Zıplanacak içerik

''biji tirkiye''

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

''biji tirkiye'' tarafından postalanan herşey

  1. Hadi sizin dediğiniz gibi yapalım ki zaten olması gerekende odur,Pkk sempatizanı ve Diğer Kürtleri ayıralım,örneğin kendimden örnek vermek istiyorum,Ben bu yaşıma kadar hiçbir yasadışı faaliyete karışmadım,bu bayrağın bayrağım,ülkeninde ülkem,Türk'lerinde kardeşim olduğu düşüncesinde olan bir Kürdüm,benim dedem doğu cephesinde mücadele etmiş ve gazi ünvanı almış bir Kürt'tür,ben dedemle her zaman gurur duydum,duymayada devam ediyorum,onun ve arkadaşlarının kurduğu bu ülkeyede sahip çıkıyorum ancak; Dedemin kurulması uğrunda mücadele ettiği,kanını döktüğü bu ülkede bana dedinin ırkından olduğunu inkar et,dedenin dilini yok say dendi,okula başladım,her sabah Türk'lük üzerine yemin ettirildim,halbuki ben Kürt olarakta,''Ne mutlu Kürdüm Diyene'' diyerekte bu ülkeyi çok sevebilirim,yada neden her sabah varlığımı Türk varlığına armağan ediyorum ki ben? Bu kadar bağnaz bir yapı olabilirmi,evet ben Kürdüm bununla gurur duyuyorum ama benim Kürtçeyi öğrenmem,konuşmam,müzik yapmam,Kürtçe konuşmam neden bu ülkeyi bölecek bir durum teşkil etsinki? İşin en ilginç yanı ise son zamanlarda çevremde ve Tv'lerde bu konu ile ilgili konuşanların hemen hepsinin bir yerlerden göç ederek gelmiş kendini Türk sananlar olması ve bunların Türk'çülük/Turancılık yapma çabalarıdır,Dtp'nin kapatılmasına gelecek olursak,İddanamede Pkk üyesi oldukları söylenen Milletvekilleri ile ilgili işlem yapılmayıp,Sayın Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'la İlgili işlem yağılmış olması,Partinin hiçbir aşamasında yer almamış olan Sayın Leyla Zana'nın,Şırnak belediyesinde hayvan toplamakla görevli Abdullah İsnaç isimli çobana siyasi yasak getirilmiş olaması bu kararın ne denli siyasi olduğunu zaten ortaya koymaktadır.....
  2. ''biji tirkiye'' şurada bir başlık gönderdi: Politika Bilimi
    Gazetemi açmış okuyorken bir köşe yazısı dikkatimi çekti. Veysi Sarısözen'in yazısı bazı şeyleri çok net bir şekilde ortaya koyuyordu. Bende bu yazıyı değerli forumdaşlarımla paylaşmak istedim,sizlerinde okuyunca belki bazı soruları sorma cürretini gösterebileceğininz ümidiyle yayınlamak istedim.... Veysi Sarısözen..Günlük Gazetesi
  3. Elbetteki gideceklerdir,tıpkı bizlerin köyümüzü yakanlarla ilgili başvurduğumuz ve devletin mahkum olduğu tazminatlar gibi tazminatlara mahkum olacak yine devlet,dünya uygulanan çifte standardı görecek,sonra birileri çıkacak diyecekki ''yav bu avrupalılar bize çifte standart uyguluyorlar'' ee sen kendi vatandaşına çifte standart uygulayınca iyiydi demi.....
  4. Ben ortada gerçek bir Türkiye Partisi yada Türkiyenin sorunlarına çözüm olabilecek parti öremiyorum,Askerden geldikten sonra 4 Ay boyunca işsiz gezmiş biri olarak Türkiyenin genel sorunlarına yaklaşım ve Türkiye Partisi olabilme konusunda en doğru adımları Akp'nin attığını görüyorumTürkiyedeki en yüksek oya sahip diğer 3 partiye baktığınız zaman Chp : Zümre partisi haline gelmiş ve bu zümrenin dilek ve şikayetlerine uygun,birazda şoven duygularla hareket eden bir partidir. Mhp : Türk Milliyetçiliği yapan ülkedeki diğer etnik ve dini grupları dışlayan bir tutum içerisindedir. Bdp : Her ne kadar söylem olarak Türkiyenin genel sorunlarına doğru bazı çözümler getirsede,tutum ve davranışlarıyla Bir kısım Kürt halkından başkası tarafından benimsenmesi mümkün görünmemektedir. 2011 seçimlerinde benim şahsi görüşüme göre Akp :%35-38,Chp :21-23,Mhp :15-17,Bdp :6-7 arası oy alacaktır,Bdp'liler seçime bağımsız girecekler ve mecliste 30'un üzerinde millet vekiliyle yer alacaklardır,Akp tek başına Hükümet kuamayacak ve bu 3 partiden biriyle koalisyon oluşturacak ve bu partide büyük olasılıkla Mhp gibi görünmektedir ve bu koalsyonun sonucu ülke için pekte içaçıcı görünmemektedir. bu yazdıklarım belki biraz kahinliğe kaçmış olabilir ama bu benim şahsi düşüncemdir....
  5. Keşke herkes dürüst olsa azıcık bile olsa,adanada Mhp'li çıkıp ''********'' derken yada,Bülent Arınç çıkıp ''Yaratık'' derken sus pus olanlar,şimdi çıkıp adaptan usluptan bahsediyorlar,peki hangi yüzle? Diyarbakır Cumhuriyet başsavcılığı soruşturma başlatmış Sayın Baydemir hakkında,şimdi sormak gerekmezmi,Adana Cumhuriyet Başsavcısı nerede? Ankara Başsavcısı nerede?
  6. Unutmamak gerekirki bu ülkede Atatürk'ün ismi üzerinden rant elde etmeye çalışanlarda var,tıpkı şehit cenazelerinden rant sağlamaya çalışanlar gibi,Atatürk'ün ülkenin kurtuluşu için çabalarına ve çalışmalarına halkın saygı ve sevgini kullanarak oy devşirmeye çalışanlar var,neyseki son zamanlarda gerçekleştirilen oparesyonlarla silivri cezaevine kapatıldılarda ülke insanları kendi özgür iradeleriyle bir nebze olsun düşünme noktasına geldi,bunların siyasi uzantıları her nekadar mecliste onların avukatlığına soyunsada bu onların terör yanlısı oldukları gerçekliğini ortadan kaldırmaz....
  7. İzmir'de casusluk yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan 3 kişi, adliyeye sevk edildi. Suçlamaları kabul ettikleri öğrenilen zanlılar, Ege'deki askeri bilgileri yurtdışındaki bir ülkeye 50-1000 Euro'ya verdikleri iddia edildi. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin, casusluk iddiasıyla önceki gün gerçekleştirdiği operasyonda gözaltına alınan tur operatörü N.H. (65), akrabası olan çamaşırhane işletmecisi A.H. (42) ve serbest meslek sahibi İ.Ş'nin (38), sorguları tamamlandı. Zanlıların evlerinde ele geçen askeri bölgelerle ilgili bilgi, görüntü ve fotoğraflar ile yaklaşık 1 yıldır istihbarat birimlerinin takibinde elde edilen veriler üzerine, sorgulamalarında suçlamaları kabul ettikleri öğrenildi. Zanlıların, Muğla ve İzmir'deki askeri yerleşik bölgeler, askeri araç hareketliliği, plakaları ve seyir güzergahları, bölgedeki askeri limanlara gelen Deniz Kuvvetleri'ne ait gemiler ile Ege Bölgesi'nde TSK'nın gerçekleştirdiği tatbikatlarla ilgili bilgi, görüntü ve fotoğraf temin ettikleri, bu bilgileri maddi menfaat karşılığında yabancı bir ülkenin birimlerine aktardıkları iddia edildi. 500-1000 EURO ALIYORLARDI Birbirlerinden habersiz olarak hareket eden zanlıların, sıkça yabancı ülkeye giderek bilgi ve belge aktarımı yaptıkları, gelen talep doğrultusunda bazı bölgeleri ve hareketliliği görüntüledikleri, bilgi değerine göre karşılığında 500-1000 Euro arası değişen para aldıkları ileri sürüldü. ELE GEÇİRİLEN MALZEMELER Zanlıların ev ve iş yerlerinde yapılan aramalarda film negatifleri, askeri tesislere ait görüntü ve fotoğraflar, doküman ve krokiler, çok sayıda CD, dizüstü bilgisayar, 4 telsiz, 4 fotoğraf makinesi, 2 video kamera, 11 cep telefonu, 9 sim kart, hafıza kartları, yön gösterme cihazı, ruhsatsız 1 av tüfeği ele geçirildiği bildirildi. Zanlılardan akraba olan N.H. ile A.H'nin, bilgi aktarımı yaptıkları ülkede yakınlarının yaşadığı da ileri sürüldü. ADLİYEYE SEVK EDİLDİLER N.H, A.H. ve İ.Ş, sorgularının tamamlanmasının ardından ''Gizli kalması gereken bilgileri siyasi ve askeri casusluk yaparak yabancı bir ülkeye vermek'' suçlamasıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. Öte yandan, zanlılar, adliye götürülüşleri sırasında, gazetecilerin soruları üzerine iddiaların asılsız olduğunu söyledi. ANKARA'NIN BİLGİSİ DAHİLİNDE İzmir Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, istihbarat birimlerinin uzun süredir devam ettirdikleri takip sonrası, Başbakanlık, İçişleri ve Dışişleri Bakanlığı'nın bilgisi dahilinde, Muğla Bodrum'da A.H ve N.H'yi ve İzmir'de ise İ.S'yi ''casusluk'' yaptıkları iddiasıyla gözaltına almıştı.
  8. ALPER TAN Herkes takip ediyor. Çok düşündürücü olaylarla karşılaşıyoruz. Neredeyse her gün yeni bir skandal patlıyor. Ortaya çıkan skandalların çoğu TSK ile ilgili. Birileri “Ne oluyor birader? Ne halt ediyorsunuz diye sormaya çalıştığında ise, “TSK yıpratılmaya çalışılıyor” veya son zamanların moda tabiriyle “TSK’ya karşı asimetrik psikolojik harekat yapılıyor” numarasıyla mazlumları veya masumları oynama açıklaması yapılıyor. Peki toplum bu numaraları yiyor mu? Hayır yemiyor. Neden yemiyor şimdi birkaç örnek sıralayalım: Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesini benimsemiş. TBMM’nin duvarında öyle yazıyor. Peki TSK ne yapıyor? Milletin büyük çoğunluğunun oylarıyla iktidara gelen hükümeti devirmek için TSK içinden bir cunta 27 Mayıs 1960 darbesini yapıyor. Halkın seçtiği başbakanı ve bakanları düzmece mahkemelerle idam ediyor. Köpek davası, bebek davası gibi konular ileri sürülerek halkla dalga geçiliyor. Ordu içinde faaliyet gösteren derin odaklar 1970-80 arasında sağ-sol çatışmaları organize ederek ülkeyi karıştırıyor. Sonrada ülke karıştı gerekçesiyle 12 Eylül darbesi yapılıyor. Bu defa darbe yapan ordu içinde bir cunta değil. Hiyerarşik düzen içinde bir darbe yapılıyor. Bu darbeden sonra ABD yönetimi “Bizim çocuklar yaptı” diyerek gerçek faili açık ediyor. Yine halk iradesi ile iktidara gelen hükümet 1997 yılında, bu defa farklı yöntemlerle darbe yapılıp görevden uzaklaştırılıyor. Halkın rağbet etmediği partilere koalisyon kurduruluyor. Hükümeti görevden uzaklaştırmak için düzmece Aczmendi tarikatı oluşturuluyor. Ali Kalkancı’lar, Fadime Şahin’ler derin saksılarda yetiştirilip provokasyon için piyasaya sürülüyor. 27 Nisan 2007 tarihinde TSK’nın WEB sitesinde Kur’an okuyan çocuklar, ilahi okuyan kızlar, mütedeyyin kesimler tehdit ve tehlike olarak gösteriliyor. Halkın inançları tahkir ve tezyif ediliyor. TSK’nın en üst komutanları işi gücü bırakıp halkın seçtiği hükümetleri yıkmak için sabah akşam darbe planı hazırlıyor. Ülke içinde hazırlanan planlar Hudson’da tartışılıyor, olgunlaştırılmaya çalışılıyor. Ülkede yaşayan sosyal grupların birbirlerine düşürülmesi için komplo planları hazırlanıyor. TSK içinde belli grupların çeşitli terör örgütleriyle iç içe çalıştıkları ortaya çıkıyor. TSK seçimlere doğrudan veya dolaylı müdahil olmaya çalışıyor. genaraller, ast üst demeden herkese kafa tutabiliyor. Ülkede yaşayan herkese tepeden bakıyor. Peki bunu neye dayanarak yapıyor? Bu halkın dişinden tırnağından artırarak ödediği paralarla aldığı maaşına, yine o paralarla alınan tanka, topa, silaha dayanarak yapıyor. Halkın ve ülkenin düşmanlardan korunması için kurulan ordu ve alınan silahlar halkın bizzat kendisine doğrultuluyor. Halkın iradesi hedef alınıyor. Ülkenin her yanında kimin başı örtülü, kimin açık, kim Alevi, kim Kürt, kim Ermeni, kim Rum bunları fişleyen ordu Dağlıca’da, Aktütün’de karakolları basılıyor bunlardan haberdar olamıyor(!). Tokat’ta askerlerimiz tuzağa düşürülüyor. Bunları bilemiyor(!). Neden bilmiyor? Çünkü komutanlarımız Çukurambar’da başbakan yardımcısı nasıl imha edilir onu araştırmakla meşgul. Siyasete nasıl yön verilir, halk nasıl maniple edilir onunla meşgul. Ülke sınırı yol geçen hanına dönmüş, 700 bin askerle çeyrek asırda 3-5 bin teröristle başa çıkılamamış kimin umurunda. PKK saldırdı mı savaş uçaklarını kaldırır milletin parasıyla milyonlarca Dolar’a alınan bombalar dağlara taşlara boşaltılır, halkın gazı alınır, “Mehmetçiğin kanı yerde kalmayacaktır” gibi birkaç klasik palavra atılır ve nasıl olsa sonra unutulur. Ama Mehmetçik ölmeye devam eder. Nasıl olsa analar bedavadan doğurup mecburen komutanların emrine veriyor. Sorun yok. Nasıl olsa babalar, analar, evlatları şehit olduğunda “Bir oğlum daha var. Onu da vermeye hazırım diyor.” Ne ala. Biz de çıkar “TSK’ya karşı asimetrik psikolojik harekat yapılıyor” deriz. Nasıl olsa bu halk, “Muhakkak komutan iyi bir şey söylüyordur” diye düşünür. Nasıl olsa cumhuriyet tarihi boyunca ordumuz 1974’te Kıbrıs çıkarması hariç hiçbir savaşa girmese de dünyanın en güçlü ordularından biridir. Diyeceksiniz ki savaşmayan ordunun en güçlü ordu olduğunu nereden bileceksiniz? Olur mu canım. On yıllardır kendi halkıyla savaşan ve savaşı hiç kaybetmemiş başka bir ordu var mı dünyada? Sözü uzatmanın anlamı yok. Herşeyin olduğu gibi halkın tahammülünün de bir sınırı var. Tiyatro oynamaktan vazgeçmenin zamanı geldi ve geçiyor. Herkesin aklını başına toplaması lazım. Askeri de siyasetçisi de, kimse milleti enayi yerine koymasın. Daha fazla ileri giderseniz ya da bu umursamazlığa devam ederseniz. Bu millet sorar: Bu ordu kimin ordusu? Bu siyasetçi kimi temsil ediyor diye. Genelkurmay’ın da muhalefetinde kendine gelmesi lazım. Hükümet ise halkın karşısına çıkıp yakınmak yerine sorunlara neşter atacak çözümler üretmesi gerekir. Hükümetin her türlü yasayı çıkarma gücü varsa yakınma hakkı yoktur. Milletin verdiği desteğin hakkını ödemesi gerekir. Anayasal değişiklikler için de gayret ve çalışma gerekiyor. Ama hükümet ve Meclis ağırdan alıyor. KAYNAK: www.kanalahaber_Alper TAN_24.12.2009
  9. Genelkurmay Başkanı Başbuğ Trabzon’da bir gemide konuştu, Doğan Grubu’nun üç gazetesinde benzer başlıklarla manşet oldu. Genel başlık, sert mesaj ağırlıklıydı. Hani adama sormuşlar, ‘’Adın ne?’’ diye, ‘’Mülayim’’ demiş. ‘’Sert olsan ne yazar’’ demişler.Biji Tirkiye : (Aynen Katılıyorum,Hadi kışlana,söyleyecek bişeyin varsa,sen bağlı olduğun bakanlığa söyle,yerini bil) Mesele aynen o. Şimdi durum şu. Sokaklar biraz karıştı, eczacılar, itfaiyeciler, Tekel ve demiryolu işçileri yollarda. Hükümet zor durumda havası hakim. Gitti, gidiyor yani. Olabilir de. Her ülkede hükümetler metal yorgunluğuna uğrar, yıpranır. Son kullanma tarihinin dolup dolmadığına karar verecek olan sandıkta oy kullanacak halktır. Aynı şekilde, demokratik bir sistemde askerin rolü, anayasa çerçevesinde çizilmiştir. Demokratik bir ülkede genelkurmay başkanının görevi ikide bir basının karşısına çıkıp ‘’Güneş müftüsü’’ gibi her konuda fetva vermek değildir. Demokratik bir ülkede demokratik bir basının görevi de, bir kamu görevlisinin çok anlam içermeyen konuşmalarını manşete taşımak değildir. Şimdi hükümete ömür biçtiler, tabanını zayıflatmak için bitleri kanlandı. Orgeneral Başbuğ’un fırkateyn dedikleri gemi konuşmasıyla onu manşete taşıyan medya grubu arasında bir dayanışma açıkça görülüyor. Hürriyet, Milliyet ve Vatan’ın askerin suçlandığı hiçbir konuya cevap vermeyen bu konuşmayı manşete taşıması bu işbirliğinin açık göstergesi. Kafes’i, 33 askerin ölümünü, amiralleri, Şemdinli’yi, Ergenekon’u sorgulamayan, hatta sahip çıkan bu grup Başbuğ’un konuşmasına sahip çıkıyor. Başbuğ askerler silahları niye yeraltına gömdü anlatmıyor, teğmenler komutanlarına niye suikast girişiminde bulundu hiç değinmiyor. Darbe planları, azınlıklara yönelik suikast girişimlerinden de sözetmiyor. Peki, Başbuğ ne diyor? ‘’Niye bu gemide konuştum anlarsınız?’’ diyor, hayır anlamadık. Müneccimmiyiz, ne anlatmak istiyorsanız açıkça söyleyin. Zihninizi mi okuyacağız? O kadar konuşuyorsanız, ne demek istediğinizi açıkça söyleyin. Ama okurlara seçenekler sunabiliriz. İşte size 4 şıklı bir soru. a) Türkiye bir deniz ülkesidir. Deniz Kuvvetleri önemlidir. c) Emekli olunca tekne alıp balığa çıkacağım. d) Kafes’e sahip çıkıyorum.Biji Tirkiye :(Bence en ağır basan şık) Bir sorusu daha var, onda da ‘’Neden Trabzon, anlarsınız’’ diyor. Onu da anlamadık. İşte 4 şıklı bir soru daha. a) Lazları sevdiğim için. Trabzonspor’a Fenerbahçe maçı öncesi moral vermek için. c) Deniz kenarı olduğu için. d) Ogün Samast’ın memleketi olduğu için.Biji Tirkiye :(Bence en ağır basan şık) Bu sorulara ilşkin cevaplarınızı 3 gün içinde genelkurmay.org.tr köşesine yollayın. Doğru bilenler arasında çekilecek kurada 3 ulusalcı birer boru, pardon lav silahı, ruhsatlı bir kaleşnikof veya bir kağıt parçası yazma hakkına sahip olacak. Durum aynen böyle. 33 askerin yani 33 gencecik evladımızın karanlık bir biçimde öldürülmesi olayını ihmal diye geçiştirebilen bir asker olabilir mi? Bunu sorgulayanlardan hesap soran bir asker olabilir mi? İhmali olanların hesap vermediği demokratik bir ülke ordusu olabilir mi? (Herkes beraat etmiş, Şemdinli gibi.) Bu gerçeği sorgulamak yerine, sorgulayanları susturmaya çalışan bir askere sahip çıkan demokratik bir medya olabilir mi? Bu bir ortaklık. Bir kısmı yüzde 60, bir kısmı yüzde 30 hisseye sahip. Genel kurulun seçtiği yönetimden memnun değiller ve yerinden etmek için işbirliği yapıyorlar. Geçmiş deneyimlerine bakarsak, pek şansları yok. Ama asıl acı olan Doğan Grubu’nun 3 gazetesinin askeri manşetle çıktığı gün, Ertuğrul Özkök’ün CNNTürk’e çıkıp ‘’Aydın Bey çok demokrattır’’ demesi. Doğru, o zaman ben de din alimiyim. Yerseniz. Star Gazetesi
  10. Türkiye, ne zaman Kürt meselesi ile ilgili köklü çözüm arayışlarına girse süreç kanlı eylemler ve provokasyonlarla kesiliyor. Geçmişten ders alınmamış olacak ki, silahlar, bıçaklar, sopalar ellerde yine bazı gruplar sokaklarda. Oysa bu 'kurgulanmış kavga'da pek çok değerimizi yitirdik. Geçmişe baktığımızda Turgut Özal'dan Eşref Bitlis'e, Adnan Kahveci'den Uğur Mumcu'ya ve adını sayamayacağımız binlerce masum vatandaşımızı bu uğurda feda ettiğimizi görebiliriz. 'Derin Devlet'in işi olarak görülen cinayetlerin zamanlamasının Kürt meselesinin konuşulduğu dönemlere denk geldiği de... Kaybedilen isimlerin tamamı bu haftaki Aksiyon Dergisi'nde yer aldı. Dergi, kapak dosyasında Kürt meselesine siyasi ve demokratik çözümün konuşulmaya başladığı 1990 yılından itibaren süreci irdeleyen bir analiz yayımladı. Çarpıcı bilgiler içeren analizde yapılan suikastlar ve provokasyonlar irdeleniyor. Kürt meselesi ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkilendirilen kanlı olaylarda bir çok önemli isim ortadan kaldırılmış. İşte o isimler: Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas: 26 Eylül 1990'da ilk sivil MİT Müsteşarı olma hayaline kavuşamadan öldürüldü. Özal'a yakınlığıyla bilinen Abas, Kürt meselesinin sivil çözümünden yanaydı. Başbakanlık Başmüşaviri emekli Korgeneral Hulusi Sayın: 30 Ocak 1991'de öldürüldü. 1989 yılına kadar OHAL Asayiş Birlikleri Kolordu Komutanlığı görevinde bulunan Sayın, Kürt meselesinin sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini savunuyordu. HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın: 5 Temmuz 1991'de polis kimlikli kişiler tarafından alınarak öldürüldü. Cenazesinde de kalabalığın üzerine ateş açıldı, Diyarbakır savaş alanına döndü. JİTEM adının karıştığı bu cinayet Kürt sorunundaki en büyük provokasyonlardan biri olarak görülüyor. ANAP Milletvekili Adnan Kahveci: Mayıs 1992'de Özal'a sunduğu Kürt raporunda: "Askeri çözümle hiçbir ülke çözüme ulaşamamıştır." ifadelerini kullandı. Kahveci bir yıl sonra şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetti. 72 yaşındaki Yazar Musa Anter: 20 Eylül 1992'de Diyarbakır'da öldürüldü. Gazeteci Uğur Mumcu: 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu öldürüldü. Öldürülmeden önce PKK-Devlet ilişkisini irdeleyen bir kitap üzerinde çalışıyordu. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis: 17 Şubat 1993'te şüpheli bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Cumhurbaşkanı Turgut Özal: 17 Nisan 1993'te vefat etti. Eşi Semra Özal hala eşinin öldürüldüğünü savunuyor. Özal'ın ölümü Kürt meselesini çözme çabaları ile ilişkilendiriliyor. HEP kurucularından Mardin Milletvekili Mehmet Sincar: 4 Eylül 1993'te faili meçhul cinayetleri araştırmak için gittiği Batman'da öldürüldü. Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın: 22 Ekim 1993 tarihinde Lice Tugay Komutanlığı bahçesinde alnından vurularak öldürüldü. PKK çok sansasyonel bir eylem olmasına rağmen Bahtiyar Aydın cinayetini hiçbir zaman üstlenmedi. Jandarma İstihbarat Astsubayı Hüseyin Oğuz yıllar sonra yaptığı açıklamada Aydın cinayetinin arkasında JİTEM olduğunu söyledi. Aydın, Kürt sorunun sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini savunuyordu. Eski Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı emekli binbaşı Ahmet Cem Ersever: Duruşma için gittiği Ankara'da öldürüldü. Cesedi 4 Kasım 1993'te bulundu. PKK'yla mücadele adına yapılan kanunsuzlukları ve uyuşturucu ticareti gibi yasa dışı faaliyetleri mahkemede açıklayacağını söylemişti. Behçet Cantürk: 24 Ocak 1994'te öldürüldü. Bu tarih, dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in "Elimizde PKK'ya yardım eden Kürt işadamlarının listesi var, hesap soracağız" açıklamasından sonraya rastlıyor. Bu süreçte Savaş Buldan, Hacı Karay'ın da içinde bulunduğu pek çok işadamı infaz edildi. Gazeteci Metin Göktepe: 8 Ocak 1996'da öldürüldü. Sabancı Holding Yönetim Kurulu üyesi Özdemir Sabancı, Haluk Görgün ve Nilgün Hasefe: 9 Ocak 1996'da Sabancı Center'ın 25. katında susturucu takılmış tabancayla öldürüldüler. Sabancı Grubu'nun 1995'te Kürt Sorunu üzerine hazırlattığı raporda "Bu sorunu sadece fabrika kurarak çözemeyiz." deniliyordu. Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okan: 24 Ocak 2001'de uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını yitirdi. Halkla kurduğu güçlü bağ ve JİTEM gibi güçlere karşı başlattığı mücadele ile ön plana çıkmıştı. Eski HADEP genel başkanlarından Hikmet Fidan: 6 Temmuz 2005 tarihinde Diyarbakır'da öldürüldü. PKK'nın eylemlerini eleştiriyordu.
  11. Yooo olay yine çarpıtılıyor,lütfen yapmayın arkadaşlar,Atatürk hiçbir kesimle yapmadığı görüşmeleri,Kürt kesimleriyle yaparak onları yanlarına çekmek istemiştir,bunun sebebide Kürdistan halkı olmadan bu savaşı kazanamayacağını bilmektir, soru şu;Kürtlerin kendi bölgelerindeki Dil Kültür ve kendi kimlikleriyle kendilerini özerkliğe yakın bir biçimde yönettikleri sistemden ülkenin o karanlık günlerine ve İngilizlerin bütün ayrı devlet verme konusundaki ısrarlarına karşın,ihanet etmeyen ve ''Türkler ve Kürtlerin özgürlüğü'' cümlelerini kuran Kürt halkına Cumhuriyet Kurulduktan sonra neden herhangi bir hak verilmememiştir,bu hakların verilmeyeceğini,bölge,şehir,köy isimlerinin değiştirileceğini,çocuklarını istedikleri isimleri veremeyeceklerini,kendi dillerini öğrenme ve öğretme,geliştirme hakkına sahip olamayacaklarını bilerekmi,bunun üzerinde mutabakata vararakmı Atatürkle anlaşmaya vardılar,yoksa farklı bir anlaşma yapılıp sonra bu anlaşma savaş bitince,düşman dağıtılınca unutuldumu?
  12. Silahla ne Türkler Kürtlere bir şeyi kabul ettirebilir, ne de Kürtler Türklere. Bakın savaş, barışmak için yapılır, bir barışa ulaşmayan savaşın bir anlamı olmaz, Avrupa tarihi çok savaşkan, çok gözükara kabilelerle doluydu, barışı gerçekleştirebilenler kaldı, barışamayanlar yok oldu. Napolyon’un lafını unutmayın, “kılıçla her şeyi yapabilirsiniz ama üstüne oturamazsınız.” O kılıcı ne zaman kınına sokacağını bilmek gerekir. Bir barış ümidi var bu ülkede, barışı tartışmak, eksiğini söylemek, düzeltmek mümkün. Barışı tümden reddedersek bu sokak çatışmaları çoğalır, yayılır ve sonunda “sıkıyönetim” ilanları başlar. Asker geldiğinde daha mutlu olacağına inanan var mı? Askerî bir yönetimde kim daha mutlu yaşadı? Türkler de Kürtler de büyük bir baskının altına girerler. İstenilen bu mu? Artık AKP hükümetinin de bir şeyler yapması, küçük de olsa somut adımlar atması, Kürtlere güven vermesi, Türkleri yatıştırması gerekiyor. Barışın gelebileceğine insanların inanmasını ve barışın herkesin yararına olduğunu anlamasını sağlamalı. CHP’nin ve MHP’nin kışkırtıcı politikalarından korkarak yavaşlamak tehlikeyi büyütmekten başka işe yaramıyor. Hükümet durabileceği noktayı çoktan geçti, ilerlemesi, güven vermesi, sükûneti sağlaması, nefreti dindirmesi bekleniyor artık. Türkiye, sadece Türkiye değil. Diğer bütün ülkeler gibi Türkiye de aynı zamanda “bütünleşen” bir dünyanın parçası, bu dünyada Türkiye’nin önemli bir yeri var ve bu yeri doldurabilmesi için barışa kavuşması gerekir. Eğer bu barışı biz Türkler ve Kürtler başaramazsak, bize bunu “başartırlar” ama o arada çok kan dökülür, çok insan ölür, çok acı çekilir. Bu ülke, Türklerle Kürtlerin eşit yaşayacağı, eşit haklara sahip olacağı bir ülke olacak, bu kaçınılmaz, o “kaçınılmaz” noktaya kanlı ve dolambaçlı yollardan varmak yerine güvenli ve düz yollardan ulaşmak hepimiz için daha iyi olur bence. Mustafa Kemal diğer zevatlar için bu söylemleri kullanmışmıdır? Kullanmamıştır, nedeni ise o döneme kadar diğerlerinden farklı kazanımları olan kürtlerin kazanılmasıdır,zaten Kürtlerden başkada kazanımı olupta,ortak vatan için bu kazanımlardan vazgeçen yoktur,yani Atatürkte Türk ve Kürtler demektedir you are The Stand? 1921'de ilk Meclis konuşmalarında Atatürk, 'TBMM Kürtlerle Türklerin ortak Meclisi'dir. İki halkın kaderleri de ortaktır' diyordu. Atatürk, Kürtlerin haklarının olduğunu ve konuşacaklarını söylüyordu. İzmit Basın Konferansı'nda da gazetecileri cevaplandırırken 'muhtariyet' olabileceğini belirtiyordu.
  13. Sayın Jan,Son yazdıklarınızı okuyunca eklemek istedim ki daha öncede yazmıştım,KÜRT HALKININ SORUNU,TÜRK HALKIYLA DEĞİL,SİSTEMLEDİR '' bunu sanki Türk halkına karşıymış gibi gösterip,Kandırdıkları Türk insanlarını bu gösterilerin tarafı haline getirenlerde,her fırsatta,bu sorunun çözüm yerinin meclis olduğu söylenmesine rağmen ''Türk halkının Öfkesi'' nden bahs edenlerdir,bunlar ''birkaç şehit olursa,birkaç yerde halk kavga ederse'' diye başlayan ve sonu elde kalemle oy hesaplamaya varan işler yapanlardırlar....
  14. Nasıl bir sorgulanamazı var bunların anlayamıyorum. Bir dükkanda Kaleşnikof silahın,sis bombasının,çelik yeleğin işi ne ALLAH aşkına,eğer biri bunları dükkanında bulundurabiliyorsa devletin polisi askeri niye var? Yoksa bu kişide,şemdinlide dükkan bombalayanlar gibi,''İYİ ÇOCUK''mu?
  15. Muş'un Bulanık ilçesinde kaleşnikof silahla 2 kişinin ölümüne, 7 kişinin yaralanmasına yol açan esnafın köy korucusu olduğu ortaya çıktı. Saldırıda hayatını kaybedenler ile yaralananların isimleri de netleşti. Muş'un Bulanık İlçesi'nde yürüyüş düzenlemek isteyen kitleye müdahale edilmesiyle başlayan olaylar devam ederken, olaylar sırasında bir kişi göstericilere kaleşnikof silahla ateş açtı. İşyerinde kaleşnikof silah bulunduran Turan Bilen'in köy korucusu olduğu öğrenildi. Bilen'in defalarca gerillalara karşı operasyonlara katıldığı belirtilirken 1994 yılında 4 gerillanın hayatını kaybetmesinde rol alan bir JİTEM elemanı olduğu da iddia ediliyor. Olaylar şöyle gelişti: Bulanık merkezde sabah saatlerinde 10 bin kişi tarafından yapılmak istenen basın açıklamasına polisin yaptığı müdahaleyle başlayan olaylar ilçe geneline yayıldı. Tüm kepenklerin kapalı olduğu ilçede sadece Mardin nüfusuna kayıtlı olan Arap kökenli Turan Bilen isimli esnaf polisin koruması altında işyerini açtı. Kitlenin yürüyüşüne polisin müdahale etmesi sonucu çıkan olay sırasında, polis de esnaf Turan Bilen'in yanından ayrıldı. Bu sırada kitleden Bilen'in işyerine taş atıldı. Bilen ise kaleşnikof marka silahla kitleye ateş açtı. Bilen'in kitleyi taraması sonucu Yoncalı Köyü muhtarı Kemal Ağca ile Necmi Oral isimli yurttaşlar hayatını kaybetti. Ayrıca 7 kişi yaralandı. Yaralananların isimleri şöyle: Hamdullah Güvercin, Sabit Çiftçi, Kenan Gündüz, Cüneyt Çelik, Abdulkerim Çelik, Heybet Kondu ve Lokman Sönmez.
  16. Provakatör ETÖ yine sahnede.... İstanbul Dolapderedeki olaylar hepimizi ürkütmüştü,bugün Muş bulanıkta benzer bir olay yaşandı ve iki kişi hayatını kaybetti,İstanbul Dolapdere'de çıkan olayların provokasyon olduğuna ilişkin bir iddia da silah çeken T.G. ile başka bir sokak sakini tarafından ortaya atıldı. Vatan gazetesinin haberine göre olaylara tanık olan bir sokak sakini, "Çatışmalardan bir gün önce akşam saatlerinde buraya siyah renkli bir cip geldi. İçinden inen biri, DTP'li gruba silah çekenlere para ile silah verip gitti" dedi.
  17. İki şeye hakkım olduğuna karar verdim: Özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim çünkü hiç kimse beni canlı tutsak edemez. Harriet Tubman
  18. Siahı elinde bulunduran Kimdir? Pkk Pkk Kimin emri altındadır? Öcalan Dtp nedir? Legal bir Siyasi Parti Kürt Sorunu Nedir? Devlet eliyle Türkleştirilmeye çalışılan bir halkın buna karşı duruşu,bu halkın karşı durduğu için fakir bırakılarak,aç bırakılarak,sürgünlere yollanarak,köylerinin yakılarak,dilinin yasaklanarak vs.vs.. şekilde cezalandırılması sorunudur.... Şimdi silah kimin elindeydi? Pkk'nin,Pkk kimin emrindeydi? Öcalan'ın,ozaman silahlı örgütün hemen silah bırakması için muhattap kimdir? Kürt Sorunun çözümüne gelince,devletin illegal bir örgüt olan Pkk ile yada Öcalan'la görüşmesini beklemek veya istemek zaten çözümsüzlüğün adıdır çünkü Türkiyede resmi rakamlara göre 5000'in üzerinde askerimiz şehit olmuş bu savaşta,halkta doğan bu tepkiyi devletin görmezden gelip böyle birşeye kalkışması mümkün değildir. Bu durumda üzerine büyük görev düşen Dtp ne dedi hatırlayalım ''Silah bizim elimizde değil,silahın bırakılmaını bizimle görüşemezsiniz'' Öcalan ne dedi bide onu hatırlayalım ''İlla benim muhattap alınmam şart değil,muhattap,Dtp'de olabilir,Sivil toplum örgütleride,yada Akil adamlar toplanıp bu soruna çözüm arayabilirler'' Dtp ne yaptı,ısrarla Öcalan vurgusu yaptı,sorumluluk almaktan kaçtı,Dtp'ye elbette Kürt halkı soracaktır,sizi meclise gönderdik neden çözüm için taraf olmaktan çekindiniz diye,ancak devlet kendi vatandaşı olan Kürt halkına Haklarını iade etmek için illahi birileri ile görüşmek zorunda değildir,Köy isimlerinin iadesi için Dtp yada bir başkası ile muhattap olmak gerekmez,valiliklere yazılacak bir yazı ile bu sorun çözülebilir,zaten bu sorundaki bir çok neden kanun değil yönetmelik bazında alınan kararlardan kaynaklanmaktadır,örneğin bir Başçavuşun emri ile bölgede dağa taşa ''Ne Mutlu Türk'üm diyene,Önce Vatan'' gibi yazılar yazılmıştır,bu yazılar yine bir başçavuşun emri ile silinebilir,parklara,bahçelere,sokak ve mahallelere kürt aydınlarının isimlerinin verilmesini,kaymakamlıklar ve valilikler engellemektedirler bunlarda içişleri bakanlığının emri ile düzeltilebilecek sorunlarıdır ancak,Pkk'nin ateşkes sürecine girdiği 4 ayı aşkın bir süredir hiçbir adımın atılmadığınıda görmek gerekmezmi?aksine birde legal siyaset yapan bir partinin kapatılması insanları illegal yapılanmalar içerisine itmezmi? Gelelim Fransaya yada isterseniz ispanya'ya,her fırsatta demokrasimizi aldığımız ülkedeki demokrasiyle bir karşılaştırmak lazım demokrasimizi ve insan haklarımızı onun için önce fransada halklara hangi haklar tanınmıştır buna bakmanızı tavsiye edrim,Dtp'nin kapatılmasında örnek gösterilen bask bölgesi partisi olurken,çözüm için neden bask bölgesi örnek alınmamaktadır oda ayrı bir muammadır tabi.....
  19. Buyrun halkıda,Diyarbakırıda kapatın.... # Yol güzergahı boyunca 3 kilometrelik yolunda her iki tarafından bulunan bütün evlerin ve apartmanların camları balkonları ve damlarından DTP grubuna yoğun ilgi gösterildi, zafer işaretleri alkışlarla ve zafer işaretleriyle gruba destek verildi. Araçlar korna çalarak, semt pazarı esnafları sloganlara eşlik ederek grubun gelişine destek verdi. # Yol boyunca DTP konvoyuna ve parti aracına eşlik eden on binlerce kişi milletvekillerine yoğun ilgi gösterdi. Bazıları araca el sürmeye çalışırken, bazıları yürüyüş boyunca gözyaşlarını tutamadı. Bu durum DTP'li vekillerin de duygulanmasına ve gözlerinin dolmasına yol açtı. # Parti aracı cezaevinin önünden geçince DTP'li ve siyasi tutuklara selam gönderildi. # Güzergah boyunca bulunan bütün okullardaki öğrenciler konvoya eşlik etti ve yoğun ilgi gösterdi. # Bazı kadınların sırtlarında çocuklarıyla konvoya eşlik etmesi dikkat çekti. # Bütün binalardan sarı, kırmızı, yeşil flamalar sallandı. # Türk ve beraberindeki heyetin havaalanına indiği saat 12.00'de savaş uçaklarının havalanması dikkat çekti. # Yol güzergahı boyunca bütün noktalarda yoğun güvenlik önlemleri alınırken, çok sayıda polis görev aldı. # Yoğun ilgi karşısında duygularını ajansımızla paylaşan Ahmet Türk, 'Bu halk uğruna bedel ödenmesi gereken ve mücadele verilmesi gereken bir halk olduğunu bir kez daha kanıtladı. Çok duygulandım' şeklinde dile getirdi. # Bazı binalarda küçük çocukların zafer işaretleriyle DTP grubunu selamlaması renkli görüntülerin oluşmasına neden oldu. # DTP grubunun gelmesiyle birlikte esnaf ta DTP'ye destek vermek ve eyleme katılmak amacıyla kepenklerini kapattı. # Kapatılan DTP Grup üyeleri, Diyarbakır gelişiyle, 'Çözüm yerini Ankara olarak gördük ama siz kabul etmezseniz Diyarbakır bizi bağrına basar' mesajını verdi. Haberdiyarbakı İnternet Sitesi-
  20. Yapmayın sayın Boşig,Irak Kürdistanı'ndaki Türkmenler,kendi anadillerinde,eğitim,okul,Tv,Radyo,Gazete,Parti kurabiliyorlar,Türkiyedeki Kürtler daha geçen aya kadar cezaevindeki çocuklarıyla bile ziyarete gittiklerinde Kürtçe konuşamıyorlardı artık bunuda analamınızı bekliyorum....
  21. Şu kırmızıyla işaretlediğim kısma herkesin dikkatini çekmek istiyorum,hani okullarda bize öğretilmişti ya,Türkiye demokrasisinde hangi ülkeyi örnek almıştı? Fransa değilmiydi o yanlışmı biliyorum....
  22. Sayın Boşig,Mhp'nin bu tutumu konusunda sizin şahsi görüşlerinizi biliyoruz zaten,ama keşke anayasa mahkemesi ve savcılarda bu kadar duyarlıu olsalar değilmi? Ergenekon konusuna gelince,devam eden ve oldukça büyük bir yapılanma olduğu ortaya çıkan belge,bilgi,ve patlayıcılarla görülen bir yapılanma hakkında parti başkanıda oolunsa,devlet başkanıda olunsa konuşarak mahkemeyi etkileme çabasına girilmesi suç değilmidir? Dtp'nin,Pkk'yle hiçbir bağlantısı ''aynı tabandan gelmeleri haricinde'' bulunamamıştır,parti mensupları ve yöneticilerinin söylemleride düşünce özgürlüğü olarak nitelenecek sözlerdir. Hukuk ne bizim işimize geleni yapınca adil,nede işimize geleni yapmayınca adaletsiz olmuyor,bugün verilen siyasi yasaklar,Dtp'nin en sert söylemnler kullanan isimleri varken ılımlı isimlerine veriliyorsa bir durup düşünmek gerekmezmi? Acaba sert söylemlerin kullanılmasının önü açılarak halk bir gerginiğemi itilmek isteniyor? Ben burada defalarca Pkk'nin silahlı güçlerini ülke sınırları dışına çekmesini ve devletin atacağı olumlu adımları izleyerek silahı tamamen Türkiye gündeminden düşürmesini yazdım,Tsk ile ilgili sorunuza cevap bile vermeme gerek olmadığını düşünüyorum ama tekrarlayayım,Tsk,bu ülkenin Ordusudur kendisine bu olayla biçilen görevi yerine getirmiştir ve getiriyordur,Tsk'nin dediğiniz gibi Toplumsal ve siyasal olan bu sorunun çözümünde bu kadar ön planda olması Tsk'nın hatası değildir,tamamen ülkeyi bugüne kadar yönetenlerin basiretsizliği ve oy kaygısıyla sorunların çözümü yönünde adım atma cesaretini gösterememleridir. Feodal yapının yanlışlarını ve Kürt özgürlük hareketi eksenindeki bütün parti ve derneklerin taban kaybetme endişesi ile ''tıpkı Türkiyedeki diğer partiler gibi'' Feodal yapıyı yıkma açısından adım atmamasıda her fırsatta eleştirdiğim bir durumdur ve sayamadım bir sürü şey.... Sizin savundığunuz Ulusallık bünyesinde bu kadar çelişki taşırken önünü görmesi imkansızdır Sayın Boşig....
  23. Hani hep Türk ulusuyuz diyorsunuz ya!!! Mhp başkanının ''Türk Milletinin öfkesini görecekler'' diyerek halkı kışkırtması neden bölücülük sayılmıyor ozaman? Yoksa ''TÜRK'' olunca başka ''KÜRT'' olunca başka kanunlarmı devreye giriyor? Chp liderinin devam eden bir dava olan ETÖ ile ilgili onların savunucusu olduğunu,onların yaptığı her faaliyetin arkasında olduğunu söylemesine ne denilmeli? Yoksa oda ''ETÖ'' olunca başkamı oluyor? Çifte standart bu kadar basit bir denklemle bile ortaya konabiliyor artık,ne diyelim,Kürt Özgürlük Hareketi Dtp ile başlamadı Dtp ilede bitmez,bugüne dek 8 tane Kürt Partisi,yüzlerce dernek kapatıldı 28 tane isyan bastırıldı,peki Kürt Özgürlük Hareketi bittimi?
  24. pkk üstlenmeden önce kim yaptı diye düşünülürken bugün doğum yerleri dahil ismleri kod adları ,olayın 1 dakikada!!! yapıldığına dair nasıl yapıldığına dair herşey biliniyor.birşeyler yanlış ama neresi yanlış. acaba bizmi yanlışız? Hem neden 3 gün sonra üstlenildi? Acaba birileriyle bi pazarlıklar yapıldıda sonramı üstlenildi? MUAMMA....MUAMMA....MUAMMA....
  25. Açık konuş beyefendi, en son kaça biter bu iş? Oğlu şehit düşmüş, al bayrağa sarılmış tabutu hemen önünde duruyor. Az sonra toprağa verilecek can paresi. Bağırmıyor. Haykırmıyor. Ağlamıyor. Dudaklarında titriyor yüreği belli. Tam bu sırada mikrofon uzatan televizyon muhabirinin sorusu da... "Bir şehit babası olarak ne düşünüyorsunuz?" Ben ağlamaya başladım verdiği cevabı duyduğumda. Ekranın karşısında oturduğum yerde eridim. "Bitsin artık bu mânâsız savaş!" diyordu şehit askerin babası. "Vurulan da bu memleketin evladı" diyordu. "Vuran da bu memleketin evladı" diyordu. Şehit oğlunu, onu toprağa düşüren katil elden ayırmıyordu. Ve "Bitsin artık!" diyordu. Yeryüzünde sadece bu ülkenin insanlarında görülür böyle peygamberane feraset! Sadece bu ülkenin insanlarında bulunur, oğlunu vuran katilin de bir oğul olduğunu düşünüp "Bitsin artık!" diyerek yavrusunun katilini ana-babasına bağışlayacak yücelikte kainata eş yürek. Sadece bu ülkenin topraklarında açar, görünür görünmez, bilinir bilinmez bütün âlemlerin renklerini ve ıtrını sinesinde toplayan çiçek. Televizyonda topu topu 20-30 saniyelik bir görüntü bu, size o an içinde ezel ve ebed ruhunu ve sarhoşluğunu yaşatan. İçinizdeki büyük patlama paramparça ediyor sizi ve git-gellerinizle dağlar yutan dalgalar doğuran bir okyanus fırtınası kopuveriyor. O an içinde siz, işte bu şehit babasının yaşadığı ülkeyi yönetenler arasında, "Nil kenarında bir kurt bir kuzuyu parçalasa korkarım ki Allah bunun hesabını benden sorar." diyen Halife Ömer'i görmek istiyorsunuz. Kendi bölgesinde yaşayan bir Yahudi kadıncağızın Muaviye terörünün kurbanları arasında olduğunu görünce, rahmani sorumluluk hissiyle minbere çıkıp "Bir insan bunun utancıyla ölürse ancak, belki o zaman kınanmayabilir" diyen İmam Ali'yi işitmek istiyorsunuz. Fakat karşınıza çıka çıka, partisinin liderliğini, seçimde aldığı oyların cami avlularına konulan şehit tabutlarının sayısıyla doğru orantılı olmasına borçlu bulunan zatın merhamete set kuran çehresi ve haykırışı çıkıyor: "Bu şartlar altında demokratik açılımdan söz etmek ihanettir!" İşte o zaman kainatın tepesinden arzın en alt çukuruna muazzam bir hızla düştüğünüzü hissediyorsunuz. Ve bağırmak istiyorsunuz: İstediğiniz nedir? Açık söyleyin! Düzde kaç asker ölürse siz tek başınıza iktidar olabilirsiniz? Dağda kaç Kalaşnikoflu öldürülürse şu bölünmez vatanın gidemediğiniz bölgelerinden size oy gelir? Güneydoğu meselesi kaç köy yakılırsa, kaç şehir boşaltılırsa, kaç aile sürgün edilirse çözüme ulaşır? Bugüne dek 400 milyar dolar harcanmış, şehit babasının "mânâ" bulamadığı ve bulması da imkânsız görünen bu vur-kır, hır-gür için. Daha kaç milyar dolar harcanması gerekiyor söyleyin? Cami avlusundaki her şehit ailesinin üstü başı biraz daha dökülürken, sofrasındaki ekmek, kâsesindeki yemek biraz daha azalırken birileri besleniyor bu paradan. Birileri servetine servet katıyor.. Birileri çöpleniyor... Birileri ziftleniyor... Birileri tabut önünde "Allahü Ekber" derken, o sabah masasına konulan son anket sonuçlarındaki oy artış oranını düşünüyor... Bir yanda dilinde "Bitsin artık bu mânâsız savaş!" feryadı, elinde oğlunun şehadet beratı ile yüreği yangın yeri bir baba... Öbür yanda, onun elindeki şehitlik belgesini oy pusulası olarak gören politikacı... Cami avlularını miting alanı, al bayraklı şehit tabutlarını oy sandığına çeviren bir zihniyet! Şehit cenazelerindeki artış ile hangi partilerin oy artışı paralellik arz ediyorsa orada yaşar bu zihniyet! Ve yine sadece bu ülkenin siyaset meydanında görülebilir işte bu kahredici manzara! Oy anam oy! [email protected] Komşu ve Derviş Bir Derviş tanımıştım yıllar önce. Hem kör hem cahil derdi ilk bakışta hemen her gören. Komşusu kendisini kaybedip namusuna el uzatmış, komşu iken namus düşmanı olmuştu. Fakat canım Derviş bir kez olsun "düşmanım" demedi namusuna el uzatan komşusuna. Düşman-komşu hapse düşüp kötürüm annesi ortada kaldığında, Derviş gönlünün gücüyle sırtında hastanelere taşıdı kadını, sofrasını ekmeksiz, ekmeğini katıksız bırakmadı. Kendi anasına nasıl bakarsa öyle baktı, namusuna göz koyan komşu hapisten çıkana kadar. Sonrasında da yıllarca göz göze gelmemeye çalıştı. Adını anmamaya. Bir tek çirkin lakırdı çıkmadı dudaklarının arasından. Ta ki namus düşmanı komşu bir uçak kazasında parçalanıp ölene dek. Kazayı duydu, ölenler arasında düşmanının bulunduğunu öğrendi. Sessizce kalkıp abdest aldı, iki rekat namaz kıldı ve iki elini açıp "Sen affedicisin, affetmeyi seversin, affet Yarabbi!" dedi. O kadar! Yirmi yıllık malum şahıs Yazı işiyle uğraşan bilir, hoş duygudur okurundan mektup almak, okuruyla yazışmak ve hatta oturup sohbet etmek. Yirmi yıl önce köşe yazarı olduğumda bana, yazdığım absürd mizah yazılarına benzeyen mektuplar gönderen bir okurum vardı. Mektuplarını 'Malum Şahıs' diye imzaladı senelerce. Hangi gazeteye gitsem, hafta sekmez, yeni köşemde de bulurdu beni. Adı nedir, necidir, nerelidir belirtmezdi. Üslubundan tanırdım o olduğunu, bir de imzasından. Sonra sonra biraz yer biraz yen belirtmeye başladı, imzasını 'Malum Şahıs' imzasının altına 'Adana Akıl Hastanesi Azılılar Koğuşu' adresini koyarak. Yirmi yıl geçti böyle. Yirmi yıl önceki mektuplarından saklarım hâlâ bazılarını. Zaman'da yazmaya başlayana dek açık adını, gerçek unvanını öğrenemedim. Yüzünü ise bir kez bile görmedim elbet. Zaman ile zamanı gelmiş olmalı ki, önce "Dünya değişti artık mektup değil e-mail var" diyerek e-posta gönderdi. Cep telefonunun numarasını vererek. Hemen aradım. Gerçekten Adana'da kendi tabiri ile Akıl Hastanesi'ndeymiş ama sadece bana malum değil, bütün Adana'da bilinen, tanınan ve sevilen başhekim olarak görevli bir psikiatr imiş. Adı mı? Bırakın kalsın! Yazar kaprisi der misiniz bilmem! O hâlâ "malum şahıs" bana! Ahmet Tezcan

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.