Zıplanacak içerik

saklıgerçek

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

saklıgerçek tarafından postalanan herşey

  1. Haklısın allah kesinlikle insanları köle etmek ister,onların kendi hakkında düşünmesini istemez her lafında cehennemle tehdit eder yazdığın ayette maide 76 da Söyle onlara: "Allah'ın yanında bir de, size zarar yahut yarar sağlama gücü olmayan şeylere mi kölelik/kulluk ediyorsunuz? Allah, en iyi duyan, en iyi bilenin ta kendisidir." der hatta daha ilginci 7/194. ALLAH'ın dışında çağırdıklarınız, sizin gibi kullardır. Haydi onları çağırın da size cevap versinler, sözünüzde doğru iseniz! 7/195. Üzerinde yürüyecekleri ayakları mı var? Tutmaları için elleri mi var? Görmeleri için gözleri mi var? İşitmeleri için kulakları mı var? De ki, "Ortaklarınızı çağırın ve benim için plan kurun. Hiç durmayın!" diyerek kendini bir nevi insanlaştırır ve çağırma anında cevap vereceğini de teyid eder ama savaşlarda canı yanan onca müslüman yalvarır ama ne hikmetse cevap vermez böylece 7/194 ayetin ALLAH'ın dışında çağırdıklarınız, sizin gibi kullardır kısmına tam olarak uyar. Kuranda peygamberlerin köle edinmemesi diye bişey yoktur. tövbe/60 Sadakalar, (zekatlar) Allah'tan bir farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, onlar üzerinde çalışan (zekat toplayan) memurlara, kalbleri (İslam'a) ısındırılacak olanlara, kölelik altında bulunanlara, borçlulara, Allah yoluna ve yolcuya mahsustur (toplanan zekat, ancak bu sayılanlara verilir). Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Nahl /75 Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile; kendisine güzel rızık verdiğimiz, o rızıktan gizli ve açık harcayan kimseyi misal olarak anlattı. Hiç bunlar bir olurlar mı? Hamd Allah'a mahsustur, fakat çokları bilmezler Ahzab/ 55 Onlara (yani Peygamberin hanımlarına) ne babaları, ne oğulları, ne kardeşleri, ne kardeşlerinin oğulları, ne kızkardeşlerinin oğulları, ne kadınları ve ne de ellerinin altında bulunan(köle)leri hakkında bir günah yoktur, (bunlara karşı örtünmeleri gerekmez. Ey Peygamberin hanımları) Allah'tan korkun; şüphesiz Allah, her şeyi görmektedir Zümer/ 29 Allah, (ortak koşanla tek Allah'a inananın durumunu anlatmak için) şöyle bir misal verdi: Birbiriyle çekişen ortaklara bağlı olan bir adam (yani köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adam. Şimdi bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd yalnız Allah'a mahsustur, fakat çokları (yalnız Allah'a tapılacağını) bilmiyorlar. 33/50. Ey Peygamber! Biz sana su hanımları helal kıldık: Mehirlerini verdigin eslerin, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediginde, kendisini Peygamber'e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere degil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara esleri ve elleri altındakiler hakkında neler farz kıldıgımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu... Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. Görüldüğü gibi kuran ve peygamber köleliği kaldırmak yerine destekler bile. bu arada 90:13 Köleleri özgürlüklerine kavuşturmaktır yazdığın bu ayetin meali hatalı aslı aşağıda yazdığım şekildedir. Beled 13 Bir boynu (kölelik zincirinden) çözmek, Dahası birde veda hutbesi varki son noktayı koyar. Babasından başkasının çocuğu olduğu iddiasında bulunan soysuz ya da efendisinden başkasını efendi edinen nankör Allah’ın gazabına, Meleklerin lanetine ve tüm insanların ilencine uğrasın! Allah, böyle kimselerin (Kıyamet Günü) ne tövbelerini ne de adalet ve tanıklıklarını kabul eder. Ve’s-Selamü Aleyküm!” Saldırı savaşı yok demişsinde bence yanılıyorsun. Bakara 193 Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur. Bakara 216 Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz Nisa 74 O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükafat vereceğiz. Nisa 84 Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kafirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir. Maide 33 Allah ve Resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır. Enfal 39 Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkara) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür. Enfal 57 Eğer savaşta onları yakalarsan, ibret almaları için onlar ile (onlara vereceğin ceza ile) arkalarında bulunan kimseleri de dağıt. Enfal 65 Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kafire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kafir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur Tevbe 29 Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın. Bakalım kuran esirlerle alakalı ne der Bakara 85 Bu misakı kabul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşiyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hemde) size esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz. Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla ****** değildir Nisa 24 (Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helal kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir Enfal 67 Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki Allah (sizin için) ahireti istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir. Gördünmü esir bulundurma (Köle edinme) şartı ne imiş.Müslümanlar yeryüzünde ağır basıncaya kadar. Enfal 70 Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah kalplerinizde hayır olduğunu bilirse, sizden alınandan (fidyeden) daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir Ahzab 26 Allah, ehl-i kitaptan, onlara (müşrik ordularına) yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine korku düşürdü; bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir alıyordunuz Umarım yeterlidir örnekleri çoğaltmak mümkün son söz olarak Kuran köleliği kaldırmaz aksine onları ganimet olarak görür.
  2. Sn Kaan umarım ne dediğinizin ve olayın boyutunun farkındasınızdır.Yukarda arkadaşlar gayet güzel açıklamış kimsenin düşmanlık falan ettiği yok.Önce İyice okuyup araştırın insanlar ne demek istiyor diye ,Ondan sonra hükmü verin.
  3. Sayın Himyata Konumuzla alakalı bir başlıkta benden. TÜBA'dan ( Türkiye Bilimler Akademisi ) "Evrim" Teorisi İle İlgili Duyuru - 17.09.1998 “Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.” Mustafa Kemal Atatürk “Bilim, insanın içinde yaşadığı evreni ve doğayı gözlem, deney ve sınamalar yoluyla anlamak, açıklamak için geliştirdiği en başarılı çabadır. Yüzyıllar boyunca bilim adamları baskı ve engellemelere boyun eğmeyerek dogma, önyargı ve geleneklere karşı insan aklının üstünlüğünü ve doğruya ulaşabilme yeteneklerini savunmuşlardır. Günümüzde bilim, insan uygarlığının doğayı denetleyebilme, toplumları yüceltme ve mutluluğa kavuşturabilme amaçları doğrultusundaki en büyük ve güvenilir yol göstericisidir. Bilim, doğası gereği, özgür düşünce ve bunun ürettiği sınanabilir hipotezlerle çalışır. Bilimsel gerçekler ancak uzun yıllar boyunca birbirinden bağımsız yöntemlerle defalarca sınanıp serbestçe tartışıldıktan sonra uluslararası bilim camiasında onay görebilir. Bilimin bu acımasız sınavından başarıyla geçmiş, birçok olguyu birden açıklayabilen ve yeni hipotezlerin sınanmasına olanak verebilen görüşler ise bilimsel teori (kuram) adını taşımaya hak kazanırlar. Dışımızdaki bir evrenin varlığını ve bunun anlaşılabilir olduğunu öngören bir düşünce sistemi olan bilimi dogmatik inanç sistemlerinden ayıran başlıca özellik, her zaman özgürce tartışılabilmesi ve en başarılı sanılan kuramların bile daha gelişmişi ortaya çıktığı zaman değiştirilebilmesidir. Son yıllarda ülkemizde çağdaş bilime ve bilim eğitimine karşı örgütlü bir kampanyanın başlatıldığı görülmektedir. Özellikle evrenin ve canlıların ortaya çıkışı ve gelişimiyle ilgili bilimsel teorilere saldırı ile kendini gösteren bu çalışmalar, ülke içi ve dışındaki bazı din gruplarının işbirliği ile yürütülmektedir. Aslında bu grupların öne sürmeye çalıştıkları kavramlar değişik Hıristiyan kuruluşarının uzun yıllardan beri yaymaya çalıştıkları ancak bilimde ilerlemiş ülkelerde tümüyle reddedilmiş görüşlerden ibarettir. Evren ve canlıların çok kısa bir süre içinde olağanüstü güçlerin eseri olarak yaratıldığı inancını değişmez ve tartışılmaz gerçek olarak gören bu gruplar, özellikle tüm canlıların uzun zaman dilimleri içinde ortak atalardan türediğini ve sürekli bir değişim içinde olduğunu belirleyen evrim teorisine karşı savaş açmışlardır. Evrim teorisi bugün yaşamla ilgili birçok soruna açıklık getiren en temel kavramdır ve bilim dünyasında çok yaygın bir kabul görmekte, saygın bilim adamları ve kuruluşlarınca kuvvetle desteklenmektedir. Üstelik başlangıçta biyolojik bilimler alanında ortaya atılan evrim teorisi bugün bilgibilim (epistemoloji), toplumbilim, ekonomi gibi birçok dalda son derece ilginç uygulama alanları bulmuş, temelinde edinilmiş bilginin bir nesilden diğerine aktarılması sözkonusu olan tüm gelişme süreçlerinin incelenmesi ve açıklanmasında kullanılmaktadır. Dogmalara dayanarak evrim teorisinin geçerliliğini yitirdiği ve bilimsel yönden yanlışlığının gösterildiğini ileri süren propaganda tümüyle gerçek dışıdır. Insanoğlunun yüzyıllar boyunca biriken bilim geleneğine yapılan bu saldırıların asıl amacı düşünmeyen, sorgulamayan, sınamayan; kendisine verilen dogmatik ve geçersiz bilgileri olduğu gibi kabullenen bireyler yetiştirmektir. Ülkemizde laik sisteme, özgür eğitime, bilim ve teknolojide gelişmeye karşı açık veya gizli savaşan çevrelerin, bağımsız düşünen uygar insanlar istemedikleri anlaşılmaktadır. Bu kesimler öncelikle eğitim programlarında bilim dışı inançların da bilimsel görüşlerle birlikte yer alması yönünde çaba göstermekte, uzun vadede ise evrim kuramının tümüyle ders kitaplarından çıkarılması amacını gütmektedir. Bu ilkel girişimler bilim geleneği yüksek ülkelerde yıllar önce reddedilmiş ve gündemden silinmiştir. Türkiye Bilimler Akademisi, insan ve toplumların içinde yaşadıkları evreni anlama, doğayı tanımlama ve kurallarını belirleme, sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerden ilerleme amaçlarına yönelik doğru yol ve yaklaşımın bilim olduğuna inanmaktadır. Ülkemiz insanının bilimin teknolojiye yansıyan ürünlerini tüketmek kadar, bilimin yöntemlerini ve düşünce sistemini de öğrenmek ve ilerlemesine katkıda bulunmak hak ve sorumluluğu vardır. Bu nedenle eğitim sistemimizde yer alan bilim dışı ögelerin ayıklanması, çağdaş bilimsel düşünce yöntemlerinin ve ürünlerinin eğitim programlarımıza yerleştirilmesi ve yirmibirinci yüzyıla girerken “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” Cumhuriyet kuşaklarının yetiştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması konularında kamuoyunu uyarmayı ve bilgilendirmeyi bir görev saymaktayız.”
  4. Akıllı Tasarım ve Evrim Bir Arada Olamaz Bilime saldıran ve kendi düşüncelerinin doğru kabul edilmesini isteyen bir ideoloji olan "akıllı tasarım"la evrim teorisi bir arada öğretilemez. Akıllı tasarım, bilimsel eğitime ve inanç özgürlüğüne zarar veriyor. -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 25/02/2006 Aclu -------------------------------------------------------------------------------- BİA (ABD) - ABD'de "Akıllı Tasarım"ın eğitim sistemine yerleştirilmesine karşı açtığı davayı kazanan ve kampanya yürüten Sivil Özgürlükler Birliği'nin (ACLU) "Akıllı Tasarım" rehberi... Akıllı Tasarım nedir? Akıllı Tasarım (Intelligent Design-ID) sözde bilimsel bir inançlar bütünüdür. Yeryüzündeki yaşamın, bilimsel olarak evrim teorisiyle açıklanamayacak kadar karmaşık olduğunu savunur. Bu karmaşık yapının ancak üstün bir güç tarafından tasarlanmış olabileceği görüşüne dayanır. ID'nin bilimsel bir teori olduğunu söyleyebilir miyiz? Hayır. Bilimsel bir teori, sınanabilir ve gözlemlenebilir kanıtlara dayanmak zorundadır. ID, daha sonra bilimsel bir yöntemle irdelenebilecek, kanıtlanabilecek varsayımlarda bulunmaz. Bu sebeple bilimsel terimlerle konuşsa bile, ID bilimsel bir teori olmanın ölçütlerini sağlayamaz. ID'nin geleneksel yaratılışçılık yaklaşımlarına ve yaratılış bilimine benzer yanları veya bunlardan ayrılan yanları nelerdir? ID; yaratılışçılığın en son örneğidir. Geleneksel yaratılış yaklaşımlarından farklı olarak ID, görünüşte İncil'in düz bir okumasına dayanmaz. Farklı görüşlerdeki yaratılışçıların hepsinden destek görebilmek için dünyanın yaşı gibi çetrefilli tartışmalara girmez. ID'nin geleneksel yaratılışçılık yaklaşımlarına benzer yanı, biyolojik dünyadaki tasarımın varlığına dair bilimsel kanıtlara sahip olduğunu iddia etmesidir. Onlardan farklı olarak bu tasarımcının kesinlikle Tanrı olduğunu söylemekten kaçınır. Bu görüşü savunanlardan bazıları, tasarımcının uzaydan bir yaratık ve ya gelecekten gelen bir zaman gezgini olabileceğini öne sürseler bile bunlar pek de ciddiye alınabilecek iddialar değildir. Bu bilimsel olarak dayanaksız evrim eleştirileri üzerine kurulu ID, geleneksel yaratılışçı yaklaşımların aslında bir alt kümesidir. Biyolojik evrim nedir? Biyolojik evrim, yeryüzünde yaşamın zaman içinde nasıl değiştiğini açıklayan bilimsel bir teoridir. Türlerin evrim geçirdiği inancı Darwin'den önce de vardı. Bu ilk olarak, artık var olmayan hayvanların fosillerinin bulunmasıyla tetiklendi. Evrim, Darwin'in zamanından beri bir çok önemli gelişmeye uğradı. Bunların en önemlisi de genetik biliminin bu teoriye eklemlenmesidir. Neden iki teori bir arada öğretilemez? Bu, astroloji ve astronominin,simyanın ve kimyanın aynı derste öğretilmesi gibi olur. Bilimde "her iki taraf da" yoktur. Evrim, dünyada zaman içinde hayatın nasıl değiştiğinin bilimsel açıklamasıdır. Böyleyken ID bilime saldıran ve kendi düşüncelerinin doğru kabul edilmesini isteyen bir ideolojidir. Evrim ve ID farklı yöntemler öngören, farklı standartlarda değerlendirilmesi gereken farklı başlıklardır. ID bilimsel eğitime hangi açılardan zarar verir? ID'yi evrime sözde alternatif olarak öğretmek, öğrencilere, bilimsel bir duruş olan evrim teorisinin ve bilimsel çalışma yönteminin aksine, çarpıtılmış bilgi vermek olur. Ayrıca, bu durum onları akademi öncesi bilimsel eğitime(liseye) eksik ve belirgin bir dezavantajla hazırlamış olur. SARS ve AIDS gibi hastalıklar üzerine çalışan bütün bilim insanları, bakterilerin antibiyotiklerle nasıl daha dirençli hale gelebileceğinin izini sürenler çalışmalarını tamamen evrim üzerine oluşturmuş ve üzerine çalıştıkları bu durumu kavramışlardır. Eminiz ki, ID bileşenleri dahi, SARS ve AIDS'in akıllı tasarım üzerine kurulduğunu ve böyle açıklanabileceğini iddia edenlerin yerine az önce bahsettiğimiz bilim insanlarının çalışmaları üzerine kurulmayı tercih etmek durumundadır. ID inanç özgürlüğüne nasıl zarar veriyor?? ID kendi dini düşüncelerini, bu düşünceler bilimsellermiş gibi, bilimsel eğitimin içine sokmak istemektedir. Hükümetleri kendi tartışmalı düşüncelerine prestijli "bilimsel" etiketini vermesi için kullanmaya çalışarak öğrencileri ve velilerini yanlış yönlendirmektedirler. Tek bir dini görüş açısını diğerlerinden üstün tutmaya çalışarak ve dini bilimle çatışan bir noktaya oturtarak bütün Amerikalıların inanç özgürlüğünü tehlikeye atmaktadırlar. İlahiyatçı John F. Haught "benim çocuklarımdan biri ID'nin evrime alternatif olduğunu anlatan bir öğretmenin biyoloji dersine katılırsa, kendimi entelektüel ve dini olarak saldırıya uğramış kabul ederim." diyor. Evrimin "sadece bir teori" olduğu iddiası neden hatalıdır? Evrim teorisini sadece teorilerden bir teori olarak düşünmek yanıltıcıdır. Bu teorinin günlük dildeki anlamıyla ("fikir", "görüş") bilimsel anlamdaki teori kelimesini (test edilebilir, kanıtlanabilir, bir açıklamaya dayanan, doğal olayları bu kriterler bazında diğer teorilerden daha iyi öngören) birbirine karıştırmaktır. Evrim teorisi modern bilimdeki en güçlü teorilerden bir tanesidir. Yüz binlerce bağımsız gözlem ve araştırmayla sınanmış ve biyoloji biliminin paleontolojiden moleküler genetiğe kadar her alanında doğal olayları öngörmekte başarılı olmuştur. Son 150 yılda evrim teorisini çürütebilecek hiçbir ikna edici kanıt ileri sürülmemiştir. Bilimsel bir teori olarak evrim, bir Tanrı'nın ya da akıllı bir tasarımcının varlığını inkar ediyor mu? Hayır. Tanrı'nın varlığı bilimin alanının dışında kalan bir sorudur ve evrim teorisinin bu konuda bir sözü, bir iddiası yoktur. Darwin'in kendisi dahi hayatı boyunca, üstün bir tasarımcının varlığı üzerine açıkça kafa yormuştur ancak bu soruları bilimsel çalışmalarından ayrı tutmuştur. Evrimi kabul etmek ile Tanrı'ya inanmak birbirini dışlamaz. Birçok önde gelen bilimcinin; genetikçinin, biyoloğun kendi dini inançları vardır. Evrim hakkında bilim insanları arasında fikir ayrılıkları var mı? Herhangi bir teorinin farklı yönleri hakkında bilimde birçok tartışma yer alır, sürekli olarak, yeni ve sarsıcı bulgular edinildikçe bilimsel teoriler de gözden geçirilir. Bilimin tüm diğer alanlarında olduğu gibi evrim konusunda da bilgimiz bitmiş, tamamlanmış değildir. Evrim kuramı içinde birçok tartışma yapılmaktadır. Örneğin hayvanların hangi yönleri doğal seleksiyona karşıt olarak cinsel seleksiyona uğramaktadır? Evrimsel değişimin ne kadarı farklı çevrelere uyum sağlama amacıyla, ne kadarı rassal genetik değişime bağlı olarak gerçekleşmektedir? Doğal seleksiyon sadece tekil organizma seviyesinde mi yoksa gruplar hatta türler seviyesinde mi oluşur? Bu liste uzar gider. Fakat bunların hiçbiri evrim kuramının bilimsel duruşunu göz ardı etmez. Aslında her biri evrimin nasıl işlediği konusundaki bilgilerimize katkıda bulunur ve teorinin temel taşlarını sağlamlaştırır. (ACLU/SK) * ABD'deki Sivil Özgürlükler Birliği örgütünün (ACLU) kılavuzunu, Selin Kaner bianet için özetleyerek Türkçeleştirdi. ACLU, okullarda fen bilgisi derslerinde Akıllı Tasarım'ın okutulması kararlarına karşı dava açmış ve kazanmıştı.
  5. Sn.Himyata Ben sizin gibi iki üniversite bitirmedim ingilizcem yok dilerseniz ingilizce (ingilizce bildiğinizi varsayıyorum) onlarca site bulabilirsiniz. Nonconfirmist Arkadaşın derlemesi. Darwin’in evrim kuramının karşıtları, genellikle gözün karmaşık yapısının, kuramın temel dayanakları olan kendiliğinden değişim (mutasyon) ve doğal seçilim süreçleriyle açıklanamayacağı görüşünü öne sürerler. Darwin de insan gözünün nasıl evrildiği konusunda bir açıklama getirememişti. Şimdiyse Avrupa Moleküler Biyoloji Laboratuarı’ndan (EMBL) araştırmacılar gözün evrimle mekanizmasını ve kaynağını bulduklarını açıkladılar. Gözlerimizdeki ışığa duyarlı olan koni ve çubuk biçimli hücreler, önceleri beyinde yerleşmiş bulunan eski bir hücre populasyonundan evrilmişler. EMBL araştırmasını yürüten Detlev Arendt ve Joachim Wittbrodt’a göre insan gözündeki hücrelerin beyinden gelmiş olması sürpriz değil. Bugün de beynimizin derinliklerinde ışığa duyarlı hücreler bulunuyor ve bunlar günlük etkinliklerimizin ritimlerini ayarlıyorlar. Önce hayvanların beyinlerinde bulunan bu ışığa duyarlı hücreler, evrim sürecinin daha sonraki evrelerinde gözlere göç ederek ve görüntü iletme yetisini kazanmış görünüyor. Biliminsanları ilk hayvan atalarımızda iki tür ışığa duyarlı hücrenin varlığını belirlemiş bulunuyorlar. Bunlar, rabdomerik ve cilial (kamçımsı) hücreler olarak sınıflandırılıyorlar. Hayvanların çoğunda rabdomerik hücreler gözlerin bir parçası haline gelirken kamçımsı hücreler beyindeki yerlerini koruyarak biyolojik saatleri düzenleme işlevini üstlenmişler. İnsanlar ve öteki omurgalılardaysa bunun tersi olmuş ve gözde yerleşen kamçımsı hücreler koni ve çubuk hücrelerine dönüşmüşler. Araştırmacılar göz oluşumunda evrim sürecinin izini, “yaşayan bir fosil” olarak tanımlanan Platynereis dumerilii adlı deniz kurtçuğunu inceleyerek bulmuşlar. Bu kurtçuk 600 milyon yıl önce yaşamış olan atalarından hala çok farklı değil. Bu canlıya ayrıca böceklerle omurgalıların son ortak atası gözüyle bakılıyor. Arendt bu hayvanın daha önce başka bir araştırmacı tarafından çekilen beyin görüntülerini gördüğünde, beyin hücrelerinin insan gözündeki koni ve çubuk hücrelerle olan benzerliği dikkatini çekmiş. Araştırmacı bu hücrelerin aynı evrimsel sürecin ürünü olabileceğini düşünmüş. Daha sonra, EMBL’den başka araştırmacıların yardımıyla Platynereis dumerilii ‘nin beynindeki hücrelerin “moleküler parmakizleri” başka hayvanların beyinlerindeki ışığa duyarlı hücrelerle karşılaştırılmış. Hayvanın beynindeki opsin adlı ışığa duyarlı bir molekülün, omurgalı gözlerindeki çubuk ve koni hücrelerdeki opsinle olağanüstü benzerlik gösterdiği ortaya çıkmış. EMBL araştırmacılarından Kristin Tessmar-Raible, “bu omurgalı tipi molekülün Platynereis dumerilii beyin hücreleri içinde etkin olduğunun görülmesi, bu hücrelerle omurgalı koni ve çubuk hücrelerinin ortak bir moleküler parmak izine sahip olduklarını ortaya koymuş bulunuyor. Bu da evrimde ortak bir kaynağın kanıtı. İnsan gözünün evrimiyle ilgili büyük bir bilmeceyi çözmüş bulunuyoruz” diyor. EMBL araştırmacıları, Science dergisinde yayımladıkları bulgularının sonunda hayvanlarda ışığa duyarlı hücrelerle gözlerin evrimi konusunda şu senaryoyu öne sürüyorlar. İlkel metazoalarda ışığın varlığını belirlemek ve ışıkla ilgili zamanlama işlevlerini (biyolojik saat) yönetmek için bir atasal opsin kullanan tek bir tür ışığa duyarlı hücre öncülü bulunuyordu. Prebilateryen (anatomide ikili simetri oluşmuş hayvanlardan önceki) atalarda opsin geni, c-opsin ve r-opsin adlı genlere dönüştü ve böylece öncül ışık algılayıcı hücrenin kamçımsı ve rabdomerik denen kardeş hücre türlerine farklılaşmasına yol açtı. Rabdomerik ışık algılayıcı hücreler, pigment hücreleriyle bir araya gelerek ilkel gözleri oluştururken, kamçımsı hücreler de evrilen beynin bir parçası haline gelerek yönsüz ışık tepkisi işlevini yüklendi. İkili simetrik anatomiye sahip hayvanlarda, örneğin günümüze kadar gelmiş Platynereis’te bu atasal düzen hala görülüyor. Omurgalılara uzanan evrim çizgisinde her iki tür ışık algılayıcı hücre, evrimleşen retinaya yerleşti. Rabdomerik ışık algılayıcı hücrelerine, gangliyon hücrelere dönüşerek görüntü işleme sürecinde farklı bir işlev üstlendiler. Omurgalı gözünün evriminin önemli bir özelliğiyse, ışık algılama görevini üstlenenlerin rabdomerik değil, kamçımsı hücrelerin, yani çubuk ve konilerin olmasıydı. Dolayısıyla omurgalı hayvanların gözleri, farklı evrimsel tarihleri olan farklı ışık algılayıcıları kapsayan bileşik bir yapıyı temsil ediyor. SCIENCE, 29 Ekim 2004 Şimdi Bir soru da benden Köstebek ve yarasadada göz var ama görmez eğer akıllı bir tasarımcı var ise bu olan ama görmeyen gözler neyin nesi. Bence evrimi kabul etsen iyi olacak çünki kutsal kitaplardaki kardeş,kardeşe ilişki yoluyla üremek ne derece mantıklı bi daha düşün istersen.
  6. Sn.Keskinkalem ben arkasında duramayacağım yazıyı yazmam.Bu yazı Muhammed Hamidullah'ın Siyer (peygamberin hayatı ) kitabındadır.Yazımın altındada kaynağı var.Aramanız halinde bulabilirsiniz bulamazsanızda bana yazın göndermeye çalışırım. Recm cezasını peygamber kaldırsa idi zaten uygulanmazdı.Sizce taşlanarak öldürülen kadınlar ne cezası almakta?
  7. Sn. Arkadaşlar bu konuya yorum yapacakların sadece kurandan veya kendi fikirleri ile yorum yapmalarını rica ederim.Nur yazıtlarını veya adnan oktar denen kişinin fikirlerine ihtiyaç yok zaten.Kendi özünüzle yorumununuzla yazın.Saygılar sevgiler. Bakara suresinde Adem'in yaratılışı ile ilgili bölüm şöyledir; 2/30. Rabbin meleklere "Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti; melekler, "Orada bozgunculuk yapacak,kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve Seni devamlı takdis ediyoruz" dediler; Allah "Ben suphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim" dedi.' Allah sadece 'ben yeryüzünde bir halife var edeceğim' diyorken,Melekler 'Orada bozgunculuk edip,Kanlar dökecek birini mi?' diyor. Melekler,Gaybı bilemez,yani geleceği bilemez. O halde,nasıl oluyor da, Adem'in dünyaya gönderileceğini, İnsanoğlu nun bozgunculuk edeceğini, Vucudunda Kan olduğunu, Kan'ın dökülecek bir sıvı olduğunu, Dökülmenin,ancak yerçekiminde olabileceğinden, yerçekimi olduğunu? Kan dökme'nin kötü bir şey olduğunu, Ve insanın kan dökeceğini, Bilebiliyorlar. Allah'Gaybı sadece ben bilirim' demiyor mu? Melekler aşağıda göreceğiniz gibi'Biz ancak senin öğrettiğini bilebiliriz' demiyor mu? O halde Melekler nasıl olur da geleceği bilir? 2/31. Ve Adem'e bütün isimleri öğretti, sonra eşyayı meleklere gösterdi. "Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin" dedi. 2/32. Cevab verdiler "Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen hem bilensin, hem Hakim'sin". Melekler,görüldüğü gibi eşyaların ismini bilemiyor,fakat Kan'dan bahsedilmediği halde,ne olduğunu,ne işe yaradığını vs biliyorlar. Meleklerin söyledikleri doğru çıkmıştır. İnsan'da Kan vardır,insan Kan döker,bozgunculuk yapar vs. Demek ki,Melekler geleceği görebiliyor, Hem de oldukca doğru. Hicr; 32- Allah buyurdu ki: "Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?" 33- İblis şöyle dedi: "Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim." 34- Allah şöyle buyurdu: "Öyle ise oradan çık! Sen, artık kovulmuş birisin." 35- "Kıyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir." 36- İblis: "Rabbim! Öyle ise insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver" dedi. 37- Allah buyurdu ki: "Sen mühlet verilenlerdensin." 38- "Allah katında bilinen vaktin gününe kadar..." 39- İblis şöyle dedi: "Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!" İblis geleceği gayet güzel biliyor. Neleri biliyor? . Ademin ve eşinin cennette ikamet edeceklerini . Ademin ve eşinin yasak meyve konusunda uyarılacaklarını . Ademi ve eşini kandıracağını . Ademin tevbe edeceğini . Tevbesinin kabul edileceğini . Cennet yurdundan indirileceklerini . Bir vakte kadar imtihan edileceklerini İmtihan olacağını biliyordu ki "dosdoğru yolunun üzerine oturacağım ve onları saptıracağım, yeryüzünde günahlarını süsleyeceğim" diyor. Daha Allah Ademe "sen ve eşin cennette otur, şu ağaca yaklaşma" bile dememişken... Bir de şu garipliklere dikkat çekelim: 1.Allah yeryüzüne Halife yaratacaksa niye cennete koyuyor. 2.Halife artçıl demektir.İLK yaratılacak insan kimin artçısı veya halifesidir. 3.Meleklere sadece'Ben yeryüzüne halife yaratacağım ' dediği halde,Melekler bu halife'nin Vücudunda KAN olacağını nereden biliyor ki 'Kan Dökecek' birinden bahsediyor. 4.Melekler haklı çıktı,insan vücudunda kan var ve insan kan döküyor(Kabil'in Habil'i öldürmesi) 5.Melekler gaybı biliyorlar mı? 6.Melekler 'Ya Rab ! Senin bize bildirdiğinden başka bilgi mümkün değildir'(Bakara 32)dediklerine göre olacakları nasıl bilmiş olabilirler? 7.Çaktırmadan Levh-i Mahfuz'u mu okuyorlar acaba ? 8.Adem'e kendi ruhundan üflemiş ise,diğer yarattıklarına da üflemişmidir? 9.Kendi ruhunda azalma olmuşmudur? 10.Neresi ile üflemiştir? 11.Ve Adem'in neresinden üflemiştir? 12.Çamurdan testi veya cam eşya yapanların üflemesi de benzer bir durum mudur? 13.Havva'yı Adem'den yarattığına göre,Havva'nın Ruh'u Adem'in Ruh'undan mı alındı? Yoksa Havva'ya ayrıca ruh üflendi mi? 14.Adem'in çocukları birbirini nasıl 'üfledi'de zürriyet devam etti? 15.Melekler hiç bir şeyin ismini bilemezken,daha yaratılmadan,kan'ın ne olduğunu,kan'ın ismini ve kan dökme'nin kötü bir şey olduğunu nasıl bilebiliyorlardı? 16.Ateşten yaratılan cinlerin de kanı dökülür mü?
  8. Bunca canlı türünün yok olmasının sebebi nedir? (şimdiye kadar yaşamış canlıların %99'undan fazlasının soyu tükenmiştir). Allah soyunu tüketeceği bunca canlıyı niye yaratmıştır? Dinozorları ve soyu tükenmiş diğer canlıları yaratılışçılar Nuh tufanıyla açıklamaya kalkıyorsa eğer (ABD'deki yaratılışçıların yaptığı gibi), o zaman zaten büyük bir saçmalığın içine batiyorlar demektir. Nuh tufanı efsanesinin elle tutulur yanı yoktur. (Lütfen bu sitedeki bu konuyla ilgili yazıyı okuyunuz). Çocukların bile gördüğü yüzlerce saçmalığı vardır bu hikayenin. Uzun lafin kısası, yaratılışçıların yaptığı şey evrime saldırmaktan ibarettir. Evrim-yaratılışçılık tartışmalarında (halk önünde yapılanlar, vs dahil), tek yapılan insan etkileme ve tartışma teknikleri (demogoji, vs) kullanarak tartışma sanatı sergilemektir. Evrimcileri savunma pozisyonunda tutup olur olmadık iddialarla evrim teorisine saldırıp dururlar. Unutmayın, maksat polemik yapmaksa en sağlam şeylere bile saldırırsınız. Rüyada olmadığımızı ve dış dünyanın gerçek olduğunu kanıtlamaya bir çalışın bakalım? Böyle bir konunun ne kadar derinine inerseniz, o kadar polemik yapabilir, o kadar kafa karıştırabilirsiniz. Birisi matematiksel denklemlerle 1=2'yi kanıtladığını bile iddia etti bir tarihte. Ciddiye alanları ise karatahta başında uzun uzun denklemlerle oyaladı durdu. Birşeye karşı gelmek istiyorsaniz, yerçekiminin olmadığı, 1'in 2'ye eşit olduğu, dünyanın yuvarlak olmadığı gibi konularda bile polemik yapabilirsiniz. (Dünyada hala dünyanın düz olduğuna inanan insanlar olduğunu biliyor muydunuz? Hatta örgütleri bile var "Flat earth"culer diye). Kısacasi, yaratilişcilar evrimi tartişmaya gelince ahkam kesmeyi bilirler. Fakat yaratilişciligi tartişmaktan kacarlar. Çünkü yaratılışçılık alternatif bir bilim değil, sadece evrime karşı çıkma bilimidir. Yaratılışçılıkla ilgili tüm kitaplar, web siteleri, vs. de ortak olarak gözleyebileceğiniz tek sey evrimin sağına soluna saldırma gayretleridir. Sorulara alternatif cevap verme gayreti değil. ABD'deki yaratılışçılar yine de biraz daha benzetmişlerdir fikirlerini teoriye. Sorulan sorularin bazılarına alternatif açıklamalar vermeye çalışırlar. Ama bizim yerli yaratılışçılarda (örneği HY'nın sayfasında), öyle birşeye rastlayamazsınız. Doğayla ilgili hiçbir gözleme, yukarıda sözünü ettiğim noktaların hiçbirine verilmiş doğru dürüst bir yanıt ve açıklama bulamazsınız. Çünkü açıklama yapmaya kalkarlarsa, dini kaynaklarla çelişmemek zorundadırlar. Bu da günümüz bilimiyle örtüşen tutarlı açıklamaları imkansız hale getirir. Örneğin yaratılış hikayesinin Kuran'da nasıl geçtiğine bir bakalım: Allah bir gün melekleriyle otururken, canı birden bire Adem'i yaratmak ister ve 'ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım' der. Fakat melekler bu işten hoşlanmazlar ve 'kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?' derler. Fakat Allah 'sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim' der. (Bakara-30) Meleklerin uyarisina aldırmayan Allah, 'kuru çamurdan, degişken balçıktan' iki eliyle(!) (Sad-75) biçim verip (Secde-9) insani yaratip, ona kendi ruhundan üfler. (Hicr-26-28-29) Daha sonra yarattığı insandan (ki bu insan Adem'dir), onun eşini yarattı. (Zumer-6) Bu eşin adı batı dillerindeki karşılığı 'Eve' olan 'Havva'dır. Kuran'da Havva adı geçmez, pek fazla da konu edilmez. Ademi yarattıktan sonra, meleklerle Adem'i bir araya getirip, hepsini imtihan eder. 'Eger sözünüzde samimi iseniz, onlarin ismini bana söyleyin' der. ('Onların ismi' ne demektir bilinmez, çünkü Kuran bu konuyu açıklamıyor.) Melekler 'onların ismini' bilmediklerinden cevap veremezler. Daha sonra Allah Adem'e dönerek; 'Ey Adem haber ver onların adlarını' der. Adem 'onların ismini' şakır şakır söyler. Fakat Allah burada hile yapmıştır, çünkü imtihandan önce 'onların ismini' Adem'e öğretmiştir. (Bakara-31-32-33) Bu şekilde Adem'in daha , üstün olduğunu ispatlayan Allah, bütün meleklerden Adem'in önünde secde etmelerini ister. İblis (Şeytan) dışındakiler, Adem'e secde ederler. (Bakara-34) Allah Şeytan'ın neden secde etmediğini sorduğunda, Şeytan gerekçesini söyler; 'beni ateş'ten onu çamur'dan yarattın; ben ondan hayırlıyım.' (Araf-12, Hicr-33) Daha sonra Allah ile Şeytan arasında geçen tartışma ise şöyledir: 'o halde in oradan. Senin haddine mi orada büyüklük taslamak! Hadi çık sen alçaklardansın.' (Araf-13) 'Dedi: İnsanların dirileceği güne kadar bana süre ver.' (Araf-14) 'Buyurdu: 'Süre verilenlerdensin.' (Araf-15) 'Dedi: Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yerin üzerine kurulacağım.' (Araf-16) 'Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Bir çoklarını şükreder bulamayacaksın.' (Araf-17) 'Allah buyurdu: Çık oradan. Yenilmiş ve kovulmuş olarak. Onlardan sana uyan olursa yemin olsun ki cehennemi tamamen sizden dolduracağım.' (Araf-18) Fakat görüldüğü gibi Araf-12'den başlayıp Araf-19'a kadar olan bölüm, tamamiyle Şeytan'in Allah'a (yani yaratıcısına) meydan okuması şeklindedir ve yüce yaratıcı böylesi küstah davranışa karşı hiç bir yaptırım uygulayamamaktadır. Ve hatta şeytan karşısındaki aczini, insanlari cezalandırarak gösterir. Çünkü o ana kadar cehennem diye bir şey yokken, birdenbire cehennem ortaya çıkıverir. Bu diyalog'da cok daha önemli bir ayrıntı daha vardır; henüz yaratılmış insan (Adem ve Havva - 'Sizi bir tek canlıdan yarattı; sonra o canlıdan onun eşini vücuda getirdi...' Zumer-6) Allah'ın yanındayken (yani henüz cennet'den kovulmamış), bu tartışma içinde birçok insanlardan bahsediliyor. Allah da daha ortada olmayan insanları da, cehenneme dolduracağını söylüyor! Bu iki anlama gelir ya bu olaylar cennette yaşanırken dünyada zaten insanlar vardi, ya da Allah ile Şeytan ilerisi icin aralarinda planladiklari olayı, kimseye sezdirmeden dramatize ediyorlar... Bana göre ikinci şık daha kuvvetli bir ihtimal. Çünkü büyük bir güce sahip olan Allah'ın, kendi yarattığı bir yaratık karşısında bu duruma düşmesi ve durup dururken cehennemden bahsetmesi, ayrıca 'yeryüzüne bir halife yaratacağını' (Bakara-30) söylemekle kurgulanmış bir plan hakkında kopya veriyor gibi... Hikayenin sonrasi malum; Allah Adem ve Havva'ya cennet'de yaşamalarını, fakat bir ağacın meyvesinden uzak durmalarını söyler. Kovulmasına rağmen her nasılsa hala cennet'de bulunan Şeytan, onları kandırıyor ve yasak meyve'den yemelerini sağlıyor. Çok kızan Allah her ikisini de 'birbirlerine düşman olarak' (nedense!!?) indiriyor. (Araf-24) İyilik ve güzellik tanrısı insanlari (yoksa sadece kadinla erkeği mi?) peşinen birbirine düşman olarak dünyaya, ölümlüler olarak gönderiyor. Görüldüğü gibi yaratılış ve takip eden olaylar kısaca budur. Bu hikayenin elle tutulur yanı var mıdır? Biraz düşününce görülecektir ki yaratılışı çürüten evrim değil, sağduyu ve bilimdir. Bilim, ilk insan konuşamaz der, oysa Adem konuşur. Bilim ilk 3 Milyar yıl oksijen yoktu der, oysa Adem nefes alır! Yani dünya yaratıldıktan 3 milyar yıl sonra 'yaratılmış' olmalıdır. Allah koyun, keçi, sığır, inek yarattım der. Bilim ise, böyle hayvan türlerinin doğada bulunmadığını ve bu hayvanların, yabani hayvanlarin birkaç bin sene önce evcilleştirilerek, insanlarca "yapay seleksiyon" a tabi tutularak, bu hale getirilmesi yoluyla üretildiğini söyler. 5.000 sene önce armutun acı, mısırın 2-3 santim olduguna yaratılışçıların itirazi var mıdır? Neden insan yaşamayan yoğun ormanlık, vs yerlerde, koyun, keçi; inek; sığır, washinghton portakal vs bulunmaz? Yaratılışçılar evrime karşi bilimle saldırıyor izlenimi verirler ama yaratılışçılığı çökerten bilimdir. Evrim de zaten bilimin bir parçasıdır. Bilimden bağımsız birşey değildir. Yaratılışçıların evrim karşıtlığı, açıkça bilim düşmanlığıdır. Sözde bilim ("pseudo science"), insan uygarlığının gelişiminin önündeki en tehlikeli engellerden biridir. Yaratılışçılık ise en popüler "sözde bilim" örneklerinden biridir.
  9. Sn.HİMYATA açtığın konu ile alakalı bir yazı Değerli İnsan Sn.Mantık arkadaşın yazısı Eger yaratılışçılık, iddia ettikleri gibi alternatif bir teoriyse, mevcut gözlemleri ve evrim teorisinin iyi ya da kötü açıkladığı noktaları aynı başrıyla veya daha iyi açıklayabilmelidir. Köpeklerin fazlalık parmağı Köpeklerin ayağının arka üst kısmındaki o küçük uzantı nedir? Hiç bir işe yaramadığına göre bu parçanın varlığının sebebi nedir? Tanrı’nın gereksiz yere böyle bir uzantıyı yaratması mı daha mantıklı bir açıklamadır, yoksa bu uzvun artık işe yaramadığı için evrim sürecinde yok olmakta olan beşinci bir parmak olması mı? Nitekim, kurtların, kedilerin ve kaplanların da aynı uzvu vardır. Parmaklarımız Mesele şu ki, 5 tanedir. Bu da bizi memeliler sınıfına sokar. Tüm memelilerin kol veya kol yerine geçen uzuvlarında 5 parmak veya parmak kalıntıları bulunmaktadır. Tipik 5 parmak yapısına tam uymayan canlılarda fosil kayıtlarına bakarak bu sayıdaki azalmayı gözleyebiliyoruz. (Örneğin atlarda). Fakat prensip aynı. Memelilerin 5 parmağı vardır. Bunu gerektiren doğru dürüst bir sebep olmadığı durumlarda bile. Örneğin neden balinaların yüzgeçlerinin altına gömülmüş 5 kemik uzantısı bulunur? Neden yarasaların açıkça beş uzantıyla ayrılmış kanatları bulunur? Bunların dizayn benzerliği olması mı daha iyi bir açıklamadır, yoksa tüm memelilerin ortak bir atadan gelmesi mi? Bazı memeliler bu 5 parmağın tümünü hala kullanır, bazıları birkaçından kurtulmuştur, bazıları ise hala işe yaramayanları taşımaktadır. (Örneğin yunuslar). Yılanların ve balinaların kalça kemikleri Boa yılanı, piton yılanı ve kör yılanların tümü vücutlarına gömülmüş, tamamen işe yaramaz birer bel kemiği artığına sahiptir. Aynı zamanda balinalar da. Niçin bir yaratıcı böyle yaratıkların vücuduna o yaratıklar için tamamen işe yaramaz olan ve tamamen bel kemiğinin evrimsel bir kalıntısı gibi görünen böyle kemikler koymuştur? Ayrıca piton ve boalarda pençe artığı birer kısım da bulunmaktadır. Tavukların ayakları Tavukların ayaklarının alt kısmı tüyle örtülü değildir. Pullarla örtülüdür. Eğer bu tavukların reptil atalarından kalma bir kalıntı değilse nedir? Erkeklerin memeleri Tanrının erkeklerde hiçbir işe yaramayan memeler ve bu memelerin altında meme dokusu yaratmasının ne sebebi olabilir? Hele de önce Adem’i yarattığı ve Havva’yı sonradan ona eş olsun diye yarattığı düşünülürse. Bu meme dokusu ergenlikte uygun hormonal sinyali almadığından erkeklerde hiçbir zaman iş gören gerçek memelere dönüşmez. Bunun cinsiyetin yaşam süresi boyunca değişebilir olduğu ilkel atalarımızdan kalma bir evrimsel kalıntı olması mı daha olası bir açıklamadır (nitekim bazı balık ve reptil türleri normal ömürleri boyunca birkaç kez cinsiyet değiştirirler), yoksa bir yaratıcının insanları böyle işe yaramaz parçalarla donatmış olması mı? Ayrıca kötü tasarımın birbaşka örneği: Niçin testisler vücudun içinden (kadınlarda yumurtalıklara karşılık gelen yerden) aşağıya, normal bölgelerine inmek zorundadırlar? (Ki nitekim bazen inmeyip sağlık sorununa yol açarlar). Kör mağara balığı Neden mağaralarda yaşayan bazı balık türleri ve diğer tür canlıların (örneğin yarasalar) işlev görmeyen gözleri vardır? Evrim süreci kör işlediği için böyle tuhaflıklara yol açabilir ama bilinçli ve sonsuz güçlü bir yaratıcıdan beklenecek şeyler midir bunlar? "Plantaris" kası İnsan bacağının alt kısmındaki "plantaris" kası maymunlarda işe yarayan birkastır. Tüm ayak parmaklarının bir anda esnemesini sağladığından ayakları kullanarak ağaçlarda daldan dala atlarken faydalıdır. İnsanlarda ise yok olmaya yüz tutmuştur. Ayak parmaklarına kadar ulaşmaz bile, "Achilles tendon"una kadar inip yok olur. İnsanlarda bu kasın bulunmasının maymunlarla bir akrabalık haricinde mantıklı bir açıklaması aklınıza geliyor mu? Köpek dişleri İnsan vücudunun evrim olmadan doğru dürüst açıklanamayacak birbaşka özelliği köpek dişleridir. Üst köpek dişlerimizin kökleri diğer dişlere göre çok daha iridir. Örneğin maymunlarda bu dişlerin iriliği daha da belirgindir. Fakat bizlerde bile elinizi dişetinizde gezdirdiğinizde bu gereğinden iri kökleri farkedersiniz. Daha ilkel türlerden evrimleşme haricinde bunun daha tutarlı bir açıklaması aklınıza geliyor mu? Ensenin arkasındaki tüyler Neden insan korktuğunda ensesinin arkasındaki tüyler diken diken olur? Evrimsel biyolojiye göre bu memeli atalarımızdan kalma bir tepkidir. Diğer memeliler (kedileri düşünün) tehlikeli durumlarda tüylerini kabartırlar. Bu hayvanı daha iri ve korkutucu gösterir. Biz belli ki bu sinyali çoktan terkettik, fakat geriye korktuğumuzda ensemizde oluşan bu etki kaldı. Kuyruk Sokumu Röntgende veya bir iskelette incelendiğinde kuyruk kalıntısı gibi görünür. Günümüzde kesinlikle hiçbir işlevi yoktur ve eğer bu kemiğinizi kırarsanız büyük ihtimalle Tanrının neden böyle gereksiz ve başbelası bir organı yarattığını merak edersiniz. Doğum anormallikleri Zaman zaman kuyruklu veya vücudu tüylerle kaplı bebekler doğar. Kuyruklu doğum pek çok kişinin zannettiğinden çok daha yaygın bir olgudur ve karşılaşıldığında hemen cerrahi müdahaleyle kuyruk alınır. Çocuğa ise genellikle birşey söylenmez. Kürklü insanlara ise bir örnek meşhur Meksikali bir ailedir. Bu kişilerin pek çoğu sirkte çalışmıştır. Ayrıca, bir not olarak şunu eklemek gerekir ki, yaratılışçıların imrendiği, herkesin dine inandığı o eski günlerde bu tür doğum anormalliklerinde, örnegin çocuk kuyruklu doğduğunda, bu çocuklar seytanın çocuğu kabul edilir ve hemen öldürülürdü. Tabi anneleri de onlarla birlikte. (Cadı oldukları için). Apandis Apandis gibi hiçbir işe yaramayan bir organ niye vardır? Bir faydası olmadığı gibi, zaman zaman iltihaplanarak hayatı tehlikeye sokan sorunlara da yol açmaktadır. Bunun artık işe yaramayan evrimsel bir artık olması dışında, yaratılışçıların yapabileceği tutarlı bir açıklama var mıdır? İşe yaramayan genler Bu genler 1994’te keşfedilmistir. Bunlar artık işe yaramayan fakat DNA ile birlikte fazlalık bir yük olarak taşınan gen artıklarıdır. Ayrıca zaman içinde değişirler. Nesilden nesile taşınırlar. Ayrıca evrimsel soyağacı çıkarmada da çok faydalıdırlar. İki organizmanın en son ortak atası birbirinden ne kadar uzaksa bu iki organizma arasındaki işe yaramayan genlerin ortaklığı da o ölçüde az olacaktır. Şempanze ile insanın işe yaramaz genleri karşılaştırıldığında farklılık çok azdır. Bir kemirgeninkiyle karşılaştırıldığında daha fazla, bir tahıl ile karşılaştırıldığında ise çok daha fazladır. C vitamini İnsan bünyesi C vitaminine ihtiyaç duyar. Eğer düzenli bir biçimde bu vitamini almazsak iskorbit hastalığına yakalanır ve zaman içinde ölürüz. İnsan bünyesinde C vitamini üretmek için gerekli gen yukarıda bahsettiğimiz işe yaramaz genlerden biridir. Halbuki örneğin köpeklerin bünyelerinde bu aynı gen iş görür ve köpekler kendi C vitaminlerini kendileri yaparlar. Dışarıdan almaya ihtiyaç duymazlar. Acaba Tanrı neden köpekleri daha fazla sevmiştir bu konuda? Eski yüzyıllarda uzun deniz yolculuklarına çıkan gemiciler bu hastalıktan ölürken gemideki köpeklerin başına birşey gelmemiştir. Eğer bu olay evrimsel süreçteki kör rastlantı sonucu değil, bilinçli bir tasarım ürünü olarak oluştuysa, belli ki Tanrı gemi yolculuğuna çıkacağını bildiği kullarını değil, gemideki köpekleri kollamayı tercih etmiştir. İnsülin Günümüzde şeker hastalarının kullandığı tüm insülin genetik mühendisliği yoluyla genlerinde değişiklik yapılmış E.coli bakterisi (ki bu bakterinin normalde yaşadığı yer insan kalın bağırsağıdır) yoluyla üretilir. Gerçek insan genleri rekombinant teknikleri kullanılarak bakterinin DNA’si içine katılmıştır. Böylece bu bakteriler bildiğimiz insan insülini üretirler. Öyle gözüküyor ki bizi insan yapan biyokimyasal yapıyla mikropları mikrop yapan biyokimyasal yapı aynıdır ve görüldüğü gibi birbiriyle kolayca değiştirilebilmektedir. Bu biyokimyasal bir ortaklıktan başka ne anlama geliyor olabilir sizce? Göz Göz denen organ söz konusu olduğunda yaratılışçılar önce tipik söylemleri olan göz gibi bir organın basitten karmaşığa gelişemeyeceği, yarım bir gözün hiçbir işe yaramadığını falan söylerler. Fakat Darwin’in bile o zamanlar gözlediği göz gelişiminin çeşitli aşamalarındaki canlılar bunu çürütmekte ve tam tersi evrim lehine delil üretmektedir. Birkaç tane ışığa duyarlı hücreden, fincan şeklinde fakat merceksiz reseptörlere, oradan insan gözünden çok daha keskin kartalların gözüne kadar çeşit çeşit gelişmişlik düzeyinde göz bulunmaktadır doğada. Yarım gözle veya 1/100’luk gözle yaşayan pek çok canlı bulunmaktadır, günümüzde bile. Ayrıca, insan gözü, bir mühendislik hatasıdır! Retinanın içi dışı terstir. Sinirler ve kan damarları retinanın ışığa duyarlı kısmından geçerek bir kör nokta oluştururlar ve ışık reseptörü hücrelerinin önünde dağılırlar. Böylece ışık bu fiberleri geçip reseptörlere ulaşmak zorundadir. Neden sinirler ve damarlar reseptörlerin arkasında değildir? Böylece yoldan çekilmiş olurlardı ve bir kör noktamız olmazdı. Örneğin mürekkep balığının gözleri öyledir. Evrim elindeki materyalle çalışmak zorunda olduğundan, ancak eldeki mevcut sistemi kullanabilir adapte olmak için. İste bu durum bu tür tuhaflıklara yol açabilir. Mutlak bir yaratıcı böyle bir hata yapar mıydı? Hele de daha önce yarattığı canlılarda bu hatayı yapmamışken. Bu arada, gözde başka bir kötü tasarım örneği: insan gözünün görme açısı 120 derecedir ki bu yanları ve arkayı doğru dürüst görmemize engeldir. Örneğin kuşlarinki türünde bir göz yerleşimiyle görme açısı cok daha artmakta ve arkayı kısmen görmek de mümkün olmaktadır. Gözün odaklanma hızının AZLIĞI da bir baskası. Bazı yaratılışçıların iddialarının aksine. Sonuçta göz, eğer bir kusursuz yaratıcının tasarımıysa, kusursuz bir yaratıcı için fazla kusurlu bir yaratımdır. Mikroorganizmalar Mikroorganizmalar niye vardır? Bunların yaratılmasının mantığı nedir? Ayrıca Nuhun gemisine mikroorganizmalar nasıl alınmış ve yerleştirilmiştir? (Nitekim sayısız mikroorganizma vardır dünyada ve pek çoğu ancak belli ortamlarda yaşar). İnsan embriyosu İnsan embriyosu, gelişme sürecinde, özellikle çok küçükken kuyruğa ve solungaç yarığına sahiptir. Tüm memeli, kuş, reptil, amfibi ve balık embriyoları da öyle. Embriyonun gelişim sürecini herhangi bir biyoloji kitabından kare kare izlerseniz, bunu kendi gözlerinizle görebilirsiniz. (Evet, Haeckel benzerlikleri vurgulamak için çizimlerinde değişiklik yapmıştır ve emriyo sürüngen ve maymun aşamalarından geçmez, ama kuyruk ve solungaç yarıklarını Haeckel icat etmedi. Onlar oradadır). Yirmilik dişler Çoğu kişinin ağzı yirmi yaş dişlerinin tam olarak çıkmasına izin vermeyecek kadar küçüktür. Bazılarında bu dişler hiç dişarı çıkmaz, bazılarında ise örneğin üsttekiler çıkıp alttakiler çıkmaz (ya da tersi) ve bu yüzden bu dişleri çiğneme için kullanamaz pek çok kişi. Pek çok kişide bu dişler çürümeye ve ağız problemlerine yol açmaktadır. Öyleyse, ya bu dişler evrimsel bir kalıntıdır, ya da yüce yaratıcı tuhaf bir iş yapmış ve ağzımıza bu hiçbir işe yaramayan ve sadece dert kaynağı olan fazlalık dişleri koymuştur. Ani irkilmeler Her insanın zaman zaman yaşadığı ani irkilmelerin veya uykudan irkilerek uyanmalarin sebebi nedir? Evrimin güzelliği böyle ilgisiz görünen konuları bile açıklayabilmesidir. Örneğin evrim biyolojisine göre bu tür irkilmeler ağaç dallarında uyuduğumuz zamanlardan kalma evrimsel bir tepkidir. Denge hissinde olan en ufak bir değişiklik veya çevredeki bir ani hareket, bizde bu ani irkilmelere sebep olmakta ve eğer uyuyorsak uyandırmaktadır. Peki yaratılışçılığın bu irkilmeler için açıklaması nedir? Daha doğrusu "Tanrının işine akıl sır ermez" sözünden başka bir açıklamaları var mıdır? Fosiller Fosiller yaratılışçıların her zaman başını ağrıtmıştır. Her şeyden önce, soyu tükenmiş türlerin mükemmel bir yaratım ürünü olan bir evrende işi yoktur. Ayrıca bir diğer sorun da, fosillerin çok fazla çeşit ve sayıda olmalarıdır. Yaratılışçılar, soyu tükenmiş canlılara ait yorum yaptiklarında genellikle çok komik duruma düşmektedirler. Örneğin yaratılışçılar tarafindan bu konuda yapılan birkaç yorumun örneği: * Dinozorlar çok büyük olduklarından Nuh’un gemisine sığmadılar ve çamura gömülüp öyle ölüp kaldılar. (Dinozor çağının çok daha küçük yaratıklarına ne demeli peki? Hem hani Nuh bütün canlılardan birer çift almıştı gemisine? Hem zaten dinozorların nesli 50 milyon yıl önce tükenmiştir. Hani Nuh tufanı 6500 yıl önce olmuştu?) * Soyu tükenmiş canlılar Nuh’un gemisindeydi, fakat sonradan öldüler. (Acaba Nuh Seismosaurus ve T-Rex gibi devasa dinozorları gemisine nasıl sığdırdı?) * Fosiller canlı kalıntısı değildir. Şeytanın veya materyalist bilimin uydurması olan şeylerdir. * Fosiller canlı kalıntısı değildir, Tanrı tarafindan inancımızı sınamak için yaratılmış şeylerdirler. Açıklama yapmak zorunda bırakıldıklarında yaratılışçıların ağzından bu konularda çıkabilecek iddialarin içeriğine bir bakın, sonra da gelin evrime saldırırken gösterdikleri sofistike performans ile karşılaştırın. Evrime saldırırken bilimsel görünen ve moleküler biyolojiden, vs örnekler veren bireylerin, son derece basit sorulara gelince nasıl saçmalayabildiğini görmek insana hayret veriyor. Geçiş fosilleri Yaratılışçıların cahil olanları basitce "Ara geçiş formu yoktur" deyip çıkarlar işin içinden. Konuyla ilgili daha fazla okumuş ve muazzam sayıdaki fosil bulgusunun birkaçından haberdar olan biraz daha fazla bilgi sahibi yaratılışçılar ise, kademeli geçişi gösteren örneklerde bile sadece bir noktada çizgi çekip, örneğin şu taraf insan, şu taraf maymun der çıkar işin içinden. Eğer birbaşka fosil daha bulunur ve tam bu iki bölgenin arasına denk gelirse, bunu sadece alt ya da üst gruptan birine dahil etmekle yetinirler. Gelişimin aşamaları ne kadar açıkça görünüyor olursa olsun, geçiş görmemekte direnir ve ara geçiş fosili eksiğinden yakınmaya devam ederler. A ile C arasında geçiş formu olmadığını söylerler. Bir süre sonra B bulunduğunda, bu sefer, A ile B ve B ile C arasında ara geçiş formu olmadığını söylemeye başlarlar. Ne kadar örnek getirirseniz getirin bu onları tatmin etmeye yetmez, çünkü ara geçiş formu olmadığını baştan kabul etmişlerdir. İşin komiği değişik yaratılışçı uzmanlar, örnegin insan ile maymun arasındaki çizgiyi değişik noktalarda çekmektedirler. Çakal benzeri bir yaratığın balinaya dönüştüğü fikrini reddederler, fakat hemen ardından bilim adamları Ambulocetus, Pakicetus, Prozeuglodon ve pek çok diğerlerini çıkarır. Kertenkeleler kanat geliştirip kuş tüyü çıkaramazlar derler, ardından Archaeopteryx bulunur. Tabi bunun sahte olduğunu iddia ederler. Ama hemen ardından Protoavis, Sinornis, Hesperornis ve Ichthyornis gelir. Evrimcilerin tüm kara canlılarının denizden çıktığını söylemesine karşılık, nerede ara formlar diye sorarlar, karşılarına Eusthenopteron, Panderichtys ve Acanthostega getirildiğinde bunu görmezden gelirler. İnsan ile maymun arasında geçiş yoktur derler, ardından Lucy örnek verilir (Australopithecus afarensis), fakat bunu beğenmez, başka geçiş formları sorarlar. Sonra A. ramidus, africanus ve H. Habilis ve Erectus getirilir örnek olarak, aşamalı geçişi gösteren her örnekten sonra, o örneği bir tarafa (insan ya da maymun) dahil edip başka örnek istemeye devam ederler. Tabi bunlar yaratılışçıların biraz daha işin içinde olanlarının yaptıkları. Yaratılışçılığa inanan pek çok kişinin bu bulgulardan haberi bile yoktur. İnsan Gen haritası Gen haritasi projesi DNA’mızı daha eski türlerden miras aldığımızı kanıtlamıştır. Reptillerle, böceklerle, bakterilerle, solucanlarla ve balıklarla ortak genler paylaşıyoruz. Çok sayıda işe yaramaz DNA’ya sahibiz ve bunun tek açıklaması bu DNA’ları miras aldığımız ilkel türlerdir. Tüm bilim adamları bu bulgulardan emindir. Bu örnekler sayı olarak çoğaltılabilir. Evrimin yığınla kanıtı olduğunu hep söylüyoruz. Fakat bu kadar örnek bahsettiğimiz noktayı göstermek için yeterlidir. O da evrimin bir gerçek olduğu, "Evrim Teorisi" nin adına hala teori denmesine rağmen ("İzafiyet teorisi" gibi) aslında artık bir bilimsel gerçek olduğu ve bilim dünyasında işin gerçekten içinde olan hiçbir uzmanın artık bundan şüphesi olmadığıdır. Amerikan NAS (National Academy of Science-Ulusal Bilimler Akademisi)’nin ünlü evrim-yaratılışçılık mahkemesinde bilirkişi raporu olarak sunduğu, tümü nobel ödüllü bilim adamları tarafindan yayınlanan bildiri ve buna dayanarak mahkemenin evrimci kanat lehine karar vermesi bunun bir göstergesidir. Evrimi bilim adamları tartışmaz. Daha doğrusu bilim adamları evrim var mıdır, yok mudur diye tartışmaz. Evrim nasıl olmuştur diye tartışır. Evrimin var olup olmadığını tartışanlar hala dinin etkisinden kurtulamamış, evrime karşi çıkarak farkında olmadan bilime, gelişmeye ve uygarlığa karşı çıkan, içlerinde iyi niyetli ve halk için iyilik yaptıklarını zanneden, fakat bu uğurda, topluma ve insan uygarlığına en büyük kötülüğü yaptıklarının ve geriliğe, karanlık çağlara, ilkelliğe, cahilliğe ve despotluğa yol açtıklarının bilincinde olmayan dinci kesimdir. İşin tuhaf yanı, evrime inanmıyorlarsa, bu ve bazi başka konularda kendi teorilerine dayanarak açıklama getirmeleri beklenir, fakat yaratılışçılardan bu konuda çıt çıkmaz. Kutsal kitaplardaki yaratılış hikayesiyle çelişmeyen bir alternatif açıklama yapmaya yeltendikleri durumlarda ise oldukca komik duruma düşerler. Eger yaratılışçılık, iddia ettikleri gibi alternatif bir teoriyse, mevcut gözlemleri ve evrim teorisinin iyi ya da kötü açıkladığı noktaları aynı başrıyla veya daha iyi açıklayabilmelidir. Peki yaratılışçıların bu konulardaki açıklamaları nerededir? Örneğin, yaratılışçılık teorisine göre evren ve canlılık ne zaman yaratılmıştır? Tüm canlılar bir arada mı, yoksa kademe kademe mi yaratılmıştır? Eğer kademe kademeyse, hangisi önce, hangisi sonra ve hangi sırayla yaratılmıştır? Canlılarda hiç mi değişiklik olmaz, yoksa biraz olur mu? Olursa ne kadar olur? Ve en önemlisi, nasıl olur? Neden fosil yataklarında değişik dönemlere ait kademe kademe canlı kalıntıları var? Neden bir tabakadaki canlı kalıntıları diğer tabakadakilere uymuyor? Neden aralarında geçişler gözleniyor?
  10. Sayın Evrensel Evet peygamberin ölümünden sonra allahtan geldiğine inanılan vahyler kitap haline getirilmek suretiyle kütle kazandırılmış,maddeleştirilmiştir.
  11. Sayın Evrensel Bana göre kuran tanımı; Kuran muhammedin zamanın şartlarına göre allah vahyi diye insanlara sunduğu,kendi sıralamasına göre şu ayeti şurdaki sureye ekleyen bunu da diğerinin yanına katın diyerek oluşturduğu ancak muhammedin ölümünden sonra tekrar bir sıralama ile iyice karıştırılan ayetler ve sureler bütünüdür. Kendisi dahi kitap haline getirmeyi düşünmediği için çok uzun süre ortalıklarda kalmış,aslı yakılmış,ebubekir tarafından toplatılması düşünülen,Osman zamanında tamamlanabilen bazı sureler (fil suresi,felak,nas,) Bazı sahabelerin mushafında olmayan,değişmez allah koruması altında olduğu zannedilen ancak haccac denen kişinin bin tane elif ekletmekle öğündüğü, Allah ın kendi isminin dahi arapçasında ALLLAH şeklinde yazılabildiği Sümer kaynaklarındaki efsanelerden tevrat,incil ve zerdüşt dininin karması çelişkiler yumağı bir kitaptır.Ancak ne hikmetse içindeki çelişkiler müfessirler tarafından cilalanmaya çalışılsada akıllı bir beynin tek,tek çelişkileri çıkarabileceği,fakat eyrisi ve doğrusu ile araştırırsan dinden çıkılacağından korkulan sonsuz cennet,sonsuz cehennem vaad eden bir kitaptır. Saygılarımla
  12. Hoş geldiniz sayın evrensel bende dediklerinize katılıyorum zaten muhammed hamidullah'ın siyerine bakarsak ordada köleliğin,recm'in,kadın dövmenin serbest olduğunu görebilirsiniz. “Burada bulunanlar, bulunmayanlara (sözlerimi) iletsinler. “Ey insanlar! Gerçekten, Allah her varisin mirastan olan payını tayin ve tespit etmiştir: O halde bir varis lehine (onun için belirlenmiş oranın üstünde) vasiyette bulunmak caiz değildir. Mirasçılar dışında, yabancı biri lehine yapılan vasiyetin miktarı, miras bırakılan malların toplamının üçte birini geçemez. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona (anneye?) aittir. Zina edenin cezası taşlanarak öldürülme (recm)dir. Babasından başkasının çocuğu olduğu iddiasında bulunan soysuz ya da efendisinden başkasını efendi edinen nankör Allah’ın gazabına, Meleklerin lanetine ve tüm insanların ilencine uğrasın! Allah, böyle kimselerin (Kıyamet Günü) ne tövbelerini ne de adalet ve tanıklıklarını kabul eder. Ve’s-Selamü Aleyküm!”
  13. Sn Politika benimki iddia değil gerçek kuran ortada bulun bir arapça kuran açın bakın bu kadar zormu.
  14. Muhtemelen bir çeşit kripto olabilir yahudiler şifreleme konusunda oldukça ileriydi.Yani kitaba allahtan gelme intibasını vermek için bir çeşit şifreleme olabilir.Benzer şifrelemenin tevratta da var olduğunu duydum.
  15. Sevgili dostlar alttaki siteden Yüce Atamızın el yazmalarını ve din hakkindaki görüşlerini bulabilirsiniz umarım bu site ve diğer yazı son noktayı koyar artık. *********** *********** ********** Kuran'ın Türkçe'ye Çevrilişi Paşaların Kavgası / Kazım Karabekir, Syf. 157-158-159 Yeni yolun açılış merasimi ne zaman ve ne tarzda olacağını merakla bekliyordum. 18 Temmuz'da, İslam'lığın terakiye mani olduğunu haykıran Fethi Bey ve arkadaşları bu maniayı nasıl ve ne zaman kaldıracaklardı ? Hükümet programıyla mı ? Yoksa Gazi'nin herhangi bir hamlesiyle mi..? Bu bekleyişim uzun sürmedi. Hemen bu akşam ( 14 Ağustos ) heyet-i ilmiyye şerefine Türk Ocağında verilen çay ziyafetinde ilk tehlikeli hamle göründü. Şöyle ki, Ziyafete Mustafa Kemal Paşa'da, bende davet edilmiştik. Vekillerden kimse yoktu. Hayli geç gelen Mustafa Kemal Paşa, heyet-i ilmiyyenin şimdiye kadar ki mesaisi ile ilgili görünmeyerek "Kuran'ı Türkçe'ye aynen tercüme ettirmek" arzusunu ortaya attı. Bu arzusunu hatta mücbir olan sebebini, başka muhitlerde de söylemiş olacaklar ki, bugünlerde bana Şeriye Vekili Konya Mebusu Hoca Vehbi Efendi vesair sözüne inandığım bazı zatlar şu malumatı vermişlerdi : "Gazi Kuran-ı Kerim'i bazı İslamlık aleyhtarı zübbelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kuran'ı Arapça okunmasını, namazda bile yasaklayarak bu tercümeyi okutacak..! Ve o zübbelerle işi alaya boğarak güya Kuran'ı da, İslam'lığı da kaldıracaktır. Etrafındaki böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor. Bazı yeni kişilerden söz ettikleri gibi, bu akşam da bu fikre ayak uyduran bazı kimseler görünce, bu tehlikeli yolu önlemek için Mustafa Kemal Paşa'ya şöyle cevap verdim : "Devlet Reisi sıfatıyla din işlerini kurcalamaklığınızın içerde ve dışardaki tesirleri çok zararımıza olur. İşi alakadar makamlara bırakmalı. Fakat rastgele şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi, kötü politika zihniyetinin de işi karıştırabileceği gözönünde tutularak, içlerinde Arapçaya ve dini bilgilere de hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi, tercüme mi yapmak muvafıktır, ona göre bunları harekete geçirmelidir. "Din adamlarına ne luzum var, dinlerin tarihi malumdur, doğrudan doğruya tercüme edivermeli..!" gibi bazı hoşa gider gibi bir fikir ortaya atılınca buna karşı : "Müstemlekeleri İslam halkıyla dolu olan büyük milletler kendi siyasi çıkarlarına göre Kuran'ı dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslam dinine ve Arapça diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunmayacağı herhangi bir heyet, tercümeyi mesela Fransızca'sından da yapabilir. ( Bir müddet sonra böyle bir tercüme de ortaya yayıldı. Bir müddet sonra da bazı camilerde bu Türkçe tercümeden mukabele okutuldu ise de, iş ancak ezanın Türkçe olması şeklinde kalabildi ). "Fakat bence, burada Maarif programımızı tespit için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten, vicdani olan din bahsinden değil, müsbet ilim cephesinden istifade hayırlı olur. Kuran'ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa, Milli kalkınmaya hasretmek daha hayırlı olur," dedim. Mustafa Kemal Paşa beyanatıma karşı hiddetle bütün içini ortaya döktü : “Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler..” İşin bir heyet-i ilmiye huzurunda berbat bir şekle döndüğünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref beyler : "Paşam çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor" diyerek bahsi kapatabildiler. Bizler de hususi masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik içtik. Fakat heyet-i ilmiyenin bütün azası üzgün görünüyordu. Şüphe yok ki, yakın günlere kadar Kuran'ı ve Paygamber'i her yerde medh ve sena eden ve hatta hutbe okuyan bir insandan bu sözleri beklemek herkese eza veriyordu. Syf. 162 Dün akşamki ağır beyanatın sözde kalmasını hepsi candan diliyordu. Herhangi dini ve ahlaki inkilap zihniyetini, ne ilme ne de ilim adamlarına dayanamayacağına göre, nereden geldiği belli olmayan bu tehlikeli fikrin fiiliyat sahasına çıkabilmesi herşeye elverişli bir muhitle, pek yaman hadiselere yol açacağı herkesi düşündürüyordu. Gazi İslamiyeti Övüyor mu Yeriyor mu ? 16 Ağustos'ta İsmet Paşa ile görüştüm. 18 Temmuz'da teşkilat-ı esasiyye münasebetiyle Fethi Bey ve arkadaşlarıyla yaptığımız "İslam'lık terakkiye manidir" münakaşasını ve Gazi'nin yazkın zamanlara kadar her yerde İslam Dini'ni, Kuran'ı ve Hilafeti meth ve sena ettiği ve hatta pek fazla olarak Balıkesir'de minbere çıkıp aynı esaslarda Hutbe dahi okuduğu halde, dün gece heyet-i ilmiye karşısında Peygamberimiz ve Kuran'ımız hakkında hatır ve hayale gelmeyecek biçimde konuştuğunu anlattım ve bu tehlikeli havanın Lozan'dan yeni geldiği, hakkındaki kanaatın umumi olduğunu da söyledim. İsmet Paşa, Macarlar, Bulgarlar aynı saflarda İtilaf devletlerine karşı harp ettikleri ve mağlup oldukları halde, istiklallaerini muhafaza etmiş olmaları Hristiyan olduklarından, bize istiklal verilmemesi de İslam olduğumuzdan ileri geldiğini, bugün kendi kuvvetimizle yıllarca uğraşarak kurtuldukça da İslam kaldıkça müstemlekeci devletlerin ve bu arada bilhassa İngilizlerin daima aleyhimizde olacaklarını ve istiklalimizin daima tahlikede kalacağını bana anlattı. Ben de ona bu fikre iştirak etmediğimi şu mütalaalarıma dayanarak söyledim : "Böyle bir fikrin doğuracağı hareket, milletin başına yeniden daha korkunç ve daha meş'um bir istibdat idaresi getirecektir. Daha kazanamadığımız milli neşe kaçacak, birçok emekle kurulan milli birliğimiz de bozulacaktır. Biz içerde birbirimizi boğarken, bize bu kurtuluş yolunu gösteren politikacılar "Türkler Hristiyan oldular" diye bütün İslam alemini bizden nefret ettireceklerdir. Bu suretle bizi cezalandırmak için İslam alemi ruhlarında isyan duyacaklardır. Kubbeli Köşk'te Din Tartışması Syf. 165 19 Ağustos Pazar akşamı, Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar-Latife Hanım ile birlikte bana akşam yemeğine geldiler. Keçiören'e giderken sağ tarafta kubbeli köşk denen mevkide, bol suyu ve büyücek havuzu olan br köşkte kira ile oturuyordum. İsmet Paşa, Lozan'da iken Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım'la birlikte, bir kere daha bana akşam yemeğine gelmişlerdi. Münakaşayı İsmet Paşa ile ben yaptım. Mustafa Kemal Paşa sükunetle bizi dinledi. Mustafa Kemal Paşa, Lozan'dan da aldığı hızla, ne İktisat Kongresi'nin ve ne de heyet-i ilmiye'nin hazırladığı programlara ilgi göstermeyerek müthiş bir inkilap hamlesi teklif etti. "Hocaları toptan kaldırmadıkça hiç bir iş yapamayız" "Bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkılabı yapmazsak, başka hiçbir zaman yapamayız." İlk Fethi Bey Grubundan sonra da Mustafa Kemal Paşa'dan işittiğim bu yeni inkilap zihniyetini İsmet Paşa bir çırpıda tamamlıyordu. Aradaki zaman fasılaları kendiliğinden ortadan kalkarak, bu üç şahsiyetin üç maddelik programları kulaklarımda tekrarlandı. 1- İslamlık terakkiye manidir 2-Arapoğlu'nun yavelerini Türklere öğretmeli 3- Hocaları toptan kaldırmalı ! Peki ama ne olmak istiyorsunuz ? dedim. Hristiyan mı, dinsiz mi ? Hiçbirine imkan olmamakla beraber her iki yol da, hem tehlikeli hem de geridir. Münevver Hristiyanlık alemi ilim zihniyetine daha uygun yeni bir esasları araştırırken bizim, onların köhne müessesesini benimsemekliğimiz müthiş tehlikesiyle beraber, medeniyet aleminin nefret ettiği geri bir yol olduğundan maksatsız bir hareket olur. Bir milet de, duygu birliği, itikat birliği ve menfaat birliği olmazsa, idare edenlerle edilenler arasında bir uçurum açılır ve bu uçurum günün birinde millete mezar da olabilir. Ben her fırsatta söylediğim gibi, dinle uğraşmanın bizi daha ziyade terakkiden alıkoyacağı ve daha ziyade geri götürebileceği kanaatindeyim. Dini olduğu gibi bırakmalı ve hükümet ne buna tesir yapmalı ve ne de tesiri altında kalmalıdır. Biz milli istiklalimiz gibi, milli hürriyetimizi de, en mukaddes gaye tanımalıyız ve bunun zevkini bütün millete tattırmalıyız. Bunun için medeni hedeflerimizde sürat, fakat içtimai gayelerimizde tekamül yolunu tutmalıyız. Ben taasuptan uzak ve terakki sever bir insan olduğumu eserlerimle de gösterdim. Zaten yakından biliyorsunuz. Din hakkındaki düşüncemi doğuda iken çocuklar için yazdığım "Öğütlerim" başlıklı eserimde de üç yıl önce neşretmiş bulunuyorum. Müsaadenizle okuyayım. Din ve Mezhep öğüdünü okudum. Sükunetle dinlediler. Hiç cevap vermediler. Bahis de kapandı. Mustafa Kemal Paşa'nın büyük bir dikkat ve sükunetle beni dinleyişinden ve ara sıra İsmet Paşa'yı süzmesinden ve ayrılırken de bana karşı gösterdiği samimiyetten çıkardığım mana, beni haklı bulduğu idi. Fakat mütalaalarıma hak vermekle tekrar "mefküre hatırasına" döneceğini hiç de aklıma getirmemiştim.
  16. Güzel yazı güzel ifade güzel düşünce.Düşünceye sansür olmaz Klavyene sağlık.
  17. Atatürk'ü Küçültmeye çalıştığımı hiç zannetmiyorum aksine sizlere birtakım gerçekleri göstermeye çalışıyorum.Dahası Atatürk yolundan saptığımızı hızla arap kültürüne doğru gittiğimizi de söylemekteyim.Laiklikten cumhuriyetten sapdığımızıda Belgeyse belge onlarca dediğiniz kitaplar cilalı kitaplardan.Asıllarını araştırın lütfen yeni başlıkta açtığım can dündarın yazısınıda eğer yayınlanırsa okuyun mod kontrolünden çıkamadım daha mesela dünki papa hakkındaki yazıya yazdığım cevap yok.
  18. 'Elhamdülillah laikiz...' Ben pek dindar bir insan değilim... Ama dinine bağlı bir aileden geliyorum. Anneannem başını örter. Ramazanlarda oruç tutulur. Kandillerde "mübarek olsun" denir. Yıllar yılı ben okula giderken üç kulhuvalahu bir elhamla, anamın soluğu arkamdan geldi. Başımdan aşağı nice kurşunlar döküldü. Ama yeri gelince evde içki de içildi, sigara da... Saza da gidildi, baleye de... Tipik bir Türk ailesi işte... Ama söylemek istediğim şey, bu tipikliğin nasıl da hoş bir toplumsal ahenk yarattığı değil. Tersine, dikkat çekmek istediğim şey; bu tür, din sohbetlerinin hep böyle bir "canım biz de müslüman evladıyız" nakaratıyla başlaması... Son dönem tartışmalarında bu kısa girizgahı genellikle bir "ama...”bağlacı izliyor ve ardından laikliğin erdemi üzerine uzun uzadıya vaazlar veriliyor. Amaç belki, hem müslüman, hem laik olunabileceğini kanıtlamak, ama ben artık bu söylemi terketmek gerektiğine inanıyorum. *** Neden mi? Bu yaklaşım, tartışmayı "tartışmanın yasak olduğu" bir alana çekiyor da ondan... Askerde "talim saatlerinin namaz saatlerine göre ayarlanmasını" isteyen bir gruba bizim komutan "evladım, ben de müslümanım. Talim yüzünden namazı kaçırırsam, kaza kılıyorum" demiş ve onları kazandığını sanmıştı. Oysa "bazı namazların kazasının olmayacağı" yanıtıyla karşılaştı. Bu durumda "neden olamazmış" diyemezsiniz. Lafa "müslümanım" diye girdiyseniz geri de dönemezsiniz. Biraz zorlanırsınız. Nitekim öyle de oluyor. Ayet tartışmasına girenler sonunda "İslama göre kadınların başını örtmek zorunda olduğunu" kabul ediyorlar. "Din ayrı siyaset ayrı" diyenler, İslamın hiç de öyle bir din olmadığını çok geçmeden anlıyorlar. İş, laikler için tam bir kördüğüme dönüşüyor. * * * Her tartışmada "aile albümü"müzü açarak kendi yaşam tarzımızı da gereksiz bir tartışmaya açmış oluyoruz: "Peki anneannemiz örtünüyorsa, biz neden örtünmüyoruz?", "hem namaz kılıp, hem yılbaşında içki içmek, gerçekten İslama uygun mu?" derken sohbet otomatikman, sizi bir "din tartişmasının" içine çekiyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki, İslam pek tartışmayı sevmez. Bazı mukaddes kavramları tartışmaya açanların başına gelenler ortada... Buradan itibaren ikinci yanılgı başlıyor: Yine lafı laikliğe getirmeye çalışan birileri hemen İslamın nasıl bir "hoşgörü dini" olduğunu anlatmaya girişiyor. Tabii tartışmaya açılmayan birşeyin neyi, nasıl hoşgördüğü sorulamıyor. Kimse kusura bakmasın (yakmasın mı deseydim) ama ne zaman bu hoşgörü meselesi açılsa benim burnuma Sivas dolaylarından yanık kokusu geliyor. "Dinimiz hoşgörü dini" diyenleri de, bozuk para ve kırık sandalye yağmuru altında, Sivas sanıklarına "iyi haliniz görüldü, cezanız indirildi" diyen mahkeme heyetine benzetiyorum. * * * Ayılalım artık. Nasıl iyi müslümanlar olduğumuzu anlatmaya çalışarak laiklik savunusu yapamayız. O devir geçti. Yıl boyu içki içip, Ramazan'da oruç tutanlar eski bir nesildi ve şimdi maalesef tarih oluyorlar. "Yeni İslam", herkesi tercihe zorluyor: "Ya klübün kurallarıyla oyna, ya vazgeç..." "Müslümanım diyorsan örtünmelisin". "Tanrı’ya inanıyorsan, içmemelisin". "İslama inanıyorsan, şeriat için savaşmalısın". Çünkü kitap öyle yazıyor. Kitaba inananların bunları savunmalarında bir tutarsızlık yok. Bana tutarsız gelen, lafa "biz de müslümanız ama" diye başlayan bazı laiklerin ayet tartışmalarıyla aksini ispatlama çabası... Ben bu anlamda ateistleri çok daha tutarlı ve samimi buluyorum. Çünkü İslama bağlanıp, şeriatı reddetmek bana "ya İslamı bilmemek, ya da samimi olmamak" gibi geliyor. Şimdi bir de "nüfusunun yüzde 99'u müslüman olan Türkiye.." girizgahı moda oldu. Düşünün ki o yüzde 99'un içinde Aziz Nesin de var, Ataist dergi çıkaranlar da... Peki içki içen müslüman sayılmıyorsa, bu oran yüzde 80 oranında azalmaz mı? Bu oran tartışması hangimizi nereye götüre­bilir? * * * Gelelim "Laik yanılgı"ların sonuncusuna: Son zamanlarda "Atatürk'ün de iyi bir müslüman olduğunu" anlatan nutuklar türedi. Yapmayın Dostlar; Bu yolla Atatürk'ü Refah'a sevdiremeyeceğiniz gibi, halka da yanlış tanıtmış olursunuz. Benim önerim şu: Herkes anneannesinin nasıl giyindiği bilgisini kendine saklasın. Kenan Evren, Kur'an'dan ayetler okumayı seviyorsa kürsüde değil, evinde okusun. Tansu Çiller, ezan sesi seviyorsa yalısının bahçesine camii yaptırsın. Ama kimse laiklik adına bize dini masallar anlatmasın. Atatürkçüler ille İslam tartışacaksa hadi gelin Mustafa Kemal'in yıllarca gizlenen konuşmalarını raflardan indirelim. Göze alabiliyorsanız, O'nun Kazım Karabekir'e "herşeyden önce din anlayışını kaldırmalıyız" dediğini ortaokul din kitaplarına koyalım. Bir ingiliz yazara söylediği "benim dinim yok. Bazen bütün dinler denizin dibine batsın istiyorum" sözlerini Diyanet İşleri Başkanlığı'nın girişine asalım. "Anneannem müslümandı", "Atatürk dindardı", "İslam toleranslıydı" derken, bir şeriat iktidarını ufukta gördük. Sizce yöntemi değiştirme­nin zamanı gelmedi mi? Can dündar
  19. Sevgili çınar merak edeceğinize okuyun.Atatürk'ün el yazmalarından eskiden okullarda okutulan din kitaplarına tahsin mayatek in hazırladığı rapordan muazzez ilmiye çığ a varana kadar gerek kitapçılarda gerekse internet ortamında bilgi bulabilirsiniz.Atatürk araştırmalarını yaptırıp islam denilen inancın mayalara sümerlere ve güneş tapınmacılığını araştırttıkdan sonra tamamı ile dinsizliği Ateistliği seçmiştir bu birinci konu ikinci konu din allah sevgisi ile vatan sevgisinin ne alakası var dinsizliği seçen bir kişi vatan haini de olmak zorundadır veya dini bütün bir kişinin vatanını satmayacağı garantisi varmıdır? İnançlarımı sorguladıktan ve araştırmamı bitirdikten sonra inançlarımı askıya astım.Dini yaşamamak da sandığınız kadar kötü değil amma velakin ülke elden gittikten sonra inançlı olsanda başkasının dinine zorlansanda farketmez.O yüzden önce vatana sahip çıkmak gerekiyor buda din allah değil vatan sevgisiyle olur. Atatürk hakkında herkes ideolijisine göre bişeyler uydurur ama gerçek birtanedir.Bu gerçeğide kendi elyazmaları ve yurttaşlık bilgisi yazılarında bulabilirsiniz bulamazsanız yazın linkini veririm.Evet yüce ata ya çok şey borçluyuz bu yüzden atanın devrimlerine ve laikliğimize ve cumhuriyetimize sahip çıkalım.
  20. Sevgili kardeşim sana verdiğim bir link daha öncede burada bu konu tartışılmış.Niye okadar celallendin anlamadım? Mesleğim bu dediğiniz ne? Osmanlı konusunda mı dini konulardamı görevlisiniz?Ben o övündüğünüz sultan 2. Mehmet namıdeğer fatihin kimliğininde osmanlının ne olduğunu küçük paragraf olarak sundum madem osmanlı aşığı değildiniz neden fatihi örnek gösterdiniz? Verdiğim ayetlerin manası açık ama cilalama çalışmaları okadar yoğunki her şekilde yorum yapılabiliyor.Zaten bu cilalama çalışmaları ve islam nemacıları ortadan çekilse kuranın gerçek yüzü görülecek ama insanları kuran icma,hadis,kıyas,usul olmadan anlaşılmaz,Arapça okuyunki sevabı daha büyük olsun,arapça okunmadan hadis olmaz gibi laflarla milletin eline kuranı aldırmadıkları için halk da kurandan bi haber kaldı.Konu açık ebu leheb inanmadığı için insanları kandırmasın diye peygambere her türlü engel olmaya çalışmıştır.Hatta çoğu kişi bilmez peygamberin iki kızıyla evli olan çocuklarını bile boşatmıştır.Sonrası pat mesed yani namıdeğer tebbet veya leheb diyebileceğiniz inişe göre 6. sure inmiştir ve ebu leheb yaşarken cehennemle müjdelenme onuruna erişmiştir.Hemde daha kuranın inişi bitmeden kadere bak.Artık ebu leheb inanmaya karar versede dönüşü yok çünki kuranın allahı öyle uygun görmüş. Türklük konusu çok önemlidir.Bu vatanda türkiyede yaşayan her fert müslüman kisvesi ni yırtıp türk olduğunu hatırlamalı ve vatanın menfeatine uygunsuz davrananların tek yumruk olarak suratlarında patlamalıdır.Yuh çekmenizede gerek yok doğru bildiklerimiz daha doğrusu tarihimizin ve kuran'ın manalarının nasıl saptırıldığı nemalanma ve cilalama çalışmaları ortadayken o insanlarla beraber mi yaşadınızki bu kadar eminsiniz. Okuduğunuz için teşekkürler bende çok okurum.Yanlız okuduklarım kulaktan dolma değil genelde mevzunun dibine inmeyi severim.Kopyala yapıştır dediğiniz şey aslı elimde olan ali kemal meram'ın padişah anaları ve devşirmeler kitabının önsözü yani osmanlının gerçek yüzü cilalanmışıda şu an bizlere servis ediliyor.Dahası bu forumda kendi fikirlerimle çarpışan ender kişilerdenim kopyala yapıştırı dikkatli incelerseniz kimlerin yaptığı zaten belli. Saygılarımla
  21. Vedâ Hutbesi “Veda Hutbesi” olarak bilinen bu söylevin metnini aşağıda bulacaksınız: “Hamd ve şükür Allah’a mahsustur; biz ona hamd eder, ondan yardım ister, ondan bağışlanma diler ve ona yöneliriz; Nefislerimizin şerlerinden ve hareket ve fiillerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah kimi doğru yola iletirse (artık) kimse onu doğru yoldan saptıramaz; ve kimi de sapıklığa yöneltirse (artık) onu doğru yola iletecek kimse kalmamış demektir. Allah’tan başka ilah olmadığına, onun tekliğine, eşi ve benzeri bulunmadığına şehadet ederim. Yine şehadet ederim ki, Muhammed onun kulu ve elçisidir. “Ey Allah’ın kulları! Size Allah’tan korkup çekinmenizi ve ona itaatta bulunup boyun eğmenizi salık veririm. Böylece, en iyi ve hayırlı olan bir şeyle (sözlerime) başlamak istiyorum: “O halde ey insanlar! Size açıkladığım (şeyler)a iyi kulak verin, zira bu yıldan sonra, bulunduğum bu yerde belki de sizinle tekrar buluşamayacağım. Ey insanlar! Gerçekten sizin kanlarınız, mallarınız, namus ve şerefleriniz, Rabbinizle buluşuncaya dek, tıpkı bu aydaki (Zilhicce), bu yerdeki (Mekke) bu gün kadar kutsal ve dokunulmazdır. Dikkat edin! (Mesajımı size) ilettim mi? Şahit ol Yâ Rab! “Kimin elinde bir emanet varsa, sahibine geri versin. “Cahiliye döneminden kalma faiz artık kaldırılmıştır, ancak ödünç olarak verdiğiniz anaparalarınız sizindir. Böylece ne zulmetmiş, ne de zulme uğramış olursunuz. Allah’ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Ve kaldıracağım ilk faiz, Abdu’l-Muttalib’in oğlu Abbas’ın faizidir. “Cahiliye döneminden kalma kan davaları da kaldırılmıştır, hükümsüzdür. Kaldıracağım ilk kan davası da (yeğenim) Amir ibn Rebi’a ibn el-Haris ibn Abdu’l-Muttalib’in kan davasıdır. “Cahiliye döneminden kalma, Mekke şehri ile ilgili hükümet görevleri kaldırılmıştır; Ka’be’nin muhafızlığı (Sidâne) ve Hacılara su dağıtma (Sikâye) hizmeti bundan müstesnadır. “Kasıtlı olarak adam öldürme kısas ile cezalandırılır: Taş ya da sopa ile öldürülme gibi şüpheli kasıt durumunda (kan diyeti) yüz devedir. Kim daha fazlasını isterse, Cahiliye dönemi insanlarındandır. Dikkat edin! (Mesajımı size) ilettim mi? Şahit ol Yâ Rab! “O halde, ey insanlar! Bugün Şeytan sizin topraklarınız üzerinde kendisine tapılmaktan, sizin üzerinizde yeniden etkili bir konuma geleceğinden ümidini kesmiş bulunuyor. Ancak, size yasakladığım bu şeyler dışında, önemsiz gördüğünüz bazı işlerde ona uyacak olursanız, bu da onu memnun edecektir. Öyleyse, dininizi korumak için ondan sakınınız. “Ey insanlar! Nesiy’e başvurmak, küfürde aşırı gitmektir, kâfirler böyle yaparak sapıtmışlardır: Onlar bu bir aylık süreyi bir yıl sıradan bir ay, diğer bir yıl ise haram (kutsal) sayarlar. Amaçları, görünüşte Allah’ın kutsal kıldığı ayların birbiri arkasına akışını korumak ve Allah’ın Kutsal Aylar dışında saydığı ayları bunun içinde (kutsalmış gibi) göstermektir. Onlar böylece Allah’ın helal kıldıklarını haram, haram kıldıklarını da helal hale getirmiş oluyorlar. Gerçekten zaman (takvim), Allah’ın yeri ve gökleri yarattığı gündeki durumuna geri dönmüş (Nesy uygulanan aylarla Nesy uygulanmayan aylar birbiriyle çakışmış) bulunuyor. Ve gerçekten, Allah katında, yeri ve gökleri yarattığı günde takdir ettiğine göre, ayların sayısı 12’dir. Bunlardan dördü kutsal (haram) aylardır. Bu (dördün) üçü art arda gelir: Zülkâde, Zilhicce ve Muharrem. Tek ve ayrı olan diğeri ise, Mudar kabilesinin Receb ayıdır ki Cumâde (el-Ahir) ve Şaban ayı arasında bulunur. Dikkat edin! (Mesajımı size) ilettim mi? Şahit ol Yâ Rab! “O halde ey insanlar! Kadınlarınızın sizin üzerinizde, sizin de onlar üzerinde bir hakkınız vardır: Sizin onlar üzerindeki hakkınız, sizden başka bir erkeğe yatağınızı çiğnetmemeleri ve sizin hoşlanmadığınız bir kimseyi, sizin izniniz dışında evlerinize sokmamalarıdır. Onların çirkin fiil ve davranışlarda bulunmalarına izin vermeyin; eğer onlar böyle bir şey yapacak olurlarsa, artık Allah gerçekten size, onları azarlayıp cezalandırmanıza, yataklarınızı ayırmanıza ve pek ağır olmamak üzere onları dövmenize izin vermiştir. Eğer bu tür davranışlardan vazgeçer ve size itaat edecek olurlarsa, herkesçe makul ve iyi bilinen ölçüler çerçevesinde onların yiyecek ve giyimlerini sağlamak size düşer. Kadınlara en güzel biçimde davranınız. Çünkü onlar size sığınmış, himaye ve korumanız altına girmiş kimselerdir. Ve gerçekten sizler, onları Allah’ın bir emaneti olarak almış bulunuyorsunuz ve onlara Allah’ın adıyla yaklaşmanız size helal kılınmıştır. Öyleyse kadınlar konusunda Allah’tan korkunuz ve onlara en güzel biçimde davranınız. Dikkat edin! (Mesajımı size) ilettim mi? Şahit ol Yâ Rab! “Ey insanlar! Mü’minler kardeştirler. Rızası dışında bir kardeşin malı diğerine helal değildir. Dikkat edin! (Mesajımı size) ilettim mi? Şahit ol Yâ Rab! “Benden sonra küfre saplanıp birbirlerinizin boynunu vurmayın. Ve gerçekten ben size öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldığınız sürece sapıklığa düşmezsiniz: Bu, Allah’ın Kitabı ve onun peygamberinin Sünnetidir. Dikkat edin! (Mesajımı size) ilettim mi? Şahit ol Yâ Rab! “Ey insanlar! Rabbiniz birdir ve atanız da birdir: Hepiniz Adem’in soyundan geliyorsunuz ve Adem de topraktan yaratılmıştır. Allah katında en saygın ve değerliniz, ondan en çok korkan ve çekineninizdir. Takva (Allah’tan hakkıyla korkma) dışında, bir Arabın Arap olmayan birine karşı hiçbir üstünlüğü yoktur. Dikkat edin! (Mesajımı size) ilettim mi? Şahit ol Yâ Rab!” Kendisini dinlemekte olan müminlerin “Evet” demesi üzerine şöyle devam etti: “Burada bulunanlar, bulunmayanlara (sözlerimi) iletsinler. “Ey insanlar! Gerçekten, Allah her varisin mirastan olan payını tayin ve tespit etmiştir: O halde bir varis lehine (onun için belirlenmiş oranın üstünde) vasiyette bulunmak caiz değildir. Mirasçılar dışında, yabancı biri lehine yapılan vasiyetin miktarı, miras bırakılan malların toplamının üçte birini geçemez. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona (anneye?) aittir. Zina edenin cezası taşlanarak öldürülme (recm)dir. Babasından başkasının çocuğu olduğu iddiasında bulunan soysuz ya da efendisinden başkasını efendi edinen nankör Allah’ın gazabına, Meleklerin lanetine ve tüm insanların ilencine uğrasın! Allah, böyle kimselerin (Kıyamet Günü) ne tövbelerini ne de adalet ve tanıklıklarını kabul eder. Ve’s-Selamü Aleyküm!” Veda Hutbesinin aslı Muhammed Hamidullah Siyer
  22. Sevgili Pantheaa İslamda kadercilik anlayışı vardır.Kader hakkındaki yazıları okumama gerek yok ben sana kurandan örnekler veriyorum.Kuranda kabaca iki çeşit kader geçer biri gezegenlerin ayın cansız varlık ve oluşturulması ayın dönmesi güneşin dönmesi gece ve gündüzün oluşması vs.vs diğeride insanlarla alakalı bu ayetlerdede bellidir.Zaten fakir ülkelerin islamı tercihi de bu kaderciliktendir.Bu dünyada kadere razı ol isyan etme sonrası cennet ve hurilerle zevk-ü sefa Kaderine razı olan insan araştırmaz yırtıcılığını kaybeder kader insanları uyutma efsunudur. ( Ben kendi kaderimi kendi yaradanlardanım.) Bilmeden yazıyorsun biraz daha araştırman lazım. Osmanlı İmparatorluğu'nun 700. Kuruluş yıldönümü nedeniyle Osmanlı tarihini anlatan birçok kitap yayımlanmıştır. Bunun en büyük yararı, Osmanlı İmparatorluğu'nun bilinmeyen yönlerinin açıklanması açısından önem taşımasıdır. Eğitim yaşantımız boyunca bizlere yüceltilerek öğretilen Osmanlı tarihine farklı bakış açısı ile bakmamızı sağlamakta. Osmanlı tarihini tanımadan sevenler ya da eleştirenler bu kitaplar aracılığıyla gerçekleri öğrenebilirler. Bu kitaplardan biri, Ali Kemal Meram tarafından yazılan "Padişah Anaları". Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşu ile başlıyor ve tüm padişah dönemleri tek tek ele alınarak inceleniyor. Roman tarzında yazılmış olması, kitabın akıcılığını kolaylaştırıyor. Kitapta, okul kitaplarında tanımadığımız bir Osmanlı İmparatorluğu ile karşılaşıyoruz. Çoğumuzun okuduğu zaman birçok konuya itiraz edebileceği kitaptaki ağırlıklı konuları şu şekilde sıralayabilirim. 600 yıl boyunca bizi yöneten padişahların bir Türk düşmanı olduğu vurgulanmakta. Osmanlı İmparatorluğunun kurulduğu yıllarda Anadolu'da birçok Türk beylikleri bulunmakta idi. Osmanlı İmparatorluğu' nun kurucusu Osman Bey ölürken oğlu Orhan'a verdiği vasiyette "gözünü Türk beyliklerinden ayırma. Aralarına nifak sok. Çünkü onlar çok güçlüdürler. Bizi bir solukta ortadan kaldırırlar. En büyük düşmanımız onlar" diyerek bir Türk düşmanlığı başlatmıştır. Anadolu'da kurulan Türk Devletlerini tek tek ortadan kaldırarak tutsak aldıkları milyonlarca Türk'ü yüzyıllar boyunca yağma ve talan savaşlarına sürüp onların kanları ve canları karşılığında mermer saraylara kavuştukları anlatılmakta. Kitaptaki ilginç bir konu da, 600 yıl Osmanlı'yı yöneten sadrazamlarla ilgili. Orhan Gazi' den Fatih Sultan Mehet'in tahta çıktığı güne kadar devleti padişah adına yöneten vezir ve sadrazamların Türk soylu olduğu sanılmaktadır. Fatih Sultan Mehmet ile başlayan dönmeler ve devşirmeler yönetimi, 1922 yılına kadar geçen yüzyıllar boyunca devleti, bu ülkeyi yönetenlerin tümü, Enderun - u Hümayun denilen ocaktan çıkma yabancı soylu kölelerdir. 477 yıl boyunca Türk soyundan gelen tek bir kişinin ile devlet yönetiminde görev almasına izin verilmemiştir. Kitabın başlığından da anlaşıldığı gibi, ağırlıklı olarak padişah anneleri üzerinde durulmakta. Osmanlı Padişah annelerinin hiçbirisinin Türk olmadığını ancak, ısrarla Türk ismi verilen gayrimüslimlerden olduğunu öğrenmek beni oldukça şaşırttı. Aşağıdaki liste, birici Murat'tan başlayıp altıncı Mehmet Vahidettin'e kadar uzayıp gitmekte. Kitapta Osmanlı padişahlarının titizlikle korudukları bir ilke olduğunu görüyoruz. Hiçbir padişah bu ilkeyi ayakaltı etmeyi aklının ucundan bile geçirmemiş. Bu ilkeye göre, geleceğin padişahını doğurma hak ve yetkisi binlerce kadın arasında sadece Rum, Sırp, Bulgar, Yahudi, Rus ve Fransız kadınlarına verilmiş. Bunların dışında kalan ırklar aşağılık sayılıp, Türk kadınlarından biri padişahtan gebe kalmışsa hemen öldürülmüştür. Fatih Sultan Mehmet ile başlayan bir başka ilke ise, başa geçen padişah kendisinden başka var olan erkek kardeşlerini öldürmesidir. Tahtlarına göz dikecek birinin hayatta olmaması bir kural olarak IV. Murat'a kadar sürdürülmüş, daha sonra başa geçen padişahların durumuna göre bu kural son padişaha kadar taşınmıştır. Osmanlı İmparatorluğu ve onların yönetimi, bizlere yıllarca övülerek, yüceltilerek anlatıldı. Eşsiz kahramanlar ve bilge kişiler olarak tanıtıldı. 600 yıl boyunca hanedanlığını sürdüren Osmanlı ailesine farklı bir gözle bakmamızı sağlayan bir kitap. Okul kitaplarından farklı bir Osmanlı İmparatorluğu. Birinci Murat'ın annesi Rum kızı Horofira (Nilüfer Hatun) Yıdırım Beyazıt'ın annesi Bulgar kızı Marya (Gülçiçek Hatun) İkinci Murat Hıristiyan bir kadın Veronika Fatih Sultan Mehmet'in annesi Sırp kralının kızı Mara Despina (Hüma Hatun) İkinci Beyazıt'ın annesi Rum kızı Kornelya (Gülbahar) Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi Polonya Yahudisi Helga (Hafsa Sultan) İkinci Selim'in annesi Rus kızı Roza (Hürrem Sultan) Ayrıca burayıda bir incele. http://www.turkish-media.com/forum/index.p...c=2619&st=0 Kuran İnsanları cizyeye alıştırdığı için tembellik artık genlerine işlemiş. Hep talana ganimete alışan insanda çalışmaz bakınız enfal,tövbe ve diğer sureler.Bunlarıda emreden kurandaki allah. Demek art niyetli yorum ha perdeyi sıyırıp gerçeği göstermeye çalışınca art niyetli olduk ama gerçek bu üstteki cilalı islamın altı ne yazıkki bu.Cevap veremediğiniz konuda da sıyrılmakta ilginç bir yaklaşım ama kendiniz bilirsiniz ben üzerime düşeni yapayımda. saygılarımla
  23. Sayın Enkas bukadar ilginç bir meal görmedim? Bu meali yazan kişi bu manaları vermek için çok uğraşmış anlaşılan. Atatürk'ün din ile ilgili yazısının altına mesed (diken) suresinin tefsirini eklemek ne mana? Çünki üst yazılarda geçen mesed suresi örnek olarak alınmış insanımızın bilmeden gece gündüz muhammedin amcasına ( Yeri gelmişken belirteyim aslında beddua değil ellerini öpmek gerek )beddua ettiğini gören ata ettikleri duanın ne olduğunu bilsinler diye kuranı türkçeye çevirterek türk halkının akıldan okuduğu surelerin manasını ortaya koydurtmuştur konu bundan ibaret. Şimdi gelelim bu yazınızdan benim çıkardığım ana fikre Ben sizin bu yazıyı yazmakla daha doğrusu buraya kopyalamakla fanatik islamcıların ve özellikle nurcuların Atatürk'ü engel olarak gördüğünü ve o büyük insanı peygamberin amcası ebu leheb ile özdeşleştirme çabanıza tanık oluyorum.Umarım ben yanlış anlamışımdır. Saygılar Edip yüksel meali. 111. DİKEN (MESED) SÛRESİ Rahman ve Rahim Allah'ın İsmiyle 1- Ateş kürükleyenin elleri kahrolsun, zaten kendisi kahroldu.*[1] [1]* 111:1 Arapça'daki "ebu leheb" ifadesi, alev babası, ateş sahibi, ateşçi olarak da çevirilebilir Türkçe'ye. Bu tanımın, Muhammed'in amcası Abd ul-Uzza Ibn Ebu-l-Muttalib için kullanıldığı ileri sürülür. Bu sureye ilk muhatap olan kişi peygamberin amcası olsa bile, ayetteki eleştiri ve tehdit, inançlarından dolayı insanlara zulmeden despotlara ve onlara yardımcı olanların hepsine yöneliktir. 2- Ne parası, ne de bir kazancı ona yaramadı. 3- O, alev sahibi bir ateşe girecektir. 4- Odun taşıyan (zulmun ateşine yakıt hazırlayan) karısı da. 5- Boynunda, dikenlerden/liften örülmüş bir ip bulunduğu (kötülükleri boynuna dolanmış) halde... Yaşar nuri öztürk 111 - Leheb 1. Elleri kurusun Ebu Leheb'in; zaten kurudu ya! 2. Ne malı kurtardı onu ne de kazandıgı. 3. Alevli bir atese yaslanacaktır o; 4. Karısı da, 5. Odun hamalı olarak. Gerdanında bir ip olacaktır onun, en saglam fitillisinden... Süleyman ateş kuran ansiklopedisi MESED SURESİ Adını son âyetindeki "mesed" kelimesinden alan sûreye, Ebûleheb Sûresi, Tebbet Sûresi de denilir. Ebûleheb ve karısının, ateş ile tehdîdedil-diği bu sûre, Mekke'de Fatiha Sûresi'nden sonra inmiştir, 5 âyetten oluşur. Resmî sıralamada 111., iniş sırasına göre 6. sûredir. İniş sırasına göre ilk defa burada bir müşrik ile karısı, ismen tehdîdedilmektedir. Bundan, İslâm da'vetine ilk defa cephe alanın, Peygamber'in amcası Ebûleheb ile onun karısı olduğu anlaşılabilir.[1]
  24. Sayın Kralx ve Pantheaa Önce pantheaa Arkadaşım Zaten araştırma yapan insanlar neyin ne olduğunu görüyorlar.Müslümanlık insanı kaderciliğe sevkettiği için araştırmaya engeldir.Bahsettiğin alimlerin müslüman görüntüsü altında olmadıklarını nereden biliyorsunuz bu bir.Müslüman ülkelerin şu anki durumunu nasıl izah ediyorsun buda iki.Arap ülkelerinin plastik leğen yapacak teknolojisi yok buda üç.Allah inancı insanın kendi yarattığı bir olgudur.Eğer anadoluya müslümanlık bulaşmamış olsa çok daha ileri olacağımızda kesindi.Dolayısı ile Allah ve peygamberi kadını eve tıkıp ikinci,üçüncü sınıf vatandaş sınıfına düşürmeseydi,dahası kadınımız din denilen olguyu tabuyu parçalama gücünü kendinde bulup erkeği ile omuz omuza çalışsa idi çok daha farklı konumda olacağımız kesindi.Araştırma iç güdüsü sadece bende değil siz sadece ol deyince herşeyi yarattığına inandığınız bişeye inanıyorsunuz ama öyleyse onu kimin yarattığını bilmiyorsunuz.Hiç birşey hiçlik ten yani yoktan varolmaz.Zaten inandığınız allahta tek olmadığını belirtiyor.Aşşağıdaki ayetlerde allahın yeminleri var. Diyanet mealleri Mearic 40 Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter. 95/1. İncir ve zeytine and olsun, 95/2. And olsun Sina dağına, 95/3. And olsun bu güvenli Mekke şehrine ki: 52/1-8. Tura, yayılmış ince deri üzerine satır satır dizilmiş Kitap'a, mamur bir ev olan Kabe'ye, yükseltilmiş tavan gibi göğe, kaynayacak denize and olsun ki, Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir. Onu savacak yoktur. Kıyamet 1 Kıyamet gününe yemin ederim. Tekvir 15 Şimdi yemin ederim o sinenlere İnşikak 16 Hayır! Şafağa, yemin ederim ki Tarık 1 Gökyüzüne ve tarıka (sabah yıldızına) yemin ederim. 68/10 Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık, 68/11 Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan), 66/3. Hani, Peygamber, eslerinden birine bir sözü gizlice söylemisti. Sonra esi bu sözü duyurup Allah da onu Peygamber'e bildirince, Peygamber sözün bir kısmını açıklamıs, bir kısmından vazgeçmisti. Peygamber, sözü esine bildirdiginde o: "Bunu sana kim haber verdi?" demisti. Peygamber de: "O her seyi bilen, her seyden haberi olan bana bildirdi." diye cevaplamıstı. Şimdi Kralx Bak kardeşim allah hiçbirşeyi yaratmadığı gibi yok etme yetisinede sahip değildir. Nerede.. tanrılık idda edecek kadar kibirlenen firavunlar, nemrutlar.. Nerede kaldı hükümranlıkları malları.. Bende sana soruyorum müslümanlar inim inim inleyip gözyaşı dökerken inandıkları allah nerde? Devesini kestiler diye semudu yok eden müslümanlar yok olurken nerdeydi bu ölen insanların bir deve kadar kıymeti yokmuydu? Ben bana deve si kadar kıymet vermeyen allaha neden kıymet vereyim aşağıdaki ayetler insanların savaşı dişiyle tırnağıyla kazandığını anlatmıyormu.Neden savaşmadan allah kafirlere bir zarar verememiş düşün bakalım birşey istediği zaman ol demesi yeten allah değilmi. 9/14 Onlarla çarpışınız. Allah, onları sizin ellerinizle azablandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, mü'minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun. 8/17 Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir. Hükümdarlar nerede..? demişsinizde hiç olmazsa onlar et kemik olarak yaşayıp ölmüşler ya allah nerde?
  25. Sayın HİMYATA Allahın beni veya seni yarattığını nerden biliyorsun? Ayrıca Allah ayan beyan ortadadır bana bir örnek ver.İnsana verilen diye gördüğün hiçbirşey bedavadan gelmedi hep dişlerle tırnaklarla kazınarak oluştu.Ben kendi ayetleriyle çelişen kendi kendine yeminler eden bir allahı kabul etmiyorum ve onu muhammedin kendi kafasında keşfettiğini tahmin ediyorum ,Belki ilk zamanlarda iyi niyetli olarak peygamberin tek allah inancı ile ortaya çıktığını ancak kendisine kuvvet olanlar katıldıktan sonra o insanların keyfine göre ayet yazıldığını görüyorum.Ama sizler sadece kendi kafanızın doğrusunda araştırma yapmadan bu bu kadardır diyerek laf karmaşası yapıyorsunuz.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.