Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

NICLENO

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    374
  • Katılım

  • Son Ziyaret

NICLENO tarafından postalanan herşey

  1. Evet sevgil Xozibo. Püf noktasını bulmuşsun. Tebrik ederim. Ben de bulduğum yanıtları ekleyeyim. 39 x 62 41 x 28 42 x 36 43 x 68 46 x 32 48 x 21 48 x 63 62 x 13 62 x 39 63 x 12 63 x 24 63 x 48 82 x 14 84 x 12 84 x 36 86 x 34 93 x 26 96 x 23
  2. Sevgili Lilac, ben kesinlikle öyle bir şey demek istemedim. Sadece birkaç ay önce foruma katıldığımda bu dostları hemen her gün burada görüyordum, paylaşımlarından keyif alıyordum. Tabi ki sizlerle de paylaşımda bulunmaktan aynı keyfi alıyorum. Saygı ve sevgilerimle.
  3. Konunun tabiyatıyla sulandırılmaya müsait olmasından farklı bir yorum getireceğim. Ciddi yorum bekleyenlerden özür dilerim. Rusya tabi ki dünyanın bütün ordularını yenecek güçte. Ama bunu ne atom bombasıyla, ne nötron , hidrojen bombasıyla, ne de kimyasal, biyolojik , geleneksel silahlarla yapacak. Aslında gelecek savaşların tek bir enstrumanı var. 'Beyin Kontrol Teknikleri' . (Saddamın orduları neden çarpışmadan teslim oldu sanıyorsunuz? ) Başta ABD olmak üzere bu konuya milyar dolarlar harcanıyor. Rusya'ya gelince : Onların savaşlarda beyin kontrolunu ele geçirmek için beş kuruş yatırım yapmaları gerekmiyor. Başarısı yakından bildiğimiz Katerina- Baltacı vakasıyla tescilli, sadece Nataşalardan kurulu Rus birliklerinin yenemeyeceği ordu yeryüzünde yok.
  4. AB * CD = BA * DC 12 * 42 = 21 * 24 ....... ....... ........ İki rakamlı sayılardan eşitliğin diğer tarafına terslerini yazarak kaç çözüm olabilir.? Not: Sevgili Godzilla, Taurus, Bodrumlu, Nobody ve diğer dostlar . Nerelerdesiniz?
  5. Her biri bu insanların bilgeliğinin ispatı olan bu sözleri toplu halde burada bulmak çok güzel. Emeğiniz için teşekkürler arkadaşım.
  6. Satır aşağıdaki gibi değiştirildi. Meclis üyesi küçük penye şilteyi beline sıkıştırıp,
  7. NICLENO

    Renkli bulmaca

    Metinde yirmi renk gizledim. İzmir'de Fırıncılar Derneğinin toplantısı yapılmaktaydı. Başkan, misafiri belediye meclisi üyesiyle konuşuyordu. -Daha kimse gelmedi. Meclis üyesi küçük biyeli şilteyi beline sıkıştırıp, -Ağabey, az sonra kalkıcam. Yeni listeyi alakasız diye mi vermiyon? -Henüz tamamlanmadı.. Az daha otur..Uncular gelecek. Undaki küfü mesele etmeyelim. Işıklı bord onarıldı mı? Dernek üyeleri aralarında tartışıyorlardı. -Ekmeğe yapılacak zam halkı yakar ama viski içene vurmaz. Bu zulüm olur. -Hatta babam, bu zam bereket bırakmaz memlekette... -Bari fiyat sabit kalsın gr indirilsin. -Tasarım ortaya getirilip embesil belediyecilere iyice anlatılmalı.
  8. Sevgili Barbarosso, Bu konuda sana tamamen hak veriyorum. Benim yaşıma ver... Ama kesinlikle alınmadığımı söyleyebilirim. Formun bence en güzel bölümü olan buraya katkılarının devamını dilerim. Saygılarımla.
  9. Gizlenmiş 12 içkiyi bulabilir misiniz? (NOT: Metinde geçen karaterlerin uzaktan yakından gerçek kişilerele alakası yoktur.) Fahrünisa'nım o gün köşkte sefirlerin şerefine balo veriyordu. Balo salonunun tavanındaki üzerinde Arap harfleriyle maşallah yazan büyük alçıpan levha i kavis , kirişlere raptedilmişti. Frenk çalgıcıların çaldığı müzikle yapılan danslar salonun dekarasyonuyla tezat teşkil edercesine Avrupa menşeyliydi. Gavot, kadril derken sıra valse gelmişti. Gün boyu Fahrünisa'nımın kaprislerinden bunalan kahya cinnet geçirmek üzereydi. O esnada yanına gelen emektar koruma görevlisi Yaşar Efendi'ye dert yanacak oldu ama Yaşar 'aptallaşma, o mu kaprisli bir tek... İlahi kahya! diye payladı ve elindeki not yazılı kağıdı ona uzatıp . ' Ver mutlaka bunu kendisine..' diye tembihledi. Kahya bir ara Yaşar'a kızacak oldu ve 'dili kör olası!..aman , tutulası işte..' diye mırıldanırken bunu duyan Yaşar, 'kendi kendine söylenme ,taksana papyonunu ' diyerek uzaklaştı. Balo sona ermek üzereydi. Acıkan kahya mutfağa gitti. Sönen devasa mangal tütmeye başlamıştı. Aşçıbaşı . 'Bir omuz ver, şunu balkona çıkarayım.' dedi. Allahtan balkon yakındaydı.
  10. Doğru yanıtlarınız için hepinizi kutlarım. Gördüğü ilgiden cesaret alıp başka benzer bulmacalar hazırlamaya devam edeceğim. Vakit alsa da keyifli bir uğraş benim için. Sevgili Barobossa, her ne kadar TDK 'Ut' olarak kabul etmiş olsa da dünyada ve ülkemizde yaygın olarak ' Ud' olarak kullalmakta bu sözcük. Ud Sözcüğünün Etimolojisi ve Ud'un Tarihçesi Ud kelimesinin aslı Arapça dır: "sarısabır veya ödağacı" anlamındaki "el-oud'dan gelir. Baştaki 'el'- kelimesinin, bazı dillerde olup bazılarında olmayan harf-i tarif (belirgin tanım edatı) olduğunu bilen Türkler bu edatı atmış, geriye kalan 'oud' ('eyn, waw, dal) kelimesini de -gırtlak yapıları 'eyn'e uygun olmadığı için- "ud" şekline sokmuşlardır. Dillerinde tanım edatı olan Batılılarsa, 11-13. yüzyıllar arasındaki Haçlı seferleri sırasında tanıyıp Avrupa'ya götürdükleri bu saza, luth (Fr.), lute (İng.) , Laute (Alm.) , liuto ( İtal . ) , Alaud (İ sp .) , Luit ( Dat . ) gibi hep L ile başlayan isimler vermişlerdir. Hatta 'saz yapıcılığı' anlamında bizde de kullanılan 'lütye' kelimesi de yine luth'den yapılmadır (aslı luthier).
  11. Aşağıdaki paragrafa çeşitli kültürlerden yirmi adet çalgı gizledim. (Not: Yazıdaki ifadenin herhangi bir kıymeti hakikiyesi yoktur. ) Tefecilik artmıştı, tarihinde olmadığı kadar rezillik diz boyu, huzur nanaydı. Böyle giderse seneye kalmaz ülke mandaya dönecekti. Ortalıkta seçim balonu dolanıyordu. Köstence'deki karkastan yetmişbirde inşa edilmiş astar boyalı binadaki paşalar, 'Şef, lüten birşeyler yapalım!' diyorlardı. Kudüs işgal edilmiş; o, bu ayrımı yapılmadan halk kırmızı kapılı binaya götürülüp hapsediliyordu. Artık harp kaçınılmazdı. Slav tahrikçiler Batum başta olmak üzere bir ucu Raman'a uzanan sabotaj organizasyonları düzenliyorlardı. Bunlar niye önlenemiyordu? Bu kadar, bu kadar mı acizdik ?
  12. 'Demin e n ufak bir esinti yokken' Mine de doğru Barobosso . Tebrik ederim. pat 'ı bir daha incele . falcı çiçeği göreceksin.
  13. Aşağıdaki metinde tam 15 tane çiçek ismi gizledim. (Not.Alıntı göstererek kopyalaya bilirsiniz.) Yazın son günleriydi artık . Saçı örgülü küçük kız bahçeye güz çiçekleri eken ağabeyine 'Biraz da çimen ek, şenlensin, yemyeşil olsun bahçemiz .' dedi. Oğlan gülümseyerek doğruldu ve avludaki yaşlı kadına seslendi : 'Büyük Hala, leğeni getirir misin? Hani büyük olanı...' Hala ivedilikle banyoya seğirtti, tıknefes leğeni getirdi. Oğlan bahçedeki kavak ağacından yere dökülen yaprakları toplayıp leğene koyarken Büyük Hala kendi kendine söyleniyordu: 'Eylül, ekim, kasım patır patır dökülür yapraklar.' Demin en ufak bir esinti yokken aniden çıkan rüzgardan kavak ağacına dayalı duran ucu çengelli sopa pat! yanına düştü oğlanın. Bunu gören Büyük Hala 'Yanımızda her zaman ol yarabbi' diye dua ederek içeri gitti. Az sonra tekrar avluya çıkan Büyük Hanım , eliyle gel işareti yaparak oğlanı çağırdı. Sofrayı hazırlamıştı. Oğlana, 'Üstündeki kirlen , paslan, ağzını yüzünü yıkamadan sofraya oturma sakın!' diye tembih etti. Hep beraber sofraya oturdular. Annesi üzgün bir sesle 'Haftaya seminer başlayacak.' dedi. Babasının aklı fikri ise akşamki maçtaydı. Annesi , ' Endişelenme, Fener yener ...Giselle Balesi gelmiş AKM' ye , duydun mu ?' diye devam etti. Ertesi hafta İstanbul'a doğru yola çıklıdı. Yolda benzin bitince babası, ' daha evveli gün depoyu ful yapmıştım.' diye söylendi. O esnada yanlarından seyyar balıkçı geçiyordu. Saçı örgülü küçük kız ' Oley! Lakerdalara bak!' diye ağabeysinin koluna asıldı. Oğlan , 'Ben sana küsüm. Bülbülümü kaçırttın kafesinin kapağını açık bırakıp' diye takaza etti.
  14. NICLENO

    Tuzla'da Yine Ölüm

    [b]Onlar Ölmüş... İki sözcük.. Haber kanallarında mutlaka duymuşsunuzdur. Sadece sıradan iki söz işte.. Vurgulamadaki ifadedesizlik ve donukluk dikkatinizi çekmiştir. Sanki 'Balığa gidicem' ya da 'Namaz kıldım' veya 'Karnım acıktı' diyor... Aslında ifade yok değil , ifadesiz olması yüzbin kere daha evla ama evet ,evet ifade var .. Tonlama tamamen KANIKSAMA yüklü. Onlar ölmüş...onlar ölmüş! Ölen onlar mı sadece , yoksa yetmiş milyonun umutları mı ![/b]
  15. Evet sevgili Baroborro, aradığım yanıt buydu. Tebrikler, katılan arkadaşlara da teşekkürler.
  16. MUSTAFA KEMALM SAMSUN'DA- YUNUS NADİ SUNUM Değerli Dostlar; Şu anda elimde 1955 yılında Sel Yayınları tarafından yayımlanmış , Yunus Nadi imzalı 'Mustafa Kemal Paşa Samsun'da' isimli bir kitap tutuyorum. Bu kitaptan bazı bölümleri içindeki Osmanlıca kelimelerin karşılıklarını parantez içinde hemen yanlarına yazarak buraya aktarmak niyetindeyim. Takdir edersiniz ki bu oldukça vakit alan bir iş ve ancak peyder pey tamamlanabilecek. Sizlerden ricam , bitene kadar yorumda bulunmamanız. Metnin devamlılığı sağlanmış olacak böylelikle. Telif hakkı konusunda kitapta herhangi bir şey belirtilmemiş. Onun için bu çalışmayı yapmakta sakınca görmüyorum. (Eray Önelçin, 21 TEMMUZ 2008 Side) ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ÖNSÖZ Atatürk Kütüphanesi, yedinci kitabı ile, rahmetli üstadımız Yunus Nadi'nin Milli Mücadele hatıralarının bir kısmını daha takdim ediyor. Bu ciltte toplanan hatıralar Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a ayak basışından Sivas Kongresinin nihayetine kadar geçen dört aylık devreyi kapsamaktadır. Bu kitabı okuyacak kârilerin (okurların) , hatıralarını, 1919 Mayısına irca etmelerini (çevirmelerini) rica ederiz: Mütareke devri...İstanbul resmen değilse bile fiilen işgal altında. İktidarda İngilizlerle işbirliği etmiş bir Hürriyet ve İtilâf hükümeti var. İttihatçılar, harp mesulü iddiası ile, Sadrazamından Şeyhülislamına, Nazırından Umumi Merkez azasına, Sefirinden Gazetecisine kadar, İstanbul'da kimler bulunmuş ise, kamilen (tamamen) tevkif edilmiş; Harbiye Nezaretinin yanıındaki Bekirağa Bölüğüne tıkılmıştır. İttihadü Terakki'nin en maruf (tanınmış) gazetecisi Yunus Nadi de mevkuflar (tutuklular) arasındadır. Bekirağa Bölüğünün Demokratlar koğuşu adını taktıkları koğuşta misafirdir! Yatak komşusu Sofya Sefiriiz Fethi Bey'dir. (Fethi Okyar) . Mustafa Kemal Paşa İstanbul'dadır. Ordu Müfettişliğine tayin olunmuş, Anadolu'ya geçmek üzere bulunuyor. Fakat memuriyeti de , gideceği de henüz gizli tutuluyor. Şimdi hatıralara geçebiliriz. Mustafa Kemal Paşa , Bekirağa Bölüğünde Fethi Bey'i Ziyarete Geliyor Bekirağa bölüğüne dahil olduğumun ilk on günü zarfında idi; bir gün yatak komşum Ali Fethi Bey'i merkez kumandanlığı dairesine çağırdılar. İşitenler, acaba ne var? diye kulak kabarttılar. Ali Fethi Bey telaşlı bir eda ile üstünü başını düzeltti ve oraya gitmeye müsaraat (acele) etti. Acaba tahliye mi edilecekti? Bu ümit ve ihtimal bazı arkadaşların akıllarından geçti. Belki kendi aklından da geçmişti. Çünkü Fethi Bey evvelce Bekirağa bölüğüne girmişken tahliye edilmiş ; tahliyesinden üç gün sonra yine tevkif olunarak tekrar buraya getirilmişti. Bekirağa bölüğünde mevkuf (tutuklu) bulunmak , ezcümle (baştan sona) Fethi beyin hiç havsalasına sığmıyordu. Hangi hak ile, ne sebebe binaen? Harp esnasında kendisi Sofya'da sefirdi, binaenaleyh (bundan dolayı) burada değildi. İttihat ve Terakki hükümet ve fıkrasına atfolunan ef'ale (işlere) ise esasen kendisi daha ziyade muarız (karşıt) vaziyette idi. O halde ne diye onu da tevkif ve hapis etmiş olabilirlerdi? Biraz safiyane olsa da işte Fethi bey daha ziyade bu türlü efkâr (fikirler) ve hissiyatın (duyguların) zebunu (güçsüz, kuvvetsiz) idi. Buna binaen ikide bir divanı harbi örfiye şedid ( sert, katı) mealde müracaatlar gönderiyordu. Daha bir iki gün evvel bunlardan birini yazmış ve göndermeden önce bize de okumuştu. Kimbilir merkez kumandanlığına daveti sebebi belki bu müracaatların nihayet müessir (etkili) olmasından mütevellit ( kaynaklanan) neticeden dolayı olabilirdi. Yarım saat sonra avdet ederek (dönerek): -Hayırdır inşallah, ne var, ne imiş? sualleri ile karşılaşan Fethi bey, mutat olan sükûn (alışılmış olan sakinlik) ve ciddiyeti ile : -Hiç bir şey değilmiş, beni bir arkadaş görmeğe gelmiş de onun için çağırmışlar! dedi ve ziyarete gelen arkadaşın Mustafa Keml Paşa olduğunu daha mahrem bildiği bizlere söyledi. Akşam üstü iki komşu Mustafa Kemal Paşa'nın ziyareti hakkında hasbihal ettik. Fethi bey, o gün biraz daha müsterih ( rahat ) idi. Paşa , Anadolu'ya geçmek için bir memuriyet takip ettiğinden bahsetmiş: - Bu hal böyle devam etmez. Merak etmeyin. Elbet buna bir çare bulunacaktır. demiş. Bunlar teselli kabilinden sözler dahi olsa Mustafa Kemal Paşa'nın lisanından çıktıkça çok kıymetli ve çok mantıklı görülmemek kabil olmazdı. Mustafa Kemal Paşa'nın çelik azmi, sağlam fikir ve iradesini her ikimiz de pek iyi biliyorduk. Onun yapabileceği hizmetler hakkında hasbihalimizi pek ilerilere götürerek her ikimiz de memnun ve ümitvar , o gece rahat bir uyku uyuduk. O gün her ikimizin de nazarında Mustafa Kemal Paşa Bekirağa mahpesinin (hapishanesinin) balâsına (yükseltisine) kanatlarını germiş bir melek-i siyânet (Allahın emriyle insanları koruyan melek) manzarası arzeyliyor gibiydi. İkinci ziyaret Bekirağa bölüğü dairesindeki muvakkat (geçici) ikametimin şahit olduğu en mühim hadise , Mustafa Kemal paşanın , birinci ziyaretinden takriben üç dört gün sonra , tekrar Fethi beyi ziyarete gelmiş olması hadisesidir. Tarihin bu meçhul ve örtülü hadisesini başta Fethi bey ve ben olmak üzere ancak beş altı kişi bilir. Ona umumi bir ıtıla ( haberi, bilgisi olma ) hasıl olduktan sonra Anadolu harekatının Mustafa Kemal paşa tarafından daha kendisi İstanbul'da iken hemen bütün tafsilatıyla (ayrıntılarıyla) gözden geçirilmiş olan safahat (safhalar) ve netayicinin (sonuçlarının) nasıl tasavvur (düşünce, planlama) ve takrir (karar) edilmiş olduğu nazarlarda taayyüp ( meydana çıkma) etmemek ihtimali olmaz. Üç dört gün sonra Fethi bey tekrar muhafızlık mıydı , merkez komutanlığı mıydı her ne idi ise , işte o Harbiye Nezareti büyük kapısının bir tarafındaki daireye çağırıldı. Artık bu defa, bilhassa bizler, bu davet muvacehesinde (yüzleşme), acaba ne için çağırıyorlar, diye tereddütlere düşecek vaziyette değildik. Bu davetin yine Mustafa Kemal paşa tarafından bir ziyaret neticesi olması zihinlerimizde daha kuvvetli , belki de en kuvvetli ihtimaldi. Fethi bey gitti ve bu defa daha uzunca süren mülakattan avdet etti. Fethi bey avdetinde (dönüşünde) daha kapıdan başlayarak soranlara , geçen defakinden daha tabii bir tavırla , sanki hiç bir şey yokmuş gibi bir lisanla şöyle cevap veriyordu: -Hiç canım, yine Mustafa Kemal paşa ziyarete gelmiş de. Bazıları tamik etmek (derinleşmek) istiyorlardı: -Bu işlere Mustafa Kemal paşa ne diyor, kendisi ne ile meşgul? -Bu işlere Mustafa Kemal paşa ne desin, onun vaziyeti hayretle görmekten başka bir şey dediği yoktur; merak etmeyin elbet bu da geçer , diye teselli vermeye çalışıyor. -Neler konuştunuz, bakalım? -Neler konuşalım, biraz da dereden tepeden laf attık , o kadar. Fethi bey bunları söylüyor, hem de bizim odaya ve kendi yatağına doğru ilerliyordu. Yatağın başına vardıktan sonra çok sıkılmış bir tavır ile ceketini atarak yatağının üzerine uzandı. Kendsinde çok lakırdı etmek istemeyen , çok yorgun bir adam hali vardı, yatağa uzandıktan sonra yavaş yavaş sağına dönerek ve bu suretle yüzünü duvara doğru çevirerek uyumak heves ve ihtiyacında gibi bir hal gösterdi. Böylelikle fazla lakırdı etmek mecburiyetinden kurtulmak istiyor gibiydi. Çok geçmeden gözleri kapanarak ya uykuya dalmış, yahut uyumaya çalışır vaziyette idi. Fethi beyin bu halinde bilhassa benim gözümden kaçmayan bir fevkaladelik vardı. Ben emindim ki , onun ne uyku ihtiyacı vardı, ne de uyumaya çalışma mecburiyeti..Mustafa Kemal paşa ile ilk mülakatı üzerine bina ettiğimiz ümit ve emellere göre o şimdi sadece kendini dinlemek ve ezcümle (esas olarak) kimseye renk vermeme ihtiyacı içinde idi. Muhakkak Mustafa Kemal paşa bu defaki mülakatta kendisine daha mühim şeyler söylemişti de o şimdi bu vaziyetin heyecanı içinde fazla konuşmaktansa kendi kendine kalmayı tercih ediyordu. Binaenaleyh ben de kendisini istirahate terkederek yanından uzaklaştım. Vaziyetin hakikatını öğrenmek için ilk heyecan dakikalarının geçmesi lazımdı. Bekirağa bölüğü dairesinin hemen her tarafında dolaştım. Her tarafta aynı lâkaydi, her tarafta aynı perişanlık, her tarafta aynı endişe ve ızdırap, şurada aynı kahkahalar ve burada aynı gam, şurada briç ve piket , burada poker ve dama, daha öte tarafta o gün ziyaretini kabul ettiği fakir ve muzmahil ( darmadağan ) ailesinin ıztırabını düşünerek kan kusan murahhas ( devlet görevlisi) veya katibi mes'ul (noter), beri tarafta yüzünden düşen bin parça olacak kapkara bir vali çehresi, öte tarafta sanki burası da cenneti alâ imiş gibi handeleri (gülmeleri) dalgalanan bir harp zengini, ta şu köşede hep kendilerini düşünen mahlukat... Hülâsa (özetle) bir kalabalık ki vaveylâsı (feryadı) hamam ahenkleri halinde hercümerctir (karmakarışıktır). Vazyet çok mühim , ah bir neticesi gelebilse... O gün bu müşahedelerden (gözlem) daha fazla sıkılarak ben de kendi yatağıma gitmek şeklinde bir ihtiyaç ile Fethi beyin yanına can attım. Fethi bey yatağında yine arkası üstü yatıyordu. Fakat bu defa gözleri açıktı. Artık uyku ihtiyacından kurtulmuş gibiydi. Kendisine sükûn ve sekinet (durgunluk ve inanç, kafa rahatlığı) gelmişti. Elleri başının altında huzur ve sükûn ile etrafa bakınıyordu. Koğuş pek kalabak olmadığı gibi kimse de Fethi beyle meşgul değildi. Ben gittim , kendi yatağımın kenarına iliştim . Afaki bir iki sözden sonra o sabredemedi, etrafa ihtiyatkar bir iki göz gezdirdikten sonra: -Monşer, dedi, vaziyet çok mühim. Ah bir neticesi gelebilse. Ve bunu diyerek yatağından doğruldu, benim tarafıma doğru ayaklarını yere indirerek düz oturdu ve kafasını daha ziyade bana yaklaştırarak: -Paşa yarın buradan hareket ediyor. Samsun'a çıkacak. Buradan Sansun'a gitmek için koskoca üç gün lazım. Bir kere bu üç günü selametle atlattık mı , üst tarafı inşallah bütün bütün selamet olacaktır. Ah, şu üç gün. -Paşa gizli mi gidiyor? -Hayır, şark mıntıkası ( doğu bölgesi ) ordular müfettişi olmuş, resmen gidiyor. Şu kadar ki , tabii işin zahirisi (görünürü) böyle, batınisi ( iç yüzü) ise bambaşka . ******** paşanın kurduğu dolaba gafletle sürüklenmişler. O ne dediyse yapmışlar. Meseleden İngiliz'lerin haberi yok gibidir. Eğer paşanın Anadolu'ya gitmekte olduğu bir iki cin fikirlinin nazarı dikkatini celbederse , Allah etmesin, yoldan çevirmeğe kalkışabilirler. İşte bu üç gün zarfında paşa kadar ve belki daha ziyade burada biz adeta çocuk doğururcasına ızdırap ve azap çekeceğiz. Mesele fevkalade mühimdir. Aman, ilk iş olarak nazarı dikkati celbedeyim, meselenin burada bile mevzu bahis olması caiz değildir. Deminden beri ne hallere girdiğime elbet dikkat etmişsindir. Zaten kendim müteheyyiçtim (heyecanlı). Kısa kesmek için yatıp uyumak manevrasını ihtiyar mecburiyetinde kaldım. -Paşanın kendisi ne diyor? -Onun dediği hemen hemen şu üç günün atlatılması endişesi etrafında hülasa olunabilir. O, kararını vermiştir; bir kere Samsun'a ayak attıktan sonra bu işlerin kâffesini (tamamını) düzeltmeyince bir daha buraya gelmem, diyor, ve işleri düzeltebileceğinden en kat'i surette emindir. O , işlerin düzeltilebileceğini enine boyuna tetkik etmiş, her şekil ve suret için bir tarzı hal bulmuştur. Düşün ki icabında rütbe ve memuriyetini üzerinden atarak teşil edeceği milli ihtilal ordularının başına geçmeyi bile şimdiden derpiş ( göz önünde tutma) etmiştir. Hikâye uzun. Bu buraya gelinceye kadar İstanbul'u , sarayı, Babıâliyi ve itilaf devletlerinin hüküm ve iradetine ram etmek için planları var. Bunların hepsini kullanacak , ve vatanın bu mesailini (meselele) kat'iyyen bertaraf etmek neticesini temin hesabına kadar vaziyetin icap ettirdiği her şeyi sonuna kadar tatbik ve icra edecektir. Bu bahisler üzerinde sonra yine konuşuruz. Hülasa şu: yarından itibaren geçirilecek üç günün selameti...Ah o üç gün, o üç gün. Fethi bey ayağa kalktı , ben de kalktım. İzahatın bu kadarı vaziyeti bütün vuzuh (açıklık) ve şümul (boyut) ile görmekliğime kifayet etmişti.Hakikatenn heyecandan ben de söz söyleyecekı halde değildim. Akşamın son aydınlıkları Bekirağa bölüğü matemî bir manzara almıştı. Belki, bu, bütün vatanın manzarası idi. Şimdi onun içinde Mustafa Kemal paşa çok ziyadar (ışıklı) bir yıldız gbi parlıyor ve yükseliyordu. Heyecan içinde geçirilen üç gün. Mustafa Kemal paşanın bugün Samsun'a müteveccihen (doğru) hareketi mukarrerdir (kararlaştırılmıştır) , ve bu hareket nihayet vaki de olmuştur (gerçekleşmiştir) . Şimdi günleri saymak , Samsun'a salimen çıktığı neticesini öğrenmek lazımdır. Bu işin sırrını bilenlere göre, bu günlerde Mustafa Kemal paşanın her hangi bir vesile ile isminin geçtiğini bile işitmeye, zor tahammül olunur. Biz bundan kaçındıkça odamız sakinlerinden Hudeyde mebusu Hasan Rıza paşanın da o günlerde sık sık Mustafa Kemal paşadan bahsedeceği tutmuştur. Hasan Rıza paşanın Mustafa Kemal paşadan bahsetmekte hiç bir maksadı yoktur, o , mesela akşam üstü bir iki arkadaşın sofrasına takarrup ederken (yaklaşırken) : -Buyurun paşa .. Daveti karşısında : -Bunu görünce kimi hatırladım bilir misiniz ? Mukaddimesi (sunum) ile başlar ve kendi sualine yine kendisi cevap vererek: -Mustafa Kemal paşayı , derdi . Çanakkale avdetinde (dönüşünde) bir gün kendisine tesadüf ederek, ay oğul bir kere bize uğrasana , dedim. Ev bilmediğin er değil. Sonra teklif ve tekellüften azade olduğumuz malum. İstediğin dakika kapının ipini çekip gelirsin . Nihayet bir gün geldi. Tıpkı böyle karşı karşıya oturarak bir konuştuk, bir konuştuk ki . Allah selamet versin, ne şeker de konuşur değil mi? Şimdi ne yapıyor dersiniz? Bu vaziyet karşısında lafı değiştirmek için Fethi beyle adeta müsabaka ederdik, işi başka vadide kah alaya döker, kah zahirde ciddi gibi diğer bir bahse intikal ettirirdik. Garabet ondadır ki o günlerde sanki konuşulacak başka söz yokmuş gibi Hasan Rıza paşa şu ya da bu vesileyle hep Mustafa Kemal paşa üzerine geliyordu. Bir defasında Fethi bey bahsi: -Canım paşa, sabahtan beri şu jilet lamları üzerindeki müteleanızla (yorum) meşgulüm. Bir türlü sebep ve hikmetini bulamadım, hele şunu biraz tamik edelim (derinleştirelim) . Sözü ile değiştirmiş ve diğerlerine meseleyi anlatmıştır. -Sabahleyin ben traş olurken paşa jilet lamları için tecrübeye müstenit (dayanan) bir mütalea söyledi. Buna nazaran kullana kullana kesmez bir hale gelen bir jilet lamı, bir müddet kendi haline terk olunduktan sonra yikeser hale gelir ve tekrar kullanıldığında hemen hemen yeni imiş gibi iş görürmüş. İşte buna bir türlü aklım ermedi. Nasıl paşa ? -Vallahi böyle. Ben de nazariyesine akıl erdirmiş değilim , ama bittecrübe vakıf olduğumk hakikat budur. Kimbilir, çeliğin havayla teması mı böyle bir tesir yapıyor, ne yapıyor? Her halde böyle oluyor. Gülmeyin, sizi yeminle temin ederim ki bu iş böyledir. Gülnlerin gülme sebebi muhtelifti, kimi lam nazariyesine gülüyor, kimi de bahsin lam üzerindeki atlayışına. Paşanın hareketinin ikinci veya üçüncü günü Fethi beyin pek sıkıldığı bir gün olmuştu. Elinden gelse günlerihalatla çekerek üç günü ikmal edecekti. Taliin aksiliğinden kendisine ürkütücü, korkutucu bir zihniyet gelmişti. Üç günün her sati bir gün ve her dakikası bir saat gibi uzadıkça asabileşiyordu. O gün kendisi ile bir kere tahliye olunmuşken tekrar nasıl tevkif olunduğu üzerinde konuşuyorduk. Filhakika Damat Ferit hükümetinin ilk zamanlarında beni de tevkife teşebbüs ederek muvaffak olmadıkları gün Nişantaşı'nda bir ev aşırı bir apartmanda ikamet eden Fethi beyi tevkif edip götürdüklerini kendi gözlerimle görmüştüm. Ancak ben Beyoğlunda gizlenmiş iken Fethi beyin tahliye olunduğunu işitmiştim. Apartıman komşumuz olan Fethi bey bu tahliyesini müteakıp kendisini ziyaret eden ve vaziyet hakkında malumat isteyen refikama (eşime) büyük bir safvet ve samimiyetle: -Canım , hiç bir cürüm ve kusuru olmayanlara bir şey yaptıkları yok. Baktılar, gördüler ki benim hiç bir ilişiğim yoktur, bıraktılar. Demiş ve fazla olarak.: -Nadi beyin de bir şeyi yoksa neye saklanıp duracak? Çıksın serbest gezsin. Nasihatını da ilave etmiş. Bu tahliyeyi müteakıp bazı arkadaşlar Fethi beye vaziyetin yine emin addolunmayacağını söyleyerek kendisini Anadolu'ya geçirmek teklifinde bulunmuşlar. Fakat hiç bir cürmü ( suçu) olmadığına kani bulunan Fethi bey bu eklifi reddetmiş. Garabet ondadır ki , Fethi beyin bu tahliye neticesindeki muvakkat (geçici) hürriyeti ancak üç gün devam ederek kendisi yine tevkif olunmuştu. Cürümsüz bir adamın nasıl tevkif olunabileceğini havsalasına bir türlü sığdıramayan Fethi bey, çok sevdiği çoluk çocuğunun da hallerini düşünerek pek ziyade müteessir oluyordu. Şimdi kuvvetli bir ümit olarak Mustafa Kemalpaşa Anadolu yolunu tutmuştu. O'nun Samsun' a çıkması için bitip tükenmek bilmeyen üç günün geçmesi lazımdı. Kör şeytan bu kadarcık saadet ve intikam ümidi olsun çok görecek miydi? Bin endişe ve ızdırap içinde Fethi beyin ağzını bçak açmıyordu. Kendisinin yatağına uzandığını ve yüzünü çevirmek suretiyle yine yan döndüğünü gördüm. Fazla sıkılan Fethi beyin gözlerinden sıcak yaş damlaları kaydığının farkında oldum. İnfiali çok büyük , ızdırabı çok derindi. Bu kadar feci bir elem ile kan ağlayan vicdanların ülvi tekallüsleri her halde boşa gitmez, gidemezdi. Bu itimatla şu derin kalp cerihası önünde hürmetle eğildim, adeta ayağımın ucuna basarak yatak komşumun yanından ayrıldım ve uzaklaştım. Hep 919 senesi Mayıs ayının ilk nısfına (yarısına) ıkışan bu hadiseler bu kadarla kalmıyordu. Diğer kovuşlara gittiğimde yeni bir rivayetin alaylaının yeni kahkahalara zemin olmakta bulunduğunu gördüm : Rivayet , Bekirağa bölüğü sakinlerinin bir tarafa nakli rivayeti idi. İş, akla da mülayim gelmiyor değildi. Bu hapislerde en fazla İngilizlerin hüküm ve nüfuzu cariolduğu ve Babıali'nin bu meselelerde ingiliz aleti ve uşağı bulunduğu pek iyi bilindiği için İngiliz'lerin bu kadar adamı ne diye İstanbul'da , belki bir gün kaçıp kurtulacakları bir vaziyette bırakacaklarına akuıl ermez ve bunun aksine elbette daha ziyade akıl ererdi. Mantıki bir muhakeme işi bu raddeye isal ettikten sonra mevkufların Sinop ve Bodrum gibi Türk kale ve limanlarından birine nakledilmelerine de benim aklım ermiyordu. Çünkü mevkufların böyle bir yere nakilleri onların firarlarını teshilden başka bir şeye yaramazdı. Binaenaleyh hükmettim ki, eğer Bekirağa bölüğü sakinlerinin bir tarafa nakilleri lazım addedilirse bu gidilecek ikinci yer bir Türk toprağı olmayacaktır. Mustafa Kemal paşa bütün planlarını İstanbul'da iken tasarlamış bulunuyordu. Fethi beyin büyük bir heyecan ile takip ettiği emel hamdolsun selametle tahakkuk ederek Mustafa Kemal paşa Samsun'a muvasalat eylemiş ve karaya ayak basarak Anadolu'ya ait tasavvurat ve tertibatının tatbikatına koyulmuştu. Fethi beyin, paşa Samsun'a gidinceye kadar adeta ıztırap ile dolu telaşı hiç de beyhude değildi. Zaten işin şimdilik bu üç günün selametle geçip geçmemesinden ibaret olduğunu bizzat Mustafa Kemal paşa söylemiştir. Kemal paşanın teminatı çokı kuvvetli idi. Kendini bir kere Anadolu'ya geçmeği istihdaf etmiş (amaçlamış) ve artık herşeyin oradan yapılacağını ve oradan yapılacak şeylerin de çok büyük ve çok kati şeyler olacağını bütün eşkal ve safahatı (şekli ve evreleri) ile tasarlamıştır. Paşanın sözlerinden o zaman Fethi beyin zapt ve tekrar ettiklerinden iyice hatırladıklarım şunlardır: 1 - Bekirağa bölüğü mevkufları hakkında tatbik olunan rezilane ve zalimane tevkif ve muamele meselesi halledilecek işlerin en basitidir. Asıl halledilecek iş, devletin tehlikede bulunan hayatıdır. Bu esaslı mesele hal ve tasviye yoluna girince şimdiki halde Bekirağa bölüğü macerası gibi pek basit teferruat kendiliğinden bertaraf olmuş olacaktır. 2- Devletin hayatına ecnebiler hakim olup saray ve Babıalı bunların elinde bazice ( oyuncak) ve alettir. Saray, devleti hemen kayıtsız şartsız ecnebilere teslim eden bir Babıaliyi tutmamağa icbar edilecektir. Eğer , o da o yolda inat ederse kendisinin de millete hiyanet ettiği sabit olarak milletçe hakkında verilecek hüküm ve iradeye göre hareket olunacaktır. Yani saray ısrar ederse ona karşı da icabı veçhile hareket olunacaktır. 3- Babıali ve saray şimdi olduğu gibi düşmanlarla teşriki mesaide devam ederlerse bunların cümlesine karşı konulacaktır. Milletin azim ve iradesi önünde saray ile Babıalinin ergeç boyun eğeceklerine muhakkak nazarı ile bakılabilir. Bu takdirde ilk iş olarak meclisi meb'usanın içtimai temin olunacaktır. Milletin gasp edilmiş haklarını harice karşı müdafaa etmeye gelince , merkezi Anadolu olacak bir hareketle , bunun azamisi yapılabileceğine kanaat getirmiş bulunuyorum. 4- Anadoluya , büyük bir mıntıkanın teftişi askerisi vazifesini alarak gidiyorum. Bunu Anadolu'ya geçmenin en salim ve en muvafık tarzı olarak kendim bulmuş gibiyimdir. Babıali ve saray benim hakkımda derin gaflet içinde bulunuyorlar. Meseleden henüz İngiliz'lerin haberi yoktur. Yarından itibaren üç gün sürecek seyahat müddetini ikmal edersem her şeyin yoluna gireceğinden emin ve Bekirağa bölüğünde dahi olsanız artık müsterih olabilirsiniz...
  17. NICLENO

    Bir saat yağmur sonucu...

    Her yıl tekrarlanan durum bu sene de meydana geldi. Dün akşam bir saat yağan yağmur Antalya Ve İsparta'da evleri oturamaz , sokakları yürünemez hale getirdi. (sky tv haber prg.) Manavgat, Side yöresini tanıyanlar bilir. Geçen kıştan beri Çolaklı'ya giden ve beş yıldız otellerle çevrili olan yol nihayet asfaltlandı. İşim gereği TUİ'nin Türkiye'deki en iyi otel seçtiği Amara Beach'e iki yıldan beri her hafta bu yoldan geçerek gidiyorum. Asfaltlama bitti yol açıldı diye sevinirken aşağı yukarı 15 km.lik bölümde tek bir ızgara bile olmadığı ve de kadırımların da olduça yüksek olduğu dikkatimi çekti. Bu da şu demek oluyor: Buraya yağacak ilk yağmurda yol yol olmaktan çıkıp göl olacak. Peki bunun sorumlusu kim?
  18. Farklı bir bakış açısı ama aradığım yanıt bu da değil .
  19. Bir rakam oynatarak bu eşitlikleri sağlayabilir misiniz? Rakamların karşılıklı yer değiştirilmesi iki rakam oynamış olacağından kabul edilemez. 1-) 26-26= 19+19 2-) 26-12 = 500
  20. 14-15 yaşına gelen çocuğunuz her dediğinizi yapıyor, hiç bir şeye itiraz etmiyorsa şapkanızı önünüze alın ve nerde yanlış yapıyorum diye düşünün. Üzülerek söylemek zorundayım ki çocuğunuzda kişilik bozukluğu başlamış ve muhtemelen bunun nedeni de sizsiniz. Ergenlerin en önemli gereksinimi 'bir şeylere karşı çıkmak' tır. Kendi ergenliğinizi düşünün. Belki etek boyunuzu iki parmak daha kısa giymek için, belki de saçınızı uzatmak ya da boyanmak için ailenizle tartıştınız. Bu tartışmalar farkında olmadan kişilik geliştirmenize yardımcı oldu aslında. Bu şansı kendi çocuğunuza da vermelisiniz. Bir şeylere karşı durmasını öğretmelisiniz ona. Bu size karşı bile olsa, olmalı. Çocuğunuzun pısırık, eşlek , her denileni yapan , 'vur ensesine al lokmasını' tanımına uyan ; ya da bunun tam tersi , aşırı baskı sonucu saldırgan bir hale dönüşmesini istemiyorsanız , onu algılamaya başladığı andan itibaren birey olarak kabul etmeli, onunla ilgilenmeli, söylediklerini dinlemeli ve anlamaya çalışmalısınız. Aile içinde huzura önem vermelisiniz. Bu ona da yansıyacak ve sosyal ilişkilerinde başarılı olmasını sağlayacaktır. Aşırıya kaçan isteklerini ısrarlı bir yasakçılıkla değil de tatlı tatlı (çaktırmadan) bunun olumsuzluklarını görmesini sağlayarak engelleme yolunu seçmelisiniz. Bir müddet sonra kendiliğinden vazgeçtiğini göreceksiniz. Siz ona hoşgörülü davranacaksınız ki o da çevresinde sizden gördüğü davranışları sergileyecek. Şunu unutmamalısınız: İyi ana baba olmak aslında iyi model olmaktan geçiyor.
  21. Ben unutmuştum bu soruyu sorduğumu. Hotbird 13E uydusundan 12243 frekans, yatay polarizasyon ve 27500 sembol hızıyla yayın yapan ve hanidiyse 24 saat izlediğim klasik müzik kanalının adıdır bulmacada bahsi geçen MEZZO. Sevgili Super laydy , bo soruyu başka hiç bir yerde görmüş olamazsınız . Zira ben ürettim ve sadece buraya yazdım.
  22. Kısır çekişmelerle vaktimizi harcarken 'dost ve müttefik !' Amerika yaptı yapacağını: 'WASHINGTON - ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili Matthew Reynolds, Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Joe Biden’a gönderdiği mektupta, “Bir buçuk milyondan fazla Ermeni’nin, Osmanlı İmparatorluğu tarafından kitle kıyımlarına, etnik temizliğe ve zorunlu göçe maruz bırakıldığını yönetimimiz tanıyor. Osmanlı yetkililerini, bu suçlardan sorumlu tutuyoruz” dedi.' (NTV) Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/news/454817.asp Yok efendim ABD deki arşivleri açacaklarmış. Sen yargısız infaz yapıp kararını vermişisin , düzmece arşivini açsan ne olur, açmasan ne olur ? Çocuk mu kandırıyorsun ? Bulmuşsun eşleğini, yüklen bakalım. Bir de şu youtube konusu var. Bugün yasaklananlar listesine Daily Motion' da katıldı. Yahu Muhteremler ...Niye anlamazdan geliyorsunuz? Kime , neyi ,neden yasakladığınızın farkında mısınız ? Hadi sıkıysa dünyaya yasaklayın da görelim. Anlata anlata dilimizde tüy, yaza yaza elimizda kıl bitti. Bunları kaldırmanın tek yolu negatifi tıklamaktır. Şahsen ben Youtube ve Daily Motion'da Atamız ve ulusumuza küfreden *********** kendi dillerinde hakettikleri cevabı veriyordum. E bre yasakçı eblehler.. Bu hakkımı ne diye elimden alırsınız.? Kimden yanasınız ? Küffurdan mı, mağdurdan mı ? Öyle ya sizler ne halt ettiğinizin farkında bile değilsiniz.
  23. NICLENO

    Konya Taşkent'te Göçük

    Alıntı: 'Konya Taşkent'te kız talebe yurdu çöktü. Olayın sanayi tüpü patlamasından kaynaklandığı bildiriliyor. 13 ölü, 21 yaralı yedi ,sekiz de enkaz altında kurtarılmayı bekleyen var. Halen çelişkili haberler gelmekte. Çöken binanın sekiz yıllık yeni sayılablecek bir yapı olduğu söyleniyor. Kız öğrenciler yaz kuran kursuna devam ediyordu. (NTV Haber)' Sabah sabah bu haberle gözlerimizi açtık. Ölenlerin ailelerine sabır ve başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum. İster istemez 17 ağustos depremi ardından, özetle , 'dinden saptılar ,*******' diye fetva veren kerameti kendinden menkul 'bilmemne hoca' yı anımsadım. O ve onun gibi düşünen ortaçağ iblisleri bu sabiler için ne diyecek acaba ?
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.