Zıplanacak içerik

Yayamaz Kayımca

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey

  1. Şanlıurfa'nın Birecik ilçesindeki üreme istasyonunda koruma altında bulunan 105 kelaynak, doğaya bırakıldı. Kaymakam Tuncay Sonel, Kelaynak Üretme İstasyonunda gazetecilere yaptığı açıklamada, dünyada yalnızca Fas'ta ve Şanlıurfa'nın Birecik ilçesinde koloni halinde yaşayabilen ve nesli tükenme tehlikesi altındaki kelaynakların, tüm dünyanın ortak mirası olduğunu söyledi. Yöre halkı tarafından bolluk ve bereketin sembolü olarak nitelendirilen kelaynakların, Birecik için ayrı bir önem taşıdığını, 50 yıl öncesine kadar esnafın kelaynakların göç dönemlerinde işlerini bırakıp, şenlikler düzenlediğini belirten Sonel, kelaynakların bugün de aynı heyecanla karşılanması gerektiğini bildirdi. İlkbaharın gelmesiyle koruma altında bulunduruldukları kafeslerden doğaya salınan kelaynakların, birkaç ay boyunca Fırat Nehri çevresinde yaşamlarını sürdüreceklerini belirten Sonel, şunları kaydetti: "Normal şartlarda şubat ayının ikinci haftasında Birecik'e gelen ve burada yavrulayan kelaynakların, üreme döneminin ardından ağustos ayında yavrularıyla birlikte Nil Vadisi'ne göç etmesi gerekiyordu. Ancak son yıllarda göç yolunda yaşanan bazı sıkıntılar nedeniyle kelaynakların 1997 yılından bu yana göçlerine izin verilmedi. Göç tarihlerinde kafeslere alınan kelaynaklar, şubat ayında kafeslerden çıkarılarak doğaya bırakılmaya başlandı. Bu yıl da birkaç günlük gecikmenin ardından 105 kelaynak doğayla buluştu." Daha sonra kafesleri açılan kuşlar, doğaya bırakıldı.
  2. Japon bilimadamları güneş sisteminde keşfedilmemiş dokuzuncu bir gezegen olduğuna inanıyor. Araştırmacılara göre, Dünya'nın 0,3 - 0,7 katı kütleye sahip keşfedilmemiş bir gezegenin var olma olasılığı yüksek. Kobe Üniversitesi'nden araştırmacıların bu iddiaları bilgisayar simülasyonlarına dayanıyor. Araştırmacılara göre, Dünya'nın 0,3 - 0,7 katı kütleye sahip keşfedilmemiş bir gezegenin var olma olasılığı yüksek. Japon astronomlar, büyük çapta daha fazla araştırma yapılırsa bu gizemli gezegenin en fazla 10 yıl içinde keşfedileceğini belirtiyor. Kobe'nin ekibinin araştırmaları "Astronomical Journal" dergisinde nisanda yayımlanacak. Güneş Sistemi'nde Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün olmak üzere 8 gezegenin olduğu kabul ediliyor. Uluslararası Astronomi Birliği, 1930'da keşfedilen ve Güneş Sistemi'ne dahil olup olmadığı tartışılan Plüton'u 2006'da gezegen statüsünden çıkarmıştı.
  3. Geçenlerde bir arkadaş bir yarışma sorusu sorar gibi bil bakalım “asimilasyon bir insanlık suçudur” sözünün sahibi kim diye sorduğunda, olsa olsa takiyecilik ve manüplasyonun ustası Erdoğan bu beylik lafı eder diye düşündüm. Ardından da aklıma ilk gelen bu yanıtı verdim. Bu yanıtın yanlış çıkmasını çok arzu ederdim. Ama malesef doğruydu. Bu durum karşısında ilk tepkim, pes yani demek oldu. Asimilasyoncular Almanlar, asimile edilenler de zavallı(!) Türkler... Bir yaşıma daha girdim. Yani bu kadar da yalana ve sahtekarlığa dayalı iş yürütülür mü? Erdoğan ve erkanı, yurtdışı turlarına çıkıp kendilerini şirin göstermeye çalışadursunlar, şu son günlerde tanık olduklarımıza bir bakmak yeterli. Asimilasyon karşıtı(!) başbakan bu konuşmaları yaparken, ne garip tecellidir ki, Diyarbakır Yenişehir Belediyesinin çocuk korosunda yer alan ve yaşları 12 ile 16 arasında değişen çocuklar uluslararası bir festivalde Kürtçe şarkı okudukları için ikinci kez adliyeye çağrılıyorlar. Hem de Kürtlerin tümüne mal olmuş bir marş, PKK marşı olarak lanse ediliyor ve çocuklar üstüne üstlük bir de PKK şarkıları okumaktan dolayı beş yıl hapis istemiyle dava ediliyorlar. Yine ne garip tesadüftür ki, aynı günlerde 22 Temmuz seçimleri öncesi Erzurum’dan bağımsız aday olan Bedri Fırat için yapılan mitingde Kürtçe konuşan 8 yaşındaki bir çocuk hakkında da soruşturma başlatılıyor. Erzurum’un Karaçoban ilçesinde yapılan DTP mitingde Avrupa’daki babasına atfen Kürtçe “Bavê min li ku ye, ez bavê xwe dixwazim” diyen 8 yaşındaki M.D., Siyasi Partiler Kanunu’nun “Seçim propagandası sırasında Türkçe dışında herhangi bir dil kullanılamaz” maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle soruşturmalık oluyor. Hukukçular, 8 yaşındaki bir çocuğa kovuşturma başlatılamayacağı ve ceza verilemeyeceğini belirtiyor. Ama Türkiye hukuğun üstünlüğü ilkesini ihlalde sınır tanımama hastalığından muzdarip olunca, bu noktada da sorun kalmıyor. Hem ne olacak ki canım, olmasa potansiyel terörist gözüyle bakılan Kürt çocuklarını yola getirmenin başka çareleri bulunur. Mesela, bedenlerine yaşlarından daha fazla kurşun sıkılır!.. Kendi anadilinde konuşma talebinin karşılaştığı cezai yaptırımların dökümü yapılırsa ve bugüne kadar bundan dolayı dava edilenlerin bir bilançosu çıkarılırsa, eminim rekor düzeyde bir rakam açığa çıkacaktır. Bir de antiasimilasyoncu başbakanın ülkesinde Kürtçe yapılan bir konuşmanın, okunan bir şiirin, söylenen bir şarkının, yazılan bir kartın, basılan bir kitabın, siyasi bir argüman taşıyıp taşımadığı da önemli değildir. Önemli olan Kürtçe olmasıdır. Bu mantık olmasa bir çocuğun saf duygularını ifade eden ve babasına duyduğu özlemi ifade eden birkaç kelime söylemesi neden suç olsun? Evet Türkiye’de özellikle de Kürt çocuklarının sürgündeki babalarını, anaların dağlardaki ve zindanlardaki çocuklarını özlemeleri ve bunu kendi dilleriyle dillendirmeleri de suç. Ne de olsa bu ülkede vakti zamanında insanlar Kürtçe güldüler diye de dava edilmediler mi? Onlar takiye yapadursun, bildiğimiz tek şey şu ki; her günümüzün başlangıcında yine asimilasyon, yine kan, yine acı, yine anaların yakarışları ve yine gözyaşı...Bu olgular mekan tuttular topraklarımızı. Kopmak nedir bilmiyorlar. Günlerdir bir morgda bekletilen gerilla cenazeleri tanınmaz hale getirilmiş ve hala yerdeler. Sahiplenilmediklerinden değil. Tanınmaz hale getirildiklerinden. Hangi vahşet anaların kendi çocuklarını tanımasını la mümkün kılabilir? Asimilasyon karşıtı başbakanın ülkesinde gençlerin cenazeleri bile paramparça edilerek bir zamanlar insan oldukları ve bir bedene sahip oldukları unutturulmaya çalışılıyor. Bir dil neden unutturulmasın ki?
  4. Seçim mitinginde, sürgündeki babasına Kürtçe seslenen 8 yaşındaki M.D. hakkında polis suç duyurusunda bulundu, savcılık soruşturma başlattı. M.D. de ifade verdi.. 22 Temmuz seçimleri öncesi Erzurum'dan bağımsız aday olan Bedri Fırat için yapılan mitingde Kürtçe konuşan 8 yaşındaki çocuk hakkında soruşturma başlatıldı. Erzurum'un Karaçoban ilçesinde yapılan miting-te anadili olan Kürtçe ile, Avrupa'daki babasına atfen "Babam nerede, ben babamı istiyorum" diyen 8 yaşındaki M.D., Siyasi Partiler Kanunu'nun 'Seçim propagandası sırasında Türkçe dışında herhangi bir dil kullanılamaz' maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle soruşturmalık oldu. Hukukçular, 8 yaşındaki bir çocuğa kovuşturma başlatılamayacağı ve ceza verilemeyeceğini belirtiyor. Karaçoban'da 22 Temmuz seçimleri öncesi DTP'nin desteği ile miting düzenlendi. Mitingde yapılan konuşmalara ilişkin Emniyet Müdürlüğü Karaçoban'da adliye olmadığı için Hınıs Cumhuriyet Sav-cılığı'na suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu üzerine Hınıs Cumhuriyet Savcılığı, mitingde Kürtçe konuşma yapan DTP Karaçoban İlçe Başkanı Mehmet Bilgi hakkında soruşturma başlattı. Ancak, savcı hukuk tarihinde bir ilke de imza attı ve henüz 8 yaşında bir çocuk olan ve mitingde, Avrupa'ya giden babasına atfen Kürtçe "Babam nerede, Ben babamı istiyorum" diyen M.D. hakkında da soruşturma başlattı. Siyasi Partiler Kanunu'nda yer alan "Seçim propagandası sırasında Türkçe dışında herhangi bir dil kullanılamaz" maddesine aykırı olarak Kürtçe konuştukları gerekçesiyle başlatılan soruşturma kapsamında İlçe Başkanı Bilgi ile M.D., savcılığa giderek ifade verdi. M.D. REHBER ÖĞRETMENİN GÖZETİMİNDE M.D. ifadesinde, babasının DEHAP döneminde Karaçoban İlçe Başkanlığı yaptığını, daha sonra Avrupa'ya gitmek zorunda kaldığını söyledi. M.D., babasını uzun süre görmediği için ona olan özlemi nedeniyle "Babam nerede, ben babamı istiyorum" dediğini aktardı. Küçük M.D.'nin ifadesini alan savcı çocuğun yaşadığı travma nedeniyle ruh yapısının bozulduğunu belirterek, kendisine bir rehber öğretmen görevlendirilmesini talep etti. Görevlendirilen rehber öğretmen düzenli olarak eve giderek M.D.'ye eğitim veriyor. "ANADİLLE HİTAP SUÇ DEĞİL" İlçe Başkanı Bilgi ise, soruşturmanın tamamen keyfi olduğunu söyledi. Bilgi, "Burada herkes Kürt'tür. İnsanların anadiliyle hitap ettik. Bu suç değildir. 8 yaşındaki çocuk da babasına olan özlemini dile getirdiği için soruşturmaya maruz kaldı. Artık babanızı istemeniz de suç teşkil ediyor. Diha * * * Hukukçu görüşü: Kovuşturma yapılamaz ÇOCUK hakkında soruşturma başlatması hukukçuların tepkisine neden oldu. 5237 Sayılı Ceza Kanunu'nun 31 Maddesi gereğince 12 yaşını doldurmamış bir kişi hakkında kovuşturma başlatılamayacağını ve ceza verilemeyeceğini dile getiren Avukat Fahrettin Kaya, uygulamanın yasal olmadığını söyledi. Kaya, devletin 8 yaşında bir çocuk hakkında soruşturma başlatıp ifadesinin alınmasıyla suç işlediğini vurguladı. CEZA EHLİYETİ YOKTUR Avukat Aşkın Topuzoğlu: "Ceza Kanununda çocuklar 12-15, 15-18 olmak üzere gruplara ayrılır ve 12 yaşından küçük çocukların ceza sorumluluğunun olmadığı söylenir. Çünkü bu grubun ceza ehliyeti yoktur. 12 yaşından küçük çocuklar hakkında kovuşturma yapılamaz, ancak soruşturma için bir engel yoktur. Bu şu anlama gelir, yargılanamazlar. Ayrıca kanuna göre, bu yaştaki çocuklar bir suç işlediği takdirde, ki herhangi bir suçtan bahsediyoruz, her türlü psikolojik, sosyal tedbirin alınması gerekir. Ancak bu sürede soruşturma devam edebilir.
  5. Evy Baby'nin son reklamı bir asker koğuşunda geçiyor, reklamın sloganı "Bu koğuş bebek kokuyor." Çocuklardan biri komutan rolünde, diğerleri asker. Evy Baby bebek bezi firmasının amacı (tabii ki sadece) daha fazla kâr elde etmek, pazar payını genişletmek. Bunun içinse daha fazla bez satması gerekiyor. 0-2 yaş grubundaki çocukların hangi bebek bezini kullanacaklarını seçmesi beklenemeyeceğinden, firmanın reklamla etkilemeyi tasarladığı kitle, aslında bu çocukların ebeveynleri. Kapitalist sistemde kâr getirdiği sürece her yol mübah, militarizm dahil. Demek ki firma, ailelerin militarist eğilimini fark etmiş, onaylamış, ekranlara da taşımış. Çocuk hakları mı? Bir tarafta kâr varsa, çocuk hakları hoş bir seda... Koğuşların bebek kokması iyi bir şey midir ki! Türkiye'de ordu kendisini "cumhuriyetin ve demokrasinin bekçisi" olarak dayattığı ve bu "Her Türk asker doğar" algısıyla baş tacı edildiği sürece reklamın para getireceği de hemen hemen kesin. Türkiye sorunlarını operasyonlarla çözerken, çocuklar böyle bir ortamda kandan bayraklar yapmaya teşvik edilip, orduya yaptıkları bağış "seve seve" kabul edilirken kapitalizm bu reklamlara rağbet etmese şaşmak gerek. Militarizm hayatın ayrılmaz bir parçası; asker oğlu ölen anne ve babalar "Bir evladım daha var, gerekirse onu da gönderirim" dedikçe, kapitalizmin çocukları toplumun gördüğü imajla yansıtması o kadar normal ki... Reklamdaki gibi: ayaklarında postallarla çocuk askerler, bebek kokan koğuşlar... Çocuklar ölebilir yarın, Hem de ne sıtmadan, ne kuşpalazından, Düşerek de değil kuyulara filan; Çocuklar ölebilir yarın, Çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın, Çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında Arkalarında bir avuç kül bile değil, Arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.(Nereden Gelip Nereye Gidiyoruz?, Nazım Hikmet, 1962) Çocuklar asker değil! Türkiye'nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne (ÇHS) göre devletlerin çocuğa yetişeceği uygun ortamı sağlama yükümlülüğü var. Koğuşların çocukların yetişmesi için uygun bir ortam olmadığını sözleşmelerle ispat etmeye aslında hiç gerek yok. Şüphesiz ki çocukların psikolojik ve fizyolojik olarak uygun şekilde gelişmesi için barış ortamı çok daha uygun. Evy Baby buradan yola çıksaydı, muhtemelen vicdani olarak böyle bir reklam çekmeyecekti. Uluslararası hukuk insanların vicdanına (nedense!) pek güvenmiyor olsa gerek. Yoksa ÇHS'nin 38. maddesine ne gerek vardı ki! Taraf Devletler, 15 yaşından küçüklerin çatışmalara doğrudan katılmaması için uygun olan bütün önlemleri alırlar. Taraf Devletler, özellikle 15 yaşına gelmemiş çocukları askere almaktan kaçınırlar. Taraf Devletler, 15-18 yaş arasındaki çocukların silah altına alınmaları gereken durumlarda, önceliği yaşça büyük olanlara vermek için çaba gösterirler. ÇHS'de belirtildiği üzere 15 yaşından küçüklerin askere alınması söz konusu bile olamaz. Evy Baby'ye kötü haber: Türkiye bu sözleşmeye taraf olduğu sürece koğuşlar muhtemelen hiçbir zaman bebek kokmayacak! "Yok olmasın günlerimiz çocukların avuçlarında" İnsanlar sizi çağırıyorum: Kitaplar, ağaçlar ve balıklar için, Buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için, Üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için. Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler, Günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların, Çocukların avuçlarında yeşerecekler. (Nereden Gelip Nereye Gidiyoruz?, Nazım Hikmet, 1962) (GG/TK).................................................
  6. Evet POLİTİKA bencede arşivlerde yok olmuştur ......ama bu belgede yeterli bence!!!!
  7. Yayamaz Kayımca şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    AŞAĞIDA ANLATILANLARIN DOĞRU OLUP OLMADIĞI, YAZININ EN SONUNDA ADI VERİLEN, IŞIKTAN YOKSUN KİŞİNİN ARŞİVDEN BİLGİLERİ BULUP ÇIKARMASINA BAĞLI. ONUN TOZLU ARŞİVLERDEN GERÇEĞİ ÇIKARMASINI BEKLERKEN (DAHA ÇOK BEKLERSİNİZ) BEN GÖNDERİLMİŞ OLAN MESAJI İLETEYİM DE NEŞEMİZ YERİNE GELSİN. İŞTE BAŞ İMAM'IN TARİHİN DERİNLİKLERİNDE KALMIŞ, 'İSMİYLE MÜCESSEM', İNANCINA LAYIK, HER 'HİDAYETE ERMİŞ' 'ER KİŞİ'NİN (KADINLAR KİŞİDEN SAYILMIYOR) ÖRNEK ALMASI GEREKEN, DOĞRU YOLU (SIRAT-I MÜSTAKİM) BULMA HİKAYESİ.. NEREDEEEEEN NEREYYYYEEEEEE! İbret.. bir mânâda 'gözyaşı' demek. Gerçekten ibret alanlar, hâdiseleri kıyas edip, onlardan gereken dersi alır ve gözyaşı da dökerler. Çok değil yakında gözyaşları da birşey ifade etmeyecek... Sadece seyrediyoruz. Yıl 1984. Özal`ın ANAP Hükümeti ekonomiyi libere ederken et ithalâtına da izin çıkarıyor.. Bazıları ayağa kalkıyor ve "bu ithalât serbestisi hayvancılığımızı öldürür" diye haykırıyor ama bu haykırışlara rağmen ithalât başlıyor.. Kopuzlar Gıda`ya (Mustafa Kopuz merhum) ait Elif Sucukları`nın muhasebe ve fabrika müdürü, (Fabrika Kağıthane`de) futbolculuktan gelme ve aynı zamanda Erbakan`ın genç bir müridi.. Çevresinde "Lâik Devlete düşmanlığı" ile tanınıp biliniyor.. Bu genç İslâmcı aynı zamanda Elif sucuklarının küçük bir hissedarı da… Ve; adı: Recep Tayip Erdoğan.. İşte bu genç adam bir gün, yanında patronu Mustafa Kopuz da olduğu halde, ülkenin en büyük et ithalâtçısına gidiyor. Vadeli çek verecekler ve ithâl et satın alıp, sucuk üretecekler.. Ancak ithalâtçı firma, ilkeleri gereği bu genç adamın ve patronunun taleplerini geri çeviriyor.. Vadeli çekle mal verseler bile mutlaka bir banka teminat mektubu istediklerini söylüyorlar.. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Mustafa Kopuz, yanında Ankaralı ünlü bir müteahhit (aslen Rizeli) de olduğu halde et ithalâtı yapan firmanın yetkililerini ziyarete geliyor.. Ankara`dan gelen bu müteahhit konuk, et ithalâtı yapan firmanın bağlı olduğu holdingin bir başka inşaat malzemesi şirketinin iyi bir müşterisi.. Kendi çalıştığı bankalardan birinden teminat mektubu vermeyi öneriyor… Et ihtilâtçısı firma yetkilileri de Elif Gıda lehine olmak şartıyla bu teklifi kabul ediyorlar.. Teminat mektubu ile birlikte çekler tanzim edilip ithalâtçı firmaya teslim ediliyor ve Danimarka`dan gelen (İslâmi Kurallara uygun kesilmiş olması mümkün değil) ithal etlerin sevkıyatı da başlıyor.. Çekleri, genç muhasebeci Recep Tayip imzalıyor.. Ve.. Günü geldiğinde çekler bir türlü ödenmiyor.. Recep Tayip alacaklı firmaya gidip karşılıksız çıkan çekleri yeni çeklerle değiştirmeyi, nasıl olsa banka teminat mektuplarının olduğunu söylüyor.. Talebi bir sefere mahsus olmak üzere kabul ediliyor… Ve.. O yeni çekler de ödenmiyor.. Teminat mektubu nakde çevriliyor.. Ankara`da iş yapan Rizeli müteahhit ile Elif Gıda`nın arasına kara kedi giriyor.. Buraya kadar her şey normal çünkü çekler karşılıksız çıksa da teminat mektubunun paraya çevrilmesi sonucu tahsil edilmiş oluyor… Ama asıl olaylar ondan sonra gelişiyor.. Aynı firma, o büyük et ithalâtçısından mal alamayınca bu kez piyasadaki başka küçük firmalara yöneliyor.. Ve bir sabah… Tercüman Gazetesi şu başlıkla çıkıyor: "Skandal.. Vicdansızlar!.. Eşek etinden sucuk üretip halka satıyorlar".. Gazetede, Recep Tayip beyin bir fotoğrafı yer alıyor.. Tutuklanıp götürülmüş.. Birkaç geceyi nezarethanede geçiriyor. Dava açılıyor. Sonuç: Yanlışlıkla karışmış birkaç parça eşek eti.. İlerleyen günlerde Mustafa Kopuz ölünce Elif Sucukları (gizli olarak) Tayip beyin oluyor.. Ve Allah`ın; "Yürü ya Tayip" emrini bu genç adam nasıl algılıyor bilinmez çünkü yürümektense, yürütmeye başlıyor.. İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı oluyor.. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi çalışanlarına satılan bütün sucukları Elif Sucuklarından almaya başlıyor ve o satın alma halen devam ediyor.. Elif Sucukları günümüzde kapalı devre çalışıyor.. Yani sadece İstanbul Belediyesi Büyük şehrin ihtiyaçlarını karşılıyor.. Ve elbette firma, Recep beyin üstüne kayıtlı değil.. Gazetelerin birinde Tayip Bey`in Kısıklı`da toplam 6 milyon YTL değerinde 3 adet villâsı olduğunu ve ilk villâya büyük oğlu Burak`ın taşınmak üzere olduğunu okuyunca bunlar hatırladım.. Nazlı Hanım (Ilıcak) şu haberin yer aldığı Tercüman Gazetesi`nin (eğer o günkü nüsha kaybolmadıysa) arşivden çıkarıp medyaya verse de biraz eğlensek..
  8. Bugün yine Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’den söz edeceğim. Yok yok merak etmeyin. Konu Anayasa değişikliğini imzalayıp, imzalamaması değil. Bir yasayı imzalamak da, imzalamamakta Cumhurbaşkanı’nın yetkileri arasında. Benim bahsedeceğim konunun ise Cumhurbaşkanlığının yetkileri arasında olup olmadığını bilmiyorum ama son derece yakışıksız bir durum olduğundan hiç kuşkum yok. Dünyanın en büyük çokuluslu şirketlerinden birinin Türkiye’deki genel müdürü ofisinde oturmaktadır. Telefonu çalar ve sekreteri genel müdüre, “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül sizinle görüşmek ister” der. Genel müdür şaşırır. Cumhurbaşkanı Gül ile hiç bir tanışıklığı yoktur. Şirketinin de devletle, Çankaya ile bir işi de yoktur. Aklına ilk gelen birilerinin dalga geçtiği olur. “Bağla bakayım” der. Sekreter telefonu bağlar. Karşısında son derece resmi bir ses, “...’le mi görüşüyoruz” diye sorar. “Evet” yanıtını alınca, “Sayın Cumhurbaşkanımızı bağlıyorum” der. Genel müdür hala dalga geçildiğini zannetmektedir. Fakat birdenbire telefonun diğer ucunda Abdullah Gül’ün sesini duyar. Gül’le karşılaşmamıştır ama televizyonlardan sesini ve konuşma tarzını bilmektedir. Şaşırır. Nasıl hitap edeceğini bilemez. “Buyrun Sayın Cumhurbaşkanım” der. Gül hafif bir girizgahla hal hatır sorar ve ardından konuya girer. “Biliyorsunuz gençler sizin şirkette çalışmak için can atıyorlar. Benim kızım da sizin şirkette çalımak istiyor. Mümkünse size yollayabilir miyim?” diye sorar. Genel müdür şaşkındır. Gençlerin bu şirkete girmek için can attığını bilmektedir. Şirkette çalışan gençlerin kısa sürede yükseldiğini, şirketin yurt dışındaki ofislerinde çalışma şansı bulduklarını ve iyi para kazandıkları bilindiği için üniversiteli gençler arasında şirket çok popülerdir. Genel Müdür bir Cumhurbaşkanı’nın kızına torpil yapmak için aramasına şaşırır. Ne yanıt vereceğini bilemez. Çünkü şirketin çok sert işe alma prosedürleri vardır ve bunlar uluslararası kurallarla belirlenmiştir. Yazılı bir başvuru yapılacak. Bu başvuru olumlu bulunursa yüzyüze bir görüşme sonrasında işe alıp almama kararı verilecektir. Prosedür budur ama bunu Cumhurbaşkanı’na nasıl söyleyecektir. Zordur ama söylemek zorundadır. Genel müdür Abdullah Gül’e şu yanıtı verir: “Efendim bizim şirketin çok katı kuralları var. İş başvuru formumuzu internet sitemizde bulabilir. Onu doldurup bize yollasın. Ben bir bakayım” Abdullah Gül bu yanıtı beklememektedir ve beğenmez. “Teşekkür ederim. O zaman biz başka yerlerle ilgilenelim” der. Ben bu şirketin adını da, sanını da biliyorum. Ama yazmıyorum. Fakat olay aynen budur. Habertürk Yazarı Fatih Altaylı, Gül'ü kızdıracak iddiayı köşesine taşıdı. Haber Tarihi : 21.02.2008 Haber Editörü : ÇAĞRI ÜNSAL
  9. Bekle Beni -Karlar tozarken bekle Ortalık ağarırken bekle Kimseler beklemezken bekle beni -K.Simonov I Bekle beni küçüğüm umudu karartmadan sevinci yitirmeden bekle döneceğim bir gün elbet bekle beni Bahar geldiğinde kırlara çıkacaksın dizboyu otlar üstünde koş koşabildiğince ve sakın yitirme neşeyi Kırların sessizliğinde yüreğinin sesini dinle ve orada benim için küçücük bir yer ayır ve bekle beni küçüğüm Doğa pervasızdır biraz bakarsın en olmaz yerde masmavi bir su fışkırır ve suyun ışıldayan göğsünde sevincin nilüferleri Bahar şaşırtmasın seni sırtüstü uzan bir gölgeye suların, kuşların sesini dinle ve bekle beni orada döneceğim küçüğüm II Mapusane türküleri hüzünlüdür biraz belki her dinleyişinde yüreğin burkulmakta için sızlamaktadır Ama acılara alışılmaz birşeyler var değişecek birşeyler var değiştirmemiz gereken önce acılardan başlanacak Beş on yıl dediğin pek kolay geçmeyebilir üstelik bu savaş bu kahredici kıyım bitmeyebilir daha uzun süre Ama sen sahip çıkarak yaşama ve sevince bekle beni küçüğüm acılar bitecek bir gün sevgiler çiçek açacak Mapusane türküleri hüzünlüyse de biraz yüreğin burkulmasın için sızlamasın sakın ve bekle beni küçüğüm III Kış kıyamet bir gün bakarsın çıkıp gelmişim varsın azgınlaşsın tipi ve uğuldayadursun dışardaki rüzgâr Sakın şaşırma küçüğüm üşümüş bir serçe gibi titremesin ellerin apansız çıkıp geleceğim kış kıyamet de olsa bir gün Uğuldayan bu rüzgâr bu delice yağan kar ürkütmesin seni direnmektir artık bekleyişin öbür adı Sen türküler söyle ve gülümse küçüğüm çünkü sesinin ırmağıyla yeşerecek hasretin bozkırları Bekle beni küçüğüm umudu karartmadan sevinci yitirmeden bekle döneceğim bir gün elbet bekle beni küçüğüm....
  10. Ayrılık Ayracı Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor Ya da erteletiyorum biletimi son anda Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi Eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için Uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını
  11. Aşk İse Donuk ..... Aşk donuklaşmış, Pencereler yağmura hapsolmuş, Uzaklardaki sesin, ya da yanıbaşımdaki sesin Yağmuru bölüyor, Belki beni çağırıyor, belki katı ruhumu, Sarhoşluk bu olsa gerek, Ya da okyanusun bibi gibi birşey, Tek fark aşk donuklaşmış....
  12. Anısı Biz Olalım Bu Sokakların Anisi biz olalım bu sokakların öpüşmediğimiz tek saçak altı hiçbir otobüs durağı kalmasın Biz yürüyelim kent güzelleşsin gurultusuz sözcükler bulalım yeni sevinçlere benzeyen Biz gelince bir yağmur baslar yüzün çizilir buğulanan camlara bir uzun karartma biter akasyalar köpürür birdenbire ve her avluda adınla anılan çiçekler sulanır akşamüstleri Bir arkadaş evine uğrarız yoluştu bir fincan kahve içeriz,isitir bizi başını sessizce omzuma koyarsın gulureyhan olur soluğun Biz kalırız kuşlar donup gelir her balkonda bir menekşe sesi Belki yeniden güzelleştiririz adları değiştirilen parkları perdeleri hiç açılmayan evlerde ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur tanıdık sevinçlerle dolar yeniden kendi sesini kemiren alanlar Anisi biz olalım bu sokakların ve hiç durmadan yağmur yağsın biz gurultusuz sözcükler bulalım sarmaşık fısıldaşsın yine Gidersek birlikte gideriz yeni sevinçler bulur hüzne benzeyen.....
  13. Ana -Öner' in anası için- Kayıp duruyor bakışları duvardaki resme ve kapıya oğul mu beklediği, sevgili mi Belli ki yaşıyorlar hala uzun uzun yaşıyorlar belli ki bırakıp gittikleri anılarıyla Çıkıp gelirler bir gün belki Üşümüştür çünkü toprağın soğuk yalnızlığında birisi Öteki arkasında parmaklığın
  14. Akşamı Geciktirebilirsin Belki - Feride için Gün batarken sula fesleğenleri balkonun kokusu sokağa taşsın sokaklar kayıp çocuklar gibi hırçındır, ürkek ve biraz şaşkın Sular bulutlanır sen susarsın ve kent çıngıraklı bir yılan kadar zehirlidir artık sevgilin mahpusken üstelik kirli bir lekeye döner umutlar Acılar katlanır mendil yerine sarışınlaşırsın bu kaçıncı güz ellerin üşür, çiy düşer çiçeklere beklediğin mektuplar da gelmez Bomboş sayfalara dönerken aklın tecrit’teki kitabı fareler kemiriyor ve düşlerin sonsuz bir boşluktayken bir sigara yakıyorsun, tutuşuyor sular Akşamı geciktirebilirsin belki suladığın fesleğenlerle, kimbilir ama vaktin ayırdındadır şimdi kuşlar, çocuklar ve mahpuslar Usulca inse de koldemirleri
  15. Akbabalar Kelebekler Yüreği ağzında bir çocuk Gibi alırken kalemi elime Beceriksiz, acemi ve olasıya Yapayalnızım her defasında Bu sonuncu olsun diyorum Ömrümün eksiksiz tek şiiri Yazılsın artık kırk yaşımın Ve bir aşkın bittiği bu gece Akbabalar bin yıl kelebekler Bir mevsim yaşarlarmış ki aşk Da kısa ömürlüdür, başlar Gibi biter yaşanmışsa eğer Yaşanan ne varsa hoşgörünün Bir parçasıdır artık ama ben Yine de yakabilirim bu gece Bütün anılarımı bir şiir için Sonra irkiliyorum, anılarım yoksa Dostlarım da terkedilmiştir yangın Sürüp dururken yurdumda ki o zaman Kıymeti harbiyesi nedir bu şiirin Sabaha karşı dilim paslı Beynim keçeleşmiştir ve yangın Yalnızlığıma sıçrarken üşüyor Bütün sözcükler. Umut yoktur Yüreğim diyorum, kekeme Alıngan, serseri yüreğim Sen nerden bilebilirsin Bir şiirin nasıl yazıldığını
  16. Ağulu Bir Hüzün Beklenmedik bir anda terk edilmişsindir Bütün sevdiklerince Suçlamak istemesende hiç kimseyi Üzünçle yanmakta yüzün Adını bile koyamadığın bir boğunç dolmakta şimdi yüreğine Ve usulca ağmaktadır gözlerinin peteğine ağulu bir hüzün...
  17. Acıya Alışılmaz........... Hangi çığlık bir çığ gibi yarıyorsa gecenin gerilmiş karnını bu saatte acı tükenip bitmiştir orada artık çırılçıplaktır tarihin bu sayfası Fiziğin armağan ettiği bu teller keçeleştirirken cinsel organımı haykırıyorum insan olduğumu ve çatlatıyor alnımın en gergin teli
  18. ABD'nin önde gelen bilimadamlarından biri hem küresel ısınmaya, hem de enerji krizine çözüm getirebilecek bir bakteri ürettiğini söylüyor. Venter: 18 aya hazırız. Dr Craig Venter'e göre hazırlamakta olduğu bakteri atmosferde sera etkisi yaparak ısınmaya neden olan karbondiyoksit gazını, kolayca tutuşabilen bir yakıta çeviriyor. Dr Venter'in California'daki bir konferensta yaptığı açıklamaya göre bakteri 18 aya kadar hazır olacak. Craig Venter, insanın gen dizisini çözmekte önemli rol oynamış bir bilimadamı. Şimdiyse dikkatini laboratuar ortamında üretilen yaşam türlerine çevirdi. Dr Venter çok basit organizmaların gen yapısı üzerinde oynayarak onları karbondiyoksit tüketir hale getirebileceğini söylüyor. Bu sürecin yan ürünüyse oktan temelli yakıtlar olacak. Doğada bu tür bakteriler zaten var ama Amerikalı bilimadamı gen yapılarıyla oynayarak, ürettikleri yakıt miktarını ciddi derecede artırabileceğini söylüyor. BBC'nin bilim muhabirlerinden Matt McGrath teknik açıdan mümkün olsa da, güvenlik açısından aşılması gereken kaygılar olacağına dikkat çekiyor. Muhabirimize göre bir diğer sorun, bu organizmaları besleyecek miktarda karbondiyoksiti havadan ayrıştırmanın zorluğu.
  19. Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Taner Korkut, Muğla'nın Fethiye ilçesindeki Tlos Antik Kenti'nde bulunan hamamdaki havuzun suyunun, Arşimet teorisi kullanılarak tahliye edildiğinin belirlendiğini söyledi. Doç. Dr. Taner Korkut, Fethiye yakınlarındaki Tlos Antik Kenti'ndeki kazı çalışmalarına 2005 yılında başlandığını ifade etti. Kazının Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle yürütüldüğünü anlatan Korkut, antik kentin tarihinin şu andaki verilere göre Milattan Önce 2000 yıllarına dayandığını belirtti. Çalışmalar çerçevesinde geçen yıl yürütülen kazılarda hamam yapısının ortaya çıkarıldığını bildiren Doç. Dr. Korkut, hamamda en dikkat çekici özelliğin, yapının havuz bölümündeki suyun tahliyesi için kullanılan sistem olduğunu ifade etti. Doç. Dr. Taner Korkut, sistemin, Arşimet'in suyun kaldırma kuvveti teorisi kullanılarak inşa edildiğine dikkati çekerek, havuza giren kişinin kütlesi kadar suyun, bu tahliye sistemi aracılığıyla yeraltındaki dehlizlere gittiğini vurguladı. Korkut, "Arşimet teorisi bugüne kadar, fizikçiler, matematikçiler tarafından kullanılıyordu. Ancak bu teorinin ilk kez arkeolojik alanda kullanıldığını belgelemiş oluyoruz. Bu da bize o dönemde yaşayan insanların bilim ve teknik yönden ne kadar ilerlemiş olduğunu gösteriyor" dedi. Milattan Önce 287-212 yıllarında yaşayan Arşimet, matematikçi, fizikçi, astronom, filozof ve mühendisti. Arşimet, kendi adıyla tanınan sıvıların dengesi kanununu bulmuştu.
  20. FRANSIZ fosil avcılarının Çad Çölü'nde 2001'de buldukları "hominid" fosilinin 6.8-7.2 milyon yaşlarında olduğu tespit edildi. ABD'deki testler sonucunda elde edilen bu bulgu, yerel Goran dilinde "yaşam umudu" anlamına gelen "Touami" diye adlandırılan fosili insanoğlunun bilinen en eski atası konumuna getirdi. Touami'nin bir hominid olmadığını iddia eden kesim, onun bir beyin kapasitesi olmadığını, 120 santimetrelik boyunun da ancak yürüyen şempanzelerin boylarına denk düştüğünü söylüyor.
  21. Yanma: Yanıklar, çok şiddetli acıya yol açıyor. Sinir uçlarının yanması ise bu acı hissini bir süre sonra ortadan kaldırıyor. Ardından kişi biraz his kaybına uğruyor. Yanarak ölen kişilerdeki asıl ölüm nedeni çoğunlukla zehirli gazların solunması ve nefessizlik oluyor.
  22. Sağolasın Erdal ah keşke böyle araştırmalar ile insanların aydınlanacagını bilsem günlerce yatmas hep araştırırım.........
  23. Çıks sağol ama ben soludugum havayı sefiyorsam neoluysam olayım kalırım.....(düşüncenis için sağolun efem beni yimeye niyetin varda ondan yaklaşıyon demi ) dost sohbetine.....................
  24. Sezen Aksu......................Git........me...........

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.