Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

iLyAdA

» Mavi Uçurtma Grubu
  • İçerik Sayısı

    1.168
  • Katılım

  • Son Ziyaret

iLyAdA tarafından postalanan herşey

  1. Nezaketin için teşekkürler arkadaşım, doğru diyorsun Antep'te Fransızlar konuşlanmıştı..Kahramanlık türkülerimiz der ki; sürerim sürerim, gitmez kadana Fransız kurşunu ,değmez adama.... Geçmişten kinleri var, inmezler tabi ki yakamızdan
  2. iLyAdA

    GAZİANTEP

    http://www.gazianteplim.de/cityPhotos.asp Almanya'daki gurbetçilerimizin Gaziantep sitesi
  3. BU GÜN 25 ARALIK, UĞRUNA DEDELERİMİZİN NİNELERİMİZİN CAN VERDİĞİ GAZİ ŞEHRİMİZİN 85. KURTULUŞ YILDÖNÜMÜ.. VATAN SİZE MİNNETTARDIR; YATTIKLARI YERLER NUR İLE DOLU OLAN ŞEHİTLERİMİZ, ONLARDAN BİRİSİNİN TORUNU OLMAKTAN GURUR DUYDUĞUM GAZİLERİMİZ..VATAN SİZE MİNNETTAR... Gaziantep Savunması’nda; Tankı topu tüfeği, uçağı ve ordusuyla işgalci Fransa’ya karşı; döküntü müzelik silahlar ve ramazan topu ile acı, zehirli zerdali çekirdeğinden ekmek yiyerek kafa tutup, 6317 şehit verip 8000 yapının yerle bir olduğu şehri inatla savunarak bir kasabanın bir ülkeye karşı onurlu direnişinin destanı yazılmıştır. 25 Aralık tarihi, destansı Antep direnişinin ve “Gazi”lik ünvanının sembolü, Antep’in düşman işgalinden kurtuluşun yıldönümüdür. Bu vatan için can veren tüm şehitlerimizi ve Milli Şef İsmet İnönü’yü de saygı ile anarken; Gaziantep’in 25 Aralık Kurtuluş Bayramını da kutluyorum. NAZIM 'DAN... KARAYILAN HİKAYESİ Ateşi ve ihaneti gördük. Dayandık, dayandık her yanda, dayandık İzmir'de, Aydın'da, Adana'da dayandık, dayandık, Urfa'da, Maraş'ta, Antep'te. Antepliler silâhşor olur, uçan turnayı gözünden kaçan tavşanı ard ayağından vururlar ve arap kısrağının üstünde taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar. Antep sıcak, Antep çetin yerdir. Antepliler silâhşor olur. Antepliler yiğit kişilerdir. Karayılan Karayılan olmazdan önce Antep köylüklerinde ırgattı. Belki rahatsızdı, belki rahattı, bunu düşünmeğe vakit bırakmıyordular, yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar. Yiğitlik atla, silâhla, toprakla olur, onun atı, silâhı, toprağı yoktu. Boynu yine böyle çöp gibi ince ve böyle kocaman kafalıydı Karayılan Karayılan olmazdan önce. Düşman Antep'e girince Antepliler onu korkusunu saklayan bir fıstık ağacından alıp indirdiler. Altına bir at çekip eline bir mavzer verdiler. Antep çetin yerdir. Kırmızı kayalarda yeşil kertenkeleler. Sıcak bulutlar dolaşır havada ileri geri... Düşman tutmuştu tepeleri, düşmanın topu vardı. Antepliler düz ovada sıkışmışlardı. Düşman şarapnel döküyordu, toprağı kökünden söküyordu. Düşman tutmuştu tepeleri. Akan : Antep'in kanıydı. Düz ovada bir gül fidanıydı Karayılan'ın Karayılan olmazdan önceki siperi. Bu fidan öyle küçük, korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun, namlıya tek fişek sürmeden yatıyordu yüzükoyun. Antep sıcak, Antep çetin yerdir. Antepliler silâhşor olur. Antepliler yiğit kişilerdir. Fakat düşmanın topu vardı. Ve ne çare, kader, düz ovayı Antepliler düşmana bırakacaklardı. «Karayılan» olmazdan önce umurunda değildi Karayılan'ın kıyamete dek düşmana verseler Antep'i. Çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar. Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi, korkaktı da bir tarla sıçanı kadar. Siperi bir gül fidanıydı onun, gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun ak bir taşın ardından kara bir yılan çıkardı kafasını. Derisi ışıl ışıl, gözleri ateşten al, dili çataldı. Birden bir kurşun gelip kafasını aldı. Hayvan devrildi kaldı. Karayılan Karayılan olmazdan önce kara yılanın encâmını görünce haykırdı avaz avaz ömrünün ilk düşüncesini . «İbret al, deli gönlüm, demir sandıkta saklansan bulur seni, ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.» Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp bir tarla sıçanı kadar korkak olan, fırlayıp atlayınca ileri bir dehşet aldı Anteplileri, seğirttiler peşince. Düşmanı tepelerde yediler. Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp bir tarla sıçanı kadar korkak olana : KARAYILAN dediler. «Karayılan der ki : Harbe oturak, Kilis yollarından kelle getirek, nerde düşman varsa orda bitirek, vurun ha yiğitler namus günüdür...» Ve biz de bunu böylece duyduk ve çetesinin başında yıllarca nâmı yürüyen Karayılan'ı ve Anteplileri ve Antep'i aynen duyup işittiğimiz gibi destânımızın birinci bâbına koyduk. Nazim Hikmet Ran NOT: Kurtuluş destanı ile ilgili detaylar İLİNİZİ TANITIN bölümündedir...
  4. iLyAdA

    SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİ..

    Aziz Şehitlerimiz hatıranız önünde saygıyla eğiliyoruz.Siz ve sizin gibiler olmasaydı eğer bu bir avuç vatan toprağından bile mahrum kalacaktık. Ruhunuz şad olsun...
  5. Can arkadaşımdır , bu yazı ve buna benzer bir çok yazısı genç yaşta kaybettiği eşine yazılmıştır.Hem de Can'ın doğumgününde
  6. Şöyle bir gözümün önüne getireyim diyorum ama olmuyor, gelmiyor....
  7. iLyAdA

    Ay Parçalıyor

    ay parçalıyor derin kafiyeyi ve çocuk gözleri , evet çocuk gözlerinde görüyorum ateşte bir çeliğin dövülmesini içine yayılan sis içtiğin olmayan içki seni en meşhur yalnız adam yapıyor şekilsiz, kimsiz, gecesiz bir gün telaşında , odanın örümcek tavanında bulunmuş bir tek taş şeytan, bir antik çağ bilmecesi, bir yük yerleşiyor sırtına sırtında çoğalıp dünyanın bütün odalarında buluyorlar insanolmuşları el değiştirdi bütün bu hayallerin iklimleri .. kelepçenin klik sesi ve hayvanların şimdiye eremediği orman ben sizden birini alacakaranlıkta sizden bir çokları vurulmuşken sevmiştim, diyen kadının alnındaki turuncu güneşte el değiştirdi bütün şiirler ve bağlılıklar sadece keder olduğu anlaşılan kaderler ay parçalıyor derin kafiyeyi bir hastalık gibi yayılıyor içimde bağırtı etrafımdaki tüm bu nesneler, bu sürekli yemin verme eğilimi topyekûn bir iç istila başlatıyor , kiminin yarası zaten merhemken kiminin bıçağı zaten eksik kalıyor 2. iyileşmiş bir şehre eğik bir köprü zamansız bir ölüme yazılabilecek birkaç kitap herkese emanet edilebilecek bir kuşku kondururken ellerimizle senin ve benim ellerimle uzakta çok uzakta unuttuğumuz kıvılcım şimdi bütün yangınların çıkmış geleceğinden sorumlu tutuyor bizi biz dediğim bizim gibi değil ihanetin başını bekleyen başka bir ihanettir ışıklar bir daha hiç yanmamacasına döner , sönüp geceyi başlatırlar sanki içimizin sözlüğünde kelimeler karşılıklarından daha da uzundur dumanlıdır, evet çocuk gözleridir evet kaçan kadınlar, kalan her şeydir ay parçalıyor derin kafiyeyi ve çocuk gözleri evet çocuk gözlerinde görüyorum bu kadar sözün asla göremeyeceği meseleyi . …?
  8. Evet Kenan Doğulu, biz eski kafalıyız biraz! Eurovision'da Türkiye'yi temsil edecek olan Kenan Doğulu hazırlayacağı şarkıyı şöyle tarif ediyor: "Türkçe olması eski kafaların düşüncesi... İngilizce daha çok insana hitap etmesi açısından önemli. İçinde yabancıların da kolayca anlayıp söyleyebileceği birkaç söz de olsun. Yıllardır ABD'de kendimi geliştirdim. Buna yetecek kadar İngilizcem var." * * * İtiraf edeyim ki ben Doğulu'nun söz ettiği "eski kafalılar"danım. Kendimi ABD'de geliştirmediysem de "yabancıların da kolayca anlayabileceği birkaç söz" söyleyecek kadar İngilizcem var. Yine de Türkçeyi severim. Çok ekmeğini yedim. Böyle uluorta küçümsenmesine gönlüm razı olmaz. Aynı zamanda, gençliğini Eurovision jürilerinden iyi bir puan alma gayesinde çarçur etmiş bir nesilden geliyorum. Şimdi daha iyi anlıyorum ki, oldum olası hak etmediği bir mana atfettiğimiz Eurovision'un amacı, Batı'nın değişik müziklerini, dillerini bir mecrada sergileyip yarıştırmaktır. Yarışmada 1977'den beri ulusal dil koşulu vardı. 1999'da dil seçimi serbest bırakıldı. Yine de bence Türkçe şarkı, yarışmanın kültürel alışveriş ruhuna daha uygundur. Herkesin Amerikan esintili pop şarkılara İngilizce söz yazdığı bir yarışma Avrupa'ya ne katabilir ki? * * * Buna rağmen Doğulu "Son yıllarda çoğu ülke İngilizce yarışıyor. Türkiye de İngilizce şarkı ile kazandı" diyebilir. TRT de milli duyarlılığı pek yüksekmiş gibi yaptığı bir dönemde onu destekleyebilir. Lakin laf orada kalmıyor; "Türkçeyi savunmak eski kafalılıktır" diye damarımıza basılıyor. Oysa tersine, bu İngilizce sevdası, günümüz dünyasında sömürgeci çağları hatırlatan bir eski kafalılık örneği kabul ediliyor. Avrupa, Amerikan kültürel taarruzu karşısında sinemasını, müziğini, mutfağını, dilini korumaya aldı. Alman Dilini Koruma Derneği, İngilizce sloganlarda ısrar edenlere, Almancayı "bir şempanze dili"ne dönüştürdükleri gerekçesiyle her yıl "Dili Bozma Ödülleri" veriyor. "İngilizce istilası"nı "soykırıma eşdeğer bir suç" olarak tanımlayan Fransız dilbilimci Paul Guth, Paris sokaklarındaki İngilizce yazıların, Nazi işgali dönemindeki Almanca yazılardan bile fazla olduğu kanısında... Fransa'da çıkarılan bir yasayla medyada, tabelalarda, şirket anlaşmalarında, faturalarda, iş ilanlarında Fransızca kullanma zorunluluğu getirildi. Geçen hafta Fransa'daydım. İngilizce özentisine tepkinin nasıl uç noktalara vardığını gördüm: Çoğu lokantada İngilizce yemek listesi yok. Garsonlar İngilizce bilse bile konuşmuyor. DVD'lere İngilizce altyazı konmuyor. * * * Bu durumda "500 milyon insanın önüne Türkçeyle çıkın. Dil bayrağını dalgalandırın" diyenler niye "eski kafalı" oluyor? Orhan Pamuk "kendini ABD'de geliştirmediğinden" mi Türkçe yaptı Nobel konuşmasını?.. Ödülü almaya Türkçe sözlerle davet ettiğinde niye göğsümüz kabardı? İngilizce yarışabilir ve kazanabilirsiniz de... Lakin Avrupa'da yükselen duyarlıktan bihaber, el diliyle yarışa koşarken kendi diline sahip çıkanları "eski kafalılık"la suçlarsanız, gün gelir, "şempanze dili" ödülünü hak edersiniz. [email protected]
  9. lonny, rica ederim işte yenisi... Puzzle kartpostal
  10. Hoşgeldin, bu arada bakıyorum nazik karşılama komitesi hep aynı sağolsunlar duyarlılıkları için sevgiyle kalın
  11. iLyAdA

    Çocukların Sesi

    Kimsesiz çocuklar toplum olarak kanayan yaramız diyemeyeceğim, artık kangren olmuş yaramız .Önce şiddet görürler, ne kadar inkar edilse de bu çocuklar..Gerçi kimse kabul etmez bunu, görüntülerle de tespit edilmiş olsa da bulurlar bir şekilde kurtulmanın yolunu.İçlerinden pek azı okuyarak kendini kurtarır.Yeni terlemeye başladığında bıyıkları erkek çocukların ,yurt çevresinde dolanan sinsi insanlar avını gözetleyen tilki gibi gibidirler adeta.Para sunarak önlerine pis işlerinde kullanmak için, ayartmaya çalışırlar bu çocukları ve pek çok çocuğumuz bu yolda yok olup giderler.Ya kızlar, 18 yaşında pislik dolu bu dünyada sen artık yaşını doldurdun hadi kapı dışarı...Ne yapar kimsesiz 18 yaşında ki bir kız sokaklarda , kaptırırız onları da başka bir çarkın dişlileri arasına.Tek kurtaranlar kendilerini ya okuyanlar yada bir evlilik yapabilenler..Devlet baba diyoruz, olmaz ki bir baba çocuğunu kapı dışarı atmaz ki güvencesini sağlamadan,hayatın idame ettirebilmesi için gerekli olanakları sunmadan!!! KİMSESİZLİĞİ ONLAR SEÇMEDİ,hatta bu dünyaya gelmeyi bile... Okul sonrasın da bir kursa devam etmiştim, çocuk gelişimi ve eğitimi.Doğal olarak bir staj dönemi oldu ve çeşitli yerlerde bu stajı gerçekleştirdik.Bunlardan birisi de çocuk yuvası idi , gittiğinde görüyorsun ki çocukların yüz ifadeleri çok değişik.Nasıl desem böyle adeta aptalca bir ifade var yüzlerinde, cin gibi bakanlar da yok değil aralarında ama geneli ilk portrede ki bakışlar.Ve pek çok çocuğun gözleri şaşı bakıyordu, bu kadar çoğunun bir araya gelmesi tesadüf mü acaba yoksa başka nedenler mi darbe yemek falan gibi... Ve her gittiğinizde eteğinize tutunuyorlar; beni evine götürür müsün, seni çok sevdim benim annem olur musun?O anlarda cevap vermek öylesine zor ki bu çocuklara, nutkunuz tutuluyor adeta. Daha ileri zamanlar da evlenip Ankara' ya yerleştikten sonra , kızımın bir rahatsızlığından dolayı bir hastane dönemimiz olmuştu bir kaç yıl önce.Bir çocuk tanıdım ora da ismi Serkan ,bir yetiştirme yurdundan hemofili hastası.Dikkatimi çeken şey doktorların hemşirelerin hepsini tanıyor olmasıydı , hepsine ismiyle hitap ediyordu gelen giden doktorlar Serkann naberrr;) diye hatırını soruyor başını okşuyorlar ceplerinden çıkardıkları şeker ve çikolataları ikram ediyorlardı. Dedim ki Serkan çok samimi bu bölümle galiba cevap içimi acıttı ,dedi ki doktorumuz: Serkan kaldığı yurtta sık sık kendisine zarar verir , bilir en ufak bir kanamada darbe de buraya geleceğini..Hayatımda bir eşini göremeyeceğim kadar hareketli bir çocuktu, bir gün açtım sabah gözümü ki Serkan yatakta ayakta.ne mi yapıyordu? Takmıştı steril eldivenlerden birisini oksijen musluğuna, açmıştı vanayı artık dev gibi beş parmaklı bir balonu vardı Annecimm diyordu bana. En çok sevdiği çikolatalı yiyeceklerdi, bir iş için eve gittiğim de dönüşte çok sevdiği çikolatalı pudingini pişirerek döndüm ,yedi keyifle..Kurban bayramı idi size anlattığım dönem,Serkan bir baktım ki ortadan kayıp yine hastanenin bilmediği yeri yok fellik fellik dolaşıyor..Bir geldi ki tüm personelle bayramlaşmış,ceplerden şeker çikolata dökülüyor epeyce de parası var.Ve elinde de bir dergi, dedi ki bana; annecimm bunu aldım sana, buna bakar bana daha çok şey pişirirsin olur mu? Ben adeta şoklarda, esprili bir oda arkadaşımızın yorumu ise daha başka ..... hanım bu size mükafat mı yoksa hakaret mi ?Hani Serkan aslında bu dergiyle yemek yapmayı bilmiyorsun ,buna bak ta bişeyler öğren demiş olmasın... Evlat edinme ve koruyucu ailelik konusuna gelince; Avrupa bu konu da bizden çok farklı;biz de ancak çocukları olmayanlar evlat edinirken genel de ,orada çocuğu olsa bile evlat edinme daha yaygın..Koruyucu aile kavramına gelince, ben azından hafta sonları bayramlar ve tatiller için konuk etmek istedim bu çocuklarımızdan.Aradım telefonla (sizde arayın eğer muhatap bulursanız) bu kurumun personeli sizi ( en azından benim görüştüklerim) yetkili birilerine yönlendiremiyorsizi.Tenis topu gibi hissettim kendimi ve pes dedim, biz güzel bişeyler yapalım yaşatalım diye çabalarken hiç kolaylaştırılmıyor işimiz, ee bürokrasi hazretleri ne de olsa...Umarım içinizde başarabilenler vardır, çok kızdırdılar beni belki de bir çocuğun hayatında ilk defa yaşayacağı tatiline engel oldular.Ama hala pes etmedim Artık bazı şeyleri aşmalı rayına ,oturtmalıyız bence. Çok konuştum sanırım sevgiyle kalın...
  12. iLyAdA

    GAZİANTEP

    BU GÜN 25 ARALIK, UĞRUNA DEDELERİMİZİN NİNELERİMİZİN CAN VERDİĞİ GAZİ ŞEHRİMİZİN 85. KURTULUŞ YILDÖNÜMÜ.. VATAN SİZE MİNNETTARDIR; YATTIKLARI YERLER NUR İLE DOLU OLAN ŞEHİTLERİMİZ, ONLARDAN BİRİSİNİN TORUNU OLMAKTAN GURUR DUYDUĞUM GAZİLERİMİZ..VATAN SİZE MİNNETTAR... Gaziantep Savunması’nda; Tankı topu tüfeği, uçağı ve ordusuyla işgalci Fransa’ya karşı; döküntü müzelik silahlar ve ramazan topu ile acı, zehirli zerdali çekirdeğinden ekmek yiyerek kafa tutup, 6317 şehit verip 8000 yapının yerle bir olduğu şehri inatla savunarak bir kasabanın bir ülkeye karşı onurlu direnişinin destanı yazılmıştır. 25 Aralık tarihi, destansı Antep direnişinin ve “Gazi”lik ünvanının sembolü, Antep’in düşman işgalinden kurtuluşun yıldönümüdür. Bu vatan için can veren tüm şehitlerimizi ve Milli Şef İsmet İnönü’yü de saygı ile anarken; Gaziantep’in 25 Aralık Kurtuluş Bayramını da kutluyorum. NAZIM 'DAN... KARAYILAN HİKAYESİ Ateşi ve ihaneti gördük. Dayandık, dayandık her yanda, dayandık İzmir'de, Aydın'da, Adana'da dayandık, dayandık, Urfa'da, Maraş'ta, Antep'te. Antepliler silâhşor olur, uçan turnayı gözünden kaçan tavşanı ard ayağından vururlar ve arap kısrağının üstünde taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar. Antep sıcak, Antep çetin yerdir. Antepliler silâhşor olur. Antepliler yiğit kişilerdir. Karayılan Karayılan olmazdan önce Antep köylüklerinde ırgattı. Belki rahatsızdı, belki rahattı, bunu düşünmeğe vakit bırakmıyordular, yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar. Yiğitlik atla, silâhla, toprakla olur, onun atı, silâhı, toprağı yoktu. Boynu yine böyle çöp gibi ince ve böyle kocaman kafalıydı Karayılan Karayılan olmazdan önce. Düşman Antep'e girince Antepliler onu korkusunu saklayan bir fıstık ağacından alıp indirdiler. Altına bir at çekip eline bir mavzer verdiler. Antep çetin yerdir. Kırmızı kayalarda yeşil kertenkeleler. Sıcak bulutlar dolaşır havada ileri geri... Düşman tutmuştu tepeleri, düşmanın topu vardı. Antepliler düz ovada sıkışmışlardı. Düşman şarapnel döküyordu, toprağı kökünden söküyordu. Düşman tutmuştu tepeleri. Akan : Antep'in kanıydı. Düz ovada bir gül fidanıydı Karayılan'ın Karayılan olmazdan önceki siperi. Bu fidan öyle küçük, korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun, namlıya tek fişek sürmeden yatıyordu yüzükoyun. Antep sıcak, Antep çetin yerdir. Antepliler silâhşor olur. Antepliler yiğit kişilerdir. Fakat düşmanın topu vardı. Ve ne çare, kader, düz ovayı Antepliler düşmana bırakacaklardı. «Karayılan» olmazdan önce umurunda değildi Karayılan'ın kıyamete dek düşmana verseler Antep'i. Çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar. Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi, korkaktı da bir tarla sıçanı kadar. Siperi bir gül fidanıydı onun, gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun ak bir taşın ardından kara bir yılan çıkardı kafasını. Derisi ışıl ışıl, gözleri ateşten al, dili çataldı. Birden bir kurşun gelip kafasını aldı. Hayvan devrildi kaldı. Karayılan Karayılan olmazdan önce kara yılanın encâmını görünce haykırdı avaz avaz ömrünün ilk düşüncesini . «İbret al, deli gönlüm, demir sandıkta saklansan bulur seni, ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.» Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp bir tarla sıçanı kadar korkak olan, fırlayıp atlayınca ileri bir dehşet aldı Anteplileri, seğirttiler peşince. Düşmanı tepelerde yediler. Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp bir tarla sıçanı kadar korkak olana : KARAYILAN dediler. «Karayılan der ki : Harbe oturak, Kilis yollarından kelle getirek, nerde düşman varsa orda bitirek, vurun ha yiğitler namus günüdür...» Ve biz de bunu böylece duyduk ve çetesinin başında yıllarca nâmı yürüyen Karayılan'ı ve Anteplileri ve Antep'i aynen duyup işittiğimiz gibi destânımızın birinci bâbına koyduk. Nazim Hikmet Ran
  13. ucurtma ve kuslar ... hani uçurtmalar yapıp maviliklere salardık ya iplere bağlayıp.. süzülüşünü izlerdik yanımızda en sevdiğimiz arkadaşlarımız.. kuşlara dalardık sonra geçerken uçurtmalarımızın yanından.. ve bizim aklımıza sevdiklerimiz gelirdi.. mutluluğumuz hüzne dönüşürdü kuşlardan sonra.. kuşlar uçar giderdi.. bizim uçurtmalarımız kalırdı elimizde.. bir de hüznümüz.. içinde mutluluk olan.. T.G
  14. salıncak.. Issız bir parkta sallanırken insan, gökyüzüne dokunacağını düşünür bazen.. sonsuz mavinin derinliklerinde kaybolup gideceğini hayal eder.. düşler kurar, mutluluğa dair.. içinden şarkılar söyler biraz hüzünlü biraz melankolik birazda aşk kokan.. hızlanır git gitte sallanışlar.. düşündükçe hızlanır.. hızlandıkça düşünür.. sonra birden ya kopar ipleri salıncağın tüm düşler suratına yapışır insanın.. yada durur salıncak.. düşlerde durur. mavilikler siyah olur ansızın.. mutluluk hüzün.. hüzünler acı.. şarkılar birer feryat olur.. duyan olmaz.. salıncağın ardında kimse kalmamıştır sallayan.. ve o an.. karanlık çöker başta parka.. sonra tüm şehre.. ve sen siyah görürsün herşeyi.. konuşmak istersin konuşamazsın.. konuşursun anlayan olmaz yine susarsın.. gidersin sonra.. karanlıklar içine ve ağlarsın sonra herkesten gizli.. herkes toplanır başına.. gözlerinde alaycı gülümsemeler.. nefret edersin insanlardan.. kaçarsın bilmediğin bir yere.. yerde gözünden akan yaşların izleri.. basmadan üzerine koşarsın.. koşarsın.. koşarsın.. bir uçurum çıkar karşına.. durup kalırsın bir süre.. sonra bakarsın ardına.. herkes arkanda.. atla atla diye tempo tutarken görürsün dostlarını.. ve gülümsersin son bir defa.. bırakırsın kendini boşluğa.. rüzgarda savrulur, sallanırsın.. salıncakta olmasanda.. son sallanıştır bu .. son .. T.G
  15. üşüyorum... ... Bir trene binip gidiyorum yalnızlığa, insanların doldurduğu kalabalık vagonların birinde.. özlediğim kahkahalar kulaklarımda, nemli gözlerim baktığım camın yansımasında.. dilimde bir şarkı bırakıp gidenlere yazılmış.. düşümde bir özlem gerçekte varolamamış.. elimde bir kağıt.. üzerinde gözyaşlarım.. ve yanı başımda solmuş bir gül.. kokusu vagona sinmiş.. bir kentten geçiyoruz, yıkık, öksüz, kimsesiz.. karanlık.. üşüyorum..üşüyorum... kimse yok! T.G
  16. iLyAdA

    Asiklar atisiyor

    ilayda....
  17. iLyAdA

    Asiklar atisiyor

    Sitem değil sözlerim, Espiruktur bilirsun. Uşak derdin ne senun? Benimle uğraşirsun. Epey zamandan beru, Namazimu kilarum. Namaz mani değildur, Foruma da yazarum. Anlamadıysan benu, Uşak senin sorinun. Anlayanlar anladi, Var sen doktora görun. Kirdim ise kalbini, I'm sorry dilerum. Vereceğun cevabu, Anteplice beklerum. Prencess kaygilanma, Hiç bir şey olmaz bana. ERBAY etme vasiyet, Ağır gelir bu cana.
  18. Dip Yüreğimden gemiler geçerdi maviliklere bulanmışken ben.. nerden geldikleri belirsiz, nereye gittikleri şüpheli.. sorular, sorunlar yaşanırdı içimde yüzen gemilerde; kaptanı ben.. fırtınalar kopardı kimsesizliğimden, savrulur savrulur batardım...balıklara ev olurdum sımsıcak.. yapayalnız.. karanlık..ıssız.. derin ve dipte.! T.G
  19. vakit öldürmek zaman alıyor Aralık ayıydı; kar yağmamıştı henüz İstanbul'a... Soğuktu üşüyordum yalnızlığımdan titriyordum, tek dostumdu elimdeki biram.. çok sevdiğim kediler de yoktular... dolaşıyorum İstiklal' in yap-boz yağmur kokulu sokaklarında... dilimde söylenmemiş sözcükler, kulağımda kasetçilerden yayılan hüzünlü bir melodi.. aklım da cümle olamamış kelimeler; düşlerim gibi yarım yamalak... İstiklal' de yürüyorum.. tek dostum elimdeki biram... vakit öldürüyorum kendimce.. ama biraz zaman alıyor.. vakit ölmüyor! İstiklal' in sonunda tünelden Galata'ya iniyorum... karanlık! karanlığın sonunda yine bir aydınlık sonu olmayan.. Köprüde vakit öldüreyim diyorum.. yürüyorum... martıları görüyorum vapurların üzerinde ama yine vakit ölmüyor... o an kendimi bırakıyorum maviliklerin kucağına... vakit yine ölmüyor... ben ölüyorum. T.G
  20. büyümeyi özlemek... Masallar anlatırdım küçükken kendime, tek katlı evimizin arka bahçesindeki kurumuş ağaca iki iple bağlı salıncakta sallanırken gidip gelişimde... büyümeyi düşlerdim nedenini bilmeden.. büyümek isterdim sebepsizce.. Büyüdüm yıllar sonra, anlamadan zamanın geçişini, fark edemeden birçok şeyi.. sıkıldığımda bir süre sonra gittim tekrar aynı salıncakta sallanmaya... ipleri koptu salıncağın, masallar anlatamadım kendime..ağladım.. Çocukken yaptığım uçurtmalar, sokakta top oynadığım ardından kavga ettiğim arkadaşlarım geldi aklıma... büyüdükçe kayboldu hepsi birer birer.. hepsi benim gibiydiler.. kaybolup gittiler.. ben çocukluğumu özledim.. çocukken büyümeyi özlediğim gibi.. Şimdi bir masa kaldı odam da.. tek ayağı kırık.. üzerinde kağıtlar.. daktilo sustu, kitap okuyanlar göçtü uzaklara.. yanlarına almadan gitti insanlar sevdiklerini.. mahallenin sütçüsü bağırmıyor artık geceleri ve koşuşan çocuklar yok artık arabaların arkasında.. arabalar hiç geçmeyecek belki bir daha bu taşlı sokaklardan.. ben kendimi göremeyeceğim o zaman geçen arabaların camında.. Yalnızlıkta kaybolan insanlar görüyorum ben her gece uykuya daldığımda.. düşlerimde onlarla kaybolurum.. yüzme bilmeden dalıyorum derin denizlere, boğulmaktan korksam bile yeni bir dünya arıyorum kendime okyanusların maviliklerinde.. Mavilikler siyaha dönüşüyor ben görmek istediğimde... Mavilikler siyaha dönüşüyor nedense ben her ölmek istediğimde.. Mavilikler siyah oluyor derinlerde... T.G
  21. MAVİ Bu gece; Başımı kaldırdım göğe; seni aradım mavi de, göremedim ağladım.. denize koştum kirliydi deniz.. bataklıktı..gemiler saplanmıştı.. ölüyorlardı.. ve martılar.. uçamıyorlardı.. kirliydiler.. ağırdılar.. ağlıyordular.. kaçtım oradan.. küçük bir çocuk gördüm koşarken sokaklar arasında.. baktı bana.. masmavi.. işte tam oradaydın.. tam karşımda.. ağlamaya başladı bakınca ona.. sustu sonra.. anlayınca.. gözlerimden akan her damlayı sorgularcasına sustu.. oradan nefes almadan uzaklaşmak istedim.. Sessizdim-yorgundum-yorulmuştum- şehrin üzerine şakadan bir branda bezi gibi gerilmişti korku.. yerlerde üzerlerine basmadan atlayarak geçtiğim kırlangıç ölüleri vardı.. her yer yangın yeriydi.. Hayatı ben o çocuğun masmavi gözlerinden aldım.. şimdi sen ordasın nerede olduğunu bilmediğim ama orada olduğunu bildiğim.. bambaşka bir eski dostlukta.. okyanus dudaklarımla ben sabaha devrik cümleler kuran kesik gövdeli bir şair olarak atadım bu bedeni sana..göğün denizi vurduğu mavi nokta da, tırnak içinde cümlesi yarım kadınlarla parantez içinde noktasız aşklar karşıladı. karşı kıyılarda ölümü , uzun paranoya krizleri ...uzun susmalar...susmaların uzunluğunda yiten duygular...kelimelerin intihar ettiği darağaçları...odamdan yükselen bir ruhun ayin’e atanan gözleri.. herşey bir korku örneğin bir terk ediliş... bir geri dönme hevesi..ya şimdi al git ruhumu , ya da çık git yörüngemden.. Bu gece; Başımı kaldırdım göğe;seni ardım mavi de, göremedim, utancımdan ağladım..ağladım.. gözyaşlarım hisli bir deniz oldu ayaklarımın altında.. içimdeki tüm duygular aktılar... hissiz bir varlığa dönüştüm ben sonra... sözcükler yüzüyordu denizimde.. senin duymadığın.. bilmediğin.. karanlık gecelerde sana haykırdığım mavili sözcüklerim.. içinde sevmek olan.. içinde ölüm olan.. içinde bitmek olmayan mavi sözcüklerim.. yüzdüler bir süre öylece.. sonra yoruldular.. ağır geldi sözcüklerim… çırpındılar.. batmaya başladılar.. sen duymadın seslenişlerini.. sular yükseldi.. hislerim tükendi.. sözcüklerim öldü hislerimin arasında.. sen mavi.. sen.. her rengin başlangıcı.. her rengin tükenişinde sen vardın her adım atışımda yine.. ben ölürken bile…. Bu gece; Yüzümü batırdım maviye.. seni aradım soluksuzca, bulamadım… o an ağladım.. ağladım.. ağladım.. öldüm.. T.G
  22. ...susarken ölüyorum... Yine gidiyorum yalnızlığa... geride kimi zaman güzel kimi zaman beter yaşanmışlıklar.. yine gidiyorum yalnızlığa bir yanımda sevdiklerim bir yanımda nefret ettiklerim var.. önümde bilinmediğim insanlar, bilinmeyen yollar... giderken şarkılar söylüyorum kendime.. kimselerin duyamacağı sessizlikte.. yalnızlığa dair şarkılar süzülüyor dudaklarımdan.. susuyorum şarkının bitişinden sonra.. ya biri duyduysa diyorum.. korkuyorum.. gidiyorum yalnızlığa.. susuyorum, yağmur damlalarının yüzümde bıraktığı ıslaklığı hissettiğim anda.. susuyorum, gözyaşlarımıın tenimden akıp yere düştüğü anda.. susuyorum mavi denizin ortasında yalnız tek başıma.. susuzluktan ölüyorum.. sevdiklerimden uzakta.. susuyorum.. özlüyorum.. sonra yine susuyorum.. susarken ölüyorum biliyorum... T.G
  23. iLyAdA

    GAZİANTEP

    Ama enginin sözlük anlamı geniş, ucu bucağı olmayan.. yükseklikle ilgisi yokki. Yöremizde alçak, alışılmış olanda aşağıda anlamında kullanılır. suya çızzıh çızmış gibi gırfıcırf cırteyna gibi kullanımların da içinde yer aldığı bu özel dille ilgil en güzel örneklerden birisi, ülkü tamerin yaşamak hatırlamaktır kitabında da yine ömer asım aksoyun kitabından nakille anlatılan nakıp ali'nin ilki yanan sinemasının yerine yeni yaptırdığı sinemada tekrar kaçış telaşına yol açan yangın sanılan karışıklıktan sonra yaptığı konuşmadır. şöyledir bu: bire yo'oorum, dayım dayım yangın m'olur? bi alov gördüüünüz kimi gaçmıya kaçmaya) gahıisiz (kalkıyorsunuz) acık beklen ba'aalım. (azıcık bekleyin bakalım) gırmızı lombey orıya goyan niye gomuş? (kırmızı lambayı oraya koyan niye koymuş) o yandı'ıı na'aal gaçarsı'ıız. ( o yandığı vakit kaçarsınız) hemin a'aam, siz geçmey de bilmeysi'iiz. (hem ağam siz kaçmayı da bilmiyorsunuz) biri ötee'nii yitiy. (biri ötekini itiyor) öte'ee de öte'eeni yitiy. (öteki de öbürünü itiyor) taa'ların cemleri gırfıcerf oldu. (pencere camları paramparça oldu) her daf'ada bi etek `bellur: billur) parası veriyk. (her sefer bir etek dolusu cam parası veriyoruz) angeslek mi yapıysı'ıız y'oorum? (kasten mi yapıyor sunuz?) bi şey yoğ dedikçe ambelbeter gaçışıysı'ıız. (bir şey yok dedikçe daha beter kaçışıyorsunuz) halbundahı gırmızı lomba yandı'ı na'al gapının yanındahılar usulladak gapıları açmalı. ( anlaşılıyor, yoruldum aaa!) urgundahı çıkmadan ahadahı kimsey' yitmemeli. (arkadaki çıkmadan öndeki kimseyi itmemeli.) sıreynan dof dof çıkmalı. (antepte cikan yerel gazetelerden birinde, bunun en komik örneklerine yer verilirdi bir zamanlar, bir köselerinde. kesinlikle bambaska bir dil havasindadir ve komiktir kendileri. aklima gelen bir kac örnek : acik kahkta bi çüt hanek edek (biraz kalk da bir cift laf edelim) -neediyyn yooorum.. -nedek iste oturuyk. esas sen napiyn yooorum. -dombalak asip oturuym iste yoorum. la goda get heeeriiif. la gedde yat heeeriff. cip, allaem gibi türkçe karşılığı olmayan kelimeleri de barındıran, ikinci bahar dizisinde şener şen'le ayrı bir güzellik kazanan, torosların doğusuna sıkışakalmış hoş kültürel birikim . "neydin" kelimesi aslında ne yapıyorsun anlamında olsa da, pratikteki anlamı "nasılsın, neler yapıyorsun" şeklindedir. - neydin rafık? - eyi rafık, sen neydin? - needek, fırlanik işte. kelimeleri vurgulamak için harf dönüşümü yapılabilir. örneğin (b->p, k->g): - garpuz pıçağnan (karpuz bıçakla) başka şehirde yaşayan anteplilerin ne zaman bir araya gelseler mutlaka antepçe konuşurlar. dinlemeye fırsatı olanlar mutlaka dinlemeli. özellikle küfürlerin antepçe versiyonu çoğu kişiye komik gelecektir. hös diym hös diym, hösmiyn, ambel beter beni kerç ediyn "sus diyorum sus diyorum susmuyorsun". ambel beter'in tam manası türkçede yoktur. en yakın anlamı üstüne üstlük diyebiliriz. "üstüne üstlük beni taklit ediyorsun yaldır cılbak: tam karşılığı "komple çıplak". çelet: afacan. navak: ne zaman ovağançak: o zamana kadar yeğn: çok. örnek kullanım:"yeğn çeletmişin yoğruum" haarda: nerede antepçe'de yüklemlerin "-iyor" eki ve bu ekin sonuna gelen şahıs ekleri kullanılmaz/kısaltılır: yağıyor : yağiy napıyorsun = napin ("a" biraz uzatılara söylenir. naapiyn gibi) veya neydin. gidiyorum: gidim tiğn tebaat: herşeyde şikayet eden balhımak: sancımak. "miğdem balhiy" sindi: makas gercik: gıcık. "yeğn gercikmiş yooğğrum bu mamet" avadanlık: hediyelik eşya, takı sahre: piknik höngürhöç: takteravelli süğük: korkuluk mahmil: dolap hazna: kiler gatrembiz: kavanoz cıncık: cam kırığı gidişmek: kaşınmak çimmek: yıkanmak hacet yeri: yatak&yorgan rafı gap gacak: mutfak eşyası yağn: sırt. "yağnım balhiy" angeslek: bilerekten, kasten gaspağancak: zorla yumak: yıkamak kelep: yumak(iplik yumağı) sirli sitirli: tertipli, düzenli kenayi: inadına fenikmek: fenalaşmak goğurtmak: bırakmak, salmak. "çocukları sokağa goğurtmuşlar" curun: havuz yoorum, aam, garadayı- hitap şekilleri cıncık- cam parçası mundar- bozulmuş, heder olmuş (yemek mundar olmuş) bıldır- geçen sene ganne- şişe depme- bidon sumsuk- yumruk püsük- kedi püsük daşşaa- lokma tatlı tabaat- şahsiyet caartlak kebabı- karaciğer ve böbrek ile yapılan bir çeşit kebap hanek- söz hazvel- kötü, işe yaramaz siypancak- kaydırak dangılebizzo- tahteravalli guzzulgurt, gara yerin dibi, ganı içine akmayasıca, hanan haraba ola- beddua örnekleri sen saa bişir sen saa yi- kendin pişir kendin ye maayer- iyi, kaliteli binaan- böylece maamed-mehmet, muhammet mıhrıs- cimri gavırga- patlamış mısır küppan- bir çeşit pide hönüsü- bir üzüm çeşidi hallik- bir tür koyun binaan sevdim seni vara sevmez olaydım la yorum aşgın gudurttu beni tabaatini annayamadım şendik: topluluk gelinçi: düğün sıypmak: kaymak mintan: gömlek düven: dükkan iki anteplinin günlük konuşmaları: -la nediysiz yoorum (napıyorsunuz lan?) -ne edek iki çit hanek edek dedik sen geldin (ne yapalım?iki çift laflaşalım diyorduk sen geldin) -la bedeninize fransız topu deyesiceler ekşama ne yiycik?(akşama ne yiyeceğiz?) -malhıtalı köfte yoğurucuk (mercimekli köfte yoğuracağız) -la benim madem balhir acı yarın yapak mı?(lan benim midem yanıyor yarın yapsak olmaz mı?) -yoorum ne tintebaat adamsın bilmiym ki.(yav ne cins adamsın sen yav) -köylü maamedin fırınında balcan kebabı yaptırak(köylü mehmetin fırınında patlıcan kebabı yaptıralım) -küncülü de alak mı yanına?(susamlı pide alalım mı yanına?) -gara gara dert yiyesice...nidicin küncüsünü? (ölümlere gelesin susamı ne yapacaksın) -yiri ağam yiri şordan gedek de hösün dayıya uğrayak(hadi ağam hadi şurdan gidelim de hüseyin dayıya uğrayalım) köftelik bulgura simit denir. cig kofte icin kullanilani biraz daha esmer oldugu icin de kara simit denir kendi kendime : ben baa kendi kendine : sen saa ev ve işyerlerine satılık ilanı için "satlık" yazmaları da anteplicenin başka bir boyutudur. - yaw rafik, gel bir oturak bir kayfe icek senne? + yok yorum, ben gidiym eve acik. - nedicin evde sen saa, az oturak iste şurda. + eyi baglim, pekey. bi çit hanek edek. gaziantep ağzı yani diğer adıyla anteplice yi diğer yöre ağızlarından ayıran en önemli özellik anteplilerin bu yöresel konuşma şeklini sadece aralarında kullanmalarıdır.bu yöre ağzına yabancı olan kişiler ile düzgün türkçe konuşurlar ve anteplice yi sadece aralarında kullanırlar. -la bahiym garşıdan geliy sümbülüylen sohrandım acık biliyn mi?(lan baktım karşıdan geliyor havalı havalı sinirlendim biraz biliyor musun) -he yoorum.böğön sahreye gediilermiş.(evet.bugün pikniğe gidiyorlarmış.) -pardon hükümet konağı na nereden gidebilirim? -şurdan sağa dönün akabinde bir yol ayrımı var.köşedeki süpermarketin anından caddeye çıkarsanız tam karşınızda. -teşekkür ederim iyi günler -sağolun size de iyi günler. -sen bişey diciydin geri höstün.(bişey diyecektin geri sustun) -heee heeee... la_bohéme az çalış sen bu derslere
  24. iLyAdA

    MUTLULUK

    İkiniz de harikasınız yüreğinize sağlık
  25. iLyAdA

    Asiklar atisiyor

    Selam demişsun amma, Alir miyum bilemem. Senin gibu uşağu, Ankara 'ya girdirmem. Tirabzun dedikleri Hamsidir yedukleri Kim demiş bu uşağa Beynamaz diye beni İlyada nın cevabu, Bugünlük yeter sana. Aha ben gideyirum, Az kemençe çalsana.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.