mavi olmayan gökyüzü tarafından postalanan herşey
-
GÜNLÜK KÖŞE YAZILARI !
vay benim tarihim,sana ağıt yakmanın tam zamanı...insanı böyle yok edersin!
-
YORUMSUZ RESİMLER!
mavi olmayan gökyüzü şurada cevap verdi: mavi olmayan gökyüzü başlık Sanat, Dans, Fotoğraf, Sanat Felsefesi
- Avrupa Birliği'nde derin devlet
Hayır,biz onlara sığınmıyoruz; biz kendimize o kadar yabancılaştık ki, tüm taleplerimiz onlarla anlaşıldı! ben yasaların kağıt üzerinde olduğu bir ülke istemiyorum.- DARBELERLE/DARBECİLERLE HESAPLAŞMAK VEYA
İnadına dövilen komşu çocuk acıdım şimdi çocuğa,güzel bir örnek; ben inanın ki farkındayım tüm olup bitenlerin; farkında olmamak için o kadar çırpındım ki;farkında olmak acı veriyor size. onun için halkın iradesini kömüre sattı diye horgörenlere dur diyorum;bu kimin eseri? onun için olan bitende aklanan siyasi anlayışlara,partilere haykırıyorum;ben sizi yok sayıyorum,hatta nefret ediyorum. darbeler,darbeler...işkence,ölüm,mültecilik,yasaklar,bu ülke için tüm çabaları heba eden bir muhtıra! farkındayım;ezilen halk iken ezenlerin şikayetçi olduğunun, farkındayım;kirli hesaplara kurban yarınımızın. ve yine farkındayım;;; darbeleri yapanlarında suçsuz olmadığının!- ()()()() Deniz_Kızı ()()()() Anı Defteri......,,
TABE KE;YALNIZ DENİZ KIZIMIZA- Dersim Olayı
DERSİMDE YAŞANANLARA DAİR!!! 69 yıl sonra konuştu: Abdullah Çiftçi, Dersim İsyanı'nda görevli askerdi. Tam 69 yıl sonra 112 yaşına geldiğinde suskunluğunu bozdu ve yaşadıklarını anlattı. Bir hafta sonra da yaşamını yitirdi. İstanbul’da yayınlana Gündem Gazetesine konuşan Çiftçi, Atatürk'ün isyan çıkmaması için çaba gösterdiğini, 'katliam emrini İnönü'nün verdiğini' açıkladı ''Dersim isyan önderi Seyit Rıza yakalanmış, Elazığ'a götürülmüştü. Jandarma karakolu yanındaki meydana getirildiğinde sonradan Dışişleri Bakanı olan Sabri Çağlayangil'e döndü. Sehpaları görünce durumu anlamıştı. Çağlayangil'e 'Sen Ankara'dan beni asmak için mi geldin?' diye sordu. Sorusu yanıtsız kaldı. Son sözü soruldu. 'Kırk liram ve saatim var, oğluma verirsiniz' dedi. Sonra meydana çıkarıldı. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama O, meydan insanla doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: 'Evladı Kerbela'yız. Günahsızız. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.' Sözleri meydanda yankılandı. Söyleyeceklerini bitirdikten sonra dimdik yürüdü, kendisini asacak celladı itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu... Dersim Katliamı'nı yazan tüm tarih kitapları yukardaki bu anekdota apayrı bir yer ayırır. Bu öyle bir anekdottur ki, okuyan herkesi etkilemiş ve düşündürmüştür. Çünkü Dersim'de 1937-1938 yılları arasında yaşananlar, hala okuyanı etkilemeye, hala dinleyeni gözyaşlarına boğmaya devam etmektedir. Ancak bu hikaye ve anlatımlarda eksik bir bölüm vardı. Ne yazık ki bugüne kadar sadece hep mağdurlar konuştu. Sadece mağdurlar hikayelerini anlattı. Soykırımın yürek burkan hikayeleri hep onların ağzından dinlenildi. Peki ya soykırımda yer alanlar? Soykırımı gerçekleştirenler? Onlara ya ulaşılamadı, ya da konuşmak istemediler. Böyle olunca da hikayenin bir tarafı hep muğlak ve belirsiz kaldı. KONUŞTUKTAN BİR HAFTA SONRA ÖLDÜ Ancak bu muğlaklığa ve belirsizliğe 112 yaşındaki Urfa Birecik'li Abdullah Çiftçi son verdi. Çiftçi, 1938-1939 yılları arasında Dersim Hozat Piyade Birliği 2. Tabur'da erdi. İsyanın en acımasız bastırıldığı dönemde, isyana kaynaklık eden en stratejik bölgede emir kulu olarak görev yaptı. İsyanda yaşadıklarını ölümünden sadece bir hafta önce 69 yıl sonra 112 yaşına geldiğinde anlattı ve anlatımlarının kameraya kaydedilmesini istedi. Çiftçi katliamda yaşadıklarını anlattıktan bir hafta sonra, 3 Ocak 2007 tarihinde yaşamını yitirdi. Çiftçi, kamera kaydında Hozat'taki ilk günlerini şöyle anlatıyor: 'Dersim'e gittiğimizde Hozat'ta cepheye verdiler. Görev yaptığım birimin ismi Hozat Piyade Birliği'ydi. Bölüğümüzün çoğunluğu Urfalı'ydı. Askerler hep Kürttü. Sarp bir coğrafyası vardı. Dağlar çok yüksekti, tıpkı Ağrı Dağı gibi. Erkekleri hayvan derisinden çarık giyerlerdi. Ne kar bilirlerdi, ne soğuğu. Çok dayanıklı ve güçlülerdi.' Abdullah Çiftçi'yi en çok etkileyen şey operasyonlarda yaşadıkları olmuş. Çiftçi, operasyonlar sırasında köylülerin silahla değil, taşlarla kendilerine karşı savaştıklarını anlatıyor: 'Kış mevsimiydi. Köylere operasyona çıkıyorduk. Operasyona gittiğimiz köyleri önce çembere alırdık. Bu sırada köyün çevresine yerleşen isyancılar üzerimize taş atıyorlardı. Atılan taşlar çığa sebep oluyordu. Çığ yüzünden çember dağılır, düzenimiz bozulur, zayiatlar oluşurdu. Bazen 100 askerin öldüğü olurdu çığ yüzünden. Operasyonlar sırasında çatışmalar da olurdu. Bazı günler 10 isyancıyı ölü olarak ele geçirirdik Abdullah Çiftçi, dağ başlarına operasyona çıkan askerlerin yiyecek ihtiyacının nasıl karşılandığına da açıklık getiriyor ve şunları söylüyor: 'Gıda sorunumuz yoktu. Ahırlardan binlerce inek çıkardı. İnekler küçük memeliydi. Onların hayvanlarını kesip yiyorduk. Onların köpeklerini, eşeklerini serbest bırakıyor, geri kalan hayvanları kendimize alıyor, sonra da evlerini ateşe veriyorduk. 2 yıl böyle sürdü.' Abdullah Çiftçi, köy baskınları sırasında yaşanan katliamları ise ayrıntılı şekilde anlatıyor. İşte Çiftçi'nin anlattıkları: 'Operasyonlar günlerce sürerdi. Köylere gittiğimizde köyün yetişkin erkekleri kaçardı. Sadece çocuklar ve kızlar kalırdı köylerde. Ambarlarını, ahırlarını ateşe veriyorduk. Sonra onların çocuklarını, kızlarını, kadınlarını hepsini ağır makinalı silahların önlerine verip öldürüyorduk. Kanları sel gibi akıyordu. Kimseyi dinlemiyorduk. Tuttuk mu bırakmazlardı, öldürürlerdi.'(ALINTI)- ()()()() Deniz_Kızı ()()()() Anı Defteri......,,
ben yaptım hemen iç- Avrupa Birliği'nde derin devlet
Peki değerli arkadaşım,şunu da ekleyelim; benim ülkemde yaşanan en büyük zaafiyet keyfi uygulamalar. herşey sadece yasalarda vardır; yasalar işkenceye hayır derken, işkenceler bizde artık olağan. yasalar hiçbir dili yasaklamazken, bu ülke dillerin yasaklandığı zamanlar yaşadı. yasalar işçiler için güvence yaratırken, benim ülkemde işçiler resmen öldürüldü. yasalar emeği yüceltirken, ülkemde çifçi,emekçi yok sayıldı... yasalara,yasalar,yasalar ve sadece kağıt üzerinde kalanlar! peki değerli arkadaşım,bırakalım AB yi, dönelim vicdanımıza... bunu bize kim yaptı;Ab mi yoksa kendi insanımız mı?- YAYAMAZ KAYIMCA NIN YERI!
asinin kendi kadar aklında ve yanındasın cannnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn!- jön anı defteri
iyi de Angel,Jön yk ki,ben gelmişken içeyim mi- DARBELERLE/DARBECİLERLE HESAPLAŞMAK VEYA
Yazıyı da okudum,yazdıklarınızı da okudum;yine de değerli arkadaşım;darbeler çözüm değil...............daebeler denilen hesapları besler sadece!!!!!Askerde bunun farkında olmalı ve nerede durması gerektiğini iyi bilmeli!- -'...bursercan...'-
Sercan,ben can arkadaşımı özledim- Hırçın Karadenizli(sayın av katımız:).....
Bakın hele şunlara; biri zılgıt çeker,parantez içinde zılgıt olduğunu belirterek(yav Senyour utandırdın beni,sana böle mi öğretmiştim) diğeri kalkıp zılgıt öğrenmeye merak salar,hemi de erbabından erbabı da annemize yönlendirir, diğeri yine annemizi bahane ederek diğer annemize selam gönderir bu iletileri okuyunca keyfim tam gaz oldu,çok tatlısınız yaf yani benim kadar olamazsanız da- nyx-fallen angel
Alla Alla,sanki hanfendi çok iyi biliyor ya ben en azından makarna yapmasını biliyorum hoş tek yapabildiğim yemek,allahtan arkadaşlar ramazanda evde bırakmıyor beni,yoksa makarna olurdum hem annem,yemek yapamadığını kimseciklere söleme demişti yaaaaaaaa!- GODZİLLA ve RUA Ortak Anı Defteri
Rua'da gelmiş,Godzilla da küsmemiş...bu çok güzel bu şiir size canlar;ama sakın gitmeyin gittiğinizde haber verin,ben de gideyim- ()()()() Deniz_Kızı ()()()() Anı Defteri......,,
beğenmek zorundasın bi kere yapana kadar yok alana kadar neler çektim bir bilsen bu sana mütevaz kız valla ben bile hayran kaldım- YORUMSUZ RESİMLER!
mavi olmayan gökyüzü şurada cevap verdi: mavi olmayan gökyüzü başlık Sanat, Dans, Fotoğraf, Sanat FelsefesiAngelim çok acı bir kare...teşekkür ederim! Sevgili Yayamaz,Bursercan,Angel,Jön,Godzilla,Rua,Senyor,Hırçın,Boran,Evren,Gloria,Deniz kızı...benden size!- Doğuda ÇOCUK,KADIN ve İNSAN olmak........
Esaretin adı yok, çizilmiş bir kalem... ve özgürlük. doğuda kadın olmak; esareti barındıran özgürlüğe koşmaktır, yalınayak!- SAVAŞ VE BARIŞ...
..........SAVAŞ BİR ANNENİN OKUNMAYAN KADERİDİR......- İŞKENCE!nedir?İŞKENCE'siz yapamıyormuyuz?
GENELGE Mİ? Insan Haklarina saygi ve iskence ve kotu muamelenin onlenmesine dair, Basbakanlik Personel ve Perensipler Genel Mudurlugunun 03.12.2006 tarih ve B.02.0.PPG.0.12-383-27961 Sayılı Genelgesi: Insan Haklari ve temel ozgurluklerin evrensel anlamda korunmasi ve gelistirilmesi, ayirim gozetmeksizin herkes icin gerceklestirilmesi, uygar dunyanin demokratik toplumlari icin bir zorunluk, tum insanlik icin ortak bir ideal haline gelmistir. Bu hak ve ozgurluklerin cignenmesi, gelisen iletisim teknolojisinin sagladigi olanaklarla tum dunya kamuoyunun tepkisini ceken bir konu olmustur. Insan haklarinin evrensel ilgi odagi olmasi, bu hak ve ozgurluklerin guvence altina alinmasi, daha ileri duzeylere ulastirilmasi ve bunlara yonelik ihlallerin onlenmesi amaci, bircok uluslararasi kurulusun olusturulmasina dayanak teskil etmistir. Belirtilen amaclarin gerceklestirilmesi dogrultusunda soz konusu kuruluslar bunyesinde bircok uluslararasi belge hazirlanarak yuruluge konmus, ayni zamanda bazi denetim mekanizmalari olusturulmustur. Bilindigi gibi Turkiye, hem Birlesmis Milletler Teskilati, hem Avrupa Konseyi uyesidir. Bu kuruluslara uye olmanin sonucu olarak, insan haklari alaninda adi gecen kuruluslar bunyesinde hazirlanan bircok uluslararasi belgeye taraf olmustur. Dolayisiyla, bu belgelerle hukum altina alinan hak ve ozgurluklerin korunmasi ve gelistirilmesi kapsaminda sorumluluklar ustlenmistir. Turkiye ayni zamanda, taraf devletlerce sozlesmelerden kaynaklanan sorumluluklarin gerektigi bicimde yerine getirilip getirilmedigini izlemek amaciyla olusturulan denetim mekanizmalarinin kendisi icin uygulanmasini kabul etmistir. Bununla da yetinmeyerek, taraf oldugu uluslararasi antlasma ve sozlesmeleri ulusal mevzuatinin bir parcasi saymistir. Butun bu hususlar soz konusu kuruluslarin esit ve saygin bir uyesi olarak Turkiye'nin uluslararasi yukumluluklerini yerine getirmesinin zorunlulugunu ortaya koyar. Kaldi ki Turkiye, insan haklari ve ozgurluklerin korunmasi ve gelistirilmesinin oncelikle Anayasamizda ifadesini bulan insan haklarina saygili demokratik, laik sosyal hukuk devleti ilkeleri ile temel hak ve ozgurluklerin bir geregi olarak gerceklestirmek durumundadir. Yukarida ifade olunan hususlar kapsaminda ulkemizde, gerek taraf olunan uluslararasi belgelerle ustlenilmis olunan yukumluluklerin yerine getirilmesi, gerek Anayasamizda yer alan temel hak ve ozgurluklerin korunmasi ve gelistirilmesi amaciyla bircok yasal ve idari duzenleme yapilmistir. Daha once bu konuda yayimlanmis genelgelerimiz isiginda, insan haklari ihlallerinin bir insanlik ayibi oldugu, ulkemiz ve uygar dunya kamuoyunda olumsuz etkiler uyandirdigi ve ulkemiz acisindan giderilmesi guc zararlar dogurabilecegi de goz onunde bulundurularak, asagida belirtilen hususlar eksiksiz olarak uygulanacak ve uygulamalar sorumlu amirlerce izlenecektir. 1- Gozaltina almada "Gozalti, Sorgulama ve Ifade Alma Talimati/Yonergesi" harfiyen uygulanacaktir. Bu cercevede; Gozaltina alinanlara yasalarla taninan haklari soylenecek, bu amac dogrultusunda hazirlanan formlar gozaltinin baslangicinda mutlaka kendilerine verilecektir. Gozaltina alinanlar, mutlaka kayda gecirilecek ve gerek gozaltina alinmalarina, gerek nakil ve saliverilmelerine iliskin her turlu kayit, usulune uygun olarak, eksiksiz bir sekilde tutulacaktir. Hangi sure ile olursa olsun gozaltina alinanlar icin, hem gozalti uygulamasinin baslangicinda, hem saliverilme sirasinda doktor raporu duzenlenecektir. Bu raporlar, Saglik Bakanliginca hazirlanan 25 Ocak 1995 tarih ve 6058 sayili Genelge ekinde gonderilen "form"a uygun olacaktir. Ayrica, soz konusu raporlarin, Saglik Bakanliginin 5 Aralik 1995 tarih ve 6070 sayili Genelge'sinde belirtilen sekilde uc nusha halinde duzenlenerek, kapali zarf icinde ilgili birimlere ulastirilmasi saglanacaktir. Saniklarin avukatlariyla temasi ve yakinlarina haber verebilmeleri hususnda CMUK ve yukarida belirtilen Talimat/Yonerge hukumleri dikkatle uygulanacaktir. Gozaltina alinan kisilerin adli mercilere yasal suresi icinde sevk edilmesi ve gozalti sureleri hususunda CMUK ve yukarida belirtilen Talimat/Yonerge hukumlerine mutlaka uyacaktir. Gozalti yerlerinin fiziki kosullarinin uluslararasi standartlara uygun hale getirilmesi (7 m2 genisliginde, 2.5 m. yuksekliginde ve iki duvar arasinda enaz 2 m. aralik olacak sekilde duzenlenmesi, yeterli dogal aydinlatma, isiklandirma ve havalandirmaya sahip olmasi) yonunde gerekli calismalar yapilacak, islahi mumkun olmayanlar kullanilmayacaktir. Bu calismalar kapsaminda ihtiyac duyulan odenek, ilgili Bakanliktan talep edilecektir. Nezarethaneler ve mustemilati vali ve kaymakamlar ile emniyet ve jandarma sirali amirler tarafindan sik sik ziyaret edilerek uygulamalarin yasalar cercevesinde cereyan edip etmedigi hususlari denetlenecek/denetletilecek, saniklar uzerinde fena muamele emarelerine veya fena muameleye imkan veren aletlere rastlandigi takdirde derhal el konularak, ilgilileri hakkinda sorusturma acilacak ve sonuclari hakkinda ilgili Bakanliga bilgi verilecektir. Adli tip gorevi yapan doktorlarin faaliyetlerini her turlu mudahaleden bagimsiz surdurebilmeleri acisindan guvenlik gerekleri disinda, raporlarin hazirlanmasi sirasinda kolluk kuvveti mensuplari doktor ve sanigi yalniz birakacaklardir. Gozaltinda bulundurulanlarin beslenme ve saglik konularindaki zorunlu ihtiyaclari karsilanacaktir. Sorgu yerleri teknik olanaklarla (ses ve goruntu kaydetme cihazlari) donatilacaktir. Bu calismalar kapsaminda ihtiyac duyulan odenek, ilgili Bakanliktan talep edilecektir. Sorgulama islemlerinde tecrubeli, sorgulama kursu gormus, uzman personel gorevlendirilecektir. 2- Isnat olunan suc ne olursa olsun, hicbir sekilde saniklara fena muamelede bulunulmayacak; iskence ve kotu iddialari gerekli sorusturma geciktirilmeden baslatilacaktir. 3- Iskence ve kotu muamelede bulundugu tespit olunan gorevliler hakkinda derhal yasal islem yapilacak ve sorusturmalar mumkun olan en kisa surede tamamlanacaktir. 4- Gerek cezaevlerinde, gerek mudahale ve sevk sirasinda tutuklu ve hukumlulere kotu veya kucultucu muamele yapilmayacaktir. 5- Yukarida belirtilen hususlarin eksiksiz olarak gerceklestirilmesi icin vali ve kaymakamlar, emirleri altindaki polis ve jandarma birimlerini; Cumhuriyet savcilari ise, cezaevi departmanlarini surekli denetleyecek ve bu denetlemeleri hakkinda yazili olarak ilgili Bakanliklara bilgi vereceklerdir.- DİNE KARŞI DİN!(ALİ ŞERİATİ)
ALLAH VE İNSAN Tevrat ve İncil’in tahrif edilmemiş olan bölümlerinde ve Kur’an’ın istisnasız hemen her yerinde insan ile Allah kelimeleri aynı çizgide zikredilmektedir. Yani ilmî ve yaradılışa dair ayetlerde değil, sosyal, siyasî ve ekonomik meseleleri açıklayan bütün ayetlerdeki en-nâs kelimesini kaldırıp yerine Allah kelimesini koymak, Allah kelimesinin yerine ise en-nâs kelimesini koymak, cümlede hiçbir değişikliğe neden olmaz.[18] Mesela “Kim Allah’a güzel bir borç verirse…”[19] Ayetinin manası, Allah’ın ihtiyacı olduğu için Ona borç vermek demek değildir; onun manası, “insana borç vermek” demektir. Sosyal konularla ilgili ya da sosyal bir yönü olan bütün ayet ve hadislerde Allah ile insan aynı safta yer almaktadırlar.- DİNE KARŞI DİN!(ALİ ŞERİATİ)
Doğru diyorsunuz;öte bilinemez.ama cennet ve cehennem Kuran da geçen kavramlar. Yapılan ibadetler eğer ceza ve mükafaat kavramları için yapılıyorsa;dürüst değilsinizdir... yok inanılana ulaşmak için yapılıyorsa...- Avrupa Birliği'nde derin devlet
- arz-talep dengesinin piyasa güçlerinin bağımsız bir şekilde karşılıklı etkileşimi ile kurulmuş olması, - ticaret kadar fiyatların da liberal olması, piyasaya giriş (yeni firma açılması) ve çıkış (iflaslar) için engellerin bulunmaması, - mülkiyet haklarını (fikri ve sınai mülkiyet) içeren düzenlemeleri kapsayan yasal bir sistemin olması ve bu yasalar ile düzenlemelerin icra edilebilmesi, - fiyat istikrarını içeren bir ekonomik istikrara ulaşılmış olması ve sürdürülebilir dış dengenin varlığı, - ekonomik politikaların gerekleri hakkında geniş bir fikir birliğinin olması, - mali sektörün, tasarrufları üretim yatırımlarına yönlendirebilecek kadar iyi gelişmiş olması gerekmektedir. bu ekonomi olan,azınlıklar ile ne ilgisi var? azınlıklar sizi rahatsız mı ediyor?- Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
“Ergenekon bir demokrasi meselesidir. AKP dahil kim Ergenekon’la ilgilenirse, onunla bu soruna ortak olmalıyız biz. Kürtler, darbe isteyen silahlı bir örgüte DTP’nin tarafsız kalmasını tasvip etmez.” “Çetenin elinde, çok kolay adam öldüren hazır bir güç var. PKK itirafçıları bunlar. JİTEM’de yüzlerce itirafçı çalışıyor. Artık Türkiye ‘jandarma sistemini’ sorgulamalı. İtirafçıların güvenlik sisteminde ne iş yaptıklarını sormalı .” “Rusya’ya kaçan eski JİTEM Başkanı Levent Ersöz Kürtler için tanıdık bir Ergenekon ismi. Onun döneminde iki DEHAP’lı Jandarma’da kayboldu. Türk devleti onu mahkemeye çıkartamadı ve AİHM’de mahkûm oldu.” NEDEN? SEZGİN TANRIKULU Ergenekon soruşturması hem sol kesimde hem de Kürtler arasında ciddi bir yırtılmaya ve ayrışmaya yol açtı. Kürtlerin bir kısmı, devletin içindeki darbeci bir çetenin temizlenmesiyle demokrasi yolunda önemli bir adım atılacağını savunurken, bir kısmı da bu soruşturmanın “AKP’nin işine yarayacağı” görüşüyle konuya uzak durmayı tercih etti. Dün kongresi başlayan DTP, Ergenekon soruşturmasına mesafeli bir politika izleyerek, “Ergenekon çetesinin temizlenmesi Kürtlerin lehine değil mi,” sorusunu gündeme getirdi. Kürt aydınlarının önde gelen isimlerinden biri olan ve insan hakları ihlallerine karşı yıllardır verdiği mücadelelerle tanınan Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu’yla yaptığımız konuşmada, Ergenekon’un önemini, Kürtler için tehdit oluşturup oluşturmadığını, DTP’nin politikasını Kürtlerin tasvip edip etmediğini, AKP’nin bir Kürt politikasının olup olmadığını sorduk. Bunları cevaplayan Tanrıkulu, Washington’da Amerikalı yetkililerle Kürt meselesi hakkında yaptıkları son toplantıyı ve sonuçlarını da anlattı. *** NEŞE DÜZEL: Türkiye büyük bir değişimden geçiyor. Bu son yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? SEZGİN TANRIKULU: Türkiye, bugüne dek pek çok darbe girişimi yaşadı ve hiç hesap soramadı. Bütün hukuksuzluklar yapanın yanına kâr kaldı. Şimdi Ergenekon soruşturmasıyla Türkiye büyük bir fırsat yakaladı. On yıl önce Susurluk’ta, üç yıl önce de Şemdinli’de kaçırdığı fırsatı bu kez heba etmemeli ve Ergenekon davası sayesinde yakın geçmişiyle, anti demokratik sistemiyle yüzleşmeli Türkiye. Darbeci paşaların gözaltına alınması sizce Türkiye için ne anlama geliyor? Ergenekon soruşturmasıyla bir darbe süreci yarıda kesildi. İddianame mahkemece kabul edilirse, bu insanlar şüpheli sıfatından çıkıp darbe girişiminden ötürü sanık olacaklar. Darbe yapanlar eskiden cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyorlardı, şimdi sanık sandalyesinde oturacaklar. Hukuk karşısında kimsenin dokunulmaz olmadığının görülmesi bakımından ve demokrasi açısından çok önemli bu dava. Davanın sonucu ne olursa olsun, bundan böyle askerler, sadece emekli olduktan sonra değil, görevdeyken de kendilerine dokunulabileceğini, soruşturulabileceklerini, gözaltına alınabileceklerini düşünecekler. Darbe fikri artık ordunun kademelerinde çok yaygın, aleni ve cüretkâr bir biçimde konuşulamayacak. Ergenekon çetesi birer birer toplanıyor. Eğer bu çete yakalanmasaydı Türkiye ve Kürtler neler yaşacaktı sizce? Bunlar ülkede kaos ortamı yaratacaklardı. Siyasilere, aydınlara karşı eylemler yapacaklardı. Kaos ortamını da en kolay Kürtler üzerinden gerçekleştireceklerdi. Şemdinli bunun somut örneğiydi. Bunların elinde provokatör olarak kullanabilecekleri, çok kolay adam öldüren hazır bir güç var. Hatırlayın, Şemdinli’de bombayı bir itirafçı attı. JİTEM’de böyle yüzlerce PKK itirafçısı aktif olarak çalışıyor. Ergenekon sürecinde Türkiye jandarma sistemini sorgulamalı ve itirafçıların güvenlik sisteminde ne iş yaptıklarını artık sormalı. Ergenekon çetesinin bitirilmesi Kürtlerin hayatına nasıl yansıyacak? Ergenekon çetesinin üyeleri, savaştan, çatışmadan yana olan bir sistemin unsurları. Bu çetenin tasfiye edilmesi, Kürt sorununun demokratik yoldan çözümünün önünü açabilir. 30 Ağustos çok önemli. Niye? Ergenekon çetesi sadece emeklilerden oluşmuyor. Devletin içinde asker, sivil her düzeyde örgütlenmiş bir yapı bu. Darbe yaparak Türkiye’ye otoriter sistem getirmeyi hedefliyorlar. Belki 30 Ağustos’ta Ergenekon’un uzantıları emekli edilir. Zira tutuklanan Şener Eruygur’un 2004’te Jandarma Genel Komutanlığı’ndan emekli olmasından sonra Ergenekon soruşturması nedeniyle Interpol tarafından aranan Jandarma İstihbarat Başkanı Levent Ersöz ve gözaltına alınan yardımcısı Atilla Uğur da emekli edildiler. Belki 2008 ağustosunda da başkaları emekli edilir. Kürt aydınlar ve politikacılar Ergenekon çetesinin yakalanması konusunda çok fazla görüş açıklamadı. Konuşanlar da daha ziyade mırıldanır gibi konuştu. Neden sesiniz gür çıkmadı? Sokaktaki Kürt tepkisini koydu. Kürtlerin büyük çoğunluğu Ergenekon’u devletin bir iç hesaplaşması olarak görmüyor. Kürtler, devletin demokrasi karşıtı bu unsurlardan arınması halinde, Kürt sorununun çözüm sürecine gireceğini biliyorlar. Darbelere, çetelere karşı muhafazakârların, Kürtlerin, solcuların kısacası demokrasi isteyen herkesin bir araya gelebileceğini düşünüyor musunuz? 2005 yılında Şemdinli davasının savcısı görevden alındığında Adalet Bakanlığı’nın önünde 50 bin, 100 bin kişi toplansaydı, belki Ergenekon soruşturması o zaman başlardı. Zira Şemdinli iddianamesi tam da bugün ortaya çıkarılan çeteye işaret eden bir üslupla yazılmıştı. Devletin içinde örgütlenmiş bir çetenin darbe için kaos ortamı yaratmaya çalıştığına dikkat çekmişti. Şemdinli’de yapamadığımızı bugün yapabiliriz. Ergenekon davasına, farklı kesimler olarak birlikte sahip çıkabiliriz. Darbe karşıtları ortak bir platformda buluşabilir mi artık? Buluşabilir. Türkiye’deki siyasal iklim, farklı kesimlerin ortak bir zeminde buluşmasının yolunu açtı bugün. Bu kesimler birbirlerine karşı önyargılarından kurtulurlarsa darbelere, çetelere karşı bir ‘demokrasi bloğu’ kurulabilir. Bu bloğu oluşturmanın tam zamanı şimdi. Devletle sorun yaşamak istemeyen, ‘bizim devletin zihniyetiyle bir sorunumuz yok’ diyen muhafazakârlar da solcular ve Kürtler kadar demokrasiye sahip çıkmaya başladılar artık. Sizin AKP’nin politikalarından şikâyetçi olduğunuzu biliyorum. Bunun için de çok haklı nedenleriniz var. Üstelik Başbakan Kürt sorunu konusunda sizinle konuşurken bu sorunu çok küçümseyen bir ton tutturdu. AKP’nin bu tavrı, sizin Ergenekon konusundaki tutumunuzu etkiliyor mu? Hayır. Çünkü Ergenekon demokrasi meselesidir. Kürt sorunu da demokrasiyle çözülebileceğine göre, AK Parti dahil kim Ergenekon’la ilgilenirse biz onunla bu soruna ortak olmak zorundayız. Ergenekon tutuklamaları başladığından beri ülke değilse de medya ikiye bölündü. Bir kısmı Ergenekon davasını AKP muhaliflerini susturmak olarak görüyor, diğer yan ise bunun Cumhuriyet tarihinin en büyük temizlik hareketlerinden biri olduğunu savunuyor. Siz nasıl görüyorsunuz? Ergenekon soruşturmasını AKP’ye karşı açılan kapatma davası nedeniyle başlatılan bir soruşturma olarak görme ve küçümseme eğilimi var. ‘AK Parti’yle devlet hesaplaşıyor’ diyorlar. Eğer Ergenekon böyle bir hesaplaşma olsaydı sadece, soruşturma bu noktaya gelemezdi. Bu dava, Cumhuriyet tarihinin en büyük temizlik hareketlerinden birine giden yolu açıyor. Güç ve iktidar sahibi olanlar bir gün evlerinden alınıp gözaltına götürüleceklerini hiç tahayyül etmemişlerdi. Bu soruşturmanın en can alıcı yönü de bu zaten. Rejimi hukuk dışı yollardan değiştirmeye kalkan herkes dokunulur hale geldi artık. Emekli olanların gözaltına alınması, görevde olanlara da bu konuda mesaj verdi. ‘AK Parti istedi ve Ergenekon bu noktaya geldi’ demek, AK Parti’de büyük bir güç vehmetmek olur. Ergenekon türü örgütlerin özellikle Kürtlere karşı vahşice davrandığını biliyoruz. Kürtlerin Ergenekon konusundaki duyguları ne? Hem toplum hem de avukatlar tarafından dikkatle izleniyor. Çünkü Ergenekon soruşturmasıyla Veli Küçük’ün gözaltına alınması, Kürt işadamlarının öldürülmeleriyle ilgili olayların da soruşturulması ihtimalini gündeme getiriyor. O dönemde Kürt işadamları, aydınlar, avukatlar İstanbul, Ankara ve Diyarbakır’da hep Ergenekon çetesi mensuplarının görevde oldukları sırada kaçırılıp öldürüldüler. Çiller’in 1993 kasımında meşhur bir açıklaması var. Nedir o? Çiller, “Biz örgüte yardım eden Kürt işadamlarının listesini biliyoruz. Gereken yapılacak” dedi. Şu anda gözaltında bulunan Osman Gürbüz işte bu konseptin yürütücülerindendir. Savaş Buldan, Behçet Cantürk, avukat Medet Serhat, avukat Yusuf Ekinci Kocaeli-Bolu civarında öldürüldüler. O sırada Veli Küçük Kocaeli Jandarma Bölge Komutanı’ydı. Diyarbakır’da Vedat Aydın, Musa Anter dahil yüzlerce aydın öldürüldü. Hiçbirinin faili bulunmadı. Ama bugün Ergenekon soruşturmasında adı geçenlerle emir komuta zinciri içinde çalışmış pek çok görevli var o dönemde. En önemlisi de hakkında Interpol aracılığıyla yakalama müzekkeresi çıkarılan Levent Ersöz. Rusya’ya kaçan Levent Ersöz niye Ergenekon’un en önemli kişilerinden biri? Türkiye’deki faili meçhul pek çok olayın odaklandığı yer olan Jandarma İstihbarat’ta başkanlık yapmış biri o. Daha önce de Şırnak’ta, Diyarbakır’da ve Bursa’da alay ve bölge komutanlıkları yaptı. Pek çok olay şimdi onunla aydınlatılabilir. Mesela 2001’de Şırnak’ta Jandarma Alay Komutanı’ydı. Şırnak’ın tümüyle yakıldığı, tarandığı 1990’ların başında da gene Şırnak’ta kurmay başkanıymış. Bu kişi Silopi, Diyarbakır, Bursa’da da çalıştı. Sonra Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanı oldu. Yani JİTEM’in başkanı oldu. Bu kişi Ergenekon gözaltılarından bir gün önce yurtdışına gitmiş. Demek ki... Evet... Demek ki hâlâ istihbarat ağı çok güçlü. Bakın... Bölgedeki binlerce faili meçhul cinayetin JİTEM tarafından işlendiği bütün Kürtler tarafından biliniyor. Mesela DEHAP’ın Silopi İl Başkanı ve iki yöneticisi bir gün Silopi Jandarma İl Alay Komutanlığı’na girdiler ve bir daha çıkmadılar. Bu dava AİHM’de görüldü. AİHM; Ankara Adliyesi’nin kütüphanesini duruşma salonu yaptı ve tanıkları çağırıp dinlemek istedi. Ama Türk devleti Levent Ersöz’ü mahkeme önüne çıkartamadı. Ve Türkiye tanık sakladığı için mahkûm oldu. Devlet Levent Ersöz’e söz geçiremedi o zaman. Ergenekon örgütünün Kürt meselesiyle bir ilişkisi var mı? Ergenekon örgütünün kuruluşu ya da varlığının temel nedenlerinden biri Kürt meselesidir. Bu örgüt Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden beslendi. Bölgede faili meçhul cinayetlere, köy yakmalara, silah, uyuşturucu kaçakçılığına, her türlü yasa dışı işe bulaştılar. Kendi ifadelerine göre gayri nizami bir çatışma ortamı içinde bulundular. Dolayısıyla hukuk dışılık onların yaşam biçimi haline geldi ve devletle olan bağlarını daha sonra kendi adlarına kullanmaya başladılar. Ergenekon’la anlaşılıyor ki, darbeyle rejimi değiştirmeyi, AB sürecini kesip Türkiye’de otoriter bir sistem kurmayı hedeflemişler. Ergenekon türü bir örgüt varlığını sürdürürse bu Kürtlerin hayatını nasıl etkiler? Yeniden faili meçhul cinayetler, kayıplar yaşanır ki... Bu sorunu, Kürtlerin ve Türklerin çatışmasına dönüştürebilir. Çünkü artık çok basit meseleler, Türk-Kürt meselesi olabiliyor. Daha geçenlerde Ankara’nın bir ilçesinde Kürt işçilere karşı bir linç girişimi yaşandı. Üniversitelerde de benzer olaylar yaşanıyor. Muğla’da, Kocaeli’de, Balıkesir’de etnik çatışma izlenimi veren örnekler yaşandı. Kürtler, İzmir’in bir beldesinde evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Bizi bekleyen asıl tehlike bu işte. Türkiye bir an önce bu çetelerden temizlenmeli. Eğer Ergenekon’la irtibatlı olarak bu şahısların geçmişlerinin üzerine gidilirse Türkiye kendi geçmişiyle hesaplaşmaya başlayabilir ve Kürt meselesinde çözüm yolu açılır. Çünkü bu insanlar Türkiye’de demokrasiyi engelleyen bir kliğin unsurları. Bunlar Kürt meselesinde silahlı çatışmadan yanaydılar. Mesela Şemdinli’deki olay kesinlikle Ergenekon’du. DTP, Ergenekon soruşturmasında tarafsız duruyor. DTP, neden böyle tarafsız? Kürtlerin yaşadığı bunca olaydan sonra, DTP’nin bu tutumu doğru değil. DTP, Ergenekon soruşturmasını rejim içindeki güçlerin bir iç hesaplaşması olarak görüyor ama, Türkiye’nin bu süreci ülkedeki demokrasi dışı güçlerle hesaplaşmaya dönüştürme imkânı var. DTP, soruşturmanın, Ergenekon’la geçmişte bölgede yaşanan olaylar arasında bir bağ kurmadığını ve kurmak istemediğini düşünüyor. Bir bağ kurulup kurulmadığını iddianameden anlayacağız. Eğer kurulmamışsa, bir siyasi partiye düşen görev bu bağı kurdurmaktır. Eğer Kürt sorununun demokrasiyle çözülmesini istiyorsak, başlayan Ergenekon sürecinin arkasında durmalıyız, destek vermeliyiz. DTP, Meclis’te olmanın gücünü de kullanarak Ergenekon’un üzerine gitmeli. DTP’nin, darbe isteyen silahlı bir örgüt konusunda tarafsız kalmasını Kürtler olumlu mu karşılıyor? Sanmıyorum. Bu tutumun DTP tabanı tarafından da olumlu karşılandığını tahmin etmiyorum. Ergenekon tarafsız kalınabilecek bir şey değil. Demokrasi, özgürlük ve barış isteyen herkes bu örgütün tümüyle ortaya çıkması için ortak bir tutum içinde olmalı. AKP Ergenekon’un üzerine gidiyor diye soruşturmanın karşısında durmak ya da tarafsız kalmak, solun demokrasi gündemini AK Parti’ye kaptırmaktır. Ayrıca bugüne dek insan hakları konusunda mücadele vermiş insanlara ve gruplara yapılan büyük bir haksızlıktır. Ergenekon her şeyden önce demokrasi için büyük bedeller ödemiş olan insanların sorunudur ve gündemidir. Türkiye’de demokrasi ve özgürlük için ortak bir hareket olsa, bu, herkesin sorununu çözer mi yoksa Kürtlerin demokrasinin çözemeyeceği sorunları da var mı? Kürtlerin demokrasiyle çözülemeyecek bir sorunları yok. Kürt meselesi bir demokrasi meselesidir. Kürtler Türkiye’de demokrasi istiyorlar. Kendilerini kendi kimlikleriyle ifade edebilecekleri, kendi kimlikleriyle örgütlenebilecekleri bir demokratik ortam istiyorlar. Bu ortamda federasyon talebi de dile getirilebilir. Kürtlerin neyi isteyip neyi istemedikleri ancak böyle bir ortamda açıkça ortaya çıkar. Ama yakın gelecekte Kürt meselesini demokrasiyle çözme yolunun açılmayacağı görülüyor. Niye? AK Parti Kürt sorunuyla ilgili valiliklere daha yeni 62 maddelik eylem planı gönderdi. Askerin politikasına uygun olan bu genelge, AK Parti’nin Kürt meselesini bir demokrasi ve kimlik meselesi değil de bir ekonomi ve asayiş sorunu olarak görme zihniyetinin değişmediğini gösteriyor. Talimatlar yağdıran bu Kürt paketi, asimilasyon politikalarının hayatın her alanında sürmesini öngörüyor. Okullarda Kürtçenin öğretilmesine karşı çıkılıyor. Oysa sorunun kimlik yönü çözülmeden şiddet ve çatışma Türkiye’nin gündeminden çıkmaz. Çünkü Kürt meselesi ağırlıklı olarak bir kimlik sorunudur. Siyasal bir sorundur. Türkiye kendi demokrasi sorununu çözmeden Kürt sorununu çözebilir mi? Çözemez. Kürt meselesi Türkiye’de bir demokrasi meselesidir. Türkiye demokrasi sorununu çözmelidir. Şimdi Ergenekon ortada dururken, biz nasıl kendi meselemizi konuşuruz ki? Önce hep beraber bu Ergenekon belasından kurtulmalıyız. Ergenekon gibi yapılar olmasın ki, Kürt sorunu tartışılabilsin ve demokratik çözümün yolu açılsın. AKP ve DTP kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya. Ama iki parti de partilerin kapatılması konusunda ortak bir tavır alamıyor. İkisi de birbirinden uzak durmaya çalışıyor. Bu iki partinin böyle davranması, birbirlerine bu kadar benzemesi şaşırtıcı değil mi? 22 Temmuz seçimleri, sorunların Meclis’te çözülmesi için bir zemin yarattı ama bu umut kısa sürede yitirildi. Bu imkânı tek başına DTP yok etmedi. Bu insanların ellerini sıkmayarak, onları muhatap almayarak AK Parti de uzlaşmadı. Sonuçta bu durum, Kürtlerde, ‘Meclis gibi, demokrasi gibi yollarla Kürt sorunu çözülemeyecek’ inancını yaygınlaştırdı. Artık AK Parti de, DTP de kendilerini dönüştürmek zorunda. Çünkü Kürt sorununu sadece DTP çözemez. DTP, Türkiye’deki başka sorunların çözümüne ortak olarak Kürt meselesinin çözülebileceğini görmek zorunda. Mesela Kürtler, DTP’nin ‘Biz AK Parti’ye karşı laikliğin güvencesiyiz’ türünden yaklaşımlarını hiç demokratça bulmadılar. Niye? Bakın... Kürt meselesi ülkenin birinci partisi AKP’nin de içinde olduğu bir süreçle çözülebilir ancak. AKP’nin de bu gerçeği görmesi lazım. Ama AKP 22 Temmuz seçimlerinden sonra büyük bir yanılgı içine girdi. ‘Ben bu oyları mevcut politikalarımla aldım. Demek ki Kürt meselesi yok. Bu sadece ekonomik bir mesele. Ekonomi paketleriyle ve asayiş önlemleriyle bu iş biter’ diye düşündü. Kara ve hava harekâtları AKP’nin Kürt meselesinde ordunun güvenlik politikalarının dışında bir politikası olmadığını ortaya koydu. Zaten AKP’nin Kürt meselesinin çözümü için çıkarttığı bir yasal düzenleme yok. Yayın ve Kürtçe kursla ilgili düzenlemeler ondan önceki koalisyon hükümeti döneminde çıkarıldı.(Neşe Düzel)- Ergenekon dosyasında bir garip iddia
şeklinde ki bir yaklaşama,diğer tarafa yetemeyen bir vicdan derim ve yine eklerim. Ergenekon bir ülkenin iç hesaplaşmasıdır! vicdan!!!!!!! - Avrupa Birliği'nde derin devlet
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.