Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

NICLENO

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    374
  • Katılım

  • Son Ziyaret

NICLENO tarafından postalanan herşey

  1. Türkler, Arapların dinini kabul etmeden önce de büyük bir milletti.Arap dinini kabul ettikten sonra bu din ne Arapların ne de aynı dinde olan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin birleşip bir millet olmalarını sağlamadı.Bilakis Türk Milleti'nin milli bağlarını gevşetti.Milli duygularını, milli heyecanını uyuşturdu.Bu da çok doğaldı.Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin amacı , bütün milliyetlerin üstünde bir Arap milliyetçiliği siyasetine sürüklemekti.Bu arap fikri ''ümmet'' kelimesiyle ifade edildi.Kaynak: Prof.Dr.Afet İnan Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk'ün el yazıları TTK.ANKARA 1988
  2. AB(D) nin tek istediği ***** ****** gibi gördüğü az gelişmiş ülkeleri -ki buna biz de dahiliz-istediği gibi sömürmek için işbirlikçileriyle birlikte islamı kullanıp afyonlamak.Senin ne işin var bu dünyayla ..Bol bol dua et , cennete yerini hazırla. Bu sömürü düzeninin muz cumhuriyetleri bile farkında , ne ki yurdum insanı ya büyülendi ya da Sadam'ın savaşmadan teslim olan orduları gibi bilemediğimiz bir şekilde düşünce dumuruna uğratılmakta.
  3. Aslında her iki marşda da bariz şekilde müzik ve söz uyumsuzlukları var.Çapa kız öğretmen okulunun musiki muallimi Musa Süreyya Bey'in bestelemiş olduğu marşı annemden duyduğum zaman beğenmiştim.Şu an tam hatırlamıyorum ama basit melodisi ve cümle bölünmesi, hecelerin gereksiz uzatılması gibi hatalar yoktu o marşta.Yazık ki şansı olmamış.Ancak söz olarak değil de müzikalite olarak ele alırsak elbette İstiklal Marşımızın enternasyonel müzik normlarına uyması bakımından (her ne kadar melodisi Ivanovich'in Carmen Silva isimli valsini andırıyor ise de ) kalitesi tartışılmaz.Aynı şekilde 50. yıl marşımız da son derece kaliteli bir eserdir.
  4. http://www.dailymotion.com/video/x3j81k_st...l-alt-ya_people Eğer link tıklanmıyorsa google'a yapıştırarak açabilirsiniz.
  5. NICLENO

    Enstrumantal Müzikler

    Sevgili Rayb, Öncelikle müzik dinlemenin şarkı sözü dinlemek olmadığının bilincinde olduğun için kutlarım seni.Özellikle bizim ülkemizde insanlar şarkı sözlerini dinleyerek müzik dinlemiş olduklarını sanıyorlar.Müzik dinlemek bir eğitim işidir.Gururumuz Fazıl Say'ın da vurguladığı gibi bu eğitim okullarda veril(e)miyor.Göstermelik müzik dersleri de nerdeyse otuz yıldır çok niteliksiz.Milli marşını bile söyleyemeyen, bir tempo içinde alkış tutamayan , hele hele armoni duymaktan bihaber amuzikal kuşaklar yetişti. Benim bu forumlara üye olmamın bir nedeni de gençleri doğru müzik dinlemeye yönlendirebilmek.Bunu misyon edindim.Bir şekilde bana ulaşırsan (nikimi google dan aratabilirsin) yararlı olmaya çalışırım.Sevgiyle ve müzikle kal.
  6. bocata007 (2 weeks ago) Show Hide 0 Marked as spam Reply | Spam Es un Geniuous!! farabi80 (3 weeks ago) Show Hide +1 Marked as spam Reply | Spam really nice and singing lots of atmosphare imaginative Hreidur999 (3 weeks ago) Show Hide 0 Marked as spam Reply | Spam wow, everything turkish here great performance.. will see him live in a few weeks, he will play this einekleinenachtmusic (1 month ago) Show Hide +2 Marked as spam Reply | Spam Eğer söz konusu olan: Tüm insanları bir potada buluşturmaksa, Ruhları ortak hazlarla birbirine kaynaştırmak; Kötü, bayağı olandan arındırıp iyi duyguları açığa çıkarmaksa , Düşmanlıkları yok edip, sevgi, barış ve dostluk adına yeni filizler yeşertmekse, BÜTÜN BUNLARI YAPACAK OLAN SADECE VE SADECE DİNLER VE IRKLAR ÜSTÜ BİR OLGU OLUP , TANRININ BAHŞETTİĞİ YETENEKLE YAPILAN VE ADETA ONUN SESİ OLAN MÜZİKTİR.FAZIL DA BU MİSYONUN HAVARİLERİNDEN BİRİ İNSAN OLMANIN GURURU VE TANRININ SESİDİR. sexart666 (3 weeks ago) Show Hide 0 Marked as spam Reply | Spam Sanatın ve onun en güçlü dallarından biri olan müziğin gerekliliğini,amacını ve kutsallığını çok güzel açıklamışsın tebrikler...
  7. Gururumuz Fazıl Say'ın bu nefis Ravel yorumuna ''einekleinenachtmusic'' olarak eklediğim yorumum
  8. Carlo Buti Floransa yakınlarında 1902 senesinde dünyaya geldi.Toscana folk şarkılarının tekniği olan ''stornello'' tarzını çocukken benimsedi.Henüz küçücük bir oğlan çocuğu iken kız arkadaşlarına serenat yaptırmak isteyen aşıklar tarafından parayla tutulmaya başlanmıştı bile.Çok fazla olmayan eğitimini Raoul Frazzi ve Gino Bechi'den aldı.1930 da İtalyan Radyo'sunda Edison Records, daha sonra 1934 de Colombia Records'dan lanse edildi.İtalya'nın Bing Crosby ve Frank Snatra'sı olarak ünlendi.1956 'da emekliye ayrıldığı zaman 1574 şarkısı kayda alınmıştı ve bu İtalyan Müzik Tarihinde halen kırılamayan bir rekordur.Birkaç filmde de oynadı , 1963 yılında Toscanada Monelupe Fiorentino'daki evinde 61 yaşında hayata veda etti.(Nicleno) Carlo Buti - Chitarra Romana Sotto un manto di stelle Roma bella mi appare solitario il mio cuor disilluso d'amor va nell'ombra a cantar... Una muta fontana a un balcone lassu' O chitarra romana accompagnami tu Suona suona mia chitarra lascia piangere il mio cuore senza casa e senza amore mi rimani solo tu Se la voce e' un po' velata accompagnami in sordina la mia bella fornarina al balcone non c'e' piu' Suona suona mia chitarra lascia piangere il mio cuore senza casa e senza amore mi rimani solo tu Se la voce e' un po' velata accompagnami in sordina la mia bella fornarina al balcone non c'e' piu' O chitarra romana accompagnami tu... ---------------------------- Yıldızların altında Roma ne güzel görünüyor. Terkedilmiş kalbim,aşktan sarhoş olmuş kuytuda haykırıyor. Sessiz akan bir çeşme,hemen üstümüzde bir yıldız, Ey Roma'lı gitar, benim için çal. Çal, çal gitarım Bırak kalbim ağlasın. Artık ne bir evim, ne bir aşkım var. Sen tek varlığımsın. Sesim engellese de sen çalmaya devam et, Benim sevgili Fornario'm artık balkona çıkmıyor. Tiber Nehri akıyor ama sahillerde herkes uyuyor. Bir şey beni bırakmıyor, Kalbimi de sürükleyeyrek peşinden koşuyorum. .....
  9. Carlo Buti Floransa yakınlarında 1902 senesinde dünyaya geldi.Toscana folk şarkılarının tekniği olan ''stornello'' tarzını çocukken benimsedi.Henüz küçücük bir oğlan çocuğu iken kız arkadaşlarına serenat yaptırmak isteyen aşıklar tarafından parayla tutulmaya başlanmıştı bile.Çok fazla olmayan eğitimini Raoul Frazzi ve Gino Bechi'den aldı.1930 da İtalyan Radyo'sunda Edison Records, daha sonra 1934 de Colombia Records'dan lanse edildi.İtalya'nın Bing Crosby ve Frank Snatra'sı olarak ünlendi.1956 'da emekliye ayrıldığı zaman 1574 şarkısı kayda alınmıştı ve bu İtalyan Müzik Tarihinde halen kırılamayan bir rekordur.Birkaç filmde de oynadı , 1963 yılında Toscanada Monelupe Fiorentino'daki evinde 61 yaşında hayata veda etti.(Nicleno) Carlo Buti - Chitarra Romana Sotto un manto di stelle Roma bella mi appare solitario il mio cuor disilluso d'amor va nell'ombra a cantar... Una muta fontana a un balcone lassu' O chitarra romana accompagnami tu Suona suona mia chitarra lascia piangere il mio cuore senza casa e senza amore mi rimani solo tu Se la voce e' un po' velata accompagnami in sordina la mia bella fornarina al balcone non c'e' piu' Suona suona mia chitarra lascia piangere il mio cuore senza casa e senza amore mi rimani solo tu Se la voce e' un po' velata accompagnami in sordina la mia bella fornarina al balcone non c'e' piu' O chitarra romana accompagnami tu...
  10. NICLENO

    tuttu tuttmadi :)

    Nerdee..tutmadı Bursercan..''Efendi'' bırakmıyor ki..150 metre ötem plaj, hava günlük güneşlik..Bunun başından kurtulamıyoruz ki..Hacklenmeden de kurtuluş yok gibi görünüyor.Baka baka kafam monitöre benzedi zaten. Aşağıdaki , kokoreçe bayılıyosun...
  11. Herkes kendi inancı yada inançsızlığı doğrultusunda bir şeyler söylüyor, bir diğerini iknaya çalışıyor.Allah var mı , yok mu? Cennet,cehennem ahiret var mı gibilerinden soyut kavramlara yanıt bulunmaya çalışılıyor.Bence bunlar birazcık abesle iştigalden öte gidemiyen çabalar.Bunları tartışacağımız yerde inanç ya da inançsızlıkların insanlğın gelişimi üzerine olan olumlu ya da olumsuz etkilerini inceleyip araştırsak ve edindiğimiz bilgileri burada paylaşsak daha iyi olmaz mı dersiniz? Yani insanlık tarihi boyunca yaşanmış (ve hala yaşanmakta olan) olaylardan yola çıkıp ''inanç'' faktörünün yerini bulalım.Ben bir konu başlatayım hemen.Fithne isimli klibi Dailymotion'dan bulup izleyin, tartışalım.
  12. Eğer yetkim olsaydı insanları geri zekalı yerine koyan reklam yapımcılarının tamamını akıl almaz işkencelerle cezalandırırdım.Mesela saçma sapan reklam tekstlerini ,kafalarına kulaklık geçirtip yüksek volumda hergün saatlerce dinletirdim.Bunlara izin veren medya sorumluları ve dahi rtükçüler de hışmımdan kurtulamazdı.
  13. Can Dündar'ın bir yazısından alıntı yaparak konuyu biraz daha derinleştirmek istiyorum. ''Neyi arıyorsan sen O'sundur der Mevlana.Zulüm peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık.Elinden tuttuğumuz her sevgili , bizi sürükleyip kendi iç dünyasının derinliklerinde bir keşif gezisine çıkarır.Her ilişki , benliğimizde bir kazıdır aslında, her sevda ruhumuzun bir başka yüzü.Her aşkta kendimizi ararız, o yüzden bulduklarımız benzerimizdir. Resimlerini yanyana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakın yüzlerine, onların suretlerinden kendi yüzünüz bakacaktır size.Aşk denen kaleydoskobun buzlu camına gözünüzü dayadığınızda , binbir cam rengarenk ışıklar saçarak döndüğünde, her seferinde bambaşka şekiller ördüğünü görürsünüz.Her camda farklı bir renginiz vardır; her şekilde sizden bir parça. Aşklarınız hülasanızdır.Sevdiğiniz her adam, beğendiğiniz her kadın farklı ruh hallerinizi ele verir.Arada bir çevirdiniz mi kaleydoskobu, cam parçalar yer değiştirip farklı şekiller alır..Hepsi siz.. Sevgilinizin gözlerindeki dolunay sizdeki ışığın yansımasıdır aslında.Dilindeki sizin ilhamınız, tenindeki sizin yansımanızdır.Yoksa hala bir sevdiğiniz, o henüz kendinizi bulamadığınızdandır.''
  14. Korku filmi gibi din dersi AHMET KAYA Gaziantep DHA VCD’deki filmde, Azrail’in canını aldığı Hasan kefenleniyor ve gömülüyor. Gaziantep’teki Hasan Ali Yücel Lisesi’nde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni Fatma Yakar, iki hafta önce 11. sınıf öğrencilerine, ‘namaz kılmayan bir gencin başına gelecekler’in anlatıldığı, Azrail ve ölüm konulu şiddet içeren ‘Rabbim geri döndür’ adlı VCD’yi izlettirdi. Korku ve dehşet sahneleriyle dolu 35 dakikalık Türkçe altyazılı bu VCD’yi izleyen öğrencilerden çoğunda davranış bozukluğu başlayınca veliler şikâyetçi oldu. Gaziantep Milli Eğitim Müdürlüğü’nün isteği üzerine soruşturma başlatıldı. Öğretmen hakkında disiplin soruşturması başlattıklarını bildiren lise müdürü Ömer Demir, “VCD’yi bende izledim. Her saniyesi korku dolu” diye konuştu. Gaziantep Milli Eğitim Müdürü Süleyman Şişman ise şunları kaydetti: “Yaptığımız araştırmada, filmin uygun olmadığı kanaatine varılmıştır. Öğretmen kendi iradesi ile izletmiş. Okul müdürlüğünce bu filmin izlettirilmemesi konusunda öğretmene gerekli talimat verilmiş. Kusuru olanlar hakkında soruşturma açıldı” dedi. Eğitim-Sen’den yapılan açıklamada da, VCD’nin öğrenciler üzerinde psikolojik travmaya yol açabileceği belirtilerek şöyle denildi: “Filmin eğitim içerikli bir yanı yok. Tamamen dini propaganda yapmaya yönelik. VCD’yi izlettiren öğretmen görevden uzaklaştırılmalıdır.” Öğretmen: Sakınca yok Öğretmen Yakar’ın ifadesi alındı. Yakar’ın ifadesinde şöyle dediği öğrenildi: “Lise son sınıf öğrencileri 31 Mart’ta derste, E.Y. adlı öğrencinin namazla ilgili bir VCD getirdiğini ve izlemek istediklerini söyledi. Önceden izleme fırsatım olmadı. Laboratuvara gittik ve sinevizyonda izledik. Bu filmi izlettirmekte bir sakınca görmedim.” Öğrenci E.Y., “Komşumun verdiği VCD’yi din dersinde arkadaşlarımla izlemek için getirdim” dedi.
  15. NICLENO

    Yerel Yönetim Tuzağı

    Türkiye’ye yerel yönetim tuzağı Yaklaşan yerel seçimler öncesinde ortaya çıkan tablo, Türkiye’nin parçalanmasını amaçlayan etnik ve dinsel parçalama operasyonunda çok büyük mesafe katedildiğini gösteriyor. Seçimlere yönelik tahminler, AKP ve DTP’nin belediye başkanlıklarının büyük çoğunluğunu kazanacaklarını gösteriyor. Karşılarına daha büyük bir güç çıkarılamadığı sürece Batıdaki büyükşehirlerde AKP, Doğu ve Güneydoğu’daki illerde ise DTP’nin seçimleri kazanma ihtimali büyük. Ancak yerel seçimler bu etnik ve dinsel parçalama operasyonunun sadece bir yanı. Asıl büyük tehlike ise AKP tarafından hazırlanan ve kamu yönetimi reformu olarak adlandırılan Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı. Tasarı şeffaf yönetim, kaliteli ve hızlı hizmet kılıfı altında Türkiye’nin millet yapısını ve anayasal rejimini ortadan kaldıracak büyük bir saldırı planı. Cumhuriyet rejimi ortadan kaldırılacak ve Türkiye küçük ve özerk eyaletlere parçalanacak denilse herhalde bunu kabul edecek tek bir Türk yoktur. Ancak aynı plan “kamu reformu” diye sunulduğunda çok masumane bir düzenleme olarak uygulamaya konulabiliyor. Meclis komisyonunda tartışmaya açılan tasarı yasalaşacak olursa artık Türkiye Cumhuriyeti’nden bahsetmenin imkanı kalmayacak. Tasarı merkezi yönetimin elindeki yetkilerin neredeyse tamamını yerel yönetimlere devrederek aslında Türk devletini fiilen ortadan kaldırıyor. Türkiye Cumhuriyeti yıkılarak Türkiye federasyonu kurulmuş oluyor. Türkiye, tıpkı ABD’de olduğu gibi eyaletlere parçalanıyor. Toparlarsak; federal yapı ile 1. Cumhuriyet ve anayasal düzen 2. Ulusal devlet ortadan kalkıyor. Dolayısıyla TBMM bizzat kendi varoluşuna ve anayasasına aykırı bir düzenlemeyi kabul etmek üzere. Benzer bir süreci 3 Ağustos’ta da yaşamıştık. Türk devletinin temel dayanaklarını ortadan kaldıran Kürtçe eğitim ve yayın gibi bölücü yasalar AB’ye giriş süreci adı altında Meclis’ten geçebilmişti. Bu Türkiye’nin parçalanması operasyonun önemli dönüm noktalarından birisiydi. Şimdi ikinci ve çok daha önemli bir aşamaya geçmiş bulunuyoruz. Avrupamerkezciliğin ulus devlet çarpıtması Kamu Yönetimi Temel Kanunu tasarısında ABD, İngiltere, Kanada gibi ülkelerin model alındığı söyleniyor. Ancak bu ülkelerin tarihsel ve toplumsal yapısını Türkiye ile karşılaştırdığımızda arada büyük uçurumlar olduğunu görebiliriz. Federal sistemin uygulandığı ABD, Kanada, İsviçre, Belçika gibi ülkelere baktığımızda Türkiye’ye uygulanmak istenen federasyon modelinin sonuçlarını kestirmek daha da kolaylaşacaktır. Herşeyden önce federal sistem yalnızca Batı ülkelerinde uygulanan bir sistem. Doğu ülkelerinde federal sistem değil, ulus devlet sistemi uygulanmakta. Avrupamerkezci bakış açısı ile bakıldığında bu Doğunun geri kalmışlığı ve Batının ileri toplumsal yapısı ile açıklanabilir. Ancak bu çarpık Avrupamerkezci tezi tersten okumak gerekir: Batıda hiçbir zaman Doğuda olduğu gibi bir uluslaşma süreci yaşanmamıştır. Bu nedenle Batıda uluslaşma sözkonusu değildir. Batı 16. yy.’dan itibaren kapitalizmin ortaya çıkışı ile birlikte ülke içindeki serbest ticareti kolaylaştıracak bir sistem arayışına girmiş ve feodal dönemde Batıda varolan küçük devletçikler ve prenslikler çoğu zaman zora başvurularak biraraya getirilmiş ve bugünkü Batı ülkeleri ortaya çıkmıştır. Serbest ticaret ve pazar yaratma amaçlı bu birlikteliğe ise uluslaşma denmiştir. Elbette bunun gerçeklikle yakından uzaktan alâkası yoktur. Batıda kaynağını tarihsel ve toplumsal bağlardan alan bir uluslaşma süreci yaşanmamıştır. Doğu ise Batının gelişme şablonunun tersine kapitalizmin doğuşundan çok önce ve günümüze kadar gelen büyük ve merkezi devletler tarafından yönetilmektedir. Bu yapının doğal sonucu olarak Doğu toplumları uluslaşma süreçlerini tamamlayarak ulus-devletlere dönüşmüşlerdir. Ulus-devlet bu yönüyle küreselleşme savunucularının iddialarının aksine tarihsel bir gerçekliktir. Uyduruk uluslar rejimi: Federasyon 1990’lara geldiğimizde dünyada artık küreselleşme konuşulmaktadır. Bilgi ve teknoloji toplumu ile birlikte Batı ulus devletlerin sonunu ilan etmiştir. Dünyada artık bütün sınırlar kalkacak, “dünya küresel bir köye” dönüşecektir. Bu gelişim içinde ulus devletler de tarihsel gelişimin gerisinde kalmışlardır ve bu nedenle artık tarihe karışmalıdırlar. Küreselleşme, yapısal uyum programları ve bugün tartıştığımız, kamunun etkinliğinin ortadan kaldırılıp bütün yetkinin yerel yönetimlere devredildiği “kamu reformları” Batının ezilen ulusların önüne koyduğu ilerleme modelidir. Geri kalmış ülkeler Batının ekonomik, siyasi ve toplumsal yapılarını taklit ederek aynı yoldan geçecekler ve ilerleyeceklerdir. Batı madem hantal devletin ve kamunun yarattığı verimsizliğin yerine yerelleşme ve federalleşmeye giderek gelişmiştir, ezilen uluslar da aynı yoldan ilerlemelidir. Bu noktada ulus devletlerin alternatifi federasyondur. Oysa burada açık bir tuzak kurulmaktadır. Federal sistem Batının ilerleme şemasına bakıldığında hiçbir zaman uluslaşamamış, ortak bir dil ve kültür birlikteliği yaratamamış, bir uygarlık birikimine dayanmayan sadece bir pazarı kapsayan toplulukların uygulamak zorunda oldukları bir sistemdir. Ulus devlet rejimi ise Batıda uygulanması mümkün olmayan bir sistemdir. Bu Batının talihsizliğidir. Ulus devlet kuramayan Batının yönetim modeli ise federasyondur. Federasyon uyduruk ulusların yönetim biçimidir. Farklı etnik kökenlerden gelen, farklı dinsel inanışları olan, ortak bir yaşam, kader ve dil birlikteliği oluşturamayan topluluklar kendi iç işleyişlerinde bütünüyle özgür, sadece dış politika ve piyasa düzenlemelerinde merkezi bir yapıya bağımlı federal sistemlerle yönetilmektedirler. Batı piyasa mekanizmasını işletebilmek için bu uluslaşamamış kitleleri birarada tutacak bir sisteme ihtiyaç duymaktadır. Federasyon bu birlikteliği sağlayabilecek tek sistemdir. Bu bağlılıkta da esas olan vatan, millet, devlet gibi öğeler değildir. Bu kavramların Batı tarihinde yeri yoktur. Tek ölçüt pazar ve piyasadır. Bu sistemin ulus devlet aşamasındaki toplumlara dayatılması ise emperyalizmin böl-yönet politikasından başka bir şey değildir. Ulusların etnik ve dinsel kimliklere parçalanması, ulusal kimliğin yokedilerek bunun yerine her türden etnik ve dinsel kimliğin konması emperyalizmin değişmeyen stratejisidir. Bunu en bariz şekilde ABD’nin Kuzey Irak’ta kurmaya çalıştığı federasyon örneği üzerinde görebiliriz. ABD bölgede uluslaşamamış bir etnik grup olan Kürtlerin egemen olacağı bir rejim kurmak için federasyon projesini öne sürmektedir. Irak’taki uluslaşma sürecinin dışında kalan bütün etnik ve dinsel topluluklar da bu federatif yapı içinde birleştirilecek ve hepsi toptan ABD egemenliğine girecektir. Uyduruk bir ulus yaratma ve federal yapı ile bu “ulusu” birleştirme. Bunu Türkiye açısından tersten okursak; uluslaşmış bir toplumu etnik ve dinsel ögelere parçalama ve Batı tipi uyduruk bir ulusa dönüştürme. Eyalet sisteminin getirdiği toplumsal çözülme Peki Türkiye’ye model olarak önerilen ülkelerde federal sistem nasıl bir toplumsal yapı üzerinde yükselmekte ve nasıl bir toplumsal görünüm ortaya koymaktadır. ABD, Kanada, İsviçre, Belçika federal sistemle yönetilen ülkelerden sadece birkaçı. ABD federal sistemin uygulandığı en bilinen örneklerden birisi. 50 eyaletten oluşan bir federal sistemle yönetilen ABD’de eyaletlerde merkezi idare sadece dış politika, savaş ilanı, eyaletler arası ticaretin düzenlenmesi gibi görevleri yerine getirmekle yükümlü. Bunun dışında eğitim ve sağlık hizmetlerinden tutun da cezaevlerinin yönetimine kadar her alanda eyaletler kendi bağımsız işleyişlerine sahipler. Eyaletlerin en önemli özelliği ise, merkezi devletten bağımsız olarak kendi anayasalarına ve yargı organlarına sahip olmalarıdır. Sadece eyaletler arasındaki hukuki anlaşmazlıklarda Birleşik Devletler Anayasası ve yüksek mahkemesi devreye girmektedir. Eyaletin yönetimini de merkezi devletin başkanı değil valiler sağlamaktadır. Kanada’da da ABD eyalet sistemine benzer bir işleyiş söz konusudur. Kanada, kendi aralarında da siyasal farklılıklar bulunan 10 eyaletten oluşmaktadır. Bu eyaletlerde yaşayan nüfusa baktığımızda Kanada ulusu diye bir şeyden bahsetmeye imkan olmadığını görürüz. Kanada eyaletlerinde değişik etnik ve kültürel topluluklar yaşamaktadır. Nüfusun büyük çoğunluğu Britanya, Fransız, Alman, İtalyan ve Ukraynalılardan oluşmaktadır. Kanada’da ulusun en önemli öğelerinden biri olan ulusal dil de yoktur. Bu irili ufaklı etnik gruplar İngilizce ve Fransızca konuşmaktadır. Ortak bir dil ve asgari bir milli birliğin bile bulunmadığı böylesi bir tablo içinde bırakın bir Kanada ulusunu bu farklı kökenli toplulukları tanımlayan bir üst kimliğin bile varlığından söz etmek son derece zordur. Değişik etnik ve kültürel birimler kendi aralarında bir organizasyon kurmuşlardır ve bu farklı organizasyonların birleşimine de Kanada adı verilmiştir. Belçika ve İsviçre’de de federal sistem benzer bir toplumsal yapı üzerine inşa edilmiştir. Belçika üç farklı dili konuşan Flaman, Valon ve Yahudi grupların yine yerel yönetimlerine dayalı bir federasyondur. İsviçre ise 20 kanton ve 6 yarı kantondan oluşan bir federal yapıya sahiptir. İsviçre’de konuşulan diller Almanca, Fransızca, İtalyanca, yerel Roman dilidir. Bu ülkelerde bilim, kültür ve edebiyatta da bu farklı dillerin egemenliği sözkonusudur. Örneğin, Belçika edebiyatındaki önemli eserler Fransız edebiyatının bir parçası olarak kabul edilmektedir. Bütün bu ülkelerdeki federatif yapılara topluca baktığımızda ulusal bir dil, ulusal kültürün olmadığını görürüz. Dolayısıyla ulusal sınırlardan, vatan ve millet gibi tarihsel kategorilerden sözetmek de mümkün değildir. Tek bir Batılı kimliği ve coğrafi tarif dışında ortak bir tarif yapmak da yine olanaksızdır. Kimliksizlik, tarihsizlik ve köksüzlük, bütün bir Batı toplumunu tarif etmek için yeterlidir. Misak-ı Milli’yi yok eden Federasyon Türkiye’de bu federal yapının uygulanmasının nasıl bir toplumsal yapı ortaya çıkaracağını görmek için sadece bu ülkelerdeki toplumsal yapıya bakmak bile yeterlidir aslında. Federatif yapıya geçiş beş bin yıllık tarihi boyunca sayısız devletler kuran Türklerin millet ve devlet geleneğine yapılan bir saldırıdır. Uluslaşmasını tamamlamış ve milli bir devlet olarak tarihteki yerini almış Türkiye Cumhuriyeti içinse bir yokoluş, kendi kendini imha programından başka bir şey değildir. Batı Sevr’le uygulamak istediği Türkiye’yi parçalama stratejisini seksen yıl boyunca tarikat ve cemaatleri destekleyerek bölücü terörü kullanarak uyguladıktan sonra kestirme bir çözümle bütün isteklerini gerçekleştirme yolunu bulmuştur. Federasyona dayalı yönetim herşeyden önce Misak-ı Milli’nin ortadan kaldırılmasıdır. Misak-ı Milli ulusal sınırlar içinde Türk vatanı bir bütündür parçalanamaz ilkesine dayanır. Kamu reformu denilen yasa Misak-ı Milli’yi ve Anayasa’nın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerini fiilen ortadan kaldırmaktadır. ABD modelini getiren bu yasa tasarısı Türkiye’nin Ulusal Kurtuluş mücadelesi ile elde ettiği kazanımların yok sayılmasıdır. Oysa Atatürk Türk devletini milli devlet ve Misak-ı Milli doğrultusunda kurmuştu. Batı ise Misak-ı Milli’yi Lozan’da kabul etmek zorunda kalmıştı. AKP tasarısı ABD’nin hâlâ tanımadığı Lozan’daki Türk devletinin egemenlik haklarını ortadan kaldırmaktadır. Lozan’daki ulusal sınırlar, azınlık tanımları hepsi bir çırpıda yok olmaktadır. Kamu “reformu”: Devletin tasfiyesi Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nun maddeleri incelendiğinde Batıdan aşırma bir yönetim biçiminin Cumhuriyet idaresinin alternatifi olarak konduğunu görebiliriz. Tıpkı Batıdaki federatif yapılar gibi Anayasal devletin yerine merkezi devlet ve yerel yönetimler ayrımı yapılarak Anayasal rejim fiilen yokedilmektedir. Türk devleti tasfiye edilmektedir. Devletin asli görevlerini yürüten bakanlıkların taşra teşkilatları ortadan kaldırılarak merkezi idarenin bütün inisiyatifi yerel yönetimlere terkedilmektedir. Ekonomi, sağlık, tarım ve ulaştırma başta olmak üzere pek çok bakanlığın yetkileri belediyelere ve il özel idarelerine devredilmektedir. Milli Eğitim sisteminin il özel idarelerine devri ise gelen yoğun eleştiriler yüzünden tasarıdan çıkartıldı. Böylelikle Türk eğitim sistemini toptan tarikatların denetimine sokma planı şimdilik geçiştirilmemiş oldu. Kamunun rolünün yeniden tanımlanması adı altında Anayasa’nın sosyal hukuk devleti niteliğine saldırılırken Atatürk’ün Altı Ok’unun halkçılık ve devletçilik ilkeleri de özelleştirme programı ile tasfiye edilmektedir. Tasarının gerekçeler bölümünde bu amaca uygun olarak “özelleştirme, yerelleşme ve sivilleşme şeklinde gelişen eğilimlerin desteklenmesi” öngörülmektedir. Federal Türkiye: Tarikat-cemaat-aşiret koalisyonu Türkiye’nin toplumsal yapısı gözönüne alındığında bu “demokratik” atılımın Türkiye’yi tam anlamıyla bir kaosa sürükleyeceğini görmek hiç de zor değil. Türkiye’de çok partili hayata geçişin siyasal hayata yansıması tarikat, cemaaat ve aşiretlerin siyasal mekanizmayı kuşatmasına yol açmıştı. Kuvvetler Birliği ilkesine dayanan Atatürk’ün Kuvayı Milliye anlayışının yerine Batı tipi kuvvetler ayrılığı konarak ulusal yapının parçalanmasında önemli bir adım atılmıştı. Ancak AKP’nin getirdiği bu yasa tasarısının yasalaşması durumunda kuvvetler ayrılığına dayalı anayasal düzen bile ortadan kalkacaktır. Zira artık devlet sadece kağıt üzerinde var olacaktır. Devletin yerel parçalara bölünmesinin siyasi sonuçlarına gelince; Meclis’in bugünkü yapısına bakıldığında da tarikat ve aşiret kökenli milletvekillerinin çoğunluk oluşturduğu görülebilir. Ulusal devlet mekanizmasının koruyucu gücü bu tarikat cemaat etkisini belirli ölçülerde dengelemektedir. Ulusal devletin ortadan kalktığı bir siyasal yapıda ise yerel yönetim denilen şey yönetimin toptan tarikat, cemaat ve aşiretlere devridir. Çünkü Türkiye’de siyaset kurumunda at koşturan aşiret ve cemaatler dışında bir yerel güç yoktur. Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler müritler memleketi yapılmak istenmektedir. ....
  16. Nobody (0) Bodrumlu ( 2) Taurusmutis (2) Nicleno (1) Kahin (?)
  17. Sahne aynı ,oyuncular farklı.Arabadan inip kaçmaya başlayan kadın kıyafetleri içinde makyajlı bir adam ve onu kovalayan kulağı kesik kart zampara. Jack Lemmon (Daphne):Ama Ben erkeğimmm... Joe F.Brown: Nobody perfect.. Sadri Alışık:Ben erkeğim bee... Vahi Öz:O kadar kusur kadı kızında da bulunur yavrummm.. Sadri Alışık:(Ağlayarak) Ne olacak şimdi beee... Bülent Kayabaş:Ben erkeğim ulan.. Aydemir Akbaş:Kimse kusursuz değildir yavrumm..gel ulan kaçma..
  18. İşin aslına bakarsan sevgili Candide, onların ne yaptığı pek ilgilendirmedi beni.Jean François Michael ile Enrico Mancias'ı dinleyip lise yıllarıma gitmek yetti bana.. Teşekkürler.
  19. NICLENO

    AYKIRI SORULAR

    Gelinlikle otostop yapan Sinyorina Pippa ,gelinlik yerine karaçarşaf giymiş olsaydı yine tecavüze uğrayıp öldürülecek miydi?
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.