Zıplanacak içerik

saklıgerçek

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

saklıgerçek tarafından postalanan herşey

  1. Bende odamın camından dışarı bakıyorum ama görebildiğim budanmadığı için meyve vermeyi çok azaltan ağaçlar,ayrık otları bürümüş bahçe vs.vs yaratıcı gücü nasıl buldunuz.Güce tapınma insanın doğasında vardır.Uydurur birşeyler tapar sonra bir takım akıllı adamlar çıkarlar peygamberlik iddasında bulunurlar ne gören vardır nede duyan yani tüm dinler ve din kitaplarındaki ilahlar hikayedir boş inançlardır.Ne kendilerine melek gelirken ne de allahla konuşurken duyan bilen yoktur.Kimi denizi yarar kimi ayı kimide beşikte konuşur bunlar boş hurafelerdir.
  2. saklıgerçek şurada cevap verdi: HİMYATA başlık Din Felsefesi
    Kuranda allahla muhammet adı beraber geçtiğinde sadece bu ayette allah onları riyakar olarak niteliyor başka böyle bir ayet bulamazsın ağa o şekilde söyleyenleri allah yalancılar riyakarlar ve münafıklar olarak nitelemekte ne diyeyim ben kuranın dediğini yazıyorum. 63:1 Adem'den itibaren tüm elçilerin ve inananların dini olan islamın ilk şartı olarak bilinen "Kelime-i şehadet" veya "Kelime-i tevhid" 3:18'de bildirilmiştir. Sünniler bu tanıklığa "Muhammed Allah'ın elçisidir," şıkkını eklemişler. Şiiler ise daha ileri giderek, "Ali Allah'ın hüccetidir," biçiminde bir üçüncü şık daha eklemişlerdir. Bu eklemeci zihniyet 39:45 ayetiyle teşhir edilmiştir. 63:1 ayeti, şehadete eklenen ikinci kısmı bulunduran biricik yerdir. Yüce Allah, nasıl ki "Hadis" ve "Sünnet" kelimelerini, geleceğin bilgisiyle kınamışsa (33:38; 35:43; 45:6), şehadete eklenen kısmı da ikiyüzlülere mal etmektedir. Günümüz ikiyüzlüleri Muhammed'i tanrılaştırdıkları için onun Allah'ın elçisi olduğuna inandıklarını ifade ederken aslında yalan söylemektedirler.
  3. saklıgerçek şurada cevap verdi: HİMYATA başlık Din Felsefesi
    Himyata dini konularda sıfırsın bak işaretlediğim yer için kuran nedemekte bi oku. 63:1 İKİYÜZLÜLER sana geldiklerinde: "Senin gerçekten Allah'ın Elçisi olduğuna tanıklık ederiz!" derler. Ama Allah, senin Kendi Elçisi olduğunu bilir; ve Allah, ikiyüzlülerin (inandık demelerinde) asla samimî olmadıklarına tanıklık eder. Buda nasıl söylemen gerektiği 3:18 ALLAH, (bizâtihî Kendisi) ile melekler ve hak ve adaleti gözeten ilim sahipleri O'ndan başka tanrı olmadığına şahittir: O'ndan başka tanrı yoktur, Kudret ve Hikmet Sahibi(dir). Kuran defalarca 3/18 şeklinde söylenmesi için uyarır.
  4. Yecgga nikli arkadaşımın yazısı Evet Himyata beyefendi dediğin kişinin gerçek yüzü. Evet. Hayatlarında bilim adına okudukları tek şey HY'nın zırvalıkları olan arkadaşlara soruyorum. HY'nın deli raporu ile hapisten kurtulduğunu biliyormusunuz? 7 sağlık kurumundan tescilli şizofren raporunun olduğunu biliyormusunuz? Adnan oktarın askere gitmediğini biliyormusunuz? Nasılmı? Tabiki deli raporu alarak. İsterseniz size raporu aldığı hastaneleri yazayım. "1İlk rapor Şişli Etfal Hastanesi'nden 1983 yılında verildi. Bu raporda Oktar'a şizofren tanısı kondu. 2İkinci raporu 1984 başında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi verdi. Buradaki tanı "paronoid" idi. 31985 yılında son yoklamayı yapan Beşiktaş Askerlik Şubesi'nin gönderdiği İstanbul Gümüşsuyu Askeri Hastanesi'nden üçüncü raporu aldı. Bu raporda teşhis "ayırt edilemeyen tip" şeklindeydi. 4 1986 sonunda tutuklanan Oktar'a bu kez Adli Tıp Kurumu rapor verdi. Rapordaki teşhis "Paranoid" oldu. 51987'de hapishaneden gönderildiği Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde 7 aylık tedaviden sonra 5'inci raporu aldı. 61988'de yeniden Beşiktaş Askerlik Şubesi'ne müracat eden Oktar bu kez ileri tetkik için GATA'ya gönderildi ve 6'ncı raporunu aldı. Teşhis "Hastalık müzminleşmiş" şeklindeydi. 71993'te ihbar üzerine Eskişehir Hava Hastanesi'ne yeniden sevkedilen Adnan Oktar son raporunu aldı. Raporda "Askerliğe elverişli değildir" deniliyordu. İşte son rapor! (31 Mayıs 1988 tarihli Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) raporu) http://arsiv.sabah.com.tr/1999/11/20/g07.html " En son raporu (gata) işte şöyledir: " Ayakta, yaşında, ciddi ve kendine bakımlı görünümde, giyiniş ve tuvaletine özeni çok iyi, çevresinde olup bitenlerden haberdar olma isteği tarzında artmış, mizacı şüpheci, sosyabilitesi son derece kibar, alıngan, konuşma ve ses tonu normal, mimik ve jestleri, düşünce içeriğindeki patolojilere uygun, mağrur ve kendine güven ifade eder tarzda, hareketleri düşünce içeriğindeki patolojiler yoğun artmış, serbest zamanları diğer hastalar ile sohbet etme, odasında temizlikle uğraşma tarzındadır. Uyku, yeme, işeme, dışkılama alışkanlıkları tabii yönelimli. Hastalığı hakkında bozuk ağlı, şuur açık. Fikir akış, hız ve ritmi normal olup amaca varmakta, fikir içeriğinde obsesyon, megalomani ve mistik hezeyan ve referans fikirler tarzında bozulma mevcuttur. Spontan dikkat normal, volenter dikkatte artma mevcuttur. Hafıza tabii, yargılama tam, effektivite neşesizlik tarzında artmış, zaman zaman kuşku tarzında bozulmuştur. Davranışları klinik gözleme göre genel aktivitesi normal düzeyde olup, kendi halinde odasında oturma, ibadet etme, hastalarla konuşma tarzındadır. Yaşam öyküsünden ve eldeki belgelerden anlaşıldığı üzere 10 yılı aşkın süredir hasta olduğu, Şişli Etfal Hastanesi'nden Şizoid, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Atipik depresson (Paranoid hastalığı) dolayısıyla 1984-1985 ders yılına devam edemez. Bulvar gazetesinde çıkan yazılarından ötürü tutuklandığı, avukatının isteği üzerine Adli Tıp Kurumu rapor no: 32.2.2.1987 Paranoid, TCK'nun 46'ncı maddesinden istifade eder, tanı ve kararı aldığı bilahare Bakırköy Hastanesinde 9-10 aylık bir tedavi programına alındığı, Antipsikotik ilaçların kullanıldığı, kendisine verilen dini yayma görevine engel olmak isteyen esaslı bir grubun olması nedeni ile devamlı yollarını değiştirdiği, sık sık adres değiştirdiği, kamuoyunda sık sık tartışma ve açık oturumlara girdiği şeklinde ifade edilmektedir. " Şimdi bu arkadaşlar hayatları boyunca evrim ile ilgili hiçbirşey okumamış. Okudukları tek şey Amerikadaki (direkt Bush'un maddi ve manevi desteği ile çalışmalarını sürdüren) Akıllı Tasarım enstitü lerinin çıkardığı yayınları birebir kopyalayıp, aralarına kurandan ayetler koyup, ciltkeyip süsleyip, başına da kendi ismini koyan HY(adnan)'nın kitapları. Tabiki onca kitabı HY tekbaşına yazmamışdır. Bu aftirik sarkadaşların zannettiğinin aksine kitapların çoğu, neredeyse tümü maaşa bağlanmış müritleri tarafından kaleme alınmaktadır. Şimdi bir durum değerlendirmesi yapalım. Bu adamı hapisten ve askerden kurtaran 7 adet deli raporu vardır. Olası itirazları değerlendirelim: 1- O raporları hapise ve askere gitmemek için almıştır. Aslında deli değildir. Sonuç 1- Ozaman bu adam katıksız bir sahtekardır. Bugün evlatlarımız doğuda can verirken bu sahtekar sahte deli raporu ile askerlikten yırtmış, villalarda motorları ile gönül eylendiren bir ****** ***** dir. 2- Deli raporu aldığı, kendisini karalamak için ortaya atılmış iftiralardır. Sonuç 2- Acaba bu iftiralar karşısında kendisinin herhangi bir tazminat davası girişimi olmuşmudur. Tüm raporların gerçek olduğu tastiklenmiştir. Hastaneler ve tarihleri bellidir. Yani evrim teorisini çürüttüğünü iddia eden kişi, tastiklenmiş 7 deli raporu olan(bu raporlar sayesinde hapis ve askerlikten yırtmıştır) bir delidir.
  5. Himyata hafif geldin dersine çalış öyle devam edelim ben yaklaşık 12 senedir bu konuları inceliyorum saçlarım beyazladı bu konularda.
  6. yukardaki kendi yazımın alıntısı ben burda zeynep ve zeyd denmi bahsettim sadece aynı sure içindeki bir ayet ve insan elinden çıktığı belli telaşe ile uydurulmuş. Yazdığım yazıların arkasındayım belki internette de bulabileceğin hadis ansiklopedisinde hepsi var daha bunada yalan dersen yazık sade ***** ***** ****.
  7. Ya Hocam pes doğrusu ******** bukadarı olmaz.Yani Kuranı haklı çıkartmak için safsata üstüne safsata yazıyorsun ben sana kesin belge istiyorum diyorum bulamadıysan bu çırpınışın niye.Dinler'in hiçbiri allahtan gelme değildir hepsi safsata eskilerin masallarıdır.Bunu ahzap ve diğer surelerde açığa koydum bana kendi fikirlerinizi yazın ordan burdan toplamalarla ilmi değeri olmayan yazıları buraya sokuşturmayın.İstediğim açık bu insanlar isa musa yaşamışlarsa kaydı nerede (Kutsal kitaplar referans değildir) Ama ben size açık açık anlatıyorum mısırda hiçbir arkeolojik tablette belgede musanın olayları kayıtlı değildir.geçtikleri kızıldeniz değil saz denizidir=Reed sea (orjinal tevratta) ibranicesi yam suf dur ama bu ne den red sea olarak olarak çevrilmiş bu bile belli değildir.Bu kadar önemli bir olay firavun ve ordularının boğulması neden hiçbir mısır tabletinde yer almaz? Yine aynı şekilde isa da vali pilatus dönemi kayıtlarında yer almaz oysaki böyle bir din akımı mutlaka ama mutlaka kayıt altına alınırdı.Bilmem anlatabildimmi Bu arada olmayan peygamberlere onay verilip onlarla ilgili sadece tevrat,incil de yer alan bilgilerin kurana nasıl girdiğini meleklerimizi şeytan cin gibi masal kahramanlarının zerdüşt lükte yer alırken kuran ın nasıl onay verdiğinide bi düşün istersen. Mirac olayı peygamberin gördüğü bir rüyadır.Zamanın sahabelerine anlatıp kendisine inanılmadığını görünce imdada ebubekir yetişip ben şahidim demesiyle çoğu kişi inanmak zorunda kalmış zaten göğe yükseldiği burak hayvanını incelediğimizde mubareğin bir kuyumcu dükkanı gibi olduğu görülür (safsata) Ayrıca birde miracın diğer yönü var namazın beşvakit farz olması hikayesi varki burdada musa allah ve muhammedin akıl hocası konumundadır. Gördüğün gibi iki üniversite mezunu olmak la öğünüp bilmediğin konuda yazınca insan ne hallere düşüyor. saygılarımla
  8. Senin şu tip yazılarına cevap vermeyeyim diyorum ama adamı deli ediyorsun.Kürdüm demişsin kırmızıya almışım iftira diye yaygarayı basmışsın madem gocunacaktın neden yazdın bana ne neysen nesin ama sen kürdüm diye kendi ırkını öne çıkartmaya çalışınca benimde milliyetçilik damarım kabarır ama sana buna rağmen yine de bir serzenişte bulunmadım.Bana ne senin milliyetinden ama yazdığın yer değerli bir site o yüzden kimseyi rencide edecek yazıları yazma. Nası meryemle alakası yok hadi babasız doğduğunu yutturttular anasıda yoksa isa nasıl olmuş? Laf kalabalığı birisi yapmakta ama acaba kim? Kültürel ortamına gelince buda beni hiç ilgilendirmiyor biliyorsun okumak sadece cehaleti alır.Bence o yazını kontrol et ve bana musa ile isanın eğer ilme değer bir yerde kanıtları varsa sun ama HY belgelerinden olmasın gerçek ilmi makaleler.
  9. 33/56 Muhakkak ki Allah ve Melâikesi Peygambere hep salât ile tekrim ederler, ey o bütün iyman edenler! haydin ona teslimiyyetle salât-ü selâm getirin Burdaki ayete gelince tabiki zeynep olayıyla alakası yok ama halk çok tavır koyunca aynı suredeki bu ayette iniyor.Peygamberin anlattığı yüce varlık allah peygamberine dua ediyor melekleriyle birlikte hadi biz dua edersek allah kabul etsin diye ediyoruz peki allah kime dua etmekte bir üst mercimi var sence.
  10. Ya işte Himyata gördüğün gibi iftira dediğinin tamamı belgeli senin yazdıkların gibi değil sana dilersen daha birsürü belge bulurum bak yazılanların hepsinde yazanların isimleri mevcut hadis kiminse ismi var şimdi kim mat olmuş bi düşün bakalım.
  11. Sevgili arkadaşım ne kadar debelensenizde boş hiç araştırma yapmıyorsunuz dahası ben sizin kuran okuduğunuzada inanmıyorum çünki okumuş olsanız mutlaka birtakım şeyleri görmeniz gerekirdi.Her yazdığım yazının arkasındayım öyle boşada yazmam. Bakınız Buharinin hadisi 68- Bâb: Düğün Aşı Bir Haktır (Şerîatte. Sabittir) Abdurrahmân ibn Avf da: Peygamber (S) bana: "Velev ki bir koyunla olsun düğün aşı yap!" buyurdu, demiştir 97-.......İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik ® ha­ber verdi ki, kendisi Rasûlullah(S)'ın Medine'ye gelmesi zamanında on yaşında imiş. Dedi ki: — İşte o zaman annelerim benim Peygamber'in hizmetine devam etmeme muvafakat ederlerdi. Ben de Peygamber'e on sene hizmet et­tim. Peygamber vefat ettiği zaman ben yirmi yaşında bulunuyordum. Ben, indirildiği sırada Hicâb işini insanların en iyi bileni oldum. İn­dirilen hicâb emrinin ilki Rasûlullah'ın Zeyneb ibnetu Cahş'Ia evlen­mesi zamanında oldu. Peygamber (S), Zeyneb'e güvey oldu. Akabinde insanları düğün aşına da'vet etti. Gelenler yemekten yediler. Sonra çıktılar. Onlardan birkaç kişi Peygamber'in yanında kaldı da kalma­yı epey uzattılar. Peygamber onların çıkıp gitmeleri için dışarı çıktı, ben de O'nun beraberinde çıktım. Peygamber yürüdü, ben de yürü­düm. Nihayet Âişe'nin hücresinin eşiğine geldi. Sonra o insanların çıkıp gittiklerini zannetti de geri döndü. Ben de O'nunla beraber geri döndüm. Sonunda Zeyneb'in yanına girince bir de gördü ki, o kişi­ler yerlerinden kalkmayıp hâlâ oturmaktalar. Bunun üzerine Peygam­ber tekrar geri döndü, ben de O'nun beraberinde döndüm. Sonunda yine Âişe hücresinin eşiğine vardığında, o insanların çıkmış oldukla­rını düşündü. Geriye döndü, ben de beraberinde geriye döndüm. Bu sefer gördük ki, onlar çıkıp gitmişler. Peygamber benimle kendisi ara­sına perde çekti, hicâb emri de indirildi (ei-Ahzâb: 53) Buda Müslimden yine aynı olayla alakalı 87- (1428) Enes demiş ki : Ben Zeyneb'in düğün davetinde de bu­lundum. Resûlüllah (Salİallahii Aleyhi ve SellemJhalkı ekmek ve etle doyur­du. Beni cemâati çağırmak için gönderiyordu. Bu iş bitince Resûlüllah (SaHallahü Aleyhi ve Selle/n) kalktı. Ben de kendisini takib ettim. (Davetli­lerden) iki kişi muhabbete dalmış dışarı çıkmamışlardı. Kesûlüllah (Saliaüahü Aleyhi ve Sellem} kadınlarının yanına uğruyor, her birine selâm vererek : — «Selâm sîze! Nasılsın;z ey ehl-İ be/t?» diyor, onlar da: ----İyiyiz yâ Resûhtllah! Aileni nasıl buldun? di>e soruyorlardı. ReMiliillnn «İyi buldum!» diynrdu. Bu işi bitirdikten 'timcin. Ben de onunla beraber döndüm. Kapıya varıma baktı ki, o iki adam hâlâ ora­da... Muhabbete dalmışlar. Onun dön düğ, un u görüm e kalkıp çıktılar. Vallahi bu adamların çıktıklarını ona ten mi haber verdim yoksa bu hususta vahi mi indi bilmiyorum. Hâsılı PeygamVer (SaHallahü Aleyhi ve Salem) döndü. Ben de onunla beraber döndüm. Ayağını kapının eşiğine koyunca benimle kendisi arasına perde çekti. Allah Teâlâ da şu âyeti indirdi : Müslim hazretlerinden hadis 2- Bir Kadın Görüp de Onda Gözü Kalan Kimseyi Karısına veya Cariyesine Gelerek Onunla Cima Etmeye Teşvik Babı 9- (1403) Bize Amr b. AH rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûl'â'lâ rivâyct.ctti. (Dedi ki) : Bize Hişam b. Ebî Abdillâh, Ebu'z-Züfaeyr'den, o da Câbîrden naklen rivayet eyledi ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir kadın görmüş. Müteakiben zevcesi Zeyneb'e gelmiş. Zeyneb kendine ait bir deri oruyormuş. Resûlüllah (Saİiallakü Aleyhi've Sellem) he­men hacetini bitirmiş. Sonra Ashabının yanına çıkarak: «Şüphesiz kİ kadın şeytan suretinde gelir, şeylan suretinde gider. Bi­riniz bir kadın gördü mü hemen ailesine gelsin. Çünkü bu onun nefsinde olan şeyi giderir.» buyurmuşlar. (...) Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdüssanıed Abdilvâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Harb b. Ebi'l-Âliye rivayet eyIedi. (Dedi ki) : Bize Ebû'z-Zübeyr, Câbir b. AbdiUâh'dan naklen riva­yet etti ki, Peygamber (Sc.UalichU Aleyhi ve Setlenı) bir kadın görmüş. Râvi yukarda hadîsin mislini rivayet etmiş. Yalmz: «Zevcesi Zey-neb'e gelmiş. Zeyneb bir deri ovuyornıuş» demiş «Şeytan suretinde gider» cümlesini söylememiştir. 10- (...) Bana Selemetû'bnü Şebîbb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasan b. Â'yen rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'kıl, Ebû'z-Zübeyr'den naklen rivayet eyledi. (Demiş ki) : Câbir şunu söyledi : Ben Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'i: «Birinizin bir kadın hoşuna gider de gönlüne girerse, hemen kendi karısına giderek onunla cima' etsin. Çünkü bu nefsindeki şeyi giderir.» buyururken işittim. Ulemânın beyanına göre kadının şeytan suretinde gidip gelmesin­den murâd, nefsi fitneye davet etmesine işarettir. Çünkü Teâlâ hazret­leri erkeklerin nefislerinde kadınlara karşı bir meyi halk etmiştir. On­lara bakmaktan lezzet duyarlar. Binâenaleyh kadın erkeğe vesvese ve­rerek şerre davet eden bir mahlûk olduğu için şeytana benzetilmiştir. Menîe': Henüz tabaklanmaya konan deridir. Daha sonra «Efîk», da­ha sonra da «Edîm» nâmını alır. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin bir kadın görerek Hz. Zeyneb'e gelmesi ve onun cinsî münâsebette bulunması ashabına talîm ve irşad içindir. Dışarda bir ka­dın görerek onda gözü kalanların böyle yapmaları îcap eder. 3- Nikahı Müt'a ve Bu Nikahın Evvela Mubah Kılınıp Sonra Nesh Edilmesi Bilahere Tekrar Mubah Kılınıp Yine Nesh Edilmesi ve Haram Kılınmasının Kıyamet Gününe Kadar Devamını Beyan Babı 11- (1404) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr El-Hemdânî ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ile VeUF ve İbnû Bisr, İsmail'den, o da Kays'dan naklen rivayet ettiler. Kays şöyle demiş : Ben Abdullah'ı şunu söylerken işittim: «Kesûlüllah (Sül'allahü Aleyhi ve Sellem) iîe birlikte gaza ediyorduk. Kadınlarımız yoktu. Bu sebeble hayalarımızı çıkarsak mı ki dedik. Fakat Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) bizi bundan nehyetti. Sonra bize elbise mukabilinde muayyen bir zamaııa kadar bir kadınla ev­lenmemiz için ruhsat verdi. Bundan sonra Abdullah : «Ey îman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı şeylerin iyi, boş olanla­rım (kendinize) haram kılmayın. Hakka da tecavüz etmeyin. Çünkü Allah mütecavizleri sevmez.» [3] âyet-i kerîmesini okudu.» (...) Bize Osman bin Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Cerîr, İsmail b. Ebî Hâlid'den bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet etti. Ve : «Sonra bize şu âyeti okudu» dedi; «Abdullah okudu» demedi. 12- (...) Bİzc E!îû Bekir b. Ebû Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' İsmail'den bu isnâdla rivayetle bulundu. «Biz genç olduğumuz hal­deydik ve yâ Resûlaîlah! Hayalarımızı çıkaralım mı diye sorduk?» dedi. «Kaza ediyorduk demedi.» Bu hadîsi Buharı «Nikâh» ve «Tefsir» bahislerinde, Nesâî «Tefsir» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Görülüyor ki. ashâb-ı ldram'dan bâzıları şehvetlerini kırmak ve şeytanın vesvesesinden kurtulmak için hayalarını çıkarmak istemişler. Fakat Resûlüllah {Süllallahü Aleyhi ve Sellem) onları bundan nehi buyurmuştur. Çünkü bu iş Allah'ın halk ettiği şekli değiştirmek, neslin önünü kesmek ve canlıya eziyet gibi bir takım memnu' fiilleri tazammun etmektedir. Kesûiü Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunun yerine ashâb-ı kiram'ma müfa denilen bir nevi muvaffak nikâha ruhsat vermiştir. Hadîs-i şerifte : «Sonra bize elbise mukabilinde bir kadını bir müddet nikâh etmeye ruhsat verdi» cümlesinden murâd budur. Müt'a'nm mutlaka bir elbise mu­kabilinde olması şart değildir. İki tarafın razı olacakları.herhangi bir şey­le müt'a yapılır. Nikâh-ı müt'a : Temettü' lâfzîle yapılan muvakkat ni­kâhtır. Bunda şahit lâzım değildir. Hadisin râvisi Hz. Abdullah b. Mesud 'dur. Okuduğu âyet-i kerîme İbni Abbâs{RadiyaUahu ar.h)\n beyânına göre as­hâb-ı kir.am'dan üç kişi hakkında nazil olmuştur. Bu zevat kendi arala­rında : «Tenasül âletlerimizi keselim de dünya şehvetlerinden vaz geçe­lim. Biz de Râhibîerin yaptıkları gibi yeryüzünde .seyahat edelim.» diye konuştukları vakit nazil olmuştur. Resûîüllah (Salkillahü Aleyhi ve Sellem). bunu haber aldığı vakit kendilerini çağırtarak böyle bir şey konuşup ko­nuşmadıklarını sormuş; onlar da evet diyerek tasdik etmişlerdi. Bunun üzerine onlara : «Ama ben hem oruç tutarım, hem tutmam. Hem namaz kılarım, hem uyurum; kadınlarla da evİenİrİm. İmdi her kim benim sünnetimle amel ederse bendendir; kim benim sünnetimle amel etmezse o benden değildir.» I uyurdular. Bu hadîsin mislini İbni Merdevey h Hz. İbni Abbâs'dan rivayet etmiştir. Nevevî diyor ki ; «Babımız hadîsinde Hz. Abdullah b. Mes'ud'un İbni Abbâs (RadiyaUahüanh) gibi nikâhı müt'a'nm mubah olduğunu itikat ettiğine işaret vardır. Herhalde onlar bunun nesh edildiğini, duymamışlardır.» Kaadî Iyâz müt'a'nm mubah olduğuna dair ashâb-ı kiram'-dan bir cemaatın hadîs rivayet ettiklerini söyler. Nitekim babımızda gö­rülecek. Câbir b. Abdillah ile Selemetü'bnü Ekvâ', Sebratü'bnü Ma'bed ve îbni Abbâs (Radiyallahu anh) hadîslerinden de nikâhı müt'a'ya ruhsat verildiği anla­şılmaktadır. Yalnız bu hadîslerde evlerinde mukim olanlara müt'a'nm mubah kılındığına dair bir kayıt yoktur. Bilâkis müt'a için sefer ve ga­zalarda zaruret icabı ruhsat verildiği bildirilmektedir. Çünkü memleket sıcak, ashabın kadınlara karşı sabırları azdı. İbni Ömer (Radiyallahu anh) hadîsinde mût'anm muztar kalmak şartıyla îsîâm'm ilk devirlerinde bir ruhsat olmak üzere tecviz edildiği bildirilmektedir. Böyle bir rivayet İbni Abbâs (Radiyallahu anh) dan da nakledilmiştir. Mâziri : «Nikâhı mût'anm İslâm'ın ilk devirlerinde caiz olduğu sabittir. Sonra nesh edildiği dahi sahih hadîslerle sübüt bul­muş; ve haram olduğuna icmâ'ı ümmet inikaad eylemiştir. Bu hususta ehl-i bid'atdan bir taife müstesna olmak üzere muhalefet eden bulun­mamıştır. Ehl-i bid'at, mensuh hadîslerle istidlale teşebbüs etmişlerse de bu hadîslerde onlara bir delil yoktur.» demektedir. 15- Zeyneb Binti Cahş'ın Evlenmesi, Teserrür Âyetlerinin İnmesi ve Düğün Davetinin İsbatı Babı 89- (1428) Bize Muhammed b. Hatim b. Meyraun rivayet etti. (De­di ki) : Bize Behz rivayet etti. H. Bana Muhammed b. Kafi de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Efoû'n-Nadr Hâşim b. Kasım rivayet eyledi. Behz ile Hâşim ikisi birden demiş­ler ki : Bize Süleyman b. Muğira, Sabit'ten, o da Enes'den naklen riva­yet eyledi. Bu hadîs Behz'indir. (Demiş ki) : Zeyneb'in iddeti bitince Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) Zeyd'e : «Onu bana İste!» buyurmuş. Zeyd gitmiş. Zeyneb'e vardığında onu hamurunu mayalarken bulmuş. Zeyd şöyle demiş : Zeyneb'i görünce kalbimde büyüdü. Hattâ Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) kendisini is­tedi diye yüzüne bile bakamadım da ona sırtımı çevirdim. Ve ters dön­düm Sonra : — Yâ Zeynebî (Beni) Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) seni is­temeye gönderdi, dedim. Zeyneb : — Rabbimden emir almadıkça ben hir şey yapamam, diyerek kalktı namazgahına gitti ve Kur'ân indi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gelerek Zeyneb'in yanma izinsiz girdi. Vallahi öyle halimizi gördüm ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) güneş yükseldiği zaman bîze ekmek ve et yedirdi. Müteakiben halk dışarı çıktı. Yemekten sonra evde birkaç kişi kalmış konuşuyorlardı. Derken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de çıktı. Ben kendisini takib ettim. Kadınlarının hücrelerini dolaşarak on­lara selâm veriyor, onlar da kendisine : — Yâ Resûlallah! Aileni nasıl buldun? diye soruyorlardı. Bilmiyo­rum cemâatin evden çıktıklarını ben mi ona haber verdim; yoksa o mu bana haher verdi. Bunun üzerine giderek eve girdi. Ben de onunla be­raber girmek üzere gittim. Ama benimle kendi arasına perde çekti ve tesettür âyeti indi. Halka (bu âyetlerde) alabildiğine vaz edildi. İbni Râfi' kendi hadîsinde : «Allah hakkı söylemekten utanmaz» âyet-i kerîmesine kadar şu âyeti ziyade etti: «Peygamberin hanelerine girmeyin! Meğer ki size pişmesini bekle-mpmek şarHyle yemeğe kalmaya izin verilmiş ola.» 4072- Enes radiyallahu anh'dan: "Zeyneb'in iddeti bitince, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Zeyd'e şöyle dedi: «Haydi git ona benim kendini istediğimi bildir!» Zeyd dedi ki: «Gidip Zeyneb'e şöyle dedim: Müjde! Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem beni sa­na gönderdi, seninle evlenmek istiyor.» «Rabbim tarafından emrolunmadıkça böyle bir şey yapamam» dedi ve hemen mes­cidine gitti (ibadetine koyuldu). Sonra (hak­kında) âyet nazil oldu. Peygamber sallallahu aleyhi ve selleffl de gelip izinsiz onun yanma girdi." [Müslim ve Nesâî] 4075- Enes radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Hayber'e geldi; Allah kalenin fethini ona mü­yesser kılınca, kendisine Safıyye bint Hüyey bin Ahtab'ın güzelliğinden söz edildi. Kocası öldürülmüştü. Yeni evlenmişti. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, ganimetten bir pay olarak onu kendi nefsi için seçti. Onunla beraber yola koyuldu; Seddu'r-Revhâ'ya va­rınca onunla zifafa girdi. Sonra küçük bir yaygı içerisinde hurma ve keş karışımı bir ye­mek hazırlandı ve sonra bana: «Etrafındakileri çağır\» buyurdu. İşte bu yemek Safiyye için düğün yemeği oldu. Son­ra Medine'ye doğru hareket ettik. Onun için bineğinin terkisine bir örtü seriyordu. Deve­sinin yanında oturup dizini koyuyor, Safiyye de onun dizine basıp onun devesine öyle bi­niyordu."[15]
  12. ağa yine destan dökmüşsün ya ******* Bu ayetler peygamberin yaklaşık 56/58 yaş arasındayken gelen ayetler konunun önemini algılayamıyorsun veya işine gelmiyor.Ahzap suresi medine döneminin 5 inci yılı inmeye başlamış 9 uncu yılda tamamlanmıştır. 33/37 inene kadar evlatlık statüsü ile alakalı bişey yok dikkat et tam 18 sene hatta muhammed zeyd için zeydle ben birbirimizin varisleriyiz diyecek kadar ona ayrıcalık tanımıştır.Ama zeynep devreye girince evlatlığını harcamış ve tam üç ayet peş peşe gelmiştir 33/4,5,40 şimdi dersinki 4,5 önceden inmiş ama heryerinde olduğu gibi kuranın burasıda karışık bu üç ayet peşpeşe ayetlerdir.(yani muhammed bunları peşpeşe söylemiştir) umarım anlamışsındır ağam daha çok çalışman lazım. 33/36. Allah ve resulü bir iste hüküm verdiklerinde, inanmıs bir erkekle inanmıs bir kadının, islerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklıga batıp gitmis demektir. Eğer zeyd bu ayete rağmen eşini boşamışsa büyük cesaret diğer türlü zeyd sapıklığı seçmiş. 33/37. Hani sen Allah'ın nimetlendirdigi, senin de lütufta bulundugun kisiye "Esini yanında tut, Allah'tan kork!" diyordun ama, Allah'ın açıklayacagı bir seyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilisigini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları esleriyle iliskilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmistir. 33/38. Allah'ın kendisine farz kıldıgı seyde peygambere hiçbir vebal yoktur. Daha önce gelip geçmislerde de Allah'ın yolu-yöntemi buydu. Allah'ın emri, belirlenmis bir kaderdir/ölçüdür. Ayetlere bak ne ilginç değilmi peygamberin nikahını allah kıymış.EE kolay değil gelinini alacaksın nede olsa sonra diğer ayet devreye girer millet söylenmeye başlayınca. 33/40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası degildir; O, Allah'ın resulü ve nebilerin sonuncusudur. Allah herseyi geregince biliyor. İlginç valla peygamberin veremediği cevabı allah veriyor. 33/50. Ey Peygamber! Biz sana su hanımları helal kıldık: Mehirlerini verdigin eslerin, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunanlar, amcalarının, halalarının, dayılarının, teyzelerinin kızlarından seninle birlikte hicret edenler. Peygamber kendisiyle evlenmek istediginde, kendisini Peygamber'e hibe eden mümin bir kadını da öteki müminlere degil, yalnız sana özgü olmak üzere helal kıldık. Onlara esleri ve elleri altındakiler hakkında neler farz kıldıgımızı biz biliriz. Sana bir zorluk olmasın diyedir bu... AllahGafûr'dur, Rahîm'dir. Bak Allah burdada birsürü kadını helal kılıyor kadın mal ya ve bu kelam Allah kelamı diye karşımızda. 33/51. Onlardan diledigini geriye bırakırsın, diledigini yanına alırsın. Bir süre için uzaklastıgın hanımlarından diledigini yanına almanda bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanmasında, tasalanmalarında ve kendilerine verdiginle hepsinin hosnut olmasında bu daha uygun bir yoldur. Allah sizin kalplerinizde olanı bilir. Allah Alîm'dir, Halîm'dir. Yaş kemale erince genç kadınlarla birlikte olması için allah yine peygamberinin yardımına yetişmiş. 33/52. Bundan sonra sana artık baska kadınlar helal olmaz. Bunları, baska eslerle degistirmek de -onların güzellikleri hosuna gitse bile - helal olmaz. Elinin sahip olabilecekleri müstesna. Allah her sey üzerinde bir Rakîb'dir, her seyi gözetlemektedir. Yani artık başka kadın alamazsın ama kapı yine açık seferde sahip olabileciğin cariyeler olabilir. 53. Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe Peygamber'in evlerine girmeyin. Vaktini bekleyip durmaksızın çagırıldıgınızda girin, ancak yemegi yiyince hemen dagılın. Söze dalıp lafı koyulastırmayın. Çünkü böyle davranmanız Peygamber'i rahatsız eder. Fakat o size bir sey söylemekten utanır. Allah ise hakkı dile getirmekten çekinmez. Peygamber'in eslerinden bir sey istediginizde, onlardan perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur. Allah'ın resulüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra onun esleriyle nikâhlanmanız, size helal kılınmamıstır. Böyle bir sey Allah katında büyük bir vebaldir. Burdada peygamberin düğün yemeğinden (zeyneple evliliği) gitmeyen misafirler için allah yine yardıma yetişmiş ve cebrail aracılığı ile sepet havası çalınmakta.Bu arada ne olmaz ne olur peygamberin eşleri bir çılgınlık yapmasın diye perde arkası ve kocalarından sonra evlenmeye niyetli olmasınlar diye evlenme yasağı var. 33/56 Muhakkak ki Allah ve Melâikesi Peygambere hep salât ile tekrim ederler, ey o bütün iyman edenler! haydin ona teslimiyyetle salât-ü selâm getirin Bak Allah la melekleride peygambere salat etmekteler işin garibi allah en büyük kendisi olduğu halde acaba salat ile bir üstümü varki peygamber için ona dua etmekte.
  13. Paşam önce isanın musanın yaşadığını ispat et ondan sonra soyunu araştır şu an da tüm dünya bunları konuşmakta bak roma kayıtlarında vali pilatus mevcut ama ne isa ne onun çarmıha gerildiği meydan mevcut yine mısır kayıtlarında da musa yok sadece bu insanlar tevrat, incilde ve kuranda mevcut tevrat ve incilin sonradan yazıldığı belli ama içindeki bu bilgiler acaba kurana nasıl girmiş ağam kafayı çalıştır biraz ama senin işine gelmez bu bilgiler çünki o zaman marabalar ayaklanır,kadın yerini bulur,ağa nın köleleri cariyeleri isyan eder. Ayrıca yukardaki işaretli yerleri bir övünçmüş gibi yazmışsında yazık ya hala bu dönemde ağa,aşiret ondan sonra gel bu milleti uyanmaya çağır.Ben o 22 dede saymayı da mangalda kül bırakmadan atma olarak sayıyorum.
  14. Kardeş bi takım olayları algılayıp sebep sonuç ilişkisini kuramıyorsun herhalde. 1-) İsanın yaşayıp yaşamadığı belli değildir. 2-) Musanında yaşayıp yaşamadığı belli değildir. bu iki peygamberinde devirleri en çok bilinen devirlerdir ama kayıtlarda ne musanın yahudileri firavundan kaçırıp kızıl denizi yardığı nede isanın çarmıha gerildiği yer mekan mezarları vs.vs kısacası hiçbirşeyleri yoktur. 3-) Tevrat ı yahudi bilginler yazmıştır incilide hristiyanlar iznikte tüm dinleri inceleyip 4 tane olarak kaleme almışlardır. 4-) Kurandada incil ve tevrattan alıntılar varsa ..... gerisini sen tamamla.
  15. Ne oldu sevgili kardeşler kimse cevap yazmamış.Cevaplar gelsinki doğru bildiğimiz yanlışları görelim.
  16. Meryemi ne yapacağız ne yapabilirim hiç tabiki orda önemli olan o ismin oraya yanlış olarak girmesi ee allah yanlış yapamayacığına göre bu işin içinde bir iş olduğunu meydana çıkarma. Ben kuranı kendi kafama göre karalamıyorum zaten ona ihtiyacımda yok beni deli eden kitabını anlamayan birisinin bana dindersi vermesi ve yine kuran karşısında tükenmesi.Savunmak için çok çalışman lazım. Huysuzlandığım falan yok yakında zaten dünyada din diye bişey kalmayacak sende görürsün bende.
  17. Himyata bana cevap verirken kopyala yapıştır veya harun yahyadan yardım alacaksan hiç cevap verme işine kalkışma bana kendi düşüncelerinle yaz. -http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=article&aid=5526- yazdığın belge mesnetsiz bu iki sebebine gelince. 33/36. Allah ve resulü bir iste hüküm verdiklerinde, inanmıs bir erkekle inanmıs bir kadının, islerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklıga batıp gitmis demektir. 33/37. Hani sen Allah'ın nimetlendirdigi, senin de lütufta bulundugun kisiye "Esini yanında tut, Allah'tan kork!" diyordun ama, Allah'ın açıklayacagı bir seyi de içinde saklıyordun; insanlardan çekiniyordun. Oysaki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Zeyd o kadından ilisigini kesince onu sana nikâhladık ki, evlatlıkları esleriyle iliskilerini kestiklerinde, müminler için o kadınlarla evlenmede bir güçlük olmasın. Zaten Allah'ın emri yerine getirilmistir. Ben sana ayetle konuşuyorum ahzap 36 yı iyi okursan ve o ayete rağmen zeyd hanımını boşamıştır dersen bu düpedüz güneşi balçıkla sıvamaktır. Ama kitabınıza eline alıp okuma yerine başka kaynaklardan bilgilenme yoluna gittiğiniz için komik duruma düşüyorsunuz. Kırmızıyla işaretli bölgede zaten tüm gerçeği gözler önüne sermekte bilmem fazla söze gerek varmı.var dersen konunun devamınıda kurandan ayetlerle anlatırım.
  18. Himyata sen kendine peygamberin ibranilerce kullanılan ismini koymuşsun onu belirttim neden o kısmı silmişler anlamadım. Demişsinde Kuran Müslümanlığa göre Allah kelamı Allah şeriatı Allah yolu ve yasasıdır onda değişme bulunmaz demiş kuran sen Allahın sünnetini dar manada alıyorsunki oysaki kuranda yazanlarda allah sünneti ve değişmemesi gerekir şimdi bakalım zinaya verilen 80/100 sopayı uygulayabiliyormusun,Evlatlığının karısını boşatıp alabiliyormusun,kadına kurandaki mirası ve erkekten bir derece düşük olduğunu kabul ettirebiliyormusun ne olmuş sünnetullah güme gitmiş çünki o güme gitmese biz gideceğiz.Biraz aklınla yaz kafanı kim yıkıyor bilemem ama azıcık mantıklı düşün.
  19. Değil kardeşim yazdığın işin hikayesi sen bana 17 dede öncesini sayabilirmisin 17 yi bırak 4 dede öncesini bi say bakalım neden bukadar ***** palavra cevaplar yazmak gereğini duyuyorsunuz.Senin zihnin hakikatimi anlamış safsatayımı bence önce kendi zihnini ilime irfana aç sonra cevap yaz.Kafana göre tefsirle olmuyor bu işler
  20. Şehvet Olayında 2. Perde Tebenni Olayı Zeyd ibn Harise / Zeyneb binti Cahş / Muhammed-------------------------------------------------------------------------------- Cahiliye döneminde bir çocuğu evlat edinmek isteyen kişi bunu halkın önünde bildirerek yaptığı zaman, o çocuk, evlat edinen kişinin öz oğlu sayılır, evlat edenin ismini alır ve birbirlerine varis olurlardı. Bu olaya Tebenni denmektedir. Baba oğul arasındaki bütün hukuki işlemler, evlat edinen ile evlatlığı arasında da aynen geçerli olduğu gibi, evlat edinilen, evlat edenin kızını veya herhangi bir yakın akrabasını kendisini eş olarak alamaz, evlat edinende, kendi öz evladında olduğu gibi evlat edindiği kimsenin boşadığı veya dul eşiyle hiç bir şekilde evlenemezdi.. Tebenni konusu ayrıca bir hadiste de geçer.. Hz. Aişe radıyallahu anh anlatıyor: "Ebu Huzeyfe İbnu Utbe İbni Rebi'a İbni Abdi Şems radıyallahu anh -ki bu zat Bedir gazvesine katılmıştı- Sâlim'i evlat edinmiş ve kardeşinin kızı Hind Bintu'I-Velid İbni Utbe İbni Rebi'a ile evlendirmişti. Sâlim ise, ensardan bir kadının azadlısı idi: Nitekim, Resülullah aleyhissalâtu vesselam da Zeyd radıyallahu anh'ı evlat edinmişti. Cahiliye devrinde kim bir adamı evlat edinirse, halk bu adamı evlat edinen kimseye nisbet ederek çağırırdı. O, ayrıca yeni babasına varis de olurdu. Bu tatbikat Rab Teâla'nın şu kavl-i şerifleri nazil oluncaya kadar devam etti. (Meâlen): "Onları kendi babalarına nisbet edin. Allah katında doğru olanı budur. Eğer babalarının kim olduğunu biliyorsanız, zaten onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. (Ahzab 5) Buhari, Nikâh 15, Megazi 11; Nesâi, Nikâh 8, (6, 63-64); Ebu Dâvud, Nikah 10, (2061). Ahlaki değerler açısından bakıldığında bu olayda hernekadar bir sakınca görülmemekteyse de, Kuran'a göre Allah, evlatlık kurumunu kaldırmayı uygun görmüştür.. Özellikle, Peygamberin, evlatlığının karısı ile evlenmesi gündeme gelince, konu ile ilgili ayetler göndermeye başlayarak önce Tebenni olayını yasaklamış, daha sonrada Peygamberini evlatlığının boşadığı karısı ile bizzat kendisi evlendirmiştir ki, evlatlıklarının boşadıkları karıları ile evlenmek isteyen diğer Müslümanlara bu konuda bir güçlük olmasın... Bu yaklaşım sadece İslami düşünceye ait bir yorum değil, Ahzab 37. ayetin içeriğidir. Ahzab 37. ayetde konu edilen kişi, önceleri Hatice’nin kölesi durumunda, daha sonraları ise Muhammed’in evlatlığı olan, Zeyd ibn Harise’dir. Zeyd, 8 yaşlarında, Kayn Ibn Cisr oğulları tarafından annesinin yanından kaçırılarak Mekke’nin en büyük panayırı olan Ukaz çarşısında satılığa çıkarıldığında, Hatice’nin yakın akrabası Hakim ibn Hizam tarafından, Hatice için 400 dirhem karşılığında satın alınır.. Hatice, Muhammed ile evlendiğinde, Zeyd’i Muhammed’e hediye eder ve Muhammed’de Zeyd’i kendisine işlerinde yardımcı yapar. Aradan zaman geçer.. Bu süre içinde Zeyd yeni hayatına alışır. Köle olarak satılmasına rağmen, köle muammelesi görmemektedir.. Hatice gibi zengin bir kadının, ve Muhammed gibi saygınlığı olan bir kişinin yardımcısıdır ve hayatından mutludur.. Bir gün, oğlunun Muhammed’in yanında olduğunu öğrenen baba Harise, yanına kardeşi Kab’ı da alarak Mekke’ye gelir ve Muhammed’i bulur. Ukaz panayırında oğluna ödenen fidyeyi geri ödeyerek oğlunu geri almak istediğini söyler.. Muhammed, Zeyd’i çağırır. Zeyd, gelenlerin babası ve amcası olduğunu tasdik eder. Bunun üzerine Muhammed, Zeyd’e isterse kendisinin yanında kalabileceğini, isterse babası ile gidebileceğini söyler.. Zeyd, “Harise benim babamdır ama ben kimseyi sana tercih edemem, sen de benim babam yerinesin” der.. Zeyd’in bu konuşması üzerine, Muhammed, Zeyd’i Kabe’nin önünde orada bulunanların karşısında evlatlık olarak aldığını beyan eder ve ona kendi ismini verir.. Zeyd ibn Harise'nin soyadı değişerek Zeyd ibn Muhammed olur.. Bu durumdan Zeyd’in babası da hoşnut kalarak geri döner. Hikayenin buraya kadarki kısmı bütün tarihçiler tarafından aynı şekilde anlatılmış olmakla beraber, bundan sonraki kısımlar farklı anlatılar içerir..En güvenilir İslam tarihçisi olarak bilinen Taberi hikayeyi şu şekilde nakleder.. Tanrı elçisi günün birinde Zeyd’i aramak üzere onun evine gelir. Kapıda yünden örülmüş bir perde asılıdır. Peygamber kapının önündeyken rüzgar perdeyi kaldırır. O anda Zeyneb içerde çıplak olarak bulunmaktadır.. Tanrı elçisinin gözü ona ilişir, güzelliği hoşuna gider ve kalbinde iz bırakır.. Akşam olupda Zeyd eve gelince, Zeyneb ona Peygamberin geldiğini söyler.. Zeyd, “ Eve girmesini rica etmeli idin” der.. Zeyneb, “ Eve girmesini rica ettiysemde girmedi..” der.. Zeyd, “ Peki ayrılırken bir şey soylemedi mi ..” der.. Zeyneb, “Kalpleri değiştiren Tanrı kutludur dedi” der... Bu söz üzerine Zeyd, Muhammed’in Zeyneb’e aşık olduğunu ve onunla evlenmek isteyebileceğini düşünerek, onun yanına gider ve “Ey Tanrı elçisi, evime geldiğini söylediler, babam ve anam sana feda olsun, eve girmeliydin.. Zeyneb hoşuna gitmiş olabilir, eğer hoşuna gittiyse hemen boşarım” der... Muhammed, “Karın hakkında bir şüpheye mi düştün ? ” diye sorar.. Zeyd, “ Ey Tanrı elçisi, hiçbir hususta ondan şüphelenmedim ve ondan hayırdan başka bir şey görmedim” der.. Muhammed ona, daha sonra Ahzab Suresi 37. ayette de bahsi geçen “Eşini tut, Allah’dan kork” sözlerini sarfeder. Ancak herşeye rağmen Zeyd, ne düşündüyse Zeyneb’i boşar.. ( Zainab Bint Jahsh and her marriage with Muhammad: Annals of al-Tabari, 2:563 ) Bu olay, Mahmud Esad'ın, Tarih-i Din-i İslam kitabında da Kadı Beyzavi tefsirinden ve Taberi tarihinden alındığı şekli ile anlatılırsa da, Mahmud Esad olayı Taberi ve Kadı Beyzavi'nin anlattığı şekilde kabul etmez. Mahmud Es'ad- Tarih-i Din-i İslam ( Syf. 603 ) Zeyneb binti Cahş ile Evlenmesi Zeyneb'in babası, Huzeyme kabilesinden Cahş bin Rebab bin Ya'mer'dir. Anası, Rasul-ü Ekrem hazretlerinin halası Umeyne binti Abdülmuttalib'dir. Asıl ismi Berre idi. Rasul-ü Ekrem hazretleri Zeyneb ismini verdi. Künyesi Ümmül Hakem'dir. Evvelce Zeyd bin Harise'nin zevcesi idi. Onu Hazreti Peygamber evlendirmişti. O boşadıktan sonra Ümmehat-ı müminin sırasına girmiştir. Kadı Beyzavi tefsirinde ve Taberi tarihinde ve diğer siyer kitaplarında deniliyorki, Zeyneb bir sene kadar Zeyd ile hayatını devam ettirdikten sonra bir gün Resul-ü Ekrem hazretleri Zeyd'i görmek üzere evine geldi. Kapıyı açınca Zeyneb'i açık saçık bir halde gördü. Yüzünü çevirip Zeyneb'in nerede olduğunu sordu. Zeyneb dışarı gittiğini söyledi. Hazreti Peygamber Zeyneb'i her vakit görürse de, o halde görmediğinden pek makbul göründü. Tekrar bakmak istemişse de de bakmayıp, - Ey kalbleri ve gözleri çeviren Allah'ım senin şanın pek yücedir, diyerek geri döndü. Ancak, Taberi ve Beyzavi'nin anlatılarını kabul etmemekle beraber, 604. Sayfada yer alan Zeyneb ile ilgili ifadelerinde çelişkiye düşer. Zeyneb'den şöyle rivayet edilir: Rasul-ü Ekrem hazretlerinin beni görüp beğenmesinden sonra Zeyd benimle evlilik münasebetinde bulunmadı. Zeyneb'in bu ifadesi zaten Taberi'nin anlatımını tamamlamaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi, Cahiliye dönemi Arab geleneklerine göre, kişilerin, öz oğullarının boşadıkları karıları ile evlenmeleri mümkün olmadığı gibi, evlat edindiklerinin de öz oğulları durumuna gelmelerinden dolayı, aynı şekilde evlatlıklarının da boşadıkları karıları ile evlenmeleri mümkün değildir.. Ahzab 4 bu soruna çözüm getirir.. “Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmadığı gibi, zihar yaptığınız eşlerinizi de analarınız yerine tutmadı.. ve evlatlıklarınızıda öz oğullarınız olarak tanımadı..Bunlar sizin ağızlarınıza geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir.” ( Burada, evlatlık konumunun Allah tarafından kabul görmediği belirtilirken, neden bu konunun zihar konusu ile aynı ayette birleştirilerek, her ikisine birden yasak getirilmesi dikkat çekicidir.. Bilindiği gibi, cahiliye döneminde kişiler evlenirlerken, evlendikleri kadınlara bir mehir biçerlerdi. Bu mehir, onları boşadıkları taktirde kendilerine ödenmesi gereken para veya malın miktarını belirlemekteydi.. Bir kısım Araplar, karılarından mehir vermeden kurtulmak için, onları boşamaz ve kendilerine “sen artık bana anamın sırtı gibisin” diyerek her türlü karı koca ilişkisini keserlerdi..Buna "Zıhar" denirdi.. Bu durumda, kadın o erkeğin karısı olmaktan çıkar, onun anası yerine geçer ve adeta sadece ev işlerinde yardımcı bir kişi durumuna gelirdi. Ahzab 37 bu adeti ortadan kaldırarak zıhar konusunda doğru bir iş yapmış oluyor ancak, bir doğrunun yanına bir yanlışı yerleştirerek, o yanlışı, bir doğrunun altında saklar niteliktedir.. Ayrıca, burada bahsi geçen zıhar konusundan da anlaşıldığı gibi, kadını boşarken mehir vermenin, bir kısım İslami Düşüncenin iddia ettiği gibi İslam ile gelmiş bir kural olduğunu değil, Cahiliye döneminden kalma bir adet olduğunu göstermektedir..) Ahzab 4 ayetle birlikte, Zeyd, evlatlık durumundan çıkmıştır.. Ancak, Zeyd hala, Zeyd Ibn-i Muhammed’dir ve adınında değişmesi gerekmektedir.. Arkasından, Ahzab 5 gelir... “ Evlat edindiklerinizi, babalarına nispet ederek çağırın, Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu taktirde onları din kardeşleriniz ve gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin..” Zeyd bu şekilde tekrar Zeyd Ibn-i Harise olur.. Ve oğul olma durumundan çıktığı için, Muhammed’in Zeyneb’le evlenebilmesine mani onemli bir engel de ortadan kalkar.. Burada akla gelen bir soru da, neden her konuda Peygamberine karşı uyarıcı olan Tanrı’nın, Muhammed, Zeyd’i evlatlık alırken bu ayeti göndermediği ve aradan onca zaman geçtikten ve bu Zeyneb olayı meydana çıktıktan sonra, acele olarak evlatlıkların kabul edilmedikleri ile ilgili bir ayetin ortaya atıldığıdır.. Bu boşanmanın ardından, Muhammed kendisine Ahzab 37 ayetin geldiğini söyler.. “ Resulüm, hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye, “Eşini yanında tut, Allah’tan kork” diyordun. Allah’ın açığa vuracagı şeyi, insanlardan çekinerek içine gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, karıları ile ilişkilerini kestiklerinde müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir..” Bu şekilde Ahzab 37 de gelerek Muhammed’e göre Allah’ın emri yerine gelmiştir.. Bu ayet Kuran'da üzerinde en çok tartışılan ayetlerden biridir.. Burada İslami düşünce, ayette yer alan “Eşini yanında tut, Allah’tan kork” ifadesini, Taberi’nin hikayesinde anlattığı şekilde değilde, Zeyd’in, eski bir köle olmasından dolayı Zeyneb tarafından hakir görüldüğü için, kendisini Muhammed’e şikayet etmesi üzerine, Muhammed’in Zeyd’e karşılığı olarak yorumlar. Bu düşünce şekli tartışmalıdır çünkü, Zeyd yeri yurdu belli olmayan rastgele bir insan değildir. Babası Harise, Beni Kelb kabilesindendir, annesi ise Tay kabilesinden Suda’dır. Herşeyden önce, Zeyd’in durumundaki bir insanın Muhammed’e onun halasının kızını şikayet etme gibi bir cesaret göstermesi pek mümkün değildir.. Daha da önemlisi, Muhammed’in sözünden kesinlikle çıkmayan, onun bir dediğini iki etmeyen, ve onun için her an canını vermeye hazır olan Zeyd’in, kendisine, "eşini yanında tut, Allah’tan kork" demesine rağmen, Muhammed’i gene de dinlemeyerek, karısını, yani kendisi için her an ölmeye hazır kişinin halasının kızını boşamaya cesaret etmesinin ne derece akla yatkın olduğu da tartışmalıdır.. Herşeyden önce, evlatlığın karısı o mümin kişinin gelinidir. Gelin ise o kişiye baba diye hitap etmektedir.. Kim olursa olsun, böylesine bir davranışa Tanrı’nın onay verdiğini iddia etmek de oldukça düşündürücüdür.. Ahzab 37 ayetin gelmesiyle birlikte, Tanrı'dan, Peygamberin evlatlığının karısı ile evlenebileceğine dair onay çıkar.. Arkasından, Ahzab 40 ayet, Zeyd'in babası olmadığını bir defa daha vurgular.. 33/40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. Daha sonra Kuran’da İslami çevrelerin dışında bir çok tartışmaya sebeb olan Ahzab 50. ayet Peygambere hala kızını helal kılar.. 50. Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir. Genelde toplumumuzda da, benzer evliliklerin yapıldığını görmekle beraber dayı, amca, teyze, hala çocukları yarı kardeştir denir.. Ancak Ahzab 50. ayet kişinin kendisine yarı kardeş durumundaki hala kızını helal etmektedir... Bu ayetteki, “Allah’ın sana ganimet olarak verdiği cariyeleri” tanımına da ayrıca dikkat etmek gerekir.. Allah, gece baskınlarında ele geçirilen, zavallı masum savunmasız, kızları bir mal gibi görüyor ve onları ganimet olarak Muhammed’e veriyor ve de helal kılıyor.. ! Allah’ın kendi kullarını gene kendi kullarına ganimet olarak vermesi konusunda İslamcı zihniyetlerin hiçbir ahlaki kavrama sığmayan farklı düşünce ve yorumları ayrıca bir tartışma konusudur .. Şimdi bu hikaye ile ilgili olarak, İslami zihniyetlerin yaklaşımı, Zeyneb'in, Zeyd ile olan evliliğinin Muhammed’in zoru ile yapıldığı, Zeyd eski bir köle olduğu için, Zeyneb’in, Zeyd’i devamlı hakir gördüğü ve Zeyd’in de bundan son derece rahatsız olduğu ve bu nedenle hem Zeyd’in, hem Zeyneb’in birbirlerinden boşanmak isteğinde olduklarıdır.. Hernekadar İslam tarihçisi Taberi farklı bir anlatım sunmaktaysada hikayenin buraya kadar ki kısmı doğru olabilir.. Zeyd ile Zeyneb gerçekten geçinememiş olabilirler.. Ancak, bu yanlış evliliğin daha fazla sürmesini istemediği, veya bu geçimsizlik nedeni ile, Zeyd’in Zeyneb’i boşamasından dolayı, Zeyneb’in düştüğü sosyal çıkmazı telafi etmek amacı ile, Muhammed’in Zeyneb’i almış olduğuna inanmak veya olayı bu doğrultuda göstermeye çalışmak pek mantık çerçevesinde görünmemektedir.. Sonuç olarak, Zeyneb’le Zeyd her ne kadar geçinemiyorlar olsa da salt geçinememelerinden dolayı boşandıkları savı düşündürücüdür.. Taberi'nin, anlatımına göre Zeyd’in Muhammed’e karşı daha önceki konuşmaları, Zeyd’in bu evlilikten şikayet ettiği şeklinde değildir.. Eger öyle olsaydı, Peygamberini her konuda uyaran Tanrı'nın, Zeyd ile ilgili bu ayetleri en başından, Zeyneb ile Zeyd’in evlenmemeleri konusunda Muhammed’i, uyaracak şekilde gelmezmiydi.. ? Zeyd’in söylendiği gibi Zeyneb’den şikayetleri olsaydı, Muhammed Zeyneb’in kendisi ile konuşarak, Zeyd’e karşı yanlış davranışlarda bulunmamasını istemezmiydi..? Burada iki önemli nokta vardır.. Birincisi kişilerin evlatlıklarının oğul sayılması, dolayısı ile, boşadıkları karıları ile evlenmelerini yasaklayan Cahiliye dönemi Arab geleneği ki bu belli ahlak anlayışı içinde kalan bir toplum kuralıdır.. İkincisi, amca, hala, teyze, dayı, kızları ile olan evliliklerin kabilelere göre tartışmalı olduğudur. Zeyneb, hem Muhammed’in halasının kızı, hem de hicrette yanında olanlardandır.. Ahzab 50 ayet de, seninle hicret eden amca, dayı, hala, teyze kızları diyerek Zeyneb’i işaret etmemişmidir..? Bir an için peygamberin evlatlığının karısı ile olan evliliğini bir kenara bırakalım ve diğer müminlerin durumuna bakalım.. Herşeyden önce, çok daha önemli konular dururken, müminlerin evlatlıklarının boşadıkları karıları ile evlenebilmeleri için Tanrı'dan çıkacak onay nekadar önemli bir konudur ki, bu konu üzerine uzun uzun ayetler yazılmıştır..! Bir mümin, kendisine bir evlatlık almıştır.. Dolayısıyla evlatlığının karısı, o müminin gelinidir.. O gelin de, o evlatlıkla evli olduğu sürece, o kişiye baba olarak hitab etmektedir.. Gün gelir, evlatlık karısını boşar ve o mümin kendisine onca yıl baba diyen gelini ile evlenir, ve Tanrı, hangi ahlak anlayışına yakıştığı belli olmayan bu davranışa onay verir.. Bu da düşündürücüdür.. Son olarak bazı İslami kesimlerin ortaya attıkları diğer bir iddiada, Taberi'nin genelde İslam tarihçileri arasında en güvenilir olanı olarak bilinmekle beraber, bu hikayedeki anlatımı zamanla insanların kafasında, peygamberin evlatlığının karısına olan yaklaşımları ile ilgili, İslam peygamberini sorgulamaya yönelik düşüncelere yol açtığı için, Zeyd ve Zeyneb konusundaki hikayeyi kendi kafasından uydurmuş olduğu şeklindedir. Öncelikle Taberi, Kuran tefsirlerinin yanı sıra İslam literatüründeki en büyük tarihçi olarak bilinir.. Aynı şekilde, diğer Arap tarihçileri, Ibn’ul Arabi ve Vakıdi’de, bu olayı benzer şekilde anlatmışlardır. Ahzab 60 ve 61 nolu ayetlerin içeriklerindeki tehdit dolu ifadelerin de neye istinaden tehditkar oldukları da düşündürücüdür.. Zeyneb olanları yakın bir arkadaşına mı anlatmıştır da oradan da şehirde bir dedikodu başlamıştır, bu bilinmiyor.. Ancak bilinen bir şey varsa, o da Kuran Ahzab 60. Andolsun, iki yüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar (fuhuş düşüncesi taşıyanlar), şehirde kötü haber yayanlar (bu hallerinden) vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz (onlarla savaşmanı ve onları şehirden sürüp çıkarmanı sana emrederiz); sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler. Ahzab 60 ayetin dedikoducularla ilgili cezaların yeterli olmadığı düşünülmüş olsa gerek bir sonraki ayetle dedikodu yaptığı düşünülen kimselerin cezası ölüm olarak belirlenir.. 61. Hepsi de lânetlenmiş olarak nerede ele geçirilirlerse, yakalanır ve mutlaka öldürülürler. Aşağıdaki hadis te, Ahzab 60 ve 61 ayetlerin, ne maksatla yazıldığını açıkça ortaya koymaktadır.. 744 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) demiştir ki: "Eğer Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine inen vahiyden bir şey gizleseydi şu âyeti gizlerdi: "(Habibim) hatırla o zamanı ki; Allah'ın kendisine -İslâm'la- nimet verdiği ve senin de yine kendisine lütufta bulunduğun zâta sen: "Zevceni uhdende tut. Allah'tan kork" diyordun da Allah'ın açığa çıkarıcısı olduğu şeyi içinde gizliyor, insanların (dedikodusundan) korkuyordun. Halbuki Allah kendisinden korkmana daha lâyıktı. Şimdi madem ki Zeyd o kadından ilişiğini kesti, biz onu sana zevce yaptık. Tâ ki oğullukların, kendilerinden ilişkilerini kestikleri zevceler(ini almakta) mü'minler üzerine günah olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir" (Ahzâb, 37). Nitekim Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Zeyneb'le evlenince: "Oğlunun helâllığıyla evlendi" dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu meâldeki âyeti indirdi: "Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Fakat Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah herşeyi hakkiyle bilendir'' (Ahzâb, 40). Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Zeyd'i küçükken evlât edinmişti. Büyüyüp delikanlı oluncaya kadar yanında kaldı. Herkes onu Zeyd İbnu Muhammed diye çağırıyordu. Bu sebeple Cenab-ı Hakk şu meâldeki âyeti inzal buyurdu: "Onları babalarına nisbet ederek çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur. Eğer babalarının (kim olduğunu) bilmiyorsanız o halde (esâsen) dinde kardeşleriniz (olmakla beraber) dostlarınızdır da" (Ahzab, 5). Tirmizî, Tefsir, Ahzâb (3206); Müslim, İman 287, (177); Buhârî, Tevhid 22. Bu konuyla ilgili olarak İslami düşünce, buradaki ayetleri ve Peygamberin davranışlarını olabileceğinin hayli ötesinde bir iyimserlikle yorumlama ve açıklama çabası içindedir..Bu yaklaşımları ve konuyla ilgili çelişkileri sırayla belirleyecek olursak; 1- ''Zeyd eski bir köle olduğu için, Zeyneb’in kendisini hakir gördüğü ve bu nedenle geçinemediklerinden dolayı Zeyd’in Zeyneb’i boşadığı'' şeklindedir.. Bu görüşün doğruluğu şüphelidir. Zeyd aslında doğuştan bir köle değildir.. Kelb kabilesinden Harise’nin oğludur.. Annesi, Tay kabilesinden Suda’dır. Ayrıca, Muhammed tarafından da kendisine hiç bir zaman köle muammelesi yapılmamıştır. Muhammed’in işlerinde ona yardımcı olmuştur. Dolayısı ile Zeyneb’in, Zeyd’i bir köle gibi görerek onu hakir görmesi anlayışını getirmek ve boşanmalarına sebeb olarak göstermeye çalışmak ne derece doğrudur ? 2- Zeyd’in Peygamber’in kesinlikle sözünden dışarı çıkmadığı, onun için her an canını vermeye hazır olduğu bilinir.. Peygamber ise Zeyd’e, Taberi’nin hikayesinde anlatıldığı şekli ile “eşini tut, Allah’dan kork” demiştir.. Bu ifade aynı şekilde Ahzab 37. ayette de yer almaktadır.. Burada akla gelen ilk soru, Peygamber’in sözünden kesinlikle çıkmayan, hatta onun için canını vermeye hazır olan Zeyd’in, eğer gerçekten Peygamberin bu sözlerinde samimi olduğuna inanmışsa, hangi cüretle Peygamber’in halasının kızını boşamaya cesaret ettiğidir.. Muhammed’in, Zeyd’den açıkça karısını boşamasını isteyeceği beklenemiyeceğine göre, Zeyd’in, istiyorsan Zeyneb’i boşarım demesine karşın, Peygamber’in, karını tut demesi normaldir.. 3- Allah'ın Resulü, Zeyd'e, Allah'tan kork, eşini yanında tut, diyerek, Zeyd'in, Zeyneb'den ayrılmaması konusunda bir hüküm vermiştir.. Bu laf Ahzab 37 ayete de hüküm olarak geçmiştir ve Kuran'la sabittir.. Ancak, bir önceki ayete de tamamen ters düşmektedir. Ahzab 36 ayet, Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. Demektedir.. Yani burada verilen hükme göre Zeyd'in kendi başına hareket etmesi zaten söz konusu değildir.. Bu bir çelişki değilmidir..? Eğer gerçekten Zeyd, eşini yanında tut, sözündeki samimiyete inanmış olsaydı, bu hükme rağmen Zeyneb'i boşamaya yanaşabilirmiydi..? Aslında, Ahzab 36 ayetin, Zeyneb'i, Zeyd'e vermek istemeyen, Zeyneb'in babası, Cahş bin Rebab bin Yamer ile, annesi, aynı zamanda Muhammed'in halası, Umeyne binti Abdülmuttalib için yazıldığı söylenir. Bu durumda da, ayrı bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Daha sonra boşanmaya gidecek bir evliliğe Tanrı herhangi bir uyarıda bulunmadığı gibi rıza göstermekte ve dahası bu evliliğin olması için ayet göndermektedir. 4- Ahzab 37. ayette dikkati çeken ve İslami kesim tarafından farklı yorumlanmaya çalışılan bir diğer ifade de, “Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içine gizliyordun.” sözleridir.. İslami kesime göre bu ifade, Zeyneb’in boşandıktan sonra, toplum içinde zora düşen sosyal durumu ve ayrıca evlatlıkların boşadıkları karıları ile müminlerin evlenebileceklerini gösterebilmesi ile ilgilidir.. Salt bu nedenden dolayı Muhammed’e böyle bir ayetin geldiği iddia ediliyorsa, öncelikle Allah’ın bu ayeti gönderirken, Peygamberinin bu olaydan dolayı zan altında kalabileceğini bilmesi gerekmezmiydi..? Herkesçe bilinir ki, bu konu bugün İslam dünyasını en çok rahatsız eden konuların başında gelmektedir.. Bir an için Allah’ın gerçekten ayetler gönderdiğini kabul edelim, hiçbir tutarlı ve akılcı yaklaşımı olmayan ayetlerle, bu tartışmalara sebebiyet vermesi, herşeyi önceden bilen Allah için mümkünmüdür..? 5- Ahzab 37.Ayete geçmiş olan sözlerle ilgili bir başka soru da şudur..Eğer ki, “Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içine gizliyordun.” ifadesi, Muhammed'in, Zeyneb'e karşı duyduğu ve daha sonra nasıl olsa kendisi ile evliliğe dönüşeceğinden, herkes tarafından bilinmesi kaçınılmaz olan hislerin, halkına karşı önceden ayet içindeki açık bir bildirisi değilse, Muhammed, Allah'ın açığa vuracağı şeyi önceden nasıl biliyordu ve bu hüküm, mademki müminlerin lehine bir durumdu, kendisi bunu hangi gerekçe ile içine gizlemekteydi..? 6- Eğer herşeye rağmen, Zeyd, Peygamber gerçekten rıza göstermediği halde karısını boşamakta ısrar etmişse, bu olayda geçimsizliğin ötesinde başka nedenleri de aramak gerekebilir.. Ahzab 60 ve 61 ayetler dikkatlice okunarak göz önüne alınacak olursa, Muhammed’in Zeyneb’i zamansız ziyaretinin daha sonra aralarında cinsel bir yakınlaşma olduğu söylentilerine dönüşmesi de düşündürücüdür.. Konunun geçtiği diğer ayetlerin hemen arkasından gelen, Ahzab 61 de, bu konu hakkında konuşanların öldürüleceği açıkça belirtilmiştir.. 7- Gene İslami görüşe göre, Muhammed, aslında Zeyneb’e aşık olmamıştır çünkü Zeyneb, onun halası Ümeyne binti Abdulmuttalib’in kızıdır ve kendisinin evine Zeyneb, Zeyd ile evlenmeden önce bir çok kere girip çıkmıştır, isteseydi Zeyneb’i, Zeyd ile evlendireceğine kendisi onunla evlenirdi.. denir. Önce hikayede anlatıldığı şekli ile Zeyneb’i çıplak olarak görene kadar kalbinde kendisine karşı bir arzu oluşmadığı düşünülebilir. Ancak bundan daha önemli bir neden vardır ki o da Muhammed'in ilk ve kendinden 15 yaş büyük karısı Hatice’dir.. Hatice hayattayken Muhammed için bir başka kadının varlığının olabileceğini düşünmek mümkün değildir.. Nitekim, Muhammed'in Hatice ile 23 senelik evliliği sırasında, bir başka kadının varlığı hiç bir sekilde söz konusu olmamıştır ancak, Hatice’nin 619 yılında ölümünden hemen sonra Peygamberin hayatında üst üste gelen çok eşlilik dönemi başlamıştır.. Bu durumda Zeyneb'le Zeyd'den önce Muhammed'in kendisinin evlenebilmesi zaten olanaksızdır.. Ayrıca, bir varsayım olmakla birlikte, o zamana kadar geçerliliğini koruyan, dayı veya hala kızları ile olan evliliklere sıcak bakmayan cahiliye dönemi anlayışının da, Muhammed'in Zeyneb'e daha önce yaklaşamamış olduğunun bir göstergesi sayılabilir..Ahzab 50 ayet, Peygambere kuzenlerini helal kılmakta, Nisa 23 ayette de, kuzenler evlenilmeyecekler listesinde yer almamaktadır. 8- Gene denir ki, Zeyd, Zeyneb’i boşadıktan sonra, Muhammed, kendisi ile evlenmek zorunda kalmıştır, çünkü bu boşanmanın ardından Zeyneb’i kimse kendine eş olarak almak istememiştir. Bu durumdan dolayı Zeyneb ve ailesinin onurları zedelenmiştir.. Bunu tamir etmek de Muhammed’e düşmüştür.. Buna da inanmak oldukça zor.. Zeyneb bilindiği kadarı ile, zengin bir aileye mensup oldukça güzel bir kadındır. Ortada kalması için pek bir sebeb yoktur .. Kaldı ki Zeyd ile Zeyneb’in boşanmalarının ardından Zeyneb’in bir başka biri ile evlenmesi için ne kadar zaman beklenmiştir de bu süre zarfında Zeyneb evlenememiştir ve bunun kefaletini ödemek Muhammed’e düşmüştür..!? Bu varsayımlar maalesef, daha önce de Ayşe ile olan evliliğinde olduğu gibi, Muhammed'in zaaflarını örtmeye çalışan basit İslami düşünce oyunları olmaktan öteye gidememektedir.. Bilindiği gibi, aynı İslami zihniyet, Muhammed'in Ayşe'ye 6 yaşında nikah yapıp, 9 yaşında gerdeğe girmesini, Ayşe'nin bir hamiye muhtaç olmasına bağlamak ister.. Ancak, Ayşe'nin Ebu Bekir gibi zengin bir babası olduğu hernasılsa unutulur.. Hiçbir aklın, hiç bir mantığın, kabul edemeyeceği bu tür yaklaşımların sadece İslami düşüncelerden çıkması da bir o kadar düşündürücüdür.. 9- Ahzab 37. Ayet, evlatlıkları karıları ile ilişkilerini kestiklerinde müminlerin o kadınlarla evlenebilmeleri için, müminlere bir güçlük olmasın diye Allah'ın nikah kıydığını iddia etmektedir.. Bu ayeti daha sonraları Zeyneb, her defasında kendi nikahının Allah tarafından kıyıldığını öne sürerek peygamberin diğer eşlerine karşı bir üstünlük olarak kullanmıştır.. Bu konudaki hadis şu şekildedir.. 49- …. Bize İsa ibn Tahman tahdis edip şöyle dedi; Ben Enes ibn Malik ( R ) 'ten işittim, şöyle diyordu; Hicab ayeti ( el-Ahzab 53 ) Zeyneb bintu Cahş'ın evlenmesinde indi. Peygamber (S) o gün Zeyneb'in düğün yemeği olarak insanlara et ve ekmek yedirdi. Zeyneb de Peygamber'in diğer kadınlarına karşı övünüp iftihar ederdi ve ; - Şüphesiz Allah Taala beni Peygamber ile göklerde nikah etti. Çünkü, " Zevvecnakeha = Biz seni Zeyneb'le evlendirdik" Buyurdu derdi.. Sahih-i Buhari/ Kitabu't-Tevhit/7291-49 Kuran'a göre Allah göklerde paygamberine nikah kıymaktadır.. Böyle bir yaklaşıma ve kısır tasviri döngüler içinde Allah'ın nikah kıydığına inanmanın, hangi öğretinin şekillendirdiği kafa yapılarında görülebildiği malumdur. Böylesine bir olayda, salt Allah'ın ayetleridir sanrısı ile formatlanmış beyinlerin, konuları bir takım ulvi nedenlerle bağdaştırma çabası hangi mantıkla bağdaşabilir. ? 10- Zeyneb'in nikahı Allah tarafından kıyılmıştır.. O halde ona göre bir kutlama gerekmektedir..Bu nedenle Muhammed daha önce hiçbir karısına yapmadığı töreni Zeyneb'e yapmıştır. 3934 - Yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Zeyneb Bintu'l-Cahş'ın düğününde verdiği ziyafeti, diğer zevcelerinin hiç birinin düğününde vermemiştir. Bu düğünde bir koyun kesti." Buhari, Nikah 68, 69; Müslim, Nikah 87, (1428); Ebu Davud, Et'ime 2, (3743). Bir rivayette şöyle der: "(Zeyneb'in düğününe gelenlere doyarak sofrayı) terketmelerine kadar ekmek ve et yedirdi." Allah her nedense, Muhammed Zeyneb'i çıplak görene kadar müminlerin, evlatlıklarının boşadıkları karıları ile evlenebilmelerine olanak veren bir ayet göndermeyi düşünmemiştir. Bir müminin, kendisine baba diye hitap eden bir kızla evlenebilmesi için, Allah'ın, ayet indirdiğine inanmak, üstelik ona halasının kızını helal ettiğini kabul etmek, Allah'ın yüceliğine inanmakla ne derece doğru orantılıdır..? Herhalde bu soru, İslam çerçevesinde ahlaki değerlerini muhafaza eden, Peygamber Efendimiz ne yaptıysa muhakkak ulvi bir nedeni vardır, şeklindeki peşin hükümlü yaklaşımlardan hiçbir zaman vazgeçemeyen dini bütün Müslümanların cevap vermesi gereken soruların başında gelmektedir..
  21. ********** ********* ********* Gelelim yazdığın laf salatasına evet din afyondur demişim insanı kaderciliğe sevkeder herşey rabbimizden diyerek imtihanda olduğunuz düşüncesiyle ya sabır dersiniz.Tekrar yeniliyorum dünyadaki müslümanların görüntüsüne bir bak hoşuna gidecekmi? Gidiyor dersen zaten problem yok. Sadece gülüyorum.Müslümanların çoğunluğu yalancıdır ve bitmekte olan dinlerini,evsunlarını kurtarmak için olmadık yalanlar söylerler.Mesela patricia piccinini nin yaptığı balmumu heykelleri bile yok kızın annesi kuran okuyormuş kızda kuranı alıp atmış sonra yanmaya başlayıp şekil değiştirmiş gibi akıl mantık dışı masallarla süslerler.Linki aşşağıda dilersen bak. -http://www.patriciapiccinini.net/wearefamily/index.php?sec=ll&pg=01- Kurtuluş,çanakkale,kıbrıs savaşını evliyalarla kazandıklarını iddia ederler.Hz.Muhammedin yazdığı kuranda bile muhammedin olağanüstü gücü yokken ona olağanüstülük yakıştırır.Allah'ın ol deyince olduğunu kabul eder ama dünyayı neden dörtgünde kainatı iki günde toplam 6 günde oluşturduğunu açıklayamaz.Kuranda ilmi ayetler arar ama 81/1. Günes büzülüp dürüldügünde, 81/2. Yıldızlar ısıklarını yitirdiginde, 81/3. Daglar yürütüldügünde, 81/4. O bakmaya kıyılmayan develer kendi hallerine bırakıldıgında, 81/5. Vahsi hayvanlar bir araya toplandıgında, Bu ayette güneşin yufka ekmeği gibi (tepsi gibi düz) anlatılmasını görmez. 8/1. Sana harp ganimetlerini sorarlar. De ki: "Onlar Allah ve Resul içindir. O halde Allah'tan korkun ve aranızda barıs ve esenligi kurun. Ve eger müminler iseniz Allah'a ve O'nun Resulü'ne itaat edin!" 8/41. Dogru ile yanlısın ayrılıs günü, iki toplulugun karsılastıgı gün, kulumuza indirmis oldugumuza inanıyorsanız sunu bilin: Ganimet/kazanç olarak elde ettiginiz seylerin beste biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmısa aittir. Allah herseye kadirdir. Bu ayette mırıldanmalar başlayınca Allah ve resul un payının 5/1 e indirildiğini görmez.Sınırsız mal mülk veren,verebilen Allahın neden müslümanların ganimetle (gece baskınları,kervan soymalar vs.vs) geçinmesine izin verdiğini ve bu geçinmenin altındaki gerçeğin Allah kelamı değil kul kelamı olduğunu düşünmez. 59/6. Allah'ın onlardan resulüne aktardıgı ganimetlere gelince, siz onun için ne at bindiniz ne deve sürdünüz; ama Allah, resullerini diledigi kimselerin üzerine salar. Allah her seyi yapmakta sonsuz kudret sahibidir. 59/7. Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardıgı mal ve nimetler sunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler,yoksullar, yolda kalmıslar. Bu böyle düzenlenmistir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuskusuz,Allah'ın azabı çok siddetlidir. 59/8. Sözü edilen o mallar, göçmen yoksullar içindir. Onlar ki, yurtlarından çıkarılıp mallarından yoksun bırakılmıslardır; Allah'tan bir lütuf ve bir hosnutluk pesindedirler; Allah'a ve resulüne yardım ederler. Ýste onlardır, özü-sözü dogru olanlar. Haşr suresindeki garipliği görmez Yapılan herşeyi Allahtan bilir böyle bir surenin Allahtan gelmeyeceğini düşünemez. Böyle beklemekteysende çok beklersin diyip sözlerimi Mustafa Kemalle bitiriyorum. '' Kuran diyor ki: " Allah’ın kanununda asla bir değişme bulamazsın, Allah’ın kanununda kesinlikle bir sapma da bulamazsın." Kuran - Fatır/43. Atatürk diyor ki: Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişmesini inkar etmek olur.." Atatürk “Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler..” Atatürk''
  22. Mat.27: 15 Her Fısıh Bayramı'nda* vali, halkın istediği bir tutukluyu salıvermeyi adet edinmişti. Mat.27: 16 O günlerde Barabba adında ünlü bir tutuklu vardı. Mat.27: 17 Halk bir araya toplandığında, Pilatus onlara, "Sizin için kimi salıvermemi istersiniz, Barabba'yı mı, Mesih* denen İsa'yı mı?" diye sordu. Mat.27: 18 İsa'yı kıskançlıktan ötürü kendisine teslim ettiklerini biliyordu. Mat.27: 19 Pilatus yargı kürsüsünde otururken karısı ona, "O doğru adama dokunma. Dün gece rüyamda O'nun yüzünden çok sıkıntı çektim" diye haber gönderdi. Mat.27: 20 Başkâhinler ve ileri gelenler ise, Barabba'nın salıverilmesini ve İsa'nın öldürülmesini istesinler diye halkı kışkırttılar. Mat.27: 21 Vali onlara şunu sordu: "Sizin için hangisini salıvermemi istersiniz?" "Barabba'yı" dediler. Mat.27: 22 Pilatus, "Öyleyse Mesih denen İsa'yı ne yapayım?" diye sordu. Hep bir ağızdan, "Çarmıha gerilsin!" dediler. Mat.27: 23 Pilatus, "O ne kötülük yaptı ki?" diye sordu. Onlar ise daha yüksek sesle, "Çarmıha gerilsin!" diye bağrışıp durdular. Mat.27: 24 Pilatus, elinden bir şey gelmediğini, tersine, bir kargaşalığın başladığını görünce su aldı, kalabalığın önünde ellerini yıkayıp şöyle dedi: "Bu adamın kanından ben sorumlu değilim. Bu işe siz bakın!" Mat.27: 25 Bütün halk şu karşılığı verdi: "O'nun kanının sorumluluğu bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun!" Mat.27: 26 Bunun üzerine Pilatus onlar için Barabba'yı salıverdi. İsa'yı ise kamçılattıktan sonra çarmıha gerilmek üzere askerlere teslim etti. Buda incildeki konu ile alakalı bölüm.
  23. incil arastiricilari ve Ortadogu tarihi uzmanlarinin yilardir bitmeyen tartismasi, yeni ve ilginç bir görüsle farkli bir noktaya dogru yönleniyor: Kudüs'te çarmiha gerilen, "Nasirali Isa" degildi! isa çarmiha gerildi mi? Yillardan beri Yakindogu tarihçileriyle hiristiyanlik üzerine arastirma yapan ilahiyatçilar arasinda oldukça "temel" bir anlasmazliga bagli bir tartisma sürer gider. Bu tartismanin ana ekseni, dünyanin ilk iki büyük tektanrili dini olan yahudilik ve hiristiyanligin dogus ve gelisim sürecinin belirleyici kisi ve olaylaridir. Bilindigi gibi, Filistin, Kenan ve Sina bölgesinde geçen ve Kutsal Kitap için son derece belirleyici olan olaylarin, tarihi ve arkeolojik anlamda baska hiçbir tanigi yoktur. Yani, I.Ö 1400 dolaylarinda gerçeklestigi düsünülen "Exodus - Yahudilerin Misir'dan çikisi" ve bunu izleyen olaylar zinciri üzerine ne Misir'da elle tutulur bir belge bulunabilmistir, ne de Yakindogu'da. Yine buna bagli olarak, Misir'da Yeni Krallik döneminin baslangicinda yasamis Musa adli bir yahudi peygamberinin varligina iliskin de yegane bulgu, Tevrat'in sayfalaridir. Asagi yukari ayni durum, "Yeni Ahit" için de geçerlidir: görece çok daha yakin bir tarih olan 1. yüzyila iliskin onca tarihi belge arasinda, Nasira'da (Nazareth) Isa adli bir yahudi peygamberinin yasadigi ve 34 yili dolaylarinda çarmiha gerildigi yolunda en küçük bir belge bile elde edilememistir. Bugün dünya üzerinde 3 milyara yakin insanin inandigi iki büyük dinin Kutsal Kitabi'ni dogrulayacak verilerin azligi, ilginç olmanin da ilerisinde, "garip" bir durum sayilabilir. Oysa Misir tarihinin en iyi bilinen bölümü, Yeni Krallik, özellikle de 17. Hanedan ve sonrasidir. Bir yigin belge, papirüs, mektup ve resmi metin yardimiyla kronolojisi çok büyük oranda kesinlestirilen böylesi bir dönemde, binlerce insanin Firavun'un arzusu hilafina ülkeyi terketmesi ve onlari yok etmek üzere artlarina düsen askerlerin Kizildeniz'de bogulmalarina iliskin bir tek satir bile destekleyici veriye ulasilamamis olmasi, sasirticidir. Bu denli büyük ve önemli bir göç hareketi, dahasi, din temelli bir siyasi isyan, nasil olur da Misir'da lehte ya da aleyhte hiçbir yanki bulmaz? Bu nokta üzerine giden tarihçiler, Yahudilerin Misir'dan çikisi diye bir olayin hiçbir zaman yasanmadigini, çünkü bu ulusun Misir'da kalici bir yerlesime gitmedikleri, baslangiçtan beri Kenan ülkesi dolayinda yasayan göçebe çobanlar olduklari ve firsatini bulduklari anda da bu ülkeyi ele geçirerek Yahudi Kralligi'ni kurduklarini vurgulamaktadirlar. Buna karsi ilahiyatçilar, Misir belgelerinde Hapiru ya da Apiru adiyla anilan Yakindogulu göçebe isçilerin aslinda Ibraniler oldugunu ve Ibrani anlamina gelen "Hebrew" sözcügünün Hapiru'dan türedigini savunurlar. Ancak, Misir'da statü sahibi biriyken Hapirularin basina geçip onlari "Vaat edilen topraklar"a götüren Musa adli bir lider üzerine onlar da hiçbir bulgu ileri sürememektedirler. Orta yolcu bir görüs, Misir'da I.Ö 1650 dolayinda yasanan "Hiksos" istilasi sirasinda Yakindogu'dan bu ülkeye gelen insanlarin arasinda Yahudilerin agirlikta oldugunu, yüz elli yil sonra Hiksos devri bitip yönetim Teb prenslerinin eline geçtiginde "magdur ve istenmeyen" duruma düsen Yahudilerin Kenan'a geri döndüklerini ileri sürmektedir ama Musa'nin varligini ve Exodus'u dogrulayacak veri hala eksiktir. Ayni durum, Tevrat'in ilk bölümü olan "Genesis - Yaratilis" sayfalarinda daha farkli bir biçimde belirir: Bu ilk tektanrili dinin kutsal kitabinda anlatilan olaylarin (insanin yaratilisi, cennetten çikis, Büyük Tufan) hiçbirinin özgün olmayip en az iki bin yil daha eski olan Sümer mitlerinden alindigi, geçen yüzyilda yapilan arkeolojik çalismalar sirasinda net olarak ortaya çikmistir. Yahudilerin 2000 yil önceki tarihlerine, yani hiristiyanligin baslangicina iliskin veriler ve Incil (Yeni Ahit) bölümleri de ayni destek eksigiyle karsi karsiyadir. Birinci yüzyilin hemen basinda Yahudi Kralligi'nin durumu ve Kral Herod'a iliskin yeterli bilgi vardir. Israil'deki yahudilerin bir "Mesih" arayisinda olduklari da bilinmekte ve hatta radikal dini akimlarin Roma isbirlikçisi olarak gördükleri kralliga sirt çevirdikleri, isyan denemelerine giristikleri de bilinmektedir. Ayni sekilde, bölgede Roma Imparatorlugu'nun valisi olarak Pontius Pilatus'un yetkili oldugu da belli belgelerde ortaya çikmaktadir. Ama birinci yüzyilin büyük Yahudi ve Romali tarihçilerinin hiçbirinin yazdigi belgelerde, "Nasirali Isa" adiyla bilinen birinin ülkei boydan boya dolasip vaazlar verdigi ve insanlari pesine takarak imparatorluk için bir tehlike olusturduguna iliskin tek satir yoktur. Dahasi, Isa diye birinin yasadigina iliskin tek belge, Incil'dir. Vali Pilatus'un isyankar bir yahudiyi Kudüs'te çarmiha gerilmeye nahkum ettigi yolunda bir tek Roma belgesinin bulunmamasini da bu veri eksikliklerine ekleyebiliriz. 1945 ve 1947 yillarinda Misir ve Israil'de elde edilen iki büyük arkeolojik bulgu, belki de yillardan beri aranan, Tevrat ve Incil'i dogrulayacak belgelere erisilmis olabilecegi yolunda büyük heyecan yaratti. Bunlardan birincisi, 1945'te Misir'da Nag Hammadi bölgesinde bulunan çok eski dini papirüsler; ikincisi de 1947'de Israil'de, Ölü Deniz yakinindaki magaralarda bulunan ve "Ölü Deniz Yazitlari" olarak bilinen belgelerdi. Ne var ki, her iki büyük bulgu da ortodoks dini tezleri dogrulamak bir yana, onlarin yüzyillarca gözlerden uzak tutmaya çalistigi seyleri ortaya çikarmislardi: Nag Hammadi belgeleri, hiristiyanligin kabulünden sonra israrla ve sistematik biçimde Kilise tarafindan sindirilen ve susturulan "Gnostik"lerin dini-felsefi belgelerini içeriyordu, "Ölü Deniz Yazitlari"ysa Yahudi din adamlari tarafindan yüzyillar boyu iz kalmamacasina silinip atilmaya çalisilan "Enoch'un Kitabi" basta olmak üzere binyillar öncesinin "yasak yayinlari"ni içermekteydi. Her iki bulgu, arastirmacilari ve tarihçileri yeni noktalara götürmekte yardimci oldu. Nag Hammadi ve Ölü Deniz Yazitlari, egemen ortodoks dini çevrelerin yok etmek istedikleri belgeleri ve bu belgeleri saklayan marjinal dini-felsefi insan gruplarini bilim adamlarinin dikkatlerine sunuyordu: Bilgiye ve somut akla deger verdikleri için mitleri sorgulayan, Isa'nin "Tanri'nin Oglu" degil bir "insan" oldugunu ve çarmihta ölmedigini, dolayisiyla bedensel dirilisin de "masal" oldugunu savunan Gnostikler; birinci yüzyil baslarinda Bethlehem ve Kudüs dolaylarinda yasamis bir "Mesih kültü"nün yasaticilari olan Nasoriler ve yine Israil'de inzivaya çekilen radikal bir dini grup olan Esseneler. Bugün tarihçiler, bu son iki grubun, yani Nasoriler ve Essenelerin, hiristiyanligin ilk esinlerini olusturduklarini ama Roma'nin hiristiyanligi kabulünü izleyen süreçte Imparator Konstantin'in (kendisi bir pagan kült olan "Sol Invictus" dinine son nefesine kadar bagli olmakla birlikte) degisik Yakindogu mitlerinden sentez olusturup "Imparatorluk Dini"ni yaratmak üzere bir din adamlari konseyini bir araya getirdigini düsünüyorlar. Dogu'yu Imparatorlugun ana ekseni yapmak isteyen Konstantin, böylece bölge halklarini "resmi din" ile pasifize etmeyi amaçliyor ve siyasi otoritenin ilgilenmedigi bütün alanlarda "Kilise"yi yetkili ilan ediyor. Seçilen din adamlari konseyi Iznik'te toplaniyor ve Mithra Kültü'nden Misir'in Isis - Osiris mitlerine dek bütün bilinen kaynaklari elden geçirip "resmi" dini formüle ediyorlar. Dini yetki Kilise'nin ellerine teslim edildigi için, bu dini ilkeleri sorgulayan ya da itiraz eden bütün yerel gruplar birer birer sindiriliyor, yok ediliyor. "Hareketin" asil sahibi Nasori ve Essene mezhepleri ve dogmalari sorgulayan Gnostikler basta olmak üzere, muhalifler silinip gidiyor ortadan. Iki Ingiliz Mason, Christopher Knight ve Robert Lomas, Masonlugun tarihini arastirdiklari sansasyonel "Hiram Key" adli kitap için arastirmalarini yürütürken, belki de hiristiyanligin tarihinin yeniden yazilmasini gerektirecek denli siradisi sonuçlara ulastilar Binyıllardır saklanan sır. Bugün ortodoks dini çevreler (hem hiristiyan hem de yahudiler) bu yorumlara siddetli tepki gösteriyorlar. Ama arastirmacilar da, açilan yeni yoldan yürümekte kararlilar. Bundan dört yila yakin bir süre önce yayimlanan "Hiram Key" adli kitabin yazarlari Christopher Knight ve Robert Lomas da bu arastiricilarin en sansasyonellerinden. Her ikisi de Mason olan bu iki Ingiliz, bütün tepkilere ragmen 6 yil boyunca Masonlugun bilinmeyen tarihini incelediler, sorguladilar ve sonunda kendilerinin bile ummadiklari noktalara vardilar: Hiristiyanligin tarihi, belki de yeniden yazilmaliydi! Iki genç adamin arastirmasinin en sürpriz yani, Isa ile ilgili ilk kez "elle tutulur" açiklamalar ortaya koymasi ama bunlarin yine ortodoks dinin iddialariyla 180 derece çelisik olmasiydi. Isa'nin "memleketi" olarak bilinen Nasira'ya iliskin bir bilmeceye takildi ilkin Knight ve Lomas. Incil, "Ona herkes Nasirali Isa diyecek" diyordu ama, bütün tarihi bulgular sözü edilen tarihlerde Nasira kentinin varolmadigini gösteriyordu. Iki arastirmaci, Israil'de uzun süre dolastilar, belgeleri incelediler ve sonunda aradiklarini hem Nag Hammadi yazitlarinda hem de orijinal metinlerde buldular. Nasira (Nazareth) Isa zamaninda ortada yoktu ama, "Nasirali" nitelemesi de bir dil ve çeviri hatasindan ileri geliyordu: Dogru sözcük, "Masorean", yani "Nasorili"ydi. Sina dolaylarinda yerel dilde Nasori "balik sürüleri" anlamina geliyordu ve sasirtici biçimde ayni sözcük ayni lehçede "Isa'ya inananlar"i da niteliyordu! Arastirmalarini ilerleten iki yazar, Nag Hammadi yazitlari ve bölgede rastlanan esk kabartmalar dahil, hiristiyanlarin kullandigi "birbirini kesen iki yay" biçimindeki amblemin net bir biçimde "balik" seklini simgeledigini farkettiler. Bu, hiristiyan kültüründeki "balikçilik" mitine de uygun düsüyor ve Aziz Peter'in balikçi olmasini, Isa'nin aglari baliklarla doldurmasi mitlerini de açikliyordu. Son noktada "Nasirali Isa" nitelemesi, bir baska okunusla beliriverdi: "Balikçilar grubunun Isa'si" ! Nasorilere iliskin bu yorumlari, söz konusu grubun Esseneler ile de iç içe yasadigini, dahasi, belki de bu ikisinin ayni insanlardan söz ettigini ortaya çikaran bulgular izledi. Roma imparatorlugu bütün Yakindogu'ya egemen olurken, dinlerinin ve binlerce yildir saklanan eski bilgilerinin elden gidecegini düsünen bir grup yahudi sehirlerden uzakta inzivaya çekilmis ve magaralarda dervis hayati yasamaya baslamisti. Bunlar, insanin dogumdan itibaren "kirlilige" yatkin oldugunu düsünüyorlar ve sürekli su ile yikanmayi gerekli görüyorlardi: "Vaftiz"in izleriydi bunlar! Içlerinden bazilari Kudüs ve dolaylarinda insanlarin arasinda dolasip onlari "dogru yola çagirma" islevini üstlendikleri anlasiliyordu ki, bunlardan biri "Nasorilerin Isa"si, digeri de "Vaftizci Yahya" olmaliydi. Sonra Knight ve Lomas, Isa'nin adi üzerinde durdular: Incil yunanca yazilmisti ve bu nedenle "Jesus" adi Yunan dilindeydi. Bu ismin Yahudi dilindeki karsiligi çok büyük bir olasilikla "Joshua" olmaliydi aslinda. "Joshua", Tevrat'taki kurtarici "Mesih" imgesine yakin kisiliklerden biriydi. Diger yandan Isa'nin "soyadi" haline gelen "Mesih" yani "Christ" sözcügünün de bir özel isim olmayip, Yahudi dinindeki "beklentiyle" iliskili oldugunu vurguladilar Knight ve Lomas. Yahudiler, Tevrat'ta yazili olan, kendilerini bagimsizliga götürecek bir Mesih'i bekliyorlardi ama bekledikleri kisi "Tanri'nin Oglu" ya da bizzat "Tanri" nitelemesiyle gelecek ve "dünyayi kurtaracak" biri degil, etten kemikten biriydi: Yahudilerin Krali unvaniyla, Davut'un mirasini üstlenecek ve Yahudileri Roma zulmünden kurtarip bagimsizligini saglayacak güçlü, savasçi bir Mesih bekliyordu onlar. Bu durumda, isimde bir gariplik vardi sanki. Iki yazar, arastirmayi Isa'nin yakalanip yargilanmasina ve çarmiha gerilmesine dek götürdüler. 4. yüzyildan beri yüzlerce inanmis insan Yahudi topraklarini karis karis aramis ama ne mahkeme tutanaklarina ne de ünlü çarmiha gerilme isleminin yapildigi meydana ya da mezara ulasabilmisti. Bir referans noktasi arayan Knight ve Lomas, yargilama ve çarmiha gerilme bölümüne iliskin Incil'deki hikayede, kimsenin o güne dek dikkat etmedigi bir "anormalligi" farkettiler birden: Efsaneye göre Vali Pilatus, Isa ile birlikte idama mahkum edilen Barabba adinda bir suçluyu halkin önüne çikarmis ve adet geregini birinin affedilecegini söyleyip halktan seçim yapmasini istemisti. Çogunlugunu yahudilerin olusturdugu halk da söz birligi içinde "Barabba'ı affet, Isa'yi as" yanitini vermisti valiye. Iki yazar, bu Barabba'nın bir ikinci isminin daha oldugunu fark ettiler: Matta Incili'nin 27:16 ayetinde bu adamin adi, bir kez geçiyordu: Isa Barabba! Isler bambaska bir noktaya yönelmeye basladi Knight ve Lomas için: Demek o gün, inanisa göre, idama mahkum edilen iki Isa vardi! Bunlardan biri, "Yahudilerin Krali" iddiasiyla ortaya çikmis ve bu unvan alayci biçimde basinin üzerine yazilarak çarmiha gerilmisti. Digeriyse, Isa Barabba idi ve Vali Pilatus tarafindan affedilmisti. Iki yazar, bir adim daha ileri gittiler ve o günün diline iliskin verilerden yararlanarak, bu kökeni hiç bilinmeyen Barabba adini çözümlediler: "Bar", dönemin dilinde "Oglu" anlamina geliyordu. "Abba" ise "Baba" demekti. Iki sözcük birlesip tamlama haline geldiginde "Babasinin Oglu" çikiyordu ortaya ama bu tamlamanin özel anlami, "Tanri'nin Oglu"ydu! Yani Barabba bir isim falan degil, bir unvandi ve Isa Barabba harfi harfine "Tanri'nin Oglu Isa" demekti! Demek ki, o gün Kudüs'te "Tanri'nin Oglu Isa" adiyla bilinen biri, olasilikla basini derde sokmus bir din adami ya da vaiz Vali Pilatus tarafindan affedilmis, daha tehlikeli görülen, çünkü "Yahudilerin Krali" unvanina sahip oldugu söylenen, halk arasinda "beklenen Mesih" olabilecegi inançlari yayilan bir baska Isa da çarmiha gerilerek idam edilmisti! Simdi, bunlarin hangisi hiristiyanlarin Isa'siydi sorusuna yanit bulmak kaliyordu ve [size=3]Knight ile Lomas'a göre yanit açikti: Affedilen ve serbest kalan, "Tanri'nin Oglu" unvanli dervis! Iddia, hemen farkedeceginiz gibi "saglam" bilimsel dayanaklara sahip degil ve yine dini belgelerden yararlaniyor. Ama çözümleme ve varsayimin geçerli olma olasiligi hiç de düsük degil. Bu varsayim, iki yazari söyle bir noktaya da yönlendiriyor: Isa, affedildi ve bir Nasorili olarak, Essenelerin arasina geri döndü. Birinci yüzyilin ortalari boyunca, diger yoldaslariyla birlikte mezhep inanislarini yaymaya çalisti, bunda bir ölçüde basarili da oldu. Ne var ki Roma Imparatorlugu ani bir strateji degisikligiyle yeni dini alip "resmi din" haline getirince ve onu istedigi gibi yogurup muhalifleri de ezince, Essene ve Nasorilerin sahip olduklari tek sey, inançlari ve bilgileri de ellerinden alindi. Roma'nin kurdugu Kilise de yüzyillar boyunca yapay bir hiristiyanligi Bati dünyasina egemen kildi, muhalifleri yok etti. Iki yazar, "Hiram Key" kitabinda Isa'nin döneminde yazilan ve bilinmeyen geçmise isik tutacak belgelerin Isa ve yoldaslarinca Kudüs'te bir yerlere saklandigini; 1000 yila yakin bir süre sonra, Haçli Seferleri sirasinda bölgeye gelen Templar Sövalyeleri'nin israrla bu belgeleri arayip bulduklarini; ele geçen yazitlarin sövalyelerce Iskoçya'daki bir satonun içine gizlendigini de iddia ediyorlar. Buna göre, eger Iskoçya'daki Rosslyn Satosu iyice aranirsa, bilmedigimiz daha pek çok seyi içeren büyük bir gizem ortaya çikacak. Bu, Essenelere de atalarindan kalan, olasilikla I.Ö 3. binyila, hatta daha gerilere giden bir gizem belki de.
  24. 1-) Evrim hakkında ne biliyorsunuz yazdıklarınızdan anladığım kadarı ile bilginiz yok.Gerçek bilgilere ulaşmak istersen imzamdaki linkleri incele. 2-) HY denen ******* inanıyorsan kafanı kuma sokanlardansan okumayabilirsinde.
  25. Himyata bana islam düşmanı demişsinde yanlış değerlendirme yapmışsın ben sadece islama değil tüm dinlere düşmanım bu dinler ve bunları yaymaya çalışan kişiler Allahtan vahy aldıklarını söyleyerek tüm insanları kandırmışlardır ama sizler kafanızı kuma soktuğunuz için ve dahası Kurandaki ve diğer kitaplardaki bilgilerin allahtan geldiğine kendinizi şartlandırdığınız için bunları görmezsiniz.Dinler efsundur beyninizi uyuşturur ve kaderciliğe sevkeder aklın çalışmasına mani olur öyle olmasa idi 6.000.000 yahudi 1.500.000.000 müslümana kan kusturtmazdı.Allahtan bahsedersiniz ama her türlü melanet sizi bulur ozaman allah sizi cezalandırmaktamı cennette bal akan süt akan şarap akan ırmaklarla tomurcuk memeli hurileri beklersiniz.Bu zamanda hala böyle masallara nasıl inanmaktasınız uyanın artık dinlerin hepsi ortadoğu ve yakın civarında çıkmış peygamberlerin hepsi akraba dahası kutsal kitap sadece sami ırkına gelmiş araplarla yahudiler aynı ırk amcaoğulları biraz düşünde öyle yaz.

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.