Yaşamın ufuk çizgisindeyim
Ölümle dirimin birleştiği
Bir kör noktada...
Uzun ve bir o kadar da acı
Bir Ömrün önsözünü bitirdim
Aklımdan yüreğime köprüler çatarak
Yıllar boyunca
Tufanlar çağında doğdum
Taş taş üstünde bulmamayı bağışladılar bana
Ölümü ve acı çekmeyi,
Gömülmeyi boğuk
Ve dipsiz uçurumlara.
Duasız namazlara durdum
Günde beş vakit, yumruğumu sıkarak
Ben ki, çağdaş dinlerin
Sadık bir kuluydum
Kahve masalarına haritalar çizerek
Kurtarılmış bölgelerin üstünde dingin
Cennetlere girmeyi beklerken
Mezar taşlarında adımı buldum.
Paltomun yakasını ısırarak
Marşlar söyledim ağlamamak için
Gecenin karanlığında, dünya aydınlansın diye
Göğe ağan ateşler yaktım
Ve hiç kimsenin öldürülmeyeceği
Bir dünyanın tarihine
İnsanları öldürerek başladım.
Yaşamın ufuk çizgisindeyim...
Yağmurlar yağıyor şimdi
Kime yağıyor bilmem?
Sorular sorular sorular soruluyor
Ama yok bir yanıt veren.
O zaman deniz ve gökyüzü birleşiyor birden.
Öpüşüyor yaşam ve ölüm.
Dünyada o iki kere ikilerin
her zaman dört etmediğini gördüm
Denizin bir derinliği olduğunu, maviden öte
Her taşın altında kımıl kımıl
Bir gerçeğin durduğunu...
Ve ne zaman tarihe yaslanmaya kalktıysam
Doğa yalanladı beni
Ufkun ardını gösterdi.
Tufanlar çağında doğdum
Denizleri karalar kapladı,
Karaları denizler alıp götürdü.
Yıllar boyunca taşlandım
Benim adıma konuştular, kararlar aldılar
Hükümleri ölümümdü
Ama astıkları bütün urganlar,
Kurdukları darağaçları
Boğdu kendi kendini.
O an, bir dağın doruğunda durup,
Göz yaşları içinde dünyaya baktım
Bir uçurumun önünde gibiydim
-Besbelli ki yanıldım
Tek kurtulanıyım tufan sonrası şimdi
Türküler söyleyerek aşağılara indim
Öptüğüm her şey dirildi
Adını andığım her varlık gelip karşımda durdu.
Yaşamın ufuk çizgisindeyim
Denizin gümüşündeyim, göğün aylasında
Ben denizi şeçtim
Vurmak için bu dünyanın bütün kıyılarına.
Daha söyleyecek
Çok sözüm var çünkü,
Daha yaşanacak nice yaz günü...
Ben Akdeniz diyorum ya,
Sen kendi adını ver ona
Ve o ilk gülüşün olsun
Mutluluğun yüz görümlüğü