gün ölen işçilerin de anılacağını biliyor... Anılıp tekrar hatırlanacağından, bilmeyenlerin öğreneceğinden ve bir gün kendilerinden GERÇEKTEN hesap sorulacağından korkuyor... İşte 1 Mayıs'ın Taksim Meydanı'nda kutlanmasını engellemelerinin sebebi de budur... Saygılar Sevgiler... Phantom Lord
-
ECELSİZ VE KEFENSİZDİ ÖLÜMÜN HALEPÇE!
Çok doğru.. Emperyalizm dünya üzerindeki bütün ulusları oyuna getirmiştir... Hatta ABD'nin kendisi bile (Bkz: ABD'nin kuruluşundan önceki süreç) Ve Kürtler de buna dahildir... Onlar da emperyalizmin oyununa gelmiş, sömürgecilerin kucağına itilmiştir... Deniz, düşmek, yılan, sarılmak gibi kelimeler kullanılırken buna dikkat edilmelidir... Kürtlerin emperyalizmin oyununa gelmediğinden bahsetmek, çaresiz olduğından sözetmek en basit ifadeyle gerçeği yadsımaktır, tarihi gözard etmektir...
-
1 MAYIS TÜCCAR AKP'YE KARŞI ÇIKMA GÜNÜ
elbette oraya işçi kardeşlerimizin haklarını savunmaya gideceğiz... Elbette çalıma saatlerinde düzenleme insanca ücret için sloganlar atacağız... Az ye de bir hamal tut da neymiş, bizim boynumuzun borcudur işçi kardeşlerimizle omuz omuza olmak... Ama sadece şunu söyleyebilirim; sen gelmezsen 1 eksiğiz...
-
ECELSİZ VE KEFENSİZDİ ÖLÜMÜN HALEPÇE!
Ne olursa olsun bağımsızlık talep etmek yerine ABD'nin güdümüne girmenin mazereti olmadığını düşünüyorum... Şartlar ne olursa olsun...
-
ECELSİZ VE KEFENSİZDİ ÖLÜMÜN HALEPÇE!
"Kurtuluş Savaşı ve Irak?O kadar basit değil. Denize düşen yılana sarılıyor boğulacağını bile bile... Başka çaresi mi var!" sözlerine kadar olan bölüme şapka çıkartıyor ve hatta size bir sunuyorum sevgili forumdaşım... Zira bir emperyalist ülkenin tek amacı sömürdüğü ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını emmek, bunun için de o ülkede söz sahibi olduğu düşünülen kişi ve kurumları ele geçirmek ve türlü entrikalarla o ülkede karmaşa çıkarmaktır... Bunun kısa adı "Böl-Parçala-Yönet" taktiğidir... ABD birçok ülkede olduğu gibi Irak'ta Saddam, İran'da da Ayetullah Humeyni eliyle bir sömürge hükümeti kurdurmuştur... Bilenler İran İslam devriminin ne şekillerde yapıldığını, Şah'ın nasıl devrildiğini, Ayetullah Humeyni'nin nasıl ve nereden İran'a gelip Şah'ın koltuğuna oturduğunu bilir... Dikkat edin İran İslam Devrimi'nin tarihi 1979'dur... Saddam bundan çok kısa bir süre sonda Baas Partisi'yle iktidara gelmiştir ve Halepçe Katliamını'da içeren o ünlü İran-Irak Savaşı da bu iki güç arasında çıkmıştır... Amaç belli, hedef ortadadır... İkisi de diktatörlükle yönetilen iki halkı birbirine kırdırıp, düşman edip, hemen ardından müdahale ederek ortadaki rantın paylaşılmasıdır... İran-Irak Savaşı tam da bu emperyalist hedefle ABD güdümünde CIA projesiyle kurgulanıp ortaya konmuş bir horoz dövüşünden başka bir şey değildir... Olan iki ülkenin halklarına olmuştur, bu horoz dövşü uğruna Halepçe'de Kürt Soykırımı yapılmıştır... Bir an bile durup şartlar gözönüne alındığında, topraklarındaki petrolü bile kendi başına çıkaracak teknolojiye sahip olmayan bir ülkenin nasıl olup da sinir gazına sahip olduğu ayan beyan ortaya çıkmaktadır... Zira bu silahların ABD tarafından sadece kaos yaratmak için Irak ordusuna verildiği ortadadır... Sayın Mavi... Yukarıda belirttiğim gibi, arz ettiğim cümlelerinize kadar olan kısmına kadar yazınıza bütün kalbimle katılıyor, size şapka çıkarıyorum... Yalnız bir önceki yazımda da belirtmiş olduğum gibi denize düşmenin çaresi bile bile yılana sarılmak değildir... Boyumuzu cellattan kurtulma pahasına vampire teslim edemeyiz... Kurtuluş Savaşı hiçbir ulus için şartlar ne olursa olsun imkansız değildir... Zordur ama imkansız değildir... Türkiye Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal önderliğinde olmayan bir orduyla olmayan silahlarla olmayan maneviyatını ortaya koyup olmayan enerjisiyle 1919'dan 1922'y kadar savaştı... Bundan önce iki Balkan Harbi, bir Trablusgarp Savaşı ve daha niceleri vardı... Ardından o güne kadar dünyanın gördüğü en büyük felaket çöktü insanlığın üstüne... 1. Dünya Savaşı... Bütün bu savalardan yenilgiyle, sayıları milyonlarla ifade edilen şehitlerle, sıfırı tüketmiş bir ekonomiyle, lağvedilmiş bir orduyla ve el konulmuş bir ülkeyle çıkıldı... Bütün bu şartlara ve üstelik silah da olmamasına karşın, Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin İngiliz askerleri tarafından basılması ve milletvekillerinin tutuklanmasına rağmen, kaçabilen milletvekillerinin ve mahalli seçimlerle görevlendirilen mebusların oluturduğu Birinci Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal önderliğinde Kurtuluş Savaşı verilmesine karar vermişti... Üstelik bu Kurtuluş Savaşı'na karşı çıkan birçok yerli unsur vardı... Saltanatçılar ve mandacılar... Biri İstanbul'dan yayınladığı fetvalar ve gazetelerle Kurtuluş Savaşı'na ve onun kahramanlarına lanetler yağdırıyor, emperyalizme boyun eğmek istemeyen vatanseverler hakkında "katli vaciptir" nidaları yükseltiyor, diğerleri de savaşmak yerine bir ülkenin sömürgesi (onların deyimiyle mandası) olmayı teklif ediyordu... Yani demem o ki, o günlerin Türkiye'sinin hali, bugünün Irak'ından daha iyi değil, bilakis daha kötüydü... Önemli olan bağımsızlığı talep edebilecek, bunun için ölümü bile göze alacak yüreğe sahip olmakta... Siz "kurtuluş savaşı ve Irak?? İmkansız" derken Irak'taki halkların bağımsızlık için savaşacak yüreği olmadığından bahsedyorsanız o zaman bir itirazım olmaz... Ancak yüreksizlikten başka bir sebep de yoktur bu kutlu savaştan kaçınmaya sebep....
-
Erkekleri bahar çarpıyor
...ve ne kadar ballıyım ki ben bekarım... Çarpacak bir eşim yok... Gel bana bahar... Çarp beni, seni yüce çarpıcı
-
ECELSİZ VE KEFENSİZDİ ÖLÜMÜN HALEPÇE!
Denize düşen yılana sarılırsa o yılan onu boğar... O yüzden katilden kaçmanın yolu vampire sığınmak değildir... Nasıl ki maphuslukta kimseye güven olmaz, sırtını duvardan başkasına dayamazsın, Bu durumda da üçüncü bir yol vardır uygulanacak, ona başvurursun... Bu sadece Kuzey Irak Kürtleri için değil Irak'ta yaşayan ve Saddama karşı olan bütün etnik unsurlar için geçirlidir... Sözü uzatmadan üçüncü yolun ne olduğunu söyleyeyim... Mustafa Kemal bu ülkeyi Yunan işgalcilerden kurtarmak için İngiliz ya da ABD emperyalizmine sığınmadı... Hem padişah tarafından kurdurulan Hareket Ordusuna, hem Yunanlılara, hem de kendi meclisindeki saltanatçı ve mandacı tayfaya karşı savaştı... Ve onun bu azmiydi bu kazanılması imkansız savaşı kazanmasını sağlayan... Kuzey Iraklı Kürt'ler dediniz... Onlar gerçekten bağımsız bir devlet isteseydi Barzani ve Talabani önderliğinde ABD'nin kucağına oturmak yerine kendi bilekleriyle bunu yaparlardı zaten... Tıpkı bizim Kurtuluş Savaşımız gibi... Tıpkı bizim yedi düvele karşı dimdik durduğumuz gibi...
-
Zeki Sezer, DSP Genel Başkanlığı'ndan istifa etti
Aha buraya yazıyorum... Mustafa Sarıgül ilk kongrede adaylığını koyar ve rahat bir biçimde genel başkan olur... Tabi Rahşan Ecevit engellemezse... (Zeki'yi gönderdin Mustafa'yı getirme Rahşan Hanım... Solun selameti için yalvarıyorum...)
-
ÜLKEMIZDEKI TÜRKCÜLERIN LIDERININ OGLUNA VASIYETI
şapka çıkartıyorum...... ....
-
ÜLKEMIZDEKI TÜRKCÜLERIN LIDERININ OGLUNA VASIYETI
Peki ben bir şey sormak istiyorum kendi adıma izin verirseniz sayın kaplan... O bahsettiğiniz olaylar gerçekten de birilerinin çocukları kullanması son derece de haklısınız... Kendi yasadışı eylemlerine (hiçkimse kusura bakmasın çocukların ellerine taş sopa molotof kokteyli tutuşturmak hiçbir yasaya göre hak değildir) çocukları alet ediyorlar ve burada size katılıyorum bu yanlış bir şey.. Burada prookasyon var... Peki ama bugünkü gazetelere bir göz attınız mı Sayın Kaplan? Dostluk maçında karşı karşıya gelen öğrencilerle polisler arasında bir öğrencinin Kürtçe "pas at" demesi nedeniyle ortalık birbirine girdi... Polisler öğrencileri tartakladıktan sonra hastane yerine bir de emniyete götürdüler... Orada da dayak yemişler... Bu doğru mu peki sizce? Sadece Kürtçe "pas at" dediği için dayak yemesi doğru bir şey mi? Bu da mı provokasyon? Bu da mı haksız yere davranmak? Almanya veya başka bir ülkede Türkçe konuştuğu için bir Türk dayak yese ortalığı ayağa kaldırmaz mıyız? Sorumun cevabını ivedilikle bekliyorum Saygılar
-
1 MAYIS TÜCCAR AKP'YE KARŞI ÇIKMA GÜNÜ
Söylenecek fazla bir şey yok bunun üstüne... Her açıdan derinlemesine bir incelemeyle yapılmış bir yorum... Mantığa uygun ve akıllıca... Kutlarım... Taksim meydanında 1 Mayıs'a izin vermemelerinin sebebi simgesel, doğru... Yalnız benim anlamadığım bir şey var... Bunlar neden korkuyor Taksim'de 1 Mayıs yapılmasından? Tamam simgesel bir korku anladık da neden böyle?? Yoksa 1977'de açılan yaylım ateşiyle katledilen, kurşunlardan kurtulmak için Kazancı yokuşuna yönelip de orada da panzerler altında ezilip öldürülen işçilerin yattıkları yerden kalkıp Taksim'e geleceklerinden mi korkuyorlar acaba? Merak etmesinler o vahşet gününde ölen işçiler bugün binler olarak geri döndüler... Zaten her 1 Mayısta her mitingdeydiler... Korkunun ecele faydası yok demişler
-
1 MAYIS TÜCCAR AKP'YE KARŞI ÇIKMA GÜNÜ
işte budur...
-
ÜLKEMIZDEKI TÜRKCÜLERIN LIDERININ OGLUNA VASIYETI
Aşık Veysel'in dili de insanlıktı zaten... Sizin deyiminizle ortak lisan... Türkçe İngilizce Portekizce... farketmez... Önemli olan ne anlatılmak istendiğidir. Çünkü sonuçta edebi açıdan her lisan öğrenilebilir... Ama insanlık lisanını herkes algılayamaz... Mesela John Lennon... Imagine (hayal et) derken o ortak düşten bahsetmişti... İnsanlığın bütün önyargılardan sıyrılıp birbirini anlama, bütünleşme hayalini...
-
1 MAYIS TÜCCAR AKP'YE KARŞI ÇIKMA GÜNÜ
Madem öyle biz de gider inadına Taksim'de kutlarız o zaman! Haydi arkadaşlar... Emekçi kardeşlerimize abilerimize ablalarımıza babalarımıza analarımıza destek olmak için 1 Mayıs'ta hep beraber Taksim'de olalım!!!
-
DTP'li adayi diri diri yaktilar
Arkadaşım ben ne diyorum sen ne diyorsun... Apo'nın doğumgünü bahanesiyle İstanbul Gazi mahallesinde bölücü örgüt sempatizanlarının çocukların ellerine molotov kokteyli taş sopa tutuşturup oraya buraya saldırtanları kına diyorum sen bana hak aramaktan bahsediyorsun... Ne alakası var ya... *************
-
30. Mart 1972 KIZILDEREYI UNUTMADIK
Sisteme karşı olmanın neresi yıkıcılık, neresi devlete karşı olmak bunu anlamıyorum... Onlar devlete karşı olmadılar ki hiçbi zaman? Sadece o zamanın siyasi iktidarına ve uygulanan sisteme karşıydılar... Diyeceksin ki devlete karşı olmasalardı adam kaçırmazlardı banka soymazlardı silah kuşanmazlardı... Hiç alakası yok... Bu devlete karşı olmanın değil mevcut sisteme karşı olmanın göstergesidir... Savunmalarında da söyledikleri budur... Anayasaya karşı olarak yargılanan bu gençler ülkede anayasal düzeni en çok savunanlardı... Bunun da kanıtı o dönemler düzenledikleri anayasaya saygı yürüyüşleriydi Mustafa Kemal'e saygı yürüyüşleriydi...Bunu da inkar edecek değilsin heralde?
-
DTP'li adayi diri diri yaktilar
Söyleyecek söz bulamıyorum... Çok basit bir şey istemiştim... Apo'nun doğumgünü bahane edilerek çıkarılan anlamsız olayların kınanmasını... Ama Diyarbakırlı arkadaşımız olayı bambaşka yerlere çekmiş... Üzüldüm açıkçası... Hak arayışından bahseden, insan haklarından adaletten sözeden birisinin böyle bir olayı kınamaması çok üzücü... Oysa ben hiçbir önyargı ile yaklaşmadan sırf insan olduğu için DTP'li adayın yakılarak öldürülmesini kınamıştım... Ve bir insan olarak aynı kınamayı aynı senin beklediğin gibi hiçbir "ama" , "fakat", "şunu nasıl inkar edersin" gibi kelime kalıpları kullanmadan senden beklerdim... Yanılmışım... Büyük bir hata yapmışım... Bütüm forum sakinlerinden özür diliyorum... Bu kadar iyiniyetli olduğum için...
-
30. Mart 1972 KIZILDEREYI UNUTMADIK
birincisi... önce yazılanları doğru oku... ben yazımda "demokratik yollar kullanılmamıştır.. deniz gezmiş ve arkadaşları yanlış yapmıştır" diye bir şey söylemedim... sadece sosyalist bir devrim hareketinin 2 yolla yapılabileceğinden bahsettim... ikincisi... evet deniz gezmiş devrimin en zorlu yüz metresini koşmuştur...ama burada kastedilen sadece deniz gezmiş değil, darağaçlarında, işkencehanelerde, faşist baskınlarda öldürülen bütün devrimci gençler için söylenmiştir... deniz gezmiş sadece bir semboldür... üçüncüsü... slogan atmak demokratik bir haktır... anayasamız toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin hiçbir makamdan önceden izin almaya gerek kalmaksızın yapılabileceğini öngörmektedir... bu hüküm o zamanki anayasada da vardı bugün de vardır... gerçi günümüzde bu hakkın ne kadar uygulanabildiği tartışılır... dördüncüsü... deniz gezmişi bilgisiz olarak nitelendirmek, öğrenmeye ve düşünmeye vakti kalmadı diye suçlamak bilgisizliktir... deniz gezmişin ne kadar bilgili olduğu, kendisini idamla yargılayan mahkemede yapılan ortak savunmada ortaya çıkmaktadır... okumadıysanız okumanızı tavsiye ederim... o günleri ve daha öncesini nasıl tahlil ettiğini anlayacaksınız... saygılar
-
Ülkemizdeki okullarda ana dilde Kürtçe eğitime izin verilmeli mi?
bir eğitim reformuyla kürtçe ingilizce almanca v.s gibi dillerin seçmeli ders olarak okutulması taraftarıyım...
-
Mesut Yilmaz AKP'ye karsi alternatif parti kuracakmismis
mevzu yine nereden nereye gelmiş... konuya dönmek için bi de ben fikir belirteyim bari... yakışıklı'nın dediği gibi parti kurarsa başarılı olması hiç zor değil zira kendisi şuanda rize milletvekili... öte yandan mesut yılmaz'ın genel başkanlıktan ayrılmasından sonra anap'ın düştüğü durum da ortada... genel başkanlarının yeni bir parti kurduğunu öğrenen anaplılar derhal buraya akın edecektir diye düşünüyorum... ama bu türkiye'nin menfaatine olur mu diye sorarsanız kesinlijkle hayır derim... yediği herzeler ortada...
-
DTP'li adayi diri diri yaktilar
İşte bu organizasyonu ve düzenleyicilerini daha da fazla kınıyorum!!! Bölücü örgüt elebaşısının doğumgününü kutlamak bahnesiyle ortalıı talan etmek de kınanacak bir durumdur.... Şahsım adına Diyarbakırlı'nın bu olayı ve verilen zararları kınamasını talep ediyorum!!!
-
güne ait değerlendirmelerim...
1-) gandhicilik garibancılık fakir fukara edebiyatı gibi suçlamaları geri alıp özür dileyeceğiniz günleri heyecanla bekliyorum... 2-) işte bir tane daha "aman aydınlar konuşmasın, aydınlar fikirlerini beyan etmesin" gericiliği, zihniyeti daha... söyleyecek başka da söz bulamıyorum