Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

phantom_lord

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    204
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

phantom_lord tarafından postalanan herşey

  1. Türkiye dışındaki ülkelerin etnik sorunu hiç olmadı mı dersiniz? Bugün demokrasi timsali olarka görülen ABD, İngiltere Fransa Kızılderililere Zencilere Hintlilere Cezayirlilere ne gibi zulümler yaptı bilir misiniz? Ama Türkiye'de hiçbir zaman oralarda yaşanan tarzda bir soykırım yaşanmadı. Elbette yapılan hatalar var, hala daha da yapılıyor. Ama Türkiye'yi asla ve asla diğerleriyle karşılaştıramazsınız. CHP hiçbir dönemde (46'dan sonra) Güneydoğudan oy almadı. Alsaydı iktidardan asla düşmezdi. Dolayısıyla CHP'nin güneydoğudan aldığı oy oranının düşmesinin irdelenmesi saçma olur, olmayan bir şey irdelenmez. Hiçkimse Kürt vatandaşlarının tamamını bölücü PKK sempatizanı ilan etmiyor, öyle bir şey diyen varsa ilk ben buna karşı çıkarım. CHP'nin de böyle bir şey yapması söz konusu değildir, öyle olsa kendisiyle çelişir, zira tabanında her kesimden insan vardır. CHP'nin güneydoğudan oy alamamasının sebebi CHP değil, oradaki kast sistemidir. Daha Atatürk'ün sağlığında o kast sistemi yokedilmek istendi ama büyük tepkilerle karşılandı. Köy enstitüleri kapatıldı. Diyeceksiniz ki köy enstitüleri CHP iktidarında kapatıldı. Hayır azizim. Köy enstitülerini kapatan zihniyet daha sonra Demokrat Parti iktidarını kuracak toprak ağalarının ta kendisiydi. Tekrar ediyorum. Ne burada ne başka bir platformda asla ve asla bütün Kürtlerin PKK'lı olduğu iddiasını ortaya koymadım Benim söylediğim tek şey eğer Kürt kardeşlerimizin sorunları çözülecekse bunu ilk olarak onları temsil eden bir sivil toplum kuruluşuyla masaya oturarak yapmak gerekir. Bugün Türkiye'de Kürtleri temsil ettiği iddiasıyla ortaya çıkan en büyük sivil toplum kuruluşu hangisidir? Siz de biliyorsunuz tabii ki BDP'dir. Ama eğer BDP tutup da "Öcalan" yani bir terör örgütünün ele başısı "muhattap alınmalıdır" diyorsa bu "terör örgütüne eyvallah demek zorundasınız" demektir ve kimse kusura bakmasın hiçbir basiretli insan bir taraftan teröristi muhatap gösterip bir taraftan da barış ve kardeşlikten söz edemez. BDP Kürt kardeşlerimizin en büyük temsilcisi olduğu iddiasında ise evveloa ve ivedilikle bu sıfata layık olarak hükümete ve diğer muhalefet kurumlarına "Öcalan'ı muhattap almak zorundasınız" söyleminden vazgeçip tek muhatabın kendisi olduğunu ilan etmelidir. Eğer BDP yöneticileri ve sorumluları bunu yaparlar ise hiçkimsenin BDP'yi muhatap almaktan kaçınacağını zannetmiyorum. Ama terörü ve teröristi yani silahı yani şiddet unsurunu bu ehemmiyetli konudan uzak tutmak istiyorsak mutlak suretle yapıcı görüşmeler sivil toplum örgütleriyle başlamalıdır. Talepler sıralanmalı, makul bir biçimde tartışılmalıdır. Arkadaşım siz Anarşist ideolojiye mensupsunuz galiba. Bunu kötü anlamda söylemiyorum Anarşizm bir ideolojidir ve devlet unsurunu kabul etmez. Bu ülkeyi Türkiye ilan eden sizin iddia ettiğiniz gibi bazı ırkçılar değildir. Osmanlı'dan beri Anadolu yarımadası Türkiye olarak anılmaktadır. Bu yeni bir şey değil ki? Gerek yerli gerek yabancılar tarafından bu topraklar Türkiye olarka kabul edilmiştir ve Türkiye adı tekrar ediyorum bir ırkı temsil etmez! Türkiye adının içinde sadece Türkler bulunmaz, lazı da çerkezi de abazı da kürtü de vardır. Ben şahsen karadenizliyim ve lazım. Ama devletin adının Türkiye olması beni hiç mi hiç rahatsız etmiyor Çünkü biliyorum ki bu isim bir ırk ifadesi değildir. Irk ifadesi olarak görmek en hafif ifadesiyle art niyetliliktir
  2. 90'lara kadar Güneydoğudan oy alan bir CHP olsaydı CHP hiçbir zaman iktidardan düşmezdi. Sİz asıl iktidarda olup da bu soruna bir türlü çözüm getiremeyenleri eleştirin CHP'ye çamur atmaktan vazgeçin. CHP çok yaralamış sizi belli. Yaranız rant yarası mıdır anlayamadım Terör örghütüne eyvallah etmek zorunda mıdır kendine güvenen bir parti? Ya da bir partinin doğruluğunu dürüstlüğünü eli kanlı teröristlerle masaya oturması mı tayin eder? Hem terörizmle baş etmeye çalıştığından dem vurup hem teröristlerle hoş beş etmek başlı başına bir ilkesizlik değil mi? Son devletin adında değil elbette. Tabii ki bir yerlerde yanlış var ama bu devletin adında ya da kuruluş felsefesinde değil onu yanlış yorumlayanlardadır. Sorunu devletin adında aramak bölücülüktür Nokta.
  3. CHP'ye saldırmaktan vazgeçin artık. Çünkü gerçek anlamda Kürt sorununa eğilen tek parti CHP'dir. Ama fırsat verilmemiştir CHP'ye. Eğer CHP terör örgütüne terör örgütü demeyenleri eleştirdiği için kötüyse bırakın öyle kötü olsun. Teröriste sayın diyenlerden daha şerefli bir duruştur çünkü. İşte asıl ırkçılık budur. Bütün dünyada devletlerin isimleri böyle konulmuştur. ALMANya HOLLANda ÇEKOSLOVAKYA (şimdilerde ÇEK cumhuriyeti) RUSYA, AMERİKA birleşik devletleri, İNGİLTERE, (ENGLAND'dır ingilizcesi ve English-Land anlamına gelir) İTALYA... Hepsi de bir etnik gurubun ismiyle çağırılır. Ancak o ülkelerde yaşayan azınlıklar nedense bundan rahatsız olmaz, hatta o kimliği benimsemiştir. Adam aslen Uzak-Doğulu'dur ancak Amerikalıyım der. Bir bizim ülkemizde bazı ayrılıkçılar bazı bölücüler devletin isminden rahatsız. Arkadaşım Türkiye adından eğer ırkçı bir tanım çıkarıyorsanız o sizin paranoyanız. Bu ülke Kürdüyle lazıyla çerkeziyle herkese ait ama adı Türkiye. Aynen yukarıdaki örneklerde olduğu gibi. Ben önerilerimi sıraladım o önerilerin hayata geçirilmesi halinde herkes kimliği ne olursa olsun barış içinde yaşayacak, ayrılıklar yaşanmayacaktır
  4. Kültürel hakların verilmesi konusunda yapılabilecekşlerden bazıları (şimdilik aklıma gelenler) şunlardır: 1-Anadil Eğitimi. Bu amaçla eğitim birliğini bozmayacak biçimde ilköğretim ve lisede SEÇMELİ KÜRTÇE DERSİ verilebilir. Üniversitelerde ise Kürt Dili ve Edebiyatı konulu bir ayrı bölüm, bir fakülte açılabilir, bu fakülte Kürtçe öğretmenleri yetiştirebilir, ancak bu durum üniter yapıyı bozmamalıdır. 2-Türk Tarih Kurumu bünyesinde bir Kürtlerin Kökeni ve Tarihi Enstitüsü kurularak Kürtlerin gerçekten nereden geldiği, nasıl bir kavim olduğuna dair ciddi, ırkçılıktan yani KART KURT'tan tamamen arındırılmış, tamamen bilimsel çalışmalar yapan bir bölüm açılarak tüm Türkiye halkına bin yıllık kardeşimizin komşumuzun köken ve tarihini göstermek. Ancak bu kurum düzgün çalışmalı, bilimsel olmalı hem Kürtçülükten hem de Türkçülükten yani her türlü ırkçılıktan tamamen izole edilmiş olmalıdır. 3-Nevruz bir barış ve kardeşlik bayramı olmalı, bir etnik grubun adından tamamen arındırılmalı, o günü Kürt ve Türk tüm kardeşler barış içinde kutlamalıdır.Hatta resmi tatil ilan edilmeli, sokaklarda meydanlarda her iki kültürü tanıtan her türlü etkinlik düzenlenmelidir. Bunun da kol kola omuz omuza yapılması gerekmektedir. 4- Hem Türk hem de Kürt vatandaşların kafasında birbirlerine karşı yerleşmiş önyargıların giderilmesi adına bir Sosyal Sorumluluk ve Kardeşlik Projesi düzenlenmeli, her türlü kavgadan uzak ama tartışarak ve demokratlık sınırları içinde, anlayış ve hoşgörü çerçevesinde sorunlar çözülmelidir. Bu projeye hiçbir siyasi parti ya da grubun dahli olmamalı, hele hele gözünü kan bürümüş terör örgütü ve onun karşısında yer alan ve aynı derecede faşist olan Türkçüler bu projede yer almamalıdır. Projede sanatçılar, biliminsanları bulunmalı ve sorunların bir listesi çıkarılarak çözüm önerileri değil, yapılması kaçınılmaz, olmazsa olmaz başlıklar adeta emredercesine hükümete sunulmalıdır. Dikkate alınmaması halinde elinde yaptırım gücü olan hizipleşmemiş, kendi içinde ayrışmamış bir topluluğu ihtiva etmelidir bu proje. 5-Barış ve kardeşliğimizi, üniter devlet yapısını ve bağımsızlığımızı bozmayacak, teröre ve teröriste söz hakkı tanımayacak bir kardeşlik bağı kurulmalıdır. Bu yapı her türlü önyargıdan uzak olmalıdır
  5. Kesinlikle katılıyorum. Bunların ne haktan ne hukuktan anladıkları var. Varsa yoksa "Demirelvari" intikam hesapları. "3'e 3" demişti Demirel 72'de... 3 cana 3 can aldılar ama kana susamışlar bir kere doymadılar. Şimdi daha fazlasını istiyorlar. Şimdi istedikleri 1923-1946 arası ve 1961 Anayasası dönemi (Demirel "bu anayasa bize bol deyip delmeye başlayana kadar elbette) kazanımlarını yok etmekti. 61'i lağvettiler o tamam... Şimdi 61 demokratlarından "Ergenekon, 12 Eylül" bahanesiyle hesap soruyorlar... Sırada 1923-1946 var. Sırada Mustafa Kemal Atatürk var. Sırada soysuz Vahidettin ve Damat Ferit'in heykellerinin dikilip Mustafa Kemal'in mezarından kaldırılıp sorgulanması yargılanması var... Herkesin aklını başına devrişip gözlerini dört açması biraz insaf izan sahibi olması dileğiyle...
  6. Evet Silivri ve Ergenekon Devlet içindeki bir temizleme operasyounudur bunu itiraf ettiğinize sevindim. Ama ne tarz bir temizlk operasyonu... Hepsini savunmayacağım, ancak yıllarca namusuyla ülkeye hizmet etmiş yazarlar profesörler var aralarında. Hadi diyelim askeri vesayeti ortadan kaldırmak olsun bütün bu olanlar... Kanserle boğuşan bir adamın içeri atılması sonra ölüm vakti yaklaştığında serbest bırakılıp bir hastane köşesinde hayata veda etmesine göz göre göre sebep olmak da neyin nesi oluyor? Yıllarca ülkesi ve milleti için okumuş, çalışmış, binlerce insanı sağlığına kavuşturmuş bir doktorun, üstelik bir profesörün, elde somut bir delil bulunmadığı halde içeride çürütülmesi ne demek oluyor? Tek günahı yalnızca miting düzenlemek orada konuşmak olan, yıllar yılı bu ülkede hastaların iyileştirilmesinde toplumun bilinçlendirilmesinde özellikle de kızların okula gitmesinde büyük payı olan bir eğitimcinin, üstelik hasta ve yaşlı bir kadının evine polis baskını yapmak da neyin nesi oluyor? Yine tek günahı iktidar partisine muhalefet yapmak, sahip olduğu televizyon kanalı ve düzenlediği mitinglerle milyonlara seslenen bir gazetecinin bir televizyoncunun içeride ne işi var? Bakın bu saydığım kişilerle ilgili en ufak somut bir delil bulunmuyor mahkeme dosyasında. CMK'nın tutukluluk hali için öngördüğü şartların hiçbirini taşımıyorlar. Ne kaçma şüpheleri, ne delil karartma ihtimalleri ne de suçu işlediklerine dair kuvvetli bir inanış var. Hiçbiri yok bu saydığım kişilerde. Zaten ikisi öldü gitti. Geri kalanların ve bu arada bazı askerlerin de içeride sinirleri yıpranmış vaziyette. Evet dediğiniz gibi "işi bitikler"... Psikolojileri çökük, sağlıkları bozuk, en ufak moral kırıntısı kalmamış vaziyette. Ergenekon harekatıyla ulusalcılara düzenlenen komplo başarıya ulaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun
  7. Evet Ahmet Kaya Kürtçe şarkı söylemek istediği için linç edilmiştir ama CHP bu sürecin hiçbir aşamasında hiçbir aktif ya da pasif rol oynamamıştır. Zira CHP o dönemde meclis dışıdır bırakın anamuhalefet partisi olmayı muhalefet yapmaya bile mecali yoktu. Kaldı ki o dönemde CHP'li bir çok kişi bu olaya tepkisini dile getirmiştir ama meclis dışı olan bir partinin sözü ne kadar dinlenir ki... 89 raporunu ve günümüzdeki çalışmaları tekrar hatırlatırım... CHP hiçbir dönemde Kürt kardeşlerimizin yaşadığı sorunlara kulaklarını tıkamamıştır. Terör sorunuyla ilgili yapılan ilk çalışmalar CHP ve CHP'nin yasaklı olduğu dönemlerde siyaset sahnesinde olan ama özü CHP'nin özü olan partiler tarafından üretilmiştir. Kürt vatandaşları kim dışlamış, nerede ne zaman dışlamış? CHP tabanına bir göz atın!! Kim neyi ne zaman dışlamış bir görün. Şimdi gelelim tarih dersine. Önce 1960 devriminden (size göre darbe) sonra yapılan Anayasa referandumuna bir göz atalım... Kurucu meclis 1924 Anayasası'nı rafa kaldırmış, yeni Anayasa çalışmaları tamamlanmış 9 Temmuz 1961'de halkın önüne yeni anayasa metni getirilmiş ve oylama yapılmıştır. Unutmadan şunu da belirtmek gerekir, o tarihte anayasa lehine veya aleyhine propoganda yapmak serbestti. Bilenler bilir... Yapılan halk oylaması sonucu ortaya çıkan sonuç aynen şöyle... Evet oyları : %61.7 Hayır oyları : %38.3 (Kaynak: http://tr.wikipedia....asa_referandumu) CHP 1946'dan beri tek başına iktidar olmamıştır. O çok bahsettiğiniz "darbeyle iktidara gelme saçmalığı" ise ne kadar kültürsüz ve bilgiden yoksun bir insan olduğunu bir kere daha kanıtlıyor. 27 Mayıs 1960 devriminden sonra ilk serbest genel seçimler 15 Ekim 1961 tarihinde yapılmıştır. Oy dağılımlarını ve sandalye sayılarını aynen veriyorum: 1- Cumhuriyet Halk Partisi : 3.724.752 oy almıştır. Oy oranı %36.74'tür 173 milletvekili çıkarmıştır. 2- Adalet Partisi : 3.527.435 oy almıştır. Oy oranı %34.79'dur 158 milletvekili çıkarmıştır. 3- Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi : 1,415,390 oy almıştır. Oy oranı %13.96'dır 54 milletvekili çıkarmıştır. 4- Yeni Türkiye Partisi : 1,391,934 oy almıştır. Oy oranı %13.73'tür 65 milletvekili çıkarmıştır. 5- Bağımsızlar : 81,732 oy almıştır. Oy oranı %0.81'dir baraj altında kalmışlardır. (Kaynak: http://tr.wikipedia...._se%C3%A7imleri) Cumhuriyet Senatosunda durum daha da enteresan... 1- Adalet Partisi : 71 senatör 2- Cumhuriyet Halk Partisi : 36 senatör 3- Yeni Türkiye Partisi : 27 senatör 4- Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi : 16 senatör (Kaynak: http://tr.wikipedia...._se%C3%A7imleri) O Adalet Partisi ki kendisini Demokrat Parti'nin emanetçisi mirasçısı olarak görmüş, Demokrat Parti ise daha 1 buçuk sene önce devrimle iktidardan devrilmiş anti-demokratik bir partidir. Sorarım size. Madem CHP darbelerle (!) iktidara gelen bir partidir, bu oy oranlarını (bana göre devrim size göre darbe) 1960 ihtilalinden kısa bir süre sonra yapılan serbest seçimlerde kime ne kadar oy verildiğini nasıl açıklayacaksınız. Şimdi dilerseniz 1980 darbesinden sonraki ilk genel seçimlerine bir göz atalım... Ama şunu da unutmayalım. Bu anti-demokratik faşist hareket sonucu bütün siyasi partiler ve meclis kapanmış, ülke ve millet tek bir adamın tiranlığı ve ona secde eden birkaç çapulcunun yönetimi altında inim inim inlemekte... 1980 darbesinden sonra yapılan yeni Anayasa çalışmaları sonucunda oluşturulan anayasa metni 7 Kasım 1982'de referandum kisvesi altında yapılan bir plebisit sonucu kabul edilmiştir. Oy oranları aşağıdaki gibidir: Hayır oyları : %8.63 Evet oyları : %91.37 Ha unutmadan... O dönemde anayasa aleyhine propoganda yapmak yasaktı... Ancak MGK tiranlığı her gün televizyonlarda radyolarda ve yazılı basında Anayasanın kabulü için psikolojik harekat yapıyordu... Bunu da bilenler bilir... Şimdi gelelim 1980 sonrası ilk serbest genel seçimlere... 6 Kasım 1983 tarihli seçimlerde kim ne kadar oy almış bir bakalım... 1- Anavatan Partisi : 7,833,148 oy almıştır. Oy oranı %45.14'tür, 211 milletvekili çıkarmıştır. 2- Halkçı Parti : 5,285,804 oy almıştır. Oy oranı %30.46'dır, 117 milletvekili çıkarmıştır. 3- Milliyetçi Demokrasi Partisi : 4,036,970 oy almıştır. Oy oranı %23.27'dir, 71 milletvekili çıkarmıştır. Anavatan Partisi tek başına iktidaar olmuştur. (Kaynak: http://tr.wikipedia...._se%C3%A7imleri) 1980 Anayasası ilke 1960 Anayasasının öngörmüş olduğu çift meclisli yapı ortadan kaldırılmış olduğundan senato seçimleri diye bir şey söz konusu değildir. Sivas Çorum Maraş katliamları diyorsunuz.. O zaman Sivastan başlayarak size verdiğim tarih dersine devam edeyim... O dönemde CHP mi vardı ki iktidar olsun. 1991 seçimlerinde Sosyal Demokrat Halkçı parti vardı. İktidarda, 6,600,726 oy alarak %27.03'lük bir oy oranıyla 117 milletvekili çıkaran DYP ile 5,066,571 oy alarak %20.75'lik bir oy oranı alan ve yalnızca 88 milletvekili olan Sosyal Demokrat Halkçı Parti koalisyonu bulunuyordu. O seçimlerde meclise toplam 5 partinin girdiğini hatırlatmama gerek yok sanırım. Mesut Yılmaz başkanlığındaki Anavatan Partisi o seçimlerde meclise tam 115 milletvekili göndermişti. (Kaynak: http://tr.wikipedia...._se%C3%A7imleri) O gün yaşanaan gerici faşist kalkışma rahmetli Erdal İnönü'nün bütün engelleme çabalarına rağmen gerçekleşmiş, başbakan Tansu Çiller olaydan sonra "neyse ki otelin çevresindeki vatandaşlarımıza bir zarar gelmemiştir" açıklaması yapmıştır. Erdal İnönü'nün çabaları Sivas'ı anlatan bütün belgesellerde anlatılır. Çorum ve Kahramanmaraş katliamlarına gelince... Evet 1977 seçimlerinde CHP birinci parti konumundaydı ve 213 milletvekili çıkarmıştı. Hükümeti kurma görevi Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından Bülent Ecevit'e verilmiş, Ecevit hükümetini kurmuş ancak 3 Temmuz 1977'de yapılan güven oylamasında yeterli sayı yakalanamamış ve Ecevit başbakanlıktan istifa etmiştir. Yerine 21 Temmuz 1977'de 5. Demirel Hükümeti kurulmuş, onun görevi de 5 Ocak 1978'de sora ermiştir. ARdından tekrar Ecevit Hükümeti gelmiştir ve 12 Kasım 1979'a değin bu görevi sürdürmüştür. 12 Kasım 1979'dan 12 Eylül 1980'e kadar olan süreç 6. ve son Demirel hükümeti olarak kayıtlara geçmiştir. Çorum katliamının olduğu tarih Haziren-Temmuz 1980'dir. Hükümet Demirel hükümetidir. Kahramanmaraş katliamı ise 19-26 Aralık 1978'de meydana gelmiştir. Hükümet Ecevit'in koalisyon hükümetidir. Demirel'in 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramı sırasında meydana gelen korkunç katliamdan sonraki veciz sözlerini hatırlarsınız: "Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz" demişti. Ancak Mayıs '77'de de Çorum'da da Maraşta da öldürdüler. Olayların ikisinde Demirel hükümeti, birinde ise Ecevit hükümeti iktidardaydı. Ancak hepimiz suçun kimin tarafından işlendiğini, katilin kim maktulün kim olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bu ülkenin ne kadar kazanımı varsa hemsi 1923-1946 arası yapılan çalışmalar ürünüdür. Ama talihsizlik odur ki ilk başa gelindiğinde savaştan yeni çıkmış bir ülke, iktidardan düşerken de 2. Dünya Savaşı gibi 50 milyondan fazla insanın canını en az iki katı kadar insanın ise malını sağlığını elinden almış kanlı bir paylaşım savaşının dışında kalma çabaları çırpınışları vardı. Tabii cesaretiniz yok 1938 öncesini de katamıyorsunuz CHP'ye saydırırken. Atatürk dönemini de katamıyorsunuz oraya. Ama birilerinden yüz bulsanız Ulu Önderi de katacaksınız oraya. Tiranlıkla barbarlıkla faşistlikle suçlayacaksınız. 1930 Dersim derken diliniz cesaret edemiyor Atatürk'ün adını anmaya... Ah bir yüz bulsanız onu da katacaksınız araya iyice rahatlayacaksınız. Evet bu ülke 1930'larda da talihsizlikler yaşamıştır. Ancak nasıl ki Menemen'de Kubilay'ın başını kesenlerin gözünün yaşına bakılmadı, aynen o şekilde emperyalist Avrupa'nın devşirdiği birkaç çıban başının gazına gelenlerin de gözünün yaşına bakılmadı, bakılmayacaktı elbette. Özal bu ülkenin canına okumuş bir adamdır. İyice dışa bağımlı olduğumuz bu günlerin, devlet dairelerinde rüşvetin mimarıdır. Tarımın hayvancılığın son çırpınışlarını yaşadığı bu günleri o adam yüzünden yaşıyoruz. "Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz" lafı ile hukuksuzluğu şiar edinen adamdır. AKP ise bir torba kömüre bir paket makarnaya halkın oyunu satın alıp ondan sonra çiftçiye "Ananı al da git, gözünü toprak doyursun", işsize "Sen de işsiz kal ne yapabilirim" diyen, ama bir yandan da yandaşlarını şakşakçılarını semizleten, İsrail'e AB-D'ye ucuz kabadayılıklar yapan ama ardından bir dediğini iki etmeyen, geçmişte milli görüşçü, sıkı bir İsrail,AB-D karşıtı ama günümüzde onların kuyruğu emir eri olan bukalemun kılıklı bir partidir. Bu ülke, bu millet Demirel döneminde bile bu kadar aciz bu kadar çaresiz duruma düşmemişti.
  8. Dışındadır Çünkü üniter hiçbir devlette çift resmi dil olmaz. Ayrıca anadilde eğitim eğitim birliğini zedeleyecek türdedir. Diyeceksiniz ki derslerin ingilizce okutulduğu okullar da mevcut. Evet ben buna da karşıyım zaten. İngilizce öğretilsin tamam ama İngiklizce Tarih dersi ya da matematik dersi görmek de ne oluyor! Kaldı ki bu ancak federal yapılı devletlerde olabilir. Anadil eğitimi ihtiyacı yeteri kadar karşılayacaktır anadilde eğitime gerek de yoktur. Öte yandan anayasanın ilk 3 maddesinin değiştirilmesinin istenmesi başlı başına Kürtçe'ye resmi dil yolunun açılmasına çalışılması demektir.BDP'nin de bu yönde söylemleri direkt olarka olmuştur olmaktadır
  9. Bu büyük bir iftiradır. CHP'nin Ahmet Kaya Yılmaz Güney ve bunun gibi sanatçılar hakkında parti olarak (bireysel demiyorum, kaldı ki o da yok) bırakın hakareti olumsuz tek bir eleştirisi dahi olmamıştır. En başta buna CHP'nin kendisi müsaade etmez, zira CHP bünyesi içinde de Kürt kökenliler bulunmaktadır. Sadece mezar ziyaretiyle iade-i itibar olmaz, olsaydı Nazım Hikmet'e bu ülkede hiç bir siyasi oluşumun iadei itibar etmediği ortaya çıkar. Çökmekte olan CHP mi? Bu sadece ve sadece sizin hastalıklı görüşlerinizin bir başka örneği. CHP hiçbir zaman çökmez ve çökmeyecektir,zira ülkenin en köklü partisidir. Tekrar ediyorum ırkçılık ve anti demokrasi anlayışı yalnız ve yalnız AKP, MHP ve BDP'ye ve onların şakşakçılarına mahsustur. Terörü de ayrışmayı da körükleyen onlardır. "Kendi bahçesinin önü" mecazi bir söylemdir ve genelleme içererek ifade edilmiştir.
  10. Eveti ben demedim. Evet diyenlere nazire olsun diye soruyorum... İroni yapıyorum anlamak bu kadar mı zor
  11. Benim ayaklarım yere basıyor gayet de.. Gerektiği yerde eleştirilerimi en acımasız biçimde buradan ve her platformda dile getiriyorumz zaten. Asıl ayakları yere basması gereken sizlersiniz bu bir. CHP Kılıçdaroğlu zamanında Sosyalist Enternasyonale üye olmadı ki Baykal döneminde arka kapıdan bile girememe gibi bir sıkıntısı olsun.Üstelik o Baykal tüm eleştirilere rağmen o Sosyalist Enternasyonal'de başkan yardımcılığı bile yapmıştır "Merkez ofisi Londra'da bulunan Sosyalist Enternasyonal'in 2008 bütçesi, 1.15 milyon sterlin. Yani 2.76 milyon Yeni Türk Lirası'nı tutan bu bütçe genel kurulda demokratik olarak belirleniyor. Yani pamuk eller cebe denildiğinde, iktidarda olsun ya da olmasınlar sağlam üye aidatı gelirine sahip Avrupalı partiler ve banka ortağı CHP öne çıkıyor, çıkabiliyor. Biraz da bu yüzden, önce Erdal İnönü sonra da Deniz Baykal, Sosyalist Enternasyonal'de başkan yardımcısı oldu" (Kaynak:http://www.gundem-online.net/haber.asp?haberid=53942). Baykal'ın parti içindeki hegemonyası ile Sosyalist Enternasyonal'den atılıp atılmaması arasında hiçbir bağlantı yoktur zira parti içi demokrasisizlik günümüz siyasi partilerinin kangrenleşmiş ortak sorunudur. Bana parti içi demokrasiyi gerçek anlamda uygulayan hiçbir siyasi parti gösteremezsiniz yok öyle bir örnek çünkü... Tabii bunu söyleyerek Baykal'ı savunmaya çalışmıyorum. Baykal gitmeliydi ve gitmesi de iyi oldu... Ama sapla saman birbirine karıştırılıyor Sosyalist Enternasyonale üye olabilmek için adı üstünde sosyalist ideolojiye kenarından kıyısından bulaşmış olmak yeterlidir. Bir partinin programında bir ulus devleti oluşturan farklı etnik kökendeki kişileri birbirinden ayrıştırıp her birine bağımsız bir devlet ya da en azıdnan bir federasyon kurdurma amacı taşıyor olması yani kısaca bölücülük yapıyor olması o partinin ideolojisinde yani sosyalistliğinde bir değişiklik yapmaz. Ha bu bölücü tavır onaylanır ya da onaylanmaz o ayrı mesele. Ama Sosyalist Enternasyonal bünyesindeki siyasi partilerin bölücülüğü benimseyip benimsememesi beni alakadar etmiyor doğrusu. Elbette tutup da kendi ideolojilerine ters düşecek bir biçimde emperyalist bir tavırla bizim ülkemiz hakkında fikir beyan etme ya da daha da vahimi bunu uygulamaya sokacak en ufak bir davranış içine girmeleri dışında tabii... CHP her fırsatta gerek ekonomik gerek sosyal konularda olsun fikirlerini ortaya koyuyor, siyaset üretiyor. BDP ya da MHP gibi urgan fırlatmak, "teröristbaşı muhattap alınmazsa silahlar susmaz" gibi vecizeleri yok... Herkes önce kendi bahçesinin önünü temizlesin! Saygılar
  12. Sorun ekonomik olmakla birlikte eğitimsel ve kültürel bir sorundur. Bölge halkının her açıdan bilinçlendirilmesi kalkındırılması kendilerine iş ve aş bulunması bununla beraber bazı kültürel taleplerinin yerine getirilmesi gerekmektedir. ANADİLDE EĞİTİM VE KÜRTÇENİN RESMİ DİL STATÜSÜ ALMASI BUNUN DIŞINDADIR!
  13. Bir daha ve belki de son kez: "Biz referandumda neye EVET dedik?" Saygılar
  14. Vay be ne zamandan beri eleştirirken birisine "şu üç şıktan birini seç" diyoruz? BDP milletvekillerinin en büyük tehdit politikası "İmralı muhattap alınmazsa silahlar susmaz" lafıdır. Bu bile başlı başına bir tehdittir. Kaldı ki PKK hiçbir zaman mazlum Kürtlerin savunucusu olmamıştır "Kürçülük" yapmıştır. Bu da aynı Türkçülük gibidir. "-Cılık, -cilik" denilen şeyler bir ideolojiyi temsil etimiyor sadece ve sadece bir ırkın sonuna ekleniyorsa bu "ırkçılıktır" bu böyle biline. Baykal dediğiniz adam yılların avukatıdır yıllarca avukatlık yaparak para kazanmış, sonra milletvekilliği, dışişleri bakanlığı başbakan yardımcılığı yapmış, bu görevlerden aldığı maaşlarla birikimini yapmıştır. Baykal için her şeyi söyleyebilirsiniz... Evet tek adam olmuştur, CHP'nin iktidara gelememesinin en büyük nedeni olmuştur, parti içi demokrasiyi kendi makamı adına hiçe saymıştır diyebilirsiniz ama asla ve kat'a Baykal yolsuzluk yapmıştır diyemezsiniz. Adamın alnını karışlarlar... CHP hangi malları haksız yere kendi nam ve hesabına geçirtmiş söyleyin bakalım? Dökün eteğinizdeki taşları... Ama "gazete haberleri" istemiyorum sizden taratın bilgisayardan belgeri koyun siteye, ekleyin yazınızın altına... Gösterin elinizdeki belgeleri... Dökün eteğinizin altındaki taşları... Eğer CHP çatısı altındaki bazı malum kişilerden bahsedecekseniz kabulümdür, yapmışlardır belki... Ama bu *********lik 90 yıllık köklü bir oluşuma maledilemez. BDP milletvekillerine gelince... En büyük geçim kaynakları Doğu'daki ağalık sistemidir. Hani diyorsunuz ya BDP şu kadar oy alıyor diye? Bunun en az yarısı Doğu'daki aşiretlerin, aşiret reislerinin zorlamasıyla baskısıyla verilen oylardır bunu siz de iyi biliyorsunuz. BDP milletvekilleri seçilmek için hangi aşiret reisine ne gibi vaadlerde bulunuyor acaba? Ve kimlerden ne gibi imtiyazlar alıyor?
  15. CHP en azından Sosyalist Enternasyonal bünyesinde... O kadar halkların kardeşliği eşitlik (!) diye naralar atıp sonra İmralı'nın buyrukları dışında hareket edemeyen BDP nerede? Irkçı olan CHP değil, sürekli tehdit politikası yürüten BDP'dir. Kaldı ki BDP kendini ne zannediyor ki CHP ile ittifak kurmaya tenezzül etmeyecek? Kaldı ki o kadar zulümden bahseden BDP milletvekillerinin yaşantılarını altlarındaki arabaları gördükçe (sakın burada mal beyanı yapmaya kalkma) rant elde edenin sadece CHP'liler olmadığı, zihniyet sebebi ile BDP'lilerin de pastadan paylarını aldıkları rahatlıkla görülebiliyor
  16. phantom_lord

    Wikileaks Belgeleri

    Neden olacak son zamanlardaki dış politikamız Azerbaycan'ın pek hoşuna gitmeyecek cinsten. Bir de enerji üssü olduğumuz vakit devlere yakınlaşıp kendisinden uzaklaşmamızdan korkuyor. Bakü-Ceyhan boru hattı da cabası. Alternatif bazı enerji kaynakları Türkiye sınırları içinde oluşturulduğu takdirde bu hattın da önemi kalmayacak. HES'ler mesela...
  17. Kürtler Kurtuluş Savaşında Türkler gibi "ortak vatanı" savunmuş, savaşın akabinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin bir parçası olmuş dolayısıyla kaderlerini de tayin etmiştir. Eğer "kendi kaderini tayin etme hakkını" bir KÜRT DEVLETİ kurmaktan yana kullanmış olsalardı Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde girişilen Kurtuluş Savaşı'na hiçbir biçimde iştirak etmezlerdi. Özerk Kürdistan denilen şey, yüzlerce yıldır emperyalist devletlerin planları arasında zaten yer almaktadır. 30 yıldır yaşanan PKK terörü "kendi kaderini tayin etme hakkı" ile uzaktan yakından ilgili değildir. Bu bir bölücü terör olayıdır... Hem de emperyalizm güdümündeki bir bölücü terör. Kavramın kendisi "kendi kaderini tayin etme" olduğuna göre hak olan bir ulusun nasıl yaşayacağına karar vermesi olduğuna göre sadece bağımsız devlet kurmak değil,bir devletin ya da bir devletler topluluğunun bünyesinde yer almak da kendi kaderini tayin etme hakkına dahildir. Uluslararası Hukuk kavramlarından bihaber biçimde kuru sıkı attığınız açıkça belli oluyor. Yapmak istediğiniz şey bölücülük propogandası. Ve evet... son sözlerim sizin şahsınızadır sayın dominik
  18. "Ulusların" kendi kaderini tayin hakkı yani SELF DETERMINATION hakkı ile bölücülük birbirinden farklı şeylerdir. Evrensel sosyalist düşünce dediğiniz şey tam olarak bu anlama gelir. Nitekim Ernesto "Che" Guevara sosyalizmi tüm Latin Amerika'ya yayıp birleşik bir Latin Amerika yaratma hayalinin peşindeydi. Bugün idealleri kısmen de olsa uygulama alanı bulmuş durumda. Zira Arjantin, Meksika, Brezilya, Küba, Venezuela hatta 1967'de katledildiği Bolivia bile tek çatı altında birleşmek üzere ciddi adımlar atmış bulunuyorlar. Böylece ne SELF DETERMINATION hakkı zedeleniyor ne de Evrensel Sosyalizm ideali. Bölücülük başkadır. Bölücülük ırk ayrımına dayanan bağımsızlık idealidir ve Fransız İhtilali'nden gelen milliyetçilik görüşünden çok farklıdır. Bölücülük Fransız İhtilali'ndeki milliyetçilik unsurunun yozlaştırılması ile ortaya çıkan hastalıklı, emperyalist güçlerin amacına hizmet eden, ırkçı bir olgudur. Yugoslavya'nın yaşadığı şey bölücülük ve ırkçılıktır, Türkiye'ye de PKK eliyle yaşatılan ve son tahlilde hedeflenen şey ırkçılık ve bölücülüktür Saygılar
  19. Bu yeni bir şey değil ki... Haber niteliği taşımaz o nedenle
  20. İyi de Ahmet Kaya'nın bölücü, PKK sempatizanı olduğuna dair SOMUT ve İKNA EDİCİ bir örnek var mı elinizde? "...Vallahi Apo'yu özledik" demekle bölücü olunmaz, suçlu övülmüş olur... Geçmişindeki farklı olayları ve bildiğiniz biyografisini açıklayın lütfen? Herhangi bir suç örgütüyle bağlantısı mı tespit edilmiş? Bölücülük olarak nitelendirilebilecek bir suç mu işlemiş? Engin bilgilerinizle (!) bizi aydınlatın lütfen
  21. Objektif bakışım: Rahmetli Ahmet Kaya bir sanatçıydı. Bu ülkede yıllarca sanatını icra etmeye bu yolla geçimini sağlamaya çalıştı. Bunun yanında elbette ki kendi dünya görüşleri vardı. Olmaması zaten eşyanın tabiatına aykırıdır. Zira en başta sanatçıların bir dünya görüşü olması gerekmektedir düşüncesindeyim. Dinlersiniz dinlemezsiniz, beğenirsiniz beğenmezsiniz, söylemleri suç unsuru oluşturuyordur ya da oluşturmuyordur. Bizi ilgilendiren bu değildir. Bizi asıl ilgilendiren ve ilgilendirmesi gereken husus şudur: Bu ülkede Türkçe, Lazca vb. dillerde şarkı yapılırken (yıllardır yapılıyor, halen daha da yapılmaktadır) bir sanatçının "Kürtçe şarkı yapacağım bunu albümüme koyacağım, bir de klip çekeceğim" dediği için bölücü ilan edilmesi, üstüne vatan haini damgası yapıştırılması çok insafsızcadır görüşündeyim "Kürdüz ölene kadar Kürdüz sonuna kadar, vallahi Apo'yu özledik" dizelerine gelince... Elbette ki şık değildir, ancak vatan hainliği de değildir, TCK'da ki düzenleme açıkça bellidir ve ona "Suçu ve Suçluyu Övme" adı verilir. Eğer terör örgütü PKK ile ilişkileri olduğuna, o terör örgütünde aktif ya da pasif olarka bir rolü olduğuna dair bir delil varsa da bunun adına "Terör örgütüne üye olmak" ya da "Terör örgütüne yardım ve yataklık etmek" denir. Kaldı ki Ahmet Kaya'nın PKK ile doğrudan ya da dolaylı bir ilişkisi olduğuna dair en ufak bir kanıt yoktur. Bir Berlin Konseri örnek verilerek "PKK bayrakları önünde şarkı söyledi, terör örgütünün propagandasını yaptı" denilemez Ahmet Kaya için. Sebebini küçük bir örnekle açıklayayım... Tam hatırlamamakla birlikte bir tarihte Diyarbakır ya da ona yakın bir ilde yapılan bir halk konserinde Haluk Levent Arif Sağ gibi sanatçılar sahneye çıkmış, konser esnasında PKK bayrakları açılmıştır. Yine yanlış hatırlamıyorsam eğer savcılığa bu sanatçılar hakkında suç duyurusunda bulunulmuş, haklarında soruşturma başlatılmış ancak yine yanlış hatırlamıyorsam "Takipsizlik" kararı ile olay kapanmıştır. Konu hakkında detaylı bilgisi olan arkadaşların varsa hatalarımı düzeltmesini ve eksiklerimi tamamlamasını isterim. Ahmet Kaya için Kürtçülük, bölücülük, PKK sempatizanlığı suçlamaları zannımca ağır suçlamalardır. Zira şarkılarını dinleyenler bilirler; o Sivastopol Marşı'nı da, Attila İlhan'ın şiirlerini de (An Gelir, Mahur v.s) seslendirmiş, bunun yanında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının (Kürt Türk ayırt etmeksizin) sorunlarını notaya ve söze dökmüştür. Kürtçe şarkı söylemek, bu şarkıya bir klip çekmek istemek bölücülük değildir. Eğer öyleyse Lazca şarkı yapmak da bölücülüktür. Volkan Konak, Fuat Saka ve genç yaşta aramızdan ayrılan rahmetli Kazım Koyuncu Lazca şarkılar Rumca şarkılar yapmıştır yapmaktadır. Bir dilde şarkı yapmak istemek bölücülük değildir. Bölücülük bu kadar basite indirgenecek bir olgu değildir. Bölücülük aynı topraklarda yaşayan iki farklı topluluğu birbirine düşman edecek, çatışmalarına neden olacak herhangi bir eylemin icrası ya da sözün söylenmesidir. Rumca, Lazca Kürtçe şarkı söylemek ya da bunu yapmak istemek bölücülük olsaydı, bir topluluğu diğerine düşman edecek olsaydı, günümüzde yoğun bir sivil savaş yaşanması gerekirdi. Böyle bir sorun olmadığına göre şarkı söylemekten zarar gelmeyeceği ortadadır diye düşünyorum. Yukarıda belirttiğim gibi Ahmet Kaya toplumun birçok kesimine hitap eden şarkılar yapmıştır. Milliyetçisinden sosyalistine, dindarından ateistine, Kürdüne, Türküne Lazına Çerkezine... Dolayısıyla bölücü değildir. Eğer bir suçlama yapılacaksa Ahmet Kaya için, fevri, sivri dilli vs. denilebilir. Bir de 1999'da Almanya'ya sürgüne gittikten sonra "... vallahi Apo'yu özledik" sözleriyle TCK'da düzenlenen suçu ve suçluyu övme fiilini işlediğinden bahsedilebilir... Ahmet Kaya ile ilgili kişisel görüşüme gelince... Her kesime şarkı yapmıştır, düzen içinde tutunabilmek geçinebilmek adına KAÇINILMAZ OLARAK nabza göre şerbet vermek durumunda kalmıştır... Saygılarla...
  22. Bir çağın kapandığı gün bugün. 72 yıl sonra hala acısı içimizde... Günümüzde yaşananlardan dolayı ise acı ve özlem daha da büyüyor. "Rahat uyu" , "ruhun şad olsun" diyemiyorum Atam. Kendi içim rahat değilken, kabrine gelmeye yüzüm yokken, karşında durmaya cesaretim yokken nasıl söylerim bunları. İçim kan ağlıyor Paşam. Elim kolum bağlı... Seni çok özlüyorum Paşam...
  23. Bak, duruyorum hala o kavak ağacının altında elimde bir demet çiçek, gözümde bir damla yaş, ama yanağımda ufak bir tebessümle
  24. Özellikle "When the wild wind blows" harika bir çalışma olmuş... Yıllaarın eskitemediği büyük efsaneye saygılar
  25. 20 yıl sonra 40'lı yaşlarının ortalarında muhtemelen evlenmiş saçlarının en az yüzde 65'i dökülmüş birazı beyazlamış, alnındaki çizgiler iyice belirginleşmiş, yorgun ama hala ayakta durmaya çalışan, muhtemelen şeker tansiyon kalp ve karaciğer problemlerinin had safaya çıktığı ama yine de hayata meydan okuyan yine de aynı 20 yıl önceki gibi pervasız ve sağlığını umursamaz bir adam olacağım
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.