Zıplanacak içerik

birvarmışhiçyokmuş

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

birvarmışhiçyokmuş tarafından postalanan herşey

  1. Sorunuz için öncelikle teşekkür ediyorum; Her ne kadar farklı kişiler, diğer arkadaşlar, gerekli cevabı vermiş iseler de, acizane görüşlerimi paylaşmak isterim; Daha önce ki yazılarımda ''Zaman ın da ALLAH ın mevcudatı olduğu'' nu bütün delilleri ile açıklamış ve ispat etmiş olduğum için geçiyorum. Şimdi öncelikle edebiyat ta, literatür de; Örnekleme, Teşbih; Benzetme, Kıyas yolu ile anlatım, Orantı kurarak sonuca varmak. '' gibi kavramların varlığından haberdar olduğunuzu kabul edecek olursak, (eğer, bu konuda kültürünüz yok ise; yinede okuyunuz ki, en azından öğrenmiş olursunuz) insanoğlunun bizzat ölçü birimleri kullanarak, açıklamak ta zorlandığı ama, inandığı olgu, kavram yada varlıkları, tanımlamak için; kendi sahip oldukları boyutlar ile O nu açıklamak yolunu ''en az yazının icadı'' kadar eski çağlarından, bu güne dek kulanmış ve kullanıyor olduklarını, internet te çok kısa bir araştırma yaparak yada, bana bu konuda merak ettiğiniz herşey için özel mesaj yolu ile ulaşarak öğrenebilirsiniz. Evet; dolayısı ile (insanlığın büyük yekününü teşkil eden) inanan ların; Cennet veya Cehennem tasviri yapmak için dünya da hayat ları boyunca kullandıkları ve (hiçbir ölümlü nün dışında kalamadığı), Zaman kavramını kullanıyor olmaları hiç bir abesiyet teşkil etmez. bu açıdan bakıldığında ''Cennet te zaman var mı'' sorusuna; ''şu anda bizi sınırlıyan ve kronometre ile ölçülebilir yapıda olmayan bir Zaman Kavram ı tabiki var'' diye cevap verecek olmam, anlayabilmeniz açısından umarım bir sorun teşkil etmez. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  2. bir çocuk düşünün ilk adımlarını sıralamış, evde bir bayram havası. Belkide bu yüzden olsa gerek baba bir kutlama havasıyla ailesini gezmeye belkide pikniğe götürmeyi düşünüyor. Çocuk ev dedikleri ve onun için heryer anlamını taşıyan evden ilk kez dışarı çıkacak ve dünyayı güneşi, bir çınarın hışırdayan yapraklarını, kuyruğunu yakalama peşine düşmüş, sonunda pes edip avucunu yalamakla meşgul bir kediyi,duraktan yolcularını almış, hızla geçip giden uğultulu metal yığınlarının arkalarında bıraktıkları pis kokulu siyah dumanları, bakkalların kapı önüne taşıdığı dondurma dolaplarının ne kadar renkli hoş ve kendisinden biraz daha büyük çocukların resimleri ile süslendiğini, kısaca bizim dünyamızdan kendi gözüne takılan enstanteneleri algılamak büyük bir keyif kaynağı. Tıpkı babasının güzel bir yemeğin ardından içtiği nescafe nin tadını aldığında yüzünün aldığı şekil gibi, gülen insanlar da var burada, annenin babaya kızıp sinirlendiği anda ki halini andıran insanlarda. Uzun sürmesine rağmen neşeli bir yolculuk sonunda bir mesireliğe piknik yapmaya gelmiştir aile.Çocuk hiç görmediği kadar büyük kocaman bir maviliğe kendini kaptırmış bakıyor.Evet deniz bu. Birlikte deniz kıyısına iniliyor biraz sonra, başlarda ilgi ne kadar çocukta idiysede şimdi anne ve baba denizdeler güneşin ve suyun tadını çıkarıyorlar. Çocuğumuzsa tek başına onları izliyor, ama ne kadar izleyecekki? Etrafı ile ilgilenmesi gerekiyor onun nede olsa kristof kolomb için bile amerika bu kadar çekici değildi. etrafta sarı renkli birazda sıcak kumlar var her yerde,kumların seyrelmeye başladığı yerde ise küçük mıcırlar, istiridye kırıkları başlıyor. Biraz daha ilerde çakıl taşları var bir sürü renklere karışmış. ve tabiki dalgalar onları önce ayağına değdirip sonra çekiyor içine, gıdıklanıyor ayağı hoşuna da gidiyor bu. epey geçti vakit, artık hepsine aşina. biraz sıkılıyor biraz da merakdan olsa gerek emeklemeye başlıyor, bazende adımlama gayreti gösteriyor. artık o na göre uzak sayılacak bir yerde, anne baba ise hala denizin tadını çıkardıklarına inanmıyor olsa gerek. Birşey oluyor.Çocuk biraz önce görüp aşina olduğu tablodan çok daha farklı bir manzara ile karşı karşıya.Evet evet kapısı pencereleri hatta kuleleri bile olan kumdan bir kale bu. Belki biraz daha uğrasılsa küçük bir şato bile olabilirmiş. işte herşey burada başlıyor.Ve çocuk hiç merak etmediği kadar birden çok soruyu merak edip düşünmeye başlıyor bu nedir, neden vardır, nereden gelmiş, nasıl olmuş, ne zaman olmuş, VE KİM YAPMIŞTIR... Sanırım hepiniz anladınız artık hikayenin neresine geldiğimizi bir varlık, bir çocuk, bir insan nasıl olurda bu sorulara kayıtsız kalabilirdi, ve kalamadıda. Bir gün kendisinin herşeyiyle, tüm sistemleriyle, tüm hissiyatı ve düşünceleriyle, tüm gizemleriyle o kaleden daha güzel daha harika, daha çekici, daha dikkate değer olduğunu anladı. ve o soruları kendine sormaktan kaçamadı. BEN NEYİM, NEDEN VARIM,NEREDEN GELDİM,NASIL VAR OLDUM,NE ZAMAN VAR OLDUM. ve KİMİN VARLIĞIYIM. Belkide hikayedeki o çocuk kadar meraklı bir çocuk büyümüş, sorularına yanıt aramış, bulduğuna inanmış ve şu an bu yazıları yazmakla meşgul. Saygılarımla Doğan Gülbudak
  3. değerli arkadaşım öncelikle yazını okudum ve takdir ettim, lakin bir müslüman kişinin nasıl olup da; imani bir meseleyi ele alırken bu ''benim işim değil'' ve ''bu benim ilmimi aşar'' tabirini kullanabildiğini (kusura bakmayın) anlayabilmiş değilim Cenab ı Hakk ın dünyada; çözümsüz mesele, şifasız hastalık, dermansız dert, yaratmadığını hatırlatmak kardeşin olarak benim vazifemdir, tabii ki vardır ama bunlar ı henüz ben keşfetmedim diyecek iseniz; Bunun aslında sizin boynunuza borç, hatta üzerinize farz olduğunu hatırlatmak, yine kardeşin olarak benim vazifemdir... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  4. değerli arkadaşlar farklı kişilerden ; zeus u inkar için evreni mi dolaşalım. sizin uygunsuz resimlerinizin basın da bir şekilde yayımlanıyor olduğunu söylesem, bunun olmadığını nasıl kanıtlayabilirsiniz. ve bunlara benzer yaklaşımlar da bulunmayı düşünen (yada bunu akıl edemeyen) bütün herkese hitap ediyorum; Sonuna kadar haklısınız, zaten farklı düşünmüyoruz ki sizlerle aynı düşünceyi anlatma gayreti içerisindeyim, Evet inkar adına bunları yapabilmek gerçekten neredeyse imkansız, (çifte standart yapmadığımızı varsayarsak) Zeus ne kadar imkansız ise, Şahsıma ait olduğu öne sürüldüğü varsayılan resimleri yalanlayabilmem ne kadar akla muhal ve pek güç ve imkansıza yakın ise, Tanrı nın reddi de o kadar ihtimali yok denebilecek kadar zor ve imkansıza yakındır. Bu maddenin hatta kainatın doğasında var hepimiz tanık olmuşuzdur ki; iftira, yalan, inkar, red vb. yapılabilmesi için yapan kişilerde hiç bir vasıfa sıfata mantıki akli delile ihtiyaç duyulmaz, (hani destekli yada desteksiz atıyor deriz avam dilinde)(çamur at izi kalsın mantığı modasını hiç yitirmez)yani kalite aramayız genellikle. Fakat siz ateist arkadaşlar inanıyorum ki kendinizi hiçbir şekilde böyle değerlendirmezsiniz (yanılıyorsam düzeltin) içtenlikle söylemek istiyorum ki ben de sizi böyle değerlendirmiyorum. Fakat bu sizler de kabul buyurursunuz ki bir sorumluluk gerektirir. (Spiderman filmlerinde slogan olmuş bir söz; Büyük güç büyük sorumluluk ister) tabiki hiçbirimiz süper kahraman değiliz ama şunu unutmayınız ki sahip çıktığınız dava; (insanlığın umum genelinin inandıklarına sizin inanmıyor olmanız en azından benim gözümde bu davanızı ehemmiyetsiz bir yere koymaktan beni alıkoyuyor), büyük bir dava ve bunun içinde; (Böyle bir itiraz da bulunan ateist bir arkadaşım olmuştu) ''sana şimdi cebimizde yüz metre boyunda bir canavar taşıdığımızı söyleseler sen de bunu inkar edemezsin zaten'' şeklinde bir beyan ile değilde şahsi kanaatim odur ki, daha akılcı yaklaşımlarla meseleye ele almak, hem siz değerli ateist leri hem de sahip çıkmanız gereken büyük davanızı, farklı ve yüksek bir konuma taşıyacaktır... inkar edenin değilde ispat edenin bunu kanıtlamakla mükellef olduğuna gelirsek; kısmen katılıyorum. Ben kendi davamı ispata hazırım ve bu benim boynuma borçtur, niye sizin içinde aynı şey geçerli olmasın. bence inanç olsun inançsızlık olsun her dava kanıtlanabilir, Hatta bunun uğrunda büyük değerler feda edilebilir olmalıdır... Saygılarımla .Doğan Gülbudak
  5. Sevgili maver ; Tutsaklık ve Din kelimesini aynı cümle içerisinde ve eşdeğer manalar da kullanabilmiş olman adına ve buna cevaben derim ki; öncelikle herkes bilir ve kabul eder ki din insana bir takım sorumluluk, mesuliyet, mecburiyet, belki hatta meşakkat ler getirir. bu gerçek ten yola çıkarak, Ben de derim ki; inanan insanlar; zorluklar, kısıtlamalar, ve mecburiyetler konseptli bir dünya yı, tam olarak şunun için tercih ederler ; Bir misal ve bir darb ı mesel ile bu çelişkili konunun ispatını (gören göz, anlayan akıl ve hür olan vicdan sahiplerine) ilan ediyorum ; iki adam düşünün bir seyahate bir yolculuğa çıkmışlar, ikiside dost ve arkadaş, bunlar önceleri her konuda hem fikir olarak birlikte yürür ve seyir ederler, lakin bu durum bulundukları caddenin ikiye ayrılıp, kendilerini, sağ ve/veya sol istikametteki iki ayrı yoldan oluşmuş bir yol ayrımına gelmeleri ile son bulur. ikiside kendi akıl ve duygu ları ile bir tercih yapmak zorundadır ve öyle de yaparlar. Gayet mağrur, ve aklına güvenen, ve kendine yine kendini örnek alan, ve gayet derece de ilme irfan a ehemmiyet verdiğini her fırsatta dile getiren, diğerine ''sen hiç bir mesele için düşünme, ben ikimiz için de düşünüyorum, sen beni takip etsen bile sana yeter'' diyebilecek kadar özgüven sahibi olan ikinci arkadaş yoların ikisini de inceleyip, araştırmasını titizlikle tamamladıktan sonra dedi ki; sağdaki yol da daha girişte sıkıntılar başlıyor; gişeler var sana bir belge yada sicil kaydı vermek için uğraştırıyorlar, hem onu geçsen polisler yada jandarmalara benzer adamlar var düzenli olarak kontrol etmek ister seni durdururlar, hem onu da bırak, heryerde yanıp sönen ışıklar, seni uyaran levhalar, yazılar var, hadi diyelim ki bunlar da dert değil desen, şimdiye kadar anlattıklarımı yapmayana, kaideler uymayanlara ceza bile var, Soldaki yola gelince; Orada bunların hiçbirisi yok, hem zaten gerek de yok, benim kendi aklım fikrim var, ne me lazım benim, kurallar, kaideler, türlü tertip ve düzenlemeler, organizasyonlar, bunlara ihtiyaç dumam, rahatıma bakarım kimse ye de üç kuruş hesap vermem, der. Mütevazı olan, yalnız kendi aklı ve zekasına değil bunlar ile beraber diğer ''Uyarıcı'' ları da dikkate alan, sorumluluk tan kaçmayan, birinci arkadaş dediki; arkadaşım ben sana rağmen sağ yolu seçiyorum der, diğer mağrur akadaşı da; küstah, beni dinlememekle sen kendine edeceksin (kendin kaşındın) der ve yolları ayrılır. sağ yola giden adam; gerçekten diğerinin sözlerinin doğru olduğunu görür, bakar ki türlü tertibatlar düzenlemeler var, riayet etme mecburiyeti bulunan kaideler var, devam eder. Ve yolculuğunda tanık olduğu binlerce numuneler, hadiseler ile anlar ki, Bunların hepsi bana önceleri ağır gelmekle beraber meğer; benim, Güven ve emniyetim için, Sağlık ve sıhhatim için, Tedbir ve telkin im için, Değer ve kıymetim için, vardır. Hem, ancak ve ancak, bunlar uygulamacı olanın yani düzeni sağlayanın değil, bilakis benim kendi mefaatim içindir. o kanunları koyan ve uygulayan Zat a teşekkürü bir borç bilir, (ELHAMDÜLİLLAHİ ALA KÜLLİ HAL) der ve yoluna devam eder... Gelelim diğer mağrur arkadaşa; bir müddet tasasız gider, ama sonunda tanık olur, ve görür ki; heryerde başı bozukluklar, kural kaide tanımaz kişilerin sebep olduğu yada bizzat işlediği kazalar, her taraf ta kazalar ve içlerinden yükselen feryadlar, asfalt üzerinde kala kalmış cesetler, ve bunların başına üşüşmüş leş yiyen vahşi canlılar, hiçbir kanunla kendini sınırlandırmak istemeyen, ve hiçbir düzen ile münasebeti mümkün olmayan, insanlardan kurulu, ve çivisi çıkmış denmeyi hakkeden bir yol dur burası. Eyvah der ve anlar ki, meğer; o tertip ve düzen, aslında; o kontrol memurlarının tümü, hakikatte; o uyarıcı, ikaz ve işaretlerin yekünü gerçekte; o taşımaya ve bulundurmaya mecbur edilen yardım çantası dahi o mağrur yolcunun, kendi hayr ı, kendi menfaati için varmış. ve o düzenin Sahib i onu hem pek sever, hem de korur olduğunu anlar. [ Vakit geç de olsa imdat ister ise, medet umar ise yardım gelir, kurallı ve emniyetli olan o sağ yola konulur. yok eğer küfrü-inadi ile ben bilirim, hepsinin üstesinden kendim gelirim, kimseye de ihtiyaç duymam der ise; o zaman, o nun hak edeceği bir son için, arkasından acıma ve şefkat ile bakmak dahi bizim için haddimiz aşmak manasını taşır, layık değildir. ] Şimdi; Akıl, Fikir, Vicdan, ve Şuur sahibi olan, kim çıkıp bunu reddedebilir, bu reddini de kendi aklı ile ispat edebilir. (yalnızca; ''ben böyle derin mevzulardan anlamam, hiç bunlarla uğraşmam, ancak kendi rahatıma keyfime bakarım'' denebilir, ve denecektir) Saygılarımla. kusurları ile müsamma, ve Dualarınıza pek ziyade muhtaç kardeşiniz, Doğan Gülbudak
  6. öncelikle bu denli donanımlı ve akli ve mantıki izahate bağlı kalabilecek ateistlerin varlığını, şahsını öne sürerek ''ateizm sahipsiz değildir'' ben hazırım manası yüklenebilecek (en azından benim tarafımdan) ve mecazen ''her soruya cevap verilir, kaçılmaz'' diye tanımlanabilecek tarzdaki bir cesaret örneği gösteriyor olman sebebi ile bir inanan olarak; seni tebrik ve takdir ediyorum... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  7. değerli (konu yetlikisi) arkadaşım, ve kıymettar (konuk olan) arkadaşlarım; ben birşeyi merak ediyor ve yüksek hakikatini öğrenmek ateşi ile yanıyorum, şöyleki; bir ateist e cevap veremeyeceği tarz da ve (avam lisanı ile, köşeye sıkıştırıcı) nitelikte sorular sormak, (belki de onlar böyle bir sorunun varlığını da inkar edebilme durumunda da olabilirler) bize bir inanan olarak ne kazandırır, bir ateiste ise ne kaybettirir. hiç ömrünüzde; ''eyvahlar olsun ki, ömrümü boşa sarfetmişim, nasıl oldu da bunu düşünemedim, böyle bir soruyla karşılaşmadım, bu ne büyük bir hakikat imiş meğer, kıble neresi secde etmek istiyorum, kelime şehadetin kayıt altına alınmış mp3 formatı varmı, ipod um da dinleyerek, ezberlemek istiyorum.) tarzında bir durum ile karşılaştınızmı hiç. peki düşünüpte merak ettiniz mi; uluslararası üne sahip bilimadamları, sanatçılar, siyasetçiler, yada bizim gibi sıradan fakat değerli, dünya nın her milletinden akın akın gelerek aramıza katılan, İslam ın sömez Güneş i ile yüzleri nurlanmış kutlu insanlar, nasıl olmuş t İman etmiş olabilirler. Ben şahsen sizin; (farkında olun yada olmayın bu şekilde ki yaklaşımlar bir ateist için hep aynı mantık ı taşır: Mantıksızlık) yapıyor olduğunuz gibi, bir inanan ile karşılaşarak, tek kale maç yapar gibi, hadi bakalım buna ne diyeceksin duygusuyla yöneltilmiş, sorulardan kaçamamış sonunda pes etmiş İman a gelmiş bir ateist görmedim, duymadım, ve de olmaması da muhtemeldir. Şimdi bir inanan olarak, eleştirel tarzda ki bu yaklaşımımı bir başka pencereden göstermek istiyorum; Fahr i Kainat Efendimiz bizzat bu tarzda (inkar edilebilecek ama, kaçılamayacak sorular sorarak) bir tebliğ de bulunmuş mudur, yada; başka hiçbir çağda, hiçbir müslüman için erişilemeyecek kadar yüksek makama sahip olmuş olan Sahabe Efendiler imiz, O ndan böyle bir hadis hatta rivayette bulunmuşlar mı? Peki, amcası (Hz.Hamza) nın kalbini elleri ile söküp alan ve o dönem insanları nazarında itibardan uzak ve vasıfsız bir zenci köle olan, Vahşi ye herşeye rağmen Hoşgörü yü layık gören ve tevbe edip müslüman olmak istrediğini korkarak söyeleyen o caniye, o katile, ''İslam sana da aynı kıymeti verir'' manasını içeren bir yaklaşım ile; Tam 14 asırdır şeksiz şüphesiz her asırda gelmiş ve gelecek insanlar tarafından; Şefkat ve Hoşgörü peygamberi olduğu tasdik edilen, O na (yalnızca bu asırda yaşayan muhammed i lerin sayısı 6.5 milyar insanlık nüfusu içinde 1.5 milyardır, ve 14 asırdır bu oran eksilmek şöyle dursun artarak gelmektedir) inanan lar nazarın da, kendisini simgelemesi için uygun görülmüş olan simge bir ''Gonca Gül'' dür. O Gül ler in ve Gönül ler in Efendisidir. Şimdi sizler; Biz O ndan farklı bir metod izliyoruz arkadaşım, sana ne oluyor, kendi işine bak. diyecekseniz, ben de derim ki; Öncelikle enaniyet içinde şirk çekirdeği taşıyan bir avuç toprak oldunun hatırlatır, ardından; yukarıda zikretmiş olduğum kıymettar hakikat ler sizin nazarınız da idrak edilememiş olmak bağlamın da, demek bir hiç hükmünde kalmış olduğunu, Bizzat şahsım adına ise meşguliyet göstermek sureti ile harcadığım vakit in dahi, İNŞEALLAH tefekkür i bir ibadet hükmünde olacağını beyan ederim. Yok eğer üslub u nuz, ve tarz ınız ın Asr ı Saadet modeli olmaktan uzak olduğunun farkına varmış iseniz, ben de derim ki; Rabbi Rahim im bana bin el vermiş olsa idi, bin i ile sizi alkışlar ve tebrik eder idim. Unutmayınız ki bizler, yaradılana Yaradan da ötürü saygı duyarız. Yoksa münasebet kurulacak her kişinin buna layık değer taşımasını beklemek, yani saygıdeğer olmasını şart koşmak bize düşmez, haddimiz değildir. Uzatmış olmamı mazur görünüz, Eleştirilerim kırıcı oldu ise, affımı istirham buyurunuz,,, Saygılarımla. Pek aciz ve Kemalat dan hissesiz, hem Kibirli, hem de Dualarınız a pek muhtaç kardeşiniz; Doğan Gülbudak.
  8. merhaba değerli arkadaşım yazdıklarını okuyunca hayatımda az rastladığım türden olduğunu yani dürüstlükle ve içtenlikle yazılmış olduğunu ve de nasıl olmuş bilemiyorum ve seni tebrik ediyorum ki bir ateistin elinden çıkmış olduğunu görmek, beni mutlu etti sizin adınıza ve kendi şahsım adına. Şu an birden fazla yerde açtığım konuları takip ediyorum en kısa zaman da senin iletişime geçmek temennimdir. Saygılar.Doğan Gülbudak
  9. sevgili katre kendi görüşüne sahip olmayan insanları aciz diye sıfatlandırmak kanaatimce sana yakışmaz; belki de şöyle demeliyim; seni KATRE olmaktan HABBE olmak derecesine kalbeder. Saygılarımla.DoğanGülbudak
  10. birvarmışhiçyokmuş şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Ateizm
    yahu ilahi arkadaşlar ALLAH iyiliğinizi versin emi güldürdünüz yine beni; düşünsenize arkadaşlar bir müslüman için bir ateist in portresi zaten; ''gözlerini yummakla güneşi inkar etmeye çalışan (birde bunu, akıl, fikir, ilim, fen, idealizm, objektivizm gibi sözcüklerle süslendirip bezeyen) bir insan tasviri çizmezmi dünyasında, bundan ibaret değil mi dir ateist..? yanılıyormuyum. öyle ise nasıl olur da, zaten yaşamı nın anlamı, kendi kendini kandırmaktan ibaret olan ve hayatı boyunca yaptığı ve yapabileceği en iyi iş bu olan - [ (yok pardon, hakkını yemiyelim, genelde boş vakitlerini, ALLAH a küfür, Peygamber e okuyanın dahi yüzünü kızartacak boyutta ahlak dışı iftiralar, bir inananla karşılaştıklarında türlü edep dışı sözler hakaretler, aşağılamalar ama bunlar tabi ki sanal ortamda; yoksa gerçek hayatta hiçbir ateist toplum içerisinde, linç edilmeyi göze alarak, göğsünü gererek evet ben ateist im bile diyebilğine insanlık tanık olmamıştır, bunu bir marksist bir komünist yada bir leninist belki yapabilir ama bir ateist asla, cesaret dahi edemez. çünkü cesaret dahi İman dan gelir) şu an bu yazıyı okuyan bir kaç ateistin beni doğrular nitelikteki yanıtları (küfür ve hakaretleri) tahmin ediyorum ki gecikmeyecektir,bekleyin ve görün. ] nerede kalmıştık? evet tamam - bir ateisti, ne diye biri kandırmayı başarmak adına bir uğraş sergilesin ki. Dediğim gibi bu konuda onlar kimseye ihtiyaç duymazlar, bunu bizzat başarabilirler hatta bu konuda kimse onların eline dahi su dökemez, yanına bile yaklaşamaz, dünyada onların üstünde kendini rahatlıkla kandırabilecek başka kişi yada kişiler yoktur, olamaz ... Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  11. sevgili arkadaşım soru sorma tarzından (bol keseden ucuz palavra türeten değil) konunuza vakıf, donanımlı ve hazırlıklı biri olduğunuzu anlıyorum. (yanılıyorsam uyarınız) Ben de sorunuza cevaben derimki; ALLAH sizin ateist olacağını bile bile sizi tam olarak şu şekilde yarattı. izzet sahibi olan CENAB I HAK var olduğu iddia edilmiş ve tükenmiş (inananı kalmamamış)tanrı dedikleri şeylerden farklı olarak öncelikle ALLAH ismiyle müsammadır. Bu ne demek,? Şu demek. ALLAH (HAŞA) yalnızca kudretiyle varolan yada cehennemi ile korkutan veya cenneti ile sevdiren, kader i ile herkezin elini kolunun bağlayan bir, ve de bunları yapmaktan haz duyan bir mabud değildir.Ya nedir..? (hatam olursa affola) ALLAH ALİM DİR sonsuz ilim sahibidir, ALLAH BASİR DİR herşeyi her yönüyle görendir ALLAH SEMİ DİR herşeyi işitendir ALLAH RAHİM DİR bağışlayıcı ve affedicidir ALLAH RAHMAN DIR esirgeyen koruyandır ALLAH HAKİM DİR hikmet ve hüküm sahibidir ALLAH EVVEL DİR varlığının başı yoktur ALLAH AHİR DİR varlığının sonu yoktur ALLAH KUDDÜS TÜR her türlü kötü çirkin şeyden uzak olan, temiz olan temizleyendir ALLAH KADİR DİR dilediğini dilediği gibi yapmaya gücü yetendir ALLAH MALİKÜL MÜLK TÜR mülkün asıl sahibi ve mülkünün dışına çıkılamayandır ALLAH HAKEM DİR herşey hakkında nihai hüküm sahibidir. (soruyu inanan birine somuşsan, onunda cevaplamak için, nasıl bir İlah a inanıyor olduğunu anlatması reddedilemez.) şimdilik sadece bu kadarını değerlendirecek olsak dahi, bu vasıflara sahip bir İlah, sizin red edeceğinizi önceden bilmesi sebebiyle ve/veya bunu bizzat kaderinize yazması sebebiyle; nasıl olur da sizi dünyaya gönderenin O olmuş olduğu gerçeği çelişir. anlamakta zorlananlar için farklı bir izah ; olacakları önceden bilmek yada yazmak gerçeğinin, kader i mantıksız kılmak şöyle dursun aynen ispat ettiğini ve bunun ilim yoluyla dahi anlaşılabileceğini ''benim şuurum ve aklım var'' diyen herkese bir örnekle (ALLAH ın izniyle) ispat ediyorum Şöyleki; düşünün siz bir bilimadamı sınız, teknolojik gelişmeler adına dünyada otoritesiniz, şimdi bir robot üretmiş olsanız uzun yıllar boyu çalışıp bu robota oturmayı kalkmayı yürümeyi değilde, düşünebilmeyi, mantık yürütebilmeyi kazandırabilmiş olsanız, (yapay zeka dediğimiz şey) herkes bilirki siz onun düşünebileceği herşeyi daha önce zaten düşünmüş olmak zorundasınızdır. Yani ürettiği robot kadar dahi zeka nızın olmadığı, yada onu yapan geliştiren bir bilimadamı olarak) ondan daha kabiliyetsiz daha başarısız olmanız söz konusu olamaz.(eğer inadına olur diyenler varsa hemen bu yazıyı okumayı bırakıp yeni bir konu başlığı altında toplansınlar hazırlansınlar ben onlara yetişirim) (Böyle bir durum olsa idi, muhtemelen, robot insanı icad ederdi, insan robotu değil) bir gün bu robot olurda sahibine gazete almaya markete giderken , nokia lar gibi bir anda şarzı bitse, kendini bir trafik kazasına kurban etse diyebilirmiyizki bu bilim adamı yada sahibi bunu öldürdü, diyebilirmiyiz ki şarzının birgün çabuk biterek kaza geçireceğini bile bile bunu ne diye üretti, yada niye markete gönderdi yada bilimadamına labarotuar da asistan lık hizmeti sunarken metal olan vücuduna elektrik akımı maruz kalsa, kısa devre yapsa, ve sistemi çökse diyebilirmiyiz ki bu bilimadamı bundan mesuldur, yada böyle olacağını bile bile bu robotu yapmıştır. Şimdiki asıl mesele burada; (iyi düşünün) bu bilim adamı gerçekten de bunun böyle olacağını bilse, o robot nükleer enerjisinin son damlasını kullanıp gözlerini kaparken dese beni sen mahvettin, yada bile bile bana bunu yaşattın deme hakkı varmıdır gerçekten. Arkadaşlar insanlar stres atmak için nasıl porselen takımı alıp kırıyorlarsa, bende çocuğuma dünyanın en pahalı ve gelişmiş robotunu alıp oynasın, kırarsada kırsın canı sağolsun bir tane daha alırım diyemez miyim, robot kim ki programındaki yüklenmiş kelimeleri kullanarak bana suç isnad edecek, sen suçlusun diyecek,(madem biliyordun,,,,,,) diyecek... İşte ALLAH I; hem önceden bilip, hem kedisi yazıp, hemde bizzat Yaratmasın dan ötürü mantık bunun neresinde diye (HAŞA) küçümsemek cüretinde bulunanların içinde bulunduğu durum da, konumuzda ki robottan farksızdır... NOT: bu örnek robot ve bilimadamı üzerine inşa edilmiştir, şahsi yorumum olan kendim kırabilirim bu suç olmaz yaklaşımı şahsi yorumumdur örneği bağlamaz yani kimse o zaman ALLAH bizi kendi malıyız diyemi öldürüyor gibi bir soru ile boşuna uğraşmasın, gerçekten merak edenler için yinede cevaplanmaktan uzak değildir. şimdi itirazları alabiliriz. Saygılarımla. Doğan Gülbudak
  12. sevgili kürşat yazılarımda düşüncelerin yerine şahsını hedef alan bir üslup kullanmıiş isem beni affet, şimdi tüm içtenliğimle söylüyorum ki; eğer sorunun yanıtı illaki evet yada hayır olmak zorunda yoksa kabul etmem diyeceksen (saygı duyarım) demek ki ben sorunu cevaplamaktan acizim, yok en azından üzerinde düşünmeye değer niteliktedir, belkide tam manasıyla bu bir cevap tır diyeceksen; (bu sorunun cevabı için hayatımı veririm dediğinden yola çıkarak) ben de diyorum ki; ben hayatını vermeni istemiyorum, ama bir ricam ve temennim olacak hayatını öyle yüksek hakikatler, öyle yüce idealler, ve öyle büyük davalar için, feda et ki (ister inanç, ister inançsızlık olsun) uğrunda değil ölmek, herşeye rağmen yaşamak bile göze alınabilsin... Saygılarımla Doğan Gülbudak
  13. bir çocuk düşünün ilk adımlarını sıralamış, evde bir bayram havası. Belkide bu yüzden olsa gerek baba bir kutlama havasıyla ailesini gezmeye belkide pikniğe götürmeyi düşünüyor. Çocuk ev dedikleri ve onun için heryer anlamını taşıyan evden ilk kez dışarı çıkacak ve dünyayı güneşi, bir çınarın hışırdayan yapraklarını, kuyruğunu yakalama peşine düşmüş, sonunda pes edip avucunu yalamakla meşgul bir kediyi,duraktan yolcularını almış, hızla geçip giden uğultulu metal yığınlarının arkalarında bıraktıkları pis kokulu siyah dumanları, bakkalların kapı önüne taşıdığı dondurma dolaplarının ne kadar renkli hoş ve kendisinden biraz daha büyük çocukların resimleri ile süslendiğini, kısaca bizim dünyamızdan kendi gözüne takılan enstanteneleri algılamak büyük bir keyif kaynağı. Tıpkı babasının güzel bir yemeğin ardından içtiği nescafe nin tadını aldığında yüzünün aldığı şekil gibi, gülen insanlar da var burada, annenin babaya kızıp sinirlendiği anda ki halini andıran insanlarda. Uzun sürmesine rağmen neşeli bir yolculuk sonunda bir mesireliğe piknik yapmaya gelmiştir aile.Çocuk hiç görmediği kadar büyük kocaman bir maviliğe kendini kaptırmış bakıyor.Evet deniz bu. Birlikte deniz kıyısına iniliyor biraz sonra, başlarda ilgi ne kadar çocukta idiysede şimdi anne ve baba denizdeler güneşin ve suyun tadını çıkarıyorlar. Çocuğumuzsa tek başına onları izliyor, ama ne kadar izleyecek ki? Etrafı ile ilgilenmesi gerekiyor onun nede olsa kristof kolomb için bile amerika bu kadar çekici değildi. etrafta sarı renkli birazda sıcak kumlar var her yerde,kumların seyrelmeye başladığı yerde ise küçük mıcırlar, istiridye kırıkları başlıyor. Biraz daha ilerde çakıl taşları var bir sürü renklere karışmış. ve tabiki dalgalar onları önce ayağına değdirip sonra çekiyor içine, gıdıklanıyor ayağı hoşuna da gidiyor bu. epey geçti vakit, artık hepsine aşina. biraz sıkılıyor biraz da merakdan olsa gerek emeklemeye başlıyor, bazende adımlama gayreti gösteriyor. artık o na göre uzak sayılacak bir yerde, anne baba ise hala denizin tadını çıkardıklarına inanmıyor olsa gerek. Birşey oluyor.Çocuk biraz önce görüp aşina olduğu tablodan çok daha farklı bir manzara ile karşı karşıya.Evet evet kapısı pencereleri hatta kuleleri bile olan kumdan bir kale bu. Belki biraz daha uğrasılsa küçük bir şato bile olabilirmiş. işte herşey burada başlıyor.Ve çocuk hiç merak etmediği kadar birden çok soruyu merak edip düşünmeye başlıyor bu nedir, neden vardır, nereden gelmiş, nasıl olmuş, ne zaman olmuş, VE KİM YAPMIŞTIR... Sanırım hepiniz anladınız artık hikayenin neresine geldiğimizi bir varlık, bir çocuk, bir insan olurda bu sorulara kayıtsız kalabilirdi, ve kalamadıda. bir gün kendisinin herşeyiyle, tüm sistemleriyle, tüm hissiyatı ve düşünceleriyle, tüm gizemleriyle o kaleden daha güzel daha harika, daha çekici, daha dikkate değer olduğunu anladı. ve o soruları kendine sormaktan kaçamadı. BEN NEYİM, NEDEN VARIM,NEREDEN GELDİM,NASIL VAR OLDUM,NE ZAMAN VAR OLDUM. ve KİMİN VARLIĞIYIM. belkide hikayedeki o çocuk kadar meraklı bir çocuk büyümüş, sorularına yanıt aramış, bulduğuna inanmış ve şu an bu yazıları yazmakla meşgul.
  14. ister bir ateist ister bir inanan olun; şimdi size (ve de sizin şahsınızda tüm heyecanlı arkadaşlara) bir inanan olarak bu gibi soruların (dünyanın en zor sorusu) :) aslında, temelde hep birbirinin aynı ve akılcılıktan uzak, öğrenmek amacı ile değilde ALLAH İNANC ını çürütmek maksatlı olduğunu kanıtlamak adına, bir soru da ben soracağım; ALLAH KENDİNDEN DAHA BÜYÜK BİR İLAH YARATABİLİR Mİ ? haydi buyrun bakalım, sizleri beyin jimnastiğine davet ediyorum sayın teist ve ateist arkadaşlar. ben iddaa ediyorum ki bunun cevabını samimi olarak öğrenmek isteyen herkese, sorunun hakikatını bir kaç cümle ile mantık ve akıl yoluyla (ALLAH IN izniyle) izah edebilirim. cevaplarınızı bekliyorum. Saygılarımla.DoğanGülbudak
  15. değerli arkadaşım dünyanın en zor sorusunu bir o kadar merak ve iştiyak ile okudum lakin; verdiğim ilk tepkim tebessüm ve hayal kırıklığı, ikincisi ise, bu en zor diye isimlendirdiğin sorunun cevabının aslında ne kadar basit olduğunu herkesin anlayabileceği biçimde izah edecek oluşumdur. öncelikle Yaratıcı nedir Yaratılan nedir; 1.) Yaratıcı İslam inancına göre yaratma fiilini; belli bir zamanda, belli bir ritüel izleyerek, belli şartlar ve imkanlar oluşması durumunda gerçekleştirmez. aksine her an her yerde her şekilde gerçekleştirir ki; inanan bir insan O na bu yüzden tanrı değil Allah der. 2.)Yaratıcı İslam inancına göre kelimenin tam anlamıyla (bu sözcüklere yüklenebilecek anlamları en mantıksal biçimde ele alınız), TEK tir YEGANE dir. bu ise şu anlama gelir; YARATICI bir insanoğlunun ne kadar dışında var ise (O nun varlığı insanoğlu nun varlığını gerektirmez ise) bir solucan ın yada bir kambur balina nın, tek hücreli bir amip in yada yeryüzündeki en gelişmiş metabolizmik canlı sistemlerinin, samanyolu galaksi si nin veya bir kök hücre nin, insan tenindeki bir kıl kökünün veya gezegenleri uydu sistemleri ile birlikte yutabilen Karadelik lerin de o kadar dışında dır YARATICI tüm bu saydıklarımızı (einstein in izafiyet teorisi ispatlanana kadar) 3 boyut kavramı ile sınırlandıran sonsuz genişlikteki uzayın da, ve sonsuz denilen uzayıda içine alıp kuşatan (Einstein den sonra 4.boyut zaman olarak kabul edilmiştir) ZAMAN KAVRAMI, (ki bunu da artık istisnasız tüm bilim adamları UZAY-ZAMAN olarak kabul ediyor; daha kolay anlaşılması için uzay diyorum) ZAMAN KAVRAMI nında o kadar dışındadır YARATICI. yani sizin anlayacağınız; UZAY-ZAMAN KAVRAMI YARATICI yıda içine alan, zaman ve mekan olarak O nu sınırlandıran kavramlar değildir, zaten başta söylemiştim sınırlı olan bir tanrı yoktur (tanrı değildir, İlah olamaz) bir inananın nazarında. uzattım biraz ama kusura bakmayın toparlıyorum; YARATICI TEK tir O nun dışında kalan tüm mevcudat yine O nun varlığıdır; tıpkı Zaman ı YARATAN ında O olması gibi; sınırı ya da sonu olan hiçbir şey (kişi), sınırı ya da sonu olmayan hiçbir şey (kişi) tarafından ölçülemez, hatta zati özellikleri hakkında fikir dahi yürütülemez. şimdi sorunu tekrar sor arkadaşım; ALLAH kendi yarattığı ve O nun mevcudatı olan Zaman birimini kullanarak ve yine O nun Mevcudatı olan bir insan tarafından nasıl ölçülebilir. (Tam olarak böyle bir soru sormuş oluyorsun) Eğer bir Müslüman sizin sorunuzun kendi içinde barındırdığı çelişkinin, mantık dışı olduğu gerçeğinin farkında olmaksızın sana cevap vermeye yeltenirse tabiki her zaman siz haklı çıkacaksındır, ve bu basit kavramlar karmaşası ile zafer kazanan bir kumandan edası ile gururlanacaksınızdır. Size bu zevki tattıramamış olmak umarım tarafınızdan hoşgörü ile karşılanır. Saygılarımla.Doğan Gülbudak
  16. arkadaşlar herkese merhabalar aranıza yeni katıldım. kendimi özetlemem gerekirse inanç ve düşünce özgürlüğüne sonuna kadar inanan ve savunan, bir insan olma gayretini kendime gaye edinmiş biriyim. bu nedenle birbirinden farklı olan herkezin, ötekiler ayrımına uğramadan, birbirine saygılı olması, ümid ediyorum ki hepimizin temennisidir. haddim olmayarak, ispat ve inkarın doğası (hakikatı)hakkında fikir beyan etmek istiyorum. ispat bir varlık tır bir mevcud dur,yani kendi hakikati, başı-sonu vardır ve var olma amacı taşır.inkar ise bir yokluk tur oluşabilmesi için kendi dışında gelişen bir kavrama, bir hakikate ihtiyaç duyar ki red gerçekleşebilsin yani 'inkar' vücuda gelsin, var olabilsin. bunu örneklemek gerekirse; bir adam, hiç görülmemiş bir varlığı ispat etmesi için o varlığın ya kendisini yada emaresini,hatta kat-i delillerinden bir tanesini göstermesi yeterlidir, mesela ben bir (daha önce var olmadığını düşünürsek) elma gösterek yada elma çekirdeğini yada bunların fotoğrafını suretini göstererek elma nın varlığı hakkındaki davamı ispat edebilirim. lakin beni inkar edecek birisi tüm dünyayı gezip dolaşıp hatta tüm kainatı araştırıp ne bir elma nede elma ağacı yada çekirdeğine yada suretine, hatta fosiline, kalıntısına dahi rastlamadığını cihana göstermesi gerekmektedir. İşte bu sebeple inkar eden bilmelidirki; bunu yapabilmek için tüm kainatı avucunun içine sığdırmak lazım gelir. evet belkide gerçekten elma yoktur, hiç elma görmemiş,duymamış biri için bu doğrudur da. ama bunu, 'ben görmedim,duymadım demek ki yoktur' tarzında bir inkar ile açıklamak akla mantığa ve vicdana sığmaz. şöyle bir soruyla devam ediyorum, yaşamımızda herşey beş duyumuzdan ve bunlarla hissettiklerimizden ibaret mi dir? gördüğümüz bir rüyayı gözümüz mü görür, sesini kulağımız mı duyar,kokusunu burnumuz algılar, akıl ve mantığımızla bir film gibi mi seyrederiz rüyalarımızı, rüyada dokunduğumuz şeyler tenimize mi değmiştir? hepsinin cevabıda aynıdır ''hayır''. demek varlığını şüphesiz kabul ettiğimiz fakat beş duyumuzla hissedemediğimiz şeyler vardır, ve heryerdedir. Tanrıyı ispat tan önce, ispat ve inkar ın ne olduğunu acizane düşüncelerimle göstermek istedim. İnanana da inanmayana da saygı şarttır. Eğer yaratılmış ve cennet ve cehenneme da, bir şekilde oluşmuş dünyaya gelmiş yine bir gün ölecek, yok olacak olsak da; hangisine inanırsak inanalım, şu gercek değişmeyecektir; BU DÜNYA HEPİMİZİN, VE KARDEŞCE YAŞAMAK DA HAKKIMIZ. Saygılar Doğan Gülbudak not: bu yazılarımı kayıt süresi 24 saat bile sürdürülmemiş (sebepsizce engellenmiş) olan farklı ateist forum v platformlarında da kullanmış olmam söz konusudur. Kimsenin ''aaa ben bunları bir yerde daha görmüştüm diyerek'' (fikir hırsızlığı varmışcasına) heyecanlara kapılmamasını rica ediyorum. isteyenlerin; o yazıların farklı yerlerde, aynı email adresi, aynı kullanıcı ismi, aynı şifre, hatta aynı kişisel web sayfası olan biri tarafından, yani benim tarafımdan yazıldığını bir kaç dakika içinde anlamaları mümkündür.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.