NICLENO

Cennet var mı yok mu tartışılacağına , tartışılması gereken ; acaba peygamberlerin insanlığı erdemli ve onurlu bir hayat sürmeleri amacıyla yaydıklerı dinler acaba insanlık tarihi boyunca bu işlevini yaptı mı yoksa din uğruna yapılan katliamlara mı neden oldu (ve halen olmakta)..Peygamberler din uğruna yapılan katliamlarda günahsız milyonlarca insanın öleceğini önceden bilselerdi yine dogmalarını yayacaklar mıydı? Şunu da eklemek istiyorum.Din ve bilimi karşı karşıya getirmek bana hiç doğru gelmiyor.Birinin bittiği yerde diğeri başlar.İstediğimiz kadar bilimle haşır neşir olalım, çocukluğumuzda öğrendiğimiz manalarını bile bilmediğimiz duaları söylediğimizde onların bizi mantralar gibi rahatlattığını hepimiz biliriz.

Bu soru bu sabah aklıma geldi.(Değerli meslekdaşım Taurismitis'i muaf tutuyorum.) Koro konserini bitirmişti. Bas,bariton,tenor, alto, soprano solist ve koristler eğilip halkı selamlıyorlardı ama mezzo devam ediyordu.

Bu soruya alternatif bir cevap.Gözlerini sararlar ve bakmadan sırayla sandıktan birer parça alıp kendi taraflarına koyarlar.Bitince de kendi elleriyle seçmiş oldukları için paylarına razı olurlar.Ha,,gözlerini bağlayacak bez de bulamazlarsa bunu yapmak için havanın kararmasını beklerler.

Aynı başlıkta açılan sorunun cevabını okursanız doğru yanıtı bulacağınıza eminim.Soldan sağa doğru,(dosdoğru) ilerliyor.

Her biri 2 cm kalınlığında ve 200 er sayfa , cilt kapaklarının kalınlığı da 2 mm olan 4 ciltlik ansiklopedimizi kitaplığımıza dik olarak yerleştiriyoruz.Bir hat üzerinde bir yöne doğrU dosdoğru gittiğini varsaydığımız kitap kurdu, birinci sayfadan girip 800. sayfadan çıkarsa ne kadar yol almış olur?

Ben de iki gündür aranızda olmanın keyfini yaşıyorum.Sizin ve dostlarınızın bilgi ve kültürünüze hayran olmamak mümkün değil. Eskiden , otellerde her odada tuvalet bulunmazdı.En lüks otellerde bile banyo yapmak için de seyyar kuvetler kullanılırdı ama tuvaletler her katta bir taneydi.Otel odalarnda kapı numaraları , oda hangi katta ise o katın rakamıyla başlar.Örneğin , üçüncü kattaki bir odanın numarası 3 ile başlar.Diyelim her katta 20 oda var.Dördüncü kata geçildiğinde oda numarası 321 olarka değil de 401 olarak devam edecektir. Ancak eski otellerde her katta numarası 00 olan bir oda vardır ki bu da tuvalettir.Yani 1. katta da 00 ;5. katta da 00 tuvalet odasının numarasıdır.00 bizde de tuvalet anlamında ,sık olmamakla birlikte halen kullanılıyor.Fransa 'da 00 'sans numero' olarak okunur.CENT sözcüğü ise ''yüz '' anlamındadır ama okunuş olarak ''sız'' anlamındaki ''SANS'' ile aynı olduğundan ,sizin de yazdığınız gibi ,karıştırılmıştır.Önek olarak kullanıldığında o kelimeye olumsuzluk verir.Yani ''sans numero''nun anlamı 'numarasız' dır .Gel gelelim, Türkçe'ye çevrilirken , hatalı çevrilip 'yüz' anlamıyla dilimize yerleşmiştir.Kısaca 00 ''yüznumara ''değil, ''numarasız'' olacaktı.

Delinin işinden deli anlar.Kırk akıllıyı uğraştıracaklarına ,başka bir deli bulup getirselerdi kesin o taşı şıp diye çıkarırdı oradan.

Gazeteye yazdığım yorumu buraya da yazıyorum. Göbek dansçılarının Giselle Balesinde dans etmek gibi bir dertleri olmadığı için , istedikleri gibi yiyip içerek kalçalarnı büyütmelerinde bir mahsur yok. Aslında prens madem bu kadar ilgi duyuyor oryantal dansa, İngiltere Kraliyet Göbekçileri 'ni tesis etsin. Yardımcı oluruz.Asena var, Tanyeli var, Mezdeke var.......

Patlaması için silahın tetiğini çekmeniz gerekir ama kadının patlaması için böyle bir zahmete girmenize gerek yok..O nasılsa kendi kendine bir sebep bulup patlayacaktır.

Selam Dost; Forumda çözülmedik soru bulamayacağım galiba..Ama sorunu okuyunca canım Gershwin Blue Rhapsody dinlemeyi öyle bir çekti ki..YouTube'dan allah razı olsun.

Dilimizde tuvalet sözcüğünün eşanlamlıları oldukça fazla.Bunlardan biri de 'yüznumara'. Sorum şöyle:Yüznumara sözcüğünün 'hela' ile eşanlamlı kullanılmasının mantığı nedir?

Niye şimdi ben durup dururken yengecin boğulduğu fıkrayı hatırladım..?

O bayrak aslında ondulinden yapılp dikilmiş oraya..Rüzgardan etkilenmiyor.

Bu çümlede üç h ata var. Hataları bulabilir misiniz?... Hiç birşey göründüğü kadr basit değildir.Basit görülen şeyler bazan çok yanıltıcı da olabilir. 1-Her şeyden önce burada bir değil, iki cümle var. 2-İlk cümledeki ''cümle '' sözcüğünün ''ç'' harfi ile yazılmış olması; 3-Yine ''hata'' sözcüğünde ''h' harfinin ayrı yazılması, 4-Ayrıca ''hata' yerine ' 'yanlış'' sözcüğünün kullanılması daha uygun olurdu. 5- Üç nokta sadece ünlem işaretinin ardından kullanılır.Soru işaretinin arkasına gelmesi de yanlıştır.

Bak tarihteki bu intaharlar doğru ama dost: 1-Kleopatranın kendini yılana sokturtması, 2-Hannibal'ın yüzüğündeki zehiri içmesi, 3-Marlyn Moonre'ün otel odasında 'nasılsa kurtarmaya gelecekler ' diyerek bileklerini kesmesi, 4-Jery Kozinsky'nin banyoda kafasına poşet geçirip boğularakı ölmesi, 5-Yakiro Muşima, Stefan Zweig, Jack London gibi yazarların hayatlarını kendilerinin bitirmeler, 6-Bakanımız Sn.Uluğ'un ülkenin ekonomik durumunun aşağılanmasına dayanamayıp kafasını parçalamak istemesi.

Öyle kitap var ki okurken bitirmeden elinizden bırakamazsınız.Gelin görün ki, bir zaman sonra bu kitaptan hemen hiç bir şey hatırlamaduığınızın farkına varırsınız.Yine öyle kitap vardır ki, bir sayfa üzerinde bir saat harcamanız gerekebilir algılayabilmek için.Ama sabredip o kitabı bitirebilirseniz, onlarca sene geçse bile sanki dün okumuş gibi yazılan herşeyi hatırladığınızı farkedersiniz.Bir insanın ömrü boyunca okuyabileceği kitap sayısının ortalama 1500 civarında olacağı düşünülürse kitap seçiminin önemi ortaya çıkıyor.Buraya gençliğimde okuyup da halen konusunu unutmadığım kitaplardan bazılarını yazacağım. 1-Bertrand Russell-Sorgulayan Denemeler 2-Voltaire-Candide 3-Bernard Shaw-Kara Kız 4-Umberto Eco-Avrupa Kültürü 5-Tarık Dursun-Kullateyn 6-Cam'i-Baharistan 7-Kozinsky-Boşluk 8-SAUL Bellow-Endişe 9-Caldwille-Din Ticareti 10-Kazakeviç-Meydandaki Ev

Halen bir düzine kadar forum üyesi olmama rağmen ilk defa kafama uyan bir platform bulduğumu sanıyorum ve dün geceden beri bunun keyfini yaşıyorum.Allaha can borcumdan başka kimseye borcum olmadığı ;O'nun yarattığı hiç bir canlıyı da incitmeden yaşamaya özen gösterdiğim ; yine O'ndan başka hiç bir şeyden ve kimseden korkum olmadığı için, gerçek kimliğimi yazıyorum.1974 Ege Ün. İşletme F. mezunuyum.55 yaşımdayım .Hayatım boyunca müzikle uğraştım .Emekli oldum ve Sideye yerleştim. Halen otellerde piyano çalarak hem zamanımı değerlendiriyorum, hem de turistlerin Türk olduğumu öğrenince ağızlarını bir karış açtırmaktan büyük zevk alıyorum.Bir Türk'ün klasik batı müziği ve caz müziği çalabilmesine inanmak istemiyorlar.Adım Eray Önelçin.Diğer bütün forumlarda ve gazete yorumlarımda soyadımım tersten okunuşu olan NICLENO rumuzunu kullanıyorum. - Allahımı ve dinimi bilirim ama kesinlikle yobaz değilim. - Türklüğümle övünürüm ama kesinlikle kafatasçı ve faşişt değilim. -İşçinin sömürülmeden, işverenin engellenmeden uyum içinde çalışacağı bir sosyal düzenden yanayım. -Sonuna kadar ilerici, Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimlerinin bekçisiyim. Hassas olduğum konulardan biri ülkemizi ortaçağ karanlıklarına sürüklemek isteyen zihniyet, bir diğeri de Türkçenin yanlış okunup yazılması. Forumun yürümesine emeği geçen arkadaşlara teşekkür eder, ellerine emeklerine sağlık der, başarılarının devamını dilerim.Mesajımı görüntüleyen tüm dostlara sevgi , saygı ve iyi paylaşımlar...

Sanata siyasetin karışmasının sonuçlarını her geçen gün artagelen örneklerle görüyoruz, yaşıyoruz.Sanatı dinler üstü, ırklar üstü evrensel boyutlarıyla algılayabilmek bilgi ister, kültür ve birikim ister, olgunluk ister, imzamda da kullandığım bilgelik dürüstlük ve cesaret ister.Ne yazık ki bu vasıftaki yönetici ve sorumluları Diyojen gibi elimizde fener ,sittin sen daha arasak bulamıyacağız. Fazıl SAY'IN mesajını algılamaktan aciz 'Göbeğini Kaşıyan Adam' şablonunun tavan yaptığı bir dönemden geçiyoruz.Medyanın kalemini satmayan kelemşörleri birer birer alaşağı edildi, hatta katledildi.Ortalık satılmış işbirlikçi ve de yalakalara kaldı.Gerçek sanatçılar küstürüldü, kültür ve sanat kurumlarımız sanatçılığı kendilerinden menkul abdurrahman çelebilerin eline terkedildi.Kaç kiş dünyanın tanıdığı ve taktir ettiği , sanatının doruklarına çıkmış on tane Türk sanatçısının ismini sayabilir?Bu kişiler var ama ne ki yurdum insanı onları alglayamıyor.Çünkü eğitilmiyorlar.Medya kanalları çirkin siyasetçi , iş adamı ve işbirlikçi yalaka yönetici troykasının elinde.Doğru kullanılsaydı, toplum mantalitesini çağdaş çizgiye taşıması bakımından çok şeyler yapabilecek olan özel kanallar, tam tersi bir anlayışla yönetilip çağın gerisine sürükledi bunu.VE BU ANLAYIŞLA DA TAM GAZ GİDİYORLAR...

www.youtube.com/watch?v=VvieObtpItA selam dost; ben olsaydım bu konuda Tann Hauser Üvertürünü kullanırdım.Konusu itibarıyla çok uygun.Sanata siyaset karıştırmaya teşne olanlar ,Hitler Wagner seviyor diye ondan en az iki kuşak önce yaşamış olan besteciye haksız suçlamalarda bulunuyorlar.Utanmasalar (eğer yaşıyor olsaydı) Nürnberg'de yargılayacaklardı. Fikrini çelmeye çalışırlarsa kulak asma.Daha değişik bir şeyler de dinleyeyim dersen, **********************Netlog'a Youtube'dan dünyanın en güzel melodilerini yükledim.******************** *************************************

Cevabı verilen sorular bir şekilde belirtilemez mi?

Bunun neden yapılmaması gerektiğini bir örnekle anlatayım.Bilindiği üzere müzik melodi ritm ve armoni'den meydana gelmektedir.Ne ki; makamsal müzik (ki buna Osmanlı Saray Musikimiz'de dahildir) bu unsurlardan ritim ve melodiyi kullanıyor.Bu müziğin başat özelliği budur.Armoni işin içine katıldığı zaman onun adı Osmanlı Saray Müziği ya da günümüzdeki adıyla Türk Sanat Müziği olmaz. Eskiden islamdan kaynaklanan nedenlerden dolayı resim yapılamadığı zamanlar minyatür sanatı resmin yerini tutuyordu.Minyatürle resmin arasındaki fark, minyatürde perspektif kavramının olmayışıdır.Minyatür, perspektif kurallarına göre çizilseydi onun adı minyatür olmayacaktı.Ben resim sanatındaki perspektif ile müzikteki armoni arasında ait oldukları sanat dallarına katkıları dolayısıyla parallellik olduğunu düşünüyorum.Her ikisi de derinlik vermekte.Bundan yola çıkarak eğer Osmanlı Saray Musikisine armoni yamamaya çalışırsanız onun adı başka bir şey olması gerekir. Özellikle de klasikleşmiş eserlere dokunulmamasından yanayım.Zaten Mustafa Kemalin kültür politikaları ve ileri görüşü sayesinde Türk Beşleri ile çok sesliliği yıllarca önce geçip doruk noktalarına çıkan Türk Müzik Sanatı çağdaşlığı yakalamış, hatta çağın ilersine bile geçmiştir.O günden bu güne yeni bestecilerin de yetiştiğine inanıyorum.Önemli olan insanlarımızın gerçek sanatı anlayabilecekleri seviyeye ulaşmalarıdır.