Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

yam_yam

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.202
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    9

İletiler gönderen: yam_yam

  1. Pekala...

     

    Sizin kadar uzun uzadıya cevaplar vermeyi gerçekten isterdim. Umarım kısıtlı zamanımda bunu yapabilirim...

     

    Öncelikle dinin toplumsal bir disiplin olduğunu belirtmekle başlayalım. Din, insanların diğer insanlarla ve insanların tanrı/tanrılarla olan ilişkilerini düzenleyen bir kurumdur. Bu düzenlemeler, tanrı sözü olduğu zannıyla yapılır. Dolayısıyla sorgulanamaz ve eleştirilemezdirler. Elbette dinin bunu yaparken bir takım sorulara da cevaplar üretmesi kaçınılmazdır ve hemen tüm dinler aynı sorulara benzer cevaplar üretmişlerdir. Bunlar insanın ve evrenin varlığına ilişkin neden ve nasıl sorularının cevabını ihtiva ederler. Bu kaçınılmazdır; çünkü çok beğendiğim bir söz bunu şöyle ifade eder:

     

    "Bir tarihte insan değişmez bir biçimde kendisi olduğunun farkına vardı. İnsan o tarihten beri bunun nedenini sorguluyor."

     

    Şimdi benim Muhammed'e olan eleştirilerime ve sizin bunu bilgi eksikliğine bağlamanıza gelelim.

     

    Muhammed'in İslam'ı oluştururken ortaya koymuş olduğu kurallar İslam'a has kurallar değil, kendinden önceki ya da çağdaşı olan toplumların benzeri kuralları devşirmesiyle ortaya konmuştur. Buna ilişkin örnekleri bu forumdaki pek çok farklı başlık altında belirtmiştim. Örneğin aşağıdaki linkte Kur'an'ın ceza hükümlerinden biri olan kısas ve miras konularını Hammurabi kanunları ile karşılaştırdığım iletiyi bulabilirsiniz :

     

    http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=164561

     

    Linkini verdiğim iletide belirtilmemiş olmakla birlikte, Maide suresinin 38.ayetinde hırsızlık için verilen el kesme cezasının, Hammurabi kanunlarında bir oğulun babasına vurmasının karşılığı olduğunu da hatırlatmak isterim.

     

    Elbetteki toplum ilişkilerinin en büyük disiplini hukuk kurallarıdır. Kur'an'ın varoluş nedenlerinden biri olan toplum ilişkerilerini düzenlemek konusunda çok yetersiz kaldığı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak muhteviyatındaki hukuk kurallarının da kendine has olmadığı, kendinden önceki ya da çağdağı toplumların benzer kurallarından devşirildiği de bir gerçektir.

     

    Evrene ve insanın varoluşuna ilişkin olarak vermiş olduğu bilgi(!)lerin de devşirme olduğu tartışmasız... Üstelik Kur'an'ın önemli bir bölümünün de devşirme masallardan ibaret olduğunu da biliyoruz. E Kur'an'daki tekrarlar listesi diye bir başlık açıp yığınla tekrarı saydığımı da eklersek...

     

    Hukuk kuralları devşirme... Evrenin ve insanın varoluşuna ilişkin bilgi(!)ler devşirme... Allah'ın kendisi zaten devşirme...

     

    Öyleyse geriye ne kaldı sayın hanif_42?

     

    İşte geriye kalan Muhammed'in "hevâ" sına ilişkin hükümler oldu... Amca-dayı-hala-teyze kızları, evlatlığın hanımları, kendisini peygambere hibe eden kadınlar vs.vs...

     

    Evlatlıklarla ilgili hukuk Kur an i Kerim de var beğenelim beğenmeyelim durum budur. Keyfi bir alan değil bizimki. Peki ya siz bu ve benzeri durumların meşru yada gayri meşru ilan edilebileceklerine dair herhangi bir belge yada herhangi bir mesnet getirebilirmisiniz Keyfi alanda olmayan... Hayır getiremessiniz sayın yamyam..

     

    Demişsiniz...

     

    Keyfi olup olmadığını görelim isterseniz...

     

    Evlatlığa ilişkin hüküm Muhammed'in kendi hevası için o dönemin ahlaki yapısını nasıl eğip büktüğünün açık bir göstergesidir.

     

    "Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayâsızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu, ne kötü bir yoldur." (Nisâ 22)

     

    Buyrun... Buna ne diyeceksiniz?

     

    Bir oğul babasının evlendiği kadınlarla evlenemiyor; zira bu durum öfke ve nefret sebebidir. Yani açıkça hayasızlık ve ahlaksızlık... Ancak konu Muhammed'in hevası olduğunda iş değişiyor.

     

    Bir oğulun babasının evlendiği bir kadınla evlenmesi hayasızlık , bir babaya evlatlığının karısı helal...

     

    Keyfi bir uygulama arıyorsanız eğer, buyrun size akademik düzeyde, ders olarak okutulacak keyfi bir uygulama...

     

     

    Gelelim ahlaka...

     

    Öncelikle bir marksist olmadığımı (!) belirtmek istiyorum. Ünlemi şunun için koydum, zira bugüne kadar Marks'ı hiç okumadım ve marksizm'in genel öğretileri dışında detaylarını bilmiyorum. (Aaaa ne ayıp değil mi?) Ben hayat felsefemi Marks'a ve marksizme endekslemedim. Ancak bu demek değildir ki genel doğrularım marksizm ile örtüşmüyor. Bunu bir marksist ile tartışmam gerekir. Neyse... Konumuza dönelim.

     

    Ahlak konusunda da yine çok sevdiğim bir sözü aktarmak istiyorum:

     

    "İyi bir yemek tarifleri kitabı tadı tuzu yerinde bir yemek hazırlamak için gereken tüm durum ve koşulları belirt(e)mez. Yaşam da öyle... Sonlu sayıda bir takım kuralı bir araya getirip "işte ahlakın kesin temel taşları bunlar" demek bir yerde imkansız. Çünkü insan doğası sabit değil, toplumsal olarak koşullanıyor."

     

    Çağlar değişiyor, nesiller değişiyor, toplumlar değişiyor, coğrafya-haritalar değişiyor, ihtiyaçlar değişiyor. Sürekli bir değişim içerisindeyiz. Böylesine değişken bir yapıyı durağan bir model ile yönlendirmeye çalışırsanız, bir taliban gerçeğiyle karşılaşırsınız. Modern dünyanın canavarları...

     

    Ahlak nedir sizce sayın hanif? İnsanlar ahlaki bir öğretiye neden gereksinim duyarlar?

     

    Bugün toplumların müsasebetlerini düzenleyen genel olarak iki olgu var. Birisi hukuk, diğeri de ahlaktır.

     

    Hukuk, toplum üzerindeki etkin gücün (devletin) oluşturduğu ve müeyyidelerini de yine bu gücün koyduğu kurallar bütünüdür. Bu kurallar yazılıdır ve süreçleri de bellidir.

     

    Ahlak ise genel olarak yazılı olmayan, toplumsal kültürün ortaya koyduğu ve genel olarak da müeyyidesinin toplumdan dışlanma ya da kınanmadan oluşan kültürel bir anlayıştır.

     

    Bugün genel hukuk kuralları modern toplumlarda hemen hemen benzer uygulamardan ibarettir. Ancak ahlak için aynı şeyi söyleyemeyiz. Zira kültür farkı vardır. Ahlak kurallarını belirleyen de içinde bulunulan kültürün kendisidir. Bizim ülkemizde eşcinsellik aşırı derecede aşağılanmaya reva görülen bir kimlik iken, başka toplumlar günümüzde bu tip evliliklere onay vermiş durumdadırlar. Zira cinsellik kişisel bir tercihtir.

     

    Özgürlük dediğimiz şeyin sınırını genel olarak bir başkasının özgürlük alanını ihlal ettiğimiz nokta olarak belirtiyorsak eğer, İslam neden eşcinselliği helak edilesi bir aşağılanma vesilesi sayıyor?

     

    Cinsellik bir özgürlük ise, İslam neden iki reşit insanın ilişkisini bir nikaha bağımlı hale getiriyor?

     

    Nikahsız ilişki İslam ülkelerinde taşlanma sebebi sayılıyor da, bugün tüm dünyanın tepkisini çeken sübyancılık neden olağan sayılıyor?

     

    İslam bir oğula babasının eşlerini yasaklıyor da, bir babaya neden evlatlığının karısını (hem de nihaklı iken) helal sayıyor?

     

    Demek ki İslam'ın ahlakı sakat bir ahlak... Zira hem tutarlı değil, hem de çağdışı...

     

    Hukuk kuralları bile 15-20 yılda bir değişime muhtaç iken, ahlakın değişmez kuralları olduğunu iddia etmek gelişime ayak diremektir. Asıl mesnetsiz olan, insanın değişmez olduğundan bahisle değişmeyecek olan ilahi kurallar olduğu iddiasıdır...

  2. Sizin hayata dair bir ilmi yaklaşımızı yok ve yine sizin hayata dair bir görüşünüz bile şekillenmemiş sadece şurdan burdan devşirerek bir şeyler ortaya koymaya çalşıyorsunuz.

     

    Aslında aynı cümle, sizin "peygamberimiz" diye nitelendirdiğiniz şahıs için birebir kullanılabilir. Zira Muhammed, islam dininin temellerini tam anlamıyla şurdan burdan devşirerek oluşturmuştur. İslam ne kendine has bir ahlak, ne de kendine has bir hukuk koymamıştır ortaya. Neredeyse tamamı sizin deyiminizle şurdan burdan devşirilerek oluşturulmuştur. Ama islam'ın kendine has ahlaki uygulamalarından birini ararsanız, "evlatlığınızın karısı size helaldir" i bulabilirsiniz.

     

    Demek ki din temelli ahlaki yaklaşımlar da zamanla yozlaşabiliyormuş. Öyleyse doğası gereği değişken olan bilimden ahlaki yapı oluşturmasını beklemek abesle iştigaldir...

  3. Sayın Yam-Yam.

     

    Sizden bir istirham'ım olacak nacizane, yapıştırdığınız (resim) gravürler acaba İslam'i kaynaklımı,yoksa Hristiyan'mı eğer lutfeder yazarsanız bizi hem bilgilendirirsiniz hemde neyin ne olduğunu sayenizde öğreniriz...

    Teşekkür eder saygılar sunarım.

     

    Bakın ve siz karar verin ne olduğuna...

     

    giz3.jpg

     

    Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde yaratan, sonra da Arş’a kurulup işleri yerli yerince düzene koyan Allah’tır. (Yûnus 3)

     

    TDK'na göre Arş: İslam inanışına göre göğün en yüksek katı.

     

    Yukarıda tanrının arşa nasıl kurulduğunu görebilirsiniz...

     

    Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur. Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır. (Hâkka 16-17)

     

    Gök yarılıp çöktüğünde (nasıl olacaksa) arşta kurulu olan tanrı ne yapacak? Tabii arşını sekiz melek yüklenecek ki, arş düşmesin...

     

    Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı..... (Lokman 10)

     

    Resme iyice bir bakın bakalım... Direkleri görebiliyor musunuz? Göremiyor musunuz... Eeee Allah yarattı mı böyle yaratır işte...

     

    O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak görüyor musun? (Mülk 67)

     

    Alttan üçüncü kat biraz çatlamış gibi sanki...

     

    Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış! (Nûh 15)

     

    Gördük....

    • Beğen 2
  4. flammarionhalfcolorbig.gif

     

    giz3.jpg

     

    universeancienthebrew.jpg

     

    İşte Kur'an'ın evreni böyle bir evren. Böyle bir göğü kitap gibi dürebilir, direksiz tuttuğunuzu iddia edebilirsiniz. Böyle bir gökte çatlak arayabilir, oturduğunuz katı meleklerinize taşıtabilirsiniz.

     

    Ama asla ve asla Kur'an'da günümüz evren anlayışına ilişkin en ufak bir bulgu göremezsiniz. Gördüğünü iddia edenler de alemi görmez, milleti akılsız sananlardır...

    • Beğen 2
  5. , ben Arapça kelimelere açıklık getirerek yazdım,siz ise tamamen alıntıyı sizinmiş gibi yansıtmışsınız,bu itibarlar eğer Arapçaya o kadar vakıfsanız şimdi size yazacağım yazıyı bana tercüme edermisiniz...

     

    Okuduğunuzu anlamıyor-anlamlandıramıyor derken bunu kastediyordum işte...

     

    Ben bir önceki iletimde "şu şekilde itiraz vardır" diyerek bir alıntı yapmıştım. Bunu yaparken de alıntıyı tırnak içine alıp koyulaştırdım ki, kendime ait yazılarla karışmasın diye. Eminim ki sizden başka herkes de o kısmın alıntı olduğunu anlamıştır. Neyse...

     

    Önceki iletimin sonunda size bir soru sormuştum. Tekrar soruyorum...

     

    Farzedelim ki ilgili ayet "genişleticiyiz" demiş olsun. Tanrı evreni nasıl yarattığını Kur'an'da açıklamış, "İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi?" demiştir. Eğer ilgili ayet "genişleticiyiz" diyorsa bile, bu genişlemenin ilkel bir inanış olan yer ile göğün birbirinden ayrılması suretiyle olduğu aşikar. Böyle iken siz ve bu kabulde olan teistler nasıl oluyorda buradan günümüz biliminin kabul ettiği şekliyle bir genişlemeden bahsedebiliyorsunuz?

     

     

    "Bu ayette geçen “sema (gök)” kelimesi Kur’an’ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır." demişsiniz. Bu ya bilgisizliktir, ya da alemi kör, milleti sersem sananların bir uyutma taktiğidir.

     

    Kur'an'da göklere ilişkin pek çok ayet vardır ve hepsi de ilkel inanışların eseridir. Bu bağlamda Kur'an'da geçen "gök" ve "gökler" kelimelerinin günümüz evren anlayışıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bunu pek çok yerde, pek çok defa tekrarladım.

     

    Kur'an'a göre dünya evrenin içinde yer almaz. Gökler dünya için kubbemsi bir tavandır. Başlangıçta dünya ve gökler bitişiktir ve tanrı ikisini birbirinden ayırmıştır. Ayırma işlemi bittikten sonra önce Dünya'yı , sonra da dönüp gökleri düzenlemiştir. Bunları ben söylemiyorum; bizzat Kur'an'ın tanrısı söylüyor. Buna rağmen siz nasıl oluyor da "gök" kelimesinin uzay ve evren anlamında kullanıldığını iddia edebiliyorsunuz? Buyrun açıklayın lütfen...

    • Beğen 2
  6. Anlamadığınız, anlamlandıramadığınız alıntıları argüman olarak sunmaktan vazgeçin. Bir sıfat ile fiil arasındaki farkı anlamak bu kadar zor olmamalı. Bakın tefsir ne diyor :

     

    "musiûn" Mûsi; güç ve kudret sahibi demek olduğu gibi, genişleten demek de olur.

     

    Aslında buna bile şu şekilde itiraz vardır :

     

    "Musiun kelimesinden önce gelen le takısı daha çok, çok fazla,daha fazlasına da, daha da anlamlarına gelir. Musiun fiili if'al babındandır. Genişleten, genişletmekte olan, genişletici anlamına gelmesi için istifal babından olması gerekirdi. İf'al babından olduğu için "Biz daha fazlasına da kurabilirdik" İstesek daha büyüğünü, daha genişini de yapardık" anlamı oluşturacak şekilde Biz çok vus'a malikiz, Biz herşeye kaadiriz", "Daha büyüğüne de gücümüz yeter" şeklinde meallendirilmiş."

     

    Yani aslında "genişleticiyiz" sıfatı bile zorlama bir yorumla getirilmiştir.

     

    Farzedelim ki ayet "genişleticiyiz" desin. Şimdi buradan size ve bu kabülde olan tüm teistlere soruyorum:

     

     

    "İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi?" diyerek tanrı evreni nasıl yarattığını açıklamıştır. Bu açıklamadan sonra nasıl oluyor da ilgili ayetten evrenin bilimin bugün kabul ettiği şekliyle genişlediğini çıkarabiliyorsunuz?

    • Beğen 2
  7. Sayın yamyam,orada cevap yok bir sürü alıntı,alıp Yok Kur'an şurdan almış,yok sumer vs vs yazısı var...

     

    “Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi: 47)

     

    Varmı başka bir izah tarzı...

     

    Saygılar.

     

    Okumak gibi bir alışkanlığınızın olmadığı anlaşılıyor. Ben yine de tekrar edeyim :

     

    Şimdi gelelim, müslüman arkadaşların evren hakkındaki bunca ayeti görmezden gelerek mucize diye sunmaya çalıştıkları Zâriyât Suresi'nin 47. ayetine. Burada size ayetin mealini yazmayacak, sizden şunu isteyeceğim:

     

    -www.kuranmeali.com- adresine girin ve ana sayfadaki "Direk Erişim" menüsünden Zâriyât Suresini ve 47. ayeti seçin. Size karşılaştırmalı olarak ayet meallerini getirecektir. Göreceksiniz ki, farklı meallar var. Farzedelim ki, "bizim her şeye gücümüz yeter" benzeri mealler yanlış olsun. Onları safdışı bırakalım ve "genişleticiyiz" anlamı veren meallere bakalım. Bu meallerin pek çoğunda "onu" ifadesinin parantez içinde yer aldığını görürsünüz. Bu parantezin anlamı, aslında o kelimenin ayette yer almadığını, meali yapanın anlamı güçlendirmek için onu oraya koyduğunu gösterir. Yani ayet aslında "Biz genişleticiyiz" der (başlangıçta safdışı bıraktığımız mealleri göz önüne almazsak).

     

    Şimdi "genişleticiyiz" ifadesi bir fiili yani evrenin genişlediğini mi, yoksa bir sıfatı mı ifade eder. Açık ve net şekilde Allah'ın bir sıfatını ifade ediyor. Ayetin öncesine de bakarsanız ayet şöyle demektedir :"Göğü biz kurduk, biz genişleticiyiz."

     

    Şimdi tüm bunlardan sonra anlamamız gereken şudur :

     

    "Yer ve gök bitişikti. Biz onları ayırdık ve (sıfat gereği) genişlettik." Bundan ötesi yorumlar, İslam kozmogonisinden bihaber olanların, karşı tarafa 'mucize' diye yutturmaya çalıştıkları boş laflardan başka bir şey değildir. Aksini iddia edenler, İslam terminolojisinde evren hakkında ne kadar ayet, hadis vs. varsa toplayıp getirsinler de birlikte görelim ne olduğunu....

    • Beğen 2
  8. bugün bir zaman makinasına binsem ve dünyayı titretmiş sezarın karşısına çıksam.

    tek başıma ona desem ki !

     

    Mantıksal kurgu hataları içeren ilgisiz örnekler vermek, tartışmanın kalitesini düşürüp konunun sapmasına neden oluyor.

     

    Tanrı bizim karşımıza geçip "Şunu-bunu yapacaksınız" demiyor. Sözde tanrı, sözde peygamberi yoluyla fantastik masallar anlatıyor, anlatılanların muhatabı toplumdan bile binlerce yıl eskide kalmış hukuk kuralları koyuyor, yine o toplumdan binlerce yıl öncesine ait tümüyle yanlış kozmoloji bilgileri verip "ben kurdum" diye böbürleniyor vs.vs...

     

    Bu durumun sizin verdiğiniz örnekle yakından uzaktan ilgisi yok. Kaldı ki sizin örneğiniz bir kurgu-bilim olabilir; lakin Kur'an'da anlatılanlar kurgu-bilim olamayacak kadar yanlış...

    • Beğen 1
  9. üstad o ayetleri açmama gerek yok.ezbere biliyorum orada yazanları.orada cebrail yok.senin anladığın anlamda cebrail yok.

    onun gördüğü şey,Ademin hatasıydı.İbrahimin fark edişiydi.onun yaşamı okumasıydı.

    ben size boş yere söylemiyorum.Kuran anlatılabilecek bir şey değil.besmelesiz bu iş olmaz.bunu kişi ancak kendi okuyabilir.

    dökme suyla değirmen dönmez.besmele olmadığı sürece Kuran okunamaz ! Muhammedin o gün gördüğü şey,kötülüğün hakimiyeti ve fakirlikti.cennetin nasıl örtüldüğüydü.bunu anlamanız zor.anlatılsa bile zor.benim anlattıklarım boş şeyler değil.

    ama diyorum ya ! besmelesiz okunamaz

     

    "Benim anlattığım boş şeyler değil" diyorsunuz fakat söylediklerinizin içini doldurma adına bir çaba da sarfetmiyorsunuz. Fantastik bir takım söylemler de bulunup "işin aslı budur" demek, söylenenleri safsata olmaktan çıkarmaz. Necm suresindeki ayetleri bahsettiğiniz şekliyle yorumlamak, "Orada yazılanları bırakın, Muhammed aslında şunu görmüştü" demek hayal gücüyle bile izah edilemez.

     

    Söyledikleriniz yağlı boya peyzaj bir tablonun karşısına geçip, ressamın öyle bir beyanatı olmadığı halde ağaçlara, kuşlara,dağa, taşa olmadık soyut anlamlar yüklemeye benziyor. Sonra da "Hayır baksanıza bu soyut bir tablo değil; basbayağı bir peyzaj" diye itiraz edenlere herhangi bir gerekçe göstermeden "Siz bunu anlayamazsınız, bir ben anlarım" diyorsunuz.

     

    Biraz makul olunuz lütfen...

  10. bir gün bir böcek yuvasının içinden gök yüzüne bakmış,ve demiş ki;gök yüzü ne kadar küçük.

    o kendi yuvasının dar duvarları arasından görebildiği küçük bir gök yüzü parçasını görüp,görmediği uçsuz bucaksız gök yüzüne küçük diyerek iyi niyetli bir iftira atmıştır.çünkü başka hiç çaresi yoktu.

     

    Ve o böcek büyük resmi göremediğinden kendine bir tanrı yarattı...

    • Beğen 1
  11. ben Ademin hikayesini bir domatestende okuyorum.

     

    Ben de diyordum ki NARTKAN bunları nereden çıkarıyor; zira Kur'an'dan olmadığı kesin ... Demek domatestenmiş.. :P

     

    Latife bir yana, iddialarınızın mesnetsizliği o kadar aşikar ki, bunu ortaya koymak için ulema olmaya gerek yok. Açarsınız Necm suresini, görürsünüz.. Zira 14-15. ayete kadar Muhammed'in Cebrail ile karşılaşmasını anlatır.

    • Beğen 1
  12. .....

    ama ayetleri şunlar

     

    bakara 97-98

    tahrim 4 ( tahrim 3 yardımcı ayet )

     

    bunlar cebraili verir.

    cebrail = ruhul kudüs değildir.

    melek değildir.

     

    o ayetler açıktır.

    cebrail zahir eden şeydir.

    görünür kılan şeydir.

    ....

     

    Bakara 97 : Söyle; her kim Cebrail'e düşman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin kalbine Allah'ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi.

     

    Bakara 98 : Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mîkâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.

     

    Tahrim 4: Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz eğildi. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun dostu ve yardımcısı Allah, Cibrîl ve müminlerin iyileridir. Bunun ardından melekler de ona arkadır.

     

    Bu ayetlerde sizin iddianızı destekleyen en ufak bir ifade yok. Siz de sayın demirefe'nin bahsettiği tevilcilerdensiniz diyeceğim ama, hem hadislerden uzaklaş, hem Kur'an'dan kanıt iste... Böyle tevilcilik de olmaz...

  13. Selamlar yam yam

    bana cebrailin melek olduğunu gösteremediniz.

    siz ancak yanılgınızı gösterdiniz.bunca hurafe içinden cebraili anlamak öyle kolay iş değildir.

    ve siz bunu yapamadınız.emin olun yapamadınız.bu yüzden cebrail konusu bitmiş değil.

    ama siz onu bulacakta değilsiniz.aslında cebraili her kul bilir.ama tanımını koyamaz.

    durumunuz o.

     

    Yanılgımı memnuniyetle ve olgunlukla kabullenebilirdim; eğer karşımdaki kişi yanılgımı görüp gösterebilecek donanıma sahip olsaydı...

     

    Ortaya somut argümanlar sunmadığınız sürece, söylediklerinizin anlamlandırılamayan fısıltılardan farkı olmayacak. Konunun muhatabı olarak bunu değelendiriniz...

  14. Hadisleri kabul etmeyen biri için çok iddialı sözler...

     

    Zamanında bu tür soyut ifadeler kullanan biri için ben de şöyle bir şeyler karalamıştım:

     

    Mor'un, menekşelerden kaçıp beyaza sığındığı, imgelerle simgelerin fütursuzca bir araya gelerek oluşturdukları asimetrik zincirin bir ucu bilince sarılmışken, diğer ucunun egonun derinliklerine doğru sallandığı, korkuların ve tereddütlerin yerini kozmik bilincin kaçınılmaz iç kurgusallığının yarattığı serapların alegorisine bıraktığı yer... Tıpkı matematiksel bir "noktacık" ın hacimsiz yüzeyi gibi...

     

    Nasıl, size bir şey ifade etmiyor değil mi?

     

    Cebrail'in melek olduğuna ilişkin Kur'an'dan kanıt istediniz, gösterdik. Şimdi ben de hadisleri kabul etmeyen birinden iddialarının kuru sıkı olmadığına ilşkin yeterli argümanları Kur'an'dan göstermesini bekliyorum.

  15. Çoğu zaman teistlerle tartışmak 10 başlı bir canavar ile savaşmaya benzer. Zira dinsel öğretiler hakkında kendi aralarında bile bir mütabakat yoktur ve pek çok yerde "aslında o öyle değildir" lerle karşılaşmak sıradanlaşmıştır. Şimdi de birilerine Cebrail'in bir melek olduğunu anlatmamız gerekiyor.

     

    Tekvir 19 : Kuşkusuz o Kur'an, değerli bir elçinin sözüdür.

     

    Dini öğretiye göre Kur'an'ı Muhammed'e kim getirdi?

     

    Cebrail

     

    Cebrail neymiş?

     

    Elçi..

     

    En'am 6 : O, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve size koruyucular gönderir, sonunda sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksiklik yapmadan, onun canını alırlar.

     

    Hicr 15: Melek olan elçiler, Lût kavmine gelince,

     

    Tanrı Kur'an'da "elçi" ifadesini kimler için kullanıyor?

     

    Melekler için...

     

    Cebrail için ne demişti?

     

    Elçi..

     

    Öyleyse, elçi = melek

     

     

    Kadr 3-4 : Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh o gece Rablerinin izniyle, her iş için inerler.

     

    Me'aric 4 : Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.

     

    Kur'an'da Cebrail'den bahsedilirken melekler ile birlikte bahsediliyor. İsminin ayrı olarak geçmesi ise Cebrail'in melek olmadığından değil, Cebrail'e melekler içinde ayrı bir önem verildiğindendir. Bknz:

     

    Saffat 164 : (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır."

  16. İNSAF BE KARDEŞ,ALLAH ZALİM DEĞİLDİR,ALLAH zalim insanları helak eder,cezalandırır,hemde belli bir süre verir,taki ALLAH'I çok kızdırıncaya kadar

     

    ama dediğin gibi değil ALLAH'A bir SEVGİLİ,BİR DOST gibi yaklaş,AŞKINI VER,AŞKINI İSTE inanki bakacaksınki çok şeyler değişecek,herzaman yanında olacak,sana yardım edecek,HELE BİR DENE,LÜTFEN!!!!!!!!!!!!!!!!!

     

    İnsaf... !!! ???

     

    Asıl "insaf" denmesi gereken islam öğretisinin kendisidir. Bakın tanrınız zalimliğin tanımını nasıl yapıyor :

     

    "Rabbinin âyetleriyle kendisine öğüt verilip de, sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir?" (Secde 22)

     

    Kur'an, tanrınızın tek suçları kendisine inanmamış olanları nasıl helak ettiğinden bahsedip, bununla böbürlendiği ayetlerle doludur...

     

    Tanrınız tek suçları kendine inanmamak olan insanları zalim ilan edecek, onları her türlü işkenceye layık insanlar olarak lanse edecek, onlara işkence yaptıktan sonra pişkince "Ben onlara haksızlık etmedim, onlar kendilerine etti" diyecek, siz de dönüp bana "insaf" diyeceksiniz...

     

    E İNSAF....

     

     

    ".....taki ALLAH'I çok kızdırıncaya kadar"

     

    Ben size " 'kızmak' insani bir zaafiyet değil midir?" diye soruyorum, siz bana Allah'ın haksızlık yapmadığından, insanlar Allah'ı kızdırdıkları için helak edilmeyi hak ettiklerinden bahsediyorsunuz...

     

    Siz hiç henüz sınav bitmemişken yanlış cevaplar verdiği için öğrencisinin kağıdını yırtıp atan, ona tekme tokat girişen bir öğretmen gördünüz mü?

     

    Görüyorsunuz ya, demek ki tanrı, bir takım zaafiyetlerinden ötürü "imtihan" diye nitelendirilen bir süreci bile yönetmek için gereken özelliklere vakıf bir varlık değil.

  17. Üzgünüm ama bir şeyi atlamışsın

    Senin bahsettiğin asıl özelliği caydırıcı olan ceza ayetlerinin bir çoğu şöyle biter "yalnız inanlar hariç"yada "tövbe edenler hariç şüphesiz ki Allah af edici ve bağışlayandır" ;)

     

    Bu söylediklerinizin bir anlamı yok... Yani Kur'an'ın tanrısının insani zaafiyetlere sahip olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

     

    * Kur'an'ın tanrısı sabırsızdır...

    * Kur'an'ın tanrısı kindardır...

    * Kur'an'ın tanrısı çabuk öfkelenir...

    * Kur'an'ın tanrısı kötü söz söyleyendir...

    * Kur'an'ın tanrısı adil değildir.

    * Kur'an'ın tanrısı narsisttir...

     

    Tüm bunlar birer zaafiyettir. Halbuki tanrı diye nitelenen bir varlığın tüm zaafiyetlerden ari olması beklenir..

  18. Kur'an sahilsiz okyanustur...

    Zariyat-47, Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz.

    Sayın demirefe bu ayet bile bilimin 1400 sene sonra ulaştığı hakikat...

    Laf nakaratı yapacağına hadi "EĞ,BÜK" bakalım...

    Determinizm'e benzemez...

    Kaynak Kur'an dır ve Muhammed Esed tefsiri'de Kur'an'ı anlatıyor gücü ve bilgisi nisbetince...

    Yoksa siz ne zannetmiştiniz.

     

    Bunun cevabı size şurada detaylı olarak verilmişti :

    http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=708030

  19. o herseyı bılen ve bagışlayandır

     

    Yukarıdaki cümle yanlış bir önerme içeriyor. Zira Kur'an'a göre İslam'ın tanrısı herşeyi affetmediği gibi pek çok yerde intikam aldığından ya da alacağından bahseder.

     

    Aslında üzerinde durulması gereken "Af" tan ziyade tanrının bu "intikam" hırsı olmalıdır. Ne kadar da insansı bir zaafiyet...

     

    Türk Dil Kurumu'na göre "öç" : "Kötü bir davranış veya sözü cezalandırmak için kötülükle karşılık verme isteği ve işi, intikam." olarak tanımlanmış.

     

    Yani tanrı kötülüğe kötülükle karşılık vermektedir. Bu durumu, tanrı gibi tüm zaafiyetlerden ari olması gereken bir varlığa yakışmıyor. Üstelik, intikam soğuk yenmesi gereken bir yemektir; yani sabır gerektirir. Oysa ki burada tanrının bir başka zaafiyetini, yani "sabırsızlığı"nı görüyoruz. Tanrı intikam almak için ahireti beklememiş ve pek çok kavimden intikamını bu dünyada almıştır.

     

    Kur'an'ın tanrısının kurgulanması aşamasındaki pek çok hatadan bir kaçıdır bunlar. Affetmenin yüceliği yanında, intikamın dayanılmaz hafifliğinden kaçınamamıştır Kur'an'ın tanrısı... Üstelik "sabır" erdeminden de yoksundur. Ha unutmadan bu arada tüm bunların yanında adil olmadını da belirtmek gerekir. Kimini suçlu (!) olduğu halde yaşamının idamesini sağlayıp cezasını ahirette kesmektedir, kimini de boğarak çifte ceza kesmektedir.

     

    Ama nasıl olsa iman herşeyin üzerini örter değil mi?

  20. Einstein’in, “Genel Görecelik Kuramı”na göre hiçbir etkileşmenin, ışık hızından daha hızlı olamayacağını belirten Yarman, kendi yaptıkları deneylerde, “bağıl manyetik alanın”, ışık hızından en az 4 kat daha hızlı yayıldığını bulduklarını anlattı.

     

    Bu işte bir yanlışlık var... Genel görelilik, kütlesi olan hiç bir cismin ışık hızına ulaşamayacağını söyler. Oysa etkileşmeler farklıdır. Örneğin Güneş ışınları Dünya'ya 8 dakikada ulaşır; ancak Güneş birden bire ortadan yok olsa bunu 8 dk sonra değil anında hissederiz. Zira Dünya o an yörüngesinden çıkacaktır. Bu da bir etkileşmedir ve yeni bir bilgi de değildir...

  21. ...Kur’ân, şahitlik konusunda kadın-erkek ayırımı yapmadığı halde, fıkıh geleneğinde ayrım yapılmış doğru...

     

    "Ey îmân edenler! Belirli bir vâdeye kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın Bunu, aranızda bir kâtib doğru olarak yazsın Erkeklerinizden iki de şâhid tutun Eğer iki erkek bulunmazsa, şâhidlerden kendilerine güvendiğiniz bir erkek ve -biri unutunca diğerinin hatırlatması için- iki kadın yeter"

     

    Bu bir ayrım değil midir?

     

    "Trajikomik" kelimesini tam olarak kavrayabilmek için, yukarıdaki ayette ifade edilenleri makul gösterme adına ortaya konan bahanelere de bir göz atabilirsiniz...

    • Beğen 1
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.