Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Mehdî

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    654
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Mehdî tarafından postalanan herşey

  1. Kimden : Pîr Gerçek Velî (Bay, 34) Kime : Grup: Hür İslam Halk Hareketi. Tarih : 22.11.2007 11:11 (GMT +2:00) Konu : Mehdi'nin *ŞEYTAN AYETLERİ* Makalesi: Hacc Suresi: 52.Senden önce hiç bir resul veya nebî göndermedik ki, halkının hidâyetini umarak gayret gösterdiğinde, Şeytan onun temennisi hakkında bir vesvese vermek ve ümidini kırmak istemesin. Ama Allah, şeytanın attığı o vesveseyi giderir, sonra da âyetlerini sapasağlam, muhkem kılar. Zira Allah alîmdir, hakîmdir (herşeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir) . Sadakallahül-Azim... ________________________________________________________________ Dünyada büyük yankılar uyandıran Rüşdü'nün kitabı hakkında bilgi sahibi olmak herkesin hakkıdır. Yasaklar ve ölüm fetvaları düşünce ortamamızı kısırlaştırıyor, milyonların bilgisizliğin karanlığında tutulmasına hizmet ediyor. İnsanlar bilgi sahibi olmadıkları konularda tavır geliştiremezler. Onların saygısız ve incitici tavırlarla aşağılanmasını da onaylamaz. Materyalizmle dinsel inanç sistemleri arasındaki tartışmaları ideolojik düzlemde çözülmesi gereken sorunlar olarak görüyoruz. Türkiye halkı, binlerce yıllık kökeni olan dinlerin ortaya çıkışını, toplumsal rollerini bilmek zorundadır. Aydınlanma ihtiyacı olan herkesin bu konuda ortaya atılan tezleri öğrenme hakkı vardır. Özgürlüğün içeriğini yobaz terörcüler değil, Türkiye halkının ihtiyaçları belirleyecektir. Kaynak Yayınları... ________________________________________________________________ Vikipedi, özgür ansiklopedi Salman RüşdiSalman Rüşdi (Rushdie) , 19 Haziran 1947, Bombay, Hindistan) Hint asıllı İngiliz yazar ve romancıdır. Romanlarının çoğu Hindistan'ı konu alır. Anlatımı, mit ve fantaziyi gerçeklik ile iç içe geçiren bir tarzdır. Bunun yanında Günter Grass, Mikhail Bulgakov gibi isimlerden de etkilenmiştir. Booker ödülü yanında birçok ödül sahibidir. Salman Rüşdi, Urduca ve İngilizce konuşan müslüman bir ailenin oğlu olarak 1947'de (bağımsızlıktan iki ay önce) Bombay'da doğdu. 1961'de lise eğitimi için İngiltere'ye gönderilen Rüşdi'nin ailesi, 1964'te diğer müslümanlarla birlikte zorunlu olarak Pakistan'a göç etti ve Karaçi'ye yerleşti. Cambridge'de tarih eğitimi gören Rüşdi, fantastik bir bilimkurgu denemesi olan ilk romanı Grimus (1975) ile eleştirmenlerin dikkatini çektikten sonra, Geceyarısı Çocukları (Metis, 2000) romanıyla (1981 Booker, 1982 James Tait Black, 1993 Booker of Bookers ödülleri) dünya çapında ün kazandı. Hindistan tarihi ve politikasına eleştirel yaklaşımı nedeniyle Hindistan'da yasaklanan bu romanı, bu kez Pakistan'da aynı akıbete uğrayan Utanç (Metis, 2005) izledi. Nikaragua anılarını aktardığı The Jaguar Smile'ın (1987, Jaguar Gülüşü, Pencere, 1989) ardından yazdığı The Satanic Verses (1988, Şeytan Ayetleri) ile 1988 Whitbread ödülünü kazandıysa da Müslümanlığa hakaret ettiği gerekçesiyle kitap Hindistan ve Güney Afrika'da yasaklandıktan sonra Humeyni tarafından yazar hakkında ölüm fetvası verildi. Şeytan Ayetleri tartışması [değiştir]1989'da yayınlanan Şeytan Ayetleri romanı, İslam dini peygamberi Hz Muhammed'e ithamda bulunduğu gerekçesiyle İslam dünyasından büyük tepkiler almış; Güney Afrika, Pakistan, Suudi Arabistan, Mısır, Somali, Bangladeş, Sudan, Malezya, Endonezya, ve Katar'da kitabın yayınlanması yasaklanmış; 14 Şubat 1989'da İran lideri Ayetullah Ruhullah Humeyni tarafından fetva verilerek Rüşdi'nin başına üç milyon Amerikan doları ödül konmuştur. Dünyanın birçok ülkesinde aleyhinde yapılan kitlesel gösteriler Şubat 1989 gündemini oluşturmuştur. Bunun takip eden yıllarda da çeşitli ülkelerde kitabın çevirmen ve yayıncı kuruluşlara yönelik saldırılar olmuştur. 1998'de İran, İngiltere ile ilişkilerini düzeltmeye yönelik bir adım olarak Salman Rüşdi hakkında aldığı ölüm cezası kararından vazgeçmişse de İran dini lideri Ali Hamaney 2005'te fetvayı sadece veren kişinin kaldıracağını, ancak bu kişinin yani Humeyni'nin 1989'da öldüğünü ifade etmiştir. 'http://tr.wikipedia.org/wiki/Salman_R%C3%BC%C5%9Fdi''dan alındı ________________________________________________________________ “Radikal akımlarla ayırım iyi yapılmalı“ Şeytan Ayetleri ile ilgili tartışma forumunun caminin ibadet mekanında değil, cemaat toplantı salonunda yapılmasını önerdiğini vurgulayan Wallraff, böyle bir etkinliğin Almanya’daki diğer Müslüman dernekleri için de örnek teşkil edebileceğini belirtiyor. Wallraff, Almanya’daki Müslümanlar ile dünyadaki radikal akımlar arasında ayrımın iyi yapılması gerektiğini de vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Almanya’da yaşayan Müslümanlar bu şekilde tanımlanmayı haketmiyor. Çünkü benim tanıdığım Müslümanlar barışsever insanlar, fanatikler değil. İkinci, üçüncü nesiller ayrım yapabiliyor, kendi kültürlerinin olumlu yanlarını görebiliyor. Onlar benim için geleceğin insanları. Onlarla böyle bir kitap üzerinde tartışmak istiyorum ve bu etkinliğin gerçekleşeceği konusunda iyimserim.“ Alman gazeteci-yazar Günther Wallraff ________________________________________________________________ M.M İhsan Taberi, İbni Sa’d ve diğer bazı müslüman yazarlar (ayrıntıları konusunda oldukça farklılaşsalar da) Peygamber Muhammed (s.a.v) ’in Şeytan’ın etkisiyle Necm suresine (52) aşağıdaki iki ayeti (!) eklediğinden (!) söz etmişlerdir: (7) [bunlar, aracılıklarından ümit edilebilecek olan yüce ilahlardır! ] Peygamber’in bu iki ayeti Necm suresiyle birlikte namaz boyunca okuduğu iddia edilmektedir. O sırada Kâbe’de hazır bulunan putperestler kendi ilahlarını yücelttiği ve böylece kalplerini kazandığı için bu noktada duasına katılmışlar. Sonraları, hikâye Mekkeli imansızlar tarafından uğradıkları eziyetten kaçıp Habeşistan’a göç eden Müslümanlara ulaştı ve birçoğu inançsızların artık Peygamber’e ve İslami harekete karşı çıkmadığı izlenimiyle Mekke’ye geri döndüler. Yine hikâye, aynı akşam melek Cebrail’in Peygamber’e geldiğini ve o iki sureyi okuyarak yaptığı yanlışlıktan söz ettiği, aslında onların kendisine vahyedilmediğini söylemiş olduğu şeklinde devam eder. Doğal olarak Peygamber kaygılanır ve endişe duymaya başlar. Sonra Peygamber’i ‘uyaran’ Allah, ona Beni İsrail suresinin aşağıdaki ayetlerini vahyeder: ‘Onlar, neredeyse, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı düzüp uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi; o zaman seni dost edineceklerdi. Eğer biz seni sağlamlaştırmasaydık; andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin. Bu durumda, biz sana, hayatında kat kat, ölümün de kat kat (acısını) tattırırdık; sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın.’ (17: 73–5) Bu, Peygamber’in kendisini suçlu hissetmesine neden olmuş, ta ki Allah, onu teselli eden Hac Suresinin şu ayetlerini vahyedene değin: ‘Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş olmayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan, onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırakmalarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.’ (22: 52) . Yukarıda söz ettiğimiz düşünce, Oryantalistlerin de Kur’an ile ilgili görüşlerini desteklemek için kullanmış oldukları, Taberi ve diğer bazı yazarların bahsettiğine göre, hikâyenin ana fikridir. Hikâye, diğer şeylerle birlikte, Peygamber ve Sahabesinin ‘Şeytani’ ayetleri gerçekten Allah’tan vahyedilmiş ayetler olarak kabul ettiğini, yoksa hiç kimsenin onları kabul etmeyeceğini ima eder. Şimdi de hikâyeyi ve içeriğini, iç ve dış kanıtlarının ışığı altında inceleyelim ve tarihsel eleştiri ölçülerinin ilkelerine göre değerlendirelim. Böylelikle her şeyden önce hikâyenin kronolojik sırasını öğrenmeli ve tüm ayrıntılarının bir dönemi kapsayıp kapsamadığını ve birbirleriyle bağlantılı olup olmadıklarını saptamak gerekir. Hikâyenin geçerliliğini veya tahrifatını belirleyecek olan üç ayetin vahyedildiği dönemi belirleme konusunda da özel bir dikkat ayrımı gerekmektedir. Hikâyeden ‘Şeytani’ ayetlerin okunması ve bu nedenle inanmayanların Kâbe’nin önünde secdeye kapanmasının Habeşistan’a göç eden ilk müslüman topluluğun göçünden sonra gerçekleştiği kolayca anlaşılmaktadır. Güvenilir tarihi kaynakların hepsine göre, göç, Peygamberlik çağrısının beşinci yılının Receb ayında veya Medine’ye Hicret’ten sekiz yıl önce gerçekleşmiştir. Bu yüzden söz konusu olay bu tarihe yakın bir zamanda ve Habeşistan’a göçten çok sonralarına denk gelmeyen bir zamanda gerçekleşmiş olmalıdır. Beni İsrail Suresinin (17.73–5) hikâyeye göre Peygamber’in okuduğu iddia edilen ‘Şeytani ayetler’ nedeniyle kendisini ‘uyaran’ ayetleri, aslında Miraç hadisesinden sonraki zamanlara kadar henüz vahyedilmemişti. Tarihi kaynaklara göre Miraç veya Peygamber’in Yükselişi, Peygamberlik çağrısının onuncu veya onbirinci yılında, yani Medine’ye Hicret’ten iki veya üç yıl önce meydana gelmişti. Eğer öyleyse, bu, ‘Şeytani’ ayetlerin farkedilmediğini veya herhangi bir nedenle beş altı yıl boyunca araya eklendiği iddia edilen ayetler hakkında bir bahis geçmediğini ve sadece daha sonraları Peygamber’in bu yüzden uyarıldığını ima etmektedir. Ebul A’la Mevdudi, araya eklenme bugün gerçekleşirken, uyarının altı yıl sonra yapılmasına ve araya eklenen ayetlerin toplum içinde neshedilmesinin dokuz yıl sonra vuku bulmasına aklı başında bir insan inanır mı, diye sorar (Siret-i Server-i Âlem, 2. cilt, s.574 ile karşılaştırın) . Hacc Suresinin konuyla alakalı ayetleri, (22: 52) Kur’an tefsircilerine göre Hicret’in ilk yılında, yani olaydan sekiz veya dokuz yıl sonrasında ve sözümona Peygamber’in uyarılmasından (17.73–5) yaklaşık iki buçuk yıl sonra vahyedilmiştir. Kur’an, tarihi ve vahyedilişi hakkında bilgi sahibi olan herhangi bir insan, araya eklenme olayının altı yıl boyunca nasıl hoşgörüldüğünü ve rahatsızlık verici ‘ayetlerin’ neden dokuz yıl sonra neshedildiğini anlayıp açıklayabilir mi? Watt’ın teorisine göre ‘ilk tercümeler bu (neshedilme) olayının ne kadar süre sonra gerçekleştiğini belirtmez; muhtemelen haftalar veya aylar sonra’. Oysa bu, bir varsayımdır. Konuyla ilgili üç değişik vahyin kronolojisini araştırsaydı, muhtemelen yukarıda söz konusu ettiğimiz gerçekleri de gözden kaçırmazdı. Şimdi de dâhili delilleri inceleyelim. Hikâyede ‘Şeytani’ araya eklemenin Kâbe’de hazır bulunan puteperestleri memnun eden Necm Suresi vahyedildiğinde meydana geldiği, arkadaşlık jesti ve iyi dilekle tüm müsriklerin de Peygamber ile birlikte baş eğdikleri söylenmiştir. Hikâye üzerinde yorum yapmak için, sözde eklendiği iddia edilen ‘Şeytan’ ayetlerini de ekleyerek Kur’an’daki ayetleri okumak ve burada gerçekten neyin iletilmek istendiğine karar vermek gerekli gözükmektedir. Ayetler şöyledir: ‘Gördünüz mü-haber verin; Lat ve Uzza’yı. Ve üçüncü (put) olan Menat’ı(ın herhangi bir güçleri var mı) ? [bunlar, aracılıklarından ümit edilebilecek olan yüce ilahlardır! ] Erkek (evlat) sizin, dişi O’nun mu? Eğer böyleyse, bu, çarpık bir paylaşmadır. Bu (putlar ve yücelttikleriniz ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili ‘hiçbir delil’ indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir. (53: 19–23) Bir insan, yukarıya aldığımız ve italik olarak yazılmış ‘Şeytan’ ayetleri olduğu iddia edilen ayetleri, Allah’ın bir taraftan onların ilahlarını yücelten, bir taraftan da sonraki ayetlerde kullandığı ifadelerle gözden düşürdüğü bölümleri okursa, bu ayetleri anlamada başarısızlığa uğrayabilir. Yine Kureyş liderlerinin bu bölümden Muhammed (s.a.v) ’in gönül alıcı bir hareket yaptığına ve alıp vermeye yönelik bir siyaset güttüğüne dair bir sonuç çıkardıklarını görmek te zordur. Watt, hikâyeyle ilgili değişik rivayetlerden sonuç çıkararak ‘Muhammed Şeytan ayetlerini Kur’an’ın bir parçası olarak topluluk içinde bir defada okumuş olmalı; hikâyenin sonraları Müslümanlar tarafından üretildiği veya gayri-müslimlerce kurnazca sokuşturulduğu düşünülemez’ diye fikir belirtmiştir. ‘İkinci olarak ta bir süre sonra Muhammed bu ayetlerin aslında Kur’an’dan olmadığını ve çok değişik mana içeren başka ayetlerle yer değiştirdiklerini ilan etmiştir’. Watt’ın, Muhammed’in ‘Şeytan’ ayetlerini çok farklı anlamlara gelen başka ayetlerle değiştirdiği iddiası büsbütün spekülasyondur. Eğer biri ‘Şeytan ayetleri’ni doğru kabul ederse bu (53: 19’daki) ayetlerin aynı dönemde vahyedilmemiş olduğunu gösterir. Yine Watt’ın iddiası, Muhammed ve takipçilerinin ‘haftalarca hatta aylarca’ ‘Şeytani’ ayetleri Kur’an’da bulunan ayetlerin yerine veya o ayetlere ekleyerek okuduklarını ve sonraları Muhammed bunların gerçek olamayacaklarını farkedince bu bölümün gerçek halinin ve devamının kendisine vahyedildiğini ima eder. Bu zan da tamamıyla spekülasyondur ve hiçbir tarihi veriye dayanmamaktadır. Başlarda özetlediğimiz hikâyede Muhammed’in Allah onu altı yıl sonra uyarıncaya değin hatasını anlamadığını ve meselenin belki iki buçuk yıllık bir süreden sonra düzeltildiği ileri sürülmektedir. Watt ve diğer Oryantalistlerin hikâyenin bir bölümünü kabul ettikleri ve görünüşte diğer bölümlerine karşı çıktıkları çünkü herhangi bir silsileyi veya olayların ardı ardına gelmesini anlayamadıkları açıktır. Hikâyede herhangi bir gerçeklik öğesi olsa, bu, İslam’a ve Peygamber’e karşı bir lekelemeye neden olur ve Hadis literatüründe her ayrıntısı yer bulurdu. Neden sahih Hadis kaynakları (yani Kutubi Sitte) dikkat çekici şekilde hikâyenin lekeleyici boyutuyla ilgili olarak sessizdir? Bu, bizi tespit edilen hakikatin aksine, Hadis literatürünün kendisini, Peygamber ve Sahabesini haftalarca ve aylarca ‘Şeytani’ ayetleri okumaya veya belki hatalarının farkında olmadan yıllarca okumaya yol açan böylesi önemli bir olayı kaydetmediği için güçten düşürüp noksan yapmak gibi bir sonuca götürmez mi? Aslında Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai ve Ahmed İbni Hanbel, hepsi de bu hikâyeden, ama sadece doğru olan bölümlerinden söz ederler. Hepsi Peygamber’in Necm Suresini okuduğunu ve sonunda secde ettiğinde orada bulunan putperestlerin de huşu içinde ona katılıp secde ettiklerinden söz ederler. Bu en ileri gelen Muhaddisler (Hadisçiler) diğer kaynakların kaydettiği Allah hakkında saygısızlık içeren hikâyeden söz etmezler. Putperestlerin huşu içine girip secdede Muhammed’e katıldıkları inanılması zor bir şey değildir, çünkü Kur’an’ın dinleyicileri üzerinde fevkalade etkili olduğunu hepsi çok iyi biliyorlardı, Kur’an’ı büyü, Peygamber’i de büyücü olarak nitelendirmelerinin bir nedeni de budur. Bu ifadenin geçerliliğini ispatlayan çok daha fazla tarihi veri mevcuttur. İslam’ın Ömer tarafından kabul edilmesi ve Kur’an’ın cinler tarafından dinlenmesi meselesini yeniden anlatmak yeterli olacaktır. Secde ettikten sonra Kureyşlilerin utandıkları ve utançlarını saklamak için Muhammed’in kendi tanrılarını yücelttiği, bu yüzden de onun secdesine katıldıkları yönünde bir söylenti uydurdukları da oldukça muhtemeldir. Putperestlerin Müslümanlarla birlikte secde ettikleri haberi hızla yayıldı, hatta üzerine eklenen başka söylentilerle birlikte Muhammed’in Kureyşle uzlaştığı ve aralarında artık düşmanlık kalmadığı şeklinde Habeşistan’a da ulaştı. Hikâyenin saçma doğasından, dayanak bulamadığı iç ve dış eleştirilerden ayrı olarak bir de değerlendirme yaparken dikkatten kaçırılmaması gereken başka bir kıstas ta vardır. Müslüman âlimler hadisleri çok sık olarak rivayet (Hadis metnini anlatanların silsilesine dayandırılan haber veya ifade) dayalı değerlendirdikleri gibi dirayet (ifadenin güvenilirliği) yönünden de değerlendirirler. Bu şu anlama gelir; görünürde Hadis olduğu sanılan bir söz Peygamber’e atfedildiğinde Kur’an ve diğer temel kayanaklara zıtsa otomatik olarak kabul edilmez ve mantık gereği doğrulanmaz. İşte bu ‘Şeytan ayetleri’ konusunda da olduğu gibi, bir kimse hikâyeyi Müslüman âlimler tarafından aktarıldığı için bir zemine oturtsa veya gerçek bir aktarımın uyduğu gerekliliklere uyduğu için (ki uymuyor) doğru kabul etse de, hiçbir Müslüman âlim hikâyeyi doğru kabul etmez, çünkü Müslümanların en temel inançlarıyla zıtlık içinde olduğu açıkça ortadadır. Necm Suresinin ilk birkaç ayeti açık biçimde şunları bildirir: ‘Battığı zaman yıldıza andolsun; Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı. O, hevadan ve (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz. O (söyledikleri) , yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir. Ona (bu Kur’an’ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.’ (53: 1–5) Cin Suresi’nde bu durum daha ileri gidilerek deklare edilir: ‘Kendi gaybını (görünmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Ancak elçileri içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (özetleyici) ler dizer.’ Öyle ki onların, Rablerinden gelen risaleti (insanlara gönderileni) tebliğ ettiklerini bilsin’. (72: 26–8) Bu ve diğer ayetler Peygamber’in Kur’an’daki hiçbir şeyi herhangi bir dış kaynaktan almasının imkânsız olduğunu açıklığa kavuşturur. Bu durumda bir insan nasıl olur da sözde ‘Şeytani ilham’ı ciddiye alır ve ona inanır? İşte bu nedenle, ileri gelen âlimler ve dini ilimlerde uzmanlaşmış Müslümanlar hikâyeyi kötü niyetli ve temelsiz saymışlardır. Taberi gibi ünlü bir tarihçinin Tarik adlı kitabında bundan söz etmesi ve hakkında hiç yorum yapmamış olması bir talihsizliktir. İlk dönem Müslüman tarihçilerin isnad’da bunca titiz davranmalarına rağmen bazen bir ‘teyp kaydedicisi’ gibi sağlam bir yerden kendilerine gelen ve görünürde güvenilir olan her bilgiyi kaydettiklerini de not etmek gerekir. Girişimlerinde objektif kalmak ve mesajı saf haliyle iletmek için nadiren kendi fikirlerini beyan etmişler ve bu suretle okuyucuya gerçekliklerine veya başka türlüsüne yönlendirmek için olayları tahlil etmekten sakınmışlardır. Taberi bir istisna değildir. Bunu başlangıçta çok açık bir şekilde dile getirir: ‘Bu kitabımızın okuyucunun katılacağı veya dinleyicide nefret uyandıracak geçmiş dönemlerde yaşayan belli bazı otoritelerce bahsedilen bazı bilgiler içerdiği (kabul edilebilir) , çünkü okuyucu bu anlatılanlarda hiçbir güvenilirlik veya anlam bulmayabilir. Bu durumlarda kendisine gelen bu türden bir bilginin bizim hatamız olmadığını, ama bize aktaran kişinin hatası olduğunu bilmelidir’. Böyle bir yöntemde büyük avantajlar olduğu gibi, riskler de vardır. Ahlaki değerleri hiçe sayan insanlar bunu istismar edebilir ve kötü niyetli sözde ‘Şeytan ayetleri’ni uydurdukları gibi, bir şeyler uydurmaya çalışabilirler. Bundan dolayıdır ki, İbni Esir gibi daha ihtiyatlı olan sonraki dönem tarihçileri, bu kitapta söz konusu edilen kimi konularda kötü tarihi ve edebi hükümleri için İbni Kesir’i eleştirmişlerdir. Tabri, İbni Sa’d ve diğer bazı tarihçi ve âlimlerin çalışmalarında bu hikâyeyi kaydetmiş olmaları hikâyenin kendisinin gerçek olduğunu göstermez. Modern araştırmacılar, tarihsel tenkit ve diğer mevcut gerçeklerin ışığı altında doğru olmadığı kanıtlanan belli sayıda olay ve rivayet olduğunu bilirler. Örneğin İslam Ansiklopedisi’nin yeni baskısındaki ‘Abbase’ bölümüne bakıldığında, Taberi’nin ‘Harun Reşid’in kızkardeşi Abbase’nin Harun’un vezirine âşık olduğu’ rivayetinin yanlış ve yanıltıcı olduğu ispatlandığı anlaşılacaktır. ________________________________________________________________ İmam-ı Rabbani şeytan ayetleri tartışmasına son noktayı koyuyor... Çoğumuzun bildiği gibi, birgün Seyyid-ül-beşer (s.a.v) Eshâbı ile oturuyordu. Kureyşin ileri gelenleri ve kâfirlerin şefleri orada idiler.Seyyid-ül-beşer (s.a.v) onlara (Vennecmi) sûresini okudu. Onların putlarını anlatan âyet-i kerîmeye gelince, melûn şeytân putları öven birkaç sözü, o Serverin (s.a.v) sözüne ekledi. Dinleyenler, bunları da o Serverin sözü sandılar. Şeytânın sözlerini âyet-i kerîmeden ayıramadılar. Orada bulunan kâfirler bağırmaya başlıyarak, Muhammed (s.a.v) bizimle sulh yapdı, putlarımızı övdü dediler. Orada bulunan müslimânlar da, okunan sözlere şaşakaldılar. O Server (s.a.v) şeytânın sözlerini anlamadı. (Ne oluyorsunuz?) diye sordu. Eshâb-ı kirâm, siz okurken bu sözler de araya karışdı dediler. O Server (s.a.v) düşünceye daldı ve çok üzüldü. Hemen Cebrâîl-i emîn vahy getirdi. O sözleri şeytânın karışdırdığı, bütün Peygamberlerin sözlerine de karışdırmış olduğunu bildirdi. Allahü teâlâ, o sözleri âyet-i kerîme arasından çıkardı. Kendi kelâmını sapsağlam yapdı. Görülüyor ki, o Server (s.a.v) hayâtda iken ve uyanık iken ve Eshâb-ı kirâm arasında, şeytân-ı laîn o Serverin (s.a.v) sözüne kendi bozuk şeylerini karışdırıyor ve hiç kimse bunu ayıramıyor. O Server (s.a.v) vefât etdikden sonra bir kimse uykuda hisleri çalışmaz iken ve yalnız iken, nasıl olur da, rüyânın şeytânın karışmasından korunduğunu ve onun değişdirmediğini anlıyabilir? Şunu da söyliyelim ki, mevlid okuyanların ve dinleyenlerin zihnlerinde Resûlullahın bu işden râzı olduğu yerleşmiş bulunmakdadır. Çünki övülen kimseler, övenleri beğenir. Bu düşünce, hayâllerinde yerleşerek, hayâllerindeki şekli, sûreti rüyâda görebilirler. Bu rüyâ doğru olmadığı gibi, şeytân da karışmış değildir. 273.mektup... -------------------- Baki gerçekler demine Hu dost Allah eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine ya Ali ya Mehdi (sahib-i zaman)
  2. Işık gelince; Karanlık yok olur... İman gelince; Güman yok olur... İlim gelince; Cehalet yok olur... Rahmet gelince; Zulüm yok olur... Adalet gelince; Haksızlık yok olur... Hak gelince; Batıl yok olur... Cesaret gelince; Korku yok olur... Mehdi gelince; Deccal yok olur... Mesih gelince; Şeytan yok olur... Kıyamet gelince; Kainat yok olur... Rahman gelince; Onsekizbin alem yok olur...
  3. Çakal CARLOS diyor ki; İslâm ne sosyalisttir nede sosyalizme karşıdır...İslâm ne ılımlıdır nde aşırı uçta yer alır...İslâm bir adalet dinidir...İslâm taktik pragmatizmi reddetmez,tam tersi geçerlidir...
  4. Kimden : Pir Gerçek Veli (Bay, 34) Kime : Grup: Alevi Uyan...Mehdî Geldi... Tarih : 12.11.2007 10:40 (GMT +2:00) Konu : Uyan,ey uykuda olan sen! Neler oldu? Bugün dünyada büyük bir sessizlik var,büyük bir sessizlik ve yalnızlık...Büyük bir sessizlik,çünkü Kral uyuyor: toprak şaşırıp kalmıştır,suskunluk içindedir...Çünkü beden olan Tanrı uykuya dalmıştır ve yüzyıllardan beri uyumakta olanları uyandırmıştır...Tanrı bedenen ölmüştür ve ölüler diyarını sarsmaya inmiştir...Muhakkak ki,kaybolan kuzu gibi,ilk babayı aramaya gidiyor...Karanlıklarda ve ölümün gölgesinde oturanları ziyaret etmek için oraya inmek istiyor...Tanrı ve Oğul,hapiste bulunan Adem ile Havva'yı acılardan kurtarmaya gidiyor... Haç'ın zaferler kazanmış olan silahlarını taşıyarak,Rab Yanlarına girdi...İlk ata,Adem,onu görür görmez,şaşkınlıktan göğsünü yumruklayarak,herkese seslendi ve 'Rabbim herkesle olsun' diye bağırdı...Mesih,Adem'e yanıt vererek,'Ve ruhunla da' dedi...Ve elinden tutarak sarstı ve dedi ki: 'Uyan,sen ki uyuyorsun,ölülerin arasından diril ve Mesih seni aydınlatacaktır...'Ben,senin için oğlun olan Tanrın'ım: şimdi ve senden kaynaklanmış olan bunlar için konuşuyorum ve gücümle hapiste olanlara emrediyorum: Çıkın! Karanlıkta olanlara: Aydınlatılmış olun! Ölenlere: Dirilin! Sana da emrediyorum: Uyan,ey uykuda olan sen! Ölüler diyarında tutuklu kalman için yaratmadım seni...Ölülerin arasından diril... Ben ölülerin yaşamıyım...Diril,ellerimin ürünü! Diril,imgeme göre yapılmış resmim! Diril,çıkalım buradan! Sen bende ve ben sende gerçekten tek ve ayrılmaz bir doğayız...Senin için,Tanrı olan ben,oğul oldum...Senin için,Rab olan ben,hizmetkar doğasını giydim...Göklerin üstünde olan ben,senin için dünyaya ve dünyanın altına geldim...Senin için,insan,insanların güçsüzlüğünü paylaştım,sonra da ölülerin arasında özgür oldum...Cennetin bahçesinden çıkmış olan senin için bir bahçede ihanete uğradım ve Yahudilere teslim edildim ve başka bir bahçede çarmıh'a çakıldım...Senin için,sana o ilk yaşam soluğunu iade edebilmek için,bana atılan tükürüklerin izlerini gör...Senin yitirilen güzelliğini imgeme uygun olarak yeniden yaratabilmem için yediğim tokatları yanaklarımda gör... Omuzlarını günahlarının yükünden kurtarmak için katlandığım kırbaçları sırtımda gör...Bir zamanlar ellerini kötüce ağaca doğru uzatmış olan senin için haç'a çivilenen ellerime bak...Çarmıhda öldüm ve mızrak böğrüme saplandı...Cennette uykuya dalan ve kaburgandan Havva'yı çıkaran senin için böğrüm kaburgalarının acısını dindirdi...Uykum seni cehennemin uykusundan kurtaracaktır...Mızrağım sana karşı çevrilen mızrağı durdurdu...Kalk,uzaklaşalım buradan...Düşman seni cennetin topraklarından çıkarttı...Bense artık seni o bahçeye koymam,fakat göksel tahta yerleştiririm... Yaşamın simgesel ağacına el sürmen yasaklanmıştı; oysa yaşam olan ben kim olduğumu sana açıklıyorum...Hizmetçiler gibi seni koruyacak melekler yerleştirmiştim...Şimdi ise meleklerin,Tanrı olmasan da Tanrı'ya yakın şekilde tapmalarını gerçekleştiriyorum...Göksel taht hazırdır,taşıyıcılar da hazırdır ve emir bekliyorlar,salon düzenlenmiştir...Başka bir deyimle,göklerin kırallığı,yüzyıllardan beri senin için hazırlanmıştır... BÜTÜN BENLİKLER BENDEDİR BULMUŞAM BEN BENDE ADEMİ CÜMLE ALEM ARAR KENDİNİ BULMUŞAM BEN BENDE ADEMİ HAKKIN NAZARINDAN UZAK NİYAZIM HAKKA BENDEN YAKIN DOSDOĞRUDUR HAKKA AKIN BULMUŞAM BEN BENDE ADEMİ MEHDİ'YEM HAKKIN OL DEDİĞİ MELEKLERE SECDE KIL DEDİĞİ NEFSİNİ ŞEYTANA KUL ETTİĞİ BULMUŞAM BEN BENDE ADEMİ BULMUŞAM BEN BENDE BENİ OL BEN BENDEN İÇERİ BENDEN ZİYADE OL BEN RUHU ADEM-İ İSA-YI RUHULLAH... BULMUŞAM BEN BENDE BENİ OL BEN BENDEN DIŞARI BENDEN ZİYADE OL BEN NEFSİ ADEM-İ ADEM-İ SAFİYULLAH... Zikr-i Hakikatimizdir... ______________________ Baki Gerçekler Demine Hu Dost Allah Eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...
  5. Mehdi şöyle söyledi; Bakıyorum adres doğru; tam tarif edilen yerdeyim; İstanbulun fethi için burdayım; fakat ümmetin halifesini karşılayıp onurlandıracak tek bir Müslüman? .. göremiyorum...Hu hu ben geldim kimse yok mu? ..
  6. Hepiniz benim hakkımda vesvese yapıyorsunuz...Oysa ki;Resul-ü Rahman buyurmuştur ki;Mehdi'nin zuhuruna ve Deccalin çıkacağına iman getirmeyen kişi,benim getirdiklerimede iman etmemiş demektir...Bir düşünün ve kulak verin:Din ahir-i zaman dini İslam...Kitap ahir-i zaman kitabı Kur'an-ı Kerim...Peygamber ahir-i zaman Peygamberi Hazret-i Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ve onun müjdelediği ahir-i zamanın en son imamı imamullah Mehdi Sahib-i zaman'dır...Nasıl ki;Nübüvvetin bir İbrahimi,Musa'sı,İsa'sı ve Muhammed'i varsa velayetinde İbrahim'i,Musa'sı,İsa'sı ve Muhammed'i vardır...Buna göre İbrahim'i Ali'dir? nasıl ki;İbrahim'in soyu yıldızlar sayısıncadır;Ali'nin ehl-i beyt'inin soyu olan seyyidler ve şeriflerin sayısıda milyonlara ulaşmıştır ve Mehdi'nin ehl-i beyt hükümeti kurmasıyla hepsi ortaya çıkacak görevinin başına geçecektir...Musa'sı Mevlana Celaleddin-i Rumi'dir? nasıl ki;Musa Rabbin katından ilim ve rahmet nasibini almış Hızırla karşılaştı ve ondan hikmeti öğrendiği gibi;Mevlana'da Şems Tebrizi ile karşılaştı ve ondan hikmeti ve hakikati öğrendi...Nasıl ki;Musa'nın bir büyük kitabı Tevrat var ise'de Mevlana'nında bir Mesnevi-yi Şerifi vardır...İsa'sı Hacı Bektaş-ı Veli'dir? nasıl ki;İsa Mesih büyük mucizeler ve hikmetler gösterdi ve birçoklarını şaşırttı;keza Hacı Bektaş-ı Veli'de öyle büyük kerametler ve hikmetler gösterdiki herkes bunlara şaşırdı ve akıl erdiremedi...Nasıl ki;İsa Mesih'in altmış veya yetmiş sayfa bir kitabı olduysa ve nasıl ki;o cevami-ul kelim sahibi idiyse Hacı Bektaş-ı Veli'de az kitap yazdı ve oda cevami-ul kelim sahibi olarak aramızdan ayrılıp sır oldu...Her ikiside tıpkı bir yağmur damlası gibi kuzu postuna düştü kimsenin haberi olmadı...Gerçeğe Hû...Muhammedi Mehdi'dir? nasıl ki;Peygamberimiz ahir-i zaman peygamberiydi ve kuşkulu bir bekleyiş sonrası zuhur etti ise Mehdi'de böyle bir kuşkulu bekleyişin sonucu zuhur eder...Ve nasıl ki; Resul-ü Rahman bir ümmi olarak ortaya çıktı ise Mehdi'de diyelim ki;bir ilk okul mezunu olarak karşımıza çıkar fakat bir öğretim üyesi bir profesör gibi halkına milletine ve ümmetine ders anlatır onları hidayete erdirir...Diyeceklerimiz bu kadar...Umarız ki;bu yazının hikmetinden birileri nasibini alır ve diğerlerinede vesile olur...Mehdi böyle söyledi...
  7. Kimden : Mehdi*nin zuhuru yakındır... (Bay, 34) Kime : Grup: Hür İslam Halk Hareketi. Tarih : 7.11.2007 12:08 (GMT +2:00) Konu : Kod adı:Çakal CARLOS... BUGÜN,medeniyeti tehdit eden tehlikeye verilecek cevap hazır:Devrimci İslam! .. Mücadeleyi sürdürecek ve insanlığı yalan im-para-torluğundan kurtaracak kadın ve erkekşer; temel geğerlere yani gerçeğe,adalete,kardeşliğe büyük bir inançla bağlı olanlardır ancak... BEN her zaman devrim savaşçısı oldum,bundan sonra da öyle olacağım...Bugün ihtilalin adı İslam'dır... MİLİTANLIK bir davaya *kendini vakfetmektir*... 1975 Ekim'inden beri Müslümanım...Ne gizemciyim nede sofuyum...Sadece,Tanrı'yla arasında aracısız,kişisel,özel bir ilişkisi olan (Hür İslam) ve bu ilişkiyi temel alarak huzuru,özellikle de imanın ışığını arayan? biriyim... BÜYÜK bir devrim gücü olan İslamiyet,ulusların köleleştirilmesine karşı çıkabilecek belki de tek güçtür...İşte bizim davamızın özü budur...(Gerçeğe Hû...) Kaynakçası:Çakal CARLOS'un hücresinde yazmış olduğu,DEVRİMCİ İSLAM kitabından kısa kısa alıntılardır... Mehdi şöyle dedi: Aramıza hoşgeldin Çakal CARLOS...Ömrün vefa ederse eğer; gelip seni emperyalizmin kodesinden kurtaracağız...Ve Allah'ın izni ile seni savaş cephelerimizden birine baş kumandan yapacağız...Mehdi böyle söyledi... Zikr-i Hakikatimizdir... ______________________ Baki Gerçekler Demine Hu Dost Allah Eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...
  8. Kimden: Aleviyatçı Yazar (Bay, 34) Kime: Grup: Alevi Uyan...Mehdî Geldi... Tarih: 2.11.2007 11:29 (GMT +2:00) Konu: Fatma Nur Serter'in üstüne yürüdüler? AKP'lilere, 'Semtlerde tarikat cemaatleri kol geziyor, buraları dini gettolara çevirdiniz” dedi. TBMM Genel Kurulu’nda CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter’in, “İstanbul’un bazı semtlerine girilmiyor. Tarikat cemaatleri kol geziyor, buraları dini gettolara çevirdiniz” sözleri AKP’lileri gerdi. TBMM Genel Kurulu’nda, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Hakkındaki Kanun tasarısı görüşülürken, AKP ve CHP’li milletvekilleri arasında sözlü tartışma yaşandı. CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter’in, “İstanbul tarikatların yaşadığı yer oldu. Bazı mahallerinde yürüyemezsiniz. Kökten dinci gettoların yaşadığı yer oldu. Bu gerçeği görmezden gelerek İstanbul sorununu gözardı edemezsiniz. Bazı semtlerde tarikat cemaatleri kol geziyor, bu semtlere dini gettolardan girilmiyor” sözlerine bazı AKP milletvekilleri oturdukları yerden tepki gösterdi. -SUSTURUN ŞUNU- AKP Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi ise, oturduğu yerden kalkarak kürsüye doğru yürümeye başladı. Çerçi, “Susturun şu kadını yoksa ben susturacağım. Bu ne biçim sözler, atma atma” daha sonra milletvekilleri araya girerek Çerçi’yi kulise çıkardı. (ANKA) - 02.11.2007 *** Alevi Haber Ajansı *** Alevilerin Gören Gözü, İşiten Kulağı, Söyleyen Dili *** Zikr-i Hakikatimizdir... ______________________ Baki Gerçekler Demine Hu Dost Allah Eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman... _______________________________________________________________ Kimden : Aleviyatçı Yazar (Bay, 34) Kime : Grup: Alevi Uyan...Mehdî Geldi... Tarih : 2.11.2007 11:42 (GMT +2:00) Konu : Alevilere hakaret etti... AKP Kırıkkale Milletvekili Mustafa Özbayrak,TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda yaptığı konuşmada Alevilere hakaret etti. Diyanet bütçesinden Alevilere pay ayrılmasına karşı çıkan Özbayrak’ın sözleri, Alevilere bakış açısının ne kadar çarpık olduğunu da ortaya koydu. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bütçesi hakkında konuşan AKP Kırıkkale Milletvekili Mustafa Özbayrak, Aleviliğin son dönemlerde ayrı bir din gibi 'pazarlandığını' savundu. 'Alevilik Şia mezhebinin, Şiiliğin bir koludur' diyen Özbayrak, Aleviliğin birçok kolunun olduğunu söyledi. Alevilere Diyanet'ten pay ayrılmasına karşı çıkan Özbayrak, şöyle devam etti: 'Alevilere bir tahsisat yapılırsa, Aleviliğin diğer kolları da bize de tahsisat yapın derse ne olacak? Mecusiler, satanistler gibi gruplar da benzer taleplerle gelebilirler.' “O KAFAYA” SORULAR: • Türkiye’de en az 10 milyon Alevi yaşamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşlarının vergilerinden oluşturulan Diyanet’in bütçesinden Alevilere pay verilmesi neden sizi rahatsız etmektedir. • “Alevilere, diyanetten pay verirsek diğer kolları da ister” gibi bir iddia tamamen gerçek dışıdır. Bu kafayla bakılırsa Suniliğin de bir dizi kolu vardır…Diyanetten tamamen Suni inancına hizmet verilmesi, sünniliğin çeşitli kolları arasında sorun mu yaratmaktadır? • Şimdiye kadar hiçbir satanist diyanet bütçesinden pay almak için başvurmuş mudur? Satanizm ile Aleviliğin en ufak bir ilişkisi yokken bu iki kavramı neden bir arada kullanıyorsunuz? • Bir tarafta 70 bin camii, binlerce İmam Hatip Okulu, İlahiyat Fakültesi, Diyanet İşleri Başkanlığı, Zorunlu Din dersi dururken, diğer tarafta milyonlarca insan, sayısı yüzleri bile bulmayan Cemevleri’ne Diyanetten pay isteyince neden bu kadar rahatsız oluyorsunuz? Bu tabloya karşı vicdanınız rahat mı? • Alevilik, Sunilik gibi kavramları daha doğru dürüst bir cümle içinde kullanamıyorken, neden satanizm, Mecusilik gibi sofistike kavramları kumlanma çabası içine giriyorsunuz…Bu konularda konuşurken size şimdiye kadar en azından “cahil” diyen oldu mu? • Hayatınızın hiçbir döneminde Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan, Nesimi, Şah Hatayi’den bir eser okunuz mu? • Sayın Mustafa Özbayrak, bu soruların yanıtlarını vermek isterseniz, internet sitemiz ve radyomuzun mikrofonları size açıktır… Satanizm: Satanizm kavramı Fransızca’dan Türkçe’ye girmiştir. Fransızca “satan” kelimesinin Türkçe’deki karşılığı 'şeytan''dır… Akım olarak satanizm ise şeytana ve kötülüğe gösterilen bağlılık ve onları yüceltme demektir.Hristyanlık dininin bazı kurallarının değiştirilmesini de amaçlayan Satanizm kavramı Tevrat’ta da geçmektedir…Ancak Tevrat ta “karşı çıkan” anlamında kullanılmaktadır. Mecus: Geniş bir anlamı olan Mecus ile kısaca ateşe tapanların bağlı oldukları din anlamına gelmektedir…Bu dine inananlara ise Mecusi denir.. 01.11.2007 - YÖN FM... *** Alevi Haber Ajansı *** Alevilerin Gören Gözü, İşiten Kulağı, Söyleyen Dili *** Zikr-i Hakikatimizdir... ______________________ Baki Gerçekler Demine Hu Dost Allah Eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...
  9. Kimden : Mehdi*nin zuhuru yakındır... (Bay, 34) Kime : Grup: Alevi Uyan...Mehdî Geldi... Tarih : 1.11.2007 12:11 (GMT +2:00) Konu : Mehdi'nin *SAİD NURSİ* Makalesi: Mehdi şöyle dedi: Bildiğim ve bilmediğim bütün günahlarım için estagfirullah,estagfirullah,estagfirullah... Bildiğim ve bilmediğim bütün hatalarım için estagfirullah,estagfirullah,estagfirullah... Bildiğim ve bilmediğim bütün kusurlarım için estagfirullah,estagfirullah,estagfirullah... Tevbelerimin tevbesi ve tevbelerimin kabulü için estagfirullah,estagfirullah,estagfirullah... Bendeniz her gece yatmadan önce bu dua'yı mutlaka okurum...Bir sakıncası yoksa sizede tavsiye ederim...Saygılar... ________________________________________________________________ Mehdi diyor ki: Said Nursi'nin sözleri zengin,manası fakir olan *SÖZLER* kitabını okudum...Ve daha yüzyirmi sayfaya varmadan notunu verdim...Bu adam insanın beynini işlevsiz hale getiriyor...Yani tabiri caizse bir tarla faresi gibi sanırım...Hani bilirsiniz tarla faresi tarlada en taze tohumlara ulaşır ve afiyetle yer ya? sanki bu adamda beyin tarlasına ekilen taze bilgileri yiyiyor ve geriye pisliklerini bırakıp orayı bereketsiz hale getiriyor...Yine anladığım odur ki; nefis ve şeytan ilişkisi ve sebep sonuç ilkeleri takip edilmemiştir...Neredeyse nefis kavramı ile şeytan kavramı birlikte zikredilmemiştir...Oysa ki; bu tasavvufun en belirgin şifresidir ki; ikisi bir araya gelmemişse orda eksik ilim vardır...Bu akıl ile iman'ın birlikte zikredilmesi içinde geçerlidir...Zaten tasavvufun en belirgin özelliği akıl ile imanın birlikte zikredilmesi ve kemale erdirilmesidir...Resul-ü Rahman 'Akıl ve Din birdir...Aklın olmadığı yerde din yoktur...' buyurmuştur...Hz.Ali'de bu konuda 'Eğer akıl dediğiniz şey din eksenine girmiyorsa,o akıl akıl değildir...Eğer din dediğiniz şeyde akıl eksenine girmiyor ise,oda din değildir...' yani anladığımız o ki; akıl ve iman kardeş gibidir...Akıl bu dünyanın imanı ise; iman'da ahiretin aklıdır...Akıl beden ise; iman ruhtur...Akıl insanın varlığı ise; iman onun gölgesi gibidir...Her ikisi reddedilemez haktır...İşte burda Said Nursi zannedersem bu nefis ve şeytan ilşkisinde zaafa düştüğü gibi akıl ve iman konusundada zaafiyetler göstermektedir...Bakın bizim bu tespitlerimizi bir profesörümüz nasıl doğrulamıştır... Prof.Dr.Alpaslan IŞIKLI diyor ki: Said Nursi'nin yazdıkları: Said Nursi'nin yapıtlarının Türkçe harflerle yazılmış olanlarını,doğrusunu isterseniz,öğrencilik yıllarımdan itibaren okuyup anlamaya çalışmışımdır...Fakat,son derece ağdalı,anlaşılmaz,kendine özgü bir üslubu olduğu için zaman zaman acaba bendeki bir eksiklikten mi? kaynaklanıyor diye düşündüğüm olmuştur...O zamanlar,belki daha kolay anlaşılır umuduyla *SÖZLER* isimli risalesini,Fransızca çevirisinden anlamaya da çalıştım... Tüm bu çabalardan sonra anlaşılmamasının asıl nedeninin,yazdıklarının hacmine oranla anlaşılacak çok az şey yazmış olmasından kaynaklandığı sonucuna vardığımı belirtmeliyim... Esasen,Said Nursi'ye karşı takdir ve hayranlık duygularıyla dolu olanların da genellikle,bu duyguların nedenlerini açıklamak bakımından,onun ne anlattığı,düşünsel plandaki katkılarının ne olduğu konusunda ikna edici bir gerekçe bulmakta güçlük çektikleri; onun yerine anlaşılmayacak kadar derin görüşler ortaya koyduğu yolundaki bahanelerin arkasına sığındıkları görülür... Esasen,Nurculukta anlamanın önemi yoktur? ..Zira,inanılmaktadır ki Nurculukta anlamadan da alim olmak mümkündür... ('Said Nursi ve Fethullah Gülen'in *LAİK* sempatizanları' adlı kitabından alınmıştır...) ________________________________________________________________ Fethullah GÜLEN'in sadık öğrencilerinden biriyle Mehdi hasbihali yaptık? ..Bu arkadaşım sohbetin son kısımlarına geldiğimizde ben kendisine sordum acaba Mehdi kim dir? diye ve kendini tutamayıp içindekini döküverdi:'Ben Mehdi'nin Hocaefendi olduğunu zannediyorum...' Hoca efendi kim dedim? cevap olarak; tabi ki; FETHULLAH GÜLEN HOCAEFENDİ DEDİ...Ve bende kendimi tutamayıp şöyle dedim...Sana kim olduğunu söyleyim mi? Oda buyur dedi: Bende vakur bir şekilde cevap verdim ve dedim ki; 'Karşında duruyor...' ve eli ayağına karıştı ne yapacağını bilemez bir şekilde bana kimlerin kitaplarını okumamı tavsiye edersiniz dedi: bende 'İMAM-I RABBANİ'NİN KİTAPLARINI OKU' dedim...Çünki o benim 'YARI YANIMDIR...' Vesselam... ________________________________________________________________ ATATÜRK'TE SAİD NURSİ'DE BU MİLLETİN ÜZERİNDE ALLAH'IN İKİ BÜYÜK İMTİHANIYDI.ATATÜRK AKL-I KEMALET BOYUTUNDA ''FURKAN'' OLARAK İMTİHANIMIZDI.SAİD NURSİ'DE İMAN-I KEMALET BOYUTUNDA ''FURKAN'' OLARAK İMTİHANIMIZDI.NE ACIDIR Kİ,HEM ATATÜRK BU GERÇEKTEN HABERSİZ HAREKET EDİYORDU.HEMDE SAİD NURSİ BU GERÇEKTEN HABERSİZ HAREKET EDİYORDU.VE HER İKİSİDE BU YÜZDEN BÜYÜK KAYIPLAR VERDİLER.SANKİ ARALARINDA BİLEMEDİĞİMİZ VE SIRRI HAKİKATİNE VAKIF OLAMADIĞIMIZ BİR BERZAH VARDI.İŞTE BİZLER TAMDA BU HAKİKATLERDEN YOLA ÇIKARAK MEHDİ'NİN SIRRI HAKİKATİNE VAKIF OLMUŞ OLUYORUZ.ÖYLE Kİ,BU DURUMDA MEHDİ'NİN ÖZELLİĞİ BU İKİ KEMALETİN BİRLEŞİMİYLE KARŞIMIZA ÇIKMAKTADIR.YANİ ATATÜRK'TE OLAN AKL-I KEMALET ''FURKAN''I İLE SAİD NURSİ'DE BULUNAN İMAN-I KEMALET ''FURKAN''I MEHDİ'DE BİRLEŞEREK GELİYOR KARŞIMIZA.YANİ BUNU HERKESİN ANLAYACAĞI DİLDE YORUMLARSAK,MEHDİ HEM ATATÜRK HEMDE SAİD NURSİ OLMUŞ OLUYOR.SANKİ BİRBİRLERİNE ZITMIŞ GİBİ GÖRÜNEN AKL-I KEMALET VE İMAN-I KEMALET SIRRI HAKİKAT'TE BİR VE BİR'E HİZMET EDER.ASLINDA BU HADİSEYİ KUR'AN'I KERİM BOYUTUNDA İNCELEDİĞİMİZDE AKLIN VE İMAN'IN YOLUNUN BİR OLDUĞUNU ÇOK RAHATLIKLA GÖRECEĞİZ ZATEN.VE NE YAZIK Kİ,ZAHİR'DE AYRILMAKTADIRLAR.HER İKİSİNİN HİZMET ALANLARI AYRI AYRIDIR.ÖRNEĞİN BU İKİ ÖZELLİĞİ HACI BEKTAŞ-I VELİ'DE GÖRMEK MÜMKÜNDÜR.O PİR'DE HEM AKL-I KEMALET VARDI,HEMDE İMAN-I KEMALET! ZATEN ULU PİR OLMASI BU YÜZDENDİR.YANİ BU PİR AKL-I KEMALETİYLE ''İLİMDEN GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR''DER.İMAN-I KEMALETİYLEDE ''ELİNE DİLİNE BELİNE SAHİP OL'' DER.YANİ ELİNE SAHİP OL HARAM'A EL UZATMA,DİLİNE SAHİP OL,BOŞ SÖZ,YALAN,GIYBET VE İFTİRA ETME DER.BELİNE SAHİP OL DER KENDİNE,ÇOCUĞUNA,AVRADINA SAHİP OL DER.VE ŞAYET ZAMAN TÜNELİNİ KULLANARAK HACI BEKTAŞ-I VELİ'Yİ O ÇAĞDAN ALIP ŞU AHİR ZAMAN'IN SONLARINA GETİREBİLECEK OLSAK,ŞÜPHESİZ O MEHDİ OLURDU.ZATEN GELECEK OLANINDA ONDAN FARKI HİÇ OLMAYACAK.ÖZETLE ŞUNU SÖYLÜYORUZ Kİ,MEHDİ HEM ATATÜRK'ÜN AKLI KEMALETİNE,HEMDE SAİD NURSİ'NİN İMAN'I KEMALETİNE SAHİP KİŞİ OLARAK KARŞIMIZA ÇIKACAKTIR! BİR HACI BEKTAŞ GİBİ,BİR HZ.ÖMER GİBİ,BİR HZ.ALİ GİBİ! ! ! OLACAKTIR.VE ZATEN ONLAR GİBİ OLAMADAN HALİFELİK YAPILAMAZ BU CİHAN'DA.SİZ ŞAYET MEHDİ'Yİ GÖRMEK VE TASAVVUR ETMEK İSTİYORSANIZ,KENDİ ÖZ ALEMİNİZDE ŞÖYLE BİR HAYAL KURGU YAPINIZ.HZ.ÖMER'LE HZ.ALİ'Yİ iMAM-I RABBANİ İLE PİR SULTAN'I VE SON OLARAK SAİD NURSİ İLE ATATÜRK'ÜN KARAKTERİSTİK OLARAK ÖNCE AKL-I KEMALETLERİNİ VE İMAN-I KEMALETLERİNİ,SONRA'DA SİMALARINI BİRLEŞTİRİP BİR RESİM KOYMAYA ÇALIŞIN ORTAYA VE ŞAYET BUNU BAŞARIRSANIZ,HİÇ ŞÜPHENİZ OLMASIN Kİ,MEHDİ KARŞINIZDA DURUYOR OLACAKTIR. GERÇEĞE HÛ... ________________________________________________________________ Mehdi şöyle dedi: Ne zaman Bediüzzaman Said Nursi'den ve onun sözde Kur'an tefsiri kabul edilen Risale-i Nurlardan bahsedilse benim hemen aklıma Bakara suresi:79.ayet-i kerimesi gelir...Ve hiç kimse bu adamın İmam-ı Gazali'nin,Muhyiddin İbnu'l Arabi'nin,Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin,ve son olarakta yüksek marifet sahibi İmam-ı Rabbani'nin kötü birer taklitçisi olduğunu anlıyamaz...Doğrusu ben bu yüksek marifetle bunları çok rahatlıkla anlamaktayım...' Ve Hazret-i Mehdi'nin bahsettiği malum ayet-i kerimeyi sizlerle paylaşıyoruz...Allah hepimize hidayet nasip etsin... Bakara suresi: Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla 79. Yazıklar olsun o kişilere ki, Kitap'ı kendi elleriyle yazarlar da sonra onunla basit bir karşılık satın alsınlar diye, 'İşte bu, Allah katındandır! ' derler. Vay haline onların, ellerinin yazdıkları yüzünden! Vay haline onların, kazanıp durdukları yüzünden! ..(Sadakallahül Azim...) MEHDİ DEVAM ETTİ VE ŞÖYLE SÖYLEDİ: \'SÖZDE BEDİÜZZAMAN OLDUĞU SÖYLENEN SAİD NURSİ (KÜRDİ) VE SÖZDE HATEMÜ\'L EVLİYA OLDUĞU SÖYLENEN ÖMER ÖNGÜT OLMAK ÜZERE HER İKİSİ ASLINDA HAZRET-İ AHMED FARUKİ SERHENDİ İMAM-I RABBANİ MÜCEDDİD-İ ELF-İ SANİ KUDDİSE SİRREHÜL AZİZ\'İN BASİT ASALAKLARIDIR...VE SÖZDE ZAMANIN MÜCDEHİDİ OLDUĞU SÖYLENEN FETHULLAH GÜLEN VE HY MÜSTEAR İSMİYLE ZİKREDİLEN ADNAN OKTAR OLMAK ÜZERE HER İKİSİDE ASLINDA SAİD NURSİNİN PİS PARAZİTLERİDİRLER... MÜJDELİ HABERLE BİLDİRİLDİ Kİ; MEHDİ FARUKA MERHAMET EDER...BU FARUĞUN KİM OLDUĞU KONUSUNDA MEHDİ DÜŞÜNMÜŞ ÖNCE BU KİMSENİN PROF.DR.FARUK BEŞER OLDUĞU SANILMIŞ FAKAT İLİMDE DERİNLEŞİP MESELE DAHA DERİNLERE İNİNCE BU KİMSENİN ASLINSA (SILA) İSMİ İLE HADİSLE MÜJDELENMİŞ OLAN HAZRET-İ AHMED FARUKİ OLDUĞU MEHDİ TARAFINDAN KESİN OLARAK SAPTANMIŞTIR... asii_melek (rumuz) ya sen kendini mehdimi sanıyosun? saçmalamayı bırak artık lütfen.mehdi; kelime olarak arapça he-de-ye kökünden ismi mef'ul olup hidayete ermiş; hidayet bulmuş kişi anlamını taşır.ama sen gördüğüm kadarıyla hidayete ermek yerine dalalete düşmüşsün.said nursi çok büyük bir zattır.Kendini Kuran hizmetine adamıştır.we zaten divan-ı salihinde ona kitap yazmak görewi werilmiştir.Mehdinin ismi faruk olması konusunda bişe diyemem çünkü; künyesi Ebü'l Faruktur..Mehdi konusunda sana daha çok şey söylemek isterdim; düştüğün bu durumdan kurtul diye.ne yazıkki şimdilik sadece bunları söyleyebilirim.ama sen mehdi deilsin..RABBİM tezzamanda sana hidayet kapılarını açsın..we töwbe kapıları kapanmadan töwbe etmeyi nasip etsin inşallah..yoksa ALLAH korusun bu sapık fikrinle kaybedenlerden olacaksın..Bende bir İmamı Rabbani ewladı olarak hidayete kawuşmanı tüm kalbimle diliyorum.. **ENE*L-MEHDİ** (rumuz) Mehdi merak etti...! ! ! ...Diyor ki; bu kızı sevdim...Benim hakkımda daha başka neler söyleyebilirmiş acaba...Ama ben ona nasıl hidayete erdiğimi 'kendini tanıtmak için yazdığı not' bölümünde yazdıklarımı okusun ve bana bühtan etmesin diyorum...Ve bu vesileyle birde bize biat ederse hiçde fena olmaz...En azından ilk biat edenler sırasında yer alır, buda kendisine bir iffet ve haysiyet kazandırır...Allah iyiliğini ve güzelliğini artırsın...İffetini ve haysiyetini ona bağışlasın...Amin Sadakallahül Azim... asii_melek (rumuz) okudum yazılarını.ya her insanda manewi yönden bazı olaylar olabilir.bende kalkıp burda yaşadıklarımı anlatsam; nefsimi yükseltip derecemi alçaltmış olurum.seninki hidayet değil; emin ol ki; dalalet.sen mehdiliği bırak onun yardımcıları bi newi ewladları olacak derecede dahi deilsin.bi insan hakkında kesin hüküm wermem; çünkü kimin ne derece imana sahip oldunu bilemem.ama senin hakkında weriyorum.neden mi? çünkü sen said-nursi efendi hakkında yanlış yorum yapıosun we onun hizmetine laf atıosun.diosunya sözde KURAN TEFSİRİ RİSALEİ NUR die.o risaleler sayedinde kaç kişi imana hidayete erdiğini biliomusun sen? gerçekten yüreğin imanla aşkla dolsaydı KURAN HİZMETKARLARINA böle yaklaşmasdın.bu arada ben nurcu deilim; sadece böle büyük üstazlara laf atıldında sessiz kalmaktan utandım için konuşuorum.ya düşüncelerini okudukça içim parçalanıo inanki; lütfen abicim yanlış yoldasın.sana samimi bi kalple söylüyorum; töwbe et.çok geç olmadan töwbe et lütfen.ben kendi yolum dawam sayesinde iffet haysiyet we daha nice güzellik kazandım.ben doru yoldayım.RABBİM sıratı müstekımdan ayırmasın inşallah.we sanada sıratı müstakımda olmayı nasip etsin..amin.. **ENE*L-MEHDİ** (rumuz) Asi meleğim! .. yazılanları okudum...İnan ki seni yine sevdim...Ama aramızda ki,bir farkı ortaya koyalım...Birincisi bendeniz alevi ve bektaşi kökten gelen melami burcuna mensup tasavvufçuyum...Bizde sırrı hakikat zuhur etmiştir...Dört kapı kırk makam esasına göre Yunusumuz der ki; 'Dördüncüsü hakikattir,eren herşeyi bula,bayram ola gündüzü kadir ola gecesi...' bu gerçek erenliğin son aşamada ki; ilm-i halidir...Said Nursi bu dereceye varamamış ve zındanlarda hz.Yusufçuluğu oynamıştır...Oysa ki hz.Yusufun akibeti ortadadır...En nihayetinde annesi babası ve kardeşleri kendisinin makamına secde etmiştir...Yunusumuzun bahseddiği sonuçdur bu...Bu benim Rabbiciğimin hikmet ve hakikatlerinden bir demettir...Said Nursi zamanının en önde gelen okumuşlarındandır...Ama herşey okumakla bitmiyor...Furkan ehli olmak gerek! ! yani inançta ve yaşamda,akılda ve imanda hakla batılı bir güzel paylamak gerek...Sen benden korkmuşsun...Sözlerimden etkilenmişsin...Ve abiciğim diyorsun...Beni öcü gibi şeytan gibi görüyorsun...Hayır ben tam tersine Rabbiciğimin bir tanesiyim...O beni şeytanın sonunu getirmek için gönderdi...O melunun zamanı doluyor...Onun iktidarı dünyada ehil olmayan adamları başa getirmiş...Resul-u Rahman (savs) diyor ki:'Ne zaman ki ehil olmayanlar başa gelir,o zaman kıyameti bekle...' Resulün burda ki kıyametten bahsettiği uzun vadede büyük kıyamet ve kısa vadede Mehdi'nin zuhurudur...Zira Resul-ü Rahmana sormuşlar; 'Mehdi ne zaman zuhur eder...' Resulullah (savs) 'Onun zuhuru kıyamet gibi olacaktır...Nasıl ki; kıyametin saati Rabbimizin katında gizlidir...Mehdi'nin zuhur vaktide onda gizlidir...' buyurmuştur...Ve ek olarak şunu söylemiştir; 'O hiçkimsenin bilmediği bir duruma kılavuzlandığı için ona Mehdi denmiştir...' Yani hepsini toplarsak Mehdi Allah'ın Meleklerinden bile gizlediği bir zattır...Onlara şöyle söyledi; 'Sizin bilmediğiniz şeyler var...' Benim şimdilik yazacaklarım bu kadar kendini üzme...Benim kalbimide burkuyorsun...Ben sizi saptırmaya değil şeytanın kullarını saptırmaya geldim...Son olarak seni teskin etmek için söylüyorum...Benim Said Nursi için son sözüm Allah hayırlı hizmetlerini kabul etsin olacaktır...Yalnız şuda varki; Bizim anladığımıza göre Said Nursi ve talebeleri yüzünden bu Cumhuriyyet gerek dini gerek siyasi açıdan ne yazık ki geri kalmıştır...Ama şu var ki; Said Nursi'nin yerinde İmam-ı Rabbani olsaydı...Hiç şüphen olmasın ki; Mustafa Kemalle anlaşır ve birlikte çok işlere imza atarlardı ve belki bugün ki rejim laik değilde demokratik islam devleti olabilirdi...Bizler tasavvufçu olarak en uygun bunu görürüz...Ama ne yazık ki,Said Nursi ve talebeleri bu ülke için islamın inkişafı için ve en önemlisi tasavvufun yeni nesile intikal etmesi için büyük bir engel olmuştur...Vesselam...Mehdi bunları söyledi... ________________________________________________________________ Sen Said-i Kürdi'nin bahsettiği Mehdi misin yoksa? Yahudi bir mütedeyyin diyor ki; 'Mesih'in geleceği güne,sonuna kadar inanıyorum...' dikkat ederseniz Mesih deniyor? ..İsa Mesih değil...Çünkü onlara göre hala Mesih gelmedi ve onun için gelişi bekleniyor...Şimdi bizim ehl-i sünnet alimlerine gelincede bir Mehdi gelecek deniyor? ..ama hangisi...Ve dikkat buyurun bunlarında beklediği Mehdi ilk kez gelecek...Ve onlara göre Onikinci İmam Muhammed el Mehdi değil başka birisi gelecek...Bakın bilenler bilir biz bu ümmetin üçe bölündüğünü bir kısmının Yahudileştiğini bunların biz ehl-i sünnetiz diyen şeriatçı sünniler...Bir kısmının Hıristiyanlaştığını bunlarında kendilerine İmamiyye veya Caferiyye dediğini...Ve bir kısmınında kendilerine biz naci güruh-u naciyiz diyip yetmişüç milleti hoş gören Aleviler olduğunu ve bunların en doğru olanlarının Aleviler olduğunu zikretmiştik...Şimdi bu bizim Yahudileşmiş sünnilerimizde tıpkı yahudilerin bir Mesih beklemesi gibi bir Mehdi bekliyorlar ama onlar gibi yanılıyorlar...Nasıl ki; Deccal sahte Mesih olarak Yahudilerin karşısına dikilecekse bunların karşısınada Ömer Öngüt'ler,Fethullah Gülen'ler ve HY'lar dikilmiş...Bizler bunların ayrıca Süfyaniler olduğunu sanıyoruz...Belkide diğer adıyla sahte Mehdi'ler olabilir...En doğrusunu Allah bilir...Said Nursi'de ne yazık ki; işte bu kategoriye giriyor...Ehl-i sünnet'ten benim bildiğim kadarıyla bir kişi Mehdi'nin Onikinci İmam Muhammed el Mehdi olduğunu en zirve iman-ı kemaletle bilmiştir; oda Ferüdüddin-i Attar'dır...Ve ona yakın olanda İmam-ı Rabbani'dir...Ferüdüddin-i Attar Mehdi'yi şöyle tarif eder; 'Yeryüzünde yüzbin evliya; isterler Allah'tan Mehdi'yi; ya İlahi Mehdi'yi gaybetten çıkar; ta ki ola cihanda adalet aşikar...' İmam-ı Rabbani'de şöyle yaklaşmıştır; 'Ben baktım ki; İsa aleyhisselam'ın bir ayağı Ali'nin başınd; bir ayağı Mehdi'nin başındadır...' Şimdi Ferüdüddin-i Attar burda gaybetten bahsettiği için Mehdi'nin gaybette olduğunu biliyor ve bu gaybetin tıpkı İsa MESİH'İN göğe çekilmesine inanış gibi olduğundan gerçeği anlamış olduğunu kabul ediyoruz...İmam-ı Rabbani'ye gelince oda en azından Oniki İmam'ların başını ve sonunu görebildiği için hoş görüyoruz...Biraz daha nasibi olsaydı arada kalan on imamıda görecekti? ..Çünkü Oniki İmam bizim anladığımız hakikate göre İsa Mesih tıpkı bir ekmek misali oniki dilim olması gibi nuru Oniki imamda dağıl mıştır...İmamiyye'ye gelince onlarda tıpkı hıristiyanların beklediği bir Mesih'i bekler gibi bekliyorlar...Ve nasıl ki; hıristiyanlar gerçek Mesih'in müslüman olarak gelişine şaşacak ise; bu bizim imamiyye'de Mehdi'nin alevilerin içerisinden çıkmasına öyle şaşıracaktır...En doğrusunu Allah bilir...Şimdi bu arkadaşımızın ciddi sorusuna gelince hayır ben Said Kürdi'nin müjdelediği değil? ..Pir Sultan'ın ve diğer ulu ozanların müjdelediği Mehdi Sahib-i zaman'ım...Umarım cevabımız sizi tatmin etmiştir...Mehdi böyle söyledi... Kur'an oldu delilimiz Sırrı hakikattir yolumuz İmam-ı Cafer'dir Ulumuz Mürüvvet kerem erenler... Kabe'nin yapısı bina yapısı İman etse asilerin hepisi Beş vakit okunur Ayet-el Kürsi Ya Muhammed sana imdada geldim... Muhammed dinidir bizim dinimiz Cibril-i Emindir hem rehberimiz Tarikat altından geçer yolumuz Biz müminiz mürşidimiz Ali’dir Yolundan azmışlar imana gelin Gelin bu mekandan bir haber alın Mehdi alçaktadır birlikte kalın Zakir oldum zikrederim Ali'yi... Yeryüzünü kızıl taçlar bürüye Münafık olanın bağrı eriye Sahib-i zaman'ın emri yürüye Mehdi kim? olduğu bilinmelidir... Hasan-ül Askeri Mehdi çıkınca İsa Peygamberi vezir tutunca Doksanbin er Horasandan kopunca Oniki İmam'a yardım okurum... Pir sultanım ey dur Dede Dehman Kendine cevretme andan gel heman İstanbul şehrinde ol Sahib-i zaman Tac-ı devlet ile sallanmalıdır. Zikr-i Hakikatimizdir... ______________________ Baki Gerçekler Demine Hu Dost Allah Eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...
  10. Yahudi bir mütedeyyin diyor ki;"Mesih'in geleceği güne,sonuna kadar inanıyorum..." dikkat ederseniz Mesih deniyor?..İsa Mesih değil...Çünkü onlara göre hala Mesih gelmedi ve onun için gelişi bekleniyor...Şimdi bizi ehl-i sünnet alimlerine gelincede bir Mehdi gelecek deniyor?..ama hangisi...Ve dikkat buyurun bunlarında beklediği Mehdi ilk kez gelecek...Ve onlara göre Onikinci İmam Muhammed el Mehdi değil başka birisi gelecek...Bakın bilenler bilir biz bu ümmetin üçe bölündüğünü bir kısmının Yahudileştiğini bunların biz ehl-i sünnetiz diyen şeriatçı sünniler...Bir kısmının Hıristiyanlaştığını bunlarında kendilerine İmamiyye veya Caferiyye dediğini...Ve bir kısmınında kendilerine biz naci güruh-u naciyiz diyip yetmişüç milleti hoş gören Aleviler olduğunu ve bunların en doğru olanlarının Aleviler olduğunu zikretmiştik...Şimdi bu bizim Yahudileşmiş sünnilerimizde tıpkı yahudilerin bir Mesih beklemesi gibi bir Mehdi bekliyorlar ama onlar gibi yanılıyorlar...Said Nursi'de ne yazık ki;işte bu kategoriye giriyor...Ehl-i sünnet'ten benim bildiğim kadarıyla bir kişi Mehdi'nin Onikinci İmam Muhammed el Mehdi olduğunu en zirve iman-ı kemaletle bilmiştir;oda ferüdüddin-i Attar'dır...Ve ona yakın olanda İmam-ı Rabbani'dir...Ferüdüddin-i Attar Mehdi'yi şöyle tarif eder;"Yeryüzünde yüzbin evliya;isterler Allah'tan Mehdi'yi;ya İlahi Mehdi'yi gaybetten çıkar;ta ki ola cihanda adalet aşikar..." İmam-ı Rabbani'de şöyle yaklaşmıştır;"Ben baktım ki;İsa aleyhisselam'ın bir ayağı Ali'nin başınd;bir ayağı Mehdi'nin başındadır..." İmamiyye gelince onlarda tıpkı hıristiyanların beklediği bir Mesih'i bekler gibi bekliyorlar...Ve nasıl ki;hıristiyanların gerçek Mesih'in müslüman olarak gelişine şaşacak ise;bu bizim imamiyye'de Mehdi'nin alevilerin içerisinden çıkmasına öyle şaşıracaktır...En doğrusunu Allah bilir...Şimdi bu arkadaşımızın ciddi sorusuna gelince hayır ben Said Kürdinin müjdelediği değil?..Pir Sultan'ın ve diğer ulu ozanların müjdelediği Mehdi Sahib-i zaman'ım...Umarım cevabımız sizi tatmin etmiştir...Mehdi böyle söyledi...
  11. Mehdî

    Fethullahçı Kafa...

    27 10 2007 POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA Fethullahçı Kafa... Fethullah Gülen ABD'de CIA ve FBI 'ın denetiminde yaşıyor müritleriyle birlikte... Gülen ABD'de ama avukatı Türkiye'de... Gülen'in avukatı Fethullah Gülen'le ilgili açıklamalarıma "düzeltme ve yanıt metni" gönderiyor... Fethullahçı Zaman gazetesi ise Cumhuriyet'i hedef alan reklamlar yapıyor... "Cumhuriyet'e dinciler saldırmış...", "...Meğer saldıranlar çeteymiş..." Aslında hedefleri laik demokratik Cumhuriyet!.. Fethullahçı Zaman gazetesi hem köktendincileri aklamaya çalışıyor hem de Cumhuriyet'e saldırıyor... Cumhuriyet 'e atılan bombalar ve Danıştay saldırısı... Saldırgan Alparslan Arslan ne demişti yakalandığı gün: "Saldırıların amacı, Allah'ın dinine, peygamberine, Müslümanlara, alçakça hakaretlere ceza vermektir... Davanın milliyetçilerle, derin devletle ilgisi yoktur..." Alparslan Arslan Danıştay'a saldırısında yargıç Mustafa Yücel Özbilgin 'i öldürmüştü... Cinayetin nedeni belliydi... "Sıkmabaş..." Akit gazetesi "kamusal alanda sıkmabaş" a geçit vermeyen yargıçların fotoğraflarını birinci sayfadan manşetten şu başlıkla vermişti: "İşte o üyeler..." Sonuç bir ölü, dört yaralı... Fethullahçı Zaman gazetesi niçin bu kanlı vahşeti ve Cumhuriyet 'i hedef alan yayınlar yapıyor? İşin içinde iş var da ondan!.. Alparslan Arslan'ın, Malatya 'daki canilerin, Hrant Dink cinayetini tezgâhlayanların arkasında Fethullahçıların olması... Yargı aşaması sürdüğü için derinliğine girmiyorum, bu kadar yeter. Anlayan anlamıştır... *** "World Media Group AG" uluslararası bir şirket. Almanya'da "Zukunft" dergisi, "Line Travel Agency" adlı turizm acentesi, baskı ve dağıtım hizmetleri veren "Sunprint&Vertrieb" şirketi de var Fethullahçıların... Bir de yuvalar ve derslikler açmışlar... Pek çok eyalette Almanya 'da yaşayan çocukları okulöncesi eğitiyorlar . Okula gidenlere de buralarda hem ders çalıştırılıyor hem de Almanca öğretiliyor... Aylığı 50 Avro ... Oysa Almanya 'da bu gibi merkezler Türklerden ayda 350 Avro alıyorlar... Gördünüz mü aradaki farkı!.. Çocuklar bir süre sonra Fethullahçıların egemenliği altına giriyor; "ablalar" ve "abiler" böylece Atatürk ve laik Cumhuriyet düşmanı çocuklar yetiştiriyor... Az daha unutuyordum. Fethullahçıların "World Media Group AG" ortaklarını merak etmişsinizdir sanırım. İşte adları: "Faik Gök ve Mustafa Altaş..." 2006 yılında "Zaman" Avrupa'da "World Media Group AG" oluyor. Frankfurt'taki tesisleri Johnn Hinrich Nagel 'den Fatih Gök ve Mustafa Altaş satın alıyor 3 milyon 300 bin Avro 'ya... Sudan ucuza kapatılıyor binalar... Peki kimdir Fatih Gök ve Mustafa Altaş? Banka kredisi mi alıyorlar, alıyorlarsa kimler kefil oluyor? İngiltere, Almanya, Belçika, Hollanda Fethullahçıların 7 yıl içinde yayıldıkları Avrupa ülkeleri... Parasal güç nereden geliyor, kimler yönetiyor, Türkiye üzerine ne planlar çevriliyor, Büyük Ortadoğu Projesi'nin hangi ayağındalar bunlar? *** Fethullahçılar her yerde... Siyasette, ekonomide, medyada, yargıda, üniversitelerde... Boğaziçi Üniversitesi Fethullahçıların "kurtarılmış bölgeleri" nden birisi... Fethullahçıların gerçek yüzünü kim ortaya çıkardı? Cumhuriyet gazetesi!.. O zaman Cumhuriyet'e saldırıp, köktendincileri koruyacaksın... Hem de yargı aşamasında!.. Birinci afiş : "Cumhuriyet'e dinciler saldırmış..." İkinci afiş: "...Meğer saldıranlar çeteymiş..." Üçüncü afiş: "Tam anlamak için... Tamamlamak için Zaman..." Cambaza bak cambaza!.. *** İki gün sonra 29 Ekim... Fethullah Gülen, Zaman gazetesine şöyle bir açıklama yapabilir mi? "Ben laik demokratik Cumhuriyetin ve Atatürk devrim ve ilkelerinin savunucusuyum, ABD emperyalizminin Ortadoğu'yu kan gölüne çevirdiğine inanıyorum. ABD, Irak 'tan geri çekilmelidir." Böyle bir açıklama yapmasını bekliyorum Gülen'den!.. *** Dünkü "İranlı Gazeteci" başlıklı yazı, Bahman Nirumand' ın "İran" adlı anı kitabından alınmıştır. Kitabın geniş özetini Hürriyet gazetesinden Soner Yalçın bir süre önce ayrıntılarıyla yazmıştı. [email protected] e-posta adresi spam korumalıdır. Lütfen JavaScriptleri etkinleştirin. Faks numaramız: 0212/ 343 72 69
  12. Adnan Oktar veya Adnan Hoca (grubuna hazırlattığı kitaplarda kullandığı mahlas HY) (d. 1956, Ankara), Grup lideri. Özellikle kentli yüksek gelir düzeyinden ailelerin genç çocuklarından oluşan grubunu kurma ve yaygınlaştırma çalışmalarıyla ün kazandı. Grubuyla birlikte sempatizan kazanmak amacıyla ateizm, Darwinizm ve Siyonizm karşıtı görüşlerini savunduğu kitaplar ve belgeseller hazırladı. Bilim Araştırma Vakfı'nın (BAV) kurucusudur. Bu vakfın evrim teorisine karşı yaratılışı savunduğu ve bunu yaygınlaştırmak için konferanslar düzenlediği bilinmektedir. Adnan Oktar, lise eğitiminin sonuna kadar Ankara'da yaşadı. 1979 yılında, Mimar Sinan Üniversitesi'nde eğitimine devam etmek üzere İstanbul’a taşındı. HY mahlasıyla yayımladığı 268 adet kitabı olduğu öne sürülmektedir. Bununla birlikte, HY imzasıyla yayımlanan kitapları grubuna hazırlatmaktadır.[2] Aralarında çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen basın mensuplarının da bulunduğu bir basın toplantısında Adnan Oktar kitapların hazırlanışı ile ilgili sorulan bir soruya şöyle cevap vermiştir: Ben çalışmaları yaparken İngilizce, Fransızca, Almanca her dilde benim arkadaşlarım bana bu tarz kitapları tercüme edip hazır olarak getirirler hatta kritik de yaparlar. Ben onları bir araya getirip yorumlayıp editöre veriyorum. Yani daha pratik ve daha kolay bir yöntem kullanıyorum. O yüzden böyle süratli oluyor. Yani normal bir yazar hem kendi tercüme eder, kendi araştırır, kendi bu işlerle ilgilenir. Ben o ara çalışmaları ekip halinde arkadaşlarımla yapıyorum. O yüzden böyle kolay oluyor. Oktar askerlikten kaçmak için , 1993 yılında Eskişehir Hava Hastanesi'nden aldığı "askerliğe elverişli değildir" raporuyla askerlikten muaf hale gelmiştir.Oktar'ın paranoid şizofreni hastası olduğuna dair 7 farklı hastaneden aldığı raporları bulunmaktadır.Hakkında kokain kullandığı iddiasıyla açılan davada yargıtay yolu açık olmakla beraber beraatine karar verilmiştir. Daha sonra bu raporların düzmece olduğunu iddiaetmiştir. Adnan Oktar ve bir grup müridi hakkında açılan "çıkar amaçlı örgüt kurma" davası, 24 Kasım 2005 tarihinde, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı ile, zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle düşürülmüştür. Ne var ki, Yargıtay 8. Ceza Mahkemesi sonradan "Oktar'ın çıkar amaçlı suç örgütünün kurucusu ve lideri olduğuna, diğer 17 sanığın da bu örgütün yöneticisi olduklarına" hükmederek, bu kararı bozmuştur. Bozma kararı neticesinde, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi Oktar hakkında yurtdışına çıkış yasağı getirmiştir. Adnan Oktar'ın müritlerine hadislerde sözü edilen kutsal kişi mehdi olduğunu ima ettiğine ve onları buna inandırdığına dair bazı tanıklıklar ve iddialar bulunmaktadır. Bunlarla beraber Adnan Oktar'ın müridlerine iki vakit namaz emrettiği , normal seks yerine anal ve oral seksi emrettiğide iddia http://en.wikipedia.org/wiki/Harun_Yahya Not:Bendeniz HY veya Adanan OKTARIN avukatı filan değilim ki;sadece konumla alakalı olması açısından objektif çalışmalarım vardır...Ve gerekirse bir savaş suçlusunun veya bir teröristin sözünü veya bir metnini hatta makalesini uzmanlık alnımın gereği olarak kullanırım...Nitekim Allah'ta bunu bizlere Kur'an'da örnekler halinde vermiştir...Ve o yüzden şeytan'ın,kabilin,nemrutun,firavunun ve kafir,müşrik ne varsa bir çoğunun sözlerini örneklemiştir...Hem siz değil misiniz şu sözleri telaffuz eden sayın ********** "Saat bile bozuk olmasına rağmen günde iki sefer doğruyu gösterir diyen...Saygılar...
  13. Mehdî

    BİR ATEİST KANDIRILABİLİRMİ?

    İsa Mesih diyor ki;"Ben o kadar sakatları iyi ettim,körlerin gözünü açtım,ölüleri dirilttim? fakat şu ********* bir türlü yola getiremedim..." ve ünlü alman bilim adamı anştayn da;ben atomu parçaladım ama şu önyargıyı yok edemedim demiştir...Mehdi cevap veriyor iyi dinleyiniz;Allah bir çok insanı farklı istidatta ve kariyerde yaratmıştır...Her mahluk yaratılış özelliğine göre iç iradesi ile hareket etmektedir...Fakat özellikle insanlar üzerinde ki;ekolojik dengeyi veya mizanı diyelim kendilerine bırakmış imtihana tabi tutmuştur...İsa Mesih diyor ki;"Her kim bu hayatın bir imtihandan ibaret olduğunu bildi;o kimse gerçeği buldu demektir..." yine bir hadisi kutsi bize bunu şöyle haber verir;"Her kim benim kaza ve kaderime itiraz ediyorsa kendisine başka RAB bulsun..." İşte burdan biz şu ayetlerden yola çıkarsak gerçeği bulabiliriz..."Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle ****** çökertir." (Enam:125) veya "Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların tümü toplu halde mutlaka iman ederlerdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın! " (Yunus:99) Aklını işletebilen herkes bu ayetlerin ne manaya geldiğini çok iyi bilir...Yani Allah iman'ı veya bir görüşü doğruluğu doğrultusunda yollarını iki parmağının arasında tutmaktadır...Ve kimin iman etmesi veya etmemesi konusunda kendisi karar veriyor...Biz insanlar bir türlü bu gerçeği ya kavraya mıyoruz...Yada kavramak işimize gelmiyor...İmanın aslı RAHMAN,gümanın aslı ŞEYTAN'dır diye Hacı Bektaş-ı VELİ boşuna söylememiştir...Başka bir sözünde ise;Tanrı en yüce bir biçimde İMAN'da tecelli etmiştir...Bakın geçen gün cebime not aldığım bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum...Önce bu yazı hakkında kısa bir bilgi;Gregorius (Nissa'lı) adlı bir Aziz'e ait olan bu yazı Dördüncü yüzlıllara aittir...Bu zatın doğum ve ölüm tarihi şöyle veriliyor (331/399)...Ve kendisi bir Aziz olduğundan yani sevilen manasına geliyor...Mutluluk Üstüne adlı bir vaazinden kısa bir alıntısıdır...Dikkatle ve düşünerek okuyunuz...Umaruz ki;çok şeyler anlayıverirsiniz...Sizi bu yazısı ile başbaşa bırakıyorum ve yazımı burda bitiriyorum...Mehdi böyle söyledi... Nitekim Allah arılıktır;kusur ve tutku eksizliğidir;her kötülükten uzak kalmaktır... Şayet bu gerçekler sende ise,Allah'ta muhakkak sendedir... Dolayısıyla ruhun her tür kusurdan arındığında,tutkulardan kurtulduğunda ve her kirlilikten uzak kaldığında,o zaman bakışının keskinliği ve berraklığı yüzünden mutlusun... Çünkü arınmayanların gözünden kaçanı sen,arınmış olduğun için görebileceksin... Tinsel (ruhsal) gözlerinden maddi karanlığı yok ettikten sonra yüreğinin arı huzurunda,çok mutlu lütfa sahip olacaksın... Nedir bu yüce görüntü?.. Azizlik,arılık,alçakgönülllülük ve sayelerinde Allah'ı görebildiğimiz Tanrısal doğanın tüm aydınlık görkemleri... Gregorius (Nissa'lı),Mutluluklar Üstüne,6/Olağan 12.Cumartesi...
  14. ''İman'ın aslı Rahman,güman'ın aslı şeytan'dır...'' (Hacı Bektaş Veli) TÜRKÇE KUR'AN-I KERİM (Y.NURİ ÖZTÜRK) 10 - Yunus Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla... 94. Şayet sen, sana indirdiğimizden kuşkulanmakta isen, senden önce kitabı okuyanlara sor. Yemin olsun, hak sana Rabbinden gelmiştir. O halde, sakın kuşkulananlardan olma! 95. Ve sakın ayetlerimizi yalanlayanlardan olma, yoksa hüsrana düşenlerden olursun. 96. Aleyhlerine Rabbinin kelimesi hak olanlar iman etmezler; 97. Tüm ayetler onlara gelse bile. Ta, o korkunç azabı görünceye kadar. 98. Bir kent inansa da imanı kendisine yarar sağlasa ya! Yûnus'un kavmi müstesna. Onlar inanınca, dünya hayatında rezillik azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerini belirli bir süreye kadar nimetlendirmiştik. 99. Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların tümü toplu halde mutlaka iman ederlerdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın! 100. Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, ******, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır. Sadakallahü'l-Azim...
  15. HY diyor ki;Mehdi veya Peygamber olunmaz doğulur...Bu doğru elbetteki;bir kimse ben Mehdi'yim demesiyle Mehdi olamaz...Ben diyorum ki;Mehdi'nin aslının (orjininin) dışında çıkıpda ben Mehdi'yim diyenler kesinlikle ******...Şeytan ona olağanüstü bir şekilde musallat olmuş ve ona benlik ve zan yüklemiştir...HY için Ruh bilimciler (psikologlar) şu teşhisi koydular *Tutkulu idealist* aynısı bence Doğu PERNİNÇEK'tede var...Ve aslında bir çok devrimci ve faşist ruhlu insanlarda var bu? Örneğin Allah diyor ki;"Ben bazı insanları sırf cehennem için yarattım" bunu kimse anlıyamıyor bence...Nacizane tarif edecek olursak bu kimseler bana göre gerçek akıldan ve imandan yoksun kimseler...Kim bunlar örneğin? Karl MARKS (Din afyondur) hayır din afyon değil bilakis dinsizlik afyondur,kokaindir,esrardır,eroindir...Adolf HİTLER (Ben Yahudilerin gaz odalarında öldürülmesinden dolayı bir damla göz yaşı dökmedim) Bu adamın Allah'ın ilminden ve Rahmetinden nasibi yok ki;merhamet etsin...İşte en çarpıcı örnek bence HİTLER (Sırf cehennemlik) Viladimir İlyiç İLYANOV (LENİN) Ateist birliklerini kurdu ve ateizmi propaganda aleti yaptı...Bir çok hıristiyan papazına zorla şunu söyletti;"Ey ahali sizlere doğrusunu söylüyorum (haşa) Tanrı yoktur...Bizler sizleri hep aldattık..." Bu ne demek oluyor aynı zamanda? Yani hz.İbrahim'in,hz.Musa'nın,hz.İsa'nın öğrettikleri tümüyle yalan dı? Öyleyse yüzyıllar boyunca tüm insanlık aldatıldı öyle mi? Bu kadar basit miydi acaba? Peki neden 1789 Fransız devrimi sonrası ortaya getirilen Akıl kültü toplum tarafından benimsenmedi...Öyle ki;10 kasım akıl bayramı,kiliseler akıl tapınakları yapılmasına rağmen...Ve mezarlıklarda şunu yazıyorlardı;"Sonsuzluk uykusuna yattı..." Sonsuzluğu bana tarif eder misiniz?..Eğer sizin düşündüğünüz gibi bir sonsuzluk olsaydı bugün hala o sonsuzluğun başlangıcı olmaksızın bir şekilde buralara varamazdık...Kendinizi neden kandırıyorsunuz...Ne oldu sonuç? bu akıl kültü anlayışı dört yıl sürdü ve dört yıl sonrası tecrübeler onu gösterdiki;bu sefer madem Tanrı yoktur öyleyse biz bir Tanrı yaratmalıyız dediler...Bugün'de Sarkozi sanki aynı şeyi söylüyor? Madem ki;İslam dini diye bir şey var o zaman biz fransız islamını uygulamalı ve fransız devletinin resmi imamlarını yetiştirmeliyiz dedi...Bakın tarih tekerrürden ibarettir diye boşuna denmemiştir...İnsanlık bir tek nefisden yaratıldığı için hayatın merkezi ve uygulaması hiçbir zaman değişmez...Çünki yediğimiz içdiğimiz rızkımız ve envai türde nimetlerimiz değişmedikçe bizde bir değişiklik söz konusu olamaz...Aslında doğruyu konuşmak gerekirse insanlık gerçeği anlamak konusunda ki;inadı yüzünden tarih boyunca hep yerinde saymakdadır...Gerçek şudur;Allah ruhları yaratıpda hepsini bir araya toplayıp ben sizin Rabbiniz değil miyim? demesi üzerine bütün ruhlar cümbür cemaat evet demiştir...Şimdilerde ise başta ateistler olmak üzere *********i kıvırıyorlar...Hz.İbrahim neden önce yıldızlara,sonra ay'a ve en sonunda güneşe tapınıp gerçeği anlayınca Rabbine yöneldi? Çünki hz.İbrahim ogün ki;misakı hatırladı ve evet sen bizim Rabbimizsin dediğini tasdik etti...Onun içindir ki;yüzyıllardır insanlar bir şekilde bu sözünü yerine getirmeye çalışıyor...İnanın ki;bütün telaş budur...Ve madem ki;ben Mehdi olduğumu idda ediyorum öyleyse sizlere doğruyu söylemeliyim ki;bu düşünce karanlığından aydınlığa çıkarayım ve dosdoğru yol üzerinde istikametinizi sağlıyayım...İşte herşey bundan ibarettir...Son söz olarak sizlere şunu hatırlatırım...*Kafirler ve müşrikler hoşlanmasada Allah nurunu tamamlayacaktır...* ayetini bolca okuyunuz...Allah'ın dediği olur...Allah büyükdür...Hüküm ve Hikmet sahibidir...O Rahman ve Rahimdir...Din gününün sahibi ve sultanıdır...Sadakallahül-Azim...Mehdi böyle söyledi...
  16. S-arışınım mavi gözlüm, E-smerim kara gözlüm; K-umralım yeşil gözlüm... S-eksi ve romantik sevgilim... İİİ-lk ve son aşkım, M-abudum taptığım Rabbim... Not:Tüm insanlık alemi,çok yakında,Hadi ile Mehdi'nin büyük aşkına tanık olacak...
  17. Kimden : Mehdî Hû... (Bay, 34) Kime : Grup: Alevi Uyan...Mehdî Geldi... Tarih : 17.10.2007 14:06 (GMT +2:00) Konu : Allah aklımı ve imanımı muhafaza etsin... Soru:Diyeceksinizki niye? bende sizin neden ve niçininizi anlamadığım için size soruyorum. 1-Kimsiniz (kişi, grup) 2-Birçok forumda bu ve benzeri düzmeleri ne gaye ile yayınlıyorsunuz 3-Daha açık ve yalın dille ve kısa gayenizi anlatırmısınız? Bunlara beni anlayamamak veya inancı eksik olarak yorumluyacağınızı sanıyorum, ama ben genede cevap bekliyorum. Cevap beklediğim gibi ise! peşin sizden başka forumlara düşülmüş şu dörtlük ile size cevabım olsun! Bu sürüye bir çoban gerek... Mehdi Sahib-i zaman gerek... Ortalıkta dolaşıyor ****** Bu ....... bir akıllı gerek... Bencede birinci ve son satır gerekli artık. ____________________________________________________________________ Mehdi'nin zuhuru yakındır... Cevap:Sizin gibi akıllı insanların bu şifreyi çözmesini beklerdim ama beni hayal kırıklığına uğrattınız...Bakıyorum yediyüz küsür mesajınız var...Ve akıllı zannediliyor ve kendinizi akıllı zannediyorsunuz ama bu bulmacayı çözemiyorsunuz...Doğrusu bu iş yalancı çoban hikayesine dönmüş...Bu kez gerçekten kurt geliyor...Ama hazırlık yapan kim? ..İsa Mesih diyor ki; 'Herkes barışdan söz ettiği zaman yıkım gelecektir...' Bütün alametler çıkmış...Her türlü hazırlık tamam sahne,perde,kostüm,seyirciler ve tüm zamanlar ve mekanlar...İş bir tek oyuncunun oyununu sergilemesine kalmıştır...Ama bu oyuncu kim? ...Herkes kendini Mehdi ilan etmiş...Gerçek Mehdi ise avcunu yalıyor...YA kardeşim ben oyum gerçekten oyum diyorum...Yok abi sen psikolojik vakasın...Senin bir psikoloğa danışman lazım diyorlar...Bende diyorum ki; keşke ben deli olsaydımda sizlerde Mehdi'nin gadabından kurtulsaydınız...Hayır mazlumların hesap soracakları gün,Allah'ın gazabından,Mehdi'nin gadabından nasibini almıyacak hiçbir zalim yoktur...Bana bir iylik yapda bari sen inanda beni teselli et...Daha fazla başımı ağrıtma...Bunların hepsinin haberi verilmiştir...Olacak ve kesin...Ama şeytan saltanatını hemen bırakacak gibi görünmüyor...Evet bir devir teslim yaşanıyor...Şeytan hükümetini geri çekecek...Ehil olmayan illiminatusunuda yani on seçkin adamını...Kısaca kimdir bunlar dersek Bush,Bleır,Ehud Olmert,Arap prensleri,Tayyib Erdoğan,Abdullah Gül vesaire....Peygamber diyor ki; 'Ehil olmayanlar başa geldimi kıyameti bekleyin...' işte dünya sizin de önünüzde her yerde şeytanın iktidarı ve onun ehil olmayan adamları...Hala bu bulmacayı çözemiyorsanız daha sizin için ne yapabilirim...Yani siz varya gerçekten bir ***** ...Dünya mega bir TIMARHANEYE dönmüş siz çıkıp akıllılardan ve ......... bahsediyor kendinizi çok akıllı sanıyorsunuz ve bana hesap soruyorsunuz...Sizi esefle kınıyorum...Beni üzüyorsunuz...Gadabımı artırıyorsunuz...Yani böyle giderse ben bu sefer gerçekten fıttıracağım Allah korusun...Allah aklımı ve imanımı muhafaza etsin...Yoksa ben bu cin ve insan ******* nasıl baş ederim...Hz.Ebu Bekir bir aylık halifeliği sonrası neredeyse halifeliği bırakacaktı? Sebep? kendisinden sanki peygamberlik bekliyorlardı...O şöyle dedi; Peygambere şeytan yaklaşamıyordu...Ve ona vahiy geliyordu...Bana ise şeytan gayet tabi bir şekilde yaklaşıyor ve beni kutsal görevimden alıkoymaya çalışıyor...Daha yazacak bir şey bulamıyorum...Bu durumda vijdanına bırakıyorum...Hadi beni kendi yerine koy ve görevini icra et bakalım... Zikr-i Hakikatimizdir... ______________________ Baki Gerçekler Demine Hu Dost Allah Eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...
  18. Kimden: Pir Gerçek Veli (Bay, 34) Kime: Grup: Alevi Uyan...Mehdî Geldi... Tarih: 15.10.2007 14:38 (GMT +2:00) Konu: Turancı'nın Alevi Sevgisine Kurt Ayrılığı Girdi? Kötüİyi Ekleyen Alevi Online Pazar, 14 Ekim 2007 Alevi olmayan, ama yıllardır Alevi sitelerinde, 'Alevileri çok seviyorum' diyerek dolaşan ve 'Turancı' olduğunu açıkça söyleyen ilahiyatçı sinirlerine hakim olamadı. 'Alevileri çok seven' Turancı, bir forumda bir Alevi, bozkurtuna '**' deyince kontrolden çıktı. Mustafa Cemil Kılıç isimli 'ilahiyatçı' aslen Alevi değil. Alevilikle olan ilgisi ise Karacaahmet Vakfı'nın internet sitesinde kendisine yazarlık yaptırılması. Türkçü-Toplumcu (İngilizcesi nasyonel-sosyalist, yani Hitler'in Nazi partisinin adı) diye bir internet sitesinde 'Turancılık' propogandası yapan bu kişi, Alevi vakıf ve derneklerindeki bazı kişiler tarafından sıkça internet sitelerine ve televizyonlarına çıkartılıyor. Bu kişinin yazıları sıkça Karacaahmet ve Aleviyol gibi 'Alevi-İslamcı' sitelerde ve CEM TV'de kendisine yer buluyor. Ayrıca bunun dışında günümüzde sayıları hızla artan Alevi forumlarında da yazmaya çalışıyor. Yazıları genelde Alevilik'in 'İslam'ın özü' olduğu şeklinde. Onun dışındaki yazıları da 'Türkçülük ve Turancılık propogandası' olarak özetlenebilir. Son yıllarda Alevileri 'sağcılaştırmak' gibi amaçları bulunan grupların sayısı hızla artmakta. AKP'nin Alevilere yönelik 'vitrin vekilleri' göze çarpmakta. Ayrıca Aleviler arasında Turancılık ideolojisi son yıllarda büyük atağa geçmiş durumda. MHP'nin Aleviler üzerinde propoganda yaptığı zaten bilinmekte. Onun dışında, MHP ile ters düşmüş gruplar da Alevilere büyük yatırımlar yapıyorlar. 1950'lerin 'kafatası ölçme aracıyla' gezdiği iddia edilen ve Hitler'e benzer pozlar vermesiyle dikkat çeken Türkçü-Turancı Nihal Atsız'ın taraftarları yıllardır MHP ile sorun yaşamakta. Kendilerini 'Türkçü' olarak niteleyen bu grup, MHP'ye sentezci diyor. MHP'nin İslamcı yönünü beğenmeyen grup, MHP tabanının İslamcılığı yüzünden gelişemeyince rotalarını Alevilere çevirmiş durumdalar. 80 öncesi 'kızılbaş-komünist' olan Aleviler; 80 sonrası dengelerin değişmesiyle birlikte birden bire 'Öz be öz Türk' oldular. Mustafa Cemil Kılıç isimli kişinin ise aslen Alevilik'le bir bağlantısı yok. Bir ilahiyatçı olan Kılıç, Türkçü-Toplumcu sitesinde 'Turancılık' ideolojisini savunuyor. 'Bozkurt' resimleriyle süslü sitesinin ismi önemli. Zira Hitler'in Nasyonel Sosyalist İşçi Partisi'nin ismini fazlasıyla hatırlatmakta. National Socialist Worker Party'nin anlamı Milliyetçi Toplumcu İşçi Partisi olarak çervilebilir. Hitler'in kısaca NAZİ PARTİSİ ismiyle anılan partisi, müthiş bir anti-komünizm içermesine rağmen kendisini sosyalist ve işçi partisi olarak niteliyordu. İlk yıllarda Almanya'daki komünist partilerin tabanına oynarken ve işçi hakları üzerinden propoganda yaparken, yıllar içinde Almanya'daki diğer iki güçlü grup Sosyal Demokrat ve Komünistlerin birleşememesi sonucu iktidarı ele geçirmiş ve 'üstün Alman ırkının çıkarları' adına 2. Dünya Savaşı'nda 50 milyon insanın ölümünü ve Almanya'nın yıkımını hazırlamıştı. Nazi Partisi'nin Avrupa'daki ilerleyişi Stalingrad önlerinde Kızıl Ordu tarafından durdurulana değin, Hitler, Kıta Avrupa'sının hemen tamamını ele geçirmişti. Turancı grupların ana savunusu 'Alevilerin öz Türk oldukları' iddiası. Bu gruplar 72 millete bir gözle bakan ve büyük bir hümanist felsefeyle çevrili Alevi inancını bir 'ırksal' inanç olarak yorumlama sevdasında. Onlara göre Alevilik, İslam'ın Türk yorumu. Diğer etnik gruplardan olan Aleviler ise (Kürt ve Zaza) aslında Türk'tü, sonradan asimile edildi. Grupların amacı yıllarca sosyalist/sol gruplarla ilişkide olup 'milli bilincini kaybeden' Alevi gençlerine Türklük bilincini aşılamak. Özellikle Nihal Atsızcı grupların Alevi stratejisi oluşturmasıyla ivme kazanan bu 'aşılama' çabaları 3-4 yıla dayanıyor. Alevi toplumu üzerinde genel bir etki bırakmakta başarısız. Lakin 'asimilasyon' kıskacında olan, bulunduğu bölgede Alevi kimliğinden dolayı yalnız bırakılan, Alevilerin genelinin solcu olmasından rahatsızlık duyup yalnızlaşan Alevi gençlerinden küçük de olsa, taraftar bulabiliyorlar. Bu da onlara yetiyor olacak ki, Turancı grupların Alevi stratejisi hız kesse de, sona ermiyor. Alevi Haber Ajansı'nın bir süre önce yayınladığı bir haberde; Turancı-ilahiyatçı Mustafa Cemil Kılıç'ın bir forumda bir Alevi'ye söylediği bir söz alıntılanmış. 'Mustafa Cemil Kılıç Dosyasını Açıyoruz' başlığıyla verilen haberde Kılıç, 'kurt' ile '***' karıştıran bir başka forum sakinine yanıt veriyor. Yanıt net: 'Kurta ** diyenlere tekrar söylüyorum: *********************.' Altındaki not da güzel. 'Not: Kimsenin kutsalına dil uzatılmasın ki, senin kutsalına da dil uzatılmasın.' Diyalog manidar. 'Ben Alevileri çok seviyorum, ondan sizin aranızdayım' senaryosu yara almışa benziyor. Zira bir Alevi forumunda, bir Aleviye klasik 'Ana bacı bilmez diyorlar' edebiyatı yapmak, yapılan propoganda açısından pek hayırlı olmayacaktır. Ama kontrol kaybedilmiş. Kolay mı? **********diyorlarmış. Kılıç, '******** dedirtmez. Her ne kadar 'mum söndü' konusunda Alevilerin hassasiyeti bilinse de, 'sen kimsenin kutsalına dil uzatma ki, kimse de senin kutsalına dil uzatmasın.' Bu kadar basit. İşin içinde bozkurt olunca 'Ben Alevi olmasam da Alevileri çok seviyorum' hikayesi bitecektir. Kılıç, Alevi Haber Ajansı'na bir yanıt göndermiş. Alevi Haber Ajansı'nın kendisinin ifadesi için kullandığı 'mum söndü' benzetmesini iftira olarak niteliyor. Lakin söylediği söz için bir açıklama yok. Genelde yine bozkurtunu savunmak üzere gönderilmiş bir yazı. Bozkurt'un Türk dünyası için önemini vurguluyor ve bozkurtuna ** denilmesinin tüm Türk dünyasını yaralayacağını iddia ediyor. Kuşkusuz Alevionline olarak İslamcı ve Türkçü grupların Aleviler üzerindeki propoganda faaliyetleri bizi rahatsız etmekte. Katıksız bir insan sevgisiyle dolu, 72 millete bir gözle bakan, demokratik ve laik bir ülkede yaşamak isteyen toplumumuza; Alevileri geleneksel sol değerlerinden koparmak isteyenlere karşı daha uyanık olmalarını söylemekten başka bir çaremiz yok. Zira yukarıdaki örnek; 'Ben Alevi olmasam da Alevileri çok seviyorum' senaryosunun her zaman geçerli olmadığını kanıtlıyor. 80 öncesinin ülkücü Alevileri, kargaşa sol-sağ kavgasından çıkıp Alevi-Sunni kavgasına dönünce bu konuda kitaplar dolusu tecrübelerini aktarabilecektir sizlere. Zra, özellikle Çorum Olayları'nda zararın en fazlasını, sol-sağ ayrımında sağı seçip evlerini Alevi mahallesinin uzağına yapanların gördüğü rivayet edilir. Mustafa Cemil Kılıç'ın internet sitesinden bazı başlıklar da ekleyelim ki; biz de Alevionline'ı biraz 'Türklük bilinciyle' dolduralım: MUSTAFA CEMİL KILIÇ CEM TV'DE... SELAM OLSUN İSMAİL TÜRÜT VE OZAN ARİF'E... HEPİMİZ TÜRKÜZ DİYE PANKART YAZIP SOKAĞA ÇIKALIM M. CEMİL KILIÇ, CUMHURİYET GAZETESİNE DEMEÇ VERDİ (Alevionline Notu: Hey gidi Cumhuriyet hey. Nereden nereye.) MUSTAFA CEMİL KILIÇ� IN KATILACAĞI TV İZLENCELERİ (DÜZGÜN TV, CEM TV) (Alevionline Notu: Bravo Düzgün Tv'ye) ALEVİ BİR ANNE ŞİİR OKUYOR: BİZ BOZKURTLARIN OĞLUYUZ, TÜRKLÜĞE TAPARIZ! M. CEMİL KILIÇ RADİKAL GAZETESİNDE (Alevionline Notu: Aydın Doğan'ın Radikal'i, radikallikten bunu kastediyormuş) Alevionline © 2007 Alevi Haber Ajansı http://www.alevihaberajansi.com Zikr-i Hakikatimizdir... ______________________ Baki Gerçekler Demine Hu Dost Allah Eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...
  19. Kimden : Pir Gerçek Veli (Bay, 34) Kime : Grup: Hür İslam Halk Hareketi. Tarih : 14.10.2007 15:14 (GMT +2:00) Konu : Osmanlı'nın Gerçek Yüzü... Günümüzde bazı kişilerin Osmanlı düzenine hayranlık duyduklarını ve özlemle andıklarını duyuyor ve biliyoruz.Bu tip insanlara bazı gerçekleri anlatabilmek amacıyla bu bölümde Osmanlı tarihinden bazı sayfaları okuyucuya sunuyoruz. Dileğimiz bu parçaların birleştirilmesidir.Parçalar birleştiğinde Osmanlının gerçek yüzü görülecektir. TAHTINDAN İNDİRİLEN PADİŞAHLARIN LİSTESİ 1- Yıl 1402 Osmanlı tahtında I. Beyazıt var; 4. Padişah..... Ankara Savaşı’nda Timur’a oğlu Mustafa ile tutsak düşmüş tahtında da indirilmiştir böylece... 2- Yıl 1512. Osmanlı tahtında II.Beyazıt var; 8. Padişah.... Oğlu I.Selim tarafından tahtından indirilmiş ve sürüldüğü Demetoka’ya giderken yolda öldürülmüştür. Zehirlenerek öldürülmüş olduğu da söylenir. 3- Yıl 1618. Osmanlı tahtında I.Mustafa var; 15. Padişah... Akıl hastası olduğu için, Kapıkulu tarafından tahtından indirilmiştir. 1622’de bir kez daha tahta çıkarılmış ve aynı gerekçeyle tekrar indirilmiştir. 4- Yıl 1622. Osmanlı tahtında II.Osman var; 16. Padişah.... Askeri darbeyle tahtından indirilmiş ve ırzına geçilip linç edilerek öldürülmüştür. Orduyu yeniden düzenlemek istediği için başına gelmiştir bunlar... 5- Yıl 1648. Osmanlı tahtında I. İbrahim var; 18. Padişah... Askeri bir darbeyle tahtından indirilmiş ve boğularak öldürülmüştür.... 6- Yıl 1687. Osmanlı tahtında IV. Mehmet var; 19. Padişah... Kapıkulu tarafından tahtından indirilmiştir... 7- Yıl 1703. Osmanlı tahtında II.Mustafa var; 22. Padişah... Askeri bir darbeyle tahtından indirilmiştir.... 8- Yıl 1703. Osmanlı tahtında III.Ahmet var; 23. Padişah... Patrona Halil öncülüğünde şeriat isteyenlerin ayaklanmasıyla tahtından indirilmiştir.... 9- Yıl 1807. Osmanlı tahtında III. Selim var; 28. Padişah... Kabakçı Mustafa öncülüğünde şeriat isteyenlerin ayaklanmasıyla tahtından indirilmiştir... Sonrada öldürülmüştür. 10- Yıl 1808. Osmanlı tahtında IV. Mustafa var; 29. Padişah... Alemdar Mustafa Paşa tarafından askeri bir darbeyle tahtından indirilmiş ve yerine geçen küçük kardeşi II. Mahmut tarafından boğdurulmuştur... 11- Yıl 1876. Osmanlı tahtında Abdülaziz var; 32. Padişah... Medrese öğrencilerinin ayaklanması sonucu, değişen “Vükela Heyeti”nin kararıyla tahtından indirilmiştir. 12- Yıl 1876. Osmanlı tahtında V.Murat var; 33. Padişah... Tahta çıkmasından sonra 3 ay içinde akıl hastası olduğunun anlaşılması üstüne “Vükela Heyeti” tarafından indirilmiştir. 13- Yıl 1909. Osmanlı tahtında II. Abdülhamit var; 34. Padişah... “Mebusan ve Ayan Meclisleri” kararıyla tahtından indirilmiştir... 14- Yıl 1922. Osmanlı tahtında Mehmet Vahdettin var; 36. Padişah... Büyük Millet Meclisi’nin saltanatı kaldırma kararıyla, kendiliğinden tahtından indirilmiş oldu... OSMANLI TARİHİNDEKİ AİLE CİNAYETLERİ 1- Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey, babası Ertuğrul Bey ölünce, Kayı aşiretinin başına geçmek isteyen amcası Dündar Bey’i öldürdü. Tarih:1298 2- I.Murat, oğlu Savcıbey’in önce kızgın demirle gözlerini oydurdu, sonra da,astırdı. Tarih:1385. Ayrıca iki de kardeşini öldürdü, Halil ve İbrahim’i. Tarih:1361 3- I.Beyazıt, Kosova Savaşı’nda babası I.Murat öldürülünce, o sırada savaşmakta olan kardeşi Şehzade Yakup’u hemen öldürdü. Tarih:1204 4- I.Mehmet, kardeşi İsa Çelebi’yi boğdurttu. O sırada bir başka kardeşi Musa Çelebi de, ağabeyi Süleyman Çelebi’yi boğdurtmuştu. Sonunda I.Mehmet, kardeşi Musa Çelebi’yi de yenerek tahta çıktı. Tarih:1413 5- II. Murat, küçük kardeşi Şehzade Mustafa’yı boğdurttu. Öteki kardeşlerinin sadece kızgın demirle gözlerini çıkardı. Tarih:1421 6- II.Mehmet, 2 yaşındaki kardeşi Şehzade Ahmet’i boğdurttu. Tarih:1444 7- I.Selim, kardeşi Şehzade Korkut’la Şehzade Ahmet’i ve 3 de yeğenini boğdurttu. Tarih:1512 8- I.Süleyman, büyük amcası Cem Sultan’ın oğluyla torunlarını boğdurttu. Tarih:1522. Kendi oğlu Şehzade Mustafa ile Şehzade Beyazıt’ı da boğdurttu. Ayrıca Şehzade Beyazıt’tan olma torunlarını da boğdurttu. Tarih:1553 9- III.Murat, 5 kardeşini boğdurttu. Tarih:1574 10- III.Mehmet, 19 kardeşini boğdurttu. Tarih:1566. Bir de oğlu Şehzade Mahmut’u boğdurttu. 11- II.Osman, kardeşi Şehzade Mehmet’i boğdurttu. Tarih:1621 12- II.Mahmut, tahttan indirilen kardeşi Sultan IV.Mustafa’yı boğdurttu. Tarih:1808 Biliyorsunuz ki Peygamberimiz 'Kim suçsuz bir kişiyi öldürürse o tüm insanları öldürmüş gibidir,kim de bir insanı kurtarırsa insanlığı kurtarmıştır'diyerek Yaşama hakkının insan haklarından en önemlisi olduğunu söylemiştir. Şimdi insaf ve akılla düşünün kundaktaki yavruları ve daha akil baliği olmamış çocukları dahi taht için,güya devletin selameti için öldürebilen insanların ilahi hükmü nedir? Bunların cahiliye döneminde kız çocuklarını diri diri toprağa gömenlerden ne farkı vardır? Böyle insanlar bırakın önder olmayı,islami önderler kabul edilebilir mi? Bu anlattıklarımız osmanlının aile cinayetleridir.Osmanlının işlediği toplu cinayetleri anlatmaya kalksak sanırım yerimiz kalmazdı.Böyle bir saltanatı islami kabul edipte özleyenlere ne buyrulur ki? Allah akıl fikir versin! BAZI NÜKTELER 1) 2.Bayezit; Yavuz Selime tahtı kaybedince dimetoka'ya gitmek istediğini söylüyor ve yolda aniden ölüyor.Oğlu onu zehirleterek bir tehlikeyi daha bertaraf etmiş oluyor! 2) Fatih sultan mehmet diye bilinen ve hakkında peygamberden hadis bile uydurulan 2.Mehmet Doğu Roma imparatoru olmayı düşünüyordu.Bunu bilen dönemin papası; Fatih Sulta'a mektup yazarak onu hiristiyanlığa davet ediyor.Diyorki: Ey Fatih amacının doğu roma imparatoru olmak olduğunu biliyorum.Ve bu amacına kan dökmeden ulaşabilmen mümkün.Yapacağın tek şey hiristiyan ol.Bu durumda hepimiz senin imparatorluğunu kabul edeceğiz.' Fatih sultan mehmet bunun üzerine hiristiyan alimlerden ders almaya başlıyor ve italyaya sefere çıkıyor, Ancak bu sefer sırasındayken yolda aniden ölüyor.Fatih'i zehirleyenler onun ölümünü bir müddet halktan gizliyorlar ve cesedini saraya getirip,iç organlarını çıkararak kokmasını önleyip zaman kazanmaya çalışıyorlar. 3) Kanuni Sultan Süleyman adıyla anılan padişah ve halife! oğlu şeyhzade mustafayı çadırına davet edip gözleri önünde cellatlarına yağlı organla boğdurabiliyor.Yağlı organ kullanıyor çünkü şeyhzade kanı dökmek yasak! 4) 2. Mahmut adıyla bilinen padişah'a halk GAVUR lakabını uygun görüyor ama osmanlı resmi tarihçilerine göre bu padişahta halife! Yani Gavur Halife! 5) Ya Deli İbrahim'e ne demeli? Adam hem deli ve hemde halife! Yani adam öldürse cezası ve sorumluluğu bile yok,Ama bizim osmanlı resmi tarihçilerine göre o da Halife yani İslamın önderi? 6) 4.Murat'a ne demeli kendisi alkolik olduğu halde yüzlerce insanı içki içtikleri için idam ettiriyordu! 7) Yavuz Selim için bir avrupalı seyyah diyorki: O kadar çok içiyordu ki yüzü şarap gibi kıpkırmızıydı! Peki Bu padişah halifelerin çoğunun içtiği,namaz kılmadığı ve hiçbirininde hacca gitmediği belliyken bunlardan İslama ve insana ne hayır gelirdi ki? Osmanlı yönetiminin insana ve haklarına ne derece önem verdiğini örneklerle anlatmaya devam edeceğiz. PADİŞAH ANALARI ] 2.Padişah Orhan gazi’nin 4 eşinden 3 tanesi yabancı idi.Hatta bunlardan biri müslümanlığa geçmemiştir. ] 3. padişah Hüdavendigar Murat Bizans tekfurunun kızı Horofira dan dünyaya gelmiştir.Horofira’nın babasını Osman gazi öldürmüştür.Horofira bu ölümden kaynaklanan acıyı unutmuşmudur? Dersiniz.Orhan gazinin diğer eşlerinden Theodora dinini değiştirmemiş,hiristiyan kalmıştır. ] Murat hüdavendigarın 5 eşinden 3’ü yabancıdır.Bulgar Marya,Bulgar tamara ve bir bulgar beyinin kızı.... ] Yıldırım Bayezid’in hanımlarından üç’üde yabancıdır.Sırp,Marya,Sırp Despina,Bulgar olga.... ] 2.Murat’ın eşlerinden üç’üde yabancıdır.Sırp bronkoviç’in kızı fatih’in annesi despina,,fransız Bazory ve italyan Stella.... ] Fatih’in sayıları 12 olduğu söylenen eşlerinden yabancı olanların adları:Rum zağonos paşanın kızı hatice sultan,Bizans asıllı Gülşah hatun,Fransız akide hatun,Moralı Helen,Bizanslı iren,Maria,tamara,Rum Anna,fransız yada venedikli Çiçek hatun...... ] Yavuz selim’in iki eşide yabancıdır.Polonya yanudisi Helga ve sırp Aleksandra.... ] Kanuni Süleyman’In eşlerinden üçüde yabancıdır.Rus roksalan(Hürrem sultan) Polonyalı anna,pargalı rozalina..... ] 5 eşi 130 civarında cariyesi olan ve 112 çocuğu olan 3. Murat’ın yabancı eşleri:Venedikli bafo,Macar Ninuşka,Rus olga,Polonyalı Mona...... ] 3.Mehmet’in eşleri:Yunan helen,İspanyol Sinderella violetta,abaza kızı Valide sultan.... ] 1.Ahmet’in 3 eşinden ikisi yabancı:Sırp evdoksia,Rum anastasia..... ] Deli İbrahim’in yabancı eşleri:Rus nadya,Sırp Katrin,polonyalı Eva...... ] 4.Mehmet’in eşleri:Rum evemia,Korsikalı Bella,Romanyalı Cesika,Ermeni,flora,Rum helen......... ] 2.Ahmet’in eşleri: Rum Yeremia,Moralı Diyana....... ] 2.Mustafa’nın eşleri:Rus vera,sırp Mari,Rum aleksandra... ] 3.Ahmet’in eşleri:Margeret,İsabel,Luiz,Janet,İda,Şarlot,Suzan,elizabet..... ] 1.Mahmut’un eşleri:Fransız julien,sicilyalı lili,macar Maggi,Rus Olga,Romen rami,rum ve bulgar kızları...... ] 3.Osman’ın yabancı eşleri:Sicilyalı Olivya,Sırplı Olga....... ] 3.Mustafa’nın eşleri:Cenevizli Agnes,Korsikalı Elsa,Köstenceli Emily,Gürcü Bijnav,Polonyalı Mona.... ] 1.Abdülhamit’in 15 eşinden yabancı olanlar:Fransız Rivery,Bulgar Sonya,Macar Melina,Rus aleksiyevna,Rum meri,ukraynalı Rudi,Cenovalı Afro,Venedikli helen,sırp marya.... ] 3.Selim’in 14 eşinden yabancı olanları:Patrica,Linda,berti,Alis,liza,Roza,anna,magdelena.... ] 4.Mustafa’nın yabancı eşleri:Flora,adela,sofi,glorya......2.Mahmut’un yabancı eşleri:Rus yahudisi suzi,Roman Besime,Ermeni maryam,Mısırlı fatıma,tunuslu hoşyar,Acem kerime,hırvat margarita,rum nora,rus olga,Cenovalı Rozi, Yunan nina,Bulgar Ester,Gürcü flora,Arnavut sofi,Romen Magda,Yahudi suzan,sırp zona........ ] 1.Abdülmecid’in yabancı eşleri:Fransız Vilma,Ermeni virjin,Rum karolin.... ] Abdülaziz’in yabancı eşleri:Kamelya,Asporçe,Anna,Adela,alis...... ] 5.Murat’In yabancı 5.Murat’ın yabancı eşleri:Karmen, Marone, Clarissa, Sylevestre, lili, Shinedier, Hanna, Katyona..... ] 2.Abdülhamit’in yabancı eşleri:Lucien, sylvia, iliana, helga, etiene, mariçe, zarah, sevilla,l ester, rosanna, ruth, meri, Elisa........ Kimin kimden doğduğuna gelince: ] 1.Murat’In annesi Bizanslı Horofira yani Nilüfer hatun..... ] Yıldırım Bayezid’in annesi Bulgar Marya yani Gülçiçek hatun..... ] Çelebi Mehmet’in annesi Bulgar Olga hatun... ] 2.Murat’ın annesi Veronika, ] Fatih sultan’ın annesi Sırp Despina yani Hüma hatun, ] 2.Bayezid’in annesi Kornelya, ] Yavuz Selim’in annesi; ayşe takma adlı pontuslu bir rum. ] Kanuninin annesi; Polonya yahudisi Helga yani hafza hatun, ] Sarı yada sarhoş Selim adlı padişah’In annesi Yahudi kızı Roksalan yaniHürrem sultan; ] 3.Murat ‘ın annesi Yahudi Raşel yani Nurbanu sultan, ] 3.Mehmet’in annesiVenedikli Bafo yani Safiye sultan; ] 1.Ahmet’in annesiYunan helen yani Handan sultan; ] Genç Osman’ın annesi; Sırp Evdoksiya yani Mahfiruz sultan, ] 4.Murat’ın annesi; Sırp Anastasya yani Mahpeyker sultan, ] 4. Mehmet’in annesi; Rus Nadya yani Turhan sultan, ] 2.Süleyman’ın annesi Sırp katrin yani Dilaşüb hatun, ] 2.Ahmet’in annesi Polonya yahudisi Eva yani Hatice sultan, ] 2.Mustafa’nın annesi; Rum Evemia yani Emetullah sultan, ] 3.Ahmet’in annesi; 2.Mustafa ile aynı anneden, ] 1.Mahmut’un annesi; Aleksandra yani Saliha sultan, ] 3.Osman’ın annesi; Sırp Mari yani Şehsüvar sultan, ] 3.Mustafa’nın annesi; Fransız Janet yani Mihrişah sultan, ] 1.Abdülhamit’in annesi; Fransız İda yaniŞermi sultan ] 3.Selim’in annesi; Cenevizli Agnes yani Mihrişah sultan, ] 4.Mustafa’nın annesi; Bulgar Sonya yani Sineperver sultan, ] 2.Mahmut’un annesi; Fransız Rivery yani Nakşidil sultan, ] 1.Abdülmecit’in annesi; Rus yahudisi Suzi yani bezmi alem valide sultan, ] Abdülaziz’in annesi Roman Besime yani Pertevniyal sultan, ] 5.Murat’In annesi Fransız Vilma yani Şevkefza sultan, ] 2.Abdülhamit’in annesi; Ermeni Virjin yani Tirimüjgan sultan, ] Mehmet Reşat’ın annesi; Arnavut sofi yani Gülcemal sultan ] Mehmet Vahdettin’in annesi Çerkes Henriet yani Gülistan sultan Bu anaların içinde herşeye rağmen Orhan gazinin eşi Theodora ile Fatih’in annesi Mara despina dinlerini değiştirmemişlerdir.Yanlış anlaşılmasın biz kimseyi annesinden yada babasından dolayı suçlamıyoruz,zira hepimiz biliyoruz ki anne ve babalarımızı bizler seçmiyoruz.Söylemek istediğimiz Osmanlı saltanatını yada padişahlarını İslami göstermeye çalışanların bu noktada daha titiz yada özenli düşünmeleridir.Küçük yaşlardan itibaren annelerinin dizlerinin dibinden ayrılmayan ve ilk terbiyelerini annelerinden alan bu padişahların anneleri çoğunlukla zoraki hediyeler olarak padişahlara eş olarak sunulmuşlardır.Bu annelerin bu durumlarını bilmeleri ve çocuklarını kendi inandıkları terbiye altında yetiştirmelerinden daha doğal ne olabilir ki? Bir insanın adını değiştirmek ve onu şeklen müslüman yapmak yeterlimidir? Dikkat edilirse Osmanlı tarihinde hiçbir padişah annesinin islami kimliği yada verimliliğinin olmadığı görülecektir.Hiçbir anne islami bir ışık olarak tarihte yer almamıştır.İslami denilen bir saltanat ve halife denilen padişahlar için bu bir çarpıklık değilmidir? Olayı islami boyutu dışında incelemeye tabi tutarsak ve akıl ve mantık ölçülerinde olaya yaklaşırsak osmanlı saltanatındaki acımasız katliamlarında kaynağını bulmuş oluruz.Bilim kanıtlamıştır ki:Genlerde bir şeyler taşınıyor.Anneleri Müslüman olmayan ve dolayısıyla da babalarının da müslümanlığı bu çerçevede düşünülmesi gereken osmanlı padişahlarından İslami tavırlar beklemek mümkün müdür? Osmanlı hayranlığından ve dolayısıyla da osmanlı’nın mikrop düşüncelerinden kurtulamayışımızın sebebini iyi düşünmek gerekir,Belki de bu yüzden halen insana yakışan sistemi kuramadık... İLK OSMANLI HALİFESİ HAŞMETLÜ, DEVLETLÜ, LİYAKATLÜ, VELİYYİ NİMETİMİZ, PADİŞAHIMIZ, EFENDİMİZ, CENNET MEKAN YAVUZ SULTAN SELİM HAN HAZRETLERİNİN OL MÜBAREK VE MUAZZEZ MAKAMA GEÇİŞİNİN KISA HİKAYESİDİR. DİNİ BÜTÜN HER MÜ’MİN TARAFINDAN OKUNA, ZİNHAR GAFLET OLUNMAYA. Padişahımız efendimiz 2. Beyazıt hanın evladı mükerremleri, şehzade Ahmed, Korkut ve Selim henüz haşmetlü pederleri berhayat iken, her ne hikmetdir bilinmez, aralarında korkunç bir saltanat mücadelesine girişirler. Ahmet, diğerlerinin en büyüğüdür, bununla kalmayıp, ayrıca pederi muhteremleri ve diğer devlet erkanı, vezir u vüzeranın desteklerini celp etmiş durumdaydı.(Hoş, padişah efendimizin devletinde haşmetlünün hilafına düşünmek kimin haddineydi) Şehzade Korkut, önce Antalya’ya, daha sonra Manisa’ya tayin edilmişlerse de, gerek pederleri, ve gerekse devlet ileri gelenleri indinde, padişah naibi veliyi ahd olarak tasvip edilmediklerinden, kendisine destek aramak amacıyla, Mısır memlüküne gider. En küçük şehzade 1. Selime gelince, Selim, yaratılış icabı sert ve hırçın bir tabiata sahipti. (Halkın tabiriyle huysuz.) Tahta geçmek amacıyla, harekete geçerek ilk etapta sadaret merkezine yakın olan bir yere, Kefe’ye tayinini çıkarttırır. Bir müddet sonra Trabzon’a dönmesi hususunda babası emir vermişse de, bu emri tanımaz. Emre karşı gelen kişi, sıradan fani olsaydı kellesini gövdesinden ayırmak padişah efendimiz için işten bile değildi. Lakin ne var ki işin içinde,valide sultanla kendi sulbünden gelme bir şehzade söz konusuydu. Verilen emir şehzade Selim tarafından reddedilince, bu sefer kendisine öğüt vermesi için ulema-dan Nurettin Sarıkürz gönderilir, ancak bu taktikte işe yaramaz. Ulema hazretlerinin tavsiyelerine de pabuç bırakmayan Selim’e, bu kez Menteşe sancağı teklif edilir, Selim bu teklifi de kabul etmeye yanaşmayarak Rumeli sancağını ister, ne var ki bu isteği devleti Ali Osman da meriyyette bulunan kanunlara aykırıdır. Selim, kayınpederi Mengli Giray’dan aldığı kuvvetle, Kili’ye gelir. Amacının babasına isyan olmayıp saygısını ve gücünü göstermek olduğunu söylerse de, ağabeyinin hükümdarlığından yana olan devlet adamlarının hile ve engellemeleri yüzünden pederi ile görüşemez. Ancak kanuna aykırıda olsa yinede arzu ettiği Trakya bölgesinden Semendre sancağı, Alacahisar ve İzvornik kendisine verilir. Şehzade Selim’in Trakya sancağını istemesi sadece bir bahanedir, o Trakya bölgesini değil bütünüyle hükümdarlığın kendisini istemektedir. Padişah babası sağlığında hiçbir oğluna veliahtlık vermeyeceğine dair söz vermişse de bu sözünde durmayıp büyük oğlu Ahmed’i yerinde görmek istemektedir. Selim, bahane olarak ileri sürdüğü ve kanunsuzda olsa babasının vermeye razı olduğu Trakya sancağına gitmez, etrafına topladığı kırk bin kişilik bir kuvvetle Çorlu yakınlarına gelir. (Cennet mekan Yavuz Sultan Selim efendimizin, babalarına karşı giriştiği saltanat savaşını, sonunda velev ki kaybetmiş olsaydı, tarihler kendisinden Celali veya Kabakcı isyanı gibi, her hangi bir isyan olarak bahsedecek, asi, baği, haddini bilmez bir isyankar diyeceklerdi. Mademki mücadelesinin sonunu zaferle noktaladı, o halde asi ve mücrim damgasını yemekten kurtulup baş tacımız, efendimiz, halife’i ruy-i zemin payesiyle taltif edilmiştir. Kuvvet kimde hak onda.) Babasının emrindeki kuvvetlerle yaptığı ilk savaşta başarılı olamaz, Rumeli'deki taraftarlarının da yardımıyla Kırım hanının yanına çekilir. Selim’in bu yenilgisiyle Ahmed’in padişahlığı kesinleşmiş gibi gözükmektedir, bunu fırsat bilen şehzadeler Ahmed ve Korkut vakit kaybetmeden İstanbul’a gelirler, gelirler ama çok geçmeden Yeniçeri ocağının Selim’in tarafını tuttuğunu görerek, Korkut Yeniçeri ocağına sığınırken, Ahmed Konya’ya avdet eder. Bu hadiseden yeniden cesaretlenen Selim, emrindeki kuvvetlerle İstanbul’a Payitahta girer, aralarında kardeşi Turgut’unda bulunduğu bazı devlet adamlarınca karşılanır.(Öyle ya, dalkavuklar haklıdan yana değil, güçlüden yana yavaş yavaş kaymaya başlamışlardır bile.) Pabucunun dama atıldığını fark eden padişahımız efendimiz 1. Beyazıt’ın oğlu ile görüşme çabaları sonuçsuz kalır. O artık gücünü ve saltanatını elinden kaçırdığı için hak iken batıl olmuştur. Gözü açık ve ileri görüşlü devlet dalkavukları, şimdi haşmetlü Selim hanı tahta oturtmuşlardır bile, bayatlayan ve miladı dolan bir zamanların astığı astık, kestiği kestik azametli padişahı 1. Beyazıt Dimatoka’ya sürgün edilir, sürgün esnasında henüz yolda iken, Hak Teala'nın hikmetine bakın ki, o güne kadar semtine selam vermeyen ecel onu yolda yakalayarak hakkın rahmetine kavuşturuverir. Şimdi yeni padişahımız Selim hazretleridir, Padişahım sen çok yaşa. Yavuz Sultan Selim efendimizin ilk yılı kardeşlerini ve yeğenlerini ortadan kaldırmakla geçer. (Siz yine de mübarek hakkında zalim veya katil gibi bir düşünceye sakın ola ki kapılmayasınız, boyunuzca günaha girersiniz de haberiniz bile olmaz! Yerimi alır endişesiyle kardeşleri yada yeğenlerini boğazlatmışsa, bir sebebi hikmeti vardır elbet. Ya fitneyi ortadan kaldırıyordur, yada devleti Ali Osman’ın selametini düşünüyordur!) Şehzade Ahmed, İran Safevi devletinden yardım ister. (Selim efendimizin İran devletine olan gıcığı sadece mezhep ayrılığı olmayıp, aynı zamanda muhalifi olan Ahmed’e destek hususunda yüz vermiş olmasından kaynaklanmaktaydı. Selim önce Bursa üzerine yürüdü, Amasya’ya çekilen ağabeyi Ahmed’in görüşme teklifini kabul etmedi, ani bir baskınla onu ele geçirip yok etmek niyetindeydi, şimdilik bundan netice alamadıysa da Ahmed’in tarafına meyilli olan Koca Mustafa paşayı idam ettirir. Diğer kardeşi Korkut’ada kendi mahiyetindeki devlet adamlarının ağzından sahte mektuplar yazdırarak hükümdarlık için kışkırtır, daha hala gönlünde saltanat sevdasının yattığını anlayınca da onu ortadan kaldırmak için Saruhan üzerine yürür, Antalya’ya çekilen Korkut yakalanarak sorgusuz sualsiz derhal boğdurulur. Sıra Ahmed’e gelmiştir, oda, onun oğlu da, diğerlerinin oğlu da ortadan kalkmalı ki veliyinimet efendimiz huzura kavuşabilsin. Korkut'a yazılan hileli mektuplardan ona da yazılır, yem olarak kullanılan mektuplara takılıp Bursa civarına doğru yanaşınca da ani bir manevra ile karşısına dikilinir, Ahmed için savaş kaçınılmaz olmuştur, savaşır yenilir, yakalanır hesap kitap sorulmadan, Allah yarattı denmez boğdurulur. Cennet mekan mübarek oğlu Süleyman’dan başka yerine göz dikmesi muhtemel hanedanın bütün erkeklerini öldürtür, sadece şehzade Ahmed’in oğlu Kasım muhteşem amucalarının hışmından kurtulup Mısır mülküne sığınır, zaten daha önce de Kasım’ın babası Ahmed destek sağlamak için aynı devlete baş vurmamış mıydı? ! Mısır Memlük devletine azim bir sefer ilan edilmeli, densüzün haddi bildirilmeliydi. (Bu savaşın sonunda mukaddes emanetler Hicaz'dan İstanbul’a taşınmış ve böylece haşmetlü Osmanlı padişahlarının ilk halifesi sayılmıştı, mühür kimde Süleyman odur.) Ali Osman’a bağlı ve sadık kapıkulu ulemasından alınan fetva ile Anadolu da yıllardır kendi topraklarında sessiz sedasız yaşayıp giden sivil Şii-Alevi halka cihat açılmış, kısa zamanda kırkbin kişinin boynu vurulmuştur. Efendi hazretlerinin bu hareketine bir anlam veremeyen tebea’yada biz bunları katletmemiş olsaydık zinhar bu gafiller bizim aleyhimizde ayaklanacaklardı denmiştir. Padişah Yavuz Sultan Selim efendimiz çok sevdiği ve uğrunda gözünü bile kırpmadan pederi muhteremi ile öz kardeşlerini boğazlatmaktan çekinmediği saltanatı için, kardeşleri, yeğenleri ve diğer hanedandan başka, ayrıca Hemdem paşa, Dukaki zade Ahmet paşa, Tacizade Çelebi, İskender paşa ve Koca Mustafa paşa gibi zevatıda idam ettirmiştir. Uzun olmayan zamanı devletinde yaptığı savaşlar şunlardır: 1- Göksu savaşı: Müslüman Dul kadir devletiyle.2- Çaldıran savaşı: Müslüman İran devletiyle. 3- Mercidabık savaşı: Müslüman Memlük devletiyle. 4- Ridaniye savaşı: Müslüman Memlük devletiyle. Takdiri Hüda küffar ile yaptığı her hangi bir savaşı tarih henüz kaydetmemiştir... OSMANLI PADİŞAHLARI (1299-1922, 623 Yıl) Osmanlı Padişahlarının isimleri: Orhan 1 Adet, İbrahim 1 Adet, Abdülmecid 1 Adet, Abdülaziz 1 Adet, Beyazıt 2 Adet, Süleyman 2 Adet, Mahmut 2 Adet, Osman 3 Adet, Selim 3 Adet, Ahmet 3 Adet, Mustafa 4 Adet, Murat 5 Adet, Mehmet 6 Adettir. Toplam padişah adedi: 36 Bazılarının tahta iki kez çıkmasıyla: 38, Bazı kaynaklarca 2. Beyazıt’ın oğullarından Süleyman ve Musa çelebiler padişahlıklarını ilan ettiklerinden padişah sayısı 38 kabul edilir. İkişer kez tahta çıkanlar: 2. Murat (Fatih Sultan Mehmet) , 1. Mustafa. İlk sekiz padişah halifelik sıfatını taşımaz. Yirmi sekizi hem padişah hem halife, son halife Abdulmecid ise sadece halifedir. İlk on dört padişah baba-dan oğula (evladiye) kuralı ile, kalan yirmi iki padişah ise hanedanın en yaşlı üyesi (Ekberi erşad) kuralı ile tahta geçmişlerdir. İlk altı padişahın kabirleri Bursa’da, diğer padişahların ki İstanbul’dadır. 4. Mehmet’in (Vahdetdin) mezarı Şam’da, son halife Abdulmecid’inki Medine’dir. En uzun yaşayan Orhan Gazi 78 yaş, en kısa yaşayan 2. Osman (Genç Osman) 18 yaş. En yaşlı tahta çıkan 5. Mehmet 65 yaşında, en genç tahta çıkan 4. Mehmet 7 yaşında. On altı defa tahttan indirme vuku bulmuştur, on beşi bir kez, 1. Mustafa iki kez. Saltanatta en uzun kalan Kanuni Sultan Süleyman’dır, 45 yıl, 11 ay, 7 gün. En kısa kalan 4. Murat 93 gün. On padişah ordusu ile birlikte savaşa katıldı, beş padişah sefere çıktı, diğer yirmi bir padişah hiç savaş alanı görmedi. Sekiz padişah savaşa katılmayıp yerlerinde oturdukları halde ulema fetvasıyla gazi unvanı aldılar. Bunlar: 1. Mahmut, 3. Mustafa, 1. Abdulhamid, 3. Selim, 2. Mahmut, 2. Abdulhamid, 5. Mehmet ve Abdulmecid’tir. Sekiz padişah tabii eceliyle ölmemiştir. 1. Murat savaşta, Fatih Sultan Mehmet zehirlenerek, 2. Beyazıt zehirlenerek, Genç Osman cellat ile, 3. Selim cellat ile, Abdülaziz intihar veya cinayet ile, İbrahim idamla, 4. Mustafa idamla. Ölümleri bir süre halktan gizli tutulanlar, 1. Mehmet 41 gün, 2. Murat 16 gün, Fatih 1 gün, Yavuz 9 gün, Kanuni 48 gün, 2. Selim 7 gün, 3. Murat 11 gün. En çok çocuğu olan padişah 3. Murat, kız erkek 135 adet. Şair padişahlar ve mahlasları: 2. Murat (Muradi) , Fatih(Avni) , 2. Beyazıt(Adli) , Yavuz(Selimi) , Kanuni (Muhibbi) , 2. Selim(Selimi) , 3. Murat (Muradi) , 3.Mehmet(Adli) , 1. Ahmet(Bahti) , Genç Osman(Farisi) , 4.Murat(Muradi) , 2. Mustafa(İkbali) , 3. Ahmet(Necibi) , 1. Mahmut(Sekbati) , 3. Mustafa(Cihangir) , 3 Selim(İlhami) , 2. Mahmut(Adli) , 5. Mehmet(Reşadi) . Lakabı olan padişahlar: Orhan (Gazi) , Osman (Gazi) , 1. Murat (Hüdavendigar) , 1. Beyazıt (Yıldırım) , 1.Meh-met (Çelebi) , 2. Mehmet (Fatih) , 2. Beyazıt(Veli) , 1. Selim (Yavuz) , 1. Süleyman (Kanuni-Muhteşem) , 2. Selim (Sarı) , 3. Mehmet (Eğri Fatihi) , 1. Mustafa (Deli) , 2. Osman (Genç) , 5. Murat (Zalim-Bağdat Fatihi) , İbrahim (Deli) , 5. Mehmet (Avcı) , 3. Selim (Halim) , 2. Mehmet (Adil) , 3.Abdulhamid (Kızıl) , Abdulaziz (Pehlivan) Zikr-i Hakikatimizdir... ______________________ Baki Gerçekler Demine Hu Dost Allah Eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...
  20. Kimden : Pir Gerçek Veli (Bay, 34) Kime : Grup: Alî Hû...Mehdî Hû... Tarih : 12.10.2007 12:40 (GMT +2:00) Konu : PİR GERÇEK VELİ RAFİZİLERE CEVAP VERMİŞTİR... http://www.alevisesi.com/forum/phpbb2/viewtopic.php? t=57 ________________________________________________________________ alevisesi (rumuz) -------- İşte yüzyıllarca bu masalla Alevi halkını Alevilik yolu budur diye cem yaptırıp,semah döndürdüler ve içirdiler.Oysa bu olay tamamen uydurmadır. Çünkü: 1-Eğer bu kırklar bu kadar yüce insanlarsa neden kimse onların hepsinin ismini sayamıyor? Ya da hiçbir kaynak onların ismini yazamıyor? Sayamıyor ve yazamıyor çünkü uydurmadır..... Cevabımız:'Hızır'ın ismi nedir? Arş'ı yüklenen meleklerin adını kim biliyor? Yüzyirmi dörtbin peygamberin yüzbin evliyanın isimleri nerde yazıyor...Şimdi siz bunlar içinde uydurma diyecekmisiniz...' 2-İslam ile ya da On iki imam ile ilgili bir çok yazılı kaynak varken,Neden anadolu dışında yaşayan müslümanlar yada Aleviler bu öyküyü bilmiyor? Neden bu uydurma öykü sahte buyruk ve Bektaşi eserlerinde yer alıyorda.İslamın temel kaynaklarında yer almıyor? Çünkü öykü anadoluda uydurulmuştur. Cevabımız:'Ona bakarsanız sizin ve bizim Mehdi hakkında dillendirdiğimiz gaybet olayıda sünnilerce uydurma olduğu kabul ediyor...Fakat katılmıyorum...Doğrusu bu gerçekler osmanlının hakim olduğu tüm coğrafyadaki bektaşi tekkelerinde ve zaviyelerinde mevcuttu...Örneğin mısır'da,arnavutlukta,iran horasanda,türkistan'da vesaire...' 3-Hz.Ali hayatının tümünü kainatın efendisi en şerefli canlısı Hz.Muhammed’in yolunda harcamışken ve O’nun damadı,akrabası ve vasisi iken nasıl olurda O’nu içeri almaz.? Bu Alevilik düşmanı hainler bu masalla Hz.Ali’yi Peygamber tanımaz! biri olarak tanıttıklarının farkında değiller mi? Yoksa Hz.Peygamberi dışlayan bir anlayışı özellikle mi sergilemek istiyorlar. Cevabımız:'Hızır'da Musa'yı uyarmıştı...Ve Yüce Nebi putların en büyüğü için Ali'yi çağırdı...Ya Ali gel sırtıma çık ki; bu putu kırasın dedi...Ali önce olmaz dedi:Resul ya Ali sende biliyorsun bende biliyorum ki; o putu ançak sen kırarsın...Aslında bu büyük put 360 benliğin en yüksek mertebesiydi...O putu Mehdi ortadan kaldıracağı için bir işaretti? Dikkat edin aleviler atatürk'ü Mehdi'nin tahtına oturttular...Ve şimdi onu ordan kendileri dahi kaldıramıyorlar...Ama hele bir sabredelim tahtın sahibi gelir onu ordan indirir...İşte o büyük putun sırrına tanık oldunuz...Nübüvvet hatmoldu ama velayet henüz hatmolmamıştır...Allah nurunu tamamlamamıştır...O dergahın önemini burdan anlayın...Resul diyor ki; bu ümmetin hayırlıları bizmi yoksa bizden sonra geleceklermi olacaktır bilemiyorum demiştir...Ve keşke onlarla birlikte olsaydım diyede iç dökmüştür...Anlayın işte daha fazla sırrı faş edemem? Gerçeğe HU? ' 4-Bazıları Kırkların içerisinde İmam Hasan ve Hüseyinin de olduğunu söylüyorlar,Oysa Miraç olayı Mekke döneminde olmuştu ve Hz.Ali ile Hz.Fatıma ise Medine döneminde evlenmişler ve İmam Hasan ve İmam Hüseyin medine de dünyaya gelmişlerdi.Onlar daha dünyada yokken olan bir olayın! İçinde nasıl olabiliyorlardı? Cevabımız:'Nuh peygamber hakkında rivayet olunur ki; Geminin sağ salim yeryüzüne inmesi için şu beş kişinin yüzü suyu hürmetine dua etmiştir...(Rus bilim adamlarının bulduğu Nuh'un gemisine ait olduklarını sandığı bir tahta parçasında yazılı olduğu rivayet edilmiştir...) Bu isimler tercüme edilediğinde Muhammed,Ali,Fatma,Hasan,Hüseyin isimleri çıkmıştır...Adem ata cennette kapının üstünde Muhammedün resulullah Aliyyen nasiru veliyullah yazısını gördü ve bunlar kim diye mevlaya sordu...Birisi ahir zaman peygamberi diğeri onun yardımcısıdır dedi...Resul daha kendisinin son nebi olduğunu bilmez iken başında bulutla dolaşıyordu...' 5-Yine Hz..Ali’nin sadık dostlarından olan Selman Fariside medine döneminde müsliman olmuştu ve mekke döneminde müslüman değildi.Nasıl oluyor da Selman’da anlatılan bu olayda yer alabiliyor? Cevabımız:'Resulullah selman-ı farisi için bir hadisinde selman bizdendir Ehl-i beytimizdendir buyurmuştur...Aynısını Mehdi için söylemiş ve Mehdi bizden Ehl-i beytimizdendir buyurmuştur...Yani burdan biz şunuda anlıyabiliriz...Ehl-i beyt'in geniş manası kırklarla özdeşleşiyor...Dar manada muhammed,ali,fatma,hasan,hüseyin oluyor...Naslı ki,onikinin evveli ali ahiri mehdi yine kırkların evveli ali ahiri mehdi oluyor...' 6-Bu olay doğruysa! ve bu kadar da önemliyse! neden Peygamber ve Oniki İmamlar hayatlarında bir kez bile olsa Cem yapmıyor ve semah dönmüyorlar? Cevabımız:'Siz şimdi kabe üzerinden panoramadan bir fotoğraf çekiniz...Ve gelip cem evinin o kırklar semahı ritüeli gerçekleşirken yine panoramadan bir fotoğraf çekiniz ve bu iki fotoğrafı yan yana getiriniz sırrı anlarsınız...Her mahluk kendine özgü Allah'ı tesbih eder...Aleviler bunu bildiği için turnaların gökyüzünde halka halinde dönerek bu tesbihi yaptıklarını anlayıp onlarla birlikte turna semahı dönmüştür...Ve turnanın aşk halinde ki avazını alinin narasına benzetmiştir...İsa peygamber kilise yapmadı ama sonra havarileri kilise kurdu ve buna rağmen Allah onların bu tapınaklarını ve ayinlerini kabul etti...Ve Kur'an'da zikretti...Yani bir kitap daha gelecek olsaydı hiç kuşkusuz alevilerin ayn-i ceminden ve cem evindende bahsederdi...En doğrusunu Allah bilir...' 7-Siz hiç Peygamber ya da Oniki İmamları saz çalarken anlatan veya saz dinleyip semah dönerken anlatan ayet yada hadis biliyor yada duydunuz mu? Cevabımız:'Davut peygamber lir çalmıştır? Ve en güzel ilahileri dizeleri mezmurlarda dile getirmiştir...Hz.Ali der ki:Allah sırrı hakikati dört kitaba serpiştirmiştir...Yani bu bir fotoğrafın dört parçasının bir araya gelip süretin bilinmesi gibi birşeydir ama sizin buna aklınız yetermi ki? ' 8-Peygambere:Sen git ümmetine peygamber ol diyen ses müslüman olabilir mi? Peygamberin Alemlere rahmet olsun diye gönderildiğini bilmeyecek kadar cahil bir kutsal kişi düşünülebilir mi? Cevabımız:'Mevlana diyor ki; aşığa dinini sormayın onun dinide mezhebide Allah'tır...Sultan Ahmet bir veli kişinin yanına geliyordu...İstedi ki veli zat kendisini karşılasın ama karşıladığını görmedi...Vezirini gönderdi bariz kapıda karşılasın diye haber verdi...Vezir o veli zata şöyle dedi; efendimiz sizler değil misiniz Allah'a Resulüne ve Ulu'l- emre itaat farzdır? Neden şimdi ulu'l-emre itaat etmezsiniz...Veli zat şöyle dedi; 'evet öyledir de bendeniz Allah'a o kadar takıldım ki,daha sıra peygambere gelmemişken ulu'l-emre nasıl itaat ederim...' Ama siz buna akıl erdirebilir misiniz ki? ' 9-Dahası bu olayı anlatan herkes diğer müslümanların nezdinde gülünç duruma düşürüldüklerini alay konusu yapıldıklarını görmüyor mu? Yoksa bunu anlatanların bir amacı da bumu? Cevabımız:'Resul-u RAHMAN Mirac'dan döndü ve ashabına olan biteni anlattı...Herkesin kafası karıştı...Bazıları kendini tutamayıp kıs kıs gülüyordu...Ve her seferinde Resule arka çıkan Ebu bekir'e varıp:ya ebu bekir duydun mu Resul miraca çıkmış şöyle şöyle olaylarla karşılaşmış? ne dersin buna diyince ebu bekir o söylüyorsa doğrudur dedi...Ama siz buna akıl erdirebilir misiniz ki? ' Hani bir deli bir kuyuya bir taş atarmış ta,kırık akıllı çıkaramazmış ya; İşte Kırklar Cemi olayı da böylesine bir deli saçmasıdır.Ama üzücü olan şu ki bu masalla Alevi, halkımız yüzyıllarca uyutuldu,uyuşturuldu ve 12 imamların gerçek yolundan saptırıldı.Alevi olan şunu iyi bilsin ki kim onlara Cem eviyle,saz ile,içki ile,dede ile ve semah ile yanaşıyor ve Alevilik budur diyorsa bu kişi ya cahildir yada zalimdir. Cevabımız:'Evet ben o cahil yada zalimim RAFİZİLER...İmam şafinin Ali'yi sevmek rafizilikse yerdeki ve gökteki melake şahit olsun ki ben rafiziyim demiştir...Bende diyorum ki; Eğer Kırkları sevmek onlara inanmak saz çalıp semah dönmek ve ilahiler söylemek delikse ben zırdeliyim cahilim ve zalimim...Mevlana diyor ki; biz halkın delisi değil hakkın delisiyiz...Hakkın APTALI ABDALI DELİSİ BUDALASI OLMUŞUZ RAFİZİLER...SİZLER BUNA AKIL ERDİREMEZSİNİZ...AKIL BU MANAYA YANAŞAMAZ AŞKTIR İŞİMİZ...FUZULİ DİYOR Kİ; AŞK İMİŞ HER NE VAR ALEMDE,İLİM KIYL-U KAAL İMİŞ ANCAK...' PİR GERÇEK VELİ RAFİZİLERE CEVAP VERMİŞTİR... Zikr-i Hakikatimizdir... ______________________ Baki Gerçekler Demine Hu Dost Allah Eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...
  21. AİHM: Zorunlu Din Dersi Hak İhlali Üye Değerlendirme: / 1 Kötüİyi Ekleyen Alevi Online Salı, 09 Ekim 2007 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İki Alevi Vatandaşın Türkiye Aleyhine Açtığı Zorunlu Din ve Ahlak Kültürü Dersiyle İlgili Davada Kararını Verdi. AİHM, Kızını Zorunlu Din Dersine Sokmak İstemeyen Babayı Haklı Buldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, iki Alevi vatandaşın Türkiye aleyhine açtığı zorunlu din ve ahlak kültürü dersiyle ilgili davada kararını verdi. AİHM, kızını zorunlu din dersine sokmak istemeyen babayı haklı buldu. Davacılar, Türkiye’de bu dersin sadece Sünni geleneklere dayalı perspektiften verilmesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin inanç ve eğitim haklarıyla ilgili maddelerine aykırı olduğunu savunuyordu. AİHM, 1. ek protokolün 2. maddesinin ihlal edildiği görüşüne vararak, başvuruyu yapan kişiye Türkiye'nin mahkeme masrafı olarak 3 bin 726 avro ödemesini kararlaştırdı. Gerekçeli kararda, "eğitim sırasında, devletin, ebeveynlerin dini inançlarına saygı göstermesi gerektiği" belirtildi. Laiklik ilkesine rağmen, dini inançlar arasında ayrımcılık yapıldığını ileri süren davacılar, din dersinin zorunlu olmaktan çıkarılmasını talep ediyordu. Ayrımcılık yapılmadığını ileri süren Türk hükümeti ise, din dersi değil din ve ahlak konusunda genel kültür dersi verildiğini savunuyordu. AİHM’in kararı, bundan sonraki olası başvurularda emsal teşkil edecek. DAVANIN GEÇMİŞİ Alevi inancını benimseyen Hasan Zengin isimli vatandaş, AİHM'ye 2004 yılında yaptığı başvuruda, "Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin din ve vicdan özgürlüğüyle ilgili 9. maddesini ve eğitim hakkıyla ilgili 1. protokolün 2. maddesini ihlal ettiği" görüşünü savunmuştu. Zengin, Türkiye'deki mahkemelere yaptığı başvuruda, 7. sınıfta okuyan kızı Eylem Zengin'in, din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinden muaf olmasını talep etmiş, ancak sonuç alamamıştı. Zengin, Türk mahkemelerine yaptığı başvuruda, Türkiye'de verilen zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin, laiklik ilkesine aykırı olduğunu savunmuş ve derslerde öğretilen Sünni İslam eğitiminin tarafsız olmadığı görüşünü dile getirmişti. Türkiye'de Anayasa'nın 24. maddesinin 21. bölümü uyarınca ilköğretimdeki çocukların, din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine girmesinin zorunlu kılındığını belirten Zengin, AİHM'ye yaptığı başvuruda, "Türkiye'de din kültürü ve ahlak bilgisi dersi öğretim biçiminin, kızının din özgürlüğüne ve ebeveyn olarak çocuğuna kendi inançlarına göre din dersi öğretilmesi güvencesine aykırı olduğu" görüşünü savunmuştu. Haberler.com
  22. Mehdî

    Mehdi gelecek mi?

    Mehdi yalnızca zahir de ve batın da gaybete çekilmedi! Kal ilmin'de ve hal ilmin'de de gaybete çekilmiştir.Bakın nice alimlere ondan bahsetmelerine rağmen ondan habersizlerdir.Adeta O Allah'ın gizli sırrıdır.Ve onun için Resulullah (sav) 'O hiç kimsenin bilmediği bir duruma kılavuzlandığı için ona Mehdi denmiştir.' diye vurgulamıştır.Ve sanki Allah'ın Meleklerine 'sizin bilmediğiniz şeyler var' sözünün altında yatan sır Mehdi'dir.Ve sanki Allah onun zuhuruna kadar sır olarak saklamış ve 'Allah'ın tuzağı en hayırlı olandır.' sözü için bekletmektedir.Evet hiç şek ve şüphe yok ki,Mehdi filhakika zuhur edecektir.Ve küçük kıyamet o zaman kopacaktır.Çünki üç şey vardır kaçınılmaz olan 'Gerçek,Ölüm,Zaman' dır.Ve bu üçünden dünya kurulalı beri kimse kaçıp kurtulamamıştır.Ve üçüde haktır.Gerçeğe Hu! .. Ayhan Aytaç
  23. Kimden : Pir Gerçek Veli (Bay, 34) Kime : Grup: Alevi Uyan...Mehdî Geldi... Tarih : 8.10.2007 15:03 (GMT +2:00) Konu : SEYYİD RIZA KİMDİR? “Biz Seyyid Rıza'yı aldık. Otomobil' de benimle polis müdürü İbrahim'in arasına oturdu. Jeep Jandarma Karakolunun yanında ki meydanda durdu. Seyyid Rıza sehpaları görünce durumu anladı.” - Asacaksınız, dedi ve bana döndü. - Sen, Ankara'dan beni asmak için mi geldin? Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyordum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk. - Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz. Dedi. Bu sırada Fındık Hafiz asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben, Fındık Hafız asılırken görmesin diye pencerenin önünde durdum. Fındık Hafız'ın idamı bitti... Seyyid Rıza'yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Seyyid Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: “EVLADI KERBELAYIK! ... BÎHATAYIK. AYIPTIR. ZULÜMDÜR! .. CÎNAYETTÎR! ...,, dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap-rap yürüdü. Çingene'yi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayaği ile bir tekme vurdu. İnfazını gerçekleştirdi... » ________________________________________________________________ SEYYİD RIZA KİMDİR? İSMAİL ONARLI 1. GİRİŞ: Alevi tarihinde; Şeyh Hasan Ocağı Rehber Dedesi (ya da “küçük” Şeyh Hasan Ocağı Dedesi) olan Seyyid Rıza, önemli bir kişilik ve önderdir. Seyyid Rıza'nın kişiliği, görüş ve düşünceleri konusunda çok şey anlatılır. Belgelere göre, 1908-İkinci Meşrutiyet ile birlikte siyasi fikirleri netleşen büyük dava adamıdır. İttihat ve Terakki Cemiyeti önderlerinden, Arapkir kökenli Dr. Abdullah Cevdet (1869-1932) ile siyasi bağı olan; Alevi-yoluna serini koyan yurtsever bir devrimcidir. 23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra, İttihat’çılar Alevi örgütlenmesini organize ederler. Seyyid Rıza'nın bu piramidal örgütlenmeye ve yeniden yapılanmaya bölgesinde ön ayak olur, fiili ve düşünsel katkılarda bulunur. Ruslara yönelik olarak, Şafi Kürtler’den oluşturulan Hamidiye Alayları amacına uygun faaliyette bulunmazlar; daha çok eşkiyalık yaparlar. Ermeni ve Alevi köylerine, baskınlar düzenleyip çapulculuk yaparlar. Şafi Kürt Aşiret Alaylarına karşı, Seyyid Rıza'nın alınacak önlemler konusunda, fikir ve eylem düzeyinde önemli yardımları olur. Hamidiye Alaylarının olumsuzluklarına karşı; Dersimli oymaklar, Şeyh Hasanlı, Hormek, Lolan gibi Alevi aşiretleri, birlikte hareket ederek, yerel karşı taarruz-muharebe, köy ve mezralarda barikat savaşları yaparlar... Seyit Rıza; 1914/18 arası yılarda, Şeyh Hasanlı ve Dersim Aşiretinden oluşturduğu milis güçleriyle, vatanı savunmak için, Ruslara ve Ermeni Komitecilere karşı, Doğu Anadolu’da ve cephesinde savaşmıştır. Seyit Rıza; I. Dünya Savaşı sırasında büyük yararlılıklar göstermiştir. İstiklal Savaşı’nda ve Cumhuriyetin kuruluş döneminde de çeşitli şekillerde yardımları görülmektedir... ________________________________________________________________ Ercan06.08.2005, 12:49 Dinleyici:Sizlere başarılar dilerim. İsmail Hocamıza, bir sorumuz olacak. İsmail Bey, Seyit Rıza Türktür diyor. Bunun belgeleri var mı.Türk olduğunu nereden biliyor? İ.O.:Yavuz Bey, biraz evvel de açıkladığım gibi elimizde 1204 yılına ait belgeler var. Secereler, damgalar, vakfıyelerimiz var. Devlet Arşivleri var. Sovyet arşivleri, Kazakistan arşivleri, Türk arşivleri var. Bunları anlattım. C.Ş.:Sevgili dinleyiciler, Sayın İsmail Onarlı birinci yarıda Aleviliğin genel olarak İslam içindeki yerine, Orta Asya bağlantısına ve arkasından da Anadolu’daki Alevi Ocaklarına değindi. Kendisinin araştırma konusu ve kendi mensubu olduğu için Şeyh Hasan Ocağı’nın soy kütüğünü bize anlatmaya çalıştı. Şüphesiz ki kısa bir radyo programında bu kadar kapsamlı konuların işlenmesi elbette zor. Ama dilimiz döndüğünce programı devam ettirmeye çalışacağız. İsmail Bey Şeyh Hasan Ocağının Türk olduğunu Anadolu’ya geldikten sonra Tunceli ya da Dersim denen yöreye yerleştiklerini, Zazaca ya da Kurmançcayı da daha sonra öğrendiklerini düşünüyorlar. Ben İsmail Bey’e bu bağlamda Teslim Dede, Diyap Ağa ve Mustafa Kemal ilişkisini sormak istiyorum. Bu üçlü arasındaki tarihsel, sosyolojik ilişkiyi anlatırlarsa seviniriz. İ.O.:Bizim soydan gelen Şeyh Hasan köyünden gelen Teslim Dede 1920-21 yıllarında Malatya çarşısında Mehmet Bey Kızılbaşlara küfrettiği için onu vuruyor. Cumhuriyetin yeni kurulduğu dönem. Diyap Ağa da Meclis’te. Akrabalar hemen Diyab Ağa’ya haber veriyorlar. Teslim Dede ben vurdum, diye teslim oluyor. Ve vurma gerekçesini de anlatıyor. Diyab Ağa Şeyh Hasan köyüne geliyor. Bizim secerelerin bir bölümünü alıp Atatük’e götürüyor. Paşam diyor, bu bizim dedemiz, pirimiz, mürşidimiz. Bu kızılbaşlara küfrettiği için vurdu diye itiraf etti. Yalan da söylemez, diyor. O zaman Malatya Valisi “Ben vurmadım” de senin yerine başkasını tutuklayalım diyorlar. Fakat Teslim Dede bunu kabul etimyor. Ben vurdum, cezasını da ben çekerim, diyor. Secereleri götürüyor Atatürk’e inceliyor. Muhammet soyundan ve Şeyh Hasan Ocağı’ndan olduğunu görüyor. Ve bundan dolayı özel bir kararnameyle hapisten çıkarıyorlar. Meşru müdafaadan dolayı, nefsi müdafaadan dolayı Teslim Dede’yi hapisten çıkarıyorlar. Bunu şunun için anlattım. Seyit Rıza olayı... C.Ş.: Tam secereden bahsetmişken, Seyit Rıza’nın yakalanması sırasında bir secereden bahsediliyor. İ.O.:Evet, işte tam bunu anlatmaya çalışıyorum, yeri gelmişken. Bu belgeler Seyit Rıza’ya o zamanlar veriliyor. Diyap Ağa’nın Atatürk’e verdiği belgeler, Seyit Rıza’dan veriliyor. El Yazması, Kuran, Orta Asya’dan gelen belgeler vs. var. Bu belgeler Seyit Rıza’da o zamanlar. Seyit Rıza yakalandığı zaman bu belgeleri o zaman orada bulunan komutana teslim ediyor. 1937 yıllarında. Bunun yanında Seyit Rıza’nın teslim ettiği İmam Rıza’nın bir küçük altın, küçük bir kutuda Yezit tarafından kesilen parmağı var. Mühür. Eskiden mühürler parmakta taşındığı için o parmak ta mühürde var. Seyit Rıza’nın teslim etitği. Şimdi bu belgelerden benim burada ismini vermeyeceğim bir dostum bu belgelerin devletin ilgili yetkili kurumlarında olduğunu bana söylemişti. Bizim Türk olduğumuza ilişkin vb. tüm bu belgeler devletin elinde. Devletin yetkili kurumları bunu açıklasınlar. Ben onları burda açıklamaya davet ediyorum. Seyit Rıza yakalandığı zaman ele geçirilen tüm eşya ve belgeler açıklansın. Neden açıklamıyorlar, bence şundan. Türkmen soyu olduğu için. Devlet Türk katliamına girdiği için. Seyit Rıza yakalandığı zaman, Kürt olduğu için değil beni Alevi olduğum için idam ediyorsunuz, diyor. C.Ş.:Evet, “Bi hatayık, evladı Kerbelayık” diyor. İ.O.: Evet, öyle diyor. Yani idama gittiği zaman, Alevi felsefesini savunduğu için gidiyor. Bence o dönemde orada bulunan ajan provakatörlerle bilikte o devrin faşist devlet yöneticilerinin ortaklığıyla Seyit Rıza idam edilmiştir. O belgeler ortaya çıktığı takdirde Türk müdür, Kürt müdür daha iyi anlaşılacaktır. Bence oradaki Kürt isyanı değil, bir Alevi direnişiydi. Ama belgeler çıkınca bu daha iyi anlaşılır. Bunu devletin kendisinin açıklaması gerekir. Dinleyicim bana bu soruyu soruyor:Ben ancak Osmanlı arşivlerinden, Selçuklu arşivlerindeki belgelerden yola çıkıyorum. Seyit Rıza’yla aynı soydan olduğumuz için, aynı kökten geldiğimiz için biliyorum. Seyit Rıza’nın elindeki 1530’lu yıllardaki Bodik secerelerinden şunu çıkarıyorum. Seyit Rıza 1515 sonrası 1530’da Ağdad’a gidiyorlar. Bodik köyüne yerleşiyorlar. Elimdeki belgelerden konuşuyorum. Bunlar Türkmen boyu. Şeyh Hasan Köyü’nden gitmeler Seyit Rızalar. C.Ş.: Sevgili dinleyiciler, konuğumuz İsmail Onarlı, her kesimin ilgiyle izlediği “Alevilerin Etnik Kimliği”ne ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulunuyor. Ve bunu Osmanlı arşivi, Rus belgeleri ve daha pek çok belgeye dayandırıyor. Sayın Onarlı bugüne kadar tabu sayılan Alevilerin Etnik Kimliği’ne ilişkin yıllardır süren araştırmalarının sonuçlarını söylüyor. O açıdan da her kesimin dikkatle izlemesi gereken şeyler söylüyor. Örneğin 1937-38 yılında Seyit Rıza yakalandığında geçmişlerine ilişkin elinde secerelerinin bulunduğu ciddi belgelerin varlığını vurguluyor. Gerçekten Türkiye’deki siyasi coğrafyayı, Türkiye’nin yapısını yakından bilenler buna çok tanık olmuşlardır. Aleviler’in etnik kimliği tartışma konusu olduğunda Alevilik biliyorsunuz dinsel bir ayrım. Ama, Türklük, Kürtlük, Arnavutluk bunlar etnik bir ayırım. Farklı etnik kesimler bir dini benimseyebilir, benimsemez. Örneğin Alevilik, Sünnilik, Hristiyanlık bunlar dinsel ayrım. Türklük, Kürtlük, Fransızlık bunlar ırksal ayrım. İnsanlar nasıl Hristiyan olup Katolik, Protestan, Anglikan vb olabilirse, Türk olup Sünniliği Aleviliği ya da Hristiyanlığı ya da Museviliği de tercih edebilir. Ama ne yazık ki Türkiye’de bu konular yakın zamana kadar tartışılmıyordu. Bizim yaşlılar, özellikle Zazaca ya da Kurmançca konuşan Alevi yaşlıları kendi etnik kimliklerini ifade ederlerken, biz Zazaca konuşmamıza rağmen ya da Kurmançca konuşmamıza rağmen biz Türküz dediklerinde onlara çoğu kesim gülüp geçiyordu. Bizde gençliğimizde öyle davranıyorduk. Asimile olmuşlar, ya da Kemalizm etkilemiş diyorduk. Halbuki durumun bunun tam tersi olduğunu Kürt tarihini Türk tarihini inceleyince anladık. C.Ş.:Sevgili dinleyiciler, Kolbay Gökdemir bir soru sormuş telefonda. Diyorlar ki; Ardahan, Kars, Erzincan,... halkı var. Bunların dili Türkçeydi. Fakat şimdi Kürtçe konuşuyorlarmış. Çok enteresan. Urfa’da Karakeçili aşiretinin yarısı Türkçe yarısı da Kürtçe konuşuyor. Bu nasıl olmuştur? Dilleri nasıl değişmiştir diyor. Ben bir iki şey ifade edeyim. Arkasından açıklaması için İsmail Bey’e bırakacağım mikrofonu. Kolbay Gökdemir’in sorusu çok enteresan ve tam da konumuzla ilgili. Bunlar... şu anda da Kürtçe konuşuyorlar diyor. Gerçekten Ziya Gökalp Kürtleşen aşiretleri anlatırken bunlardan birisinin de Karakeçili aşireti olduğunu yazıyor. Türkan aşireti olduğunu söylüyor. Nitekim Karakeçili aşiretinin Urfa’dakiler Şafii ve Kürtçe konuşuyorlar. Orta Anadolu’dakiler Bektaşiliğe yakın Türkçe konuşuyorlar. Karakeçili kasabası var, Kırıkkale’de, Eskişehir civarından Karakeçili aşireti var onlar ise bir tek kelime Kürtçe bilmiyorlar. Türkçe konuşuyorlar ve Hanefi’liği benimsemişler. Orta Asya’dan gelen Karakeçili aşireti üç coğrafi yöreye dağılmış ve üç farklı özellik kazanmış. Halbuki kökü aynı Orta Asya. Ve bunlar zaman zaman Söğüt’te bir araya gelip şölenlerde yapıyorlar. Yani aynı aşiretin mensupları bir kısmı Kürtçe bilmiyor, Türkçe konuşuyor. Bir kısmı Türkçe bilmiyor, sadece Kürtçe konuşuyor. Bunlar nasıl olur. Bunlar süreç içinde olur. Örneğin; bugün Almanya’ya giden işçilerimiz, yurttaşlarımız var. İkinci, üçüncü kuşak neredeyse Türkçe’yi unutmuş durumda. O nedenle din süreç içerisinde gerçekten değişebiliyor. Osmanlı’nın da 1400-1500’lerde Türkler’in ya da Aleviler’in Kürt bölgesine gittiğini düşünürsek gerçekten 500-600 yıl gibi bir sürecin geçtiğini, bu nedenle de dilin öğrenilmesinin de kaçınılmaz olduğunu anlarız. Bir telefonumuz var. Onu da alalım. İsmail Bey’e söz vereceğim. Dinleyici:Cemal Bey, selamlarımı sunarım. C.Ş. Buyrun, Hüseyin Bey. Dinleyici:Konuşmalarınızı tebrik ederim. İsmail Onarlı’yı da. Ben Hüseyin Aydın. Sizi sevgiyle dinliyorum. Şimdi İsmail Bey’in konuşmuş olduğu Şeyh Hasan Aşireti dışında bir de Seyidan aşireti var. İ.O.:Onu da belirttik. Dinleyici:Seyidan aşireti, Baluşağı, Keçeluşağı, Biran uşağı, Abbas uşağı. Bunlar tamamen Türktür. C.Ş. Hüseyin Bey, Tunceli’li misiniz? Dinleyici:Tabii ben Bal uşaklıyım. Siz benim kirvemsiniz. İsmail Bey sizi ben tebrik ediyorum. Sizin konuşmuş olduğunuz aşiretler Türktür ve Horasan’ın Nişabur ilinden gelmedir. Bunu da bizim seceremiz belirtiyor. İ.O.:Hüseyin Bey, 24 boyu şimdi birden girersek zaman yetmez. C.Ş.:Hüseyin Bey zamanımız kalmadı. Aradığınız için çok teşekkür ediyoruz. Dinleyici:Bu hususta Türk milleti adına tebrik ediyorum. C.Ş.İ.O: Teşekkür ederiz. C.Ş.:Sevgili dinleyiciler zamanımız kalmadı. İsmail Bey’in son bir iki cümlesini alıp size veda edelim. İ.O:Şimdi arkadaşın gönderdiği not doğru. Bizim Şeyh Hasan’ın yerleşim bölgelerinin ta Bulgaristan’a kadar giden başlıca oymaklar vardı. Bunlar Türkçe konuşuyorlar. Bunlar Toroslar’da da vardır. Balıkesir’de vardır. 9 köy, Şeyh Hasanlı, Dersim bölgesinde Zazaca ya da Kürtçe diyelim Guyma, Amasya’nın Guyama, köyü vardır. Krimotik köyü vardır. Şeyh Hasan aşiretinden oymaklar, benim akrabalarım. Bunların bir kısmı Kürtçe konuşuyor. Şimdi yöreye özgü dil değişiyor. Bunların bir kısmı da Yavuz döneminde katliamdan kurtulmak için kendilerini Kürtleştirmişlerdir. Kürt dilini Zaza dilini benimsemişlerdir. Yani 1515 sonrası Yavuz’un kestirdiği bu 40 binle-70 bin arasındaki katliam sonucu, hatta bunu belki 100 binlerle de ifade edebiliriz. C.Ş. (Cemal Şener) İ.O. (İsmail Onarlı) 2.11.1999 tarihli söyleşi. Karacaahmet.com ________________________________________________________________ Hür oğlu hürüm ben, Yezitten korkum yoktur benim! .. Hür oğlu hürüm ben, Mervandan korkum yoktur benim! .. Hür oğlu hürüm ben, İblisten korkum yoktur benim! .. Hür oğlu hürüm ben, Şeytandan korkum yoktur benim! .. Önüm arkam sağım solum şeytan sobe! .. Önümde yezit arkamda mervan sağımda iblis solumda şeytan... Haydar-ı Kerrar, Şah- ı merdan, Zuhur edecek Mehdi Sahib-i zaman... Zikr-i Hakikatimizdir... ______________________ Baki Gerçekler Demine Hu Dost Allah Eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...
  24. Mehdî

    Erdemli kadını kim bulabilir?

    Kimden : Pir Gerçek Veli (Bay, 34) Kime : Grup: Aleviyyet ve Mehdiyyet... Tarih : 8.10.2007 14:16 (GMT +2:00) Konu : Erdemli kadını kim bulabilir? Özdeyişler Lemuel'in Özdeyişleri 31 Massa Kralı Lemuel'in sözleri - Annesinin ona öğrettikleri: 2 Oğlum, rahmimin ürünü, ne diyeyim? Adaklarımın yanıtı oğlum, ne diyeyim? 3 Gücünü kadınlara, Gençliğini kralları mahvedenlere kaptırma! 4 Şarap içmek krallara yakışmaz, ey Lemuel, Krallara yakışmaz! İçkiyi özlemek hükümdarlara yaraşmaz. 5 Çünkü içince kuralları unutur, Mazlumun hakkını yerler. 6 İçkiyi çaresize, Şarabı kaygı çekene verin. 7 İçsin ki yoksulluğunu unutsun, Artık sefaletini anmasın. 8 Ağzını hakkını savunamayan için, Kimsesizin davasını gütmek için aç. 9 Ağzını aç ve adaletle yargıla, Mazlumun, yoksulun hakkını savun. Erdemli Kadın[1] 10 Erdemli kadını kim bulabilir? Onun değeri mücevherden çok üstündür. 11 Kocası ona yürekten güvenir Ve kazancı eksilmez. 12 Kadın ona kötülükle değil, Yaşamı boyunca iyilikle karşılık verir. 13 Yün, keten bulur, Zevkle elleriyle işler. 14 Ticaret gemileri gibidir, Yiyeceğini uzaktan getirir. 15 Gün ağarmadan kalkar, Ev halkına yiyecek, hizmetçilerine paylarını verir. 16 Bir tarlayı gözüne kestirip satın alır, El emeğiyle kazandığı parayla bağ diker. 17 Giyinip kollarını sıvar, Canla başla çalışır. 18 Ticaretinin kârlı olduğunu bilir, Çırası gece boyunca yanar. 19 Eliyle örekeyi tutar, Avcunda iği tutar. 20 Mazluma kollarını açar, Yoksula elini uzatır. 21 Kar yağınca ev halkı için kaygılanmaz, Çünkü hepsinin iki kat[2] giysisi vardır. 22 Yatak örtüleri dokur, Kendi giysileri ince mor ketendendir. 23 Kocası ülkenin ileri gelenleriyle oturup kalkar, Kent kurulunda iyi tanınır. 24 Kadın diktiği keten giysilerle Ördüğü kuşakları tüccara satar. 25 Güç ve onurla kuşanmıştır, Geleceğe güvenle bakar. 26 Ağzından bilgelik akar, Dili iyilik öğütler. 27 Ev halkının işlerini yönetir, Tembellik nedir bilmez. 28 Çocukları önünde ayağa kalkıp onu kutlar, Kocası onu över. 29 'Soylu işler yapan çok kadın var, Ama sen hepsinden üstünsün' der. 30 Çekicilik aldatıcı, güzellik boştur; Ama RAB'be saygılı kadın övülmeye layıktır. 31 Ellerinin hak ettiğini verin kendisine, Yaptıkları için kent kurulunda övülsün. Zikr-i Hakikatimizdir... ______________________ Baki Gerçekler Demine Hu Dost Allah Eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...
  25. Mehdî

    D İ D A K E

    Kimden : Pir Gerçek Veli (Bay, 34) Kime : Grup: Alevi Uyan...Mehdî Geldi... Tarih : 7.10.2007 11:24 (GMT +2:00) Konu : D İ D A K E Dikkat aşağıda okuyacağınız metin zamanımız açısından oldukça önem taşımaktadır...Bir çoklarının Tanrı'nın oğlu diye hitab ettiği İSA MESİH için bu kutsal metinde Tanrı'nın kulu denmektedir...Üstelik hiç şaşma va yanılma olmaksızın dört sefer tekrar edilmektedir...Metnin teferruatı bizi fazla ilgilendirmiyor...Tek ilgilendiren Hıristiyan edebiyatının en eski yazısı olması ve daha başlangıçta Kur'an-ı kerim'de bahsedildiği gibi İsa Mesih'in daha sabi iken beşikte söylemiş olduğu sözün tasdik olmasıdır...O şöyle demişti:*Ben şüphe yok Allah'ın kuluyum, bana kitap verdi ve beni bir Peygamber kıldı. 19/30 * işte bizi burası ilgilendiriyor...Şimdi bendeniz en çok şunu merak ediyorum? sayın Altunç ALTINDAL burasını incelemiş mi? ve bu konuda bir tespiti var mı? eğer yoksa doğrusu buna çok üzülürüm...Mehdi böyle söyledi... ________________________________________________________________ (On iki Havarinin Öğretisi) (1. yüzyıl) Didaki,Kilise’nin en Eski Yasasıdır. İlk dönemlerin Hıristiyanlığına ait en çok litürjik (ayinsel) bilgi bize “Didacke” Doktrini ya da Öğretisi (Yunanca’dan) adını taşıyan bir yapıttan gelmiştir. Metin, bundan yaklaşık bir yüzyıl önce, bir raslantı sonucunda Metropolit Filoteus Bryennios tarafından İstanbul’da (bugün Kudüs’te olan) eski bir Yunan elyazmasının içinde bulunmuştur. Başlıksız olan yapıt, çok eski olduğuna dair izler taşıdığından, 1. yüzyılın ortalarına ait olduğu sanılmakta ve sinoptik İncil’lerden daha eski bir metin gibi görünmektedir. Cemaate yönelik talimatları kapsayan bu küçük el kitabı gerçekten şaşırtıcı olan bilgiler içermektedir: Vaftiz adayının, ölüme yol açtıkları için, uzak kalmaya söz vereceği günah ve sapıklıkların bir açıklamasını veren “iki yolun öğreti”sinden ve eksiksiz blr uygulama ile yaşama ve kurtuluşa götüren tanrısal emirlerin bir tasvirinden sonra, yazar vaftiz törenleri ve Efkaristiya duaları konusunda uzunca yorumlar yaptıktan sonra, ilk çağda Suriyeli Hıristiyanların tipik bir kuruluşu olan gezginci peygamberlere nasıl davranılacağı konusunda pratik öneriler vermektedir. Özet olarak “Didake” Kilise yasalarına ayin talimatlarını kapsayan bir el kitabının gerçek müsveddesi diye tanımlanabilir. Sonraki yüzyıllarda Kilise yasalarının, gitgide sayıları artan, seçkilerine dahil edilmesi de raslantısal değildir. Daha 4. yüzyılda, yüce ahlaksal ve eğitsel değerin bilincinde olan İskenderiyeli Atanasius okunmasının Hıristiyan adaylarının eğitiminde son derece yararlı olduğunu belirtmiştir. (Didake, On iki Havarinin Öğretisi Üstüne, 9, 1-10,6) Olağan 14. Çarşamba Rabbin gününde bir araya gelin, günahlarınızı itiraf ettikten sonra ekmeği kırın ve şükredin. Şu şekilde şükredin, ilkin kutsal kase için. Ey Pederimiz, kulun Mesih aracılığı ile bize tanıtmış olan kulun Davud’un kutsal asması için sana şükrediyoruz; yüzyıllar boyunca şan senin olsun. Sonra da kırılan ekmek için. Ey Pederimiz, kulun Mesih’in aracılığı ile bize açıkladığın yaşam ve bilgi için sana şükrediyoruz. Yüzyıllar boyunca şan senin olsun. Kırılan bu ekmek dağlarda dağılmışken toplandıktan sonra nasıl ki tek oldu, aynı şekilde Kilise dünyanın hudutlarından Krallığında bir araya gelsin. Çünkü yüzyıllar boyunca şan senin, güç İsa Mesih’indir. Rabbin adına vaftiz olanlardan başka hiç kimse senin Efkaristiyan’dan yemesin ve içmesin. Bu konuda Rab: “Kutsal olanı köpeklere vermeyin” (Mt. 7:6) demiştir. Doyduktan sonra bu şekilde teşekkür edin. Şükürler olsun, ey kutsal Peder, yüreklerimize yerleştirdiğin kutsal adın ve kulun Mesih aracılığı ile bize gösterdiğin bilgi, inanç ve ölümsüzlük için. yüzyıllar boyunca şan senin olsun. Sen, en güçlü Rab, adını şanlandırmak için her şeyi yarattın; sana şükretmeleri için insanlara yemekler ve içkiler verdin. Bize ise kulunun aracılığı ile tinsel bir gıda ve içki ile sonsuz yaşamı bahşettin, özellikle biz sana şükrediyoruz, çünkü sen güçlüsün. Yüzyıllar boyunca şan senin olsun. Ey Rab, Kiliseni anımsa, her kötülükten koru ve merhametin sayesinde onu kusursuz yap. Dört bucaktan topla ve onun için hazırladığın kutsallığında kutsa onu. Çünkü yüzyıllar boyunca güç ve şan senindir. Lütfun gelsin ve bu dünya göçsün. Davud’un Tanrısına şükürler! Kutsal olan biri varsa, yaklaşsın; yoksa çile doldursun. Maranata:gel Rab İsa! Amin. Rabbin gününde bir araya gelin, adamanızın arı olması için günahlarınızı itiraf ettikten sonra ekmeği kırın ve şükredin. Arkadaşı ile çatışmada olan barışmadan önce size katılmasın ki, adama lekelenmesin. Nitekim Rab şöyle demiştir: Her yerde ve zamanda bana kusursuz adama yapılsın. Çünkü ben Yüce bir Kral’ım, der Rab ve halklar arasında adım hayranlık uyandırır (Mt.1:11-14) . Zikr-i Hakikatimizdir... ______________________ Baki Gerçekler Demine Hu Dost Allah Eyvallah... Gerçeğe Hu Mü'mine Ya Ali Ya Mehdi Sahib-i zaman...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.