Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

HİMYATA

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

HİMYATA tarafından postalanan herşey

  1. selamlar Bu konuyu ödev maksatlı açtığını söylemeyipte, tartışma çıkaracak bi uslup kullansaydın ödevin bir gün içinde hazırdı...
  2. kürşaaaaat kürşat girdiğin yeri ifsad etmişsin be arkadaşım. her ne hikmetse sana herkesin verilecek bir çok cevabı olmasına karşın senin sorulacak tek bir sorun var. tekerleme yaptın meselelerin ortalık malı olmuş çıkmış.her yerde aynı şey hangi yazına baksam çevirip çevirip aynı soruyu soruyorsun.seni bu soruları sormaya sevkeden ne onu anlayamadım... acaba diyorum şimdi kendi kendime ; bu çocuğun başına bir işmi gelmiş birileride buna yanlış bilgiler verip zamanında kafasınımı karıştırmış...yanılıyor muyum sence. arkadaşım eğer böyle bir sorunun varsa samimiyetimle söylüyorum git bir tedavi ol . sakın alay ettiğimi düşünme zira samimiyetimle söyledim bunları. vesselam...
  3. HİMYATA şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Dini Konular - Din - Dinler
    Allah bağışlasın seni canım yazıların güzel... ve güzel konulara değinmişsin maşaAllah . değindiğin konuların her biri bir başlık çok uzun uzun konuşulacak mevzular yani... ben yazdıklarına merhum üstad n. Fazıl'ın bir sözünü ilave etmek isterim.o derki; BİZE GERİCİ DİYENLER, GERİSİNİ ÖNÜMÜZDE HİSSEDENLERDİR". yani kendileri gerilerde oldukları halde bulundukları konumu ileri sananlardır asıl gerici olanlar... ( yanlış tevil yapan olmasın diye açıkladım) vesselam...
  4. sorumu tekrar soruyorum cevap verir misin lütfen: sana senin için toprağı yaratan Allah ne ekeceğini senin elinemi vermiş yoksa ekeceğin şeyide ekme işinide O mu üstlenmiş.
  5. bende sana şunu sorayım o halde ; sana senin için toprağı yaratan Allah ne ekeceğini senin elinemi vermiş yoksa ekeceğin şeyide ekme işinide O mu üstlenmiş.
  6. Bak arkadaşım bunları anlatan Allah rasuludur ve o bunun olacağını vaad etmişse haktır elbette olacaktır.Sen Allahın ayetlerini tenkit edip yalanladığın halde Allah senin yaşam hakkını alıpta iradeni feshmi etti.Ayrıca bu yazılan hadisi şerifi tenkit etmeni anlayamıyorum zira bu hadis ''kim zerre kadar hayır işlerse karşılığını görecektir kim zerre kadar şer işlerse karşılığını görecektir'' ayetine yapılan haksız isnata bir açıklama kabilindendir.okursan anlayacaksın zaten.sen ateşi işkenceyi okur okumaz oraya takılıp kalmışsın,konuya bak sen.hem sorarım sana zekatlarını vermeyen ve toplumlumu vahşi kapitalizme iten sistemi yıkan bir dine nedir bu tenkitlerin neden anlamaya çalışmıyorsun.hem kimseye kabullendirme yolunda bir dayatmamız söz konusu değildir bu dini.Allah birdir ve resulude Muhammed aleyhisselamdır diyen herkes bu dinin içindedir ve iman etmekle mükelleftir.sonra iman etmeyen kimseyle bu mevzular tartışılmaz yani.Zira esasta birliktelik yokken furuatta( teferruat ) tartışma yersizdir. Ayrıca , ceza vermeye gelince yukarda da ifade edildiği gibi verilecek karşılık dünyada değil ahirettedir.ve orada din gününü gören herkes susacak ve sadece din gününün sahibi konuşacaktır.şimdi senden o diriliş gününü zihninde canlandırmanı istiyorum .acaba bu söylediğin canilik vahşilik ve medeniyet bilimsellik ifadelerinin kim arkasında durup savunacaktır.olaylara gerçekçi bir bakış açısıyla bakalım lütfen... ve bilimselci nickin var , bu hadisi tenkit ederken ki ben sen tenkit edesin diye yazmadım o hadisi,bilimsel bir bakış açısıyla bakmış olsaydın o hadisin içinde zekat konusu anlatılırken bile gaybi bir işaretle göreceli zaman kavramı anlatılmıştır.görmediysen tekrar bak dikkatlice oku orda miktarı elli bin yıl olan bir günde demektedir... bilim bu konuya henüz vakıf olmuşken resulullah 1400 sene evvel bu konuyu bir işareti gaybi ile haber vermiştir.ve bu sadece başka bir konu anlatılırken o anlatılan konun içinde geçen bir ibaredir . buna benzer başka hadisler ve ayetlerde vardır.zamanın bizim yaşadığımız dünyadaki akış hızıyla yıldızlardaki hızı aynı değildir görecelik hakimdir bu konuyu bildiğini düşünerek tafsilata girmiyorum.ki sen hadisin nihai mesajını dikkate al bak sosyal bir sorunun halli yönünde ne güzel çözüm yolları sunuyor.evet zekat meselesini incelemeni tavsiye ederim.ayrıca bütün hukuk sistemlerinde caydırıcı cezalar vardır.Allahın korkutması ihtar etmesi sayesinde nice insan suç işlememektedir...buda ayrı ve uzun bir konu...lütfen konu bütünlüğünü bozmayalım arkadaşım. xlark kardeşim bu hadis sahihtir Sahih-i Müslim'deki hadis numarası 1647 lazımsa orjinal arapça metninide verebilirim.ravileri sağlam olmasa sahihi müslime alınmazdı ... vesselam...
  7. HİMYATA şurada bir başlık gönderdi: Dini Şiirler ve Hikayeler
    EY GÜZEL Gazel oldu gönlüm Hicran bağlarında Ateşinle yandı bağrım Hasret hasret koylarında Ey,son eylül yanağından Gamze gamze düşen güzel! Seni gören göz,ne güzel Seni konuşan dil,ne özel. Sensizlik Sınırlarımı aşıyor Can dayanmıyor Gönül avunmuyor Çizgi dışı sevdan Yüreğime Kor gibi yapışıyor Ey,en güzel isimlerle Ötelerden gelen güzel! Seni gören göz,ne güzel Seni konuşan dil,ne özel. Uyanma mevsiminde Bir sayha gibi Yankılanan güzel! Umutlarımın ak özüne Mahşer gibi düşen güzel! Bir defa görebilmek Bir defa huzuruna varıp ''Ben geldim efendim'',demek Sonu gelmez arzulardan İçime sevda sevda düşen güzel! Seni gören göz,ne güzel Seni konuşan dil,ne özel Her mevsimde Bir başka güzelsin Her gecede Bir başka esersin Ey,Andelib yüreğinden Seher seher akan güzel! Seni gören göz,ne güzel Seni konuşan dil,ne özel. En dipsiz sulara Hoş kokular veren Anber Varlığımızın nedeni İki cihan güneşi Gönül yurdumuza Bir güneş gibi doğan Şanlı Peygamber Seni gören göz,ne güzel Seni konuşan dil,ne özel. Ardın sıra Ağaçlar köklerini sürüdü Ay utandı,ikiye bölündü Bir hurma kütüğü feryat etti, inledi Sular yürüdü dağlarında Milyarlar yürüdü Ey,en ferahlatıcı rüzgar gibi Gönül yamaçlarına esen güzel! Seni gören göz,ne güzel Seni konuşan dil,ne özel. Sevgin bitmez,azalmaz Kopsa kıyamet Seni anlatmak bize düşmez Lütfen kabul et Ümmet ordusuna Bizi de buyur et Ey,gözlerin nuru Kalplerin süruru güzel! Seni gören göz,ne güzel Seni konuşan dil,ne özel. Sadullah Celik
  8. HİMYATA şurada bir başlık gönderdi: Dini Şiirler ve Hikayeler
    CANIM EFENDİM Yıllarca ufkuna bakan gözlerim, Cemalini ister , canım efendim. Seni anlatmaktan aciz sözlerim, Her an erimekte , canım efendim. Hayat eksenimin sonsuz odaĝı, Ŏksüz ve yetimlerin sıĝınaĝı, Sen sabah yıldızlarının ışıĝı, Sen şefkat elçisi , canım efendim. Lahuti bir sefer olsa da gitsem... Kumlara batsam , ayaĝına düşsem, Gül Ravzan'a varıp kendimden geçsem, Sen sevda iksiri , canım efendim. Ay yüzlü , güzel sözlü hem sultanım, Fedadır can , canan ve bütün varım, Seninle olmaktır en güzel kararım, Sen güllerin şahı , canım efendim. Buzlar erir içimde bitmez savaş, Gönlümde bir hüzün , gözümde yaş, Sensizlik içimde kordan bir telaş, Kalbimin barışı , canım efendim. Alemlere rahmet rüzgarısın sen, Kur'an kiliminde en güzel desen, Benim de rüyama bir defa gelsen, Can dayanmaz oldu , canım efendim. Sadullah Celik
  9. Birilerinin ağzına bakıp iş yapacak değilim , dolayısıyla bu ve benzeri birkaç mucizevi ayeti ve işaretlerini eklemeye devam edeceğim. AŞILAYICI RÜZGARLAR Kuran'ın bir ayetinde rüzgarların "aşılama" özelliğine ve bunun sonucunda yağmurun oluştuğuna şöyle dikkat çekilir: Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık... (Hicr Suresi, 22) Ayette, yağmur oluşumundaki ilk aşamanın rüzgarlar olduğuna dikkat çekilmektedir. Oysa 20. yüzyılın başlarına kadar, rüzgarla yağmurun yağması arasındaki tek ilişki rüzgarın bulutları sürüklemesi olarak biliniyordu. Modern meteorolojik bulgular ise rüzgarların yağmurun oluşumunda "aşılayıcı" rol oynadıklarını gösterdi. Rüzgarların bu aşılama özelliği daha önce de değindiğimiz gibi şöyle gerçekleşir: Okyanusların ve denizlerin yüzeyinde, köpüklenme nedeniyle her an sayısız hava kabarcığı oluşmaktadır. Bu kabarcıklar patladıkları anda, milimetrenin 100'de biri çapındaki binlerce parçacığı havaya fırlatırlar. "Aerosol" adı verilen bu parçacıklar, rüzgarlar sayesinde karalardan gelen tozlarla karışarak atmosferin üst katmanlarına taşınır. Rüzgarların bu şekilde yükseklere taşıdığı parçacıklar, burada su buharı ile temas eder. Su buharı da bu parçacıkların etrafına toplanarak yoğunlaşır ve su damlacıklarına dönüşür. Bu su damlacıkları önce biraraya gelerek bulutları oluşturur, bir süre sonra da yağmur olarak yeryüzüne iner. Görüldüğü gibi rüzgarlar, havada serbest halde bulunan su buharını denizlerden taşıdıkları parçacıklarla "aşılamakta" ve böylece yağmur bulutlarının oluşumunu sağlamaktadır. Eğer rüzgarların bu özelliği olmasa, yüksek atmosferdeki su damlacıkları hiçbir zaman oluşamayacak ve yağmur diye bir şey de olmayacaktı Burada önemli olan nokta ise, rüzgarların yağmur oluşumundaki bu kritik görevinin asırlar önce Kuran'da bildirilmiş olmasıdır. Hem de insanların doğa olayları hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmedikleri bir devirde... Ayette rüzgarların aşılayıcı yönüyle ilgili haber verilen diğer bir bilgi de, rüzgarların bitkilerin döllenmesindeki rolüdür. Yeryüzündeki pek çok bitki, türünün devamını polenlerini rüzgar vasıtasıyla dağıtarak sağlar. Birçok açık tohumlu bitki, çam ağaçları, palmiye ve benzeri ağaçlar, ayrıca çiçek veren tüm tohumlu bitkiler ile çimensi otların tamamı rüzgarlarla döllenirler. Rüzgar, çiçek tozlarını bitkilerden alıp, aynı türden diğer bitkilere taşıyarak döllenmeyi gerçekleştirir. Rüzgarın bitkiler üzerinde nasıl bir aşılama yapabileceği yakın zamanlara kadar bilinmiyordu. Ancak bitkilerin de erkek ve dişi olmak üzere cinsiyet farkı olduğunun anlaşılması üzerine, rüzgarların böyle bir aşılayıcı etkisi olduğu anlaşıldı. Bu gerçeğe Kuran'da, "Biz gökten su indirdik, böylelikle orada her güzel olan çiftten bir bitki bitirdik." (Lokman Suresi, 10) ayetiyle dikkat çekilmektedir. Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre: Resulüllah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Altın ve gümüşün zekâtını vermeyenler, Kıyamet günü o altın ve gümüşleri kendileri için ateşten levhalar hâline getirilir; üzerleri Cehennem ateşinde kızdırılır. Sonra bu kızgın levhalarla böğrü, alnı ve sırtı yakılır. Bunlar soğudukça azap için yeniden tekrarlanır. Bu azaplandırma, miktarı elli bin yıl olan bir günde kullar arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Neticede o kimse, Cennet veya Cehenneme doğru giden yolunu görür (veya kendisine gösterilir)" Ey Allah'ın Resulü (a.s.)! zekâtı verilmeyen develer ne olacak? diye sorulduğunda, "Kendilerinden zekât hakları ödenmeyen her deve sahibi de (bu hayvanların haklarından birisi de su başlarına geldikleri günde sütlerinin sağılması ve fakirlere ve yolculara içirilmesidir) Kıyamet gününde kendisi o develer için düz ve geniş bir sahaya yatırılır. Olduklarından daha iri halleri ile ve onlardan bir tek deve yavrusu da zayi edilmeksizin hepsi onu ayakları ile çiğnerler, ağızları ile ısırırlar. Deve sürüsünün sonu o kimseye uğrayıp geçince baş tarafı tekrar ona uğratılır. Bu azaplandırma, uzunluğu elli bin sene olan bir gün içinde, kullar arasındaki haklar ödeninceye kadar devam eder. Nihayet o kimseye, ya Cennet veya Cehenneme doğru uzanan yolu gösterilir." Ey Allah'ın Resulü! zekâtı verilmemiş sığır ve davarlar ne olacak? denildi. Allah Resulü (a.s.): "Kendilerinden (zekât) hakları ödenmeyen her sığır ve davar sahibi de, Kıyamet günü onlar için dümdüz bir sahaya yatırılır. Bu hayvanlardan hiçbirini kaybetmeksizin ve içlerinde ne iki boynuzu bükülü, ne boynuzsuz ve ne de içeri giren boynuzu kırılmış bulunmaksızın hepsi boynuzları ile o şahsı toslayacak, ayaklarıyla da çiğneyecektir. Bu sürünün baş tarafı onun üzerinden geçtiğinde sonu tekrar geri döndürülür. Bu azap da miktarı elli bin sene süren bir günde, kullar arasındaki bütün haklar ödeninceye kadar devam eder. Sonunda ya Cennet veya Cehenneme doğru olmak üzere o kula yolu gösterilir." buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! Zekâtı verilmemiş atlar ne olacak? denildi. Hz. Peygamber (a.s.): "Atlar üç kısımdır: At bazı kimseler için bir günah, bazısı için ihtiyacına bir perde, bazısı için de sırf hayır ve sevaptır. At, kendisi için günah olana gelince o, atını gösteriş için, övünmek için, İslâm halkına düşmanlık için besler. İşte bu at o kimse için büyük bir vebaldir. At kendi ihtiyacı için bir perde olan kimseye gelince o, atını Allah yolunda bağlar, sonra da gerek hayvanların sırtındaki Allah hakkını (cihat için binmek, bindirmek) gerek muayyen bir Allah hakkı olan zekâtı unutmaz. İşte bu da o kimse için perdedir. At, kendisine hayır ve sevap olan kimseye gelince o, atını Müslümanlar lehine Allah yolunda cihat maksadıyla bağlamıştır. Atı da bol otlu geniş bir sahada veya çayırda beslenirse atın bu bol otlu sahadan veya çayırdan yediği her bir şeyin sayısınca sahibi için muhakkak birçok güzellikler, iyilikler yazılır. Atın gübreleri ve bevilleri sayısınca da sahibi için haseneler yazılır. Hele bir de atın ipi kopsa da şahlanarak bir veya iki yüksek yere (yahut bir veya iki mil mesafeye) kadar raks edip neşe ile koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izleri ve gübreleri sayısınca Allah sahibine iyilikler yazar. Bir de hayvan (bu arada) bir nehre uğrayıp da ondan içerse, sahibi sulamak istememiş olsa bile Allah o kimse için atının içtiği su damlası sayısınca iyilik yazacaktır." Ey Allah'ın Resulü! Eşekler (deki hüküm) nasıldır? denildi. Resulüllah: "Eşekler hakkında bana bir şey indirilmiş değildir. Ancak bana her hükmü cami, nadir bir vecize olan şu: Her kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Her kim de zerre miktarı bir şer işlemişse onun karşılığını görür ayetleri indirilmiştir" buyurdu. Sahih-i Müslim'deki hadis numarası [sadece Arapça]: 1647 sevili kardeşim bahsini ettiğin ayeti resulullah ne güzel izah etmiş bu hadiste dikkat edilirse mahşer meydanı resmedilmiş ve kim zerre hayır yapmışsa onu görür derken ne anlatılmak istendiği bizzat ilk ağızdan yani hz. resuldan nakledilmiştir.ayrıca benzer bir ayet kehf suresi 49 da vardır.Tefsirine bakılabilir. vesselam...
  10. Allah EL_HALIK yaratıcıdır halk eder . düşünce olayına gelince düşünce zihinde başlayıp orda devam eden bir süreçtir.Ve Allah kuluna verdi bunu kullanma gücünü .tıpkı ham maddeyi kuyumcuya verirsin kuyumcu onu işler ve güzel bir ziynet yapar .veya Allah toprağı yarattı ama onu sürüp ekip biçmeyi kullarına bıraktı, hikmeti gereğidir bunlar.aynen bu misaldeki gibi Allah kuluna beyin verdi düşünme kabiliyeti verdi doğruyu yanlışı belirtti kulda bunları kuyumcunun altını çiftçininde toprağı işlediği gibi işliyor ve sonuçta bu işide Allah yaratmış oluyor. Yani sen şimdi bu mantıkla bakarsan olaya dersinki çiftçi elde ettiği tahılı vs...kendi yaratıyor...hayır beyefendi öyle değil işte izahı budur cüzi irade de budur...düşüncede böyledir Allah sana düşünecek beyni veriyor sen onu şekillendiriyorsun Allahta topraktan hububatı bitirdiği ,çıkarttı gibi senin düşünme sürecinin sonunda yaratıyor bunu ....umarım anlamışsındır... Bak Allah sanada vermiş hammaddeyi sende az kullan daaa... vesselam...
  11. Bakın burada bariz hata tekrar ediliyor . çelişki dediğin şey kendinle çelişmendir. kuran medeni kanunlarla çelişiyor demek medeni kanunlara uymuyor demektir.tamamda kuran medeni kanunlara uymak zorundamı sorarım sana . kuran zaten Allah hitabı olarak tutupta herhangi bir kanunu alıntı yaparak vaz edilmiş kanun kitabı değildir. kuranın kendi gerçekleri vardır ve bunlar ilahidir.Hem medeni kanunlar doğruluğu ispatlanmış bilimsel veriler değildir yani. senin medeni dediğin kanunlarla örtüşmek durumunda değildir.hem neye göre medeni bu lafa şaşarım ben.senin medeni diye belirttiğin medeniyet günümüzde müslüman kanıyla beslenir durumda.hem avrıpada medeni yargılanır diye oraya giden törör suçlarının medeni kanunlarca nasıl paklandığı ortada... şimdi neye göre medeni... evvela bunu açıklamanı beklıyorum senden . kadınlar hakkında ortaya attığın iddialarınıda belirt ve adını koy bu iddialarının ki cevap verelim... bu arada sen konuyu netleştirene kadar sana tavsiyem hz. Aişe validemin hayatına bak...sahabeler arasındaki konumunu incele...kadının islamla kazandığı statüyü belki daha iyi kavrarsın.
  12. Himyata adlı şahsa gelince. Oda konuyla alakası olmayan bir yığın alıntılarla meseleyi örtmeye çalışmış. Konumuz kuranda sözde mucize varmı,bilimsel gerçeklere uyuyormu değil,kurandaki çelşkiler. Kuranda bilimsel bir tek ayet yoktur.Var idi ise müslümanlar niye bu bilimsel buluşları kurandaki bilgilere dayanarak daha önce bulmadılar diye soraralar adama.Bilim adamlarının tespitlerini alakasız bir şeklide kurana mal etmeye çalışan ****** biridir HY. Bilim hıırsızıdır. Bir kısmını ise muhammed zaten kurandan öncede var olan bulgulardan kopya etmiştir. Mesela tatlı se tuzlu suların birbirine karışmaması, embriyonun rahimdeki evreleri gibi.Bunlar ,kuran inmeden öncede bilinen bir şeydi. İnsanlık sanki kuranın inmesiyle aniden var olmuş gibi havalara girmeyin .............................................................................DEMİŞSİN... ŞİMDİ İYİ DİNLE; 4.Nisa/82 Hala Kuran üzerinde gereği gibi düşünmeyeceklermi..? Eğer o Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda bir çok tutarsızlık bulurlardı ben senin yazdığın konunun ne maksatla derlenmiş hezeyanlardan ibaret olduğunu biliyorum konuyu çarpıtmak gibi bir niyetimde yoktu. şöyle dedim kendi kendime bu vatandaşın yazdığı bunca yazıyı okuyan birileri olursa en azından baksınki az aşağıda kuran hakkında yazılmış bazı küçük çapta bilgilerde var .yoksa senin çarpıtmalarına verilecek karşılığın bu olmadığının farkındayım...aslında senin yazdıkalrın bilimsellikten tamamen yoksun şeyler ve azıcık fikir çilesi görmemiş baştan savma fikir yığını şeyler yani...yok azıcık düşünen biri zaten anlar hepsinin kaç kuruşluk olduğunu... vatandaş demişki kuranda tek bilimsel ayet yoktur ...burdan açıkça anlaşılıyorki sen yazdıklarımdan hiç birini okumamışsın ve hani demişsinya Allah kuranda müşriklere hayvandan daha aşağı diyor küfür ediyor vs...işte o ayeti sen kendi uslubunla izah etmişsin .o ayette hayvan benzetmesi yapılmasının hikmeti; işte yeryüzünde bunca ayetin delilin ibretnuma şeylerin arasında gezdiği halde onlara boş ve anlamsız bakışlarla bakan kimselere ve her harikuladeliğine rağmen kurana inanmayan kimselere onlar hayvan gibidirler ; yani anlamazlar demek içindir ve sen cidden çelişkili olduğunu söylediğin ayeti bizzat uslubunla ispat etmişsin ama hey hat bunu bile sana bir başkası haber veriyor ve sen yine anlamıyorsun... **************************************************************************************** müslümanlar niye bu bilimsel buluşları kurandaki bilgilere dayanarak daha önce bulmadılar diye soraralar adama........ **************************************************************************************** bu sözüne gelince ; burda da farkında olmadan yine kuranın eşsiz hitabından birini kendi nefsinde izah etmişsin; nasıl mı? 21-Enbiya / 30. İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? dikkat edilirse hemen ilk bakışta görülecektir ki bu ayette rabbimiz inkar edenler...diye başlıyor bu ve bunun gibi ayetlerde bilimsel gelişmelerin bizzat Allahı ve onun ayetlerini inkar edenler tarafından yapılacağına işaret edilmektedir...bu da ayrıca mucize kabilinden bir hitabdır.... sen kaldırmış demişsinki neden müslümanlar bulamıyor bu gelişmeleri vs... yani söylenecek sözmüdür bu. gerçi sana yukarda verdiğim misal yeterli ama şunuda ilave etmekte fayda görüyorum ... kuran bir beşer kelamı değildir ve içinde ki gayba bakan işaretlerde doğal olarak insanların istediği zaman değil Allahın dilediği zaman ortaya çıkacaktır.ayrıca bir müslüman senin şu bakışınla bakmaz ki kurana yani demezki bu bir fen kitabıdır dur bakayım merkür gezegenini nasıl izah ediyor...saçmalık olur bu . bu öyle harika bir kitabdırkı indiği çağla beraber kıyamete kadar olacak her şeye nizam olacaktır hem herşey kuranda ehemmiyeti kadar yer alır . mesela kuranda haşre bakan ayetlerin çok olduğu görülür nedeni haşr dediğimiz tekrar dirilme hadisesi basit bir olay değil alsine muazzam bir hadisedir.veya hukuki açıdan baktığımızda bir kanun kitabıdır kanunlar vaz ediyor izah ediyor . aynı zamanda peygamberlerden nakladilen dularla müminlere duayı talim ediyor ve dua kitabıdır aynı zamanda...şimdi sen kalkmış bana bilimsel ayetler yok falan gibi şeyler anlatıyorsun ... yazdım bak oku!!! daha yeterlimi bu örnekler yoksa devam mı edeyim ? dememe rağmen eğer sen bunca yazdığım şeyi ve daha yazacaklarımı görmezden gelipte ki bu yapılan araştırmalar bilim araştırma vakfının çabalarıyla ayrıca dünyada bilim alanında yapılan çalışmalardan derlenmiş alıntılardır ki KAYNAKTA VERDİM buna rağmen kuranın içinde tek bilimsel bir işaret bir mucizevi şey yoktur diyebilecek kadar gözünü yummuşsan sana ben ne yapabilirimki. senin misalin gündüzün ortasında gözünü yumup güneşi inkar edenin durumu gibidir.okadar diyorum yani öteye geçmez... ayrıca burda harunyahya beyefendinin hakkında kullandığın çirkin ifadeyi ( bilim hırsızı) aynen sana onun namı hesabına iade ederim. bu şahıs eğer bir ateist olsaydı ve eserleri böyle ses getirseydi acaba yine aynı ifadeyimi kullanacaktın . bence kesinlikle hayır.!!! ama elbette eğer ortada bir hırsızlık varsa bunu harunyahya bey değil babamda yapsa savunmam.ama yine senin cehaletin devreye girmiş burda tutmuş en son kullanılacak ifadeyi başta demişsin . bak yazılanları okumadığın ne kadarda ortada .ben kaynak husunda harunyahyadan aldığımı belirttim ve oda kaynak olarak nereleri göstermiş buyur bak sonra gel konuş. lütfen at gözlüğü takıp tartışmaya katılmayalım yani. **************************************************************************************** Bir kısmını ise muhammed zaten kurandan öncede var olan bulgulardan kopya etmiştir. Mesela tatlı se tuzlu suların birbirine karışmaması, embriyonun rahimdeki evreleri gibi.Bunlar ,kuran inmeden öncede bilinen bir şeydi. İnsanlık sanki kuranın inmesiyle aniden var olmuş gibi havalara girmeyin ***************************************************************************************** ÖNCELİKLE ; yüce rasul hazreti MUHAMMED ( Allahın salatı ve selamı ona ve yolundan gidenlere olsun) hakkında daha saygılı olmaya davet ediyorum ve onun hakkında kullandığın galiz ifadelerini insaniyetinin bir gereği olarak düzeltmeni istiyorum. bilimsel bulguları kopya etmiş demişsin ...... oysaki tarihi kaynaklarca sabittir ki hz. MUHAMMED aleyhisselam okuma yazma bilmez ümmidir.ve sen ümmilik ne demektir galiba bilmiyorsun.ümmi kimse okuyamaz yazamaz...nerde kaldı ki kopya etsin .hem o bu davayla ortaya çıktığı zaman insanlar onun bir açığını yakalamk için ne kadar uğraştılar ne yollar denemediler...neler neler...ki içlerinde deha kimseler çoktu amr bin as, halid bin velid, hz ömer...bunlar aklıma ılk anda gelen isimler ki bisetten evvelde yani resulullahım dini mübini islamı tebliğinden evvelde araplar arasında dehasıyla malum simalardır.selmanı pakı farisi,abdullah bin mesud abdullah bin selam gibi yerli yabancı bir çok deha sima vardı içlerinde . ve elbette öylesine girmediler islama anlayarak tetkik ederek yaptılar bunu.ve kuran bu deha simaların içine indi. düşünüyorumda gülüyorum kuranın bizzat nazil olduğu o dönemde yaşayan bu dehalar ki arabçayı harike kullanan insanlar bunlar ... en ince detaylarına hakim bu simalar kuranda çelişki bulamadılarda, hatta kuranın ;''hadi benzer bir sure getirin eğer gücünüz yetiyorsa''!!! hitabınaki burda bir küçük düşürme vardır....buna rağmen hiç biri bu kurana bir nazire yazamamış ve çelişkide bulamamışken sen ve senin gibi bir kaçtane aklı evvel tutmuş kuranda çelişki var diyorsunuz. şimdi soruyorum sana senin ateş böceği kadar küçük bu kafa fenerinle kuran gibi sonsuz ışık kaynağında sen kim çelişki bulamak kim ? okuyan herkes anlamıştır zaten. kimin haklı kimin kimin haksız olduğunu... ayrıca kurandan evvelde nice kitab ve nice resul geldi...ve insanlık insaniyeti erdemi bunlar aracılığıyla öğrendi...ve resulullahtan evvelde bilimsel bazı bulgular olmuştur ama senin polemiklerini kimse yemez ...sen tutmuş rahimdeki evreleri tatlı tuzlu su örneğini verip bunlar önceden de bilinen şeylerdi demişsin.bak ayatları okumadığın kurana fransız kaldığın buradan anlaşılıyor ki bu ayetlerde rabbimiz bunları ilkkez ben söylüyorum demiyorki bunlar benim ayetlerimdendir ...benim nimetlerimdir...vb... ibareler kullanmıştır.bunları bu şekilde ifade etmek nerde senin sunumun nerde...çarpıtıyorsun mevzuları!!! buna rağmen bulunan veya farkına varılan bilimsel işaretler birilerince anlatılıyor , ifade ediliyorsa neden zorunuza gidiyor. Bakın ben başka bir yerde bir yazımda ifade etmiş demiştimki burada bu din aleyhtarlığı yapan kimselere yazılan yazıların hiç birini ben eminimki muhatabı okumuyor veya seçerek okuyordur.onun için ben yazdıklarımı ; o zamanda ifade ettim şimdi de ifade ediyorum formda dolaşan temiz yürekli arkadaşlarımın merak ve beğenilerine sunuyorum. Nerede süreyya yıldızı , nerede yedi kat yerin dibi... anlayışsız kimselere ne anlatsan anlamaz sen Allah de , bırak onlar battıkları yerde debelene dursunlar... vesselam...
  13. Ben zaten yazılarımı... yazanlara cevap olsun diye değil olurda bir temiz yürekli okurda istifade eder diye cevap veriyorum .yoksa adım gibi eminim ki yazılanları ya hiç okumuyor veya üstünkörü bakıp geçiyorlar bunlar... selam hidayete tabi olanlara olsun
  14. kardeş; zaten bende uzun bir konu olduğunu belirttim.ancak burda açıklamayınca bazı şeyleri , adamlar hah tamam bak tıkandılar daha tamamdır diyorlar.inanki hızlı yazamıyorum eğer az daha hızlı yazabilsem vaktimde az daha geniş olsa Allahın izniyle neler yazar anlatırdım ama işte... gerçi bunca yıldır söylenen söylenmiş ama inanmayan kömür yüreklilere duyuramıyorsun... vesselam...
  15. işte küffar budur...tuğyan budur...cehalet budur. adamın işi gücü kurana saldırmak.sen kendi fikirlerini üretmekten veya fikrini temellendirmekten acizsin bence.senin fikir dediğin başkalarına antitez olmaya çalışmaktan ileri gidemez .ifsat...bozgunculuk...yok başka birşey... kur'anı kerimle ilgili kıt kanaat yazılmış bir iki satırda ben ekleyeyim dedim faydası olur umuyorum... Öncelikle belirtilmesi gereken Kuran'ın her çağdan, her türlü insan grubuna hitap eden bir anlatıma sahip olmasıdır. Okuyan kişinin bilgi ve kültür seviyesi ne olursa olsun Kuran herkesin anlayabileceği gibi açık, anlaşılır bir dile sahiptir. Bir ayette Allah Kuran hakkında şöyle bildirir: Andolsun Biz Kuran'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık... (Kamer Suresi, 22) Kuran'da bu kadar kolay anlaşılır bir üslup olmasına rağmen, hiçbir yönden Kuran'ın taklidi mümkün olmamıştır. Allah'ın Kuran'ın benzersizliğine dikkat çektiği ayetlerden bir kısmı şöyledir: Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an)'den şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın. (Bakara Suresi, 23) Yoksa: "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın." (Yunus Suresi, 38) Kuran'ın mucize kelimesi ile nitelendirilmesinin sebeplerinden biri, yukarıdaki ayetlerde vurgulandığı gibi insan çabası ile bir benzerinin yazılamamasından kaynaklanır. İşte bu imkansızlık ne kadar büyük olursa, mucize de o denli büyüktür. Dolayısıyla Kuran'ın üslubunun yüzyıllardır milyarlarca insan arasından, tek bir kişi tarafından bile taklit edilemez oluşu, mucizevi yönünün ispatlarından biridir. F. F. Arbuthnot, The Construction of the Bible and the Koran (İncil ve Kuran'ın Yapısı) adlı kitabında, Kuran hakkında şu yorumda bulunmuştur: Edebi bakış açısıyla değerlendirildiğinde, Kuran yarı şiirsel yarı düz yazı olarak yazılmış en saf Arapçaya örnektir. Dilbilimcilerin bazı durumlarda Kuran'da kullanılan belirli kalıp ve ifadelerle uyuşacak kurallar kullandıkları ve Kuran'a eş bir çalışma üretmek için birçok denemede bulunmalarına rağmen, henüz hiçbirinin bu konuda başarılı olmadıkları bildirilmiştir.246 Kuran'ın anlatımında kullanılan kelimeler hem anlam bakımından, hem de üslubun akıcılığı ve etkisi bakımından son derece özeldir. Ancak Kuran'ın Allah'ın emir ve yasaklarını bildirdiği kutsal bir kitap olduğuna iman etmek istemeyenler, çeşitli bahaneler öne sürerek inkara yönelmişlerdir. Allah iman etmeyenlerin Kuran hakkındaki nitelemelerine karşı aşağıdaki ayetlerde şöyle bildirir: Biz ona (peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kuran'dır. (Kuran,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir). (Yasin Suresi, 69-70) Mekkeliler hala ondan mucize istiyorlardı ve Hz. Muhammed (sav), dikkate değer bir cesaretle ve kendinden eminlikle misyonunun teyidi olarak Kuran'ın kendisine başvurdu. Tüm Araplar gibi onlar da lisan ve konuşma sanatında uzmandılar. Eğer Kuran onun kendi yazması olsaydı, diğer kişiler onunla rekabet edebilirdi. Bırakalım onun gibi on ayet yazsınlar. Eğer yazamazlarsa (ki kesinlikle yazamazlar) o zaman Kuran'ı açık bir mucize olarak kabul etsinler. (Oxford Üniversitesi'nden ünlü Arap dili uzmanlarından Hamilton Gibb)248 Edebi bir dev yapıt olarak Kuran tek başına durmaktadır; Arap edebiyatının eşsiz bir ürünüdür, kendi deyimiyle selefi ve halefi yoktur. Tüm çağların Müslümanları yalnızca içeriğinin değil, üslubunun da taklit edilemeyeceği konusunda birleşmişlerdir… (Arap dili uzmanı Hamilton Gibb)249 Kuran'ın Arap edebiyatının gelişimi üzerindeki etkisi ölçülemez ve bu etki pek çok yönde olmuştur. İçerdiği fikirler, dili, kafiyesi sonraki tüm edebi eserlere az ya da çok nüfuz etmiştir. Belirli dil özellikleri ne bir sonraki yüzyıl nesrinde ne de daha sonraki nesir yazılarında taklit edilemedi, fakat en azından kısmen Kuran'ın Arap diline getirdiği esneklik nedeniyle mevcut durum hızlı bir şekilde gelişebildi ve imparatorluk yönetiminin ve gelişen toplumun yeni ihtiyaçlarına göre bir hal aldı. (Arap dili uzmanı Hamilton Gibb)250 Misyonunun gerçekliğinin bir kanıtı olarak ne zaman Hz. Muhammed (sav)'ten bir mucize istense, O, Kuran'ın İlahi kaynağının bir kanıtı olarak Kuran ifadelerini ve kıyaslanamaz üstünlüğünü kullanmıştır. Aslında Müslüman olmayan kişiler için bile hiçbir şey onun anlaşılır bir bütünlüğe ve kavrayıcı bir tokluğa sahip dilinden daha harika değildir... Gösterişli ahenklerle dolu seslerin bolluğu ve olağanüstü ritimler, en düşmanca ve kuşkuyla yaklaşan kişilerin değişmesinde önemli olmuştur.251 (Paul Casanova'nın "L'Enseignement de I'Arabe au College de France" (Fransız Kolejinde Arap Eğitimi) adlı makalesinden) Kuran Cebrail tarafından Hz. Muhammed (sav)'e dikte ettirilmiş, kelimesi kelimesine Allah'ın bir vahyidir. Kendisi ve Allah'ın peygamberi Hz. Muhammed (sav)'in doğruluğunu teyit eden bir mucizedir. Mucizevi niteliği kısmen tarzında yatar -o kadar mükemmel ve yücedir ki hiçbir insan ve cin en kısa suresiyle kıyaslanabilecek tek bir sure yazamaz- kısmen de öğretisinin içeriğinde, gelecek hakkındaki bilgilerinde ve Hz. Muhammed (sav)'in asla kendi kendine elde edemeyeceği bilgilerin olağanüstü derecede doğruluğunda yatar.252 (Harry Gaylord Dorman'ın Towards Understanding Islam (İslam'ı Anlamaya Doğru) adlı kitabından) Arapça Kuran'a aşina olan herkes bu dini kitabın güzelliğini övmede hemfikirdir; biçimindeki ihtişam o kadar üstündür ki, herhangi bir Avrupa lisanına tercüme edildiğinde gerektiği gibi takdir edilemeyebilir.253 (Edward Montet, Traduction Francaise du Coran (Kuran'ın Fransızca Tercümesi) adlı kitabından) Orijinal Arapçası ile Kuran insanı harekete geçiren bir güzelliğe ve cazibeye sahiptir. Özlü ve üstün stili, genellikle kafiyeli olan, birden çok anlamlar içeren kısa cümleleri, kelime kelime tercümesinde ifade edilmesi son derece zor olan anlamlı bir etkiye ve patlayıcı bir enerjiye sahiptir.254 (John Naish'in The Wisdom of the Qur'an (Kuran'ın Hikmeti) adlı kitabından) Kuran evrensel olarak, Arapların en asil ve kibarı olan Kureyş lehçesinde, en güzel ve saf bir dille yazılmıştır… Kuran'ın stili güzel ve akıcıdır… ve birçok yerde özellikle de Allah'ın haşmeti ve nitelikleri tarif edildiği zamanlar yüce ve görkemlidir… O kadar başarılıdır ve dinleyicileri o kadar hayrete düşürür ki, bazı muhalifleri bunun bir büyücülük ve sihir etkisi olduğunu düşünmüşlerdir.255 (George Sale'in, The Koran: The Preliminary Discourse (Kuran: İlk Vaaz) adlı kitabından) Gerçekliğin, hikmetin ve üslup sadeliğinin mucizesi...256 (Aziz Bosworth Smith'in Mohammed and Mohammadanism (Hz. Muhammed ve Muhammedçilik) adlı kitabından) Kuran seçkin güzellikte bir kafiyeye ve kulağı büyüleyen bir ahenge sahiptir. Pek çok Hıristiyan Arap, Kuran'ın stilinden hayranlıkla bahseder ve pek çok Arapça uzmanı onun mükemmelliğini kabul eder... Gerçekte, hem şiir hem nesirde engin ve verimli olan Arap edebiyatı içinde onunla kıyaslanacak hiçbir şey yoktur.257 (Alfred Guillaume'ın Islam (İslamiyet) adlı kitabından) Bütün olarak Kuran'da en zeki insanlar, en büyük filozoflar ve en yetenekli politikacılardan alınabilecek bir akıl koleksiyonu buluruz. Ama Kuran'ın ilahi kaynaklı olduğunun başka bir kanıtı daha bulunmaktadır; vahyedildiği günden bugüne kadar çağlar boyunca bozulmadan korunmuş olması... Müslüman dünya tarafından tekrar tekrar okunan bu kitap, iman eden kişide hiçbir bıkkınlık meydana getirmez, aksine tekrarları yoluyla her gün daha da çok sevilir. Onu dinleyen ya da okuyan kişide derin bir huşu ve saygı hissi uyandırır... Dolayısıyla, İslam'ın büyük ve hızlı bir şekilde yayılmasını sağlayan, her şeyden öte, bu kitabın Allah'ın kitabı olmasıdır...258 (Laura Veccia Vaglieri'ın Apologie de I'Islamisme (İslamiyet Adına Bir Açıklama) adlı kitabından) Kuran çok sayıda mükemmel ahlaki tavsiyeler içerir ve içeriği küçük bağlantısız parçalardan oluşur, öyle ki tüm insanların onaylaması gereken özdeyişler bulmadan tek bir sayfasını bile geçemeyiz. Kuran'ın bölümler halindeki bu yapısı hayattaki herhangi bir olayda sıradan insanlara uygun olan, kendi içinde bir bütün olan metinler, özdeyişler ve kurallar meydana getirir.259 (John William Draper'ın A History of the Intellectual Development of Europe (Avrupa'nın Entelektüel Tarihinin Gelişimi) adlı kitabından) [Allah'ın] Güç, bilgi ve evrensel İlahi takdir ve birliği (göklerin ve yerin sahibi tek bir Allah'a olan inanç ve güven) niteliklerine atfen Kuran'da geçen İlahi doğa anlayışı, ayrıca yüksek ve derin ahlaki azim, öğüt verici akli konuların Kuran'da yer alması ve güçlü milletler ve büyük imparatorlukların kurulacağını ispatlayan bölümler bulunması sebepleriyle Kuran'ın en üst derecede övgüye layık olduğu da kabul edilmelidir.260 (Aziz J. M. Rodwell’in Arapça’dan tercüme İngilizce Kuran mealinin önsözünden) … Edebi bir ürün olarak onun değeri bazı subjektif ve estetik zevklerin ön yargıları ile ölçülmemelidir, ancak Hz. Muhammed (sav)'in çağdaşları ve hemşehrilerinde oluşturduğu etki göz önünde bulundurulmalıdır. Şimdiye kadar düşman olan elementleri tek bir vücutta birleştirmenin yanı sıra, eğer dinleyenlerin kalbine bu kadar güçlü ve ikna edici sesleniyorsa, şimdiye kadar Arapların zihniyetinin ötesinde olan fikirleri canlandırıyorsa belagatı mükemmeldir, çünkü kabilelerden medeni bir ulus kurmuştur...261 (Dr. Steingass'ın, T. P. Hughes'un Dictionary of Islam (İslam Sözlüğü) adlı kitabında yer alan bir sözü) … Arapça Kuran'ın yüce belagatını zayıf da olsa yansıtacak bir şeyler üretme girişimim, mesajın kendisinin yanı sıra, kompleks ve zengin kafiyeleriyle çeşitlenmiş insanlığın en büyük edebi başyapıtı olan Kuran'ın karşısında sönük kaldı... Müslüman Pickthall'ın Kutsal Kitabı tarif ederken kullandığı tabirle bu "taklit edilemez ahenk" daha önceki tercümanlar tarafından neredeyse tümüyle göz ardı edilmiştir; bu yüzden muhteşem şekilde süslenmiş orijinaliyle kıyaslandığında (meallerin) donuk ve düz seslere sahip olması şaşırtıcı değildir.262 (Arthur J. Arberry'nin The Koran Interpreted (Açıklamalı Kuran) adlı kitabından) Modern bilginin ışığında Kuran tamamen objektif olarak incelendiğinde, pek çok kereler belirtildiği gibi ikisi arasındaki uzlaşma fark edilir. Hz. Muhammed (sav)'in zamanındaki bir kişinin o günün bilgisiyle böyle ifadelerin sahibi bir yazar olması düşünülemez. Bu tür düşünceler Kuran'ın eşsizliğini gösteriyor ve tarafsız bilim adamını, materyalist sebeplere dayanan bir açıklama getirmedeki yetersizliğini kabul etmeye zorluyor. (Dr. Maurice Bucaille, Paris Üniversitesi, Cerrahi Klinik Başkanı)263 … Kuran, başlangıç noktası olarak değişmeyen yerini muhafaza etmiştir… Herkesin anlayabileceği özlü bir anlatıma sahip olan bu din, insanların vicdanını harekete geçirmeye yönelik üstün bir güce de sahiptir.264 (Ünlü Fransız aydınlardan Edward Montet) … Hem korunmuş olması hem de özü itibariyle tamamiyle eşsiz bir kitap var… hiç kimsenin ciddi bir şüphe ortaya atmayı başaramadığı gerçek bir otorite.265 (Aziz Bosworth Smith'in Mohammed and Mohammadanism (Hz. Muhammed ve Muhammedçilik) adlı kitabından) … Kuran, vicdan özgürlüğünü açık bir şekilde destekler.266(James Michener'ınn "Islam: The Misunderstood Religion" (İslamiyet: Yanlış Anlaşılan Din) adlı makalesinden) Adalet anlayışı, İslam'ın harikulade ülkülerinden biridir, çünkü Kuran'ı okuduğumda hayatın bu dinamik prensiplerini görüyorum; bunlar mistik değiller, aksine tüm dünyaya uyan, hayatın günlük seyrine uygun pratik ahlak sistemini görüyorum.267(Speeches and Writings of Sarojini Naidu (Sarojini Naidu'nun Konuşma ve Yazıları) adlı kitapta yer alan "The Ideals of Islam" (İslamiyetin İdealleri) konulu bir konferanstan) Kuran'ı bir kaynak, bilimlerin başı olarak bulmak bizi şaşırtmamalı. Kuran'da gökler ve yerle, insan hayatıyla, ticaret ve çeşitli işlerle ilgili her konudan söz edilmektedir ve bu da kutsal kitabın bölümlerindeki tefsirleri oluşturan tek bir konuyla ya da bir konunun tek bir yönüyle ilgili metinleri meydana getirmektedir. Kuran bu şekilde Müslüman dünyasındaki tüm bilim dallarındaki muhteşem gelişmelerin temel sebebidir... Bu sadece Arapları etkilemekle kalmamış aynı zamanda Yahudi felsefecilerin metafizik ve dini konulara Arap metotlarıyla yaklaşmalarına neden olmuştur. Son olarak, Hıristiyan skolastisizminin Arap din felsefesi ile ne şekilde harmanlandığı hakkında daha fazla tartışmaya gerek yoktur. İslami sınırlar içinde uyanan manevi hareket, sadece dini tahminlerle sınırlı değildir. Yunanlıların felsefi, matematiksel, astronomik ve tıbbi yazılı eserleriyle olan tanışıklık bu çalışmaların devamlılığına yol açmıştır. Hz. Muhammed (sav) açıklayıcı vahiylerle Allah'ın mucizelerinin bir parçası olarak insanın hizmetine verdiği, dolayısıyla tapınılmaması gereken gök cisimlerinin hareketlerine defalarca dikkat çekmiştir. Tüm ırklardan Müslümanların astronomi ilmi üzerinde nasıl başarıyla çalıştıkları onların yüzyıllarca bu ilmin başlıca destekçisi olmalarından anlaşılmaktadır. Şimdi bile pek çok Arapça yıldız ismi ve teknik terim kullanımdadır. Avrupa'da Ortaçağ astronomları Arapların öğrencileri olmuştur. Aynı şekilde Kuran tıbbi çalışmalara da güç vermiş, genel olarak doğa üzerinde düşünmeyi ve çalışmayı tavsiye etmiştir.268 (Prof. Hartwig Hirschfeld'ın New Researches into the Composition and Exegesis of the Qur'an (Kuran'ın Yapısı ve Tefsiri Üzerine Yapılan Yeni Araştırmalar) adlı kitabından) Kuran genel kabulle dünyanın büyük İlahi kitapları arasında önemli bir yer tutar. Çağ açan çalışmaların en yenileri edebiyat sınıfına ait olsa da, bunların hemen hiçbiri büyük insan kitleleri üzerinde böyle muhteşem bir etki bırakmamıştır. Kuran insan düşüncesinde yeni bir evre ve taze bir özyapı meydana getirmiştir. Önce Arap Yarımadası'nın birbirinden farklı çok sayıdaki çöl kabilesini kahramanlar milletine dönüştürmüş, daha sonra da bugün Avrupa ve Doğu'nun en büyük güçlerden biri olarak dikkate alınması gereken Hz. Muhammed (sav) döneminin çok geniş politik-dini organizasyonlarını oluşturmaya devam etmiştir.269 (Aziz J. M. Rodwell’in Arapça’dan tercüme İngilizce Kuran mealine, G. Margoliouth tarafından yazılan giriş bölümünden) … elimize her aldığımızda… kısa bir süre içinde bizi cezbeden, hayretler içinde bırakan ve en sonunda önünde eğilecek kadar hayran bırakan bir eserdir… Kuran'ın üslubu, içeriği ve amacına uygun olarak çok kuvvetli, yüce ve muhteşemdir… bu kitap tüm çağlar boyunca en etkili kitap olarak kalacaktır.270 (Goethe'nin T. P. Hughes'un Dictionary of Islam (İslam Sözlüğü) adlı kitabında yer alan bir sözü) … (Kuran'da) çok fazla doğru var ve tıpkı Dr. Moore gibi ben de bu açıklamaları yaptıranın İlahi bir ilham olduğu konusuna inanmakta kesinlikle zorlanmıyorum. (Prof. T. V. N Persaud, Manitoba Üniversitesi'nde anatomi, pediatri ve çocuk sağlığı, obstetrik, jinekoloji alanlarında profesör)271 … Bence genetik ve din arasında hiçbir çatışma yok, bilakis din, bazı geleneksel bilimsel yaklaşımlara vahiy ekleyerek bilimi yönlendirebilir ki bunlar da Kuran'da var olan sözlerdir, asırlar sonra geçerli olduğu gösterilmiştir ve Kuran'daki bu bilgi desteği Allah'tandır. (Prof. Joe Leigh Simpson, obstetrik, jinekoloji, moleküler ve insan genetiği alanlarında profesör)272 Bir bilim adamı olarak, sadece kesin olarak gördüğüm şeylerle ilgilenebilirim. Embriyoloji ve gelişimsel biyolojiyi anlayabiliyorum. Kuran'dan bana tercüme edilen kelimeleri de anlayabiliyorum. Daha önce vermiş olduğum örnekte olduğu gibi eğer kendimi o çağa götürebilseydim, bugün bildiklerimle ve tanımlayabildiklerimle, o zaman tarif edilmiş olan şeyleri tanımlayamazdım… Öyleyse (Kuran'da) yazılan herşeyde İlahi müdahalenin olduğu düşüncesi ile hiçbir çelişki göremiyorum. (Prof. E. Marshall Johnson, Thomas Jefferson Üniversitesi'nde anatomi ve gelişimsel biyoloji profesörü)273 Bazı ayetler (Kuran ayeti), hücre karışımından organların yaratılışına kadar insan gelişiminin son derece kapsamlı tanımını yapar. Aşamaları, terminolojisi ve açıklaması ile insan gelişiminin böylesine açık ve eksiksiz kaydı daha önce var olmamıştı. Hepsinde olmasa bile çoğu durumda bu açıklama, geleneksel bilim literatüründe kayıtlı olan insan embriyosu ve insan cenini gelişiminin pek çok aşamasını yüzyıllar öncesinden bildirmektedir. (Gerald C. Goeringer, Georgetown Üniversitesi'nde tıbbi embriyoloji dalında doçent)274 İnsanın gelişimi hakkında Kuran'daki ifadelerin açıklanmasında yardımcı olmak benim için çok büyük bir zevk. Ben kesin olarak söylüyorum ki bu ifadeleri Hz. Muhammed (sav)'e Allah vermiştir, çünkü bu bilginin çoğu pek çok yüzyıl sonrasına kadar keşfedilmedi. Bu bana şunu kanıtlıyor ki, Hz. Muhammed (sav) Allah'ın elçisidir. (Prof. Keith L. Moore, Toronto Üniversitesi anatomi ve hücre biyolojisi profesörü, seçkin bir embriyolog ve pek çok tıp ders kitabının yazarı)275 ... İnsan embriyosunun geçirdiği evreler kompleks olduğundan -ki bunu gelişim sırasındaki sürekli değişim sürecine borçludur- Kuran ve sünnetteki deyimler kullanılarak yeni bir sınıflama sistemi önerilmiştir. Önerilen sistem basittir, çok kapsamlıdır ve günümüzdeki embriyolojik bilgiyle tam uyum halindedir. (Prof. Keith L. Moore, Toronto Üniversitesi anatomi ve hücre biyolojisi profesörü)276 Son dört yıldır Kuran ve hadislerle ilgili yapılan yoğun çalışmalar sonucunda, insan embriyosunu bölümlere ayıran yeni bir sistem ortaya çıkmıştır ki, bu MS 7. yüzyılda kaydedildiği için çok şaşırtıcıdır... Kuran'daki açıklamalar MS 7. yüzyıldaki bilimsel bilgiye dayalı olamazlar... (Prof. Keith L. Moore, Toronto Üniversitesi anatomi ve hücre biyolojisi profesörü)277 (Hz. Muhammed’in) evrenin ortak kökeni gibi konuları bilmesinin imkansız olduğunu düşünüyorum, çünkü bilim adamları bunu son derece komplike ve gelişmiş teknolojik metotlar kullanarak son birkaç yıl içinde bulabilmişlerdir… 1400 yıl önce nükleer fizik hakkında hiçbirşey bilmeyen bir kişi, örneğin; yeryüzünün ve gökyüzünün aynı kaynaktan geldiğini veya burada tartıştığımız diğer soruların cevaplarını kendi bulamaz. (Prof. Alfred Kroner, Almanya, Mainz Üniversitesi jeobilim profesörü, dünyanın en ünlü jeologlarından)278 Tüm bunları birleştirirseniz ve Kuran'da dünya hakkındaki konular ile dünyanın oluşumu ve genel olarak bilim ile ilgili tüm bu ifadeleri birleştirirseniz, pek çok şekilde burada açıklanmış ifadelerin kesinlikle doğru olduğunu ve şimdi bunların bilimsel metotlar ile teyit edildiğini… söyleyebilirsiniz. Kuran'da geçen ifadelerin pek çoğu o zaman için henüz kanıtlanmamıştı, fakat modern bilimsel metotlar şimdi Hz. Muhammed (sav)'in 1400 sene önce söylemiş olduklarını kanıtlayan bir pozisyonda. (Prof. Alfred Kroner, Almanya, Mainz Üniversitesi jeobilim profesörü)279 Kuran'da doğru astronomik gerçekleri bulduğum için çok fazla etkilendiğimi söyleyebilirim ve bizim gibi evrenin en ufak parçasını dahi inceleyen modern astronomlar için özellikle. En küçük parçayı dahi anlamak için çabalarımızı yoğunlaştırıyoruz. Çünkü teleskoplar kullanarak tüm evreni düşünmeden sadece gökyüzünün en küçük kısımlarını görebiliyoruz. Öyleyse Kuran okuyarak ve soruları Kuran'dan cevaplayarak evren araştırmalarım için gelecekteki yolumu bulabileceğimi düşünüyorum. (Prof. Yushidi Kusan, Japonya, Tokyo Rasathanesi Direktörü)280 Kesinlikle gördüğümüz şeyin harikulade olduğunu (belirtmek) isterim. İster bilimsel açıklamayı kabul etsin ister etmesin, gördüğümüz bu yazıları değerlendirmek için bizim sıradan bir insan tecrübesiyle anlayacağımızın çok daha ötesinde bir şey olmalı. (Prof. Armstrong, NASA'da görevli astronomi profesörü)281 Böyle bir bilginin o zaman yani 1400 sene önce var olduğunu hayal etmek son derece güç. Belki bazı şeyler basit birer fikir olabilirdi, ama bunları çok detaylı bir şekilde anlatabilmek son derece zor. Öylese bu kesinlikle insan bilgisi değil. Normal bir insan bu olguyu bu kadar detay ile açıklayamaz. Öyleyse bilgi doğaüstü bir kaynaktan gelmiş olmalı diye düşünüyorum.(Prof. Dorja Rao, Suudi Arabistan, Jeddah, Kral Abdulaziz Üniversitesi'nde deniz jeolojisi profesörü)282 … Ben inanıyorum ki Kuran'da 1400 sene önce ifade edilmiş olan herşey doğrudur ve bilimsel yollar ile kanıtlanabilir… Bu, tüm bilimleri bilen Allah'ın ilhamıdır. Böylece, şunu söylemenin vakti gelmiştir, "Allah'tan başka İlah yoktur ve Hz. Muhammed (sav) O'nun elçisidir". (Prof. Tejatat Tejasen, Tayland, Chiang Mai Üniversitesi embriyoloji ve anatomi departmanının başkanı)283 Kuran birkaç yüzyıl evvel gelmiştir ve ne keşfettiysek teyit etmiştir. Bu demektir ki Kuran, Allah'ın sözüdür. (Prof. Joly Sumson, jinekoloji ve obstetrik profesörü)284 Bu kitap (Kuran)geçmişten, yakın zamandan ve gelecekten bahsediyor. Hz. Muhammed (sav)'in döneminde insanların kültürel seviyesini bilemiyorum ve bilimsel düzeylerini de bilemiyorum. Eğer bu geçmiş dönemde bildiğimiz düşük bilim düzeyi ise ve teknoloji yok ise, hiç şüphe yok ki, bugünlerde Kuran'da ne okuyorsak hepsi Allah'ın ışığıdır. Bunu Hz. Muhammed (sav)'e ilham etmiştir. Böylesine mükemmel bir bilgi olabilir mi diye Ortadoğu'daki medeniyetin başlangıç tarihi hakkında bir araştırma yaptım. Bu Allah'ın Hz. Muhammed (sav)'i gönderdiği inancını daha da güçlendirdi. Ona engin biliminden yakın zamanda keşfettiğimiz küçük bir parça gönderdi. Jeoloji alanında Kuran'la bilimin sürekli bir diyaloğu olmasını umuyoruz. (Prof. Palmar, Amerika'da jeoloji alanındaki önemli bilim adamlarından biri)285 Kuran'da dağların yeryüzünü sabitleme fonksiyonu hakkında yapılan bir sohbette: İnanıyorum ki bu (Kuran bilgisi) çok çok ilginç ve neredeyse imkansız. Kesinlikle inanıyorum ki ne söylüyorsanız haklısınız, bundan dolayı bu kitabın (Kuran'ın) duyurusu çok değerli, size katılıyorum. (Prof. Syawda, Japonya'da ve dünyaca ünlü okyanus jeolojisi alanındaki Japon bilim adamı)286 Bu kitapta sonuç bölümüne kadar incelediğimiz tüm bilgiler, bizlere açık bir gerçeği göstermektedir: Kuran öyle bir kitaptır ki, içinde verilen haberlerin hepsi doğru çıkmıştır ve çıkmaktadır. Bilimsel konularda, geçmişten ve gelecekten verilen haberlerde ya da matematiksel şifrelemelerde o dönemde hiçbir insan tarafından bilinemeyecek gerçekler ayetlerde haber verilmiştir. Bu bilgilerin o dönemin bilgi düzeyiyle ve teknolojisiyle edinilmesi mümkün değildir. Elbette ki bu durum, Kuran'ın insan sözü olamayacağının apaçık bir ispatıdır. Kuran, herşeyi yoktan var eden ve ilmiyle tüm varlıkları kuşatan Yüce Allah'ın sözüdür. Allah bir ayetinde, Kuran'la ilgili olarak, "... Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok çelişkiler bulacaklardı" (Nisa Suresi, 82) buyurmaktadır. Kuran'ın içinde yer alan her bilgi, bu İlahi kitabın bilinmeyen gizli mucizelerini ortaya koymaktadır. İnsana düşen ise, Allah'ın indirdiği bu İlahi kitaba sımsıkı sarılmak ve onu kendisine yol gösterici olarak kabul etmektir. Allah, Kuran'da bizlere şöyle bildirir: Bu Kur'an, Allah'tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve Kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbidendir. Yoksa: "Bunu kendisi yalan olarak uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Bunun benzeri olan bir sure getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın." (Yunus Suresi, 37-38) Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitap'tır. Şu halde O'na uyun ve korkup-sakının. Umulur ki esirgenirsiniz. (Enam Suresi, 155) BİRAZDA BİLİMSEL YÖNDEN KUR'AN-I AZİMÜŞŞANA BAKALIM ; ACABA DİYELİM ; BUNCA BİLİMSEL İŞARET, İSPAT TESADÜF OLABİLİR Mİ? 20. yüzyılın ortalarına dek hakim olan görüş, evrenin sonsuz boyutlara sahip olduğu, sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı şeklindeydi. "Statik (durağan) evren modeli" adı verilen bu anlayışa göre, evren için herhangi bir başlangıç veya son söz konusu değildi. Materyalist felsefenin de temelini oluşturan bu görüş, evreni sabit, durağan ve değişmez bir maddeler bütünü olarak kabul ederken, bir Yaratıcının varlığını da reddediyordu. Oysa 20. yüzyılda gelişen bilim ve teknoloji, materyalistlere zemin sağlayan durağan evren modeli gibi ilkel anlayışları kökünden yıkmıştır. 21. yüzyılın başlarında olduğumuz şu dönemde, evrenin bir başlangıcı olduğu, yok iken bir anda büyük bir patlamayla var olduğu modern fizik tarafından pek çok deney, gözlem ve hesapla ispatlanmış durumdadır. Ayrıca, evrenin, materyalistlerin iddia ettikleri gibi sabit ve durağan olmadığı, tam tersine sürekli bir hareket ve değişim içinde olduğu, genişlediği de saptanmıştır. Bugün bu gerçekler bütün bilim dünyası tarafından kabul edilmektedir. Kuran-ı Kerim'de evrenin ortaya çıkışı şöyle açıklanır: O gökleri ve yeri yoktan var edendir... (Enam Suresi, 101) Kuran'da verilen bu bilgi, çağdaş bilimin bulgularıyla tam bir uyum içindedir. Başta da belirttiğimiz gibi astrofiziğin ulaştığı kesin sonuç, tüm evrenin madde ve zaman boyutlarıyla birlikte, bir sıfır anında, büyük bir patlamayla var olduğudur. "Büyük Patlama", orijinal adıyla "Big Bang" teorisi, tüm evrenin yaklaşık 15 milyar yıl önce tek bir noktanın patlamasıyla yokluktan meydana geldiğini kanıtlamıştır. Big Bang'den önce madde diye bir şey yoktur. Maddenin, enerjinin, hatta zamanın dahi bulunmadığı, tamamen metafizik olarak tanımlanabilecek bir yokluk ortamında, madde, enerji ve zaman bir anda yaratılmıştır. Modern fiziğin ortaya koyduğu bu büyük gerçek, Kuran'da bize 1400 yıl önceden haber verilmektedir. NASA'nın 1992'de gönderdiği Cobe uydusunun hassas tarayıcıları Big Bang'den sonra tüm evrene yayıldığı varsayılan radyasyonun kalıntılarını buldu. Bu buluş evrenin yoktan var edildiği gerçeğinin bilimsel bir açıklaması olan Big Bang teorisinin ispatı oldu. EVRENİN GENİŞLEMESİ Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim'de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir: Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47) Yukarıdaki ayette geçen "sema (gök)" kelimesi Kuran'ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır. Nitekim burada da bu anlamda kullanılmıştır ve evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir. Türkçeye "Şüphesiz Biz genişleticiyiz (genişleteniz/genişletmekte olanız)" olarak çevrilen Arapça "inna le musiune" ifadesindeki "musi'une" kelimesi, "genişletmek" anlamına gelen "evsea" fiilinden türemiştir. "Le" ön-eki de takip ettiği isim ya da sıfata vurgu ekleyerek "çok fazla" anlamı katmaktadır. Dolayısıyla bu ifade "Biz göğü veya evreni çok fazla genişletiyoruz" anlamı taşımaktadır. Bilimin bugün varmış olduğu sonuç da Kuran'da bize bildirilenle aynıdır.1 20. yüzyılın başlarına dek bilim dünyasında hakim olan tek görüş, "evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri süregeldiği" şeklindeydi. Ancak, günümüz teknolojisi sayesinde gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenin bir başlangıcı olduğunu ve sürekli olarak "genişlediğini" ortaya koydu. Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, 20. yüzyılın başlarında evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar. Bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı. Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Bu buluş astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biri sayılmaktadır. Hubble bu incelemeler sırasında yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti. Kısacası yıldızlar sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar. Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Herşeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, sürekli "genişleyen" bir evren anlamına gelmekteydi. Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllardaki gözlemlerle de kesinlik kazandı. Evren ilk patlamadan bu yana her an büyük bir süratle genişlemektedir. Bilim adamları genişleyen evreni şişen bir balonun yüzeyine benzetmektedirler. Konuyu daha iyi anlamak için, evreni şişirilen bir balonun yüzeyi gibi düşünmek mümkündür. Balonun yüzeyindeki noktaların balon şiştikçe birbirlerinden uzaklaşmaları gibi, evrendeki cisimler de evren genişledikçe birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar. Aslında bu gerçek 20. yüzyılın en büyük bilim adamlarından biri sayılan Albert Einstein tarafından da teorik olarak keşfedilmişti. Fakat Einstein, o devrin genel kabul gören "durağan evren modeli" ile ters düşmemek için, bu buluşunu bir kenara bırakmıştı. Einstein bu davranışını daha sonra, "hayatının en büyük hatası" olarak adlandıracaktı.2 Bu bilimsel gerçek, henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken, Kuran'da asırlar önce açıklanmıştır. Çünkü Kuran, tüm evrenin yaratıcısı ve hakimi olan Allah'ın sözüdür. 1) S. Waqar Ahmed Husaini, The Quran for Astronomy and Earth Exploration from Space, Goodword Press, 3. baskı, New Delhi, 1999, ss. 103-108. 2) http://www.time.com/time/time100/scientist...ile/hubble.html EVRENİN SONU VE BIG CRUNCH Big Crunch teorisi, Big Bang'le başlayarak genişlemekte olan evrenin, gittikçe hızlanarak içine çökeceğini öne süren bir teoridir. Teoriye göre evrendeki bu çöküş, evren tüm kütlesini kaybedip sonsuz yoğunluktaki bir noktaya dönüşene dek sürecektir. Evrenin yaratılışı, önceki konuda da belirttiğimiz gibi Big Bang denilen büyük bir patlama ile başlamıştır ve o zamandan beri evren genişlemektedir. Bilim adamları evrenin kütlesi yeterli miktara ulaştığında, çekim kuvvetleri nedeni ile bu genişlemenin duracağını ve bunun evrenin kendi içine çökmeye, büzülmeye başlamasına sebep olacağını bildirmektedirler.3 Büzülen evrenin de, sonunda "Big Crunch" (Büyük Çöküş) denilen çok yüksek bir ısı ve sıkışma ile sonuçlanacağını ifade etmektedirler. Bu ise, bildiğimiz tüm yaşam şekillerinin yok olması anlamına gelmektedir. Stanford Üniversitesi'nde fizik profesörü olan Renata Kallosh ve Andrei Linde'nin bu konu ile ilgili yaptığı açıklamalar ise şöyledir: Evrenin akıbeti küçülmeye ve yok olmaya doğru gidiyor. Gördüğümüz ve daha uzaklardaki göremediğimiz herşey bir protondan bile küçük bir nokta şeklinde küçülecek. Sanki kara delik içindeymişsiniz gibi.... Kara enerjinin en iyi tarifinin şu açıklama olduğunu bulduk: Aşama aşama negatif hale gelen bu kara enerji, evrenin dengesinin değişmesine sebep olacak ve büzülüp çökecek... Fizikçiler kara enerjinin, negatif enerjiye dönüşeceğini ve evrenin yakın bir gelecekte büzüleceğini biliyorlar... Fakat bugün görüyoruz ki, biz bu olayın başlangıcında değiliz, ama evrenimizin hayat sirkülasyonunun ortasında olabiliriz.4 Big Crunch olarak ifade edilen bu bilimsel varsayıma, Kuran'da şöyle işaret edilmektedir: Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, Bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, Biz yapıcılarız. (Enbiya Suresi, 104) Bir başka ayette ise göklerin bu durumu şöyle tarif edilmektedir: Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. (Zümer Suresi, 67) Big Crunch teorisine göre başlangıçta olduğu gibi önce yavaşça, fakat gittikçe hız kazanarak evren çökmeye başlayacaktır. Tüm bunların devamında ise, evren sonsuz yoğunluk ve sonsuz ısıda, sonsuz küçüklükte bir nokta haline gelecektir. Tarif edilen bu bilimsel teori, Kuran ayetleri ile paralellik içindedir. (En doğrusunu Allah bilir.) 3)Philip Ball, "Black Crunch Jams Universal Cycle", Nature, 23 Aralýk 2002; Dr. David Whitehouse, "Universe is 'doomed to collapse'", BBC News Online, 22 Ekim 2002, http://news.bbc.co.uk/1/hi/sci/tech/2346907.stm; Mark Schwartz, "Cosmic 'big crunch' could trigger an early demise of our universe", Stanford Report, 25 Eylül 2002. 4) Mark Schwartz, "Cosmic 'big crunch' could trigger an early demise of our universe", Stanford Report, 25 Eylül 2002. GÖKLERLE YER ARASINDAKİLERİN YARATILIŞI Kuran'da, göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların yaratılışı ile ilgili pek çok ayet bulunmaktadır: Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran. (Hicr Suresi, 85) Göklerde, yerde, bu ikisinin arasında ve nemli toprağın altında olanların tümü O'nundur. (Taha Suresi, 6) Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık. (Enbiya Suresi, 16) Bilim adamları başlangıçta sıcak bir gaz kütlesinin yoğunlaştığını, daha sonra bu kütlenin parçalara ayrılarak galaktik maddeleri, daha sonra yıldızları ve gezegenleri oluşturduklarını ifade etmektedirler. Diğer bir deyişle Dünya ve aynı zamanda bütün yıldızlar, birleşik bir gaz kütlesinden ayrılan parçalardır. Bu parçalardan bir kısmı güneşleri, gezegenleri meydana getirmiş, böylece pek çok Güneş Sistemleri ve galaksiler ortaya çıkmıştır. Daha önceki bölümlerde de açıkladığımız gibi evren "ratk" (Füzyon: Birbirine yapışık, birleşik) halindeyken, "fatk" (parçalara ayrılmıştır) olmuştur. Kuran'da evrenin oluşumu, bilimsel açıklamaları tasdikleyen, en uygun kelimelerle anlatılmaktadır.6 Her bölünme, ayrılma olduğunda ise, uzayda yeni oluşan temel cisimlerin dışında birkaç parça dışarıda kalmıştır. Bu fazla parçaların bilimsel adı, "yıldızlar arası galaktik madde"dir. Yıldızlararası madde %60 Hidrojen, %38 Helyum ve %2 de diğer elementlerden oluşmaktadır. Yıldızlararası maddenin %99'u gaz, %1'i de ağır elementlerin 0,0001-0,001 çaplı toz zerrelerinden oluşmaktadır.7 Bilim adamları bu maddeleri, astrofizikteki ölçümler açısından çok önemli görmektedirler. Bu maddeler toz, duman ya da gaz olarak değerlendirilebilecek kadar incedirler. Ancak bu maddelerin tamamı düşünüldüğünde, uzaydaki galaksilerin toplamından daha fazla bir kütle söz konusu olmaktadır. Yıldızlar arası bu galaktik maddelerin varlığı ilk kez 1920'de keşfedilmesine rağmen, yukarıdaki ayetlerde "ikisinin arasındakiler, ikisinin arasındaki şeyler" olarak çevrilen "ma beynehuma" ifadesi ile, Kuran'da bu parçaların varlığına yüzyıllar öncesinden dikkat çekilmiştir. 6) Dr. Mazhar U. Kazi, 130 Evident Miracles in the Qur'an, Crescent Publishing House, New York, ABD, 1998, s. 53. 7) Meyers Lexikon in drei Bänden Bibliographisches Institut & F.A. Brockhaus AG, Mannheim 1995, Digitale Ausgabe LexiRom. EVRENDEKİ MÜKEMMEL DENGE O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4) Evrendeki milyarlarca yıldız ve galaksi mükemmel bir uyum içinde kendileri için tespit edilmiş yörüngelerinde hareket ederler. Yıldızlar, gezegenler ve uydular hem kendi etraflarında, hem de bağlı oldukları sistemlerle birlikte dönerler. Hatta bazen içinde 200-300 milyar yıldız bulunan galaksiler birbirlerinin içinden geçip giderler. Bu geçişte, evrendeki büyük düzeni bozacak herhangi bir çarpışma olmaz. Evrende hız kavramı, Dünya ölçüleriyle karşılaştırıldığında kavranması güç boyutlardadır. Milyarlarca, trilyonlarca ton ağırlığındaki yıldızlar, gezegenler ve sayısal değerleri ancak matematikçilerin anlayabileceği büyüklükteki galaksiler ve galaksi kümeleri uzay içinde olağanüstü bir süratle hareket ederler. Örneğin, Dünya saatte 1.670 km hızla kendi ekseni çevresinde döner. Bugün en hızlı merminin saatte ortalama 1.800 km'lik bir sürate sahip olduğu düşünülürse, Dünya'nın dev boyutlarına rağmen süratinin ne denli büyük olduğu anlaşılır. Dünya'nın Güneş etrafındaki hızı ise merminin yaklaşık 60 katıdır: Saatte 108.000 km. (Böylesine büyük bir süratle yol alabilen bir araç yapılabilseydi, Dünya'nın çevresini 22 dakikada dolaşacaktı.) Verdiğimiz bu sayılar sadece Dünya içindir. Güneş Sistemi ise daha da ilginçtir. Bu sistemin sürati mantık sınırlarını zorlayacak derecede yüksektir. Evrende sistemler büyüdükçe sürat artar. Güneş Sistemi'nin galaksi merkezi etrafındaki dönüş sürati, saatte tam 720.000 km'dir. Yaklaşık 200 milyar yıldızı bünyesinde bulunduran "Samanyolu Galaksisi"nin uzay içindeki hızı ise saatte 950.000 km'dir. Kuşkusuz ki böylesine karmaşık ve hızlı bir sistem içinde dev kazaların oluşma ihtimali son derece yüksektir. Ancak böyle bir durum olmaz ve biz yaşamımızı güven içinde sürdürürüz. Çünkü evrendeki herşey Allah'ın koyduğu kusursuz dengeye göre işlemektedir. İşte bu sebeple ayette bildirildiği gibi tüm bu sistem içinde hiçbir "çelişki ve uygunsuzluk" yoktur... EVRENDEKİ İNCE AYAR O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4) "Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştırı" (Nuh Suresi, 15) Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. (Furkan Suresi, 2) Materyalist felsefe, evrendeki ve doğadaki tüm sistemlerin kendi kendine işleyen birer makine gibi olduğu ve bunlardaki kusursuz düzen ve dengenin yaratıcısının rastlantılar olduğu iddiasıyla ortaya çıktı. Ancak günümüzde, materyalizmin ve onun sözde bilimsel dayanağı olan Darwinizm'in geçersizliği, bilimsel olarak ortaya konmuş durumdadır. (Bkz. HY, Evrim Aldatmacası, Araştırma Yayıncılık; HY, Hayatın Gerçek Kökeni, Araştırma Yayıncılık) 20. yüzyılda birbiri ardına gelen bilimsel bulgular, hem astrofizik hem de biyoloji alanlarında, evrenin ve canlıların yaratıldığını ispatladı. Bir yandan Darwinizm'in tezleri bir bir çökerken, diğer yandan da evrenin yoktan yaratıldığını gösteren Big Bang teorisi ve maddesel dünyada büyük bir tasarım ve "hassas ayar" (fine tuning) bulunduğunu gösteren bulgular, materyalizm iddialarının asılsızlığını bir kez daha gösterdi. Canlılığın oluşması için gerekli olan koşullara baktığımızda, bir tek Dünya'nın böylesine özel bir ortama sahip olduğunu görürüz. Yaşam için elverişli olan bu ortamı sağlamak içinse saymakla bitiremeyeceğimiz kadar koşul aynı anda, kesintisiz olarak gerçekleşmektedir. Evrende yaklaşık olarak 100 milyar galaksi ve her birinde ortalama 100 milyar yıldız ve bir o kadar da gezegen olduğu düşünülürse, Dünya'da böylesine istisnai bir ortamın oluşmasındaki önem daha iyi anlaşılacaktır.8 Big Bang'in patlama hızından atomların fiziksel dengelerine, dört temel kuvvetin oranlarından yıldızların simya işlemlerine, Güneş'in yaydığı ışığın cinsinden suyun akışkanlık değerine, Ay'ın Dünya'ya olan uzaklığından atmosferdeki gazların oranına, Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığından ekseninin yörüngesine olan eğimine, Dünya'nın kendi etrafındaki dönüş hızından Dünya üzerindeki okyanusların, dağların fonksiyonlarına kadar her detay bizim yaşamımız için olağanüstü derecede uygundur. Bugün bilim dünyası evrenin bu özelliklerini, "İnsani İlke" (Anthropic Principle) ve "İnce Ayar" (Fine Tuning) kavramlarıyla ifade etmektedir. Bu kavramlar, evrenin, amaçsız, başıboş, tesadüfi bir madde yığını olmadığını, aksine insan yaşamını gözeten bir amaca göre, hassas bir biçimde tasarlandığını özetlemektedir. Yukarıdaki ayetlerde Allah'ın yaratmasındaki ölçü ve uyuma dikkat çekilmektedir. Furkan Suresi'nin 2. ayetinde "ölçüp biçmek, ayarlamak, ölçüyle yapmak" anlamlarına gelen "takdiyr" kelimesi, Mülk Suresi'nin 3. ayeti ile Nuh Suresi'nin 15. ayetinde ise "uyum içinde olan" anlamına gelen "tibaka" kelimesi kullanılmaktadır. Ayrıca Allah Mülk Suresi'nde "ihtilaf, aykırılık, uygunsuzluk, düzensizlik, zıtlık" anlamlarına gelen "tefavutin" kelimesi ile uyumsuzluk arayanın bunda başarılı olamayacağını bildirmektedir. 20. yüzyılın sonlarına doğru kullanılmaya başlanan "hassas ayar" (fine tuning) ifadesi de, bu ayetlerde bildirilen gerçeği tasdik etmektedir. Son 20-30 yıl içinde pek çok bilim adamı veya bilim yazarı, evrenin bir rastlantılar yığını olmadığını, aksine her detayda insan yaşamını gözeten olağanüstü bir tasarım ve ayar bulunduğunu gösterdiler. (Bkz. HY, Evrenin Yaratılışı, Araştırma Yayıncılık; HY, Mucizeler Zinciri, Araştırma Yayıncılık) Evrendeki birçok özellik, evrenin yaşam için özel olarak tasarlandığını açıkça göstermektedir. Fizikçi Dr. Karl Giberson, bu gerçeği şöyle ifade etmektedir: Son 40 yıldır, fizik ve kozmolojideki gelişmeler bilim sözlüğüne "tasarım" kelimesini geri getirdi. 1960'ların başında fizikçiler, insan hayatı için açıkça "ince ayar" yapılmış bir evrenin örtüsünü açtılar. Evrende hayatın var olmasının, kesinlikle olanaksız ve kusursuz bir dengedeki fiziksel faktörlere bağlı olduğunu keşfettiler.9 İngiliz astrofizikçi Prof. George F. Ellis, bu ince ayardan şöyle söz etmektedir: (Evrendeki) bu kompleksliği mümkün kılan kanunlarda hayret verici bir ince ayar görünüyor. Evrende var olan bu kompleksliğin gerçekleşmesi, "mucize" kelimesini kullanmamayı çok güçleştiriyor.10 Big Bang'in patlama hızı: Evrenin oluşum anı olan Big Bang'de kurulan dengeler, evrenin tesadüfen oluşamayacağının göstergelerinden biridir. Avustralya'daki Adelaide Üniversitesi'nden ünlü, matematiksel fizik profesörü Paul Davies'e göre, Big Bang'in ardından gerçekleşen genişleme hızı eğer milyar kere milyarda bir oranda (1/1018) bile farklı olsaydı, evren ortaya çıkamazdı.11 Stephen Hawking de, Zamanın Kısa Tarihi isimli eserinde evrenin genişleme hızındaki bu olağanüstü dengeyi şöyle kabul eder: Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.12 Dört kuvvet: Bugün modern fiziğin kabul ettiği "dört temel kuvvet"in -yerçekimi kuvveti, elektromanyetik kuvvet, güçlü nükleer kuvvet ve zayıf nükleer kuvvet- iletişimi ve dengesi sayesinde, evrendeki tüm fiziksel hareketler ve yapılar meydana gelir. Bu kuvvetler, birbirlerinden olağanüstü derecede farklı değerlere sahiptirler. Ünlü moleküler biyolog Michael Denton, bu kuvvetler arasındaki hassas dengeyi şöyle açıklamaktadır: Eğer yerçekimi kuvveti bir trilyon kat daha güçlü olsaydı, o zaman evren çok daha küçük bir yer olurdu ve ömrü de çok daha kısa sürerdi. Ortalama bir yıldızın kütlesi, şu anki Güneşimiz'den bir trilyon kat daha küçük olurdu ve yaşama süresi de bir yıl kadar olabilirdi. Öte yandan, eğer yerçekimi kuvveti birazcık bile daha güçsüz olsaydı, hiçbir yıldız ya da galaksi asla oluşamazdı. Diğer kuvvetler arasındaki dengeler de son derece hassastır. Eğer güçlü nükleer kuvvet birazcık bile daha zayıf olsaydı, o zaman evrendeki tek kararlı element hidrojen olurdu. Başka hiçbir atom olamazdı. Eğer güçlü nükleer kuvvet, elektromanyetik kuvvete göre birazcık bile daha güçlü olsaydı, o zaman da evrendeki tek kararlı element, çekirdeğinde iki proton bulunduran bir atom olurdu. Bu durumda evrende hiç hidrojen olmayacak ve yıldızlar ve galaksiler, eğer oluşsalar bile, şu anki yapılarından çok farklı olacaklardı. Açıkçası, eğer bu temel güçler ve değişkenler şu anda sahip oldukları değerlere tam tamına sahip olmasalar, hiçbir yıldız, süpernova, gezegen ve atom olmayacaktı. Hayat da olmayacaktı.13 Gök cisimleri arasındaki mesafeler: Gök cisimlerinin uzaydaki dağılımı ve aralarındaki devasa boşluklar Dünya'da canlı hayatının var olabilmesi için zorunludur. Gök cisimleri arasındaki mesafeler Dünya'daki yaşamı destekleyecek biçimde pek çok evrensel güçle uyumlu bir hesap içinde düzenlenmiştir. Michael Denton, Nature's Destiny (Doğanın Kaderi) isimli kitabında süpernovalar ve yıldızlar arasındaki mesafedeki dengeleri şöyle açıklamaktadır: Süpernovalar ve aslında bütün yıldızlar arasındaki mesafeler çok kritik bir konudur. Galaksimizde yıldızların birbirlerine ortalama uzaklıkları 30 milyon mildir. Eğer bu mesafe biraz daha az olsaydı, gezegenlerin yörüngeleri istikrarsız hale gelirdi. Eğer biraz daha fazla olsaydı, bir süpernova tarafından dağıtılan madde o kadar dağınık hale gelecekti ki, bizimkine benzer gezegen sistemleri büyük olasılıkla asla oluşamayacaktı. Eğer evren yaşam için uygun bir mekan olacaksa, süpernova patlamaları çok belirli bir oranda gerçekleşmeli ve bu patlamalar ile diğer tüm yıldızlar arasındaki uzaklık, çok belirli bir uzaklık olmalıdır. Bu uzaklık, şu an zaten var olan uzaklıktır.14 Yerçekimi: - Eğer daha güçlü olsaydı: Dünya atmosferi çok fazla amonyak ve metan biriktirir, bu da yaşam için çok olumsuz olurdu. - Eğer daha zayıf olsaydı: Dünya atmosferi çok fazla su kaybeder, canlılık mümkün olmazdı. Güneş'e uzaklık: - Eğer daha fazla olsaydı: Gezegen çok soğur, atmosferdeki su döngüsü olumsuz etkilenir, gezegen buzul çağına girerdi. - Eğer daha yakın olsaydı: Gezegen kavrulur, atmosferdeki su döngüsü olumsuz etkilenir, yaşam imkansızlaşırdı. Yerkabuğunun kalınlığı: - Eğer daha kalın olsaydı: Atmosferden yerkabuğuna çok fazla miktarda oksijen transfer edilirdi. - Eğer daha ince olsaydı: Hayatı imkansız kılacak kadar fazla sayıda volkanik hareket olurdu. Dünya'nın kendi çevresindeki dönme hızı: - Eğer daha yavaş olsaydı: Gece gündüz arası ısı farkları çok yüksek olurdu. - Eğer daha hızlı olsaydı: Atmosfer rüzgarları çok çok büyük hızlara ulaşır, kasırgalar ve tufanlar hayatı imkansızlaştırırdı. Dünya'nın manyetik alanı: - Eğer daha güçlü olsaydı: Çok sert elektromanyetik fırtınalar olurdu. - Eğer daha zayıf olsaydı: Güneş rüzgarı denilen ve Güneş'ten fırlatılan zararlı partiküllere karşı Dünya'nın koruması kalkardı. Her iki durumda da yaşam imkansız olurdu. Albedo etkisi: ((Yeryüzü tarafından emilemeden geri yansıyan güneş ışığı)) - Eğer daha fazla olsaydı: Hızla buzul çağına girilirdi. - Eğer daha az olsaydı: Sera etkisi aşırı ısınmaya neden olur, Dünya önce buzdağlarının erimesiyle sular altında kalır daha sonra kavrulurdu. Atmosferdeki oksijen ve azot oranı: - Eğer daha fazla olsaydı: Yaşamsal fonksiyonlar olumsuz şekilde hızlanırdı. - Eğer daha az olsaydı: Yaşamsal fonksiyonlar olumsuz şekilde yavaşlardı. Atmosferdeki karbondioksit ve su oranı: - Eğer daha fazla olsaydı: Atmosfer çok fazla ısınırdı. - Eğer daha az olsaydı: Atmosfer ısısı düşerdi. Ozon tabakasının kalınlığı: - Eğer daha fazla olsaydı: Yeryüzü ısısı çok düşerdi. - Eğer daha az olsaydı: Yeryüzü aşırı ısınır, Güneş'ten gelen zararlı ultraviole ışınlarına karşı bir koruma kalmazdı. Sismik (deprem) hareketleri: - Eğer daha fazla olsaydı: Canlılar için sürekli bir yıkım olurdu. - Eğer daha az olsaydı: Okyanus zeminindeki besinler suya karışmaz, okyanus ve deniz yaşamı dolayısıyla bütün Dünya canlıları olumsuz etkilenirdi. Dünya'nın ekseninin eğikliği: Dünyanın ekseni yörüngesine 23 derecelik bir açıyla eğim yapar. Mevsimler bu eğim sayesinde oluşur. Bu eğim şimdiki değerinden daha fazla ya da daha az olsaydı, mevsimler arasındaki sıcaklık farkı aşırı boyutlara ulaşacağından yeryüzü üzerinde dayanılmaz sıcaklıkta yazlar ve aşırı soğuk kışlar yaşanırdı. Güneş'in büyüklüğü: Güneş'in yerinde daha küçük bir yıldızın var olması, Dünya'nın aşırı derecede soğumasına, büyük bir yıldızın var olması ise Dünya'nın sıcaktan kavrulmasına neden olurdu. Ay ile Dünya arasındaki çekim etkisi: - Eğer daha fazla olsaydı: Ay'ın şiddetli çekiminin, atmosfer şartları, Dünya'nın kendi eksenindeki dönüş hızı ve okyanuslardaki gelgitler üzerinde çok sert etkileri olurdu. - Eğer daha az olsaydı: Şiddetli iklim değişikliklerine neden olurdu. Ay ile Dünya arasındaki mesafe: - Eğer biraz daha yakın olsaydı, Ay Dünya'ya çarpardı. - Eğer biraz daha uzak olsaydı Ay uzayda kaybolur giderdi. - Eğer biraz daha az yakın olsaydı, Ay'ın Dünya üzerinde meydana getirdiği gel-gitler tehlikeli boyutlarda büyürdü. Okyanus dalgaları, kıtaların alçak yerlerini kaplardı. Bunun sonucunda ortaya çıkan sürtünme okyanusların ısısını artırır ve Dünya'da yaşam için gerekli olan hassas ısı dengesi yok olurdu. - Eğer biraz daha az uzakta olsaydı, gelgit olayları azalırdı ve bu da okyanusların daha hareketsiz olmasına neden olurdu. Durgun su denizdeki hayatı tehlikeye sokar, bununla birlikte soluduğumuz havadaki oksijen oranı tehlikeye girerdi.15 Dünya'nın ısısı ve karbon temelli yaşam: Yaşamın temeli olan karbon elementinin varlığı belli sınırlarda kalan sıcaklığa bağlıdır. Karbon, aminoasit, nükleik asit ve proteinler gibi yaşamı oluşturan temel organik moleküller için gereken bir maddedir. Dolayısıyla hayat, ancak karbon temelli olarak var olabilir ve bunun için de mevcut sıcaklığın en az -20 0C en çok +120 0C olması gerekmektedir. Nitekim Dünya'nın ısısı tam bu aralıktadır. Burada sayılanlar Dünya'da yaşamın oluşabilmesi ve canlılığın devam edebilmesi için gereken, son derece hassas dengelerden sadece birkaçıdır. Yalnızca burada sayılanlar bile evrenin ve Dünya'nın tesadüfler sonucunda, rastgele olayların ardı ardına gelmesiyle oluşamayacağını kesin olarak ortaya koymak için yeterlidir. 20. yüzyılda kullanılmaya başlayan "ince ayar", "insani ilke" kavramları, Kuran'da yüzyıllar evvelinden bildirilen "uyum ve ölçü ile yaratılış"ı tasdik etmektedir. 8) Carl Sagan, Cosmos, Wings Books, ABD, 1980, ss. 5-7. 9) K. Giberson, "The Anthropic Principle", Journal of Interdisciplinary Studies, c. 9, 1997, ss. 63-90, Steven Yates'den cevap, ss. 91-104. 10) F. Bertola, U. Curi, The Anthropic Principle: Laws and Environments, Cambridge University Press, 1993, s. 30 11) Paul Davies, Superforce: The Search for a Grand Unified Theory of Nature, 1984, s. 184. 12. Stephen Hawking, A Brief History Of Time, Bantam Press, London, 1988, ss. 121-125. 13. Michael Denton, Nature's Destiny, The Free Press, New York, 1998, ss. 12-13. 14. Michael J. Denton, Nature's Destiny, The Free Press, New York, 1998, s. 11. 15. http://www.pathlights.com/ce_encyclopedia/...0.htm#Elemental Forces YÖRÜNGELER VE DÖNEN EVREN Evrendeki büyük dengenin en önemli nedenlerinden biri, kuşkusuz gök cisimlerinin belirli yörüngeler izliyor olmasıdır. Yıldızlar, gezegenler ve uydular hem kendi etraflarında, hem de bağlı bulundukları sistemle birlikte dönmekte, evren tıpkı bir fabrikanın dişlileri gibi ince bir düzen içinde çalışmaktadır. Evrenin görebildiğimiz kısmında 100 milyardan fazla galaksi mevcuttur ve küçük galaksilerde yaklaşık bir milyar, büyük galaksilerde ise bir trilyondan fazla yıldız bulunur.16 Bu yıldızların pek çoğunun gezegenleri, bu gezegenlerin de uyduları vardır. Tüm bu gök cisimleri çok ince hesaplarla saptanmış yörüngelere sahiptir. Ve milyonlarca yıldır her biri kendi yörüngesinde diğerleriyle kusursuz bir uyum ve düzen içinde akıp gitmektedir. Bunların dışında pek çok kuyruklu yıldız da kendisi için tespit edilmiş olan yörüngede yüzüp gider. Evrendeki yörüngeler sadece bazı gök cisimlerine ait değildir. Güneş Sistemimiz hatta diğer galaksiler, başka merkezler etrafında büyük bir hareketlilik gösterirler. Dünya ve onunla birlikte Güneş Sistemi her yıl, bir önceki yerinden 500 milyon km uzakta bulunur. Gök cisimlerinin yörüngelerinden en ufak bir sapmanın bile sistemi altüst edecek kadar önemli sonuçlar doğurabileceği hesaplanmıştır. Örneğin Dünya yörüngesinde, normalden fazla veya eksik 3 mm'lik bir sapmanın yol açabilecekleri, bir kaynakta şöyle tarif edilmektedir: Dünya, Güneş çevresinde dönerken öyle bir yörünge çizer ki, her 18 milde doğru bir çizgiden ancak 2,8 mm ayrılır. Dünya'nın çizdiği bu yörünge kıl payı şaşmaz; çünkü yörüngeden 3 mm'lik bir sapma bile büyük felaketler doğururdu: Sapma 2,8 yerine 2,5 mm olsaydı, yörünge çok geniş olurdu ve hepimiz donardık; sapma 3,1 mm olsaydı, hepimiz kavrularak ölürdük.17 Gök cisimlerinin bir başka özelliği de, yörüngelerinin dışında bir de kendi etraflarında dönmeleridir. Kuran'da "Dönüşlü olan göğe andolsun." (Tarık Suresi, 11) ayeti ise tam da bu gerçeğe işaret eder. Elbette, Kuran'ın indirildiği dönemde insanlık, günümüzdeki gibi uzayı milyonlarca kilometre uzaklara dek gözlemleyecek teleskoplara, gelişmiş gözlem teknolojilerine, modern fizik ve astronomi bilgilerine sahip değildi. Dolayısıyla uzayın, ayette bildirildiği gibi, "özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış" (Zariyat Suresi, 7) olduğunu, o dönemde bilimsel olarak tespit edebilmek imkansızdı. Ancak o çağda indirilmiş olan Kuran-ı Kerim'de bu gerçek bizlere açıkça haber verilmiştir; çünkü Kuran, Allah'ın sözüdür. Evrendeki pek çok kuyruklu yıldız gibi soldaki resimde görülen Halley kuyruklu yıldızı da planlı bir harekete sahiptir. Kendisine ait belirli bir yörüngesi vardır ve diğer gök cisimleriyle birlikte, kusursuz bir uyum ve düzen içinde bu yörüngede hareket etmektedir. Evrendeki tüm gök cisimlerinin, gezegenlerin, bu gezegenlerin uydularının, yıldızların, hatta galaksilerin bile çok ince hesaplarla saptanmış yörüngeleri vardır. İşte bu kusursuz düzeni kuran ve devamlılığını sağlayan, tüm evreni yaratmış olan Allah'tır. 16. World Book Encyclopedia, 2003; Boston Üniversitesi'nde Astronomi ve Fizik Profesörü Kenneth Brecher'in katkılarıyla. 17. Bilim ve Teknik, Temmuz 1983. GÜNEŞ'İN GİDİŞ İSTİKAMETİ Kuran'da Güneş ve Ay'dan bahsedilirken her birinin belli bir yörüngesi olduğu vurgulanır: Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor. (Enbiya Suresi, 33) Yukarıdaki ayette geçen "yüzme" kelimesi Arapçada "sabaha" olarak ifade edilir ve Güneş'in uzaydaki hareketini anlatmak üzere kullanılmaktadır. Bu kelime Güneş'in uzayda hareket ederken kontrolsüz olmadığı, ekseni üzerinde döndüğü ve dönerken bir rota izlediği manasındadır. Güneş'in sabit olmadığı belli bir yörüngede yol almakta olduğu, bir başka ayette de şöyle bildirilmektedir: Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir. (Yasin Suresi, 38) Kuran'da bildirilen bu gerçekler, ancak çağımızdaki astronomik gözlemlerle anlaşılmıştır. Astronomi uzmanlarının hesaplarına göre Güneş, Solar Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega Yıldızı doğrultusunda saatte 720.000 km'lik muazzam bir hızla hareket etmektedir. Bu, kabaca bir hesapla, Güneş'in günde 17 milyon 280 bin km yol katettiğini gösterir. Güneş'le birlikte onun çekim sistemi içindeki tüm gezegenler ve uyduları da aynı mesafeyi katederler... AY'IN YÖRÜNGESİ Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). Ne Güneş'in Ay'a erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir (Yasin Suresi, 39-40 ) Ay'ın yörüngesi diğer gezegenlerin uyduları gibi düzgün bir yörüngede ilerlemez. Ay, yörüngesinde seyrederken Dünya'nın bazen önüne bazen arkasına geçer. Aynı zamanda Dünya'yla birlikte Güneş'in etrafında da döndüğünden, uzayda sürekli "S" harfi benzeri bir yörünge çizer. Ay'ın uzaydaki bu yörüngesinin şekli, Kuran'da "eski bir hurma dalı gibi döndü (döner)" ifadesiyle tarif edildiği gibi, kurumuş hurma ağacı dalının eğriliğine oldukça benzemektedir. Nitekim ayette geçen "urcun" kelimesinin anlamı, kuruyup incelmiş, bükülmüş hurma dalıdır ve hurma ağacının meyveleri toplandıktan sonra, salkımdan geriye kalan kısmı ifade etmek için kullanılır. Ayrıca bu salkım dalının "eski" ifadesiyle tasvir edilmesi de son derece hikmetlidir, çünkü hurma dalının eskisi daha ince ve daha eğridir. Kuşkusuz ki 1400 sene evvel Ay'ın yörüngesi hakkında bilgi sahibi olmak mümkün değildi. Günümüz teknolojisi ve bilgi birikimi ile tespit edilebilen bu şeklin, Kuran'da böylesine kusursuz bir benzetme ile bildirilmesi, Kuran'ın bir başka bilimsel mucizesidir AY YILININ HESAPLANMASI Güneş'i bir aydınlık, Ay'ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O'dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır. (Yunus Suresi, 5) Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). (Yasin Suresi, 39) Yukarıdaki ilk ayette Allah, Ay'ın insanlar için yıl hesabının yapılmasında bir ölçü olacağını açıkça bildirmiştir. Ayrıca bu hesapların, Ay'ın yörüngesinde dönüşü sırasında alacağı konumlara göre yapılacağına da dikkat çekilmiştir. Dünya-Ay ve Dünya-Güneş doğrultuları arasındaki açı sürekli olarak değiştiğinden, biz Ay'ı çeşitli zamanlarda değişik şekillerde görürüz. Ayrıca Ay'ı görebilmemiz, Ay'ın Güneş'ten aldığı ışığı yansıtması ile mümkün olduğundan, Ay'ın Güneş tarafından aydınlatılan yüzü, Dünya'daki gözlemciye göre sürekli şekil değiştirir. İşte bu değişimler göz önünde bulundurularak birtakım hesaplamalar yapılır ki, bu da insanlar için yıl hesabını mümkün kılar. Eskiden 1 ay, insanlar tarafından iki dolunay arasındaki zaman veya Ay'ın Dünya etrafında döndüğü zaman olarak hesaplanırdı. Buna göre 1 ay, 29 gün 12 saat ve 44 dakikaya eşitti. Buna "Kameri ay" denir. 12 Kameri ay ise Rumi<
  16. kardeş; iyi demişsin hoş demişsin ama Kur'anın kendi hükümlerini de neshi vardır.mansuh ayetler yani...hadislerde de aynı durum var.ve fakat dikkatle incelense ( önyargısızca) bunların çok hikmetlere mebni olduğu görülür. evet uzun konudur doğrudur.
  17. çelişki senin kafanda arkadaşım. bahsini ettiğin ayetlerin nuzul sebepleri vardır ayrıca arabi bilmende gerekli kavraman için sarf nahif ilimleri vs... bunlar mühimdir. kuran öylesine bir kelam değildir haşa. bir söz ile bir çok mevzuya ışk tutuyor.şimdi bir kıtab olacak hem vaaz edildiği devirdeki mevzulara hemde kıyamete kadar olan tüm mevzulara anlam verecek çözüm sunacak.hem indiği topluma öğreti olacak hem tüm kültürlere hitap edecek. hem bir kanun kitabı olacak hem bir dua kitabı olacak vs... eğer bana araştırdığını ifade edersen bende sana şukadar derim , soru sormak şartlanarak irdelemek kolay dahası tahrip kolaydır yani...zira bir binayı yıkmak onu imar etmekten çok kolaydır . e tabi Allah buyuruyor onların yaptıkları işler kendilerine güzel gösterildi... evet arkadaşım cehennemede kütük gerek ... vesselam
  18. MİSTİK ; bak arkadaşım senin öncelikle bu meseleyi hangi din üzerinde sorguladığını belirtmen gerekli. birileri din felsefesi dendimi nedense hep islami mevzular sorgulanıyor. yazdıklarından şunu anladım ki senin islamın öğrettiği Allah inancı ve kader mevzusu hakkında en ufak çapta olsun bir araştırman olmamış . yazdıklarından belli yani. ama sana yardımcı olmak adına derimki evvela hangi dinde sorguluyorsun bu meseleyi bunu belirt önce bu bir. ikinciside sen hiç duymadın mıki zahiren çok acımasızca görünen bir şey varki ayn_ı rahmettir. mesela bir aslanın ceylanı yemesi belki vahşi bir sahnedir. Allah neden izin veriyor buna diyenler vardır ama tabiatın dengesinin korunması için bir bakıyorsunki o aslanın ceylanı yemesi aslında tabiatın dengesini sağlama yolunda aslanın farkında olmadan yaptığı bir hizmettir. bunun gibi kullarını imtihan dünyasında yaratan Allah azze ve celle kullarını elbette sahipsiz başıboş bırakmadı hem her şeyi kuşatan ilmi var hemde hikmeti...böylece her işlerini ve her şeyi o idare etmektedir.ama kullarını mecbur bırakma anlamında düşünme bunu.onlar tercihlerini yapar Allah yaratır hayır veya şer her ne ise. Evet Allah adildir ve tüm bu olan bitenin karşılığını din gününde verecektir bunu O vaad etti elbetteki yapacaktır.Rahmeti çoktur merhamet sahibidir evet kullarına merhamet etmek istedi onlara doğruyu yanlışı hem akıl hem kıtaplar göndermek suretiyle vaaz etti. ve kulunuda iradesinde serbest bıraktı. yani kul senin dediğin gibi çıkıp sokakta öldürüldüğünde bunu Allah neden engellemiyor diyorsunya ; işte o nokta da şunuda ihmal etme ; eğer hayat dünyadan ibaret olsaydı evet haklısın Allah rahmeti ve adaleti gereği tüm zulumlere engel olurdu.ama herkes görüyorki zalım zulmuyle mazlumda ezilmişliğiyle bu dünyadan gidiyor ...ve ALLAH bu hesabı sadece o malum muazzam güne erteliyor yoksa öylece bırakmıyor demekki bir mahkeme-i kübraya gidiyor bütün hesaplar...şimdilik sana yeterli bu cevaplar...sana tavsiyem birazcık oku öyle çık kürsüye... vesselam...
  19. O resulu zişandır ki ; bir gün mekkede bir tepeye çıkıp insanlara seslenip onları kendisine çağırır normal zamanlarda yapılmayan bir çağrıdır bu ve bunu mekke halkı savaş gibi olağanüstü hallerde yapardı.ve toplandıklarında resulullahı görüyorlar ve bizi ne için çağırdın diyorlar . Muhammed aleyhisselam buyuruyor ki: _ size bu tepenin ardında bir ordu var ve size saldıracaklar desem ne dersiniz , mekke halkı : _ sen emin insansın ağzında işinde şimdiye kadar şaka bile olsa yalan duymadık elbette inanırız diyorlar . bunun üzeri hz. resul buyuruyor ki: _EY insanlar öyleyse bilinki Allah birdir ve hepiniz ölümünüzün ardından diriltileceksiniz... bunun üzerine mekke halkı orayı terkediyor ve bizi ne için çağırmış diyorlar ama demiyorlarki yalancıdır yalan konuşuyor... O öyle bir muhbiri sadıktı kı hayatı şahadet ettiki O resulullahtır, emindir doğru söylüyor ve peygamberdir... şimdi adamın biri kalkmış bana din efsundur diyor.bu lafı bir yerden hatırlıyorum sanki,lenin miydi ne...din afyondur demişti ve stalinle birlikte giriştikleri kıyımda her ne hikmetse dinlerin tamamına karşıyız deyip kıyımada evvela müslümanlardan başlamışlardı? ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz şahsın görünür suret_İ aklı eserinde...bak bakalım ateizm komünizm mücadelesi uğrunda kimler ne kadar insanı mahvetti bu zihniyetler hala vatanımızı başta olmak üzere bir çok dünya ülkesini anarşist faaliyetlerle tehdit ediyor ben şimdi nerden başlayıp neresini anlatayım sizin dünya görüşünüz insanların evlerinden ve namuslarından olmasına neden oldu stalinin koyduğu üretim kotalarının ardından yaşanan açlıkla evladını arkadaşını yiyen inasanlarmı dersin yoksa korkuyla dünyası kendisine zindan olanlarmı dersin ben şimdi hangisini yazıp çizeyim burada. ateizmi en hafif atlatan insanlar dahi en azaından depresyonlara ve panik ataklara düçar oluyor bunu çevremizde de görüyoruz belkı sizde gördünüz.şimdi bana biri deseki güneş yarın doğmayacak derim olur eyvallah güneşin rabbi var o nasıl isterse der ve yalansız konuşuyorum rahatça yatağıma yatarım bilirimki işleri idare eden bir zat var bu ve bunun gibi misalleri arttırabiliriz...dolayısıyla hayat din ile ihya olur , insan din ile neşvü nema bulur, bu budur yani... ayrıca ne cahilce hükmetmişsin demişsinki : Allahtan bahsedersiniz ama her türlü melanet sizi bulur ozaman allah sizi cezalandırmaktamı cennette bal akan süt akan şarap akan ırmaklarla tomurcuk memeli hurileri beklersiniz bu zamanda varmı böyle şeyler... Allah hiç bir şekilde kulları arasında dünya nimetlerine kavuşmaları hususunda ayrım yapmaz hatta bir hadisi şerifte: eğer dünyanın Allahın yanında sinek kadar kıymeti olsa ondan kafirlere su bile içirmezdi...bizler biliyor ve inanıyoruzki başımıza hayırda gelse şerde gelse rabbimiz bizi imtihan ediyor sabredip etmeyeceklermi unutup inkaramı sapcaklar yoksa sadıklar olarakmı can verecekler...imtihan olmasaydı işte senin gibi kömür yüreklilerle mümin bir elmas yürek aynı kefede tartılacaktı bunuda Allah yapmayacaktır zira vadinde cennet ve nice nimetleri biz müminler için cehennem gibi aynı adalet olan bir cezayıda senin gibi inançsızlar için hazırlamıştır. doğal olarak bizler Allaha iman eden kimseler olarak o muazzam günü beklemekteyiz. o halde sizde bekleyin.kim haklı kim haksız yakında bileceksiniz... vesselam...
  20. HİMYATA şurada cevap verdi: s_malaz başlık Din Felsefesi
    SELAMLAR; bakın bilim diyorsunuz ispattan söz ediyorsunuz vs..falan filan. Allahın varlığı ve birliği aklen ve ilmen bilinir hatta ona vacibul vucud denirki varlığı gereklidir , o olmazsa olmazdır .bu konuda insanların çoğu kabul ederlerki Allah vardır.fakat Allaha iman noktasında bazı düşünce farkları ortaya çıkmaktadır,biri buna tek ver bir diyerek iman ederken bir diğeri bir kaç tane der , öbürü başka bir şeye benzetir vs... ayrılık esas itibariyle bu noktada olmuştur.Allahı bilimle ispat edecem diye ortaya çıkmak bence meseleye eksik bakmaktır zira o Allah ki yücelerin yücesindedir.varlığı aklen farzdır , ama bize vaz ettiği kuranında her kelimesinin bilime uymasını beklemekte yanlış olur bence; bilim kurana tabidir kuran bilme değil . bunu iyi kavramak gerek . ayrıca kuranda mesela ayın ikiye ayrılması olayı ki resulu zişanın işaret etmesiyle bu mucize olmuştur ; burda bir işaretle ay nasıl ikiye bölünebilir gibi mantıklı bir soru çıkar karşımıza ve biz buna tutupta işte ; işaret edilince parmaktaki bazı atomlar aya bir takım etkilerde bulundu ve ordaki moleküller hareketlendi vs.... ne bileyim böyle bir izaha girmek tamamen yanlış olur yani...burda kelimenin tam anlamıyla şu vardır. rabbimiz dilediği zaman dilediğini yapar bilimde onun mahlukudur dolayısıyla bilimde fende her şey gibi ona muhtaçtır!!! umarım meselenize katkım olmuştur... selametle...
  21. kabe öyle bir yerdir ki , dünyanın kalbine benzetirim orayı. müslümanlar orada adeta vucutta akan kanın kalbe gidip tekrar azalara akması gibi oraya gider ve neşvü nema bulup dönerler yine menzillerine... müslümanların bu birliktelikleri ve topluca o merkeze akın edip elektronların çekirdeğin , gezegenlerin güneşin vs... etrafında dönmeleri gibi bir ahenk ve musikiyle ya rabbi geldik huzuruna senin ortağın yoktur ya rabbi demeleri adeta büyülemiştir beni ...hani insan kendinden geçip başı döner bir hal alır ya aynen öylede; ben senin çağırmanla geldim huzuruna ya rabbi işte dönüyorum bu mıhrabında buyur ya rabbi sen teksin ve işte etrafında döndüğümüz bu mıhrabta tektir sen teksin zira derler... şimdi adam kalkmış yarım anlayışıyla diyor ki putturda şudurda budurda...yahu nerde cahiliye araplarının putlaşmış çirkin ibadetleri nerde o tertemiz haremi şerif dairesi ki oraya senin gibi müşriklerin bile girmesi yasaklanmıştır nedeni şu: kabe hem maddeten temiz olmak durumunda hem manen necis şeylerden pak olmak durumundadır...senin gibi zerreler adedince ilah edinen ve kainatı kendine şirk aracı gören ve bunun doğal sonucu olarak kalbinde kainatın zerreleri kadar put bulunan kimselerin oraya girmesi elbette düşünülemez ve alınmamalıdırda...belkide ondandır bu hezeyanların yani... ben bu noktada bu vatandaşı muhatap almıyorum.konuşmalarında tartışma adabı denen bir şey yok ****** bir atesit yani... vesselam...
  22. HİMYATA şurada cevap verdi: ihgg başlık Din Felsefesi
    evvela selam; gayretini anlıyorum kardeş bak şimdi sen şuraya takıllıyorsun diyorsun ki eğer cüzi irade kabul edilirse o zaman Allahın dilemesi olmayacak yok eğer Allahın dilemesi kabul edilirse diyorsun ki cüzi irade olmayacak evet güzel bir soru bu belkide herkesin irdelemeyeceği kadar ayrıntıdan bir parça . bak şimdi burada bazı mevzular iç içedir. mesela burda verdiğim bir örnekte demişitimki rabbimiz bazı sadık kullarını korumak için onlara bazı şeyleri nasip etmiyor ki bu konuda ilgili ayetlerde vardır ki kişinin kalbiyle arasına girmekten söz eder bazılarında...burda ki tabir dikkat çekicidir kişinin kalbiyle kendisi arasına girmek evet ben bundandırki bir cebri mutavassıtayı kabul etmişimdir ki bana en mantıklı görünen yolda budur yani . eşarinin mantığını benimserim bu konuda . ama bunlar ışığında düşüneceksin mevzuyu kaldırıp yekpare bir şekilde bir yerinden kavramakla olmuyor bunlar , bütündür yani... doğal olarak sen Allah kişiyle kalbinin arasına girer ayetini veya bu manada olan bir ayeti tek başına düşünmeyeceksin beraberinde de ,Allah her işinde hikmet sahibidir, o kullarına karşı merhametlir, sizin hayır sandıklarınızda nice şerler ve şer sandıklarınızda nice hayırlar gizlidir gibi ayetleride bu mevzuyla beraber düşüneceksin. nedeni şudur , kader meselesi öyle bir meseledirki zaten yaratıcıyı kabul etmeyen kımselerle bu konular konuşulmaz yani. tıpkı bir devleti tanımayan reddeden kişinin o devletin bir şehrindeki belediye faaliyetlerini sorgulamasına benzer bu mesele ... bilmem anlatabildimmi elbette ki Allah siz başı boş bırakılacağınızımı sandınız derken kişinin hayatının her anında müdahil olacağını bir cihetle belirtiyor hem ahirette hesap vermek hem dünyada kanunlarına uyulmasını istemek ve hemde kullarının bazı amellerine müdahale etmek vardır yani...ki dikkatle düşünürsen buna müslümanlar sünnetullah derler bazıları tabiat kanunu derlerki ben bir belgeselde izlemiştim ceylanı bir çıtanın elinden alan aslan o ceylanı yemiyordu bırakıyordu. ne demek istediğimi anladınmı . o tabiatı öyle başıboş bıraksaydı ne olurdu.işte o noktada aslanıda sevkeden iç güdülerini belli bir süre olsun tatil ettiren de elbette Allahtır ... idare ediyor herşeyi ve karıştırmadan yalnışsız ve aynı anda .insanlarında bazı amellerine bu noktada müdahildir. mesela biz hidayeti dilediğiimize veririz ayeti vardır ki çoğu şaşırmış susmuş anlamamıştır bu mevzuyu oysaki Allah dilemezse sen dileyemessin ey Muhammed (as) demektir yani peygamber efendimiz insanların hidayetleri konusunda o kadar hırsla hareket etmiştiki Allah herşey benim elimde demekle hem o hırsı belirtiyor ve hemde senin dilemen değil benim dilemem değiştirir buyuruyor . hatta benzer ayetlerde vardır hidayete kimin layık olduğunu ancak Allah bilir. gibi...bunlarda işin arka planında olan bizim bilmediğimiz şeylerdir . anlatabilimmi kürşatcım vaktim çok dar , ve bunları öğle tatilimde yazdım. gerçi bukadar yeter ama anlamazsan bir kaç kez oku içten ol anlamaya çalış .başka örnekleride sen kafanda arttır yani... vesselam...
  23. HİMYATA şurada cevap verdi: ihgg başlık Din Felsefesi
    demişsin , eşariyi ve diğerlerini karıştırma konu dağılıp uzamasın konu bütünlüğünü koruyalım istiyorum beni anlıyorsundur umarım. o bahsini ettiğin arkadaşa değil sana söylüyorum kürşat sen dinle; Allahın dışında , bilinen ve bilinmeyen ne varsa mahluktur.buna cüzi irade de dahildir. ve herşeyi yaratan Allah cüzi iradeninde rabbidir halıkıdır. şimdi konuyu kurcalayıp dağıtmadan ne soracaksan sor . bende ısrarla konunun bütünlüğünü bozmayacağın tek bir soru beklıyorum.
  24. SEN BURDA T.DURSUNU açık bir dinsizlik yaparak pek tehlikeli değil ama bedüzzeman haşa gizli bir tehlikedir insanlar ona güveniyor demekle .... hiç düşündünmü acaba sen t.dursunu kötüleyerek sözde ona karşı olduğunu gösterip saman altından kendi zararlı fikirlerini dayattığını.yani ASRIN MEDARI İFTİHARI olan bir zata ki ( eserleri çok itibar görmüştür ) isnat etmeye çalıştığın çirkefi kendin bizzat yapıyorsun... senin şukadar yorulmana ve gayretine şaşırıyorum ve aklıma bakiül gargadda geçen olay geliyor burada herkesle paylaşalım 4798 - Hz. Ali (R.a) anlatıyor: "Biz bir cenaze vesilesiyle Baki'u'l-Ğarkad'da idik. Derken yanımıza Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çıkageldi ve oturdu. Biz de etrafında (halka yapıp) oturduk. Elinde bir çubuk vardı. Çubuğuyla yere birşeyler çizmeye başladı. Sonra: "Sizden kimse yok ki, şu anda cennet veya cehennemdeki yeri yazılmamış olsun!" buyurdular. Cemaat: "Ey Allah'ın Resûlü, dedi. Öyleyse hakkımızda yazılana itimad edip ona dayanmayalım mı?" "Çalışın, buyurdular. Herkes kendisi için yaratılmış olana erecektir. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır. Şekâvet ehli olanlar da şekâvet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır!" Sonra şu ayeti tilavet buyurdular. (Mealen): "Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en güzelini tasdik ederse, biz de ona hayır ve kolaylık yolunu kolaylaştırırız" (Leyl 5-7). bazı kaynaklarda şu ilavelerde vardır. 4800 - İbnu Mes'ud (R.a) anlatıyor: "Sâdık ve Masdûk olan Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizden birinin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde cem olur. Sonra bu kadar müddetle "alaka" olur. Sonra bu kadar müddette "mudga" olur. Sonra Allah bir meleği dört kelimeyle gönderir: (Bu melek) rızkını, ecelini, amelini, şaki veya said olacağını yazar, sonra ona ruh üflenir. Kendinden başka ilah olmayan zâta yemin olsun, sizden biri, (hayatı boyunca) cennet ehlinin ameliyle amel eder. Öyle ki, kendisiyle cennet arasında bir zirâlık mesafe kaldığı zaman ona yazısı galebe çalar ve cehennem ehlinin ameliyle amel ederek cehenneme girer. Aynı şekilde sizden biri (hayatı boyunca) cehennem ehlinin amelini işler. Kendisiyle cehennem arasında bir ziralık mesafe kalınca yazısı ona galebe çalar ve cennet ehlinin amelini işleyerek cennete girer." Buhari, Kader 1, Bed'ü'l-Halk 6, Enbiya 1, Tevhid 28; Müslim, Kader 1, (2643); Ebu Davud, Sünnet 17, (4708); Tirmizi, Kader 4, (2138). burda yazısı ona galebe çalar ifadesine dikkat edin. çoğu buna şaşıyor. bağırarak ifade ediyorum: yazısı galebe çalanlardan murad, Allah her şeyi bilir. dolayısıyla bir kulun ne yapacağını hangi yolu seçeceğini yalnız Allah bilir.herşeyi bilir ve yazılmıştır herşey. ama bizim anladığımız manada yazımıdır değilmidir vasfını ancak Allah bilir.zira o ilahtır.ve kul zahiren çok iyi bir yol tutmuş ve cennete koşuyor olsada sonunda ne yapacağını Allah bilir ve onun yapacağı işi fiili evvelden bildiği içinde onun yazdığı yazı galebe çalar. burda galebe çalar demekten muradım kulunu cehenneme zorla gönderir manasında değil değildir.kulun sonunu Allahın mutlak olarak bildiğini ifade eder.ve bu bilgiyle yazdığı yazıda sonunda Allahın dediği gibi çıkar manasına gelir. neden bu kadar körü körüne gidiliyor bu mevzulara anlamakta güçlük çekiyorum zannımca kafa almıyor veya kafa fenerinin ışığı yetmiyor. üstad hz. nin bedüzzemanın hakkında yazıp çizdiğin şeyler senin ıq seviyeni zaten ortaya koymaya yetmiş.şunu samimiyetle ifade ediyorum zamanı oldukça az olan bir insanım hatta bazan günlerce nete giremiyorum yoksa şu yazıp çizdiklerine karşılık çok fazlaca cevap alırdın benden ya neyse. (IMG:style_emoticons/default/cool.gif) bak ; ikna olmayacağını bildiğim halde cevap verecem sana eğer rabbim izin vermezse cevap veremezdim doğrudur. zina edenlere izinmi verdi? demişsin evet yazdıklarımı okumuyorsunki okusaydın orda kısa ve doyurucu bir uslupla ifade ettim. evet şer olsa bile kul bir şeyi yapmak dilerse Allahta onu yaratır zira yaratan o dur ve bu işte kendisine ortak kabul etmez kulunun kendi fiilini yaratma gibi bir durumu söz konusu değildir.ve bu yönde kulunu iradesiyle baş başa bırakması ; git zina et manasında değildir. o zina etmeyin ceza veririm buyuruyor kul edecem diye ısrar ediyor ve bu fiili yapma yolunda arzusunu ortaya koyup sebepler dairesinde bu işe girişiyor ve Allah herşeyi olduğu gibi bu işide yaratıyor zira yaratması dilemesi olmasa hiçbirşey olmaz. zina etmek isteyenlere izin vermediği oluyo mu? oluyo dersen. eeeeee bu yine ayrımcılık olmuyomu demişsin bununda cevabı budur ki; zina etmek isteyenlerede izin vermediği oluyordur,hatta bak bu konuda bir hadis vardır ; 4276 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah kıskançtır, mü'min de kıskançtır. Allah'ın kıskanması, mü'minin Allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır." hatta bazı yerlerde fasıkı mahrum diye tabir edilir.yani içinden günaha meyleden ancak Allahın kulunu günaha girmekten koruduğu kimsedir bu. ve bu ayrımcılık değildir senin sandığın gibi ...o kul Allaha karşı gelmekten sakınır Allahta onu günahtan sakınır ve ona günaha girmeyi nasip etmez bunda şaşılacak ne var anlamıyorum .hem ne biliyorsun ki bir yerden kısılan , kaldırılan bir imtihan başka yerden farklı bir şekilde o kula tevdi edilmiyor ? sen tüm meseleleri at gözlüğü takarak görmeye çalışıyorsun . geç bunları aslanım Allah kimi kime karşı kayırsın ne saçma bir çıkarım bu be?Allah diyorsun sonra kayırma diyorsun evet kürşat başka sorun varsa sor ama tek tek sor senin bütün sorularına Allahın izniyle bende bir cevap olacaktır(senin sevmediğin bir cümle bense hastasıyım ) vesselam...
  25. bu saklı gerçek denen vatandaşa kimse cevap yazmasın .adam resmen islam düşmanı ve dedikleride ipe sapa gelmez şeyler.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.