Zıplanacak içerik

asterix

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

asterix tarafından postalanan herşey

  1. asterix şurada bir başlık gönderdi: Öykü Forumu
    Arif derin bir uykuya daldı, gözyaşları yanağında kurudu. Karanlık vagonun içinde sallanıp duran insanlar vardı ve Arif derin bir uykudaydı. Bindokuzyüzonsekiz yılının Kasım ayıydı. Soğuktu ve uyuyordu, tıpkı küçük bir çocuk gibi, günahsız, masum, acılar içindeki kalbi, yorgun ruhu, ağarmaya başlayan sakalları eskimiş elbisesi, omuzuna astığı ekmek torbası, su matarası, küçük gözleri ve otuzbeş yaşın tüm hüznüyle uyuyordu. Bir düş gördü, yüce bir dağın zirvesinde, ulu bir ağaç, çağıldayarak akan coşkun bir su, yamaçlardan aşağı öfkeyle akan beyaz köpüklerini saçarak çok aşağılarda gözden kaybolan yitip giden bir güzel su gördü. Ve ulu ağacın altında onu gördü, o iri kara gözlerinin içinde kaybolmaya hazır olduğu kişiyi, uğruna çöl Yemenlerde gençliğini tükettiği bedenini kavuran ateşin ve yüreğini yakan acının ağırlığı ile, çöl kumunun içinde bata çıka giderken ve bir koca dünya onunla beraber batarken yanıbaşında, bir yürek sızısı, derin bir denizde vurgun yemiş felç olmuş bir balık gibi sanki. İçine işleyen bir çift kara göz, içini delip geçen o bakışları gördü. Yıllar geçti o bakışların içinden, bitmeyen sıkıntılar, uzun yürüyüşler, ayrılıklar kederler, umutsuzluk, derin bir suskunluk. Heryerde kuşatılmış, her yerde yenilmiş, yitirmiş ve yitmişti. Her yerde ve her kavgada yenilen oydu. Hiçbirşey yapmıyordu, kendi kavgasını çoktan yitiren, teslim olmadan sadece üzerine ateş açılmasını bekleyen oydu. Etine girecek küçük metal çekirdekleri ya da uzun kılıçların soğukluğunu bekliyordu sessizce. Bütün istasyonlarda yenilginin izleri, heryerde yenilmiş insanlar. Arif kendini suyun içine bıraktı, su Arif'i içine aldı, sarmaladı. Yüreği kabardı Arif'in çağıldayan suyla beraber yamaçtan aşağı akarken. Etrafını saran suyun içinden yukarı baktı, hüzün içinde kendisine bakan bir çift kara göz. Sonra gözlerini yumdu gözyaşları suya karıştı, Arif öfkeli suyun tüm hiddeti ile bir başka ulu suyun içine girdi. Gözlerini açtı suyun içinde, etrafı seyre daldı, yukarıda seçilen bir ışık, gökyüzü, suyun üzerine eğilmiş sanki kendisini seyreder gibi bakan ağaçlar. İçinde bir hafiflik, ölüm duygusu gibi, huzur gibi bir şey. Sanki artık herşey bitmişti, artık bu sondu. Şimdi bu soğuk ve sessiz derinliğin içinde bir başınaydı. Yosunlar ve su bitkileri onu kollarına aldılar şevkatle, ağlayan küçük gözlerini sildi bir yaprak usulca. Saçlarını okşadılar, onu yatırdılar, kulağına hiç bilmediği dilden bir şarkı fısıldadılar. Yorgundu, çok uzun zamandır yorgundu. Yumuşak bir yatağa yatırdılar su çağıldıyordu, ama Arif sadece o bilmediği yumuşak şarkının anlamadığı sözlerini duyuyordu. Öylece yattı Arif vurgun yemiş gibi. Şimdi gökyüzü hiç olmadığı kadar berrak, tabiat hiç görmediği kadar yumuşaktı. İstanbul'u düşündü, ne de uzaktı. Hep uzaktı zaten, Basra'da, Akabe'de, Şam'da, hep uzaktı. En iyisi burada kalmak dedi, herşey çok uzak, erişilmez ve çok anlamsız geldi. Şekillerin ve seslerin yarattığı bir dünyanın içindeydi. Sanırım benim hikayem de böyleydi diye geçirdi içinden. Bir avuç hüzün ve keder. Hayatın anlamı üzerine konuşurlardı karanlık ve yıldızlı gecelerde İsmail'le. İsmail çok uzaktaydı şimdi. Bir anda yosunların tüm konukseverliğine rağmen içini garip bir yalnızlık duygusu kapladı. Keşke demek istedi içinden, sözcükler dökülmedi dudaklarından, gülümsedi sadece bir kuş geldi, üzerine doğru uzanmış bir ağacın dalına kondu. Telaşla dalın üzerinde dolandı bir süre, sonra renkli tüylerden oluşan boynunu büktü, meraklı gözlerle Arif'e baktı. Arif kuşa gülümsedi acıyla sonra kuş bir anda geldiği gibi telaşla havalandı. Sonra gözlerini kapadı suyun içinde, derin bir uykuya daldı bir kez daha, bir düş içinde başka bir düşe daldı. Biraz sonra rekli tüyleri olan kuş yine geldi ve o güzel ağacın dalına kondu ve telaşla ötmeye başladı, sanki telaşla birşeyler anlatmaya çalışır gibi. Sonra üzerine eğilen bir çift göz gördü, bir çift turna uçtu gökyüzünde, bir çift bakış içine işledi. Beyaz bir elbisenin içinde bir çift göz gülümsedi Arif'e, bir çift el uzandı suyun içinde gözyaşlarını sildi, sakallarını okşadı. Arif dost yosunların, su bitkilerinin kollarından kurtardı kendini, yapma dediler, umutsuzca arkasından, bırakmak istemediler, biri kulağına fısıldadı tatlı bir ses, mutlu aşk yoktur... Yerinden doğruldu Arif kendisini saran yosunlardan kurtuldu, ayağa kalktı, kuş ağacın üzerinde neşeyle ötmeye başladı, neşeyle döndü kendi etrafında, turnalar yollarından döndüler, alçalıp Arif'in üzerinde döndüler ona gülümsediler. tüm çiçekler ona çevirdi bakışlarını. Beyaz bir papatya gibi suyun içerisinde salınarak gidiyordu, birden arkasını döndü ve hüzünlü kara gözlerini dikti Arif'e. Arif derin bir nefes aldı, hava genzini yaktı. Sonra gülümsedi ve tüm gücüyle seni seviyorum diye haykırdı. Çiçekler neşe içinde dansetmeye başladılar, kuş neşeyle dalların arasında sıçramaya başladı. Güneşli bir gündü. Dokuzyüzonsekiz yılının bir Kasım günüydü ve Arif yorgundu, yorgun ve ümitsiz ruhu bir düş görmekteydi.
  2. asterix şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Şiir Forumu
    MUTLU AŞK YOK Kİ DÜNYADA Aslında hiçbir şey kâr değil insana Ne gücü ne zayıf yanları ne de yüreği Gölgesi bir haç gölgesidir kollarını açsa Ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi Tuhaf bir ayrılıktır hayatı kapkara Mutlu aşk yok ki dünyada Hani giydirilmiş erler bir başka yazgıya İşte o silahsız askerlere benzer hayatı Sabahları o yazgı için uyanmış olsalar da Tükenmiştirler ve kararsızdırlar akşamları Söyle yavrum şu sözleri ve sakın ağlama Mutlu aşk yok ki dünyada Güzel aşkım tatlı aşkım çıbanım derdim Yaralı bir kuş gibi taşırım seni şuramda Ve görmeden bakanlar şu halimize bizim Süzdüğüm sözleri söylerler benden sonra Ve her şey der demez ölür iri gözlerin uğruna Mutlu aşk yok ki dünyada Yaşamayı öğrenmek bizimçin geçti çoktan Ağlasın gece içinde kalplerimiz yan yana En küçük şarkıyı mutsuzluktur kurtaran Her ürperiş borçlu baştan bir hayıflanmaya Ve her kitar havası beslenir hıçkırıkla Mutlu aşk yok ki dünyada Acılara batmamış bir aşk söyle bana Yıkmamış kıymamış olsun bir aşk söyle Bir aşk söyle sarartıp soldurmamış ama İnan ki senden artık değil yurt sevgisi de Bir aşk yok ki paydos demiş gözyaşlarına Mutlu aşk yok ki dünyada Ama şu aşk ikimizin öyle de olsa
  3. kendimi arıyorken olmaktan korktuğum yerdeyim... feridun düzağaç.
  4. Uzun bir süreçte, sancılar içerisinde yaşamış olduğunuzu kabul ediyorum, Her insanın ve her halkın hakkı olan özgürlüğe sahip olma konusunda haklı bir tutkuya dönüşen duygu ve düşünceleri de anlıyorum. Siyasi olaylara pragmatist bir yaklaşım sizin kişisel tercihiniz olabilir. Bence tüm Kürtler ve tüm Türkler adına kesin yargılarda bulunmak oldukça iddialı bir tutum olur. Tıpkı yukarıdaki cümleniz gibi. Ben bir anti-emperyalistim, ve hayata bakışımı belirleyen şey Kürt sorunu adı verilen (veya her ne ad verilirse) bu olguya bakışımdan ibaret olmasa gerektir.
  5. asterix şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Şiir Forumu
    TERKETMEDİ SEVDAN BENİ Terketmedi sevdan beni Aç kaldım, susuz kaldım Hayın, karanlıktı gece Can garip, can suskun Can paramparça... Ve ellerim, kelepçede Tütünsüz uykusuz kaldım Terketmedi sevdan beni...
  6. SABAHTAN UĞRADIM BEN BİR FİGANA Sabahtan uğradım ben bir figana Bülbül ağlar ağlar güle getirir Bakın şu feleğin çürük işine Her bir cefasını kula getirir Depreştirme benim dertlerim tamam Muhabbet şirindir vermiyor aman Üstümüzde dönen çarh ile devran Felek bizi halden hale getirir Pir Sultan Abdal’ım sözlerim haktır Hakk diyen kullardan hiç süphem yoktur Cehennemde ateş olmaz nar yoktur Herkes ateşini bile götürür BENİ GÖRÜP YÖNÜN ÖTE DÖNDÜRME Beni görüp yönün öte döndürme Yine gitmez meylim sendedir sende Yıkıp hilâl kaşlarını yere indirme Günah sende değil bendedir bende Şeker vardır dudağında dilinde Arzumanım kaldı gonca gülünde Sen bir padişahsın hükmün elinde Senin ile davam sendedir sende Sensiz çıkıp yaylaları yaylamam Engeller içinde sırrın söylemem Çok günah işledim inkar eylemem İk’ellerim kızıl kandadır kanda Nice beyler ile gezdim yoruldum Kan bulanık aktım duruldum Sencileyin çok güzele sarıldım Dahi sevgin candadır canda Pir Sultan Abdal’ım böyle deyiptir Aşıklar güzeli sevegeliptir Bir güzel sevmeyle kanlı m’oluptur Kellem terkidedir yandadır yanda
  7. Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır. Onlar ki uyup hainin iğvâsına sancaklarını elden yere düşürürler ve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler ve yeşil bir ağaç gibi gülen ve merasimsiz ağlayan ve ana avrat küfreden ki onlardır, Ne zaman halk sözü geçse bir yerlerde Nazım Hikmet'in bu güzel dizeleri gelir aklıma Şunun da bilinmesinde fayda vardır ki; bu ülkede Türk devlet ideolojisinden bağımsız düşünebilen Türkler de vardır. ve sanırım Kürt halkının haklarını savunmanın Türk halkını bu derece incitmeden, kırmadan başka bir yolu da olmalı. hangi devlet ve hangi ideoloji benim bir Kürdü sevmeme engel olabilir. Aslolan insandır sanırım.
  8. Annelerimizin hava karardıktan sonra pazar yerlerinde artık sebze ve meyveleri toplayıp, yemek yapmaya çalışmasını istermiydim kimbilir, ışıl ışıl yanan vitrinlerin önünden geçerken ya da tüm albenisiyle o güzel gözlerini süzerek davetkar bir edayla beni çağıran devasa alışveriş merkezlerinin içine akarken umarsızca. vatan millet diye, avaz avaz bağırıp naralananların arasından usulca geçerim, bir kentin tarihi bir gece yarısı arsızca takas edilirken kat karşılığı muhabbet tellalarınca. düşünmemeliyim, çılgın tüketim ekonomisinin 300 milyar doları bulan borçla kendini finanse etmesini ya da insanın gözünü alamadığı güzelliklerin hangi arabalardan inip, nasıl ödediklerini kredi kartı borçlarını ve yarattıkları pahalı krem, nemlendirici, parfüm ve ayakkabı dünyası içindeki imajlarının geceyarıları neye benzediğini. ne zaman düşünsem bunları aklıma gelir Cem Karaca'nın şarkısı düşmüş işportalara sevdan gibi sevdalar... fırsatlar sunar bize Kapitalizmin renkli çılgın tüketim dünyası tek yapman gereken "Memedali bey noolur" diye yalvarmaktır. Utanma seni izleyen komşularından, akrabalarından çocuklarından, gece başını yastığa koyduğun zaman rahatmısın, ben değilim. içimi kemirip duran birşeyler bin yıldır bu topraklarda başında deli rüzgarlar esmiş ve estirmiş bir toplumun ve "yetti gayrık" deyip pençelerini toprağa geçirip ayağa kalkan kan revan içindeki o arslanın öfkelenmemesine öfkelenirim, Belçikalı hakem kadar, Soros'ların, Bush'ların dayattığı dünyaya, Asgari ücret ayda 350.- YTL dir ve işsiz sayısı onmilyonlar... Kurulacak yuvalar vardır büyütülecek çocuklar, sevgiler aşklar ama üzülme senin geleceğin yatmaktadır cabbar müteşebbislerin dinamizminde onlar şu kredi, teşvik, vergi sorunlarını bir halletsinler onların pahalı evleri ve yazlıkları ve düzinelerce arabaları ve metreslerinin yazlıklarından sonra gelecektir senin de sıran, Dünyayı kapitalizm kurtaracak Bir müteşebbisi sevmekle başlayacak herşey... Sosyalizm mi? vur tekmeyi gitsin...
  9. budur işte, yurdumun sıcakkanlı, temiz yürekli insanları, benim işte bu yüzden ümidim hiç bitmeyecek bu ülke için...
  10. ANNABEL LEE Senelerce senelerce evveldi Bir deniz ülkesinde Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz İsmi; Annabel Lee Hiç birşey düşünmezdi sevilmekten Sevmekten başka beni O çocuk ben çocuk, memleketimiz O deniz ülkesiydi Sevdalı değil karasevdalıydık Ben ve Annabel Lee Göklerde uçan melekler Kıskanırlardı bizi Bir gün işte bu yüzden göze geldi O deniz ülkesinde Üşüdü bir rüzgarından bulutun Güzelim Annabel Lee Götürdüler el üstünde Koyup gittiler beni Mezarı oradadır şimdi O deniz ülkesinde Biz daha bahtiyardık meleklerden Onlar kıskanırdı bizi Evet !Bu yüzden "Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi" Bir gece rüzgarından bulutun Üşüdü gitti Annabel Lee Sevdadan yana kim olursa olsun Yaşca başca ileri Geçemezlerdi bizi Ne yedi kat göklerdeki melekler Ne deniz dibi cinleri Hiç biri ayıramaz beni senden Güzelim Annabel Lee Ay gelir ışır, hayalin erişir Güzelim Annabel Lee Orda gecelerim uzanır beklerim Sevgilim sevgilim hayatım gelinim O azgın sahildeki Yattığın yerde seni... Edgar Allan Poe
  11. asterix şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Şiir Forumu
    BEN DE ÖYLE Filo bile sonunda limana döner, tren soluk soluğa koşar gara doğru, Bense ondan daha hızlı koşmaktayım sana -çünkü seviyorum- budur beni çeken, sürükleyip götüren. Cimri şövalyesi Puşkin'in, iner bodrumunu karıştırıp seyretmeye. Ben de, sevgilim döner dolaşır gelirim sana. Taparım, benim için çarpan o yüreğe. Sevinçlisinizdir evinize dönerken. Atarsınız tıraş olurken, yıkanırken, kirini pasını vücudunuzun. Ben de aynı sevinçle dönerim sana- evime dönmüyor muyum sana doğru koşarken? Yeryüzü insanları toprak ananın koynuna dönerler sonunda. Hepimiz döneriz en son yuvaya. Ben de öyle, bir şey var beni sana çeken daha ayrılır ayrılmaz, birbirimizden uzaklaşır uzaklaşmaz.
  12. unuttuğum bir şeyi ilave edeyim hemen bu başlık deli emin'in isteği üzerine ona ithafen açılmıştır.
  13. 16’ncı yüzyılda yaşadı. Hakkında fazla bilgi yok. Asıl adı Haydar. Yaşamının büyük bölümü Uşak’ın Banaz köyünde geçti. 16’ncı yüzyılın ikinci yarısında Sivas çevresinde boy gösteren Alevi-Bektaşi kökenli ve İran yanlısı mezhep olaylarına karıştı. Sivas Beylerbeyi Deli Hızır Paşa, Pir Sultan’ı astırdı. Ölümümün, 1547-1551 ya da 1587-1590 arasındaki bir tarih olduğu sanılıyor. Çeşitli araştırmalarda 6 ayrı Pir Sultan kimliğine değinilir. Sırasıyla, Çorum yöresinden olup bir süre Ankara’da Hasan Dede tekkesinde kalan Pir Sultan’ım Haydar, aruzla şiirler yazan Pir Sultan, Divriği yöresinde yetişen ve asıl adı Halil İbrahim olan Pir Sultan Abdal, 18’inci yüzyılın ikinci yarısı ile 19’uncu yüzyılın başında yaşamış olan Abdal Pir Sultan, 16’ncı yüzyıl sonu ile 17’nci yüzyıl başında yaşayan ve Pir Sultan’ın asılmasıyla ilgili deyişleri söyleyen Pir Sultan Abdal. Son olarak menkıbeleşmiş yaşamıyla tanınan, Hızır Paşa’nın astığı kabul edilen 16’ncı yüzyıl şairi Banazlı Pir Sultan Abdal. Halk edebiyatı araştırmacıları, gerçek Pir Sultan Abdal olarak Banazlıyı kabul eder. Pir Sultan Abdal, Alevi gelenekleri ve tarikat içinde yetişti. Hayati (Şah İsmail), Kul Hüseyin ve Kul Himmet’ten etkilendi. Şiirlerinde duru ve yalın bir Türkçe kullandı. Ana konuları, aşk, tasavvuf ve kavgadır. Tekke ve tasavvufun kalıplarını aşıp geniş bir halk kesimine seslenebildi. Medrese öğrenimi görmediği için, diğer bazı halk şairlerinin tersine, Divan Edebiyatı’ndan hiç etkilemedi. Saaddin Nüzhet Ergun, Abdülbaki Gölpınarlı, Pertev Naili Boratav, Cevdet Kudret, Cahit Öztelli, Sabahattin Eyuboğlu, Mehmet Fuad, Ohan Ural, Mehmet Bayrak ve Erol Toy’un Pir Sultan Abdal araştırma ve kitapları var. SEHER VAKTİ KALKAN KERVAN Seher vakti kalkan kervan İniler de zârılanır Bir güzele düşen gönül Çiçeklenir korulanır Bahçemizde güller biter Dalında bülbüller öter Engel gelir bir kal katar Olan işler gerilenir Bülbül geldi kondu dala Bülbülden yok hata güle Engel bir taş atar göle Yüzen ördek yaralanır Pîr Sultan Abdal göçelim Pîr elinden bâd’içelim İnkâr olandan kaçalım İnkâr birgün paralanır
  14. asterix şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    DÖRT AŞK ŞARKISI 1. Senden ayrıldığımda O güzel günün sonunda Açılınca gözlerim Ne çok sevinçli insan varmış dedim. İşte o akşamdan sonra Sen bilirsin ya Daha güzel dudaklarım Çekirge gibi çevik bacaklarım Ben böyle olalı beri Daha yeşil ağaç, fidan ve tarla Daha bir güzel suyun serinliği Başımdan aşağı boşaltınca 2. Beni sevindirdiğinde Bazen düşünürüm: Şimdi ölüversem Mutlu kalırım Sonsuza kadar. Sonra yaşlanıp Beni düşündüğünde Tıpkı bugünkü gibi görünürüm sana Bir sevdiceğin olur Henüz gencecik. 3. Küçücük dalda yedi gül Altısını rüzgar alır Ama biri kalır Bulayım diye onu Yedi kez çağıracağım seni Altısında gelme Ama söz ve yedincisine Tek sözümle gel. 4. Bir dal verdi bana sevgili Üzerinde sarı yapraklarda Yıl dediğin geçer gider Aşk ise hep yeni başlar
  15. asterix şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    ÖRÜP İNCE BİR TIĞLA duvarda, solgun ışıklarla oynaşmada bir örümcek ve düşüncelerim ince bir tığla örüyor ağını, sessizce gün batıyor. kara battaniyeli bir ölü yürüyor sonra kireç döküntüleri ne kadar da benziyor ona, öldürülmüş bir arkadaşının fenerini tutuyor, içli bir madenci şarkısıyla geçerken şehrin dikenli telleri arasından. limanda yük boşaltıyordu kardeşi dünya geniş pergeliyle yer açıyordu, onunla koşanların kalbinde ve bir gül ağacının tomurcuğunda yeniden açıyordu. sessizce gün batıyor, bir aşk bitiyordu bir aşk dağılmış bir gerdanlık gibi. sakallarım uzuyor, bir yara bir yara durmadan ıslıyordu kendini ben de çekiyordum derin ağlardan çekiyordum gölgemi. sevmiyordum artık ne sis çanını ne dağ lalesini günlerim değiyordu ateşten bir dolunaya.
  16. Bir gece yarısı gözlerin kan çanağına dönmüşken uykusuzluktan, hikayeler yazmaktır gökyüzüne fırlatmak için... Uzaklardaki bir kalbin keskin kırıklarının gönlünü kanatmasıdır Altın yaldızlı ipliklerle mektuplar asmaktır yıldızlara umutsuzca....
  17. kırgınım,saçılmış bir nar gibiyim sessiz akan bir ırmağım geceden git dersen giderim kal dersen kalırım git dersen kuşlar da dönmez,güz kuşları yanıma kiraz hevenkleri alırım ve seninle yaşadığım o iyi günleri, kötü günleri bırakırım. aynı gökyüzü aynı keder değişen bir şey yok ki gidip yağmurlara durayım. söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım belki sararmış eski resimlerde kalırım belki esmer bir çocuğun dilinde. bütün derinlikler sığ sözcüklerin hepsi iğreti değişen bir şey yok hiç ölüm hariç. aynı gökyüzü aynı keder. behçet aysan...
  18. Bu sabah gazetelerde bir fotoğraf var, Cezaevinde bayram görüşmesi Analar babalar çocuklar Sarmaş dolaş Gülerken ağlayan bir yüz Bir sevgili ya da bir eş Elinde bir tutam çiçek tutan Küçük kız Sarmaş dolaş Ne olacak bütün bunlar Bütün bunlar ne olacak.... Bulutsuzluk Özlemi
  19. asterix şurada cevap verdi: şilan başlık Şiir Forumu
    Ulen deli çocuk akşam akşam ağlattın beni, nereden buldun çıkarttın bunu ve ben neden görmemişim bunca zamandır, Yıllar öncesi Volkan Konak'tan dinlemiştim yanılmıyorsam. Sanırım böyle bir destanı yazmak gerçek bir vatenseverlik gerektirir.
  20. asterix şurada bir başlık gönderdi: Yabancı Sinema
    Cindirella Man Oynayanlar: Russell Crowe, Renee Zellweger ... Yönetmen: Ron Howard Tür: Drama Yaşanmış gerçek bir hayat hikayesinden beyaz perdeye aktarılan oldukça güzel bir film. 1930 lu yıllarda dünyayı kasıp kavuran ekonomik buhran döneminde önce şöhretini yitiren bir boksörün sefalet sınırına varan yaşamında herşeyden önce ailesi için verdiği amansız bir varolma kavgası. İrlanda asıllı boksör James Breaddock'un gerçek yaşam hikayesi. Ailesini yoksulluktan kurtarmak için kaderin önüne çıkarttığı seçenek aynı zamanda beraberinde ölümü de sunmaktadır ona. Öldürücü boksör genç ve şöhretli Max Bear karşısına, ailesi için ölümü göze alarak çıkar. Ama bence onu kahraman yapan sadece ölümü göze alması değildir. Yoksulluğun dibine vurmuşken, kasaptan salam çalan küçük oğlunu kolundan tutarak kasaba geri götürür ve çıkışta oğlunun önüde eğilerek belki de tüm insanlık için ibret olacak bir ahlaki duruşu sergiler. -Biz böyle şeyler yapmayız değil mi evlat? Ve oğluna ailesini birarada tutmak için verdiği söz uğruna belki onurlu pek çok erkeğe ölümden daha zor gelen bir şeyi yapar, Kendisini yakından tanıyan boks simsarlarına el açıp para dilenir ve kazandığı ilk para ile devlete olan işsizlik yardımı borcunu öder. ki bence asıl kahramanlık ortaya koyduğu bu duruştur. Yoksulluğun tüm ağırlığı altında bile namuslu olmayı başarabilmek, aileye ait değerleri korumak için mücadele etmek. Devletlerin yazılı tarihleri dışında, halkın kendi tarihi ve kahramanları olduğunu düşünürüm hep, James Breaddock da sanırım bizim kahramanlarımızdan biri. Güzel bir film, seyretmeyenlere tavsiye ederim. Russell Crowe stars as pugilist Jim Braddock in this riveting biopic created by the Academy Award-winning team of producer Brian Grazer, director Ron Howard and screenwriter Akiva Goldsman. Braddock, who garnered boxing glory when he defeated champion Max Baer in a winner-takes-all bout, arrived on the scene during the Great Depression (a time when Americans were woefully in need of a hero) and rose to the occasion with a vengeance. Starring: Russell Crowe, Renee Zellweger ... Director: Ron Howard Genre: Drama Language: English ... Subtitles: English ...
  21. asterix şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Müzik Cafe
    Bilmem hayalmiydi yoksa düşmüydü Gönül arzusunu buldu bu gece Yalın kılıçmıydı bir ateşmiydi İçerim köz ile doldu bu gece Bilemedim gece ile gündüzü Seçemedim güneş ile yıldızı Mestane gözleri mest etti beni Aklımı başımdan aldı bu gece Vardım huzuruna gördüm yüzünü Haydar semahını döndüm bu gece Kurak toprak idim gül bahçesinde Çağladım sel oldum aktım bu gece Bilemedim gece ile gündüzü Seçemedim güneş ile yıldızı Mestane gözleri mest etti beni Aklımı başımdan aldı bu gece
  22. asterix şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Müzik Cafe
    yüreğine sağlık, nerden buldun bunu sabah sabah, çok eski bir türküdür...
  23. BIZDE TELEFON BANKACILIGI > > >Aşağıdakiler gerçekten yaşanmış olaylardır > > > Iyi günler, hosgeldiniz, nasil yardimci > >olabilirim? > > > Para çekemiyorum ben... > > Sifrenizi yanlis giriyormussunuz Ahmet bey!... > > > Sifre mi? Benim sifrem hep aynidir, Istanbul'un > > >kurtulusu.. > >.Lütfen, bana sifreyi söylemeyin efendim. > > Hah, tamam hatirladim, 1956!!! > > Efendim o Istanbul'un kurtulusu degil ama.. > > >.Yaaaa!... Kaçti Istanbul'un kurtulusu? > > Efendim ben malesef söyleyemem bunu size. > > > Niye sen de mi bilmiyosun?... > > Biliyorum, ama güvenlik açisindan benim sifreyi > > >Bilmemem gerekiyor. > > Ben sana sifreyi sormuyorum ki! Istanbul'un > >Kurtulusunu soruyorum. > > Evet, ama > >-------------------------------------------------------------------- > >-Buyrun Bankacilik Destek > >-Alo ben Konya, Ya benim bu printer çalismiyor!... > >-Windowstami çalisiyor? > >-Evet > >-Bilgisayar printeri görüyor mu Konya? > >-Evet, karsi karsiyalar!.. > >--------------------------------------------------------------------- > > Gerçek bir Temel Fıkrası > >-Su an bankanizin Trabzon Merkez Sube ATM'sinden > >maasimı çekemiyorum. > >-Üzgünüz efendim geçici bir hatadan ötürü su an tüm > >sistemlerimiz off'tadir. > > (Bir saat kadar sonra yine arar) > >-Ben şu an Of'dayim (Trabzon) ve hala parami > > >çekemiyorum... > > >>>--------------------------------------------------------------------- > >-Güvenliginiz için bir kaç soru sormam gerekiyor. > > >-Dogum yeriniz? > >-Erzurum... > >-Dogum tarihiniz? > >-23 Ocak 1957 > >-Annenizin evlenmeden önceki soyadi? > >-Anami karistirma lan bu ise! > > ---------------------------------------------- > > >-Merhaba ben Serkan nasil yardimci olabilirim? > > >-Benim telefonda bi problem var bankomatta islem > > >Yapamadim > >-Peki ilk Önce telefonunuzun ''menü" tusuna sonra > >da ''5''tuşuna basın... > > -Evet... Tamam... > > -Ekranda ne var simdi? > >-Show TV... > >-??? > >--------------------------------------------------------------------- netten...
  24. asterix şurada cevap verdi: asterix başlık Şiir Forumu
    YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın her şeyi Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de bütün benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın bütün dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana Ataol Behramoğlu...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.