Istanbulian tarafından postalanan herşey
-
İnananlar neye inandığını biliyor mu?
Nesh kelimesi ne demek ? Bilmediginiz belli , bilseydiniz bu yaziyi yazmaya gerek kalmazdi ... Bir lügada müracaat edin ...
-
GAZİ OLAYLARI GEÇEĞİ
Bu gercek vakialari görmek istenmiyor bir cok kisi tarafindan ... Deve kusu misali kafayi kuma sokmuslar ,dünya umurlarinda degil , hayal görmeyi tercih ediyorlar ... Neyse , anlayis ile karsilamak lazim ... Ulusalci propagandanin etkisi kücümsenecek degil saygilar
-
ADD'yi Pentagon kurdurtmuş!
Valla onlar,bunlar beni ilgilendirmiyor ... Beni ilgilendiren sizin kullanmaniz ... Yazdiginizi bir irdeleyelim ... Bu satirlar sizin : "Atatürk'cü düsünce dernegi ZAMAN denilen Fetullahin yayin organi bir gazetenin iftira ettigi gibi degil,Türkler tarafindan kurulmus kurdurulmustur,ZAMAN ve ZAMAN gibi gazetelerin Allah bir dediklerine dahi inanilmaz cünkü onlarin Allahi müslümanlarin inandigi Allah olamaz onedenle inanilmaz diyorum." Siz ne diyorsunuz simdi ? "Fetullahcilarin Allah bir dediklerine dahi inanilmaz" ... ***** Yani herhangi bir islami mezhep,anlayis bilmemne ile bagdasmaz. Kelimeyi sahadet ile de bagdasmaz. Yani bunu söyleyen cok acik secik ayan beyan ortada müslüman degil ... Nokta ... Arti siz "Fetullahcilar müslüman olmadigini yaziyorsunuz" ... Hangi hakkla siz böyle bir hüküm veriyorsunuz ? Ve hangi hak ile Allahi kullanmaya kalkiyorsunuz. Oddianamede olan bir bölümü gazeteler nasil yayinlarlar kendileri bilir ... Yeter ki Aydinlik gibi bir karanlik hizmetlere yalanlarla hizmet etmesin. Ortadaymis ... Ortada olan ulusalcilarin Cia degil , Pentagonda yuvalanan neoconlarin projesi oldugudur. Fetullahcilarin Cia tarafindan desteklendigini sanmiyorum ... Ama delil varsa , bakmaya hazirim ... Yeter ki rüyalar anlatilmasin Bu fetvayi neye dayandiryorsunuz? Yani "dinler arasi dialog" nasil "hem Kurana hem Allaha ters düser" ? Bak bu güzel ... Düzelttin .. ama yine de "kalblerini yarip bakdin mi" diye sormustu Peygamber efendimiz bir vesile ile ... Neye dayandiryorsun bunlari? Neyse ... Bak sn politika ... sen dini,Allahi kullanmaya calisiyorsun , kafana göre kafir ilan ediyorsun ve güttügün amac Ergenekonu savunmak ... Ergenekonu savunmak istersen savun , ama bunu baskalarini suclamakla olmamasi lazim ... Sana,size ters olanlari "isbirlikci,hain,düsman" ilan etmeniz toplumu bölüyor ... Farkina varin artik bunun ... Tesadüf ya , Zaman gazetesi bölücülük ile ulusalcilik nasil yanyana oldugunu bir makale ile dile getiryor. Dikkat edin ... Yazalardan birinin hayali , rüyasinda görmüs oldugu seyleri yazmiyor : Darbe çağrılarıyla gündeme gelen USİAD'ın 16 yöneticisi 'bölücülük'ten hapis yatmış. Vatanseverlik adı altında faaliyet gösteren derneklerin tamamında vergi kaçırmaya kadar varan usulsüzlükler tespit edildi. Ergenekon soruşturması çerçevesinde gözaltına alınan şahısların yönetici olduğu dernekler, Savcı Zekeriya Öz'ün isteği doğrultusunda İçişleri Bakanlığı denetçileri tarafından mercek altına alındı. Nisan ve mayıs aylarında yapılan denetlemelerin sonuçları Öz'e iletilirken, aralarında Kuvayi Milliye, Ayasofya, Büyük Hukukçular Birliği'nin de bulunduğu 10 ulusalcı dernekle ilgili raporda önemli tespitlere yer verildi. Alınan bilgilere göre, vatanseverlik misyonu etrafında faaliyet gösteren bu derneklerin tamamında usulsüzlük görüldü. Ne üyeler ne de diğer işlemler için kayıt defteri tutan derneklerde, faturasız harcamalarla devletten vergi kaçırıldığı belirlendi. Birçok dernekte evraklar denetçilere sunulmazken, "Ergenekon operasyonu çerçevesinde belgelerimize el konuldu." savunması yapıldı. Ancak incelemelerde bu beyanların yalan olduğu ve bazı evrakların denetçilerden kaçırıldığı anlaşıldı. En çarpıcı sonuç Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği (USİAD) ile ilgili. 'Darbe' çağrısı ve 'Hukuk dışına çıkılacak günler geliyor' açıklamaları ile gündeme gelen USİAD, 'bölücü' çıktı. Derneğin 46 kişilik kurucu, yönetici ve üyelerinin üçte biri hakkında 'bölücü ve yıkıcı faaliyetler' nedeniyle işlem yapılmış. Bazıları ağır hapis cezasına ve kamu hizmetinden men cezasına çarptırılmış. Denetçi raporunda, "Derneğin kurucu ve yöneticilerinin birçoğunun yıkıcı ve bölücü ya-pılanmalarla irtibatlı olduğu anlaşılmaktadır." deniliyor. İçişleri Bakanlığı denetçilerinin hazırladığı raporda, sabıkalı dernek üyeleri tek tek sıralanıyor. Buna göre, dernek kurucusu ve onursal genel başkanı Kemal Özden'in de emniyette dosyası var. Özden, 1976 yılında İstanbul'da tabanca ile ateş etmek suçundan yakalanmış ve sevk edildiği adli mercilerce serbest bırakılmış. Musa Tanrıkulu, 1972 yılında Ankara'da yapılan Şafak 1 operasyonu sonucunda komünizm propagandası yapmak suçundan 8 yıl ağır hapis cezası, 2 yıl 8 ay genel gözetim altında bulundurulma ve ömür boyu kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezasına çarptırılmış. Daşar Karadağ da aynı davada 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmış. Ethem Erkoç, 1986 yılında yasadışı Dev-Yol örgütü mensubu olmaktan yakalanmış. Ümit Ülgen, Haziran 1980'de, asteğmen olarak vatani görevini yaptığı esnada 4 adet silah, bomba ve sol içerikli yayınlar ile yakalanan Dev-Yol örgütü mensubu Doğan Şahiner'i kollamış. Emin Nedim Gülkaç, 1975 yılında Ankara'da Türkiye Sosyalist İşçi Partisi içerisinde gizli örgüt kurma çalışmaları ile komünizm propagandası yaptığı gerekçesi ile gözaltına alınmış. Mahkeme tarafından 8 yıl ağır hapis, 2 yıl 8 ay Afyonkarahisar ilinde gözetim altında tutulma cezasına çarptırılmış. Sinan Ulusan, 1979 yılında Sakarya'da TKP-ML ve TİKKO örgütü içerisindeki faaliyetlerinden dolayı 1980'de 10 yıl ağır hapis cezası, 3 yıl 4 ay Gümüşhane ilinde gözaltı ve ömür boyu kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezasına çarptırılmış. Dikkat çekici bir başka husus, Şişli Kaymakamlığı tarafından, üyelerin herhangi bir sabıkasının olmadığı ve dernek kurmalarına engel bir durumun bulunmadığı yönünde yazı yazılmış olması. USİAD'ın denetiminde birçok usulsüzlük de tespit edildi. Alındı belgesi, kayıt defteri ve üye kayıt defteri tutulmamış. Faturasız harcamalar yapılarak vergi kaybına yol açılmış. Dernek tarafından çıkarılan dergi için iktisadi işletme tesis edilmemiş. 'USİAD Bildiren' isimli derginin her sayısı 3 bin adet bastırıldığı halde işletme defterinde dergiye ait gelir ve gider kayıtları bulunmuyor. Bunun yanında, olağan genel kurul tüzükte belli edilen zamanda yapılmamış. Denetim raporunun sonuç bölümünde, Dernek Başkanı Fevzi Durgun hakkında mülki amirlikçe idari işlem yapılması, dernek harcamalarının İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nca incelemeye alınması ve Dernekler Kanunu'na göre sorumlu dernek yöneticileri hakkında idari işlem yapılması gerektiği belirtildi. Sevgi Erenerol'un başkan, Ergün Poyraz'ın da genel sekreter olduğu Ayasofya Derneği'nde yapılan incelemede de usulsüzlükler tespit edildi. Burada da derneğin defter, kayıt ve evrakları denetime ibraz edilmeyerek gizlendi. Yine gerekçe olarak Ergenekon operasyonu gösterildi. Fakat burada da el konulan belgeler arasında dernek defterlerinin bulunmadığı ortaya çıktı. -------------------------------------------------------------------------------- Evraklar denetçilere gösterilmiyor Usulsüzlük yapan dernek sadece USİAD değil. Büyük Hukukçular Birliği, Ayasofya, Kuvayı Milliye, Kuvvacılar, Büyük Güç Birliği, Özel Güvenlik Sektörü İşadamları Birliği, Yeniden Kuvayi Milliye Hareketi, Kuvayi Milliye Mücahitleri, Yeniden Müdafai Hukuk Hareketi gibi derneklerde de usulsüzlük tespit edilerek haklarında işlem yapıldı. Birçok dernekte evraklar denetçilere sunulmazken, "Ergenekon operasyonu çerçevesinde belgelerimize el konuldu. Evrakları ancak savcılıktan alabilirsiniz" savunması yapıldı. Ancak yapılan incelemede polisin bu evraklara el koymadığı, dernek yöneticilerinin yalan beyanda bulunarak evrakları denetçilerden kaçırmaya çalıştığı anlaşıldı. Kuvayı Milliye Derneği'nde yalan beyanla defterler gizlenmek istendiyse de derneğin İl Dernekler Müdürlüğü ve adliyedeki dosyaları üzerinden inceleme yapıldı. Dernekte, tespit edilen usulsüzlükler daha önceden başlatılan soruşturma ile birleştirilmek üzere Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. -------------------------------------------------------------------------------- Para aklama yolu, ilaç sanayii Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklu bulunan Sevgi Erenerol'un evinde ele geçirilen 'Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi 29 Ekim 1999' isimli dokümanda para aklamak için ilaç ve kimya sanayii ile hava kargo taşımacılığının çok uygun alanlar olduğu belirtiliyor. Legal ve illegal kâr sağlayan faaliyet alanlarının ayrıştırıldığı dokümanda çok yüksek kâr sağlayan 'legal' faaliyet alanları olarak ilaç ve kimya sanayiinin ön sıralarda yer alan sektörlerden olduğu vurgulanıyor. Belgenin devamında ise "Yine aynı şekilde hava kargo taşımacılığı çok önemli bir yer işgal eder. Bu alandaki ticari faaliyetler, para aklanması için de çok uygun alanlardır." deniliyor. Ayrıca Ergenekon terör örgütüne gelir elde etmesi amacıyla hazırlanan 'NBC Silahların Üretimi' başlıklı örgütsel içerikli dokümanda kimyasal ve biyolojik silahların üretim ve satışından elde edilecek yüksek gelirlerle sadece Türkiye'deki değil dünyadaki tüm terör örgütlerinin finanse ve kontrol edilebileceğine vurgu yapıldığı ifade ediliyor. Kaynak: Zaman
-
Ergenekon dosyasında bir garip iddia
Kimin konusmasi acaba? Bak arkadaslar bu konusma gercekten olmus gibi konusuyorlar ... Arkadaslara soruyorum ... "Kurmaca" ne demek? Yani Karadag adli sahis 3 sayfalik Basbakan ile GKB arasindaki konusmayi hayal edip , yaziya dökmüs. Sahsin ruh halini gösterme acisindan iddianamede ilginc bir detay ... Karadag yazmayi sever ... Zekeriya Öz´e de bir mektup yazmis : Karadağ, rüyasında savcıyı görmüş: ‘Hesap günü’ boynunda demir bukağılar vardı Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Kuvayi Milliye Derneği Başkanı emekli Albay Fikri Karadağ, cezaevindeyken Savcı Zekeriya Öz’ü rüyasında görmüş. Tekirdağ F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Savcı Öz’e 9 Mart 2008 tarihinde bir mektup yazan Karadağ, gördüğü bir rüyada hesap gününde olduğunu ve sorguya çekildiğini anlatıyor. Karadağ, cuma namazlarından bazılarını neden kılmadığı sorusunun yöneltildiği anda Öz’ü zincirler içinde gördüğünü dile getiriyor. Karadağ mektubuna, “Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi dosdoğru kullarının, hükmettiği zaman, Allah rızası için, adalet ile hükmedenlerin üzerine olsun.” diye başlıyor. Ardından ‘Muhterem savcı bey’ diyerek rüyayı anlatıyor: “Size 5/6 Mart 2008 gecesi görmüş olduğum rüyamı arz etmek zorunda bırakıldığım için, beni mazur görmenizi istirham ediyorum. Zira, devam eden üç gecede de sizi haberdar etmem konusunda ısrarla ikaz edildim. Rüyamda, “Hesap günü bütün insanlar toplanmışlar, sıra bana geldiğinde, şükürler olsun, defterimiz sağımızdan, nurumuz da önümüzden tecelli ettirildi. Yalnız, bana bazı cuma namazlarımın eksik olduğu, neden ihmal ettiğim sorulduğu anda, sizi karşımda, boynunuzda bukağılarla ve zincirlere vurulmuş halde gördüm ve sebebinin tutuklu bulunduğum zamanlara denk geldiğini söylediler. ‘İşte kılamadığın cuma namazlarının günahı bu şahıstır’ dediler. Ben size hakkımı helal etmek istedimse de gelen buyrukta aynen şöyle denildi: ‘O, Yüce Allah’ın Hakk ve Hakim sıfatlarını taşıyan hakimlik görevini, Allah rızasını gözeterek değil, kendi ikbalini gözeterek adaletli kullanmadı. Mazlumların ahını aldı. O hesabı kesinleşenlerdendir.’ İster inanın ister inanmayın aynen böyle işte.” Karadağ mektubunun devamında Savcı Öz’e bazı tavsiyelerde bulunuyor. Rüyayı savcıya ulaştırmasında bir hikmet olduğunu belirten Karadağ, “Pek muhterem savcı bey, Yüce Allah sizi affetmek ve tövbenizi kabul etmek için bunu yaptırmış olabilir inşallah. Benim size tavsiyem, eğer yaptığınız hatalar ve aldığınız ahlar varsa, bu kişilerin hepsinden de helallik almanız ve helalleşmenizdir. Takdir sizindir. Şu anda kutsal bir vazifeyi yapmış gibi kendimi huzurlu hissediyorum.” Karadağ, hayatı boyunca adını duymadığı bir örgüt ile ilişkilendirildiğini dile getiriyor. Mektubun devamında “Bana bu iftirayı atanları iki dünyada da affetmiyorum ve hakkımı da helal etmiyorum. Yüce Rabb’imin ‘Bir insan öldüren, bütün insanları öldürmüş olur.’ ayet-i kerimesini bilen, Kur’an’ı 21 defa hatmetmiş, milyonlarca sayfa tefsir okumuş, şükürler olsun ki, Kur’an’ın hem fehmini, hem de ilmini hazmetmiş bir mümin olarak böyle bir şeyi asla aklımdan bile geçirmedim ve geçiremem de.” diyor. Mühenna Kahveci, İstanbul
-
ISTANBULDA TERÖR SALDIRISI
Bu konuda farkli görüsler var ... Mesela Fehmi Koru "Ergenekon kimin işi, hükümetin mi, hükümete rağmen mi?" sorusuna söyle cevap veriyor : Bir devlet operasyonu bu, baktığınız zaman ipuçlarını görüyorsunuz. Devlet deyince Milli Güvenlik Kurulu'nda temsil edilenleri kastediyorum. Hükümet, asker, istihbarat. Elbette yargıçlar da devletin bir parçasıdır, savcıların da çabaları devletin kararıyla ilgilidir. Siyasi iktidarlar bu işlerden korkarlar ucu nereye gidecek bilinmediği için, kontrol edemeyeceği için. Geçmişte örneklerini çok gördük. Kontr gerillanın varlığını ilk telaffuz etmiş siyasetçi defalarca Başbakan olmasına rağmen bunu yapamadı. Refah Yol döneminde Susurluk kazası oldu, üzerine gidilmedi, faso fiso dedi. Belki anlamadılar belki üzerine gitmediler. Bu devlet kararının uygulanmasında savcıların elini kolunu bağlamadı hükümet bu önemli. Aksine, bugünkü siyasi iktidarın da eğer elinden gelse bu işe elini bulaştırmadan daha en başında vazgeçebileceğini düşünüyorum. Kaynak
-
İnananlar neye inandığını biliyor mu?
Neden hitap etmesin? Anlasilmayan su ki , kölelik sistemi Islamin esaslarindan degil ... Avrupanin ve Batinin aksine Islam kadini da , köleyi de "insan" olarak görür. Avrupada egemen olan zamanin hiristiyanlik anlayisinda köleler yani afrikali zenciler ************** Ayrica "nesh olan ayetler var ... Bu konuda bir makale : SORU : Kur’anda “Nesh” varmıdır ? Nesh ; aslında emir ve yasakları değiştirmek demek değil , bunların yürürlük zamanlarının bittiğini haber vermektedir. Allah Teâla insanlığı Cahiliye anarşisinden İslâma çıkarırken köprü konumundaki Sahâbe neslini eğitmede neshi bir metod olarak kullanmıştır. Geçiş döneminin, muayyen bir vakit için yapılmış bazı istisna-i hükümler ihtiva etmesi kaçınılmazdır. Esasen nesh, bir yönü ile, vahyin bölüm bölüm (Tedricen) indirilmesinin bir tezahürüdür.(1) Elmalı Hamdi Yazır’a göre nesh , Allah’ın İlminde biz kullarına göre önceki hükmünün yürürlükten kalktığının göstergesi iken, bizim ilmimizde ise zâhiren bâki görünen o hükmü değiştirmektir ve böylece nesih bir tebdil-i beyandır ! Yoksa , -haşa- Allah’ın hükmünden cayması veya bilmemesi anlamı çıkmaz. Ahkam-ı Fer’iye dediğimiz , İslam’da asıl önem arzetmeyen meselerde nesh olmakla beraber , İmanî ve İtikadi konularda ise nesih yoktur. Bu sebeple Kur’ân imanî meselelerde bundan önce inen Kitabları tamamlayıcı bir rol almaktadır. Nesh hadisesi , adeta bir milleti yok eden Allah’ın , başka bir Milleti tekrar hayat verdiği gibi algılanabilir ! Çünkü Kâinatta bir taraftan harflerle yazılırken, diğer taraftan silinen bir kitaptır. İslam, Allah'ın son dini ve Kur’ân da Allah'ın son Kitab'ıdır. Bu sebeple, nesih Kur’ân'ın ebediliğinin, her dönemde uygulanabilirliği açısından bir imkân olarak değerlendirilmelidir. Elmalı Hamdi Yazır, neshi gerçekten Kur’ân'ı yorumlama usûlü olarak görmektedir. Fakat bu usûl doğrudan Kur’ân'ın kendi yapısından kaynaklanan kapsayıcıbir sistematiktir. Bu nedenle o, nesih meselesini tartışırken onun çeşitlerini vb. meseleleri tartışmaktan ziyade, konuyu tamamen bir anlama meselesi olarak ele almaktadır.(2) Benzer yaklaşımı Bediüzzaman Hazretlerinde görmekteyiz. Ona göre nesh , Furuata ait hükümlerde olmakla beraber İslam’ın iman gibi asıl Hükümlerinde olmadığını belirtmektedir. Konuya açıklık getirirken : “Çünkü, fer’i hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre mazarrat olur. Veya bir ilaç, bir şahsa deva iken, şahs-ı ahere da’ olur. Bu sırdandır ki, Kur’an, fer’i hükümlerden bir kısmını neshetmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir.” diyerek, nesh’in insanların ve yılların değişimine göre hükümlerinin değişmesinin Fıtratın bir gereği olduğunu vurgu yapmaktadır!(3) Bediüzzaman, Şeriat'ı Kur’ân bünyesinin derisi veya cildine benzetir ve Kur’ân'ın sadece Asr-ı Saadet'teki muhataplarına değil, Kıyamet'e kadar insanlığın ortak meselelerine cevap verecek potansiyele sahip olduğuna işaret etmektedir. Bu açıdan meseleye yaklaşıldığında, Bediüzzaman'ın nesih konusunu çok geniş bir zaviyeden ele aldığını öncelikle söylemek gerekmektedir. Nesh’in itikadî yönünün olmayıp, ilmî ve amelî bir yönünün olmasınedeni ile çok detaya girmeyen Bediüzzaman, Peygamberlerin meslekleri birbirlerine uymadığı gibi, ibadetleri de birbirine muhâliftir. Bunun esbabı nedir?" şeklindeki soruya cevap olarak itikad ve amelde, usûl ve ahkâm-ı esasiyede peygamberlerin arasında bir ayrılığın olmadığını, bilakis hepsinin müttehid olduğunu belirterek asıl ihtilafın ya da farklılıkların (tefâvüt) furûatta olduğunu söylemektedir. (4) Kur’an-ı Kerim’de nesh olan Ayetlerin sayısı hakkında İslam Alimleri arasında kesin bir bilgi olmamasına rağmen İmam-ı Suyuti ‘ye göre 22 Ayet (5) , Şah Veliyyullah ed-Dihlevî ‘ye göre sie 5 ‘Ayet vardır.(6) Nesh’e delil olan Ayet-i Kerimeler ise şunlardır : - Biz, daha hayırlısını veya benzerini getirmedikçe, herhangi bir âyetin hükmünü neshetmez veya ertelemeyiz. Allah’ın herşeye kadir olduğunu bilmez misin?(Bakara ,2/106 ) - Biz bir âyetin yerine onun hükmünü neshedecek başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah göndereceği âyetleri pek iyi bilmektedir- onlar: “Sen iftiracının tekisin!” dediler. Hayır, hiç de öyle değil! Onların çoğu işin gerçeğini bilmiyorlar. (Nahl , 16/101 ) - Seni okutacağız da hiç unutmayacaksın. Allah'ın dilediği müstesna. Çünkü O, açığı da, gizleneni de bilir. (Ala , 97/6-7) Nesh edilen Ayetlere birkaç örnek : 1-) İçki ‘nin haram hükmünüe binaen , tedricilik esasına göre nesh olan ayet : İçki’nin haram kılınması, aynı Kur’anın 23 senede nazil olmasındaki tedricilik (yavaş yavaş kabullendirme ) esasına göre vukuu bulduğunu görmekteyiz. İçki hakkında inen ilk Ayet-i Kerime : “Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem sarhoş eden içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.” (Nahl Sûresi, 16/67). Mekke döneminin son zamanlarına doğru inen bu âyet içkiyle ilgili ilk inen âyettir. Âyette çok veciz bir biçimde içki ile ilgili bilgilendirme yer almış, hurmadan elde edilen güzel gıdalarla sarhoşluk veren içki karşılaştırılması yapılmış ve sanki sarhoşluk veren şeyden sakınmaya yönlendirmede bulunulmuştur. Ydikkat edilirse , içkinin haramlılığından bahis yoktur ! Konu ile ilgili bir sonraki Ayette içkinin büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar olmasına rağmen, günahının faydasından daha büyük olduğundan bahsetmiştir.(Bakara Sûresi, 2/219). İçkinin haramlılığı konusunda ise Kur’an son hamleyi yapar ve içkinin şeytan işi bir pislik olduğunu, şeytanın bu vesile ile aralarına düşmanlık ve kin tohumları ektiğini, içkinin Allah’tan ve namazdan uzaklaştırdığını kesin bir dil ile zikrederek kesin haramlığını ilan etmiştir. (Mâide Sûresi, 5/90-92) Görüleceği üzere , Kur’anı Kerim ilk Ayette içkiye haram dememiş ,sadece bir yönlendirme eğilimi göstererek tedricilik yapmış, insanların bazı hükümleri kabul etmesini kolaylaştırma yolunu esas tutmuştur. İkinci Ayette faydasına rağmen , zararının daha çok olduğuna tatlı bir vurgu yapmıştır! Ancak üçüncü Ayet ile asıl demek istediğini açıklamıştır ! Burdaki nesh, tedricilik hikmetine şamildir ! 2-) Sahabeyi Kiramın , Zühd ve Takva’sına vesile olan bir nesh : Kur’an-ı Kerim , “Ey insanlar! Siz içinizdeki şeyleri açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onlardan dolayı hesaba çeker.” (Bakara , 2/284) Ayet-i kerimesi ile Sahabe adeta şok olmuş ve bu âyetin tesiri altında kalmıştı. -Zira beşeriyet icabı zaman zaman onların da kalblerinden bir duygu olarak mâlâyâniyâta ait şeyler geçebiliyordu- Daha sonra Efendimiz (S.A.V.)’in huzuruna geldiler ve “Ey Allah’ın Resûlü! Namaz, oruç, cihad, sadaka gibi gücümüzün yeteceği amellerle mükellef idik. Şimdi ise bu âyet indirildi. Hâlbuki bizim buna gücümüz yetmeyecek. Her birimiz, bazen gönlünden öyle şeyler geçiriyor ki, dünyaları verseler bunların kalbinde bulunmasını arzu etmez.” dediler. Efendimiz (s.a.s.) ise onlara: “Siz de, sizden önceki Kitap ehli gibi, duyduk ve karşı koyduk mu demek istiyorsunuz?” buyurdu. Sahabe ise, “İşittik ve itaat ettik.” Diyerek, tazarru ve niyaz ile Allah’a dua dua yalvarmaya başladılar. İşte bundan sonra “Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez.” (Bakara , 2/286) Âyeti nazil oldu. (7) Allah , ileride İslamı temsil edecek olan Sahabe topluluğuna , gizli düşüncelerinde bile müberra olmalarını, Manevi Hayatlarını Takva ve Zühde göre düzenlemelerini hedef göstermiş , Sahabe’yi Kiram da bu ufku yakalama meyli gösterdiğinde, diğer Ayet nazil olmuş ve Allah (C.C) herkesi gücü nisbetinde mesul tutacağını belirtmiştir! Bu nesh’tede Sahabe ‘yi Kiramın manevi olgunlaşması adına pek çok hikmet vardır ! 3-) İslam’ın ilkleri ile sonra girenleri arasındaki farka istinaden yapılan bir nesh: Kur’an-ı Kerim , “Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler” (Enfal , 8/65) ifadesinde Ayet-i Celile , Cihad’a çıkarken 1 mümine 10 kafir ölçüsünü vermiştir. Bu Ayet Bedir'de savaş başlamadan önce "Beydâ" denilen yerde nazil olmuştur. Demek oluyor ki iman, bir mümini kâfire karşı on kattan daha fazla büyülten ve güçlü kılanbir kuvvettir. Ve bu kuvvet tek kişi olduğu zaman değil, en az yirmi kişilik bir grup oluşturdukları zaman kendini gösterir ve ortaya çıkar. Daha sonra nazil olan : “Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah'ın izniyle iki bin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 8/66) Ayeti ile daha önce 1 mümine 10 kafir prensibi, 1 mümine 2 Kafir şeklinde nesh edilerek: “Şimdi Allah sizden o yükü, o teklifi çok hafifletti, ve gerçekte sizde bir zayıflık olduğunu bildi. Müslümanlar çoğaldıkça içlerinde zayıf olanlar da bulunduğundan, daha önceki çile çekmiş sadakat sahibi müminlerde olduğu gibi, birin ona karşı koyması ve savaştan kaçmaması ve eğer bu durumda bile firar ederse "Allah'ın gazabına uğrayıp, cehenneme varacağı" (Enfâl, 8/16) hakkındaki ilâhî hüküm hafifletilmiştir. Şu halde müslümanlar, iki kattan daha fazla bir düşmana karşı savaşı kabul etmemekten dolayı günahkâr duruma düşmezler.” demekte idi.(8) Evet , İlk Sahabe’lerin iman ve sabrı ile, İslamın daha geniş Kitlelere yayılması sonucu bir takım zayıf ve güçsüz insanların iman etmelerine vurgu yapan Ayet-i Kerime ilkini nesh ederek bir ruhsat vermiştir! SONUÇ : Görüleceği üzere nesh olunan Ayetler , ya bir Ruhsata ve Kolaylığa binaen , ya bir Tedricilik Hikmetine (Bir hükmü alıştırmaya) istinaden , ya da İlahi Hükmün Takva ile Fetva sınırını tesbit etme adına, Allah (C.C.) adeta , biz insanlara Hükümlerinin yürürlülük zamanlarının mevsimlerini belirtmektedir ! Allah’ın (C.C.) bu Engin Rahmet ve Şefkatinin tecellisidir ki, kendi Kelamını bile biz kullarına takdim ederken , yine bizim zaaf ve acziyetimize göre bunu sağlamaktadır ! Ona sonsuz Hamd ve Sena olsun ! Kaynaklar : (1) Suat Yıldırım , Kur’an Meali , Bakara Suresi 106.cı Ayet’in açıklaması (2) Elmalı Hamdi Yazır , Tefsir 1982, 4:3003-4; 1:460 ; 4:3002-3004 ; (3) Bediüzzaman Said Nursi , İşaret-ül İcaz , 53 (4) Bediüzzaman Said Nursi , İşaret-ül İcaz , 24 (5) Suyûtî, el-İtkân, II, 22-23 (6) Dehlevi , el-Fevzu'l-Kebir , 39-46 (7) M.Fethullah Gülen , Prizma , Büyüteç (8) Elmalı Hamdi Yazır , Enfal Suresi 66.ci Ayet tefsiri
-
İnananlar neye inandığını biliyor mu?
************* Kölelik Kurani Kerimde var ... Kimse yok demedi ... Aynisi cihat icin de gecerli , ganimet icin de ... Amma ve lakin mesela Iranda , mesela S.Arabistanda kölelik yasal mi? Benim bildigim yasal degil , ama belki siz yasal olduguna dair bir bilginiz mevcut. Ya da cariyelik ... Bu konuda yasallasma var mi acaba Islam ükelerinde. Anlayamadiginiz sey su ki , Islam dini evrensel , her zamana hitab edecek bir din ve insanin yani sira toplumlarin korumasini,gelismesini hedefler. Köleligi radikal olarak degil , tesvik ederek zamanla yok olmasini hedefler ... Bir misal ile aciklik getireyim : sebebsiz oruc bozan kisinin diyeti yani cezasi "bir köle azad etmektir" ,bizim bildigimiz ve uyguladigmiz ise 60 gün oruc , maddi acidan yetersiz olanlar icindir ... Simdi bir bunu gercekten bir hayal etmeye deneyin. 7 yy bu tolum üzerinde nasil etki yapmistir. Belki o zaman anlarsiniz Amerikada gibi bizde "köle kökenliler" niye yok ...
-
İnananlar neye inandığını biliyor mu?
Merhaba arabca bir kelime oldugunu hatirlatarak merhaba .... Herkesin kendine göre gercekleri var. Gercek su ki "yahudiler 71e,nasraniler 72ye islam ise 73 firkaya ayrilacak" ... Rakamlar tabi temsili,ama gercek su ki bir sürü fraksyon var Islamda ve tabi ki her biri kendini gercek Islam olarak görür. "Gecistirmek" demekle , arkadas aslinda coktan bu hizibler icinde kim gercek islam ya da degil karar vermis durumunda ... Evet kadina verilmesi gereken deger gercekten verilmiyor ama bunu islama baglamak yanlis. Aslinda tam tersi de ... Kölelik ve cariyelik geride kaldi artik ... Bana sorarsan ... Mesele de burda basliyor ... Müslümanlari baglayan bir "merkez" yok ... Maalesef bir halife , yani bir merkez olmadigindan, islami kullanarak serseri mayinler haline gelenler gercekten var. Ama bu bizim insanimiz icin cok cüzi bir rakam. Siddete basvurmak, terörü mesru görmek vatanseverlik,solculuk maskesi altinda yapilabildigi gibi islami maske altinda yapildi ... hatta bazi laikciler islami maskesi ile terör yaydilar yillarca bu ülkede ... Bunlar sorgulanmaz ama ...
-
ADD'yi Pentagon kurdurtmuş!
Burda herkes veriyor. Problem nerde? ... Ama yine de , size beni sorgulama hakkini kim veriyor? Bu hakkimdir derseniz , vazifeniz de olmasi gerek. Amma ve lakin , hemen hemen her thread´de, görebildigim kadar siz dahil, Islam ve müslümanlar hakkinda hüküm verirken , ve bu hükme binaen alay ve dalganizi gecerken ,sizin bu hassasiyetiniz neredeydi acaba? Mesela su "İnananlar neye inandığını biliyor mu?, Yoksa çocukken aşılanan bir etiketi taşımak için?" basliga karsi benzeri tepki gösterdiniz mi ? Ben göremedimde ... Valla kullaniyorum ... herkes kadar olmasa da , kimsenin inacina alay etmedik simdiye kadar. Belki yürütügü mantigi ve veya kullandigi tasvirlere güldük, ama Atatürke,Aliye,Zarahustraya,Lenine,Maoya veya maddeye inanlari sizin burada yaptiginiz sekilde dile almak aklimizin ucundan gecmez. Zaten görüldügü gibi , bizim söz söyledigimiz zaman herkes kuyumcu terazisine vuruyor sözleri ... Neresinde gördügümüzü bizden cok daha iyi bildiginize göre , ne bosuna soruyorsunuz ... Asil Islam nedir bilgisi tekeli burada ... Müslümanlar bilmez , ama neye inandiklari bile tam olarak belli olmayan , buranin müdavimleri bilir ...
-
ADD'yi Pentagon kurdurtmuş!
Neden Allahi kullanma ihtiyacini hiss ediyorsunuz? Bir müslümani bununla etkilemeyi düsünüyoraniz , yaniliyorsunuz. "Allahin bir dediklerine bile inanmamak" küfürdür ... Gerci sizin öyle bir tasaniz yok ... Ayrica bu rapor "Fettulahin yayi organin" bir iddiasi degil. Veli Kücükün cantasindan cikti ordan da iddianameye girdi. Bunu hala kabul etmedikten sonra ,söylenecek bir sey kalmaz ...
-
TÜRKLER LAIKTIR
Müslüman kimligini silmek ve veya zayiflatmak icin ... Cinlilerin dalai lamayi neden kovdularsa, ayni sebebten Ingilizler de halifeligin yikilmasini istediler. Istemez mi? Sömürgelerde olan müslüman nufus bir tarafa, yeni kesf edilen en önemli petrol bölgeleri müslümanlarin elinde. Halifelik de yikilinca o blgelerin hamisi kalmadi ve Ingiltere iyilikle ya da kötülükle isgal etti o bölgeleri ... Bunun anlamayacak nesi var?
-
TÜRKLER LAIKTIR
Bu gercekten ciddi bir soru mu?
-
TÜRKLER LAIKTIR
Türkiyede demokrai var mi tartisilir. Elbette Türkiye Osmanlini devami SUltanlik cumhuriyet ile bitti ama halifelik ilga edilip TBBM kanunen mündemic edildi. Yani öyle keskin sinirlar yok ... Ayrica , Türkiye Cumhuriyeti bir islam devleti olarak kuruldu. Laiklik cok daha sonra gelip basimiza kondu ... Kurulusunda laiklik maiklik sözkonusu degildi ... Bugün bile ne oldugu belli olmayan bir sey bu laiklik. Agalik,beylik,tarikatlik hatta pasalik aynen devam ediyor. Kodesde olan pasalardan hic mi duyum almadiniz? Aynen bu oldu ... Diyor ya marsda "on milyon genc yarrattik" Türkiyedeki Türkülük anlayisi ile orta asyadaki anlayis ve tanimlar birbirinden farkli. Türkiye vatandas bagi ile bagli olan herkes Türktür anlayisin sakatligi meydanda ... Ne oldugu belli degil ... Etnik bir tanim degil , ama biraz ileri gidilidiginde , irkci fasist bir zihniyetle karsi karsiya kaliniyor.
-
'İslam insanlığın son kurtuluş şansı'
Ilginc bir söyleyisi ... : Hadi Murad / Paris / TİMETURK Paris’in merkezinde bulunan bir Cafe’den ayrılırken, kendisiyle röportaj yaptığım Fransız düşünür ve uzman Charles Saint- Prot’ya ‘Sen İslam dinine mi girdin?’ sorusunu soramadan ayrıldım. Charles Saint, Batılı akademik araştırmalarda yaygın olandan tamamen farklı bir bakış açısı sunuyor, selefiliği savunuyor ve İslam’ın Batı’nın yaşamakta olduğu ahlâki krize bir çare olabileceğini ifade ediyordu. Belki de Müslüman olup olmadığı sorusunu soramayışım sorunun çok kişisel ve ikincil öneme sahip bir konu olmasından kaynaklanıyor da olabilir. Charles Saint Prot Paris Jeopolitik Gözlemleri Müdürü ve Sorbonne Üniversitesi Hukuk Profesörü olan Charles Saint Prot’nun düşünceleri, Batılıların İslam hakkındaki düşünceleri açısından önemli bir dönüm noktası sayılabilirdi. Bu kişinin İslam hakkındaki düşüncelerine ilişkin daha fazla şeyler anlatmak istemiyor ve sizi bu kişiyle baş başa bırakmak istiyorum. BUGÜN KAVRAMLAR VE TASAVVURLAR BULANIKLAŞMIŞ Fransa’da “İslam: Batılılaşma ve Devrim Arasında Geleneğin Geleceği” (Islam: The Future of Tradition between Revolution and Westernization) isimli yeni bir kitap yayınladınız. Bu kitabın sizin Arap ve İslam medeniyetinin geleceğine ilişkin ilginizin bir semeresi olduğunu biliyoruz. Niçin şimdi böyle bir kitap çıkarma ihtiyacı hissettiniz? Kitabın hedefi, İslam hakkındaki birçok yanlış görüş ve düşünceye cevap vermekti. Özellikle de bir takım sertlik yanlıları ve teröristlerin İslam adına savaştıkları imajını verebilmek için selefilik, İslam, davet, tevhid ve cihad gibi kavramları sıkça kullandığı günümüzde bu daha fazla önem kazanmıştı. Bu kitabı yazmaktaki amacım, aşırılar tarafından kullanılan bu kelimelerin aslında gerçek anlamlarıyla uzaktan yakından ilgisinin kalmadığını göstermekti. Bu kelimelerin gerçek anlamını bulmaya yoğunlaştım yani kendimi İslam’ın gerçeğini ortaya koymaya adadım. İslam’ın özüne dönebilmek için ise İslam’ı bilmek gerekiyordu. Kitabımın birinci bölümü, İslam düşüncesini, tarihini ve bu tarih içerisinde meydana gelen olayları anlama çabasını içeriyor. Tevhid kelimesi başta olmak üzere İslam’ın bütün kavramları tek tek elden geçiriliyor ve okuyucunun kafasındaki yanlış algılar düzeltilmeye çalışılıyor. Ben İslam’ın Tanrısının diğer (Semavi) dinlerin Tanrı tasavvurundan çok farklı olduğunu ifade eden birçok makale okudum. Onlar, aslında İslam’ın da içinde bulunduğu bütün monoteist dinlerin Tanrısının aynı Tanrı olduğu gerçeğini kabule yanaşmıyorlar. Öncelikle Hıristiyanların, Müslümanların ya da Yahudilerin Tanrısının bir ve aynı Tanrılar olduğu gerçeğinin iyice anlaşılması gerekiyor. Bu gerçeği kabul etmemiz durumunda büyük bir aşama kaydetmiş ve İslam’ın aslında monoteist (tevhidi) dinler çizgisinin devamcısı olan bir din olduğu ve Peygamberinin de diğer dinleri olgunlaştırmak (tekemmül ettirmek) için gelmiş bir kişi olduğu gerçeğini anlamaya başlamış oluruz. ÇÖZÜM İÇTİHAD'IN AKTİFLEŞTİRİLMESİNDE Sonra ikinci aşamada, İslam’ın diğer monoteist dinlere yaptığı eklemelerle ilgili olumlu boyutlar ve İslam düşüncesinin içtihat sayesinde sorunların nasıl üstesinden geleceği gibi konular üzerinde durdum. İçtihad kapısının kapalı olduğunu söylemek büyük bir hatadır. Birçok kişi bu düşünceyi savunuyor olabilir ancak şunu söyleyebilirim ki İslam’ın tarih boyunca geriye gittiği tek dönem Osmanlı İmparatorluğu dönemidir. 18 ve 19. yüzyıllar itibariyle İslam dünyası büyük bir gerileme ve çöküş dönemi yaşamaya başladı. Niye? Çünkü Osmanlı İmparatorluğu aslında İslam’dan ziyade kendi saltanatını güçlendirmekle ilgiliydi. Bu yüzden İslam’ın mesajına ilişkin hedeflerini yitirdi, kurtuluş çabaları ise ancak Muhammed Abdulvehhab’la birlikte ortaya çıkmaya başladı. Ben Abdulvehhab’ın söylediklerinin harfiyyen alınması ve takip edilmesi gerektiğini söylüyor değilim. Ancak söylenmesi gereken şey, İslam tarihi içerisinde önemli bir iz bıraktığı ve kendi rengini verdiğidir. AFGANİ-ABDUH ÇİZGİSİ Ayrıca kitabımda Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Reşid Rıza ve Muhammed İkbal gibi içtihadı yeniden Müslümanların gündemine getiren ve İslam’ı fanatik bir din olarak değil de vasat bir din olarak ortaya koyan düşünürlerden bahsettim. Batılılar ise Müslümanları Batılılaşma ya da fanatizm çemberi içine sıkıştırıyorlar ve bu ikisinden birini tercih etmeye zorluyorlar. Hâlbuki Müslümanlar, Mustafa Kemal Atatürk’le İslam arasında bir tercihte bulunmak zorunda değiller. Bağnaz ve fanatik insanların İslam anlayışını gerçek İslam’mış gibi sunmak yanlıştır. Ne İslam’ın bir karikatürünü sunmaya çalışanların ne de Batılı olabilmek için İslami kimliklerini bütünüyle unutmaya çalışanların anlayışları arasında bir tercihte bulunmak zorunda değil insanlar. Bana göre tercih, halen çizgisini sürdürmekte olan ve daima ilericiliği savunmuş olan büyük ıslahat hareketinin temsilcileriyle diğerleri arasında olmalıdır. GERÇEK SELEFİLİK TERÖRİZM DEĞİL ISLAH VE YENİLENME ÇAĞRISIDIR -Siz, bazı sertlik yanlısı hareketlerin Selefilik, cihad, davet, içtihat gibi kavramları kendi tekellerine aldıklarını söylüyorsunuz. Peki, bu kavramları bu hareketlerin elinden nasıl kurtarabiliriz? Bizim yapmamız gereken bu kavramları tereddütsüz bir şekilde kullanmak. Ayrıca, bu gibi kavramların sertlik yanlıları tarafından kullanıldığı gerekçesini bir kenara bırakmamız lazım. Örneğin SSCB lideri Stalin bir katildi ve sosyalist olduğunu söylüyordu. Hitler de kan içiciydi ama aynı zamanda vatansever ve sosyalist olduğunu söylüyordu. Biz insanların terimleri/kavramları alarak bağlamı dışında kullanmalarına mani olamayız. Malumdur ki Stalin, Sosyalizm’in içerdiği anlam derinliğine sahip olmadığı gibi Hitler de vatansever falan değildi. Kelimelerin kullanılma yerleriyle ilgili bir durum bu. İslam’a geldiğimiz de ise bu insanlar selefilik kelimesini aldılar ve kendi amaçları doğrultusunda kullandılar. Hâlbuki bu kelime, kendisiyle ıslah kast olunan bir sözcüktür, ayrıca ilk kez Muhammed Abduh ve Cemaleddin Afgani tarafından kullanılmıştır. Bu kavram yeni bir kalkış noktası oluşturmak için Selef-i Salih’e dönüşü esas alan, Muhammed Abdulvehhab ve Şeyhulislam İbn-i Teymiye’nin düşüncelerinin veya metodunun uygulanması anlamına gelmekteydi. Abduh ve Afgani bu kelimeyi kullandıklarında terörist ya da sertlik yanlıları değillerdi. Dünyanın dört bir yanında saygı değer bir insan olarak bilinmekteydiler. Çağdaş dünyayla bütünleşmeyi hedef alan bir İslam anlayışını benimsemek istiyordu. Öyleyse gerçek selefilik Muhammed Abduh ve Reşid Rıza’nın öngördüğü ıslah ve Menar dergisinin zengin içeriğinde teşekkül etmiş ve daha sonra Muhammed İkbal, Abdurrahman Kevakibi, Cezayir’de Bin Badis, Fas’ta Allal el-Fasi, Malezya’da Mimoza’nın ortaya çıkmasına zemin hazırlamış bir düşünsel çizgiydi. Bu düşünürler, içtihaddan vazgeçmemişlerdi. SELEFİLİK DEĞİL HARİCİLİK Sertlik yanlılarının ve teröristlerin bugün selefilik kelimesini kullanıyor olmaları çok trajik bir olaydır. Bu da selefiliğin olumsuz bir anlam kazanmasına neden olmuştur. Ayrıca ben bu terimlerin bu tür insanların ellerinden kurtarılması gerektiğini düşünüyorum. Şayet selefiliği ve benzeri kelimeleri bugün el-Kaide’nin ellerine bırakırsak, yarın el-Kaideciler kullanıyor diye İslam kelimesini kullanmaktan bile çekinmemiz gerekebilir. Bugün, Selefiliğin Bin Ladin ya da el-Kaide anlamına gelmediğini söylemek önem arz etmektedir. Bu terimleri onların ellerinden almak gerekir. Selefilik çağdaş bir içtihat hareketidir. Selefilik İslam’ın maslahatıyla da örtüşmektedir. Aynı şey İslam hukukunda cihad kelimesiyle de ilgili olarak de geçerliliğini korumaktadır. Bütün Müslüman âlimlerin kabul ettiği, İslam hukukunda da geçtiği ve Kuran’da da zikredildiği şekliyle cihad, Müslümanların kendilerini saldırılara karşı korumalarıdır. Bu çağdaş hukukta kişinin kendine yönelik saldırılara karşı canını koruması olarak geçmektedir. Bir de büyük cihadla küçük cihad arasında da ayrım yapılmalıdır. Büyük cihad insanların kendi nefislerinin şerrine karşı mücadele etmeleridir. Ayrıca cihadın ilan edilmesinin de belirli şartları vardır. Nüfuz sahibi bir âlim ve Müslümanları temsil eden bir siyasi otorite tarafından ilan edilmiş olması gerekir. Yoksa kendisini cihat ilan etmeye yetkili gören herkes başkalarına savaş açamaz, cihad ilan edemez. El-Kaideciler ve Bin Ladin cihadın sözcük anlamını tahrif etmiştir. Bir de şunu görmek gerekir: Bu insanların yaptıkları İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmekte ve ‘Bakın İslam’ın gerçek yüzü bu’ demelerine yol açmaktadır. Örneğin Fransa’da yayınlanmakta olan kitaplara bir bakın, hepsi cihaddan ve cihatçılardan bahsetmektedir. Bu kişilerin gayr-ı Müslimlerden çok Müslümanları öldürmüş olduğu da bir gerçektir. Ayrıca cihad Müslüman olmayanları öldürmek de değildir. İslam Müslüman olsun ya da olmasın masum insanların öldürülmelerini meşru görmez. Bu aşamada o insanların İslam’la ilgisinin olmadığını göstermenin önemli olduğunu düşünüyorum. Ben onları neo-Hariciler olarak isimlendiriyorum. Gözü kapalı öldürme hususunda Haricilere benzemektedirler. Hz. Ali’yi şehid eden, çocukları ve kadınları katleden onlardır. Bunların İslam’la uzaktan yakından ilişkileri yoktur. Bunların İslam’la alakasının olmadığını gösterdiğimizde davranışlarımızda Batılı olmaya mecbur olmamamız gerektiği sonucuna ulaşırız. MODERNİSTLER AFGANİ VE ABDUH'UN TAKİPÇİLERİ DEĞİLLER Hâlbuki Fransa’da ortaya çıkan ve İslam’ı yeni bir okumaya tabi tutan Hammadi er-Rudeysi ve Abdulvehhab el-Mueddeb gibileri, kendilerine ‘Yeni İslam düşünürleri’ adını vermektedirler. Bana göre bu insanlar İslam’ı yıkmak için birbirleriyle yarışan düşünürlerdir. Bunlar sünnetten kurtulmaya ve Batılıları razı edecek bir İslam anlayışını kabul ettirmeye çalışıyorlar. Bana göre bu insanlar ‘Frenkleşmiş’ insanlardır. Bu tip insanlar da tehlike arz etmektedir çünkü bu tipler İslam’ı içerden yıkmaya çalışmaktadırlar. İSLAM BATI'YI İKNA ETMELİ ÇÜNKÜ TEK BİR "BATI" YOK Ben İslam’ın Batı’yı razı etmek zorunda olmadığını savunanlardanım. Bir tek Batı olmadığını da bilmemiz gerekiyor. Fransa var, Almanya var, İngiltere var, ABD var, bütün bunlar birbirinden farklı dünyalardır. Ben Almanya’ya gittiğimde Almanlarla uzaktan yakından alakamın olmadığını düşünüyorum. ABD’de olduğum zaman ise bu dünyaya ait olmadığımı düşünüyorum. Ancak Fas’a, Mısır’a, Suudi Arabistan’a ya da Lübnan’a gittiğimde arkadaşlarımın arasında olduğumu düşünüyorum ve kendimi iyi hissediyorum. Şayet Batı’yı biz ABD bayrağı altında olan her şey gibi görüyorsak Batı kavramını gözden geçirmenin zamanı gelmiş demektir. Batı medeniyeti farklı kompartımanlardan oluşmuş bir terkiptir. Fransız, İngiliz ve Germen medeniyetleri var. Bir defa biz aynı dili konuşmuyoruz, aynı inançlara sahip değiliz. Protestan’la Katolik arasındaki fark, İslam dünyasındaki Şiilikle Sünnilik arasındaki ayrılıklardan çok daha derindir. IRAK İŞGALİ BİR TRAJEDİ: HEM ŞİİLER HEM DE SÜNNİLER KİRLENDİ Paris Jeopolitik Gözlemleri Müdürü (Paris Geopolitical Observatory), ve İslam dünyasında özellikle de Irak’ta, Afganistan’da ve Filistin’de meydana gelen olaylarla ilgili biri olarak Amerikan güçlerine karşı ön saflarda çarpışan bir örgüt olması hasebiyle el-Kaide’nin konumuna ilişkin neler söylemek istersiniz? İşgale karşı savaşan bir örgüte ilişkin sarfettiğiniz ‘Kan içici, katil, terörist gibi yaftalamalar’ bir paradoks değil mi? Irak’ın kendine has bir durumu var. ABD’nin Irak’ı işgali büyük bir trajedidir çünkü bu işgal Irak’ı yıkıma uğratmıştır. Bu işgal aynı zamanda bugün eskisinden çok daha kötü koşullarda yaşamak zorunda kalan Irak halkı için de büyük bir felakettir çünkü durum bölgede istikrarın bozulmasıyla ilgilidir. Bu trajedi, İranlıların ülkedeki nüfuzunu yayarak krizden yararlanmasını sağlamıştır, bu da temiz olmayan bir nüfuzdur. Irak’ta ülkeyi Araplara karşı aralarında paylaşmış Amerikan-İran komplosu olduğunu görüyorum. Eski Şuubiyye yeniden uyanmaktadır. Bu eski Farisi-Şii komplosudur. Irak’taki Şii kartı da Araplara karşı verilen savaşın yürütülmesi için kullanılmaktadır. Ancak tüm bunlar el-Kaide taraftarlarının ve selefilerin, Şii Müslümanlara karşı işlediği katliamları ve suçları temize çıkarmaz. Masum sivilleri öldürmek, Şii camilerine bomba atmak, bunlar direniş olabilir mi? El-Kaide, Irak’ta Amerikan projesini hayata geçirmek için kurulmuş bir örgüttür. Iraklı sivillerin arasına bombalar yerleştirmek Amerikalıların Irak’ta daha uzun süreler kalabilmesi için gerekçe sunmaktadır. El-Kaide yüzünden bugün Irak’ta gerçek bir direnişten bahsedemiyoruz ki bu direnişi ilk önce Baas Partisi unsurları örgütlemiştir. Ben ABD’nin Irak’ı işgalinden bir kaç gün önce Iraklıların direniş için hazırlıklar yaptığını görmüştüm. Bu ülkede direnişin ilk nüvelerini İzzet ed-Duri başkanlığındaki birlikler oluşturmuştu. Afganistan’da ABD’nin başta Ruslara direniş göstermesi için aynı şahısları ve aynı düşünceleri taşıyan kişileri kullanmaya çalıştığını biliyoruz. Belirli bir sürede bu kişiler ABD’nin kontrolünden çıktılar. Jeopolitik açıdan bakıldığında ABD daima eski Sovyetler Birliği’ni ve şimdiki Rusya’yı kuşatmak istemiştir. Afganistan’ın Amerika’ya bunu gerçekleştirme gerekçesini sunduğuna inanıyorum. Çünkü bu ülke tam da doğalgaz geçiş noktaları ve dünyanın en büyük petrol rezervlerinin var olduğu bölgelerde bulunuyor. Amerikalılar bir gerekçeye ihtiyaç duyuyorlardı, teröristlerin bulunduğuna dair iddialar ise ona bu gerekçeyi verdi. İSLAM "ANLAM" TAŞIYAN TEK ÇÖZÜM YOLU Özellikle de medeniyetler çatışması ve diyaloğu tezlerinin çokça ortalıkta dolaştığı şu günlerde dinin toplumların uyanışında önemli bir rolü olduğu kabul ediliyor. Dinin sizce şu anki rolü nedir? Her dinin sosyal boyutu vardır. Bu söylediğim dinin siyasete önderlik etmesi gerektiği anlamına gelmez. Bu, siyasetin dini değerlerden etkilendiği anlamına gelir. Dini değerlerden yoksun olan toplumlar medeniyet değerlerinden de yoksun kalmış demektir. Kendisine yapılan eleştirileri bir kenara bırakırsak Başkan Nicolas Sarkozy, “Herhangi bir dini benimsememiş büyük bir medeniyet yoktur” diyor. Her ne kadar belirli bir dine sahip olmayan Çin Medeniyeti gibi bir medeniyet söz konusu olsa da medeniyetle din arasında köklü bir ilişki vardır. Ancak Çinlilerin bir inanca sahip olmadığını söyleyemeyiz. Biz, İran’dan Ren nehrine kadar uzanan tevhidi (monoteist) medeniyetlerin sahipleriyiz. Tarihimizde din daima var olmuştur. Yunan medeniyeti bile dini değerler üzerine inşa edilmişti. Birçok Tanrı’ya inanıyor olmalarına rağmen çok güçlü inançlara sahip insanlardı. Dinler geçmişte kalmış olgular değildir. Din, çöp sepetine atacağınız ya da tarihin derinliklerine gömeceğiniz bir olgu değildir. Din, insanı huzursuzluk ve endişe hissetmemesine yardımcı olan bir unsurdur. Her zamankinden daha çok dine ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Çünkü materyalizm tehdidi yanı başımızda, her şeyi araçlaştıran bir toplum tehdidiyle karşı karşıyayız. Belirli bir şirketten bir şey istediğimizde cevap, bilgisayarın bunu kabul etmediği ve bir sonuç vermediği şeklinde oluyor. İnsanlık onurumuzu yitirmek üzere olduğumuzu söylediğimde aslında çok da abartıda bulunmuş olmuyorum. Şayet biz insanlık onurunu korumak istiyorsak, dinlere sahip çıkmalıyız. Biz bunu Batı toplumlarında kaybettik. Bu nedenle, İslam bu dünyaya bir şeyler katabilir, çünkü ahlaki değerlere sahip çıkan ve onu korumak isteyen son dindir. Bu nedenle, bana göre medeniyetler arasındaki diyalog toplumların ve insanların birbirlerini tanımalarına hizmet etmesidir. Bence Papa, Suudi Arabistan Kralı’nı karşıladığında bunu anladı. Papa, bazı kardinallerin karşı çıkmasına rağmen diyaloğun dinler arasında çelişki olacağı anlamına gelmemesi gerektiğini belirterek, durumun dinlere ve medeniyetlere düşman baskı ve karşı çıkmalarla ilgili olduğunu ifade etmiştir. İSLAM BATI'YA KAYBETTİKLERİNİ VEREBİLİR; ÇÜNKÜ O TEK KURTULUŞ ÇARESİ! İslam’ın insanlığa bir şeyler ekleyebileceğini söylüyorsunuz, İslam sizce bu dünyaya ne verebilir? Öncelikle İslam, diğer dinlerle karşılaştırıldığında yeryüzündeki en genç dinlerden biri. Ayrıca en dinamik bir din, çünkü Batılıların kaybetmiş olduğu değerlere bizatihi sahip. Bireysel ve maddi değerler dünyasının girdabına girmiş olan Batı’da toplumsal dayanışma ruhu kaybolmuş, herkes kendi içine kapanmıştır. Orada tek bir egemen kültür var, bu da para, maddi başarı kültürüdür. Maneviyat bütünüyle kaybolmuş durumda. İnsanoğlu çöküşte. Her birimiz tüketim aracı haline geldik ve maneviyatı bütünüyle unuttuk. Böyle bir varlık, yok olmaya mahkûm, hayvani bir canlıya dönüşmüş demektir. İslam’ın Batı’ya ve tüm dünyaya sunacağı şey işte insanlık onurunu yitirmek üzere olan bu toplumlara insanlığını hatırlatmasıdır. Hatta bazı gayr-i Müslim olanlar bile İslam’ın güçlü olmasından endişe duymuyor tersine seviniyorlar. Bir başka deyişle İslam, bütün ahlâki değerlerini yitirmek üzere olan insanlığın yegâne kurtuluş çaresidir. İSLAM'IN OLDUĞU YERDE LAİKLİĞE İHTİYAÇ YOKTUR Kitabınızda İslam’ı tarif ederken onun din ve dünya olduğunu söylüyorsunuz. Siz dinlere böyle bakarak laiklik düşüncesini ihlal ettiğinizi düşünmüyor musunuz? Evet, doğru bunları söylüyorum. Çünkü bir defa laiklik, tarihsel olarak Fransızların icadıdır. Esaslı tarihsel verilere dayanmakta olup, Fransız Kralı’yla Papa arasındaki savaşı yansıtmaktadır. Fransa kralı sürekli olarak kendilerinin toprakları üzerinde egemen olduklarını söylüyorlardı. Sonra, Hıristiyanlık içerisinde Papa’nın belirli bir hiyerarşiyle yöneticiliğini yaptığı bir kilise vardı. Sonra Fransız devrimi geldi ve saltanatın korunup korunmaması gerektiği tartışıldı. O dönemde azınlıkta olan Cumhuriyetçi Parti, kendi varlığını ve gücünü kanıtlamak için dinle devletin birbirinden ayrılması gerektiğini savunan din karşıtı bir söylem geliştirdi. Saltanatla dayanışma içerisinde olan kiliseye karşı savaş açtılar. Bu çerçevede laiklik düşüncesi serpilmeye başladı. Bu bana göre tamamen Fransızlara ait bir düşünce. Ayrıca burada iki tür laiklik olduğunu savunan düşünceye de dikkat etmek gerekir. Bir anlayışa göre kiliseyle devletin birbirlerinden ayrılması yönündeki ilke, kiliseye sahip olmayan İslam’ı kapsamaz. Bu noktada Sünnilikle Şiilik tabiatıyla birbirinden farklılaşmaktadır. Sünni İslam’ın din adamları hiyerarşisi bulunmamaktaydı, halifeler bile din adamı olmaktan ziyade siyasetle meşgul olmuştu. İnsanların güvenliğini sağlamak, hilafeti korumak ve topraklara sahip çıkmakla sınırlıydı onların yaptığı. Başka bir şey yoktu. Laiklik, İslami faaliyetin gerçekleştiği alanlarda söz konusu değildi. Dikkati çeken bir başka husus da şudur: Fransız kültürü kendisini sürekli olarak evrensel bir düşünce olarak tasavvur etmiş ve kendisini dünyanın merkezine koymuştur. Fransa açısından iyi bir şey olduğunu düşündüğüm laiklik bütün dünya için yararlı olmayabilir. Bu laiklik kelimesi öyle bir kelimedir ki, bırakın Arapça’ya tercümesini, Almanca ve İngilizce’ye bile tercüme edilememektedir. Bence çeviriye uygun olmayan bir kelime evrensel olamaz. Fransa yolunu çok önceleri seçmiştir, ama bu, hiçbir zaman dinin Fransa’da bile bir rolünün olmayacağı anlamına gelmez. Ben burada dine düşmanlık anlamına gelen başka bir tür laikliği savunuyor değilim. Ayrıca din karşıtlığı, laikliğin ikinci anlamıdır. Kendilerinin laik olduğunu söyleyen insanların önemli bir bölümü, dinlerden nefret etmektedir. Örneğin gazetelerde dince kutsal sayılan kimselerle ilgili karikatür yayınlayanlar aslında dinle devleti birbirinden ayırmaya çalışan insanlar değil, dini yıkmaya çalışan insanlardır. Özetle, Fransa’da geçerli olan laiklik, Fransa dışında zorunlu olarak geçerli olacak diye bir şey yoktur. Herhalükarda sorun çözülmemiş olarak kalmaktadır. "İSLAM DİN VE DÜNYADIR" KUR'AN'DAN BUNU ÖĞRENDİM Benim Kur’an’dan öğrendiğime göre İslam din ve dünyadır. Belki bu ilke başka dinlere de uygulanabilir, çünkü Katoliklik ve Protestanlık gibi toplumsal işlere karışmayan bir din ölmektedir. İnsanlar artık inanmıyor çünkü dinin dünyadan ayrılmasını savunuyorlar.
-
ADD'yi Pentagon kurdurtmuş!
Ulusalci ismini almis vatan hainleri , ülkeyi bölmek ve Türkiyeyi kücültmek icin ellerinden geleni yaptilar ... Kriz pesine düstler ... Bunu görmek icin iddianameye gerek bile yok ... ADD dahil diger ulusalci hainler milletin %47sini düsman ilan ettiler ... Yani Türkiyeyi iki birbirine düsman gruplara böldüler ... Siz hala iddialardan bahs ediyorsunuz ... Ne iddiasi? Hepimizin gözün önünde bunlar oldu ... Ordu göreve , darbe cagrilari iffetsiz ve izzetsiz dile getirildi ... Türkiyeyi bir askeri garnizon haline getirmek istediler ... Bunu görmek icin iddianame degil , son yilin günlük gazetelerine göz atmak yeter ...
-
ADD'yi Pentagon kurdurtmuş!
Evet bu genel anlamda dogru gibi gözükse de , arada önemli farklar var ... "iki iddianin" sahiblerin tek ortak özelligi "eski" olma durumlaridir ... Biri "eski kumarhaneci Sami Hostan" biri de "eski Jandarma Genel Komutani Tuggenaeral Veli Kücük" ... Bunlar sizin icin inandiricilik acisindan ayni mi ? "Eski kumarhaneci bir telefon görüsmesinde "Agar Tayibden 60milyon aldigini" söyledigi kayda girip Ergenekon iddianamesinde geciyor ... Bu lafla neyi kast ettigini bilgisi olan ciksin söylesin ... 60Milyon öyle yatak altinda tutulacak para degil ... Neyse , cok önemsemiyorum. Gelisi güzel bir laf ... Ama digeri ise farkli. "Eski Jandarma genel Komutani Tuggenaeral Veli Kücükün" herhangi bir yerde gelisi güzel bir laf etmesi konu degil, bir analiz ya da rapor sözkonusu ... Bunlari bir tutmak mümkün degil ... Bunu nasil yaparsiniz? Hayret ... "Eski Jandarma genel Komutani Tuggenaeral Veli kücük" ivir zivirlarla ,yaptigi mesaiyi dikkate alirsak, zaman harcayacak bir tip degil. Raporu ciddiye almis ki "cantasindan cikti" ... Bence sorulmasi gereken : Bu raporu kim kaleme aldi Bu rapor kime verildi Raporun istinadi ve amaci neydi Veli Kücük acaba bu konuda ne dedi. Ergenekon ve neocon baglantisi yavas yavas ortaya cikiyor ... Acaba Veli Kücük de , süphelenip böyle bir raporun hazirlanmasini yoksa nasil bu evrak eline gecti? Yillardan beri icimizdekileri kullanarak bu ülke bir ic catismanin icine sürüklenmek istendi diyor rapor ... ADD de bu ülkeyi germek icin gecekten elinden geleni yapti ... Bunlari yan yana koydugunuzda ,bu raporu biriilerin hayal gücünün eseri oldugunu inanmak imkansiz ...
-
ADD'yi Pentagon kurdurtmuş!
Nasil olacak bu? Veli Kücükün cantasindan cikan bir evrak konusuyoruz,ki bu rapor yayinlanacakdi diye bir olgu da yok. Yani savcilik arama yapmasaydi , bu evrak da iddianamme vesilesi ile yayinlanmazdi. "Gülen hareketini ve AKP'yi Pentagon kurdurtttu" seklindeki iddia kime ait? Bence bir ulusal yalandan ibaret. Ikisini de kurdurmak gibi bir ihtimali neden aklinizdan gecirmiyorsunuz ki? AKP ile Gülen arasindaki "bag" sizin iddianiz icin bir delil olmaz. Kaldi ki , tekrarlayip duruyorum , bir islamcidan cikmadi bu evrak , ne AKPli birinin , ne de Gülen harekatine mensub birinden bu iddia gelmiyor. Aradaki fark da bu ! Ne kurnazligi? Kurnazligi sizler yapiyorsunuz. Veli Kücük´de bulunan analizle , "bizim" ne gibi bir alakamiz olabilir. Yani arkadas anlamiyor : ADDyi Pentagon kurdurtdu iddiasinin kaynagi Veli Kücük. Onu babalar gibi savunanlara duyrulur. Bundan zavalli komplo teorileri üretenlere ne denmeli?
-
ADD'yi Pentagon kurdurtmuş!
Cok zor da olsa imkansiz degil ... Faili mechul, yani toplumu sarsan cinayetlerde baya bir azalma var ... Katiller artik eskisi gibi korunamiyorlar ... Burda siyasi iradeyi görmemek mümkün degil ...
-
AKP'ye KAPATMA YOK!
Onu iyi dedin ... baksana hala daha,yalan oldugu tespit edilmis , Hasim degil de Hüseyin miydi neydi isimli bir zat oldugu ortaya cikmis, böyle anlamsız iddialar ortaya atilabiliyor ... Aydinlik dergisi ismini degistirmesi lazim ... "Karanlik dergisi" uygundur bence ... Nerden beslendikleri belli degil , kime calistiklari da belli degil ....
-
ADD'yi Pentagon kurdurtmuş!
Bir dipnottan ibaret görüyorum ... Nazilerin de buna benzer inanislari var ... Bugün "iyi ki Ergenekon var" demek ile "Iyi ki A.Cati var" arasinda cok büyük fark var. A.Catli üzerine yikilanlar mahkemeye sunulan bir iddianamede yer almadi,dediginiz gibi medyada. Arada bir fark oldugunu kabul edersiniz herhalde.
-
ADD'yi Pentagon kurdurtmuş!
Elbette ... iddia iddiadir ... onun icin sizin ögrenmeniz gerken "kurdurtmus" kelimesi bir iddianin varligini dile getirir. Benim yaptigim bu analizi benimseyip , yanina bir takim garnitür koymamdan ibaretdi ... Yani Veli Kücükden elde edilen rapor iddianame degil ... Adi üzerinde bir rapor,analizdir .... Ulusalci,atatürkcü,laikci birin cantasindan cikti ... Bu kisi de herhangi bir kisi degil. Jitemi kuran bir tuggeneralin cantasindan ... Bu ciddiye alinmiyacaksa , neyi ciddiye alalim? Burda bulunan "her sey hayal" diyenleri ,mesela sizi mi? Bir sey daha ögrenmeniz gerekir. Bu raporun varligi kesin ve iddianameye girmis ... Yani iddianame böyle bir raporun varligini iddia etmiyor,kesin var diyor ... Raporun icerigi dgru oldugunu da iddia etmiyor. Yoksa böyle bir sey mi okudunuz Dogru mu degil mi sorusu önemli. Dogru olabilir , olmayabilir havasi yersiz. ADD son yillarda baya etkindi ... Es gecilecek bir rapor degil Veli Kücükün cantasindan cikan rapor ...
-
ADD'yi Pentagon kurdurtmuş!
Hayal degil , iddianameden alinan bilgiler bunlar ... Gerci sizinkilerden bazilari iddianamenin varligina bile hayal diyor ya ... Yok babo ... öyle degil ... Mumcunun zaten PKK ve arkasindakilerin(kimse artik) pesindeydi , ortadan onun icin kaldirildi ... Yani bir kurban verelim meselesi degil. Nasil böyle bir sey cikartiyorsunuz hayret ... Problem olmus olani ortadan kaldirip müslümanlari sucladilar. Dogru mu degil mi? Son yillarin mansetlerini , "Tehlikenin farkindamisiniz" kampanyasini unutmak mümkün degil. Tabi sadece mesele örtbas etmek degil , zaten binlerce "faili mechul" var, düsman olarak gördügü kisilere bununla da saldirmak ... Bunu anlamak cok mu zor geliyor ... Anlamak yerine kabullenmek belki daha dogru ...
-
ADD'yi Pentagon kurdurtmuş!
... ama hic de ihtimal disi gelmiyor. Pentagon kaynakli hemen sizi itelemesin ... Pentagon neconlarin elinde , en hizli neoconcu , neydi su yahudinin ismi ... Hani Erdogan ve AKPyi "islam fasistleri" ilan etmisti , Rubin bir ara brifingler de veriyordu askerlere ... Iste Pentagon kaynakli necon patentli bir "ulusal proje" ile karsi karsiyayiz ... Baksana su hadiseye , milli,manevi her degere sanki tek sahibi gibi sahiblenip bunu kullanan ve bu degerleri kullanip toplumu dinci,seriatci diye bölmekmis amaclari. Saflari sIk tutmak icin ara sira kendi bünyesinde temizlik yapiyorlar,mesela Hablemitoglu gibi ... Bu cinayetlerle basindaki isbirlikcilerin eliyle koro halinde müslümanlar suclulaniyordu. On yil evel polisi de parmaklarinda oyanatiyorlardi. Benim hatirladigim en az üc defa "Mumcunun seriatci katilleri yakalandi" diye bangir bangir yayin yapmalari. Ondan sonra "inanlarin acimasizligindan" dem vur 70milyon Türkiye önünde .... Resmen komedi gibi gelse de , aslinda cok pis bir oyun gelmissiz , fark edeneler hem az , hem de zayifdi ... Bu durum degisti bir nebze ... Pisliklikler tek tek ortaya cikiyor ... Baksana PKKyi da Ergeneoconcular kurdurmus ... Neyse bu da baska bir konu
-
AKP'ye KAPATMA YOK!
Tabi ki ... Farkina vardiklar icin zaten böyle "titiz" bir karar cikti ... Ama yine de umutluyum ... Ergenekonda sonuna kadar gidilirse yine basari elde edilebilir ... Yeter ki üstü örtülmesin ... Ergenekonun üstü örtülmezse , o vakit gecmis darbelerle hesaplasma imkani dogabilir ...
-
Laiklik kaç para eder?
Peki bunu kim yaptı? Bunu kim yapti belli ... Burda da sürekli müslüman olmayanlar islamin kendi inanclarina göre sekillendirmek istiyorlar. Yok sizin bildiginiz gibi degil bizim dedigimiz gibidir Islam dini diyorlar ... Sonra da görüldügü gibi laiklikden dem vururlar ...