Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Artropod

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    310
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Artropod tarafından postalanan herşey

  1. Bazı açık gerçekleri görmezden gelmeye de gerek yoktur.Ülkemizde katledilmiş ya da suikaste uğramış yazarların ezici bir oranla Atatürkçü ve Cumhuriyetçi olmaları ne hikmetse çok büyük bir tesadüftür(!) Sonu ''kit'' ile biten değil ''yet'' ile biten gazetelerin çevresine bomba koyulup yazarları tehdit edilmektedir. Apartmanların kapılarına ne hikmetse her sabah gökten iner gibi bedava konulan gazetelerin sonu 'yet' ile bitmemektedir. Amma ve lakin 'izm' ile biten her sözcüğün içi dolu değildir,bunlara karşı alerjik reaksiyon verilirse yaşam oldukça zor bir hal alır. Atatürk'ün peygamber olduğuna kendini inandırmış ******* ciddiye alınacak bir tarafları olmadığı gibi,hayatlarını Atatürk'e ve ilkelerine karşı mücadeleye adamış ve bunun için de gereken sermayeyi her zaman çok kolay edinebilmiş kişilerin de başka ****** tarafından peygamber ilan edilme derecesine getirildiğini es geçmemek gerekir. Eskiden içten içe,oldukça sistemli şekilde takiye yapılırdı.Ama son zamanlarda şeriatçılar adına ne yazık ki(!) takiye yüze göze bulaştırılmıştır. Ama daha büyük bir ****** vardır ki o da devlete karşı devletin gücünün kullanılmasına rağmen ''mağdur'' rolü oynamak...
  2. Karamsar bir ateist olma ünüyle ahlakçılarca görmezden gelinmeye çalışılan düşünür Arthur Schopenhauer'in ahlak ve ölüme olan bakış açısından bir kesit: '' 'Varlıkların ayrılığı ''kendiliğinden''in bir düzenidir.Her varlık mutlak bir şekilde diğerinden ayrı bulunmaktadır.Benim kendi ''ben''imde kendi hakiki mevcudiyetim bulunur.Geriye kalan ben olmayandır ve bana yabancıdır': İşte bizde etin,kemiğin tanıklık ettiği tek gerçek sanılan şey. Kötü,haksız ve haşin fiillerde ifadesini bulan şey egoizmdir.Bireyselleşme ise tüm bilgi objelerini tanımak yetisi tarafından empoze edilen,zamanın ve mekanın meydana getirdiği saf bir görünüştür.Keza çokluk ve azlık da bir görünüşten,yani ancak benim tasavvurlarımdan,tasavurumda mevcut olan bir olaydan ibarettir. Benim gerçek ve samimi varlığım tüm yaşayanlarda doğrudan doğruya mevcuttur.Bende ise ancak bu bilincimde ortaya çıkar.Bunu Hint dilinde ifade eden bir formül vardır: ''Tat Tvam Asi'' yani ''Varlık Sensin'' demektir ve o gerçekte her iyi eylemin ifadesi olan ve erdemlerin temelini oluşturan ''acıma'' formu altında meydana çıkar.Bu öyle bir hakikattir ki,onun sayesinde yakınlarımızı affetmeyi,sevmeyi,iyilik ve tatlılığa davet etmeyi öğreniriz.Bu sıcak davet bize hepimizin bir ve aynı varlık olduğumuzu hatırlatır.Erdemli bir eylemde bulunduğumuz zaman duyduğumuz heyecan ve derin mutluluk ''çokluk'' ve ''ayrılık'' şeklinde ortaya çıkan bu bireylerin bir birlik haline gelmesinden doğar. Kötü insan ise kendisiyle kendisinin dışında kalan arasında kalın bir perde hisseder.Dünya onun için mutlak bir ''ben olmayan''dır.Kendisinin dışında kalan herşeye karşı kin ve düşmanlık besler.İyi karakterli kişi ise tersine,kendi varlığı ile aynı cinsten olan harici bir dünya içerisinde yaşar.Başkaları kendisi için bir ''ben olmayan'' değildir.Belki benin tekrarıdır.Kendisiyle tüm diğer varkılar arasında yakın bir akrabalık bulur.Onların neşe ve ıstıraplarını paylaşır.Bundan dolayı her zaman derin bir sükunet onun yanıbaşındadır. Bencil karakterli insanın ruhsal durumu bunun zıddıdır.Onun ihtiyaç anında başkalarının kendisine yardım edeceğine inancı yoktur.Kötü adam bir kimseyi imdada çağırırsa ona karşı içinde hakiki bir minnet duymaz.Çünkü bu yardımda budalalıktan başka birşey göremez.Böyle bir insanda kendisini başkasında hissetme becerisi yoktur.Bu tipler bir zorluk karşısında kalınca kendilerini kolayca ümitsizliğe kaptırırlar.Çünkü insanlık bunlar için bir ''ben olmayan''dan ibarettir.İyi adam içinse herşey ''ben''in bir tekrarıdır. Kendisini başkalarında yaşayabilen veya başkalarını kendisiymiş gibi hissedebilen bir insan için ölüm artık korkunç bir felaket değildir.Tam tersine,bir göz kapama kadar basit ve üzüntü duyulmayacak bir olaydır.Buna karşın,''kendisi olmayan''ı kendisiymiş gibi dikkate almayan bir kişi için ölüm felaketlerin en müthişidir.Zira böyle biri için kendi şahsının dışında gerçek olan hiçbir şey yoktur.Kendisinden ayrı olan herşey onun için,arzu ve hayallerine hizmet için yaratılmış birer hayaletten fazla değerli değildir.İşte kendisiyle ''ben olmayan'' arasında geniş bir uçurum gören böyle birinin gözünde ölüm her türlü gerçeğin ve bütün bir dünyanın birlikte sona ermesiyla aynı şeydir.Halbu ki kendisini benzerlerinde hisseden bir kimse,ölümüyle tüm yaşayanlara yani dünyanın birliğine intikal etmenin mutluluğunu hisseder,ölüm onun basit bir parçasını alır götürür.Yani bilincin kendisini diğerlerinden ayırır gibi gösteren hayaletini ortadan kaldırmış olur.'' Schopenhauer kendisini eski Hint bilgeliğinin bir devamı olarak görmüştür.Metafizik ve mistisizm ile ateizmi birleştiren felsefesi Doğu ve Batı felsefeleri arasında bir köprü olarak görülebilecek değerdedir.Ahlaka bir temel bulmaya çalışmış ve bunun Uzakdoğu felsefesinde yattığına kanaat getirmiştir. Bugün bence,toplumların altını oyan kurt,her şey gibi değerlerin de çok çabuk tüketilmesi olgusudur.Neredeyse herşey yüzeyde ve görüntüden ibaret yaşanma safhasına gelmiştir.İnsanoğlu yeterli bilince sahip olduğundan bu yana kendini aramış,fakat sonuçta kendisine yabancı olan ne varsa ona bağlanıvermiş.Tanıyamadığı şeyi kendisine düşman edinmiş.Ödleklikten inançlar,kültürler yaratmış.Peki kendisini bulmuş mu?Belki bazısı.Birileri çıkıp demiş ki: ''O sensin.Aradığın,korktuğun,utandığın,taptığın ne ise.İşte o,o varlık sensin.Tanıyamadığın kendin.Sürekli tekrar eden.''
  3. Birgün emperyalizme ve onun içerideki uluyanlarına karşı tekrar savaşmak durumunda kalınırsa ve kimse evinde bugünkü gibi rahat oturamadığında farkları neymiş ne değilmiş herkes çok iyi anlayacaktır.Ne dersiniz,o günler çok mu uzaktır?
  4. Evet,pollyannacılığınıza özel bir konu olan din konusundaki tutumunuz üzerine değinmiştim ve yaşantı tarzınız ya da politika konusundaki tavrınız bu konunun dışındadır benim için.Kürt-İslamcılığın ülkemiz üzerindeki oyunu benim için yeterince açıktır ve PKK da son dönemde bu oyunun içinde önemli bir rol oynamaktadır.Ayrıca terörün de özgürlük ve barışa giden bir yol olmadığını,ancak birilerinin maşası olan bir zavallılık olduğunu tahmin edersiniz ki iyi bilirim.Bu konudaki duruşum sizinkinden farklı değildir. ''Sizin sisteminiz'' derkenki kastınız pek açık değil.Eğer laiklikle ya da İslam'ın tam yaşanamadığı herhangi bir sistemle ilgiliyse şunu diyebilirim ki ben sistemlerin tılsımına inanmam,''siz-biz ayrımı'' düşüncesinin sonucunda varılacak her sistemde sizin yaşam standardınız düşmezse bir başkasınınki düşecektir,sonuçta kuralı baskın çıkan koyacaktır.Bu kapsamda düşünen birisi olarak benim yaptığım da ''savaşayım,sistem yıkayım,sistem kurayım'' gibi hezeyanlar değil,araştırmanın ve özgür düşünebilmenin yolarını bireysel yaşamıma uygulamak,bunu engelleme potansiyeli olan her türlü şeye karşı gelmek ve kendimi bu anlamda gerçekleştirmektir.Kişisel kanaatim de laik bir Cumhuriyet'in özgürlük için en büyük kazanım olduğudur. Başkalarına hunharca zarar vermek birçok ad altında yapılabilir.Burada ayrıldığımız ana nokta benim dinin ayırıcı unsurların başında geldiği savım ile sizin ayırıcı unsurun din değil onu kötü uygulayan kişiler olduğu inancınız.Ben yine şunu savunuyorum ki,din zaten tüm tarih boyunca süregelen iktidar savaşının kitleleri güdebilmek ve istenilen yöne dirençle karşılaşılmadan sevkedilmeleri için icat edilmiş ve sonraki kuşaklar tarafından da en sarsılmaz duygu haline getirilmiş bir görünümüdür.Yazdığınız ülkeleri,kültürleri,çıkar durumlarını,eğitim seviyesini vesaireyi direk olarak etkileyen faktör zaten dindir.Önceki bir iletinizde kutsal kitabınızda yazan her cümleye anlayamasanız dahi tüm kalbinizle inandığınızı,gerçeği hissettiğinizi yazmıştınız.Peki size göre dini yanlış anlayanlar neye göre yanlış anlarlar?O cümleleri onlar da anlamıyorlarsa neye göre hareket ederler ya da etmelidirler? Değişim kendinizden kaynaklanırsa anlamlıdır. Sizinle bir yerde karşılaşsak,ertesi gün türbanınızın ne renk olduğunu dahi hatırlamam,önem vereceğim şey salt fikirlerinizdir. Ayetler konusunda sağolsun bu işi bu kadar iyi bilen çevirmenler bile Kuran'ı baştan sona parantezlerle doldurdukları için sanırım o işin içinden kimse çıkamayacaktır. Saygılar.
  5. İnsanoğlu bilim konusunda,örneğin doğa olayları,uzay,genetik gibi ilgi çekici konularda ve sosyal ilişkilerde yaşadıkları iyilik-kötülük ya da adalet sorunlarında belirsizliklerle karşılaştıklarında ''Bilmiyorum,ama sonuna kadar araştıracağım ve sanrının değil,olgunun peşinden gideceğim.'' dürüstlüğünü tarih boyunca pek de fazla gösterememiş gibi görünüyor. Ülkemizde de ''bilim-ne bilim'' karmaşası artık iyice ''babasız çocuklar''a isim koyma yarışına ve dinci mi bilimci mi ne halt olduğu belirsiz kişilerin bir ''cahil avlama'' sanatına çevrilmiş bir duruma getirilme aşamasında.Herşey o kadar kolay ispatlanıyor ki,değmeyin gitsin. Kasım 2007'de yayınlanmış,kendi deyimleriyle bir ''Aylık İlim-Kültür Dergisi'' olan bir derginin ağzından lanet olasıca evrimi çürütüp Allah'ı yediyüzbininci kez ispatlamak için,koalalarla ilgili bir yazının fazlaca ilimsel kısımlarını buraya taşımak istedim.Yalnız bu bir ilim dergisi,çocuk dergisi değil,ona göre! : ''Biz koalalar her ne kadar görünüşümüzle ayılara benzesek de onlardan oldukça farklı hususiyetlere sahip yaratılmışız.Doğum,beslenme,barınma ve gelişmemizin ayılarla en küçük bir benzerliği yoktur.Beni sakın yanlış anlamayın!Bu farklılığı öne sürmem onları beğenmediğimden değil; sadece Allah'ın farklı isimlerinin tecellisine mazhar olduğumuzu belirtmek içindir.Türümüzü bazı kabiliyetlerimiz zaviyesinden sıradışı olarak tarif etsem bile,bu sıradışılığın daha kolay ve rahat yaşamamız için Rabb'imizin bahşettiği bir nimet olduğunun da idrakindeyim. Hücrelerimizdeki faaliyetlerden bile her an haberdar olan sonsuz kudret ve ilim sahibi Yaratıcı,tabiata koyduğu ekolojik denge ve uyum prensipleri içinde yaşamamız için,beslenme ve üreme özelliklerimize göre bize de enteresan hususiyetler vermiştir.Dilimin döndüğü kadarıyla bunlardan bazılarını anlatarak Yaratıcı'mızı nazara vermeye çalışacağım... Doğum kanalından çıktıktan hemen sonra annemizin karnının ön tarafında bizim için hazırlanan bir keseye sevk-i ilahi ile yerleşiriz...Rabb'imiz oldukça aciz olduğumuz bu dönemi atlatabilmemiz için merhametinin bir eseri olarak bu sıcak ve karanlık keseyi bizim için hazırlamış...İlk beş aydan sonra Rabb'imizin bizim için yarattığı diğer besinlere de alışmamız gerektiğinden,yavaş yavaş keseden kafamızı çıkarmaya başlarız...Balki inanmayacaksınız ama biz koalalar neredeyse hiç su içmeyiz.Bu hususiyetimiz tek besin kaynağımız okaliptüs yapraklarının mahiyetiyle de alakalıdır.Rezzak-ı Mutlak,okaliptüs yapraklarının su nispetini %40-65 arasında ayarlayarak su ihtiyacımızı gidermiştir... Günün ortalama 20 saatini uyuyarak geçirmemiz sebebiyle ''tembel'' olarak niteleyenler maalesef bizi tam olarak tanımamaktadır.Bu,fizyolojik yapımızın bir gereğidir.Oldukça lifli olan okaliptüs yaprakları çok az protein ihtiva eder.Protein ve diğer gıdalar bakımından fakir olan okaliptüs yapraklarıyla beslenmemiz,düşük miktarda enerji almamıza yol açar.Bu enerjiyi iktisatlı kullanmak mecburiyetinde kalırız.Bu sebeple Rabb'imiz,günde 18-20 saat uyutarak bize enerji tasarrufu yaptırır.Bundan dolayı bizleri çalışması mümkün olduğu halde,kendine bahşedilen ömür sermayesini tembellik veya boş şeylerle harcayanlarla bir tutmayın... Karaciğerimizin,zehirlerin dahi zararsız hale getirildiği özel bir laboratuvar şeklinde yaratılışını evrimciler oldukça komik bir şekilde ''tesadüf'' veya ''şuursuz mutasyonlar''a havale etmeye kalkıştılar... Kainatı en küçük ayrıntısına kadar kusursuz bir şekilde yaratmış olan Halık-ı Zülcelal,vücudumuzu da ihtiyaçlarımıza cevap verebilecek şekilde yaratmıştır.Müdebbir-i Hakiki ve Musavvir Rabb'imiz,kol ve pençelerimizi,ev olarak kullandığımız okaliptüs ağaçlarına kolayca tırmanabilecek şekilde yaratmıştır...Arka pençedeki 2. ve 3. parmaklar ise,yine kuvvetli bir kavrama için birbiriyle kaynaştırılmıştır... Zaman zaman biz koalalar da insanoğlunun bitmek tükenmek bilmeyen hırs ve isteklerinin kurbanı olduk.Avustralya'da yaşayan dingolar,iguanalar,bazı kartal ve baykuşlar da bize zarar vermekte... Bize bahşedilen organlar ve sevk-i ilahi neticesi gerçekleşen davranışlarımız sizlere birşeyler anlatmış olmalıdır.Zehirli bir bitkinin yapraklarını bize gıda yapan,ona uygun karaciğer veren,yavrularımızı hususi keseler içinde besleyip büyüten,kainattaki herşeyi birbiriyle teavün ve tesanüd sırrı içerisinde yaratan Hallaku'l-Alim'in selamı sizlerin üzerine olsun.'' İşte bu ilimsel bilimsel apaçık gerçeklerden sonra benim içimi Kusursuz Yaratıcı'nın yarattığı bu mükemmel düzenin kırlarında ormanlarında koşmak ve O'nun muhteşem senaryosunu yaşamak tutkusu doldurdu.Ama karşıma bir ayı çıkarsa ona diyeceğim ki: ''Dur sevgili ayı!Halık-ı Zülcelal beni senin besinlerin arasında yaratmadı.Sen de biliyorsun bunu,değil mi?'' Ve sonra Rabb'imin bana bahşettiği iki adet bacağım ile öyle bir koşacağım ki,Rabb'im kafamın arkasında göz yaratmadığı için arkama bile bakmayacağım.
  6. Ben de kılıf uyduracağınızı yazmıştım.Bakın,burada çelişmedik.İyi de forumda aklımızla,fikirlerimizle tartışırken siz herşeye kılıf uydururum diye yazarsanız tartışacak neyiniz kalır ortada merak ediyorum.Aman rica ederim siz de bir süre sonra ''Her soruya cevap veririm.'' gibi ''Herşeye uygun kılıf dikerim.'' demeyin de. Bir gün ''Din Allah'ın oluncaya kadar gerekirse savaşılır.'' tarzı yorumlar yapıyorsunuz.Öteki gün bir kısım dincilerin dayatmalarından korkuyorsunuz. Ben papalarla,kutsallarıyla uğraşıyorum da onlar ne iyi ki kimseyle uğraşmıyor.Siz bütün gün kutsal(!) kitaplar okuyup yakarıyorsanız,politikayla ilgilenmeye pek zamanınız kalmayabilir tabi. Size nacizane önerim,Kuran'ı tekrar tekrar okuyun da bir bedevinin her cümlesinde kimlere nasıl öfke saçtığını görüp yakarmaya devam edin.O İslam'ı yanlış anladığına inanıp savaş verdiğiniz kişiler de hangi ülkedeki hangi hilkat garibesi hocaefendilerden feyz alıyorlar bir bakın.Azıcık da politikaya ilgi gösterirseniz o melake şaklaban papazların gerçek yüzünü,kimin kimleri kukla gibi oynattığını bir gariplik olur da anlarsınız belki,diye düşünüyorum.
  7. Şimdiye kadar,bilim insanları Plethodontidae ailesinden bazı semenderlerin ve Caecilidae ailesinden solucansı amfibyenlerin akciğerlerini yitirdiklerini biliyordu.Şimdi akciğersiz dörtayaklı omurgalılar listesine bir de kurbağa eklendi: Borneo Ormanı Karakurbağası (Barbourula Kalimantanensis). Bu amfibyen ihtiyacı olan tüm oksijeni deri yoluyla alıyor.Aynı zamanda dünyadaki en ender kurbağalardan biri: Tür 30 yıl önce keşfedilmiş,fakat sadece bir tane başka örneği bulunmuştu. ''Çünkü bu türün örnekleri çok ender bulunuyordu ve hiçbir zaman incelenmemişti.'' diyor Singapur Ulusal Üniversitesi'nden evrimci biyolog David Bickford.Boyları 5 cm.den daha uzun olmayan bu karakurbağaları Endonezya,Malezya ve Brunei tarafından paylaşılan Borneo Adası'nın Endonezya'ya ait kısmındaki yağmurormanlarının sapa bölgelerindeki soğuk ve hızlı akan nehirlerde yaşıyor. ''Bu hayvanların kaygan bir yapısı var ve çok hızlı hareket edebiliyorlar.Bu kurbağaları aramak için 11 kişilik bir ekip kurduk ve bir tanesini buluncaya kadar neredeyse iki hafta harcadık.'' diyor Bickford. Bu tür çok soğuk sularda yaşıyor. Bickford,LiveScience'a yaptığı açıklamada şöyle diyor: ''Sadece 45 dakika şnorkel yaptıktan sonra durmak zorunda kaldım,çünkü kontrolsüz bir şekilde titriyordum,dudaklarım morarmıştı ve nefesim şnorkel yapabilmek için yetersizleşmeye ve zorlanmaya başlamıştı.Burası ekvatora çok yakın,Borneo'nun aşağı bölgesinde kalan bir yağmurormanıydı ve ben hipotermiye yakalanmıştım.'' İlk incelemeler bu kurbağaların akciğerleri olmadığını ve diğer iç organların akciğerlerin boş kalan yerini doldurmuş olduğunu ortaya koydu. ''Böylelikle mide,dalak ve karaciğer normalde akciğerin bulunduğu yere çıkmışlardı.İlginç bir şekilde,halen incelemekte olduğumuz,akciğerin bulunması gereken bölgenin çevresinde anormal bir kıkırdak keşfettik.'' diyor Bickford. Akciğerlerin olmayışı kurbağaların bedenlerini düzleştirebilmelerine önemli ölçüde yardım ediyor,aynı zamanda oksijen bakımından zengin soğuk sularda derilerinin kalın yüzeyi oksijen emilimini sağlıyor.Akciğersiz kurbağalar yüzeyde gitmek yerine dalmayı tercih ediyorlar. Bickford bu kurbağaların soğuk kanlı canlılar olarak,doğal enerji ihtiyaçlarının çok düşük - yaklaşık olarak aynı boyuttaki bir memelinin enerji ihtiyacının % 10'u kadar olduğunu,bu düşük oksijen ihtiyacı karşısında değişimin ve akciğerlerin birincil solunum organı olma özelliğini kaybetmesinin daha kolay olabileceğini belirtiyor. Bu türün en yakın akrabası olan Filipin yassıkafalı kurbağası (Barbourula Busuangensis) Kuzey Filipinler'de Borneo'nun hemen doğusundaki Busuanga Adası'nda yaşar ve akciğerleri vardır.İki tür de yaşayan kurbağaların en ilkel ailelerinden biri olan Ateşkarınlı Karakurbağaları (Bombinatoridae) ailesinin üyeleridir. Bickford'a göre: ''Temel olarak bu durum şu anlama gelir ki,evrimsel değişimin nerede ve yaklaşık olarak ne zaman gerçekleştiğini biliyoruz - bu iki tür ayrılmadan önce değil.Bu evrimsel olayın çevresel,gelişmeye yönelik ve kalıtsal mekanizmalarını anlamamıza yardım etmesi için Borneo ile Filipin türleri arasında karşılaştırmalı çalışmalar yapmamız gerekecek. İki dolu mideyi baz alarak iyi tahminler edinmemize rağmen henüz Borneo Ormanı Karakurbağası'nın ne ile beslendiğini bilmiyoruz.Nerelerde yerleşir,karşı cinsi nasıl etkilerler?Yumurtlarlar mı,ya da yumurtalarının hemen küçük kurbağalara dönüştüğü bir üreme şekline mi sahipler?Yumurtaları nasıldır?İribaşları var mıdır?Yaşam bölgelerinin özellikleri nasıldır?Geriye kaç tanesi kaldı?Bu kurbağaların az sayıda olması üzerlerinde daha gelişmiş araştırmalar yapılmasına engel teşkil edebilir. Bir zamanlar soğuk ve temiz olan akarsularda insanların çevreyi kirletmesi,tarımı terketmesi ve altın madenlerindeki çalışmalar sonucu çoğunlukla ısınma ve bulanıklaşma oldu.Hakkında pratik anlamda birşey bilmediğimiz,şaşırtıcı biçimde tamamen derisinden soluma kabiliyetine sahip bu kurbağa türü tehlike altında ve gelecekleri altın arama çalışmaları yapan marjinal ve kendilerinden başka hiçbir şeyi umursamayan kişiler tarafından yok ediliyor.Bu yüzden araştırmacılar Borneo'daki son vahşi alanları korumak amaçlı daha fazla destek elde etmeye çalışıyorlar.Ve sanırım geriye kalan bireyler türün devamı için bayrağı taşıyan son örnekler.'' Deri yoluyla solunum yapan diğer bir kurbağa örneği Titikaka Kurbağası'dır (Telmatobius Culeus),yalnızca (Peru ve Bolivya toprakları içerisinde yer alan,deniz seviyesinden 3.815 m. yükseklikteki) Titikaka Gölü'nde bulunur.Gölün içinde ve etrafındaki oksijen miktarının azlığı nedeniyle Titikaka Kurbağası solunumunu çoğunlukla deri yoluyla gerçekleştirir. Barbourula Kalimantanensis Telmatobius Culeus
  8. Sunulan her örnek Kuran'ı destekleyecek sizin için demek.O zaman azıcık inceleyin de Budizm'de Adem-Havva masalı,Tanrı'nın herşeyi hop diye yaratışı,sinirlenip insanı dünyaya atması,İblis'i ateşten yaratıp da sonra yine ateşe atarım diye tenbihlemesi gibi Sümer kökenli inançlardan eser var mıymış bakın bakalım.Yalnız mantık ilişkisini kafanızda doğru şekilde kurarsanız çıkmaz bir sokağa girmeyin sakın.Siz varın birçok dindeki ''Tanrı'' kavramını diğeriyle aynı zannetmeye devam edin.Bugüne kadarki savaşları da Tanrı'ya inananlarla inanmayanlar arasında oldu diye hayal edin.Ama aslında birinin tanrısıyla ötekinin tanrısı savaşmış olmasın sakın. Yaa,Dinler İttifakı'nın hinleri de aynen böyle düşünüyorlardır.ama siz bayağı geliştirmişsiniz bu savları.Darwinizm Kutsal(!) Kitap'la pek de çelişmiyor gibi sözlerle yeni bir incilin kapısını aralamış olmayın sayın ftoyd?Gerçi evrim kuramı oldu ki günün birinde kanıtlandı.Onun da kolayı var.İNcil binlerce sayfa.Evrime uyacak birçok kılıf vardır içerisinde,sorun değil.Pek saygıdeğer hıristiyan bilim insanları da ''Evrim varmış ama yokmuş da.Tanrı böyledir işte.Ne isterse o olur.Biz karışamayız ki,di mi?'' derler herkes mutlu mutlu kilisesine döner,galeyana gelir,şarkılarını söyler. Size göre bu Matta,Markus vesairede bir tane bile çelişki de yoktur eminim. Placebo etkisini bilirsiniz di mi sayın ftoyd?Ortada hiçbir şey yoktur,ama hasta sözde ilaç sayesinde iyileştiğini zanneder.Kimse de gerçeği söylemez ona.Üstelik etraftaki kimse gerçeği anlayamamışsa ''Placebo'' gerçeğin ta kendisi oluverir bir anda! Saygılar...
  9. Siz hıristiyanlığın bir din olmadığını,3 semavi(!) dinin de İslam olduğunu yazarak onlara pek fırsat vermeyecek bir yorumda bulunmuştunuz.Ama belki siz davet ederseniz bu daveti kırmaz sevgili hıristiyanlar,pardon müslümanlar,ya da size göre her neyse. Ben korkarım o forumlara girmeye.Vaftiz olmak gerekir mi?Olmadım da,doğuştan günahkarsın diye kovalayabilirler.İçlerinde papazlar da varsa bir ihtimal günah çıkartma şartına da takılabilirim.Ha bi de,İncil'den bahsederken tüyo almam gerekecek.49(!) çeşit incilin hangisine göre konuşsam bilemeyebilirim.Yaptıkları bilim de hepimizin boyunu aşıyordur.''A:Dünya niye döner sevgili kardeşim? B: Dur bakayım,İncil'in şu şu sayfasında böyle diyor. A: O zaman,ispatlanmış formülleri yazarız.Sonuna da işte bu durum Tanrı böyle yarattığı içindir.Ne güzelsin,ne büyüksün sen Tanrı'm,yazarız.Az bilimsel müslüman kardeşlerimize de bunu satarız,onlar da Tanrı sözcüğünü keser,yerine Allah sözcüğünü yapıştırırlar.Darwinizm siyonist işidir,diye de yazdılar mı ohhhh,tamamdır.'' Bilim hıristiyanlıkta her an dökülüyor zaten,ortalara...
  10. Bu düşüncelerinizi yetkin bir pollyannacılık kapsamında değerlendiriyorum sevgili ftoyd.Din konusunda gerçek bir pollyannacısınız,bunu iyi ya da kötü olarak yargılamak kimsenin üzerine vazife değil,ister aşırı iyi niyetli düşünürsünüz,ister başka türlü.Ama kendi adıma şunu diyebilirim ki ben Pollyanna'yı en son 7-8 yaşlarındayken izlemiştim.Ama bazı dindar kimselerde gözlemlediğim bu pollyannacılık inanın ki zor ve beklenmeyen kötü durumlarda ani bir çöküntüye yol açabiliyor. Dinin ailenin çocuğu üzerinde her an baskı kurmasını engellediğini belirtmeniz aynı ülkede mi yaşıyoruz diye beni bir an düşündürdü.Yaşadığınız çevrede sizin gibi çok saygıdeğer,kişilikli ve inanç sahibi kişiler vardır,buna şüphem yok.Ancak her fırsatta iyilikleri dine,kötülükleri dini yanlış anladıklarını düşündüğünüz ''şahıslar''a yamarsanız,dünyayı çıplak gözle değil pembe gözlüklerden bir türlü kurtulamamış bir psikolojiyle görürsünüz. Din,insanların içindeki baskı ve iktidar güdüsünün,yanlışlığı ispatlanamayacak kurnazlıklarla meşrulaştırılmış bir dışavurumudur.(Kıyamet'in sonsuza kadar beklenebilme kredisine sahip olması gibi.)Ama Pollyanna'ya sorarsanız bunun böyle olmadığını söyler size ve siz de rahatlamış olursunuz. Allah'ın yarattığına inandığınız şu doğada anne bukalemun bazen yavrusunu yer,güzelce sindirir ve dışkıya dönüştürerek arkasına bile bakmadan gider.Öte taraftan da anne akrep avıyla birlikte kendisi de sokarak yavrularına yem olarak bırakır.İçgüdüler şartlara göre değişir.İnsanlarda da şartlardır belirleyici olan.Arabistan'da doğmuş bir dinin öngördükleri bir İsveçli'yi bağlamaz,bir Eskimo'yu bağlamaz.''Ama bunlar evrensel değerler,Tanrı gönderdi.'' derseniz bir Afrikalı kabile reisi size''Gel bak Tanrı bana da bunları gönderdi.Bu değerleri getirdi.'' diyerek kendi ritüellerini gösterecektir.Emin olun oradaki baskı unsurları da kendilerine has inanç sistemleri içerisinde meşrulaştırılmıştır,hatta belki de ''evrenselleştirilmiştir(!)'' Saygılar.
  11. Stres...Bazen stresin ta kendisi olduğumu düşünürüm.Hergün diğer milyonlarcasıyla birlikte yanyana yürüyen baştanaşağı bir stres.Öyle değil midir? Hiçbir şey yapmasam,ruhsal olarak dışarıdan bir uyaranın etkisinde kalmasam dahi,bu sefer sırf karnımın acıkması bile stres yaratacak nasıl olsa.Yemeği azıcık fazla kaçırırsam yine bedenim stres yaşayacak.Uykum gelmeyecek belki,haydi stres.Cinsel içgüdülerim beni zorlayacak,buyur stres.Trafiğe çıkıcam,stres.Aşık olucam stres,evlenicem stres,çocuğum olacak stres,işimin peşinden koşucam stres,hastalanıcam,yaşlanıcam stres.Sanat bile stresin çocuğu.Yaşam stressiz yaşam olmaz. Ben yaşamın merkezindeki tutkunun stresiyim,ve bu stresin yapıntısıyım.İyi ki her zaman eksiğim ki bir amacım var.Ve ne mutlu ki hep eksik olarak kalacağım.Eksik kalacağım ki,zevkin bilincine varayım,acı çekeyim ki zevki tanıyayım.Direneceğim,direteceğim yaşam için. Fazla stres öldürürmüş.Bugüne kadar yaşattı,varsın öldürsün. Kusurluyum,o halde varım.
  12. Zamanında İslam aleminin halifeleri kale almadığı gibi ülkemizde de bir tane bile müslümanın Diyanet İşleri Başkanlığı'nı gerçek anlamda kale aldığını sanmıyorum.Bence bu istatistiklerin yanına ülkede orası burası öpülerek ya da suratı tasavvur edilerek hidayete erişileceğine inanılan kaç tane şaklaban şeyh ve zavallı müridleri var onu da araştırıp koymak gerek.Ama bunlar sınırsız sayıda oldukları için bayağı zor birşey tabi bu. Sokağa çıkınca etraf din alimi kaynıyor.Konu dinden açılınca herkes dedesinden,babasından,şeyhinden,bölge imamından duyduklarını bir güzel satıyor ki,değme profesörlere taş çıkarır.Ha ticarete gelince müşteriyi kazıklamalar falan,aman canım lafı mı olur?Dinin ne işe yaradığını az çok anlayan zaten iyi bilir ki ticarete dökülmeyen dine din denmez. E genel bu zekadaysa böyle ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı'na ne gerek var yahu?Başkan çıkıp günde 1000 tane açıklama yapsa kim takar?Bırakın onlar da yolunu bulsun,elleşmeyin fazla.Bırakınız yapsınlar,bırakınız geçsinler!
  13. Önceki bir iletimde ''Zaten din değiştirmekten ziyade dinlerin kendilerini sürekli değiştiriyorlar bana kalırsa.'' diye yazmıştım. Bu forumu okuyan herhangi bir hıristiyan yurttaşımız varsa yorum yazmasını isterim.Kendileri gerçekte tam olarak neye inanmaktadır ve İslam'a,Ortadoğu'ya ve ''Vaadedilmiş Topraklar''a bakış açıları nedir?Sonradan müslüman olan hıristiyanlar nasıl olup da araplaşmaktadır? İlk ağızdan bunları öğrensek de Mitraizm'e kadar dönmek zorunda kalmasak diyorum...
  14. Bilim dünyası hakkında yazdıklarınız için size katılıyorum sayın Nicleno.Çoğu yeni keşfin tetikleyici unsuru da zaten evrim düşüncesidir.Sağduyulu bilimadamlarının diğerlerinden çok daha fazla sayıda olduklarına da kuşku duymuyorum. Ancak ben yazımın başındaki ifadeyi dünyadaki genel nüfusun anlayışı ve biyolojiye bakışı için yazdım.Yani bunun içine kültürel değerler,gelenekler,eğitim düzeyi ve özellikle halkları sürüden farksız gören yöneticilerin politikaları girmektedir. Bilim insanları ne kadar başarılı olurlarsa,ne kadar donanımlı olurlarsa olsunlar,sonuçta bulgularını dünyaya hiçbir sınırlama altında kalmadan açıklayabilmelidirler.Bir bilim insanı deneylerini yapar,kuramlarını geliştirir ve araştırmada sınır tanımaz.Ama ne yazık ki o da politikaya kurban gitme tehlikesi altındadır,bunun birçok örneği tarihte yerini almıştır. Evrimcilerin başında gelen Richard Dawkins'in A.B.D'de bilim yapmanın gittikçe daha zor hale geldiğini belirten açıklamaları dikkate değerdir.George W.Bush'u ve Tony Blair'i inançlarını devlet politikası haline getirdiklerini irdeleyerek cesurca eleştiren bir bilim adamı olarak Dawkins yaratılışçıların açık hedefi haline getirilmiştir.Yine ne yazık ki bilime ne şekilde ne kadar para ayrılacağı politikacıların belirledikleri birşeydir.Bu politikaların eseri olarak da Dawkins'in kitaplarının yabancı dillere çevrilip bulgularının ve tezlerinin dünyaya ne oranda yayılacağı poltitkanın esiri olmuş dünya halklarının talebine ve bilim anlayışı seviyelerine bağlıdır. Bir ortaokul öğrencisinin internette heyecanla ilk defa ''evrim'' kelimesini aradığını düşünelim.Karşısına bir bilimsel yazıya karşılık 10 tane A.Oktar'ın sağdan soldan kopyalanmış ''Evrim Aldatmacası'',''Hooop çürüttüm seniiii!'' gibi kin dolu ve evrimciliği tamamen şeytanın işi bir komplo gibi göstermeye çalışan siteleri çıktığında bu çocuğun sağlıklı bir evrim kavramına sahip olma olasılığı nedir?Bu çağımızın en güçlü araçlarından biri olan internet,bilgi kaynağı. Belirtmek istediğim şey,birileri bilim adına uğraş verirken,birileri paralarıyla ve dünyaya adammış gibi yutturdukları kişilerle istediği gibi at oynattığı müddetçe evrime inanmayanlar çoğunlukta kalacaktır.
  15. Sizin hıristiyanları sevmenize denecek birşey yok.Ama herkesin tarih okumaya ve tarihi iyi anlamaya ihtiyacı vardır.Ben bir inançsız olarak dahi,Körfez Savaşları'nda komşumuz Irak'a atılan füzenin üzerine ''Happy Ramadan!'' yazılmasını kendime yediremiyorum.Ben tarihimi unutmuyorum,her ne düşünürsem düşüneyim.Cihad da hıristiyanların misyonerlik hareketleri de insanlığın altını dinamitleyici sonuçlara varır. Bir hıristiyan için Muhammed bir peygamber değildir.Musa ve İsa'dan sonrasını tanımazlar.Bunu sanırım her müslüman bilir.Size önerim,bir hıristiyan ''Aynı Tanrı'ya tapıyoruz.'' diyorsa işte orada durun ve iki kere düşünün. Hıristiyanlık için tek bir çıkarım vardır: ''Fethetmek'' İsrail'in Filistin'de yaptığı *********likleri,parasıyla harita değiştirmelerini destekleyenler budist değil. Irak Savaşı'nı,Haçlı Seferleri'ni,Kızılderili Soykırımı'nı meydana getirenlerin hep hıristiyan olmaları sadece tesadüf demek ki.Demek ki hiçbirinde dinlerindeki onlarla aynı dinden olmayanlara karşı savaşma ve fethetme arzusunun etkisi yok. Bunların kaynağı dinin özellikleri değilse 2000 senedir hıristiyan olmayanlarla ne için uğraştılar,dersiniz?
  16. Sayın Ftoyd,inanın sizinle ve benim gibi düşünmeyen diğer forumdaşlarımızla karşılıklı tarafların çıkarımlar elde etmesi ve birbirimizi daha iyi anlayabilmemiz için tartışıyorum. Kendi adıma diyebilirim ki ben kimseyi bir şeye inanmaya zorlamadım bugüne kadar.Müslümanken de,ateist olduktan sonra da.Çünkü çok iyi biliyorum ki inanmayı isterseniz inanabilirsiniz birşeye,kusura bakmayın,zorlama sonucu inanmak diye birşey tasavvur edemiyorum ben.Zorlamanın en üst noktası olan savaşı örnek vermişsiniz,savaş sonucu birini bir dine inandırmak nasıl olabilir?Bu ne demektir?İnanmayanları belli bir yere kadar davet edersiniz de savaştan öte belli yer mi vardır?İşin zorlama yapamayacağınız kısmı mı kalır bu şekilde?Dinin Allah'ın olması ne tür bir ifadedir?Tüm öteki dinleri yok etmek mi? Birisine herhangi bir derecedeki zorlama sonucu kabul ettirdiğinizi sandığınız şey aslında nedir biliyor musunuz: ''Ben bu kişinin söylediklerine inanmıyor görünürsem başıma birşey gelme ya da dışlanma ihtimalim çok yüksek.Bir düşüneyim,akıllı davranmak gerek böyle bir durumda.'' anlayışı. Ama kendinizi ve kendi imkanlarını zorlayarak(hiçbir şekilde başkalarını değil) dininizi elinizden geldiğince tanıtırsınız,saygı çerçevesinde ısrarlı davranarak bu yolda uğraş verirsiniz,buna diyecek hiçbir şeyim olamaz. Rica ediyorum,bu anlayışa nasıl geldiğinizi bu forumda lütfen yazınız.Bir insanın Allah'dan başkasına tapmasına nasıl bir müdahaleyle izin verilmez,lütfen bunu açıkça yazın.Bakın,ben bir ateistim.Bunu bu ülke sınırları içinde her yerde olmasa da en azından çevremde korkmadan deklare edebilirim.Açıkça diyorum ki,benim Allah'a inanmamamı engellemeniz için beni yok etmeniz gerekir.Ve şimdi merak ediyorum,elinizde bir fırsat olsa ve tüm uğraşlarınıza rağmen müslümanlığı kabul etmesem dininiz için beni ortadan kaldırır mıydınız?Ya da düşünün ki ben kelime-i şahadet getirdim ve size dedim ki :''Tamam ben artık müslümanım,Allah sizden razı olsun...'' Ama aslında inanmadım,onlar sadece laftan ibaretti.Yani gerçek olan benim halen ateist olduğum.Şimdi düşünün,ya siz zorlamanızla beni kendi içimde dinden daha da uzaklaştırdıysanız?Ya içimde onarılmaz bir hınç meydana getirdiyseniz?Bu durumda ''Ben Allah benden ne istediyse onu yerine getirdim.Bunda yanlış birşey yok.'' mu diyeceksiniz?Ya bir hıristiyan aynı anlayışla sizi zorlayarak hıristiyan yapmaya çalışsa?''Dinde zorlamak da bazen gereklidir.Ne güzel.İncil'de yazanı yerine getiriyor.'' diye mi düşüneceksiniz? Tahmin edersiniz ki,dinde mezhep olmadığı kanısı benim için birşey ifade etmiyor.Gerçekler çok farklı olduğu için,dinleri insanların kurguladığını düşündüğüm için ve insanların içinde bir hizipçilik güdüsü olduğunu gözlemlediğim için. Sayın Ftoyd,biz insanlar koskoca bir aile olarak genel anlamda birbirimize muhtacız.Atalarımız aynı,içtiğimiz su,soluduğumuz hava,baktığımız Ay...Ama ben sizin hissettiklerinizden farklı şeyler hissetmesem,siz de benden daha farklı şeyler hissetmeseniz,coşkularımız,aşklarımız,hayallerimiz,fikirlerimiz farklı farklı olmasa insan olmamızın anlamı ve onuru nerede kalır?Ben benim inandığım değerlere inanmadığınız için sizin sonsuza kadar derilerinizin kavrulacağını düşünemem,bunu hiçkimseye yakıştıramam.Sizle ben aynı bütünden kopup savrulmuşuz yaşamın içine.Herkes gibi. Saygılar...
  17. Dünyada evrime karşı gelenlerin sayısı biliyoruz ki savunanlardan çok daha fazla.Gerçi ben savunanların da karşı gelenlerin de çoğunun pek de detaylı incelediklerini sanmıyorum bu kuramı.Nedenli ya da nedensiz,araştırmış ya da araştırmamış. Ama zurnanın zırt dediği bir yer var ki,şu dinlerini ve dinsel değerlerini küçücük dünyadan hayal bile edemedikleri evrene yaymak gibi bir absürdlüğün peşinden koşan fanatik hıristiyanlar ve akıl hocası papazlarının yaptıkları.Bunlar bilim milim tanımaz,bunların zaten savundukları şey her halikarda,bilim ne derse desin,hiçbir şüphe etmeden iman ve dinlerini yaymaktır.Evrime karşı en önde,sebepsiz heyecan yaratma,galeyana getirme ve duygu sömürüsü gibi taktiklerle arslanlar gibi savaşırlar.Adam satın alırlar,adam satarlar,hedef gösterirler,politikada da eksik olmadıkları için sermayeleri de her zaman boldur bunların.Ama nedir?Din için,namus için,ahlak için.Üstelik de bunların hepsi evrenselmiş. Uzun zamandır da bilime el attılar.O kadar bilimseller ki 2000 senedir İsa diye biri gerçekten yaşadı mı diye oradan buradan uydurma ispatlar toplamaya çalışıyorlar.Ama şimdi bir konu var tabi.''Evrim gerçektir,yani İsa diye biri de yoktur.''derseniz,bu İslam'a da dokunuyor.(Kişisel kanım bu konuda yahudilerin tuzunun kuru olduğudur.)Dolayısıyla hıristiyanlar ve müslümanlar her evrim kelimesi geçtiğinde bir anda kendilerini aynı safta buluveriyor.Oysa benim müslümanlara nacizane tavsiyem: Bir hıristiyan bilimden dem vurmaya başlamışsa oradan hemen kaçın,emin olun onlar söyledikleri ve yazdıklarını kökten saptırmış ve kendi dinlerine ve fantezilerine uygun bir hilkat garibesi haline getirmişlerdir.Onların yazdıklarını okuyup aklınızı kirletmeyin.Müslümanlar kendi bilimsel araştırmalarını geliştirsinler,en azından kopyalamasınlar,tamamen kendi anlayışlarını oluştursunlar bilim alanında.Ne kadar bilimsel olacağı da bu şartlar altında tartışılsın. Bakın,hıristiyanların kitaplarından bizim kitaplarımıza Amerika'yı Kolomb'un keşfettiği geçmiş.Bu ne demektir?Bilim,tarih,insanlık bu mu?Utanç verici,rezilce bir anlayış!Amerika yerlilerin toprağıydı,binlerce yıl önce onlar keşfetti,Hindistan'a gideceğim diye Amerika'ya giden,yerlilere de 'indian' ismi takan hıristiyan Kolomb Efendi değil.Şimdi de aynı şey,bunlar evrim düşüncesine kara çalmaya,dünayaya kendi anlayışlarını satmaya çalışıyorlarsa bilin ki dinlerin değil,sadece hıristiyanlığın yararınadır bu. Evet,evrime göre çok uzun süre kullanılmayan uzuvlar körelir.Bu yüzden papazlar insanlığın soyunun devamı için büyük bir tehlikedir.Çok uzun süre,en yukarıdakinden başlayarak bazı uzuvlarını kullanmadılar...
  18. Saygıdeğer Ftoyd,mantığınıza güvenir misiniz? Cevap verirseniz peşinden çok basit bir soru soracağım size,dil kurgusu ile ilgili...
  19. ''Din değiştirmek kişisel bir tercih.''Papazlar duymasın. Bir insanın din değiştirdiğini anlamak için ne yapmak gereklidir?Şimdi çok merak ettim.''Dur bakayım,sen galiba imanını kaybettin.Cumaya niye gelmiyorsun artık?Yoga moga ne ayak?'' gibi bir durum mudur acaba?Bunu anlayabilmek için o kişiyi belli şekillerde bir gözlem altında tutmak gerekir.Bunun adı manevi baskı değil midir peki? Zaten din değiştirmekten ziyade dinlerin kendilerini sürekli değiştiriyorlar bana kalırsa.Mezhep savaşlarına bir çare bulsunlar da sonra bu hümanist ağızlara evrilirler. Dinde zorlama yoktur(!),olsa olsa dışlama vardır.O kadarı da olacak artık.
  20. Ben bir kedi delisiyim.Beni arasıra tırmalamalarını bile seviyorum.Vahşiliklerinden taviz vermezler,atalarına saygılıdırlar.Bir de komşumuz var ki bayan her geçişinde bahçedeki kedilere sinirlenmeden duramıyor.Ya kovalıyor,ya birşey fırlatıyor.Kendi kendine söylenmesini de duyabiliyorum: ***** Evet,benim komşum kedilerin ahlaksız ve terbiyesiz olduğunu düşünüyor.Ben şimdi büyük bir mahcubiyet içindeyim,çünkü kedilere iyi bir ahlak ve terbiye veremedim.Komşumu gördükleri zaman hemen koşup kapıyı açmıyorlar,''İyi akşamlar,nasılsınız?'' demiyorlar.E anaları babaları da öğretmemiş.Musibetler bütün gün yavrularımı nasıl doyurucam diye düşünsünler.Ha,onların yaşam bölgelerine gelip binalar dikmişiz,kısırlaştırmış,kara renkli olanları öldürmüş,şeytandır diye lanetlemişiz,bana ne!Ben ve komşum ahlaklı ve terbiyeliyiz,onlar ne öyle tüylü tüylü!
  21. Hoşgeldiniz.

    Yazılarınızdan yararlanacağımız şimdiden belli...

  22. İnsan mucizelere inanmayı huy edinmişse bu huyunu mezara kadar taşıyacaktır.Ben nurcuların ağzından,Fethullah Gülen'in çay içtiği bardağa ağızlarını sürünce onun gibi güçlü bir hatip ve efsunlu birer zat olacaklarına inandıklarını ve bunların mutfağa gidip gidip o bardakta kalan çayı içtiklerini de dinledim zamanında.Tabi hurafe denen şeyin sınırı yoktur.Onlar için dini en ufak şekilde eleştirenin dahi ismi komünisttir.Halen 80 öncesi hıncı yaşar içlerinde.Bazıları çevrelerinde yanıltıcı izlenimler oluşturmak için ülkücüler gibi kafa tokuştururlar. Askerdeyken sürekli 2 erin gelip bana Tayyip Erdoğan'ın mehdi,Atatürk'ün ise deccalın ta kendisi olduğunu büyük bir kararlılık ve heyecanla anlattıklarını unutamıyorum.Özellikle belirteyim,ülkemizin nispeten cahil kalmış bölgelerinden değildi bu kişiler.Nurcular arasında da büyük kişilik Atatürk için (bunu duyduğum için hala utanç içindeyim) Öküz Aleyhisselam sıfatının kullanıldığına şahit oldum.(Bunu kesinlikle genelleme yapmadan yazıyorum,nurcular arasında çok zeki,dürüst ve çalışkan kişiler de tanıdım.) Nurcuların şakirtlerini özellikle Astsubay Okullarına sokma girişimleri de birçok kişi tarafından bilinir.(Genelde bu şakirtlerin aileleri hariç.) Durum böyle olunca yazacağınız ve söyleyeceğiniz,ortaya çıkaracağınız gerçekler üst ve alt kademedeki bazıları için doğal olarak son derece tahrik edici olacaktır.Belki ülkenin nasıl bir tehdit altında olduğunu çıplak bir şekilde görenlerin çabaları,bu hurafecilerin kendi uydurdukları hurafelerden daha çok medet ummalarına ve onlara sarılmalarına neden olmaktadır.Bilimsel olduğunu iddia ettikleri ve içinde özellikle Arapça-Farsça sözcük doldurulmuş olan dergileri,futbol liglerine adını veren bankaları ve lojistik sektörü dahil birçok sektörde yapılanmış ve güçlenmiş şirketleriyle cumhuriyet içinde bir anti-cumhuriyet olarak artık saklayacak bir tarafları dahi kalmamıştır.
  23. Sayın Notamatik'in değerli yazısını okuyunca aklıma Aziz Nesin'in ''Yeşil Renkli Namus Gazı Operası'' öyküsü geldi.Dinlerin kökeninde yatan kurnazlığı o öykü gibi bu yazı da çok isabetli bir şekilde betimlemiş. Ateist olduğum konusunda aklımda hiçbir kuşku bulunmayan biri olarak şunu yazabilirim ki siz kendinizi ateist olarak görmeseniz de sonuç olarak,yargılayıcı,günah ve sevabı yaratmış,insanı ya cennete ya cehenneme atacak olan,kendine kullar yaratmış bir Tanrı anlayışı değil sizinki.Zaten dünyada üstü kapalı bir şekilde Tanrı kavramı üzerinde dönen tartışmanın temeli de budur.Ben bir ateist olarak zaten önünde sonunda dünyada yapılan ve haksızlık olarak yorumlanan eylemlerin öte bir mekanda Tanrı tarafından cezalandırılacağına ve şartsız şurtsuz iman etmenin de bir ödüle layık görüleceğine hiçbir şekilde inanmadığım için,insanın pasif,bedeni ve ruhu ona bahşedilmiş bir kul değil,aktif ve özgür bir varolma savaşçısı olduğuna inandığım için,yaşamın anlamının hiçbir belirlenmiş sisteme indirgenemeyeceğini ve hiçbir şey tarafından da yargılanamayacağını düşündüğüm için ateistim.Böyle olunca halihazırdaki evrim kuramının tamamen yanlış olduğu ispatlansa dahi bu benim ateist olarak kalmamı etkilemeyecektir. Ateistler herşeyin üstündeki bir kurgulayıcıya inanmayanlardır.Ateist olmak metafiziğe inanmamak zorunda olmak da değildir.Henüz duyularımızca algılanamayan varlıkların da olabileceğine ya da örneğin reenkarnasyonun gerçek olabileceğine açık kapı bırakmak da teist olmayı gerektirmez.Ama ''Ben bilimin mevcut ispatları dışında bir şey tanımam.'' diyen bir ateistin de düşüncesi her zaman için saygıdeğerdir tabi ki. Sayın Notamatik,yazınızda sizce Doğa'nın yaratıcı olmadığını düşündüğünüzü de yazmışsınız.Bağışlayın,haddim olmayarak,tabi ki bu yazıdan çıkardığım kadarıyla yazıyorum ki siz tam bir ateistsiniz.O yüzden ''Keşke olabilseydim.'' diye düşünmenize gerek yok. Saygılar...
  24. Peygamberlik iddiasında bulunan kişilerde olduğu gibi,Tanrı sözcüğünü yaşlandıkça daha fazla kullananlarda da kendini besbelli dışavuran şey ''ölüm''ün yavaş yavaş kendini hissettirmesidir.Ölüm gerçeği dinlerin en büyük silahıdır.Açıkçası ''ölüm korkusu'' da öyle akılla bilimle açıklanabilecek birşey de değildir.Dine,Tanrı'ya yönelmede ne kadar büyük bir etkisi olduğunu en iyi bilinçaltının ne demek olduğunu bilen psikiyatristler anlar.Dolayısıyla ''O da gerçeği görmüş,bilimin yolu Tanrı'ya çıkar.'' gibi yorumlar niyeti önceden belli yorumlardır. Bu bilimadamının da ''Tanrı varmış halbu ki.'' gibi bir düşünceye varmasında bilimin umudu kestiği kişilerin mucizevi bir şekilde ölmemiş olmasının çok önemli etkisi olduğu açıktır.''Ölmeliydi ama ölmediğine göre Tanrı kurtardı,Tanrısal güç araya girdi.''düşüncesi bana Ortaçağ'ı hatırlatır.Aynı hastalığa yakalanan 1000 kişi olduğunu düşünelim.999'u ölmüşse sonuncunun da öleceği öngörülür doğal olarak.Ölmediğinde bu bir mucize midir?Diğer 999 kişi için nasıl bir yorumda bulunulacaktır peki?Aynı mantıkla ''Demek ki Tanrı onları kurtarmak istememiş.'' demek gerekir.Ya o ölenlerden biri bu bilimadamının çocuğu olsaydı aynı şeyi söyleyecek miydi? 1999 depreminin sonrasında etrafınızda önceden kılmadığı halde bir anda namaza başlayan kişiler görmüş olabilirsiniz.Bu dine yöneliş çok mu samimidir? Etrafında yıllarca bir yaratıcıya inandığı halde ölüme yaklaştığı yaşlarda ateist olmuş birini tanıyan varsa lütfen yazsın.Çünkü o gerçekten müzelik bir örnektir.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.