
melonss
Φ Üyeler-
İçerik Sayısı
258 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
melonss tarafından postalanan herşey
-
Aşk Çiçeği Bir gün tutar bir caneriği çiçeğini sunar bahara. Bür tutam serinlik, bir yürekte buğulanan sıcaklık . Ve konar gözlere bir öpücük gibi kuşların bahar sevinci. Okşar bir annenin parmakları gibi usulca saçlarımızı seher yeli. Bir tutam gün ışığı dolar içimize, bir tutam sevinç çığlığı. Ne zaman bahar gelse sevinci yaşar kırlar, dağlar, ovalar, denizler, dağlı çocuklar umudu kucaklar bir yanımızda; bir yanımız da kuşlar, ağaçlar, çiçekler, kelebekler, cerenler sevinci yaşar. Aydınlık gelir dört bir tarafa, gürül gürül akar dereler. Bir dağ pınarı gibi hayat kaynar kanımızda, yüreğimizde tomurcuk tomurcuk aşk fışkırır. Alıp götürür duygularımızı dağların ötesine serin serin esen rüzgarlar... Bu dağların sevda türküsüsün sen, denizlerin mavisi, bulutların beyazı. Ne zaman bahar gelse, yağmur yağmur çiçek açar sesin gökyüzünde. Ben sonbaharın yorgun, yanık türküsüyüm oysa, sarıya çalar rengim, rüzgarlar estikçe savurur yapraklarımı uzak diyarlara. Sen gülüşünde baharın ilk sevincini, gözlerinde göğün uçuk mavisini taşıyorsun. Yaşamak bir su gibi berrak yüzünün aydınlığında, bir köy türküsü gibi hilesiz ve içli. Ben seni ozanca sevdim türkübakışlım, sular gibi temiz, bir rüzgar gülü gibi hilesiz. Mehtabın güzelliği, yıldızların ışıltısısın sen karlı dağlarda, rüzğarların soluğu, güneşin dostluğusun. Umut, aşk ve alın terisin akalınlarda. Toprağa ekilen tohum, bahara söylenen türküdür dilin. Ceylan gözlerin sevinci, dudakların ıslığısın türkülü ırmaklarda. Acılar içinde de olsa yaşamı çılgınca sevdim. Çılgınca sevdim dağları, denizleri, kuşları, ormanları, umudu, sevinci, güneşi, çocukları. En çok da seni sevdim aşkçiçeğim. Kar türküleri kederlidir gülüm, kar türküleri acılı. Gidersen kar yağar istasyonlara Bir gülü büyütmek kadar zor ve güzel, seni düşlemek dağların ötesinde. Seni dağlı bir çiçek gibi göğsümüm üstünde, namusumun akında taşıdım hep. Bu sevdayı alıp gitme benden, alıp gitme buralardan, gözleri türkülü kuşum . İçimdeki baharı öldürüp gitme. Kimsiz, kimsesiz kalır yüreğim. Körpe bir dal gibi koparma sevinçlerimi yüreğimden. Gitme figan düşer denizlere sular çekilir yağmur yağmaz vahalardan kirpiklerime bir rüzgar hıçkırır tenhada, bir dal kırılır boynunu büker sabah kervanları kelebekler ölür gitme bir yıldız küser göğüne, içini çeker bir çocuk şaşırır yönünü rüzgarlar bütün pınarların suyu çekilir solar nazlı çiçekleri kalbimin, üzülürüm gitme öksüz kalır içimdeki imge dağları saçlarını öpen seher yeli, çoban yıldızı bir daha turnalar geçmez, bülbüller ötmez çiçekler açmaz bahçemde ah be gülüm gitme içimdeki bütün vagonlar devrilir bir kar yağar istasyonlara, üşürüm gitme bütün ormanlar ateşe verilir kuşlarda gider bu kent de, ölürüm gitme kal menevşeler açsın dağlarda sevince dönüşsün gökyüzü iki çığlık arasında bırakma beni ah gülüm yokluğuna alışamam yokluğun ölüm ,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, melonss...
-
gidersem; sürgün olurum hüznün gölgelerine puslanır düşlerim. gedersem; yaşanmamışlıklar kalır elimde, geri dönmelerime kiiitlenirim. gedersem; güneş çeker elini gündüzlerimden, boynu bükülür, yarım kalır gülümsemelerim. akşam olmuşum, yapraklarım dökülüyor, usul usul adım sonbahar…..
-
Gece Hayret ki bu ıssız yerde kendime yakın, kendim gibi Biriyle karşılaştım.ay.yalnız gezintiye çıkmış bu gece ay.yalnızdı o da benim gibi Almamıştı benim gibi diğer yıldızları yanına demek ki diğer yıldızlar onun için de soluk,ve diğer yıldızları umursamıyorum.o da tek bir yıldızı düşlüyor.benim seni düşündüğüm,benim seni düşlediğim gibi.meğer ne kadar da ortak yönümüz varmış bizim.yol boyunca o kendin den ben senden bahsettim.anlıyormuşçasına dinliyordu sağ olsun beni.fakat beni kimse anlayamazsın sensizliğin ne demek olduğunu kimse anlayamaz.benim olan yalnızlığıma kendi yalnızlığını ekliyor.saat olmuş 11,30.muhteşem ikiliyi oynuyoruz kalan saatlere,boş sokaklara… ....melons...
-
Bulamayacaksın Artık Yağmalanmış bir şehir gibi sessizliğe bürünecek anıların...Karakışın koynunda kuruyacak baharın...İsminle başlayan tüm şiirlerim yanacak bir bir...Koynunda ihanetinin akrepleri kol gezecek...Ve sen uykularda kaçıncı rüyanı görürken ben toprakta çürürken yine sana ağlar olacağım.... Kanatları parçalanmış bir serce düşecek avuçlarına...Bensiz geçen günlerinde gözyaşların karışacak nehirlere....Gözyaşların bile fayda etmeyecek Cehennemin ateşine...Gece olup ıssızlığına büründüğünde beni arayacaksın....Tavan arasında sana gülümseyen yıldızları anlatan bu adamı arayacaksın...Duvarlara bakıp bakıp gözlerimi bulamayacaksın...Denizlerin dalga dalga acıyı taşıyacak sahillerine.... Ben senin uğruna canımı vermişken sen benim ismimi unutacaksın belki de....Sensiz yaşayamam derken bile bana inanmamıştın.Hangi yitik mevsimlerde acar artık baharların.....Hangi güneşte kurur ihanetinle dökülen gözyaşların.....Tüm şiirlerim yanacak ihanetinde...Beni düşünürken bir gece aklına düşecek sana yazdığım şiirlerin satırları.....Ağır gelecek yokluklumum.....Yıllanmış şaraplar kesmeyecek sarhoşluğunu.....Bir Maltepe paketi daha bitecek durgunluğunda....Arayacaksın beni sokak basında....Bulamayacaksın artık..... Sorgusuz sualsiz beni sırtımdan bıçaklığın anlar gözlerine düşecek perde perde....Güneşli sabahlarda ihanetin gölgelerinde üşüyeceksin...Üşüyen ellerini ısıtacak bir el arayacaksın....Kaldırımlarda gezerken düştüğünde seni kaldıracak bir adam bulamayacaksın....Kursuna dizdiğin düşlerimi arayacaksın perdesiz anılarında....Baharın koynunda karakışı yaşayacaksın.....Günden güne bir tomurcuk gibi kuruyacaksın...Ve ağlarken gözyaşlarını silecek bu adamı arayacaksın...Ama bulamayacaksın artık.... Firari sevdalarda adın unutulacak.Martılara anlattığım gözlerin bir bir kaybolacak...Gökyüzünde gülüşlerini çizdiğim yıldızlar sönecek....İntihar kokan çiçeklerin eriyecek avuçlarında....Öldürdüğün bu adamın vicdanı çıkacak sokak başında.....Ve günden güne solarken yeniden yeşermek için bir dal arayacaksın...Ama bulamayacaksın artık... Ben gözlerine ölmüşüm..Mezarıma adımı bile yazmadılar..Gelirde onu da silersin diye.
-
Bitmez Sorunların İçinde Cevapsız Bırakırsın Beni Yasadıklarım nedir? Kendi gönül sarayında saklı tuttuğun hislerin nedir? Nedir benden böylesine sakladığın, kaçırdığın? Yasayıp da yaşatmak istemediğin? Acıların, tecrübelerin, geçmişin mi seni mahzun bırakan? Aşk mı yoksa sevda mı, sevgi (?) mı? Seni benden alıp götüren benim dışıma bırakan nedir? Nedendir sana ulaşamayışım? Seni yasarken seni yaşatamayışım nedendir? Niçin askımı paylaşamıyorum seninle? Beni, bizi böylesine paylaşmazlıklara götüren, nedir? Birbirini tamamlayacak ama birbirinden kopuk duran ikimizin suskunluğuna sebep nedir? Susmalarında mı bulmamı istiyorsun seni? Kendini bunca kaçırışın neden? Korkuyor musun benden? Yasadıkların mi beni sana yakın etmeyen? Ya ben o yasadıklarından farklıysam? Ya ben zaten seninsem? Sevemez miyim gönlümce seni? Senin kendini bana bunca hapsedişin neden? Yasamamı istemezken, yasadıklarımı onaylamazken neden olumu istemezsin benden, bilmem? Neden sevmeme izin vermiyorsun? Sevilmekten, almaktan bunca kaçısın neden? Niçin ben senken bensiz kalmak istersin? Niçin "sevdim", "seviyorum", "seveceğim" derken susturuşun beni? Askımı, sevdamı neden anlamazsın? Yoksa sen inanmaz misin aşka? Yoksa seven olmadı mı seni hiç? Yoksa sen sevmek nedir bilmiyor musun? Sen yıllarca koşup da yetişemediğim bir meltem misin? Islanmak, yıkanıp arınmak icin yetişmeye çalışıp da kaçırdığım bir sonbahar yağmuru musun? Sen O musun? Ben Sen miyim? Ben sensem neden sen ben değilsin? Neden ben olmaktan kaçıveriyorsun? Bir şeyleri almak, vermek değil midir? Almalarımızla kurtarıyorsak karsımızdakini bu vermek değil midir özde? Yoksa sen kor musun? Aşkın gözünü kor ettiği asığı bile görmeyen misin? Çölde rastladığım bir serap mısın sen, ardından koşup da ulaşamadığım? Sen aşk mısın? Aşksan, neden yoksun? Elimden tutup da beni yürümeye çağıran sen...Simdi hiç kimselerin olmadığı kurak ve ıpıssız bir yerde beni oksuz bir çocuk gibi bırakmıyor musun? Ağlıyorsan gözyaşlarını silmeme neden engel oluyorsun?Nedendir böyle sonsuz susuşun? Her şeyi içine gömmene sebep nedir? Niçin yasamayı bırakıp da anlamaya çalışırsın beni? Niçin bir kez olsun "GEL" demezsin? Niçin tek bir kez bile olsun "NİÇİN" demezsin? NİÇİN?" Ölümü Özlemeyen Aşkı Anlayamaz!
-
Acılara Ben Kefilim Gözlerinin hasretinde yüregim bosluklarda sesini arıyor...Yankılansa sesin odama ve gözlerin geceme yıldız misali düşse yeter bana..Baska bir sey istemiyorum....Bir tek gülüsün tüm acılarıma iyi gelecek kadar güzel..Ve seninle yasayacagımız güzel günler tüm hayatıma bedel..Bos duvarlara ismini söylüyorum ve seni yıldızlara soruyorum acaba neler yaptı diye...Vurulmusum sana ,gözlerine yanıyorum bir alev topu giibi..Hasretin sanki volkan gibi kösebaslarinda patlıyor..Sensiz düsüncelere dalsam her fikrim kör kursunlara ispat ediyor...Gözlerinden mahrum gecelerim katrana boyanıyor ...Ucurtmalarimi senden haber alır mi diye omuzlarımdan kaldırdım..Yüregimi göcmen kuslarla sana yolladim..Bos gelmeyeceklerdi biliyorum...Yüregini ve gözlerini bırakacaklardı avuclarıma... Acıların yarınlarda müjde kokan ciceklerdi..Düsünsene karların altındaki citlenbikleri...Aylarca toprakla kar arasında kalırlar..Ama içlerinde hicbir zaman umutsuzluguna yenilmezler.Yaprakları hazani andırsa da icindeki umutlarını sererler dudaklarına..Bahar oldu mu nazlı bir gelin gibi günesin koynuna girerler.. Tüm umutlarını günesle sevda kokan yüreklere sererler...Aynı o misal sende hicbirseye yenilmeyeceksin..Yarınlarını bahar addedip icindeki sevgi yapraklarını yüregime sunacaksin..Her yapragıda ölümüne sevdanin naif durusunu, yalnızlıga karsi dik baslılıgını ve acılara karsı metanetini görecegim..Gördükce sımsıkı saracagım seni..Bırakmayacagim seni acıların kollarına ...Bu kadar kolay pes etmeyecektik fani yaralarımıza...İyilesmesi yılları sürecek acılarına ben her gün nefesimle merhem olacagim..Yavas yavas iyileseceksin...her güneste sana umutları bırakacagim ve gözlerin dünden daha iyi parlıyorsa o zaman daha cok saracagim iyilesmen icin...Tüm acılarina ben kefilim..Yeter ki sen mutluluklara gülümse. melons.......
-
Ne Görüyorsun Gözlerimin içine bak Ne görüyorsun? Göz yaşımı , mutluluk mu? Yüzüme bak ne görüyorsun? Acımı , gülücük mü ? Kalbime bak ne görüyorsun? ! Hasret mi ,paramparça bir kalp mi ? Yoksa içi senle dolu bir yürek mi ? En iyisi ben söyleyeyim; Gözlerimde gözyaşı yüzümde acı, Kalbimde biraz hasret ve sen varsın .
-
Nasıl Seviyorum Kokun hasretimin özlemin ızdırabı gibi sardı. Tahammülüm de yok seni görmemeye Ne güzel sevmişim. Seni gülüşünü Bakışını Nefes alışın kadar yakın olmayı özlüyorum. Ya da gözlerine bakmayı özlüyorum..... Ne güzel seviyorum. Avuçlarındaki falını Sırma saçlarını Sesini duymayı Adımı söylemeni sevdiğim kadar seviyorum seni Sana olan amansız sevdayı seviyorum. Seni özlemeyi seviyorum. Adını dağa haykıracak kadar, Sana özenle seçilmiş kelimelerden şiir yazacak kadar seviyorum. Seni sevmeyi seviyorum. Elinle yanağımı okşaman kadar Gözlerine bakarken sevdiğimi görmeni Ya da söylememi bıkmadan sevdiğimi söyleyecek kadar seviyorum seni. Martının suya dokunması , Turnanın hasretlere uçması, Minik serçe yüreğinin heyecanı Çocuk kalbinde oyunlar Sevmekle başlayan umutlar kadar seviyorum seni Seni seviyorum sevebildiğim kadar. Özleyebildiğim kadar Rüyalarımda kalbine dokunmak Ateşe vermek aşksız günleri Suya vermek sevgisiz dünü Aşık olmak gelecek gün gibi Doğacak güneşi beklemek gibi seviyorum seni. Mehtap seyretmeyi beraberce Sonbaharda yürümek Ve bir bardak demli çay gibi Bir sigarayı efkarında kürek çekmek misali Bin nefesin alınışı kadar yürekli ve devamlı seviyorum seni. Seni seviyorum yaşamak adına Gece uyumak ve güne uyanmak gibi seviyorum. Seni özlemek ve hasret duymak gibi seviyorum. Yanında olduğumda duyduğum özlem kadar seviyorum. Gözlerine vurulduğum ölmeyi istediğim kadar çok seviyorum
-
Nasıl Olsa Sen Yoksun Bıraksınlar rüzgar delice essin, Nasıl olsa sen yoksun peri kızı. Güneş ister erken ister geç batsın, Nasıl olsa sen yoksun peri kızı bundan böyle. Amaan boş ver ne param olsun ne de pulum, Kırılmış kanadım kolum, Dikenli de olsa çamurlu da olsa yolum, Nasıl olsa sen yoksun peri kızı bundan böyle Sen yoksun ya hayatımda şarkılardan bana ne! Her şey seninle güzeldi, şiirler de öyle, Zaten umut yoktu zorladım şansımı bile bile, Nasıl olsa sen yoksun peri kızı bundan böyle.
-
Aynanız Ağlıyor mu? Duru bir sudan daha derindi ayna. Binlerce demir parçasının ateşte eritilip bir bütün demir parçası elde edildiği gibi onu da kim bilir kaç kum tanesinden elde etmişler, içine kim bilir daha neler katmışlardı. İlk halini hatırlıyor, kendini göremiyordu... Yeni doğmuş bir çocuk gibi şuursuzdu. Bir yanı siyah giyindiği gün içi gibi her yeri ışıldıyordu. Hele altın rengindeki çerçeveye sahip olduğu gün tacını giymiş kral gibi gülümsüyordu. Beyaz bir duvara asıldı. Artık sırtını dayadığı duvara bir çivi ile bağlanarak onunla dost olmuştu. Yaşamın bir penceresi olmuştu. Her şeyi olduğu gibi gerçek, tarafsız ve yorumsuz yansıtan bir pencere. Ağlayanla ağlıyor, gülenle gülüyordu. Görmek istediği gibi bakanlar oluyordu aynaya. Onlara görmek istediklerini göstermenin, içinde açtığı yarayı anlayabilmek çok zordu. Maskeli yüzlerin maskesiyle karşılaşmak, yüreklerindeki acımasızlığın riyanın vefasızlığın yüzlerine akseden yönleriyle karşılaşmak kolay değildi. Özellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, ayna sessiz sessiz ağlıyordu. Bazen kendi gözyaşlarını siliyor, bazen de yakalanıyordu. Neyse ki sıcaklık farkından oluştuğunu düşünerek siliyorlardı üstündeki damla damla yaşları. Oysa ayna ağlıyordu. Kimi zaman yalnız başına kaldığında, bir gün dilinin çözülüp kendisine bakanlarla konuşacaklarını karşısında birine söyler gibi kendi kendine konuşuyordu: "Siz insanlar ne tuhafsınız. Olduğunuz başka, olmak istediğiniz başka. Aradığınız başka, bulduğunuzu sandığınız daha başka. Dört bucakta aradığınız huzurun yanı başınızda olduğunu inatla görmek istemeyen garip varlıklar. Bir gün ellerinizi şakaklarına dayayıp karşıma geçseniz... Düşünseniz... Kendi gözlerinizin içine baksanız derin derin. Her şeyin çaresini bulacaksınız. Huzurun, başarının, dostluğun, sadakatin, samimiyetin ta kendisini... Sorun da içinizde, çözüm de... Maskeyi yırtmanın yolu da bu... Bir kalem alıp elinize kendinizi çizseniz yüzünüzü nasıl çizersiniz. Masum çocukluğunuzun kaybolan hüznüyle mi? Ya benim halim?... Sizi her saniye görmek istediğiniz şekille resmetmek zorundayım. En zoru da; olmak istediğinizi anlamakta çekiyorum. Nelerinizi görmüyorum ki... Benden ayrı olduğunuzda yaptıklarınızı bile okuyorum yüzlerinizde. Bazen uyarmak istediğim oluyor sizi, olduğunuz gibi gösteriyorum. "Şimdi kötü görünüyorum" diyorsunuz. Yine de kötü olduğunuzu kabullenmiyorsunuz. Sizin üzdüklerinizi unutup, sizi üzmekten korkarak eski halime çekiniyorum. Az da olsa gözlerinizin içinin güldüğü oluyor. Bazen ilahi bir lütuf gibi samimice gözlerinizin yaşardığında sizi, ne çok seviyorum. Gerçek hayatta yaptıklarınızı romanlarda, hikayelerde, filmlerde bir başkasının yaptığını gördüğünüzde; sanki onları siz yapmamışçasına mağdur olandan yana olup sizi temsil edene kızıyorsunuz. Ne büyük çelişki?. Ben aynalığımdan utanıyorum. Ama siz... Kendinize böyle yabancı olmasanız... Biraz olsun ruhunuzu dinleseniz karşımda. Kendinizi sorgulasanız... İçinizden birinin dediği gibi Suçlarınız yüzünüzde görünseydi biz aynaları satın almazdınız' Yüzünüzde maske var. Yaşlanınca maskeyi bir parça çıkarıyorsunuz. Bu kez de, aynalar yalan söylüyor diye yalancılıkla suçluyorsunuz. Görmeyi bilseniz, görmek isteseniz, her biriniz bir ayna. Ama siyah gözlüklerle gizliyorsunuz gözlerinizi. Cenazelerde ağlamadığınız bilinmesin, dışarıda nereye baktığınız fark edilmesin diye. Merhametin yokluğu, kıskançlığın hakimiyeti belli olmasın diye. Yalan söyleyen dudaklarınızı boyalarla kapatıyor, kirlenen yüzünüzü fondötenlerle kremlerle örtüyorsunuz. İmrenilecek halinizde yok değil. Siz, yanlışlarınızı bana göre çok kısa hayatınızda kolayca taşırken, ben doğruluğu sonsuza yakın taşımak zorundayım. Fanilik bazen, ne güzel diyorum. Bir tırtılın kelebeğe dönüştükten sonraki ömrü, gül bahçesinde de geçse en fazla bir gün.. Sizlerin de atmış, yetmiş, nihayet yüz yıl... Bu süreler içinde yer, içer çoğalır; dilediğiniz gibi yaşarsınız. Her gün üzerime konan karasinekler bile 3 gün yaşar. Oysa ben büyüyemem, çoğalamam. Sekiz bin yıl önce Çatalhöyük'te var olan en eski atam bile sizin elinizde. Rahat bırakmamışsınız... Sizin toprak olma hakkınız var. Biz aynaların kuma dönüşme hakkımız yok nedense?" Ayna böyle söylüyor, kırılgan bir yürekle hayata tutunmaya çalışan insanlar gibi, beyaz duvara ufacık bir çiviyle tutunuyordu. Duvar bir gün "yeter" dedi. Çivinin prangasını çözdü. Ayna yere düştü. Kırıldı. Şimdi ayna bir köşede özellikle geceleri, son ışık da terk edip gittiğinde, sessiz sessiz ağlıyor. Her şeye rağmen kendi doğrularıyla var olmanın mutluluk gözyaşları bir yandan; eğilenlerin, bükülenlerin açması haline yönelik hüzün bulutları diğer yandan. Sahi sizin de aynanız var mı? Aynanız ağlıyor mu?
-
Sana Aşık Olmak İçimden kopup gelen bir korkuydu sana aşık olmak. Dalgalarına kapılıp sürüklenmek bir sal gibi ufka doğru. Bu yüzden gecelere gizlerdim gözlerinin eşsiz ışıltısını. Geceleri dizelere gizlerdim sonra. Saçlarından yola çıkardım sessizce. Uzun ve yorucu bir yolculuk olurdu parmaklarıma. Yumuşak dokunuşlarda alevlenirdi dudakların. Dudakların İzmir Dudakların İstanbul Dudakların içimi ısıtan bir masaldı annemden dinlediğim. Bütün bir gün seni seyredebilirdim. Gözlerin gözlerimde yankılanırdı. Gözlerim sessiz çığlıklarla gözbebeklerine koşardı. Kaybolurdum. Her defasında çekip çıkarırdın beni acının derinleştirdiği dipsiz kuyulardan. Beni "SENİNleştirirdin". Dudakların ateş,dudakların volkan gibi yakardı. Ruhum yükselmek isterken ölüme, her defasında beni çeker alırdın. Dudakların alırdı beni,gözlerin alırdı. Benliğim olurdun. Yüreğim olurdun. Gökyüzünden bir parçaydın sen. En güzel maviden kesip almıştım seni. O günden beri sonsuzmuş gibi meydan okuyup her kıyamete, dilek yerine seni tutmuştum yıldız geçişlerinde. Her seni dilediğimde daha çok senin olmuştum. Uzaklardan,nehirlerden bir şarkı mırıldanıyor yalnızlık... Soğuk gecelerden biri Soğuk ve sensizlik dolu Saçların,ellerin yok yanımda Sensiz ölüm gibiyim... Gözlerinin dokunduğu her yer acıyor bebeğim. Biliyorsun sensin silemediğim aklımın en uzak köşelerinden. Sen gittin ve mutluluk ta kalktı tedavülden. İçimde öldüğün günden beri Geceler uzun Geceler, sonsuz düşler Ayrılan ve bir daha hiç birleşmeyen eller Bir gece "küçük bir hikayeyle biten" Ölümsüz sandığımız sevişmeler Gecelerden biri Bir son daha istiyor Tanrılar uzaklardan bir son daha Kurban aranıyor sonsuzluğa... Gökyüzünden bir yıldız kayıyor Dere kıyısındaki taşlar parıldıyor Ve her gece bir yıldız Bir ayrılık Bir yıldız Bir ayrılık Kaçamadım sensizliğimden, bu son dansın olsun bensiz... Ve Bu son şiirim olsun sensiz... ..............melons...........
-
seni seviyorum .. hiç bir yokluk sen gibi acı vermemişti bana ... ahdi cık gel biryerlerden ey sevgili içim acıyor canım yanaıyor .. ne gözlerin var gözlerimde ne ellerin ellerimde. nede dudakların dudaklarımda nerdesin bebeğim gela rtık ... seni cok özledim seni cok seviyorummmmmmmmm ........melons.....
-
Oy halkım oy! Akşam'dan Ali Ekber Ertürk seçim sonuçlarına ilişkin ilginç bir araştırma yapmış. Seçim öncesi ortaya çıkan yolsuzluk ve yolsuzluk iddialarının sonucu nasıl etkilediğini incelemiş. Hatay: AKP Hatay Milletvekilleri Fuat Geçen ve Mehmet Eraslan, son üç yılda bu ildeki 300'ye yakın ihalenin 271'inin AKP yöneticilerine verildiğini... İhalelerin paylaşımını AKP Grup Başkanvekili Sadullah Ergin'in yaptığını ileri sürdüler. Buna rağmen Sadullah Ergin'e bir şey olmazken Fuat Geçen partiden ihraç edildi. Sonuç: AKP'nin 2002'de yüzde 29.88 olan oyu bu seçimde yüzde 40.8'e yükseldi. Nevşehir: AKP Nevşehir Milletvekilleri Mehmet Elkatmış ve Osman Seyfi, belediyede ihale yolsuzluğu yapıldığını belgelediler. Her iki milletvekili listeye alınmadı, AKP'nin bu ildeki oy oranı yüzde 43.63'ten yüzde 55.7'ye çıktı. Çorum: İçişleri Bakanlığı müfettişleri, belediyenin rüşvet karşılığı kat artırım hakkı verdiği iddiasıyla soruşturma açtı. Belediye Başkan Yardımcısı Selim Sever'in odasındaki kasada 'AKP İl Başkanlığı' yazılı zarf içinde toplam 372 bin YTL'lik çekler bulundu. AKP'nin bu ildeki oyu yüzde 48.43'ten yüzde 57.3'e yükseldi. Ağrı: AKP Ağrı Milletvekili Cemal Kaya, yolsuzluk yaptığı, haksız olarak ihale aldığı iddiaları üzerine milletvekilliğinden istifa etmek zorunda kaldı. Yargılandı, mahkûm oldu ancak cezası ertelendi. Kaya bu seçimde yeniden milletvekili seçildi. Partisinin oyu yüzde 17.70'ten 63'e fırladı. Sinop: AKP Sinop Milletvekili Cahit Can, İl Başkanı Dursun Demirel'i ihale komisyonculuğu yapmakla suçladı. Demirel yeniden il başkanı seçilirken Cahit Can listeye alınmadı. Partinin oyu yüzde 32.46'dan yüzde 44'e çıktı. Samsun: Ortaya çıkan yolsuzluklardan dolayı çok sayıda üst düzey belediye görevlisi yargılandı, bazıları tutuklandı. AKP'nin bu ildeki oyu yüzde 44.84'ten yüzde 57.9'a fırladı... NOT: AKP'nin oy artışı elbet birebir yolsuzluklara bağlı değildir. Ama sonuç en azından yolsuzlukların oy kaybettirmediğini gösteriyor. ...........melonss....... (h) ey türk gençliği uyan uyan !!!! vatan elden gidiyor
-
Evliydin neden diye başlayan her sözümde hiç bir hata göremedim kendimde seni yalnız seni sevmek görülmeye değerse hatam buydu işte... sevdim seni sadece her nefes alışımda: hissetmek istedim seni duymak istedim teninin kokusunu sarılmak istedim sadece: seni hissedip benimsin diyebilmek için özledim seni çok özledim ...? içimdeki sevgiyi büyütüp sende özlersin diye kahrettim geceleri ki sensiz bir anlamı olmadığı için oysaki gök yüzündeki güzelim yıldızları fark etmedim ,ay'ın güzelliğini... sen de beni seversin diye, her şeyim sendin sen olacaktın ama anladım ki asıl gerçeği sen bana değil başkasına aittin... çünkü sen ... evliydin benim değildin melons......... beni anlayan beni dinleyen beni tek mutlu eden insan için ......... seni seviyorum canım ama bu sevgi bambaska bir sevgi sen anlarsın sadece baskası değil ......
-
Ben & Sen Ben; Hep ilkbaharlarda mutlu olurum, Sen; İlkbaharlarda dönersin çünkü geri, Ben; Mevsimden saymam diğerlerini, Sen; İlkbaharlarda seversin çünkü beni... ...........melons..........
-
Bekleyeceğim Yokluğunda Kuşların kanatlarındaki renkler dökülürdü Bir tufan olurdu göz yaşlarım. Sonra Bütün ışıklarını söndürürdü umut. Zifiri bir karanlığa bürünürdü dünya. Beynime işlediğim hayalin Yavaş,yavaş silinirdi karanlıkta. İsyan ederdim. İsyan ederdim kayboluşuna. İsyan ederdim ama Çığlıklarımı kimseye duyuramazdım. Koskoca evrende Bir başıma kalırdım. Bir yıldızlar, Bir de ben... Uyumazdım. Biliyorsun. Su gibiydim kirlenmiş atmosferinde dünyanın. Yağmurların tufan olduğu bu iklimde Su olarak anlamsızdım. Ama bazen, Dudakların kuruduğu çöllerde İki hurma ağacının arasından sızarak Gün yüzüne çıkardım. Bazen sel olup Ne bulduysam yüreğime bindirip Bilinmeyen denizlere doğru yola çıkardım. Bazen... ................ Ve bir gün Sen geldin. Öyle bir sıcak öyle bir yakıcı geldin ki; Buharlaştım. Yok oldum. Şimdi ne sen varsın,ne de sıcaklığın. Ne de Bana,beni geri veriyorsun. Ne de Geride bıraktığın bu kül yığını Ne haldedir diye dönüp bakıyorsun. Şimdi Her şey anlamsız. Ne bu kentin zifiri karanlığı ne de su olmak Getirmiyor bana Benden alıp götürdüğün aydınlığı. Hatırlarsan adım Anıl demiştin. Öldürdün ya beni. Gönül sarayımı yıkarken,içindeki an larıda anıla öldürdün Şimdi sen. Simdi sen iki kişinin katili Artık,ne desem faydasız Yoksun. Faydasız artık geri dönmeyeceksin. Hani, Belki deyip yollarına çıkmak, Faydasız. Umut edip geleceğine inanmak Faydasız . Gecelerce için,için ağlamak Faydasız. Isınmak için hayaline sokulmak Faydasız. .......... İnan sana küsmedim. Anlamsız gidişine Bir şey demeyeceğim. Bir gün dönersin diye kapıyı kapatmayıp, Merdiven eşiğinde Hep seni, Hep seni bekleyeceğim. ......melons..... artık gelme istemiyorum yeni sevdalar biriktirdim kendime ve tek tek harcıyorum cocuk misali
-
Bazen Dün Oluyor İnsan ...bazen dün oluyor insan zamana gömdüklerini çıkarıyor istemeden, istemeden kutularını açıyorsun yaşanmışların... Ve yollar odalar sığdırıyorsun gözlerine ama için acımıyor tozlu geçmişine yüreğinle dokunurken... Yüzünü aynalara asmak yerine bugüne arşivliyorsun, yeniden anmak için yaşamaya devam ediyorsun.. melons 20 07 2007
-
Bana Kendinden Söz Et saçların bahar kokuyor ellerin üşümüş bana kendinden söz et... parça tesirli bir sözün vurduğu yüreğinden yerlere dökülürken yaşam kanının nasıl donduğundan, aysız ayaz biz sessizlik dimdik dururken kapıda içinde üşüyen küçük çocuktan söz et... gülümseyerek gelen güne “merhaba” derken. içinde sallanan zaman sarkacı on ikiyi vurur artık eski ”sen” olmadığını kabul etmenin gözlerine yenilgiyi nasıl çivilediğinin hüznüyle yakalanmaktan korktuğun için nereye kaçtığından söz et... vurup elimize sevgilerimizden bazılarını ölüm aldı, bazılarını yaşam. hangisine daha küskün oldugundan söz et. kilidi paslı anahtar işlemez kapılar önünde içinden mevsimler geçer avuçlarında kuruyan gülleri kime sakladığından söz et... kör bir limandır demir attığın ıssız, ışıksız bir gece sevdalanırsın sessiz usul kanayan yaralarını bir başına sarar tuzla dağlarsın kanayan yalnızlığından söz et. günlere kırgın geçersin ömrün içinden kül renginde zamanlar bırakırsın ardında gecenin siyah teninde yorgun uykuları bırakıp umutsuz avlulara kapılar açarsın bitmeyen yorgunluklarından söz et ayaz vurmuş toprağına cemre düşer kış ortasında çiçeğe durur dalların saçlarında bahar yeli karanlığı yırtan bir yıldız kayar... korkarsın bana korkularından söz et... ....melons.... 20 07 2007 /21 19 /
-
Bana Her Gelişinde bana her gelişinde, kolları ardına kadar açık bir çocuk koşar içimde unuttuğum türküleri yeniden anımsarım gökyüzü daha bir aydınlanır daha da ısıtır güneş. dünya, bir günde iki kez dönerdi ekseninde. yüreğimde tüneyen, bütün kuşlar uçardı gülüşlerin, sevinç taşırdı geceme ben de bana gelirdim bana her gelişinde... ,,,,,,,,,,,melons......
-
Bana Bir Şey Söyle Bana bir şey söyle, anlamını kimse bilmesin, tek ben anlayayım, Bakışlarından uzak olsamda sözlerinde cesaret bulayım, Güzelliğine değil, kişiliğine aldanayım, Bana öyle bir umut ver ki, ömür boyu o umutla avunayım, Bana kalbinde bir yer ver, bıraktığın gibi hep orda kalayım... .......melons.....
-
Gitme Ki, Üşümesin Baharlarım Gitme, koca şehirde yapayalnızlık kalmak istemiyorum. Gidersen, sensizliğin içinde hangi duvar avutabilir beni ?..Bırakma beni karanlıklara...Alışkın değilim sabahları sensiz uyanmaya....Gitme umudum...Uçurumlardan esen rüzgarlarda tek başıma bırakma beni.....Acıya kanattığım umutlarımı toprakta ezip gitme...Düş yorgunu gecelerde her sokakta seni aramak acıtır yüreğimi.Her köşede sensizliğe ağıtlar yakmak sonum olur ömrümün. Dur gitme...İçimdeki çocuğun ağlayacak hali kalmadı...Gidersen, uykulara dalıp unutacağım mı sanıyorsun o gözlerini ?...Sorarım sana ; kolay mı tahta beşiklerde hasretini uyutmak ?.... Yıllarca cebimde biriktirdiğim gözyaşlarımı sende kurutmuşken gitme...Simsiyah bulutlar çöreklenmesin üzerime. Baharın koynunda uyanırken gözlerimi karanlıklara kapatmayayım...Gitme ince sızım...Uzak dağlarına yüreğimi sürüp sana koşmak isterdim ama sırtım kanlı ve yüreğim yaralı...Buğulu camlarda bıraktığım düş mavisi umutlarımı yetim bırakma...Sürgün misali yalnızlığında soğuk prangaları sırdaş bilmek istemiyorum...Yitik bir yüreğin baharlarında açmış dikenleri serme ellerime..Batarsa kanar, kanarsa yaşayamaz yüreğim....Gitme ..Ardından bakakalmasın gözlerim tozlu yollara...İsyanlara bürünmesin gülen yüzüm....Ne olur gitme alınyazım. Acılarımı tütünle sarıp bir sigara dumanında çekerken içime, gitme..Dayanamaz bu can gidişine...Rıhtımlara her gece gözyaşımı boşalttırma beni...Ezik yüreğimi karların üzerine serme...Sana koşan ayaklarımda hüznün kirli denizlerine sokma beni...Mavilerin arasında kaybolur giderim....Umutlarımı alıp gitme gül yüreklim... Hangi denize sığdırabilirim ki sensizliğin acılarını...Hangi ilaç dindirir sensizliğin sancılarını...Bu dert içimde kabuk bağlar..Solmak istemiyorum kırık aynaların suretinde...Hazanlar girer gelinciklerin gülümsediği bahçelere...Göğümden tüm göçmen kuşlar kanatlanır ucsuz bucaksız diyarlara...Dur gitme....Yalınayak sahillerde gezinmeyeyim....Ellerim dikenlerde avunmasın...Gidişinle yüreğimi yaralarda bırakma ne olur... Şiirlerim kederimle, yüreğim gidişinle ağlamasın...Gülen gözlerime hicranlar inmesin...Bereketin ıslattığı toprağıma siyah bulutlar çöreklenmesin...Uçurumlar büyümesin duvarlarda...Pencerelerde kalmasın ıslak gözlerim....Yorgun düşmesin ayaklarım...Gitme iki gözüm...Bırakma beni tek başıma firkatinde...Düş fakiri olarak gezinmek istemiyorum şehrin ölüm kokan sessizliğinde...Ne olur gitme sevdiğim. Uyandırma beni ayrılıklarınla..Gitme diyen dudaklarım senden sonra kanamasın....Üşümesin senin sevginle gülümseyen gönül bahçem....Acılarımı unutmuşken sancının kavrulduğu ateşlerde ısıtma beni...Benek benek açan çiçeklerim mevsimsiz solmasın...Saçlarına düşen yıldızlar göğsüme ayrılığının hançerini sokmasın..Gitme canımdaki son can... Senin gözlerinden, senin yüreğinden başka bir sığınağım yok sevdiğim.. Gitme ne olur...Yetim kalmasın yüreğim....
-
İstifa Ediyorum ....biliyorum, dünyanın nimetleri sırf benim için yaratılmadı, ben üstün değilim, ben farklı değilim. duymak istiyorsan eğer bunuda haykırabilirim, sensiz en çok sevdiğim yaşamdan istifa ediyorum... ayrılıkların hepsi acı verir, ama en acısı vedalaşmadan yaşanan ayrılıklardır. belliki yetmiyor harfler, yetmiyor kelimelerin kısır dünyası. anlıyorum yer ile hayat arasında tariflere sığmayan bir aşk, hayran hayran seyredilmesi, doya doya yaşanması gereken bir çeşitlilik var. bakamıyorum geri kalana, bir gün gerçeği yok olur, sadece bu boya izleri kalırsa diye. yaşamak ne kadar kutsal oysa ki; nasılda mükemmel şu an... biliyorum. korkuyorsun benden. gözlerimden okuyorum, güvenmiyorsun bana. fakat seninde bilmediğin yanlarım var. aşık dolaştığım günler, söylediğim yanık ağıtlar, çizdiğim rengarenk resimler var. karanlık suretimi atıp bir tarafa, o an en saf halimle çıksam karşına, ne düşünürsün; inanırmısın bana... ben mutlak yalnızlığa sürüklenen bir serseri değilim. am bu sensiz boşluğun içinde tamamiyle yok olmadan anladım ne kadar çok güzel olduğunu. biliyorum, dünyanın nimetleri sırf benim için yaratılmadı, ben üstün değilim, ben farklı değilim. duymak istiyorsan eğer bunu da haykırabilirim, sensiz en çok sevdiğim yaşamdan istifa ediyorum... ( ........melons.....
-
İki Gözüm Biliyor musun iki gözüm; bugün ayın kaçı? Hangi mevsimdeyiz? Bahar mı, kış mı, sonbahar mı, yaz mı; inan farkında değilim. Sıla ne yana düşer, gurbet ne yanda? Nerdeyim, nasılım? Bilmiyorum. Derdim, kederim ne biliyor musun?... Neşemi, sevimcimi, yaşama gücümü yitirdim. O coşkulu, mutlu, umutlu günlerimi ne de çok özlüyorum. Öylesine bir özlem ki bu; ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Sevdiklerim, özlediklerim ve bana dost olanların her biri başka bir yerde; hiç birine kavuşamıyorum. Dalları fırtınada kopmuş bir ağaç gibiyiz iki gözüm. Her dalımız bir sınır boyunda, her yaprağımız bir ülkeye savrulmuş. Bir yanımız vizeli, bir yanımız kaçak. Çocukluğumu, ilk gençliğimi, geçmişimi, memleketimi velhasıl eskiye ait herşeyimi nasıl özlüyorum biliyor musun? Özümü özlüyorum, özümü.....Kendim olabilmeyi, sözümde durmak için verdiğim çabayı, kendime dürüst olmak için kendimle olan mücadelemi, özümle barışık yaşamayı özlüyorum. En iyi sen bilirsin, bir huyumu terk etmek için sarf ettiğim gayreti. Doğaya, insanlara, hayvanlara, çocuklara olan sevgimi, tutkumu ve yüreğimdeki ateşi, dimağımdaki tadı da en iyi sen bilirsin. Zaman geçiyor, hayat geçiyor, ömrümde akşam çanları çalmaya başladı bile. İnsanın mutlulukları, heyecanları, hayatı, yaşadıkları geride kalıyor iki gözüm. Bizim gibileri yıllar geçtikçe daha bir duygusallaşıyor. Toplumların gittikçe bencilleştiği, duyarsızlaştığı dünyamızda olup bitenler beni hüzünlendiriyor. Acaba bu durumun bilincinde ve farkında olan çevremizde kaç insan var Binbir düşünce üşüşüyor beynime. Anılarla, özlemlerle boğuşmak beni ayrıca yıpratıyor. İç acısıyla dolu, yaralı, bin yerinden vurgun yemiş bir gönülle acılara karşı umarsız olmaya çalışıyorum ama olmuyor. Belki bir gün son bulacak ufuklarda solar hüznümüz. Hala bir şeyler bekleyerek bulutsu bir sise gömülüyor her şey. Şimdi ise, gülmek-ağlamak arası monoton bir hayatın girdabında kaldım. Üzerime ölü toprağı serpilmiş gibi. Silkinip çıkamıyorum. Gün ışığına, suya hasret sebzeler gibi tatsız ve tuzsuzum. İşte şimdi böyle bir insan oldum iki gözüm. Gayesiz ve huysuz . Evden sokağa her çıkışımda , penceremden dışarı her bakışımda, karabasan gibi çöken sis ve karanlık dokunuyor bana. Oysa ışık umut, umutsa hayat demektir. Ben mi o ışığı yitirdim, yoksa o ışık mı beni; bilmiyorum. Nedense hep geçmişe bir özlem duygusu büyüyor içimde... İşte böyle iki gözüm. Hangi gündeyiz? Bugün ayın kaçı? Hangi mevsimdeyiz ? Bilmiyorum.Bilsem de benim için artık hiç bir önemi yok.......... Uzun yıllar önce sevdamı yüreğime yükleyip geldiğim bu yabancı ülkede, koynunda volkanları taşıyan bir dağ gibi sustum. Suskunluğumu delicesine haykırmak isterken, içime ağuları akıttım ve öylece sustum. Kara bir diken gibi yuttum ve içime yığılıp öğlece kalakaldım. İçimdeki yangını, yüreğimdeki yarayı, gözlerimdeki damlayı sorma. Hasretlere dayayıp başımı, hüzünle geçip giden günlere, gecelere döndüm sırtımı iki gözüm. Yorgun, yetim ve yaralı. Gönlümün duvarına kocaman bir sevda resmi çizdim, bir de ateş yaktım ocağıma dağ gibi.Ki, okyanuslar söndüremez. İnsanlar, var olalı beri kabullenmiş sevdayı. Herkes kendi sevdasının mecnunu; kendi hasretinin delisi olmuş. Kendi hikayesini, kendi sevdasını en büyük sanmış ve saymış; büyütmüş yüreğinde dağ dağ. Sabır sabır beyninin gergefine işlemiş. Benim sevdam da benim için dünyanın en büyük, en kutsal sevdası.... Ben ki, sevdanın çöllerinde ayrılıkların en büyük hasretini çektim Leyla ‘mın. Ferhat oldum dağları deldim. Kerem oldum yaktım kendimi. Pir Sultan oldum asıldım, Nesimi oldum yüzüldüm. Kavuşmak için gönlümü yollara düşürdüm. Horlandım, ezildim, hakaretlere, işkencelere maruz kaldım. Yüreğimdeki yangını, gözlerimdeki hicranı sorma iki gözüm. Acılarımı kimsesizliğime yükleyip, uzayıp giden yollara düştüm. Yorgun, yetim ve yaralı. Aşık oldum, yaktım kendimi. İçimde bin yangınla çıktım yola. Sevgilime şiirler yazmak, şarkılar bestelemek, türküler yakmak en büyük ibadetimdi. Kavuşmak ise en inanılmaz hayalim. Bilirim ki aşkın bahçesinden bir gül koklayan, şeyda bülbül olurmuş. Bilirim ki aşkın pınarından bir damla içen, ömrünce sarhoş gezermiş. Bilirim ki kavuşmak olmasa sevdalılar, ağlayı ağlayı kör olurmuş. Aşk olmasa iki gözüm, içimde biriktirdiğim bu yangın olmasa, dolmasa iliklerime aşkın hasreti, bu yangın yüreğimi sarmasa, avuçlarımı yakmasa bu ateş, akar mı damarlarımdaki kan! Bir gün kavuşmak hayali olmasa, nasıl dayanılır bu yaşama, bu kimsesizliğe, bu gurbete, bu hasrete iki gözüm, nasıl! Dokunma iki gözüm Sorma bana Ben kimim, adım ne, nereden geldim Tut ki bir pınarım suyu kesik Akamadım nazlı nehirlere tut ki Susturulmuş binlerce türkü Baştanbaşa aşk ve ateş Tut ki incinmiş bir gülüşüm Gecikmiş bir düş Bir ateşin çemberinde Yarım kalmış sevinçler kanayan Tut ki kar altında sevincim Bütün mevsimlere küsüm Kanadı kırık bir serçeyim tut ki Dağlarda koparılmış kınalı bir çiçek Ateşin zulmünü gördüm Suyun ihanetini Baştanbaşa aşk Baştanbaşa hasret Susturulmuş Milyonlarca türküyüm Dokunma iki gözüm Sorma bana Ben kimim, adım ne, nereden geldim Bir sarı çiçek Bir sarmaşık Belki çözer dilini yüreğimin Upuzun yolların düğümlediği Ve ihanetlerin kilitlediği.. ,,,,,,,,,,,melons,,,,,,,
-
İnternette Dürüstlük Beni okuyorsanız eğer, buralara kadar ulaştıysanız yani, sizin de bu ortamda dostluk ve sevgi aradığınızı ya da er geç arayacağınızı düşünüyorum... Birbirimizi görmeden, tanımadan ve sadece "hissederek" yürüttüğümüz dostluk ilişkisi yaşamımızdaki diğer ilişkilerden çok farklı gelişiyor.. Gerçek yaşamda önce fizikleriyle, giyim kuşamlarıyla, sonra da fikirleriyle ve yaşam görüşleriyle, zihinleriyle tanışırız insanların.. Oysa burada, sanal ortamda, önce fikirler ve görüşler ön plandadır, birbirimizi zihinlerimizle tanırız, severiz (ya da sevmeyiz) ve bazen de tanımak isteriz, görüşür tanışırız.... Değer verir, dost oluruz.. Çok sevdiğim bir şair ve filozofun, Halil Cibran'in sözlerini yazım süresince paylaşacağım sizlerle: "Dostunuz size aklından geçenleri açıklarken ne -hayır-ı ne de -evet-i ona söylemekten korkmayınız. Ve o sustuğunda yüreğiniz onu dinlemeyi sürdürsün; Eğer dostun senin içindeki denizin alçalacağını bilmek zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin.. Yalnızca zaman öldürmek için aranılan dost nedir ki ? O, sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız boşluğunuzu değil.. Ve dostluğunuzun uyumunda bırakın kahkahalar yükselsin ve zevkler paylaşılsın..." Bazen bu büyü bozulmasın diye, dürüst olamadığımız için, bu tanışmayı istemeyiz. Karşımızdakinin dürüstlüğü veya bizimki, bir şekilde kafamızda hep dürüstlüğü sorgularız, güvenmek isteriz yazılana, dostlarımıza.... Gerçekten o kişi mi... Gerçekten böyle mi düşünür... O mu gerçekten bizim etkilendiğimiz... Sevgi duyduğumuz... Yoksa yalan mı bize söyledikleri.... yoksa... yoksa... bize sevgiden bahseden, yüce duyguları bayrak etmiş kişi, evinde eşini veya çocuklarını döven biri mi? En azından, insanları iddia ettiği kadar sevmiyor olabilir mi? Zaman içinde tanıdıkça kuşkular başlayacaktır... Hiç kimse yalanı sürekli sürdürecek kadar zeki değildir...Ve hiç kimse de bu yalanlara sonsuza kadar inanacak kadar saf değil... Dürüstlük, özgürlük demektir ve özgürlük kısıtlanmamalıdır asla... "Özgürlüğünüz, kendisine vurulmuş olan zincirlerinden kurtulduğunda, daha büyücek bir özgürlüğe zincir olur..." Sürdürmeye çalışacağımız yalan, hatırlamak zorunda olduğumuz uydurma kişilik en çok kendimizi rahatsız edecektir bir gün..... İnsan karşıısındakini bir süre aldatabilir belki... Hatta uzun bir süre de bunu devam ettirebilir... Ama, kendini kandıramaz, bunu hep sürdüremez... Sürdürürse, kişilik sorunları başlayacaktır, yarattığı kahramanı yaşatmaya çalışırken, kendisini yaralamış, hatta öldürmüş olabilir... Ne kaybederiz oysa, ne olur boyumuz kısa veya uzun ise, zayıf veya şişman isek.... Sağlığımız yerinde veya değil ise... Eksiklerimiz varsa... Paramız olsa veya olmasa... Veya o filmi görmemişsek, o şiiri duymamışsak.... Ya da o ülkeye gitmemişsek... Sesimiz güzel değilse... O konuya yabancı isek.... Söylediğimiz yaşta değilsek... Manken-fotomodel bir kadın veya atletik vücuda sahip bir erkek değilsek.. Ya da yaşamımızda olmadığını söylediğimiz birileri varsa... Ne fark eder dostluk adına.. Yalanların esiri olarak yaşamak ve bir gün her şeyden kaçmaktansa, dürüst olmayı denesek dostlarımıza ve kendimize... Yarattığımız dünyanın birgün başımıza çökmesindense.... Daha kötüsü, bir başkasının dünyasını yıkmaktansa.... "Tıpkı okyanusun sahilinde durmadan kumdan kaleler yapan ve sonra da bir vuruşta gülerek yıkıveren çocuklar gibi. Oysa sizler kumdan kaleler yaptıkça okyanus sahile daha çok kum yığmaktadır. Ve yaptığınız kaleleri yıktıkça okyanus sizlere gülmektedir..." Kendine mükemmel bir kişilik yaratmak çok kolay.. Zor olan,olduğunu dürüstçe olabilmek..... En acı gerçeğin bile en güzel yalandan üstün olduğunu hatırla.... Dürüstlük temelinde oturan dostlukların daha değerli ve uzun ömürlü olacağını ta içinde biliyorsun... Unutma, uzun vadede dürüstlük her zaman galip gelecektir... Kendini zor olsa da, acı olsa da, kabullen... Çünkü sen biriciksin, çok değerlisin. Sonradan acısını çekeceğin hayalleri yaratma.. "Acınız, idrakinizi kaplayan kabuğun kırılmasıdır. Nasıl ki, bir meyvanın yüreğinin güneşi görebilmesi için kabuğunun çatlaması gerekir, acı da sizin için öyledir. Kalbinizi güncel yaşantınızın mucizelerine hayran tutabilseydiniz, acınız mutluluğunuzdan daha az görkemli olmazdı. Tıpkı tarlalarınızdan geçip giden mevsimler gibi, yüreğinizin mevsimlerini de kabul edebilseydiniz, Pişmanlık ve üzüntülerinizin Kış'ında çevrenize huzur içinde bakabilirdiniz... Acılarınızın çoğu kendinizce seçilmiştir. İçinizdeki hekimin hastalıklı benliğinizi tedavi amacıyla verdiği tatsız ilaçtır... Bu nedenle, içinizdeki hekime güvenin ve uzattığı devayı sükunetle ve yatışarak için.." Karşındakine güvenmek istiyorsan, dürüstlük arıyorsan, önce kendini güvenilir kılmalısın. Bunun da yolu bir; acı da olsa, zor da gelse kendinle tanış ve bize seni sun.. Çünkü biz seni seviyoruz, klavyenin tuşlarındakini sahte dostu değil, sadece ve tam da şu halinle seni... ben sadece düşüncelerimi aktardım siz isterseniz yine yarattığınız kişi olmaya devam edin .... ben olduğum gibiyim ... neysem oyum yani ismail arslan .. yanii .........melons.......
-
Daha Sana Dokunamadım Bile Bu küçük odanın her yerini doldurdum seninle. Her eşyada sen varsın. Yılların hüznünü solumuş duvarları ilk defa neşeyle tanıştırıyorsun. Bu yüzden seni o kadar çok seviyorlar ki onlar… Seninle olabilmek için her daim beni de bırakmıyorlar. Biliyorlar çünkü senin bende olduğunu. İçimin bir parçası olduğunu… Ve bana da seviniyorlar biliyorum. Bazen çehreni bana göstermek için çırpınıyorlar. Hüzünle baş başa olduğumu anladıkları an seferber ediyorlar seni. Sanki yılların hüznünü taşımak yormamış onları. O yaşlı kapı bile hep kapalı artık senle beni odada baş başa bırakmak için. Aşk denen şey bu olmalı. Küçük odada her şeye resmini çizebilmek… Ve işte bu küçük odada yaşayabilmek kocaman hayalleri. Tutup düşleri elinden her gece sana getirmek… Bak yine sendeyim umutlarımla. Onlara seni anlatıyorum. Seni gösterip, işte bu, sizi yaşatan diyorum. Bir anda sıyrılıyorum tüm geçmişimden. Dalıyorum hiç korkmadan engin denizlerine. Oysa yüzme bilmiyorum ben. Sen tutuyorsun elimden, korkma diyorsun, korkma! Korkmuyorum, sahiden korkmuyorum sevgili. Sözlerin yüreğime nefes gibi doluyor, gözlerin ufkumu açıyor. Güç veriyorsun bana. Yüzüyorum yüzüyorum yorulmuyorum. Yıldızlar geldi yine yanı başıma. Seni anlatıyorum. Tebessüm ediyorlar. Huşu içinde dinliyorlar. Her gece anlatıyorum her gece dinliyorlar. Bıkmadan. Bir serap gibi girişin içime… Sonra ete kemiğe bürünen sen… Gözlerinin içine dalıyorum. Çılgınca koşuyorum, durup dinlenmeden varmak istiyorum vatanıma. Tüm engelleri kaldırıyorsun önümden. Canımın ta içine işliyorsun. Seni seviyorum diyorum, içim titriyor. Hiç bu kadar dolu olmamıştı bu iki kelime. “Seni seviyorum.” Sanki yüreğimden kopuyor bir parça dilime taşınıyor, ordan sana. Bir daha söylüyorum, bir daha. Her söylediğimde hissediyorum yüreğimin ılık ılık dolduğunu senle. Aşk denen şey bu olmalı işte. Sustuğunda bile gözlerin anlattığı şey. Sevişmelerimiz geliyor aklıma. Dudağında yakıyorum kendimi. Atıyorum alevlere. O an sanki dünyanın tüm rengi siliniyor. Her şey yok oluyor. Tek seni görüyorum, seni hissediyorum ve seni yaşıyorum. Başka hiçbir şey kalmıyor bende. Her şeyi yoluna seriyorum. Yüreğimi vermişim sana, aklımı da bırakıyorum. Fısıldıyorum seni ne çok sevdiğimi ama sonra susuyorum hep, sen de susuyorsun. Oysa ne çok şey söylüyor suskunluğumuz. Karaya vuran dalgalar gibi vuruyor içime içime sessizlik… Aşk bu olmalı. Aniden uyanmak uykudan ve bilmek o anda çok uzaklarda adının söylendiğini. Çok uzaklarda olduğunda bile duyabilmek seni… Aynı anda kelimeleri çarpıştırmak ve gülümsemeyle susmak… Aynı şeyi düşündük yine. Seni seviyorum. Ama daha sana dokunamadım bile…