mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey
-
GAZİ OLAYLARI GEÇEĞİ
Gazi Mahallesi’nde Mart 1995’te yaşanan olaylarda Türkiye tarihinin utanç verici sayfalarından birini oluşturmaktadır. Gazi Olayları ülkemizin hem etnik, hem de mezhep alanlarında çok hassas bir durumda olduğunu bir kez daha gösterdi. Olaylar 12 Mart gecesi Gazi mahallesinde kahvelerin taranması üzerine başladı. Bunun üzerine İstanbul’un çeşitli bölgelerinden akın akın Gazi mahallesine gelen kitleler olayı protesto etmek istiyorlardı. Ancak bu olaylar sırasında güvenlik güçlerinin kontrolü kaybetmeleri sonucunda ve olayların Ümraniye Mustafa Kemal mahallesine de yayılması sonucunda 20’den fazla yurttaşımız yaşamını yitirdi. Tüm bu olaylardan devletin daha önce birçok kez olduğu gibi son olaylarda da yetersiz kaldığı ve halk nezdinde güven erozyonuna uğradığı görülmektedir. Devlet bu güvensizliği gidermek için öncelikle bu olayın sorumlularını, yani 12 Mart gecesi kahveleri tarayanları bulmak, yargılamak ve cezalandırmak zorundadır. Yine devlet Gazi Mahallesi ve Ümraniye’deki olaylarda kurşunlarla öldürülen yurttaşlarımızın kimlerce, sivil ya da polis öldürüldüğünü de bir an önce bulmak ve adalete teslim etmekle yükümlüdür. Olaydan bu yana iki yıl geçmesine rağmen bu konuda herhangi bir ilerleme sağlanamamıştır. Ayrıca bu olaylar Türkiye’nin uluslararası alandaki imajını da oldukça olumsuz yönde etkilemiştir.(alıntı) Gazi de yaşananlar derin devletin hesaplarıydı;suçlu ise buna yetersiz ve sessiz kalanlardı.
-
GÜNLÜK KÖŞE YAZILARI !
Adam bir gün, marjinal bir ecnebi kitapta, bir makale okur. Yazı adamın pek hoşuna gider. Adam da der ki, ben okudum bunları, dünya âlem de okusun. Yazıyı çevirir ve yayınlar. Olabilir. Yazı bir mecradır. Bir iletişim aracıdır. Adam kendi ulaşabildiğine herkesin ulaşmasını sağlar. Bunun adı iletişim özgürlüğüdür. Adam isterse bunları parasını bastırıp bir ilanda, bir billboardda yayınlatabilir. Ya da bir editörü ikna edip bir gazetede de. Bu özgürlüğe, iletişim özgürlüğüne, düşünce ve ifade özgürlüğü denebiliyor buralarda, acaba niye? Bana çok garip geliyor. Ya da bir gazeteci bir olayı takibe alır, ona ayrıntılarıyla şahit olur. Eğer ahlaklı bir gazeteciyse şahit olduklarını ‘mümkün olduğunca’ kendi yorumunu katmadan yazar. Ve bu yazı yayınlanır. Bu haber alma özgürlüğüdür. Bilme, bildirme özgürlüğüdür. Basın özgürlüğüdür. Basın özgürse, bunlar yayınlanır. Bu özgürlüğe, basın özgürlüğüne de, fikir ve ifade özgürlüğü muamelesi yapılıyor buralarda zaman zaman. Acaba niye? Bana çok garip geliyor. Ya da bir başbakan çıkar, türban için ‘Velev ki siyasi simge olsun’ der. Bu bile aslında düşünce ve ifade özgürlüğü değildir. Çünkü bu düşünce başbakana ait değildir. Bunun böyle olabileceğini düşünen, kılık kıyafetin de ifade özgürlüğü alanına girdiğini düşünen hukukçular ve yorumcular bu memlekette zaten mevcuttur. Ve ifade özgürlüğü, şiddeti tahrik etmedikçe üniversitelerden uzak tutulamaz. Bu hak, bu zavallı anayasamızda bile sözde teminat altındadır. Nitekim başbakanın yaptığı da budur. Yorumlardan kendine bir yorum seçmiştir. O yorumları yapanlar hakkında dava açılmamış, başbakan hakkında açılmıştır. Başbakanın bu cümlesi temelinde varolanlar arasından bir ‘seçim’ özgürlüğüdür. (En azından ben bu yorumu ondan önce yaptım ve bana dava açılmadı.) Yani hâlâ düşünce ve ifade özgürlüğüne gelemedik. Sanırım uzun süre de gelemeyeceğiz. Düşünce ve ifade özgürlüğü öncelikle birey için vardır. İleriye gitmek, kendi sınırlarını, düşüncenin sınırlarını keşfetmek isteyen birey için. Bu birey de genellikle yazardır. Yazarın birey olamadığı yerde bu özgürlük anlamsızdır. Ne midir düşünce ve ifade özgürlüğü? Sıkı durun çünkü düşünce ve ifade özgürlüğümü kullanarak söyleyeceğim. Düşünce ve ifade özgürlüğü mesela vatandaşa ‘göbeğini kaşıyan adam’ diyebilmektir. Ya da Mine Kırıkkanat’ın yaptığını yapabilmektir. Kendi vatandaşını içinden gerçekten geliyorsa aşağılayabilmektir. Düşünce ve ifade özgürlüğü yalnız başına yazı yazmakla, karşılıklı konuşmak arasındaki farkı bilmektir. Yazıyla siyaseti birbirinden ayırt edebilmektir. Yazı uzlaşmaz, siyaset uzlaşabilir. Yazı insan ruhunun, bir toplumun ruh haritasını çıkarır. Bizi sınırlarımıza taşır. Ben kendi sınırıma giderim. O da kendi sınırına gider yazarken. Tabii gidebiliyorsam. Tabii gidebiliyorsa. Bir gün bir masada karşılıklı oturduğumuz zaman, o beni tanır, ben de onu. O benim sınırlarımı bilir, ben de onun. O kimle uzlaştığını bilir, ben de kimle uzlaştığımı. Benim gözümde, kendini ortaya çıplak atan Bekir Coşkun kendini binbir muğlaklık ardına gizleyen birinden daha fazla işe yaramıştır bu toplumun şeffaflaşmasında. Ve dolayısıyla demokrasiye yaklaşmasında. ‘Laik kesim’ için bu ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü tamdır. Benim için yarımdır. Bu yüzden onları tamamen tanıyoruz. Beni ise yarım yamalak. ‘Laikleri’ artık iliklerine kadar tanıyoruz. Geriye kalanları çok az. İşin garibi tamamıyla siyasi ve diplomatik olmaya zorlanan AKP’yi, düşüncesinin, mutaassıplık tasavvurunun, asabiyetinin sınırlarını bilmiyoruz. Bir AKP’li milletvekili hanım çıkıyor. Gençler için bir yasa tasarısı hazırlıyor. Allah allah diyoruz. İnsanları fişlemek için yanıp tutuşuyor bu hanım. Ben diyorum demokrasilerde ‘Diyanet’ bile olmamalı. Devlet imamı, devlet camisi olmamalı. Bu hanım devlet okuluna mescit sokmaya kalkıyor. Özel okula olsa, neyse. Şimdi bu hanım, bir yazar olmalıydı. Merkezde bir siyasetçi değil. Çünkü bence sınırları yokluyor kendisi. Yani, yeni, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa olmadan, AKP karanlıkta. Dikkatinizi çekerim bunun adı takiye değil. Uzun süre baskı altında kalırsa bir düşünce, karanlıkta sapla saman birbirinden ayrılmaz hale gelir. Bu karanlık AKP’nin işine gelir mi, göreceğiz. Ama artık teşhir edecek hiçbir şeyi kalmamış ‘laik kesimin’ niye hâlâ işine geliyor? Anlaması zor. Özgürlüğünü sonuna kadar kullanarak kendini teşhir etmiş ve istemeden de olsa şeffaflaşmış olanın karşısındakine de aynı özgürlüğü sunarak aynı şeyin onun başına gelmesine de öncülük etmesi gerekmez mi? Gökhan Özgün - 14.08.2008
-
Ergenekon dosyasında bir garip iddia
ERGENEKON bir hayal ürünü değil;arkadaşlar kabul edin! Ergenekon bir ülkenin iç hesaplaşmasıdır!
-
Avrupa Birliği'nde derin devlet
O zaman sorunları kendi içimizden tanımlamadan başlamalıyız. birbirimizden korkmayarak,birbirimizi anlayarak, yaşadıklarımıza ve başkalarına saygı duyarak... AB'ye dönelim... beni ilgilendiren kriterlerden yola çıkarak... ''KOPENHAG KRİTERLERİ 22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi'nde, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği'nin genişlemesinin Merkezi Doğu Avrupa Ülkelerini kapsayacağını kabul etmiş ve aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterleri de belirtmiştir. Bu kriterler siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olmak üzere üç grupta toplanmıştır. SİYASİ KRİTER: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı, EKONOMİK KRİTER: İşleyen bir pazar ekonomisinin varlığının yanısıra Birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı koyma kapasitesine sahip olunması TOPLULUK MEVZUATININ BENİMSENMESİ: Siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına uyma dahil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyetine sahip olunması POLİTİK KRİTERLER AB’ye girmeye aday ülkeler; - istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması, - hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, - insan haklarına saygı, - azınlıkların korunması gibi dört ana kriter açısından değerlendirmeye alınacaktır. Genel olarak; ülkenin çok partili bir demokratik sistemle yönetiliyor olması, hukukun üstünlüğüne saygı, idam cezasının olmaması, azınlıklara ilişkin herhangi bir ayrımcılığın bulunmaması, ırk ayrımcılığının olmaması, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yasaklanmış olması, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesinin tüm maddeleri ile çekincesiz kabul edilmiş olması, Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Sözleşmesinin kabul edilmiş olması gibi özellikler dikkate alınmaktadır. Ancak, bu ilkelerin varlığı tek başına yeterli olmamakta, aynı zamanda kesintisiz uygulanıyor olması gerekmektedir. EKONOMİK KRİTERLER Kopenhag Zirve sonuçlarına göre, ekonomi alanında işlevsel bir piyasa ekonomisinin varlığı kadar, AB içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısı ile başedebilme kapasitesi de aranmaktadır. a. Etkin bir piyasa ekonomisi için; - arz-talep dengesinin piyasa güçlerinin bağımsız bir şekilde karşılıklı etkileşimi ile kurulmuş olması, - ticaret kadar fiyatların da liberal olması, piyasaya giriş (yeni firma açılması) ve çıkış (iflaslar) için engellerin bulunmaması, - mülkiyet haklarını (fikri ve sınai mülkiyet) içeren düzenlemeleri kapsayan yasal bir sistemin olması ve bu yasalar ile düzenlemelerin icra edilebilmesi, - fiyat istikrarını içeren bir ekonomik istikrara ulaşılmış olması ve sürdürülebilir dış dengenin varlığı, - ekonomik politikaların gerekleri hakkında geniş bir fikir birliğinin olması, - mali sektörün, tasarrufları üretim yatırımlarına yönlendirebilecek kadar iyi gelişmiş olması gerekmektedir. b. AB içinde rekabet edebilme kapasitesinin sağlanması için; - öngörülebilir ve istikrarlı bir ortamda karar alabilen ekonomik kurumların makro ekonomik istikrarının olması ve bununla beraber işlevsel bir piyasa ekonomisinin varlığı, - alt yapı, eğitim ve araştırmayı içeren yeterli miktarda fiziki ve beşeri sermayenin olması, - firmaların teknolojiye uyum sağlama kapasitesinin bulunması gerekmektedir. Bu çerçevede rekabet edebilme derecesinin göstergeleri olarak, birliğe girişten önce birlik ile o ülke arasında belirli bir ticaret ortaklığının olması ve ülke ekonomisinde küçük firmaların oranı sayılmaktadır. TOPLULUK MÜKTESEBATINA UYUM KRİTERİ a. AB’nin siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik hedeflerini kabul etmek: Birliğin “ortak dış politika ve güvenlik” politikasına etkin bir katılım için aday ülkelerin buna hazır olması gerekmektedir. Ekonomik ve Parasal Birlik konusunda ise, merkez bankasının bağımsızlığı, ekonomik politikaların koordinasyonu, İstikrar ve Büyüme Paktına katılım, merkez bankasının kamu sektörü açıklarını finanse etmesinin yasaklanması gibi konularda üye ülkelerin aldıkları kararlara katılmak gerekmektedir. b. AB’nin aldığı karalara ve uyguladığı yasalara uyum sağlamak: - Gümrük Birliği, malların serbest dolaşımı, sermayenin serbest dolaşımı gibi ortaklık anlaşmaların da belirtilen şartlara uyum sağlaması, - tek pazara geçişi gerektiren Topluluk müktesebatına uyum sağlanması, - Topluluğun tarım, iletişim ve bilgi teknolojileri, çevre, ulaşım, enerji, taşımacılık, tüketici hakları, adalet ve içişleri, işgücü ve sosyal haklar, eğitim ve gençlik, vergilendirme, istatistik, bölgesel politikalar, genel dış ve güvenlik politikası gibi alanlardaki her türlü düzenlemesine uyum sağlanması. '' örneğin burada size göre bizim ülkemiz üzerinde oynanan oyunları haklılaştıran kriterler hangisidir? ayrıca buna bende imzamı eklerim;
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Verdiğiniz link için çok teşekkür ederim,yeniden...siyasete alet edilmemiş değerlerle siyasete kurban verilmemiş insanların olduğu bir dünya dileğinde buluşuyoruz. bu da çok güzel
-
DARBELERLE/DARBECİLERLE HESAPLAŞMAK VEYA
AB Komisyonu yıllık “Türkiye İlerleme Raporlarında “ hiç ileri gitmeyen bir konu da Türkiye’de askerlerin siyasetteki rolü… Avrupa Birliği’nin icra organı Komisyon’un, 6 Kasım’da açıkladığı İlerleme Raporu’na göre: • Silahlı Kuvvetler, önemli ölçüde siyasî etkinlik göstermeye devam etmiştir. Silahlı Kuvvetlerin üst düzey mensupları, Kıbrıs, laiklik ve Kürt meseleleri dahil olmak üzere, iç ve dış politika konularında kamuya yönelik açıklamalarını arttırmışlardır. Genelkurmay Başkanlığı, birkaç kez Hükümetin beyan ve kararlarına kamusal alanda tepki göstermiştir. • Genelkurmay Başkanlığı, iddia edildiği şekilde laikliğin güç kaybetmekte olduğu endişesini dile getiren bir muhtırayı web sitesinde yayınlamak suretiyle Nisan 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine doğrudan müdahale etmiştir. • Silahlı Kuvvetlerin üst düzey mensuplarının, özellikle güvenlik ve azınlık haklarına ilişkin konularda bilimsel araştırma ve kamuya yönelik tartışmaları sınırlamak için çeşitli girişimleri olmuştur. Öte yandan askerler çeşitli vesilelerle basını hedef almışlardır. • Askerî konularda basın özgürlüğü Genelkurmayın bir iç yönergesiyle sınırlandırılmıştır. Söz konusu yönerge, orduya karşı en eleştirel gazetecilerin askerî kabul ve brifinglere davetini men etmektedir. • Güvenlik, Kamu Düzeni ve Takviye Birliklerine ilişkin 1997 EMASYA gizli Protokolü yürürlüktedir. Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan protokol iç güvenlik konularında, belirli şartlara bağlı olarak, sivil makamların talebi olmaksızın askerî operasyon yürütülmesine imkân tanımaktadır. • Türk Silahlı Kuvvetlerinin İç Hizmet Kanunu ile MGK Kanununda bir değişiklik olmamıştır. Söz konusu kanunlar Türk askerî güçlerinin rol ve görevlerini tanımlamakta ve ulusal güvenliği geniş şekilde belirleyerek askerlere geniş bir manevra alanı bırakmaktadır. Jandarmanın üstlendiği sivil faaliyetlerde sivil denetiminin arttırılması konusunda bir gelişme olmamıştır. • Askerî bütçe ve harcamalar üzerinde Parlamento denetiminin güçlendirilmesi konusunda bir ilerleme olmamıştır. Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu askerî bütçeyi sadece genel olarak gözden geçirmektedir. Program ve projeleri incelememektedir. Ayrıca, bütçe dışı kaynaklar Parlamento denetiminin dışında kalmaktadır.(A F Özgür) şimdi önce bu maddeleri okuyalım ve dediklerinize gelelim. evet,darbelerimiz dış güdümlüdür.ABD vazgeçilmez aktörümüz.Başkan Jimmy Carter'a "bizim çocuklar işi bitirdi" sözünü söyleten,darbeyi yapanlar kimlerdir? darbeler,kirli hesaplardan arda kalanlardır.Dış ülkelerden tutun iç sorunlarla beslenen bir korkunun şiddete dönüşmesidir.Bakın darbenin haklılaştırılmaya çalışılması için sunulan gerekçeler; Siyasi iktidarsızlık 12 Eylül 1980 askeri darbesinin gerekçeleri arasında ülkede yaygınlaşan siyasi cinayetler, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin birçok tur ardından Cumhurbaşkanı'nı seçememesi ve 6 Eylül günü Konya'da Necmettin Erbakan önderliğinde yapılan ve darbe liderlerinin şerîat amaçlı bir kalkışma girişimi olarak nitelediği Kudüs Mitingi gösterildi. Ekonomik iktidarsızlık 12 Eylül öncesi dönemin son Başbakanı Süleyman Demirel'in "70 sente muhtacız" sözü ile özetlenen dış ticaret açığındaki artış ve döviz darboğazı ve işsizlik, kıtlık ve işyeri anlaşmazlıkları ile yoğunlaştı. Siyasal ve toplumsal şiddet olayları Sağ - sol gerginliği bireysel ve kitlesel siyasi cinayetleri besledi.Emniyet Teşkilatı bile mensupları arasında kurulmuş olan Pol-Bir ve Pol-Der dernekleri diye ikiye bölünmüştü. Sağ ve sol siyasi hareketin önde gelen temsilcileri ve tanınmış birçok kişi sağ ve sol gruplara mensup militanlar tarafından öldürüldü. Darbe öncesinde siyasi cinayetlerin sayısı her gün 30'a yaklaşıyordu. Dış siyaset etkenleri işte değerli forum arkadaşım,bunlar darbenin gerekçesi.Birde darbe öncesi yaşananlara bakarsak,belki bizde darbe olmalı deriz. yalnız darbe sonrası yaşananlar;bu gerekçeleri yok mu etti. 1960 darbesi ile düzelen birşeyler var mıydı ki;1980 de yeni bir darbe yapıldı. 18 Nisan 1960 günü Mazlum Kayalar ve Baha Akşit'in CHP'nin "yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı" faaliyetleri olduğu gerekçesiyle meclis araştırmasına açılması yolundaki önerge karşısında İnönü şöyle konuştu: *Biz demokratik rejim dedik, bu rejim kurulmuştur. Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp, baskı rejimi haline götürmek tehlikeli birşeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam.[46] *Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilalin meşru bir haktır. *Bu tedbire teşebbüs eden baskı tertipçileri zannediyorlar ki: Türk Milletinin Kore Milleti kadar haysiyeti yoktur. bu nedir?şunun farkında olmalıyız ki;darbe...yapanları ile,yaptıranları ile,ateşe su taşıyanaları ile ve buna susanlarla bir demokrasi ayıbıdır. madem bu kadar farkındayız bu oyunların,neden biz askere bırakıyoruz bu önlemleri.Askerin görevi nedir?Siyaset mi,parti kurmak mı?Atatürk'e bakın,siyasete adım atar atmaz askeriyeyi bir tarafa bıraktı. oyunlar oynanan bir tarih,hükümeti de vardır,askeri de vardır,halkı da vardır işin içinden.Darbeleri iyi okumak lazım. darbe sonrası yaşananlar ile kutsallaştırılanları,Kenan Evrenleri iyi okumak lazım. saygılar.
-
ÖFKE VE ÖFKE KONTROLÜ
Geçen gün asansörü beklerken,bizim kapıcının kapısı küçük bir çocuk tarafından güm güm(hatta tekme tokat) vuruldu...çocuklara aşılanan öfke(1) Hanım abla kapıyı açtı;''velet,manyak mısın,ayağımın altına almayayım seni'' şeklinde kibarca uyardı...cennetin ayakları altında olduğuna inandığımız annelere aşılanan öfke(2) ''abla,senin oğlunu dövüyorlar'' demeden vicdan sahibi annemizin eline aldığı fırça(burada çok gülmüştüm)...vicdanı bile yok sayılan insana aşılanan öfke(3) bu aşamanın beni götüreceği ''insan sen herşeyi hakediyon aslında'' öfkesine yenilmemek için,asansöre attım kendimi. öfke,gerçekten de sigaradan da zararlı bir illet. Allah'ım beni bu beladan her daim koru!
-
"Din" ve "Milliyetçilik" En Çok Kullanılan ve Sömürülen İki Olgudur.
Tabi ki açık konuşmalıyız. Din dediğiniz gibi vicdani olandır;buraya kadar hemfikiriz.Peki ya bu din içerisinde siyaseti de barındırıyorsa?İslam da siyasette vardır değil mi?O zaman ne olacak;İslam tümden savaş aracına dönüşen mi? Millliyetçilik,politik bir kavramdır.Atatürk miiliyetçiliğini baz alarak değil,genel itibariyle milliyetçiliği baz alarak bu evrensel kavramı anlamaya çalışalım. Milliyetçilik milli olandır;milli olanın ''çi'' ekiyle bir aidiyete ayrıca bir daralmaya dönüşmesidir.Milliyeçilik tehlikeli sınırları kolaçan etmeye benzer;her an yakalanabilirsiniz.O tehlikeden nasibiniz almanız an meselesi oabilir.Milliyetçilik aslı itibariyle farklılığı red eder.Milliyetçilik ötekileştirmedir. Faşizmi ve diğer kavramları tanımlama yoluna gitmişsiniz.Milliyetçilik,Atatütk Miliyetçiliği...kavram kargaşasında doğru sınırlara ulaşma açısından oldukça şık bir hareket. Fanatizm insanın en tehlikeli olduğu kavramdır.Fanatizmin olduğu yerde beslenilen düşünce de artık yoktur.Hal böyleyken,insanlar için gerçekten özel olan ve tartışılması bile çoğu zaman ülke sınırları içersinde yasaklanan bu kavramlara fanatizm bulaşırsa ne olur?Aldık başa belayı. Bir insanın en zayıf noktasi onun dini ve milli duygularıdır.Siz bir insana milli olan değerleriyle yanaşmaya çalışın,bakın olumlu ise bu yaklaşım;özelsiniz,;olumsuz ise,düşman. Ulusal kimlik nedir?Bunu etnik kimlik ile de açıklayabilirsiniz,bir ülkenin içindeki ayrılıkları tek bir noktada birleştirme çabası olarak da. Ulusal kimlik,ulusundur.O zaman Ulus kavramına dönmek lazım.Eğer ulus kavramınızda kan bağı varsa;bu milli olan,etnik olan anlayıştır;yok kader ortaklığı varsa;bu aynı topraklarda yaşayan tüm kimliklerin olduğu bir kimlik oluverir. Siyasi arenamızda,son dönemde oturtulmaya çalışılan alt kimlik-üst kimlik de belki tüm bu kafa karışıklığına çzöüm olarak sunulmuştur,kimbilir belki de bu kafa karışıklığın bir sonucudur. Milliyetçilik;her ne kadar da olmaması gereken bir aidiyetlik olsada insan ile kaçınılmazdır. Din de insanlık tarihinin olmazsa olmazı... böyleyken,ben yine derim;yanlış olan siyasi anlayışlarla savaş aracına dönüştürülen bu kavramlara dikkat edelim.
-
***** Baykal...
Toprak reformunu da köy enstitülerini de çok iyi biliyorum;peki siz köy enstitülerinde amaçlarından uzaklaşmasında rol oynayan partinin CHP olduğunu biliyor muydunuz? Toprak reformlarının hangi amaçla yapıldığını da biliyor musunuz?Devlet kendi otoritesini bu yolla sağlamaya çalışmıştır.Egemenlik alanında uzaklaşan bölgeyi böyle kendisine bağlamak istiyordu. Feodalizm hiçbir şekilde kabullenemez.Feodalizmi bir halkın kaderine dönüştüren yine o halkı kukla gibi ellerinden tutanlardır.Madem köy enstitüleri dediniz;oradan anlamaya çalışalım bu sistemler karmaşasını. Biz, istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu, imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin vererek, doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, köye devrimci düşüncenin adamını göndermek istedik.” Bakın Hasan Âli Yücel'e ait sözlerle köy enstitülerinin kuruluş amacı;"iş için iş içinde eğitim"ilkesiyle dönemin MEB tarafından özetlenen bir eğitim seferberliği.Seçimlere yaklaşırken CHP milletvekilleri tarafından başkalaşan bu ilkeler;ve 1954 yılında biten bir rüya.Budur özeti.Peki bunun ötesinde nedir?Ezberci eğitim sistemden bugüne taşınan ;ezbere zihniyetlerin yine bu ülke için bir kader olduğu an. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine bir dönün bakalım;neler var?Ben neler olduğunu söyleyeyim mi?Eğitimsizliğin verdiği cehalet,eğitimsizliğin verdiği korku,eğitimsizliğin verdiği öfke...açlık var,yozlaşan değerler var,halledilememiş sorunlar var,kültürel değerlerin bittiği en korkunç dönemin kaygıları var....Göç var,ölüm var,patlayan bombalar var,sakat bırakan mayınlar var..Var da var;nerede başlarsam bittiğim,küçüldüğüm bir dün var,inançsız yaşamak zorunda kaldığım bir gün ve kana bulanmış bir umud var yarın adına. Bunlar varken,bunlar yaşanırken ''taraf olmaya zorlanan bu insanları'' şu veya bu nedenden dolayı görmemek de ne demek?Ahmet Türk'le tüm olan bitenleri açıklamak ne demek?Ben kardeşini şehit veren bir insana o an öfkenin verdiği milliyetçiliği kalkıp nasıl faşizmin kalelerini gerekçe göstererek yok sayamayacaksam;siz de bana PKK vs gösterip beni yok sayamazsınız. İnsanların doğru düşünebilmesi için önce karnının tok olması gerekir.Aç olan insandan insaniyet adına ne beklenir?Burada insanlar daha aç;insanların sağlıklı kararlar verebilmesi için önce sistemli bir eğitime tabi tıtulması gerekir;burda ki insanlar bırakın sistemli bir eğitimi;hala konuştukları dilin muhasebesini veriyorlar. Şark raporundan haberdarsınızdır;toprak reformlarından biri...en önemlisi.Adı konulamayan bir soruna çözüm arayışları.Osmanlı Devletinden kalan bir toprak anlayışı,daha sonra ağalara ve dönemin önde gelen güçleri tarafından sömürülen halkla var olan bir toprak anlayışı.Bakın ben her zaman şunu söylerim;devletin ve devlet otoritesinin olmadığı yerde başka otoriteler egemen olur.Son döneme bakın;Jitemciler,Hizbullah,PKK...sormak gerek o zaman;nerde devlet? Vicdanlı olmalı,dürüst olmalı;bunu korkusuzca sormalı...bir devlet nasıl olur da yıllardır halledilemeyen sorunlarda yerinde sayıyor hala?Bu birilerinin işine geliyor olmasın mı? Ahmet Türk,ağalar,imamlar...beni ilgilendirmez;beni ilgilendiren sisteme kurban olarak sunulanlar...Türk ve Kürt halkı... ve lütfen şu linki burayı okuyan herkes tıklasın! Web Siteme Git
-
AZ SONRA...........
hazırlamam gereken sunumu bitirdim,şimdi gidip onu teslim edeceğim...Diyarbakır hala çok sıcak,dolanmadan evime gelip kitabımı okuyacağım
-
DİNE KARŞI DİN!(ALİ ŞERİATİ)
O zaman değerli arkadaşım,yaptığımız ibadetler cennet yada cehennem için ölçüt değil midir?
-
nyx-fallen angel
Tam Angelime bişeyler yazacaktım ki,annem aradı ya ben annemi çok özledim;sana verecek armağanda bu özlemey yenildi...mazur gör canım
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
ve sevgili emre...sana İşte gidiyorum Birşey demeden Arkamı dönmeden Şikayet etmeden Hiçbirşey almadan Birşey vermeden Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde Yürüyorum sanki senin yanında Sesin uzaklaşır herbir Adımda Ayak izim kalmadan gidiyorum Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı Gönülkuşu şarkıdan yorulmadı Bana kimse sen gibi sarılmadı Işığımız sönmeden gidiyorum
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
Boran bende çocuklarda bulurum kendimi,sadece Diyarbakır çocuklarında değil,tüm çocuklarda...bize sunulmuş en güzel varlıklar...bizim olan en güzel duygular!Kürtçe bilirim,dediğin şarkıyı da bir zamanlar eskitenlerdendim.Ciwan Haco söylüyor,ama ben başka bir seste yakaladım.Memleketinden sana ve Diyarbakırlıya selamlar...bu çocuklar sizin hemşonuz,bizim aydınlığımız....muhteşem bu çocuklar...gülen gözlerine...
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
Angelim çok teşekkür ederim;Eylüle inat aydınlık günlere...
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
Ersaldan bana gelen...bana ait
-
Mavi olmayan gökyüzü'ne...................
Dur sana öğreteceğim sen de bana kuş dilini öğret Karadenizin Hırçını bizim dostluğumuz mu?Hade ordan...Ersal'ın şiirini çalma,bana yazmış ayrıca;kıskanma.Sevgiler...çukulata içinde teşekkürler;tek hayır diyemeyeceğim;yok ama makarnada vardı
-
GODZİLLA ve RUA Ortak Anı Defteri
Sevgili Godzilla,birileri bizim için söz sahibi olmayı sürdürürken ve en büyük çelişkisinde bizleri yok sayarken,herşey yolunda deyip kendimizi kandırma yanlışına düşmeyen güzel yüreğin için;şu peri kızının taşıdığı mavi umuttta;herşeye rağmen gülen çocuk gözleri için gülümse... Sevgili Rua yok buralarda,ona da sevgilerin en güzeli...
-
()()()() Deniz_Kızı ()()()() Anı Defteri......,,
Deniz kızı,kahveyi çok seviyorsun demi vallaha ben hiç sevmem,senin için içerim ama ama ben lahmacun ve çiğ köfteye bayılırım kahveler senden mütevazı kız!
-
Hırçın Karadenizli(sayın av katımız:).....
Sercan bak hele beni yakalayamadın ama kap şu yemekleri Angel Sercan ile ilgili olan kısmı,birazcık ben Hırçın ve Sercan arasında olan küçük bir sır,sevdiğimizdendir cane Bu arada sağol Emre,sayende bu haftasonu paso yatacağım...
-
DİNE KARŞI DİN!(ALİ ŞERİATİ)
Demirefe, insan inanma gereği hisseder mi?hisetmeyen olabilir.ben inanma gereği hissettim.bunu tüm insanlar inanma gereği hisseder kanısından değil,kendime yetememe düşüncesi ile açıklarım. iletiniz insan ve insani olan evrensel hukuk yasalarından,savaşın meşru sayılamayacağından ve dinin taşıdığı soyut ve doğmatik yanı ile ilgili gerçekten de güzel aç.ıklamara kaynaklık etmiş. ben belki de bir insan olarak,dünya üzerinde var olan bireyin yaptığı haksızlıklar ile kalmasını vicdanıma yediremediğimden inanma gereği hissettim;öyle ya bunun bir cezası olmalı. din doğma mıdır?buna şimdi cevap vermeyeceğim;önce bunun cevabını kendimde bulmalıyım.İslam benim için özel bir din demiştim;çünkü Peygamberinde insanı yakaladım.Mücadale eden,açlığı çeken,olağanüstü olmayan. ve beni de bu konuda sadece düşündüren,bu dönemde yapılan savaşlar.Savaştan tahmin edemeyeceğiniz kadar nefret ediyorum. bunu ilk sorduğumda;İslamda bu dönemde yapılan savaşlar müdafaa amaçlıdır gibi cevaplar aldım.Kendi adıma şunu da belirteyim ben Peygamber dönemi dışında ki hiçbir uygulamayı İSLAMİ olarak kabul etmiyorum.Ne Emevi ne de Osmanlı benim için ölçüt değil. İşte o zaman sizin dediğiniz noktalara dönmem gerekiyor.Kutsal kitapta savaş nedir,insan nedir,gerçeklik payı nedir...? kaynağına yönelmek,işte bu ara bunu yapmaya çalışıyorum. Dinde ki Cihat anlayışından başlayacağım,bu Cihat hangi şartlarda savaşı,dini yaymayı zorunlu kılıyordu? bakın bir din,düşünce taraf toplamak ister,hele ki evrenselim diyorsa;ama dediğiniz şekilde bu şiddet ile yapılacaksa,o zaman bu tartışılmalı derim. doğmalara dayanan din,somut olan bir dünyada ne kadar gerçekçidir,bana göre duyguların gerçek olduğu kadar.Peki din gerçekten doğmalara dayanan mıdır her zaman? insanları yola getirmenin en iyi yolu tabi ki evrensel olan hukuklardır,somut olan cezalardır.Bu tartışılamaz.Ama ben evrensel yasa ve hukuğun kimler için var olduğunu düşündüğümde bu da benim için bir hayal oluyor. Saddam Hüseyine bakın,evrensel ve somut olan bir çözüm.İDAM.Peki bu tartıyı elinde tutan.ABD gibi demokrasi adı altında Irak'a işgali götüren bir güç. Şeriatı özümsememek ile beraber dediklerini anladığım doğrudur.Dikakt ederseniz,bazı kısımları özellikle kırmızılaştırdım.Onları okuyun,göreceksiniz ki burada yine beni bağlayan ve özellikle belirtmek istediğim insan ile ilgili olan kısmıdır. Dinin şu an dünya üzerinde ki egemenliğini verdiğiniz örnek çok iyi açıklıyor.ABD de en son ortaya çıkan videolar,dinin nasıl düşman yaratma çabasına dönüştüğünün en iyi kanıtı. Dediklerinize ne doğru ne de yanlış diyemiyorum.Haklısınız,gerekçeler insanı ve düşmanlaştırmayı haklı kılamaz.Ama bunu gerçekten dinin özü barındırır mı?Buna cevap vermem için önce bunu anlamam lazım. Bir hırsızlık vakası,kesinlikle cezayı gerektirir;yanlış olan davranıştır.Yargılayan tabi ki hırsızın bunu ne için yaptığını değil,hukuku baz alır.Bu hukuki olnadır;insani olan ise onu bunu neden yaptığıdır? Saygılar!
-
DİNE KARŞI DİN!(ALİ ŞERİATİ)
O zaman namaza şöyle bakabilir miyiz;Allahın kulu kendisine bağlaması(hatırlatma yerine girecek bir cümle oldu galiba) çok farklı bir yaklaşım;Allah'ı hatırlamak,onunla hatırlanacak bir anınız olmasa da onun gücünü hissedebilmek olabilir mi? burada kafam karıştı. ibadet yapılması gerekenlere bir yol mu demek mi istiyorsunuz,yoksa ibadet kavramı şimdi ki kavramların çok ötesinde mi? İnsan olmayan bir ibadet anlayışı,taklit ve şimdi yaptığımız ibadetler. açarsanız sevinirim.
-
"Din" ve "Milliyetçilik" En Çok Kullanılan ve Sömürülen İki Olgudur.
Mikro milliyetçiliği bahane ederek yok sayılacak bir ulusal kimlik anlayışı açıklamaları. evet,fanatizmin ne olduğu çok açık ortada,sonuçlarına hepimiz tanığız. burada tartışılan iki kavram;DİN ve MİLLİYETÇİLİK! İkiside hassas,ikiside damardan.Ulusal kimlik anlayışı ise bunun bir sonucu. O zaman gelin neden bu kavramlar savaş aracına dönüşür,onu tartışalım. Postmodernizmi belki de böyle aşarız.
-
***** Baykal...
ve ısrarla savunduğunuz sosyal bir demokrat olan partimiz CHP ninde yer aldığı siyasi bir arena.Evet feodalizmin kimin eseridir?Lütfen cevaplayın!
-
ONLAR HEPPPPPPPPPPPP BURDAYDI!
Taner,dünya yıkılmaz ama Hırçının dediği gibi savaşın tücacrları kan kaybeder.Bu kadar basit!