''biji tirkiye'' tarafından postalanan herşey
-
Diyarbakırspor'a Irkçı saldırılar devam ediyor....
Gaziantepspor taraftarlarının müsabaka öncesinde Diyarbakırspor taraftarlarının önünden Bursaspor şapka ve atkıları ile geçmesi ve seronomi yapılırken Bursaspor atkılarının açması ne kadar mantıklı? hizmet ettiğini biliyormu bu insanlar? Hiç sanmıyorum,Faşizan ırkçıların oyunlarına geliyorlar ve işin en acı tarafı bunu vatan sevgisi zannederek yapmaları....
-
Diyarbakırspor'a Irkçı saldırılar devam ediyor....
YİNE AYNI SLOGAN Dün (1 Kasım) Gaziantep'teki Kamil Ocak Stadı'nda oynana maçta Gaziantep, Diyarbakırspor'u 2-1 yendi. Hakemin altı oyuncusuna sarı kart gösterdiği maçın ardından Diyarbakırsporlu futbolculara tribünlerden "kahrolsun PKK" sloganları atıldı. Maçın ardından kulübün Başkanı Çetin Sümer, "Siyasi oyunlarla hak ettikleri puanların ellerinden alındığını" belirterek "gelecek hafta oynanacak Galatasaray maçına çıkmayacaklarını, takımına yönelik tavırlar sürdüğü taktirde ligden de çekilebileceklerini" söyledi. Sümer, "Bursaspor'da başlayan ve Gaziantep'te devam eden siyasi sloganlar, artık sonun başlangıcı oldu. Biz bu siyasi oyunlara alet olmayacağız" dedi. Diyarbakırspor Basın Sözcüsü Suat Önen de tezahüratları yapanları "kafatasçı insanlar olarak" niteledi. Gaziantepspor Kulübü Başkanı İbrahim Kızıl ise "Maçı esnasında Diyarbakırspor taraftarını rencide edecek bir durumun olmadığını, ancak maç sonrası Diyarbakırspor'un hakeme öfkesiyle birlikte olayların yaşandığını" savundu. "TAKIMA YÖNELİK IRKÇILIK YENİ DEĞİL, YILLARDIR SÜRÜYOR" İtalya'nın solcu taraftarlarıyla tanınan Livorno'yla Adana'da dostluk maçı yapan, gittikleri her yerde politik mesajlı pankartlarıyla dikkat çeken Adana Demirspor'un taraftar grubu Şimşekler'den Barış Ölçer, Diyarbakırspor'a yönelik ırkçı tavırların yeni olmadığını, takımın uzun yıllardır bu sorunu yaşadığını" söylüyor: "Diyarbakırspor'un gittiği neredeyse her deplasmanda benzeri sorunlar yaşanıyor. Özellikle de Türkiye'deki siyasi gelişmelerin en doğrudan yansıdığı alanlar olan tribünler, taraftar liderlerinin kışkırtmalarıyla alevleniyor." "Bu durumun çığırından çıkmış bir hal aldığını" ifade eden Ölçer, "Dünyadaki siyah-beyaz ayrımının Türkiye'ye Türk-Kürt ayrımı olarak yansıdığını" söylüyor. "Kürtlere yönelik ırkçı tavırlar son süreçte yeniden arttı. Taraftarlar süreçle ilgili tepkilerini en muhatabını Diyarbakırspor olarak görüyor gibiler." Ölçer, "Bu tip tezahüratların tribün liderlerinin siyasi görüşlerinden kaynaklandığını, taraftar gruplarındaki insanların bu liderlerin komutlarıyla hareket ettiklerini" kaydetti. "Sahaya futbol oynamak için çıkıyorlar ama bu tip hoş olmayan şeylerle karşılaşıyorlar. Yaşananlar Türkiye'de statlara sadece maç izlemek için gidilmediğini de gösteriyor." DAYANIŞMA Ölçer, "Şimşekler Grubu'nun konuyla ilgili adım atmak için toplanacağını ve iletişimde oldukları Diyarbakırspor Taraftar Derneği'yle dayanışmayı yükselteceklerini" söyledi. Bursaspor'la Diyarbakırspor arasında Bursa'da oynanan futbol maçı sırasında "PKK dışarı" sloganlarıyla başlayan olaylar şiddetle sürmüştü.
-
Bir Astsubayın Korkunç İtirafları...
Ben ne söylediğimi çok iyi biliyorum,federasyon tartışılabilir dedim,Federasyon ayrı bir devlet demek değildir,zaten iletimde böyle yazıyor zahmet edip buraya kopyalayana kadar o iletiyi okusaydınız keşke....
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Teşekkür ederi,yıllardır bunu anlatamıyoruz biz....
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Ben hiçbir halkaın haysiyetini tartışamam ve öyle bir cümlede kurmadım,lütfen,benim dediğim şudur (Her halk kendi tercihini kendileri yapar,onlar asimile olmayı kabullenmişlerse bu onların sorunudur,biz bu ülkede asimilasyona,tekleştiriciliğe karşı çıkıyoruz'' Ayrıca defalarca yazmaMa rağmen halen Kürtler sadece Kürtçe öğrensinler demişiz gibi bir hava yaratmaya çaışmanız yanlış bir tutumdur,defalarca yazdım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin Türkçe öğrenmesi bir zorunluluktur,ama isteyen kendi anadilinide öğrenebilmelidir,bu dilde tv,radyo,gazete vs. çıkartabilme,kitaplar yazabilme hakkına sahip olmalıdır,bu bizi bölmek değil birleştirmektir...
-
Diyarbakırspor'a Irkçı saldırılar devam ediyor....
Turkcell Süper Lig'in 11. haftasında oynanan Gaziantepspor Diyarbakırspor maçı sonrası, maçın hakemine tepki gösteren Diyarbakırspor Kulübü Başkanı Çetin Sümer, haftaya oynayacakları Galatasaray maçına çıkmayacaklarını söyledi. Diyarbakırspor Kulübü Başkanı Çetin Sümer, maçın ardından yaptığı açıklamada hakeme isyan etti. Sümer, "Söylenecek hiç bir şey yok. Galatasaray maçında sahaya çıkartılacak takım yok. Bizler bu takımı sıfırdan oluşturduk. Buradan deklare ediyorum. Diyarbakırspor kesinlikle ve kesinlikle Galatasaray maçına çıkmayacak. 3-0 hükmen mağlup olacaktır. Bu hatalar düzelmediği sürece benim burada taraftarıma bir zarar geldiyse bu sorumluğu kulüp başkanı olarak ben ve arkadaşlarım çeker. Galatasaray maçına kesinlikle ve kesinlikle hiç bir futbolcumuzu çıkarmayacağız. Yedi tane sarı kartla bu takımı katlettiler. Yazık bu takıma. Yani hakemlerin kendilerine saygıları yoksa bu takımın taraftarlarına ve bu takımın yöneticilerine saygıları olsun. Biz bunları haketmiyoruz. İlk günler birlik ve beraberlik mesajları içerisinde Türkiye'nin bir mozaiği olduğumuzu sürekli söyledik. Ama ne yazık ki görünen o ki değerli federasyon temsilcileri, gözlemcileri ve hakemleri bize haksızlık ediyorlar, yapılanlar orta üzgünüz"dedi. Daha önce Bursaspor maçına çıkmayacaklarını söylediğini hatırlatan Sümer "Herkes blöf yaptığımı zannetti. Bütün Türkiye kamuoyunun önünde söylüyorum Diyarbakırspor takımı, önümüzdeki hafta kendi evimizde oynayacağımız Galatasaray maçına hiçbir şekilde çıkmayacaktır. Ya bunlar kendilerini düzeltecek ya da bu takımı ligden çekeceğiz, bu kadar net söylüyorum" şeklinde konuştu. Her fırsatta Türkiyenin bir mozağiyi olduklarını söyleyen ve Türkiyenin en büyük birkaç şehrinden biri olan Diyarbakırspor kulübüne yapılanlar en büyük bölücülüktür...
-
Bir Astsubayın Korkunç İtirafları...
Defalarca yazdık,yine yazıyorum, Kürt'ler ayrı bir devlet is-te-mi-yor-lar,ama isimlerinin kürt olduğunun,dillerinin kürtçe olduğunun,ayrı bir halk olduklarının kabülünü istiyorlar,bu çözmek için ya anayasadaki bütn Türk'lük kavramları kaldırılıp hepimizi temsil edecek (Türkiyelilik,anadoluluk vb.) birşey kullanılmalı ve ülkemizde yaşayan herkesin Türkçe öğrenmesi okula gitmesi sağlanmalıdır,ancak kendi dilini öğrenme ve kullanma hakkıda herkese verilmelidir. Şimdi herkes dilini ğrenebilmelidir değince bazı arkadaşlarımız bunu eğitim Kürtçe olsun diye anlıyorlar,oysa Kürtçe dil eğitimi verilsin diyoruz umarım doğru anlaşılırız....
-
Bir Astsubayın Korkunç İtirafları...
Bir halkın dilini yasaklamışsınız,Kürdüm demeyi yasaklamışsınız,Kürtçe konuşanı,Kürdüm diyeni hapislere atıp işkencelerden geçirmişsiniz,sonrada bu halk neden dış mihrakların oyunlarına geldi diyemi soruyorsunuz,gerçekten ilginç. PKK'nin gelirinin büyük kısmının eroin işinden geldiğini bilmeyen varmı? Ama Pkk'nin başladığından bu yana 40.000 silahlı adamının öldürüldüğünü,ozamanlar 3-5 çapulcu diyen,tatilini bölmeyen yöneticilere,onlardan sonra göreve geliğte,her baharda Pkk'nin belini büktük,PKK artık bitti diye Türk halkını kandıranları sorgulayabiliyormusunuz? Bu sorun neden hep askere sevk ediliyor diye sorabiliyormusunuz? Ayrıca hiçkimsenin TSK silah bıraksın diye bir sözü yokken ortada böyle laflar çıkararaksözüm ona Türk halkını kandırma çabası içinde olanları neden görmüyorsunuz? Kürtler defalarca ''bizim sorunumuz Türk halkı ile değil'' demesine rağmen sanki bu sorun Türk ve Kürt halkları arasındaymış gibi bir izlenim yaratmaya çalışanları sorguluyormusunuz? Diyarbakırda yeşilkartlı insanlar diyorsunuzda,gidip o insanlara sorun bakalım kaçının korucu olmak istemediği için köyü yakılıp yıkılmışta göç etmiş diyarbakıra? PKK yaklaşık bir yıldır ateşkes ilan ediyorken devam eden askeri operasyonlar var.
-
Aşiti-Barış
Günlerdir akademisyenler, uzman gazeteciler, kanaat önderleri tartışıp duruyor. 'Açılım'ın neresinde hata yapıldı, dağdan inenlere görkemli bir karşılama yapılmasaydı bu iş aynı hızla sürer miydi, sürecin devamı nasıl gelecek, 'Türk kesimi'ni incitmeden nasıl yapılacak vs, vs. Ya onca 'bilirkişi'nin dediklerini bir araya getirip anlamlı bir sonuç çıkarmaya benim zekam yetmiyor ya da herkes oynuyor. Ya kimse samimi değil, ya da ben uzaylıyım. Bu memlekette hep bu iki duygu arasında yaşar bazıları zaten: *****, uzaylı mı? Koca koca adamlar oturup saatlerce tartışıyor ama hep asıl sorunun kenarında kıvırıp duruyorlar. Başbakan 'Açılım' müjdesini verirken, neredeyse 6 aylık bir zaman diliminde bu işin tamamlanacağını söylerken de aynı duygulara kapılmıştım. Kimse de çıkıp, 'Yahu Başbakan, güldürme bizi. Bu işin dünya örnekleri bırakın ayları, yıllarca sürdüğünü gösteriyor' dememişti. Şimdi bu koca adamlar, 'Devlet Baba'lar ve 'bir kısım' medyamız 'Şok' başlıklı haberlerle ortalığa elektrik vermeye devam ederken, ben hala anlamamakta ısrarlıyım! Yani bu Başbakan, yıllardır süren savaşın bir tarafının, çocukları dağdan inince koşa koşa karşılamaya gideceğini bilememiş miydi? Savaşın sona ereceğine dair en küçük bir umudun bile yüz binlerce kişiyi böylesine bir coşku seline sürüklemesini bu koca adamlar, bu medya anlamıyor mu yani? Hadi onlar bilmiyor, devlet bilmiyor mu? Bunlar, CHP'nin, MHP'nin ve hala gücünü koruyan savaş rantiyelerinin bunca direnişinden sonra 'Türk' kesimini provoke etmek için her şeyi yapacağını da mı bilemediler? Şu 'kamuoyu'nu, istedikleri gibi yönlendirme, yönetme gücünü bildiğimiz bunlar, neden önce kamuoyunu hazırlamadılar? Bu çok mu zordu? Şimdi açılıma verdikleri molanın nedeni bu 'sürpriz' mi? Elbette hayır. Ana mesele 'devlete güven' meselesidir... Ne pahasına olursa olsun korunan asıl 'kırmızı çizgi' budur. Bu uğurda nice katliamlar, cinayetler, faili meçhuller karanlığa gömülür. Ama bir yandan da bir 'kağıt parçası', TSK'nin 'en üst düzey'den çabasına rağmen ortaya dökülüverir. Yani iktidar sahiplerinin neyi ne kadar açmak istedikleriyle ilgili açılım da! Açılımın ilk şartı; o kırmızı çizgiyi geçmektir. AKP, istese bir düğmeye basmak kadar kolaylıkla 'bir kısım' medya kuruluşunu harekete geçirir, ve aylar önceden bu yönde kamuoyunu hazırlayacak bütün PR (halkla ilişkiler) çalışmasını yapardı... AKP niye bunu yapmadı, yapmak istemedi? Çünkü devleti dönüştürme iddiasıyla, vatandaş partisi olarak iktidara gelen AKP, artık sistemin göbeğine oturmuş, devletle barışmış bir partidir. Devletin yalnızca kendisine yönelen tehditkar yanıyla çatışan AKP, bunu da 'masum, mazlum, cesur, demokrat' gibi sıfatlarla oya tedavül etmiştir. Örneğin sürece tekrar dönüp bakınca; TSK'nin 'Bilgi Destek Planı'nın DTP ile ilgili kısmının, AKP'nin de 'Bilgi Destek Planı' olup olmadığı önemli bir soru işareti olarak ortada durmaktadır. Nereden bakarsanız bakın AKP, mecbur kaldığı 'Açılım'ı devletle ahengini bozmadan yapmaya çalışıyor. Bu 'ahenk'de, 'Açılım'ın sınırlarını belirliyor. Önüne getirilip konmuş 'Açılım'ı, iki ***** değnek misali ortadan tutmaya çalışıyor. Hem devleti, AKP'nin iktidarını sağlamlaştırmak üzere biçimlendireceksin, hem oy kaybetmeyeceksin hem de Kürtleri 'eşitlik' temelinde değil, 'yetinmek' temelinde bir çözüme ikna edeceksin! Olmuyor elbet, olmaz da. Bugün olsa, yarın ya da gelecekte bir gün yeniden bir 'Kürt Sorunu' olacaktır. AKP'nin bugün geri adım atarak, savaş çığırtkanlarının hakimiyetine terk ettiği 'Türk' kesimine, Güneydoğu'da uygulanan imha politikaları teşhir edilmeden, 'Türk' halkının vicdanı, adaleti sürece dahil edilemez. Başbakan bu basiret, bu cesareti gösteremediği için geriledi. Gerilerken de DTP'ye yıkılarak sıyırtmaya çalıştı. DTP'yi ve tüm Kürtleri linçe bıraktı. Peki Başbakan'ın gösteremediği cesareti, Kürt sorunu üzerinde sürekli konuşan kanaat önderleri, akademisyenler, uzman gazeteciler, aydınlar, demokratlar niye göstermiyor? Niye yayın kuruluşlarını bu yönde harekete geçirmiyor? DTP'nin bunu yapma olanağının sınırlı olduğu açıktır. Kaldı ki; bugüne dek oluşan 'önyargı' ve 'koşullanma'ları ancak onu yaratanlar değiştirebilir! Ama DTP'nin de yapacağı şeyler vardır. Barış grubunun gelişinden sonra yaratılan zemini iyi değerlendirmeli, Avrupa'dan geleceklere de miting düzenlemek gibi inatlaşmaları parti politikalarına hakim kılmamalıdır. AKP'yi doğru çizgiye çekmek ya da daha önemlisi niyetleri açığa çıkarmak, DTP'nin üstleneceği rolle ve süreci yönetme becerisiyle mümkün olacaktır.
-
Bir Astsubayın Korkunç İtirafları...
Sayın Fuzuli,olaya böyle yaklaşırsak,yani Pkk neden hala var diye,şunuda sorgulamak gerekmezmi ''PKK neden ortaya çıktı'' şimdi bana dış mihraklar masalını alıntılamayın lütfen,hiç bir örgüt yada devlet halk desfeği olmadan 26 yıl yaşayamaz,hemde 40.000 kayıp vermesine karşın,peki halk desteği neden var? Demekki halkı etkileyen,buna iten gelişmeler var bu ülkede,peki nedir bu gelişmeler? Halkın bir kesimini asimile etme,aslından koparma çabaları ve bu halkın buna tepki olarak 28 kez isyan etmiş olması bu isyanların hepsininde askeri yöntemlerle çözülmeye çalışılması,yani çözümsüzlük politikaları,bugün geldiğimiz noktada Genelkurmay başkanı bile bu sorunun askeri çözümlerle çözülmesinin imkansız olduğunu söylüyorsa emekli olan üst kademe koutanlar bunu söylüyorsa,biraz daha belirginleşir sorunun ne olduğu ama doğru mantıkla bakarsanız....
-
Cumhuriyetin Gözü Yaşlı çocukları....
Cumhuriyetin Gözü Yaşlı Çocuklarına... Uğur Kaymaz’ım ben. 21 Kasım 2004’te örgüt üyesi diye, Mardin Kızıltepe’de 12 yaşında çocuk bedenine 13 kurşun sığdırabilen ve babam Ahmet’le ölen o çocuğum ben. Uğur Mumcu’yum ben. Gazeteciyim. 24 Ocak 1993’te karlı bir kış günü arabama konan bombanın havaya savurduğu ve failleri hala daha bulunamayan “Bir pulsuz dilekçe”yim ben. Erdal Eren’im ben. 12 Eylül cuntasının, 13 Aralık 1980’de, asılmaya engel 17 yaşımı 18 yaparak astığı, asanlara suçsuzluğunu haykıramayan, “Katillerrr…” diyemeyenim ben. Deniz Gezmiş’im. Ülkemin ABD Emperyalizmi altında inim inim inlediğini gören ve asılma pahasına söyleyenim ben. Şimdi, o zaman söylediklerimi, utanmadan... asılmadan, kahraman olarak ve benim niçin öldüğümü sormayarak söylüyorlar beni asanlar. Hasret Gültekin’im ben. 1993’te, 22 yaşımda Sivas’ta Madımak Otel’de 37 kişiyle canlı canlı yakılan, yakanları affedilen, iki ay sonra doğan oğlu “Roni”yi göremeyenim ben. Sabahattin Ali’yim ben. 1948’ de yazdığım yazıdan tutuklanan, “Aldırma gönül aldırma” deyip Kırklareli’nde faili meçhule kurban giden. Sabiha Sertel’im ben. İftiralarla 1945’te yakılan “Tan” gazetesinde yazan, yurt dışına çıkma zorunda kalan. Nazım Hikmet’im. Dünyanın bildiği ülkemin bilmediği, işine gelmediğiyim ben. Nezihe Muhittin’im ben. 1923’te “Kadınlar halk fırkası”nı kuran ama kadınların “Oy” kullanma hakkı olmadığı için partisi kapatılan. Güldünya Tören’im ben. Öncesinde, Devletin beni öldürmek isteyen aileme teslim ettiği, sonrasında hastanede yatağımda infaz edilirken kapımda nöbet tuttuğu, “Töre” ve cinsiyetçi sistemin cellatlarıma teslim ettiği. Medine Bircan’ım ben. 2002’de Çapa Tıp Fakültesinde sağlık karnesinde başörtülü fotoğrafım olduğu için kanser tedavisi yapılmayan “Cumhur”. Karneme başı açık fotoğraf için uğraşırken oğlum, son nefesini verenim ben. Hrant Dink’im ben. Şu malum Ermeni. Daha çok yeni 19 Ocak 2007’de arkamdan, ense kökümden beni vuran “Puşt” kurşuna “Ürkek güvercin” haliyle karşı koyamayanım ben. Demokrasi, barış, özgürlük, kardeşlik ve birarada yaşamaktan başka birşey istemeyen. 301’e adanan bedelim ben. Musa Anter’im ben. 92’de “Barış”a arabuluculuk için çağrılıp Jitem’ce katledilen. Mustafa Suphi’yim. Sürmene açıklarında Topal Osman tetikçisi kahya Yahya’nın boğduğu 14 candan biriyim ben. Özgürlük şehidi, derin devlet’in ilk icraatıyım ben. Eşim “Mara”nin Topal Osman’a ganimet sunulması ve kapatma yapılmasıyla kahrolanım ben. Hüseyin Avni Ulaş’ım ben. Birinci Mecliste Demokrasi istediğim, “Tek adam” diktatörlüğüne karşı durduğum, muhalif olduğum için tasfiye gören, İzmir suikasti ile ilişkilendirilen, İstiklal Mahkemesinden aklanan, sefalet ve yoksulluk içinde ölenim ben. İskilipli Atıf Hoca’yım. Şapka devrimi öncesi yazdığım risale nedeniyle devrim sonrası idam edilen, “Kendimiz olma” adına didinen, iki gün mecliste idam sehpasında sallandırılanım ben. Mehmet Akif Ersoy’um ben. Cumhuriyet’in marşını yazan, “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” diyen, ülkemden Mısır’a “Tehcir” edilen, ülkeme hasret “Küskün” ölenim ben. Cavit Bey’im ben. Maliye Nazırlığı yapan, şan, şöhret, makam, ikbal gören, “Memleketin ihtiyacı toprak değil insan’dır” diyen ama beş parasız ölen. Eşi ve çocuğuna arkadaşlarının bakmak zorunda kaldığı, öldüğüme değilde, “İsnadsız” iftiralarla böyle öldüğüme kahrolanım ben. Behice Boran’ım ben. Hem TİP’in hem Cumhuriyet’in milletvekili. Kadın’ım, mücadele edenim, çile çektirilen ve sürgünde 77 yaşımda ölenim ben. Said Nursi’yim. Nam-ı diğer adı “Çile” olanım, “Sürgün” olanım ben. İnsanına, toprağına hasret yaşatılan, Necip Fazıl’ın deyimiyle “Çin İşkencesi ” ne tabi tutulanım ben. Bülent Tanör’üm ben. Öldükten sonra tüm “Dava”larını kazanan, Cumhuriyet savunusuna sığınıp Kemal Alemdaroğlu’nun her türlü haksızlığı yaptığı ve yaptığıyla kaldığıyım ben. Aziz Nesin’im. Bana suç “İsnad” edenlerin yaşı kadar kitap yazan, ülkemi dünyaya tanıtan ama hep çektirilen, yakılmak istenen. Adnan Menderes’im ben. Önce baş’a “Tac” edilen sonra Yassıada’da “Hiç” edilen. Devlet’i korurken Devlet’in korumadığıyım ben. Ahmed Arif’im ben. Memleket sevgisini şiir şiir işleyen, “Hasretinden prangalar eskittim” dedirten, çile yazan, çile kuşananım ben. Ahmet Kaya’yım. “Acı çekmek özgürlükse/ Özgürüz ikimizde” diyen, “Kürtçe” konuşulsun istediğim için “Medyatik linç” le yok edilenim ben. Ali Şükrü Bey’im ben. Trabzon mebusuyum 1. mecliste. Muhalifim, “Tan” Gazetesinde yazarım düşüncelerimi. Boztepe’den, yattığım yerden izlerim evlatlarını Topal Osman’ın eliyle yemesini Cumhuriyet’in. Aram Esayan’ım ben. 6-7 Eylül’de küçücük dükkanı ile hayata asılan, kimliğini savunan, ülkesini seven, eğilmeyen, kırılmayan, bükülmeyen ama Ermeni olduğu için başına herşey gelenim. Resik Hüseyin’im ben. Babam Seyit Rıza ile Dersim’de 1937’de idam’a birlikte giden. 17 olan yaşı aynı gece 21’e çıkarılan. Suat Derviş’im ben. “Fosforlu Cevriye”yim. Romancıyım, Feminist’im ama çilemi de 1953-63 yıllarında yazdıklarımın hoşa gitmemesi nedeniyle İsveç ve Fransa’da çekenim ben. Türkan Baştuğ'um ben. Birinci Meclisin 18 kadın mebusundan Antalya mebusu. Atatürk’ün “Bu mecliste Başbuğ benim, sen Baştuğ ol” dediğinde soyadı değişenim ben. Evet... Biz hepimiz bu Cumhuriyet’in gözü yaşlı çocuklarıyız. Kurduğumuz Cumhuriyet yaşıyor, biz yaşamıyoruz. 84 yıldır ağlıyor, acımızı içimize akıtıyoruz. Biz… hepimiz… Cumhuriyetin gözü yaşlı çocuklarıyız. Ve... bu kadar da değiliz. ŞİNASİ HAZNEDAR
-
Bir Astsubayın Korkunç İtirafları...
Sayın Fuzuli,bakın PKK veya DTP yada birbaşkası,benim burada yazdıklarımı dikkali ve önyargısız okuyan herkes benim herkesin hatalarını ortaya koyma çabası içerisinde olduğumu görecektir. Öyle ki; Dtp'nin gelen barış grubunu karşılama törenini aynı gün ve devam eden günlerde yanlış bulduğumu hiçkimsenin bir birinin değerine saygısızlık etmemesinin bu barış sürecinin doğru ilerlemesi için önemine dikkat çektim,burada yazdığım bütün yazıların ve hatta bulunma amacımın aklımın yettğince barış umutları adına,yapılan yanlışları ve yapılması gereken doğruları yazmaktır. Gelelim yazınıza,PKK'nin başlangıcına bakarak sanki günlük gülistanlık bir ortamda bir anda ortaya çıkmış ve ortaya bu günkü sorunlar çıkmış gibi bir izlenim verilmiştir hep halkımıza,oysa bunun böyle olmadığını,içinde ufacık bir araştırmacı ruh olan,önyargıları olmayan herkes anlar, DTP'nin talepleri; DTP ne istiyor? Demirtaş, Atalay ile yaptıkları görüşmede konu başlıklarının gündeme gelmediğinin altını özellikle çizdi. DTP'nin daha önce açıklanan talepleri şu başlıklar altında özetlenmişti: 1 Demokratik bir cumhuriyetin ruhuna uygun sivil bir anayasa oluşturulsun. 2 Anayasa'nın 66. Maddesi'nde 'Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür' deniliyor. Anayasa'da etnisiteyle ilgili ayrıntılara yer verilmesin. Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı vurgusu öne çıksın. Türkiye Cumhuriyetinin çok etnikli yapısı Anayasa'nın ruhunu yansıtan giriş bölümünde vurgulanabilir. 3 Kültürel haklar ve anadille ilgili talepler: Anayasa'daki anadil sınırlamaları ve eğitim hakkı önündeki engeller kalksın. Basın yayın alanında anadil kullanımıyla ilgili sorunlar giderilsin. Propaganda yasakları kalksın. Kamu kuruluşlarında ve sosyal-kültürel alanda anadilin kullanımı önündeki engeller kaldırılsın. 4 Yerel yönetimler ekonomik, siyasi ve kültürel açıdan güçlendirilsin Bu anayasanın değişmesi gerektiği herkesce bilinen bir gerçektir. Yeni anayasada Türklükte,Kürtlükte Türklükte olmasın,Türkiyelilik olsun deniliyor (yani ortak yanlarımız ön plana çıkarılsın. Sanırım 3.madde yeterince açık,şimdi bu taleplerden hangisi bölücü ALLAH aşkına....
-
Bir Astsubayın Korkunç İtirafları...
Fuzuli bir insanın söylemek istediği ancak bu kadar yanlış anlaşılabilir,yada yanlış yorumlanabilir (umarım kasıt yoktur) Bakın PKK binyıl daha savaşsa TSK'yı yenemez,ama PKK'de bitmez,anlatmak istediğim bu gözyaşı sürer gider,bunu engellemek için en doğru yok müzakere etmektir,''onunla görüşmem,bununla konuşmam,o kimki'' vs.vs. gibi tavırlar Türkiye hiç bişey kazandırmaz,kaldıki Kürt halkının talepleri çok insaflı ve insani taleplerken. Şehit olan,gazi olan insanlar ve onların yakınları,onların acıları bizim acılarımızdır,onlar bizim insanlarımızdır ve herzaman başımızın üzerinde yerleri vardır,ama dişe diş,kana kan mantığı doğru değildir,hangi savaş bu mantıkla yürütülmüştür bugüne kadar ve eğer yürütülseydi dünyada insan kavmi kalırmıydı?
-
Bir Astsubayın Korkunç İtirafları...
Yeni gelen Pkk'liler Hapse atılsa ne olacaktı? Bu sorun çözülecekmiydi? 1999 yılında hapse atıldılar sorun çözüldümü? işkence,hapis,inkar vs.vs. bu sorunu çözmedi,çözemezde ölmekte öldürmekte çözmez. Öyleki 40.000 Pkk'linin öldürüldüğü söyleniyor,5.000'de asker,korucu sivil halk,ayrıca 17.000 Faili Meçhul,yakılan köyler,göç ettirilen milyonlar,hapislere atılan 10.000'ler,harcan milyar dolarlar sonuç ne?
-
Radikal: DTP'nin 'Cumhuriyet' açılımı
Bunlar uzun yıllardır görmek istediğimiz görüntüler gerçekten,Trt Şeş'in canlı yayınında Van valiliğinin düzenlediği konser faaliyeti vardı,orada Kürtçe şarkılarla coşan kalabalıkların ellerin ay yıldızlı Türkiye bayrakları vardı,bu beni çok umutlandırdı ve sanki Kürt ismi ile devlet sevgisi yanyana gelemezmiş gibi bir izlenim vermek isteyenlere bakın görün insanların değerlerine saygı göstermeye başlayınca birlik nasıl oluyormuş diyesim geldi......
-
Bir Astsubayın Korkunç İtirafları...
Biz demiyoruzki Pkk'liler yakalanmasın; Elbette bu askerin ve polisin işidir,elbette mücadele etmek zorundadırlar ama sorun şu,yakaladıklarının cezasını kim nasıl verecek,hukukun üstün olduğu her ülkede bu sistem ''kolluk kuvvetlerinin suç işleyeni ele geçirmesi,adli birime sağ salim ulaştırması ve adli birimin yaptığı yargılama sonucu verdiği kararı uygulama'' şeklindedir,ama bu itiraflar işlerin öyle yürümediği konusunda aklımızı epey kurcalıyor...
-
Hani Yalandı?
Anayasa ve yasalar çerçevesinde açılan hiçbir parti ile ilgili yorum yapmak yada onu bitirme planları yapmak Tsk'nın yada başka bir kurumun işi değildir,Tsk kendi başına buyruk bir kurum değil Savunma bakanlığına bağlı bir kurumdur,eğer bir konuda çekinceleri varsa bunu iletirler başkada birşeye karışma hakları yoktur,hele hele halkın oyu ile meclise girmiş partileri yargılama ve bu yargılamada vardığı sonuca göre bitirme planları yapma gibi bir hakkı asla yoktur.....
-
Hani Yalandı?
Ordunun görevi halkın seçtiği kişilerin oy kaybetmeleri için çalışmak değildir,Türkiyede halkın yüzde 47'sini almış Akp ve halkın yüzde 5'inin oyunu almış Dtp'yi bitirme planı yapma hakkı hiçkimsede yoktur burada halkın yüzde 52'sinin iradesi vardır,kaldıki halkımız Hakkariden edirneye orduya hiçbirzaman düşman olmamıştır,ancak ordunun komuta kademesinde bulunanlar kimi zaman kendilerini halk üzerinde tasarruf sahibi sayıp,halkın değer yargılarını değiştirme çabasına girmişlerdir...
-
Hani Yalandı?
Tsk muhalifliği diye nitelenen bu raporun gerçek çıkması halinde bunun Tsk'nın halk muhalifliği olduğunuda kabul edecekmisiniz acaba merak ediyorum?
-
Kimse Ölmesin diyedir bu haykırışımız....
Arkadaşım biz asker ölsünmü diyoruz? Yada ölen veya sakat kalan askerlerin çektiği acıları bilmiyormuyuz... Elbette bu çok çok zor bir durumdur,bir anne düşünün ki bir çocuğu gözünden bile sakınarak büyütüyor ve 20 yaşına getirdiği bu fidanı askere gönderiyor,bu fidan birilerinin kirli savaşı uğruna canını,kolunu,bacağını,gözünü kaybediyor bu fidan ve ailesi bunu vatanı için yaptığından dolayı gururlu ama çocuğunu kaybetmenin acısı içlerinde... Bir başka anne düşünün,oda çocuğunu fidan gibi besliyor,gözünden sakınıyor,çocuğuna kendi anadilinde isim koymak istiyor engelleniyor,çocuğu okula başlıyor,her sabah mensubu olmadığı bir ırk üzerine yemin ettiği için rahatsız oluyor ''ben Türk değilim,neden bana Türklük üzerine and içiriyorlar'' sorgusu hep aklında okuldan içeri giriyor,annesinden ve çevresinden hiç duymadığı bir dilde eğitim anlamıyor,onun önce o dili öğrenmesi gerekiyor,akşam olup eve dönüyor,Tv açıyor,babasının herzaman söylediği şarkılardan birini duymak için,ama o tv'de onun dilinde konuşan bir kanal yok,devlet baba onun anadilini sakıncalı görmüş yasaklamış çünkü,sonra birgün dağda hayvan otlatırken yanına silahlı birleri geliyor ve bu yasaklamalara karşı mücadele edeceklerini kendisininde onlara katılmasını istiyor......... Sonrasını siz getirin,siz olsanız ne yapardınız?
-
Bir Astsubayın Korkunç İtirafları...
Bu teşekkür ettiğiniz insanlar Terörist dedikleri kişilerle devleti aynı kefeye koyduğumuzu ima edip bize veryansın edenler değilmi? Eee şimdi neden devletin yaptığı her yanlışta dağdakileri devletin yaptıkları ile lıyaslıyorlar ilginç.....
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
''Her toplumun kendi dilini konusabilnesi ve gelistirebilmesi tarftari olma'' konusunda Boşig defalarca bunların haklı olduğunu yazdı ama bunların sağlanması için gerekli olan düzenlemeleride bölücülük ile nitelendirdi,yani kimse resmi-ortak dilimiz Türkçe olmasın,kimse Türkçe öğrenmesin demedi burada,özellikle ben defalarca Türkçenin öğrenimi zorunlu hale getirilmelidir ama bu zorunlu kelimesi kendi anadilini unutturarak ve onu redderek değil,anlaşabilmek adına olmalıdır anlamında kullandım,bugün ülkemizde bir anne baba kendi çocuklarına istedikleri ismi koyamıyorlar,şehirlerin,köylerin,dağların,tepelerin değiştirilen ismini çoğu kimse telaffu bile edemiyor,çünkü bunlar gerçek ismi değil,tarihten gelen şahıs ve yerleşim birimi isimleri sırf Kürtçe oldukları için değiştirildi,ben bugün memleketimdeki Bütün köylerin,ilçelerin ve dağların Kürtçe ismini biliyorum ama zoraki değiştirilerek psikolojik savaş maksatlı verilen Türkçe isimleri duyduğumuzda neresi olduğunu bilmiyoruz,anlatmaya çalıştığım şeyi umarım anlarsınız,örneğin çocuğuna Hêvî ismini vermek isteyen birine hayır kürtçe isim kullanamazsın deniyor o insanda gidip Türkçesi olan Umut ismini kullanıyor,bu onur kırıcı bir durumdur.... Biraz karmaşık cümleler oldu ama içimden geldiği gibi yazdım umarım demek istediğim anlaşılır...
-
Kimse Ölmesin diyedir bu haykırışımız....
Polisin attığı gaz bombasıyla yaralanan 18 aylık bebek (Mehmet Uytun) Diyarbakır devlet hastanesindeki 10 günlük yaşam savaşını kaybetti. Devletin valisine göre "göstericilerin attığı taşlarla", ama öte yandan devletin doktorunun raporuna göre ise; "metal aksamlı bir cisim tarafından yaralanmıştır" deniliyor. Bu kafa karıştırıcı ve tutarsız açıklamalar yirmi beş yıllık savaş süresince hep tekrarlandı. Ancak Kürtler ve vicdan sahipleri bu açıklamaların ardındaki gücün kudretinden haberdardı. Türkiye’de kavganın, kışkırtmanın, kaosun yarattığı puslu havadan beslenenlerdi tabi bunlar. Bu kudret statükoydu. Kendini muhafaza etmek için etrafına baruttan bir duvar örmüş sözlerini hançerden seçmişti. Çocuklar durmadan ölürken, insanlar yaşamaktan heves almazken kılı kıpırdamayan düzen bir ses verdi o da açılımdı. Ülkeye coşku, ülkeye umut kıvılcımları düştü birden. Artık çocuklar ölmeyecekti belki. Bir belki bile insanların sevinç kundağından güvercin havalandırmaya yetti. Belki ülkeye barış hakim olacaktı. Özgür olacaktı ülke. Belki Ceylan bir daha elini ve ayaklarını gövdesinden ayıran bombalarla ölmeyecekti. Mehmet gaz bombalarına rastlamayacaktı. Sonra; Dağlardan ülkeye umut çoğalsın diye güç, özgürlük çoğalsın diye güç geldi. Coşku pınarı lıkır lıkırdı. İnsanlar barışı kucaklıyordu. Kollarının arasından yükselen kalp atışları güvercin uçuruyordu gökyüzüne. Kimseye saldırmadılar, kimseyi vurmadılar. Sabahlara kadar şarkılar söyleyip barışı haykırdılar. Kekre tadın zehrini duymamak acıyı duymamak içindi bütün bunlar. Nazlı uykularını serdiler yeni güne. Savaş bitecekti çünkü. Savaşın bitmesi herkesin faydasınaydı çünkü. Artık ölmeyecekti kimseler. Bebekler kefen değil kundakta uyuyacaktı, hamaklarda sallanacaktı. Sonra… Sonra; Statüko gocundu, şehitler ölmez dedi, kanları yerde kalmaz dedi. Kandan kına yakmalı dedi. Kınayı ülkenin saçlarına sürecekti, avuç içlerine, serçe parmağına. Dedi; Kürtler barışa sevinemez. Ana dilini konuşamaz. Kimliğini savunamaz. Gocundu statüko. Kim demokrasiyi konuşursa, kim ki hak, hukuk, adaletten söz ederse keserim ve başa dönerim dedi. Ellerimi kurdun başı, sözlerimi hançerin ucu ederim dedi. Salkım söğüt, panjur güneş gelen umuda hırladı. Peki Şehitler nasıl ölmeyecek? Eğer barışa sevinilmeyecekse, coşulmayacaksa, haykırılmayacaksa, uğruna uykusuz kalınmayacaksa. Şehitler nasıl ölmeyecek? Sizin bildiğiniz bir yöntem varsa siz söyleyin. Şehitlerin ölmemesi için savaşın bitmesi gerekmiyor mu? Bebeklerin ölmemesi için silahların susması gerekmiyor mu? Hiç kimse kusura bakmasın. Şehitlerin ölmemesi için savaşın durması, savaşın durması içinde cesur adımların atılması lazım. Anneler çocuklarının intikamını haykırdıkça gözyaşlarından kurtulamaz. Babalar başka çocuklar ölmesin demedikçe yürekler sızıdan çıkamaz. Ve bu savaş sürer, çocuklarımızı kıyımdan geçirir, mezar taşları da gözyaşı ve acının şahidi olur. O zaman şehitler ölür.
-
"GÜLER ZERE ÖLÜRSE TÜRKİYE EKSİK KALIR"
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’nin mahkûm koğuşunda aylardır yatan Güler Zere için hazırlanan raporda “Güler Zere yaşamının son evresinde” dendi Hâlâ bürokratik adli mekanizmalar arasında dosyası bekletilen Güler Zere hakkında, tedavi görmekte olduğu Balcalı Hastanesi’nce düzenlenmiş son durum raporlarının değerlendirmesini Türk Tabipleri Birliği (TTB) Kanser Danışma Kurulu adına TTB Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy yaptı. Dün TTB İstanbul Şubesi’nde yapılan basın açıklamasında Prof. Dr. Gürsoy, “Rapora baktığımızda, Güler Zere’nin tıbben geriye dönülmez bir sürecin içinde bulunduğu artık tartışma götürmez bir durumdur. Zere hakkında, infazının iyileşinceye kadar tehirini sağlayarak ya da Cumhurbaşkanı’na tanınan ve toplum vicdanını temsil eden yetkisini kullanarak, Zere’ye vedalaşma ve huzur hakkı verebilir” dedi.
-
Hani Yalandı?
Başbakan Yardımcısı Arınç: Darbe planına adı karışanların tamamı açığa alınmalıdır. Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un “kâğıt parçası” dediği “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı”nın gerçek olduğunun ortaya çıktığını söyleyen Arınç, “Şimdi gereğini yapma zamanı. Ordu şaibelerden arındırılmalı” diye konuştu. Planın gerçekliğini gösteren son deliller üzerine Genelkurmay, belgeyle ilgili yeni bir soruşturma başlattı. TSK bu gelişmeyi, belgenin basına sızmasını “vahim” diye nitelendirerek duyurdu Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Arınç, darbe planına ilişkin yeni bilgi ve belgelerden sonra hiçbir şeyin gizli kalamayacağının ortaya çıktığını söyledi. Her kurumun şeffaf ve hesap verebilecek bir konuma gelmesini isteyen Başbakan Yardımcısı Arınç, “Ortaya çıkan son durum, bu planı hiç kimse inkâr etmiyor. Önce ‘bu bir kâğıt parçası’ dendi. Ama şimdi öyle olmadığı ortaya çıktı. Şimdi sıra savcılarımızdadır. Onlar bunun için gerekeni yapacaklar. Bu işe dahil olan kim varsa mutlaka ortaya çıkmalı” dedi. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a da çağrıda bulunan Arınç, şöyle devam etti: “Ben bir bakanım. Bana bağlı bir kurumda bir bürokrat adı bir yolsuzluk olayına karıştığında anında açığa alırdım. Şimdi Sayın Başbuğ da bu işe adı karışan kişileri bence açığa almalı. Yargılama sonuçlanana kadar. Ve bizim olan ordumuz bu ve benzer şaibelerden arındırılmalı ve yıpratılmamalı.” Erdoğan: Devlet zan altında kalır İrticayla Mücadele Eylem Planı’na ilişkin gelişmelerle ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan da dün yeni açıklamalar geldi. Temaslarda bulunmak üzere Pakistan’da bulunan Başbakan Erdoğan, “Temennim odur ki şu andaki yazılanlar, çizilenler veya söylenenler doğru çıkmasın, yanlış çıksın. Böyle bir bedeli Türkiye Cumhuriyeti Devleti kaldıramaz. Özellikle de Silahlı Kuvvetlerimizin böyle bir zan altında kalmasını da tabii hazmetmek kabul edilebilir gibi değil’’ dedi. Erdoğan, “Ben tabii medya üzerinden Genelkurmay Başkanı ile konuşmak istemem, ama döndükten sonra zaten haftalık rutin görüşmemiz oluyor. Belki bu görüşme vesilesiyle bir araya geldiğimizde bu konuyu muhakkak görüşeceğiz. Önemli bir konu ve aramızda bu konuyu görüşerek süreci değerlendiririz’’ diye konuştu. Andıç’ın itirafı ‘Bilgi Notu’nda Ergenekon savcılarına ihbar mektubuyla birlikte dört ek daha gönderen subay, mektubunda Taraf’ta 7 Nisan 2008 tarihinde manşetten yayımlanan “Koç da andıçlandı” haberinin de doğru olduğunu gösteren bir iç yazışma Subay, “Bilgi notu” başlıklı tek sayfalık yazıda, haberin ardından Genelkurmay Başkanlığı’nda soruşturma açıldığını ve haberin doğrulandığını söylemişti. Tek sayfalık elektronik yazışmayı da savcılara mektupla birlikte göndermişti. İşe o “Bilgi Notu”ndan satır başları. 1- Bu bilgi notu; 7 Nisan 2008 tarihinde bir gazetede yayımlanan Sivil Toplum Örgütleri ile ilgili habere ilişkin olarak yapılan inceleme hakkında bilgi sunmak maksadıyla yapılmıştır. TSK’yı yıpratmak, bu kapsamda bazı kişi ve kuruluşların isimlerini açıklayarak onları ordu karşıtı grubun yanına çekmek, bazı personelinin isimlerini açıklayarak onları yıpratmak ve baskı altına almak, benzer konularda araştırma yapılması ve bilgi toplanmasına yönelik gayretleri caydırmak, kamuoyunu yönlendirmek, haberi yayımlayan ve kullanan medyanın tanıtımını yapmak ve okuyucu kitlesini artırmak maksadıyla bahse konu dokümanın haber konusu yapıldığı kıymetlendirilmektedir. 2- Habere konu olan çalışma Toplumsal Gelişimi Destek Faaliyetleri (TGDF) kapsamında işbirliği yapılabilecek Sivil Toplum Örgütlerinin belirlenmesi maksadıyla, 29 Temmuz 2004 tarihinde başlamış Nisan 2006 ayı açında ilgili makamlara arz edilmiştir. İstihbarat Başkanlığı ile koordineli sürdürülen STÖ’lerle ilgili çalışma sonunda hazırlanan doküman, bir adet CD’ye kaydedilmiş ve İstihbarat Başkanlığı’nda talepte bulunan Şube Müdürü’ne elden teslim edilmiştir. Söz konusu haberin gazetede yayımlandığı gün başlatılan inceleme kapsamında; a) J. Teknik İstihbarat Analiz Timi, söz konusu dosya hakkında işlem yapılan üç bilgisayar geçmişteki kayıtların iz takibi maksadıyla incelemeye alınmıştır. Aynı araştırmaya paralel olarak MBBS Timi, merkeziağ sistemine dahil internet kayıtlarının geriye doğru incelenmesine başlanmıştır. 3- Üç hafta süren idari inceleme sonucunda, söz konusu dosyaların güncellenerek ve şifreli olarak iki ayrı bilgisayarda muhafaza edildiği belirlenmiş, aynı bilgisayarlardan çeşitli teknik ve yöntemlerle bahse konu dokümana nüfuz edilerek bilgilerin dışarıya çıkarıldığına yönelik herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmamıştır. 4- Aynı araştırmada gazetede çıkan haberin imza içermediği ve evrak niteliği taşımadığı, İstihbarat Başkanlığı’na ait bilgisayarda yapılan teknik incelemede, dokümanın CD’den bilgisayara kaydedildiği belirlenmiştir. Gazetede yayımlanan bilgilerin, yeni bilgilerle geliştirilen dokümanın güncel halini değil, kaydedilerek İstihbarat Başkanlığı’na verilen CD’deki dosyalarda mevcut bilgileri içerdiği tesbit edilmiştir. Adı geçen doküman hakkında yapılan araştırmaya destek sağlayacak şekilde, Nisan 2007 tarihli bir dergide çıkan doküman hakkında yapılan işlemlerin birlikte değerlendirilmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir. 5- Sonuç olarak; J. Teknik İstihbarat Analiz Timi tarafından İsihbarat Başkan-lığı’na verilen ve aynı şubede ilgili bilgisa-yara kayıt için kullanıldığı belirlenen CD hakkında yapılan işlemlerin incelenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. (Geçen yıl, ihlaller ve personel hataları nedeniyle, bahse konu CD’nin işlem yapıldığı dairede görev yapan yüzbaşı rütbesinde bir subayın ordudan atıldığı ve binbaşı rütbesinde bir subayın mesajla tayin edildiği tesbit edilmiştir.) 6- Bilgi ve evrak güvenliğine yönelik olarak alınan tedbirlerin ve uygulamaların geliştirilmesi kapsamında; iz takibini zorlaştıran internet sistemine bağlı olmayan bilgisayarlar başta olmak üzere, personel hatalarını önleyecek ve caydıracak yeni önlemlere ihtiyaç olduğu, TSK internet sisteminde yapılan kayıt, güncelleme ve dağıtım işlemlerinin iz olarak sistem tarafından kaydedildiği ve gerektiğinde bu izlerin süreci sorgulamak maksadıyla kullanıldığı yönündeki bilgilerin caydırıcılık sağlayacak şekilde personele duyurulma-sının faydalı olacağı değerlendirilmektedir.