Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

yam_yam

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.202
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    9

İletiler gönderen: yam_yam

  1. Bilimden zerre nasiplenmemiş insanların, kutsal kitapların tanrının sözüymüş gibi aktardıkları "eskilerin masalları"nı bilimsel gerçekmiş gibi gösterme çabalarına sık sık şahit oluruz. Göğün, kitabın sahifelerini katlar gibi katlanacağı masalını "Big Crunch" olarak adlandırılan teoriyi destekler gibi göstermek hem bilimsel hem de tarihsel yetersizlikten kaynaklanmaktadır. Bilim tarihini okuyanlar, bu masalların tarihini ve bilim insanlarının bu tip masalları yıkmak adına gösterdikleri çabalar neticesinde ne tür sıkıntılara katlanmak zorunda kaldıklarını da iyi bilirler.

     

    İsterdim ki bu arkadaşlar önce genel bilim konularını özümsesinler ve fikirlerini de bu özümsenmiş bilgiler üzerinden beyan etsinler. Bu şekilde kendimizi hem daha sağlıklı, hem de daha nitelikli tartışmaların içinde bulabilirdik. Ancak yukarıda yazılanlarda neyi nasıl tartışacaksın? Göğün yeryüzüne bir tavan olduğunu sanan ilkçağ insanlarının inançlarını, günümüz bilimsel verileriyle kıyaslamak, hele hele bu verilerin ilkçağ inançlarının gerçekliğinin göstergesi olduğunu öne sürmek hangi akilane yöntemle izah edilebilir?

     

    Görülmeyen, hissedilmeyen, maddi olmayan bir takım varlıklar olduğunu öne sürüp, bu varlıkları, şu an bilimsel bir değeri olmayan ve tamamen matematik oyunları neticesi ortaya konmuş takyon adlı sanal parçacıklarla savunmaya çalışmak ne tür kaygıların eseri olabilir? Üstelik takyonların hangi özellikleri "eskilerin masalları"nda anlatılanlarla uyumluluk göstermiş ki bu türden bir savunma içerisine girilebiliyor?

     

    Absürdlükler deryası içinden alınmış bir kelimeyi, Türkiye'nin en üst seviyesindeki bilim kurumuna "boncuk bulmuş" edasıyla sunmak da ancak bize has bir özellik olsa gerek...

    • Beğen 1
  2. İbrahim'in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği bir söz yüzündendi. Onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok içli, yumuşak huylu bir kişiydi.

     

    Sayın ftoyd;

     

    Anlaşıldı ki siz de "işine gelen"cilerdensiniz... Bir önceki mesajınızda;

     

    "ilk yazdığınız ayette ki dost edinmeyin kelimesinin, aslında veli edinme, yani davranışlarda onları referans alma olduğunu daha önce arkadaşlar aktardılar yeterince.."

     

    diyerek tefsir örnekleri veriyordunuz, yalnızca bir mesaj sonra bakıyoruz ki tefsir düşmanı kesilmişsiniz... Ancak farkında olmanız gereken şey, İslam'a getirilen eleştirilere tefsirler olmadan cevap getiremeyeceğinizdir. Tefsirlerin taraflı yorumlarla yapıldığı bir gerçek. Ancak burada taraf olunan İslamdır. Unutmamalısınız ki, İslam'a toz kondurmama adına pek çok ayetin gerçek anlamı tefsircilerce örtülmektedir. Anlayacağınız tefsirler İslam'dan soğutmak için değil, İslam'a tutundurmak için taraflı yapılıyor.

     

    Bize küfür etmediğinizi mi sanıyorsunuz? Tanrı sözde "küfür etmeyin" diyor ama, Muhammed satır aralarında bize demediğini bırakmamıştır. Siz bu ayetleri her okuduğunuzda bize hakaretleri sıralıyorsunuz zaten. Ondan sonra da "küfretmiyorum" diyorsunuz... Bu ayetlere kalpten inandığınızı söylüyorsunuz ama, kalbiniz başka diliniz başka konuşuyor...

     

    "Kötü sıfatlar ahirete inanmayanlara aittir. En yüce sıfatlar ise Allah'ındır. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir."

     

    Bazen göstermiş olduğunuz iyimserlik tebessüm etmeme neden oluyor. Kafir de olsalar iyilik yapanların Allah katında kabul göreceğini sanıyorsunuz. Ne de olsa "iyilik" ilahi bir kavramdır. Ancak tanrınız sizinle aynı fikirde değil ne yazık ki.. O çok egoist bir tanrı. Ne yaparsan yap, ağzınla kuş tutsan, kendisine inanmadıktan sonra bir değeri, bir hükmü yok.

     

    De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi?

    Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı.

    İşte onlar, Rabblerinin âyetlerini ve O'nun huzuruna çıkacaklarını inkâr etmişlerdir de bu yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız. (Kehf 103-104-105)

     

    İşte görüyorsunuz ya, İslam sandığınız gibi bir din değil... Sizin iyimser yaklaşımlarınız İslam için bir değer ifade etmiyor. İslam için "iyilik" kavramının bir önemi yok; İslam yalnızca taraftar toplama peşinde...

  3. ilk yazdığınız ayette ki dost edinmeyin kelimesinin, aslında veli edinme, yani davranışlarda onları referans alma olduğunu daha önce arkadaşlar aktardılar yeterince..

     

    Hala anlayamıyorsunuz değil mi?

     

    "Ey müminler! Babalarınızı, kardeşlerinizi, imana karşı küfrü benimseyip sevdikleri takdirde kendinize dost edinmeyiniz. Yani başkaları ve yabancılar şöyle dursun, velileriniz olan öz babalarınızı, öz kardeşlerinizi bile kâfirliği müminliğe tercih edip de sevgi duydukları takdirde, hele hele küfürden vazgeçme ümidi kalmadığı takdirde onları kendinize dost edinmeyin, sırdaş tutmayın, onları veli tanımayın, sizin üzerinizdeki velayet haklarını kabul etmeyin, ve onu kullanmalarına izin vermeyin, onların emirlerine uyup da küfre hizmet etmeyin, küfre yardımcı olmayın. Hasılı yakınlık duygusunun etkisine kendinizi kaptırıp da onları kendinize dost ve yardımcı saymayın, yakın akrabalığı, ve yakınların gözetilmesi hakkındaki ilâhî emirleri, yukarıdan beri durumları gözler önüne serilen müşriklerden berâete engel zannetmeyin. ve sizden her kim onlara dost olur dostluğu kabul eyleyip onların velayeti altına girerse, onların isteklerine uyup onlara yardım ederse, onlara bel bağlar, onlardan uzak durmazsa, işte onlar da (yani onların dostluğuna bel bağlayan ve velayetlerine sığınanlar da) o zalimlerden başkası değillerdir. Zira velayet hakkını ehlinin ve mevkiinin gayrine koymak da haksızlığı irtikâp etmektir. Allah böyle yapanlara da hidayet nasib etmez."

     

    Yukarıdaki alıntı Elmalı'nın ilgili ayet tefsiridir. Altını çizdiğim ifadeleri dikkatle okuyun, yeterince açıktır sanırım...

     

    Ne acıdır ki, kendinden olmayanlara karşı dostça duygular beslenmesini men etmiş bir din için hala "barış ve kardeşlik dinidir" denebiliyor.

  4. Ahlak için din değil, ama din için Ahlak şarttır,öncelikle bunu söyleyim..

     

    "Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir." (Tevbe 23)

     

    'Anne ve babaya saygı ve sevgi' güzel ahlaklı olmanın temel taşlarından biriyse eğer, İslam'ın ahlakı sakat bir ahlaktır. Sakat bir ahlakı dikte eden bir öğretiyi, kendine hayat felsefesi olarak kabul etmiş birinden de ahlak dersi vermesi beklenemez. İki reşit insanın aynı yatağa girmesini ahlaksızlığın en büyüğü addedip de, sırf Allah'a inanmadığı için ana/babaya düşman olmayı erdem sayan bir öğretinin, yüz milyonlarca insan tarafından kutsal kabul edilmesi insanlık için ne büyük bir talihsizlik...

     

    Bana kutsal kitapları okumamı telkin etmeyin lütfen; Eski Ahit de dahil olmak üzere defalarca okudum, hala da okuyorum. Binlerce yıl önce yaşamış toplumların ilkel anlayışlarına kutsallık atfedilerek, insanlığın fikirsel gelişiminin önüne nasıl set çekildiğini üzülerek izliyorum. Günümüz toplumsal normlarının binlerce yıl önceki anlayışa göre şekillendirilmesi gerektiğini iddia edenleri üzülerek izliyorum. Bana "ukala" , "kendini beğenmiş" yakıştırması yapanların, kutsal kitapların muhteviyatından bihaber oldukları halde "tekrar okuyun" telkinlerini üzülerek izliyorum....

     

    Konumuza dönersek;

     

    Suçu önlemek adına suç işlemek, adalet anlayışı ile örtüşmez.

     

    İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi

    Madde 5 : Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.

     

    Bu maddenin umurunuzda olduğunu sanmıyorum; zira İslam'ın buna benzer 4-5 maddeyi daha ihlal ettiğini biliyoruz. Peki siz tüm bunları göz ardı ederken neye dayanarak ABD'nin Irak'ta yaptıklarını ya da İsrail'in Filistinlilere yaptıklarını "zulüm" olarak nitelendireceksiniz? İşkenceyi bir "suç önleme mekanizması" olarak kabul ediyorsanız, ABD'nin Irak'ta ve Guantanamo'da yaptıklarını da onaylıyorsunuz demektir.

     

    Bakın sözlerinizin ucu nerelere varıyor... "Ama ben bunu kastetmemiştim" diyeceksiniz.. Bence bir daha düşünün...

  5. İyi de din kural olarak, öğreti olarak, felsefe olarak,ne düşünürseniz,adına ne derseniz, din Allahın kuralı olarak hırsızlığı yasaklıyor ve Allah çalmayacaksınız diyor. Bize göre, Muhammed isimli bir adam çıkıp emir vermiyor, bize göre inandığımız,önünde diz çöktüğümüz, titrediğimiz,sevdiğimiz Allahımız emrediyor. Çalmayacaksın.Yani şimdi bir çocuğum olsa, onu dinle yetiştireceğim diye çırpınsam ve etkisi olsa Allah izin verdiği takdirde,en azından hırsız olmayacak belki.. E şimdi boşuna mı din Allahın oluncaya kadar çırpınıyor nice insan. Din Allahın olsun, herkes Kitabının emrine uysun, ortada hırsızlık yapan olmasın,böylece uygulanacak cezayıda düşünmekten kurtaralım yakayı. Yani az biraz din kardeşim, az biraz din ,az biraz Allah korkusu ve sevgisi lazım. Bu millette biraz Allah korkusu kavramı olmasaydı, ben düşünemiyorum zaten ne halde olurduk,Allah olgusu varken bu haldeyiz.

     

    Hırsızlık, semavi dinlerin ortaya çıkmasından çok önce de 'suç' olarak nitelendiriliyordu. Hırsızlığın kötü bir şey olduğunu kavramak için öncelikle bir tanrıya iman etme zorunluluğu teistlerin kendini kandırma yöntemlerinden biridir. Hırsızlar koğuşunda yatanların hepsinin ateist olduğunu mu sanıyorsunuz?

     

    Belirli bir ahlaki anlayışa sahip olmak için, bir tanrıya ihtiyaç olmadığı gerçeğini nedense kabullenemiyorsunuz.. 12 yıllık ateistlik de dahil olmak üzere, 30 yıllık hayatım boyunca kimseden bir şey çalmadım. (Durun...Bu doğru değil..İtiraf ediyorum, 8-10 yaşlarındayken komşunun bağından bir kaç salkım üzüm aşırmıştım.) Allah'tan korktuğum için değil, insana, daha da önemlisi kendime olan saygımdan dolayı.

     

    'Allahsız' ların her türlü kötülüğü yapmaya hazır ve nazır olduğu önyargınız beyninize yapışmış bir kere. Biz ne yapsak söküp atamayacağız. Ancak hiç bir şey bilmiyorsanız İslam ülkelerine bakın... Bana suç oranı sıfır olan bir toplum gösterebilir misiniz?

     

    "İnsanlar dinlerini tam anlamıyla yaşasalardı olurdu" gibi abes bahaneler üretmeye kalkmayın. Tüm dünya ülkeleri ve dünya tarihi örnektir ki, din hiç bir zaman suçu önleyememiştir. Hatta pratikte uygulanamayacak kanıt yöntemiyle tecavüz gibi suçları teşvik bile etmiştir.

     

    Sonuç itibariyle bize Allah sevgisi değil, İnsan sevgisi lazım. Kendinden olmayan Ana/baba/kardeşe bile düşman olmayı salık veren İslam da, insan sevgisini sağlayabilecek en son kurumdur. Bu da böyle biline....

  6. Biz ne yaptık Allahın emriyle, hırsız yakaladık,şahitler sağlam,hırsızlık yaptığı eli kestik, ve bitti işte anlamıyor musunuz?

     

    "Din insanları zombileştiriyor" diyordum da inanmıyorlardı...

     

    Bir kişi "ben insanım" diyor ise, fikriyle de, zikriyle de, fiili olarak da bunun gereğini yerine getirmelidir. Ceza, bir takım "insansı"ların vandalist dürtülerini icra edecekleri ve bir takım "insansı"ların da yine vandalist dürtülerinin tatmini için stadyumları doldurmalarını sağlayacak bir olgu değildir. Ceza, bundan çok daha yüce bir amaca hizmet etmelidir.

     

    Bir görevi de adaleti sağlamak olan devlet, sağlıklı bir toplumun idamesi için çaba harcamaladır; sakat bir toplum oluşturmak için değil. Sizin savunduğunuz adalet anlayışı, hem fiziken hem de ruhen sakat bir toplum oluşmasına neden olur. Siz hürriyeti bağlayıcı cezaları süre olarak eleştirebilirsiniz; buna ben de katılabilirim. Ancak siz "3 yıl değil 5 yıl olmalıdır" ya da "8 yıl değil 15 yıl olmalıdır" gibi bir öneri sunmuyor, direkt olarak şiddet içerikli ceza öneriyorsunuz. Zira maksadınız üzüm yemek değil, bağcı dövmek...

  7. şimdi kısastır, hırsızlık yapan elin kesilmesidir gibi kavramlar evrensel değil,sizin suçu teşvik eden,suça dur diyemeyen ve hiç bir caydırıcı tarafı olmayan kurallarınız evrensel öyle mi? Ya siz Apo yu bile idam edemediniz.. Varsın adam nice Türkün kanından beslensin.. Kısasa kısas yapalım hadi,hadi,işinize gelmez mi? bakın evrensellik nasıl önünüzde duruyor..

     

    Konu şer'i hükümler olduğunda, aklıma nedense hep (nur içinde yatsın :) ) Babil kralı Hammurabi gelir... Kısas hükümleri de dahil olmak üzere, zamanına göre oldukça adil sayılabilecek hükümler içeren yasalar koymuştur Hammurabi. Daha sonra bu yasalar pek çok uygarlığı etkilemiş ve o uygarlıklar tarafından da benimsenmiştir. Kendinden yüzyıllarca yıl sonra gelen İslam da dahildir buna...

     

    Ben müslüman arkadaşları anlayamıyorum... Kendilerine baktığınızda, yüce bir anlayışları vardır; karıncayı bile incitmezler.. Ancak bir de bakıyorsunuz, tarihin derinliklerinde kalmış olmasını umduğunuz işkence yöntemlerini şuursuzca savunabiliyorlar. Daha ilginç olanı ise, recm cezasının Kur'an'da olmadığından bahisle bu cezanın uygulanmasına karşı çıkanlar var. Recm cezası barbarca, ancak el ve ayak kesmek son derece adil bir ceza...

     

    Suç ve ceza soyut kavramlardır, kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Ancak bir inanç uğruna binlerce yıl önceki suç ve ceza unsurlarını savunmak, din denen olgunun insanın fikirsel gelişiminin önüne set çekerek nasıl binlcerce yıl yerinde saymasını sağladığını göstermek için güzel bir örnek.. Siz hiç cezaevinde 6 yıl geçirdiniz mi ki, bir kıyaslama yapabiliyorsunuz? İslam'da olduğu gibi öldürülenin ailesi, yüklü bir çek karşılığında öldüreni affettiği zaman adaletin sağlandığını mı sanıyorsunuz? Ya da birbirini seven iki reşit insanın nikahsız olarak yatağa girmesiyle kırbaçlandıkları, hatta taşlanarak öldürüldükleri zaman adalet yerini bulmuş mu oluyor?

     

    Adalet her vicdanda ayrı tecelli eder... Ama adalet asla vicdansız olmamalı...

  8. Kozmoloji,arkeoloji, antropoloji ve ilk çağ tarihi hakkında zerre kadar fikir sahibi olmayanlar için uydurulmuş bu masallar , inancını destekleyecek en ufak bir veri bulamayanları tatmin etme çabası gütmektedir.

     

    İslam dediğiniz din, Sümer, Babil ve Mısır uygarlıklarından çokca etkilenmiş yahudilerin, bu etki ile oluşturdukları efsanelerle süslenmiş atalar tarihinin kötü bir kopyasıdır. Bugün İslam'ın evren hakkında söylediklerinin hemen hepsinin ilkçağ uygarlıklarının ilkel evren anlayışından aşırma olduğunu çok net bir şekilde biliyoruz. Kur'an'ın evren hakkındaki ipe sapa gelmez iddialarını bir de bilimi destekleyici unsur olarak sunmak da ancak ve ancak kozmolojiden ve ilk çağ tarihinden, kısaca bilimden bihaber olanlara özgü bir yaklaşım olurdu zaten.

  9. Ben TÜRKÇEMİZ i Çok Seviyorum. Ve Size Hatırlatıyorum ;

    Türkçe Tarihsel Bir Değildir. OSMANLICA KAYNAKLIDIR. Osmanlıca nın Üzerine İnşa Edilmiştir.

     

    Bilmediğiniz bir konu hakkında görüş belirteceğiniz zaman bir kaç dakikalık bir araştırma çok işinize yarayacaktır. ****..

     

    Acaba Türkçe mi Osmanlıca kaynaklıdır, yoksa Osmanlıca mı Türkçe kaynaklı?

  10. Sevgili YAM_YAM ;

     

    Güzel Kardeşim, Biz Size Kozmogoni Ne Demek Diye Bir Soru Sormadık.

    Aksine ,

     

    İslam Kozmogonisi Nedir ?

    İslam i Literatür de Kozmogoni Var mı dır ?

    1500 Yıılık İslam Medeniyeti Arşivi nde İslam Kozmogoni sini Konu Alan Bir Eser Mevcut mu ?

     

    Sorularını Sorduk. Hala Cevap Alamadık.

     

    Size Yöneltilen Soruları Anlayabildiniz mi...?

     

    Ayrıca , Tabiiki Biz den Hiç Bir Konuda Feyz Alacak Değilsiniz.

     

    Biliyorsunuzdur. Hidayet Biz den Değil, Yalnızca ALLAH tan dır.

     

     

    Saygılarımla. Doğan Gülbudak

     

    ****

     

    Dedik ki; "Kozmogoni, evrenin varoluşuna ilişkin düşünce ve inançlardır."

     

    Herhangi bir toplumun evren hakkındaki inanç ve düşünceleri o toplumun kozmogonisini gösterir.

     

    Soru: İslam'ın temel kaynağı olan Kur'an, evrenin varoluşuna ve yapısına ilişkin bir takım iddialar ortaya atmış mıdır?

     

    Cevap: Evet atmıştır...

     

    Bu, "Öyleyse bir 'İslam Kozmogonisi'nden bahsedebiliriz." demektir. Herhangi bir İslami yazın türünde, Allah'ın evreni yaratmasından, ya da İlahi kaynaklı bir evren anlayışından bahsediliyor ise, o kaynakta İslam Kozmogonisi de işlenmiş demektir. Bu son cümle sizin "İslam i Literatür de Kozmogoni Var mı dır ?" sorunuzun da yanıtıdır.

     

    Umarım bu yazdıklarım "kozmogoni" terimini kavrayabilmenize yardımcı olmuştur.. Olmadıysa, sizin için yapabileceğim fazla bir şey olmadığını da bilmenizi isterim..

  11. Sevgili YAM_YAM ;

     

    ALLAH Aşkına Söyleyin , Ne demek şu İslam Kozmogonisi ..?

     

    Siz Başka İzm ve ya Felsefi Kavramlar Üzerine Oturtulabilecek , (Birlikte Tamlama Oluşturulabilecek) ,

    Bir Sözcük ün (Kozmogoni) , İslam ile Bağdaştırılabilecek, Birlikte Anılabilecek Ve Öylece, İslam Kozmonogi si Diyerek ,

    Saçma Bir Tanım Oluşturulabileceğini mi Düşünüyorsunuz...?

     

    Madem Parantez içerisindeki Öz Türkçe kelimelerden Oluşmuş Açıklamayı Yazmayı Uygun Gördünüz.

    O Halde Bu Garaib Kelimeyi Ne Diye Kullandınız...?

     

    Ne Kadar Bilimsel Olabileceğiniz Varsayımının Bir Göstergesi Olarak mı...?

     

    Lütfen Bize 1500 yıldır Yayınlanmış Herhangi bir İslam i Kaynak ta ,

    Bu (Kozmogoni) Kelimesinin Geçtiğini Gösterebilirmisiniz...?

     

    Var mı İslam Literatür ün de ''Kozmogoni'' ...?

     

    Müslüman Mahaller de Ne Acaib Terimlere ne de Salyangoz Tüccarlar ına Yer Verilmemekte. (Hiç Duymadınız mı..?)

    Bu da Böylece Biline...

    Ve

    Gereksiz ve Bulanık Tanımlamalar dan Kaçınıla...

     

     

    Saygılarımla. Doğan Gülbudak

     

    Öncelikle hangi kelimleri kullanıp hangilerini kullanamayacağım hususunda sizden feyz alacak değilim. Bahsi geçen kelimeyi bilen bilir; bilmeyenler için de tarafımdan parantez içerisinde açıklaması verilmiştir. Kullanılış şekli ve biçimi için de arama motoruna bu kelimeyi yazarak daha fazla bilgi edinebilirsiniz.

     

    "ALLAH Aşkına Söyleyin , Ne demek şu İslam Kozmogonisi ..?" demişsiniz. Bknz:

     

    http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=708030

  12. [( Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)

    KUR'AN Ayetini, Edwin Hubble'nin kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfi ile bilimsel olarakta ispatlanması, inanmayanları zorluyor ne dersiniz...

     

    Bir başka başlık altında İslam kozmogonisinin tek başına Allah'ın hayal mahsülü bir tanrı olduğunu kanıtlamaya yeterli olduğundan bahsetmiştim. Ancak bazı arkadaşlar, Kur'an'ın evren hakkındaki pek çok ayetini görmezden gelerek bir kelime üzerinde dururlar ve o kelimenin de gerçek anlamından farklı bir yorumla günümüz bilinenine yamamaya çalışırlar.

     

    Haydi şimdi gelin Kur'an Kozmogonisi üzerine bir gezintiye çıkalım ve Kur'an'ın bize evren hakkında ne söylediğini hep birlikte görelim.

     

    Öncelikle evrenin yaratılışı... Enbiya Suresi'ne göre evren şu şekilde yaratılmıştır :

     

    "İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?" (Enbiya 30)

     

    Kur'an'a göre başlangıçta gökler ve yer bitişiktir. Daha sonra Allah gökleri ve yeri birbirinden ayırmış ve canlı olan her şeyi de sudan meydana getirmiştir. Kur'an'ın bu söyleminin Tevrat'tan alındığına kuşku yok. Zira Tevrat'ta aynı şeyi şu şekilde söylüyor :

     

    Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve boştu; ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve Allah’ın ruhu suların üzerinde hareket ediyordu. ………. Ve akşam oldu ve sabah oldu, birinci gün.

     

    Ve Allah dedi: Suların ortasında kubbe olsun, ve suları sulardan ayırsın. Ve Allah kubbeyi yaptı, ve kubbe altında olan suları, kubbe üzerinde olan sulardan ayırdı; ve böyle oldu. Ve Allah kubbeye Gök, dedi, Ve akşam oldu ve sabah oldu, ikinci gün." (Tekvin Bap 1)

     

    Bu ifadeler Müslümanlar için pek bir şey ifade etmeyebilir. Evrenin bu şekilde yaradılmış olamayacağını bilenler bu ayetler için "müteşabih" deyip geçebilirler. Halbuki buradan ne anlaşılması gerektiğini Sümerler bize binlerce yıl öncesinden haber bırakmışlar. Bakın Sümerler ne diyor:

     

    Gök Yer'den uzaklaştıktan sonra,

    Yer Gök'ten ayrıldıktan sonra,

    İnsanın adı konduktan sonra;

    An (gök tanrısı) göğü ele geçirdikten sonra,

    Enlil (hava tanrısı) yeri ele geçirdikten sonra... (S.N. Kramer / Tarih Sümer'de Başlar S:111)

     

    Ayrıca Kramer Sümer kozmogonisi hakkında şunları da söylüyor:

     

    " 'Gök-yer' üstten ve alttan, her yandan sonsuz bir denizle kuşatılmıştı ve evren bunun içinde, bir biçimde sabit ve hareket etmeden duruyordu"

    ......

     

    "Bu ilksel deniz içinde, kubbeli bir göğün düz yerin üstüne konup onunla birleşmesinden oluşan evren, 'gök-yer' bir biçimde doğmuştur. Aralarında, yerden göğü ayıran, hareket eden ve genleşen 'atmosfer' vardır. Bu atmosferin dışında parlayan cisimler - ay,güneş,gezegenler ve yıldızlar- biçimlenmiştir. Gök ile yerin ayrılmasının -ve ışık veren göksel cisimlerin yaratılışının- ardından bitki, hayvan ve insan yaşamı varlık bulur." (a.g.e S:105-106)

     

    Şimdi bunları okuduktan sonra Kur'an'ın Enbiya Suresi'nde bahsettiği şeyin ne olduğu hakkında bir fikir edinmemiş olmak mümkün olmasa gerek...

     

    Gelelim Kur'an'ın evrenin yaradılışı hakkındaki bir başka mucizevi (!) ayetine; Rad Suresi 2.ayeti:

     

    "Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. "

     

    Benzer bir ifade Lokman Suresi'nin 31. ayetinde şu şekilde:

     

    "Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı...."

     

    Bu ayeti evren hakkındaki günümüz bilinenlerine göre yorumlama çabasına girecek müslüman arkadaşların yine bu ayet için de "müteşabih" demekten başka çareleri yok. Ancak yukarıda da bahsedildiği gibi göğün yer ile bitişik iken ayrıldığını ve göğün dünya için bir tavan olduğunu iddia eden ayetleri göz önüne alırsanız durum biraz daha netleşir. Bknz:

     

    "O, yeryüzünü size bir döşek ve göğü de bir bina kıldı." (Bakara 22)

     

    Bazı çevirilerde bu ayetteki "bina" ifadesi "kubbemsi bir tavan ya da çadır/çardak" olarak geçiyor. Kur'an'da bunu doğruluyor. Bknz :

     

    "Gökkubbe yarıldığı zaman," (Mürselât 9)

     

    Şimdi göklerin direksiz yaratılmış olmasını, ve gökkube olayını Yakut Türkleri kozmogonisinin izlerini taşıyan aşağıdaki şiire göre değerlendirelim :

     

    Tanri bir çadir kurmus, yeryüzünü kaplamis,

    Gökyüzü çadir olmus, dünyamizi saklamis.

    Gögü kötü ruh basmis, yere inmesin diye,

    Tanri çadiri asmis, bir koca direk ile.

    Bu direk dünyanin tam ortasindan uzarmis,

    ............

     

    Nasıl, taşlar yerine oturmaya başladı değil mi? Bu şiir bize gökkubbe inancının başka toplumların kozmogonisinde de yaygın olduğunu gösteriyor. Bir de şu ayeti yazarak kubbe/tavan konusunu noktalayabiliriz :

     

    "Onlar, üstlerindeki göğü nasıl yapmışız, süslemişizdir bir bakmazlar mı? Onda hiçbir çatlak da yoktur." (Kaf 50)

     

    Sanırım bu yazılanlar iletimin başında da belirttiğim, "İslam kozmogonisi Allah'ın hayal mahsülü olduğunu göstermeye yeterlidir" ifademi yeterince anlamlı kılıyor. Aslında Kur'an, bazı müslüman arkadaşların iddia ettiği gibi bize evren hakkında mucizevi bilgiler değil, tamamen binlerce yıl önceki inançların kötü bir kopyasını veriyor.

     

    Şimdi gelelim, müslüman arkadaşların evren hakkındaki bunca ayeti görmezden gelerek mucize diye sunmaya çalıştıkları Zâriyât Suresi'nin 47. ayetine. Burada size ayetin mealini yazmayacak, sizden şunu isteyeceğim:

     

    -www.kuranmeali.com- adresine girin ve ana sayfadaki "Direk Erişim" menüsünden Zâriyât Suresini ve 47. ayeti seçin. Size karşılaştırmalı olarak ayet meallerini getirecektir. Göreceksiniz ki, farklı meallar var. Farzedelim ki, "bizim her şeye gücümüz yeter" benzeri mealler yanlış olsun. Onları safdışı bırakalım ve "genişleticiyiz" anlamı veren meallere bakalım. Bu meallerin pek çoğunda "onu" ifadesinin parantez içinde yer aldığını görürsünüz. Bu parantezin anlamı, aslında o kelimenin ayette yer almadığını, meali yapanın anlamı güçlendirmek için onu oraya koyduğunu gösterir. Yani ayet aslında "Biz genişleticiyiz" der (başlangıçta safdışı bıraktığımız mealleri göz önüne almazsak).

     

    Şimdi "genişleticiyiz" ifadesi bir fiili yani evrenin genişlediğini mi, yoksa bir sıfatı mı ifade eder. Açık ve net şekilde Allah'ın bir sıfatını ifade ediyor. Ayetin öncesine de bakarsanız ayet şöyle demektedir :"Göğü biz kurduk, biz genişleticiyiz."

     

    Şimdi tüm bunlardan sonra anlamamız gereken şudur :

     

    "Yer ve gök bitişikti. Biz onları ayırdık ve (sıfat gereği) genişlettik." Bundan ötesi yorumlar, İslam kozmogonisinden bihaber olanların, karşı tarafa 'mucize' diye yutturmaya çalıştıkları boş laflardan başka bir şey değildir. Aksini iddia edenler, İslam terminolojisinde evren hakkında ne kadar ayet, hadis vs. varsa toplayıp getirsinler de birlikte görelim ne olduğunu....

  13. avrupa insan hakları beyannamesi

    söylermisiniz bu avrupa insan hakları beyannamesinin muhattap aldığı ülkeler kişiler neden bu şartların hiç birini yerine getirmemekte....

    hayır bütün dünya sanki bu kurallara uyuyorda bi kuran uymuyor öylemi...

     

    Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi'nin içeriğini hazırlayanlar insanlardı.. İlahi bir kaynağı bulunmadığı halde Tanrı'dan geldiği iddia edilen kurallardan daha erdemli olduğu su götürmez bir gerçek... Bu kuralların ihlal ediyor olması da bu gerçeği değiştirmeyecektir.

     

    kaldiki kuran her daim kardeşliği öğütler..

    sizin yaptığınız kurandan müteşabih bir ayet bulmak ve defalarca mantıklı açıklamaları yapılmasına rağmen durup durup bunu gündmeme getirmek kendini tekrar etmekten başka hiç birsey değildir...

     

    Kur'an'ın kardeşliği öğütlediğini iddia edebilmek için Kur'an'dan ve İslam'dan bihaber olmak gerekir. Kur'an'ın kardeşliği ümmete dayalı ve şartlı bir kardeşliktir. "Benim dinimdensen kardeşimsin; değilsen tukaka" anlayışı kardeşlik anlayışı ile ne kadar bağdaşır. Bu zihniyet neredeyse Kur'an'ın tüm ayetlerine yansımıştır. Ayetlerin Nüzul sebepleri birer bahane ya da mazeret olamaz; zira bu sebepler Kur'an'da verilmek istenen mesajın içeriğini değiştirmemektedir.

     

    ayetleri incelerken nüzül sebebini de incelemek bir savunma mekanızması değildir kardeşim ...bu bir zorunluluktur...yok ben illa incelemem diğer doğrular gibi bunu da inkar ederim diyorsanız elbetteki sizin biliceniz iş..ancak bu kurana ve islama gözü kapalı körü körüne bir karsıtlık beslemekten başka birsey değildir...hani sorguluyodunuz ya herşeyi....

     

    Ayetlerin Nüzul sebepleri birer bahane ya da mazeret olamaz; zira bu sebepler Kur'an'da verilmek istenen mesajın içeriğini değiştirmemektedir. Hangi nüzul sebebi "Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin." ayetinin içeriğini cici olarak göstermeye yetebilir? Ya da hangi nüzul sebebi birbirini seven fakat farklı dinden oldukları için evlenemeyen insanların dramını hafifletebilir?

     

    benim kardeşlik duygularım hamd olsun yerinde.. insan haklarının da ne olduğu gayet net biliyorum...ve hiç bir zaman sizin ki gibi mütesabih ayetlerle ve bu ayetlere verdiğiniz yanlış yorumlarala insan hakları beyannamesini karşılaştırmayacak kadar bilinçliyim...

     

    ben size yinede karşısında olduğunuz fikride araştırmayı tavsiye ediyorum....[/b]

     

    Müteşabih mi? Hangisi müteşabih?

     

    * Allah'ı inkar eden ana/baba/kardeşten yüz çevirmek mi müteşabih?

    * Birbirini seven fakat farklı dinden oldukları için evlenmelerine izin vermeyen ayet mi müteşabih?

    * İnsanların özel hayatı kimseyi ilgilendirmediği halde onları dövüp kınanmasını isteyen ayet mi müteşabih?

    * Bizim bildiğimiz kardeşlik anlayışı ırk,din,dil, mezhep farkı gözetmezken pek çok ayetinde bunun tersini söyleyen ayetler mi müteşabih?

     

    Hangisi?

  14. lütfen diyoruz tekrarlıyoruz araştırma yapmadan konuşmak insana zarar verir..

     

    Araştırma konusunda bana telkin veya tavsiyede bulunacak durumda olduğunuzu düşünmüyorum; dahası, konunun vehametini kavradığınızı da sanmıyorum. Size İnsan hakları evrensel beyannamesinden bazı maddeler ve buna mukabil de Kur'an'dan bazı ayetler sundum. Bunlardan biri de,

     

    Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.

     

    idi. Lakin siz kalktınız, "yok efendim o ayet sizin sandığınız gibi değildir,yok efendim nüzul sebebi şudur" gibi her ortalama müslümanda bulunan bir savunma mekanizması ile konuya girdiniz. Açıkçası yukarıdaki maddenin ne anlatmak istediğini anladığınızı sanmıyorum. Kur'an'daki pek çok ayet "siz/biz" ayrımı yapmaktadır. Bu ayrım müslüman olanlar ve olmayanlar şeklindedir ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile tamamen zıt bir anlayıştır. Bakınız maddenin sonunda "birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar" der. Bu tamamen erdemli bir davranışın telkinidir. Lakin Kur'an'ın kardeşlik anlayışı bile ümmetçidir. Kur'an'a göre anan/baban/kardeşin müslüman değilse, hiç tanımadığın bir müslüman sana anandan babandan daha yakındır.

     

    Bu kadar vahim bir anlayışı bile "ama yine de Kur'an ana ve baba ile iyi geçinilmesini ister" gibi bahaneyle sanki büyük bir lütufmuşçasına sunmak da bu zihniyetin vehametinin hangi boyutta olduğunu göstermeye yetiyor.

     

    Bana araştırmamı tavsiye edeceğinize, "kardeşlik" anlayışınızı bir daha gözden geçirin. Hala değişiklik yok ise, bir daha da "insan hakları" sözünü ağzınıza almayın..

  15. bakınız yam yam bir önceki "KURANDAKİ bu iki ayeti nasıl yorumluyorsunuz" konusundada bu ayetlerin nasıl yarumlandığını paylaşmıştık

     

    bu ayetlerin insanlar arasında ayrımcılığa sebebiyet vermediğini çok net bir sekilde açıklamış ve tezinizi çürütmüştük..

     

     

    lütfen dikkatlı olalım aynı yemeği ısıtıp ısıtp ortaya koymayalım.. kimse yemiyo artık...[/b]

     

    Çürüyen bir şey var ise o da "O ayet o anlama gelmez" aldatmacasıdır.

     

    Ortada "İman etmezlerse baba ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin" gibi açık seçik bir ayet dururken, "O ayet o anlama gelmez" fasaryaları ne kadar da anlamsız kalıyor....

  16. Sanırım yine en güzel cevabı Yılmaz Özdil vermiş. Bakın ne diyor :

     

    "Hukuka tecavüz..."

     

    Böyle başlık atmış bir gazete.

     

    "Hukuk cinayeti" diyen de var.

     

    "Hukuka aykırı" diyen de.

     

    *

     

    9'a 2 çıktı karar.

     

    Üyelere bakıyoruz...

     

    1, Ankara Hukuk mezunu.

     

    2, Ankara Hukuk mezunu.

     

    3, Ankara Hukuk mezunu.

     

    4, İstanbul Hukuk mezunu.

     

    5, İstanbul Hukuk mezunu.

     

    6, İstanbul Hukuk mezunu.

     

    7, Ankara Hukuk mezunu.

     

    8, Ankara Hukuk mezunu.

     

    9, Ankara Hukuk mezunu.

     

     

     

    Geriye kaldı 2 üye...

     

    Biri, İşletmeci.

     

    Öbürü, İktisatçı.

     

    Ben size söyleyeyim.

     

    11 hukukçu olsaydı...

     

    11'e 0 çıkardı karar.

     

     

    "Kardeşim, dünyanın hangi ülkesinde iktisatçıdan Anayasa Mahkemesi Başkanı olur?" diye soracaklarına... Hukukçuların aldığı karara "tecavüz" diyorlar.

     

    Çünkü, bunların mantığına göre, hukukçu mukukçu yoktur... Bunların işine geldiği gibi karar veren iktisatçı "en iyi hukukçu"dur... Hele eşi türbanlı iktisatçıysa, "ordinaryüs hukukçu"dur.

     

    http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/hab...amp;yazarid=249

  17. Paylaşmak önemlidir.. Hele ki bilgi paylaşımı çok daha önemlidir. Ancak daha da önemlisi, doğru bilgiyi paylaşmaktır. İnsan doğru bildiğini zannedebilir; pek çok kişinin de kendince kesin doğruları olabilir. Ancak doğru bilinenler yanlışlandığında ve doğrusu gösterildiğinde bunu kabullenebilmek de bir erdemdir.

     

    Şimdi bize "üstad" diye sunulan, zamanının bilim adamları ile aşık atıp onları bastırdığından dem vurulan bir şahsın, bırakın astronomi, moleküler biyoloji gibi bilim dallarını, radyo gibi günümüzde çok basit kalan bir teknoloji için bile kırkbin başlı, kırkbin dilli melekler örneğiyle, ******** bile denemeyecek ifadelerle anlatmasına ne diyelim.. Hadi ona bir şey demiyelim de, bu zâtın yazdığı bilmem kaç bin sayfalık kitaplarını ezberleyip, sonra da gelip bize ahkâm kesenlere ne diyelim. Hadi ona da bir şey demiyelim de, yarım-yamalak olarak bile tabir edilemeyecek bilgisiyle, hiç bir karşı argüman sunmadan karşısındakini hezimete uğrattığını iddia eden birilerine karşı edecek bir iki lafımız da olsun artık..

  18. Ve bu iddaa sını test edebilmek adına, Her Millet den Asrın Meşhur Bilim Adamları toplanıp,

    Moleküler Biyoloji den, Fıkıh a , Analitik Kimya dan, Siyer i Nebi ye , Metafiziksel Astronomi den Kelam a, her türlü Bilim dalında kendisini sınayıp,

    Hiç bir sorularının yanıtsız kalmayıp, hatta bilmediklerini de, öğrenerek yanından ayrıldıklarını ;

    Bizzat kendiniz Tarihi Kayıt lar yolu ile görebilirsiniz.

     

    Yani muhatap olmayayım, abesle iştigal etmeyeyim diyorum ama el insaf yahu...

     

    Şu Said Nursi denilen ve kerameti kendinden menkul şahsın bilimle uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi, talebelerinin de ondan aşağı kalır olmadığı muhakkak..

     

    Yahu birisi bana "Metafiziksel Astronomi" nin ne tür bilim dalı olduğunu açıklayabilir mi? Ey ucundan kıyısından bilimle ilgilenen forum halkı , "Metafizik" ve "Astronomi" gibi iki zıt kavramdan türetilmiş bir ucubeden nasıl bilim olarak bahsedilebiliyor bir izah ediverin lütfen..

     

    Ve ey ucundan kıyısından bilimle ilgilenen forum halkı; DNA'nın sarmal modeli 1950'lerden sonra ortaya konabilmişken, henüz çok yeni sayılabilecek "Moleküler Biyoloji" gibi bir bilim dalı nasıl oluyor da bahsi geçen kerameti kendinden menkul bu şahsın Dünya'nın her yerinden gelen bilim adamlarına verildiği iddia edilen feyzden hemen sonra yol alamıyor da, daha sonra teknolojinin ilerlemesiyle yol alabiliyor.

     

    Ey forum yönetimi ve forum üyeleri;

     

    Bu iddilar resmen ve alenen "s-a-f-s-a-t-a-d-ı-r" . Bu iddialar için literatürde kullanabilecek daha uygun ve daha nazik ifadeler de yoktur.

  19. ****************

     

    Kıymetli Arkadaşım ;

     

    LÜTFEN karşınız daki kişinin, örnek vereceğiniz bilim dali hakkında en azından sizden daha çok kitap okumuş olup olamayacağını, düşününüz.

     

    Gerek yok.. Okumadığınız her sözünüzden anlaşılıyor. Yazdıklarınızın hangi birini düzelteyim...

     

    Şimdi demişşiniz ki ; Füze için yerçekimi var AMA Elektron için bu geçerli değildir. İşte bu yüzden hiç durmaz.

     

    Ben böyle bir şey söylemedim. Füze için yerçekimi kuvvetinin hayati önem taşıdığını, elektron için ise bu kuvvetin görmezden gelinebilecek bir değer olduğunu söyledim.

     

    Bu da sizi çürüttüğümü ispat eder.

     

    ÜZGÜNÜM ama bu gerçek değildir ve olamaz. (ALLAH ı ispat ederken kimse beni Reddemez, Çürütemez.)

    İşte bunun aslında çok basit olan ispatı:

     

    Elektron ların yerçekiminden muaf olduğunu , etkilenmediğini söylemişsiniz.

    Evet, bu doğrudur. Lakin sizi hiç bir şekilde haklı çıkartmaz, beni de yani ALLAH ın ispatını da yalanlayamaz.

     

    Bakın yine aynı şeyi yapmışsınız.. Üstelik benim söylemediğim bir şey için "Evet, bu doğrudur" diyerek tasdik de etmişsiniz.

     

    Elektronlar yer çekiminden muaf değillerdir. Kütleçekim kuvveti, diğer 3 kuvvete oranla en uzun menzile sahip olmasına karşın en zayıfıdır. Bu kuvvet makro büyüklüklerde etkilidir. Atomaltı parçacıklarda ise etkisini tümden kaybetmese de , görmezden gelinebilecek bir öneme sahiptir.

     

    Dikkat buyurunuz,

     

    Elektron lar , yerçekiminden etkilenmez, yerçekiminden çok daha büyük bir çekim kuvveti nden etkilenir.

    Daha büyük bir cazibe kanunu ile bağlanmış, ve yörüngesine oturtulmuş,ve de sabitlenmiştir.

     

    ******* Elektronlar yörüngelerinde sabit değillerdir. Bu yörüngelerini foton soğurarak ya da salarak sürekli olarak değiştirebilirler. Hatta enerjilerini yeteri kadar artırabilirlerse atomdan bile kurtulabilirler.

     

    Çekirdeğin Elektronlara uyguladığı Çekim Kuvveti dir. (Kütlesel Etkileşim)

     

    Daha kuvvetlerin ne olduğunu bilmiyorsunuz ki *****. Parantez içine yazmanız gereken "Elektromanyetik Kuvvet" olmalıydı.

     

    Şimdi siz nasıl olup ta ; bilimsel kelimeler ile süsleyerek yazmış olduğunuz, yine bilimsel yazınız da da gösterdiğiniz gibi ;

     

    ***********

     

    Yani ( Çekirdek ve Elektron lar arasında mevcut bir çekim ve itim kuvveti olduğunu )

    aslında biliyor olması gereken birine, yani yine SİZ e biraz çelişkili bakmamıza sebep oluyor.

     

    Yoksa siz de benim gibi KUANTUM dan habersiz mi si niz.

     

    Bu sebeple mi ;

    Bütün bu denklemlere, rasyonel lere, bilinmeyenlere, yüksek analiz lere ihtiyaç duyuyorsunuz,

    Ve de beni ve de ALLAH ı ; böylelikle RED EDEBİLMEK mümkünmüş zannediyorsunuz.

     

    Sizin kuantumdan habersiz olduğunuzdan şüphem yok da, benim kıyısından köşesinden tutmuşluğum var. Size tavsiyem, yanlışın peşinden koşacağınıza nedir ne değildir diye açıp okumanız. Yoksa sürekli böyle zor durumlara düşmeniz kaçınılmaz olur.

  20. Ve geçmiş dönemle ilişkili her su baskını Nuh Tufanı'nın kanıtıdır öyle mi?

     

    Ne saçma sapan bir haberdir bu böyle... Buzul çağından çıkmış bir Dünya'da, buzların hızlı bir şekilde erimesiyle bir yerlerde su baskınlarının görülmesini beklersiniz zaten.

     

    * Bu araştırma ile Nuh'un yaşadığı kanıtlanmış mı?

    * Bu araştırma ile Nuh'un bağlı olduğu topluma ait kalıntılar bulunmuş mu?

    * Bu araştırma ile Nuh'un Gemisi bulunmuş mu?

     

    Hadi bütün bunları geçtik diyelim, bu su baskınının yağmur neticesinde olduğu ıspatlanmış mı?

     

    Eeee ... Öyleyse bu araştırma Nuh'un nesini ıspatlamış?

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.