Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

NICLENO

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    374
  • Katılım

  • Son Ziyaret

NICLENO tarafından postalanan herşey

  1. Sanata dini, ırkçı, politik kriterlerle ve at gözlükleriyle bakanlar çayırda biten filizleri kemiren keçiler gibidir.Hiç bir zaman onun yeşerip büyümesine, gelişmesine izin vermezler.(Hasan Eray Önelçin)
  2. Günümüzün Edgar Alan Poe'su Stephan King kitaplarından okumayan yoktur sanırım.Peki onun film uygulamalarına ne dersiniz.Bence fiyaskonun daniskası.Burdan şu sonuç çıkıyor.İnsanoğlunun hayal gücüne kitap kadar hiç bir ''kameralı sanat dalı'' erişemiyor.
  3. Ben elimden geldiğince çevremdeki insanlara ve de üyesi olduğum forumlardaki kişilere bağımsız medya kanallarını izlemeleri gerektiğini anlatmaya çalışıyorum.Haber Türk ayakta kalma mücadelesi verirken her geçen gün yeni bir yeşil sermaye kanalı ekleniyor farkındaysanız.İzlememekten ve elden geldiği dilin döndüğü şekilde insanlara bunu anlatmaktan başka bir eylem şekli varsa kafanızda yazın , uygulayalım.Saygılar...
  4. // Evet sevgili Birce; bunlar hep nostalji oldu değil mi? Kollu facit hesap makinaları, yazı makinaları, turntable ve longplayler, tilt makinaları (ki onları en modern smilatöre değişmem).Bernard Shaw eskiyi saklamaktan vazgeçin, yeniye uyum sağlayın derken teknolojinin bu kadar çabuk gelişeceğini biliyor muydu dersiniz?
  5. Allahaşkına hala TRT yi izleyenler var mı arkadaşlar?Eskiden kumandamda 1-TRT 1.2-TRT 2.....diye giderdi..İster inanın ister inanmayın, yıllardır nerde olduğunu bilmiyorum bile.
  6. /Aklıma basitçe şöyle bir şey geldi.Onun sizin dışınızdaki kişilerle , iş arkadaşlarıyla falan olan ilişkilerini gizlice gözlemleyin.Kendinizin orda bulunduğunu belli etmeden bunu yapabilirseniz doğal davranışları hakkında bir şeyler öğrenirsiniz.Ne ki sizin orda olduğunuzu farkederse oynamaya devam edecektir muhtemelen.
  7. NICLENO

    JERRY LEWİS

    http://youtu.be/Fxm0TN5WDQI
  8. Hemen hemen bütün canlılar partnerlerini etkilemek için en güzel yönlerini gösterirler.Erkek tavus kuşunun kuyruğunu açıp dişisini etkilemeye çalışması,kuşların, ağustos böceklerinin ötüşleri vb..İnsanlarda da bu böyledir.Birine hayran olabilmek ve kendine hayran bırakabilmek.Bunun için ellerinden geleni yaparlar.Ancak evliliğin ilk gününden itibaren bu duygu törpülenmeye başlıyor ve zaman içinde yok olup gidiyor.Her iki taraf da kendisini cendereye kısılmış gibi hissetmeye başlıyor.Muhtemelen kız, vazgeçmek zorunda kaldığı diğer taliplerinin yada yarım bıraktığı kariyer yaşamının pişmanlığını duyuyor; erkek ise sırtına yüklenen sorumluluğun altında ezildikçe eziliyor.İnsanoğluna bahşedilmiş en yüce duygu olan aşk, yerini şüphe, kıskançlık, öfke , nefret gibi duygulara bırakıyor.
  9. Evrim Kuramı'nın bilimsel statüsü: Tartışmalarda sıkça ortaya konulan konulardan bir tanesi evrim kuramının bilimsel statüsüdür. Bu konu, eğitim, din, felsefe, bilim ve politika bağlamında sıkça gündeme getirilmektedir. Bu konu daha çok Amerika Birleşik Devletleri'nde Hıristiyan cemaat ve lobilerin öncülüğünde gündeme gelmektedir. Fakat diğer ülkelerde, eğitim ve politikaya uzanmaya çalışan yaratılışçı görüşlerin savunucuları tarafından da gündeme getirilmektedir. Evrim kuramını destekleyen reddedilemez kanıtlar ve neredeyse mutlak denebilecek derecede bir bilimsel konsensüs olmasına rağmen, yaratılışçı şeklinde adlandırılan çevrelerce bilim dünyasında iki kutup varmış gibi gösterilmeye çalışılır. Yaratılışçı çevreler Amerika Birleşik Devletleri'nde, toplumdan büyük oranda destek görmediği iddiası ile Evrim Kuramı'nın okullarda bilim derslerinde okutulmasına karşı çıkmaktadır. Bu konuda Amerika'da yüzbinlerce bilim insanını temsil eden bilimsel meslek kurumları ve onun yanında 72 Nobel ödülü sahibi bilim insanı Evrim Kuramı'nı destekleyen bildiriler yayınlamıştır. Buna ek olarak açılan davalarda evrim kuramının bilimsel olduğu kabul görmüş bir teori olarak kabul edilmiş ve okullarda okutulmasının devamına karar verilmiştir. Bilimsel camianın büyük bölümü, biyoloji, paleontoloji, antropoloji ve diger disiplinlerdeki görüngüleri açıklayan yagane kuramın Evrim Kuramı oldugunda hemfikirdir. 1987 de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına gore Amerika'daki doğa bilimleri alanında 500,000 bilim insanından yaklaşık %99.85'lik bir bolümünün evrim teorsini desteklediği ortaya konulmuştur. Evrim-yaratılış tartışmalarında uzman konumunda olan Brian Alters, doğa bilimleri alanlarında çalışan tüm bilim insanlarının %99.9'unun Evrim Kuramı'nı desteklediğini belirtmiştir. Benzer şekilde, dünyanın değişik ülkelerindeki bilimsel çevreler defalarca Evrim Kuramı'nın bilimsel olduğuna ilişkin bildiriler yayınlamıştır[3]. 1987 yılında Amerika'daki biliminsanları arasında yapılan bir araştırma, 480.000 bilim insanından sadece 700 bilim insanının yaratılışçı ve benzeri açıklamalara itibar ettigini, ya da Evrim Kuramı'na karşı şüphe duyduğunu göstermiştir. Ve bu 700 (%0.158) bilim insanından sadece küçük bir bölümü doğa bilimleri alanında akademik çalışma yapmaktadır [4]. Son yıllarda yapılan benzeri karşılaştırmalar, Evrim Kuramı'nı bütünü ile reddeden ya da ona karşı şüphe duyan bilim insanlarının oranının yaklaşık olarak %0.054 civarında olduğunu göstermiştir. Karşı çıkanların %75.1'i biyoloji dışındaki bilim dallarında çalışmaktadır. Yaratılışçıların bilimsel konsensüs konusundaki iddialarını çürütmek icin Amerika Ulusal Bilimler Akademisinin başlatmıs olduğu Steve Projesi [5] bu konuda verilebilecek iyi bir örnektir. Bu projenin amacı, isminde sadece Steve geçen bilim insanlarının kaç tanesinin Evrim Kuramı'nı desteklediğini ortaya koymak. Ortaya çıkan liste (Steve-o-meter) çoğunluğu biyoloji dallarında çalışan bilim insanlarını sıralamakta ve her türden yaratılışçıların, akıllı tasarımcıların (Yeni Yaratılışcı) yayınlamış oldukları listeden daha kalabalık olduğunu göstermektedir. Bilimsel konular, elbette kimin listesinin daha uzun olduğu temelinde tartışılmamalıdır, fakat dünyada bilim dünyasında bir çelişkinin olmadığını, tam tersine çok güçlü bir konsensüsün olduğunu göstermesi açısından güzel ve eğlendirici bir örnek olarak kabul edilmelidir.
  10. Ben biraz daha ayrıntılı anlatmaya çalışayım.Sözcük başlarında gördüğümüz le ve la birer harfi tariftir.Fransızcada karşılığı l'article (artikl) olan bu LE (lö okunur) ve LA belli tarif sözcüklerinin önüne gelir.Avrupa dillerinin çoğunda olmasına karşın Türkçede tarif harfi yoktur.Fransızcada bütün cins isimlerin önünde le veya la tarif harflerinden biri bulunur.İnsan ve hayvan gösteren isimlerde erkek olanların önüne le, dişi olanların önüne la gelir.Bir ismi öğrenirken bunun hangi harf tarifini de aldığını öğrenmek şarttır.Örneğin , kapı anlamına gelen porte sözcüğü la tarif harfini aldığından , bu sözcüğü öğrenirken sadece porte olarak değil la porte olarak hafızaya yerleştirmek gerekir.Sesli bir harfin önünde le, la (l') olur.Le oiseau denmez.L'oiseau olur. Türkçede ''bir'' sözcüğü sayı sıfatı olarak bir adet , bir tane anlamını verdiği gibi, (O bir makedir.Bu zor bir sorudur.O yararlı bir kitap mıdır? ) gibi cümlelerde sayı değil ,herhangi bir anlamında bir belirtme sözcüğü olarak kullanılır.İşte ''bir'' sözcüğünün bu anlamı Fransızcada UN VEYA UNE dür.UN (ön okunur) erkek cins olan sözcüklerin önünde kullanılır.(Le livre-un livre,le verre-un verre). UNE (ün okunur) , dişi sözcüklerin önünde kullanılır.(La porte-une porte; la maison-une maison).Le ve un yada la ve une bir arada kullanılmaz.Yani un le llivre denmez.Ya le livre ya da un livre şeklinde kullanılır.
  11. Moderatöre not.(Mailime gelen bu hikayeyi paylaşmak istedim.Telifle ilgili bir sorun olabileceğini düşünüyorsanız silebilirsiniz.Saygılar.) Bir varmış, bir yokmuş... Eski çağlarda, ülkenin birinde bir zavallı kişi varmış. Günlük yiyeceğinin bile yoksunu, çulsuzun biriymiş. Ama kötü yürekli de değilmiş hani... Bütün isteği başkalanna iyilik etmekmiş. İyilik etmek istermiş istemesine ama, bunun nasıl yapılacağını da pek bilmezmiş. Sıksık, - Aaah ah, denniş, bir gücüm yetse de şu insanlara hep iyilik etsem... Bu sözleri duyanlar sorarlarmış: - Peki, nasıl iyilik edeceksin? 0 da, - İyilik işte, dermiş, herkese iyilik edeceğim... Hele o günler bir gelsin, ben bilirim nasıl iyilik edeceğimi... Günlerden bigün dağ başında, «Tannm bana yardım etse de, ben de insanoğluna iyilik edebilsem.» diye mınl mınl mınldanırken, arkadan gelen bir yolcu, yaklaştıkça adamın bu sözlerini duymuş. - Merhaba oğul!.. demiş. İyilik yapmak isteyen adam başını çevirince, ak sakalı göbeğine kadar uzanmış bir yolcu görmüş. - Merhaba baba... demiş. - Nedir öyle kendi kendine konuşuyorsun, Tanndan bişeyler istiyorsun? Adam derdini, insanlara iyilik etmek için nasıl içinin yandığını dilinin döndüğü kadar anlatmış. Ak sakallı adam, - Senin gibi çok kişi başkalanna iyilik yapmak istemiştir çimdiyedek. Bu iyiliğin nasıl yapılacağmı bilseydin, bu kadar çok iyilik yapmak istemezdin. İnsanlara iyilik yapmak, kötülük yapmaktan daha zordur. Dünya kuruldu kurulalı bunu becerebilen çok az kişi çıkmıştır... diye adama akıl vermişse de, o dinlemez, - Ah, demiş, ben başkalarına benzemem. Hele bir öyle yere geçsem, bütün kötülükleri kaldıracağım yeryüzünden. Aç, susuz kalmayacak. Çıplak, çulsuz kalmayacak. Kavga dövüş kalmayacak.. . Bütün işleri yoluna koyacağım. Ak sakallı, - Çok istiyorsun ama, demiş, yapmak istediğin işin nasıl yapılacağını bilmiyorsun. Senden önce de senin gibi yapmak istedikleri işi bilmeyenler çok geldi geçti. Öbürü, - İyilik yapmaktan kolay ne var yeryüzünde... demiş. Sakallı da, - Eh, demiş, demek o kadar çok istiyorsun iyilik yapmasını, öyleyse buralarda durma. Durmadan gez dolaş... Öyle bir yer gelir, öyle bir zaman gelir, sen de istediğin yere yükselirsin.. . İyilik yapmak isteyen kişi, ak sakallının yalnız son sözlerini dinlemiş, almış başını yürümüş... Orası senin, burası benim, yıllar yılı gezimş dolaşmış. Her gittiği yerde, insanoğluna iyilik yapmak için, nasıl içinin yanıp tutuştuğunu anlatmış. Yine böyle gezip, dolaşıp dururken, bütün gün, sonra bütün bir gece yürümüş, gökbitimi ışırken, uzakta bir kent görünmüş. Bu kent çepçevre kale duvanyla çevriliymiş. Kente girilecek kapıyı bulmuş, içeri yönelmiş. Kapıdan kentin alanına girince şaşırmış kalmış. Nası şaşırmasın... Alan insanla dolu... Ben diyeyim yüzbin kişi, sen de üçyüzbin kişi... İnsan yığınının ucu bucağı görünmüyor. 0 da kalabahğın içine dalmış. Her kafadan bir ses çıkıyormuş. Adam, konuşulanlara kulak vermiş. Şöyle diyorlarmış: - Yurttaşlar! Ben sizin iyiliğinizi istiyorum. Beni padişah yapması için kargalara söyleyin. Kargalar beni padişah yapsınlar. Göreceksiniz. sizlere çok iyilikler edeceğim. Bu kentin ırmaklarından şerbetler akacak, kaldırım taşları altından olacak. Yağmur yerine gökten şurup yağdırtacagım. Bir eliniz yağda, bir eliniz balda olacak. Her Tanrının günü baklava börek yemekten artık bıkıp usanacaksınız. Öyle rahat edeceksiniz ki, rahat sizi rahatsız etmeye başlayacak. Sayın yurttaşlarım! Söyleyin kargalara, beni padişah yapsınlar. Bütün ağızlardan hep bu sözleri duyan adam şaşırmış. Bir de yanındakine bakmış ki, yıllarca önce kendisiyle bir dağ başında karşılaştığı ak sakallı göbeğindeki yaşlı adam değil mi... - Merhaba baba... demiş. Sakallı da, - Merhaba oğul... demiş. - Görüyorum,bu kentte herkes bitürlü konuşuyor. Öyleyse neden bağınp çağırıyorlar?.. diye ak sakallıya sormuş. Ak sakallı, - Herkes salt kendisinin iyilik yapabileceğini sanıyor, ama bu iyiliği nasıl yapacağını bilmiyor da ondan... demiş. - Bu insanlar hep böyle bağırışırlar mı? - Hayır. Seçimden seçime bağırırlar. Burada yılda bir seçim olur. Seçim zamanı gelince herkes kendisinin seçilmesini ister. - Neden? - Çünkü herkes salt kendisinin iyilik yapacağını sanır. Hepsi de iyilik yapmak ister. Kötülük yapmak isteyen hiç yoktur. - Ne seçilir burada? - Padişah seçilir... Bu ülke başka ülkelere benzemez. Başka ülkelerdeki gibi, burada padişahhk babadan oğula kalmaz. Her yıl halkın içinden yeni bir padişah seçilir. Seçilen padişah, söz verdiği gibi halka iyilik yaparsa padişah kalır, yapamazsa ertesi yıl yeni seçim yapılır. Şimdiyedek bir yıldan çok padişahlık eden çıkmadı. - Peki, neden «karga, karga!» diye bağırıyorlar? - Bu ülkede padişahları kargalar seçer de ondan böyle bağırıyorlar. Derken hava birden kararmış; Gökyüzünü bir karga bulutudur kaplamış. Karga bulutlarından güneş görünmez olmuş. Kargalar insanların tepesinde uçuşup gak gaaak diye bağırışırlarken, insanlar da, - Karga kardeş, karga kardeş, aman beni seç!. diye onlara yalvarırlarmış. Kargalar böylecene bağıra, uçuşa dursun, içlerinden iri bir karga yere doğru süzülmüş, iyilik yapmak için dağ bayır dolaşan adamın başının üstünde dönmeye başlamış. Dönmüş, dönmüş, en sonunda gak diye pislemiş. Sonra yine göklere yükselmiş. - Üçte bir padişah oldun, üçte bir padişah oldun! diye adama ünlemeye başlamışlar. Neye uğradığını şaşıran adam da, yanındaki Aksakal'a, - Nedir, ne oluyor?.. demiş. Aksakal, - Burada padişah seçimi işte böyle olur, demiş. Bir karga, birinin başına üç kere pislerse o kişi bu ülkeye padişah seçilir. Sen şimdi üçte bir padişah oldun, demektir. Dua et de, karga yine senin başını seçsin. Demeye kalmamış, karga yine fır dönüp o adamın başına bir daha etmiş. Alanı dolduranlar, - Üçte iki padişah oldun, üçte iki padişah oldun!.. diye bağırmışlar. Karganın üçüncü işini de yine o adamın başına yapmaması için, herkes kendi başını açip, - Karga kardeş buraya, karga kardeş buraya!. diye seslenerek kargaya yalvarıyormuş. Karga bu sözleri dinlememiş. Üçüncü kere de yine o adamın başını seçmiş. Bunun üzerine adamı, - Padişah oldun!.. diye alıp sallasırt ederek, omuzlannda saraya taşımışlar. Adam padişah olunca, kendisini padişah yapan kargalann bu iyiliğini unutmamış. Bütün bostanlardaki, tarlalardaki bostan korkuluklarını n kaldınlması için bir ferman çıkarmış. Kargaları taşlayan, kışlayanlan mahkemeye verip cezalandırmış. Bununla da kalmamış, her evin kargalara günde bir avuç yem atmasını buyurmuş. Halk, mırıl mırıl mınldanmaya başlamış ama, padişahın gozü kargalardan başkasını görmüyormuş. Böylece ilk yılı geçirmişler. Yeni seçime girmişler. O ülkenin kişileri yine kentin alanına toplanmışlar. Yine herkes kendisinin seçilmesi için kargalara yalvarmaya başlamış. Yine hepsi de insanlara iyilik yapmak istediklerini söylüyorlarmış. Kargalar bulut bulut gelmiş. Yine gök kararmış. Gak sesleri göklerde uğuldamış. Her yıl padişahı bir karga seçerken, bu yıl, padişahtan gördükleri iyiliğe teşekkür için, on karga birden gelip, eski padişahın başına üçer kere pislemişler. O adam yine padişah olunca kargaların bu iyliğini unutmamış, herkesin evinde yirmi karga beslemesini zorunlu kılmış. Kargalara, soğuktan, rüzgardan korunmaları için yuvalar yaptırmış. Kargalar beslene beslene büyüdükçe büyümüş, yağlandıkça yağlanmış. Her bir karga bir hindi kadar olmuş. Derken yine seçim zamanı gelmiş. Padişahı hiç sevmeyen halk mınldanmış durmuş, ama neye yarar, bu seçimde hindi kadar yüz karga birden üçer kere, yine eski padişahın başını beğenmişler. Üçüncü kere padişah olan adam, - Kargaların üstünde hiçbir bit bulunmayacak. .. Bitler ayıklanıp, kargalar temizlenecek. Kargaların ayaklarını cilalayacak, gerilerini yağlayacaksınız! diye ferman çıkartmış. Kargalar beslene, bakıla, koyun kadar olmuşlar, hem de gündengüne çoğalıyorlarmış. Bir zaman gelmiş, çoğalan, irileşen kargalar kente sığışamaz olmuş. Yine seçim zamanı gelmiş. Bu seçimde padişaha daha çok teşekkür için, beşyüz karga birden üçer kere yine eski padişahın başını beğenmiş. Padişah da, kargalara o kadar iyi baktırmış ki, kargalardan kendilerine kentte yer kalmayan insanlar, evlerini, yurtların kargalara bırakıp, dağlara bayırlara düşmüşler. Beslenen kargalar sığır kadar irileşmişler. Bir seçim daha olmuş. Havada sığır kadar iri kargalar uçmaya başlamış. Onların gürültüsünden kulaklar sağır oluyormuş. Kargalar, padişaha olan borçlannı ödemek için, bu sefer hep birden gelip, padişahın tepesine teşekkürlerini bırakmışlar. İnsanlar, yeniden seçilen padişahı saraya götürmek için yaklaşınca bir de bakımışlar ki, karga tersinden bir tepe... Padişah da bu tepenin altında boğulmuş, ezilmiş. Oradaki insanlar, sevinç içinde, yeniden, - Karga kardeş, beni seç. Karga kardeş, beni seç!.. diye bağrışmaya başlamışlar. AZİZ NESİN...
  12. Diese Geschichte ist zuviel umsstandlich aber ıch kann nicht spreche. Schrecklichen. korkunç Verfassung: durum , ruh hali Schweren: zor, ağır. Anweisungen: direktif, buyruk. Folgen:izlemek Sterben:ölmek Nahrhaftes:besleyici Wohlschmeckendes:lezzetli. Alltaglichem: gündelik. Verschlimmern: kötüleşmek Besprechen:görüşmek, hakkında konuşmak. Versuchen:denemek. Entspannen:kafayı dinlemek. Massieren:yetriştirmek Haufig: sık sık Wichtigsten:önemli Befriedigen:tatmin etmek Nachsten:Yakında Ganz: tüm, bütün
  13. Alle Frau sind Schwester mir der Teufel..
  14. Eine Frau begleitet ihren Ehemann zum Arzt.Nach dem Check-Up ruft der Arzt die Ehefrau allein in sein Zimmer und sagt:''Ihr Ehemann ist in einer schrecklichen Verfassung, er leidet unter einer sehr schweren Krankheit, die mit Stress verbunden ist.Sie müssen meinen Anweisungen folgen ,oder er wird sterben:Machen Sie ihm jeden Morgen ein nahrhaftes Frühstück.Zum Mittagessen geben Sie ihm ein gutes Essen, dass er mit zur Arbeit nehmen kann und am Abend kochen Sie ihm ein wirklich wohlschmeckendes Abendessen.Nerven Sie ihn nicht mit Alltaglichem und Kleinigkeiten, die seinen Stress noch verschlimmern könnten.Besprechen Sie keine Probleme mit ihm.Versuchen Sie ihn zu entspannen und massieren Sie ihn haufig.Er soll vor allem viel Teamsport im Fernsehen ansehen und am wichtigsten, befriedigen Sie ihn komplett mehrmals die Woche sexuell.Wenn Sie das die nachsten zehn Monate tun, wird er wieder ganz gesund werden.'' Auf dem Weg nach Hause fragt ihr Ehemann:''Was hat der Arzt dir gesagt..'' ''DU WİRST STERBEN'' antwortet die Frau....
  15. Üç çocuk olur mu sayın başbakan..Gel şunu dört yap ta dağıttığın kömürlerin makarnaların yanına bi de okey takımı koyarsın, sabiler evde vakit geçirirler hiç değilse kahvehanelere dekor olacaklarına.
  16. Patricia Petibon (born 27 February 1970) is a French coloratura soprano who has been acclaimed for her interpretations of French Baroque music. Born in Montargis, she initially studied plastic arts, then studied at the Conservatoire de Paris after earning a bachelor's degree in musicology, and won the Conservatory's first prize in 1995. Petibon has worked with William Christie; John Eliot Gardiner; Marc Minkowski; Nikolaus Harnoncourt and Concentus Musicus Wien; Robert Wilson and even the French Rap group Futuristiq. She has recorded the works of Lully, Charpentier, Rameau, Landi, Couperin, Handel, Gluck, Mozart, Haydn, Caldara, Bernstein, Barber, Bruno, Dello Joio, Debussy, Mancini, Méhul, Jommelli, Offenbach, Delibes, Poulenc, and Nicolas Racot de Grandval. Recently, she has been performing as Olympia in Offenbach's Les Contes d'Hoffman, in which she has a simulated nude scene. In June 2007 Petibon was to return as Olympia to the Vienna State Opera where in February 2006 she had sung Oktavian in Der Rosenkavalier. But she was replaced by Jane Archibald without any official statement or comment by the State Opera or by Petibon. Also Petibon's engagement at the Salzburg Festival 2007 was cancelled. In December 2007 Petibon gave an acclaimed recital at Vienna's Konzerthaus. In January 2008 Petibon sings in Francis Poulenc's Dialogues des Carmélites at the Theater an der Wien replacing another singer who fell ill. In July 2008 Petibon is scheduled to sing in five performances of the zarzuela Luisa Fernanda by Federico Moreno Torroba at the Theater an der Wien in Vienna (alongside Plácido Domingo and Maria José Montiel). Petibon is married to French composer Eric Tanguy, with whom she has a son, Leonard.
  17. Patricia Petibon Mozart Die Entfuhrung Aus Dem Serail 2003
  18. Patricia Petitbon chante Mozart, La Finta Giardiniera, K 196, Act 2 Aria "Vorrei punirti indegno
  19. 1965 Avurturalya .Piyano :Bob James ,Bas:Lary Rockwell,Bateri.Omar Clay I Can't Give You Anything But Love.Müzik.Jimmy McHugh, Söz.Dorothy Fields(1928)
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.