en bilimsel açıklama aşağıdaki geldi bana
Uyku geceye ait bir alışkanlık olabilir mi? Uyku araştırmacılarının babası olarak bilinen Nathaniel Klietman uyku haline geçebilmek için bir faaliyet sisteminde kritik bir seviyenin altında şiddetli bir durum olması gerektiği inancındadır. Bütün kainata ölçülü bir hareket,yani ritim hakimdir. Med-Cezir, güneş ve ayın doğup batmaları,mevsimler,dünyanın ekseni etrafında dönmesi ve daha pek çok düzenli ve maksatlı hareketler hep bu ritmi bize gösterir
özgürlük diye bişey varmıdır ki?
özgür olmak neye göre kime göre nasıl bir şeydir, herkes özgür olmak ister neden?..
sorumluluk denen erdem, özgür olmaya engelmidir mesela ?
elbette her insan bu hayatta ilk önce kendi için var yaşadığı müddetçe, kısıtlamalar olmadan dilediğin gibi yaşamak güzel bişey, sorumluluk duygusu olmadan sadece istediğini bildiğini yaparak belkide hiçbirşey yapmayarak.. belkide kafada bitirmek olayı sadece özgürlük..
özgür olmak sadece istediğin takımı tu
hayat çok karışık bir tiyatro sahnesi, kimi zaman iyimser ve sevecenken kimi zaman öfkeli ve sinirli olabiliyor insan bu sahnede. kimi zaman da vesaire...
her insan gece yattığı zaman dinler kendini yatağında, günahıyla sevabıyla, eğrisi doğrusuyla, bilir geçen günde yaptıklarını ve muhakeme eder kendince. çok zaman ego kollar insanı ama gerçek er yada geç çarpar tokat gibi yüzlere, şükürcülük kadercilik pişmanlık amansendecilik
yaşanmış olan yaşanmıştır pişmanlık niye, her insan doğru
Gece ve sen
Yine bir uykusuz gecenin alacakaranlığındayım,
Seninlen sensizliğin koynunda,
Gözümde uyku yerine bir perde var,
Gözleri kapalıykende görür insan,
Fakat karanlığı görür..
Karanlık almasın beni, senle kalayım diye,
Aldım elime kalemi ve yazdım sana,
Hayret ilk defa yazmama rağmen fazla okumadım ne yazdığımı,
Oysa hiç beceremem yazmasını..
Şimdi de bişey değişmemiş olmalı,
Çok zaman düşünmüşümdür,
İnsan nasıl olur da düşündüklerini kağıda anlamlı geç
Buğulu
Dokunamadım ellerimle yüzüne,
Bir resim sadece baktığım gözlerine..
Baktıkça derinlere daldığım,
Çıkmak için çırpınmadığım tek yer
Saçların içinde kaybolduğum ormanım gibi sanki,
Koynun şevkati yaşamak istediğim tek yer..
Ellerin yüzümde sabah güneşin doğuşunda
Merhaba demek istiyorum doğan güne..
Sarılmak istiyorum beline,
Göğsümde uyutmak seni,
Buğulu gözlerinde kaybolmak..
Bu dünyada çekecek derdim varmış
Tanrım benim alnıma böyle yazmış
Sonumuz sevgilim ayrılmakmış
Boş yere ağlamanın faydası yok
İsterdimki ömrüm seninle geçsin
Bu tatlı rüya sürsün bitmesin
Sonu hüsranmış bu beraberliğin
Boş yere ağlamanın faydası yok
BİR YERDE ÖLÜM GÜZEL OLUYOR
İnsan bir kere ölüyor ne fena
Bu düzeni değiştirmeli
Bir kere yaşamalı; çok çok ölmeli
En büyük kederler bizim için
Bizim için karşılıksız sevgiler
Kör kuyular, çıkmaz sokaklar bizim için
Dünyaya nasıl gelmişiz sormayın
Saygı değer annelerimiz incinmesin
Her yerim ayrı ayrı ölmeli
Yoksa ölüm yok bana dünyada
Bir kurşun beynime girsin
Bir bıçak kalbime saplansın
Kızgın bir demir dağlasın gözlerimi
Sonra
BİR GÜN KAPINA GELSEM
Bir karanlık geliyor yokluğunun ardından
Ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum
Vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından
Yetişir bunca keder, bunca elem diyorum
Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki
Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski
Öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki
Be ne bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum
Beni çağırdığını bir defa duyabilsem
Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem
Aşarak denizleri bir gün ka
Ağlamak için gözden yaş mı gelmeli?
Dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende, güzel bir ruh kalbi bağlayamaz mı?
Hasret özlenenden uzak kalmak mıdır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, mal çalmak mıdır?
Saadet çalmak müthiş hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşu
Yağmur yağıyordu...
Benim saçalarımda kırağılar vardı,
Onun omuzuna konmuş bir gül.
Kapıyı açtım
Elinde eski bir bavul
Yüzünde daha eski bir hikaye
Geldim dedi, geldim işte.
Sana kendimi getirdim
Belki unutmuşsundur
Birlikte söylediğimiz şarkıları getirdim
Birkaç gömlek bir pijama altı
Tuttuğum notları
Serin volta boylarında adımları sayıp susuşlarımı
Elimle büyüttüğüm nazlı bir menekşeyi
Gökyüzüne verdiğim dualarımı
Çakmağımı sigaramı tabakamı
Ve kitaplarımı getirdim
Döndüm
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın,
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak
Her Şey Sende Gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksi
Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzand
Kumsallara yazılan isminin
silinmesine benziyordu gidişin.
Öylesine sıcak,
Öylesine çabuktu ki
Kal bile diyemedim sana.
Oysa biz
Akşamın en sessiz zamanlarında
Beraber yürürdük o ışıksız sokakları
Ve yine beraber söylerdik
Söylenmemiş aşk şarkılarını.
Denizlere dalga vurduğu an
Daha bir sıkı sarılırdın bana.
Ellerimi tutar ve
Bir dilek tutardın bulutlardan.
Neyse..
Uzakta kaldı artık o günler.
Şimdi yalnızlık var senin yerinde
Ben umulmaz sevgilere gidiyorum yine
Önümde uzun y