Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Istanbulian

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    192
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Istanbulian tarafından postalanan herşey

  1. Saibeli secimler CHPnin tescilli markasi ... 1946da CHPnin icad ettigi "acik oy , gizli sayim" esasi hala,CHPlilerin haricinde,hafizalarda. Ayni zihniyet 1995 secimlerinde de bizzat gördüm. Tiivilerde "deste deste oy pusulari göstererek" zamanin Refah partisini suclamislardi. Tabi ki "fos cikti" bu CHP zihniyetin senaryosu,cünkü oy sandigindan oy pusululari matbadan gibi cikamayacagini akil edememislerdi. 1946,1995 ve 2009 ... "Dava" icin her türlü sahtekarligi mesru gören,buyurgan,totalitär CHP ve türevi ergenekon zihniyeti ayni, hic degismedi.Herkesin kendisi gibi olmasi gerektigine inanmis,farkli olan kerkesi düsman bellemis ... İzmit'te 'yakılan oylar' CHP'nin senaryosu çıktı Star TV'de Uğur Dündar'ın programına katılarak, ?AK Partililer bana 100 TL verip CHP oylarını yaktırdı? diyen İzmitli pazarcı Yüksel Metin Akçay, CHP adayı Fikret Toker'in 3 bin TL'lik vaadi üzerine bu yalanı söylediğini itiraf etti. Yüksel Metin Akçay, vaat edilen 3 bin yerine 50 lira alınca tüm gerçeği polise anlattı. -http://yenisafak.com.tr/Gundem/?t=04.04.2009&c=1&i=178916-
  2. Elbette kinanacak,lanetlenecek bir hadise ... Bir canliyi diri diri yakmak icin insan iyice sapitmis olmasi gerekir. Hangi dine,vicdana sigar ... DTPli aday oldugundan mi,degil mi bilemem. Ama tahminim kesin baglantilidir. Iki katil ruhlu insan,soygun icin kafasina bir tane demir indirir,öldürür soyar ... Ama onu baglayip,"örgüt sistemiyle",sonra gözünün icine baka baka diri diri yakmak basit bir soygun olmadigini gösterir bence. Hadise bana misyoner cinayetini hatirlatti. Orda da cok vahsi bir yöntem kullanildi. "Adi suc olaylar" degil bunlar ... Gazete basliklari da bu "yorumu"destekliyor. O basliklarin kürtlere bir mesaj oldugu da cok acik. Kürtlerin bunu bu sekilde algilayacagini manset atan gazeteciler de biliyor ...
  3. Evet bazen söylenecek bir sey bulunmasi cok zor ... Sahi sen bu konuda ne diyorsun?
  4. Istanbulian

    işte deniz feneri

    **************** 'Biat medyası'ndan son haberler 'Biat medyası' biz oluyoruz, ancak bu adla andıkları gazetelerde konuya hiç bulaşmayan yazarlar, ya da Aydın Doğan'a hak veren yazılar var; buna karşılık kendilerinin 'yansız ve tarafsız medya' olduğu iddiasını seslendiren Aydın Bey'in gazetelerine tek seslilik hakim... Yalnız gazeteleri mi? Grupta çalışanların etkili olduğu bütün örgütler Başbakan ile medya patronu arasındaki kavgada yerlerini almış bulunuyorlar. Tabii, patronlarının yanında... Biraz ayıp olmuyor mu? Okur dediğiniz kitle bu kadar kolay kandırılır insanlardan mı oluşuyor sanıyorsunuz? Dünkü gazeteler kavganın borsaya yansımasını “Bir günde 1 Hilton kaybetti” başlığıyla sundular. Hürriyet de bu kayıp yüzünden Başbakan Erdoğan'ı suçladı. Borsada kayba sebep olmak suçmuş çünkü. Bu iddiayı içeren bir dosyanın aylardan beri Sermaye Piyasası Kurulu'nda (SPK) masadan masaya devrolduğunu işitiyorum. Konunun kendisi odağında hatırlanmasından hareketle, Başbakan Erdoğan, o suç dosyasını kamuoyuyla paylaşsa iyi olacak. Biraz kavganın gelişi ve Başbakan Erdoğan'ın üslubundan, kıyametin Hilton arazisine rezidans dikme çabasından koptuğu bir kanaat olarak yerleşti. Savunmasını yaparken Mehmet Ali Birand'a itiraf ettiği gibi, Aydın Doğan bu arzusunun gerçekleşmesini çok istiyor. Kim istemez ki? Hilton'u özelleştirme ihalesinden 255 milyon dolara satın aldı Aydın Bey'in şirketi; rezidans yapımına imkân sağlayacak imar değişikliğiyle birdenbire en az üç milyar dolarlık bir büyük projeye dönüşecek aynı arazi... Deniz Feneri'nde Alman savcının zorlamayla iddianamesine koyduğu 'kayıp para'nın kaç bin katı oluyor 3 milyar dolar, hesap edebilir misiniz? Elbette tatlı bir kâr, hoş bir para. Taş taşıyıp da kol yorulmadan kazanıldığı için ayrı bir keyif de vereceğine emin olabilirsiniz... Geçmişte bu yolla az zengin olunmadı bu ülkede. Merter'de yol kenarındaki bir araziyi küçük bir imar değişikliği hamlesi sonrasında Migros'a hayli kârlı bir fiyata satmıştı Aydın Bey. Bedrettin Dalan'ın belediye başkanlığı döneminde... Şaban Dişli'nin adının karıştığı olay da böyle bir şey miydi? “Bu durumda, kendini savunurken neden geçmişteki Merter arsası konusunu gündeme taşımadı Şaban Bey?” mı dediniz? O kadar yakın olduğu Doğan Grubu'nun kendisini bir çırpıda harcamasından duyduğu şaşkınlık Şaban Bey'in basiretini bağlamış olmalı. Hilton arazisi elbette önemli, Aydın Bey'in savunmasından da bunu öğrendik, ancak bütün ittifaklarını yerle bir edecek değerde gibi görünmüyor benim gözüme. “Hilton orada nasıl olsa duruyor, bugün olmazsa yarın” diye düşünür akıllı patron... Hele cebinde nereye harcayacağını bilemediği 2 milyar dolar varsa... Aydın Doğan gibi... Sanki bu duruma gelişte daha farklı hisler rol oynamışa benziyor. Birilerine söz vermiş de yerine getirememiş gibi bir his... Hakkında ne düşündüklerini önemsediği birilerinin gözünden düşmeye bir itiraz, isyan, başkaldırı gibi... Başıma belâ açılacağını bildiğimde öyle huzursuz olurum ben. Bu yılın Mart ayında Aydın Doğan'ın Başbakan Tayyip Erdoğan'a bir mektup yazdığını gündeme taşımıştım, hatırlayacaksınız. Merakım, kapatma davasının hemen öncesinde gönderilen mektupta ne yazıldığıydı. Sonra, haziran ayı içerisinde, mektubun yarı içeriğini öğreniverdik: Meğer Petrol Ofisi'nde (PO) ortaklık kurduğu Avusturyalı OMV şirketinin en tepe yöneticisi, Avrupalı işadamları grubuyla beraber Başbakan Erdoğan'la görüşmüş ve “Bize Mersin'de petrol rafinerisi açma izni neden vermiyorsunuz?” diye sormuş... Aydın Bey, mektubunda, Başbakan Erdoğan'ın Avusturyalı ortağı OMV'nin yöneticisi Wolfgang J. Ruttenstorfer'a söylediklerinden hareketle kendi görüşlerini aktarmış... Bu olay sanki Hilton'dan daha önemli... Aydın Bey, Birand karşısında savunmasını yaparken de esas bu konuyu dert ediniyormuş gibi geldi bana. OMV Avusturya merkezli bir şirket; Almanlar'la da bağları var. Enerji konusuyla ilgili. Aydın Doğan'ın yüzde 50'sini 530 milyon dolara satın aldığı PO hisselerinin sadece yüzde 34'ünü, kısa süre sonra, OMV'ye neredeyse 1 milyar Euro'ya sattığı biliniyor. Şirketin hissedarları Wolgang Bey'in kellesini isteyip duruyorlar hisse alım fiyatının yüksekliği yüzünden... Ne desin adam, “Bu paraya bir de rafineri izni koparılacaktı” mı? Aydın Bey Avusturyalı ortağına böyle bir söz vermemiştir herhalde... İster versin ve yerine getiremesin, ister vermesin ve rafineri kurma izni koparamasın, bu durumun Avusturya-Almanya iş dünyasında imajını zedelediğini düşünü-yor olabilir Aydın Bey... Her taşın altından Almanya çıkıyor, değil mi? Almanya bağlantısı önemli...
  5. Istanbulian

    işte deniz feneri

    Hürriyet kaşınıyor. Erdoğan da kaşıyacak gibi. Erdoğan bir hafta sonraya randevu verdi, Doğan ‘Hemen şimdi’ dedi.. Savaş baltaları bundan sonra kınına girer mi bilmem. O zaman bu savaş ne zaman ve nasıl biter? Doğan batarsa, varisi kim olur? Sıra Koç’a gelir mi? Hürriyet gazetesi Simavi’lere uğur getirmedi. Milliyet de Karacan’lara.. Bakalım Doğan’a getirecek mi? Sanki Erdoğan, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” der gibi, bazılarına aba altından sopa gösteriyor.. Doğan’ın acelesi var ve öfkeli.. Bir de yalnız adam.. Bana sorarsanız madem silahlar çekildi, taraflar tetiği çekmeden silahlarını indirmeyecek.. Doğan bu savaşı kazanabilir mi? Bana göre şansı sıfır.. Bir darbe bile Doğan’ı kurtaramaz.. Birilerinin “durumdan vazife çıkartacağı”ndan kuşku yok! Doğan’ı silmek isteyenler için fırsat doğdu.. Öte yandan bu işi iktidarı köşeye sıkıştırmak için fırsat bilenler de olacak.. Hürriyet’in Erdoğan’la ilgili iddiaları gayri ciddi. Saptırmalarla dolu.. Acemice.. “Yazmayalım mı?” diye başlık atmış! “Yaz, ama yalan yazma! Saptırma! Okurunu akılsız yerine koyma!” Şecaat arz ederken sirkatin söylemek işte böyle bir şey olsa gerek.. Ama Erdoğan’ın, Doğan’la ilgili iddiaları ciddi, can alıcı.. Erdoğan teftiş kurullarını harekete geçirecek ve ellerindeki dosyaları savcılıklara gönderecek olursa Aydın Doğan’ın işi zor! Belge diye sunduğu, iddianamenin kapak sayfası. İçinden alıntıladığı satırların üzerinde oynanmış. “Başbakanlığa” kelimesi “Başbakan”a olmuş mesela! Ortada bir iftira var! Kaldı ki, iddianamede yer alan ifade, mahkeme tarafından ciddiye alınmayan bir sanığın “itirafları” arasında yer alıyor.. Sözkonusu “itiraf” ise, savcı tarafından suçunun cezasını hafifletme açısından yapılan bir teklif üzerine söylenen sözlerden ibaret! Şimdi AK Parti hükümetinin, partiye yakın bürokratların ve belediyelerin yeni saldırılara hazır olması gerekir.. Bu hesaplaşma burada bitmeyecek.. Birtakım kasetler, ses kayıtları, itiraflar arkası arkasına gelecek. Karı-kız ilişkileri, çıkar ilişkileri.. Ramazan’da başımıza bir de böyle bir iş çıktı.. Bu tartışma Ergenekon davasını bile gölgede bıraktı.. Başbakan, Doğan’a bir hafta süre verdi. Doğan da “Ne söyleyeceksen hadi şimdi söyle” diye cevap verdi.. Başbakan bu ara her hafta İstanbul’a gelecek.. Bu gidişle Doğan Medianın iddialarına cevap verecek.. Ama asıl hesaplaşma iki aktörün birbirleri ile söz düelloları ile sınırlı kalmayacak, hem Doğan’la ilgili iddialar idari ve hukuki takibe alınacak, hem de Doğan kendi ajandasındaki Erdoğan ve AK Partililerle ilgili tüm belge ve bilgileri yayına sokacak. Yani bu bir zamanlar manşetlerine taşıdıkları “Topyekun savaş” gibi bir şey.. Doğan’ın bir sürü yumuşak karnı var. En hassas noktası ise, petrol kaçakçılığı ile ilgili iddialar. Tabii o kapıyı açtığınız zaman arkasında bir sürü tanınmış sima görürsünüz.. Orada herkes var.. Sağ, Sol, Alevi, Sünni, Liberal, Milliyetçi, Muhafazakâr, hemen herkes! Bu işin asıl bam teli orası. Oraya varmadan bütün hesaplaşmalar eksik kalır.. Öteden beri bu işleri takip edenler, hep sıranın ne zaman Aydın Doğan’a geleceğini sorar dururdu.. Demek gün bugünmüş. Daha doğrusu Doğan bunu kendisi istedi.. Şimdi merak edilen konu Doğan’ın ne kadar direnebileceği.. Ve bu işin ucunun Koç’a uzanıp uzanmayacağı.. Önümüzdeki günler içinde bu işin rengi belli olacak.. Daha ilk günden Doğan kanadı ağır bir yara aldı.. Kamuoyunda inandırıcı bulunmadı.. İlk saldıran taraf kendisi oldu ve haksız bir çıkış yaptı.. Erdoğan da bunu fırsat bildi.. Erdoğan bu noktadan geri adım atar mı? Bana göre zor.. Geri adım atarsa biter.. Madem böyle bir yola girdi, sonunu getirmeli.. Bugünlerde Almanya’dan da bir açıklama gelebilir.. Dahası Aydın Doğan’ın Avrupa’daki mal varlığı da yeni bir soruşturmanın konusu olabilir. Bu uzak bir ihtimal değil.. Doğan’ın derin müttefikleri bakalım bu süreçte nasıl bir yol izleyecekler? Selâm ve dua ile..
  6. Sn. H.Aytac ... size söylesem ki din ile devleti birbirinden ayirmak teknik olarak mümkün degil , ne dersiniz? Bir sey söylemeden bir izah edeyim ... Kabul edersiniz ki devlet de , din de somut degil soyut seylerdir ... Yani bir kilo,metre devlet ya da din ölcmek mümkün degil. Devlet bizim icin mesela TBMM ve onun icra organlaridir,adliye,polis vs gibi seyler de devlet ama bunlardan kast bina ve yapilar degil ... Bundan kast devlet isleriyle görevli insanlardir. Memur ya da secilmis ... Din icin de aynisi gecerli. Cami bir bina , dinin kendisi degil. Bir Ilmihal,Kuran vs kitapdir ... Ne zaman insan buna inanir , uyar o vakit din müssahas olur ... Din ile devleti birbirinden ayrilmasi ancak dini (tasiyanlilari) devlete aygitina girisi engellemekle olabilir. Haliyle dine samimi bir sekilde inanlarin devlet memuru olma istemini laikci zihniyet "sizma" olarak görür. Sizma düsman devletler arasinda casuslarin faaliyetlerine denilir. Laikci zihniyet müslümanlari düsman olarak gördügü ayan beyan ortada. Onun icin insan laikci olabilir,ama ayni zamanda müslüman olamaz. Vallahi kilise ne anlamda kullanildigini bilmiyorsunuz ... (Sadece) Bina saniyorsunuz hala kiliseyi ... Temeli beni ilgilendirmiyor. Bugünkü tutumu ,tarzi,söylemleri beni ilgilendirir. Ancak tarihi cikis noktasini bilmek yararli. Bilhassa savunanlar icinde , ama bunu takan yok ... Laikligin ilk tercümesi (laiklik türkce bir kavram olmadigini hatirlatayim) "ladini" olmustur. Aslen laik ruhban olmayan anlamina gelir. Asker örnegini versem , laikin karsiligi "sivil"dir ... Elbette katki sözkonusu degil ve olmamasi da lazim. Ama nedense bizim laikciler katkida bulunmaya bayilir : Yok ibadetler,namaz Türkce olsun, Yok basörtüsü olmasin , Evet 28.Subat Ergenekoncu Aygüne göre 250.000.000.000 Usd patladi ... Laikci hirsizlar hala el üstünde tutuluyor ve laikci vatan hainleri hala muteber insan muamelesi görüyor ... Fuhusu önlemek icin ahlaki yapilanma gerekiyor. Laikci ahlak genelevlerini zaruret olarak görür.Ayrica laikcilerin istedikleri kadar es sahibi oluyorlar ... Her hafta degistiryorlar ve bunu tiviler bangir bangir reklamini yapiyorlar ... Diger reklamlarda da kadini,vucudunu teshir edip , mal satmaya calisiyorlar ... Yani kadinlarin bir kismi soyut satiyor digerini de somut satiyor laikci zihniyet.
  7. Güleyim mi , aglayayim mi ... Irkcilik , irk ile ilgili bir seydir. Soy ile ilgilidir ... Kisinin buna herhangi bir katskisi yoktur. Onun icin müslüman olmak farkli bir irka mensub olmak anlamina gelmiyor. Üstünlük imandan gelir. Imanlilar arasinda üstünlük takva iledir ... Kaldi ki irkciligi tarihde ilk ret eden "akim" Islamdir ... Irkcilgi kesin bir dil ile yasaklayan bir dini , irkcilikla suclamak tarihi bilgiden ne kadar yoksun oldugunu gösterir ... Var mi bir ayet ve veya bir hadis "Bir Türk dünyaya bedel", "Kudret damarlarindaki kanda mevcutdur" gibi ? Bazen yazilanlarin safligi beni gercekten sasirtiyor ...
  8. Anliyorum ... Her cümleye cevap verilirse,bu sefer problemli sorular atlanilmasi zorlasiyor ... Olmadigi yazdigin cümleden bile anlasilabilirken,yine de "tekelinde olma" suclamasi havada kaliyor. Farkinda degil misin? Valla alninda yazmadigina göre nasil söyleyim. Mantikli olsan daha kolay olur senin icin ... Iki evet elimizde "dinimetre" hatta "dinikantar" var ... Ölcme aleti,kantar Kuran ve Hadislerdir ... Sizin getirmenizde ama bir sakinca görmüyorsun ... Ayrica kim Islam , kimin olmadigi hususun baya somut dayanaklari var ... Diyanetin fetva kurulu uzaylilar icin mi toplaniyor? Fetva verenler devlet memuru degil mi? Ehhh? Yasaklandi mi? Yasaklama söyle durun , vergileri artirilmasi bile laiklige aykiri olurken , devlet yillarca ve halen kendi eliyle icki,sigara üretip milleti zehirlemesini bildi ve bunu (ickiyi) laik yasam tarzin geregi olarak bile propagandasini yapabildi. Laikcilik tarafsiz,herkese esit mesafede degil , tam tersi taraf ve islam düsmanligi olarak görülüyor ... Biz münafik diyoruz , siz takkiyeci , isbirlikci vs. Aradaki fark nedir? Cok basit ; sen acikca küfre düsmüs,yani dinden cikacak sözleri savunan kisileri bizim müslüman olarak kabul etmemizi istemen bir dayatmadir. Sen birinin her seyi söyleme hakkina sahip kilarken , müslümanlara bunu red etme hakki ve hürriyetini tanimiyorsun ... Bunun laiklikle alakasi yok , ama laikcilikle alakasi var ... Laikci zihniyet iste bu. Kendi tarif eder , baskasini tarif eder , tarif edilen bunu red etme hakkina sahip degil ... Atatürkcülük ve laikcilik icin ama gecerli degil sanirim ...
  9. Istanbulian

    işte deniz feneri

    Bikilmaz tabi ... Akılsızı oynamak zaman zaman laikci insanin isine geliyor ... Öyle ya , Ergenekon var mi yok mu süphelere düsenler , bunu iman meselesi yapanlar , elbette bu deniz feneri konusunda da bunu iman meselesi yapacaklar ... Hehehehe ... Daha dün Érgenekon konusunda "fotograflar hic bir sey ispatlamazken", onlarca kisinin ifadeleri,verdikleri detayli ve sok eden bilgiler laikci taifasini etkilemezken, deniz fenerinde Erdogan ismi parantez icinde gecdiginde muteber olur ... Öyle bizim laikci deformistler ... Yalana yapisir , gercekler isine gelmez ... Ahmet Kekeç / Star Doğan görünümlü Şahin Önce, ‘Yazar efendi, şu konuyu ne zaman yazacaksın? Dişli olayına ne zaman gireceksin’ diyen ağzı bozuk ***** takımına bir çift söz söylemek istiyorum: Hırsızın dinlisi dinsizi olmaz tosunum. Hırsız hırsızdır. Bizim hırsız, sizin hırsız da olmaz. Hırsız Deniz Feneri Derneği’ne de sızabilir, Atatürkçü Düşünce Derneği’ne de... Din ve merhamet duygularını da sömürebilir, vatan duygularına da... Sonuç değişmez. Hırsızdır. Suistimal yapan da ‘Dişli’ de olsa, ‘Dişsiz’ de olsa suçludur. Doğan görünümlü de olsa suçludur, Şahin görünümlü olsa da suçludur. Dolayısıyla, Deniz Feneri Derneği’ndeki hırsızlar da tez elden ayıklanıp en ağır cezaya çarptırılmalıdır. İster Başbakan’ın tanıdığı olsunlar, ister Ahmet Hakan’ın eski arkadaşları... Bu kadar basit... Bu kadar basit bir şeyi neden mi yazmıyorum? Bu kadar basit bir şeyi neden yazayım? Bugüne kadar bu köşede mahkemece onanmamış hangi ‘yolsuzluk’ haberini okudunuz? Kime sataşıldığını, kimin parasıyla puluyla uğraşıldığını, kimin düşünce ve yaşam tercihinin sorgulandığını gördünüz? İşte Aydın Doğan’ın müesseseleri yazıp duruyor. Deniz Feneri Derneği’nde yolsuzluk yapılmış. E, yapıldıysa, konu Alman adli makamlarına intikal etmiş, ince bir biçimde soruşturuluyor... Daha ne? Üstelik, yeni bir olay da değil. El değiştirmeden önceki Kanal Türk’ün izleyicileri, Deniz Feneri Derneği olayının yeni olmadığını, bir yıldır Almanya’da bu meselenin konuşulduğunu bileceklerdir. Kanal Türk’ün bir sene önceden duyduğu ve duyurduğu bir olayı, Türkiye’nin en büyük ‘medya grubu’ yeni mi haber aldı? Bu ne aymazlık! Bu ne genişlik! Hatta, bu ne sünepelik! Davut Dişli, siyasi nüfuzunu kullanarak ve tabii imar planını değiştirterek, ortakları için satın aldığı arsaya değer kazandırmıştı. Bir tür nüfuz suistimali yapmıştı. Bundan da arsanın ilk sahibi zarar görmüştü. Daha doğrusu, yeterince kár elde edememişti. Deniz Feneri’ni yeni duymuş gibi yapan medya patronu da, Şişli Belediyesi’ne imar planını değiştirtmek suretiyle, Hilton arazisine birtakım çirkin apartmanlar kondurmak istiyor. Buna izin vermeyen siyasilere de, Davut Dişli ve Deniz Feneri olayıyla şantaj yapıyor. Bunu ben söylemiyorum. Başbakan söylüyor. Hilton arazisi 255 milyon dolara satılmıştı. İmara kapalı cari değeri üzerinden... İmara açıldığında, bu değer 10’a katlanacak ve medya patronu 2.5 milyar dolar tatlı kar elde edecek. Dolayısıyla, halkın vergileriyle kurulmuş Emekli Sandığı 2.5 milyar dolar zarara uğramış olacak. Bütün karın ağrıları bu işte... Bir de, ‘Başbakan bizden biat etmemizi istiyor. Biz Bağımsız bir medya grubuyuz’ türünden laflar ediyorlar. Darbecilere biat ediyorsunuz ama... Elinize tutuşturulan her metni sormadan, soruşturmadan, doğruluğunu test etmeden yayınlayabiliyorsunuz... Karargahta pişen ‘andıç’ları perva göstermeden manşete çekebiliyorsunuz... Başkasının ‘testis’inden medet umabiliyorsunuz... Grup çıkarları için her türlü ‘asparagasa’ tevessül edebiliyorsunuz... Sonra da utanmadan ‘Biz Bağımsız bir medya grubuyuz’ diyorsunuz ve bizden buna inanmamızı bekliyorsunuz.
  10. Öcalan'dan Korkunç İtiraf Teröristbaşı Öcalan, yakalandığında Veli Küçük'ün çok üzüldüğünü ve asıl Ergenekon'un hala durduğunu söyledi. 07 Eylül 2008 / 10:22 İmralı'da tutuklu bulunan Öcalan, kendisinin 1999'da yakalanıp İmralı'ya getirilmesinin emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ü üzdüğünü ifade etti. Fırat Haber Ajansı'nın haberine göre Öcalan şu ifadeleri kullandı: "JİTEM'den sonra Ergenekon'u devreye soktular. Bunlar başarılı olamayınca, daha sonra CIA ve MOSSAD devreye girerek İmralı'ya getirildim. Benim İmralı'ya getirilmemle bunların işi bitti. Tuncay Güney, ifadelerinde; Veli Küçük'ün ben İmralı'ya getirildiğimde üzüldüğünü belirtiyor. Çünkü kendisine artık ihtiyaç duyulmayacaktı, İmralı'yla birlikte artık yetki ve karar CIA-MOSSAD-MİT'e geçmişti. Şu anki Ergenekon tutukluları, işi bitmiş, deşifre olmuş olanlardır. Tasfiye edilmeye çalışılan Veli Küçük'ün JİTEM'idir, asıl Ergenekon duruyor, yeni bir yapılanma geliştiriliyor.
  11. Türkiye işçi sınıfı ve sendikacılık hareketi içinde önemli bir yer tutan DİSK’in 1967-1980 yıllarını kapsayan geçmişi kitap oldu Türkiye sendikacılık tarihi konusundaki çalışmalarıyla da bilinen Yol-İş Sendikası Eğitim Daire Başkanı, ODTÜ öğretim görevlisi Yıldırım Koç ile kendisi gibi sendikacı kökenli olan eşi Canan Koç tarafından kaleme alınan “DİSK Tarihi Efsane mi gerçek mi?” adlı kitap, kısa süre önce Epos yayınlarından çıktı. “Bugünün DİSK’i, 1967-80 döneminin DİSK’inden çok farklıdır” diyen Yıldırım Koç, “DİSK’in tarihinin ancak Sovyetler Birliği’nin ve ABD’nin Türkiye politikalarıyla birlikte değerlendirildiğinde anlaşılabileceği” olduğunu vurguluyor. Koç kitabında Türkiye sendikacılık hareketi içerisinde önemli yer tutan DİSK’in kuruluşunun genel kanının aksine Sovyetler’in değil, “Sosyalistlerin Türk-İş’ten ayrılıp, ayrı bir örgütlenmeye gitmelerini isteyen” ABD’nin politikalarına uygun olduğunu iddia etti. Kitapta konfederasyonun uzun süre başkanlığını yürüten Kemal Türkler’in, DİSK’in kuruluşunda ileri sürülen gerekçelere aykırı olarak ABD’den para almaya çalıştığı ve Amerika’ya seyahate gittiği, büyük bir mal varlığına da sahip olduğu da ileri sürüldü. “İddiaların tamamı yalan” YILDIRIM Koç’un iddialarının tamamının yalan olduğunu belirten DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, şöyle konuştu: “Bu kişi sendikacı kimliğinin yanında Aydınlık dergisi yazarı, aynı zamanda Ulusal Kanal’da program yapıyor. Kendisinin bize karşı bilinen ve belli bir duruşu var. Bu kitapta yer verdiği görüşler hiçbir belgeye ve bilgiye dayanmıyor. Hepsi gerçekte subjektif görüşleri. Üstelik bunları geçtiğimiz dönem çalıştığı dergi ve televizyonda dile getirdi. Ben bunların hepsiyle ilgili dava açtık ve açtığımız tüm davaları kazandık. VATAN
  12. Din düsmani olma hususu özel olarak dile getirilmesi gerekmiyor. Din düsmani olundugu her cümlenizden anlasiliyor zaten ... Cok cömertler ... Istedigimiz gibi elbette düsünebiliriz. Düsünmeyi nasil yasakliyacaklar ki? Mesele düsüncesini söylemek. O yasak Türkiyede ... ******istibdat rejimi bu laikci sistem ... Evet ... Nesini anlayamadin? Yumurtadan degil elbette , yazdiklarindan cikti,kendisi farkinda degil ... Islam kaideleri koydu ve koyar bizde koyamaya devam ederiz ... Siz kaideler koyarken , müslüman kimdir degildir felsefesini yürütürken iyi de , neden müslüman yürütürken kötü? Laikci cumhuriyetin hapishaneleri de , mahkemeleri de tersini ispatlar... Laiklige milletin %kaci evet oyu kullandi ki? Pardon , Baykal demisti ya "Laikligi getirmek icin millete mi soracaktik?" Ata yol gösterdi ... Böyle seyler devrimlerle olur ... Devrimler de millete sorulmaz , yapilir ... Uymayan da ****** ... Ama önce isgalci temsilcileri ile isimiz var görüldügü gibi ... Düsmani denize attik da , zihniyeti ama kanser yayilmis ...
  13. **** Nasil yoktu? Yunanlilalar yunanli olmayanlara "barbar" , Araplar arap olmayanlara "acem" derdi ve bu yalnizca isimlendirmeyle kalmazdi. Ayni zamanda kendilerini üstün görürlerdi. Kaldi ki "seckin kavimden" yahudiler "seckin irka" terfi edeli binlerce yil geride kalirken bu tür temelsiz iddialar havada kaliyor ... Irkcilik islam ögretisine göre insandan evel Cinler,tanidigimiz en iyi cin "Seytan" tarafindan düsülen bir hastalik oldugunu vaaz eder. Onun icindir ki irkciliga düsen seytanin yakalandigi hastaliga düsmüs demekdir. Sekil ayni , anlamlar elbette degisik ... Akilli bir laf eden laikci de ben duymadim ... Cikar bakalim kimin fetvasiymis ve kim takmis bu fetvayi ... Breehhh ... Kuvayi milliye anadoludur ... Bunu laikciler hala yapiyorlar ... Halifenin hizmetciligini yapan kisi ihanete tevessül ederse , bunun neresi anlasilmaz? Kaldi ki M.Kemal nasil oldu da Samsuna kadar gidebildi. En azindan takkiyesini yapti. Yoksa Mustafa Kemalin cumada hutbe vermesini nasilizah edeceksin? Yenilen milletler ve devletler zamanla yenenin hukuk normalarini alir. Ya zorla ya da "gönüllü" .. Bu kaide degismez. Hangi ülkenin kanunlari , mesela ceza yasalari ya da medeni yasasi, incelenmis ve elemeye tabi tutularak birine karar verilmis ki ... Söylediklerin gercegi yansitmiyor,görüntüyü kurtarma cabasidir ... Evet yaziniz buna iyi bir misal ...
  14. Irkciligi tarihde ilk defa red ve tüm insanlarin kardes oldugunu vaaz eden Islamiyetdir ... Gamali hac almanyada yasak Hindistanda kutsal bir simge ... Basörtülüler kurtulus savasina katildilar , Seriatcilar istiklal savasini verdi ... Mustafa Kemal da milleti seriatci olduguna inandirdi ... Yoksa kim secerdi onu ... Türkiye ceza yasalarini Italyadan ,yürütme kanunu almanyadan ,medeni kanunu da isvicreden ithal etmedi mi?... *******
  15. Bak "propaganda" demek yeterli degil ... Yanlis oldugunu ispatlaman gerekiyor ... Bir müslümanim diyen birinin vecibelerini ihmal edebilir. Günahkar olur. Vecibeleri ret etmek , müslüman olmaktan cikarir insani. Buna da karari yine Islam verir ... Sen , ben degil ... Evet , anlamadan Islam hk. bir sürü seyler söyleyebilir , hatta hala müslüman oldugunu da , ama bu laiklikle ne alakasi var. Laiklik yokken de bu tür celiskilere düsenler oldu ve olur ... Laik Türkiye Cumhuriyeti bunu bal gibi yapiyor. Git sor bakalim laik devlete din nedir. Devletin "Fetva Kurulu" buna cevap verir (aslinda) ... Laiklik gibi ... Yoksa laiklik somut bir sey mi? Suclamalar mantikli olmasi lazim ... Bizim normlarimiz var. Siz kim oluyorsunuz "pazarlik" istersiniz? Biri cikabilir "ben seriatci laikciyim , kime ne?" gibi mi? Garip,mantiksiz ve ilimsiz ... Evrensel laiklik belli bir zümrenin yani kilisenin iktidar iddiasina karsi yine Incilden gelistirilen bir yöntemdr... Dünyevi ve dini iktidarlar ayrimini ortadan kaldirdi. Bakin 14/15/16/17 yy Avrupanin haritalarina ... Ayrica laik devletin en önemli özelligi hizmeti herkese oldugu gibi devlet memurlugu da herkese aciktir. Türkiyede basörtülülere basta olmak üzere ne hizmet verilir ne de devlet bunlara aciktir. Aynisi Atatürk icin de gecerli mi? Ya da laiklik? Atatürk en büyük seriatciydi , desem , bosama islemini talak ile yapti (gercekten) ve evliligin haricinde de iliskileri vardi , muhtemelen cok esliydi Atamiz. Devrimleri de avrupadan korktugu icin yapti desem ne dersiniz? Evet bunun icin ne Türk ne de Müslüman olmak gerekiyor.... Bilmem. Ne fikralari ne de Bektasileri tanirim ... Mesele icki icmek degil. Mesele bunu kistas olarak altin terazisine koymak. Yok icki servisi yapildi mi? Yok sahilde icki yasagi laiklige aykiri. Yok bikini reklamlari lakiligin geregi... Atatürk soyut degil mi? Laiklik soyut degil mi? Bunun standartini belirleme tekeli bir tek sizde olsa bile , biz neden buna tabi olalim. Nerden bu hakki aliyorsunuz? Bak , bir sürü laf ettik ama asil laikligikonu etmedin ... Bir bilene soralim ... Ateistdir kendisi , Osman Can anayasa rapörteri :: “Anayasa Mahkemesi’nin kategorik gerçeklik olarak bize sunduğu bu laiklik anlayışını türetmek mümkün değildir. Mahkemenin bu laiklik yorumu ‘sivil din’ yaratıldığı yönündeki görüşlere haklılık kazandırmaktadır” “Mahkeme bu ifadeleriyle laiklik ilkesini Marksist öğretide ya da tüm dinsel paradigmalarda olduğu gibi ulaşılabilecek son nokta, insan evriminin son aşaması olarak nitelendirmektedir” diyen Can, tarihin bittiği, diyalektik gelişimin sonlandığı bir an olarak resmedilen laiklik anlayışının yeni bir skolastik ve dogmatik düşünce tarzı yarattığını söylüyor. Raportörün marksizm ile dinsel "paradigmaları" eşitlemesinin düşünsel ufku konusunda fikir verdiği belirtiliyor. Yanisinin yanisi , laiklik avrupada farkli bizde farkli. Avrupada kilise kurumunu devletden ayirirken biz inanlari devletden ayirdik ... Yoksa senin sahsi inanislarin laiklikle alakasi yok ... Elbette istedigin gibi inanabilirsin. Ama patent sahiplerine hice sayarak olmaz bu. Atatürk buddizimin temsilcisi olmadigi gibi Islami kaide ve normlara göre imani olmayan birini zorla müslüman kabul ettiremezsiniz ... Demokratim diyeceksin ama secimlere , oy verme islemlere karsi olacaksin ... Cumhuriyetciyim diyeceksin , milletin 4de 3ünü yok sayacaksin ... Yok öyle bir sey ... ama burasi Türkiye ...
  16. Mesela Cin gibi laik bir devlete mi ? okuyalim : Evet görüldügü gibi Cin ile Türkiye arasinda benzerlikler var. Ikisi laik ve yasakci bir zihniyete sahip. Yemediginden Cin kadar yapamazsalar da laikciler,burdaki yazilardan da anlasilacagi gibi özentileri "Cin gibi olmak" ... Islik calmaya devam edin ... gercekler degismez ... Din halifeligin ilgasi ile bittigini zanedenler de vardi zamaninda ... Ehhh ? Sizin yaptiginiz aynisi degil mi? Tek fark sizin baskinizi yasamaktyaiz ... Bizim baskimiz ise hayallerinizde mevcut ... Neyi savundugumu bana birakabilirsin. Kendim neyi savunacagimi da ... Sizin istediginiz yeni nesil laikci yasam tarzina kanmis insanlar ... Seriat bu ülkede her yerde her dakka yasaniyor ... Günde bes vakit Türkiyenin neresinde seriatin sesini duymuyorsun ? Dahasi 80bin seriatci memuru yok mu Türkiyede ... Hadi bir diyanetin memur imami ciksin desin ki "seriata karsiyim" ... Abes fikir ve görüsler bu tür garabetleri dogurur ... ******
  17. Bir insan elbette cumhuriyetci olabilir , Cumhuriyet olamaz ama ... Nasil "Cogunluk" olacak ki ? Evet baski rejiminde yasadigmizin kaniti ... Bu kimin ayeti ? Devlet bal gibi müslüman da olur , komunist de olur ... Sen mi durduracaksin zamani gelirse ?
  18. Estagfurullah , kurnazlik sizde ... Fransada laiklik "kilise ile devleti" birbirinden ayrirken , Türkiye geldikten sonra "evrim" gecirerek "din ile devleti" birbirinden ayriyor ... Nasil laik olur peki ? Yani laik insan dinden arindirilmis kisi. Yani dinsiz bir kisi ... Nedir bu ilkeler ... Laikligin insani,dini degerlere ne gibi bir katkisi olmus ? Laiklik inanc sömürüsünü tekeline aliyor da , ondan ... Müslüm Gündüz ve Ali Kalkanci zamaninda laikciler tarafindan kislada egitim verilmis ... Dinsizlikten öte dini zincire vurmus durumunda ... Cukkalamak laikcilerin hakki tabii ... Elinde silah varken kolay tabii ... Bu bir tasa ise ,neden acaba genelevleri ve fuhus yasaklanmiyor ? Keske yasaklasa , bir görsek ... Parti kur ... Yok once yasakladi sonra simge oldu ... Millet senin anlayisinda devletin tapulu mali yani ... Bal gibi getirir ve getiryor da ... Bu günlerde alti vakit 80bin devlet memuru dini eylemler yapiyor , sen ne diyon ...
  19. Star´dan bir makale : Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 6 Eylül’de Erivan’da oynanacak Türkiye-Ermenistan maçına gitsin mi, gitmesin mi? Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli şiddetle karşı. AK Parti ise milletvekillerini maça göndermeme kararı aldı. Bu kritik diplomatik trafiğin iç siyasete malzeme yapılmasını istemediler. Cumhurbaşkanının muhtemel Ermenistan ziyaretine en sert tepkiyi MHP Lideri Bahçeli gösterdi. Gül giderse Türkiye’nin onurunun zedeleneceğini söyledi. Baykal da farklı düşünmüyordu. Oysa MHP’nin kurucusu ve doğal lideri Alpaslan Türkeş, Ermenistan’la ilk ciddi diplomatik ilişkileri başlatan kişi, oğlu MHP Milletvekili Tuğrul Türkeş gizli görüşmelerin raportörüydü. Bugün CHP’nin en hızlı Ulusalcı yöneticilerinden Onur Öymen ise Türkeş’i Frankfurt’ta Ermenistan’ın Londra Büyükelçisi Armen Sarkisyan’la görüştüren diplomattı. Hem CHP hem MHP için ‘itibarlı’ bir yazar olan Can Dündar, Milliyet’teki köşesinde 25, 26 ve 27 Nisan 2005 tarihinde üç gün art arda Türkeş ailesinin Ermeni trafiğini ve Öymen’in bu süreçteki rolünü ayrıntılı olarak yazdı. Türkeş yaşasaydı, Erivan’a gidecekti! 41 bin ton buğdayla başladı 1991 yılında bağımsızlığına kavuşan Ermenistan, 1992 sonunda ağır kış şartlarında ciddi gıda krizi yaşadı. Acil 100 bin ton buğdaya ihtiyaçları vardı, Fransa’dan yola çıkarılan 200 bin ton buğday gecikiyordu. Açlık sorununu Türkiye’nin 1993 başında gönderdiği 41 bin ton buğdayla aştılar. Bu süreçten Ermenistan ders çıkardı. Gıda ve enerji gibi temel ihtiyaçların karşılanması için Türkiye’ye her zaman ihtiyaç vardı. Ancak önlerindeki en ciddi engel iki ülkedeki aşırı milliyetçi akımlardı. Bu milliyetçi bariyerin aşılması için MHP lideri Alpaslan Türkeş’le irtibat kurulması kararı alındı. Altyapıyı oluşturmak üçere eski ODTÜ’lü ve sol görüşlü Samson Özararat’a özel görev verildi. 1993 Şubatında Alpaslan Türkeş’le Samson Özararat, Ankara’da birden fazla yer değiştirerek sonunda güvenli buldukları Esat’taki bir adreste görüştüler. Yer değiştirirken oğul Tuğrul Türkeş de rol aldı. Türkeş, Samson’u nasıl şaşırttı? O buluşmada Türkeş, ‘Birlikte türküler ürettik, yemekler icat ettik, kız aldık, kız verdik’ diyerek iki ulus arasındaki ilişkilerin 600 yıl geriye gittiğini anlatırken Özararat’a şu soruları yöneltti: -Malazgirt Savaşını Türklerin Ermenilerle birlikte kazandığını biliyor musun? -İstanbul’un alınmasında Ermenilerin yaptığı kahramanlıklardan haberin var mı? -Fatih Sultan Mehmet’in Ermeni Patrikhanesini nasıl bir fermanla açtırdığından haberdar mısın? -Çanakkale’de Atatürk’ün yanında savaşan Ermeni askerlerin adlarını biliyor musun? -Atatürk’ün bugün kullandığımız alfabeyi Ermeni dil bilgini Agop Martayan’a hazırlattığını ve sonra ona Dilaçar soyadını verdiğini biliyor muydun? -Atatürk’ün imzasını bir Ermeni güzel yazı hocasının çizdiğini duymuş muydun? Özararat, ‘Türkiye’de okudum ama bunların hiçbirini duymamıştım’ deyince Türkeş’in yorumu şöyle oldu: ‘Tarihe böyle geniş bir perspektiften bakmak lazım. 1915, bu 600 yıllık ilişkinin bir kazasıdır. Olaylarda yabancı devletlerin çok dahli vardır. Buradaki insanları kullanmak istemişlerdir. Bizimkilerin de kabahatleri var, ama şimdi yapılması gereken bu kazayı telafi edip eski dostluğu devam ettirmektir.’ Bu konuşma Özararat’ı daha da heyecanlandırdı: ‘Sayın Türkeş bu söylediklerinizi Ermenistan Cumhurbaşkanına da söyleyebilir misiniz?’ ‘Evet’ deyince görüşme ayarlandı. Paris’te gizli görüşme Türkeş 12 Mart 1993’de Paris’e gitti. Kendisini Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in talimatıyla de Gaulle Havaalanı’nda Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Tanşuğ Bleda ile birlikte Samson Özararat karşıladı. Büyükelçinin arabasıyla Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan’ın kaldığı Crillon Otele geldiler. Görüşmede Tuğrul Türkeş de sürekli not tuttu. Türkeş, Petrosyan’a Azerbaycan’la devam eden savaşın sona erdirilmesi için 6 maddelik bir öneriler paketi sundu. Bu dostluk kurulabilirse, Ermenistan’a Türkiye’den transit kara ve deniz geçişi sağlanabileceğini söyledi, hatta ‘Trans-Kafkasya Otoyolu’ projesinin hayata geçirilebileceğini taahhüt etti. Bir nevi İpek Yolu yeniden canlandırılacak, otoyolun yanında bir demiryolu bir doğalgaz bir de petrol boru hattı olacaktı. Ayrıca sınır ticareti geliştirilecekti. CHP’li Öymen devrede İlişkiler devam etti. 1994 Nisan’ında Frankfurt’taki Türk Başkonsolosluğu’nda Alparslan Türkeş, Ermenistan’ın Londra Büyükelçisi Armen Sarkisyan’la görüştü. Türkeş’in yanında Bonn Büyükelçisi Onur Öymen de vardı. Sarkisyan, Türkiye’den buğday ve enerji sorununun çözümünde iyi niyet adımı atmalarını istedi. Türkeş’in şartı, Azerbaycan’daki işgalin sona erdirilmesi oldu. 23 Şubat 1995 günü ise Ermenistan Devlet Başkanı Petrosyan’ın Dışişleri Danışmanı Gerard Libaridian, Siyaset Enstitüsü’nün davetlisi olarak Ankara’ya geldiğinde gece Hilton otelinde Tuğrul Türkeş’le buluştu. Tuğrul Bey, İşadamı Cefi Kamhi ile birlikte Türk ve Ermeni işadamları arasındaki temasların hızlandırılmasında önemli rol oynadı, Petrosyon’la Kireçburnu’nda yemek yedi. Erivan’a gidecekti Bu sıcak ilişkiler, zamanla Türkeş’in Erivan’a davetini gündeme getirdi. Ermenistan’dan Samson Özararat, Türkiye’den Cefi Kamhi yoğun çaba gösterdi. Özararat, Mart 1997’de Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter- Petrosyan’a Türkeş’in Türk siyasetindeki önemini bir kez daha anlatarak, Erivan’a davet etmesini önerdi. Can Dündar’a göre, Özararat ‘O vefat ederse Türkiye ile diyalog en az 10 sene gecikir’ diyerek uyardı. Türkeş’i Erivan’a davet edeceklerdi ancak ömrü yetmedi. Özararat, Türkeş’in cenaze törenine katıldı. Şimdi Bahçeli ‘Onurumuz zedelenir’ diyor. http://www.stargazete.com/gazete/yazar/bah...madi-125183.htm Azeriler petrol ve gaz ile silah finansmanda problemi olmadigina göre,neden hala daha bu "isgali"i sonlandirmadi diye sormak lazim ... Hakketen savasiliyor mu orada ... Yoksa isgal eden de , isgale ugrayan da halinden memnun mu?
  20. Ziya Gökalp Fransız hastanesinde yatırıldığında bitkin bir vaziyetteydi yataktan kımıldayamıyordu gökalp’in hastalığı ağırlaştıkça asabiliği de artıyordu en ufak bir hadiseye öfkeleniyor bağırıp çağırıyordu öldüğü gecede çaşını duvardan duvara çarpmıştı Ziya gökalp’in öldüğü geceyi necip fazıl Kısakürek şu şekilde naklediyor: ‘’ ziya gökalp’in ALLAH’a karşı tavrına ait bir müşahade… Tarihin ve kimsenin bilmediği bir hadise … benim kırk yıllık bir hatıram… ‘’ bundan kırk kusur yıl önce abdulhak hamid’in evinde bir hanımefendi ile tanıştım bu hanımefendi ömrü avrupada geçmiş ne ziya gökalp’i tanıyan ne türkiyeyi türk edebiyatını bilen biri … ‘’ben abduldak hamid’e ziya gçkalp’in dinsizliğinden bahsederken birden bu hanımefendi doğruldu ve şunları söyledi: ‘’İstanbul’a gelişlerimden birinde hastalandım ve Fransız hastanesinde yattım bitişiğimdeki odadan garip sesler geliyordu bu sesleri çıkaran hastanın kim olduğunu sordum meşhur ziya Gökalp dediler mebusmuş-profesörmüş ismini yeni duyuyordum öldüğü gece başını duvarlara çarparak sabaha kadar ALLAH’a galiz kelimelerle sövdü o kadar fena oldum ki bu hal karşısında odamdan çıkıp başka bir yere sığındım öğrendiğime göre ALLAH’a inanmazmış…’’ ‘’hem ALLAH’a inanma hem ona söv ‘’ duyulmamış görülmemiş şey …’’ (necip fazıl sahte kahramanlar,s.74-75) Daha önceleri de muhtelif defalar ruhi bunalım geçiren ziya Gökalp bir defasında intihara teşebbüs etmiş şakağına tabancayı dayayarak tetiği çekmişti kurşun kafasını delip içerde kalmasına rağmen ölmemişti öldüğü gece yine böyle bir krizin tutmuş olduğu anlaşılmaktadır… Fransız hastanesinde hayata gözlerini yuman Gökalp aynı hastanenin ölülerin bekletildiği morguna kaldırılıp gökalp’in başına bir haç konulmuştu ittihat ve teraki dönemi ile cumhuriyet döneminin mütefekkiri olarak bilinen gökalp’e Hıristiyan muamelesi yapılmaktaydı Enver behnan şapolyo gökalp’in son anlarını şu şekilde anlatmaktadır: ‘’ziya gökalp’i son defa görmek istediğimi söyledim doktorlardan biri lütfen benimle birlikte geliniz dedi Doktor ve ben dar ve temiz bir kolidordan geçtik çakıl taşlı bir bahçeden ilerledikten sonra beyaz önlüğünün cebinden çıkarttığı bir anahtarla önünde durduğumuz kapıyı açtı. Burası tavan pencerelerinden donuk ışık sızan kubbeli bir odaydı ölüler buraya konuyordu her yer mermer döşeli ve bembeyazdı ilahi bir sessizlik ve ortada yüksekçe bir yere oturtulmuş bir tabut biçiminde mermerden bir mezar üstü vardı. Başucunda bir haç altında Meryem ana kandili… Kandil donuk ışığıyla hafif hafif titreşiyordu Kandilin gölgesinde yatan ziya gökalp’ti beyaz kefenlere bürünmüştü Doktor eliyle ziya gökalp’in kendini öldürmek istediği zamandan kalma alnındaki ize parmağıyla dokunarak’’ işte kurşun buradan girmişti diyordu’’ Alnından giren kurşunun bıraktığı dörtlü işaret sanki baş ucunda duran haçın gölgesi gibiydi Birlikte bu ize dokunduk sonrada ellerimi kavuşturup büyük türk düşünürünün önünde gözyaşı döktüm beni kendime getiren hastanenin Fransız bekçisi oldu bekçi Fransız büyükelçisinin göderdiği çelengi getirdi gökalp’in ayak ucuna konmak istenen bu elengi başucuna bıraktırdım sonrada başının üstünde duran istavrozun üzerine çelengi sararak bu kutsal dörtlüyü kapattırdım cenazenin yanından ayrılırkende söndürmekten kendimi alamadım bu Hıristiyan gelenekleri ile yatırılan bir türk cenazesine karşı yerine getirilmesi gerekli kaçınılmaz bir vazifeydi.. (Enver behnan şapolyo, ziya Gökalp:ittihat-ı terakki ve meşrutiyet tarihi. s. 231-232)
  21. İngiltere Türkiye'yi Ergenekon'la vurmuş! Şöyle bir cümle okusanız ne düşünürdünüz? "İngiltere, Türkiye'yi ve üslendiği bölgesel misyonu yok etmek için Ergenekon'u serbest bıraktı…" Bu bir yazı başlığı. Dean Andromidas adında bir Fransız yazar, işini gücünü bırakıp Türkiye'deki Ergenekon operasyonu üzerine kafa yormuş. Yormakla kalmamış, Jöntürk hareketinden, o tarihteki siyasi entrikalardan, bir imparatorluğun nasıl çökertildiğinden bugünün Türkiye'sinin başına getirilmek istenen belalara kadar, her şeyi tartışmış. Sonunda şu kanaati varmış: Türkiye, bölgede tahmin edilenden çok büyüyor, güçleniyor, kendi kendine roller üsleniyor. Bu yüzden de durdurulmalı. İşte İngiltere bunu yaptı… Ona göre; Türkiye, İngiltere'nin Batı Asya'daki hesaplarını bozuyor. İngiliz savaş senaryolarını boşa çıkaracak barış projeleri hazırlıyor, bunlara önayak oluyor. Ergenekon, tansiyonu yükseltmek için özellikle planlanmış bir stratejiydi. Terör ve suikastlerle, Tayyip Erdoğan hükümetinin askeri darbeyle devrilmesine zemin hazırlamaya çalıştılar. ABD istihbaratına göre; İngiltere Erdoğan hükümetini devirmeye, bunu yapamazsa dengesini bozmaya kararlıydı. Peki Türkiye neden hedef alınıyordu: Bölgesel bir çok merkezi konuda ciddi roller üsleniyordu. Bu roller; Sykes-Picot Anlaşması'ndan bu yana oynanan İngiliz satrancını bozacak güçte oldu. Çatışma yerine barış ve işbirliği kapıları açıyor, ekonomik gelişmeleri teşvik ediyordu. Ona göre; Türkiye'nin öncülük ettiği bu inisiyatifler şöyleydi: 1- İsrail-Suriye arasında barış görüşmelerinin şartlarını oluşturmak. Türkiye'deki dolaylı görüşmeler. 2- İsrail-Lübnan arasında görüşme, uzlaşma ya da diyalog zeminini oluşturmaya dönük girişimler. 3- İran'ın Batı ile yaşadığı krizi yumuşatmak için Ankara'nın önerdiği yeni "kolaylaştırıcı rol" önerisi. Bu öneriyle İran-AB arasında bir güven ortamı oluşturulmak isteniyor. Hatta İran-ABD' arasında da böyle bir kapı aralanıyor. 4- 11 Eylül'de Başbakan Tayyip Erdoğan Bağdat'a gitti. İmzalanan "stratejik işbirliği" anlaşması, 1963 yılında, Alman Şansölyesi Konrad Adenauer ile Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle arasında imzalanan ittifak anlaşması ile kıyaslandı. Almanya ile Fransa arasındaki o anlaşmadan müthiş bir ortaklık doğu. Türkiye ile Irak arasındaki anlaşmadan ise önce Irak'ın entegrasyonu ardından da Türkiye-Irak ekonomik entegrasyonu doğacak…. Yazı böyle devam ediyor. İngiltere'nin Ortadoğu/İslam dünyası için yıllardır kullandığı çözme, ayrıştırma, dağıtma, çatıştırma stratejisi Türkiye'nin son zamanlarda üslendiği bölgesel rollerle tehlikeye düştü. Yazar, İngiltere Kraliçesi'nin Türkiye ziyaretini bile bu kategoride değerlendiriyor. Aynı kişinin bir başka yazısında Ergenekon oluşumunu ABD'nin derin Anglo-sakson merkezleriyle bağlantılarını irdeliyor. Yani neoconlarla… Öyleyse; Türkiye imparatorluk stratejileriyle rekabete girmiş demektir. Yeni Ergenekonlar çıkacak demektir. Türkiye'nin uzun yürüyüşünü engellemek için ciddi girişimler olacak demektir. Öyleyse; Türkiye'nin ABD-Rusya arasındaki krize yaklaşımını bazıları pasif bulmasın! ABD müttefiki, NATO ülkesi, AB üyesi olacak bir ülke neden Rusya'ya sertleşmezmiş! Arada kalmış! Siyaset üretemezmiş. Bunları iddia edenler dünkü AB zirvesini izledi mi? Almanya neden Rusya'ya açıkça karşı çıkmadı? İtalya neden "Rusya stratejik ortağımız" dedi? Fransa neden Rusya'ya açık tavır almıyor? Bunları hepsi ABD müttefiki, NATO ülkeleri. Ve en önemlisi AB'nin merkez ülkeleri. Türkiye'den bile pasif tavır aldılar. Türkiye en azından Kafkasya ile ilgili bir proje önerdi. Onlar seslerini bile yükseltmedi. Neden? Demek ki imparatorluk stratejileri çatışıyormuş. AB'den daha önemli Almanya'nın özel ilişkileriymiş. İngiltere Rusya'ya ateş püskürürken Almanya ve diğer ülkeler ortamı soğutmaya çalışıyor. Türkiye'nin yaklaşımı İngiltere ve ABD gibi değil, daha temkinli. Demek ki, İngilizlerin Ortadoğu ve Orta Asya'daki çatışmacı tezleri artık çok da taraftar bulmuyormuş. Gürcistan'ı ateşe atanlar, dünyayı harekete geçirenler şimdilik başarısız olmuş. Ortadoğu'da artık imparatorluk stratejileri çatışıyor. Yoksa İngiltere neden Jöntürkler'e yeniden ihtiyaç duysun! O zaman doğru yoldayız… http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=02.09....=IbrahimKaragul
  22. Reankarnasyonu savunan Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız'a, Alevilerden tepki geldi ve Aleviliğin İslam dışına çekilmek istendiği belirtildi. Hacı Bektaşi Veli Kültür Merkezi Vakfı Genel Başkanı Hasan Meşeli, çok tanrılı dinlerden esinlenen bir kısım kimselerin Aleviliği İslam dışına çekmek için bu tür söylemlerde bulunduğunu ifade etti. Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız, dün Taraf gazetesine verdiği röportajda, Alevilikte reenkarnasyon inancının bulunduğunu iddia ederek Hz. Ali'nin Atatürk olarak döndüğünü öne sürdü. Balkız'ın açıklamalarına sert tepki gösteren Meşeli, bazı vakıf, dernek ve yazarların kendi kafalarına göre Alevilik yorumu yaptığını belirtti. Alevilikte reenkarnasyon inancı olmadığını dile getiren Meşeli şöyle konuştu: "Reenkarnasyon, Mani, Mazdek, Brahma gibi çok tanrılı dinlerin inanışıdır. Aleviliği İslam dışına çekmek için bu görüşler ortaya atılmakta ve Alevilik yerden yere vurulmaktadır." Alevilerin Hz. Ali'yi de Mustafa Kemal Atatürk'ü de çok sevdiğini vurgulayan Meşeli, Hacı Bektaş-ı Veli'nin öğretisinde böyle bir şey bulunmadığını ifade etti. (Zaman) Hacı Bektaşi Veli Kültür Merkezi Vakfı Genel Başkanı Hasan Meşeli reenkarnasyon Alevilikte yok diyor ... Simdi kafa biraz karisdi ... Hasan Meşeli göre yoksa , o zaman Balkiz hurafeden baska neyi savunuabilir ... Anlasilan diyanet gibi bir kurumun Alevilerin gercekten ihtiyaci var ... Tüm "dedelerin icraatlari",gayri resmi cemevleri yasaklanip tek bir cati altinda toplanip , ancak bu tür hurafelerden alevilik kurtulabilir ... Öyle ya diyanet cem evleri acsin ve acik olanlar diyanetin denetimine gecmeli ... Öyle ya 80bin sünni din memurunu kadrosunda bulunduran 3000-5000 dede de memur olarak atayabilir ... Hem diyanetin denetimi altinda Aleviligi suistimal eden gayri islami unsurlar engellenmes olur ... Hakketen ... Hz. Ali müslüman degil miydi? Tam bir dinci,seriatci degil miydi? Namaz kilarken camide hunharca öldürülmemis miyidi? Ali ve namaz düsmanlarin bazilari kendilerini alevi olarak tanitiyorlar ... Islam düsmanligi Alevilik kisvesi altinda yürütülüyor ...
  23. Yok canim , hic burada din suclanir mi?
  24. Yorum yapmiyacam,ama Alevi olanlar yorum yapsalar sevinirim : Hz. Ali Atatürk olarak döndü İnanılmaz bir iddia... Hazreti Ali , ölümünden sonra yeniden dünyaya geldi. Bu kez ismi Mustafa Kemal Atatürk'dü... İnanılmaz iddia: Hz. Ali Atatürk olarak döndü Bu şaşırtıcı iddiayı dile getiren kişi Alevi Bektaşi Fedarasyonu Genel Başkanı Ali Balkız... Bütün Alevilerin inandığı bir olayı Taraf'dan Neşe Düzel'e verdiği röportajda anlatıyor. Balkız'ın aktardığına göre, Hazreti Ali, ölümünden sonra Atatürk olarak yeniden dünyaya geldi. Balkız'ın anlattıkları şöyle; "Aleviler Mustafa Kemal Atatürk'ü büyük kurtarıcı olarak görürler. Alevilik inancında reankarnasyon vardır. İnsan ölmez, başka bir canlının bedeninde yeniden dünyaya gelir. Aleviler, 'Hazreti Ali, Mustafa Kemal Atatürk olarak zuhur etti, geldi' diye inanırlar. 'Bizi ancak böyle biri zulümden kurtarabilir' derler. Aleviler Atatürk'ü mitleştirmişlerdir. İnternet haber
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.